11.12.2020 Views

Journo Almanak 2020

Unutulmaz yıl 2020'nin unutulmaz Journo içeriklerinden bir seçki...

Unutulmaz yıl 2020'nin unutulmaz Journo içeriklerinden bir seçki...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

34

dakini anlattık ve anlaşamadık”

açıklamasından, “Demek ki siz

haber öznesinin çizdiği sınırlarda

bir şeyler kurguluyorsunuz” sonucunu

çıkarabiliriz. Burada da bir

kamu yararından bahsedemeyiz.

Engin Önder, “Biz sırf tarafsızlık

iddiamızı pekiştirmek için

Babacan planlaması sürerken

Doğu Perinçek ile de anlaştık”

diyor. Siyasi kimlikleri farklı

isimlere yer vermenin “tarafsızlık

olmasa bile çok taraflılığı” karşıladığını

ifade ediyor. Bu durum

başlı başına bir tarafsızlık kriteri

mi? Özellikle gazetecilik açısından

eleştirilen nokta belgeselin

Babacan’ı yalnızca olumlu yönleriyle

ortaya çıkarması, sorgulayıcı

ve eleştirel bir yaklaşımın olmaması.

Düzenli olarak videolarını

takip ediyorum. Kendi adıma

Maçoğlu ve İmamoğlu çalışmalarını

bu kadar eleştirmediğimi

fark ettim. Sizce ‘Sakın Kader

Deme’yi Ekrem İmamoğlu, Fatih

Maçoğlu ya da Hasan Mezarcı

videolarından farklı kılan neydi?

İmamoğlu videosu hiç tanınmayan

bir ismin belediye başkasını

seçilmesini ve seçimin iptalini,

bir olayı anlatıyor. O videoda

Ekrem İmamoğlu’na bir imaj

yaratma kaygısı görmüyoruz,

tamamen olay odaklı bir içerik.

Babacan videosu ise yepyeni bir

imaj yaratıyor. Ayrıca bu siyasi

ortamda Doğu Perinçek belgeseli

çekmekle Ali Babacan belgeseli

çekmek arasında da büyük farklar

var. Gençlerin Perinçek’e yönelik

algısı ve siyasi geçmişiyle Perinçek

videosunu ancak bir mizah unsuru

olarak Hasan Mezarcı videosuyla

karşılaştırabiliriz. Babacan

ve Perinçek’i kıyaslayamazsınız.

Hasan Mezarcı’yı estetize etmek

aktif siyasetin içinde olan Babacan’ı

estetize etmekle aynı şey

değil. Babacan videosunda ise

imaj yaratımını destekleyen şeyler

var. Hatta Engin Önder sinema

kamerasının PR havası kattığını

söylemiş.

“Eğer vlog kamerasıyla çekseydik

aynı içeriğe kimse PR

demezdi” diyor, Engin Önder.

Bu noktada estetize ettikleri şey,

görsel anlatımın da önüne geçen

öznenin ta kendisi. Zaten eleştiriler

de buradan başlıyor. Peki,

kullandıkları müzikler, gençleri

yakalayan görsel dil ve estetik

kaygılar içeriğin tarafsızlığını

nasıl etkiliyor?

Burada bir niyet var. Bahsettiğim

estetize etme hâli, tarafsızlığın

sert bir çapa gibi durduğu

yapımları daha da zedeleyen bir

hâle geliyor. Duygusal bir dil

var 140journos’ta. Bu duygusal

dil, tarafsızlığı zedeleyen bir şey.

Bu durum foto muhabirlikte

de tartışılan bir durum. Birkaç

sene önce Hürriyet’te, Afrikalı

seks işçileriyle ilgili bir foto

röportaj yayımlanmıştı. Haber,

“bir sömürüyü nasıl bu kadar

estetik şekilde anlatırsınız” eleştirisi

almıştı. Bu nedenle estetik

değerleri haberin neresine kadar

getireceğiniz önemli bir durum.

‘YAZI IÇIN DEVA

PARTISI IÇINDEN

ELEŞTIRI ALDIM’

Videonun öznesinin DEVA

Partisi ve Ali Babacan olması

nedeniyle bu kadar eleştirildiğini

düşünenler de var.

Bunun altını çizmek lazım,

biz gazeteciyiz ve durumu

gazetecilik pratikleri açısından

değerlendiriyoruz. Siz yüksek

lisans yapıyorsunuz, ben doktora

yapıyorum, bu alanda çalışan insanlarız.

Babacan değil de başka

bir isim olsaydı, yine gazeteci

pratikleri açısından eleştirirdik.

Babacan’ın siyasi kimliği ya da

kişiliğiyle ilgili bir durum değil.

Tabii izlerkitlenin genel eleştirisi

daha farklı. Şunu da söyleyeyim,

Gazete Pencere’deki yazıyı yazdığımda

sadece DEVA Partisi

içerisinden eleştiri aldım.

‘BIR PR VIDEOSU

OLARAK ÇOK BAŞARILI’

Logoyu görmesek bile

140journos ekibinin elinden

çıktığını anlayabileceğimiz bir

görsel dil, bir nevi imzaları var.

Bu da yadsınamaz bir gerçek.

İlk izlediğimde “Ee, bitti mi? Ne

anlattı ki” diye düşündüm ben,

siz videoyu beğendiniz mi?

Çok güzel, başarı bir videoydu

tabii ki. Hikâye anlatıcılığı

gayet iyi kotarılmış, başarılı sahneleri

var, kullanılan dil de iyi.

Babacan’ın ODTÜ’ye gitmesi,

gençlerle konuşması gibi imgeleri

göz önünde bulundurunca

bir PR videosu olarak çok başarılı

olduklarını söylemek gerekir.

Sonuçta bu işi, bu kadar başarılı

yapan çok isim yok.

Ana akım medyada bir ifade

özgürlüğü sorunu olduğunu

da göz önünde bulundurmak

gerekiyor. Özellikle mualif siyasetçilerin

ve isimlerin yalnızca

yeni medya ve dijital platformlarda

kendine yer bulabildiği

bir düzen var. İfade özgürlüğü

bakımından neler söyleyebiliriz?

Bunu da ifade özgürlüğü ve

basın özgürlüğü konusunda ikiye

ayırmak gerekiyor. Dijitalde bu

tür işler görmemiz ifade özgürlüğü

için yararlı, hatta zorunlu bir

durum. Yeni partilerin, farklı görüşlerdeki

siyasetçilerin internet

dışında konuşabilecekleri bir a-

lan kalmadı. Herkesin internette

ve dijital mecralarda kendilerini

ifade etme isteği normal ve hatta

zorunlu bir durum.

‘ANA AKIMIN YOK

EDILMESI BÜYÜK BIR

DIJITAL MEDYA PAZARI

OLUŞTURUYOR’

Basın özgürlüğü tarafından

bakarsak ana akım basının

yok edilmesi, internet üzerinde

büyük bir pazar oluşturmaya

başladı. Start-up gazetecilikte

eleştirdiğim şey bu aslında.

Yani küçük yaratıcı fikirlerle

ve fonlarla yola çıkarak “Biz

gazeteciliği kurtarırız” demek

sorunlu. NewsLabTurkey, DokuzSekiz

Haber, 140journos gibi

bir sürü yaratıcı fikirlerle ortalık

start-up kaynıyor şu an. Bu tabii

ki kötü bir şey değil, dünyada da

benzerlerini görüyoruz.

Gazete Pencere’deki yazınızda

start-up gazeteciliğin, medyanın

yaşadığı büyük sorunları

aşma iddiasıyla yola çıkıp bir

süre sonra “girişim rotasına dümen

kırdığını” söylüyorsunuz,

bu durum nelere yol açıyor?

Gazeteciliğin kurtuluşunu

burada görmek tehlikeli. Gaze-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!