You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Kış depresyonu
kilo aldırabiliyor!
3’TE
Şeker
hastalığı
3 aylığa
İndİ
4’TE
Düzenli spor ve
sağlıklı beslenme
diyabete meydan
okuyor 3’Te
İki
İstanbullu’dan
biri yalnız! 4’TE
Şarkılar sanat
güneşi için
seslendirildi
Bursa Büyükşehir
Belediyesi Orkestra
Şube Müdürlüğü Türk
Sanat Müziği Topluluğu
tarafından Sanat
Güneşi Zeki Müren’in
doğum günü anısına
hazırlanan ‘‘Doğduğu
Günde Zeki Müren’den
Şarkılar’’ temalı konser,
Atatürk Kongre ve
Kültür Merkezi Orhangazi
Salonu’nda büyük
bir ilgi ile izlendi.
11’de
KASIM-ARALIK 2019
www.panoramagazetesi.com
Fiyatı: 1.5 TL
Haber, Güncel, Ekonomi Gazetesi
Sigara İçen Sürücüyü
Yapay Zekayla
Tespit Edecek!
İTÜ OTAM (İstanbul Teknik Üniversitesi
Otomotiv Teknolojileri Araştırma Geliştirme
Merkezi), otomotiv teknolojilerine yönelik önemli
bir projeyi daha hayata geçirdi. İTÜ ARI
Teknokent’te yer alan PIXSelect isimli teknogirişim
şirketiyle ortak bir proje geliştiren İTÜ OTAM,
sürüş esnasında sigara içen, telefonla konuşan,
uyuyan veya emniyet kemerini bağlamayan
sürücüleri yapay zekayla tespit edebilecek. Aracın
dikiz aynasında yer alan yüksek çözünürlüklü
kamerayla sürücüyü takip eden sistem, elde edilen
görüntülerin yapay zeka tarafından analiz edilerek
sürücüyü ve merkezi uyarmasına dayanıyor. 4’TE
KOLLARA
BAĞIMLI ÇOCUKLAR
Teknoloji kullanımının artmasıyla
birlikte değişen yaşam biçimimiz
sosyal hayatımızı da etkiliyor.
Sanal dünyada var olma
çabası bireyi yalnızlığa iterken,
farklı davranış bağımlılıklarını
da beraberinde getiriyor. Teknoloji
bağımlılığında ise çocuklar
risk grubunda yer alıyor.
EYVAH ! BAĞIMLI MIYIM?
Bağımlılık, bir nesne ya da eylem
üzerinde kişinin kontrolünü kaybetmesi
olarak tanımlanıyor. Kişi madde üzerinde
kontrolünü kaybederse eğer bu madde
bağımlılığı, bir eylem üzerinde kontrolünü
kaybederse de davranış bağımlılığı oluyor.
Kişi bağımlılığı, aşk bağımlılığı, alışveriş
bağımlılığı, yeme-içme bağımlılığı gibi bağımlılık
çeşitlerini sıralamak mümkün. Kişinin bağımlı
olup olmamasını ise bağımlılık kriterleri belirliyor.
NEŞE
özelçİ
en çok çocuklar etkileniyor
Madde bağımlılığı ve kumar bağımlılığı en
bilineni ama son zamanlarda bizi etkisi altına
alan teknoloji bağımlılığından sanırım
hepimiz muzdaribiz. İşin içine teknoloji ve
oyun bağımlılığı girdiği zaman en çok da
çocuklar etkileniyor bu durumdan. Hekim,
Psikolojik danışman ve Psikoterapist Dr. Figen
ÜZER, bağımlılık nedir ve teknoloji bağımlılığı
çevresinde gelişen oyun bağımlılığı hakkında
sorularımızı cevapladı. Röportaj 2’DE
DİZEL ARAÇLARIN
SONU YAKIN
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da
hem çevreye, hem de insanlara zarar verdiği
onaylanan dizel motorlu araçların laboratuvar
testlerine göre yaklaşık 10 kat daha fazla zararlı
gaz salınımı yaptığının ortaya çıkması, başta
Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada dizel
araçların yasaklanması sürecini başlattı. 7’DE
Seyahatlerimizi
Yüzde 58 Oranında
Arkadaşlarımız
Etkiliyor
Seyahat etmeden önce plan
yapmak hem zamandan kazandırırken
hem de cebimize avantaj
sağlıyor. Tatile hazırlık sürecinde
ise bazı noktalar tercihlerimizde
önemli etken oluyor. Yapılan
araştırmaya göre seyahate karar
verme ve satın alma davranışlarında
yüzde 58 ile aile ve arkadaş
etkisi ilk sırada yer alırken ikinci
sırada yüzde 35 ile seyahat blogları
üçüncü sırada ise yüzde 21
oranında haber siteleri geliyor. 7’dE
Gıda alerjilerine dikkat!!!
Prof. Dr.Harun Raşit Uysal 6’da
Eğitim, çocuk ve oyun
Sedat Büyük 11’de
ELİMİZLE
YARATTIĞIMIZ
CANAVAR:
PLASTİK!
Rastgele çevreye atılan
poşetler rüzgarın etkisi ile
kolayca doğaya yayılmaktadır.
Bu durum hem doğada kötü
görünüm oluşturmakta hem de
doğaya dağılan bu plastiklerin
çözülmesi uzun sürerek
kirliliklere neden olmaktadır.
Diğer yandan nehirlerimizde,
göllerde ve denizlerde poşetlerin
kirliliği gözlenmektedir.
Ülkemizde halen plastik
poşetlerin sadece yüzde 1’i geri
dönüştürülmekte olup, % 99’u
yüzlerce yıl doğaya terk
edilmektedir. Rıfat Kaplan 8’De
ISSN 2667 - 8780
Otİzm hastası Alİ’nİn
hayalİ gerçek oldu
9’da
Öğretmenlere
anksiyete (kaygı)
bozukluğu semineri
Hekim, Psikolojik Danışman ve
Psikoterapist Dr. Figen Üzer, hizmet içi eğitim
kapsamında öğretmenlere “anksiyete (kaygı)
bozuklukları” ile ilgili seminer verdi. Ataşehir
Ali ihsan Hayırlıoğlu ortaokulu konferans
salonunda gerçekleşen seminere çok sayıda
öğretmen katıldı. Neşe ÖZELÇİ 11’dE
02 röportaj
TEKNOLOJİ ÇOCUĞU
YALNIZLAŞTIRIYOR
Teknoloji kullanımının artmasıyla birlikte değişen yaşam biçimimiz sosyal hayatımızı da etkiliyor. Sanal
dünyada var olma çabası bireyi yalnızlığa iterken, farklı davranış bağımlılıklarını da beraberinde getiriyor.
“Ailelere sınırlı
internet sınırlı
zaman diyoruz”
Hafta içi yarım saat, hafta
sonu bir saat şeklinde zaman
ayarlanabilir. Sınırsız interneti
sağlamayalım. Bu süre ergenlik
döneminde biraz arttırılabilir.
Aile kullanım sınırını ve zamanını
çocuğa önceden söylemeli ve
beraber karar almalıdır. Sorumluluklarını
hatırlatarak o zamanın
kısıtlı bir süre olduğunu
başlangıçta söylemeleri önemli.
Bağımlılık, bir nesne ya da
eylem üzerinde kişinin
kontrolünü kaybetmesi
olarak tanımlanıyor. Kişi madde
üzerinde kontrolünü kaybederse
eğer bu madde bağımlılığı,
bir eylem üzerinde kontrolünü
kaybederse de davranış bağımlılığı
oluyor. Madde bağımlılığı ve
kumar bağımlılığı en bilineni ama son
zamanlarda bizi etkisi altına alan teknoloji
bağımlılığından sanırım hepimiz
muzdaribiz. İşin içine teknoloji ve oyun
bağımlılığı girdiği zaman en çok da çocuklar
etkileniyor bu durumdan. Hekim,
Psikolojik Danışman ve Psikoterapist Dr.
Figen ÜZER, bağımlılık nedir ve teknoloji
bağımlılığı çevresinde gelişen oyun bağımlılığı
hakkında sorularımızı cevapladı.
Kişi, bağımlılığa nasıl gider?
Kişi, keyif ya da merak nedeniyle, bir şekilde
o maddeyi kullanmaya başlıyor ve
sonrasında tolerans gelişiyor. Özellikle
zararlı bir madde kullanmışsa, dopamin
dediğimiz mutluluk hormonu vücutta
belli bir seviyeye geldikten sonra beyin
fonksiyonları ciddi şekilde bozuluyor.
Kişi bunun farkında bile olmuyor ve bu
sefer başlangıçta aldığı hazzı alamıyor.
Biz buna tıpta tolerans diyoruz. Tolerans
geliştiği zaman vücutta yoksunluk
belirtileri başlıyor. Bazen çarpıntı hissi,
mutsuzluk hissi, el ayak titremesi gibi
vücudunda fiziksel ve psikolojik yoksunluk
belirtileri ortaya çıkıyor.
Teknoloji bağımlılığı nedir?
Teknoloji bağımlılığı içerisinde çok şeyi
kapsıyor. Bunlardan oyun bağımlılığı ve
sosyal medya bağımlılığı en sık rastlananı.
Televizyon bağımlılığı da teknoloji
bağımlılığının içerinde yer alıyor. Burada
önemli olan kriter, günlük ne kadar vakit
geçiriyor, onu yapmadığı zaman kendisinde
bir huzursuzluk hissi oluyor mu,
sorumluluklarını ne kadar terk ediyor?
gibi sorulara odaklanmak lazım. Ayrıca
sorumlulukların ihmali de bağımlılık
kriterlerindendir.
NEŞE
özelçİ
Çocuklar teknolojiyi ne kadar kullanmalı?
Çocukların hem zihinsel hem de bedensel
gelişimini etkilediği için 0-2 yaş döneminde
hiçbir şekilde teknoloji ile tanıştırılmamalı.
İki yaşından sonra dakikalarla
sınırlandırıyoruz. Yani çocuk 2 ile 6 yaş
arasında günde 10 -15 dakika vakit geçirebilir.
Bu çizgi film ya da yararlı bir oyun
olabilir. Ama bakın dakikalar diyoruz,
saatler değil. Okul çağına geldiğinde günlük
yarım saat ile bir saat arasında
bu değişebilir. Okul dönemi için en
fazla 2 saat olabilir. Yararlı şeyler
için bile kullansa çok fazla teknoloji
kullanmasını önermiyoruz.
Oyun bağımlılığına indirgersek
nelerden bahsedebilirsiniz?
Çocuk keyifli bir oyun oynuyorsa
dürtülerini kontrol etmesi zordur. Biz
ailelere şunları öneriyoruz. Diyelim ki
çocuklar internetten bir oyun indiriyor ya
da satın alıyor. Bu oyunu nerden buldu ve
kimlerle oynuyor? bunları takip etmeleri
gerekiyor. Oyunu seçerken beraber karar
versinler. Ve bu oyunlar daha çok eğitici
öğretici olsun. Aile ve çocuk için uygun
oyunlar da var onları bulup bir oyun
düzeneği kursunlar. Çocuk kendi başına
bulmasın oyunları. Ya da kendi başına buluyorsa
aile bunu bilsin ve çocuğuna ona
göre serbestlik alanı sunsun. Hatta bazı
oyunları beraber oynasınlar. Beraber oyun
oynandığında çocukla bir bağ kurulmuş
olur. Bu sefer oyun bağımlılıktan çıkar
yararlı ve keyifli bir etkinliğe dönüşebilir.
Oyun bağımlısı olduğumuzu nasıl anlarız?
Bağımlılık kriteri, yaşa ve kullanım süresine
göre değişir. İlkokul çağındaki bir
çocuğun 2- 3 saat oyun oynaması onun
bağımlılığa doğru gittiğini gösterir. Bir
lise öğrencisinin 2 saatten fazla internetin
başında olmaması gerekirken eğer bu
4 -5 saate çıkıyorsa hatta uykularını da
etkiliyorsa evet bağımlılığa doğru gidiyor
diyebiliriz. Kullanım zamanının artması
demek çocuğun bağımlı olduğu anlamına
da gelmiyor. Burada sadece süre
aşılıyor demektir ve bu bize sinyal verir.
Fazla uğraş evresindedir. Zaten buradan
itibaren dur demek lazım. Çocuğun elinden
onu aldığınız zaman; öfke belirtileri,
kendini yerden yere atma, huzursuzluk
hissi, saldırganlık, okula devam etmeme
isteği gibi belirtiler gösteriyorsa bunlar
yoksunluk belirtileridir. Bu bize şunu
gösterir, fazla uğraşla başladı artık bağımlılığa
doğru gidiyor diyebiliriz.
Teknoloji bağımlılığı ya da oyun
bağımlılığı için yardım isteyen oluyor mu?
Teknoloji bağımlılığında, “saatlerce başından
kalkmıyor hocam ne yapabiliriz?”
gibi şikayetleri çok alıyoruz. Önce bir
risklere bakıyoruz. Ailede eksik olan ne,
bu çocuğu ona yönelten şey ne? o bizim
için önemli. Aile ile konuşuyoruz. Bütün
risklere bakıp, risk analizi yaptıktan
sonra öncelikle eksiklik ne ise onu telafi
etmeye çalışıyoruz.
Ödevleri için kullanacak, dünyayı
tanıyacak biz bunu reddetmiyoruz zaten.
Biz sadece neyi söylüyoruz. Kontrollü
olalım diyoruz. Ergenlik döneminde biraz
kontrollü serbestlik vererek uzaktan takip
ediyoruz. Devamlı müdahale edici bir
tutum değil de daha öncesinde kararlar
Dr. Figen ÜZER
aman
dikkat!
“Bir madde ya da
eylemle aşırı uğraş, toleransın
olması, yoksunluk
belirtilerinin olması,
kişinin hem kendi
sağlığının hem de çevre
ile ilişkilerinin bozulmaya
başlaması, bırakmayı
denemesine rağmen
hep başarısız olması
bağımlılığın kriterlerini
gösteriyor.”
Biz sıfır internet demiyoruz
kontrollü internet diyoruz
alınmış, belli başlı şeyler çizilmiş ama ona
da özgürlük hakkı tanınarak. Ailelerin
dedektif gibi olmalarını önermiyoruz. Bir
dedektif gibi durmak o çocukla bağınızı
zayıflatır. O zaman size ve kendisine olan
güveni sarsılır, sizden uzaklaşmaya başlar.
Bu sefer yalan söylemeye doğru gidebilir.
Bazı aileler diyor ki “hocam hiç benimle
konuşmuyor. Sanal ortamda bir sürü arkadaşı
var onlarla sürekli iletişim halinde”. Aile
burada şunu sormalı, benim çocuğum nasıl
bir yapıya sahip ve ben o çocukla şimdiye kadar
nasıl bir iletişim kurdum. Tutumum neydi,
baskıcı mı yaklaştım, yoksa aşırı serbest
mi bıraktım? Kendi duygu ve düşüncelerini
ifade edemediği bir ortamda büyümüşse
eğer çocuk, kendisine sanal bir dünya kurar.
Çünkü orada rahat. Orada kendisini anlayan
eleştirmeyen yargılamayan kişiler var.
Teknoloji çağındayız, kendimizi ve çocuğumuzu
bu bağımlılıktan nasıl koruyabiliriz? Bu bağlamda
koruyucu önleyici neler yapılıyor ya da yapılabilir?
Koruyucu önleyici olarak farkındalık
çalışması yapıyoruz. Okullarımızda ekipler
kuruyoruz. Özellikle rehber öğretmenler risk
taşıyan çocukları gözlemliyor. Daha sonra
çocuklar aileleriyle beraber de gözlemleniyor.
Rehber öğretmenler tarafından bazen ev
ziyaretleri de yapılıyor ve bağımlılık danışma
birimlerine çocukları ve aileleri yönlendirebiliyorlar.
Yani hem tedavi rehabilitasyona
destek hem de koruyucu önleyici çalışmalar
yapmış oluyoruz. Ailenin kendi kendine
farkındalık kazanması zor olabiliyor.
Teknoloji bağımlısı olan çocukların
aileleriyle nasıl vakit geçirmesi gerektiğini
bilmediğini fark ettik. Ailelerimize soruyoruz
“Çocuk sizinle keyifli vakit geçirmenin tadını
aldı mı?” Bu lezzeti aldıysa eğer o çocuk
zaten sosyalliği ve sizi tercih edecek. En fazla
koruyucu önleyici çalışma işte bu. Çocuğa
biz keyifli sağlıklı oyun alanı sunacağız.
Çocuğumuzla ne kadar oyun oynuyoruz?
Aileler “Hocam ben yemeğimi yaparken ya
da bulaşık yıkarken çocuk oynuyor zaten”
diyor. Biz de diyoruz ki “O çocukla kendin
oynayacaksın!” Bu hem aradaki bağı
kuvvetlendirir hem de oyun anında çocuğu
daha yakından tanıma fırsatı verir. Ayrıca
çocuğun oyundan beklentisi, ihtiyaçları gibi
durumlarda da ailelerde farkındalık yaratır.
Kardeşiyle, arkadaşlarıyla ve aile içinde
hep beraber oynayabilecekleri birçok oyun
var. Özellikle çocuğun hayal gücünü geliştirecek
oyunlar oynanabilir. Satranç, puzzle,
mangala, sayıları ve meslekleri öğreten
oyunlar, zıt kavramları öğreten oyunlar,
hafıza oyunları, strateji ve zekâ oyunları
gibi yani çocuklarımızın hem bedensel hem
de psikolojik gelişimini destekleyen tüm
oyunlar olabilir. Uzman veya öğretmenlere
danışabilirler. Bu oyunlar bağımlılığa giden
yolda kurtarıcı rol üstleniyor diyebiliriz.
Niçin oyun oynarız?
Oyun, hayatın bir yansımasıdır. Küçüklükten
itibaren çocuk oyun oynarken aslında
hayatı öğrenir. Oyunda gösterdiği tepkilerle
sosyalliği öğrenir. Sadece internette oyun
oynayan bir çocuk maalesef bunu öğrenemiyor,
bundan mahrum kalıyor. En basitinden
rekabeti öğrenemiyor. Daha doğrusu
sağlıklı rekabeti öğrenemiyor. Oyun
içindeki kurallara uymayı, düzene uymayı
öğrenemiyor. Her oyunun bir kuralı, bir
düzeni vardır dimi? O düzeni kurarsan bir
oyun kurabilirsin ve eğlenebilirsin. Hayatta
böyle değil midir? Sen üzerine düşeni yaptığın
taktirde etrafınla huzurlu geçinebilirsin.
Oyun, işte bunun bir ön basamağı gibidir.
Madde bağımlılığı
kadar tehlikeli!
Sosyal fobi oluşmuş, insanlarla
iletişimi kesilmiş, psikolojik
yönden tamamen çökmüş,
sorumluluklarını ihmal eden bir
birey düşünün. Böyle bir çocuk
ya da gencin madde bağımlısı biri
ile karşılaştırıldığını düşünürsek
o kadar benzer özellikleri var ki.
Teknoloji bağımlılığı çocuğu hem
kendisinden uzaklaştırıyor hem
de çevresinden. O yüzden madde
bağımlılığı kadar gerçekten
tehlikeli bir durum.
Ailelerin en
büyük problemi
“çocuğumun
arkadaşı yok!”
“Dışarıya bırakamıyorum,
güvenli bir ortam yok!” diyorlar
ya işte şunu yapabilirler. Çocuğun
arkadaşlarının ailesiyle
anlaşıp sırayla çocuklar ev
gezmeleri yaparak oyunlar
oynayabilirler. Evde güvenli,
sıcak bir ortam sunarak, çocuğun
hem oyun oynayıp hem de
kendini geliştirebileceği aynı
zamanda sosyalleşebileceği bir
alan hazırlamış oluruz.
Çocuklar dışarıda
oynamanın ne
olduğunu da
bilmiyorlar
Çağımızın sorunlarından biri
de çocukların oyun alanlarının
yetersiz olmasıdır. Bizim çocukluğumuzda
arkadaşlarımızı çağırıp
dışarıda oyun kurabiliyorduk.
Çocuklar bunu da bilmiyorlar,
görmemişler. Anne babalarından
haberdar olduğumuz, bildiğimiz
ailelerin çocuklarını bir araya
getirerek dışarıda oyun kurmalarını
da sağlayabiliriz.
sağlık
03
Düzenli spor ve sağlıklı beslenme
diyabete meydan okuyor
Türkiye’de ve dünyada
diyabetli hasta sayısı
her geçen gün artış gösteriyor. Çağın
salgını diyabetin özellikle çeşitli organlarda
yarattığı tahribatlarla istenmeyen sonuçlara
kadar ilerleyebildiğini belirten Anadolu
Sağlık Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma
Uzmanı Dr. Erdem Türemen, “Yaşam tarzını değiştirmek
bu hastalığa yakalanma riskini azaltıyor.
Düzenli spor ve sağlıklı beslenme ile diyabete
meydan okunabiliyor. Özellikle gizli şeker olarak
bilinen pre-diyabet döneminde gerekli
tarama testleriyle önlem almak, diyabete
erken yakalanma riskini de
düşürüyor” açıklamasında
bulundu.
Dikkat! Kış
depresyonu
kilo aldırabiliyor!
Sonbaharı geride bırakıp kış mevsimine girdiğimiz
bugünlerde pek çok kişi kış depresyonuyla
karşı karşıya. Kimi sabah uyanmakta
güçlük çekiyor, yaptığı işe karşı isteksizlik duyuyor,
hiçbir şeyden keyif alamıyor; kimi kendini
sinirli, huzursuz hatta değersiz hissediyor. Kış
depresyonunun olumsuz etkileri, karbonhidrat
tüketiminde artış ve buna bağlı kilo alımı olarak
da kendini gösterebiliyor. Acıbadem Kadıköy
Hastanesi’nden Uzman Psikolog Sema Sözer,
halk arasında ‘kış depresyonu’ olarak bilinen
Mevsimsel Duygulanım Bozukluğu’nun özellikle
sonbahardan kış mevsimine geçişle daha belirgin
yaşandığını belirterek “Kış aylarıyla güneş
ışığının azalması beynin melatonin ve serotonin
üretiminden sorumlu hipotalamus bölgesini etkilerken,
bedenin iç saatinin işleyişinde farklılaşmaya
neden olarak depresif şikayetlerin ortaya
çıkmasına neden olabiliyor” diyor. Uzman
Psikolog Sema Sözer, kış depresyonuna karşı 4
etkili öneride bulundu.
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma
Derneği tarafından
yaptırılan araştırmaya
göre diyabet hastalığının oranı
yüzde 13.7’ye kadar yükseliyor.
İnsanların yaklaşık üçte birinin ise
durumlarından haberdar olmadıklarının
altını çizen Anadolu Sağlık
Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma
Uzmanı Dr. Erdem Türemen,
hastalığın bu denli artmasının
bilinen ya da bilinmeyen pek çok
nedeni olduğunu belirterek “Toplumda
daha yaygın olarak görülen
Tip 2 diyabete neden olan faktörlerin
en başında kilo sorunu geliyor.
Çünkü diyabet obeziteyle, vücut
yağlanmasıyla ilişkili bir hastalık.
Tabii obezitenin de birçok nedeni
var. Hareketsizlik, TV seyretme
saatlerinin artması ve beslenme
problemleri hastalığı tetikleyen en
önemli etkenlerin başında geliyor.
Diyabet artık çocuklarda dahi
görülebiliyor” dedi.
Gizli şekeri olanlar önlem
alarak diyabeti önleyebilir
Diyabetin sinsi bir hastalık olarak
ilerlediğini ve risk faktörü olan
grupların büyük önem taşıdığını
vurgulayan Dr. Erdem Türemen,
“Örneğin ailesinde diyabetli olanlar,
fazla kilolular, hipertansiyon hastaları,
kalp hastaları ve kolesterol
problemi yaşayanlar en riskli gruplar
olarak öne çıkıyor. Bu noktada riskli
gruplara uygulanacak tarama testleri
olası diyabet öykülerinin erken teşhis
edilmesini sağlar” dedi. Diyabet
riskinin arttığı dönemi pre-diyabet
olarak tanımladıklarını söyleyen Dr.
Türemen, “Halk arasında ‘gizli şeker’
diye bilinen bu dönemde, hastanın
diyabet riski artmış oluyor. Pre-diyabeti
çok önemsiyoruz; çünkü bu
dönemde bazı önlemleri almak, birtakım
ilaçlar kullanmak, hayat tarzını
değiştirmek ya da diyet yapmak gibi
pek çok adım, muhtemel bir diyabeti
önleyebilir” şeklinde konuştu.
Şeker yüklemesi testi
hastanın diyabete ne kadar
yakın olduğunu söylüyor
Yemeklerden sonra sürekli acıkma
hissi, çok fazla susama, ani kilo
kaybı gibi durumlarda kan şekerinin
yükselmesinden şüphelenildiğini
belirten Dr. Erdem Türemen, “Kan
şekeri ölçümü normal çıkarsa ve
hastanın kilosu, fiziki muayene
sonuçları yerindeyse herhangi bir
endişeye gerek olmazken, gerekli
durumlarda testler devreye girebilir.
Hastanın vücut kitle indeksi 30’un
üstündeyse, ailede diyabet mevcutsa,
hiperlipidemi, hipertansiyon ya
da kalp hastalığı öyküleri varsa bu
kez tarama testleri ve şeker yükleme
testlerinin yapılması gerekiyor”
açıklamasında bulundu. Şeker
yükleme testinin, kişinin pre-diyabet
olup olmadığını da gösteren
bir işlem olduğuna dikkat çeken
Dr. Türemen, “Kişinin açlık şekeri
normal çıkabilir fakat şeker yükleme
testi yapmadan pre-diyabet
olup olmadığını anlamayabilirsiniz.
Bu testle kişinin pre-diyabet olup
olmadığını; eğer pre-diyabet varsa
diyabete ne kadar yakın olduğunu
da öğrenmek mümkün” dedi.
Spor ve beslenme diyabeti yavaşlatıyor
Pre-diyabet dönemde diyabeti yavaşlatan
ilaçlar kullanmak gerekebildiğini
ancak ilaç kullanmadan önce hastalara
beslenmelerini düzeltmelerini
ve hareketli olmalarını öneren Dr.
Türemen “Eğer hasta bunları uygular
ve belirli bir kilo kontrolünü sağlayıp
bunu devam ettirmeyi başarırsa zaten
ilaca da ihtiyacı kalmıyor. Önemli
olan, pre-diyabet döneminde kilo
kontrolünü sağlayabilmektir. Diyabetin
korkutan komplikasyonlarının
da, iyi bir takip ve hasta uyumuyla
önlendiğini hatırlatmakta fayda var.
Çünkü önemli olan, kan şekerinin
belirli bir düzeyde tutulmasıdır”
şeklinde konuştu.
Diyabet hastaları için
doğru egzersiz ipuçları
Egzersize yavaş ve düşük hızda
başlayıp giderek tempoyu artırın.
Kendinizi aşırı zorlamayın.
Yanınızda her zaman diyabet
hastası olduğunuzu belirten bir yazı,
bileklik taşıyın.
Haftada 3-5 kez yürüyüş yapın.
Ayak probleminiz varsa yüzme
ve bisiklet gibi ayağa daha az yük
bindiren sporları tercih edin.
Spor ayakkabınızı ve spor kıyafetlerinizi
her an görebileceğiniz
yerlerde tutun. Böylece egzersiz her
an aklınızda olacaktır.
Ayaklarınızı sık sık kontrol edin
(kızarıklık, su toplaması vb).
Egzersiz süresince yanınızda glukoz
kaynağı besinler bulundurun.
Geç vakitlerde egzersizden kaçının,
tek başınıza egzersiz yapmayın.
Adımsayar kullanın ve 10.000
adımı hedefleyin. Bilimsel çalışmalar
adımsayar kullananların, kullanmayanlara
göre 2.500 adım daha fazla
attığını ve daha fazla kilo verdiğini
gösteriyor.
Yeterli miktarda su için.
Egzersiz öncesi ve sonrası kan
şekerinizi ölçün.
Gün ışığından faydalanmak
için dışarı çıkın
Gün ışığından mümkün olduğunca fazla faydalanmaya
çalışın. Eve kapanmayın, mutlaka
günde yarım saat de olsa dışarı çıkıp dolaşın.
Öğlen aralarında birkaç dakika güneşe veya
gün ışığına çıkmak bile faydalı. Güneş ışığı serotonin
salgılanmasını tetikleyerek ve uyku-uyanıklık
döngüsünü düzenleyerek metabolizmaya
doğrudan etki edebiliyor ve bu da duygu
durumumuzu etkileyebiliyor.
Loş ışıkta durmayın
Çalıştığınız ve yaşadığınız yerin mümkün olduğunca
çok ışık almasını ve havalandırılmasını
sağlayın. Gün içerisinde loş ışıkta durmak hormon
dengesini olumsuz etkileyerek olumsuz
duyguları artırıyor. İç mekanlarda otururken
cam kenarına yakın olan yerlerde oturup, dışarıdan
gelen ışıktan faydalanmaya çalışın.
Sosyalleşin
Aileniz ve arkadaşlarınızla vakit geçirmeye,
size iyi gelen ve sizi rahatlatan kişilerle görüşmeye
özen gösterin. Yaşadıklarınızı ve bunlara
dair duygu ve düşüncelerinizi paylaşmak,
sevdiklerinizden duygusal destek almak ruh
halinize iyi gelecektir.
Egzersiz yapın
Uzman Psikolog Sema Sözer, “Düzenli egzersiz
yapmaya çalışın. Yürüyüş, koşu gibi dışarıda ve
mümkünse gündüz yapılan egzersizleri tercih
edin. Fiziksel egzersiz yapmak olumlu duyguları
desteklerken, stresle daha kolay baş etmenizi,
özgüveninizin artmasını, kendi bedeniniz üzerinden
başarma ve kendinden memnun olma
hislerini artırır” diyor.
Damar hastalıklarına erken
müdahale damar check-up’ı
Belirli kriterler çerçevesinde uygulanacak
olan check-up programları ile
damar hastalıklarının henüz oluşmadan
veya başlangıç safhalarında yakalanması
mümkün olabiliyor. Bu sayede hastalığın
oluşumu ve ilerlemesi kontrol altına
alınabilirken oluşturacağı şikayetler de
başlamadan önlenebiliyor.
Damar check-up’ı programlarını
atardamar ve toplardamar alt başlıklarında
toplamak gerektiğinin altını çizen
Acıbadem Fulya Hastanesi Kalp ve
Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Cem
Arıtürk, “Atardamarlar için uygulanacak
check-up programı için, koroner
arter hastalığında uygulanan programlarla
benzer bir süreç takip edilebilir.
Ailede herhangi bir atardamar hastalığı
(koroner arter, şah damar, periferik
arter vs.) bulunmayan ve hiçbir şikâyeti
bulunmayan bireylerde 50 yaşından
itibaren yıllık damar cerrahisi muayenesi
uygundur. Eğer bu muayenelerde
ve yapılan tetkiklerde gerek görülürse
ileri teşhis yöntemlerine başvurulabilir.
Ailesinde herhangi bir atardamar hastalığı
bulunan kişilerin yıllık check-up
programına 40 yaşında başlaması uygun
olacaktır. Bununla birlikte sigara ve alkol
tüketen, hareketsiz, şişman ve stresli
kişilerin; şeker hastalığı, hipertansiyon
veya kolesterol yüksekliği bulunanların
da şikâyetleri olmasa dahi 40 yaşından
itibaren atardamar hastalıkları açısından
yıllık check-up yaptırmaları uygundur.
Bunlar haricinde kaç yaşında olursa
olsun, atardamar hastalığının varlığını
düşündürecek şikâyeti olanların mutlaka
bir damar cerrahına başvurmaları
gerektiğini de hatırlatmak isterim.
Gelelim toplardamar hastalıklarına.
Toplardamar hastalıklarında aile öyküsü
ve genetik faktörler oldukça önemlidir.
Genellikler 20li yaşlarda başlayan
hastalık 30lu yaşların sonunda veya 40lı
yaşların başında ciddi bulgular vermeye
başlar. Kadınlarda araya giren gebelikler
ve doğumlar bu süreçleri hızlandırabilir.
Bu nedenle ailesinde varis öyküsü
olan kadınların gebelik planlamalarından
önce toplardamarlar açısından muayene
olmaları, gelişebilecek sorunları
erken saptamak açısından önemlidir.
Bununla birlikte yaşı kaç olursa olsun
aile öyküsü bulunan; bacaklarında
ağrı, şişlik, kaşıntı, dolgunluk, huzursuzluk
gibi şikayetleri bulunan, uzun
süreler oturarak veya ayakta durarak
çalışan (öğretmen, bankacı, hostes vs.);
bacaklarında ciltten kabarık, varisleşmiş
damarlar bulunan; hayatının herhangi
bir evresinde derin ven trombozu
geçirmiş, toplardamarlarla ilgili bilinen
anatomik varyasyonları olan kişilerin
mutlaka bir damar cerrahına muayene
olması ve hekiminin tavsiyesi doğrultusunda
düzenli kontrollere devam
etmesi gerekmektedir” dedi.
04 gündem
İkİ İstanbullu’dan
BİRİ yalnız!
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü tarafından düzenlenen Uluslararası
Yalnızlık Sempozyumu kapsamında İstanbul’un yalnızlık haritası açıklandı. Şehrin 39 ilçesinde yapılan araştırma
sonuçlarına göre, İstanbulların yarısından fazlası kendini yalnız hissediyor. En yalnız grup ise gençler.
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji
Bölümü tarafından
yapılan “Yalnızlık Araştırması”nın
çarpıcı sonuçları, Üsküdar
Üniversitesi İnsan ve Toplum
Bilimleri Fakültesi’nce düzenlenen
Yalnızlık Sempozyumu’nda paylaşıldı.
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji
Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ebulfez
Süleymanlı önderliğinde yürütülen
çalışma kapsamında; 2019 yılının
Kasım ayı boyunca İstanbul’un 39
ilçesinde yaşayan 18-55 yaş arasındaki
1300 kişi ile görüşüldü.
İstanbul’da yaşayan farklı yaş,
cinsiyet, eğitim ile sosyo- ekonomik
sınıfa ait bireylerin “yalnızlık
algısı” incelendi. Yürütülen çalışma
ile katılımcıların yalnızlık hissi, yalnızlığa
yol açan sebepler ve yalnız
hissedildiğinde yapılan aktiviteler
üzerine kaydettikleri düşünceler
karşılaştırmalı olarak ele alındı.
Yapılan anket ve görüşmeler sonrasında
İstanbul’un Yalnızlık Haritası
çıkarıldı. İşte Yalnızlık Haritası’nın
çarpıcı sonuçları.
Yüzde 53’ü yalnız hissediyor
Araştırmaya katılanların yüzde 53’ü
kendilerini sıklıkla ya da ara sıra
yalnız hissettiklerini belirtirken;
buna ek olarak yüzde 36’sı yalnız
kaldığında mutsuz hissediyor.
Kendini en yalnız gençler hissediyor!
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji
Bölümü öğrencileri ve Method
Araştırma Şirketi ekibi tarafından
yapılan araştırma bulguları ve ilk
veri analizlerine göre; kendini en
fazla yalnız hisseden grup gençler,
bekarlar, dul/boşanmış kişiler, gelir
düzeyi düşük olanlar, göçmenler,
yalnız yaşayanlar ya da arkadaşlarıyla
birlikte evde ya da yurtta
yaşadığını belirten öğrenciler.
Kadınlar da erkekler de
eşit derecede yalnız
Yalnızlık araştırmasının sonuçlarına
göre, yalnızlık ve bu hissiyatın
ortaya çıkardığı mutsuzluk duygusunda
cinsiyet farklılığının bir rolü
yok. Geleneksel olarak duygularını
dışa vurmakta daha temkinli
davranan erkekler de yalnızlık
ve mutsuzluktan, kadınlarla eşit
oranda etkileniyor.
Sosyal medya kullanımı azaltılmalı…
Çalışmaya katılan İstanbulluların
yalnız kaldıklarında en fazla yaptıkları
aktivitelerin başında internette zaman
geçirmek geliyor. Ayrıca insanlar
yalnızlık hissettiklerinde uyumayı,
temizlik ya da yemek yapmayı ve çoğunlukla
Youtube videoları izlemeyi
tercih ettiklerini belirtmişlerdir.
Yalnızlık hissini azaltmak
için neler yapılabilir?
Araştırma sonuçlarına göre yalnızlık hissi
ile baş edebilmenin en iyi yolu aileyle
vakit geçirmek ve sevdiklerinizle sohbet
etmekten geçiyor. Ayrıca misafir ağırlamak,
derneklere ya da sosyal gruplara
katılım ile dini ya da spiritüel ritüellerde
bulunmak da diğer önemli iyileştirici
önlemler olarak karşımıza çıkıyor.
Sigara İçen Sürücüyü Yapay Zekayla Tespit Edecek!
İTÜ OTAM (İstanbul Teknik Üniversitesi
Otomotiv Teknolojileri Araştırma
Geliştirme Merkezi), otomotiv teknolojilerine
yönelik önemli bir projeyi daha
hayata geçirdi. İTÜ ARI Teknokent’te
yer alan PIXSelect isimli teknogirişim
şirketiyle ortak bir proje geliştiren İTÜ
OTAM, sürüş esnasında sigara içen,
telefonla konuşan, uyuyan veya emniyet
kemerini bağlamayan sürücüleri yapay
zekayla tespit edebilecek. Aracın dikiz
çözüm ile forklift kullanıcılarından
aynasında yer alan yüksek çözünürlüklü
filolarındaki araçların sürücülerine kadar
kamerayla sürücüyü takip eden sistem,
diğer firmalarımızın ihtiyacını karşılamaya
da hazırız” diye konuştu.
elde edilen görüntülerin yapay zeka
tarafından analiz edilerek sürücüyü ve
merkezi uyarmasına dayanıyor.
Yerli teknogirişim PIXSelect
Otomotiv firmalarına yönelik test çözümleri
sunan İTÜ OTAM (İstanbul Tek-
önemli yetkinliklere sahip olduklarını
Yapay zeka ve görüntü işleme alanında
nik Üniversitesi Otomotiv Teknolojileri
belirten PIXSelect Genel Müdürü Kerem
Araştırma Geliştirme Merkezi), test laboratuvarlarında
ileri teknolojiyi kullanarak rücünün hareket halinde sigara içtiğini, ilgili ciddi bir ‘big data’ ortaya çıkardığı-
görüntü analizinde sürücü davranışları
Yazıcı ise yaptığı açıklamada, “Özellikle
otomotiv endüstrisine yönelik önemli telefonla konuştuğunu, uyukladığını veya nı belirten İTÜ OTAM Genel Müdürü üzerine odaklanmış durumdayız. Sürücünün
sigara içmesinden, yorgunluk anali-
hizmetlerini sürdürüyor. İTÜ OTAM son emniyet kemerini bağlamadığını algılayabilen
yapay zeka teknolojisi, kamera işlemek üzere teknogirişim firmalarıyla zine, trafikte risk oluşturabilecek telefon
Ekrem Özcan, “İşte bu big data’yı,
olarak, İTÜ ARI Teknokent’te yer alan
PIXSelect isimli teknogirişim şirketiyle görüntülerini merkeze ileterek anlık ortak projeler üretiyoruz. ‘Yapay Zeka kullanımına kadar birçok davranışını
birlikte ‘Yapay Zeka Sürücü Davranışlarını
İzleme’ projesini hayata geçirdi. Aracın
zi de İTÜ ARI Teknokent firmalarından Bu bilgiyi de firmaların izleme merkezle-
uyarılarda bulunuyor.
ile Sürücü Davranışları İzleme’ projemi-
yapay zeka sayesinde tespit edebiliyoruz.
dikiz aynasında yer alan yüksek çözünürlüklü
kamerayla sürücüyü takip eden Geçtiğimiz Ekim ayından itibaren İTÜ pay zeka ile paylaştığımız data arttıkça, zeka üzerine çalışmalarımızı geliştirmek
Big data’yı işleyerek firmalara sunacak PIXSelect ile birlikte geliştiriyoruz. Yarine
anlık olarak bildirebiliyoruz. Yapay
sistem, elde edilen görüntülerin yapay OTAM bünyesindeki test sürücülerinin, zeka seviyesi artıyor, daha hızlı tespit için test altyapısını ve sürücü davranış datalarını
bize açan İTÜ OTAM’a özellikle
zeka tarafından analiz edilerek sürücüyü dinamometreler üzerinde 3 vardiya araç edebiliyor. OTAM’da testlerini yürüttüğümüz
ve kullandığımız bu teknolojik teşekkürlerimizi iletiyorum” ve merkezi uyarmasına dayanıyor. Sü-
sürdüğünü ve bu durumun sürücülerle
dedi.
Şeker hastalığı
3 aylığa indi
Bursa’da okurlarıyla buluşan Prof. Dr. Canan
Karatay, Türkiye’de şeker hastalığının 3 aylığa
kadar indiğini, 10 aylık bebeklerde yetişkin
tipi şeker hastalığı görüldüğünü söyledi.
Büyükşehir Belediyesi tarafından ilk kez
düzenlenen Kitap Fuarı’na katılan Prof. Dr.
Canan Karatay, sağlıklı beslenme üzerine
konferans verdi. Bursalıların yoğun ilgi
gösterdiği konferansta özellikle zehir olarak
nitelendiği şekerin tehlikelerini anlatan Karatay,
“Şeker vücutta yangını başlatıyor. Sigara
gibi hemen anında değil yavaş yavaş. Çocuklarımız
3 yaşında başlıyor, doğum günlerinde
falan şekerli içecekler tüketmeye. Ama 30
yaşına gelince hepsi perişan. Ana rahmindeki
bebeklere şeker vermemek mecburiyetindeyiz.
Gebelere ve hamilelere siz siz olun kesinlikle
yaptırmayın. Yani doktorunuz azarlarsa
da doktorunuzu değiştirin. Çünkü çocuklarımızı,
bebeklerimizi, geleceğimizi zehirlemeye
kimsenin hakkı yok. Bu hafta yayınlandı.
Efenim şeker hastalığı 16 yaşına kadar inmiş.
16 yaşına kadar inmedi, 3 aylığa kadar indi.
3 aylık, 10 aylık çocuklarda bile bugün şeker
hastalığı görülüyor, yetişkin tipi şeker görülüyor.
Sebebi ne? Yaygın bir şekilde insanları
zorlayıp, hakları olmadığı halde gebelere bunu
yaptırdıkları için. Ülkemizde bu şeker yüklenişi
çok arttı, çok yaygınlaştı. Korkutularak yapılıyor.
Bu lafları ettim diye beni meslekten men
etmeye çalışıyorlar ama daha olmadı edemezler
çünkü. Maalesef 3 aylık bir bebek şeker
hastası oluyorsa ana rahminde iken bu zehirle
karşılaşmış demektir. Her şey kendi elinizdedir.
Doktor Karatay’ın da değil, bakanların da
elinde değil. Herkes kendi sağlığını avucunun
içine alacak. Beynini koyacak, düşünecek. Ben
ne yaptım da bu hale geldim, ben ne yaptım
da çocuğum hastalandı diye” dedi.
Vatandaşlara beslenme konusunda tavsiyelerde
de bulunan Karatay, “Pakete girmiş
hiçbir şeyi yemeyeceksiniz. Fabrikadan çıkıp,
pakete girmiş sıvıyı içmeyeceksiniz. Reklamı
yapılan hiçbir yiyeceği yüz vermeyeceksiniz.
Bütün suni, fabrikaya girmiş ürünler hakiki
gıda değil. Bunlara damak tadı arttırılsın diye
her türlü şeker ekleniyor. Başta da çok ucuz
olduğu için mısır şurubu şekeri ekleniyor.
Bunlar hakikaten temelde bütün çocuklarımızın,
gençlerimizin, hanımlarımızın sağlığını
bozuyor” diye konuştu.
Pazaryeri
Satrançta 2 birincilik,
1 ikincilik kazandı
Bilecik’te 21 - 22 Aralık’ta düzenlenen
“Bilecik Satranç Şampiyonası Küçükler İl
Birinciliği Turnuvasında” Pazaryeri Halk Eğitimi
Merkezi kursiyerleri 2 birincilik, 1 ikincilik
kazandı. Bilecik kapalı spor salonunda yapılan
turnuvaya 13 kursiyer katıldı. Satranç antrenörü
Emre Bayram yönetiminde yarışmaya katılan
kursiyerlerden kızlarda Aylin Kaçmaz ve Beyza
Avcı, yaş gruplarında birinci olurken; Cemre
Kalyoncu kendi yaş grubunda ikinci oldu.
gezi
05
ADİGEY GEZİSİNDEN
Kafkas sıradağlarının kuzeyinde
bulunan 7800 kilometre karelik
bölgeye Adigey Cumhuriyeti adı
veriliyor. Adigey, Slav kökenli nüfusun
çoğunlukta olduğu bir ülke. 453 bin nüfusun
yüzde 25’i Adigelerden, diğerleri
ise çoğunluğu Ruslar olmak üzere başka
kavimlerden oluşuyor. Rusça ve Batı
Çerkesçesi (Adigece) resmi dil olarak
kabul edilmiş.
İstanbul’dan yaklaşık bir buçuk
saatlik bir yolculuktan sonra Krasnodar
kentine varıyorsunuz. Krasnodar kentinden
hemen sonra Adigey Cumhuriyeti
başlıyor. Oradan da Maykop’a araba
ile yaklaşık bir saat on beş dakikada
ulaşıyorsunuz. Yaptığım dört gezide
cumhuriyet içerisindeki Kuban ovasının
çok verimli olduğunu gördüm. Neredeyse
siyaha yakın olan topraklarda ağırlıklı
olarak mısır, buğday, arpa, karpuz, soya,
yem bitkileri tarımı yapılıyor. Buradaki
toprağın bir kısmı Nazi işgali sırasında
vagonlarla Almanya’ya gönderilmiş.
Son yıllarda özellikle meyvecilik çok
gelişmiş. Elma burada çok önemli. Zaten
başkent Maykop’un (Meykoap) anlamı
elma üretilen bölge demek. Elmadan
başka kiraz, armut, vişne de yetiştiriliyor.
Şehrin içerisinde ceviz, erik ve kestane
ağaçları bulunuyor.
Hayvancılık ağırlıklı olarak merada
yapılıyor. Süt ürünlerine gelince. Adigey
Cumhuriyeti Çerkes peynirinin (Adige
koaye, mate koaye) coğrafi işaretini
almış durumda. Yemekleri benim için
yabancı değil. Annemin yaptıklarının
aynısı. Sizde giderseniz Halüj, Şıpsı,
Mamrıs (paste), Metaze (psijö halüj),
Lığuğe, Şaşlık ve Kundusuvun mutlaka
tadına bakın. Cumhuriyetteki
Şhagoaşe nehri, Kurçıps nehri,
Mezdah ormanı, Maykop parkı,
Laganaki dağı ve Adigey Müzesi
görülmeye değer yerler.
Adigey’den…
Geçtiğimiz Ağustos ayında eşimle
beraber Adigey’e gittik. Planımızda
olmamasına rağmen Kabartay-Balkar
cumhuriyetinin başkenti Nalçik’te bir
süt fabrikasını ziyaret ettik. Yaklaşık yedi
günlük ziyarette özellikle Adigey Cumhuriyetinde
yoğun görüşmeler yaptık.
HAÇEŞ’te (Misafirhane/otel) kaldık. En
son 2015 yılında Maykop’a gittiğimde
temeli atılmıştı. Dört sene içerisinde
tamamlanarak özellikle diyasporadan
gelenlere hizmet etmeye başladı. İlginç
olan da hikayesi. Hikaye de buranın
dayanışma ile kurulmuş olması.
Haçeşte Timjeko İbrahim Mandacı
çalışıyor. Biga Dereköy doğumlu. Yine
Harun
Raşİt Uysal
Novorossik konsolosluğunda
görevli olan Hamtej Kemal Kızılot
ile de tanıştık. Samsun Çarşamba
Kızılot köyünden, oturma
izni bulunuyor. Bidanuko Nihat
sağ olsun ziyaretimize geldi.
Suriyeli ve ilk dönenlerden.
Woreko Diana da Suriye
Şam’dan 2014 yılında IŞID
Şam’a yaklaşınca ailesiyle birlikte Maykop’a
gelmiş. Kabardey olan Diana ayni
zamanda İbrahim’in nişanlısı Maykop’a
giderseniz yolunuz mutlaka Taksis adıyla
anılan Bereko Mehmet ile kesişir. Kendisi
buraya ilk yerleşenlerden. Bürokrasiyle
arası çok iyi ve yıllardır da taksicilik
yapıyor. Herkesi tanıyor. Mafehable’de
yaşıyor. Mafehable ile ilgili biraz detay
vermek istiyorum. 1990’lı yıllara kadar
Adigey’de böyle bir köy yoktu. Çerkes
köyleri genellikle Maykop’a uzak olmasına
karşın Mafehable sadece 8 kilometre
mesafede. Bu köyün kurulmasına
Adigey eski cumhurbaşkanı Carım Aslan
vesile oldu. 1990’lı yıllarda Yugoslavya
dağıldıktan sonra çıkan iç savaşta ortada
kalan Kosova’daki Çerkesler tarım aletleri
ile birlikte gelip bu köye yerleştirildiler.
Şimdi köy büyüdü ve 50 haneye ulaştı.
Maykop’taki dostlarımdan birisi de Ege
Üniversitesinde okurken tanıştığım
Kimya Mühendisi Bülent Jane. Buraya ilk
gelenlerden. Adigey’de doğan Fatıma ile
evli, iki oğlu var.
Tsey Mahmut Bağ da İzmir Ege
Üniversitesinde birlikte öğrenim gördüğümüz
bir arkadaşım. Kendisi Edebiyat
Fakültesi mezunu ve Maykop’a gideli
epey bir zaman oldu. Almanya’dan
emekli ve Çetawların kızı Laşin ile evli.
Laşin Türkiyeli bir Çerkes ailesinin kızı.
Maykop’ta Dışeps (Altın suyu) isminde
bir kafeleri bulunuyor. Laşin’in babası
Çetaw İbrahim tarafından açılan kafe
Maykop’un en hareketli yeri olan Maykop
Parkına yakın ve lezzetli yemekler
yapıyorlar. Dışep’in çaprazında başka
bir kafe daha bulunuyor. Benim aklımda
kalan adıyla Tetiy (bizim) adı verilen
kafeye Dışeps’e olduğu gibi Türkiye’den
gelen Çerkesler gidiyorlar. Çerkesçe
bilmiyorsanız bile bu iki kafede Türkçe
konuşanlara rastlıyorsunuz. Tetiy’in
mülk sahibi Dug Miraç. Türkiye’den
oraya yerleşenlerden. Türkiye’deyken
tanıdığım bir arkadaşım.
Bu gittiğimde Adigey Devlet Teknik
Üniversitesi Ekonomik Mühendislik Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Bidanuko Murat
Kaplanoviç, yine ayni üniversiteden süt
teknolojisi uzmanı Hatko Zurat Nurdieva
ile Ziraat Fakültesi Dekanı yeni
arkadaşlarım oldular.
Adigey’e giderseniz nereleri gezebilirsiniz?
Şehrin içerisindeki Maykop
Parkı, Lenin Meydanı,
Adigey Müzesi, Flarmoniya,
Pazar görülmeye
değer yerler. Maykop dışında
Ğoame, Laganaki, Mezdah,
Şhagoaşe nehri, Kurçıps’ı
ziyaret edebilirsiniz, Laganaki
büyük ağaçlarla kaplı
olan dağlık bölgede. Burada
Çerkes yemekleri yapan
restoranlar bulunuyor.
Maykop’ta görülmeye
değer yerlerden birisi de
Mezdah demiştik. Yeşilin
her türlü renginin hakim
olduğu bu sık ormanlık alan
Maykop’un hemen kıyısında
bulunuyor. Arkadan ormana
gireceğiniz uzun bir merdiven
yapılmış bu merdivenden
inmek özellikle de çıkmak
büyük enerji gerektiriyor. Ormana
gerçekten hayran kaldığımı
ifade etmek istiyorum.
Şhagoaşe ve Kurçıps birer
ırmak. Şhagoaşe ırmağının
önüne set çekerek Maykop
parkının hemen altında yapay
bir havuz oluşturulmuş.
1 Ağustos “dönüş” günü
Her yıl diyasporadan
Adigey’e dönüşü kutlamak
üzere 1 Ağustos’ta dönüş
günü etkinlikleri yapılıyor.
Bu tarih ilk dönenin 1 Ağustos’ta
gelmesiyle belirlenmiş.
Bu seneki etkinlik Maykop
camisinin yanındaki geniş
alanda yapıldı. Geceye Adigey
Cumhuriyetinin sanatçıları
katıldılar. Yaklaşık 3 saat
süren gecedeki ana tema
“diyasporada (Türkiye, Suriye,
Ürdün, İsrail) yaşayan
Çerkeslerin Adigey cumhuriyetine
geri dönmesiydi.
Geceden…
Bu çağrı çok anlam ifade ediyor.
Adigey’de nüfusun arttırılması için
bu şart. Aksi takdirde kaybolacak diller
arasında gösterilen batı Adigece lehçesi
Wubıhça gibi yok olacak. Şenlik sırasında
yatsı ezanı başlayınca “ze ze yezane
kace, juğepsef” “durun durun ezan
okunuyor ara verin” diyen hatiyakonun
gür sesi duyuldu. Şenlik ezan bittikten
sonra devam etti.
Burada yaşayan Çerkesler diyasporadakiler
gibi Müslümanlar ve Hanefi
Mezhebindeler. Maykop’a gidip pazara
uğramamak olmaz. Buradaki pazarcıların
neredeyse tamamı kadın. Pazarda satış
yapan Çerkes kadınlar Çerkes olduğumuzu
öğrendiklerinde ayıp olmasın diye
hepsinden birer ikişer Çerkes peyniri ve
tuz satın aldık. Kadınlardan biri boyumu
ve sülalemi sordu. Boyumun Bjeduğ, babamın
Sıpha, annemin Şöace olduğunu
söyleyince özellikle annemin sülalesinden
tanıdıkları olduğunu söyledi. Eşimin
Şapsığ olduğunu öğrenince de ona
“Bjeduğemi yanıs” Bjeduğların gelini”
diye hitap etti. Adige müzesi de mutlaka
görülmeli. Burada istediğiniz dilde
size tarihi anlatacak insanlar bulunuyor.
Çerkesçe bilenler için Çerkesçe, Rusça
bilenler için Rusça, Türkçe bilenler için
Türkçe anlatılıyor. Daha önce gittiğimde
Tıv Aslan yaklaşık 3 saat boyunca Nart
hikayeleri de anlatarak bizi gezdirdi.
Onun anlattıklarının bazıları bana yabancı
değildi, çünkü benzerlerini küçükken
babaannemden dinlemiştim. Bunu ona
söylediğimde hem şaşırdı hem sevindi.
Diyaspora…
Çerkesler ağırlıklı olarak Türkiye’de yaşıyorlar.
Türkiye’den başka Ürdün, İsrail,
Suriye’de de azımsanmayacak kadar
nüfusları var. Türkiye’deki diyasporadan
bahsedeceğim biraz. Türkiye’de benim
gibi anavatanını ziyaret eden az Çerkes
var ama maşallah orası hakkında herkes
konuşuyor. Özellikle de görmeyenler
çok fazla sayıda olumsuz bilgi kirliliği
üretiyorlar. Sovyetler Birliği zamanında
antikomünist Çerkesler görmeden orayı
kötüleye kötüleye bitiremiyorlardı. Sovyetler
yıkıldıktan sonra bugün ne Rusya
ne de Adigey komünizmle yönetilmiyor.
Ancak dedikoducular yine iş başındalar.
Siz hiç Ermeni diyasporasının Ermenistan’ı,
Yahudi diyasporasının İsrail’i,
Rum diyasporasının Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi’ni kötülediklerini duydunuz
mu? Görmeden anavatanı kötülemek ne
insani ne vicdani ne de ahlaki.
SONUÇ OLARAK… O zaman diyasporaya
düşen görev orayı kötülemek
değil Çerkes nüfusu arttırmak için mümkünse
yerleşip” vatandaş olmak”, bunu
yapamayan için “oturma izni” almak, hiç
değilse her yıl orayı ziyaret etmek olmalı.
UNUTMAYIN Kİ!!!..İklim değişikliği
böyle giderse, ki gidecek gibi görünüyor,
gelecekte Adigey Cumhuriyeti’nin de yer
aldığı Kuzey Kafkasya en revaçta olan
bölgeler arasında olacak. Rusya Federasyonu
ve Adigey Cumhuriyeti dedeleri
oradan geldikleri için Çerkeslere kolaylıklar
gösteriyorlar. Hiç olmazsa oradan
oturma izni ve akabinde ev, tarla alarak
bunu değerlendirmekte yarar var diye
düşünüyorum…
06 ekonomi
Ev alırken dikkat
edilmesi gerekenler
Ev satın almak detaylı
bir araştırma gerektiriyor.
Lokasyon ve
bütçe gibi karar verilmesi
gereken noktalar
var. Bunun dışında
krediye uygunluk,
sosyal olanaklar, toplu
taşımaya yakınlık
gibi etkenler de bulunuyor.
RE/MAX, ev
satın alma sürecinde
dikkat edilmesi gereken
noktaları sıraladı.
Ev satın almak birçok karar vermeyi
gerektiriyor. Nerede olsun,
bütçe ne kadar, kaç odalı olmalı…
Bunun dışında krediye uygunluğu,
rutubetli olup olmaması, toplu taşıma
ve sosyal alanlara yakınlık gibi dikkat
edilecek pek çok nokta var. RE/MAX,
ev satın alma sürecinde dikkat edilmesi
gereken noktaları şöyle sıralıyor:
Bütçenize karar verin
Ev aramaya başlarken öncelikli kriter
lokasyon ardında da genellikle bütçe
oluyor. Bunlara karar vermek ve bütçeyi
doğru belirlemek boşuna vakit kaybetmemek
için önemli. Bütçe belirlenmesindeki
en önemli detaylardan biri de
gelire göre ne kadar kredi çekilebileceğini
yaklaşık olarak belirlemek olarak
öne çıkıyor. Bütçe yaparken ödenmesi
gereken tapu alım masraflarının, döner
sermaye giderlerinin ve hizmet bedelinin
de bu bütçeye eklenmesi gerekiyor.
Krediye uygun mu?
Bu süreçte krediye uygun olmayan
bir ev için çaba harcamak, zaman
kaybının yanında bu durumu bankaya
ekspertiz ücreti ödedikten sonra
Balkanlarla
ilişkilerde
ekonomik hamle
öğrenmeniz durumunda, ekspertiz
ücreti iade edilmediği için nakit kaybı
yaşamanıza da neden olur.
İpotek ve haciz
Almak istediğiniz evin üzerinden
haciz kaydı olması durumunda, haciz
kalkmadığı sürece kredili ya da kredisiz
olarak hiçbir şekilde evin tapusunu
almanız mümkün değil. Evin ipotekli
olması durumda ise ipoteği kabul ettiğiniz
sürece tapuyu üzerinize alabilirsiniz.
Ancak banka ipoteği haricinde, şahıs
veya kurum ipoteği olması durumunda
konut kredisi kullanmazsınız.
Rutubet
Yeni konut alımlarında sıklıkla şikâyet
edilen konuların başında evin rutubet
alması gelir. Özellikle evin boyasının
yeni yapılması durumunda evin rutubet
alıp almadığını anlamak güç olmakla
birlikte, ev dış yalıtımından incelenmesi
durumunda fikir edinme şansı var. Eğer
evin rutubet alma ihtimali varsa, bir
uzmanın incelemesi faydalı olacaktır.
Çünkü rutubet alan evin rutubetini
kesmek, çoğu zaman fazlaca masraf
yapmanıza neden olur.
Toplu taşıma, ulaşım ve sosyal olanaklar
Ulaşım imkanlarının almak istediğiniz
eve yakın olması, özellikle büyükşehirlerde
yaşayanlar için yaşam kalitesini
büyük oranda artıran ve evin ileride
değerlenmesindeki en önemli unsurların
başında gelir. Ulaşım seçenekleri
yanında, okul, hastane, park gibi alanlara
yakınlık ise eve artı değer katan ve
zaman tasarrufu yapmanızı sağlar.
Komşular
Ev alma komşu al diye boşuna denmemiş.
Pek çok insan komşularından ötürü
taşınmak zorunda kalabiliyor. Apartmanın
ortak alanlarının yönetiminin iyi
yapılması ve komşuluk ilişkilerin düzenli
olması, alınacak evde yaşam kalitesine
arttırmak adına önemli bir etken olarak
kabul edilir. Hatta bazı durumlarda ev
satışı sadece komşuluk ilişkilerinin iyi
olmamasından bile kaynaklanır. Bunun
için eve karar vermeden önce apartman
sakinleri ile konuşmanız faydası olur.
İçinde kiracı var mı?
Almak istediğiniz evde kiracı oturuyorsa,
mevcut kira sözleşmesi şartlarını incelemeniz
ve bu doğrultuda karar vermeniz
büyük önem taşır. Çünkü evi satın
aldığınızda sözlü olarak bile yapılsa kira
sözleşmesini de yasal olarak aynı şartlar
ile devir almış olursunuz. Yani sözleşme
bitimine kadar zam yapmaz ve şartları kiracı
kabul etmediği sürece değiştiremezsiniz.
Ayrıca kira sözleşmesi devam eden
kiracıyı çıkarmak istemeniz durumunda,
yeni ev bulması için yasal olarak 6 ay gibi
bir süre tanımanızda gerekli.
RE/MAX Türkiye Bölge Direktörü
Murat Goldştayn, ev satın alma sürecinde
titizlikle karar verilmesi gerektiğini
söylüyor: “Dört duvar olarak alınan
evler sahipleri tarafından bir yuvaya
dönüşüyor. Bu dönüşümde de karşılarına
herhangi bir sorun, pürüz çıkmaması
için çok iyi seçim yapılması gerekiyor.
Görüntüde harika olan evlerde daha
sonra çeşitli sorunlar çıkabiliyor. Biz RE/
MAX olarak gayrimenkul danışmanlarımızla
ev sahibi olmak isteyenlere
konutlarla ilgili her tür bilgiyi sağlıyor,
konforlu bir yaşam alanı yaratmaları için
elimizden geleni yapıyoruz. Bu önemli
süreçte dilerseniz emlak danışmanlarımızdan,
dilerseniz emlakla ilgili her türlü
detayı bulabileceğiniz Emlaktabugun.
com sitesinden bilgi alabilirsiniz.”
Prof. Dr.
Harun Raşit Uysal
harun.uysal@ege.edu.tr
Gıda alerjilerine
dikkat!!!
Bu haftaki yazımda dünyada milyonlarca
insanı ilgilendiren gıda alerjilerinden
bahsedeceğim. Çünkü gıda alerjileri
bazılarımızın bilmediği, bazılarımızın
da sonradan farkına vardığı bir durum.
Gıdalara karşı immünolojik olarak
gelişen istenmeyen reaksiyonlar
“gıda alerjisi” olarak adlandırılıyor.
Gıdalara karşı istenmeyen reaksiyonlar,
eğer o gıdayı alan kişilerin tümünde oluşuyorsa,
buna “toksik reaksiyon” deniyor.
İstenmeyen reaksiyonlar kişisel hassasiyete
bağlı ise “toksik olmayan reaksiyonlar”
olarak adlandırılıyor ve immünolojik olan
(gıda alerjileri) veya immunolojik olmayan
(gıda intoleransı) şeklinde sınıflandırılıyor.
Gıda alerjilerinde farklı immünolojik
mekanizmalar etkili. Bağışıklık sistemimiz,
vücudumuza burun, nefes yolları,
bağırsaklar ve deriden giren yabancı ve
zararlı maddelere karşı yaşamı devam
ettirmek için engelleyici reaksiyonlarla
karşılık veriyor. Bu reaksiyonlar, ya
zararlı maddeleri ortadan kaldırıyor ya da
girmelerini engelliyor.
Alerjide bağışıklık sistemi, bundan
bir miktar farklı bir yolla ve vücut için
zararlı olmayan maddelere karşı ancak
vücut için zararlı olan aşırı bir reaksiyon
veriyor. Bu reaksiyon, alerjinin görüldüğü
organda kronik yangı şeklinde devam
ediyor ve bazen geride dönüşümsüz
değişikliklere yol açabiliyor.
Alerjik hastalıklar son 25–30 yılda,
özellikle gelişmiş ülkelerde önemli oranda
artış göstererek, bir halk sağlığı problemi
haline geldi. Alerjik hastalıkların
gelişmekte olan ülkelerde endüstrileşmiş
ülkelere göre belirgin oranda daha düşük
bir yaygınlığa sahip olduğu gözleniyor.
Gelişmiş ülkelerdeki sanayi tesislerinin
çıkardıkları kimyasallar, araba emisyonları
ile vahşi tarım uygulamalarından gelen
tarım ilacı, gübre gibi kimyasal kalıntılar
ve gıda işlemede kullanılan kimyasal katkı
maddeleri insanlarda önemli ölçüde alerjik
tepkimelere neden oluyorlar. Çünkü vücut
bunların önemli bir kısmını tanımıyor
ve hemen bağışıklık sistemini harekete
geçiriyor. Bu nedenle Türkiye’de her dört
çocuktan birinin alerjen olduğu biliniyor.
Gıdalara baktığımızda en çok alerji
yapanlar; inek sütü, buğday, yumurta,
elma, mısır, balık, fındık, çilek, kereviz,
havuç olarak sıralanıyor.
Örneğin inek sütü proteini alerjisinde,
vücudun bağışıklık sistemi, süt proteinlerine
karşı alerji antikorları üreterek,
iltihap hücrelerini aktif hale geçiriyor veya
bunların bir bileşimiyle tepki gösteriyor.
İnek sütünde, süt alerjisi olan kişilerde
reaksiyona sebep olabilecek 25 ten fazla
farklı protein bulunuyor. Bazıları bu
proteinlerden sadece birine, birçokları da
birden fazlasına alerjik tepki gösteriyor.
Aman dikkat diyelim!!!
Bursa Büyükşehir Belediye
Başkanı Alinur Aktaş, çeşitli
temaslarda bulunmak üzere
Bursa’ya gelen Kuzey Makedonya
Cumhuriyeti Dış Yatırımlardan Sorumlu
Devlet Bakanı Elvin Hasan’ı
Heykel’deki tarihi binada ağırladı.
Bursa Milletvekilleri Refik Özen ve
Ahmet Kılıç’ın da katıldığı ziyarette
konuşan konuk Bakan Elvin Hasan,
Bursa’nın da Balkanlardan çok
fazla göç aldığını, Bursa, Kocaeli ve
Sakarya’ya geldiklerinde kendilerini
evlerinde hissettiklerini söyledi.
Resmi rakamlara göre 2 milyon
nüfusa sahip Makedonya’daki Türk
nüfusun 80 bin civarında olduğunu
kaydeden Hasan, “Yatarım için
cazip bin ülkeyiz. Ağırlıklı olarak
Almanya, İngiltere ve İsviçre’den
yabancı yatırımcılar geliyor.
Türkiye’den de Gebzeli 2 yatırımcımız
var. Türk yatırımcı sayısının
artmasını istiyoruz. İki ülke liderinin
ortak hedefi ticaret hacminin
1 milyar dolara ulaşması. Şuanda
ticaret hacmimiz 500 milyon dolar
seviyesinde. Bu konuda Türk yatırımcıları
bekliyoruz” diye konuştu.
“İşsizlik oranının Azalması
Reformlarla Olacaktır”
Türkiye Genç İşadamları Derneği
(TÜGİAD) Başkanı Anıl Alirıza
Şohoğlu açıklanan TÜİK rakamlarına
dair açıklamada bulundu.
TÜİK verilerine göre Türkiye genelinde
15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz
sayısı 2019 yılı Ağustos döneminde
geçen yılın aynı dönemine göre 980
bin kişi artarak 4 milyon 650 bin kişi
oldu. Konuyla alakalı konuşan TÜGİ-
AD Başkanı Şohoğlu “İşsizlik oranı
Ağustos döneminde yüzde 14.0 olarak
açıklandı. İşsizlik oranı Temmuz’da
yüzde 13.9, geçen yıl Ağustos 2018’de
yüzde 11.1’di. Tarım dışı işsizlik oranı
da yüzde 16.7 oldu. En büyük sıkıntı
genç işsizlikte yaşandı. Genç nüfusta
(15-24 yaş) işsizlik oranı bir önceki yıl
aynı döneme göre 6.6 puanlık artış
ile yüzde 27.4 oldu ve rekor seviyeye
geldi. Bundan sonra en büyük öncelik;
yapısal reformlarla birlikte yatırımların
artması ve sürdürülebilir büyüme modelini
hayata geçirmek olmalı” dedi.
İşsizlik oranlarının kontrollü biçimde
ele alınması gerektiğine de vurgu yapan
Şohoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“İşçi ve işverenin üzerindeki yüklerin
azaltılması gerektiği kanaatindeyim.
İstihdam sağlayıcı paketlerin hızlıca
hayata geçirilmesi hem işçiyi hem
de işvereni rahatlatacaktır.Bu sayede
toplumda oluşan işsizlik baskısı
da minimum düzeye inecektir. Bir
diğer çağrımızda genç iş insanlarına.
Üretim çarkları durmadan üretmeye ve
ihracat oranlarımızı arttırmaya yönelik
politikalar izlemeliyiz. Bu hem işsizlik
oranlarının azalmasını sağlayacak hem
de ekonomik anlamda Türkiye ekonomisinin
şahlanmasını sağlayacaktır.
“Enflasyonda yakalanan başarı,
istihdamda da yakalanmalıdır”
“Verisi açıklanan OECD ülkelerinin
ortalama işsizlik oranı %5.2 iken Türkiye'nin
%13-%14 aralığında gezinen
işsizlik oranı oldukça yüksek kalmaktadır.”
Diye konuşan Şohoğlu sözlerine
şunları ekledi: ”OECD ülkeleri içerisinde
en yüksek 4. işsizlik oranına sahip olan
Türkiye'nin son dönemde enflasyonda
yakaladığı başarıyı istihdam rakamlarında
da ortaya koyması gerekmektedir.”
Büyükşehir'den
çiftçilere müjde
bitmiyor
Sosyal belediyecilik anlayışı ile hareket
eden Ankara Büyükşehir Belediyesi, hem
çiftçiye destek verecek hem de maddi durumu
olmayan ailelerin mutfak ekonomisine katkı
sağlayacak yeni bir projeye daha imza atıyor.
Büyükşehir Belediyesi tarafından çevre ilçelerde
üretim yapan çiftçilerin elinde kalan soğan
başta olmak üzere diğer bakliyat ürünleri;
Ziraat Odaları, Tarım Birlikleri ve Kooperatifler
üzerinden usulüne uygun olarak satın alınacak.
Ankara'da kırsal kalkınma projelerini birer
birer hayata geçiren Büyükşehir Belediyesi,
tohum desteğinden sonra şimdi de üreticilerin
elinde kalan ürünleri satın alarak, ekonomilerine
destek sağlayacak.
Kırsal Hizmetler ve Sosyal Hizmetler Dairesi
Başkanlığı'nın ortaklaşa yürüttüğü projenin
uygulanması için çiftçilerin üye olduğu Ziraat
Odaları, Tarım Birlikleri ve Kooperatiflerle
görüşmeler başladı. İlk etapta satın alınması
planlanan soğan, 20'şer kiloluk çuvallar halinde
Büyükşehir Belediyesi'nden sosyal yardım
alan 30 bin aileye ücretsiz dağıtılacak.
Başkent ekonomisinin güçlendirilmesi için
çiftçilerin satamadığı elinde kalan ürünleri satın
alarak, çiftçinin yüzünü güldürecek olan Büyükşehir
Belediyesi, bazı ürünler için doğrudan
alım da yapabilecek.
İlk adımı Almanya ve İtalya atarken,
Fransa, Hollanda ve Norveç’te de
2020 yılından itibaren dizel araçla
girilemeyen ‘greenzone’lar (yeşil alan)
yaratılacak. En sert tedbirlerin uygulandığı
İtalya’nın Milano şehrindeyse
25 Mart 2019 tarihinden bugüne katı
bir ‘greenzone’ uygulaması işletiliyor.
Dünyanın en büyük alternatif yakıt
sistemleri üreticisi BRC’nin Türkiye
CEO’su Kadir Örücü, “2030 yılına
kadar dizel araçlar kademeli olarak
üretimden kalkacak. Özellikle nüfus
yoğunluğu yüksek ve tarihi dokusu
olan şehirlerde bu tarih çok daha
erkene çekilebilir. Avrupa’da başlatılan
‘greenzone’ uygulamalarını büyük şehirlerimizde
görebilmemiz mümkün”
şeklinde konuştu.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından
hem çevreye hem de insanlara
zarar verdiği onaylanan dizel
motorlu araçların laboratuvar
testlerine göre yaklaşık
10 kat daha fazla zararlı gaz
salınımı yaptığının ortaya
çıkması başta Avrupa
ülkeleri olmak üzere tüm
dünyada dizel araçların yasaklanması
sürecini başlattı.
Almanya ve İtalya’daki şehirlerde
dizel araçların giremediği ‘greenzone’
(yeşil bölge) uygulamaları başlatılırken,
2020’de Fransa, Hollanda ve Norveç’te
de yeni yeşil bölgelerin oluşturulacağı
açıklandı.
Dev ekonomik güce sahip Çin, Dev
ekonomik güce sahip Çin, Almanya,
İngiltere, Fransa, Hindistan, Norveç,
Avustralya, Japonya gibi ülkelerde ise
dizel araçların kademeli olarak yasaklanacağı
belirtiliyor.
ekonomi
DİZEL ARAÇLARIN
SONU YAKIN
Seyahatlerimizi
Yüzde 58 Oranında
Arkadaşlarımız
Etkiliyor
Seyahat etmeden önce plan yapmak
hem zamandan kazandırırken hem de
cebimize avantaj sağlıyor. Tatile hazırlık
sürecinde ise bazı noktalar tercihlerimizde
önemli etken oluyor. Yapılan araştırmaya
göre seyahate karar verme ve satın alma
davranışlarında yüzde 58 ile aile ve arkadaş
etkisi ilk sırada yer alırken ikinci sırada
yüzde 35 ile seyahat blogları üçüncü sırada
ise yüzde 21 oranında haber siteleri geliyor.
Huzurlu, mutlu ve eğlenceli bir tatil
yapmak hem de bütçenizi sarsmak istemiyorsanız
planınızı önceden yapmalısınız.
Bu aşamada ise araştırma önemli bir
noktayı oluşturuyor. Araştırmalar, seyahat
edenlerin yüzde 68’inin ilham almak için
seyahat blogları ve benzeri web sitelerini
dikkate aldıklarını söylerken, yüzde 10’un
tercihini bu yönde kullandığını gösteriyor.
Daha uygun bir tatil için en önemli aşamalardan
birini seyahat biletleri oluşturuyor,
online mecralar da seyahat severlerin ilk
uğrak yeri. Online seyahat biletinin kişilere
birçok avantaj sağladığını belirten biletall.
com CEO’su Yaşar Çelik,“Tatil bölgelerine
yapılan erken rezervasyon, seyahat biletleri
konusunda da hareketlilik sağladı. Unutmayın
uçak biletlerinde hafta içi seyahat etmek hafa
sonu seyahat etmekten daha avantajlı. Ayrıca
online otobüs biletlerinde de zaman zaman
düzenlenen kampanyalar daha uygun fiyata
bilet almanızı sağlıyor” ifadelerini kullandı.
Kadir Örücü
‘2030’A KADAR DİZEL
ARAÇLAR ÜRETİM KALDIRILACAK’
Dünyanın en büyük alternatif
yakıt sistemleri üreticisi BRC’nin
Türkiye CEO’su Kadir Örücü,
dizel araçlara olan talebin bir
tek Türkiye’de arttığına dikkat
çekerek, “2030 yılına kadar dizel
araçlar kademeli olarak üretimden
kalkacak. Özellikle nüfus yoğunluğu
yüksek ve tarihi dokusu olan şehirlerde
bu tarih çok daha erkene çekilebilir.
Avrupa’da başlatılan ‘greenzone’
uygulamalarını büyük şehirlerimizde
görebilmemiz mümkün. Dizel araçlar
yolun sonuna geldi. Ülkeler birbiri ardına
dizel otomobillerin satışını yasaklayan
kanunları onaylıyorlar. Costa Rica’da yürürlükte
olan kanuna göre 2021 yılından
itibaren eski – yeni ayırt etmeksizin tüm
dizel araçların satışı yasağı uygulanmaya
Dünya Sağlık Örgütü
(WHO) tarafından da
hem çevreye, hem de
insanlara zarar verdiği
onaylanan dizel motorlu
araçların laboratuvar
testlerine göre
yaklaşık 10 kat daha
fazla zararlı gaz salınımı
yaptığının ortaya
çıkması, başta Avrupa
ülkeleri olmak üzere
tüm dünyada dizel
araçların yasaklanması
sürecini başlattı.
başlanacak. Bu yönde dizel araç satışını
yasaklayan kanunlar çıkaran diğer
ülkelerden Danimarka, İrlanda, İsrail,
Hollanda, İsveç ve Hindistan’da ise bu
yasaklar 2030 yılından itibaren uygulanacak.
İskoçya’da 2032, İngiltere, Çin ve
Fransa’da ise 2040 yılından itibaren dizel
araç satış yasağı uygulanmaya geçilecek”
ifadelerini kullandı.
EN SERT TEDBİRLER MİLANO’DA
İtalya’nın Milano kentinde uygulanmaya
başlanan ‘greenzone’ uygulaması
en katı dizel karşıtı yasakları içeriyor.
Kent Meclisi’nde alınan karara göre,
tüm dizel araçlar yasaklandı. Şehre
yalnızca, Euro 5 ve 6 benzin kullanan
araçlar, LPG, Metan, Çift yakıt, hibrid ve
elektrikli araçlar, 2 zamanlı Euro 5 ve 4
zamanlı Euro 4-5 motosikletler, LPG’li
motosikletler giriş yapabiliyor.
Türkiye’deki dijital bankacılık
hizmetlerini özlüyorlar
Dünyanın en hızlı büyüyen para Türkiye’deki Bankacılık Kadar
transferi şirketlerinden biri olan Hızlısı ve Dijitali Hiçbir Yerde Yok
TransferGo, yeni bir araştırma gerçekleştirdi.
Almanya’ya son 5 sene içinde mek ya da ödeme almak için gelenek-
Almanya'da okula gitmek, kira öde-
yerleşmiş yeni nesil Türk göçmenlerle sel bankalarda hesap açmak zorunda
yüz yüze görüşerek gerçekleştirilen kalan yeni göçmenler, Türkiye’deki
araştırmada katılımcıların finansal dijital bankacılık hizmetlerini özlediklerini
dile getirirken, Almanya’daki
işlemlerdeki tercih ve alışkanlıklarıyla
ilgili önemli bilgiler elde edildi. finans sisteminin Türkiye’ye göre çok
Son 5 sene içinde Türkiye’den daha masraflı, yavaş ve kullanışsız
Almanya’ya gelen “yeni göçmenler”
daha önce göç edenlere kıyasla Almanya’daki bankaların hizmet-
olmasından da şikayet ediyorlar.
daha çok İstanbul, Ankara ve İzmir lerinden memnun olmayan katılımcılar
birçok işlemde halen Türkiye’den
gibi büyük şehirlerden göç ediyorlar
ve Almanya’daki şehir yaşamına
hızlıca adapte oluyorlar. Yeni devam ediyorlar. Bunun bir nedeni de
edindikleri kredi kartlarını kullanmaya
göçmenler, eskilere oranla daha Almanya’da çokça kullanılan ve debit
yüksek eğitim düzeyine sahipler kart hizmeti veren EC-kartlarla online
ve iyi derecede İngilizce biliyorlar.
Facebook ve WhatsApp gibi yaşanması. Türkiye’de kartla ödeme-
alışverişlerde zaman zaman sıkıntı
platformlarda gruplar oluşturuyor, ye çok alışkın olan yeni göçmenler
bilgi ve deneyimlerini paylaşıyorlar. Almanya’da da bu alışkanlıklarını
Yeni göçmenler Türkiye'yi sıklıkla devam ettiriyorlar, üzerlerinde çok
ziyaret edip aileleri ve arkadaşlarıyla fazla nakit taşımıyorlar. Maaşlarını alır
iletişim halinde kalırken, tatil ve almaz yakınlarına destek olmak ya da
alışveriş gibi kişisel harcamalarından
da vazgeçmiyorlar.
hesaplarına para gönderen yeni
ödemelerini yapmak için Türkiye’deki
göçmenler
de daha önce gelen göçmenler
gibi Türkiye’ye Euro olarak para
transferi yapmayı en az TL transfer
etmek kadar önemli buluyorlar.
Para transferi hizmeti seçerken:
Fiyat, güven, Türkçe destek
Para transferi hizmeti almadan önce
internet üzerinde farklı seçenekleri
araştırıyorlar veya arkadaşlarının
önerilerini değerlendiriyorlar. Servis
sağlayıcısını seçerken sadece ucuz
olmasını yeterli bulmayan katılımcılar
güvenliğe çok önem veriyorlar. Döviz
kuru da bir transfer yapmadan önce
ilk kontrol etmek istedikleri şeyler
arasında bulunuyor. TransferGo’nun
katılımcılar tarafından tercih edilmesinin
en önemli nedenleriyse, hem kur
hem komisyon anlamındaki uygun
fiyatlandırma politikası, parayı söz
verdiği sürede teslim etmesi ve Türkçe
olarak hizmet veren bir müşteri destek
ekibinin olması. TransferGo’nun dijital
bir hizmet olmasının da eski göçmenlerden
farklı olarak yeni göçmenler için
bir tercih sebebi olduğu anlaşılıyor.
07
Atatürk Orman
Çiftliği arazisi
tohumla buluştu
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Mustafa
Kemal Atatürk’ün mirası olan Atatürk
Orman Çiftliği arazisinde çiftçiye dağıtılmak
üzere yem tohumu ekimi gerçekleştirdi.
3 yıllığına kiralanan arazide, temizleme
çalışmalarının ardından hayvan yemi olarak
kullanılan macar fiği ve buğday tohumu ekimi
yapıldı. Yıllar sonra yapılan ekim sayesinde 2
parsel ve yaklaşık 300 dekarlık arazide, çiftçiye
dağıtılmak üzere 21 ton yem tohumu elde edilecek.
Kırsal Hizmetler Daire Başkanı Yıldırım
Şamil Özden, ilk kez bu yıl çiftçiye dağıtılmak
üzere Büyükşehir Belediyesi tarafından ekim
gerçekleştirildiğini belirterek, şunları vurguladı:
“Sonbaharda en son çiftçimize Macar fiği (yem
bitkisi) tohumu dağıttık. Onlar da buğday tohumu
ile karıştırıp ekmişti. Şimdi biz de hem
buğday tohumu hem de Macar fiği tohumunu
karıştırarak bir ekim yaptık. Buradaki 300
dönümde yaklaşık 21 ton Macar fiği ve buğday
tohumu karışımı alacağız. Tabi yağış biraz
daha fazla olursa hasat için daha iyi olur.”
Ankara’da kaba yem (hayvan yemi) açığı
olduğunu söyleyen Özden, yapılan bu ekim
sayesinde bu açığın kapanacağını ifade etti.
Başkent’te bulunan 953 mahalleye bu
yemlerin dağıtılacağını belirten Özden, “Sayın
Başkanımız Mansur Yavaş, kırsalda yaşayan
üreticilerimize her türlü olanağı sağlamak için
çalışıyor. Üretenin her zaman yanındayız. Yerli
üretimi teşvik edeceğiz, çiftçimize ekonomik
yönden destek olmayı sürdüreceğiz” dedi.
Türkiye pamuk
üretiminde
dünya altıncısı,
ithalatta beşinci
Türkiye’ye yıllık 27 milyar dolar döviz
kazandıran, 2 milyon kişiye doğrudan
istihdam sağlayan tekstil ve hazır giyim sektörlerinin
ana hammaddesi pamukta Türkiye
üretimde dünya altıncısı, ithalatta ise dünya
beşincisi ülke konumunda. Yıllık 850-950 bin
ton aralığında pamuk üreten Türkiye’nin ihtiyacını
karşılayabilmesi için yıllık 1.6 milyon ton
pamuk üretecek konuma gelmesi gerekiyor.
Pamuk ile ilgili dünya genelindeki gelişmelerin
değerlendirildiği, Uluslararası Pamuk İstişare
Konseyi (ICAC)’nin 78. Genel Kurul Toplantısı,
2-6 Aralık 2019 tarihlerinde Avustralya’nın
Brisbane kentinde düzenlendi. ICAC’nin 78.
Genel Kurul Toplantısına 28 ülkenin hükümetin
yetkilileri ve 5 Uluslararası Organizasyonun
temsilcileri katıldı. Toplantıda Türkiye’yi Ticaret
Bakanlığı Genel Müdür Yardımcısı Musa Demir,
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak
Eskinazi, Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları
Birliği Başkanı Burak Sertbaş’ın aralarında
bulunduğu bir heyet temsil etti.
Ana teması , “Global Liderlik; Pamuğun
Sınırlarını Zorlamak” olan 78. Genel Kurul Toplantısında;
pamuk üretim, tüketim, stok, ihracat,
ithalat ve fiyatlar konusunda güncel bilgiler ve
2019/20 sezonu projeksiyonlarının konuşulduğu
bilgisini veren Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör
Başkanı Jak Eskinazi, pamuk üretiminde
ve doğal olarak pamuk kullanılan sektörlerde
sürdürülebilirlik, pamuk için global mega trendler,
bitki ıslahı, üretimde verimlilik ve yüksek
kaliteyi sağlama, ilk aşamada Asya ve Afrika’da
uygulanması planlanan toprak ve bitki sağlığı
için geliştirilen aplikasyon ve sanal gerçeklik ile
bitki eğitimi gibi konuları kapsayan bir çok açık
ve ara oturumlar gerçekleştirildiğini kaydetti.
Türkiye’nin pamuk üretiminde dünyada
Hindistan, Çin, ABD, Brezilya ve Pakistan’dan
sonra altıncı sırada yer aldığına vurgu yapan
Eskinazi, “Pamuk üretiminde büyük bir oyuncu
olmamıza karşın 82 milyonluk iç piyasamızın
ihtiyacını ve yıllık 27 milyar dolar ihracat yapan
tekstil ve konfeksiyon sektörlerimizin ihtiyacını
karşılayamıyor. Günümüzde yıllık 1.6 milyon
ton pamuk ihtiyacımız var, ilerleyen süreçte 2
milyon tona ulaşacak pamuk ihtiyacımızı yerli
üretimle karşılayacak şekilde üretimi ve üreticiyi
desteklemeliyiz” diye konuştu.
08
çevre
ELİMİZLE YARATTIĞIMIZ
CANAVAR: PLASTİK!
Plastik sözcüğü, “biçimlendirme” anlamındaki Yunanca plastikos sözcüğünden gelmektedir.
Plastik, karbonun (C) hidrojen (H), oksijen (O),azot (N) ve diğer organik ya da inorganik elementler
ile oluşturduğu monomer adı verilen, basit yapıdaki moleküllü gruplardaki bağın koparılarak,
polimer adı verilen uzun ve zincirli bir yapıya dönüştürülmesi ile elde edilen malzemelere verilen
genel bir isimdir. Örneğin; Etilen bir monomerdir. En çok kullanılan plastiklerin başında gelir.
Tanımdan anlaşılacağı üzere plastikler
doğada hazır bulunmaz,
doğadaki elementlere insan tarafından
belli bir sıcaklık ve basınç altında,
katalizör kullanılarak monomerlerin
reaksiyona sokulması ile elde edilir.
Plastikler petrol rafinerilerinde kullanılan
ham petrolün işlenmesi sonucu
arta kalan malzemelerden elde edilir.
Yapılan araştırmalara göre dünyadaki
petrolün sadece % 4 lük bir kısmı plastik
üretimi için kullanılmaktadır. Bazen
kauçuk ve benzeri öbür doğal ürünler
plastik tanımına sokulmakla birlikte,
modern tanımlama da plastiklerin
dışında tutulur. Reçineler ile plastikler
arasındaki ayrımı yapmak da zordur.
Yapay malzemelerin çoğu hem reçine,
hem de plastik olarak adlandırılabilir.
Plastik maddeler hafif, ucuz, kolay
işlenebilir ve çok farklı kullanım alanına
sahip olmaları nedeniyle günümüzde en
önemli ticarî malzemeler olmuşlardır.
Günlük hayatta çok büyük miktarlarda
plâstik madde kullanılmaktadır.
Kullanılan bu maddelerin çoğunun
bir defa kullanılıp atılması ve hacimce
çok yer kaplamaları çevre kirliliğini de
beraberinde getirmiştir. Bu sorunu çözmek
için son yıllarda önemli çalışmalar
yapılmaktadır. Bu sorunun bir çözümü,
plastik atıkların geri kazanımıdır. Plastik
maddeler, polimerler (makromoleküller)
olarak da bilinen ve ısısal işlemle
eritilerek, basınçla şekillendirilebilen
maddelerdir. Bu tür maddelerin tekrar
işlenebilmeleri onların geri kazanımını
önemli kılmıştır. Geri kazanım olayı hem
çevre kirliliğini önlemede hem de atık
maddelerin değerlendirilmesi sonucu
ekonomiye büyük katkılar sağlar. Geri
kazanım sırasında karşılaşılan en önemli
sorunlar plastiklerin tanımlanması
ve ayrılması aşamasında
ortaya çıkmaktadır.
Plastiklerin Dönüştürülmesi
Özellikle atık plastikler toplanarak
geri dönüşüm tesislerinde
dönüştürülmektedir.
Atık plastik maddeden üretilen
siyah torbalar, insan sağlığını tehdit
etmektedir. Genellikle seyyar satıcı ve
pazar esnafının kullandığı bu poşetler,
pet şişe, kova ve tıbbi atık gibi maddelerin
toplanarak tekrar işlenmesiyle
üretilmektedir. Artık maddelerin
dönüştürülmesi sırasında şeffaflaştırma
mümkün olmadığı için koyu tonlarda
renklendirme yapılarak yeniden kullanım
için dönüştürülmektedir.
Türk Gıda Kodeksi’ne göre, gıda
maddelerinin hijyenik olmadan dönüştürülen
koyu renkli torbalarda taşınması
ve muhafaza edilmesi yasak. Siyah renkli
naylon torbaların içinde barındırdığı mikroorganizmalar
insan sağlığı açısından
ciddi bir tehdit. Ancak şeffaf poşetlere
göre daha ucuz olduğu için esnaf tarafında
yoğunlukla bunlar tercih edilmektedir.
RIFAT
KAPLAN
Ülkemizde Poşet
Kullanılması ve Yasal Mevzuat
Türkiye’de siyah plastik torbayla mücadelede
ilk adım İstanbul Büyükçekmece
Belediyesi’nce atılmıştır. Daha sonra
Akçay, Bartın, Kocaeli, Kilis, Karasu,
Samsun, Edirne belediyeleri de bu
poşetlerin kullanılmasını yasaklamıştır.
Yasaklamalara rağmen halen bakkallarda
ve pazarlarda siyah naylon torba kullanımı
devam etmektedir. Tüketici dernekleri,
yerel yönetimlerin pazar yerlerini
denetleyip tüketiciyi kesekâğıdı
kullanımına yönlendirmesinin gerekliliğini
savunmaktadır. Bir plastik
torbanın kaliteli olup olmadığını
kokusundan ve dokunulduğunda
çıkardığı sesten anlamak mümkün.
Kaliteli poşet kırıştırırken ses çıkarıyor.
Kalitesiz poşetlerde katlandığında
bu sesi duymak mümkün değil.
Ayrıca kaliteli poşet kokusuz oluyor,
kalitesizler ise kötü kokular açığa
çıkmaktadır. Plastik poşetlerin kullanılmaması
için özellikle tüketici dernekleri
tarafından gerekli çalışmaların başlatılması
ve büyük marketlerin örnek çalışmalar
başlatarak plastik poşet kullandırmamaları
ülkemiz ve doğamız açısından
büyük önem arz etmektedir. Özellikle
kullanılmış poşetlerin geri dönüşümü
ile yalnız siyah poşet yapılabilmektedir.
Bu poşetler ise diğerlerine göre çevre ve
insan sağlığına daha çok zararlı olabilmektedir.
Bu sebeple Türk Gıda Kodeksi
19. maddesinin d bendinde kesinlikle
gıda ambalajında kullanılmasına izin
verilmeyen çöplerden toplanan eski
poşet ve naylon parçaları siyah poşet yapılmaktadır.
Bu şekilde imal edilen siyah
poşetlerde oflutoksin gibi son derece
zararlı mikrotoksinler bulunmaktadır.
Esasen 16 Kasım 1997 tarihli 23172
sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak
yürürlüğe giren Türk Gıda Kodeksinin
24. maddesinde gıda ile temasta
kullanılan plastiklerin yüksek molekül
ağırlıklı polimerlerden olması gerektiği
yer almaktadır.
Çevre Açısından Değerlendirme
Çukurova Üniversitesi Çevre
Sorunları Araştırma ve Uygulama
Merkezi’nin yaptığı araştırmaya
göre kanserojen madde
içeren siyah poşetlerin, doğada
çözülmesi 1000 yıldan fazla
zaman almaktadır. Ülkemizde
plastik poşetlerin kullanılması çok
yaygındır. Rastgele çevreye atılan
poşetler rüzgarın etkisi ile kolayca
doğaya yayılmaktadır. Bu durum
hem doğada kötü görünüm oluşturmakta
hem de doğaya dağılan
bu plastiklerin çözülmesi uzun sürerek
kirliliklere neden olmaktadır.
Diğer yandan nehirlerimizde,
göllerde ve denizlerde poşetlerin
kirliliği gözlenmektedir. Ülkemizde
halen plastik poşetlerin sadece
yüzde 1’i geri dönüştürülmekte
olup, % 99’u yüzlerce yıl doğaya
terk edilmektedir.
Diğer Ülkelerde Yapılan Çalışmalar
Bir çok dünya ülkesi naylon torbaların
kullanılmasıyla ilgili olarak
çeşitli çalışmalar başlatmışlardır.
Avustralya’da, süpermarketlerde
naylon torba kullanımına son
verilmiş, Çin’de 1 Haziran 2008
tarihi itibarıyla çok ince plastik
torba üretilmeyecek ve bu torbaların
süpermarket ve dükkânlarda
kullanılması yasaklanmıştır. Bir
plastik torbanın et kalınlığı, 0.025
milimetreden az olamayacak.
Yetkililer ayrıca halkın satın aldığı
ürünleri bez çantalar ya da sepetlerle
taşımasını teşvik edecek.
ABD’nin New York kentinde
de Şehir Konseyi 5 bin ve
daha fazla metrekareden büyük
ya da beşten fazla şubesi olan
mağazalar için plastik torba geri
dönüşüm kutusu yerleştirme
zorunluluğu getirdi. Ayrıca tüm
şehirde geri dönüşümü olmayan
plastik poşet kullanımını yasakladı.
Poşetlerin yanına, ‘Lütfen geri
dönüşüm sistemine katılmak için
bu torbayı geri getirin’ yazmak
zorunlu kılındı.
Fransa: Paris’te naylon torba
kullanımı geçen sene yasaklandı.
2010 itibarıyla tüm ülkede
yasaklanacak.
Hindistan: Yeni Delhi ve
Bombay başta olmak üzere,
dört bölgede naylon torba
kullanımı yasak.
Tayvan: Naylon torbanın
yanı sıra plastik çatal-bıçak kullanımı
da yasak. İrlanda: Naylon
torba kullanmak isteyen, 20 cent
vergi ödüyor.
Kenya: 2008 itibarıyla tüm
ülkede naylon torba yasaklandı.
Güney Afrika: İnce torba
yasak, geri dönüşümlü olanlar
serbest.
Uganda: İnce torba kullanımı
yasak, kalınlarda vergi var.
Ruanda: İki yıldır naylon
torba kullanımı yasak.
Plastiklerin İnsan ve Çevre
Sağlığı Açısından Tehlikesi
Prof. David Melzer tarafından
yürütülen araştırmada, plastik
kaplarda bulunan Bisfenol
A BPA adlı maddenin kalp
hastalıklarını arttırdığı ortaya
çıkarılmıştır. Plastik kaplarda
bulunan (BPA) maddesine
maruz kalmanın kalp hastalıklarına
yol açtığına dair önceki
bulguları doğrulayan bilim insanları,
bu maddenin şişelerde
ve yiyecek paketlerinde kullanımının
yasaklanması gerektiği
savunulmaktadır. Amerikalı
ve İngiliz bilim insanları, 2006
yılında Amerikan hükümetinin
yaptığı ulusal beslenme araştırmasında
elde eden bulgulardan
yararlanarak yaptıkları
araştırmada, idrarda yüksek
oranda bulunan BPA’nın kalp
kriziyle ilişkili olduğu ortaya
konulmuştur. Ülkemizde: Prof.
Dr. Selma Metintaş tarafından
yapılan açıklamada; “plastik ve
köpükten imal edilen bardaklardan
uzun süre sıcak sıvı
içenler kanser tehlikesiyle karşı
karşıya kalabilir” denilmektedir.
Kanserle Savaş Dairesi
Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer
tarafından yapılan açıklamada;
“Olasılık nedeniyle çok sıcak ve
gazlı içeceklerin bu bardaklarda
sunulması sakıncalıdır” uyarısı
yapılmaktadır. Türk Plastik Sanayicileri
Araştırma, Geliştirme
ve Eğitim Vakfı Başkanı Selçuk
Aksoy ise “usulüne uygun
olarak üretilmiş ve gerekli denetimleri
yapılmış plastik bardaklar
gönül rahatlığıyla kullanılabilir”
denilmektedir.
gündem
09
Türkiye’nin Robotları Konya Bilim Merkezi’nde Yarıştı
Türkiye’nin TÜBİTAK destekli ilk bilim
merkezi olan Konya Bilim Merkezi, Ulusal
Eğitim Robotları Yarışmasına ev sahipliği
yaptı. 12 ilden 50 takımın katıldığı yarışmada
öğrenciler, 2 gün boyunca en iyi dereceyi
almak için heyecanla yarıştı.
Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından
yaptırılan Türkiye’nin yüksek standartlı ilk
Bilim Merkezi olan Konya Bilim Merkezi,
Ulusal Eğitim Robotları Yarışması’na ev
sahipliği yaptı. Bu yıl Dünya Eğitim Robotları
Yarışması (WER) kuralları ve ‘Yapay
Zekâ’ teması ile Konya Bilim Merkezi’nde
gerçekleştirilen Ulusal Eğitim Robotları
Yarışması’na 12 ilden ilkokul, ortaokul ve
lise öğrencilerinden oluşan 50 takım katıldı.
Robotik ve kodlama alanında tüm maharetlerini
otaya koyan takımlar şampiyon olabilmek
için kıyasıya mücadele etti. Yarışmada
takımlar ilk olarak robotların tasarımlarını
ve kodlamasını gerçekleştirdi. Kodlaması
yapılan robotlar daha sonra akıllı tasnif,
örneklerin toplanması, enerji çekirdeği ve
akıllı sıralama görevlerini yerine getirmek için
rakipleriyle yarıştı. Yarışma sonunda ilkokul
ve ortaokullar kategorisinde Konya İzzet
Bezirci İlkokulu, lise kategorisinde Balıkesir
Gönen Ticaret Odası Mesleki ve Teknik Anadolu
Lisesi öğrencileri rakiplerine üstünlük
kurarak birinciliği göğüsleyen okullar oldu.
ÖĞRENCİLERİN HEDEFİ BÜYÜK Yarışmada
ter döken öğrenciler, yarışmanın insanın
ufkunu açtığını ve kedilerini geliştirmelerine
katkı sağladığını belirtirken; birinci olan
öğrenciler ise takım çalışması yaparak birinci
olduklarını, Çin’de düzenlenecek Dünya
Şampiyonası’na katılmayı hedeflediklerini
söyledi. Ulusal Eğitim Robotları Yarışması,
her yıl Çin’de gerçekleştirilen ve yaklaşık 100
ülkeden 500 binden fazla öğrencinin katıldığı
WER Yarışması’na giden yolda bir köprü
vazifesi görüyor. Büyükşehir Belediyesi Medeniyet
Okulu Projesi kapsamında Robotik
Yazılım Sınıfında eğitim gören Karatay Bedir
Kız Kuran Kursu’ndan 11 kız öğrenci geçtiğimiz
yılki yarışmada birinci olarak Dünya
Robot Yarışmasına katılmış ve “En Çok İlgi
Çeken Takım” ödülünü kazanmıştı.
yerli tohum ve
kooperatiflerde
İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı Tunç Soyer
tarımdaki sorunlara ve
plansızlığa değinerek yerli
tohumdan kooperatiflere
uzanan üç maddelik çözüm
önerisini açıkladı.
Tarımın
kurtuluşu
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Tunç Soyer, Ankara’da katıldığı
“Yeniden Köy Kent ve Yerel
Yönetimler” panelinde, Türkiye’nin
tarım alanındaki plansızlığını eleştirdi.
Başkan Soyer, “Yerli tohuma sahip
çıkacağız, üretilen ürünü dönüştüreceğiz,
kooperatifler aracılığıyla satacağız.
Ege’nin kooperatiflerinin ürettiklerini
aracısız tüketiciye ulaştırmaya çalışacağız.
Tarım kooperatiflerini yerelde oluşturmaya
başlıyoruz” müjdesini verdi.
“Tarım planlaması yok”
Başkan Tunç Soyer konuşmasına ilkokul
yıllarında öğretmenlerinin anlattıklarını
aktararak başladı. Soyer, “Biz
ekonomisi kendi kendine yeten yedi
ülkeden biriyiz. Biz dünyanın tahıl ambarıyız
derlerdi. Yerli malı haftalarında,
ne kadar zenginmişiz derdik. Şimdi gelinen
nokta akıl alır gibi değil. Ne oldu
da biz bu noktaya geldik? Bu bereketli
topraklar bereketini mi yitirdi? Aslında
tek bir açıklaması var. Sadece vizyon
değil planlama da yok. Kentlerde şehir
planlaması yapıyoruz, tarım planlaması
yok. Böyle bir kaygımız da yok. Şubat
ayında 200 bin ton patates ithal ettik.
Gümrük vergisini de sıfırlayarak ithal
ettik. Yani biz kendi üreticimize haksız
rekabet yaptırdık” diye konuştu.
Yerli tohumun yasaklanmasını eleştirdi
Yerli tohumun yasaklanmasını eleştiren
Başkan Soyer, “Yerli tohum dolaşımdan
çıktı. Biz bir gecede 16 bin köyü
kapattık. Köy düğünü, köy kahvesi,
çocuklarımıza anlatacağız masallar olacak.
Bu topraklar bunların hiçbirini hak
etmiyor. “Köylü milletin efendisidir”
diyen Ata’nın torunları olarak çok daha
iyisini yapabilirdik” dedi.
“Model oluşturuyoruz”
Plansız hareket edildiğini vurgulayan
Başkan Soyer, model olarak
konuşulmasını öngördüğümüz bazı
başlıklar var” diyerek, başlıkları şöyle
sıraladı: “Birincisi, yerli tohuma sahip
çıkma hikayesi. Biz, ‘yerli tohum
satışını yapamıyoruz, takasını yaparız’
dedik. Bir avuç tohumu, 380 dönüme
çıkardık. Önce yerli tohumlarımıza
sahip çıkacağız. Kentliyi sağlıklı gıda
ile buluşturacağız. İkincisi, mutlaka
ürünü işlemek ve dönüştürmek. Domates
ise salçası, zeytin ise zeytinyağı.
Zeytinin en kadim topraklarına
sahibiz. Bu zeytinyağının farkındalığını
büyütmemiz lazım. 100 yaşın
üstündeki ağaçları sayalım ve bunların
zeytinlerini ayrı ayrı toplayalım’ dedik.
Ürettiklerimizin üzerine ‘Fatih Sultan
Mehmet İstanbul’u fethettiğinde
bu ağaçlar zeytin veriyordu’ yazıları
yazdık. Farkındalık yarattık. Üçüncüsü,
kooperatif. Çiftçiyi örgütlemek
gerekiyor. Dördüncüsü de üretici
pazarları. Üretici pazarları kurduk. Bu
üretim mutfağında, toprağında veya
atölyesinde olabilir. Yeter ki kendi
üretsin dedik.”
Tarımsal Gelişme Eğitim ve Sosyal
Dayanışma Vakfı (TARGEV) tarafından
Bülent Ecevit anısına düzenlenen
“Yeniden Köy Kent ve Yerel Yönetimler”
paneli, gazeteci yazar Oktay Ekşi
moderatörlüğünde, Ankara Çağdaş
Sanatlar Merkezi’nde yapıldı. Panele,
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Tunç Soyer, Ankara Büyükşehir
Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı
Baki Kerimoğlu, Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Bülent Gülçubuk ve Prof. Dr. Aziz
Ekşi katıldı. Panel sonunda Ankara
Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter
Yardımcısı Baki Kerimoğlu Başkan
Soyer’e bir plaket takdim etti.
Otizm hastası Ali’nin
hayali gerçek oldu
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden
UlaşımPark A.Ş. , 22 yaşındaki otizm
hastası Ali’nin şoför olma hayalini gerçekleştirdi.
UlaşımPark ilk olarak Ali’yi evinden
otobüsle alarak Plajyolu’nda bulunan otobüs
garajına getirdi. Otobüsten iner inmez büyük
bir heyecanla garajı dolaşan Ali’nin yüzündeki
heyecan görülmeye değerdi.
ŞOFÖR KIYAFETİ GİYDİRİLDİ, SÜRÜCÜLERLE BULUŞTU
Otobüs garajını heyecanla dolaşan ve merak
ettiği konuları sürücü abilerinden öğrenen
Ali’ye şoför kıyafeti giydirildi. Şoför kıyafetini
giydiğinde mutluluktan havaya uçan Ali daha
sonra şoför abileriyle buluşmak üzere dinlenme
tesisine gitti.
DİREKSİYONUN BAŞINA GEÇTİ
Şoförlerle bir araya gelen Ali, onlarla samimi
sohbet gerçekleştirdi. Şoförler Ali’ye, “Şimdi
tam şoför oldun, dilediğin zaman bizim yanımıza
gelebilirsin. Şoför abilerin olarak bizler seni
çok sevdik’’ diyerek duygularını dile getirdi. Ali
de, şoför abilerinin bu sıcak tavrına teşekkür
ederek otobüsün direksiyonun başına geçti.
“OĞLUMUN HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRDİNİZ”
Ali’nin Babası Murat T. , “Ali’nin küçüklüğünden
beri otobüslere karşı büyük bir ilgisi var.
Sürekli geçen otobüslere bakıyor, soruyor merak
ettiği ne varsa öğrenmeye çalışıyor. Oğlumun
hayalini gerçekleştirdiniz. Yapmış olduğunuz bu
anlamlı hareketten ötürü başta Kocaeli Büyükşehir
Belediye Başkanımız Tahir Büyükakın’a ve
UlaşımPark ailesine teşekkür ediyorum” dedi.
Atık Sudan
Üretilen Gübre
Ülke Ekonomisine
Kazandırılıyor
Konya Büyükşehir Belediyesi KOSKİ
Genel Müdürlüğü, Atık Su Arıtma
Tesislerinde arıtılmış ve stabil hale getirilmiş
çamurdan hem enerji elde ediyor
hem de yüksek verimli organik gübre ile
çiftçilere katkı sağlıyor.
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı
Uğur İbrahim Altay, KOSKİ’nin Türkiye’de
ilk kez ‘Stabilize Arıtma Çamuru
kullanım İzin Belgesi’ alan kurum olduğunu
anımsatarak, atık suların arıtılması
projesinde yaklaşık 150 ton arıtma
çamurunun stabilize edildiğini söyledi.
Stabilize edilen çamurun teknolojik
olarak geçtiği evrelerin tamamlanmasının
ardından yıllık yaklaşık 35 bin ton organik
gübre üretildiğini kaydeden Başkan Altay,
organik gübrelerin açık alanda kurutulduktan
sonra ülke ekonomisine ve tarımsal
ekonomiye kazandırıldığını ifade etti.
‘Masal Odası’ çocuklarla buluştu
Kocaeli Şehir Tiyatrosu’nun
3-6 yaş arası çocukların
vazgeçilmezi olacak Masal
Odası, seyirciyle buluştu.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi
Şehir Tiyatrosu’nun çocuklara
yönelik sorumluluk projesi
olarak nitelendirdiği Masal
Odası, çocuklarla buluştu. Yeni
sezonun ilk çocuk oyununun
ilk masalı Çirkin Ördek
Yavrusu’nu izleyen çocuklar,
eğlenceli dakikalar yaşadı. Çocuklar
masalın içinde gezintiye
çıkarken yaşadıkları heyecan ve
mutluluk görülmeye değerdi.
İLK MASAL ÇİRKİN ÖRDEK YAVRUSU
Küçüklerimizde ‘öz güven’ ve
‘paylaşım’ duygusunun güçlenmesini
destekleyecek Masal
Odası’nın ilk masalı, çocukların
çok iyi bildiği “Çirkin Ördek
Yavrusu” oldu. Masal dünyasının
büyüleyici atmosferi storyboard
ve kuklalarla zenginleştirilerek
çocuklara eşsiz bir görsel
deneyim sunarken bir taraftan
da onları gelişimsel bir yaratıcı
drama çalışmasının içine aldı.
Sayısal dersleri
sevdirecek formüller
kaldırım taşlarında
Ankara Büyükşehir Belediyesi “Kızılay
Yenileme Projesi” kapsamında Yüksel
Caddesi’nde yenilenen kaldırım taşlarına matematik,
fizik ve kimya formüllerini yazdı.
Farkındalık yaratmak amacıyla Büyükşehir
Belediyesi tarafından hayata geçirilen proje
Başkentlilerden tam not aldı.
ÇOCUKLAR İÇİN SEK SEK, GENÇLER İÇİN FORMÜLLER
Büyükşehir Belediyesi, Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın talimatıyla
çocuklar ve gençler için farkındalık yaratacak
fikirlere imza atmayı sürdürüyor.
Fen İşleri Daire Başkanlığı Kaldırım Yapım
ve Bakım Onarım Şube Müdürlüğü, Çankaya
Belediyesi ile iş birliği yaparak Kızılay bölgesinde
taşeron firma yerine kendi ekip ve imkanlarını
kullanarak kaldırım ve peyzaj yenileme
çalışmaları yapıyor. Sakarya Caddesi’nde sek
sek oyununu zemine uygulayan Büyükşehir
Belediyesi son olarak Yüksel Caddesi’nde
kaldırım taşlarına, öğrencilere sayısal dersleri
sevdirmek ve akılda kalıcılığını sağlamak amacıyla
çift sayıların toplamı, trigonometri ve çok
sayıda derse ait formülleri yazdı.
10 gündem
Gençler şehre renk katıyor
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle
çalışmalarını sürdüren Bilim Elçileri Kulübü,
Gençler Şehrine Renk Katıyor Projesi kapsamında
şehri renklendirmeye devam ediyor.
Bursa Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve
Spor Hizmetleri Şube Müdürlüğü destekleriyle
çalışmalarını sürdüren Bilim Elçileri Kulübü,
bu kez Görükle Mehmet Zahit Kotku Öğrenci
Yurdu’nu renklendirdi. Gençlik ve Spor Bursa
İl Müdürlüğüne bağlı 650 öğrencinin konakladığı
Mehmet Zahit Kotku Öğrenci Yurdu’nun
duvarları rengarenk hale getirildi. Bilim Elçileri
Kulübü’nün gönülleri tarafından gerçekleştirilen
çalışmada beton duvarlar estetik bir
görünüme kavuştu. Projeyle beton duvarlar
içerisinde yaşayan bireylere görsel bir şölen
sunmak ve hayata bakış açılarını değiştirmek
amaçlanıyor. Beton duvarları önce düz renge
boyayıp daha sonra uzak doğu sanatlarından
biri olan mandala ve sanatçılar çizen gönüllüler,
Neşet Ertaş ve Barış Manço’nun resimlerini
de duvarlara işledi.
DÜNYA İDARİ KENTLER BİRLİĞİ
HEYETİNDEN ANKARA’YA ÖVGÜ
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen “Dünya İdari Kentler Birliği”nin (WACA) 1. Yönetim
Kurulu Toplantısı için Ankara’ya gelen üye ülke temsilcileri, Başkent’in tarihi ve turistik mekanlarını da gezdi.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi,
Ankara Kalesi, Hamamönü,
Hacı Bayram ve Dikmen Vadisi’ni
gezen WACA Yönetim Kurulu
üyeleri, Başkent’in en büyük kent içi
parklarından 30 Ağustos Zafer Parkı’nda
bisiklete bindiler.
Başkent’te bisiklet keyfi yapan
WACA Genel Sekreteri Lee Yong-il,
Ankara ziyaretinden duyduğu memnuniyeti
dile getirerek, “Başkent’e gelmekten
onur duyuyorum. Ankara’nın,
Anadolu’nun merkezi olduğunu ve tarih
boyunca birçok kültüre ev sahipliği
yapmış olduğunun bilinciyle geldim. Bu
kentin tarihi yerlerini görmekten dolayı
mutluyum” dedi. Yönetim Kurulu üyelerine
eşlik eden Büyükşehir Belediyesi
Dış İlişkiler Daire Başkanı Ramazan
Kabasakal ile Çevre Koruma ve Kontrol
Daire Başkanı Hasan Muhammet
Atalık tohumları yaygınlaştıran,
üretici pazarlarıyla tüketiciyi, kooperatiflerle
üreticiyi güçlendiren İzmir
Büyükşehir Belediyesi şimdi de sağlıklı
gıda ihtiyacını karşılamak için gıda
kontrol laboratuvarı kuruyor.
Başkan Tunç Soyer, Tarım ve Orman
Bakanlığı’ndan izin alınarak faaliyete
geçirilecek laboratuvarda ürünlerin
pestisit, toksin ve mikrobiyolojik tahliller
yapılacağını söyledi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Tunç Soyer bugünkü mesaisine sabah
altı buçukta sebze ve meyve halinde
başladı. Bir gün önce Menemen’de 500
dönümlük araziye karakılçık buğdayı
ekimine başlayarak atalık tohumları
yaygınlaştırılması için önemli bir adım
atan Başkan Tunç Soyer, İzmir Büyükşehir
Belediyesi’ne bağlı halde incelemelerde
bulundu. Başkan Soyer, tüketicinin
sağlıklı gıdaya erişimi için gıda kontrol
laboratuvarı kuracaklarını açıkladı.
Hal esnafıyla sohbet eden, sorunlarını
ve önerilerini dinleyen Başkan
Soyer, belediye yetkililerinden de gıda
güvenliği konusunda bilgi aldı. Medya
mensuplarının sorularını da yanıtlayan
Başkan Soyer, gıda konusunu bir
bütün olarak değerlendirdiklerinin altını
çizerek, “Karakılçık bizim yüzlerce
yıl bu topraklarda ekilen kendi atalık
tohumumuz. Dün 500 dönüm buğday
diktik. Şu anda İzmir’in ovalarında bin
dönüm civarında bir alanda karakılçık
buğdayı var. Bunu daha da arttıracağız.
Karakılçık buğdayından yapılan
Güldaş, üyelerin Ankara tarihine
ilişkin sorularına da yanıt verdi.
ANKARA’YA ÖVGÜ
30 Ağustos Zafer Parkı’nda bulunan
bisiklet ve yaya yoluna hayran kaldığını
belirten WACA Genel Sekreteri Lee
İzmir Büyükşehir Belediyesi Gıda
Kontrol Laboratuvarı kuracak
ekmeğin glüteni daha az, çok daha
sağlıklı, besleyici ve lezzetli. Bizi bundan
da uzaklaştırmışlardı ama şimdi onu
tekrar gün yüzüne çıkarıyoruz. Bu yılın
sonunda yerli ve güzel tohumlarla üretilen
ürünlerle sofralarımızı donatırken
aynı zamanda sağlığa uygunluğunu da
sağlamak için bir laboratuvar açacağız.
Burada ürünlerin hem pestisit hem
toksin hem de mikrobiyolojik tahlillerini
yapacağız” dedi.
Tohumdan sofraya
Ülkede ıspanaktan salatalığa, pırasadan
karpuza kadar her şeyin tohumunun
dışarıdan alındığının altını çizen İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer
sözlerini şöyle devam etti: “Aslında biz
başka türlü bir işgal altındayız. Düşman
ülkeye illa postalları ile girmiyor. Bazen
tohumu ile giriyor ve seni esir alıyor.
Biraz öyle bir durumdayız. Onun için bizim
tohumdan başlayarak sofraya kadar
gıda zinciri ile ilgili yepyeni bir düzenlemeyi,
yepyeni bir perspektifi Türkiye
olarak getirmemiz lazım. Biz belediye
olarak üzerimize düşeni yapacağız.
Böylece bugün ıspanakta yaşanan, yarın
bir başka üründe yaşanacak olan sorunu
da gidermiş olacağız. Hal esnafına bu
müjdeyi vermek istedim. Onlar buradan
gönderecekleri ürünlerin, aldıkları
ürünlerin kontrollerini yapabilir hale gelecekler.
Başka çaremiz yok. Tohumdan
sofraya bütün bu süreci en doğru bir
biçimde yönetmek zorundayız. Ne yazık
ki büyük bir sahipsizlik, büyük bir boşluk
var. Biz belediye olarak elimizden
Yong-il’e bilgi veren Çevre Koruma ve
Kontrol Daire Başkanı Güldaş, “Parkımız
166 bin metrekare yeşil alana
sahip. Belediyemizin Bisiklet Yolları
Projesi kapsamında kentin birçok
noktasında bisiklet yolları açıyoruz.
Başkentliler büyük ilgi gösteriyor. Büyükşehir
Belediye Başkanımız Mansur
Yavaş’ın talimatıyla hem insan sağlığına
hem de çevresel koşulları dikkate
alarak bu parkımız dizayn edildi. Atıl
olan bir park yeşil bir çevreye dönüştürüldü,
bisiklet ve yürüyüş yolları
yapıldı” dedi.
İslamabad Belediye Başkanı Sheikh
Ansar Aziz ise kendilerine gösterilen
misafirperverlik karşısında çok etkilendiklerine
vurgu yaparak, “Ankara’da
daha önce hiç görmediğimiz yerler
gördük. Ankara’yı tarihi ve kültürel
açıdan çok beğendik. Her şey için çok
teşekkür ediyoruz. Bu şehir ciddi bir
kültür ve tarih yoğunluğuna sahip”
değerlendirmesinde bulundu. WACA
Yönetim Kurulu üyelerinin Başkent
ziyareti, Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı Mansur Yavaş’ın ev sahipliğinde
verdiği gala yemeği ile son buldu.
geldiğince bu boşlukta yer tutacağız.”
Teknik donanımı yüksek laboratuvar
Kooperatiflerin ürünlerinin de kontrollünün
sağlanacağını söyleyen Başkan
Soyer sözlerini şöyle sürdürdü: “Kooperatifçiliği
destekliyoruz. İzmir’in her
yerinde kooperatiflerin kurulmasına
ön ayak oluyoruz. Onların ürünlerinin
kontrollerini de yapacağız, laboratuvarı
hal için de kullanacağız. Üreticimizin de
tüketicimizin de içini rahatlatacak ve sorun
ortaya çıkmadan ortadan kalkmasını
sağlayacak bir gelişme olacak. Bu laboratuvar
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın
izni ile kurulacak. Onların getirdiği standartlara
uygun, aynı zamanda teknik
donanımı yüksek bir laboratuvar olacak.
Her başlıkta kontrol yapabileceğiz”.
Hereke Halısı
KO-MEK’te
yaşatılıyor
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Meslek ve Sanat
Eğitim Kursları, dünyaca ünlü Hereke
Halısına hak ettiği değeri vermeye ve bu önemli
kültür mirasını yaşatmayı sürdürüyor. KO-
MEK İpek Halı Dokuma Branşı, Kocaeli’nde
Hereke Halısı’nın gelecek nesillere aktarılması
konusunda önemli bir misyonu yürütüyor.
Hereke Halısı’nın dokumasını öğreten
KO-MEK, bu vesileyle dünyaca ünlü kültür
mirasının devamlılığını sağlıyor. KO-MEK
Yarımca Kurs Merkezi de Hereke Halısı’nın
dokumasını öğreten adreslerden biri olarak ön
plana çıkıyor. Hereke Halısı ve motifleri, verilen
eğitimler ile koruma altına alınırken aynı
zamanda yeniden kültür-sanat ve ekonomimize
kazandırılmış oluyor.
ÖNCE İLMEK ATMAYI ÖĞRENİYOR
KO-MEK Hereke İpek Halı Dokuma Branşı’nda
kursiyerlere ilk olarak ilmek atma konusunda
eğitim veriliyor. Halı dokumasının başlangıcı
ve belki de en önemli etabı olan ilmek atmak,
kursiyerlere titizlikle öğretiliyor. Ardından kalın
ve ince argaç iplikleri ile dokuma sırası tamamlanıyor.
Bu teknik ipliklerin sağlamlaştırılmasını
sağlıyor. Tekniklerin doğru kullanılması Hereke
Halısı’nın kalitesinde önemli rol oynuyor.
ÖNEMLİ BİR İSTİHDAM ALANI
KO-MEK İpek Halı Dokuma Branşı, istihdam
açısından son derece önemli bir yere sahip.
Zira bu branşa gelerek Hereke Halısı dokumayı
öğrenen vatandaşlar, ev ekonomilerine önemli
katkı sağlayabiliyor. Tezgah ve yeterli araç gerecin
bulunması durumunda Hereke Halısı evde
rahatlıkla dokunabiliyor. Hereke Halısı tarihte
olduğu gibi günümüzde de özellikle yabancılar
tarafından büyük ilgi görüyor. Halı, 1898 yılında
Hereke Fabrikası’nı ziyareti sırasında Alman
İmparatoru 2. Wilhelm’e hediye edilmişti.
Kadına yönelik şiddete
karşı üst geçitler
turuncuya büründü
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, 15-30 Kasım
2019 tarihleri arasında Doktor Sadık
Ahmet ve Bülent Ecevit üst geçitlerini dünyada
kadına şiddetle mücadele rengi olarak sembolleşmiş
turuncu renk ile ışıklandırdı. Yapılan
bu etkinlik, ‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ kapsamında
kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda
farkındalığın artırılması amacıyla başladı.
17 Aralık 1999 tarihinde Birleşmiş Milletler
tarafından 25 Kasım, ‘Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ olarak belirlenmiştir.
Alınan karar neticesinde de her yıl
25 Kasım tarihinde tüm dünyada ve ülkemizde
çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Kocaeli’de
de Büyükşehir Belediyesi, kadına yönelik
şiddetin sona erdirilmesi amacıyla, 15-30
Kasım tarihleri arasında Doktor Sadık Ahmet
ve Bülent Ecevit üst geçitlerini dünyada kadına
şiddetle mücadele rengi olarak sembolleşmiş
turuncu renk ile ışıklandırdı.
kültür
11
Eğitim, çocuk ve oyun
Çocuk denilince akla ilk olarak
oyun gelmektedir. Çocuk oyunsuz
yaşayamaz. Çocuğun her hareketi
onun için bir oyundur. Oyun, bizim
gibi (x) kuşağı çocukları için açık alanda
ve temiz havada oynamaktır. Yoksa
evin içindeki yatakta, koltukta veya
masada cep telefonunda oyun oynamak
değildir. Eskiden çocuklar için
yapılan oyun parkları toprak, kum veya
çimenler üzerinde kurulurdu. İçindeki
oyuncaklar ise tahtadan yapılırdı. Yakın
zamanlarda kurulan oyun parklarının
zeminlerine baktığınızda, kilit taşlarla
veya tabaka plastiklerle kaplı olduğunu
görüyorsunuz. İçinde toprak veya kum
bulunmuyor. Oyuncaklar ise demirden
veya plastikten yapılıyor.
Oyun, çocuk için hayat demektir.
Oyun, çocuk için özgürlük demektir.
Oyun, çocuk için üstünü kirletmek ve
ıslatmaktır. Oyun, çocuk için aykırı
olmaktır. Oyun, çocuk için yerinde
oturmamak, vazoda veya saksıda çiçek
olmamaktır. Oyun, çocuk için soru
sormaktır. Oyun, çocuk için oyuncakları
bozup, tamir etmektir. Oyun, çocuk
için arkadaş demektir. Oyun, çocuk
için acıkmamak, yorulmamak ve enerji
toplamaktır. Oyun, çocuk için kazanmak
ve kaybetmektir. Oyun, çocuk için
göklerde uçurtma gibi uçmak demektir.
Bu cümleleri daha da çoğaltabiliriz.
Çocukluğumdaki oyunları doyasıya
ve özgürce, boş arsalarda ve açık alanlarda
oynayan bir kişi olarak çocukluğu
üç döneme ayırıyorum. Birinci dönem
doğumdan okula başlayana kadar olan
0 – 6 yaş dönemi. İkinci dönem ilkokul
bitene kadar olan 7 - 11 yaş dönemi.
Üçüncü dönem ise ortaokul bitene
kadar olan 12 – 14 yaş dönemidir. Birinci
dönemde çocuklar daha özgür ve bağımsız
oluyorlar. Çünkü, etrafını saran
tel örgüler, daha geniş bir alana yayılmıştır.
Çocuğu fazla sınırlamaz. Kuralları
yeni yeni öğreniyordur. Hayal gücü çok
fazladır. Oynadığı oyunlar daha çocuksudur.
İkinci dönemde eğitim öğretim
başlamıştır. Eğitimin içinde sınırlar
Sedat Büyük
s.büyük@panoramagazetesi.com
Bilecik / Pazaryeri Halk Eğitimi Merkezi Müdürü
vardır. Fakat çocuk bu sınırların içine
girmek istemez. Daha üretkendir. Oyun
oynadığı arkadaşının cinsiyeti önemli
değildir. Yaşıtlarının dışındaki daha
büyüklerle de oyun oynamayı severler.
Üçüncü dönemdeki çocuklar olgunlaşmaya
başladıklarından, kendilerini
biraz daha sınırlanmış görürler. Kurallar
çoğaldığından hareket alanları biraz
daha daralmıştır. Oynadıkları oyunlar,
daha da olgunlaşmaya başlamıştır. Yaş
ilerledikçe, oynanan çocuk oyunları da
azalmakta ve farklı alanlara kaymaktadır.
Bu eğitim dönemlerindeki oyunlar, eğitimin
bir parçası olarak kabul edilmelidir.
Çocuklar nerede bulunursa bulunsun,
bulundukları ortamı hemen oyun
alanına dönüştürürler. Bu ortamlar ev,
okul, bahçe, çocuk parkı, kum havuzu,
su birikintisi, çamurlu yol ve benzerleri…
Hatta, büyüklerin aklına gelmeyen
her yer. Bazı oyun alanları, ebeveynleri
rahatsız edebilir. Çünkü bu oyun alanlarının
bazılarında çamur vardır. Çocukların
elleri, elbiseleri çamurlanır. Yüzlerine
çamur sürerler. Bazı yerlerde yeşil
çimenler vardır. Kıyafetlerinde yeşil izler
oluşabilir. Yolda, bahçede su birikintisi
oluşmuştur. Çocuk su birikintisine girip,
su ile oyun oynamak ister, elbisesini ve
ayakkabısını ıslatır. Kum havuzunda elleri
tozlanır. Toprakta misket oynarken,
elleri çamurlanır. Misketlerini çamurlu
elleri ile cebine koyar, cepleri çamurlanır.
Evlerdeki oturma odalarının yanı sıra
daha çok yatak odaları ve misafir odaları,
çocukların en güzel oyun alanlarıdır.
Yatak odalarında annenin makyaj malzemeleri
saklıdır. Çocuk bunları bulup
da etrafa, yüzüne, üstüne sürdüğünde
ve bir de aynada kendini izlediğinde
mutluluğuna diyecek yoktur. Çocuk o
anda en güzel oyununuoynuyordur.
Annesine yakalandığında oyun sona
ermiş, mutsuzluk başlamıştır. Misafir
odalarında kırılacak, tehlikeli ve güzel
eşyalar vardır. Bundan dolayı ‘çocukların
girmesi tehlikeli ve yasaktır’. Bu eşyalar
ise çocukların en güzel oyuncaklarıdır.
Çocuklar, okula başlamadan önce
de oynadıkları oyunlar sayesinde eğitim
öğretime başlamış sayılırlar. Bazı toplumsal
değerleri, oynadıkları oyunlar
sayesinde kazanırlar. Bu değerler;
başkasının hakkına saygı duyma – kul
hakkı yememe, sıraya geçme, arkadaşlık,
sevgi, hoşgörü, paylaşma, tutumluluk,
özgürlük ve benzerleri…
Oyun oynarken elini toprağa değdirmeyen;
yere düştüğü halde dizinde
ve kolunda yara oluşmayan; AVM’lerin
güneş görmeyen, yanıp sönen radyasyonlu
ışıklarının altında, plastikten
yapılmış oyuncaklarla oynatılan çocuklar
oyun oynamış sayılmazlar. Oyun,
çocuğun hayat damarıdır. Oyundan
mahrum edilen çocukların, hayat damarları
kesilmiş demektir.
“Okulda Bİrlİkte, Hayatta
Bİrlİkte” Projesİ Gazİantep’te
Engelli çocukların eğitim hakkından yararlanmasını amaçlayan Tohum Otizm Vakfı, İstanbul Bilgi
Üniversitesi SEÇBİR ile birlikte ve Sabancı Vakfı desteği ile yürütülen “Eğitimde Engelli Hakları:
Okulda Birlikte, Hayatta Birlikte” projesini yaygınlaştırıyor.
Yıl: 1 Sayı: 5-6 - KASIM-ARALIK 2019
Panorama Medya Grubu
(Basın Yayın İletişim ve Tanıtım Hizmetleri) Adına
İmtiyaz Sahibi
Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni
Muzaffer KAPLAN
Genel Koordinatör
Ünal ULUÇAY
Eğitim Editörü
Sedat BÜYÜK
Haber, Güncel, Ekonomi Gazetesi
Editör
Neşe ÖZELÇİ
Görsel Yönetmen
Durmuş ÖZELÇİ
Marmara Temsilcisi
Sevgi BOZ
Adres: Batı Mah. Ortanca Cad. 26/1
Pendik / İSTANBUL Tel: 0543 882 08 32
www.panoramagazetesi.com
info@panoramagazetesi.com
Baskı: Akademi Matbacılık
Davutpaşa Caddesi Güven Sanayi Sitesi C Blok
No:230 Topkapı / İSTANBUL Tel: 0212 493 24 67
Panorama Gazetesi yaygın süreli bir yayındır.
Köşe yazılarından yazarları, ilan ve reklam içeriklerinden
reklam sahipleri sorumludur.
Sabancı Vakfı’nın desteğiyle
Tohum Otizm Vakfı ve
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları
Uygulama ve Araştırma Merkezi
(SEÇBİR) tarafından yürütülen
“Eğitimde Engelli Hakları: Okulda
Birlikte, Hayatta Birlikte” projesi
kapsamında; 7-8 Aralık tarihlerinde
Gaziantep’te öğretmen buluşması
gerçekleştirildi.
Öğretmen, veli, idareci ve öğrencilerde
engelliliğe yönelik algı
ve tutumların dönüştürülmesini
ve engelliliğin olağanlaştırılmasını
hedefleyen “Okulda Birlikte,
Hayatta Birlikte” projesi kapsamında
düzenlenen öğretmen
buluşmalarında; kapsayıcı eğitim
perspektifi ile öğretmenlerin
sınıf içinde uygulayabilecekleri
etkinliklerden oluşan öğretmen
kılavuzu paylaşıldı. Öğretmen
Ağı ve Öğretmen Akademisi
Vakfı (ÖRAV) ile iş birliğinde düzenlenen
eğitimler, bölgelerdeki
öğretmenlerin destek duyması
halinde yerelde de iş birliği
yapabileceği kişi ve kurumları bir
araya getirmeyi amaçlıyor.
Öğretmenlere anksiyete (kaygı) bozukluğu semineri
neşe özelçi
Hekim, Psikolojik Danışman ve
Psikoterapist Dr. Figen Üzer, hizmet
içi eğitim kapsamında öğretmenlere
“anksiyete (kaygı) bozuklukları” ile
ilgili seminer verdi. Ataşehir Ali ihsan
Hayırlıoğlu ortaokulu konferans salonunda
gerçekleşen seminere çok sayıda
öğretmen katıldı.
Anksiyete ve kaygı bozukluklarında
anne baba tutumlarından sonra öğretmenlerin
de önemli rolü olduğuna vurgu
yapan Dr. Figen Üzer, “Siz eğitimciler,
biz hekimler, anne babalar, çocuğun etrafında
bulunan birincil rol model kişiler
olarak, çocuğa yaklaşımımızı bir test etmemiz
lazım. Acaba ben kendi çocuklarıma,
öğrencilerime nasıl yaklaşıyorum?
ve nasıl rol model oluyorum? Ne kadar
eleştirel, ne kadar mükemmelliyetçi, ne
kadar çocuğumu sırf davranışlarına göre
seviyorum ve değer veriyorum. Bunu iyi
tahlil yaparak, kendimizi bir gözlemlememiz
gerekir diye düşünüyorum” şeklinde
konuştu.
Ailelerin ve öğretmenlerin iyi bir
gözlemci olması gerektiğini söyleyen
Üzer, “Eğer çocuk evde rahat konuşuyor,
okula geldiği zaman öğretmenleri
ve arkadaşları ile hiç konuşmuyor ya da
Öğretmen kılavuzu
Proje kapsamında hazırlanan Öğretmen
Kılavuzu’nda okul öncesi
ve ilkokul öğretmenlerinin sınıf
içinde uygulayabilecekleri çeşitli
etkinlik önerileri; kapsayıcı eğitim
konusunda faydalı kaynaklar ve bu
alanda faaliyet gösteren sivil toplum
kuruluşlarının listesi yer alıyor.
Engelli Odaklı Kapsayıcı Eğitim
yaygınlaştırma programlarının
yapıldığı şehirlere çevre illerden
de katılım oluyor. Programlara
katılanların çoğunluğu öğretmen
olmakla birlikte STK’lardan, İl Milli
Eğitim Müdürlükleri’nden ve akademiden
kişiler de davet ediliyor.
Kapsayıcı eğitim
Eğitimde “tüm öğrenenlerin içerilmesi”
anlamına gelen kapsayıcı
eğitim, eğitime erişimin önündeki
engellerin belirlenmesini ve bu
engellerin sistemi değiştirerek
çözüleceği yaklaşımını benimsiyor.
Kapsayıcı eğitimde kilit rol
öğretmendedir ve öğretmenin
yaptığı sınıf içi uyarlamalarla
sınıftaki tüm farklı öğrenciler
eğitime dahil edilir.
Bursa Büyükşehir
Belediyesi Orkestra
Şube Müdürlüğü Türk
Sanat Müziği Topluluğu
tarafından Sanat Güneşi
Zeki Müren’in doğum
günü anısına hazırlanan
‘‘Doğduğu Günde Zeki
Müren’den Şarkılar’’
temalı konser, Atatürk
Kongre ve Kültür Merkezi
Orhangazi Salonu’nda
büyük bir ilgi ile izlendi.
Açılış konuşmalarının
ardından merhum sanatçı
Müren’in hayatını anlatan
video seyircilerle buluşturuldu.
Türk Müziğine sayısız
eserler kazandıran Sanat
Güneşi Zeki Müren’in
en çok sevilen eserlerinden
oluşan konseri Şef Salih
Taşkın yönetti. İlk bölümde
Orkestra Şube Müdürlüğü
sanatçıları tarafından
icra edilen şarkıları hep bir
ağızdan okuyan seyirciler,
sanatçıların performanslarını
alkışlarla ödüllendirdi.
İkinci bölümdeyse
konserin konuk sanatçısı
Umut Akyürek Bursalı
sanatseverlerle buluştu.
Şarkılar sanat güneşi
için seslendirildi
Büyülü sesiyle sanatseverlerin
içini ısıtan Akyürek,
Bursa’da olmanın
Türk Müziği Sanatçıları
için çok önemli olduğunu,
Zeki Müren anısına
yapılan özel programda
onun memleketinde
sahnede olmanın mutluluğunun
tarif edilemez
olduğunu söyledi.
Programı izlemeye gelen
Usta Sanatçılar Kutlu
Payaslı ve Erdinç Çelikkol’u
da sahneye davet
eden Akyürek, hocalarıyla
sahneyi ve mikrofonu paylaşmanın
heyecanı içinde
olduğunu belirtti. Zeki
Müren’in bestelediği ve
seslendirdiği şarkılardan
oluşan özel repertuvarı
dinlemeye gelen seyirciler,
gece boyunca tüm şarkılara
bol bol eşlik etti.
Programın sonunda
Şef Salih Taşkın’ın çiçeğini
Orkestra Şube Müdürü
Muhterem Çevik, Konuk
Sanatçı Umut Akyüreğe
çiçeğini Kültür ve Sosyal
İşler Dairesi Başkanı Hüseyin
Burhan taktim etti.
konuşmada zorluk yaşıyorsa buradaki
ana kaynak çoğunlukla anksiyetedir ya
da kaygıdır. Okulla ilgili muhtemelen
bir kaygısı var demektir” ifadelerinde
bulundu. Seminer boyunca anksiyete
ve kaygı bozukluğunun çocukta ve yetişkinlerde
nasıl sonuçlar doğurabileceğine
ve yapılması gerekenlere değinildi.
Seminer sonunda ise öğretmenlere
tavsiyelerde bulunan Üzer, gelen soruları
cevapladı ve çözüm bulma konusunda
yapılabileceklere dair tüyolar verdi.
‘Mardİn’den Bİr Otomobİl Hİkâyesİ’
KASIM-ARALIK 2019 www.panoramagazetesi.com Fiyatı: 1.5 TL
Haber, Güncel, Ekonomi Gazetesi
Sakıp Sabancı’nın vasiyeti
üzerine Sabancı Sakıp
Sabancı Mardin Kent Müzesi,
10. yılında koleksiyonuna
yeni katılan ve Mardin’in
kültürel belleğinde önemli
bir yere sahip olan otomobili
ziyaretçileriyle buluşturuyor.
Vakfı tarafından restore edilip
müzeye dönüştürülen Sakıp
Sabancı Mardin Kent Müzesi
- Dilek Sabancı Sanat Galerisi,
kuruluşunun 10. yılını Mardin’in
sosyal belleğinde önemli
yeri olan bir otomobili koleksiyonuna
katarak kutluyor.
1913’te Mardin’de dünyaya
gelen ve lakabını bu bölgede
“yardım eden” anlamındaki
“muin” sözcüğünden alan ve
Soyadı Kanunu’nun çıkmasıyla
beraber “Özyardımcı”
soyadını kullanan Yahya Muin,
1930’lardan itibaren kardeşi
Salih’le birlikte farklı markalarda
ABD yapımı otomobil,
kamyon ve otobüsleri Mardin’e
getirdi, alım satımını yaptı.
Muin’in, dönemin koşullarında
yüksek bir fiyata satın aldığı ve
taksi olarak kullandığı kiremit
rengi 1952 model Chevrolet
otomobil, yıllarca Mardinlilerin
yanı sıra, buraya gelen siyasetçi,
bürokrat ve hakimlere
de hizmet etti, düğün konvoylarından
adli keşif gezilerine
Mardin günlük hayatında
önemli bir yere sahip oldu.
Yahya Muin’in 2007’deki
vefatının ardından çocuklarının
Sakıp Sabancı Mardin Kent
Müzesi – Dilek Sabancı Sanat
Galerisi’ne bağışladığıotomobil,
hikâyesinin ve Mardin sosyal
hayatında üstlendiği önemin
aktarıldığı panolar ve özel hazırlanan
bir belgeselle birlikte
25 Aralık 2019’dan itibaren
izleyicilerle buluşacak.
Düşük Bütçe İle Hayalİnİzdekİ
Tatİle Sahİp Olmanız İçİn
Evde oturmak mı tatile çıkmak
mı desek hepimiz tatili
seçeriz ancak bütçesini
düşününce bazen gözümüz
korkmuyor değil.Evde oturmaktan
daha fazla bütçe
gerektirse de fiziksel ve
zihinsel olarak ara vermek
gerektiğini unutmayın. Tatil
planlarında önemli noktalardan
biri olan masrafları kısmanın
yollarını biletall.com
son blog yazısında derledi.
1
Tatil Zamanlamasını
İyi Ayarlayın
Herkes turistik bölgelere yazın gitmek ister.
Havanın güzel olduğu, turistik yerlerin en
canlı hallerini aldığı ve sosyal medyada
en fazla paylaşımın yapıldığı zamanlarda
gitmeyi herkes ister. Ancak amacınız düşük
bütçe ile tatile çıkmaksa turistik yerlerin en
popüler olduğu zamanlarda değil, yoğun
olmayan sezonda gitmeyi tercih edin. Özellikle
küçük sahil beldelerini tercih ederseniz
kalabalıkların gittiği, plajların boşaldığı
bu zaman zarfında konaklama, yemek ve
hediyelik eşyalar için çok daha uygun fiyatlı
anlaşmalar yapabilirsiniz.
2 4
İndirim Sitelerinden
Yararlanın
Son yıllarda sayıları artmış olan indirim
siteleri, uçak bileti, konaklama, etkinlik,
araba kiralama ya da yemek için çok
uygun fiyatlı alternatif önermektedir. Bu
sitelerde dikkat etmeniz gereken ise satın
aldığınız şeylerin kullanım tarihlerine
dikkat etmeniz. Genellikle yoğun olmayan
saat ya da günleri seçerek kullanım
alanınızı sınırlayan kuponları almadan
önce dipnotlara dikkat etmek gerekir.
3
Hafif Seyahat Edin
Ekstra yükler için ekstra fiyatlar ödendiğini hepimiz
biliyoruz, ancak son yıllarda çıkan alternatifler
ile uçağa sadece el çantası ile giderek daha uygun
fiyatlı uçak biletleri alabiliyorsunuz.
Otel Tutmak
Yerine Ev
Kiralayın
Airbnb ve benzeri siteler
otellere kıyasla hem ev
konforuna daha yakın
hem de daha ucuz olacak
konaklama seçenekleri sunar.
Ayrıca tam donanımlı
mutfağa sahip olacağınız
için yiyecek masraflarınızın
da azalacağını unutmayın.
Rezervasyonunuzu yaparken
ek masraflara dikkat
edin, gecelik masraflar
toplandığında temizlik ya
da komisyon ücretleri ile
toplam masraf beklediğinizden
yüksek çıkabilir.
7 Önerİ
5
Ücretsiz Günlerden
Yararlanın
Birçok şehirde ayın ya da yılın belirli günlerinde
müzelere ya da diğer önemli turistik mekanlarına
ücretsiz giriş imkanı sunar. Örneğin Paris’teki
Louvre, her ayın ilk Pazar günü ücretsiz giriş
imkanı sunmaktadır. Girişi 15 euro civarında
olan bu müzeye ücretsiz giriş imkanı kaçmaz.
Bu ve bunun gibi birçok imkan bulunmakta, bir
şehre gitmeden önce araştırmakta fayda var!
6
Dışarıda
Yiyeceğiniz Yemekleri
Sınırlandırın
Yeni bir ülkeye gitmenin bir amacı da yeni
yemekler tatmak biliyoruz, ancak her öğünü
dışarıda yemek seyahatin en pahalı harcaması
olabilir. Dışarıda yeme haklarınızı gerçekten
hak eden mekanlara saklayarak ve onun
dışındaki öğünleri evde hazırladıklarımız ile
geçiştirerek uygun fiyatlı bir tatil yapabilirsiniz.
7
Ev Bakıcısı Olun
İnsanların evini kiralamaya çıkan bir alternatif
ise ev bakıcısı olmak! Bu tarz uygulamaları
kullanmak için yapmanız gereken
tek şey güvenilir olduğunuzu kanıtlamak.
Anlaşmanıza bağlı olarak ev sahibinin evcil
hayvanını beslemek ya da çiçeklerini sulamanız
gerekebilir ama ücretsiz konaklama
imkanına sahip olduğunuzu unutmayın!
BİZİMLE RAKİPLERİNİZİN
BİR TIK ÖNÜNDE OLUN
DERGİ
GAZETE
KATALOG
AFİŞ
KURUMSAL KİMLİK
SOSYAL MEDYA
WEB TASARIM
ESİLA REKLAM AJANSI
info@esilareklam.com
0543 882 08 32