You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Obe
Barış
Manço
anısına
düzenlenen
konser evinize
geliyor
9’da
Çocuklarda, Gençlerde
ve Yetişkinlerde
Obezitenin Önlenmesi 2’de
TERLAN KAYA İLE
SANATÇILARIN
SORUNLARINI
KONUŞTUK
Yaşar Kaba’nın
röportajı 2’de
Strese Karşı
Geleneksel
Tıp Çözümleri 4’Te
OCAK 2021
www.panoramagazetesi.com
Fiyatı: 1.5 TL
Haber, Güncel, Ekonomi Gazetesi
İstanbul esnaf ve sanatkarlarına
ayrıcalıklı
uygulama
Anayasamızın 64. Maddesi,
Devlet, sanat faaliyetlerini ve
sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin
ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi,
desteklenmesi ve
sanat sevgisinin yayılması için
gereken tedbirleri alır.
Kentsel
Dönüşüm
Ülkemizin sık sık yaşadığı deprem ve sel
gibi doğal afetlerden kaynaklı yaşanan onca acı
ile maddi manevi tüm olumsuzlukları azaltmak
amacıyla çıkarılan bu kanununun uygulanmasında
geldiğimiz noktada ise toplum olarak çok
başarılı olamadığımız ise maalesef bir gerçek.
Öncelikle belirtmek gerekir ki kanunda ‘Riskli
Alan’ ve ‘Riskli Yapı’ diye iki çeşit tanım
yapılmıştır. haber analiz 8’dE
Esnaf ve Sanatkârlar Meslek
Kuruluşları Kanunu 5362/3’ün eksik
uygulanması, meslek odalarında
sonun başlangıcı olabilir. İstanbul’da
İstanbul Ticaret Odası’nın
Yaşar
üye sayısının, İstanbul Esnaf ve
KABA
Sanatkarlar Odaları Birliğinin (147
meslek Odası) sayısının iki katına çıkması
kafaları karıştırmaya devam ediyor.
Dünya Miras
Listesinde Türkiye
Değerli okuyucularımız, bu sayı
itibariyle Dünya Miras Listesinde
Türkiye‘de bulunan ve UNESCO
tarafından listeye alınan Kültür(el)
değerlerimizi tanıtacağız. 6’da
Görüşüne başvurduğumuz uzmanlar, “ortada
büyük bir yanlışlık var, bu durum kabul edilebilir
değil, ülkede eğer tacir sayısı esnaf ve sanatkarların
iki katına ulaşmışsa, parasal anlamda dünyanın en
zengin ülkesi olmalıyız, çünkü kol gücü yok, beden
gücü yok. Sadece İstanbul’da İTO ya kayıtlı 600 bine
yakın sermaye işletmesi görünürken, İstanbul Esnaf
ve Sanatkarlar Birliği (147 meslek odası) 215 binde
kalması, uygulama da bazı eksikler olduğu açık, bu
Taşıt sayısı
24 milyonu geçti
aksaklık acil giderilmeli. Kültür ve Turizm Bakanlığı
sanatçıya tacir olmazsan sana proje desteği vermem
anlamında şartname yazıyorsa, esnaf ve sanatkarları
yok sayıp Ticaret Odası kaydı istiyorsa, sıkıntı daha
da büyük. Çünkü Kültür Bakanlığı’nın sanatkarları
korumak Anayasanın 64. Madde gereği zorunlu.
Konu acil masaya yatırılmalı ve Anayasamızın ilgili
hükümlerinin uygulama kanunlarındaki eksiklikler
giderilmeli” diyorlar. HABERİN DEVAMI 5’TE
2020 Aralık sonu itibarıyla trafikteki toplam
taşıt sayısı 24 milyon 144 bin 857 olurken, 2020
yılındatrafiğe kaydı yeni yapılan taşıt sayısı yüzde
54,8 artarak 1 milyon 38 bin 905 oldu. 8’DE
Kedi
olcay Erözden 4’te
Türk Bayrağı
ve Atatürk
Şekerin Köşesi 8’De
Manyetik Pelvik
Taban Stimulasyon...
Op.Dr. Ahmet Köse 3’te
Muzaffer kaplan 5’te
SEYAHAT ACENTELERİNİN (COVİD-19) KAYNAKLI SORUNLARI
Bu Nasıl Adalet?
Yeni yeni yeniden…
sevgi boz 9’da
8
üstüneborçtan dolayı
65 yaş
elektrİk kesİntİsİ
zorlaşıyor
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK),
pandemi sürecinde tüketicilerin elektrik enerjisine
ulaşmasını kolaylaştırmak ve enerjinin sürekliliğinin
devam ettirilerek olası mağduriyetlerin önüne
geçmek üzere düğmeye bastı. EPDK, elektrik
piyasasının pandemi ile değişen alışkanlıklara
uyum sağlayabilmesi ve özellikle de sokağa çıkma
kısıtlamasına takılan vatandaşların sorun
yaşamaması için elektrik tüketicilerinin haklarını
belirleyen Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri
Yönetmeliği’nde bir dizi düzenleme yapıyor. 4’Te
Endİşe ve üzüntü kalp krİzİne
davetİye çıkarıyor
3’TE
Pazar artıkları
hayvanlara
yem oluyor
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Sebze Meyve
hali ve pazarlarda oluşan pazar artıklarını
(satılamayan ve satılamayacak durumda olan
meyve sebze) topluyor. Haller Şube Müdürlüğü
ve Zabıta Dairesi Başkanlığı personelince
toplanan pazar artıkları Doğa Koruma
ve Milli Parklar Kocaeli Şube Müdürlüğü’ne
teslim edilerek kış şartlarında aç
kalan hayvanlara yem yapılıyor. 5’TE
ISSN 2667 - 8780
02 röportaj
SANATÇILAR ODASI BAŞKANI TERLAN KAYA İLE
SANATÇILARIN
SORUNLARINI KONUŞTUK
33 yıl önce bir sanatçılar
odası kurulmuş, ne yazık ki,
üyelerin genel kurula katılmadığından
genel kurulunu
yapamamış ve yaklaşık
9 yıl kayyumda kalmış. Ta
ki Terlan Kaya isminde bir
genç hanımın genel kurulu
yaparak yeniden doğuşuna
kadar. Gerisini kendisinden
dinleyelim.
Türkiye’nin tek sanatçılar odasının
başkanısınız, nasıl bir duygu?
Büyük bir mutluluk. Ancak asıl mutluluk
onlar için çözüm üretildiğinde
olacak. Son bir yıl sorunların tespitleri
ve çözümlerine odaklandık. Tespitler
anlamında oldukça yol aldık. Sıra çözümlerde.
Çalışmalarımız ve yazışmalarımız
devam ediyor.
Sahne Perde Esnaf Odası ne zaman
kuruldu ve hangi süreçlerden geçti?
Mehmet Nevzat EKMEKÇİOĞLU
(Nevzat Ekmekçi) başkanlığında
02.12.1988 yılında İstanbul Sahne Perde
Film Eğlence Yerleri Esnaf ve Sanatkarlar
Derneği olarak Beyoğlu’nda kurulmuş,
09.05.1991 tarihli 507 Sayılı Esnaf ve
Sanatkarlar Kanunu gereğince dernek
statüsünden, Oda statüsüne geçmiştir.
Yaptığımız arşiv incelemesinde İlk
başkanımız Nevzat Ekmekçi ve kurucularımız
gerçekten çok başarılı bir
çalışma yürütmüşler. O yıllar sinemadan
tiyatroya, sahne sanatçılarına tüm sanat
alanlarında başarılı çalışmalar yapan sanatçılarımız
odamızın üyesi olmuş. 1995
yılında başkanımız Ekmekçi’nin vefatı
sonrası gelen yönetimler de 2010 yılına
kadar çalışmalarına devam etmiş, 2010
yılında oda genel kurulunu yapamayınca
kayyuma devredilmiş. Organizasyon
işleri yapan firma sahibiyim. Esnaf sicil
müdürlüğü üye kaydımı İstanbul Sahne
Perde Film Eğlence Yerleri Esnaf ve
Sanatkarlar Odasına yapınca Oda başkanımızla
tanışmak için İstanbul Esnaf ve
sanatkarlar odaları birliğini aradım. Birlik
Başkanımız Faik Yılmaz beni birlik merkezine
davet etti. Odanın kayyumda olduğunu
anlattılar, bende yapabileceğim
bir şey var mı diye sorduğumda bana
odayı genel kurula götürmem teklif edildi.
Bu süreçte Üsküdar Esnaf ve Sanatkarlar
Kredi ve Kefalet Kooperatifinin de
başkanlığını yürütmekteydim. Bana her
türlü desteği vereceklerini söyleyen birlik
başkanımız ve yöneticilerimizin güveni
beni cesaretlendirdi. 28.04.2018 tarihinde
yaptığımız olağan üstü genel kurul ile
yönetim kurulu başkanı seçilerek göreve
başladık. Yönetim Kurulu arkadaşlarımızla
elimizi taşın altına sokmuştuk.
Odamız 8 yıl kayyumda kalınca tabiki
birçok alanda yapılması gereken işler
ortada kalmış. Öncelikle işleyişle ilgili sorunları
yoluna koyma çabamız oldu. Bu
konuda birçok sorunu geride bıraktık.
Pandemi döneminin en çok etkilediği
sahne sanatçıları ile ilgili tedbirler anlamında
ne gibi çalışmalarda bulundunuz?
Pandemi (salgın) ile ilgili İçişleri Bakanlığımızın
15 Mart 2020 de yayınladığı
genelge bizim odamıza bağlı esnafımızı
üç ay süreyle kapatıyordu. Hemen o
akşam arkadaşlarımızla çalışmalara
başladık. Zaten zor günlerden geçen
esnafımız için bu kaldırılabilecek bir yük
değildi. Bu süreçte hemen esnafımız ve
esnaf dernek başkanlarımızla birlikte
acil alınması gereken tedbirleri 3 gün
içinde tespit edip 18 Mart 2020/ 57 tarih
ve sayı ile “Salgın ve Esnaf Mağduriyeti
Hk” başlığı ile ilgili bakanlıklara iletilmek
üzere İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar
Odalar Birliğine sunduk. Birlik başkanımız
Faik Yılmaz hiç zaman kaybetmeden
alınacak tedbirlerle ilgili isteğimizi
hiç bekletmeden ertesi gün Ankara’ya
giderek T.C. Ticaret Bakanlığı, Esnaf
Sanatkarlar Kooperatifçilik Genel Müdürüne
yazılı olarak sundu.
Bu istekler odamıza bağlı olan
1-) Eğlence yerleri, 2-) Sahne, Perde,
Tiyatro İşletmeleri, 3-) Film, Sinema,
Gösteri Merkezleri, Konser Salonları,
4-) Spor Salonları, 5-) Plates, 6-) Ses
ve Sahne Sanatçıları, 7-) Organizasyon
ve Rezervasyon Hizmetleri
sıralanarak onlar adına yapıldı.
YAŞAR
KABA
Sahne sanatçıları odası olarak, sanatçıların
sorunları hakkında çalışmalarınız var mı?
Yönetime geldikten sonra yapısal
sorunları arkada bırakmıştık. Odamıza
bağlı Esnaf ve Sanatkarlar ile ilgili
çalışmalara hazırlanıyorduk ki pandemi
(salgın) süreci başladı. Esnafımız ve ona
bağlı olarak çalışanların mağduriyeti
ortadaydı. Bu durum omuzlarımızdaki
sorumluluğu daha ağır bir duruma
getirdi, özellikle de sahne sanatları
zaten yapısal sorunları vardı. Üç alanda
çalışmalarımızı hızlandırdık: Tiyatro,
spor salonları ve organizasyon. Sektörlerin
içinde usta, uzman arkadaşlardan
oluşan çalışma grupları oluşturduk.
Şu an film, opera, bale, müzisyenler
ile ilgili çalışma gruplarını oluşturma
çabalarımız var. Çalışmalara başlarken
nereden başlayacağımızı tespit etmemiz
gerekiyordu. Ebetteki bu sanat alanlarında
önce ayrıntılı bir şekilde meslek
tanımları yapılmalıydı. Mesleğin sınırları,
standartları belirlenmeliydi. Eğer
sizin kamu kurumlarında ve kamuoyunda
bir tanımınız yoksa sizi kimse
tanımaz, tanımı olmayanların çözüm
yasaları da oluşmaz. Önce tespitlerimizi
yaptık. Usta ve uzman arkadaşlarımız 3
grupta (tiyatro, spor salonları, organizasyon)
taslak çalışmaları tamamladılar.
Önümüzdeki süreçte adı geçen meslek
alanlarında kurulu dernek vb. STK ların
görüşü yanında sektöre ömrünü vermiş
ustalarımıza da bu taslaklar sunulacak,
eksikliler varsa giderilmesi sağlanacak.
Her meslekte çeşitli gruplar gruplaşmalar
olabilir, biz bunların dışındayız. Bizim
görev alanlarımız Anayasa madde
135 ve 5362 sayılı kanunla belirlenmiştir.
Bu kanuna göre kamu kurumu tüzel
kişiliği konumundayız ve bu sorumlulukla
hareket ediyoruz.
Kültür Bakanlığı’na Ticaret
Odası ve Esnaf Odası ile ilgili bir yazı
yolladığınız doğru mu? İçeriği nedir?
Esnaf ve Sanatkarlarımızla ilgili kalıcı
çalışmaları yürütürken, bir yandan da
uygulamadaki şikayetler ışığında yasal
sıkıntıları inceliyoruz. Anayasamız
madde 64 sanat ve sanatçının devlet
tarafından korunması ve desteklenmesi
ve Esnaf ve Sanatkarlar kanunu 5362
ile çelişen yada sehven yanlış yorumlanan
bazı kanunlar ile ilgili tespitlerimizi
ve gelinen noktada sanatçılarımızın
yaşadığı sıkıntıların kamu ve özel tüm
sanat alanlarını kapsayan bir özel yasa
gerekliliğini talebimizi ilgili makamlara
iletilmek üzere İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar
odalar birliği başkanlığımıza
sunduk. Birliğimiz talebimizi bekletmeden,
ilgili makamlara ertesi gün
iletti. Tüm alanlarda yoğun tempoda
çalışmaya devam ediyoruz. Esnaf ve
Sanatkarlar Odaları Ticaret Bakanlığına
bağlıdır, dolayısı ile yazışmalarımız
bağlı bulunduğumuz bakanlığa yazılır
ve bakanlık kanalı ile takip edilir.
Sanatçılarımızla sorunu hep beraber
aşmak zorundayız. Onlarca medeniyeti
olan topraklarımızın insanına bu
yakışır. Bu toprakların insanları 2.500
yıl önce 20 - 25 bin kişilik anfi tiyatroları
yapmış ve bu sahaları doldurmuş.
Bu gün sanatta ileri ülkeler bu topraklara
öykünerek bu noktaya gelmiş,
elbette gelişmişliklerden bizde öykünerek
sanatımıza katkılar sağlayacağız
ama unutmayalım sanat bu toprakların
damarında var.
Biz İstanbul Sahne, Perde, Film,
ÇAlışma
Grupları
Sektörlerin içinde usta,
uzman arkadaşlardan
oluşan çalışma grupları
oluşturduk. Şu an film,
opera, bale, müzisyenler
ile ilgili çalışma gruplarını
oluşturma çabalarımız
var. Şu an film, opera,
bale, müzisyenler ile ilgili
çalışma gruplarını oluşturma
çabalarımız var.
Eğlence yerleri Esnaf ve Sanatkarları
Odası yönetimi olarak elimizi taşın
altına koyduk, tüm sanat ustalarını ve
esnafını da sorunlarına sahip çıkmaya
davet ediyorum. Bizler üstümüze
düşeni yapalım. Yasama ve yürütme
gereğini yapmaktan çekinmeyecektir,
diye düşünüyorum ve inanıyorum.
Bu süreçte Kültür ve Turizm Bakanlığımızın
8/12/2018 tarihli ve 30619
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Özel Tiyatroların Projelerine Yapılacak
Yardımlara İlişkin Yönetmelikte
ısrar etmesi oda üyelerimizi ciddi bir
şekilde mağdur etmeye devam ediyor.
Türkiye’nin tek sanatçı ihtisas meslek
odası üyeleri ne yazık ki profesyonel
sayılmıyor, devletin proje desteğinden
faydalanamıyor.
Halbuki Anayasanın 135. Maddesine
göre İSTANBUL İLİNDE, İSTAN-
BUL TİCARET ODASI İLE İSTANBUL
SAHNE, PERDE, FİLM, EĞLENCE
YERLERİ ESNAF VE SANATKAR-
LAR ODASI İKİSİDE İL ODASIDIR
ve eşitlerdir. Bakanlığımızın
sanatçıları tacir sınıfında
görmesi ayrıca birçok
sanatçıyı incitmektedir.
Biz konuyu
anlatmaya devam
edeceğiz. Ortada
bir yanlışlık var,
bilinçli olduğunu
düşünmüyorum,
kısa sürede
düzeltileceğini
ummuyorum.
“amaç, yerelde
yaşanan sıkıntıya
dikkat çekmek”
Başka hangi kurumlarla iletişime geçtiniz
ve bu kurumların cevapları ne oldu?
Sanatçılarımız ve odamıza bağlı olan
üyelerimizin sorunlarına çözüm
olabilecek kurumlar ile gerektiğinde
gerek sözlü gerek yazılı görüşmelerimiz
oluyor. Görüşmelerimiz devam
ediyor, odamız İstanbul büyükşehir
belediyesi başta olmak üzere 39 İlçe
belediye başkanlığına yazdığımız
yazılarda pandemi sürecinde sınırları
dahilinde yaşayan sanatçılar ile ilgili
çalışma yapılıp yapılmadığını sorduk
konu hakkında bilgi istedik, ancak
belediyelerimizin sanatçıların sorunları
konusunda çok duyarlı olmadıklarını
gördük, 28 belediye cevap
vermedi. Büyükçekmece, Beyoğlu,
Kadıköy, Maltepe, Kartal belediyeleri
başta olmak üzere 7 belediyeye teşekkür
ederim. Amaç yerelde yaşanan
sıkıntıya dikkat çekmek aslında
farkındalık yaratmaktı. Sorun yerelde
çözülebilirdi, müzisyenlerden 200 ün
üzerinde intihar iddiaları var, onları
yaşatamadık, hala geç değil, belediyeler,
sorunun üzerine eğilmeliler.
“Sanatçılarımız
son bir yıldır
alanlarında
bizlere ciddi
katkılar verdiler”
Sahne Perde Esnaf Odası’nın tiyatro ve
sanatın sorunlarını çözebileceğine inanıyor
musunuz? Odanın yasal olarak bu boşluğu
doldurması mümkün olabilecek mi?
Tabiki inanıyoruz, inanmak başarmanın
yarısıdır. 5362 sayılı kuruluş kanunumuzda
esnaf ve sanatkârlarımızın
ve yanında çalışanların sorunlarını
tespit etmek ve bu sorunların çözümü
için çalışma görevini bize vermiş. Biz
bu yetkiyi kullanıyoruz. Görevimiz
eksikleri belirlemek tanımını anlaşılır
hale getirmek ve sorunun çözümü için
gerekli girişimleri yapmak. Şu an bunu
yapıyoruz. Boşluğu ise hep beraber
dolduracağız. Aslında yasal boşluk
doldurulmuş, eksik olan İstanbul
Sahne Perde, Film, Eğlence Yerleri
Odamızın uzun bir süre kayyumda
kalması olmuş. Esnaf ve Sanatkârlarımız
ne yazık ki kendileri adına
Türkiye‘de kurulu tek odalarının genel
kurullarına gelmemiş. Oda genel
kurulunu yapamadığından kayyumda
kalmış sorunların bu güne kalmasında
herkesin payı var. Biz arkadaşlarımızla
elimizi taşın altına koyduk. Sanatçılarımız
da son bir yıldır alanlarında
bizlere ciddi katkılar verdiler. Karşılıklı
takım çalışmalarımız devam ediyor.
“Hepimize çok
iş düşüyor”
Türkiye’de bürokrasinin yavaş
işlediği bir gerçek. Oda olarak bu sorunu
aşabileceğinize inanıyor musunuz?
Sanatçılarımız konusunda bürokratlarımız
oldukça hassaslar, bürokrasinin
sorun olacağını düşünmüyorum. Sorun
bürokrasinin önüne biz mevzuatı
koyabiliyor muyuz. Devlet memurları
kanun ve ilgili mevzuata göre çalışırlar.
Bunun dışında çalışma beklemek
haksızlık olur. Bizler elbirliği
ile gerekli çalışmaları yapıp eğer bir
yasa gerekiyorsa yasamaya, mevzuat
eksikliği varsa yürütmeye, eksiklik
ve gereksinimleri sunarsak çözüm
kendiliğinden gelir.
Bu çalışmalar makul, mantıklı,
meslek gereksinimlerine uygun, akılcı ve
mantıklı olmalı. Bizim çalışmalarımızda
dikkat ettiğimiz konu bu egodan uzak,
mantıklı ve makul çözüm önerilerine
kimse karşı çıkmaz.
Meslekler önemli. Meslek odaları
arkadaşlarımız çözüme açıklar. Tüm
meslek alanlarımızda eksikliklerimizi
acil gidermeliyiz. Birçok meslek yok
olmaya yüz tutmuş durumda. Hepimize
çok iş düşüyor.
sağlık
03
Çocuklarda, Gençlerde ve Yetİşkİnlerde
Obezİtenİn
Önlenmesİ
Obezite artan sayıda çocuğu,
gençleri ve yetişkinleri etkiler.
ABD’de çocuklar arasında
obezite oranları 1980’den beri ikiye
katlanmıştır. Gençler için üç katına
çıktı. Yaşları 2 ile 19 arasında değişen
100 çocuktan yaklaşık 19’u, 20 yetişkinden
7’sinden fazlası obezdir. Doktorlar,
çocuklarda ve gençlerde obezite ile ilgili
bu sorunların çoğunu görüyor:
Küçük yaşta başlayan tip 2 diyabet
Kalp ve kan damarı hastalığı
Obeziteye bağlı depresyon ve sosyal
izolasyon
Kişi ne kadar uzun süre obez olursa,
sorun riski o kadar artar. Birçok kronik
hastalık obezite ile bağlantılıdır. Obezitenin
tedavisi zor olabilir. Bu yüzden
önleme çok önemlidir. Çocuklarda obezitenin
önlenmesi hayati önem taşır.
Bunun nedeni, çocuklukta obezitenin
yetişkinliğe kadar devam etme olasılığının
daha yüksek olmasıdır. Obez bir
kişinin yüksek diyabet, yüksek tansiyon
ve kalp hastalığı riski vardır.
Bebeklerde Obezite
Emzirilen bebeklerin fazla kilolu olma
olasılığı daha düşüktür. Ve bebekler
ne kadar uzun süre emzirilirse, büyüdükçe
fazla kilolu olma olasılıkları da o
kadar azdır. Çocuğunuz anne sütüyle
beslenmemişse, sağlıklı bir kiloya
sahip olamayacağı anlamına gelmez.
Endişeleriniz varsa çocuğunuzun
doktoru ile konuşun.
Çocuklar ve Gençlerde Obezite
Gençler kötü beslenme alışkanlıkları
ve fiziksel aktivite eksikliğinden obez
hale gelebilir. Ayrıca genler de bir
çocuğun kilosunu etkileyebilir. Çocuklarda
ve gençlerde obeziteyi önlemeye
yardımcı olmak için:
Sadece bir çocuğun kilosuna odaklanmayın.
Ailenin yeme alışkanlıklarını
ve aktivite seviyelerini zaman içinde
değiştirmeye çalışın.
Rol model olun. Sağlıklı beslenen ve
fiziksel aktivite yapan ebeveynler örnek
teşkil eder. Bu durumda çocuğun da
aynısını yapma olasılığı daha yüksektir.
Fiziksel aktiviteyi teşvik edin. Bir çocuk
haftanın çoğu günü 60 dakika orta
derecede fiziksel aktivite yapmalıdır.
60 dakikadan fazla aktivite kilo vermeye
ve sağlıklı kiloda kalmaya
yardımcı olabilir.
Ekran önünde
kalma süresini
azaltın. TV ve bilgisayar önündeki
süreyi günde 1 ila 2 saatten az olacak
şekilde sınırlayın.
Çocukları yalnızca acıktıklarında
yemeye teşvik edin. Yavaş yemelerini
söyleyin.
Yiyecekleri ödül olarak kullanmayın.
Yiyecekleri ceza olarak alıkoymayın.
Buzdolabını ve kileri sağlıklı yiyecek
ve içeceklerle dolu tutun. Bunlar,
yağsız veya az yağlı süt, taze meyve
ve sebzeleri içerir. Atıştırmalıklar satın
almayın.
Günde en az 5 porsiyon meyve ve
sebze servis edin.
Çocuğunuzu ilave şeker içeren
içecekler yerine su içmeye teşvik
edin. Bunlara alkolsüz içecekler, spor
içecekleri ve meyve suyu içecekleri
dahildir.
Yetişkinlerde Obezite
İyi beslenme alışkanlıkları ve
fiziksel aktivite obeziteyi önlemeye
yardımcı olabilir. Yetişkinler için
ipuçları şunları içerir:
Bir yemek günlüğü tutun. Ne yediğinizi,
nerede yediğinizi ve yemekten
önce ve sonra nasıl hissettiğinizi yazın.
Günde 5-9 porsiyon meyve ve sebze
yiyin. Bir sebze porsiyonu 1 bardak çiğ
sebze veya 1/2 bardak pişmiş sebze
veya sebze suyudur. Bir meyve porsiyonu
1 parça küçük ila orta taze meyve,
1/2 fincan konserve, taze meyve, meyve
suyu veya 1/4 fincan kuru meyvedir.
Tam tahıllı yiyecekleri seçin. Bunlara
kahverengi pirinç ve tam buğday
ekmeği dahildir. Rafine beyaz şeker,
un, yüksek fruktozlu mısır şurubu
veya doymuş yağ ile yapılmış yiyecekleri
yemeyin.
Reflü Şikayetlerini Hafife Almayın
Göğsün arkasında yanma, boğazda
Fast food gıdalardan uzak durmak
gıcık, yediklerin ağza geri gelmesi gibi
Kilo kontrolünü sağlamak
şikayetlerle ortaya çıkan ve her 5 kişiden
Bağırsak hareketlerinin yavaşlığına
1’nde görülen reflü rahatsızlığı alınan
yani kabızlığa karşı önlem almak
önlemlerle engellenebiliyor. Ancak ihmal
Stres kontrolünü sağlamak reflüye
edilip uzun yıllar tedavi edilmeyen reflü,
karşı alınabilecek önlemlerdir.
Barrett Özofagus hastalığı hatta yemek borusu
kanseri gibi çok ciddi sağlık sorunlarıyetlerinin
arttığı bilindiği için bu
Hamilelik döneminde reflü şikana
yol açabiliyor. Memorial Ataşehir ve Şişli
dönemde daha dikkatli olunmalıdır.
Ayrıca anatomik sorunlar,
Hastaneleri Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden
Prof. Dr. Hasan Batırel, reflü nedenleri ve
mide fıtığı gibi rahatsızlıklar
tedavisi hakkında bilgi verdi.
reflüye neden olabilmektedir.
Bu belirtilere dikkat!
Yemekleri öğütmek için mide içerisinde çok
kuvvetli bir asit salgılanmaktadır. Mide yüzeyini
döşeyen hücrelerin yapısı bu asidin
oluşturacağı tahribata karşı dayanıklıdır.
Bu asit sayesinde sindirilen yiyeceklerin
mideden yemek borusuna geri gelmemesi
için midenin yemek borusuna bağlandığı
yerde bir kas kapakçığı bulunmaktadır. Bu
kapakçık sisteminde zayıflık veya karınla
göğüs boşluğu arasındaki diyafram kasında
yemek borusunun geçtiği tünelde bir genişlik,
yani fıtık varsa bu hastalarda mide asiti
yemek borusuna kaçarak reflü şikayetlerine
neden olabilmektedir.
Reflü;
Göğsün arkasında iki kürek kemiği arasında
veya önde kalbin arkasında yanma
Boğazda gıcık oluşması
Kalpte sıkışma hissi
Yediklerin ağza gelmesi gibi belirtilerle
ortaya çıkabilmektedir.
Reflü kansere neden olur mu?
Reflü ile ilgili merak edilen konuların başında
kansere neden olup olmadığı sorusu
gelmektedir. Reflü doğrudan kansere neden
olmamakla birlikte tedavi edilmeyen reflünün
yol açtığı Barrett Özofagus hastalığı
kansere yol açabilmektedir. Reflü tedavi
edilmezse yemek borusu, mideden kaçak
yapan aside maruz kalmaktadır. Uzun yıllar
mide asidi yüzünden yanan yemek borusunun
yüzeyini kaplayan hücreler, tahribatı
azaltabilmek için mide asidine dayanıklı
hücrelere benzemeye başlayabilir. Yaşanan
bu mutasyon sonucu Barrett Özofagusu
denilen rahatsızlık ortaya çıkabilmektedir.
Yemek borusunda kısalma veya mide fıtıkları
ile birlikte görülebilen Barrett özofagusu
hastalarında ise yemek borusu kanseri görülme
ihtimali normal kişilere göre çok daha
yüksektir. Daha ciddi sağlık sorunlarına yol
açmaması için reflüye zamanında müdahale
edilmesi hayati önem taşımaktadır.
Reflüye karşı önleminizi alın
Türkiye’de reflü görülme oranları yüzde 20-
25’tir ve Batı ülkeleriyle aynıdır. Her reflü
şikayeti olan birey ileride Barrett özofagusu
olmamakta, her Barrett özofagusu olan kişi
de yemek borusu kanserine yakalanmamaktadır.
Ancak bu hastalıklara çok dikkat
edilmesi gerekmektedir. Reflü rahatsızlıklarının
büyük bir çoğunluğu engellenebilir
nedenlerden oluşmaktadır.
Sigara, alkol tüketiminden uzak durmak
Çok hızlı yemek yememek
Cerrahi yönteme ne
zaman başvuruluyor?
Alınacak önlemlerle yaşanan reflü
şikayetlerinin büyük bir çoğunluğunun
önüne geçilebilmektedir. Önlemlere
rağmen şikayetlerin geçmediği durumlarda
endoskopik kontroller sonrası ilaçlar
kullanılabilmektedir. İlaçla geçmeyen reflü
şikayetlerinde, Barrett özofagusu oluşumu
riskine karşı hücresel değişikliklerin
olup olmadığı belirli aralıklarla kontrol
edilmelidir. Reflü tedavisinde cerrahi
yöntemler nadir olarak tercih edilmektedir.
Reflü şikayeti ile birlikte ciddi anatomik
sorunlar varsa (büyük bir mide fıtığı) veya
uzun dönem ilaç kullanılması gereken,
ilaca dirençli hale gelinen durumlarda
ilacın yan etkilerinden korunmak için
cerrahi seçenek tercih edilmektedir.
Obezite, sağlık için risk
oluşturan anormal veya
aşırı yağ birikimi olarak
tanımlanır. 25’in üzerindeki
bir vücut kitle indeksi
(BMI) aşırı kilolu,
30’un üzerinde ise obez
olarak kabul edilir.
CÜNEYT
ŞAKAR
Yiyecekleri tartın ve ölçün. Bu,
sağlıklı porsiyon boyutlarını öğrenebilmeniz
içindir. Örneğin, 85 gramlık
bir et porsiyonu bir deste kart büyüklüğündedir.
Büyük boyutlu menü
öğeleri sipariş etmeyin.
Besin beslenme etiketlerini
okumayı ve kullanmayı öğrenin.
Gerçekte yediğiniz porsiyonların
sayısını aklınızda bulundurun.
Yiyeceklerinizi dengeleyin. Yaktığınızdan
daha fazla kalori yerseniz kilo
alırsınız. Her hafta kendinizi tartın.
“Enerji yoğunluğu” yüksek yiyecekler
yemeyin. Bu, küçük miktarlarda
çok fazla kalori içeren yiyecekler anlamına
gelir. Örneğin, patates kızartması
olan bir çizburger, 1.000 kalori ve 30
gram veya daha fazla yağ içerebilir.
Bunun yerine ızgara tavuklu
sandviç veya sade bir hamburger ve
az yağlı soslu küçük bir salata sipariş
edin. Yüzlerce kaloriden kaçınabilir
ve yağ alımınızı azaltabilirsiniz. Tatlı
olarak, bir porsiyon meyve, yoğurt,
küçük bir parça melek pastası veya bir
parça bitter çikolata yiyin.
Porsiyon boyutlarını azaltın. Daha
küçük bir tabak kullanmak bunu yapmanıza
yardımcı olabilir.
Her hafta egzersiz yapın. Haftada
3 ila 4 gün 60 ila 90 dakika veya daha
fazla orta ila yoğun fiziksel aktivite
yapmayı hedefleyin. Orta yoğunlukta
egzersiz örnekleri 15 dakikalık 1-2 km
yürümek veya bir bahçeyi ayıklamak
ve çapalamaktır. Tekli tenis oynamak
yoğun aktivitelere örnektir.
Gününüze aktivite katın. Gün içinde
10 veya 15 dakikalık bir aktivite yapmanın
yollarını arayın. Bloğun etrafında
yürüyün. Birkaç kat merdiven inip çıkın.
Op.Dr.
Ahmet Köse
dr.ahmetkose@hotmail.com
Manyetik Pelvik Taban
Stimulasyon Cihazı İle
Yapılan Tedaviler
İnkontinans (idrar tutma güçlüğü / idrar
kaçırma) kadın ve erkek, çocuk ve yaşlılarda
görülebilir.
Psikolojik olabileceği gibi, sosyal yaşam
tarzı, normal doğum sonrası, prostat
ameliyatı sonrası, kadın doğum ameliyatları
sonrası gelişen inkontinanslar olabilir.
Ayrıca çocuk hastalarda gece işemesi
‘enürezis nokturna’ tedavilerinde, kronik
pelvik taban ağrı sendromlarında, mega
kolon ameliyatı, rektal rehabilitasyonda
istemeden gaz ve gaita kaçırmalarda, kadınlarda
normal doğum sonrası oluşan vajen
kaslarında gevşekliği gidermede (vajen
sıkılaşma), erkek hastalarda erken boşalma
tedavilerinde etkili sonuçlar alınmaktadır.
Bu yeni tedavi yöntemi ile; hasta günlük
kıyafetleri ile oturarak yapılan tedavi
yöntemidir. Ortalama 20-25 dakika sürer.
Hasta tedavi sonrası günlük yaşantısına
devam eder. Hastanın klinik durumuna
göre haftada 2 veya 3 seans olmak üzere
ortalama 15-20 seans uygulanmaktadır.
Yapılan bilimsel çalışmalarda herhangi
bir yan etkisi olmadığı ispatlanmıştır. ABD
ve FDA tarafından onaylanmıştır.
Manyetik pelvik taban stimülasyon tedavisi;
Pelvik taban kasları manyetik akım ile
uyarılır, pelvik taban kaslarını güçlendirerek
sorunları diğer tedavi yöntemleri ile (medikal
tedavi ve evde egzersiz v.s) ortadan kaldırıp
hastalarımız sağlıklarına kavuşur.
Kimlere uygulanmaz:
* Kalça protezi olanlar
* Ria olanlar
* Kalp pili olanlar
Bursa‘da sadece Özel ACK Ürotaş
Üroloji Tıp Merkezimizde bulunan manyetik
pelvik taban stimülasyon cihazı ile
şikayeti olan hastalarımızın ürolojik muayeneleri
yapıldıktan sonra gerekli tetkik ve
tahlilleri yapılarak tanısı konulur. Yukarıda
saydığımız özellikler var ise hastanın klinik
durumuna göre tedavi şekli belirlenir.
Özel ACK Ürotaş Üroloji Tıp Merkezi
olarak; “sağlığınız sağlığımız ve mutluluğunuz
mutluluğumuzdur“ sloganıyla
sizlere hizmet vermeye devam ediyoruz.
Endişe ve üzüntü
kalp krizine
davetiye çıkarıyor
Kalbin ana besleyici damarlarında oluşan
tıkanma sonucu kalp kasının yeterli beslenememesi
ve oksijensiz kalmasına bağlı olarak
kalp kasında hasar oluşması haline ‘Kalp Krizi’
deniyor. Çoğunluğu kalp damarının pıhtı ile
tıkanması ile meydana gelse de, daha düşük
oranlarda kalp damarlarında gelişen plakların
damarı tam tıkaması ile de oluşabiliyor.
Ani gelişen ve ölümcül bir hastalık olan
kalp krizi, halen dünyada ve ülkemizde en sık
görülen ölüm nedeni olarak biliniyor. Genetik
faktörler kadar, yaşam biçimi içindeki stress,
üzüntü, endişe, ani duygusal değişimler kalp krizi
gelişmesini tetiklerken, ilerleyen yaşlarda daha
fazla görülüyor olsa da, tüm bu sebeplerden
dolayı genç yaşlarda da meydana gelebiliyor.
Kalp Krizinin Belirtileri Nelerdir?
Göğüste 20 dakikadan fazla süren,
göğsün orta kısmında iman tahtası
olarak adlandırılan bölgede şiddetli
biçimde bastırıcı, ezici, yanıcı tarzda
olabilen ağrı kalp krizinin sıklıkla
ilk bulgusudur. Ağrının kollara ve
çeneye vurması yanında, nefes
darlığı, baş dönmesi, kusma,
mide bulantısı, soğuk terleme,
yoğun endişe hali ve ölüm korkusu
beraberinde olabilir. Bazen,
özellikle şeker hastalarında, daha
düşük yoğunlukta şikayetlerle, bazen ise
hemen hiç şikayet olmadan, fark edilmeden
kalp krizi geçirilebilir. Bazı kalp krizi tiplerinde
ise göğüs ağrısı olmadan sadece mide
ağrısı olarak adlandırabilecek bir şikayet
ilk bulgu olabilir. Bunun yanında, kadınlar
için kalp krizi belirtileri daha farklı olabilir.
Kadınlar da göğüs ağrısı yerine nefes darlığı,
halsizlik, fenalık hissi , bulantı yakınmaları
ön planda görülmesi, hastaneye başvuruda
gecikmeye neden olur. Bu nedenle bu hasta
gruplarının kriz konusunda daha uyanık olması,
şikayetlerinin devamı halinde hastaneye
başvurmaları hayati önem arz eder.
04 gündem
Kedi
Ak sakallı dede çıksa karşıma sorsa
“Bu dünya da insan olarak
işin bitti. Ama ön elemeyi geçtin bir
kez de hayvan olarak yaşama hakkın
var; söyle bakalım hangi hayvan olarak
dünyaya geri dönmek istersin?’’
Tereddütsüz kedi derim.
Bendeniz memeli memesiz tüm
hayvanları çok severim ve onlara derin
bir saygı duyarım.
Yaradılış erklerine ihanet etmeden
sürdürdükleri yaşamlarında insanın
teammüden yaptığı hiçbir kötülüğü
yapmazlar. Sadece programlarını
uygulayıp nasıl yaşamaları ve yaşamlarını
nasıl sürdürülmesini isteniliyor
ise ona sadık kalırlar.
Siz hiç dolandırıcı bir Leopar gördünüz
mü ya da eşini döven Zebra?
Peki ormana ihanet eden bir aslan
haberi okunuz mu bir yerlerde? Kızına
tecavüz eden domuz haberi takıldı mı
gözünüze?
Hayvanların insanların açıklarını
kapatmak adına yaratıldıklarını düşünürüm.
Hatta bu kadar çeşitli, renkli ve
ilginç olmalarını da insanların karakter
sıkıntılarına örtü olsun diye verildiğini.
Hayvanların asla karakter sorunları
yoktur.
Zaten yaratılanların en şereflisi
insan öğretisinden şerefsizliği türeten
de insan değil mi?
Peki neden özellikle kedi?
Kedi çünkü, Kediler tüm memeliler
arasında en uykucu hayvanlardır.
Her gün ortalama 16 saati uyuyarak
geçirirler. Bu açıdan bakıldığında, yedi
yaşındaki bir kedi hayatının sadece
iki senesini uyanık geçirmektedir. (Bu
hesapla biz de yaklaşık olarak miskin
bir kedinin yarısı kadar ederiz) bir de
ne kadar zamanımızı ‘uyanık” geçiririz
bir düşünür müsünüz lütfen.
Kedi, asil ve mantıklı bir kişiliğe,
mükemmel sezgilere ve akılcı bir duyarlılığa
sahiptir. Meraklı davranışları
ve hayata pozitif bakışlarıyla insana
tur bindirir. Dışa dönük ve yaşamayı
seven yaratıktır kedi. Ruhu bedeni
birdir insan gibi bedeni ile ruhu ayrı
hastalanmaz.Yani ruh hastası bir kedi
yoktur.
Bu kediler var ya bu kediler iki-üç
yıl içinde çocukluktan ergenliğe geçerler.
İnsanların ergenliğe geçiş süreleri
ayrı bir dert ergenlikten insanlığa
geçiş süreleri bir ayrı derttir. Çoğu da
beceremez arafta kalır.
Sonra kedi son derece meraklıdır.
Ne olduğunu keşfetmek için her türlü
Olcay Erözden
şeyin içine girip tırmanmaya çalışırlar.
İnsan da öyledir bir anlamda ama içine
girdiğinin içinden çıkmaya çalışırken
yaşlanır. Üstelik tırmanmaya değil
tırmalamaya meyillidir.
Kedil mırlar. Özellikle çok sakin
huzurlu ve mutlu olduğunda mır mır
mırlar. İnsan hırlar.
Kedi olsam tıbben de işe de
yararım; Bir kediyi okşamanın kan
basıncını düşürdüğü bilimsel olarak
ispatlanmış çünkü.
Bir de kedi 185 derecelik bir görüş
açısına sahiptir. Gözünün önünde ki
güzellikleri göremeyen insan için ne
kadar fazla değil mi?
Kedi hayatının neredeyse %30’unu
kendisini tımar ederek geçirir. Kedilerin
kendilerini tımar ederlerken
harcadıkları tükürük salgısındaki sıvı
miktarı, boşaltım sistemleri aracılığı ile
çıkardıkları sıvı miktarından fazladır.
İnsanın tımarı zordur. Ne sıvı yeter
ne katı. Tımar ederken tımarhanelik
olanları bir düşünsenize.
Dünyada 33 farklı ırktan çoğalan
500 milyonun üzerinde evcil kedi bulunur.
İnsanın evciline kılıbık denir.
Kedinin köprücük kemiği olmadığından
kafasının sığabildiği her
yerden geçebilir. İnsan kafasını bir
yere sokunca değil gerisini sığdırmak
kafayı kurtaramaz.
Kedinin duyma yetileri köpeklerden
ve insanlardan daha güçlüdür. Bu
yüzden insanların kendileri ile bağırarak
konuşmaları anlamsızdır. Aksine
kediye fısıltı gibi yumuşak ve kısık bir
sesle konuşulması çok hoşuna gider.
İnsanda bu durum ‘sağır mısın ulan’
olarak tezahür eder.
Ama bir şart koymam gerekir Ak
sakallı dedeye; Kedi dedim de erkek
kedi dedim. Çünkü dişi kediler sağ patilerini
daha iyi kullanırken, erkek kediler
çoğunlukla sol patide iyidirler. Buna
alışmam oldukça uzun zaman alabilir.
Malum kediciklerin ömürleri kısa.
Eğitim kalitesini de arttırır kedi. Baksanıza
Kedi sahiplerinin yüzde 17’sinden
fazlası üniversite mezunuymuş.
Kediler yemeklerde tatlıyı ayırt
edemezler. Bu harika çünkü şeker
hastası olma olasılıkları yok. Ben insanken
şeker hastasıydım neler çektim
neler.
Bakınız bir de ciddi bir durum var,
bir kedinin beyin yapısı insanınkine
çok benzer. Duyguları üreten kısımları
aynıdır. İşte burada çuvallama olasılığım
var. İnsanken duygularımdan
çektiklerim non stop devam edecek
sanırım.
Tabi işin az da olsa sıkıntılı tarafları
da yok değil; mesela kedi insanlara
sürünerek kendi bölgelerini belli
etmeye çalışır. Neyse bunu aşacak bir
yol vardır herhalde. Gerçi insanlar da
aynı şeyi yapmazlar mı? Makam mevki
için sürüne sürüne yaşamazlar mı?
Kedi olunca Sahibim de yaşadı;
Kedi sahibi olan kişilerin kalp krizi
veya felç geçirme ihtimalleri, kedi
sahibi olmayanlara göre üçte bir oranında
daha düşük çünkü.
Son olarak sanılanın aksine çiğ balığı
sevmezler. İnsanken ben ne çiğ ne
pişmişini sevemedim o mübareklerin.
Şimdi en azından pişmişine katlanabilirim
diye düşünüyorum.
Aslında kedi olmak için daha fazla
nedenim var da, bu kadarı bile yeter
de artar.
Şimdi iş Ak sakallı dedenin karşıma
çıkmasına kaldı.
Çağırayım bakayım ne olacak?
Mıııırrrrrrr…..
65 yaş üstüne
borçtan dolayı elektrİk
kesİntİsİ zorlaşıyor
Enerji Piyasası Düzenleme
tüketiciler’ bölümü oluşturarak
Kurumu (EPDK), pandemi
tüketicilerin güvence bedeli iade
sürecinde tüketicilerin elektrik
sorgularını yapmalarını sağlayacak.
Güvence bedeli iadesi olup
enerjisine ulaşmasını kolaylaştırmak
ve enerjinin sürekliliğinin
olmadığını internet üzerinden
devam ettirilerek olası mağduriyetlerin
önüne geçmek üzere
kimi zaman 2-3 fatura tutarına
sorgulayabilecek olan tüketiciler,
düğmeye bastı. EPDK, elektrik
kadar ulaşan güvence bedellerinin
iadesini kolayca alabilecek.
piyasasının pandemi ile değişen
alışkanlıklara uyum sağlayabilmesi
ve özellikle de sokağa çıkma
en önemli güncelleme ise elektrik
EPDK tarafından yapılacak
kısıtlamasına takılan vatandaşların
işlemlerinin tamamen uzaktan
kanallara taşınması olacak.
sorun yaşamaması için elektrik
tüketicilerinin haklarını belirleyen
Resmi Gazete’de yayımlanması
Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri
Yönetmeliği’nde bir dizi
tüketici sözleşmelerinde olduğu
beklenen güncelleme ile serbest
düzenleme yapıyor. Geçtiğimiz
gibi perakende elektrik sözleşmeleri
de ’mesafeli sözleşmeler‘
Aralık ayında görüşe açılan ve kullanıcıların ve şehit aileleri ile lemenin kesinti muafiyetinin yanı
Şubat ayında Resmi Gazete’de muharip/malul gazilerin elektrikleri
yalnızca art arda 3 faturanın ve sözleşmelerde de tüketiciyi başlatmak olarak da tabir edilen
sıra sayaç kontrolü, güvence bedeli kapsamına alınacak. Abonelik
yayımlanarak yürürlüğe girmesi
beklenen düzenleme kapsamında ödenmemesi halinde kesilebilecek. koruma altına aldığını dile getiren perakende satış sözleşmeleri artık
65 yaş üstü tüketiciler, şehit aileleri Böylece bir ya da iki fatura ödememiş
olan bu kullanıcıların elektriğilarının
arızalanması ya da ölçme Böylece tüketicilerin elektrik ile
Çağada Kırım, “Tüketiciler, sayaç-
mesafeli olarak yapılabilecek.
ve gazilerin elektrikleri borçlanmadan
ötürü kesilmesi oldukça nin kesilmesi mümkün olmayacak. hassasiyetinden şüphe duyulması ilgili konularda elektrik şirketlerinin
müşteri işlem merkezlerine
zorlaşacak. Cuma günleri, sokağa Sene içinde 3 defadan fazla fatura halinde sayacın kontrolünü talep
çıkma yasaklarının olduğu hafta ödenmemesi de elektrik kesintisi edebiliyor. Bu durumda sayaç gitme zorunluluğu tamamen
sonları ve bayramlarda da elektrik için yeterli olmayacak, sadece kontrollerini yapmakla yükümlü ortadan kalkacak ve tüketicilerin
kesme işlemi uygulanmayacak. birbirini takip eden 3 faturanın elektrik dağıtım şirketi, tüketicileri bu merkezlerde birikmesinin
ödenmemesi durumunda borçtan kısa mesaj ile bilgilendirecek ve önüne geçilerek salgınla mücadelede
çok önemli bir adım atılmış
65 yaş üstü için kesme
dolayı elektrik kesintisi yapılabilecek.
Bununla birlikte elektrik cak.” açıklamasını yaptı.
olacak. Sözleşme başlatmanın
tüketicilere yazılı tutanak bırakıla-
kriteri, 3 faturanın art arda
ödenmemesi oluyor
kesme işlemleri cuma günleri ile
yanı sıra sözleşme sonlandırma
işlemleri de artık mesafeli
Elektrik tarifeleri karşılaştırma sitesi sokağa çıkma kısıtlaması olduğu En büyük kolaylık sözleşmeler
encazip.com’un kurucusu Çağada
Kırım, yönetmelikte yapılacak günleri yapılamayacak. Elektrik Öte yandan yapılacak düzenleme tüketicilerin herhangi bir nedenle
günler olan cumartesi ve pazar ve güvence bedellerinde kanallardan yapılabilecek ve
söz konusu değişikliğin pandemi kesme işlemleri yalnızca pazartesi - ile ‘tedarikçi değişikliği’ yapmış ya elektrik işlemleri için müşteri hizmet
merkezine gitme gerekliliği
döneminde oluşan mağduriyetleri perşembe günlerinde saat 08.00 ile da herhangi bir şekilde abonelik
önemli ölçüde gidereceğini ifade 15.00 arasında yapılabilecek. bilgileri değişmiş tüketicilerin olmayacak, tüm işlemler uzaktan
ederek ayrıntılara değindi. Kırım’ın
‘güvence bedeli iadesi’ almaları kanallarla yapılabilecek. Tüm bu
verdiği bilgiye göre, aboneliğin Sayaç arızalarındaki
kolaylaşacak. Görevli elektrik değişikliklerin fiziksel işlemleri
65 yaş üstündeki bir tüketiciye ait süreç daha şeffaf oluyor tedarikçileri, internet sitelerinde yüzde 80 oranında azaltacağı
olduğu ev kullanıcılarının, engelli EPDK tarafından yapılacak düzen-
‘güvence bedelini geri almayan öngörülüyor.
Strese Karşı
Geleneksel Tıp Çözümleri
İş hayatının zorlukları, ekonomik
sorunlar, trafik çilesi
derken bir yılı aşkın bir süredir
yaşadığımız pandemi süreci
hepimizin yoğun bir stres altına
girmesine sebep oluyor. Bu
stresle başetmek için birçoğumuz
kendimizce yöntemler
geliştirmeye çalışıyoruz. Ya da
çevremizden öğrendiğimiz yöntemlerle
stres sorunumuzu çözmeye
çalışıyoruz. Hatta ilaçlara
başvuruyoruz. Peki geleneksel
tıp yöntemleri bu konuda ilaçsız
bir çözüm sunuyor mu?
Strese Bağlı Ağrılara
Nasıl Çözüm Bulabiliriz?
Dr. Luo: Akupunktur ve bitkisel
tedavi yöntemlerinden bazılarının
mutluluk hormonu denilen
serotonin maddesinin salgılanmasında
çok faydası olmaktadır.
Ayrıca bu yöntemlerin, strese
bağlı baş, boyun, sırt, bel -
bacak ağrılarında ve psikolojik
problemlerin giderilmesinde bu
yöntemlerin önemli faydaları
bulunmaktadır. Geleneksel Çin
tıbbı yöntemlerinin anksiyete
sorunlarında da etkili olduğu
5 su bardağı süt
1 su bardağışeker
5 yemek kaşığı irmik
3 yemek kaşığı nişasta
1 adet damla sakızı
(1 küçük parça)
1 adet vanilin
2 adet limonun
suyu ve kabuğu
2 subardağı su
2 yemek kaşığı nişasta
5 yemek kaşığı şeker
1/2 çay kaşığı
zerdeçal
Püf Noktası
Muhallebiyi koyacağınız
kalıbı öncesinde
su ile ıslatın. Kalıptan
düzgünce çıkmasını
sağlayacaktır.
bilinmektedir. Dr. Yuan: Diğer
hastalıklarda olduğu gibi stres
sorununda da akupunktur yönteminin
nihai amacı vücudun
Yin ve Yang dengesini yeniden
kazanmasını sağlamaktır. Hastalığın
ortaya çıkış mekanizması
karışıktır. Akupunktur, vücudun
hastalık sürecinde bozulmuş
olan dengesini tekrar kazanabilmesi
için Yin ve Yang arasında
dengesizliği uzlaştırmaktadır.
Akupunktur ve yakı tekniğinin
yin ve yang’ı uzlaştırmadaki rolü
ise vücudumuzdaki meridyenlerle
ilglidir. Vücudumuzdaki
meridyen noktalarının uyumu
akupunktur ve yakı teknikleriyle
sağlanarak hastanın stres
ve bağlı ağrılardan kurtulması
sağlanmaktadır.
Leyla’nIn MutfaĞI
Leyla Eyüboğlu
Muhallebi İçin
Limon Sosu İçin
Limonlu
İrmik Tatlısı
Yapılışı
Tencereye muhallebi
için önce süt, şeker,
irmik ve nişastayı alıp
kaynayana kadar karıştırıyoruz.
Kaynayan muhallebinin
içine damla sakızı
ve vanilyayı ekliyoruz.
En son kalıba döküp soğuması
için buzdolabına
koyuyoruz.
Lİmon sosu için
gerekli malzemeleri
birleştirip yoğun kıvam
alana kadar pişiriyoruz.
Soğutmak için kenara
alıyoruz. Soğuyan
muhallebiyi kalıptan
çıkartıyoruz. Soğuyan
sosu, muhallebinin
üzerine ekliyoruz.
Afiye olsun.
gündem
05
Bu Nasıl Adalet?
Son zamanlarda gelişen olaylar Türkiye‘de
gerçekten hukuk uygulanıyor
mu ya da Türkiye nereye gidiyor sorusunu
gündeme getiriyor. Günümüzde
muhaliflere saldırı düzenlemek ne yazık
ki moda haline geldi.
Öteden beri gazetecilere yapılan
saldırılara politikacılar da dahil edildi.
Saldırıya uğrayan muhalif gazeteciler,
politikacılar ve avukatlar… Saldırıya
maruz kalan gazeteci, TV yorumcusu
ve politikacıların ortak özelliği muhalif
olmaları ve evlerinin önünde saldırıya
uğramaları…
Evlerinin önünde saldırıya uğramalarında
verilen mesaj şu: “Senin nerede
oturduğunu biliyoruz, ayağını denk al,
aileni ve çoluk çocuğunu düşün, yaptıklarından
vazgeç.”
Nereden mi biliyorum?
Çünkü ben de evimin önünde bir
grubun aynı mesajlı saldırısına uğradım
ve tesadüfen hayattayım.
*****
DR.SELÇUK ÖZDAĞ:
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Dr.SELÇUK ÖZDAĞ saldırıya uğradı
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Selçuk Özdağ’a evinin önünde
silahlı ve sopalı saldırı düzenlenmişti.
Saldırıda yaralanan Özdağ hastaneye
kaldırılarak tedavi altına alınmış,
5 kişi oldukları öğrenilen saldırganlar
ise olay yerinden kaçmıştı. Gelecek
Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve eski
Manisa Milletvekili Dr.Selçuk Özdağ,
cuma namazına gitmek üzerine evinden
çıkarken silahlı ve sopalı beş kişinin
saldırısına uğradı. Silah doğrultulan
ve sopalarla dövülen Özdağ’ın sol eli
ve bir parmağı kırıldı Özdağ, saldırıyla
ilgili şunları söyledi: “Cuma namazına
gidiyordum. Kapıdan çıkarken soluma
baktım, bir erkek var. Şahıs telefonla görüşüyor.
Anladım işi. Arabaya yürüdüm.
Şoförüm arabadaydı. Kar yağıyordu.
Arkamdan iki kişi bacaklarıma sopayla
vurdu düşeyim diye, düşmedim. Döndüm.
Biri kafama vurdu sopayla. Boğuşmaya
başladık. Onlar sopalarla vuruyor,
ben yumruklarla… Beş kişiydiler. İkisi
sopalarla vururken, biri silah tutuyordu.
Silah çekersem belki ateş edecekti. Ben
silahlı değildim, silahım arabadaydı.
Sonra biri daha silah çekti. Beşincisi de
sopayla kenarda bekliyordu. Kafamdan
kanlar akmaya başladı. Yumruklaşmaya
başladım iki kişiyle. O sırada sol elim
kırılmış. Baktım, gözlerim görmüyor.
Yine saldırdılar.”
Araçtan inmesin diye şoförüne de
silah doğrultulduğunu kaydeden Özdağ,
“Organize bir hareket. Şoförüm silahla
çıkınca kaçtılar. İki el silah sıktı şoför.
Çok kan kaybediyordum. Bunların
peşinden koşacaktım. Şoför ‘hastaneye
gidelim’ dedi” şeklinde konuştu. Saldırganların
genç ve yüzlerinin açık olduğunu
kaydeden Özdağ, “Saldırırken hiçbir
şey konuşmadılar. Yalnızca biri diğerine
‘Silah çek’ diye bağırdı” diye ekledi.
******
MEHMET ORHAN UĞUROĞLU:
Yeniçağ Gazetesi yazarı ve Ankara
Temsilcisi olan Mehmet Orhan Uğuroğlu
aynı şekilde TV de bir yayın sonrası
evinin önünde yine 34 plakalı bir
otomobille geldiği belirtililen üç kişilik
bir grup tarafından saldırıya uğruyor.
Öldüresiye dövülüyor, muhalif yazılar
yazmaması ve yayın yapmaması için
tehdit ediliyor, gözdağı veriliyor. Bu da
yetmiyormuş gibi aracı Uğuroğlu’nun
üzerine sürüyorlar. Hastaneye kaldırılan
Uğuroğlu orada tedavi görüyor.
Ankara Emniyet Müdürlüğü, 3
kişinin yakalanarak gözaltına alındığını,
bir kişinin de arandığını duyuruyor.
Öte yandan saldırı anı da bir iş yerinin
güvenlik kamerasına yansıyor.
*****
YAVUZ SELİM
DEMİRAĞ:
Aynı şekilde Yeniçağ Gazetesi
yazarı Yavuz Selim
Demirağ da Ankara’da
Türkiyem TV’de sunduğu
Yeniçağ’da Meydan
programının ardından
evinin önünde kimliği
belirsiz kişilerin saldırısına
uğruyor. TV de bir yayın
sonrası evinin önünde
yine bir grup tarafından
öldüresiye dövülüyor, muhalif yazılar
yazmaması için tehdit ediliyor, gözdağı
veriliyor. Demirağ, olayın ardından hastaneye
kaldırılıyor. Günlerce hastanede
tedavi görüyor. Ankara’da evine girmek
üzereyken arkasından gelen yaklaşık
5-6 kişilik grubun sopalı saldırısına
uğruyor. Yavuz Selim Demirağ’ın başına
ve yüzüne sopalarla vuran saldırganlar,
kullandıkları Doblo model araçla
olay yerinden kaçıyorlar. Saldırganların
kullandıkları aracın plakasının ise çalıntı
olduğu ortaya çıkmıştı.
*****
MURAT İDE:
Yeniçağ Gazetesi yazarı ve İYİ Parti
Genel Başkanı Meral Akşener’in basın
danışmanı Murat İde’ye evinin önünde
saldırı girişiminde bulunuluyor.
İde’nin, KRT’de saat 11:00’da
yayınlanan “Burası Çok Önemli” isimli
programın ardından evine giderken yol
boyunca 3 araç tarafından takip edildiği,
saldırıyı 7-8 kişilik bir grubun gerçekleştirdiği
öğreniliyor. İde’nin yumruklu ve
sopalı saldırı sırasında ruhsatlı silahını
çektiği ve havaya ateş ederek kurtulduğu
belirtilirken, saldırganların kaçtığı
öğrenildi. Olayın ardından Emniyette
ifade veren İde’nin sağlık durumunun iyi
Muzaffer
Kaplan
m.kaplan@panoramagazetesi.com
olduğu kaydedildi.
Gazeteci Murat İde’ye
saldırıyla ilgili şüphelilerin
kaçtığı belirlenen 2 araç
takibe alınmış, araçlardan
biri polis tarafından
durdurulmuştu. Araçtaki
E.D. gözaltına alınırken
araçta yapılan aramada bir
bıçak bulunmuştu. Emniyetten
yapılan açıklamaya
göre, polisin çalışmaları
sonucunda 5 şüpheli daha
yakalandı. Şüpheliler
adliyeye sevk edilirken,
kalan 2 şüpheliyi yakalamaya yönelik
çalışmalar devam ediyor.
Gözaltına alınan ve ardından Çağlayan
Adliyesine sevk edilen 6 şüpheliden
biri savcılıkça serbest bırakıldı.
*****
SABAHATTİN ÖNKİBAR:
Hükümeti eleştiren yazıları ve youtube
paylaşımlarıyla gündemde olan gazeteci,
yazar ve tv yapımcısı olan Sabahattin
Önkibar, evinin önünde bir kaç kişinin
saldırısına uğruyor, öldüresiye dövülüyor,
muhalif yazılar yazmaması için
tehdit ediliyor, gözdağı veriliyor.
*****
AHMET TAKAN
Yeniçağ Gazetesi eski Ankara Temsilcisi
Ahmet Takan da, Kasım 2019 da yine
evinin önünde saldırıya uğramıştı. Beyzbol
sopalı saldırgan, gazeteci Takan’a arkadan
gelerek bacağına sopayla vurmuştu.
Takan’ın saldırı sonrasında yapılan
tedavisinde bacağındaki kaslarda ezikler
meydana geldiği anlaşılmıştı.Saldırgan,
gazeteci Takan’a arkadan gelerek bacağına
sopayla vurdu. Yeniçağ Gazetesi’ne
konuşan gazeteci-yazar Takan, “Slogan
atarak yaklaşan saldırganı fark ettiğimde
elimdeki çantayla kendimi korudum.
Çanta sayesinde sadece bacağıma
vurabildi. Daha sonra uzaklaştı. Daha
sonra en yakın hastaneye giderek tedavi
oldum. Karakolda bir kez daha ifade
verdim” dedi. Takan’ın saldırı sonrasında
yapılan tedavisinde bacağındaki kaslarda
ezikler meydana geldiği anlaşıldı.
Saldırganın olayın ardından kaçtığı,
Takanın Hastaneye giderek darp raporu
aldığı belirtildi. Saldırıda Takan’ın
çantasında bulunan cep telefonunun da
kırıldığı ifade edilirken polis olayla ilgili
soruşturma başlattı.
*****
Saldırıyı gerçekleştiren saldırganlar
yakalanıyor.
Sonuç ne mi oluyor?
Tahmininiz?
Tabii ki her zaman olduğu gibi adli
kontrol şartıyla serbest bırakılıyorlar.
Ülkemizde ne yazık ki yapılanlar,
yapanın yanında kar kalıyor.
*******
BİRAZ TEBESSÜM
Korona fıkrası
Adam teleşla doktoru arar:
“Alo doktor bey, biliyorsun bizim
oğlan korona oldu!”
“Evet biliyorum. Dün gelip baktım.
Onu kimseyle görüştürmeyin, karantinaya
alacağız!”
“Ama doktor bey, oğlan hizmetçiyi
öpmüş…”
“Yaa, bu fena işte… Öyleyse hizmetçiyi
de karantinaya almalıyız.”
“Doktor bey, iyi de ben de hizmetçiyi
öptüm!”
“Ooo, işler karıştı desene … Hastalık
size de bulaşmış olmalı!”
“Fakat sonra üstüne üstlük bir de
karımı da öptüm!”
Doktor dehşetle bağırır: “Nee? Eyvah!
Demek ki, ben de korona olacağım!”
İstanbul esnaf ve sanatkarlarına
ayrıcalıklı uygulama
Anayasamızın 64. Maddesi,
Devlet, sanat faaliyetlerini
ve sanatçıyı korur. Sanat
eserlerinin ve sanatçının
korunması, değerlendirilmesi,
desteklenmesi ve
sanat sevgisinin yayılması
için gereken tedbirleri alır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
Özel tiyatrolara verdiği yıllık
proje desteği ile ilgili 30619 sayılı
yönetmelikte tacir olma şartı esnaf ve
sanatkarlar odası üyelerine çifte mağduriyet
yaşatmaya devam ediyor. Şöyle
ki; esnaf ve sanatkarlar odası üyesi olan
Sanatçılar bu durumda hem profesyonel
sayılmıyor - ki ihtisas meslek odası
olmasına rağmen - hem de bakanlığın
verdiği proje desteğine başvuramıyorlar.
Tacir olma sınırını aşmayan esnaf işletmelerini
kanunlarda zorlanamaz hükmü
olmasına rağmen zorunlu kılarak
zorluyor. 5362/3 e uyumlu hale getirilmeyen
kanunlar üzerinden tacir olma
sınırını aşmayanlara Ticaret Odasına
kayıt olmanın yolunu açıyor. Eğer esnaf
ve sanatkarlar odasında kalırsa bakanlık
destek projesinden faydalanamıyor.
Ticaret odasına kayıt olursa, hazine
destekli düşük faizli esnaf kredisinden
faydalanamıyor.
Bu durum en çok ta ülkede tek
sanatçılar odası olan İstanbul Sahne,
Perde, Film Eğlence Yerleri Esnaf ve
Sanatkarlar Odasını etkiliyor. Bir yandan
pandemi süreci ile genelge ile kapısına
kilit vurulan sahne sanatları esnafı ve çalışanları
mağduriyet yaşıyor, bir yandan
da hem de destek olması gereken Kültür
ve Bakanlığı eliyle üyeleri meslekleri ile
alakası olmayan bir odaya kayıt olmaya
zorlayarak sanatçıların ihtisas odasını
zora sokarak çalışmalarını zorlaştırıyor.
İstanbul Sahne, Perde, Film, Eğlence
Yerleri Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı
Terlan Kaya 9 yıldır kayyumda olan
odayı 2018 de genel kurulunu yaparak
göreve gelmiş ve odayı yaşatmak için
olanakları zorlamaya devam ediyor.
Başkan Kaya “bir yıldır, bir yanda
pandemi nedeniyle mağdur olan
esnaf ve sanatkarla ile ilgili çaba
harcarken bir yandan da uygulamadaki
yanlışların düzeltilmesi için
mücadele ediyoruz” diyor. Sanatçılar
Odasının en son Tacir – Esnaf
ayırımı hakkında 18 Ocak 2021/12
sayı ile İstanbul Esnaf ve
Sanatkarlar Odaları Birliği
Başkanlığına gönderdiği
yazının giriş bölümünden
bir kısım:
Konuyu iki başlık
altında inceleyelim. Aslında
Esnaf ve Sanatkar ticari
anlamda ayrılmaz ikili
görünürken, temelde sanatkar
ve sanatçı da ayrılmaz ikili olduğu
kadar insanoğlunun var olduğundan
bu yana sanatsal faaliyetlerin her
kuşak üstüne bir şeyler katarak yani
insan gelişimi ile birlikte zenginleştiği
bilimsel bir gerçektir. Bu nedenle gelecek
kuşaklara aktarımı ve bulunduğu
döneme kaliteli üretimle ekonomik
katkı ve gelişmişliği ile orantılı sanatsal
eserleri hayata geçirmesi, eğitim
temelli olmasını zorunlu kılıyor.
Bu eğitimin iki yol ve yöntemi var;
birincisi, alanında yetişmiş usta yada uzmanın
yanında çıraklık sistemi yani duyarak,
görerek, uygulayarak öğrenmek.
İkincisi alanında usta, uzman kişilerin
belli bir programda vereceği eğitimle,
sanatsal faaliyetler bireysel kol ve beden
gücü çalışma gerektirdiğinden kazancı
da yaşamsal değerleri çok aşmadığı gerçeğinden
esnaf (sınıf) yani ticari kazanç
sıralamasında en az kazanan toplumsal
sınıf anlamına geliyor.
Yasa koyucular bu gerçeklikle konuya
bakmış, sanatsal çalışmaların yüzyılların
birikimi olduğu, insanlığın olmazsa
olmazı noktasında değerlendirerek
koruyucu yasaları hayata geçirmişlerdir.
YAŞAR
KABA
Bu nedenle esnaf ve sanatkarlar
ayrılmaz bütünün parçaları haline
getirilmişlerdir.
XII. Sanatın ve
sanatçının korunması
Anayasamızın 64. Maddesi,
Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı
korur. Sanat eserlerinin ve
sanatçının korunması, değerlendirilmesi,
desteklenmesi ve sanat sevgisinin
yayılması için gereken tedbirleri
alır. Meslek kuruluşlarının çalışmalarını
kolaylaştırıcı, mesleğin genel menfaatlere
uygun gelişimi için Anayasa 135.
madde ile kamu kurumu niteliğinde
özerk kurumların önünü açmıştır.
H. Kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları
Madde 135 – Kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları ve üst kuruluşları;
belli bir mesleğe mensup olanların müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki
faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin
genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini
sağlamak, meslek mensuplarının
birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde
dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere
meslek disiplini ve ahlakını korumak
maksadı ile kanunla kurulan ve organları
kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen
usullere göre yargı gözetimi altında,
gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir.
Ayrıca sanat ve sanatçının koruması
64. Madde haricinde esnaf ve sanatkarın
yaşamsal çalışmalarının sürekliğini
sağlamak amacıyla 173. Maddeyi de
Anayasamıza eklemişlerdir.
B. Esnaf ve sanatkarların korunması
Madde 173 – Devlet, esnaf ve sanatkarı
koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır.
Yukarıda belirtiğimiz gerekçeler ile Anayasamıza
girmiş olan 3 temel yasanın alt
uygulama kanunları da ayrıca yapılmıştır.
Esnaf ve Sanatkar’dan devam
edersek, 5362/MADDE 3. — Bu Kanunun
uygulanmasında;
a) Esnaf ve sanatkâr: İster gezici ister
sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve
Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme
Koordinasyon Kurulunca belirlenen
esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil
olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile
birlikte bedenî çalışmasına dayandıran
ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini
kazandırmayacak miktarda olan, basit
usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı
esasına göre deftere tabi olanlar ile
vergiden muaf bulunan meslek ve sanat
sahibi kimseleri, …………………..
Yanlış yorumdan kaynaklı uygulama
ciddi sıkıntılara yol açmaktadır.
Tacir olma şartlarını taşımayanların,
her isteyen kişinin Ticaret Odasına kayıt
yapılması, uygulamasına son verilmeli,
yasal mevzuata uygun hale getirilmelidir.
Bu durum esnaf ve sanatlarımızın
yararına olduğu kadar uzun sürede
ülkemiz ve insanlık için de ciddi kazanımlar
getirecektir.
Konuyla ilgili çalışmaları sanaatçılar
odası başkanı ve danışma kurulu üyeleri
birçok ilgili ve yetkili kurumlara anlatmaya
devam ediyorlar.
Pazar artıkları
hayvanlara
yem oluyor
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Sebze
Meyve hali ve pazarlarda oluşan pazar
artıklarını (satılamayan ve satılamayacak
durumda olan meyve sebze) topluyor. Haller
Şube Müdürlüğü ve Zabıta Dairesi Başkanlığı
personelince toplanan pazar artıkları Doğa
Koruma ve Milli Parklar Kocaeli Şube Müdürlüğü’ne
teslim edilerek kış şartlarında aç
kalan hayvanlara yem yapılıyor.
ARTIK SEBZELER TOPLANIYOR
Soğuk hava şartlarında ve karla kaplı
alanlarda, yiyecek bulmada zorlanan sokak
hayvanlarının beslenebilmesi amacıyla
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, kenti sokak
sokak gezerek hayvanlara mama dağıtımı
yapılıyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi,
sokak hayvanlarının yanı sıra dağlarda aç
kalan hayvanlar için de çalışmalar yapıyor.
Bu kapsamda sebze meyve hali ve pazarlarda
oluşan pazar artıkları (satılamayan ve satılamayacak
durumda olan meyve sebze) Zabıta
ekiplerince toplanıyor.
DOĞADAKİ HAYVANLARA YEM
Zabıta ekiplerince toplanan pazar artıkları
poşetleniyor. Düzenli bir şekilde poşetlenen
pazar artıkları daha sonra günlük olarak
Doğa Koruma ve Milli Parklar Kocaeli Şube
Müdürlüğü’ne teslim ediliyor. Daha sonra
Doğa Koruma ve Milli Parklar Kocaeli Şube
Müdürlüğü ekipleri aldıkları pazar artıklarını
samanla harmanlayarak belirledikleri bölgelerdeki
yerlere bırakılıyor.
800 KİLO BESİN
Doğa Koruma ve Milli Parklar Kocaeli Şube
Müdürlüğü ekipleri Kocaeli Büyükşehir
Belediyesi’nden aldığı 400 kilo pazar artığına
200 kilo saman ve 200 kilo besi yemi ekleyerek
Kartepe İlçesi Suadiye Tabiat Parkı’nda
belirlenen bölgelere bıraktı.
06 turizm
Dünya Miras Listesinde
Türkiye
Değerli
Kültürel varlıklardan ilki olan
1985 yılında 356 Liste sıra numarasıyla
UNESCO tarafından
Kültürel Kategoride listeye alınan
MARMARA BÖLGESİ İSTANBUL ile
bu sayımızda tanıtıma başlayacağız ve
her sayıda bir kültürel değerimizle sizi
tanıştıracağız.
Bütün insanlığın ortak mirası
olarak kabul edilen evrensel değerlere
sahip kültürel ve doğal varlıkları
dünyaya tanıtmak, toplumda
söz konusu evrensel mirasa sahip
çıkacak bilinci oluşturmak ve çeşitli
sebeplerle bozulan, yok olan kültürel
ve doğal değerlerin yaşatılması için
gerekli işbirliğini sağlamak amacıyla
UNESCO’nun 17 Ekim – 21 Kasım
1972 tarihleri arasında Paris’te toplanan
17. Genel Konferansı kapsamında,
16 Kasım 1972 tarihinde
“Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının
Korunmasına Dair Sözleşme” kabul
edilmiştir. 14.04.1982 tarih ve 2658
sayılı Kanunla katılmamız uygun
bulunan bu Sözleşme, 23.05.1982 tarih
ve 8/4788 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararıyla onaylanarak, 14.02.1983
tarih ve 17959 sayılı Resmî Gazete’de
yayınlanmıştır.
M
.Ö. 7. yy.da kurulan İstanbul'un,
kuzeyde Haliç,
doğuda İstanbul Boğazı ve güneyde
Marmara Denizi ile çevrili kısmı
günümüzde “Tarihi Yarımada”
olarak anılmaktadır. Kent, Avrupa
ve Asya'yı birbirine bağlayan
stratejik konumu nedeniyle tarihi
boyunca kentte hüküm süren uygarlıklar
için daima çok önemli
olmuştur. Bu özellikleri ile kent,
Roma, Doğu Roma ve Osmanlı gibi
büyük İmparatorluklara başkentlik
yapmıştır. Bu görkemli geçmişi ile
farklı dinleri, kültürleri, toplulukları
ve bunların ürünü olan yapıtları
benzersiz bir coğrafyada bir araya
getiren İstanbul, 1985 tarihinde
UNESCO Dünya Miras Listesi’ne 4
bölge olarak dahil edilmiştir.
Bunlar; Hipodrom, Ayasofya,
Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi
ve Topkapı Sarayı’nı içine alan
Sultanahmet Kentsel Arkeolojik
Sit Alanı; Süleymaniye Camisi ve
çevresini içine alan Süleymaniye
Koruma Alanı; Zeyrek Camisi ve
çevresini içine alan Zeyrek Koruma
Alanı ve İstanbul Kara Surları
Koruma Alanı’nı içermektedir.
İstanbul Tarihi Alanları
Alan Yönetimi Başkanlığı
Bütün insanlığın ortak mirası olarak
kabul edilen evrensel değerlere sahip
kültürel ve doğal sitleri dünyaya
tanıtmak, toplumda söz konusu
evrensel mirasa sahip çıkacak bilinci
oluşturmak ve çeşitli sebeplerle
bozulan, yok olan kültürel ve doğal
değerlerin yaşatılması için gerekli
işbirliğini sağlamak amacıyla
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve
Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından,
16 Kasım 1972 tarihinde;
“Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının
Korunmasına Dair Sözleşmesi”
kabul edilerek, tüm dünya
uluslarının sahip oldukları kültürel
ve doğal varlıkların, uluslararası bir
platformda korunması ve gelecek
nesillere aktarılması için tarihi bir
adım atılmıştır. Bu Sözleşme ile
insanlık tarihi boyunca farklı kültür
ve medeniyetler tarafından ortaya
konan, bu ortak geçmişin farklı
evrelerine, aşamalarına, zenginlik
ve farklılığına ışık tutan varlıklar,
“birinin kaybı tüm insanlık hafızasının
kaybıdır” anlayışıyla koruma
altına alınmıştır.
Sözleşme ile birlikte taraf devletlere
kendi sınırları içindeki tüm
Uluslararası önem taşıyan ve bu
nedenle takdire ve korunmaya değer
doğal oluşumlara, anıtlara ve sitlere
“Dünya Mirası” statüsü tanınmaktadır.
Sözleşmeyi kabul eden üye
devletlerin UNESCO’ya başvurusuyla
başlayan ve Uluslararası
Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS)
ve Uluslararası Doğayı ve Doğal
Kaynakları Koruma Birliği (IUCN)
İstanbul
uzmanlarının başvuruları değerlendirmesi
sonunda tamamlanan bir
işlem dizisinden sonra aday varlıklar
Dünya Miras Komitesinin kararı
doğrultusunda bu statüyü kazanmaktadır.
2019 yılı itibariyle Dünya
genelinde UNESCO Dünya Miras
Listesi’ne kayıtlı 1121 kültürel ve doğal
varlık bulunmakta olup bunların
869 tanesi kültürel, 213 tanesi doğal,
kültürel ve doğal miras varlıklarının
envanterini yapıp onları tanımlamaları,
muhafaza etmeleri, korumaları,
teşhir etmeleri/sunmaları ve
gereken tüm yasal, idari, bilimsel ve
teknik önlemleri alarak bu değerleri
en iyi şekilde gelecek nesillere aktarmaları
için çağrıda bulunulmuştur
ve taraf devletlere bu konuda
sorumluluklar yüklenmiştir.
UNESCO’nun 16 Kasım 1972
tarihli, “Dünya Kültürel ve Doğal
Mirasını Koruma Sözleşmesi”nde
ortaya konulan kriterlerin ülkemizce
de benimsenmesi, kültürel
ve doğal değerlerimizin korunarak
gelecek kuşaklara aktarılmasının
sağlanması, kültürel ve
doğal varlıklarımızın uluslararası
düzeyde tanıtılması ve bu konunun
önemi nedeniyle yürürlüğe
konulan 14.04.1982 tarih ve 2658
sayılı Kanuna istinaden Bakanlar
Kurulu’nun 23.05.1982 tarih ve
8/4788 sayılı Kararı ile Ülkemizde;
“UNESCO Dünya Kültürel ve
Doğal Mirasının Korunmasına Dair
Sözleşmesine” taraf devlet olarak
katılmış ve yurdumuzun sınırları
içindeki kültürel ve doğal varlıkların
envanteri çıkarılarak Dünya
Mirası Komitesi’ne bir Liste halinde
sunulmuştur.
Ülkemizin halihazırda Dünya
Mirası Listesi’nde yer alan 11 varlığı
bulunmaktadır. Bunlar; İstanbul’un
Tarihi Alanları (1985), Göreme
Ulusal Parkı ve Kapadokya (1985),
Divriği Ulu Camii ve Darrülşifası
(1985), Hattuşaş (1986), Nemrut
Dağı (1987), Pamukkale (1988),
Santos – Letoon (1988), Safranbolu
Şehri (1994), Truva (1998),
Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi
(2011), Konya, Çatalhöyük Neolitik
Arkeolojik Sit Alanı (2012)’dir.
06.12.1985 yılında UNESCO Dünya
Miras Listesi’ne giren İstanbul’un
Tarihi Alanları ise dört bölgeden
oluşmakta olup bunlar; 1- Topkapı
Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet
Camii’nin de yer aldığı kentsel ve
arkeolojik sit alanı 2-Süleymaniye
Camii ve Çevresi Koruma Alanı 3-
Zeyrek Camii ve Çevresi Koruma
Alanı 4-İstanbul Kara Surlarıdır
Ülkemizin de, UNESCO’nun
“Dünya Kültürel ve Doğal Mirasını
Koruma Sözleşmesi”ne taraf devlet
olarak katılmasından sonra geçen
süreçte yapılan yasal düzenlemeler
neticesinde 2863 sayılı “Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’nun” Ek-2a maddesine
dayanılarak hazırlanan 27.11.2005
gün ve 26006 sayılı “Alan Yönetimi
ile Anıt Eser Kurulunun Kuruluş
ve Görevleri ile Yönetim Alanlarının
Belirlenmesine İlişkin Usul
ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”
kapsamında alınan İstanbul
Büyükşehir Belediye Meclisi’nin
15.09.2006 tarih 1675 sayılı kararı
uyarınca; 27.10.2006 günlü Büyükşehir
Belediye Başkanı oluru ile
Tarihi Yarımada (Fatih) ve etkileşim
sahasında bulunan, Zeytinburnu,
Eyüp, Beyoğlu, Kağıthane, Sarıyer,
Beşiktaş, Beykoz, Üsküdar ilçelerinde
yer alan ve birbirleri ile etkileşim
halinde olan, bir bütünlük gösteren,
kentsel sit ve diğer sit alanlarını
kapsayan ve daha sonra sınırlan
kesinleşecek olan bölgenin öneri
okuyucularımız, bu sayı itibariyle Dünya Miras Listesinde
Türkiye‘de bulunan ve UNESCO tarafından listeye alınan
Kültür(el) değerlerimizi tanıtacağız.
39 tanesi ise karma (kültürel/doğal)
varlıktır. Her yıl gerçekleşen Dünya
Miras Komitesi toplantıları ile bu
sayı artmaktadır. Ülkemizin, Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün
sorumluluğu altında
yürüttüğü çalışmalar neticesinde
bugüne kadar UNESCO Dünya
Miras Listesi’ne 18 adet varlığımızın
alınması sağlanmıştır.
yönetim alanı olarak belirlenmesi
ve bu bölgenin oluşturduğu yönetim
alanında, İstanbul Sit Alanları
Alan Yönetimi Başkanlığı görevi
başlatılmıştır.
İstanbul Sit Alanları Alan
Yönetimi Başkanlığı; Alan Başkanı,
Danışma Kurulu ile Eşgüdüm
ve Denetleme Kurulu’ndan ve
Yönetim Planı uygulama sürecinde
Alan Başkanlığı bünyesinde ihtiyaç
duyulması halinde oluşturulacak
Denetleme Birimi’nden oluşmakta
olup, ilgili mevzuat gereğince, Alan
Başkanlığına; uygulama sürecinde,
uygulamadan sorumlu kurum
ve kuruluşlarla ve yetkili idareler
ile koordinasyon içinde olmak
ve kurumlar arasında eşgüdümü
sağlamak görevi verilmiştir.
Yine, ilgili yönetmelikte; “Alan
yönetiminin sekretarya hizmetleri
yetkili idare tarafından yürütülür.
Yetkili idarelerce, alan yönetimi
birimlerinin çalışmalarını yürütmek
üzere uygun bir yer tahsis edilir.
Bu iş için yeterli sayıda personel
görevlendirilir ve bütçelerinden
yeterli miktarda ödenek ayrılır.”
hükmü gereği; İstanbul Sit Alanları
Alan Yönetimi Başkanlığı’nın
sekretarya hizmetleri, ilgili mevzuat
gereği İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce
karşılanmakta ve söz
konusu çalışmaları yürütmek üzere
yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından İstanbul Sit Alanları
Alan Yönetimi Başkanlığı’na yeterli
sayıda idari, teknik ve hizmetli
personel görevlendirilmiş, gerekli
araç, gereç ve donanım sağlanmış
bulunmaktadır.
Topkapı
Sarayı Müzesi
1453 yılında İstanbul’un
fethi sonrasında
Fatih Sultan
Mehmet’in isteği üzerine
1460 yıllarında yapımına
başlanan Topkapı Sarayı’nın
inşası 1478 yılında
Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşundan
sonra, 3 Nisan 1924
yılında müze hâline
getirilen Topkapı Sarayı,
Cumhuriyet’in ilk
müzesi olma özelliğini
taşır. Bugün yaklaşık
300.000 metrekarelik
bir alan kaplayan
Topkapı Sarayı yapıları,
mimarisi, koleksiyonları
ve yaklaşık 300.000 arşiv
belgesi ile dünyanın
en büyük saray-müzelerinden
biridir.
Sarayın ikinci avlusu,
devlet yönetiminin
gerçekleştiği mekânların
yer aldığı Divan
Meydanı bir diğer
adıyla Adalet Meydanı’dır.
Tarih boyunca
pek çok törene sahne
olan bu avluda divan
toplantılarının yapıldığı
Divan-ı Hümayun
Sarayın üçüncü
avlusuna aynı zamanda
Enderun Avlusu
da denilmektedir. Bu
bölümde padişaha ait
Arz Odası, Enderun
Hazinesi, Has Oda
gibi yapıların yanı sıra
Sultan II. Murat döneminde
kurulan Saray
Okulu’na ait yapılar
da bulunmaktadır.
Son avlu olan
dördüncü avluda da
padişaha ait köşkler ve
asma bahçeleri yer almaktadır.
Bu bölümde
Osmanlı klasik köşk
mimarisinin en seçkin
ve estetik açıdan en
tamamlanmıştır. Dolmabahçe
Sarayı gibi tek
seferde tüm ek yapılarıyla
beraber inşa edilmeyen
Topkapı Sarayı, 19.
yüzyıla kadar eklenen
yapılarla genişlemiştir.
Saltanat kapısından
girildiğinde, saray
yapıları geçişli dört
avlu ve çevresindeki
mimari yapılardan
oluşmaktadır. Etrafı
bahçeler ve meydanlarla
çevrili olan saray
yapıları içerisinde
Alay Meydanı olarak
da anılan ilk avluda
Aya İrini Kilisesi,
Darphane, Fırın, Hastane,
Odun Ambarı,
Hasırcılar Ocağı yapıları
bulunuyordu.
(Kubbealtı) ve yanında
Divan-ı Hümayun
Hazinesi yer alır. Bu
avluda ayrıca Divan
yapısının arkasında
Adalet Kulesi, Kubbealtı’nın
yanında
Harem Dairesi girişi,
Zülüflü Baltacılar
Koğuşu, Has Ahırlar
yer alır.
gelişkin örnekleri
olan Bağdat ve Revan
Köşkleri ile İftariye
Kameriyesi bulunmaktadır.
Dördüncü
avlunun alt kısmında
ise saraya ait son
yapılar olan Mecidiye
Köşkü ve Esvab Odası
görülür.
turizm
07
İstanbul Arkeoloji Müzesi
İstanbul Arkeoloji Müzeleri üç
ana birimden oluşan bir müzeler
kompleksidir. Arkeoloji Müzesi,
Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili
Köşk Müzesi. Türkiye’nin ilk müzesi
olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin
koleksiyonlarında imparatorluk
topraklarından getirilen, çeşitli
kültürlere ait bir milyona yakın eser
bulunmaktadır.
Osmanlı’da tarihi eser toplama
merakının izleri Fatih Sultan Mehmet
dönemine kadar uzanır ancak
müzeciliğin kurumsal olarak ortaya
çıkışı İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin
1869 yılında ‘Müze-i Hümayun’ yani
İmparatorluk Müzesi olarak kuruluşuna
denk gelir. Aya İrini Kilisesi’nde
o güne değin toplanmış arkeolojik
eserlerden oluşan Müze-I Humayun,
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin temelini
oluşturur. Aya İrini’nin yetersiz
kalması ile Fatih Sultan Mehmet
döneminde yaptırılmış olan ‘Çinili
Köşk’ müzeye dönüştürülmüştür.
Halen İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne
bağlı olan Çinili Köşk restore edilerek
1880 yılında ziyarete açılır.
1881 yılında Osman Hamdi Bey’in
müze müdürlüğüne atanması ile birlikte
Türk müzeciliğinde yeni bir çığır
açılır. Osman Hamdi Bey Nemrud
Dağı, Myrina, Kyme ve diğer Aiolis
Bölgesi Kentleri Nekropollerinde ve
Lagina Hekate Tapınağı’nda kazılar
yapmış, 1887-1888 yılları arasında
Sayda’da (Sidon) yaptığı kazılar
sonucunda Sidon Kral Nekropolü’ne
ulaşmış ve dünyaca ünlü İskender
Lahdi başta olmak üzere pek çok lahit
ile İstanbul’a dönmüştür.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
kompleksi içerisinde en eski yapı
(Miladi 1472) Çinili Köşk’tür. Şu anda
Türk çini ve seramik örneklerinin sergilendiği
Çinili Köşk Müzesi, İstanbul’daki
Osmanlı dönemi sivil mimari
örneklerinin en eskilerindendir.
Eski Şark Eserleri Müzesi olarak
kullanılan bina, Osman Hamdi Bey
tarafından 1883 yılında Sanayi-i
Nefise Mektebi yani Güzel Sanatlar
Akademisi olarak inşa ettirilmiştir.
Binanın mimarı daha sonra İstanbul
Arkeoloji Müzeleri Klasik binasını
inşa edecek olan Alexander Vallaury’dir.
1917 yılında akademinin
Cağaloğlu’na taşınması üzerine bu
bina müzeler müdürlüğüne tahsis
edilmiştir.
Arkeoloji Müzesi ise dönemi için,
dünyada müze binası olarak inşa
edilmiş ender yapılardan biri olma
özelliği ile göze çarpar. İstanbul’daki
Neo-Klasik mimarinin en güzel
ve görkemli örneklerinden biridir.
Alınlık üzerinde bulunan Osmanlıca
AYASOFYA CAMİİ (MÜZESİ)
yazıda ‘Asar-ı Atika Müzesi’ (Eski
Eserler Müzesi) yazmaktadır. Yazının
üzerinde bulunan tuğra, Sultan Il.
Abdülhamid’ e aittir.
1887 ve 1888 yılları arasında
Osman Hamdi Bey tarafından yapılan
Sidon Kral Nekropolü Kazısı’ndan İstanbul’a
getirilen, aralarında İskender
Lahdı, Ağlayan Kadınlar Lahdi, Likya
Lahdi, Tabnit Lahdi gibi ihtişamlı
eserlerin sergilenebilmesi için yeni bir
müze binasına ihtiyaç duyulmuş, Çinili
Köşk’ün karşısına dönemin ünlü
mimarı Alexander Vallaury tarafından
inşa edilen İstanbul Arkeoloji Müzeleri
klasik bina 13 Haziran 1891’de
ziyarete açılmıştır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Müdürlüğü binalarındaki alt katta
yer alan, 1, 16, 17, 18, 19, 20 numaralı
salonlar ve üst kattaki salonların tamamının;
Ek Bina zemin katta ‘’Assos
Sergi Salonu’’ ve ‘’İstanbul’un Çevre
Kültürleri: Trakya, Bithynia - Bizans’’
sergi salonları ziyarete kapalıdır.
Sultan II. Selim Türbesi
Ayasofya Haziresinde
yapılan ilk
türbe olan Sultan II.
Selim Türbesi, İstanbul
türbelerinin en güzellerinden
biri olup, Mimar
Sinan'ın yaptığı 18
türbeden biridir. Sultan
henüz hayatta iken Mimar
Sinan'a kendisi için
Ayasofya'nın yanında
bir türbe yapmasını emretmiş,
ancak 1574' te
öldüğünde türbe henüz
bitmemiş olduğundan,
türbenin inşasına devam
edilerek üç yıl sonra
(1577) tamamlanmıştır.
Dışı tamamen mermer
kaplı olan yapı sekiz
köşelidir. Önünde üç
kemerli küçük bir revak
vardır. Giriş kapısının
iki yanına beyaz zemin
üzerine mor, kırmızı,
yeşil, mavi çiçek desenli
çini panolar yerleştirilmiştir.
16. yüzyılın en
güzel çini örneklerinden
olan bu panolardan,
sol taraftaki çini
pano aslının taklididir.
İstanbul'da diş hekimliği
yapan ve Sultan II.
Abdülhamid'in de diş
hekimi olan, eski eser
koleksiyoncusu Albert
Sorlin DORIGNY
tarafından 1895 yılında
restore edilmek üzere
Fransa'ya götürülen bu
panonun imitasyonunun
yapılarak yerine
takıldığı, orijinalinin ise
bugün Louvre Müzesi'nin
"Arts of Islam"
bölümünde 3919/2-265
envanter numarası ile
sergilendiği bilinmektedir.
Türbenin ana
giriş kapısı, kündekari
tarzında, sedef kakmalı
ve geometrik bağa
bezemeli olup, ahşap
işçiliği açısından seçkin
bir örnektir.
Türbe içte sekiz
sütuna dayanan çift
kubbeli, köşeleri yarım
kubbelerle destekli,
sekizgen bir plana
sahiptir. İç kısmıi zengin
çinilerle süslenmiş olup
gerek mimari özellikleri
gerekse çini örnekleri
açısından İstanbul’un
önemli türbeleri arasında
yer alır. Türbe
içerisinde Allah, Hz.
Muhammed, Hulefa-i
Raşid’in, Hz. Hasan, Hz.
Hüseyin isimleri, değişik
surelerden alınmış ayetlerle
ve İznik çinileriyle
süslenmiştir.
Türbede 42 sanduka
yer almaktadır. Girişin
karşında, Osmanlı
tahtında 8 yıl 2 ay 19
gün saltanat sürmüş
olan Sultan II Selim
yatmaktadır. Padişahın
bir yanında oğlu III.
Murad'ın annesi olan
ve 1585 yılında ölen
Nurbanu Sultan, diğer
yanında ise kızı ve
Piyale Paşa'nın eşi Hacer
Güherhan Sultan,
onun yanında, diğer
kızı Sokullu Mehmet
Paşa'nın, daha sonra da
Kalaylı Koz Ali Paşa'nın
eşi olan İsmihan
Sultan yatmaktadır.
Kapıdan girişte soldaki
iki sandukadan biri, II.
Selim'in kızlarından
ve Siyavuş Paşa'nın eşi
Fatma Sultan'a aittir. II.
Selim'in oğulları Süleyman,
Osman, Cihangir,
Mustafa, Abdullah ve
III. Murad'ın oğulları
ve kızları da bu türbede
gömülüdür.
Doğu Roma İmparatorluğu’nun
İstanbul’da yaptırmış olduğu en
büyük kilise olan Ayasofya, aynı yerde
üç kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında
Megala Ekklesia (Büyük Kilise)
olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan
itibaren ise Ayasofya (Kutsal Hikmet/Bilgelik)
olarak tanımlanmıştır.
Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu
boyunca hükümdarların taç giydiği,
başkentin en büyük kilisesi olarak
katedral işlevi görmüştür.
Günümüz Ayasofya’sı aynı yerde
fakat öncekilerinden farklı bir mimari
anlayışla yapılmış olan üçüncü yapıdır.
İlk yapı İmparator Konstantios
(337 – 361) tarafından 360 yılında
bazilikal planlı ve ahşap çatılı olarak
inşa ettirilmiş, 404’de, İmparator
Arkadios devrinde (365 – 408), halk
ayaklanması sırasında yanarak harap
olmuştur. İkinci yapı, İmparator II.
Theodosios (408 – 450) tarafından 415
yılında yine aynı planla anıtsal bir girişe
sahip olarak inşa ettirilmiş ve 415
- 532 yılları arasında şehrin en büyük
kilisesi olmuştur. 532 yılında, İmparator
Iustinianos’a (527 – 565) karşı
çıkan Nika Ayaklanması’nda yanmış
ve yıkılmıştır. Theodosios Dönemi
yapısının anıtsal girişini süsleyen
ve on iki havariyi temsil eden kuzu
kabartmalı frizler, anıtsal girişe ait basamaklar
ile diğer kalıntılar bugünkü
zeminin 2 m. altında, İstanbul Alman
Arkeoloji Enstitüsü tarafından A. M.
Schneider başkanlığında 1935 yılında
yapılan arkeolojik kazılarda meydana
çıkarılmıştır. Kutsal Hikmet (Tanrı’nın
Kutsal Sözü) anlamına gelen Ayasofya’yı,
İmparator Iustinianos dünyanın
en büyük kilisesi olarak, Anadolulu
iki bilim adamına, fizikçi ve matematikçi
Tralleisli (Aydın) Anthemios
ve geometri ve mekanik ustası olan
Miletoslu (Balat) mimar İsidoros’a
inşa ettirmiştir. 23 Şubat 532'de
yapımına başlanan kilise sadece beş
yıl on ay gibi kısa bir sürede tamamlanarak
27 Aralık 537’de büyük bir
törenle ibadete açılmıştır. 6. yüzyıldan
günümüze kadar ulaşan mimarlık
tarihi açısından, o güne kadar benzeri
yapılmamış, daha sonraki dini yapılara
da örnek teşkil eden dörtgen plan
üzerine oturtulmuş dairesel kubbesiyle,
Kubbeli Bazilika tarzında yapılmış
ilk yapıdır. Bu nedenle mimarlık tarihi
açısından dünyada tek olma vasfına
haizdir. Kuzey Afrika, Fransa, Mısır,
Suriye, Yunanistan ve Anadolu’dan
getirilmiş mermerlerin yapı içinde
özel bir dizaynla kullanılması, altın
ve gümüş varaklı, cam ve taş mozaik
taneleri ile oluşturulan iç mekan bezemeleri
ile kendine özgü bir dekoratif
süsleme anlayışına sahiptir. Sütun
başlıklarının ince işçiliği ve üzerinde
yer alan İmparator ve İmparatoriçe
monogramları nedeniyle de önem arz
etmektedir.
1453 yılında Fatih Sultan Mehmed’in
İstanbul’u fethi ile camiye
çevrilmiş ve ilk Cuma Namazı Ayasofya’da
kılınmıştır. Camiye çevrilmesiyle
yapıya eklenen İslami öğeler yapıya
ayrı bir değer katmaktadır. Mihrabı,
minberi, müezzin mahfili dönemin
mermer işçiliğinin en güzel örnekleridir.
Bahçesinde yer alan I. Mahmud
Dönemi şadırvanı ise üzerindeki süslemeleri
ile İstanbul’un en görkemli
Şadırvanı olma özelliğine sahiptir.
Ayasofya koleksiyonunda bulunan
eserler arasında, şu an bahçe
bölümünde bulunan İmparatoriçe
Eudoksia heykelinin kaidesi, İmparator
Theopholus Döneminde Tarsus’tan
getirilmiş olan M.Ö II. yüzyıla
ait bir tapınağa ait Büyük Bronz Kapı,
Sultan III. Murad döneminde Bergama’dan
getirtilmiş Helenistik Döneme
ait yekpare mermerden yapılmış
büyük mermer küpler, İslami Dönem
Koleksiyonuna kayıtlı olan Padişahlar
tarafından yazılmış hat levhaları
ile Kazasker Mustafa İzzet Efendi
tarafından yazılmış ve 7,5 metrelik
çaplarıyla dünyanın en büyük hat
levhaları olma özelliğine sahip, yapıldıkları
dönemde yapı içinde yazılarak
yerlerine asılan büyük hat levhaları,
özellikleri itibariyle dünyada tek olma
özelliğine sahiptirler.
Ayasofya iki Semavi dinin (Hıristiyanlık
ve İslamiyet) öğelerinin bir
arada, uyum içinde sergilendiği en
görkemli yapılardan biri olmasının
yanı sıra, Pagan tapınaklarına ait
parçaları da (Efes Artemis Tapınağı
somaki mermer sütunları, Baalbeck’teki
Helios Tapınağı porfir sütunları,
Tarsus’tan getirilmiş olan bronz
kapı) içinde barındıran Ayasofya,
1985’den beri UNESCO Dünya Miras
Listesi’nde yer alan ünik bir yapıdır.
Sultan III. Murad Türbesi
III . Murad’ın
1595 yılında
ölmesinden 4 yıl sonra,
1599 yılında Mimar
Davud Ağa ve yardımcısı
Dalgıç Ahmet Ağa
tarafından, II. Selim
ve Şehzadeler Türbesi
arasına inşa edilmiştir.
III. Murad Türbesi, altıgen
planlı, çift kubbeli,
dıştan mermer kaplı
ve ön tarafta revaklı bir
bölümü bulunan en
büyük Osmanlı türbelerinden
biridir.
Türbe, dıştan sade
görünümlü, içte ise
16. yüzyıla tarihlenen
mercan kırmızısı renkteki
İznik çinilerinin
en güzel örnekleri ve
kalem işi süslemeleriyle
zengin bir görünüme
sahiptir. İçte lacivert
zemin üzerine beyaz
renkle yazılmış
celi sülüs çini kuşağı
bulunmaktadır. Türbe
içerisinde pencereler üç
sıra hâlinde yapılmıştır,
alt sırada kapaklı
pencere aralarına ahşap
kündekâri dolaplar yerleştirilmiştir.
Türbenin
kündekâri tarzındaki
giriş kapısı, geometrik
şekilli sedef kakmalarla
süslüdür. Ayrıca,
kapının sağ kanadında
“Herkes ölümü tadacaktır”,
sol kanadında
ise “O’na döndürüleceksiniz”
ile Dalgıç
Ahmed Ağa yazılıdır.
Türbe içerisinde, Sultan
III. Murad, eşi Safiye
Sultan, kızları, saray
mensubu kadınlar ile
Şehzadelere ait 54 sanduka
bulunmaktadır.
08 gündem
SEYAHAT ACENTELERİNİN
(COVİD-19) KAYNAKLI SORUNLARI
İŞE DEVAM KREDİSİ VERİLMESİ
(PANDEMİ KAYNAKLI):
Seyahat Acentelerinin Covid-19
krizi etkisi ile kapanmaması için;
a. Seyahat Acentelerinin Kapatılmamaları
için Acilen Acente başına
80.000 TL. HİBE verilmesi,
b. Seyahat Acentelerinin 2020 Yılı
öncesi 3 yıllık Ciroları baz alınarak
Kefilsiz, Sicil Sorgusu yapılmadan, teminat
istenmeden 2 yıl geri ödemesiz,
5 yıl geri ödemeli ve faizsiz işe devam
kredisi verilmesi,
c. Daha önce ticari kredi kullanmış,
yada Acente Sahibi şahsi kredi kullanmışsa
bu kredilerin en az 2 yıl faiz
işlemeden ötelenmesi.
d. Tüm seyahat acentelerine 5 yıl
boyunca sicil affı getirilmesi hayati
öneme haizdir.
ŞİRKET KURULUŞ ANA
SÖZLEŞMESİNDEKİ İŞLERİ YAPABİLMESİ
VE HOME OFFICE KISITLAMASININ
KALDIRILMASI (PANDEMİ KAYNAKLI):
Ticaret Kanununa göre;Tüm Şirketler
kuruluş ana sözleşmesinde yazan ya
da yazmayan tüm ticari faaliyetleri ister
iş yerlerinde isterse HOME OFFICE
olarak yapmakta ve bunlarla ilgili fatura
düzenleyebilmektedirler.
a. Ancak bu şirket, 1618 Sayılı Yasa
gereği Seyahat Acentesi İşletme Belgesi
aldığında bu şirkete sadece Turizm
Faaliyetlerini yapması konusunda sınırlama
getirmektedir. En ufak bir kriz
durumunda direkt etkilenen Turizm
sektöründe Seyahat Acenteleleri ya
kapanmakta, yada kapanmanın eşiğine
gelmektedirler. 1618 Sayılı Yasada bu
kısıtlamanın kaldırılması hem şirket
kapanışlarını, hem de devletin istihdam
ve vergi kayıplarını önleyecektir.
b. Şirket kuruluşlarında Ticaret
Odası tarafından, Maliye tarafından
herhangi şart olarak aranmayan; iş
yerinin HOME OFFICE yada iş yerinin
ayrı bir yerde olması kuralı, 1618 Sayılı
Yasa ile Seyahat Acentelerinin HOME
OFFICE olarak çalışmasını engelleyen
maddenin ilgili kanun ve yönetmeliklerden
çıkarılması gerekmektedir.
STOPAJ VERGİSİNİN ALINMAMASI
(PANDEMİ KAYNAKLI):
Seyahat Acentelerinin en
büyük maliyetleri; Kira
giderleri, personel giderlerinden
oluşmaktadır. Bu
giderler üzerinden alınan,
Kira Stopaj Vergisi, İşçi
Stopaj Vergisi Seyahat
Acentelerinden alınmayarak,
bacasız fabrika konumunda olan
Seyahat Acentelerinin nefes alması
sağlanmalıdır.
Ünal
ULUCAY
KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ (PANDEMİ KAYNAKLI):
Seyahat Acenteleri için; İşsizlik ödeneğinin,
kısa çalışma ödeneğinin 2021 yılı
sonuna kadar sürdürülmelidir.
SEYAHAT ACENTE BELGESİ KRİTERİ/FİYATI/
DEVRİ (PANDEMİ KAYNAKLI):
1618 Sayılı Kanunda; Seyahat Acentesi
Belgesinin verilmesi, fiyatı, devredilme
şartlarının yeniden belirlenmesi için
ilgili kanunda ve yönetmeliklerinde
aşağıdaki şekilde değişiklik
yapılması;
a. Seyahat Acentesi ve/veya
şubesi belgesi alacak şahıs ve
kurumların, belgeyi kullanacakları
yerleşim yerindeki Seyahat
Acentesi sayısının o yerleşim
yerindeki nüfus oranının 1/5000
oranından az olması şartıyla
kurulaması için evrakların teslim alınıp
Kültür ve Turizm Bakanlığına onay
için gönderilmesi için TÜRSAB Yönetim
Kurulunun yetkilendirilmesi için
ilgili kanun ve yönetmeliklerde gerekli
değişiklik yapılmasını,
b. TÜRSAB tarafından alınan Acente
ve Şube Kuruluş ödenti miktarının 01
OCAK 2021 tarihinden itibaren 400.000
TL. olması, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Teminatının 100.000 TL. olması ve bu
oranların her yıl yıllık enflasyon oranından
az olmamak şartıyla artırılması için
1618 Sayılı Yasada ve ilgili Yönetmeliklerinde
gerekli değişikliğin yapılmasını,
c. Seyahat Acentesi ve Şubesinin
kuruluşunun aynı şartlarda olması
nedeniyle, Seyahat Acentesi Belgelerinin
Acente için ve şubeleri için ayrı ayrı
numaralandırma yapılmasını ve hem
acentenin hem de şubelerin belgelerini
ayrı ayrı devredebil-meleri için ilgili
kanun ve yönetmeliklerde gerekli değişikliğin
yapılmasını talep etmekteyiz.
Yaklaşık 1 ay önce 100.000 tl % 80
KGF garantili kredi verileceği söylendi
bir çok arkadaşımız müracaat etmesine
rağmen malesef kullanamadı. Sicil
sorunları ile karşı kayşıya kaldılar.
Turizm yoksa Ülkeye para girişide
yok demektir. Turizmin temel unsuru
olan seyehat acentaları malesef üvey
evlat muamelesi görmektedir. Ne Türsab
ne de Kültür ve Turizm Bakanlığı
Seyahat Acentalarının sorunlarını çözmek
için bir adım atmamıştır. Seyehat
Acentaları ENTÜBE olmuştur. Açık bir
ifade ile yaşam savaşı veriyoruz.
Şekerin Köşesi
Türk Bayrağı
ve Atatürk
Türk Bayrağı, Türk Milleti’nin bağımsızlık
sembolü; Atatürk ise Türk
Milleti’nin bağımsızlığı, Türk Bayrağı’nın
bu topraklar üzerinde özgürce dalgalanması
için silah arkadaşları ile bağımsızlık
ateşini yakan önderimiz.
Milli ve manevi değerlerimiz için bu
toprakların evlatları olan dedelerimiz,
Atatürk ve silah arkadaşlarının başlattığı
bağımsızlık hareketine gönüllü olarak
katılıp, bin yıldır üzerinde yaşadığımız
Anadolu topraklarının düşman işgalinden
kurtulmasını sağladılar. Onların
sayesinde ülkemizde bağımsız ve hür yaşamaktayız.
Onların sayesinde ezanımız
okunmaktadır. Onların sayesinde Türk ve
Müslüman isimlerimizi kullanabiliyoruz.
Yoksa Bulgaristan’daki gibi isimlerimizin
değiştirilmesi için baskıya ve göçe tabi
tutulabilirdik.
Bulgaristan’da doğum yapan bir
Türk annenin bana anlattığını hiç
unutmuyorum. Olay 1989 yılından önce
şöyle gelişmiş. Türk anne hastanede
doğum yaptıktan sonra daha hastaneden
ayrılmadan, çocuğuna Bulgar ismi
vereceklerini söylemişler. Anne, üzülüp
ağlamaya başlayınca; “tamam Türk
ismi verebilirsin” demişler. Aynı anne,
İzmir’deki akrabalarına mektup yazamadığını,
yazarsa açılıp okunduğunu anlattı.
Bir gün önce yazdığı mektubu gizlice
bana verip, Türkiye’ye döndükten sonra
İzmir’e yollamamı istemişti. Ben de onun
isteğini seve seve yerine getirmiştim. Bu
olayları yaşamayan bilmez. Oradakilerin
en büyük şansı, Türkiye gibi bir anavatanları
olmasıydı. Anadolu topraklarında
yaşayan bizlerin başka vatanları yok ki,
biz de bir yerlere göç edelim. Onun için
“Ya İstiklâl Ya Ölüm” dedik. Anadolu
topraklarını düşmanlardan temizleyip,
Türk Bayrağı’nın dalgalanmasını sağladık.
Bosna Hersek’teki gibi katliama uğrayabilir,
toplu mezarlara gömülebilirdik.
Mehmet Akif’in deyimi ile “Tek dişi
kalmış canavar” zihniyetine sahip sözde
batı medeniyetinin gözleri önünde.
Tek dişi kalmış canavar zihniyetine
sahip batı medeniyeti, kendinden
olmayanları, farklı dine sahip olanları yok
etmeyi çok normal karşılamaktadır. Fakat
kendi insanının eline iğne batmasını bile
istemezler.
İşte Türk Bayrağı’nın sonsuza dek
dalgalanması için canla başla çalışan
başta Atatürk ve silah arkadaşlarına, bu
topraklara kanını akıtan şehitlerinize,
gazilerimize, kundaktaki bebeğinin üzerindeki
örtüyü çıkarıp merminin üzerine
saran Türk analarına minnet borçluyuz.
Kentsel Dönüşüm
2012 yılında 6306 sayılı Afet
bir felaket yaşanması ise Türkiye gibi
Riski Altındaki Alanların
yapıların %90’ının deprem yönetmeliğine
Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun
çıkarılmasıyla, Kentsel dönüşüm
kavramı gündemimize girmiştir.
Ülkemizin sık sık yaşadığı deprem
ve sel gibi doğal afetlerden kaynaklı
uygun yapılmamış olan ülkemizde
zor bir ihtimal olarak durmamaktadır.
Elbette ki işin içinde rant olduğu sürece
bir takım dış etmenlerden kaynaklı
olumsuzluklar yaşanacaktır. Ama
yaşanan onca acı ile maddi manevi tüm
apartman maliklerinin çoğunluğunun
olumsuzlukları azaltmak amacıyla çıkarılan
SAİT ERHAN
kendi içinde anlaştığı bir durumda ise
bu kanununun uygulanmasında
ÖZBEK
dış etmenlerin hükmü neredeyse yok
geldiğimiz noktada ise toplum olarak
denecek kadar azalacaktır.
çok başarılı olamadığımız ise maalesef
Haber Analiz Başka bir önlem olarak değerlendirilen
güçlendirme modelini ise kültürel
bir gerçek. Öncelikle belirtmek gerekir
ki kanunda 'Riskli Alan' ve 'Riskli Yapı'
diye iki çeşit tanım yapılmıştır.
Riskli Alan: Doğrudan Çevre ve
şehircilik bakanlığı tarafından belirlenen
ve Cumhurbaşkanlığınca karar verilen,
şehrin bir bölümünü kapsayacak şekilde
zeminin ve yapıların risk durumuna
bağlı olarak yapı stoklarının yenilenerek
olası depremlerde yaşanabilecek can
ve mal kaybının en aza indirmek için
kamu yararına yapılan çalışmadır.
Riskli Yapı: “Riskli alan içinde veya
dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış
olan ya da yıkılma veya ağır
hasar görme riski taşıdığı bilimsel ve
teknik verilere dayanılarak tespit edilen
yapı” olarak tanımlanmıştır.
Yukarıda yazılanlardan anlaşılacağı
üzere riskli alan dönüşüm ve uygulamaları
hükümet tarafından yapılmakta
olup, birey olarak doğrudan katılım ve
tasarrufumuzun olmadığı çalışmalardır.
Bu konuda daha çok Toki eliyle yapılan
çalışmaların, mühendislik, mimarlık ve
şehir planlama disiplinlerinin teknik,
bilimsel ve yasal gereklilikleri ile teknik
ilkelerine dikkat ederek, ormanları,
kıyıları, doğal kaynakları koruyarak ve
kent tarihini, kültürünü yok etmeden
ve rant gözetmeksizin tamamlanmasını
dilemekten başka elimizden bir şey
gelmemektedir.
Gelelim riskli yapı dönüşümlerine.
Kat sahiplerinin birey olarak doğrudan
başvurabilecekleri bu dönüşüm modeli
ise kanunun çıktığı yıldan bu yana, kira
yardımı vb gibi sağlanan bazı teşvik ve
kolaylıklara rağmen asla arzu edilen düzeyde
değildir. Burada en önemli hata,
Kat sahiplerinin yapı ömrünü tamamlamış
konutlarını yeni bir acı yaşamadan
bir an önce yenileme fırsatlarını, mevcut
durumdan maksimum kazanç elde
etme beklentisine tercih etmiş olma
durumudur. 40 yıllık 100 m 2 dairemizin
yerine 150 m 2 sıfır daireyi verecek
müteahhit için beklenecek sürede yeni
bir değeri olmayan bir yapı için tercih
etmenin çok doğru olmadığını düşünüyorum.
Tabi ki bu işi çok profesyonelce
yapan firmalar olmasına rağmen, yapı
analizinin doğru bir şekilde yapılmasının
zorluğu ve maliyeti, karot alma
dediğimiz yapının taşıcı elemanlarından
alınması gereken örnekler için
zaten hasarlı olan yapı statiğinin zarar
görmesi ile analiz ve uygulama esnasında
geçmiş dönemde yapılan hataların
çokluğu ve maliyeti gibi konular bizi
düşündürmektedir. Zaten güçlendirme
ve yeniden yapım maliyetlerini oranladığımızda
da çoğu zaman yeniden
yapım daha mantıklı durmaktadır.
Kısacası bireysel olarak atabileceğimiz
en güzel adım komşularımızla ve
mahalle sakinlerimizle, konunun önem
ve aciliyetini göz önünde bulundurarak
bir an önce uzlaşma yoluna gitmektir.
Konuyla ilgili Mimarlar odası ve inşaat
Mühendisleri odalarından bilgi alınabileceği
gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
Kentsel dönüşüm ile ilgili aşağıdaki
adresinde de detaylı cevaplar bulunabilir.
https://altyapi.csb.gov.tr/
Taşıt sayısı
24 milyonu geçti
2020 Aralık sonu itibarıyla trafikteki
toplam taşıt sayısı 24 milyon 144 bin 857
olurken, 2020 yılındatrafiğe kaydı yeni yapılan
taşıt sayısı yüzde 54,8 artarak 1 milyon
38 bin 905 oldu.
Medya takip kurumu Ajans Press, taşıtlar
ile alakalı medyaya yansıyan haber adetlerini
inceledi. Ajans Press’in dijital basın arşivinden
derlediği bilgilere göre 2020 yılındataşıtlarla
alakalı çıkan haber adedi 13 bin 487 olarak
görüldü. Otomobillerin medya karnesi incelendiğinde
ise 92 bin 984 haberin medyada
yansıma bulduğu kaydedildi.Otomobillerin
en fazla kaza haberleri ve ikinci el otomobil
piyasasında yaşanan gelişmeler ile haber olduğu
belirlendi. İkinci el piyasasında yaşanan
durgunluk ile ilgili son bir ay içerisinde 4 bin
687 haberin medyada yer aldığı görüldü.
Ajans Press’in, Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK)verilerinden elde ettiği bilgilere göre,
2020 Aralık sonu itibarıyla trafikteki toplam
taşıt sayısı 24 milyon 144 bin 857 oldu. Sadece
2020 yılında trafiğe kaydı yeni yapılan taşıt
sayısı yüzde 54,8 artarak 1 milyon 38 bin 905
olarak saptandı. Ay olarak bakıldığında ise en
çok taşıtın alındığı ay Temmuz olarak saptandı.
Aralık ayı sonu itibarıyle trafiğe kayıtlı
araçların yarısından fazlasının ise otomobil
olduğu görülürken, bu araçların yüzde 50’sinin
benzinli olduğu kaydedildi.
kültür
09
Haber, Güncel, Ekonomi Gazetesi
Yıl: 2 Sayı: 8 - OCAK 2021
Panorama Medya Grubu
(Basın Yayın İletişim ve Tanıtım Hizmetleri) Adına
Yazı İşleri Müdürü
Muzaffer KAPLAN
Genel Yayın Yönetmeni
Sevgi BOZ
‘Kuraklığın Ayak Sesleri’
sergisi Trump Art Gallery’de
Barış Manço anısına düzenlenen konser evinize geliyor
Anadolu rock müziğinin efsane ismi,
şarkıcı, besteci, söz yazarı ve televizyon
programcısı Barış Manço, aramızdan
ayrılışının 22. yılında pandemi nedeniyle
her yıl olduğundan farklı anılacak. Barış
Manço, Moda 81300 adresi ile hafızalara
kazınan kendi evinde, kendi piyanosu
ve silikondan yapılan heykelinin
yanı başında düzenlenen online
bir konserle seyirci ile buluşacak.
Barış Manço’nun her ölüm yıl
Aydın Doğan Vakfı’nın,
toplumlararası uzlaşmayı,
sevgiyi, dostluğu, özgürlüğü ve
barışı karikatürle yayma hedefiyle
düzenlediği, Aydın Doğan Uluslararası
Karikatür Yarışması’nın
arşivinden derlenen çalışmalarla
‘Kuraklığın Ayak Sesleri’ sergisi,
Trump Art Gallery’de sanatseverlerle
buluşuyor.
Endonezya’dan İran’a,
Brezilya’dan Belçika’ya kadar
dünyanın dört bir yanından derlenen
eserlerden oluşan bu özel
sergi, küresel iklim değişikliği ve
azalan su kaynaklarıyla birlikte
gelen kuraklık ve susuzluk
krizinin gelecekteki en önemli
sorunlardan biri olduğunun
altını çiziyor.
37 yıldır düzenlenen Aydın
Doğan Uluslararası Karikatür
Yarışması’na bugüne dek 137
ülkeden 8.800’ü aşkın sanatçı
katıldı. Pek çok farklı ülkeden
yüzlerce saygın karikatüristin katıldığı
yarışmanın Seçiciler Kurulu
da dünyanın en önemli karikatür
ustalarından oluşuyor. Aydın
Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması
bugün dünyada “Karikatürlerin
Oscar”ı olarak biliniyor.
Türk Arkeolojİ
ve Kültürel Mİras
Enstİtüsünü Zİyaret Ettİ
AB
Büyükelçİsİ
AB Türkiye Delegasyonu
Başkanı Büyükelçi Nikolaus
Meyer-Landrut, Türk
Arkeoloji ve Kültürel Miras
Enstitüsü’nü ziyaret etti.
Enstitü merkezi olarak faaliyet göstermek
için restorasyondan geçen
Gaziantep’teki Kendirli Kültür
Merkezi’ndeki kompleksi ve Arkeometri
Laboratuvarını inceleyen Meyer-Landrut,
AB ile ‘kültür müzakereleri’
ve sivil toplumla diyalog çerçevesinde
Türkiye’deki enstitülerin ve sanatçıların
karşılıklı iş birliğinin değerini vurguladı.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
ile Gaziantep Büyükşehir Belediyesi
ortaklığında, Avrupa Komisyonu desteğiyle
Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa
Birliği’nin birlikte finanse ettiği Türk
Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü,
Büyükelçi Meyer-Landrut, AB Türkiye
Delegasyonundan Libor Chlad ve Büyükelçi
Meyer-Landrut’un eşi Madeleine
Meyer-Landrut’u ağırladı.
Gaziantep Kendirli Kültür Merkezi’ne
yapılan ziyarette Büyükelçi
Meyer-Landrut ve beraberindekileri
Gaziantep Valisi Davut Gül, Gaziantep
Belediye Başkanı Başkanı Fatma
Şahin, Prof. Dr. Nevzat Çevik, Kültür
ve Turizm Bakanı Müşaviri ve Proje Sorumlusu
Hakan Tanrıöver ile Gaziantep
İl Turizm ve Kültür Müdürü Mehmet
Bülent Öztürk karşıladı.
AB’nin de destek verdiği projede
gelinen aşamanın incelenmesi amacıyla
düzenlenen ziyarette, 430 bilim insanı,
sanatçı, teknik ekip ve bürokratların
yoğun çalışmalarının sonuçları aktarıldı.
AB için büyük önem taşıyan
Türkiye’nin Arkeoloji Enstitüsü’nün
kuruluşunda pay sahibi olmaktan
duydukları memnuniyeti dile getiren
Meyer-Landrut, bu sayede “AB ve
Türkiye arasında ‘yeni’ kültür ve bilim
köprülerinin temellerinin atıldığını”
söyledi. AB ile ‘kültür müzakereleri’
ve sivil toplum diyaloğu çerçevesinde
Türkiye’deki enstitülerin ve sanatçıların
karşılıklı iş birliğinin değerini
vurgulayan Meyer-Landrut, “Bu kültür
yatırımının kendi görevi döneminde
hayata geçmesinden” duyduğu heyecanı
belirtti. Kendisi de tarih çalışmaları
yapan Meyer-Landrut, özel bir yer
verdiği Enstitü yayınlarına katkı yapma
arzusunda olduğunu dile getirdi.
Enstitü adına konuşan Prof. Dr.
Nevzat Çevik şunları söyledi: “100
yılı aşkındır kuruluşu hayal edilen ve
eksikliği her daim ifade edilen Enstitü,
Türkiye’de arkeoloji bilimini daha da
geliştirmek, bu alanda çalışanlara her
konuda destek olmak ve ilgili kuruluşlar
arasında koordinasyon sağlamak
amacıyla kuruldu. Tüm paydaşların
katkılarıyla büyük güce sahip bir
‘yuva’ olacak Enstitü, derin tarihsel
geçmişin beslediği ortak kültürle
Avrupa ve Asya arasındaki uluslararası
diyaloğun gelişmesine de katkı
veriyor. Büyükelçi Meyer-Landrut’un
ziyareti bu anlamda da çok kıymetli.”
Arkeoloji Enstitüsünün, Bilim Kurulu’nun
önerileri doğrultusunda hazırlanan
Arkeometri Laboratuvarı ile Türkiye’nin
‘saha yönetimi’ laboratuvarına
sahip ilk enstitüsü olacağını vurgulayan
Hakan Tanrıöver, projeyle Türkiye ve
Avrupa’daki kültür ve sanatın farklı
disiplinlerinde öne çıkan uzmanları bir
araya getirmeyi başardığını vurguladı.
Tanrıöver şöyle konuştu: “Çalışmalarımız
430 kültür, sanat ve bilim
insanının gayretleriyle hayata geçiyor.
Bu anlamda, bilimsel çalışmalardan
yayınlara, eğitimlerden kültür-sanat
etkinliklerine ve turizm ile tanıtıma
kadar farklı alanlardaki koordinasyonu,
uzmanlıklarını ve emeklerini
ortaya koyan çok kıymetli isimlerle
birlikte sağlıyoruz. Çalışmalarımızın
merkezinde Hale Ural, Prof. Dr. Nevzat
Çevik, Prof. Dr. Kutalmış Görkay,
Prof. Dr. Aydın Gülan, Prof. Dr.
Edibe Sözen, Prof. Dr. Rânâ Özbal,
Prof. Dr. Fahri Temizyürek, Doğan
Hızlan, Fahri Aral, Mimar Levent Çırpıcı,
Asım Erverdi, Güniz Atis Azrak,
ve Aslı Güngör’ün emekleri ve yol
göstericilikleri var.”
Enstitü’nün bilimsel çalışmalara
desteği çerçevesinde, ilk etapta Türk arkeolojisine
ilişkin ‘kazı defterleri’ dijital
hâle getirildi. Devlet arşivlerindeki 1,5
milyon belgenin taranması ve 50 bin
dijital kitaplık koleksiyonun da hazırlanmasıyla
ilk Dijital Arkeoloji Arşivi,
Arkeoloji Ensitüsü ile hayata geçiyor.
Şubat ortasından itibaren kültür hayatına
kazandırılacak 27 eserin basılmasının
ardından, müfredatı tamamlanan
eğitim çalışmaları, pandemi şartlarına
göre, Nisan ayında başlayacak.
Sevgi Boz
sevgiboz@gmail.com
Yeni yeni yeniden…
2021 yılının ilk yazısını hazırlarken fark
ettim ki, herkes gibi benim içinde çok
yorucu bir yılı ardımızda bırakmanın, yeni
bir yıla yelken açmanın heyecanı ile yılın ilk
ayında sizler gibi benimde kendime yeni
hedefler, stratejiler ve planlar belirlemenin
en uygun zamanı gelmiş.
Covid -19’dan dolayı yaşadığımız bu
pandemi süreci ülkemiz dahil tüm dünyada
insanların üzerinde ciddi sıkıntılar,
depresyonlar, tükenmişlik sendromu ve
atıllıklarda yapmış olsa, bir karabasan gibi
üstümüze çökse de unutmayalım ki hayat
her şeye rağmen devam etmekte. Ne kadar
eski normallerimize geri dönme isteğimiz
olsa da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bunu biran önce fark etmek, yeni normallere
gerek özel hayatımızda gerekse iş
hayatımızda adapte olmak durumundayız.
Yeni normallere direnmekse kişi ya da bir
işletme için bir intihar niteliğinde olacaktır.
İşler yolunda gitmiyorsa, yeni normal
döngü işletmene uymuyor ve katkı sağlamıyorsa,
değişmek ve dönüşmek ayakta
kalabilmek için şarttır. Nitekim yeni
problemler yeni iş modelleri doğurmakta.
Kısaca kriz=fırsat’ tırı farkında olanlar
bu durumu kendi lehlerine çevirmeyi
başarıyorlar. Neden bunlardan biride siz
olmayasınız. Naçizane tavsiyem yılın ilk
ayını akıllıca değerlendirip, yeni planlar,
stratejiler oluşturun kendiniz ve işletmeniz
için. Hayatı ve iş hayatını izlemeyin,
harekete geçin. Eylem planlarını oluşturun.
Bu problemli sıkıntılı döngüde ne
sunabilirsin kendine ve insanlığa, kendine
ve işine nasıl bir katkı sağlayabilirsin
bunları bulun.
Mesela; 2020 yılında yapılmış olan
araştırmalarda E-ticaretin son 5 yılının
en hızlı yükselişine tanıklık ettik. Yeni
normalde yeni ihtiyaçlar doğdu ve çözüm
sunanlar hızlıca yükseldiler. Kısaca değişim
hızlı başladı.
Özellikle dijital pazarlama, online
eğitimler, sosyal medyaları aktif kullanma
dünyayı ayağınıza getirdiği gibi kendinizi
ve işletmenizi dünya’ ya tanıtmanın en
verimli yolu. Durum böyle olunca elimizdeki
nimetleri fırsata çevirmenin, girişimlerimizi
dünya ya tanıtmanın, yeni müşteriler
edinmenin, üretime katkı sağlamanın ve
markalaşmanın aslında en doğru zamanı
olduğunu farkında olalım.
Bu süreçte lütfen, hayallerinizi
yıkacak, sizi aşağı çekecek, enerjinizi
sömürecek kişilerden uzak durun lütfen,
kendinize olan inancınızı asla ama asla
yitirmeyin. Kendinizde ya da işletmenizde
yapmak istediğiniz değişiklikleri
oturun teker teker yazın, iş modellerini
araştırın, günlük – haftalık-aylık planlar
oluşturun, lakin kimseyi kopyalamayın.
Özgün olun, Marka olun. Hazırladığınız
planınızı her gün gözden geçirin ve
istikrarlı bir şekilde bunları uygulayın. O
kadar özverili ve emekle yaptığımız çalışma
sonrası, ortaya çıkardığımız yeni ben
ya da işletmemiz ile gurur duyacaksınız
ve emin olun ki bu sizi daha da motive
edecektir. Her istikrarlı adımda bir tık
daha ileri gittiğinizi fark edeceksiniz.
Ve son olarak; şunu asla unutmayın
canlar hiçbir şey asla mükemmel değildir
lakin biliriz ki yolda öğrenerek ilerleyeceğiz,
gelişeceğiz ve dönüşeceğiz. Yeter ki
ne yaptığımızı bilelim, farkında olalım ve
kendimize inanalım.
Sevgiyle kalın,
Genel Koordinatör
Ünal ULUÇAY
Görsel Yönetmen
Durmuş ÖZELÇİ
Haber Koordinatörü
Neşe ÖZELÇİ
Eğitim Editörü
Sedat BÜYÜK
Rusya Temsilcisi
Fatoş Özbaş
Antalya Temsilcisi
Bekir Özbaş
Adres: Batı Mah. Ortanca Sk. 26/1
Pendik / İSTANBUL Tel: 0543 882 08 32
www.panoramagazetesi.com
info@panoramagazetesi.com
Panorama Gazetesi yaygın süreli bir yayındır.
Köşe yazılarından yazarları, ilan ve reklam içeriklerinden
reklam sahipleri sorumludur.
dönümünde ziyaretçi akınına uğrayan ve
bu yıl pandemi nedeniyle ziyarete kapalı
olan evi ise http://www.barismanco.kadikoy.bel.tr
adresinden sunulan sanal turla
online olarak gezilebilecek.
1 ŞUBAT’TA SANAL KONSERLE ANILACAK
7’den 70’e herkesin sevgisini
kazanan Barış Manço, Kadıköy
Belediyesi’nin Manço ailesi ile birlikte
ve Halkbank’ın desteğiyle müze
haline getirdiği Barış Manço’nun
Moda’daki evinde düzenlenen bir
konserle anılıyor. Barış Manço ismini
yaşatmak üzere kurulan İzmanço ve
İlelebet Barış Manço derneklerinden
solistler ile piyanoda Barış Manço’ya
eşlik etmiş Eser Taşkıran’ın yer
aldığı bir konserle anılıyor. Barış
Manço’nun kendi piyanosunda Kurtalan
Ekspres’in üyesi olan ve Barış
Manço’nun Mançoloji albümünün de
aranjörlüğünü üstlenen Eser Taşkıran
yer alıyor. Barış Manço’nun kendi
evinde düzenlenen konser 1 Şubat
saat 17.00’de Kadıköy Belediyesi’nin
Youtube, Facebook ve Twitter hesaplarından
yayınlanacak.
81300 MODA ADRESİ SANAL TURA AÇILDI
Barış Manço’nun ölüm yıldönümlerinde
her yıl ziyaretçi akınına uğrayan
evi bu yıl pandemi nedeniyle
kapalı. Ama Barış Manço sevenlerin
evi gezebilmesi için http://www.barismanco.kadikoy.bel.tr
adresi üzerinden
sanal tur hazırlandı. Moda’nın
en bilindik 81300 posta kodlu adresi
online olarak gezilebilecek.
Mobil uygulamalara bir günde 407 milyon harcandı
Sensor Tower’a göre, tüm dünyadaki
Android ve iOS kullanıcıları
bir günde yaklaşık 407 milyon
dolar harcadı. Araştırmaya göre,
harcama rekoru kırılan yılbaşında
en dikkat çeken istatistik ise oyun
kategorisinin 295 milyon dolar gelir
elde etmesi oldu. Uygulama analizi
firması Sensor Tower tarafından
yapılan araştırmaya göre, dünya
genelindeki Android ve iOS kullanıcıları
bir günde 407 milyon dolar
harcadı. Mobil uygulama harcamalarında
rekor kırılan yılbaşında oyun
kategorisinden 295,6 milyon dolar
gelir elde edildi. Mobil oyunların
dışında dünya çapında 4,7 milyon
dolar gelir elde edilen en kazançlı
uygulama ise TikTok oldu.
Küresel uygulama harcamalarının
407 milyon dolara ulaştığı yılbaşında,
geçen yılın aynı gününe kıyasla yüzde
35 artış yaşandı. Tüketiciler, oyun dışı
uygulamalara yılbaşında 112 milyon
dolar harcayarak bir önceki yılki tutar
olan 70,5 milyon dolardan yüzde 59
fazla ödedi.
Mobil dünyadaki
girişimcilere destek
Mobil oyun ve uygulama sektörüne
adım atmak isteyen girişimcilere destek
sağladıklarını belirten IFASTURK
Eğitim, Ar-Ge ve Destek Kurucusu
Mesut Şenel, “Mobil bir dünyada
yaşıyoruz ve eğlence de dahil birçok
gereksinimimiz için mobil cihazları
kullanıyoruz. Ticaret Bakanlığı, mobil
oyun ve uygulama sektörüne adım atmak
isteyen girişimcilere yazılım lisans
satın alma-kiralama, istihdam, reklam,
tanıtım ve pazarlama, komisyon gideri
gibi konularda destekliyor. Biz de
kendini bu alanda yetiştiren, iş fikrini
ticarileştirmek isteyen girişimcilere,
şirket kurma konusundan teşvik ve
destek konusuna kadar sunduğumuz
hizmetlerle yardımcı oluyoruz.” dedi.
OCAK 2021 www.panoramagazetesi.com Fiyatı: 1.5 TL
Haber, Güncel, Ekonomi Gazetesi
En çok yetİşkİn
İçerİklerİ fİltrelenİyor
Ebeveynler, çocuklarının
online güvenliğini izleme
konusunda nasıl bir tutuma
sahip? Siber güvenlik kuruluşu
ESET, Family Online
Safety Institute’nün raporunu
paylaştı. Buna göre genç
ebeveynler, online kontrol
konusunda yaşlı ebeveynlere
göre kendilerini ‘daha
az sorumlu‘ hissediyor. Öte
yandan ebeveynler, bu yazılımlar
yoluyla en çok yetişkin
içeriklerini engelliyor.
Ebeveyn kontrol yazılımları (Parental
Control), ebeveynlere çocuklarını
internetteki içerikler konusunda yaş
ve risk durumuna göre filtreleme, izleme
ve kısıtlama imkanı sunuyor. İngiltere
merkezli sivil toplum kuruluşu Family
Online Safety Institute (FOSI); ebeveynlerin,
ebeveyn kontrol yazılımlarının kullanımına
yönelik tutumlarını ele alan bir
rapor yayınladı. ESET Kıdemli Güvenlik
Uzmanı Tony Anscombe, bu raporu mercek
altına aldı, deneyimlerini de aktararak,
raporun ayrıntılarını paylaştı.
Genç ebeveynler kendilerini
daha az sorumlu hiseddiyor
Rapora göre ebeveynlerin, kontrol yazılımlarına
ilişkin tutumları yaşlarına göre
değişiklik gösteriyor. Bebek Patlaması
(Baby Boomers) kuşağından gelen 1946
– 1964 doğumlu ebeveynlerinin yüzde
57’si “en çok sorumluluğun” ebeveynde
olduğuna inanıyor. X kuşağı (1965-1980
doğumlu) ebeveynlerinin yüzde 43’ü
ebeveynlerin sorumlu olduğuna ve daha
genç (milenyum kuşağı) ebeveynlerin ise
yalnızca yüzde 30’u sorumluluğun ebeveynde
olduğuna inanıyor.
Neden?
Günümüzde birçok ülkenin eğitim sistemi
gizlilik, güvenlik, siber zorbalıkla mücadele
gibi birçok konuya müfredatlarında yer
veriyor. Bu durum bir açıdan günümüz
ebeveynlerinin online güvenlik konusunda
ebeveynlerin ve çocukların ortaklaşa
bir sorumluluğa sahip olduğunu düşünmelerini
açıklıyor.
Sosyal medyada gizlilik
konusu daha önemli hale geldi
Milenyumun ilk yıllarında internetin popüler
hale gelmesinden bu yana sosyal
medya platformlarındaki güvenlik ve
gizlilik özellikleri önemli ölçüde değişti.
Önceleri, gizlilik bilinçli olarak karar vermeniz
gereken bir seçenekti. Profilinizin
kilitli olup olmamasını siz seçiyordunuz.
Günümüzde ayarların hepsi olmasa
da birçoğu gizlilik ön planda tutularak
varsayılan olarak sunuluyor. Ayrıca
kabul edilemez içerikleri veya siber
zorbalığı bildirebileceğiniz prosedürler
ve seçenekler bulunuyor. Sosyal medya
şirketleri, hükümetlerin ve kullanıcıların
baskılarına uygun olarak değişiklikler
yapmak zorunda kaldı.
Ebeveynlerin konuşmaları daha etkili
Raporda belirtilen diğer bir ilginç noktada
ise gençler, okulda dijital güvenlikle
ilgili öğretilen içeriğin güncel olmadığını
ve ebeveyn konuşmalarının daha
etkili olduğunu düşünüyor. Ebeveynler
olarak bizler günümüzde bu konular
hakkında konuşabiliyoruz, ancak öğretmenlerin
müfredatta yer alan konulara
uyması gerekiyor ve genellikle konular
onay süreç ve mekanizmalarından geçene
kadar büyük ihtimalle güncelliğini
kaybetmiş oluyor. Teknoloji ve popüler
uygulamalar çok hızlı değiştiğinden bu
konuda öne geçmemiz imkansız. Ayrıca
eğitim sistemini gerçek dünyadaki
kullanım yerine online güvenliğin genel
ilkelerini belirleyen bir süreç olarak
görmemiz daha adil olacaktır.
En çok yetişkin
içerikleri
engelleniyor
Rapor, dijital ebeveyn araçları
kullanımında en üst sırada yetişkin
içeriğinin engellenmesi
olduğunu belirtiyor. Yapılan
ankete katılanların yarısından
fazlası bunun gerekli olduğunu
düşünüyor. Yetişkin içerik;
R veya X derecelendirmesine
sahip filmler, yetişkin internet
siteleri ve cinsel içerikli yayınlar
olarak tanımlanıyor. İkinci
sırada ise gizlilik ayarları yer
alıyor. Özellikle ergenlik çağında
çocukları olan ebeveynler
bu konuya önem veriyor.
En çok 7-11 yaş
aralığında kontrol
yazılımları
kullanılıyor
Öte yandan çoğu ebeveyn
(%71), çocuklarının online
güvenliğine sahip olması için
kullandığı araçtan memnun
değil. Ayrıca ankette en çok
7-11 yaş arası çocukların
ebeveynlerinin, çocuğunun
online güvenliğini sağlamak
için dijital araçları kullandığı
ve aynı yaş grubu için yaşa
uygun video içeriği konusunda
kaygı duyduğu belirtiliyor.
Ebeveynler, tek bir noktadan
hizmet alarak ve tek bir kaynak
kullanarak ebeveyn kontrollerini
sağlamayı arzuluyor. Bu
durum çocukların kullandığı
birçok farklı araç olduğunu ve
hizmetlerin karmaşıklığını göz
önünde bulundurduğumuzda
oldukça anlaşılır. Çocukların
karşı karşıya kaldıkları online
riskler ve teknolojinin nasıl
yardımcı olabileceği konusunda
daha fazla bilgi edinmek için
Türkçe olarak hazırlanmış https://saferkidsonline.eset.com/tr
adresini ziyaret edebilirsiniz.