28.04.2021 Views

Panorama Gazetesi Sayı 10-11

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Dijital ayak

izlerinizi silin

10’dA

Leyla

Eyüboğlu’ndan

Zeytinyağlı

yaprak sarma

tarifi

4’TE

Tırnak Yeme

Davranışı

İhmale

Gelmez 3’Te

K

K

Çocuklar için

Evli kalmak mı? 3’Te

MART - NİSAN 2021

www.panoramagazetesi.com

Fiyatı: 1.5 TL

Haber, Güncel, Ekonomi Gazetesi

Şehrengİz,

şehrİn kültür

arkeolojİsİdİr

Bizim işimiz, şehirlerde eski günleri

aramak, yitirilmiş cennetleri aramak

değildir; bugün yaşadığımız ânı değerli

ve anlamlı kılan ve çoğunluğun dikkatinden

kaçan incelikleri keşfetmektir.

2’De

Ev Sahibi ve Emlakçılara Kötü Haber

ARTIK BEKARA EV VAR

‘AHİ EVRAN, ÇORUM’UN

EN BÜYÜK TİCARET

MERKEZİ OLACAK’

Ahi Evran Sanayi Şehri’nin mimarlık sözleşmesi,

düzenlenen törenle imzalandı. İçerisinde

250 metrekareden 2 bin metrekareye kadar 989

iş yeri bulunan Ahi Evran Sanayi Şehri projesinde

olumlu gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. 8

yıldır sanayi esnafının merakla beklediği proje

için mimarlık sözleşmesi imzalandı. Ahi Evran

Sanayi Şehri Yapı Kooperatifi’nin binasında

gerçekleştirilen imza törenine, Ahi Evran Sanayi

Şehri Yapı Kooperatifi Başkanı Yalçın Kılıç, MHP

eski Belediye Başkan Adayı ve mimarlık şirketi

ortaklarından Kenan Şahin ve Halil İbrahim Özcan

ile kooperatif yönetimi katıldı. 8’dE

MUZAFFER

KAPLAN

Çeşitli gazete ve basın organlarında

da çıkan haberlere göre; Türkiye

İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu

(TİHEK), ayırımcılık yasağını ihlal

ettikleri gerekçesiyle bekar erkeğe

ev kiralamayan ev sahibine 5 bin,

emlakçıya ise 3 bin TL idari para

cezası uygulanmasına karar verdi.

Mitolojilerin

şehri: Troya

MÖ 3000 yılına kadar uzanan

tarihi geçmişi ile dünyanın en

ünlü arkeolojik alanlarından biri

olan kent, Çanakkale il sınırları

içinde yer almaktadır. 6’da

KONUT

ALIRKEN

“EV SAHİBİ BEKARA EV VERMİYOR”

Her şey İstanbul’da yaşayan

bekar bir adamın ev kiralamak

istemesi ile başladı. Gittiği emlakçı

‘ev sahibi bekara ev vermiyor’

deyince Türkiye İnsan Hakları ve

Eşitlik Kurumu’na başvurusunu

yaptı. Başvuruyu inceleyen TİHEK ,

“Bekar erkeklere evin kiralanmaması”

talimatının ev sahibi tarafından

verildiği iddiası nedeniyle ev

sahibinden ve emlakçıdan yazılı

görüş istedi. Emlakçı, kuruma

yaptığı savunmada muhatap ev

sahibi, daha önce dairesini bekar

erkeklere kiraladığında çok

sorun yaşadığını, bu sebeple

dairesini bekarlara kiralamak

istemediğini, gayrimenkul

danışmanlarının ev sahibinin

kriterlerine uygun kiracı

bulmakla mükellef olduklarını

ifade etti. HABERİN DEVAMI 5’TE

Gerek yıllardır hayali kurulup kendi evimize sahip olma isteğiyle, gerek ileriye dönük beklentilerle

yatırım amaçlı olarak konut almak, ciddi bir iştir. Bazılarımızın belki de ömür boyu biriktirdiği

tasarruflarıyla sahip olabildikleri konutlarında huzur ve güven içinde yaşam sürmeleri için elbette

ki seçme ve satın alma süreçlerinde dikkat etmeleri gereken durumlar vardır. Saİt Erhan ÖZBEK 8’dE

Ben Tarafım...

olcay Erözden 4’te

Kaliteli Cinsel Yaşam

Op.Dr. Ahmet Köse 3’te

Kira Artışları ve Depozito

Muzaffer kaplan 5’te

Unutulan

El Sanatlarımız

Şekerin Köşesi 8’De

Haldun Taner Sahnesi’nDE acil restorasyon ŞART

Aç Kapıyı Gir İçeri

sevgi boz 9’da

9

Hatay orman

yangınları

belgesel oldu

Türkiye orman varlığının korunması ve

geliştirilmesi için çalışan Orman Genel Müdürlüğü

(OGM), geçen yıl Eylül ve Ekim aylarında pek çok

noktada aynı anda yaşanan orman yangınları ile

büyük bir tehlike atlatan Hatay için özel bir belgesel

hazırladı. Kurumun sosyal medya hesapları üstünden

yayınlanan belgeselde, orman teşkilatı ekiplerinin

yangınlarla hayatları pahasına mücadelesi ve orman

köylülerinin korku dolu anları aktarıldı. 9’dA

Çağımızın Hastalığı:

Bİlgİsayar Görme

SendromU

Bilgisayar görme sendromu, ayrıca bilgisayarla

ilgili göz yorgunluğu ve dijital göz

yorgunluğu olarak da adlandırılmaktadır.

Bilgisayar görme sendromu,

bilgisayar, tablet, e-okuyucu ve cep

telefonu kullanımından kaynaklanan bir

dizi göz ve görme ile ilgili problemi

tanımlamaktadır. CÜNEYT ŞAKAR 3’TE

ISSN 2667 - 8780


02 röportaj

Şehrengİz, şehrİn

kültür arkeolojİsİdİr

Bizim işimiz, şehirlerde eski günleri aramak, yitirilmiş cennetleri aramak değildir; bugün yaşadığımız

ânı değerli ve anlamlı kılan ve çoğunluğun dikkatinden kaçan incelikleri keşfetmektir.

Dr. Kamil Uğurlu Bey çağdaş

bir şehrengiz yazarı olarak,

Divan edebiyatının mesnevî

tarzının bir ürünü olan şehrengiz

eserlerine yenilerini ekleyerek yok

olmaya yüz tutmuş kültürümüzün

bu güzide alanının edebiyat ve kültür

hayatımızda tekrar var olmasını sağlamıştır.

2006 yılında Türkiye Yazarlar

Birliği’nin ‘’Yılın yazar, fikir adamı

ve sanatçıları ödülleri’’ içerisinden

‘Konya Şehrengizi’ ‘Şehir Kitapları’

dalında ödüle layık bulunmuştur.

Kendisiyle eserleri ve kitaplarına

hazırlık aşamaları üzerine çok güzel

bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine

röportaj teklifimizi kabul etmesinden

dolayı şükranlarımızı sunarız.

Şehrengiz yazımının tarihi süreci nedir?

Mevlevî dervişi, aynı zamanda bir divan

şairi olan, Afyonlu İbrahim Şahidî

Dede, nutuklarına şöyle bir girizgâh

yaparmış, söze şöyle başlarmış:

“Gül-i gülzâr-ı kelâm-ı kadîm,

Bismillahirrahmanirrahim.”

Biz de onu takiben, takliden ve teyiden,

besmeleyle başlayalım İnşallah.

“Şehrengiz” 17. yüzyılda, Divan

edebiyatı sahasında, çok moda olmuş

ve aşağı yukarı bir asır devam etmiş,

sonra unutulmuş bir akımdır. Mesnevî

tarzında bir şehrin güzellerini ve

güzelliklerini anlatan yazım tarzıdır.

Onun peşinden giden birçok Divan

şairi şehrengizler yazmışlar. Şehrengiz,

Farsça bir kelimedir. Tam kelime

mânâsı “şehri karıştıran” olarak

tercüme edilebilir. Bu karıştırma,

kaos anlamında bir karıştırma değil.

Bir arkeoloğun yaptığı araştırma gibi

anlaşılmalıdır.

Şehrengiz sizin için ne demektir? Onu diğer

türlerden ayırt eden hususlar nelerdir?

Şehrengiz, bir şehir tarihi veya

monografisi değildir. Yani herkesin

dikkatini çekmeyen, herkes için fazla

bir mânâ ifade etmeyen bir takım

ayrıntıları bulup çıkarmaya çalışıyoruz

ve bu işten ciddi keyif duyuyoruz.

Bizim işimiz, şehirlerde eski günleri

aramak, yitirilmiş cennetleri aramak

değildir; bugün yaşadığımız ânı

değerli ve anlamlı kılan ve çoğunluğun

dikkatinden kaçan incelikleri

keşfetmektir. Yaşadığımız ânın içinde

bütün bir geçmişi hissetmek ve bunu

hissettirmektir. Eşyanın ve kelimenin

de bir hafızası olduğuna inanıyoruz.

Onları olduğu gibi bütün değerleriyle

sayfalara çağırıyoruz. Şehirle alâkalı

bu çalışmayı yaparken ilgilendiğimiz

hâdisenin veya manzaranın gerçekliğiyle

pek fazla alakadar değiliz. Şehrengizleri

yazarken, başkalarının belki

de hiç fark etmeyecekleri birtakım

küçük ayrıntılardan yepyeni gerçeklikler

inşa etmeye çalışıyoruz.

Bir şehrengiz nasıl yazılır? Temel adımları

nelerdir? Kısaca bu süreci anlatabilir misiniz?

Bir şehri, şehrengiz olarak anlatmak

istediğimiz takdirde hanımla birlikte

kalkıp o şehre gidiyoruz. O şehirle

alâkalı ne kadar yazılmış doküman

varsa tamamını topluyoruz ve bir küçük

kütüphane oluşturuyoruz. 3-5 ay

bu dokümanları okumaya çalışıyoruz.

Altını çizerek okuyoruz, notlar alıyo-

MÜMİN

TEMİZYÜREK

ruz, birtakım yorumlar çıkarıyoruz.

Daha sonra söz konusu şehre gidiyor

ve oradan bir yer kiralıyoruz.

Aldığımız notların saha üzerinde

uygulamasını yapıyoruz. Sonra birkaç

ay süren zamanımızı tamamen bu işe

tahsis ederek, bir çalışma yapıyoruz.

Şehrengizler ortaya böyle çıkıyor.

Şimdiye kadar Konya, Karaman, Eskişehir,

Kahramanmaraş, Sakarya ve

Oş Şehrengizlerini yayınladık.

Aslında biz bu işe başlarken dua

ediyorduk; “İnşallah meseleyi hamselemek

kısmet olur” diye. Hamselemek

eski Divan edebiyatında, bir meseleyi

beşlemek mânâsına gelir, hâdiseyi

tamamlayanlar kendilerini başarılı

addederlerdi. Biz, Allah(cc)’a hamdü

senalar olsun meseleyi altıya bağladık.

Yazım aşamasında ve

araştırmalarınızda yaşadığınız,

sizi etkileyen veya zorlayan yönler nelerdi?

Bu şehrengizlerden bazı örnekleri

paylaşmaya çalışacağım ve şehrengizlerin

durumuyla alâkalı bir kanaat

ortaya koymaya gayret edeceğim.

Önce dışarıdan başlayalım. Kırgızistan’ın

ikinci büyük şehri olan Oş,

bizi dâvet etti. Oş şehri Sakarya ile

kardeş şehirdir. Sakarya Belediyesi

gerekse Oş belediyesi, bu iki kardeş

şehrin arasındaki benzerlikleri

veya farklılıkları bir şehrengiz yazarı

gözüyle tespit ediniz ve yazınız diye

bize bir vazife verdi. Memnuniyetle

bu vazifeyi kabullendik.

Daha önce birçok defalar Oş’u,

Kırgızistan’ı gezmiş ve görmüştük.

Oralarla alâkalı birtakım fikirlerimiz

vardı. Ama bir şehrengiz gözlüğünü

takarak Oş’a varacak olursanız,

mesele derhal karakter ve anlam

değiştirecektir. Oş’un ayak basmadık

yerlerini bırakmadığımız gibi,

burayla alakalı yazılmış olan bütün

literatürü, neşriyatı tamamen

masanın üzerine indirdik ve aylarca

okumasını yaptık.

Oş’u gezmemiz esnasında bize

bahsettiler. Fergana’da önemli bir

vâdi var. Bu vadinin başında önemli

bir kabristan var. Buraya Sahabe

Kabristanı deniliyor. Sahabe Kabristanı,

ilk duyulduğunda insana ilginç

geliyor. Sahabelerin burada ne işi

var? diye. Hadiseyi araştırdık ve ilginç

sonuçlara ulaştık.

Hz. Osman zamanında Muhammed

Bin Cerîr adında bir komutanın

kumandasında 2700 Sahabe cengâver,

İslâm’ı tebliğ etmek üzere

buraya, Fergana vadisinin başlangıcına

gelmişler. Orada İslâm’ı tebliğ

etmişler; oradaki şehir, ve ordu, bu

tebliği kabul etmemiş. Onun üzerine

tartışmışlar ve savaşmaya karar

vermişler. Gelen Arap sahabeler,

Türklerin nasıl bir cengaver olduğunu

bilemedikleri için yaman bir savaş

olmuş ve bu savaşın sonunda hepsi

de sahabe olan bu 2700 kişi tamamen

şehit edilmiş. O yere de hemen onları

defnetmişler. Sovyetler zamanına

kadar ciddi olarak ziyâret edilen bu

kabristan, komünizm döneminde

kaldırılmış, hattâ allak bullak edilmiş,

perişan edilmiş, Komünizm bittikten

sonra kabristanı düzenlemeye

çalışmışlar.

Bunu bir turistik gezi esnasında

veya bir monografi çalışması esnasında

tespit etmek, yazmak mümkün

değildi. Bu ancak bir kültür arkeolojisi

yaparken tespit edilebilecek, karşılaşılabilecek

birtakım hadiselerdi.

Şimdi yurtiçi şehrengizlerinizin yazım sürecinden

ve tecrübelerinizden de bahseder misiniz?

Yurtiçindeki şehrengiz yazımlarımdan kısa

başlıklar arz edeyim. Mesela Sakarya, birtakım

farklı etnik grupların bir araya geldiği,

farklı dillerin konuşulduğu bir coğrafyadır.

Hatta oradaki arkadaşlardan öğrendik;

Sakarya’da on yedi farklı lehçe konuşuluyor.

Sakarya farklı değer yargılarının,

kültür unsurlarının teşkil ettiği bir şehir ve

coğrafyadır.

Konya Şehrengizi ilk yayınlandığımız

eserdir. Oldukça pozitif ve güzel sesler

getirdi. Türkiye Yazarlar Birliği “Şehir

Kitapları” dalında o yıl ödül verdi. Bizi

şereflendirdi, yüreklendirdi, cesaretlendirdi

ki; ondan sonra diğer şehrengizleri yazmaya

cüret ve cesaret bulduk.

Konya’nın inanılmayacak kadar çok

inceliği ve derinliği var. Her şeyden önce

samimiyeti var. Konya’nın köylerinden

bir tanesinde, bütün köylünün aynı anda

hareket etmesini gerektiren birtakım faaliyetler

yapılıyor. Meselâ; sumak toplamak,

meneviş toplamak. Bu işleri herkes istediği

zaman gidip yapma imkânına sahip değil.

Bir gün tespit edilir, kararlaştırılır, köyde

herkes aynı gün, sabah namazından önce,

aynı saatte işe koyulur ki; bir eşitsizlik, bir

haksızlık söz konusu olmasın.

Karaman’da çocukluğum geçti. Sıfır yaşımdan

on dört yaşıma gelinceye kadar hep

Karaman’da yaşadım. Bu dönem, takdir

edersiniz ki, insan hayatındaki en önemli,

en renkli fotoğrafların çekildiği dönemdir.

O zaman yaşanan hadiseler insanın

aklından hiç çıkmaz. Oradaki zamanım ile

alâkalı bir çalışma yaptık. Karaman Şehrengizi’ni

yazdık. Orada yine tarihlerin pek

yazmadığı hadiselere şahit olduk.

Eskişehir’de oğlumuz mimarlık okumak

durumundaydı. Onun yanına gidip

gelirken de annesi onun yanında uzun

süre kaldı. Biz de Ankara’da görevliydik.

Eskişehir’in adı eski olmasına rağmen,

Cumhuriyet’ten sonra kurulmuş; kurak,

ağaçsız, susuz, hiçbir esprisi olmayan

düz bir yeni şehir. Ama orada yaşamaya

başlayınca hâdisenin hiç de öyle olmadığını

tespit ettik. Oranın fevkalâde zenginlikleri

olduğunu, enteresan dehlizleri olduğunu

tespit ettik, keşfettik. Gerçekten Eskişehir,

şehrengiz yazılacak olan şehirlerinden bir

tanesi olarak bizim gönlümüze girdi.

Şehrengiz günümüz edebiyatında

örneklerine pek rastlamadığımız bir

kültürdür; sizin çalışmalarınızın yeniden bir

ivme kazandırmasını bekliyor musunuz? Bu yolu

takip edecek olanlara neleri tavsiye edersiniz?

İstanbul, Bursa, Edirne yani Osmanlı’nın

eski payitahtları başta olmak üzere birçok

şehir için bu şehrengizler yazılmış, çok

okunmuş; fakat bir ara bu moda tavsamış,

ondan sonra da kaybolmuştur. Biz, ondan

seneler, hatta asırlar sonra bu şehrengiz

meselesini gün ışığına getirmeye karar verdik.

Dolayısıyla bir şehrengizin dili, üslûbu

mutlaka şiir karakterinde olmak durumundadır,

diye düşünüyoruz. Aksi takdirde o

şehrin birtakım fizik varlıklarını anlatır ve

çalışırsanız o şehrengiz olmaz, tarihi olur,

monografisi olur, o şehirle alâkalı fizikî bir

çalışma olur. Biz bu espriyle hareket ettik

ve şehrengizleri edebiyata kazandırdık.

Bu yolu takip edecek olan kişi, ilk önce

şehirle alakalı ciddi bir bilgiye, bir altyapıya

sahip olmalı; onun güzelliklerini ve esrarını

mutlaka keşfetmeye çalışmalı, ondan sonra

böyle bir güzellemeye teşebbüs etmelidir.

Biz umumiyetle böyle yapıyoruz.

Sonsöz olarak eklemek istedikleriniz var mı?

Sözü fazla uzatmadan, sabrınızı zorlamadan

tadında bırakalım. Eski Türklerin

tabiriyle; “Lütfen, kulak astığınız için” çok

teşekkür ediyorum ve Allah (cc)’ın birliğine

emanet ediyorum.


Birçok kişi uzun süre dijital ekranların

karşısında vakit geçirirken

göz rahatsızlığı ve görme

problemleri yaşar. Ulusal İş Sağlığı ve

Güvenliği Enstitüsü, NIOSH (ABD), bilgisayarla

ilgili göz yorgunluğu ve diğer

rahatsız edici görsel belirtilerin bilgisayar

başında günde üç saat veya daha fazla

zaman geçirenlerin yaklaşık % 90’ını

etkilediğini bildirmektedir.

Bilgisayar görme sendromu belirtileri,

bulanık görme, odaklanma zorluğu,

kuru ve tahriş olmuş gözler, baş ağrısı,

boyun ve sırt ağrısını içerebilir. Dijital

ekran kullanım miktarı ile rahatsızlık

seviyesi artmaktadır. Dijital göz yorgunluğu,

bilgisayarla ilgili bir numaralı

şikayet olan karpal tünel sendromunu

aşmış durumdadır. Belirtiler kolayca

tedavi edilir ve yönetilir. Sendromun

uzun dönem görme sorunlarına neden

olduğuna dair kanıt yoktur.

Dijital Göz Yorgunluğu Nedenleri

Dijital ekran teknolojisindeki gelişmeler

yıllar içinde önemli ölçüde ilerlemiştir

ve günümüzün elektronik cihazlarının

çoğu ekran parlaklığını ve netliğini

arttırmaya yardımcı olmak için LED arka

ışık teknolojisini kullanır. Bu LED’ler

çok güçlü mavi ışık dalgaları yayarlar.

Cep telefonları, bilgisayarlar,

tabletler ve düz ekran televizyonlar bu

teknolojiyi kullanan cihazlardan sadece

birkaçıdır. Yaygın kullanımları ve artan

popülaritesi nedeniyle, giderek daha

fazla mavi ışığa maruz kalıyoruz.

Bilimsel araştırmalar, mavi ışığa iki

saat gibi kısa bir sürede maruz kalmanın

dijital göz yorgunluğunun başlangıcıyla

ilişkilendirmiştir. Bununla birlikte mavi

ışık, katarakt, yaşa bağlı makula dejenerasyonu,

retina ile ilgili sorunlar ve uyku

bozukluklarına yol açabiliyor.

Ayrıca çeşitlik faktörler de dijital göz

yorgunluğuna neden olabilir:

Ekran parlaklığı

Zayıf aydınlatma

Bilgisayar kullanırken zayıf duruş

Bilgisayarı yanlış mesafede ve

açıda görüntüleme

Düzeltilmemiş görme problemleri

Ayrıca göz kuruluğu da altta yatan

probleminiz olabilir. Bu, dijital göz

yorgunluğunu daha da kötüleştirebilir.

Veya gerçekleşmesi daha muhtemel

hale gelebilir. Göz kuruluğu kadınlarda

erkeklere göre daha sık görülür. Aynı

zamanda yaşla birlikte daha yaygın hale

gelir. Bazı ilaçlar ve sağlık sorunları göz

kuruluğunu daha olası kılar. Örneğin,

antihistaminikler kullanıyorsanız, göz

kuruluğu riski daha yüksek olabilir.

Tiroid hastalığınız veya bazı otoimmün

hastalıklarınız varsa, göz kuruluğu riski

de daha yüksektir.

Mavi Işık Nedir?

Mavi ışık, görünür ışık spektrumunda

en yüksek miktarda enerji içeren bir ışık

aralığıdır. Işık dalga boyları nanometre

(nm) cinsinden ölçülür. Mavi ışık 400-

500nm aralığında bulunur. En büyük

mavi ışık kaynağı güneş ışığıdır. Ayrıca

florasan lamba, CFL (kompakt floresan

lamba) ampulleri, kırmızı ışık, düz ekran

LED televizyon, bilgisayar monitörleri,

akıllı telefonlar ve tablet ekranları gibi

birçok başka kaynak da bulunmaktadır.

Çağımızın

Hastalığı:

CÜNEYT

ŞAKAR

Ekranlardan aldığınız mavi ışığa

maruz kalma, güneşten maruz kalma

miktarına kıyasla küçüktür. Yine de

ekranların yakınlığı ve bunlara bakmak

için harcanan süre nedeniyle ekran

maruziyetinin uzun vadeli etkileri konusunda

endişeler var. Mavi ışık, gündüz

saatlerinde ruh halinizi yükseltmenize ve

farkındalığı artırmanıza yardımcı olabilir,

ancak geceleri mavi ışığa maruz kalma,

uyku düzenini düzenleyen melatonin

üretimini azaltabilir ve sirkadiyen ritminizi

(vücudun biyolojik saatini) bozabilir.

Bilgicik: Araştırmalar, insanların %

60’ının dijital cihazlarla günde ortalama

6 saatten fazla harcadığını gösteriyor.

Bilgisayar Görme

Sendromu Kimleri Etkiler?

Dijital göz yorgunluğu sadece yetişkinleri

etkilemez. Giderek artan dijital cihaz

kullanımı nedeniyle çocuklar da risk

altındadır. Çocuklar bugün daha önce

hiç olmadığı kadar daha fazla dijital

cihazlara sahipler.

Kaiser Ailesi Vakfı’nın yaptığı bir

araştırmaya göre, çocuk ve ergenler

(8-18 yaş arası) günde ortalama 7

saatten fazla elektronik cihazlarla zaman

geçiriyor. 10 yaşından önce çocukların

sağlık

Bİlgİsayar

Görme SendromU

Bilgisayar görme sendromu, ayrıca bilgisayarla ilgili göz yorgunluğu ve dijital göz yorgunluğu olarak da adlandırılmaktadır.

Bilgisayar görme sendromu, bilgisayar, tablet, e-okuyucu ve cep telefonu kullanımından kaynaklanan

bir dizi göz ve görme ile ilgili problemi tanımlamaktadır.

gözleri henüz tam olarak gelişmemiş

olabilir, bu yüzden çocukların mavi ışığa

fazla maruz kalmaması için ebeveynler,

çocuklarının bu alışkanlıklarını denetlemeli

ve sınırlandırmalıdır.

Dijital göz torgunluğu ile ilişkili en

yaygın semptomlar şunlardır:

Gözlerde kuruluk ve tahriş

Gözlerde yanma ve kızarıklık

Baş ağrısı

Yorgunluk

Çift görme

Boyun ve omuz ağrısı

Ekrana odaklanma zorluğu

Aşırı durumlarda, mide bulantısı,

baş dönmesi ve genel olarak iyi hissetmeme

Görme ile ilgili bu problemler bilgisayar

ekranının önünde ne kadar zaman

harcadığınıza bağlı olarak ya hafif ya da

şiddetli olabilir. Astigmatizma (bulanık

görüş), presbiyopi (yakını görememe) ve

zayıf göz koordinasyonu gibi düzeltilmemiş

görsel problemler bilgisayar

kullanımıyla ilişkili tahriş seviyesine

katkıda bulunabilir.

Bilgisayar başından ayrıldığınızda

CVS belirtilerinin çoğu azalacaktır. Yine

de bazı insanlar, bilgisayarı terk ettikten

sonra bile bulanık mesafe görüşü gibi

problemleri rapor ediyorlar. Bu belirtiler

göz ardı edilirse, genellikle vizyon sorunları

devam eder ve devam eden bilgisayar

kullanımı ile daha da kötüleşir.

Nasıl Teşhis Edilir?

Tam bir göz muayenesi bilgisayarlı görme

sendromu bulgularını tespit edecektir.

CVS için kapsamlı bir değerlendirme

şunları içerir:

Hasta geçmişi: Bu, genel sağlık

durumunu, hastanın bildirdiği mevcut

semptomları, görme ile ilgili sorunları

etkileyen çevresel faktörleri ve kullandığı

ilaçlar hakkında bilgi almayı içerir.

Görme keskinliği testi: Görme keskinliği

testi, belirli bir mesafeden bir harf

veya sembolün ayrıntılarını ne kadar iyi

gördüğünüzü kontrol eden bir göz muayenesidir.

Bu test, vizyonunuzun nasıl

etkilendiğini tam olarak incelemek için

kullanılır.

Gözlerin nasıl odaklandığını test

etme: Bu test, gözlerin etkili bir şekilde

odaklanıp odaklanmadığını tespit etmek

için yapılır. Daha ayrıntılı bir inceleme

için test öncesi göz damlası kullanılabilir.

Göz doktoru, bu testlerden elde

edilen bilgileri kullanarak, dijital göz

yorgunluğuna sahip olup olmadığınızı

belirleyebilir ve size tedavi seçenekleri

konusunda tavsiyede bulunabilir.

Bilgisayar

Görme Sendromu

Tedavisi

Genel olarak, göz yorgunluğu

tedavisi günlük alışkanlıklarınızda

veya çalışma ortamınızda değişiklikler

yapmaktan ibarettir. Bazı

insanlar için, bilgisayar veya okuma

gibi belirli aktiviteler için reçete

edilen gözlükler, göz yorgunluğunu

azaltmaya yardımcı olur. Ayrıca

herhangi bir göz kusuru varsa bu

da doktorunuz tarafından tespit

edilir ve uygun tedavi uygulanır.

Kaliteli Cinsel Yaşam

03

Op.Dr.

Ahmet Köse

dr.ahmetkose@hotmail.com

Kaliteli sertleşme kişiden kişiye farklılık

göstermektedir, ilişkilerde sertleşme

ve sürdürebilirlik derecesi çok önemlidir. İyi

bir cinsel ilişki için

- Sağlıklı olmak ( bedensel ve psikolojik)

- Hormonal yeterlilik

- Penisin anotomik yapısı

- Penis damarsal yapısının sağlamlığı

Son dönemlerde artan cinsel fonksiyon

bozuklukları (erektil disfonksiyon- prematür

ejekülasyon)

Kişilerin kalıtsal hastalıkları ( diyabethipertansiyon-

kalp damar hastalıkları)

Psikyatri ilaçlarının kullanımı

Sigara ve alkol tüketimi , aşırı kilo alımı

Prostat ameliyatı sonrası

Bazı kan ve hormon değerlerindeki

farklılıklar bunlara bağlı olarak ortaya

çıkmaktadır.

Erkekler son bir ayda şunları sorgulamalıdırlar;

Cinsel isteğim öncesine göre azaldı mı?

Cinsel isteğim olduğu halde yeterli

sertleşme oluyor mu?

Sertleşme olduğu halde süre olarak

kısamı sürüyor?

Mastürbasyon isteği ve zevki oluyor mu?

Hiç boşalamıyorum

Peki ne yapmalıyız?

Eğer eski performansınızda değişiklikler

başladı ise psikolojik veya stresten diyerek

üzerini kapatmayalım. Her rahatsızlıkta

olduğu gibi şikayetlerin başında Uzman

bir Üroloji doktoruna giderek şikayetlerimiz

ile ilgili sonuca varıp, tedavi olmamız kısa

vadede sonuç almamızı kolaylaştırır.

Günümüzde kaliteli cinsel yaşam

için kalıcı tedaviler mümkündür. Erkekler

bize şikayetleri ile geldiğinde önce dinlenir

psikolojik bir durum varmı? Sonrasında

fiziki muayenesi yapılır.Üriner sistem

ultrasonografi ile böbrek- idrar yolları-

prostat ve mesanesi değerlendirilip

bazı hormon ve kan tahlilleri yapılır. Kan

değerlerinde ve hormon değerlerinde

değişiklileri varsa öncelikle onlar normal

olması sağlanır.

Fiziki muayenesi normal, kan tahlilleri

ve hormonları normal ise o zaman

penil doppller ultrasonografi dediğimiz

penisin damar yapısını inceleyen tetkik

yapılır. Sonuca göre penisin arter veya

venlerdeki bozukluk, ileri derece şikayeti

olanlarda bazen hem arter hem venlerde

bozukluk çıkabilir. Bu sonuçlarla

kişinin tedavi planı yapılır.

Nasıl mı? Günümüzde Ed-SWT

shok tedavisi dediğimiz özellikle penis

arter bozukluklarında yeni damar oluşumunu

sağlayan , var olan damarların

güçlenmesini sağlayan ,aynı zamanda

penis dokusundaki hacmide arttıran tedavi

uygulanmaktadır. Hiçbir yan etkisi

olmayan ve kalıcı tedavi olan bu tedavi

yönteminin yan etkisi yoktur. Ortalama

5-7 gün aralıklarla 6 – 12 seans penisin

belirli noktalarına uygulanır. ED- SWT

Shok tedavisi 6 seans uyguladıktan

sonra Kişinin kendi kanından alınarak

özel PRP tüpü ile özel santrifüj ile

hazırlanarak PRP peniste yeni oluşan

damar yapılarını ve dokuyu güçlendirmek

için yine penisin belirli noktalarına

uygulanarak çok güzel sonuçlar

alınmaktadır.

Hatta benim kişisel görüşüm 50 yaş

üstü erkekler şikayeti olmasa bile tamamen

damar yapısını sağlamlaştırdığı ve

hiçbir yan etkisi olmayan Ed-SWT şok

tedavisini ve PRP tedavisini rehabilitasyon

amaçlı cinsel kaliteyi arttırmak için,

koruyucu ve zenginleştirici bu uygulamayı

yaptırmalıdırlar.

Biz erkekler için sağlıklı yaşam! kaliteli

cinsel yaşam! yaşamımızın bir parçasıdır.

Tırnak Yeme Davranışı İhmale Gelmez

Çocuklarda ve zaman zaman

yetişkinler de dahi görülen tırnak

yemek bir dürtü kontrol bozukluğu

olarak tanımlanıyor. Yetişkinler ve

çocuklar genellikle stres durumu

anında tırnak yeme eğilimi gösteriyor.

DoktorTakvimi.com uzmanlarından

Uzm. Kl. Psk. Nermin Erdoğan,

bu durumun kaynağının travma,

değişimlere adapte olamama, korku,

istismar, değersizlik, güvensizlik,

aile içi çatışmalar gibi birçok sorun

olabileceğine dikkat çekiyor. Tırnak

yemenin göz ardı edilmemesi gereken

bir durum olduğunun altını çizen

Uzm. Kl. Psk. Erdoğan, “Bu durumu

alışkanlık, taklit, dikkat çekme gibi

görerek basite indirger, önemsemezseniz,

sonrasında başka birçok

sorunla karşılaşabilirsiniz. Tırnak

yeme durumu daha şiddetli ve bazen

patolojik sebeplerle kendini gösterebilir”

diyor.

Anne ve babanın çatışması

tırnak yemeye neden olabilir

DoktorTakvimi.com uzmanlarından

Uzm. Kl. Psk. Nermin Erdoğan, tırnak

yiyen çocuklara kızmanın, öfkelenmenin,

toplulukta küçük duruma

düşürmenin ya da cezalandırmanın

yapılmaması gereken davranışların

başında geldiğinin altını çiziyor. Sürece

çözüm aramak için kaygı ve strese

sebep olan durumu ortadan kaldırmanın

çok daha önemli bir adım olacağını

anlatan Uzm. Kl. Psk. Erdoğan,

sözlerini şöyle sürdürüyor: “Tırnak

yeme sorununu çözmek için kişiyi

bu davranışa iten sağlıksız süreçleri

iyileştirmek büyük bir önem taşır ve

daha sağlıklı çözümlerin bulunmasını

sağlar. Okul dönemi içerisinde tırnak

yeme davranışı gösteren çocukla ilgili

öğretmenlerinden bilgi almakta faydalı

olabilir. Çocuklar okulda sorunlar

yaşayabilir ve bunu gizleme eğiliminde

de olabilirler. Çocukların arkadaşlarıyla

çatışmaları, uyumsuz davranışları,

stres faktörleri de okul süreci ile

ilişkili olarak sağlıksız tepkilere neden

olabilir. Çocuktan alınamayan sağlıklı

yanıtlar, öğretmen işbirliği ile gözlemlenebilir.

Çocuklarda tırnak yeme

anne baba çatışmalarının etken olduğu

strese bağlı olarak da ortaya çıkabilir.

Anne babanın çocukların hayatında

önemli bir yere sahip olduğu ve stres

faktörlerini, çatışmalarını, anlaşmazlıklarını

çocuklara yansıtmamalarını

uyumsuz davranışların; geçimsizlik,

aile içi huzursuzluklara bağlı olarak

oluşabileceği dikkate alınarak hassas

davranmaya özen gösterilmelidir.”

Davranışın nedeni taklit mi araştırılmalı!

Çocukların tırnak yeme davranışını

bazen taklit yolu ile diğer çocuklar

ya da yetişkinlerden öğrenebildiğini

belirten Uzm. Kl. Psk. Erdoğan,

süreç incelenirken bunun taklit yolu

ile öğrenilip öğrenilmediğine de

dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor.

Uzm. Kl. Psk. Erdoğan,tırnak yiyen

çocuklarla tırnaklarından kapacakları

enfeksiyon ile ilgili etkinlikler

yapmak, yaşına uygun oyunlar

oluşturmak, mikropların zararları ile

ilgili hikayeler veya canlandırmalara

başvurmanın bu sorunun çözümünde

başarılı olduğunu anlatan Uzm. Kl.

Psk. Erdoğan, “Kaygı anında stres

toplarından faydalanarak ilgi başka

bir yöne toplanabilir. Bu süreçte

ortaklaşa bir işbirliği yürütmek yakın

çevre tarafından uyarılara açık kalarak

bir kontrol mekanizması oluşturulmalıdır.

Bu davranışa iten sebepler

üzerine çözüm aranmalı ve zararlarına

mutlaka değinilerek davranışı

söndürme eğiliminde olunmalıdır.

Çözüm bulunamadığı takdirde bir uzman

desteği alınmalıdır” diyor.


04 gündem

Ben Tarafım...

Evet,itiraf ediyorum;

Ben tarafım…

Pozitif,negatif filan değil, alenen.

Kadından tarafım.

Öyle duygusal bir kadın etkisinden

söz etmiyorum.

Hele aşktan,meşkten,sevdadan

filan hiç.

Kadınlar, nazlıdır,naiftir,kırılgandır,anlaşılması

zordur gibi ezberlerden

ise hiç hiç…

Sekiz Mart ile de hiçbir ilişkisi yok

bu tarafgirliğimin.

Çünkü senede bir gün değil ,hayatımda

ki ilk kadın annemi bildim bileli

tarafım.

Uğrunda Ferhatlar olup dağlar

deldiğimiz,aşık olup hayattan koptuğumuz

,bizi fark etsin diye düz duvara

tırmanıp,yarim yarim diye Mecnun’a

bağlayıp ortalarda dolandığımız,’’ya

benimsin ya kara toprağın’’ diyebilecek

kadar şuursuzlaştığımız,elini tutmak için

kor alevi yutmaya razı olduğumuz,kimselere

söylemesekte,hayalinle bile nikah

kıydığımız,bir gülümsemesi ile dağıldığımız,ilk

konuşmayı becerebildikten sonra

ölümüne sahiplenip,muhtemel rakiplere

‘’hoop bilader yengen olur’’diye posta

koyduğumuz,iki gün görmeyince moda

tabirle kafayı yediğimiz,ruhumuza

girdikten sonra kontrolü kaybedip ona

hoş görünmek için türlü şaklabanlıklar

yaptığımız,babasına,abisine sadece onun

hatırına yelkenleri suya indirdiğimiz,bir

düğün uğruna gırtlağımıza kadar borca

batmayı göze aldığımız,en kalasımıza

bile şiirler yazdıran…

Ve;

Evlendikten sonra camdan baktı,-

makyaj yaptı, yemeği yaktı,anama surat

yaptı,para harcadı,çocukları şımarttı

gibi saçma salak nedenleri bahane edip

ağzını burnunu kırdığımız,ona dayattıklarımıza

her isyan edişinde hayatını

kararttığımız,en hafifinden ‘’erkektir yapar’’a

sığınıp aldattığımız,yanlışlarımızı

doğrusu kılmaya çabaladığımız, töre

bellediğimiz,örf dediğimiz ilkelliklerimize

boyun eğmeye zorladığımız,hayatını

biz vermişiz gibi ömrünü bize biatla

geçirmesini istediğimiz,en sonunda da

kendi yazdığımız namus manifestosuna

dayanıp canını aldığımız kadınlardan.

Öyle ya;

Güzel olmalı kadın;Alımlı.Amma,-

başkasına değil,sadece bize.Yakışmalı

yanımıza;

Olcay Erözden

Çocuklarımızın anası,evimizin

kadını olmalı aynı zamanda para da

kazanmalı.

Biz reisiz diye horozlanırken sahne

gerisinde durup kulisten bizi idare

etmeli.

Yolsuz kaldığımızda o alaycı tavırla

söylediğimiz,ama içimizden de şükür

ettiğimiz kirli çıkı olup,cıgara paramızı

cebimize koyuvermeli ya da çocuğun

okul harçlığını…

Onsuz çoraplarımızı bile bulmaktan

aciz olduğumuzu da zinhar

yüzümüze vurmamalı.

Yorulmamalı, bıkmamalı,usanmamalı

en önemlisi ne yaparsak yapalım

bizden vazgeçmemeli.

Her şeyi biz bilmeliyiz. Bilmediğimizi

de bilirse bile bilmezden gelmeli.

Fikri de atarı, gideri de olmamalı.

Kedi gibi munis,kuş kadar hafif,erkeğine

karşı kuğu gibi zarif olmalı.

Biz çizmeliyiz hayatının sınırlarını.

Eğer sınır ihlali yaparsa başına geleceklere

katlanmalı.Ara sıra çapkınlık yapıp

ona döndüğümüzde,’’Hataydı bir daha

asla olmaz’’ ‘’Arkadaş kurbanı oldum’’

vesaire palavralarımızı yutmalı,’’Erkek

adamdır olacak o kadar’’deyip kişiliğinin

üzerinden atlayıp görevine devam

etmeli.

Aklı kısa saçı uzun dediler onun

için bizi büyütenler.Unutmamalı.Her

zaman bize medyun,ailemize ezik

olmalı.Öyle çatır çatır konuşup,her şeye

burnunu sokmamalı. Kendimize bile

saygı duymazken O bize saygı duymalı.

Okumuş olabilir;Meslek sahibi

de.Ama evde bizim sözümüz geçer,kapıdan

girdi mi portmantoya önce kariyerini

asmalı. Ez cümle elinin hamuru

ile işimize karışmamalı.

Ne tuhaf biz erkekler bir kadını

överken bile sıfatlara cinsiyetimizi dayatıyoruz.’’Çok

delikanlı kadın’’ ‘’Erkek

gibi kadın’’ ‘’Erkek Fatma’’ ‘’İş adamı

bayan …’’

Oysa,kadın sürüyor yaşam denen

tarlayı,biz birbirimizin gözünü oymaktan

hasatı bile yapamıyoruz,belki karnımız

değil ama gözümüz,gönlümüz aç

yaşıyoruz.

Erkek erkek efelenip,kadını ve onun

gücünü yabana attığımız sürece de aç

kalmaya mahkumuz.Çıkarın kadını

hayat denkleminden önce bizim algoritmamız

çöker.

Onlar hiç ama hiçbir işi laf olsun

diye yapmıyorlar.Hor görülürken,ikinci

sınıf sayılırken,dövülürken hatta

öldürülürken bile arkasında durdukları,ödün

vermedikleri kadınlıklarının

bedelini ödüyorlar.Ve ne yazık ki,her

yaşları ödemek zorunda oldukları bir

bedele denk geliyor.

Biz,erkek erkeğe kahvelerde toplantılarda

suyuna tirit muhabbetlerle

memleketi kurtarırken,kadın hem

memlekete hem bize sahip çıkıyor.

Biz erkeklerin yanıldığımız konuların

en başında kadına kendimizin

senaryolaştırıp,repliklerini yazdığımız

ve dahi yakıştırıp dayattığımız kadın sıfatı

ile yaklaşmak,Yani düşündüğümüz

gibi sanmak geliyor.

Kızmaca darılmaca yok;

En başta dedim.

Ben tarafım;

Anamdan,karımdan,kızımdan,

Allah yokluklarını göstermesin tüm

kadın arkadaşlarımdan…

Koronavirüs

Kaslarınızı Eritmesin

Kendini izole etme, evden

çalışma, uzaktan eğitim gibi

birçok durum yaşam alanlarımızda

daha çok vakit geçirmemize

neden olurken hareketsizliği de

arttırdı. Fiziksel hareketliliğin

düştüğü bu dönemde ise uzmanlar

vatandaşları uyarıyor. Çünkü

bu durum en az virüs kadar insan

vücudu için tehlike saçıyor.

ÇOCUKLAR İÇİN

EVLİ KALMAK MI?

Çocuk için evli kalmak,

kaç olursa olsun devam eden kötü

ailedeki sorunu çözmez.

evliliklerde sürekli yara alır. Aileler

Çocukların boşanmaya

onlara hissettirsin ya da hissettirmesin,

çocuklar hisseder; bazen

gösterdikleri tepkinin asıl sebebi

anne ve babalarından ayrılmayı

sevgisizlik ve evliliğe hapsolmanın

istememeleridir. DBE Davranış

verdiği kötü enerji evin duvarlarına

kadar siner. Böyle bir evlilikte

Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman

Klinik Psikolog Ceren Kurtay

kalmak, çocuklar için kalmak değil,

Doğan anlatıyor…

çocukların süreç içinde aldıkları yaralara

rağmen evlilikte kalmaktır.

Pandemi etkisiyle evlilik ve boşanmalarda

sürecin ertelenmesine

bağlı olarak istatistiklerde azalma

Çocukların kaygıları boşanma değil

görülen 2020 yılında, Türkiye’de

anne-babadan ayrılık kaynaklı

135 bin 22 çiftin boşandığı ve 124

Çocuklar anne ve babasının boşanmasını

tabii ki istemez. Ancak asıl

bin 742 çocuğun velayete verildiği

görüldü. Dünyanın dört bir yanındaki

aileler, iş ve özel hayat denrından

ayrılmaktır. Onları bir daha

istemedikleri şey, anne ve babalagelerindeki

bozulma, ekonomik

görememek, çok özlemek gibi kaygılar

sebebiyle boşanma seçene-

baskının artması, okulların kapalı

olması ve ev işlerinde oluşan dengesiz

dağılım sebebiyle büyük bir

çocukların anne ve babalarıyla olan

ğinden korkarlar. Boşanma sonrası

dayanıklılık sınavı verdiler. 2021

iletişimleri sağlıklı bir şekilde düzenlenirse,

anne-baba olma görev

yılı ve devamında karantina önlemlerinin

azalmasının boşanma

ve sorumlulukları aksatılmazsa,

sayılarında küresel bir artışa neden

çocuklar çok kısa sürede bu yeni

olacağı ise uzmanların öngörüleri

duruma adapte olacaklardır. Çocuklar

anne ve babalarının mutsuz,

arasında yer alıyor.

kaygılı, güçsüz olmalarını istemez.

Bu sebeple süreci iyi yönetmek

için kişilerin kendi mutluluklarını

önceliklendirmesi gerekir.

Boşanmak ve boşanmamak kararı

çocukla ilişkilendirilmemeli

Eşler anlaşamadıklarına ikna

oldukları durumlarda, bir arada

kalmanın zorlayıcı ve yıpratıcı

olduğuna karar verdiklerinde

yollarını ayırma kararı alabilirler.

Ailede müşterek çocukların varlığı

ise çiftlerin boşanma kararını ve

boşanma sürecini önemli ölçüde

etkileyebilir. Çocuklar için yapılabilecek

en güzel şey, evlilik içinde

eşlerin saygıyı ve sevgiyi yeniden

canlandırmak için elinden gelen

çabayı samimice göstermesi, bunun

için gerekiyorsa destek almayı

Elbette herkes

çekirdek aile yapısının

bozulmamasını,

çocukların

anne ve babalarıyla

bir arada, mutlu

yaşamasını tercih

eder. Her evlilik

şansı hak eder. Ancak

tüm çabalara

rağmen bir arada

olmak mümkün

olmuyorsa düşünmek

gerekir.

Eş olmaktan vazgeçtikleri

halde

birlikte yaşamayı

sürdüren ailelerin

çocukları ruhsal

olarak sıkışıklık

hissi yaşıyorlar.

kabul etmesidir. Her evlilik şansı

hak eder. Ancak yine de olmuyorsa

bir durup düşünmek gerekir.

Çoğu anne-baba, eş olmaktan

vazgeçmek istedikleri halde çocuklar

için sürdürdükleri evliliklerde

ruhsal olarak sıkışıp kalıyor. Halbuki

kendini tüketmiş bir evlilikten

çıkmak en çok çocukların iyiliği

için gereklidir. Çocuklar yaşları

Sınırların doğru

belirlenmesi önemli

Bazı çiftler ayrılığa alışma sürecinde

yine çocukları sebep göstererek,

çocuklarla hep beraber bir

araya gelme planları yapabiliyor.

Bazen çocuklar için yumuşak bir

geçişin iyi olabileceğini düşünen

anne babalar sınırları çizmekte ve

korumakta kararlılık gösteremez.

İyi niyetli bir düşünce de olsa bu

durum adaptasyon sürecini uzatıp

çocuklar için zorlayıcı sonuçlara

sebep olabilir. Bazen de boşandığı

halde “Haftada bir kez hep

beraber yemek yiyoruz. Çocuklar

durumdan olumsuz etkilenmesin

istiyoruz” diyen çiftlerle karşılaşırız;

bu durum aslında kendi

adaptasyon süreçleri için çocukları

bahane göstermeleri ile ilgili

olabilir. Çocuklar için sağlıklı olan

boşanmanın sınırlarının sağlıklı

bir şekilde çizilmesidir. Boşanmak

da bir sınırdır ve kendi içinde bazı

kurallarla yaşanmalıdır. Anne ve

babasının belli aralıklarla bir araya

geldiğine şahit olan çocuklar için

durum oldukça kafa karıştırıcı olabilir.

Bu durum, anne ve babalarının

tekrar bir araya gelebileceklerine,

yeniden evlenebileceklerine

inanmalarına da sebep olabilir.

Boşanma sonrasında çocukları

haftada sadece birkaç gün görebilmek

ya da yeni bir ilişki yaşamak

çocuklara karşı suçluluk duygusu

hissetmeye sebep oluyor gibi

görünebilir. Ancak gerçekte olan,

ebeveynlerin kendi çocuklukları ile

ilgili bazı durumların tetiklenmesi

ya da “Beni daha az sevecekler”,

“Beni unutacaklar” gibi kişisel kaygılarıdır.

Boşanan anne – babalar

kişisel kaygılardan kaynaklı yaşadıkları

vicdan rahatsızlığı sebebiyle

mevcut kuralları uygulamakta ve

korumakta zorlanabilirler. Esneyen

sınırlar ise kalıcı sınır ihlallerine

sebep olabilir. Sınırları esnetmek,

sevgiyi göstermek için doğru bir

yöntem değildir. Kolaylıkla suistimal

edilebilecek durumlara yol

açabilir. Bu gibi durumlara karşı

dikkatli yaklaşmak çocuklar için

koruyucu olan bir davranıştır.

Kas Kaybı Bel Fıtığı için Risk

Pandemi sürecinde fiziksel

aktivitenin insan sağlığı açısından

büyük öneme sahip olduğunu

belirten Romatem Hastanesi

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon

Uzmanı Doç. Dr. Hülya Şirzai, “

Oysaki bu süreçte fiziksel olarak

ne kadar aktif olursak vücudumuzun

Kovid-19’a karşı savunmasını

o denli arttırırız. Özellikle

yaşlandıkça kas ve güç kaybı (

sarkopeni olarak bilinir) hepimizin

aşina olduğu bir şeydir. Bu

nedenle gençleri de etkileyen bu

durumda ileri yaştaki vatandaşlarımız

daha dikkatli olması gerekiyor.

Hareketsizliğin bel,

boyun, omurga

Malzemeler

300 gram asma yaprağı

1 adet liman

4 yemek kaşoğı zeytinyağı

1 su bardağı sıcak su

Yapılışı

Sarmanın iç harcını

hazırlamak için;

yarım su bardağı

zeytinyağını geniş

tabanlı bir

tencerede kızdırın.

3 adet

rendelenmiş

soğanı hafif

ve diz rahatsızlıklarının yanı sıra

bel fıtığı riskine bile etkisi var.

Çünkü süreçteki yaşam tarzımız,

hem omurga eklemimizin ve

diskimizin yapısını bozarak hem

de kaslarımızın gücünü azaltarak

bel fıtığı oluşmasını ve artmasına

neden olmaktadır. Bu durumu

ise yine tersine çevirmek bizim

elimizde. ‘Hayat Harekettir’

sloganımız olmalı. En büyük

kozumuz ise direnç egzersizleri

ve beslenme. Dışarı çıkmadan da

evde basitçe yapabileceğimiz hareketler

bulunuyor. Tabii bunları

yaparken bir hekime danışmak

gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Leyla’nIn MutfaĞI

Leyla Eyüboğlu

İç harcı için:

1/2 su bardağı zeytinyağı

3 adet orta boy kuru soğan

1,5 su bardağı pirinç

1 su bardağı sıcak su

1 yemek kaşığı dolmalık fıstık

1 yemek kaşığı kuş üzümü

1 çay kaşığı tuz

1 çay kaşığı karabiber

1 çay kaşığı nane

1 çay kaşığı yenibahar

1/2 çay kaşığı tarçın

Zeytinyağlı

Yaprak Sarma

renk alana kadar kavurun.

Ardından üzerine 1,5 yemek

kaşığı dolmalık fıstığı da koyup

kavurmaya devam edin.

Ilık suda 5 dakika kadar

bekletip suyunu süzdürdüğünüz

1,5 su bardağı pirinci

soğanlarla birlikte, pirinçler

şeffaf bir görünüm kazanana

kadar kavurun. Ardından

sırasıyla; 1 yemek kaşığı

kuş üzümü, 1’er çay kaşığı

tuz, karabiber, yenibahar ve

tarçın ekleyip karıştırın. Yaklaşık

1 su bardağı sıcak suyu

da ilave edin ve iç harcı kısık

ateşte 5 dakika kadar pişirdikten

sonra ocaktan alın.

Salamura asma yapraklarını

tezgahın üzerine damarlı

kısımları üstte kalacak şekilde

açın. Her bir yaprağın

orta kısmına; hazırlayıp,

ılıttığınız iç harçtan birer tatlı

kaşığı kadar paylaştırın. Kenar

kısımlarını içe alıp, geniş

kısmından uç kısmına doğru

ilerleyin. Tüm yaprakları sıkı

bir şekilde sarın.


Kira Artışları ve Depozito

Değerli okuyucularım, size bütün

kiracıların muzdarip olduğu iki

konuyu gündeme aldım.

Birinci konu; Devlet, kiracıları mı

yoksa ev sahiplerini mi koruyor anlamak

mümkün değil. Devlet emekli aylıklarına

ve çalışanlara %5 zam yaparken, ev sahipleri

kanuni olarak her yıl ev kiralarına

tefe, tüfe, enflasyon gibi kıytırık isimlerle

kiralara en az %15 gibi zamlar yapmaktalar.

Bu zamlarla ev sahipleri korunurken,

kiracılar mağdur edilmekteler.

Olayı şöyle bir örnekle izah edeyim.

Diyelim ki kiracı evi tuttuğunda kira

bedeli 2.000 TL. Kiracı her yıl tefe, tüfe,

enflasyon gibi gereksiz şeylerle en az

%15 zamla ikinci yıl 2.300 TL, üçüncü yıl

2.645 TL, dördüncü yıl 3.042 TL , beşinci

yıl da 3.498 TL kira ödeyecek.

Fakat çalışana ve emekliye yılda

sadece bir defa 5% civarında zam yapılmakta.

Kiracı aldığı %5 zamma karşılık

doğal gaza, ev sahibine, elektrik idaresine,

suya vs fiyat ayarlaması adı altında

ortalama en az %50, %60 ödemektedir.

Kiracı bu şartlar altında ezilmektedir.

Hatta nefes alamamaktadır.

Buna rağmen ev sahiplerini korumak

için, ev sahiplerine yapılan en az %15

kira artışı ne insani ne de ahlak kurallarına

uygundur. Kira artışları emeklilere ve

çalışana yapılan zammı geçmemelidir.

Mutlaka ev sahipleri korunmak isteniyorsa,

onlara da emeklilere ve işçilere

verilen zam oranı kadar kira yükseltme

hakkı verilmelidir. En makulu ise şu

an ev kiralarının artışı kadar emeklilere

de zam yapılmasıdır. Bu da en az yıllık

enflasyon oranında olmalıdır.

DEPOZİTO / GÜVENCE BEDELİ

Diğer ikinci konu ise; ev kiralarken ev

sahiplerine ödemek zorunda kaldığımız

depozito yani güvence bedeli ya da diğer

adıyla teminat. Bu sadece ev sahiplerini

güvence altına alıyor. Bu da doğal olarak

ev sahibi için kiracı tarafından eve zarar

verilmesi halinde bir güvence. Bu teminat

evi kiralarken ev sahibi tarafından

“bir kira bedeli“ olarak alınıyor.

Peki bu teminat ne işe yarıyor? Tabii

ki ev sahibinin işine yarıyor. Ev sahibi

aldığı bu parayı kiracı evden ayrılana

kadar çalıştırıyor. Ev sahibi bu parayı

kiracı adına açtırılan bir banka hesabına

yatırıp, kiracı evi tahliye ederken, para

değerini kaybetmeden işlemiş faiziyle

kiracıya ödüyor mu? Tabii ki hayır.

Örnek olarak kiracı evi tuttuğunda

kira bedeli 2.000 TL. Bir kira bedeli kadar

da yani bi 2.000 TL de depozito ödüyor.

Ev sahibi her sene tefe, tüfe, enflasyon

gibi gereksiz şeylerle en az %15 zamla

kirayı arttırıyor. 2, 3, 4, 5. sene derken

aylık kira bedeli 3.498 TL oluyor.

Zamanı geliyor ve kiracı evden

ayrılmak istiyor. Yani eve bir hasar verilmediği

takdirde, ev sahibinin kiracısına

ödeyeceği teminat iadesi ev sahibine

göre 2.000 TL. Çünki o aldığı parayı işine

geldiği gibi ödemeyi düşünüyor.

Madem ki ev sahibi bir kira bedeli

kadar depozito almış, kiracıya, evi

hasarsız olarak tahliye ettiğinde bir kira

bedelini güncel kira olan 3.498 TL olarak

iade etmesi gerekir. Bir kira bedelinin

anlamı budur. Ayrıca ev sahibi, sözleşmenin

karşılıklı feshinde ve eve zarar

verilmemiş olması durumunda, depozito

iadesi yerine son ayın kirasını almayarak

kiracısıyla aralarında oluşabilecek bir polemiği

ve saygı çerçevesi içinde kiracının

mağduriyeti de önlemiş olur.

Peki ev sahibi bir kira bedeli olarak

almış olduğu güvence bedelini 2.000 TL

olarak iade eder ve kiracı buna uyanmazsa

ne olur?

Birincisi, kiracı kafadan 1.498 TL

zarar eder. Neden mi? Alması gereken

güvence bedeli iadesi 2.000 TL değil,

güncel kira olan 3.498 Türk Lirasıdır.

İkincisi, 5 yıl önce ödemiş olduğu

2.000 TL teminat ta enflasyondu, fiyat

artışlarıydı, zamlar dı vs derken en az

1.000 TL enflasyondan zarara uğramıştır.

Dolayısıyla bir kira karşılığı ödemiş olduğu

2.000 TL bedeli geri almasına rağmen

kiracının kaybı 2.498 TL dir.

İşin doğrusu bir kira bedeli teminat

yani depozito ev sahibi tarafından güvence

olarak alınmalıdır. Kiracı evi tahliye

ederken şayet zarar verecek bir eylem

yapmadı ise, bir aylık kira bedeli olan depozito

son güncel kira bedeli olarak iade

gündem

edilmelidir. Bu şekilde

kiracı mağdur edilmemiş

olur.

Çoğu ev sahipleri

de bir zamanlar kiracı

olduklarını unutmamalı

ve empati yapalıdırlar.

ALMANYA’DA

DEPOZİTO VE İADESİ

Almanya‘da sistem

şöyle çalışıyor. Ev sahibi

duruma göre 2 veya 3 aylık

kira bedelini depozito

olarak kiracıdan alıyor.

Yapılan kira mukavelesinde bu bedel belirtiliyor.

Alınan depozito bedeli ev sahibi

tarafından kiracısı adına bankada açılan

bir hesaba yatırılıyor. Kiracı adına açılan

bu hesap cüzdanı ev sahibi tarafından

tutuluyor. Kiracı konutta oturduğu süre

içerisinde bu hesap cüzdanı üzerinde hiç

bir hak sahibi değildir.

Almanya’da kira artışları Türkiye’deki

gibi değildir. Yıllarca oturursun, ev sahibinin

aklına gelirse küçük bir miktarda

artış yapar. Orada her yıl kira artışı yapılmaz.

Çok yakından tanıdığım bir ailenin

oturduğu eve 20 sene sonra 80,- Euro’luk

bir artış yapıldı, aile panik oldu (!).

Kiracı evi tahliye ederken, ev sahibi

bu banka hesap cüzdanını veya hesapta

birikmiş miktarı banka dekontlarıyla kiracısına

iade eder. Kiracı mağdur olmadığı

gibi ödemiş olduğu depozitonun yıllar

içerisinde işlemiş faizlerini de alır. Bu

yüzden kiracı, depozitosunu geri alırken

maddi yönden zarar görmemiş olur.

Darısı güzel ülkemin başına.

Muzaffer

Kaplan

m.kaplan@panoramagazetesi.com

SÖZLEŞME YAPILIRKEN

NELERE DİKKAT ETMELİ

Sözleşmede mutlaka dikkat edilmesi

gereken şey, ev sahipleri veya emlakçıların

kelime oyunlarına dikkat edilmeli ve

tuzaklara düşülmemelidir.

Depozitoların bir kira bedeli karşılığı

olarak ödenmesi durumunda, kiracı evi

zararsız şekilde iade ettiği taktirde, depozitonun

güncel kira bedeli olarak iade

edileceğini mutlaka kira sözleşmesine

yazdırmalıdırlar. Ayrıca yeni kanunda ev

sahipleri kiracılardan depozitoları

elden alamazlar.

Depozitonun ve kiraların

mutlaka ev sahibinin

vereceği bir banka hesabına

yatırılması hususuna çok

dikkat edilmelidir. Banka

hesabı vermeyen ev sahipleri

vergi kaçırıyor demektir.

Elden ödediğiniz depozito

ve kiraları ispatlayamazsanız,

tekrar ödemek zorunda

kalabilirsiniz.Kira sözleşmesini

mutlaka en küçük

ayrıntılarına ve sonuna

kadar okuyun. İki nüshanın da aynı olduğundan

emin olduğunuzda imzalayın.

HİÇ BİR EMLAKÇI

KİRACI DOSTU DEĞİLDİR

Başka bir konu da ev sahibi ve emlakçı

ilişkileri. Madem ki bir ev sahibi evini

kiralamak istiyor, neden bunu emlakçı

üzerinden yapıyor? Çünkü kendisi hiç

bir zahmete girmeden kiracıyı emlakçıya

bulduruyor, kiracı adaylarını emlakçıya

seçtirip kendisi karar veriyor. Madem

ki kararı ev sahibi veriyor o zaman da

sözde bir aylık komisyon bedelini de ev

sahibi emlakçıya ödemeli.

Kiralama komisyonunu ev sahibinden

değil, kiracıdan alan KOMİSYON-

CU, buna rağmen ev sahibinin haklarını

koruyor, kiracının değil. Nasıl olsa bir

kiracı gider, diğeri gelir. Ne kadar çok

kiracı değisirse o kadar komisyon alır.

Ev sahibi komisyoncu için bir velinimettir,

çünkü onun mülkünü pazarlıyor.

Her birinden komisyon aldığı kiracı ise

onun için sadece kazanç kapısıdır. Halbuki

komisyon adı altında zoraki parasını

gaspettiği KİRACI onun efendisidir.

Kiracı yoksa komisyon da yoktur.

Ev sahibi önünde ceketlerinin düğmesini

ilikleyen, evini kiraya verebilmek

için ev sahibine saygılarını sunan

emlak komisyoncularının, zaten kiralık

ev bulmaktan bunalmış olan kiracının

gırtlağına basıp, bir kira bedeli komisyon

parasını ve katmadeğer vergisini ayrıca

ev gösterme adı altında kanuni olmayan

bedelleri gasp etme hakları yoktur.

05

Evini komisyoncu aracılığıyla kiraya

veren mülk sahiplerinin, komisyonu

kendilerinin Emlakçılara ödemesiyle ilgili

bir kanun çıkartılmalıdır. Kiracı zaten

henüz evi tutmadan 1 aylık KOMİS-

YON, en az 2 aylık DEPOZİTO ve bir

aylık KIRAYI da peşin ödemek zorundadır.

Devletin bu haksız kazanca bir dur

demesi ve kiracıyı koruyacak düzenlemeler

yapması elzemdir.

Emlak komisyoncuları da elbette

işlerini yapacaklar ve geçimlerini temin

edeceklerdir. Ama ev kiralamak isteyen

kiracı adaylarını mağdur etmeden, doğrusunu

yaparak.

Unutmayın, her emlakçı mutlaka ev

sahibinin menfaatlerini korumakla mükelleftir.

Hiç birinin kiracı dostu olduğunu

düşünüp hayal kırıklığına uğramayın.

BİRAZ TEBESSÜM

Dul bir kadının çok güzel bir kızı vardı.

Kıza herkes talipti, ancak annesi kızı için

500.000 TL mehir istiyordu, asla daha

aşağı inmiyordu.

Kıza aşık bir oğlan vardı, tüm gücüyle

ancak 300.000 TL biriktirebilmişti.

Babası durumu gördü, oğlana “getir

bakalım şu üçyüzbini, gidip kızı isteyelim”

dedi. Oğlan umutsuzdu.

Kızın evine vardılar. Baba kızın annesine;

“söyleyeceklerim bitmeden sözümü

kesme” dedi. “Kızını oğluma istiyorum,

bu da mehir olarak 100.00 TL”. Kadının

suratı asıldı. Adam devam etti: “Seni de

kendime istiyorum, bu da senin mehrin

100.000 TL“. Kızın annesinin yüzüne bir

tebessüm yerleşti. “Allah mübarek kılsın,

hayırlı olsun“ dedi. İşlem tamamlandı.

Komşuları kadını sıkıştırdılar, “hani

beşyüzbinden bir kuruş inmem diyordun”

diye. Kadın dedi ki “toptan

satışla perakende satış fiyatı her zaman

değişir”.

Oğlan da babasına sordu “öteki

yüzbini ne yaptın baba“ diye. Babası

cevapladı;“onu da anana verdim, ikinci

evliliğe razı olması için”.

İşte kriz yönetimi uzmanlık ve tecrübe

gerektiren bir iştir.

ya da ihlal nedeniyle bin lira ceza verildi.

Bu karar, ayrımcılık yasağının ihlali konusunda

verilen ilk karar olarak kayda geçti.

Ayrımcılık yasağının ihlalinin tespitinde

TİHEK'in bin liradan 15 bin liraya kadar

idari para cezası kesme yetkisi bulunuyor.

Ev sahibinin artık evini kiralamak

istemediği kişiye ayrımcılık yapmadığına

dair kuvvetli gerekçeleri olması gerekiyor.

Dul bir kadına evini kiralamak istemeyen

ev sahibine ayrımcılık yasağını ihlalden

dolayı para cezası kesildi. Türkiye İnsan

Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), medeni

hali nedeniyle ayrımcılık yapıldığını

belirterek, ev sahibine 2 bin, emlakçıya

da bin lira idari para cezası kesti. Karar,

ayrımcılık yasağının ihlali konusunda

verilen karar olarak kayda geçti.

MUZAFFER

KAPLAN

Ev Sahİbİ ve Emlakçılara Kötü Haber

ARTIK BEKARA EV VAR

TİHEK, yapılan incelemenin

ardından ev sahibi ve emlakçının

ayrımcılık yasağını ihlal ettiğine ve

idari para cezası uygulanmasına karar verdi.

‘Talimatı ev sahibinden aldım’ dese de

emlakçı da ceza yemekten kurtulamadı. Ev

sahibine 5 bin, emlakçıya ise 3 bin lira ceza

kesildi. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu

daha önce de evini dula kiralamayan

ev sahibi ve emlakçıya ceza kesmişti.

KARARIN GEREKÇESİ

Kararda, emlak müşaviri ve başvuran

arasındaki cinsiyet ve medeni hal

üzerinden gerçekleşen diyalogların ve

somut olayın niteliğinin başvuranın

cinsiyetinden kaynaklandığı belirtilerek,

şu ifadelere yer verildi: "Kiralanmak

istenen evin internet sitesindeki ilanına

bakıldığında 'bayana ve aileye' uygundur

ibaresi görülmektedir. Bu ilandan,

bekar kadınların evi kiralama konusunda

sorun yaşamadıkları, dolayısıyla ev

sahibinin medeni hal temelinde değil,

Çeşitli gazete ve basın organlarında da çıkan haberlere

göre; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK),

ayırımcılık yasağını ihlal ettikleri gerekçesiyle bekar

erkeğe ev kiralamayan ev sahibine 5 bin, emlakçıya ise 3

bin TL idari para cezası uygulanmasına karar verdi.

cinsiyet temelinde bir ön yargısının

olduğu anlaşılmaktadır".

Ev ilanındaki, 'Bayana ve aileye

uygun' ifadesine dikkat çeken kurum,

sorunun evli - bekar meselesi değil,

cinsiyet kaynaklı bir önyargı olduğunu

vurguladı. Bir başka ifadeyle 'cinsiyetçilik

ve ayrımcılık' dedi.

Ayrıca ev sahibinin yapmış olduğu

savunma ve emlak müşavirinin yapmış

olduğu 'ev sahibi aile binasına bekar

erkek istemiyor' şeklindeki savunma

da ev sahibinin bekar kadınların aile

binasına uygun, ancak bekar erkeklerin

uygun olmadığı yönündeki ön yargısını

ispatlamaktadır." Kararda, Borçlar Kanunu'nun

27'nci maddesinde "Kanunun

emredici hükümlerine, ahlaka, kamu

düzenine, kişilik haklarına aykırı veya

konusu imkansız olan sözleşmeler kesin

olarak hükümsüzdür." ifadelerinin yer

aldığı, bu hüküm gereği ev sahibinin

emlak müşaviri ile ayrımcılık talimatı

içeren sözleşme yapmasının 6701 sayılı

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu

Kanunu'nun emredici hükümlerine

aykırı olduğu belirtildi. Emlak müşavirinin,

ev sahibinin verdiği talimatı yerine

getirdiğini ifade etse de 6701 sayılı

Kanun kapsamında ayrımcılık talimatını

uygulamasının yasak olduğu vurgulanan

kararda, şunlar kaydedildi:."

"Bu çerçevede emlakçının ev sahibinin

kriterlerine uygun kiracı bulduğunu

ve ev sahibinin aile binasına bekar

erkek istemediğini söylemesi, ayrımcılık

talimatı aldığını ve bunu da uyguladığını

göstermektedir. Başvurana bekar erkek

olduğu için ev kiralanmaması olayı, ev

sahibinin talimat vermesi ve emlakçının

bu talimatı uygulaması sonucu gerçekleşmiştir.

Bu nedenle ev sahibi ve emlak

müşavirinin ayrımcılık yasağını ihlal

ettiği tespit edilmiştir".

'BEKARA EV YOK DİYENE 15 BİN

LİRAYA KADAR İDARİ CEZA KAPIDA

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu

(TİHEK), milyonlarca ev sahibini ilgilendiren

emsal bir karara imza attı. Dul

bir kadına evini kiralamak istemeyen

ev sahibine ayrımcılık yasağını ihlalden

dolayı 2 bin lira idari para cezası kesildi.

Kiralama işlemine aracılık eden emlakçı-

'BİRÇOK İLAN DEĞİŞECEK'

Ev bulma konusunda en çok zorlanan

kesimlerden biri olan öğrencilerin

sokakta kalma kâbusuna da hukuk engel

olacak. Bundan böyle, bekâra, öğrenciye

ev kiralamayan ev sahiplerini, vatandaşlar

TİHEK'e, doğrudan ya da kaymakamlık

ve valilikler aracılığıyla şikayet edebilecek.

TİHEK’ten yapılan açıklamada

konuyla ilgili, her türlü ayrımcılığa karşı

oldukları belirtilerek, Türkiye'de yaşayan

mültecilerin de ayrımcılık yüzünden ev

kiralayamaması durumunda şikayette

bulunabileceğine dikkat çekildi. Cinsiyet,

ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi

ve siyasi görüş, etnik köken medeni hal

gibi nedenlerden dolayı ayrımcılık yapılmasının

önüne geçildiği söylendi. Ev

sahipleri, bu hususlardan birini gerekçe

göstererek evi kiralamak istemediği

belirtilirse, kanunen ceza uygulanıyor.

Birçok emlakçının ilanlarında "Sadece

ailelere kiralık" gibi ifadeler yer alıyor.

Bu ilanların da değiştirilmek zorunda

oldunduğu, aksi halde emlakçılara ceza

verileceğini ifade edildi. Buna karşın

ev sahipleri evinde oturacak kiracıların

evine iyi bakması, komşularını rahatsız

etmeme gibi koşulları öne sürebilecek.

'ÖNCE UZLAŞTIRMA SAĞLIYORUZ'

Başvurular yapıldıktan sonra, tarafları

dinledikleri aktarılan ifadede, "Bizim ilk

etapta para cezası vermek gibi bir tavrımız

yok. Öncelikle tarafları uzlaştırmaya

çalışıyoruz. Taraflar uzlaşma sağlamazsa,

ondan sonra durumu değerlendirip ceza

veriyoruz" açıklamasında bulunuldu.

Cinsiyeti ve medeni hali nedeniyle

kendisine ayrımcılık yapıldığı iddiasiyla

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na

(TİHEK) başvuran kişi ayrımcılığın

ortadan kaldırılmasını istedi. Tarafları dinleyen

TİHEK ise emsal bir karara imza attı.

Haberin tam metni

www.panoramagazetesi.com’da


06 turizm

Dünya Miras Listesinde

Türkiye 3

Değerli

Safranbolu Şehri (Karabük)

Anadolu’nun kuzeybatı kesiminde

tarihte Paflagonya

(Paphlagonia) olarak adlandırılan

bölgede bulunan Safranbolu’nun

bilinen geçmişini MÖ 3000 yıllarına

kadar tarihlendirebilmekteyiz. Kızılırmak

ile Filyos ırmağı arasında kalan

bu bölgede, Hititler, Firigler, dolaylı

yoldan Lidyalılar, Persler, Helenistik

Krallıklar (Pondlar), Romalılar,

Selçuklular, Çabanoğulları, Candaroğulları

ve Osmanlı İmparatorluğu’nun

egemenliği sürmüştür. Safranbolu Kalesi’nin

bugünkü Kent Tarihi Müzesinin

ya da eski Hükümet Konağı’nın

bulunduğu tepe ise Türklerin kesin

egemenliğine Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan’ın

oğlu Melik Muhiddin Mesut

tarafından 1196 yılında geçmiştir.

Safranbolu tarih boyunca çeşitli

uygarlıklar arasında el değiştirdiği gibi

Türklerle Bizanslılar arasında ve hatta

Türk beylikleri ile Osmanlılar arasında

da el değiştirmiştir. Safranbolu

hakkındaki bu süreci izleyebildiğimiz

en eski bilgileri ise arşiv belgeleri ve

özellikle de seyyah notlarından öğrenmekteyiz.

Örneğin, İbn-i Batuta’nın

gezi notları gibi. Batuta, 1332 yılında

Anadolu gezisinin Safranbolu ayağında,

Safranbolu Kalesi’ndeki misafirlik

ve dinlediği Kur’an-ı Kerim dinlencesini

gezi notlarına kaydetmiştir. Hatta

Candaroğlu “Süleyman padişah”ın

oğlu Ali Bey ile görüşmesini kısa,

ancak bizim için açıklayıcı şekliyle

aktarmıştır. Batuta’nın bu notları

özellikle, askeri üs olarak kale Safranbolu’sunu

Kalealtı yerleşimi ve Cami-i

Kebir semtlerini sözlü tasviri nedeniyle

çok değerlidir. Gerçekten de 1326

yılına Candaroğlu Süleyman Paşa,

Safranbolu’yu hâkimiyeti altına almış

ve günümüzde halen daha yerinde

görebileceğimiz hamam - medrese,

cami gibi Safranbolu’nun ayakata

kalabilen en eski dini ve sivil yapılarını

kasabaya hediye etmiştir.

Safranbolu’nun Osmanlılar tarafından

ilk olarak alınışı ise muhtemelen

1354 yılında Osmanlı Sultanı

Osman Bey’in oğlu Şehzade Gazi Süleyman

Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bu tarihten sonra Safranbolu

yine Osmanlılar ile Candaroğulları

arasında el değiştirmiştir. 1423 yılında

Padişah II.Murad zamanında yörede

kesin olarak Osmanlı egemenliği

sağlanmış ve Safranbolu kaza olarak

Bolu sancağına bağlanmıştır. Özetlemek

gerekirse Safranbolu, Osmanlı

döneminde iki kazadan meydana geliyordu.

Birincisi, merkezde bulunan

“ Medine-i Taraklı Borlu” (ki burası

günümüzdeki tarihi Safranbolu’dur,)

diğeri bugünkü Yörük Köyü ismiyle

bildiğimiz “Yörükan-ı Taraklı Borlu”-

dur. 1811’de bu iki sancak kaldırılarak

Padişah II. Mahmud döneminde

Viranşehir sancağı kuruldu. Bu

sancağın merkezi ise Safranbolu’ydu.

1870 yılında Osmanlı’daki idari yapı

yeniden düzenlenmiş, bu çerçevede

Safranbolu kaza yapılarak Kastamonu

sancağına bağlanmıştır. Aynı yıl içinde

belediye kurulmuş ve ilk Belediye

Başkanı da Hacı Muhammed Ağa

olmuştur.

Safranbolu, 1927 yılında Zonguldak

Vilayeti’ne bağlanmıştır. Safranbolu’ya

bağlı bulunan Ulus Bucağı

1945’de, Eflani ve Karabük Bucakları

okuyucularımız, Dünya Miras Listesinde Türkiye‘de

bulunan ve UNESCO tarafından listeye alınan

kültür(el) değerlerimizi tanıtmaya devam ediyoruz.

1953’de Safranbolu’dan ayrılarak ilçe

haline getirilmiştir. Ancak 1937 yılında

Türkiye’nin ilk ağır demir sanayinin

Karabük’te kurulmasıyla Karabük

hızlı bir gelişme göstermiş ve Karabük

1995 yılında Türkiye’nin 78. İli olmuş,

Safranbolu da Karabük’e bağlanmıştır.

Kaynak:

https://safranboluturizmdanismaburosu.ktb.gov.tr/TR-158335/tarih-icinde-safranbolu.html

https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-

44426/safranbolu-sehri-karabuk.html

Mitolojilerin şehri: Troya

Homeros’un İlyada Destanı’nda bahsedilen

Troya Savaşı’nın yapıldığı yer

olarak da bilinen Troya Antik Kenti UNES-

CO Dünya Miras Listesi’ne 1998 yılında

girmiştir. MÖ 3000 yılına kadar uzanan

tarihi geçmişi ile dünyanın en ünlü arkeolojik

alanlarından biri olan kent, Çanakkale il

sınırları içinde yer almaktadır.

Troya kuruluş efsanesine göre deniz

perisi Thetis ile denizler tanrısı Okeanos’un

kızı Elektra, Zeus’un karısı olarak Dardanos’u

dünyaya getirmiştir. Dardanos’un

oğlu Tros, Truad adlı kenti, onun oğlu İlus

da Troya kentini kurmuştur. Eteklerinde

Troya’nın kurulduğu Kaz Dağı, Troya Savaşı’nın

da nedeni olan dünyanın ilk güzellik

Daha sonraki yıllarda devam eden kazılar 1871’de Heinrich Schliemann, daha sonra

sonucu, tiyatro, hamamlar, çeşitli buluntular

ile son derece gelişmiş bir kanalizasyon zılmış olan bu görkemli arkeolojik şehirde

W. Dörpfeld, C.W Blegen tarafından ka-

yarışmasının yapıldığı yerdir. Güzellik

yarışmasına katılan güzeller Hera, Afrodit

sistemi ve yapı temellerine de ulaşılmıştır. kazılar halen sürdürülmektedir.

ve Athena’dır. Seçici görevini üstlenen Paris,

Troya, dünyadaki en ünlü antik

kendisine Sparta kralının karısı Helena’yı

kentlerden birisidir. Troya’da görülen 9

Kaynak:

vadeden Afrodit’i seçer. Paris’in Helena’yı

katman, kesintisiz olarak 3000 yıldan fazla

https://www.kulturportali.gov.tr/

kaçırması da savaşı başlatır. Troya’da 1871

bir zamanı göstermekte ve Anadolu, Ege

portal/truvaantikkenti

yılından itibaren yapılan kazılar, kentin

ve Balkanların buluştuğu bu benzersiz

https://basin.ktb.gov.tr/TR-45525/

tarihi boyunca defalarca kurulup yıkıldığını

coğrafyada yerleşmiş olan uygarlıkları izlememizi

sağlamaktadır. Troya’daki en erken

truva-antik-kenti.html

ortaya koymuştur. Dokuz kent katmanının

yanında kırk iki yapı katı ortaya çıkarılmıştır.

yerleşim katı M.Ö. 3000-2500 ile erken

Tunç Çağı’na tarihlenmektedir, daha sonra

sürekli yerleşim gören Troya katmanları

M.Ö. 85 – M.S. 8. yüzyıla tarihlenen Roma

Dönemi ile sona ermektedir. Troya, bulunduğu

coğrafi konum nedeniyle burada

hüküm süren uygarlıkların diğer bölgelerle

ticari ve kültürel bağlantıları açısından daima

çok önemli bir rol üstlenmiştir. Troya

ayrıca gösterdiği kesintisiz katmanlaşma ile

Avrupa ve Ege’deki diğer arkeolojik alanlar

için referans görevi görmektedir. İlk olarak


turizm

07

Diyarbakır Kalesi

ve Hevsel Bahçeleri

Diyarbakır Kalesi ve Hevsel

Bahçeleri Kültürel Peyzajı;

Diyarbakır Surları ve Hevsel

Bahçeleri olmak üzere iki ana bileşenden

oluşmaktadır. Bölgede hüküm süren

medeniyetlerin, kültürlerin ve dönemin

ihtiyaçları doğrultusunda şekillenerek

özgünlüğünü ve 7 bin yıllık tarihsel

varlığını sürdüren Diyarbakır Kalesi,

Surları ve Burçları hala orijinal ve özgün

kültür varlıkları olarak yaşamakta, Dünya

tarihi için önemli bir evrensel miras

özelliğini korumaktadır.

Hevsel Bahçeleri, bahçe kültürünün

çok önemli olduğu bir coğrafyada yer

alan tarihi boyunca halkın kullanımına

açık sivil bir bahçe olarak özgün bir

değer ortaya koymaktadır. 30’dan fazla

uygarlığın izlerini taşıyan bir bölgede 8

bin yıl gibi çok uzun süredir bahçe olarak

var olmasıyla, tarımsal değerinin dışında,

kültürel ve tarihi olarak da özgün bir

yere sahiptir. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel

Bahçeleri’nin yaşamsal işbirliği ve Hevsel

Bahçeleri’nin oluşturduğu peyzaj, kentin

ve aday varlığın binlerce yıldır kesintisiz

yaşam sürmesinde, en önemli etkendir.

DİYARBAKIR KALESİ VE HEVSEL

BAHÇELERİ KÜLTÜREL PEYZAJ ALANI

Hakkında Basın Açıklaması (10.11.2015)

Bilindiği üzere, “Diyarbakır Kalesi ve

Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı”,

2015 yılında Almanya’nın Bonn kentinde

gerçekleşen 39. UNESCO Dünya Mirası

Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye’nin

14. miras alanı olarak UNESCO Dünya

Mirası Listesi’ne kaydedilmiştir.

Çağlar boyunca farklı medeniyetlere

ev sahipliği yapmış olan “Diyarbakır

Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel

Peyzaj Alanı”, gerek Diyarbakır Kalesi ve

Surları gerekse Hevsel Bahçeleri ve Dicle

Vadisi ile kültürel ve doğal mirasımızın

izlerini üstün evrensel değeriyle

günümüzde de taşımaktadır. Toplumsal

belleğimizin ve kolektif hafızamızın

önemli unsurlarından biri olan bu güzide

Miras Alanımızın 1. Tampon Bölgesi

olan Sur İlçesi’nin Suriçi Bölgesi’ndeki

özgün sokak dokusu ile Şeyh Mutahhar

Camisi’ne ait Dört Ayaklı Minare, Fatih

Paşa Cami (Kurşunlu Cami), Surp

Giragos Ermeni Kilisesi, Paşa Hamamı

gibi tarihî yapıların tahribata maruz

kaldığını, Diyarbakır Kalesi ve Hevsel

Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı Yönetim

Başkanlığı tarafından UNESCO Türkiye

Millî Komisyonu’na iletilen durum

tespit raporlarından, Devletimizin

yetkililerinin açıklamalarından ve basına

yansıyan çeşitli hareketli ve hareketsiz

görsellerden büyük bir üzüntüyle

öğrenmiş bulunmaktayız.

Bütün Doğal ve Kültürel Miraslarımız

için olduğu gibi UNESCO Dünya

Mirası Listesi’ne kayıtlı dinî ve tarihî

özellikleriyle ortak hafızamızı oluşturan

bu miras alanımızın da insanlığın ortak

mirası olarak gelecek nesillere her türlü

tahribata karşı korunarak aktarılması ve

miras değerlerimizin sürdürülebilirliği

için UNESCO Türkiye Millî Komisyonu

olarak her türlü bilimsel ve danışsal

desteği vermeye hazır olduğumuzu

kamuoyu ile saygıyla paylaşırız.

Bu açıklama dışında Basında yer alan

paylaşımlar, UTMK'nın danışmanlık

rolüne uygun olarak, her hangi bir

miras alanının Dünya Miras Listesine

alınmasına, Tehlike Altındaki Miras

Listesine kaydırılmasına ve Listeden

tamamen çıkarılmasına yönelik,

UNESCO prosedür ve uygulamaları

hakkında yapılan bilgilendirmelerden

derlenmiş yorumlardır. Kamuoyuna

saygıyla duyurulur.

UNESCO TÜRKİYE MİLLÎ KOMİSYONU

Kaynak:

https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-

44403/diyarbakir-kalesi-ve-hevsel-bahceleri-diyarbakir.html

http://www.kulturvarliklari.gov.

tr/TR,44403/diyarbakir-kalesi-ve-hevsel-bahceleri-diyarbakir.html

https://www.kulturportali.gov.tr/

portal/diyarbakirkalesivehevselbahceleri

Ani Arkeolojik Alanı - Kars

Ani, dörtgen ve daire planlı çok sayıda

burçla güçlendirilmiş surlarının rine hakim yüksek bir kayalık üzerinde

maktadır. Arpa Çay ve Alacasu vadile-

uzunluğu 4 bin 500 metre, yüksekliği ise kurulan kentin en yüksek kesiminde ilk

8 metre kadardır. Üzerinde kükreyen bir kez Urartuların yerleştiği iç kale bulunmaktadır.

Şeddadoğullarından Ebul Şüca

aslan kabartması ve Manuçehr tarafından

koydurulan kitabenin bulunduğu Manuçehr tarafından 1072 yılında yaptırılan

bu üç nefli caminin özellikle tavanı

Orta Kapı (Aslanlı Kapı) yedi girişi

bulunan kentin görkemli kapılarından zengin Selçuklu motifleri ile süslüdür.

biridir. Kuzeydeki bu kapının sağında, Caminin gözcü kulesi olarakta kullanılan

iki dairesel planlı burç ile korunan Çifte 99 basamaklı minaresi Ani’nin çağlarboyu

süren önemli konumuna işaret

Beden Kapısı (Kars Kapısı), solunda

ise taştan satranç tahtası bezemeli etmektedir. Bir zamanlar uzun kervanların,

çan sesleri arasında aylarca gece

Hıdırellez Kapısı yer alır. Acemoğlu ve

Mığmığ deresi (Tatrcık) Kapıları doğuya, gündüz ilerlediği İpek yolu üzerinde

Arpaçay’a açılır. Arpaçay yönüne açılan ki 100 bin nüfuslu krallar diyarı Ani’de

bir diğeri de Divin Kapısı’dır. Arpaçay’ın şimdi hüzün hakim. Ani’nin çağlar boyunca

mesken olarak kullanılmasının iki

karşı kıyısına ulaşan eski kervan yolu

(İpek Yolu) buradaki köprüden Divin önemli nedeni vardır. Birincisi güvenlik

Kapısına ulaşı-yordu. Suyolu kapısı ise, ki; Ani güneydoğusundan geçen Arpa

kentin batıya açılan tek kapısıdır. Türkiye Çay ve Vadisi, kuzeybatısındaki Alacasu

Ermenistan sınırını oluşturan Arpa Çay ve Vadisi ile doğal olarak korunan bir

aynı zamanda Ani’yi de doğudan sınırla-

platoda yer almaktadır. İkinci önemli

nedeni ise; şehrin su gereksinimini,

debisi yüksek olan Arpa Çay’ın karşılaması.

Ani Şehri Kars’ın 44 kilometre

doğusunda Ocaklı köyü bitişiğindedir.

Aras Nehri’nin Arpaçay kolu kıyısında

ki Ani’nin kuzeydoğusunda Tatarcık,

batısında Bostanlar deresi akmaktadır.

Harebelerin bulunduğu yerde Arpaçay,

Türkiye ile Ermenistan’ı bir birinde

ayırmaktadır. Ani, kayalık üzerinde

yükselen konumu, sokakları, çarşıları ve

bitişik evleriyle en iyi zamanlarındaki,

Byzantion’u andırmaktadır. 90’larda

yaşanan Ermenistan depremi ile ağır

hasar gören Büyük Katedral ile örenyerindeki

bir başka yapı olan Aziz Prkicth

veya diğer adıyla Keçel kilisesi’de Yıldırım

düşmesiyle yarısını kaybetmiş olan

Keçeli kilisesinin bu görünümü, insana

hem direnme gücünü hem de derin bir

hüznü hatırlatmaktadır. Şimdi bir mezarlık

sessizliğine hakim olan, öncesinde

ise bir din şehri olan Ani; Kordoba,

Bagrat, Byzantion gibi krallılara asırlarca

beşiklik etmiş kozmopolit bir metropoldür

aslında. Bunu şehrin göbeğinde kurulan

büyük Pazar yerlerinden anlamak

da mümkündür. Ortaçağ’ın en büyük

ticaret merkezi olduğu düşünüldüğünde

metropol tanımlamasının yerinde

olduğu yadsınılamaz bir gerçek olarak

karşımıza çıkmaktadır. Ani Arkeolojik

Alanı 2016 yılında UNESCO Dünya

Miras Listesi’ne kaydedilmiştir.

Kaynak:

https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-

162856/ani-arkeolojik-alani-kars.html

Kars İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü


08 gündem

Şekerin Köşesi

‘AHİ EVRAN, ÇORUM’UN EN BÜYÜK

TİCARET MERKEZİ OLACAK’

AAhi Evran Sanayi Şehri’nin mimarlık

sözleşmesi, düzenlenen

törenle imzalandı. İçerisinde

250 metrekareden 2 bin metrekareye

kadar 989 iş yeri bulunan Ahi Evran Sanayi

Şehri projesinde olumlu gelişmeler

yaşanmaya devam ediyor.

8 yıldır sanayi esnafının merakla

beklediği proje için mimarlık sözleşmesi

imzalandı. Ahi Evran Sanayi

Şehri Yapı Kooperatifi’nin binasında

gerçekleştirilen imza törenine, Ahi

Evran Sanayi Şehri Yapı Kooperatifi

Başkanı Yalçın Kılıç, MHP eski

Belediye Başkan Adayı ve mimarlık

şirketi ortaklarından Kenan Şahin ve

Halil İbrahim Özcan ile kooperatif

yönetimi katıldı.

İmza öncesi bir konuşma yapan

Ahi Evran Sanayi Şehri Yapı Kooperatifi

Başkanı Yalçın Kılıç, “375 adet 250

metrekare, 344 adet 500 metrekare,

180 adet 1000 metrekare, 90 adet de

2000 metrekare işyeri kazandırmak için

bugüne kadar çalıştık. Yaklaşık 9 yıldır

insanlar, ‘ne zaman başlayacağız’ diyor.

Burası hemen işe başla yeri değildi.

Burası mera arazisiydi. Önce arsayı

almadan mimarı projeyi çizdiremiyoruz.

Önce arsayı aldık” dedi.

Arsanın iki taksitinin de ödendiğini

vurgulayan Yalçın Kılıç, “Arsamızı aldık.

İki taksitimizi de yatırdık. 24 taksitimizin

21 taksiti kaldı. Esnafımız yatırmaya

devam ediyor” ifadelerini kullandı.

KONUT

ALIRKEN

Esnafa karşı şeffaf olacaklarını

belirten Kooperatif Başkanı Yalçın Kılıç,

“İnsanlar bizlerden bir şey istediği

zaman tabloya bakacaklar. Kamuoyunu

yoklamadan binalarımızın şekillerini de

belirlemeyeceğiz. Esnafımız isteyecek

bizler yapacağız” şeklinde konuştu.

Emeği geçenlere teşekkür eden

Başkan Kılıç, “Esnafımız, bugünden

sonra taksitlerine riayet etsinler. Çünkü

arsamızı aldık. Hiç kimsenin endişesi

olmasın. Burada alınmayan bir şeyi

aldık diye basının karşısına çıkmayız.

Yapılmadık bir projeyi yapıyoruz diye

çıkmayız” diye konuştu.

Mimarlık projesini yapacak olan firmanın

ortağı Kenan Şahin ise projenin

istihdam odaklı olduğuna dikkat çekti.

Şahin, “Ahi Evran Sanayi Şehri Projesi,

Çorum’un eksiklerini kapatma girişimidir,

istihdam yaratma girişimidir. Hem

memleket açısından üretime katkı verilecek

hem istihdam açısından insanlarımıza

can suyu olacak bir projedir” dedi.

Esnafın talep ve ihtiyaçları göz

önüne alınarak projenin hazırlanacağını

vurgulayan Şahin, “Biz bütün

esnafımızı dinleyerek, esnafımızın

taleplerini, ihtiyaçlarını göz önüne

alarak, zamanın ve çağın gereklerine

dikkat ederek, özellikle yaşanmış

tecrübelerden faydalanarak projeyi

oluşturacağız. Daha önce de güzel

sanayi siteleri yapıldı ama yaptıkça

eksikleri fark ediyoruz. Bunların

hepsini toplayarak güzel bir iş yapmak

istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Bir diğer mimarlık firması ortağı

Halil İbrahim Özcan da “Projenin alanı

600 bin metrekare civarında. Sanayi

Sitesinden ziyade Sanayi Şehri demek

daha doğru olur. Bizim Türk milletinde

‘Evinden çok iş yerinde vakit geçirir’

diye bir laf vardır. Bunların hepsini

göz önünde bulunarak Çorum’un

gelişmesine katkı sağlayacak, sürdürülebilir,

geliştirilebilir bir proje ortaya

koyacağız” şeklinde konuştu.

Konuşmaların ardından imzalar atıldı.

Daha sonra Ahi Evran Sanayi Şehri

Yapı Kooperatifi Başkanı Yalçın Kılıç,

Mimarlık Şirketi Ortaklarından Kenan

Şahin ve Halil İbrahim Özcan ile birlikte

Ahi Evran Sanayi Şehri’nin yapılacağı

arazide incelemelerde bulundu. Başkan

Kılıç, burada da katılımcılara yapılması

planlanan projenin detaylarıyla ilgili

bilgiler paylaştı.

Kaynak: Çorum Mercek Haber

Unutulan El

Sanatlarımız

Atadan, dededen, ustadan öğrenilerek

el emeği – göz nuru ile bizzat üretilen

ürünlerin, yapılan işlerin tamamını el sanatları

olarak isimlendiriyoruz.

Anadolu insanı, kendi toprağında

ürettiği her şeyi kullanarak işe yarar hale

getirmesini bilir. Yoklukların içinden

gelen Anadolu’muzun cefakâr insanı,

bir eksiğini gidermek için yapacağı iş

için aklını kullanır, el becerisini kullanır,

kendinden önce yapanı örnek alarak

üretmeye çalışır.

Anadolu topraklarında üretilen, geçmişten

gelen birçok el sanatımız bulunmaktadır.

Bu geleneksel el sanatlarımız şehirde

dükkanlarda, köylerde, kapalı atölyelerde

ve açık havada, meydanda veya arazide

yapılmaktaydı.

Günümüzde ihtiyaç hissedilmediği

için üretimleri gittikçe azalan, teknolojiye

yenik düşen ve esnaflar tarafından

yapılmayan veya çok az sayıdaki esnaf

tarafından yapılan el sanatlarımızın

bazılarını şöyle sıralayabiliriz; kalaycılık,

takunya yapımı, sigara ağızlığı, beşik yapımı,

sepet örücülüğü, süpürge yapımı,

çarıkçılık, yemenicilik, keçecilik, hasırcılık,

çömlekçilik, yazmacılık, yorgancılık,

terzilik, kilim dokumacılığı, pala kilim

dokumacılığı, urgancılık, bıçakçılık, bıçkı

yapımı, nalbantlık, sobacılık, semercilik,

at araba yapımı ve ciltçilik.

Yukarıda saydığım mesleklerin hepsi

usta çırak ilişkisi sayesinde öğrenilen ve

yapılan mesleklerdir. Eskiden çocuklar,

ilkokuldan itibaren yaz tatillerinde bir

esnafın yanına çırak olarak verilirdi. Bu

esnaflar genellikle berber, terzi, demirci

ve benzerleri olurdu. Şimdilerde çıraklık

yaparak meslek öğrenmek isteyen çocuğu

bulmak ta zorlaştı. Ancak meslek liselerinde

okuyan öğrenciler, haftanın belli

günlerinde belirlenen esnafların yayında

çalışabilmektedir. Diğer günlerde okullarındaki

eğitimlerine devam etmektedirler.

Lisede okuyan bir öğrencinin, herhangi

bir esnafın yanında çıraklık yapması

zordur. Yaşı ilerlemeye başlamıştır. Bu çıraklığın

daha erken dönemlere çekilmesinin

yerinde olacağını düşünmekteyim.

Çünkü, küçük yaşta başlanılan çıraklık;

çocukların daha iyi eğitilmelerini, yetişmelerini,

itaat etmelerini ve olgunlaşmalarını

sağlayacaktır. Çıraklık çok önemli

bir dönemdir. Çocukların ahlaklı, dürüst,

tutumlu, saygılı, titiz, kalfasına ve ustasına

itaatkâr olarak yetişmelerini sağlar.

Mesleğindeki başarısını arttırır. Çıraklık,

kalfalığa ve daha sonra da ustalığa en iyi

şekilde hazırlanmaktır.

El emeği ile yapılan mesleklerin yok

olmaması için çırak yetiştirilmesi gerekiyor.

Çırak yetiştiremeyen meslekler zamanla

kaybolmaya mahkümdür.

Pazaryeri’nde

okçuluk kursuna

yoğun ilgi

Gerek yıllardır hayali kurulup

kendi evimize sahip olma isteğiyle,

gerek ileriye dönük beklentilerle

yatırım amaçlı olarak konut almak,

ciddi bir iştir. Bazılarımızın belki de

ömür boyu biriktirdiği tasarruflarıyla

sahip olabildikleri konutlarında huzur

ve güven içinde yaşam sürmeleri

için elbette ki seçme ve satın alma

süreçlerinde dikkat etmeleri gereken

durumlar vardır.

Öncelikle satın alınması düşünülen

konutun ailenin veya kişinin ihtiyaçları

doğrultusunda, uzun vadedeki

planlar yapılarak seçimin yapılması en

önemli kriterlerin başındadır. Örneğin

üniversite çağına gelmiş çocukların

olduğu bir ailede, birkaç sene sonra

sadece ana babanın yaşıyor olabileceği

hesap edilmelidir. İki üç katlı,

geniş odalara sahip konutlar satın

alındıktan sonra, aradan geçen birkaç

yılda anne babanın üst katları boşu

boşuna kirletmemek ya da ısıtmamak

için kilitleyip, alt kattaki

mutfağın bir köşesinde

kendilerini bulmaca çözer

halde bulmaları uzak bir

ihtimal olmayacaktır.

Evin diğer odalarına

göre ferah ve manzaralı

cepheye bakan, pahalı

döşenmiş, geniş metrekareli

salonları, sadece misafir geldiğinde

kullanmak, oturma odası diye

ayrıca bir odada bir ömür geçirmek de

ülkemizde yapılan bir başka metrekare

israfı olarak sıkça karşılaştığımız durumlardandır.

Bunun yerine belki daha

küçük ama, bize göre bir nebze daha iyi

semt ve binada konut tercih etmenin

daha mantıklı olacağı kesindir. Yukarıda

sayılan örnekler gibi size özel benzeri

kıstaslarla belirlediğiniz konutu almadan

önce yine dikkat etmeniz gereken konular

olacaktır. Ulaşım seçenekleri, işinize,

çocukların okullarına ve sosyal alanlara

yakınlık önemli kriterlerdendir.

Saİt Erhan

ÖZBEK

Satın alınacak evin iskanının

olması önemlidir. İskan alınmış

olması, kaçak ve imara aykırı bir

durum olmadığının tescilidir.

İnşaat halindeyken ön ödemeli

olarak alınan konutlarda, müteahhitle

adi sözleşme yapmak

yerine muhakkak noterden

sözleşme yapılmalı ve tapuya

şerh düşürülmelidir. Noterden

‘Düzenleme şeklinde satış vaadi sözleşmesi’

yapıldıktan sonra tapuya şerh

olarak işlendiğinde artık bu şerhten

sonra ipotek veya hacizler sizi bağlamayacaktır.

Satın almadan önce imar

durumunun kontrol edilmesi, kaçak

eklentiler sebebiyle ileride sizi sanık

durumuna düşmekten koruyacaktır.

Tapuda satın alınan konutun gerçek

değerinin gösterilmesi başka bir

önemli konudur. Düşük harç ödemek

için yapılan bu durum sizi bir çok açıdan

risk altında bırakabilir. Maliye bu

tip satışları kontrol etmekte, yakalandığında

ceza kesmekle beraber aradaki

fark kadar harç da talep etmektedir.

Ayrıca satın aldığınız kişinin bankalara

veya üçüncü kişilere borcu olması

durumunda satış muvazaalı diye iptal

olabilmektedir.

Ev ikinci el alınacaksa, içindeki

kiracı ve kira sözleşmesi şartları da

göz önünde bulundurulması gereken

bir diğer konudur.

Tüm bunlardan ayrı olarak satın

alınacak konutun bulunduğu binanızın

yapısal durumu bir başka önemli

konudur. Depreme dayanıklı olması,

ısı ve su izolasyonunun standartlara

uygunluğu, kullanılan yapı malzemelerinin

kalitesi ileride sorun yaşamamanız

için üzerinde durulması gereken

konulardır. İskan alındıktan sonra

zemin ve bodrum katlarda depo, işyeri

gibi düzenlemelerle orijinal plana aykırı

olarak yıkılan duvarlar, hatta kesilen

kolonlar ciddi riskler doğurabilir.

Araç alırken gösterilen önem

kadar hatta daha fazlası yukarıda

anlatılan sebepler ışığında konut

alırken de gösterilmesi gerekliliği

açıktır. Alt kattaki mühendis komşunun

ya da tanıdık emlakçınızın iyi

niyetli yardımları yeterli olmayabilir.

Hatta istemeden yanıltıcı da olabilir.

Bu sebeple Gayrimenkul konusunda

uzman avukatlara danışarak tüm satın

alma evrakların ve sürecin inceletilmesi,

yine konusunda uzman mimar

ve inşaat mühendislerinden yardım

alınması sizleri ileride yaşanacak birçok

mağduriyetten koruyacaktır.

Bilecik’in İlçesi Pazaryeri Halk Eğitimi

Merkezi tarafından 2 adet okçuluk kursu

açıldı. Pazaryeri Halk Eğitimi Merkezi Müdürü

Sedat BÜYÜK’ün açıklamaları şöyle: “Pazaryeri

İmam Hatip Ortaokulu Müdürlüğünün desteği

ile Pazaryeri Halk Eğitimi Merkezi tarafından 2

adet okçuluk kursu açılmıştır.

Hijyen kuralları çerçevesinde devam eden

okçuluk kurslarının antrenörlüğünü Aydan

Yavuz yapmaktadır. Kurslara en az 7 yaşında

olanlar katılabiliyor. 540 saatlik 2 adet

kursta; okçuluğun kavramsal çerçevesi, saha

- malzeme ve kurallar bilgisi, temel teknik ve

uygulamaları, ön ısınma ve soğuma ile 18 m

ok atışı uygulamaları yapılmaktadır.

Okçuluk kursu sayesinde kursiyerlerin

bilişsel, psikomotor ve duyuşsal kazanımları

bir arada takip edilip spor ahlâkının geliştirilmesine

çalışılmaktadır”.


kültür&sanat

09

Sevgi Boz

RESTORASYON ŞART

İBB Genel Sekreter İstanbul Büyükşehir Belediyesi,

(İBB) Kadıköy’ün sembol yapıları

Yardımcısı Mahir Polat, arasında bulunan Haldun Taner

Haldun Taner Sahnesinin

acil restorasyon

Sahnesi’nde restorasyon çalışlarına

devam ediyor. Binada çürümelerin

tespit edildiğini, insan hayatının

gerektirdiğini belirterek,

önceliklerinin can

tehlikede olduğunu bildiren İBB

Genel Sekreter Yardımcısı Mahir

Polat, “Depreme karşı İstanbul’da

güvenliğini sağlamak acilen önlemleri almamız gerekiyor.

En kötü senaryoda yaşanacak can

olduğunu söyledi. Polat,

kayıpları ve oluşacak sahnelerde

Haldun Taner Sahnesi’nde

eğitim veren İstan-

üzülmemek için görevliler sorumluluklarının

gereğini bugünden

yapmalı” ifadesini kullandı.

bul Üniversitesi Konservatuarı’na,

Göztepe

Parkı içindeki İBB’ye ait

ofisleri önerdiklerini,

öğrencilerle de görüşmeler

yaptıkları bilgisini

paylaştı. Göztepe Parkında,

çok önemli bir

kültür ve sanat birikimi

sağlanacağını da vurgulayan

Polat, “Dünyada

da bunun olgun örnekleri

var” dedi.

İLK UYARI 2007’DE YAPILDI

Polat’ın verdiği bilgiye göre, Haldun

Taner Sahnesi’nin dayanaklılığına

dair ilk uyarı 2007’da yapıldı.

2007’den beri Haldun Taner Sahnesi

binasının depreme dayanamayacak

kadar kötü durumda olduğu, Boğaziçi

Üniversitesi raporu ile bilinmesine

rağmen öğrencilerin can güvenliği

göz ardı edildi. Deprem yönetmeliğine

göre, bir yapının basınç dayanımı

25 megapaskal olmasını gerekirken,

Boğaziçi Üniversitesi tarafından

yapılan raporlamada, Haldun Taner

Sahnesi’nde bu basınç dayanımı 5

megapaskal düzeyinde belirlendi.

Buna rağmen, 2007 yılından beri

Haldun Taner Sahnesi, başta çocuklar

olmak üzeri binlerce vatandaşa

kapılarını açmaya devam etti. 2017

yılına gelindiğinde, bina hakkında

bir restorasyon projesi hazırlanarak

buranın, sahne ve kültür merkezi

yapılması kararı alındı.

Mahir Polat, konuyla ilgili yaşanan

süreci şöyle aktardı: “2007’den

bu yana tüm yazışmalar, bir şekilde

berhava edilmiş ve bir şekilde can

güvenliği hiçe sayılmış. 2017 yılında

koruma kurulu kararıyla, alanın acil

düzenlenmesi içi hazırlanan proje

elimize geçmiş bulundu. Dolayısıyla

bizim, 2017 yılında teslim edilen

restorasyon sürecini, binayı koruma

ve içinde insanların can güvenliğini

sağlamayarak tamamlamamız

gerekiyor. Yıllardır binanın onarıma

alınması gerekirken, yöneticiler tedbir

almadı, binayı onarmadı. Bu süre

içinde bir deprem olsaydı büyük

trajedi yaşanacaktı. Biz, beklenen

İstanbul depreminde bu binada

bir trajedi yaşanmaması için binayı

acilen onarıma alıyoruz. Burayı,

Kadıköy’e bir kültür merkezi, kültür

çekirdeği olarak büyük enerji sağlayacak

bir proje olarak görüyoruz.”

KONSERVATUAR SONRADAN

EKLENMİŞ BETON KATLARDA

Haldun Taner Sahnesi’ni konservatuar

olarak kullanılan bölümün, binada

çürüklerin oluştuğu riskli alan

olduğu bilgisini paylaşan Polat, “Biz

de konservatuarın benzer alanlarda

devam etmesini çok istiyoruz. Ancak

yeni proje, ne yazık ki konservatuarın

orada olamayacağı bir proje.

Çünkü, konservatuarın bulunduğu

alanlar, sonradan içine eklenmiş

beton asma katlar” dedi.

Buradaki eğitimin, kültür sanat

hayatının kendileri için de çok

değerli olduğunun altını çizen Polat

şöyle devam etti: “Başkanımız Ekrem

İmamoğlu’nun direktifiyle, İBB olarak,

İstanbul Üniversitesi Konservatuarını

sahipsiz bırakmayarak çözüm

önerisi de getirdik. Göztepe Parkı’nda

ofis olarak kullandığımız binaları,

çok büyük bir gönüllülükle, severek,

İstanbul Üniversitesi Konservatuarı

öğrencilerine sunuyoruz. Üniversite,

öğretim görevlileri ve öğrencilerle

görüşmelerimiz devam ediyor.”

GÖZTEPE’YE SANAT TAŞINACAK

Göztepe Parkı’nın özel bir park olduğunun

altını çizen Polat, “Göztepe

Parkının içindeki yaşama;

tiyatro, bale, müzik gibi her türlü

kültür ve sanatsal birikimi taşıyarak

katkı vermeyi, bu coşkuyu park

ve yaşamla buluşturmayı düşünüyoruz.

Dünyada bu konuda çok

özgün ve olgun örnekler de var.

Biz, İstanbul’da, bu şekilde kültür

ve sanatla daha fazla buluşacağı

alanları üretmeye yönelik projelere

devam ediyoruz” şeklinde konuştu.

sevgiboz@gmail.com

Aç Kapıyı Gir İçeri

Son yazımın son cümlesini kendimize

inanmakla tamamladığımı gördüm,

böylece yazıma kaldığım yerden devam

etmeye karar verdim. Kendine inanmak,

kulağa ne hoş, ne güçlü geliyor dimi? Kendine

inanmak, Kendine dönmek. Kendini

tanımak. Bu o kadar önemlidir ki. Oysa

bizler sadece bir şeyler olmaya çalıyoruz,

birilerine bir şeyler, bir sürü etiketler

ediniyoruz, Anne, Baba, kardeş, Eş, çocuk,

evlat, öğrenci, işçi, patron, sanatçı ve

aklıma gelmeyen bir sürü başka şeyler. Ne

acıdır ki, tek kendimiz olamıyoruz. Tüm

bu etiketlerimizi rollerimizi üzerimizden

çıkardığımızda ortada ne kalıyor? SEN. Saf

sen’i tanıyor musun. Sen gerçekten kimsin,

arzuların, hayallerin nelerdir, kendinle ne

kadar barışıksın, kendi varlığına ne kadar

inanıyorsun, kendine ne kadar inanıyor ve

gücünün farkındasın?

Kendimizi unuttuğumuz bu süreçlerde

hayat bize küçük küçük oyunlar oynamaya

başlar, aslında amacı sadece bizi ikaz

etmek istemesindendir. Çünkü bu hayatı

biz başkaları için değil kendimizi bulmak

ve gerçekleştirmek için geldiğimizi hatırlatmak

istediğindendir. Oysa bizler var gücümüzle

EGO’muzun da katkısıyla kendimizi

tamamen unutur başkalarının bize biçmiş

olduğu rollere gireriz hiç fark etmeden ve

böylece yaşam amacımızı çarpıtırız.

Durum böyle olunca hayat bize daha

büyük bir şeyle karşılaştırır. Mesela bu

seferki tüm Dünya’yı ilgilendiren bir oyun

oldu. Bir hava zerresinden bile daha küçük

olan bir virüs tarafından tüm Dünya’da

nerdeyse yaşam durdu, yaşam kendini

rölantiye aldı. Rölantiye geçmiş olan hayat

tabii ki biz insanlara fazlasıyla yansıdı. Oysaki

bu sadece Evrenin konuşma şekliydi

biz insanlarla. Yavaşlayın diye haykırıyordu.

Aç kapıyı, gir içeri diyordu yani kendine

dön. Kendine dön ki, ne olduğunu bil,

kendini tanı, yaşam amacını hatırla. Sen’i

bu hayata başkalarının biçtiği hayatı değil

kendi yaşam sahnende başrol oynamaya

geldiğini hatırlatmaya çalışıyor. Sadece Ol

diyor. Aynı bir ağacın tek görevinin ağaç

olmasını bilmesi gibi, onun hayata hizmeti,

meyve vermek, yaprak açmak, karbondioksiti

oksijene çevirmek, hayata köklenmek

gibi . Yani sadece yaşama katkı sağlamak.

O kendini biliyor. Ya sen? Sen ne kadar o

bildiklerinin içerisinde kendini biliyorsun?

Hayatını cennete mi çeviriyorsun yoksa

hep aynı döngü içinde cehennemini mi

yaşıyorsun. Kendini ne kadar seviyorsun

da çevren tarafından sevilmeyi talep

ediyorsun, içinde kendi dengeni ne kadar

kurdun da hayatın sana dengeli davranmasını

bekliyorsun. Kendine hangi sözü

verip de tutmadın, kendine verdiğin sözleri

tutmazsan başkalarının sana verdiği sözleri

tutmasını nasıl bekliye bilirsin ki. Yaşadığımız

her olgunun kendi iç dünyamız

da yaşadıklarımızın yansıması olduğunu

Hayat sana daha nasıl anlatmalı ki sen

bunu kavraya bilesin. İşlerin mi ters gidiyor,

özel hayatında mı hep terslikler oluyor,

mutsuz musun. Tüm bunların cevapları

sende. Yapman gereken tek bir şey var,

içine dönmen. Kendine varman. Kendini

sevmen. Gerçekten sevmen. Sözde değil öz

de sevmen. Kendine değer vermen. İçinde

ne yaşarsan, dışarda onu bulursun. Bunun

için de yapman gereken tek şey “Aç kapıyı,

gir içeri”

Sevgiyle kal,

Yıl: 2 Sayı: 10 -11-MART - NİSAN 2021

Panorama Medya Grubu

(Basın Yayın İletişim ve Tanıtım Hizmetleri) Adına

Yazı İşleri Müdürü

Muzaffer KAPLAN

Genel Yayın Yönetmeni

Sevgi BOZ

Genel Koordinatör

Ünal ULUÇAY

Haber Koordinatörü

Neşe ÖZELÇİ

Rusya Temsilcisi

Fatoş Özbaş

Haber, Güncel, Ekonomi Gazetesi

Görsel Yönetmen

Durmuş ÖZELÇİ

Eğitim Editörü

Sedat BÜYÜK

Antalya Temsilcisi

Bekir Özbaş

Adres: Batı Mah. Ortanca Sk. 26/1

Pendik / İSTANBUL Tel: 0543 882 08 32

www.panoramagazetesi.com

info@panoramagazetesi.com

Panorama Gazetesi yaygın süreli bir yayındır.

Köşe yazılarından yazarları, ilan ve reklam içeriklerinden

reklam sahipleri sorumludur.

Hatay orman yangınları belgesel oldu

Türkiye orman varlığının korunması

ve geliştirilmesi için çalışan

Orman Genel Müdürlüğü (OGM),

geçen yıl Eylül ve Ekim aylarında pek

çok noktada aynı anda yaşanan orman

yangınları ile büyük bir tehlike

atlatan Hatay için özel bir belgesel

hazırladı. Kurumun sosyal medya

hesapları üstünden yayınlanan

belgeselde, orman teşkilatı ekiplerinin

yangınlarla hayatları pahasına

mücadelesi ve orman köylülerinin

korku dolu anları aktarıldı.

“Hiçbir can kaybının

yaşanmasına izin verilmedi”

Hatay’daki OGM ekiplerinin yanı

sıra, Türkiye’nin 58 ilinden 1000’e

yakın personelin mücadele ettiği

orman yangınları sırasında hiç bir

can kaybının yaşanmasına ve köylere

zarar gelmesine izin verilmediğinin

altı çizilen belgeselde, binlerce canlının

evi olan ve büyük zarar gören

ormanların yeniden yeşertilmesi için

hemen çalışmalara başlandığı kaydedildi.

Belgeselde ayrıca yanan orman

alanlarının Anayasa ile güvence

altına alındığı ve zarar gören alanların

yeniden yeşertilmesinin zorunlu

olduğu ifade edildi.

1 milyondan fazla

fidan toprakla buluştu

OGM verilerine göre, Hatay’da zarar

gören 4 bin 783 hektarlık alanın bin

640 hektarında yapay gençleştirme, 580

hektarında doğal gençleştirme ve 660

hektarında endüstriyel ağaçlandırma

çalışması olmak üzere toplam 2 bin 880

hektar alanda yeniden ağaçlandırma

çalışmaları tamamlandı. Bugüne kadar

1 milyon 100 bin fidan ile bin 400 kg

kızılçam tohumu toprakla buluşturuldu.

Tüm ağaçlandırma çalışmalarının

2021 yılı sonu itibariyle tamamlanması

hedefleniyor. Belgeselde, Ankara

Nallıhan yangını ile mücadele ederken,

Sinop ve Çorum yangınlarına koştuklarını,

daha onları tam olarak kontrol

altına alamadan Hatay yangını yaşandığını

belirten Orman Genel Müdürü

Bekir Karacabey, “Bizler, Çanakkale’yi

düşman işgaline karşı koruyan şehitlerimizin

ruhları neyse, aynı ruhla hareket

ediyor, aynı düşünce ile mücadele

veriyoruz. Orman vatandır ve ormanı,

vatanı daima savunacağız” dedi.


MART - NİSAN 2021 www.panoramagazetesi.com Fiyatı: 1.5 TL

İNTERNET HIZINDA 170 ÜLKE

ARASINDA 103. SIRADAYIz

Hayatımıza ilk 1993

yılında giren ve sonrasında

yaşamımızınbüyük

bir parçası haline gelen

internetin, pandemi dönemiyle

kullanımı artarken,

ülke bazlı sabit geniş bant

internet hızları da belli

oldu. Böylelikle Türkiye’nin

30.51( Mbps) ile 170 ülke

arasında 103. sıraya yerleştiği

görüldü.

Haber, Güncel, Ekonomi Gazetesi

Medya takip kurumu

Ajans Press, internet ile

alakalı basına yansıyan

haber adetlerini inceledi.

Ajans Press’in dijital

basın arşivinden derlediği

bilgilere göre geçen yıl

internet ile alakalı basına

164 bin 883 haber yansıdığı

tespit edildi. Sadece

internet hızı ile ilgili çıkan

haber sayısı ise 3 bin 902

olarak saptandı. Pandemi

dönemi ile birlikte hayatımıza

giren uzaktan

eğitim modeli internetin

önemini arttırırken, home

office çalışma sistemiyle

daha da kıymetli bir hale

geldi. Ülkemizde de çoğu

şey online şekilde devam

ederken, geçen yıl 5G’nin

basında konuşulma sayısı

7 bin 964 haber oldu.

Sosyal medyada ülkemizde

en fazla kullanılan mecralar

arasında yer alırken, 205

bin 878 haberle gündemde

yer almayı başardı.

Ajans Press’in, Speedtest

verilerinden elde ettiği bilgilere

göre, 170 ülkenin sabit

geniş bant internet hızları

belli oldu. Böylelikle Türkiye’nin

30.51( Mbps) ile 103.

Sıraya yerleştiği görüldü.

En yüksek internet hızı

238.59 (Mbps) ile Singapur’da

görülürken, ikinci

sıraya 231.70 (Mbps) ile

Hong Kong, üçüncü sıraya

ise 217.70(Mbps) ile Tayland

yerleştiği kaydedildi.

En düşük internet hızı ile

listenin son sırasında yer

alan ülke 2.77 (Mbps) ile

Türkmenistan’da olarak

saptandı.

dİjİtal ayak

İzlerİnİzİ sİlİn

Siber güvenlikte dünya lideri olan ESET, internet kullanımının

yoğunlaştığı ve veri ihlallerinin arttığı bu dönemde,

kullanıcılara dijital ayak izlerini azaltarak bahar

temizliğine gitmeleri yönünde uyarılarda bulundu.

Dijital ayak izi kurumların veya

bireylerin çevrimiçi etkileşimde

bulundukları zaman geride

bıraktıkları iz bilgisi için kullanılan bir

tanımlama. Kullanıcıların sosyal medya

içerikleri, çeşitli çevrimiçi ödeme

işlemleri, konum geçmişi, gönderilen

e-postalar, anında mesajlaşma platformları

aracılığıyla gönderilen mesajlar

bunlar dijital ayak izlerini oluşturan

verilerden sadece bazıları.

Internette her kullanıcı hedef olabilir

İnternette gizliliğinize nasıl yaklaştığınıza

ve sosyal medya alışkanlıklarınızın

ne olduğuna bağlı olarak, bu veriler

kapsamlı bir profilinizi oluşturmak için

toplanıp kullanılabilir. Veriler, tehdit

aktörleri tarafından her türlü kötü amaç

için kullanılabilir ya da karanlık ağdaki

pazarlarda satılabilir. Dahası, aşırı paylaşım

yapma eğilimindeyseniz bu bilgiler

çevrimiçi siber sapıklar, siber zorbalar

ya da dolandırıcılar tarafından suistimal

edilebilir. ESET uzmanları djital ayak

izlerinin nasıl azaltılabileceğine yönelik

önerilerde bulunarak güvenli internet

kullanımının önemine dikkat çekti.

Sosyal medya hesaplarınızı ve

gizlilik ayarlarınızı denetleyin

İlk olarak sosyal medya hesaplarınızın

gizlilik ayarlarını ayrıntılı bir şekilde

ele alın. Hesaplarınızı kimlerin görüntüleyebileceğini

ve bilgilerinizin ne

kadarının görülebileceğini sınırlandırın.

Geçmişteki ve günümüzdeki tüm

paylaşımlarınızı kontrol edin; tanımadığınız

kimselerin sizin 10 yıl önceki

tatil fotoğraflarınıza bakmasına izin

vermeyin. Bu işlem dijital ayak izinizin

azaltılmasına yardımcı olmanın yanı

sıra, eski paylaşımların gelecekte sizin

peşinize düşülmesinin önlenmesine

de yardımcı olabilir.

Paylaşımlarınızı kontrol edip güvenlik

ve gizlilik ayarlarını kullanarak profilinizi

kilitledikten sonra, arkadaş listenizi

düzenlemenin zamanı gelmiş demektir.

İşe eklediğinizi bile hatırlamadığınız

yabancılardan başlayın ve ardından, pek

de tanımadıklarınıza ya da artık konuşmadıklarınıza

geçin.

Sahip olduğunuz diğer hesapları

kontrol edin ve onları da temizleyin

Birçok insanın onlarca ve belki de yüzlerce

farklı çevrimiçi hesabı var. Büyük

olasılıkla bir ya da iki kez kullandığınız

çok sayıda alışveriş sitesi, spor takip

programları, yemek pişirme uygulamaları

ya da oyunlar için kayıt yaptırdınız.

Her birinde adlarınız, doğum tarihiniz,

vücut ölçüleriniz ve telefon numaralarınız

gibi çeşitli bilgiler saklanıyor.

İşleri kolaylaştırmak için sosyal medya

hesapları ya da e-posta adreslerimizde

genelde tek oturum açma (SSO)

seçeneklerini kullanıyoruz. İster Google,

ister Facebook, ister Sign in with Apple

özelliğini kullanıyor olun, tümü size

hangi üçüncü taraf uygulamaların hesap

erişimi olduğuna göz atma seçeneği

veriyor. Artık kullanmadığınız ya da

muhafaza etmeye değmeyen hesapları

silmek için bu listeyi kullanabilirsiniz.

Bülten aboneliklerinizi düzene sokun

Dijital ayak izinizi azaltmanın bir diğer

yolu da, almakta olduğunuz çeşitli bültenlere

ait aboneliklerinizi iptal etmektir.

Birçok abonelik birlikte hareket ederek

çeşitli hizmetler ve çevrimiçi pazarlar

için hesaplar oluşturur ve bunlar ürünlerle

ilgili indirimler ve uygulama için

aboneliklerle sizi e-posta bombardımanına

tutarlar. Bu da şirketlerin hakkınızda

sahip oldukları ve yanlış ellere

düşebilecek ek veriler demektir.

Sosyal mühendisliğe izin vermeyin

Sizin ile ilgili araştırma yapabilecek kötü

niyetli kişilerin ekranın hemen arkasında

olabileceğini aklınızdan hiç çıkarmayın.

Kişisel verilerinizi her yerde paylaşmayın.

Bilgilerin, farklı platformlardan parça parça

bir araya getirilerek anlamlı bir bütün

oluşturulabileceğini unutmayın.

TOGG mobilite

alanında iF

Tasarım Ödülü’nü

alan ilk Türk

markası oldu

TOGG, dünyanın en prestijli tasarım

ödüllerinden iF Design Award 2021’de

(iF Tasarım Ödülleri), C-SUV modeliyle

mobilite alanında önemli bir başarıya imza

attı. Uluslararası alanda tasarım mükemmelliği

simgesi olarak bilinen ve 1954

yılından bu yana verilen iF Tasarım Ödülleri’nde

bu yıl 52 ülkeden 10 bine yakın ürün

ve proje yarıştı. 21 ülkeden 98 bağımsız

jüri üyesi, dünyanın en iyi tasarımlarını

belirlemek için kapsamlı bir değerlendirme

yaptı. TOGG, mobilite alanında iF Tasarım

Ödülü’nü alan ilk Türk markası oldu. Murat

Günak’ın yönlendirmesiyle TOGG tasarım

ekibi tarafından Pininfarina iş birliğiyle

tasarlanan TOGG C-SUV, “Profesyonel

Konsept” kategorisinde ödüle hak kazandı.

“Özgün tasarımımızla gurur duyuyoruz”

TOGG CEO’su M. Gürcan Karakaş, iF

Design Award’da ödüle layık görülmekten

gurur duyduklarını belirterek, “Tasarım

hedeflerimizi ve aracımızın teknik tanımını

kullanıcı içgörülerinden yola çıkarak

gerçekleştirdik. Hem başlangıçta yerli ve

yabancı 18 olan tasarım evi sayısının 3’e

indirilmesinde hem nihai tasarım temasının

oluşumunda hem de bu temayı 3

boyutlu hale getiren Pininfarina’nın seçimi

sürecinde, yakın zamanda Tasarım Lideri

olarak ekibimize katılan, dünyaca ünlü tasarımcımız

Murat Günak’tan destek aldık.

Kültürümüzden ilham alarak geliştirdiğimiz

ve şu ana kadar 27 AB ülkesi ile Çin,

Japonya ve Rusya’da tescillediğimiz özgün

tasarımımızın, böylesine nitelikli bir ödülle

taçlandırılması bizleri daha iyisini yapmak

konusunda yüreklendiriyor” dedi.

TOGG, 2030 yılına kadar ortak

platformda elektrikli ve bağlantılı 5 farklı

model üretecek.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!