11.12.2020 Views

Journo Almanak 2020

Unutulmaz yıl 2020'nin unutulmaz Journo içeriklerinden bir seçki...

Unutulmaz yıl 2020'nin unutulmaz Journo içeriklerinden bir seçki...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

32

KARŞIT GÖRÜŞ

140journos belgeselciliği,

gazetecilik refleksini

sorgulatıyor

ILGAZ GÖKIRMAKLI

140journos kurucusu Engin Önder, çok konuşulan Ali Babacan belgeselini

J Raporu’nda anlatmıştı. Ay başında yayımladığımız bu söyleşinin

ardından bu kez sözü, belgeselin haberciliğe yaklaşımı konusunda Önder’e

katılmayan iki gazeteciye veriyoruz.

140journos üzerine bir yüksek lisans tezi yazan Ilgaz Gökırmaklı,

muhafazakâr medya ve iletişimsel kapitalizm gibi alanlarda çalışmaları

bulunan gazeteci-akademisyen Emre Tansu Keten ile “Sakın Kader Deme”

videosunu gazetecilik açısından değerlendiriyor.

1

140journos’un, eski başbakan

yardımcısı Ali Babacan’ın yeni

bir muhalefet partisi kurmasını

konu olan “Sakın Kader Deme”

başlıklı videosunun bir “PR”

(public relations – halkla ilişkiler)

çalışması mı, yoksa gazetecilik

ürünü mü olduğu çok tartışıldı.

Birçok gazeteci, belgeselin

sorgulayıcı ve eleştirel bir tavır

sergilemediğini ve bu nedenle

bir tanıtım videosuna dönüştüğünü

söyledi. 140journos

kurucularından Engin Önder

ise “Hiçbir siyasi konuda, reklam

olduğunu söylemeden yayına

alacak kadar ucuz değil bizim e-

meğimiz” diyerek çalışmanın bir

PR videosu olmadığını J Raporu’nda

vurguladı. Videonun bir

ayda 2,2 milyon görüntülenmeye

ulaştığını da not düşelim.

Engin Önder’in açıklamaları

bazı konuları açıklığa kavuşturdu

ancak yeni soruları da beraberinde

getirdi. Yüksek lisans

tezini 140journos ve toplumsal

hafıza inşası üzerindeki etkileri

üzerine yazan biri olarak, bu

verimli tartışma ortamından faydalandığımı

belirtmem gerekir.

Peki, 140journos’a gelen e-

leştirilerin temelinde ne yatıyor?

İÇERIK YALNIZCA

‘KONUŞMALARA’

VESILE OLAN BIR ARAÇ

DEĞIL

Kendilerini “karşı medya” hareketi

olarak tanımlayarak yola

çıkan 140journos, her anlatıcı

gibi, hikâyesinin beğenilmesini

ve mümkünse tadının damakta

kalmasını istiyor. İyi müzik,

özgün görsel anlatım ve kıvamındaki

mizahla videolarını şeklen

“mükemmele” ulaştıran şirket,

içeriğin yalnızca “konuşmalarına”

vesile olan bir araç olduğunu

düşünerek bir hataya düşüyor.

Tabii bunun bir “hata” olarak

görülmesinin nedeni, gazeteciliği

bir kalkan olarak kullanmaları.

Şeklin içeriğin önüne geçmesi

bambaşka bir tehlike daha

yaratıyor. Nötr dil kullanma

çabasıyla belgesellerinde dış ses

ve sunucu dahi kullanmaktan

kaçındığını ifade eden 140journos,

günün sonunda etkileyici

görsel dilden yana “taraf ” oluyor.

Bu taraflılık da tartışmaları

beraberinde getiriyor.

Örnek vererek başlayalım:

Oğluyla bisiklet süren Babacan’ın

finalde söyledikleri (“Sakın

kontrolünü kaybetme, kontrolü

kaybedip bir hızlanmaya başlarsan…”

cümlesi) etkileyici mi?

Taşıdığı metaforu düşünürsek,

evet. Hatta belki de 140journos

ekibinin, 72 saatlik ham kayıtları

ilk kez izlediğinde “Bunu kullanalım”

diyerek kenara ayırdığı

bir an. Peki, biz neden bu “etkileyici”

sondan rahatsız oluyor

ve bir imaj yaratımına hizmet

ettiğini düşünüyoruz?

Gazeteciler açısından soruyu

yanıtlamaya çalışayım:

BELGESELDE BIZE

SUNULMAYANLAR,

SORU IŞARETLERI

YARATIYOR

Öncelikle, Babacan’a “Siz

kontrolü kaybettiniz mi?” sorusu

soruldu mu ve buna yanıtı alındı

mı, alınmadı mı bilemediğimiz

için.

Babacan’ın,“2002-2015 yılları

arası 13 yıl, Türkiye’nin itibarının

en yüksek olduğu dönemdi”

ifadesinden sonra “O yıllarda

ne oldu, gerçekten öyle miydi”

bilgisine ulaşamadığımız için.

Kullandıkları imgelerle

zihnimizdeki Babacan algısını

tamamen değiştiren bir içerik

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!