12.06.2020 Views

DÜŞ VE MİTOS SAYI 3

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

için bir ilk. Şermin Hanım’dan

sonra böyle biri…

“Çok rahat bir koltukmuş. Kumaşa

baksana ne kadar yumuşak, kadife

değil mi bu?

“…”

“Yaa, bu koltuğu çok beğendim.

Bunu ben alsam ne olur?

Bir koltuk olmuş olmamış ne fark

eder.”

“Olmaz öyle şey” dedi diğer adam.

“ Evi alacak olan nerden bilecek

böyle bir koltuk olduğunu. Takımın

devamı değil nasıl olsa. Zaten

eşya çok. Ha ne dersin Osman

abi?”

Adam bana göz koydu ya, ben

adamı hiç sevmedim. Hem ağır,

hem kokuyor, hem… Ah Şermin

Hanım…

“Vallahi bilmem ki, sahtekârlık

olmaz mı? Adamlar eşyalı ev diye

alacaklar?

“Aman be abicim, bir koltuk

ya. Tek bir koltuk ne olacak ki!

Evi boşaltmıyoruz ya. Hem hazır

araba da var atıp götüreyim. He de,

bitsin be abi…”

*

Asfalttan çıktı kamyonet. Sağdaki

parke taşlı yolda tekerlekler sarsıldıkça

ben de sarsılıyordum. Doğru

dürüst sarmadılar beni, kamyonetin

kasasına çaptıkça zedeleniyordu

gövdem.

Bir apartmanın önünde

durduk. Şişman adam çıkıp zili

çaldı, kapı açılınca mikrofondan

yukarı seslendi. “Ali gelsin, eşya

var.” Eşya… Şermin Hanım’ın

berjerliğinden bir gecede eşyaya

dönüşmek… Ben artık bir eşya

mıydım?

Asansöre sığdıramayınca

sinirlenen Ali merdivenlerden

çıkarırken duvarlara sürünmeme

aldırmadı. Duvarın boyası yer yer

kumaşıma bulaştı. Kapıdan zorlukla

sokup bir salona koydular

beni.

Burası ne kadar dolu, süslü

bir salon. Plastik çiçekler, yıldız

gibi parlayan yastıklar; şıngırtılı

salkım saçak avizeler; duvarda

gözlerinde yaş damlası bir erkek

çocuk portresi. Yaldızlı bardaklar,

çanaklar, vazolar. Sehpaların üzerinde

parlak boncuklu mumluklar…

Köşede odanın yarısı kadar

bir televizyon. Tiyatro sahnesi gibi

kat kat perdeler… Aynı hediyelik

eşya satan yerlere benziyor.

Beni nereye koyacaklar ki? Bir

kadın girdi salona, belli ki şişman

adamın karısı. Gözleri ışıdı beni

görünce;

“Ooo Recep nerden düşürdün

bunu? Sen durup dururken

böyle pahalı bir şeye para vermezsin.”

“Beğendin mi sen onu söyle?

Gerisine karışma…”

“Beğenilmeyecek gibi mi?

Mesele nereye koyacağız, salonda

yer yok!

“Biz de yatak odasına koyarız,

hani otellerdeki gibi.”

*

Nefes alamıyorum. Gördüğüm

tek şey önümdeki çatılar,

televizyon antenleri, su depoları,

kocaman güneş enerjisi levhaları.

Nerede deniz, erguvanlar, çamlar,

sarmaşık gülleri? Ara sıra karşıdaki

antene birkaç martı konunca

gözlerim doluyor, denizin kokusunu

alacağım diye seviniyorum. Bütün

gece horultusunu dinliyorum

şişman adamın. Bazen kavgalarını,

gürültülü, kaba sevişmelerini…

Açılıp kapanan dolap kapaklarının,

çekilen çekmecelerin seslerini

dinliyorum… Ya üzerime atılan

giysiler, çamaşırlar, donlar, atletler,

kirli çoraplar…

Herkes uyuyunca kendimi

çok yalnız, mutsuz hissediyorum.

Koltuklar kendini öldüremez mi?

Yatak odasına yeni bir çamaşır dolabı

alınca ara sokaktaki “ Helen

Antik” yazan yere sattı beni şişman

adam.

Hiçbiri diğerine benzemeyen

bir yığın eski eşya; koltuk,

yaldız çerçeveli ayna, avize, üstü

mermerli konsollar, ince bacaklı

formika sehpalar, karpuz şişeli

lambalar; dürülmüş eski halılar

yanları camlı büfe, kolu, bacağı, ya

da kanadı kırılmış porselen melek

heykelcikleri… Hepsi evlerinden

zorla koparılıp buraya kapatılmış,

terk edilmiş yaşlılar gibi boyunları

bükük hüzünle bekliyor.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!