Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Now & Then<br />
Refik Anadol<br />
Girit<br />
Timeless / Pickfair<br />
İstanbul<br />
Unpublished / Lilliputter<br />
People of Hillside<br />
Pastoral Yaz<br />
Global Keşif / Londra<br />
Doğaya Koş<br />
Art Blog / Sedef Gali<br />
Art Blog / Belgeseller<br />
Art Blog / Oaxaca<br />
Art Blog / The Vessel<br />
Art Blog / Dior x V&A Müzesi<br />
İtalya<br />
Astroloji / Hermes<br />
Remix / Batik<br />
Good For Men<br />
En Beğenilen İlan<br />
Summer<strong>93</strong><br />
Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos 2019
İskandİnav Ruhu ŞehİrdE<br />
Yalın İskandinav tasarım anlayışını yansıtan XC40;<br />
hayatınızı kolaylaştıran depolama alanları, akıllı sürüş<br />
teknolojileri ve Harman Kardon Premium ses sistemi<br />
ile yeni keşifleriniz için vazgeçilmeziniz olacak.<br />
VOLVO XC40<br />
Service<br />
by Volvo<br />
Volvo Car<br />
Garanti<br />
Volvo Car<br />
Finance<br />
Volvo Car<br />
Kasko<br />
VOLVO CAR PRIME<br />
volvocars.com.tr | facebook.com/VolvoCarTurkey | twitter.com/VolvoCarTurkey | instagram.com/volvocarturkey | Volvo Car Asistans 444 48 58
C<br />
M<br />
Y<br />
CM<br />
MY<br />
CY<br />
CMY<br />
K
The boat that leads the industry and the 6X Wakeboard Boat of the Year<br />
in the WakeWorld Rider’s Choice Awards, the G23 stands alone<br />
as the number one choice for riders around the world. Quality, innovation and<br />
luxury go hand-in-hand with this revolutionary model that is designed<br />
to maximize the fun during your days on the water. The best wakes,<br />
the best surf waves and all the high-end refinements you’ve come<br />
to know from a Super Air Nautique, that’s the G23.<br />
www.wakeupwatersports.com | info@wakeupwatersports.com | +90 532 683 59 77
10<br />
hillsider 74/78<br />
DOĞAYA KOŞ<br />
11/1<br />
hillsider 80/84<br />
SEDEF GALİ<br />
Art Blog<br />
11/2<br />
hillsider 86/89<br />
BELGESELLER<br />
Art Blog<br />
11/3<br />
hillsider 90/94<br />
OAXACA<br />
11/4<br />
hillsider 95<br />
THE VESSEL<br />
Art Blog Art Blog Art Blog<br />
11/5<br />
hillsider 96/97<br />
DIOR X V&A MÜZESİ<br />
12<br />
hillsider 98/101<br />
İTALYA<br />
Dolce Vita Öneriler<br />
13<br />
hillsider 102/105<br />
HERMES<br />
Fantastik Röportajlar Serisi-1<br />
14<br />
hillsider 106/107<br />
BATİK<br />
Remix<br />
01<br />
hillsider 16/20<br />
02<br />
hillsider 22/26<br />
03<br />
hillsider 28/32<br />
15<br />
hillsider 108/109<br />
16<br />
hillsider 110<br />
NOW AND THEN<br />
REFİK ANADOL<br />
Röportaj<br />
GİRİT<br />
Romantik Bir Aşık<br />
GOOD FOR MEN<br />
BİZİ Mİ ARAMIŞTINIZ?<br />
04<br />
hillsider 34/36<br />
05<br />
hillsider 38/42<br />
06<br />
hillsider 44/50<br />
17 18<br />
hillsider 111 hillsider 112/118<br />
PICKFAIR<br />
İSTANBUL<br />
LILLIPUTTER / HAKAN KELEŞ<br />
EN BEĞENİLEN İLAN<br />
SUMMARY<br />
Timeless<br />
Kokuların ve Seslerin İzinden<br />
Unpublished<br />
07<br />
hillsider 51/56<br />
08<br />
hillsider 58/68<br />
09<br />
hillsider 70/72<br />
PEOPLE OF HILLSIDE<br />
PASTORAL YAZ<br />
LONDRA<br />
Moda Çekimi<br />
Global Keşif
YAZARLAR ve<br />
KATKIDA<br />
BULUNANLAR<br />
AYŞE<br />
KAYNARCALI<br />
Seyahat<br />
Girit<br />
BERNA<br />
GENÇALP<br />
Art Blog<br />
Belgeseller<br />
DENİZ YILMAZ<br />
AKMAN<br />
Kokuların ve<br />
Seslerin İzinden İstanbul<br />
İPEK<br />
KİGAN<br />
Fantastik Röportajlar<br />
Serisi 1<br />
Hermes<br />
HAKAN<br />
KELEŞ<br />
Unpublished<br />
NİHAN<br />
VURAL<br />
Art Blog<br />
Oaxaca’da Kültür ve<br />
Sanat<br />
NUR YILMAZ<br />
RUPPİ<br />
İtalya’dan<br />
Dolce Vita Öneriler<br />
OBEN<br />
BUDAK<br />
Good for Men<br />
ÖZLEM<br />
GÖKBEL<br />
Refik Anadol Röportajı<br />
PINAR<br />
MORPINAR<br />
Doğaya Koş!<br />
RANA<br />
KORGÜL<br />
Art Blog<br />
Sedef Gali Röportajı<br />
SILA<br />
GÜVEN<br />
People of Hillside<br />
Röportajları<br />
Ali Gökay Sarıöz<br />
Refik Anadol Fotoğrafları<br />
Cem Kara<br />
The Vessel<br />
Elmira Gürses<br />
Timeless<br />
Pickfair & DiorxVA<br />
Emre Durmaz<br />
People of Hillside fotoğrafları<br />
Göze Şener<br />
Now&Then<br />
İpek Edinçgil<br />
Now&Then<br />
Orhan Okuşluk<br />
Global Keşif<br />
Xu Restoran & Alexander Mcqueen<br />
Stüdyo28 Ekibi<br />
Moda çekimi<br />
08.18am on a NYC rooftop.<br />
N 40° 45’ 31’’ W 73° 58’ 43’’.<br />
Diver Collection<br />
Yayımcı<br />
Attaş Alarko Turistik Tesisler Adına Sahibi<br />
Genel Yayın Koordinatörü<br />
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Reklam Sorumlusu<br />
Yazı İşleri<br />
Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.<br />
Nisbetiye Cad. Ahular Sok. No.6 Etiler 34337 İstanbul/Türkiye<br />
T. 0212 362 30 00<br />
İzzet Garih<br />
Edip İlkbahar<br />
Özlem Gökbel (ozlemgokbel@gmail.com)<br />
Çağan Şimşek, İpek Edinçgil, Göze Şener<br />
Serkan Mekikoğlu, İpek Kigan<br />
Sayı <strong>93</strong> (Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos 2019)<br />
Dört ayda bir yayımlanır.<br />
<strong>Hillsider</strong> Magazine'de yayımlanan yazı ve fotoğrafların tüm hakları,<br />
<strong>Hillsider</strong> logosu ve isim hakkı Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.’ye aittir.<br />
Kaynak gösterilerek de olsa Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.’nin<br />
yazılı izni olmadan hiçbir şekilde yazı ve fotoğraflardan alıntı yapılamaz.<br />
Tasarım<br />
Çeviri<br />
Basımcı ve Basıldığı Yer<br />
Republica<br />
Novitas Çeviri Hizmetleri<br />
PROMAT MATBAA<br />
Orhangazi Mah. 1673 Sok. No.34 Esenyurt İstanbul / Türkiye<br />
T. 212 622 6363<br />
Basıldığı Tarih<br />
Yayın Türü<br />
Mayıs 2019<br />
Yerel Süreli Yayın (Dergi)<br />
www.hillside.com.tr<br />
hillsider@hillside.com.tr<br />
Ulysse Nardin Boutique: Etiler – Istanbul +90 212 2570998<br />
Time Square Fine Timepieces and Jewellery: Kanyon AVM +90 212 3531056<br />
Şark Saatçilik: info@sarksaat.com
hillsider 16/20<br />
01<br />
RENT A FIN<br />
MARKUS LEHTO<br />
CHANEL X PHARRELL<br />
NURİ BILGE CEYLAN<br />
BARIŞ ÖZCAN<br />
BİRSEN CANBAZ<br />
3D PRINTED SUSHI<br />
VENEDİK BİENALİ<br />
CEYLAN ATUK<br />
hillsidenow<br />
RENT<br />
A FIN<br />
Üst üste ikinci defa dünyanın<br />
en mutlu ülkesi seçilen Finlandiya,<br />
eğlenceli bir kampanya ile ülkeye<br />
ziyaretçilerini davet ediyor.<br />
“Rent a Fin“ adlı kampanyada, doğaya<br />
bağlan mesajı ile ziyaretçilere mutlu olma<br />
sanatını “en iyilerden” öğrenme şansı<br />
sunuluyor. Web sitesinde sizi karşılayan<br />
mutluluk rehberlerinin sunduğu üç günlük<br />
Finlandiya deneyimini yaşamak için ise<br />
kısa bir video çekmek ve<br />
başvuru formunu doldurmak yeterli.<br />
Detaylı bilgi için:<br />
www.rentafinn.com<br />
MARKUS<br />
LEHTO<br />
JOINT IDEA’NIN<br />
KURUCULARINDAN<br />
MARKUS LEHTO İLE KEYİFLİ<br />
SOHBETİMİZDE,<br />
KİŞİSEL GELİŞİM,<br />
EĞİTİM VE GELECEK<br />
HAKKINDAKI FİKİRLERİNİ<br />
ÖĞRENDİK.<br />
Joint Idea Nedir?<br />
Hayata bakışımız multidisipliner...<br />
Eğer ilginiz varsa, merakınız varsa<br />
her şeyi yapabilirsiniz...<br />
Artık okuduğunuz daldan bambaşka<br />
şeyler de yapabilirsiniz,<br />
geleceğin güzel tadı da o aslında.<br />
Biz Joint Idea’da nefes terapisinden,<br />
Blockchain’e kadar okulda öğrenmediğimiz<br />
şeyleri ön plana koymak istiyoruz.<br />
Love Mafia çalışmalarınız nedir?<br />
Dünya'yı nasıl kurtarabiliriz? Şu anda korku<br />
bazlı bir dünyada yaşıyoruz. Korkuyu ne<br />
öldürür? Aşk. Aşk freakansı ile nasıl daha iyi<br />
şeyler yapabiliriz, bunları konuşuyoruz.<br />
Joint Idea'ya davet etmek isteyeceğiniz,<br />
size ilham veren 3 kişi kimdir?<br />
Elon Musk, Deepak Chopra, Glen Hansard.<br />
House of Beatiful Business'tan<br />
bahseder misiniz?<br />
Filozoflar, yazarlar, teknolojistler bir<br />
araya gelip, daha insan odaklı bir geleceği<br />
yaratmak için teknolojiyi insan tarafından<br />
tasarlamaya çalışıyoruz.<br />
Mindvalley ekibi ile<br />
yeni etkinliğinizi de merak ediyoruz.<br />
Onlarla bu Ekim'de Türkiye'de<br />
etkinlikler yapacağız. Seneye Mindvalley<br />
Üniversitesi programı olacak.<br />
Bu ekip bir şehre geliyor ve<br />
bir ay birlikte yaşıyorlar.<br />
Hem günlük eğitimler oluyor,<br />
hem de özel etkinlikler.<br />
Yaklaşık 3.000 kişiden oluşacak.<br />
Markus Lehto<br />
röportajının tamamını<br />
@hillsidenow’da<br />
izleyebilirsiniz!
CHANEL<br />
X PHARRELL<br />
CHANEL TARİHİNİN<br />
İLK MİSAFİR TASARIMCISI<br />
PHARRELL OLDU!<br />
Markanın CC ve N°5 logolarını grafiti<br />
ve motiflerle tekrardan betimleyen<br />
Pharrell uniseks hoodie ve t-shirtleri gökkuşağı<br />
tonlarında sunuyor. Fütüristik kampanya<br />
görselleri ile sokak modasından esintiler<br />
taşıyan koleksiyon, seçili Chanel<br />
butiklerinde satılamaya başlandı.<br />
BARIŞ<br />
ÖZCAN<br />
YOUTUBE VİDEOLARI<br />
ÇOK POPÜLER OLAN<br />
BARIŞ ÖZCAN’LA KARİYERİ,<br />
YOUTUBE, TEKNOLOJİ<br />
VE GELECEK HAKKINDA<br />
KONUŞTUK.<br />
Sizce en çok dikkat çeken teknolojik<br />
trendler neler?<br />
“Augmented Reality”, “Virtual Reality” ve “Mixed<br />
Reality” gibi teknolojiler ile kurgulanan ayna<br />
dünyalar olacak bence... İnternetin hayatımıza<br />
girdiğindeki etkiyle tamamen aynı olmasa<br />
da buna yakın dönüşümlere sebep olacak bu<br />
teknolojiler... Kategorik olarak baktığımızda<br />
özellikle sağlık ve eğitim alanlarında devrimsel<br />
yenilikler yaşanması bekleniyor…<br />
Youtube maceranız nasıl başladı?<br />
İlgi duyduğum alanlarla ilgili sosyal<br />
medyadan paylaşımlar yapmayı çok<br />
seviyordum, ancak kendimi en iyi video ile<br />
ifade edebildiğimi fark edince beş yıl kadar<br />
önce Youtube'u aktif olarak kullanmaya<br />
başladım. Hem kendimi hikaye anlatıcılığı<br />
konusunda geliştirmek, hem de öğrendiklerimi<br />
paylaşabilmek motivasyonuyla o gün<br />
bugündür devam ediyorum.<br />
Konularınızı nasıl seçiyorsunuz?<br />
Genellikle kendi sevdiğim ve ilgi duyduğum<br />
sanat, tasarım ve teknoloji alanındaki<br />
konuları seçiyorum. Eğer bu alanlarda yeni<br />
ve önemli bir gelişme olursa ona öncelik<br />
veriyorum.<br />
Trendleri hangi mecralardan takip<br />
ediyorsunuz?<br />
Youtube, Vox, The Verge,<br />
New York Times, Quartz, Vice Media gibi<br />
mecralar radarımda. Sürekli<br />
takip ettiğim yerler.<br />
Barış Özcan<br />
röportajının tamamını<br />
@hillsidenow’da<br />
izleyebilirsiniz!<br />
NURİ BİLGE<br />
CEYLAN<br />
BAKSI’DA<br />
MÜZİK, IŞIK VE<br />
KOKU İLE DOLU BİR<br />
HEYKEL<br />
SERGİSİ<br />
Baksı’da güzel şeyler oluyor.<br />
Pek çok şahane serginin ardından şimdi de<br />
yönetmen, senarist ve fotoğraf sanatçısı<br />
Nuri Bilge Ceylan eserleriyle Baksı Müzesi’ne<br />
konuk oldu.<br />
Dirimart’ın katkılarıyla gerçekleşen ve<br />
Ceylan’ın 2003-2013 yılları arasında ürettiği<br />
fotoğraflarını bir araya getiren<br />
“NURİ BİLGE CEYLAN BAKSI’DA”<br />
ADLI SERGİ 25 AĞUSTOS<br />
2019 TARİHİNE KADAR<br />
BAKSI MÜZESİ’NDE ZİYARET<br />
EDİLEBİLİR.<br />
Henüz oralara gitmemiş olanlar için<br />
Baksı Müzesi Doğu Karadeniz’de,<br />
Bayburt’un 45 km dışında,<br />
Çoruh Vadisi’ne bakan bir tepenin üzerinde<br />
yükseliyor. Buraya çeşitli turlar da yapılıyor.<br />
Mesela Sanatla Randevu’nun düzenlediği<br />
sanat turlarını takip edebilirsiniz.<br />
Sergi; “Babamın Dünyası” ve<br />
“Sinemaskop Türkiye” serileri ile iki<br />
bölümden oluşuyor ve olağanüstü bir görsel<br />
şölen ortaya koyuyor.<br />
Seramik sanatçısı Birsen Canbaz’ın<br />
kendi seramik atölyesinde açtığı<br />
‘OLACAK’ adlı sergisindeki heykelleri;<br />
müzik, ışık ve kokunun da<br />
dahil olmasıyla bir mekana beş duyunun<br />
hislerini fısıldıyor. Bir heykel sergisi<br />
olma özelliğinin ötesinde,<br />
mekanın her yönüyle insanı kavrayışını<br />
özetleyen ‘Olacak’ sergisi müzik,<br />
ışık ve kokunun da etkisiyle izleyiciyi<br />
tümüyle içine alan bir enstalasyon.<br />
Kendisini ‘atmosfer tasarımcısı’ olarak<br />
tanımlayan Birsen Canbaz;<br />
“RUHUMDA OLAN BİTENLERİ<br />
ŞEKİLLENDİRDİM, ‘OLACAK’<br />
İSİMLİ SERGİMLE KALBİMİ<br />
SİZLERE AÇTIM…”<br />
diyerek özetliyor sergisini.<br />
Yüz elli yıllık bir binada yer alan<br />
Birsen Canbaz Seramik Atölyesi’ndeki sergi,<br />
21 Haziran’a kadar devam edecek.<br />
Atölye Faik Paşa Yokuşu<br />
No.1 Çukurcuma-Beyoğlu<br />
T. 0212 245 0434
3D PRINTED<br />
SUSHI<br />
VENEDİK<br />
BİENALİ<br />
KARŞINIZDA GELECEĞİN<br />
SUSHI RESTORANI!<br />
Japonya’da 2020'de açılacak<br />
“Sushi Singularity” bambaşka bir<br />
restoran deneyimi sunmaya hazırlanıyor.<br />
Restorandan, rezervasyon yaptırdıktan sonra<br />
size özel bir sağlık kiti adresinize gönderiliyor.<br />
Sonrasında da biodatanız baz alınarak kişisel<br />
sağlık ihtiyaçlarınıza uygun vitamin ve<br />
minerallerle dolu bir menü oluşturuluyor<br />
ve bu sushiler 3D printer ile hazırlanarak<br />
servis ediliyor.<br />
Dünyanın en önemli sanat etkinliklerinden<br />
biri olarak kabul edilen Venedik Bienali<br />
58’inci kez kapılarını açtı.<br />
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın<br />
koordinasyonunda ve<br />
Koç Topluluğu Şirketleri’nden Tofaş<br />
bünyesindeki Fiat sponsorluğunda hayata<br />
geçen Venedik Bienali Türkiye<br />
Pavyonu’nda bu yıl; İnci Eviner’in desen,<br />
obje, video, ses ve performans gibi farklı<br />
öğeleri bir araya getirdiği “Biz,<br />
Başka Yerde” adlı eseri yer alıyor.<br />
Sanatçı, yeniden biçimlendirdiği nesneler<br />
ve yarattığı hayali karakterleri çeşitli ses<br />
unsurlarıyla bir arada kullandığı bu eseriyle,<br />
Türkiye Pavyonu ziyaretçilerine kayıp,<br />
silinmiş ve başka yerde olma<br />
hissini yaşatıyor.<br />
Venedik Bienali Türkiye Pavyonu,<br />
11 Mayıs’tan 24 Kasım tarihine kadar bienalin<br />
ana mekânlarından Arsenale’de ziyaret<br />
edilebilecek.<br />
CEYLAN<br />
ATUK’DAN<br />
ÖZEL BİR FOTOĞRAF<br />
SEÇKİSİ<br />
İsviçre’de başladığı sanat eğitimine,<br />
Türkiye’de ağırlıklı olarak resim üzerine<br />
çeşitli atölyelerde yaptığı çalışmalarla<br />
devam eden, ardından 2000 yılında<br />
Bilgi Üniversitesi’nde aldığı<br />
fotoğrafçılık eğitimi ile tamamen<br />
fotoğrafa yönelen Ceylan Atuk,<br />
son 5 yıllık çalışmalarından<br />
özel bir seçki ile karşımızda.<br />
Atuk'un; görünmeyeni ön plana<br />
çıkartarak, kadını ait olduğu konuma<br />
yerleştirdiği “gizli özne” ve<br />
“zamanın bize sunduğu tek gerçek<br />
‘an’dır ve an; ister uykuda ister uyanık olsun,<br />
bir insani insan yapan ve onu biricik kılan<br />
düşlerle şekillenir” diyerek özetlediği<br />
“Düş Dünyam” fotoğraflarından<br />
oluşan özel seçkisi,<br />
14 Haziran-14 Temmuz tarihleri<br />
arasında Ahmet Fetgari Sokak,<br />
Teşvikiye’de yer alan 44A Sanat Galerisi’nde<br />
sanatseverlerle buluşacak.<br />
Time Square Fine Timepieces and Jewellery<br />
Kanyon AVM +90 212 3531056<br />
Şark Saatçilik: info@sarksaat.com<br />
Case and microstructure in 18kt gold,<br />
baguette selfwinding movement in 18kt gold<br />
www.corum-watches.com
02<br />
hillsider 22/26<br />
YOKSA MODERN ZAMANLARIN<br />
"DA VINCI"Sİ Mİ?<br />
HENÜZ 34 YAŞINDA…<br />
AMA DÜNYA ONU ÇOKTAN<br />
KEŞFETTİ!<br />
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde en üst onur<br />
derecesiyle Fotoğraf ve Video lisansı,<br />
üzerine Görsel İletişim Tasarımı yüksek lisansı,<br />
ardından Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi-Design<br />
Media Arts Bölümü’nde ikinci yüksek lisansını<br />
yapan Refik Anadol, bugün LA’de kurduğu tasarım<br />
stüdyosunun da ortağı ve yaratıcı yönetmeni.<br />
Kendisini ilk olarak, İstiklal Caddesi’nin sesini veri<br />
heykeline yani, kaydedilen sesleri<br />
Yapı Kredi Kültür Sanat binası üzerinde dev bir<br />
görüntüye çevirdiği şahane işle tanımıştık.<br />
Peşi sıra; kocaman bir küpün içine girerek<br />
deneyimlenen, mimarinin sınırları olmasaydı içinde<br />
bulunacağımız gerçekliğin nasıl bir hal alacağını<br />
sorgulayan “Sonsuzluk Odası” ile çarpılmış,<br />
ardından karşısında adeta medite olduğumuz<br />
Eriyen Hatıralar isimli şiirsel çalışması ile<br />
kendisine şapka çıkarmıştık.<br />
Röportaj: Özlem Gökbel<br />
@ozlemgokbel<br />
Fotoğraflar: Ali Gökay Sarıöz<br />
www.gokaysarioz.com
Melting Memories<br />
Eriyen Hatıralar<br />
"MEKANLARLA İLGİLİ ÇOK HAYAL<br />
KURARDIM. EVİN ODASINI, KAPISINI, BAHÇEYİ<br />
BAMBAŞKA HAYAL EDERDİM."<br />
Biz daha Anadol’un deneylerini; yani gerçek ve sanal mekanlar arasındaki<br />
bağlantıları, bunların kişilerle nasıl etkileşime geçebileceği,<br />
mekanlar bir zeka ve duygu emaresi gösterirse bunun nasıl<br />
görselleştirilebileceği gibi fikirlere odaklı dünyasını anlamak için kafa<br />
yorarken, başta Google, Microsoft gibi Amerika devleri birlikte projeler<br />
yapmak için sıraya giriyor, İtalya Da Vinci’nin ruhuna, anısına yaraşır bir<br />
örnek olduğunu düşündüğü için kendisine ödül veriyor,<br />
NASA kendisinden mimari boyutlu veri heykeli istiyor…<br />
KISACA DÜNYA REFİK ANADOL’U<br />
YENİ ÇAĞIN BİLİMSEL SANATÇISI OLARAK<br />
KUCAKLADI! BİZE DE GURUR DUYMAK<br />
DÜŞÜYOR. :)<br />
Los Angeles’daki dev stüdyosunda yaptığımız söyleşi; biraz Refik’e ve<br />
başarılarına, biraz da -bizi hayli meraklandıran- yapacaklarına yönelik oldu.<br />
Özlem Gökbel:<br />
Yaptığınız işi anlamaya çalışmadan<br />
önce sizi anlamak,<br />
tanımak isteriz… Kimdir Refik Anadol?<br />
Nasıl bir çocukluk yaşamıştır?<br />
Hangi evrelerden geçip,<br />
bugünlere gelmiştir?<br />
Refik Anadol: 1985 yılında İstanbul’da<br />
doğdum. Ne şanslıyım ki ailemde çağdaş ve<br />
eğitimci olarak deneyimli çok kişi mevcut.<br />
Özgürce ve yaratıcı bir şekilde büyümeme izin<br />
vermiş olmalarına minnettarım.<br />
8 yaşımda ilk bilim kurgu filmimi<br />
Blade Runner’ı izledim.<br />
Aynı yılın yazı annem ve babam<br />
hediye olarak Commodore<br />
128 bilgisayar aldılar ve sanırım o yıldan<br />
itibaren hayatım tamamen değişti.<br />
Çocukluğumda da hayal kurmayı çok seven,<br />
sorulmayanı sormaya çalışan biriydim.<br />
Bilim, teknoloji ve sanat ile olan ilişkimi<br />
o yıllarda inşa ettiğimi düşünüyorum.<br />
Çocukken nasıl hayaller kurardınız?<br />
Bugüne şekillenen Refik<br />
çocukluğundan belli miydi?<br />
Sanıyorum, evet.<br />
Mesela çok iyi hatırlıyorum;<br />
mekanlarla ilgili çok hayal kurardım.<br />
Evin odasını, kapısını, bahçeyi bambaşka<br />
hayal ederdim. Bilgisayar sonrası bir çok<br />
oyuna ait mekanları zihnimde sanki zahiri<br />
dünyadan çıkıp, fiziksel dünya ile birleşmiş<br />
olarak resmederdim. Hayal gücünün<br />
sınırları her zaman çok heyecanlı ve<br />
en ilgi çekici olandı.<br />
Size geçmişte<br />
en çok ne ilham verdi?<br />
Sinema. Genel olarak sinemanın<br />
alternatif bir gerçeklik yaratabilmesi,<br />
bu büyüleyici düşünce ve üretme yöntemi<br />
her zaman en çok ilham veren<br />
mecra oldu.<br />
Teknolojinin bugün geldiği noktayı,<br />
yapabileceklerini anlamak çoğunluk için<br />
henüz pek kolay değil… Sanatla<br />
buluştuğunda ortaya çıkabilecekleri<br />
kavramaksa daha zor sanki... Yaptığınız işi bir<br />
ilkokul öğrencisine anlatır gibi anlatın desem ?<br />
Sanatın, bilim ve teknoloji ile kesiştiği noktada<br />
hayat bulan, büyük veriyi makine zekası ile<br />
görünmeyeni görülür kılan sanat çalışmaları<br />
yapıyorum. Kanvas olarak ise mimari yapıları<br />
kullanıyorum. Yakın geleceği, bugünün düşünce<br />
ve araçları ile şiirsel bir şekilde duygularımızı<br />
dikkate alarak sanat üretiyorum.<br />
Bu alanda yaptığınız çalışmalara ilk ne<br />
zaman, hangi işle başlamıştınız?<br />
Sonra sırasıyla hangi işler geldi?<br />
İlk medya sanatı projem lisans bitirme projesi<br />
olarak Santralistanbul Çağdaş Sanatlar Müzesi<br />
cephesinde gerçekleşti. Sonrasında Avrupa’nın<br />
birçok şehrinde mimariyi kanvas, ışığı materyal<br />
olarak kullandığım pek çok proje yapma<br />
fırsatım oldu. Sırasıyla İstanbul’da İstiklal<br />
Caddesi’nin sesini veri heykeline çevirdim.<br />
Bu hem ülkemizde, hem de alanında bir ilk<br />
oldu. Fiziksel veri heykelini Alper Derinboğaz<br />
ile iş birliğimiz sonucu mimari ölçekte<br />
Yapı Kredi Kültür Sanat yapısı cephesinde<br />
görselleştirdik. Sonrasında Amerika’da eğitim<br />
maceram başladı ve stüdyomu 2014 yılında<br />
açarak dünya çapında veri heykeli ve resimleri<br />
üretmeye devam ediyorum.<br />
Yakın zamanda Google, Microsoft gibi<br />
devlerle bir araya geldiniz. Nasıl oldu<br />
tüm bunlar? Çok mu şanslısınız?<br />
Şanstan öte ilham aslında, karşılıklı bir<br />
deneyim diye düşünüyorum.<br />
Mesela 2013 yılında Bill Gates’in de<br />
aralarında olduğu Microsoft Research<br />
En İyi Vizyon ödülünü almaya hak kazanmam<br />
ile bir teknoloji devi ile ilk kez iş birliği yapma<br />
fırsatı bulabildim. Sonrasında ürettiğim veri<br />
heykelleri ve resimleri sayesinde<br />
Google’ın Sanatçılar ve Makine Zekası<br />
ekibinin dikkatini çekmiş olmalıyım;<br />
peşi sıra birçok yapay zeka mühendisi<br />
ile birçok sanat projesi gerçekleştirme<br />
imkanı elde ettim. Dediğim gibi şanstan öte<br />
vizyonların örtüşmesi ve bu devlerin öncüler<br />
ile iş birliği hevesinin bu ilişkileri<br />
kurduğunu söyleyebilirim.<br />
Şans demişken; 2018 Eylül’ünde<br />
Los Angeles, Walt Disney Concert Hall’de<br />
yaptığınız çalışma hepimizin tüylerini<br />
ürpertti. Dünyaca ünlü yönetmenleri,<br />
sanatçıları, bilim insanlarını büyülediniz.<br />
LA Filarmoni Orkestrası’nı,<br />
binanın mimarı 90 yaşındaki efsane<br />
Frank Gehry’i nasıl ikna edebildiniz?<br />
Hikayesini merak ediyorum şahsen.<br />
Aslında Frank Gehry ile yollarımız,<br />
2014 yılında Walt Disney Konser Salonu’nda<br />
Esa-Pekka Salonen ile<br />
gerçekleştirdiğimiz proje ile kesişmişti.<br />
Dünyanın ilk eş zamanlı mimari ölçekli<br />
görsel/işitsel projesi olması,<br />
hem de kendisinin açılış gecesi orada olup<br />
desteklemesi hakikaten çok anlamlıydı.<br />
100. yılını kutlamak adına tekrar gündeme<br />
gelen yüksek lisans bitirme projemi kendisi de<br />
desteklemiş olduğu için sanırım<br />
her şey çok anlamlı ilerledi.<br />
LA Phil ise geleneksel havai fişek gösterisinin<br />
çok ötesinde, önümüzdeki<br />
100 yıla dair söylemi olacak,<br />
anlamlı, gelecekten ilham alan bir<br />
proje arayışında idi.<br />
Burada yollar kesişti ve hayalini uzun<br />
yıllardır kurduğum proje ortaya çıktı.<br />
“BİR YAPI<br />
ÖĞRENEBİLİR Mİ?”<br />
“ÖĞRENEBİLİRSE<br />
RÜYA GÖREBİLİR Mİ?”<br />
gibi insana ait<br />
bilişsel yetilerin mimari ile<br />
buluştuğu bu proje 6 ay önce hayata geçti.<br />
100 bine yakın Los Angeleslı’nın<br />
deneyimlediği proje hakikaten birçok kişiye<br />
dokunmaya vesile oldu.<br />
Yapay zeka, hafıza, mimari ve<br />
kamusal alanda sanatın<br />
biricik örneği olarak tarihe geçti.
Şahane… Bir kez daha tebrik ediyoruz sizi.<br />
Ama tebriklerimiz bitemiyor bir türlü.<br />
Bu arada, The Lorenzo il Magnifico Lifetime<br />
Achievement Award for New Media<br />
and Installation Art // Floransa Bienali<br />
kapsamında Melting Memories / Eriyen<br />
Hatıralar çalışmanıza verilen bu ödül bizim<br />
en son duyduğumuz başarılarınızdan biri…<br />
Gurur duyduk. Floransa bu yılki bienali<br />
Mayıs itibari ile ölümünün üstünden<br />
500 sene geçmiş olan Da Vinci’ye adıyor…<br />
Sizce bu ödülün bu konuyla da bir<br />
bağlantısı var mı? Sizi de modern<br />
zamanların Da Vinci’si olarak mı görüyorlar?<br />
Ne dersiniz?<br />
Çok teşekkür ederim. Hakikaten bu<br />
yaşta olabilecek bir ödül olduğunu hiç<br />
düşünmemiştim. Çok anlamlı bir durum.<br />
Ödülü bildiren jüri üyesi son dönem<br />
çalışmalarımda, sinir-bilim, yapay zeka ve<br />
sanatı birleştirmiş olmamın Da Vinci’nin<br />
ruhuna, anısına yaraşır bir örnek olduğunu<br />
ve son dönemdeki tüm projelerime atfen<br />
verildiğini söylemişti. Ekim ayında İtalya<br />
Kültür Bakanı’ndan ödülü almaya gitmek için<br />
sabırsızlanıyorum.<br />
Ve en taze haber NASA’dan…<br />
34 yaşında genç bir Türk olarak NASA’nın<br />
kapısını nasıl çaldınız? Ya da onlar mı sizin<br />
kapınızı çaldı? NASA’nın sanatla<br />
nasıl bir işi olabilir?<br />
Onlar kapımı tam 1 yıl önce çaldı.<br />
Malum NASA JPL birçok uzay düşkününün<br />
rüya kurumu. En anlamlı olan ise ekibin<br />
duvarlarında stüdyomuzun ürettiği veri heykeli<br />
ve resimlerinin olduğunu öğrenmem oldu. Bir<br />
süredir iş birliği için proje arıyorlamış.<br />
Son çalışmaları ise Dr.Charles Elachi ile kontrol<br />
merkezi lobisinin yenilenmesi imiş.<br />
Bu proje kapsamında lobi içerisinde mimari<br />
boyutlu bir veri heykeli çalışması istediler.<br />
Mars ve daha pek çok gezegen üzerine yapılan<br />
güncel araştırma verilerinden oluşacak bir<br />
çalışma. Bu heyecanlı üretime projeye özgü<br />
yazılımlar ve yapay zeka algoritmaları ile<br />
devam ediyoruz.<br />
Gerçekten de müthiş heyecan verici.<br />
Bugün en çok esinlendiğiniz şeyler neler?<br />
Beynin sınırları, teknolojinin varacağı<br />
noktalar, gelecekte bizi<br />
bekleyenler vb. konularda takip ettiğiniz<br />
birileri var mı?<br />
İnsanoğlu olarak bilişsel kapasitemiz, nörolojik<br />
evrimimiz, duygularımız ve anılarımız en büyük<br />
ilham kaynaklarım. Zor olan ise bu bahsi geçen,<br />
bizi biz yapan en mahrem verileri egodan<br />
arındırarak görselleştirebilmek. Bu alanda<br />
birçok konuyu yakından takip ediyorum.<br />
Sizce bugün tanımladığımız haliyle sanat,<br />
gelecekte nasıl evrilmiş olacak?<br />
Teknolojiyi insanlığın aynası olarak görüyorum.<br />
Dolayısıyla bu sorunun cevabının, teknolojinin<br />
evrimi ile eş süreçli olacağını düşünüyorum.<br />
Bu noktada önemli olan ise soracağımız<br />
soruların cevaplardan daha önemli olduğu,<br />
yeni bir çağa başladığımızın farkında olunması.<br />
İşte bu sorular insanoğlu olarak evrimimize,<br />
dolayısıyla sanata da yön verecektir.<br />
Size boş bir tuval versem,<br />
bildiğimiz klasik tuval ama, ne çizerdiniz?<br />
Çizim kabiliyetim çok iyi değil fakat<br />
yapay zeka ile bir resim yapardım sanırım.<br />
Makinenin bilincini bir pigment gibi kullanarak.<br />
O an makineye ne öğretiyorsam,<br />
onunla çizerdim.<br />
Yakın gelecek için (NASA dışında)<br />
en büyük planınız nedir?<br />
Birleşmiş Milletler ile büyük bir projemiz<br />
başlıyor. Bunun dışında 11 proje ile dünyanın<br />
birçok şehrinde veri heykeli ve veri resimleri<br />
üretiyoruz. Planım Google,<br />
Microsoft, Intel ve Nvidia ile olan<br />
ilişkilerimizin verdiği biricik bilişim<br />
gücü ile görülemeyeni görülür kılmaya<br />
sanat ile devam etmek.<br />
54 yaşında bir<br />
Refik Anadol portresi tahayyül<br />
etmenizi istesem;<br />
nerede yaşıyor, o güne kadar<br />
neler yapmış ve tam o gün gelecek için<br />
neleri hayal ediyor olurdu?<br />
Tahminen doğanın tam ortasında,<br />
çok hızlı bir internet bağlantısı olan,<br />
içerisinde kuantum bilgisayara<br />
sahip bir stüdyoda ve içerisinde<br />
takım arkadaşlarımla hayal kurmaya<br />
devam ediyor olurum.<br />
"OPTİMİST<br />
BİRİ OLARAK, HİKAYENİN<br />
POZİTİF, İNSANLIĞIN<br />
YAPAY ZEKADAN<br />
FAYDALANABİLDİĞİ BİR<br />
GELECEĞİN TAM<br />
ORTASINDA HAYAL<br />
EDİYORUM KENDİMİ."<br />
www.alternatifbank.com.tr<br />
The Commercial Bank (Katar) kuruluşudur.
03<br />
hillsider 28/32<br />
BİNBİR DELİ HASRETİN TEK DİZELİ TÜRKÜSÜ,<br />
KALBİNDE DERİN İZLER BIRAKAN BİR ROMAN VE<br />
ROMANTİK BİR AŞIK:<br />
“YOLCULUK MU?” DİYE SORDU.<br />
“HAYROLA NE YANA?”<br />
“GİRİT’E. NEDEN SORDUN? “<br />
“BENİ DE GÖTÜRÜR MÜSÜN?”<br />
Dikkatle ona baktım. Çukurlaşmış yanaklar,<br />
kalın bir çene, kabarık favorili kırlaşmış saçlar,<br />
kıvılcımlanan gözler.<br />
“Neden? Seni ne yapayım?”<br />
Omuz silkti, alaylı, “Neden? Neden?” dedi.<br />
“İnsan nedensiz bir şey yapamaz mı?<br />
Şöyle keyif için...” Heraklion doğumlu<br />
Nikos Kazancakis’in “Zorba” kitabı<br />
Girit’e gidecek uçağımız havalanırken<br />
bana yol arkadaşı olmaya söz vermişti.<br />
2018 yılı, aylardan Eylül. İlk gidişimin üzerinden<br />
tam bir yıl geçmişti ve burnumda tütüyordu ada.<br />
Bana kendimi iyi hissettiren çok fazla<br />
detay vardı çünkü.<br />
Akdeniz’in turkuaz, berrak suları,<br />
zeytinyağı ile lezzetlendirilmiş sofraları,<br />
şaşırtan bir kültür zenginliği, mitosları,<br />
sakin ve güler yüzlü insanları ile hem uzakta,<br />
hem de bize çok yakın bir ada Girit.<br />
Osmanlı döneminin izlerine rastladığımız adada,<br />
Türk olduğumuzu öğrenince "Hoş geldin" diyerek<br />
gülümseyen Giritli yaşlı amcalar içimizde bir sıcaklık,<br />
yüzümüzde bir ışıltıya sebep olmuştu.<br />
Ada yaklaşık iki yüzyıl Osmanlı hakimiyetinde<br />
kalmıştı ne de olsa.<br />
Yazı ve fotoğraflar : Ayşe Kaynarcalı<br />
ayse@sacred7travel.com
GİRİT’E GELEN<br />
GEZGİNLERİN<br />
MUTLAKA<br />
GÖRMESİ GEREKEN<br />
İKİ ŞEHRİ VARDIR;<br />
HERAKLION<br />
VE HANYA.<br />
koleksiyona sahipti. Havalimanına girince<br />
panolarda karşıma çıkan ‘’Discover Europe’s<br />
Origins’’ sloganında ne demek istendiğini<br />
müzeye girince anladım.<br />
M.Ö. 3000 yılına tarihlenen efsane uygarlık<br />
Minos'un anavatanı olması ile başlıyor adanın<br />
zengin kültürü. Uzun süren restorasyonun<br />
ardından, 2014 yılında yeniden açılan müze,<br />
Minos Uygarlığı’na ait çok sayıda eseri<br />
barındırmakta. Girit’e ilk gidişimde 27 odada<br />
8500 objenin bulunduğu müzede hangi eseri<br />
inceleyeceğimi şaşırmıştım. İkinci gidişimde<br />
ise müzeye daha geniş bir zaman ayırdım.<br />
Bazı eserlerin önünde durup dakikalarca<br />
hayranlıkla izledim. Müzenin en ilginç<br />
eserlerinden biri ‘’Phaistos diski’’.<br />
Phaistos kazılarında bulunan dört bin<br />
yaşındaki disk hala gizemini koruyor.<br />
Girit adasında o dönemde konuşulan<br />
dil ve kültür hakkında bilgi veren<br />
diskin evlilik törenlerinde okunan sadakat<br />
yemini olduğu tahmin edilmekte.<br />
"YILANLI TANRIÇA" HEYKELİ<br />
MİNOS UYGARLIĞI’NDA<br />
KADIN FİGÜRÜNÜN NEDENLİ<br />
GÜÇLÜ VE DEĞERLİ OLDUĞUNU<br />
GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR.<br />
Şansızlık Minos’un peşini bırakmaz.<br />
Atina’da oğlu öldürülür. Bunun üzerine Atina,<br />
yedi yılda bir yedi kız, yedi erkek genci kurban<br />
göndermekle cezalandırılır.<br />
Atina kralının oğlu kahraman Thesus,<br />
Minos’a giderek bu zulme bir son vermeye<br />
karar verir. Minos kralının kızı Ariadne’nin<br />
yardımı ile labirente girip canavarı öldürmeyi<br />
başarır. Dönerken kıyıda siyah renkli yelkenleri<br />
gören babası Egeus, oğlunun öldüğünü<br />
düşünerek denize atlayarak intihar eder,<br />
insanlar adını anmak için atladığı denize onun<br />
adını verir: Ege Denizi. Knossos Sarayı<br />
ilk kez 1900’de başlayan kazılarla Sir Arthur<br />
Evans tarafından ortaya çıkarılmış. Geniş<br />
bir alana yayılan saray beş katlı bir yapıya<br />
sahip. Her biri merkezde iç avlu etrafına<br />
dizilmiş yaşam alanları, ibadet yerleri, çalışma<br />
bölümleri ve depolardan oluşan 1300 odalı<br />
olup, yukarıda bahsi geçen mitolojiye konu<br />
olan labirent mimarisindedir.<br />
Antik kenti detaylı gezmek isterseniz en az iki<br />
saat ayırmanızı tavsiye ederim, taht odasını<br />
görebilmek için bile kuyrukta beklemeyi göze<br />
almalısınız. Sarayın duvarlarını süsleyen canlı<br />
renklerdeki fresklerin orijinallerini bir gün<br />
önce Arkeoloji Müze’sinde görmeseydik,<br />
orijinal olduğunu düşünebilirdik.<br />
Bu yaz tercihiniz Girit olabilir tabii, ancak<br />
bence Eylül ayı daha doğru bir seçim olur.<br />
Her ne kadar çok turist olsa da yaz aylarının<br />
yoğun kalabalığı kalmıyor bu dönemde.<br />
Hücrelerine kadar içini ısıtan güneş, tembellik<br />
için bahane sanki adada. Yavaş yavaş akıyor<br />
her şey, telaşa gerek yok.<br />
Zamanın hiç mi hiç acelesi yok.<br />
Ada rüzgarı gün içinde sakin, saklanıyor<br />
bir köşeye, akşam olunca hatırlatıyor<br />
kendisini sırtınızda bir ürpertiyle.<br />
Yunanistan’a bağlı olsa da, halkı<br />
‘’Yunanlı’’yım demiyor, onlar ‘’Giritli’’ çünkü.<br />
Yüzyıllar boyunca, Ege ve Akdeniz’in en<br />
sert fırtınalarıyla baş etmeyi başarmışlar.<br />
Akdeniz’de geçiş noktası olunca gözler<br />
hep üzerinde olmuş. Roma ve Doğu Roma<br />
İmparatorluğu, Araplar, Venedikliler,<br />
Osmanlı, Yunanistan, mübadele dönemi...<br />
Savaşların, istilaların, kanlı çarpışmaların<br />
toprakları. Tarihin sayfalarına gömülen<br />
medeniyetlerin üzerine farklı, yeni kültürlerin<br />
yerleşip adayı nasıl zenginleştirdiğine tanıklık<br />
ediyorum gezi boyunca. Çok acılar çekilmiş,<br />
çok ağıtlar yakılmış bu topraklarda.<br />
Girit; Yunanistan anakarasının yaklaşık<br />
160 km güneyinde yer alıyor,<br />
Akdeniz'in beşinci büyük adası.<br />
Ana karaya uzak ama bize çok yakın...<br />
ADANIN TARİHİ<br />
Avrupa kıtasının en eski uygarlığı günümüzde<br />
Minos (Minoan) Uygarlığı olarak adlandırılıyor.<br />
Minos Uygarlığı Girit'ten çıkıp bir çok Ege<br />
adasına da yayılmış. Örneğin Milos, Rodos<br />
ve Santorini adalarında bu uygarlığın izleri<br />
sürülmektedir. Dünyaca ünlü Knossos Sarayı,<br />
Minos dönemine ait en önemli buluntudur.<br />
Karanlık çağ olarak bilinen bir dönem ve<br />
Miken istilaları ile bu uygarlık tarihin tozlu<br />
sayfalarına karışsa da, günümüze<br />
ulaşan buluntular Heraklion Arkeoloji<br />
Müzesi’nde meraklıları büyülemektedir.<br />
Miken Uygarlığı da M.Ö. 1100’lerde Dorlar’ın<br />
göçleri neticesinde yok olmuş, devamında<br />
kurulan şehir devletleri birbirleri ile rekabet<br />
içinde yaşamışlardır. Ardından M.Ö. 69’da<br />
Girit Roma İmparatorluğu’nun eline geçmiştir.<br />
Roma İmparatorluğu’nun dağılması ile<br />
Doğu Roma İmparatorluğu’na geçen ada<br />
yönetimi, M.S. 820-960 yılları arasında<br />
Endülüs’ten gelen Arapların hakimiyetinde<br />
kalmıştır. Ardından yeniden Doğu Roma<br />
İmparatorluğu’nun hakimiyetine geçmiş,<br />
1204 yılında 4.Haçlı Seferi’nin ardından Girit<br />
Adası’nın yeni sahipleri Venedikliler olmuştur.<br />
Dört yüz yıl boyunca egemen olan Venedikliler<br />
döneminde ada, hem ekonomik hem kültürel<br />
anlamda zenginleşmiştir.<br />
Mimari açıdan etkileyici eserler inşa edilirken,<br />
sanatın da geliştiği bir dönem yaşanmıştır.<br />
Venedik dönemi, Girit’in son kalesi olan<br />
Kandiya’nın 21 yıl süren kuşatmanın ardından<br />
teslim olmasıyla sona ermiştir. 1669 yılında<br />
adanın büyük bölümü Osmanlılar’ın eline<br />
geçmiştir. Venedikliler’in adadaki son üstü<br />
Spinalonga'nın da 1718 yılında düşmesiyle<br />
birlikte ada tamamıyla Osmanlı kontrolüne<br />
geçmiştir. Yaklaşık iki yüzyıl Osmanlı<br />
hakimiyetinde kalan ada 1898 yılında<br />
bağımsızlığını kazanmıştır.<br />
Osmanlı’nın adadaki hakimiyeti ile Venedikli<br />
Girit kültürel birikimin temsilcilerinin bir<br />
kısmı Batı Avrupa'ya geçmişler. Bu süreçte<br />
Batı Avrupa’ya giden aydınlardan biri de<br />
İspanyol resim sanatının önemli isimlerinden<br />
olan El Greco, asıl adıyla Domenikos<br />
Theotokopulos'tur. 1898 - 1913 yılları arasında<br />
Girit, Avrupa'nın büyük devletlerine bağlı<br />
yarı bağımsız bir krallık olarak varlığını<br />
sürdürmüştür. 1913 yılında ada Yunanistan'a<br />
bağlanmıştır. 2. Dünya savaşı sırasında<br />
Girit, Nazi Almanyası tarafından işgal edilmiş<br />
ve Girit halkı kahramanca direnmiştir.<br />
Alman işgali için adanın uzun tarihi boyunca<br />
gördüğü en kanlı işgal olduğu söylenir.<br />
Girit’e gelen gezginlerin mutlaka görmesi<br />
gereken iki şehri vardır; Heraklion ve Hanya.<br />
HERAKLİON<br />
Heraklion diğer adı ile Kandiye;<br />
Girit’in en büyük şehri ve yönetim merkezidir.<br />
9. yüzyılda Endülüs Arapları’nın işgali<br />
sırasında korsanlık faaliyetlerinin merkezi<br />
olan şehir tarih boyunca farklı isimlerle<br />
adlandırılmıştır. Derin hendekleri olan<br />
surlardan dolayı Araplar ‘’Rabt el Handak’’<br />
adını vermiştir. Latince adı ise Candia olarak<br />
geçer. Venedikliler’den kalan eski liman ve<br />
mendireğin sonunda yer alan görkemli kalesi<br />
şehrin sembolü konumumdadır. 17. yüzyıldan<br />
kalma Morosini Çeşmesi veya ‘’Aslanlı Çeşme’’<br />
çevresindeki kafelerle kentin merkezi ve<br />
gençlerin buluşma noktası olarak bilinir.<br />
Belediye Binası olarak hizmet veren, Morosini<br />
tarafından yapılmış Venedik Locası meydanı<br />
taçlandıran diğer bir eser olarak karşımıza<br />
çıkar. Gece ışıklandırılan mavi kubbesi ile<br />
Agios Titos Kilisesi kentin görülmeye değer<br />
eserleri arasında yer alır.<br />
HERAKLİON ARKEOLOJİ MÜZESIİ<br />
Girit’e yaptığım ilk yolculuk benim için<br />
sürprizlerle dolu idi. Şehir beklediğimden çok<br />
daha modern ve hareketliydi. Bir Yunan adası<br />
kentinden çok, bana İtalya’yı anımsatmıştı.<br />
Şehirde gezdiğim ilk yer Heraklion Arkeoloji<br />
Müzesi olmuştu. Dünyada gezdiğim birçok<br />
Arkeoloji Müzesi içinde beni en çok hayrete<br />
düşüren, beklentilerimin üzerinde bir<br />
Tanrıçanın üzerindeki elbisenin zarafetine<br />
hayran kalmıştım. Elindeki yılanlar tanrıçanın<br />
yeraltı dünyasının güçleri ile bağlantısını,<br />
başındaki panterler ise vahşi doğa üzerindeki<br />
hakimiyetini vurguluyor. Göğüsleri apaçık<br />
ortada, bolluk ve bereketin temsili olarak.<br />
M.Ö. 1600’lere ait bu eserde kadın doğanın<br />
efendisi, bereketin sembolü.<br />
Müzede beni hayrete düşüren bir diğer ise<br />
mutfak gereçleri bölümü olmuştu.<br />
Yemek pişirme kapları, süzgeçler o kadar<br />
detaylı ki, milattan önceki çağlara ait<br />
olduğuna inanmak zor geliyor.<br />
KNOSSOS SARAYI<br />
Minos dönemine ait en önemli ve dünyaca<br />
ünlü kalıntı ‘’Knossos Sarayı’’ Heraklion<br />
gezimizin bir diğer süprizi idi. Kente 8 km<br />
uzaklıkta yer alan Knossos, uygarlığın ulaştığı<br />
görkem ve zenginlik hakkında önemli ipuçları<br />
veriyor. Mitolojiye göre Girit kralı Minos,<br />
denizlerin ve fırtınaların tanrısı Poseidon’dan<br />
bir boğa diler.<br />
Ancak bu boğayı kurban etmek yerine<br />
kendisine saklar. Bu duruma sinirlenen<br />
Poseidon’un boğayı saldırgan bir yaratığa<br />
dönüştürür, adı da Minator’dur.<br />
Minator’u saraya kapatmaya karar veren<br />
kral, mimarlarına çıkışı imkansız bir labirent<br />
yapmalarını emreder.<br />
Gezimizin sonunda, taze sıkılmış portakal<br />
suyu içmek için uğradığımız sarayın girişindeki<br />
kafede duygulu anlar yaşadık. Kafeyi işleten<br />
Theodorakis ve yeğeni Netis kırık Türkçeleri ile<br />
bizi selamlarken mübadele sırasında ailesinin<br />
Trabzon’dan Girit’e gelişlerinin hikayesini<br />
anlattı. Birlikte yolculuğa çıktığım arkadaşım<br />
da ailesinin köklerinin Girit’e uzandığından<br />
bahsedince, sıcak bir kucaklaşmaya şahit<br />
oldum. İki yakanın insanları...<br />
Kültürler, inançlar, kaderler ne kadar da<br />
benzer. Girit, 1913 yılında Londra anlaşmasıyla<br />
Yunanistan’a bağlanınca, Müslüman halkı<br />
azınlık statüsüne geçmiş. 1923 yılında büyük<br />
mübadele ile gemilere binip ülkemizin Ege<br />
ve Akdeniz kıyı şehirlerine yerleşmişler. Fakat<br />
Girit, hep özlem dolu, yanık bir türkü olarak<br />
kalmış yüreklerinde.
Rivayete göre; uzun seneler Osmanlı<br />
hakimiyetinde kalan adanın en zengin şehri<br />
Hanya’ya gönderilmek, o dönemlerde<br />
sürgün anlamına geldiği için<br />
"Hanya'yı Gonya'yı görürsün" deyimi çıkmış<br />
ortaya. Başka bir rivayete göre ise<br />
"Yaşanan katliamlar arasında kaybolup<br />
gidersin" anlamı taşıyor. Zaman içinde<br />
söylene söylene ‘’Gonya’’ olmuş ‘’Konya’’.<br />
Gonya'yı değil ama Hanya'yı yeniden görmek<br />
benim için büyük keyifti.<br />
NIKOS KAZANCAKIS<br />
Heraklion gezimizin son durağı Dünya edebiyatının<br />
başyapıtlarından biri olan "Zorba" ve "El Greco'ya Mektuplar"<br />
eserleri ile tanınan, 18 Şubat 1883, Kandiye doğumlu ünlü yazar<br />
Nikos Kazancakis'in mezarı oldu.<br />
MEZAR TAŞINDA ŞÖYLE YAZIYOR:<br />
HİÇBİR ŞEY UMMUYORUM,<br />
HİÇBİR ŞEYDEN KORKMUYORUM, ÖZGÜRÜM.<br />
Yol boyunca değerli rehberimiz Elif Çamlıkaya yazar hakkında bilgi<br />
verirken, kitaptan seçtiği paragrafları paylaşarak, yazarın ruhuna<br />
dokundu. Zorba kitabında yer alan şu paragraf ise hayatı özetler gibiydi:<br />
"Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin?<br />
Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım sevdalar, yarım günahlar,<br />
yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan!”<br />
HANYA<br />
Osmanlı döneminden kalma evlerinin önünde,<br />
begonvil ağaçlarıyla süslü dar sokaklarında, Venedik döneminin izlerini<br />
taşıyan taş duvarlarında, kısaca tarihin sayfalarında kaybolabileceğiniz<br />
büyüleyici bir şehirdir Hanya. Beş bin yıldır üzerinde yaşamın<br />
devam ettiği şehir, tarih boyunca hep önemini korumuş.<br />
9.yüzyılda adayı fetheden Arapların eline geçince ticari bir liman olma<br />
özelliği kazanmış. 1204 yılında Venedikliler şehri ele geçirince,<br />
etrafını kale surlar ile çevirerek koruma altına almışlar.<br />
Burası; Venedikliler’in doğudaki en uç liman kenti olması sebebiyle<br />
‘’Doğunun Venedik’i olarak adlandırılmış. 1453 yılında İstanbul’un<br />
fethinden sonra, buradan ayrılan bazı din adamları ve sanatçıların<br />
Hanya’ya yerleşmesi ile kültürel anlamda zenginleşmiş ve 1645 yılında<br />
Osmanlılar’ın eline geçince idari merkez statüsü kazanmış.<br />
Osmanlı döneminde Rethimno ve Hanya en yoğun Müslüman nüfusun<br />
olduğu şehirlermiş. Hanya sahilinde mendireğin ucundaki deniz feneri<br />
şehrin sembolüdür. Yirmi bir metre yüksekliğinde olup dünyanın halen<br />
ayakta olan en eski deniz fenerlerinden biri olarak bilinir. Splantzia<br />
Osmanlı döneminde Türkler’in yaşadığı semtin adıdır. Osmanlı<br />
mimarisinin izlerini taşıyan sokaklarına girdiğinizde, eski zamanlarda<br />
koyu kahve ve nargile içilerek sohbet edilen liman kahveleri çıkar<br />
karşınıza. Bu kahvelerde oturup tavla oynayan adalıların görüntüsü bize<br />
hiç te yabancı gelmiyor. Biraz ileride evlerinin kapılarında oturmuş<br />
hem sohbet edip, hem örgü ören kadınlar gibi.<br />
GONYA'YI BİLEMİYORUM AMA HANYA'YI GÖRMEK İÇİN<br />
GİRİT’E GELMEYE DEĞER!<br />
"Hanya'yı Konya'yı gördün mü?" cümlesindeki Konya’nın Gonya<br />
olduğunu gezimiz sırasında öğrendim. Meğer Gonya, Hanya yakınlarında<br />
başka bir kasaba imiş. Manastırı ile ünlü Gonya’dan geçmeden<br />
Hanya’ya ulaşmak mümkün değilmiş.<br />
Girit’e ikinci gelişimde hayalim gün<br />
doğmadan sahiline ulaşıp, günü karşılamaktı.<br />
Alacakaranlıkta uyandım, sahile doğru<br />
yaklaştıkça adımlarımı hızlandırdım.<br />
Henüz bulutlar pembe, sokaklar ıssız,<br />
martılar arsızdı. Kentin sokak köpeklerinin,<br />
“Yammass” nidaları ile çoşan gençleri gibi,<br />
akşamdan kalma olduğuna kanaat getirdim.<br />
Ağır aksak iki adım atıp, yığılıp kalıyorlardı<br />
deniz kıyısında. Boyunlarını uzatıyorlar,<br />
yoldan geçen birinin fark edip okşamasını<br />
bekliyorlardı.<br />
Tam bir yıl önce bıraktığım yorgun tekneler,<br />
hasret bulutlar, tuzlu dalgaların yaladığı<br />
kaldırım taşları, hayat veren güneş yine<br />
aynı yerde bekliyordu. 'Değişen hiçbir şey yok,<br />
takvim yapraklarından başka’’ diye<br />
iç geçirdim.<br />
MATALA<br />
Girit Adası’na yolu düşen bir gezginin<br />
unutamayacağı çok şirin bir balıkçı<br />
kasabasıdır Matala. 1960’ların sonunda<br />
Hippiler hayallerini, aşklarını,<br />
umutlarını ve şarkılarını bambaşka diyarlara<br />
taşımak için kıtalar aşıp Girit’e gelmişler.<br />
Akdeniz’in turkuaz sularına kıyısı olan bu<br />
kasaba umut rüzgarlarına kapılıp gelen<br />
hippilerin cenneti olmuş. Kıyı şeridine paralel<br />
mağaralarda yaşamışlar bir dönem.<br />
Rivayete göre buraya ilk gelen bir Alman<br />
gence köylülerden biri yiyecek vermiş ve<br />
ücreti ödemeye kalktığında“para istemez”<br />
diye cevaplamış. Yerel halkla yapılan<br />
söyleşilere göre sonraki senelerde bir kişi<br />
yanında dört kişiyle gelmiş,<br />
sonra 20 ve sonradan 100 olmuşlar.<br />
En sonunda Matala’da bir komün oluşmuş.<br />
Rolling Stones’un dünyanın en iyi müzisyenleri<br />
arasında gösterdiği “Joni Mitchell” bir<br />
dönem burada yaşamış.<br />
Matala’ya vardığımızda önce<br />
ara sokaklarında biraz dolaştık,<br />
çarşılarında alışveriş yaptık.<br />
Sonra nefis deniz ürünlerini tadacağımız<br />
restoranın kıyıya en yakın masasında oturup,<br />
pırıl pırıl ışıldayan denizi izlemeye koyulduk.<br />
Sadece seyretmek yetmeyince,<br />
dayanamayıp kendimizi Akdeniz’in berrak<br />
sularına bıraktık.<br />
Eylül güneşinin sıcaklığını tenimizde<br />
hissederken bu adadan ayrılmak<br />
öyle zordu ki... Her daim gidilesi,<br />
yaşanası bir ada Girit.
04<br />
hillsider 34/36<br />
GİZEMLİ TARİHİ İLE BEVERLY HILLS’İN EFSANE KONAĞI:<br />
Film yıldızları Douglas Fairbanks ve Mary Pickford<br />
1910'larda eğlence dünyasının en çok konuşulan<br />
çiftiydi.<br />
SESSİZ SİNEMA<br />
ÇAĞINDA GİŞELERDE VE<br />
KRİTİK BAŞARI GÖSTEREN<br />
ÇOK SAYIDA ESERDE ROL ALAN<br />
HOLLYWOOD’UN İLK<br />
“RÜYA ÇİFTİ” ONLARDI.<br />
İkisi de akranları tarafından çok sevilirdi ve<br />
film yapım endüstrisinin yenilikçileriydiler.<br />
Günümüzde Oscar olarak bilinen<br />
Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi'nin kurucu<br />
üyelerindendiler. Fairbanks, 1927'de ilk<br />
Akademi Başkanı seçilirken, Pickford ise<br />
Coquette'deki Norma Besant rolüyle tarihteki ikinci<br />
en iyi Kadın Oyuncu Oscar'ını kazanan isimdi.<br />
Çiftin peri masalı gibi destansı bir aşkları vardı ve<br />
1919'da evlenmeleriyle resmi hale getirdikleri ilişkileri,<br />
Fairbanks’ın güzel gelini için saray gibi bir ev inşa<br />
etmesiyle iyice ölümsüzleşmişti.<br />
Etkileyici odaları, misafir kanadı, tenis kortları,<br />
yüzme havuzu ve nadir antika koleksiyonuna sahip ve<br />
Beverly Hills'e bakan 18 dönümlük<br />
Pickfair, çiftin soyadlarının birleştirilmesi ile,<br />
işte böyle yaratılmış oldu.<br />
Yazı: Elmira Gürses
Ardından Charles Rogers, Mary’nin hayaletinin<br />
kendisine göründüğünü ve evi satmasını<br />
istediğini iddia ederek mülkü satışa çıkardı.<br />
Pickfair en sonunda Amerikan futbol takımı<br />
Los Angeles Lakers'ın sahibi olan Jerry Buss'a<br />
satıldı. Buss 1988'de aktris Pia Zadora ve<br />
kocası Meshluam Riklis'e sattığı konağın<br />
dokusunu ve tarihsel bütünlüğümü korumak<br />
için çok çalışmıştı. Evin ihtişamlı tarihine<br />
hayran olanlar ve konağın korunmasını<br />
isteyenler, Pickfair’in, konağı koskaca bir<br />
neslin hayallerini süsleyen orijinal ihtişamına<br />
geri getirme sözü veren Zadora'nın ellerinde<br />
olmasından memnundular.<br />
Bu saati özel yapan şey,<br />
her ayrntsndaki ustalk ve deneyimdir.<br />
Tpk Özel Bankaclk hizmetlerimiz gibi.<br />
Teknik birikim ve deneyimimizle her ihtiyacnz<br />
en ince ayrntsna kadar düşünerek stratejiler geliştiriyor,<br />
sizin için en uygun yatrm seçeneklerini sunuyoruz.<br />
İşte, yllar boyu süren birlikteliğimizin srr bu...<br />
1143 Summit Drive'da bulunan ev kısa sürede<br />
“Hollywood'un Beyaz Saray'ı” haline geldi.<br />
Çiftin ünü, on yıldan fazla bir süre boyunca,<br />
yaşadıkları Tinseltown’un Kralı ve Kraliçesi<br />
gibi hüküm sürmelerini sağladı. Pickfair'de<br />
verdikleri çekici partiler ve kutlamalara<br />
Charlie Chaplin, Windsor Dükü ve Düşesi,<br />
Greta Garbo, Albert Einstein, Joan Crawford,<br />
F. Scott Fitzgerald, Amelia Earhart, Charles<br />
Lindbergh, Gloria Swanson, Siam Kralı ve<br />
Kraliçesiyle, Franklin D. Roosevelt ve eşi<br />
Eleanor gibi dönemin en büyük isimleri<br />
davet ediliyordu. Pickfair'de bir partiye davet<br />
edilmek, o zamanlar yalnızca en zengin,<br />
en büyüleyici ve en güçlü insanlara ayrılmış<br />
seçkin Hollywood camiasının bir parçası<br />
olduğunuz anlamına geliyordu.<br />
Ev, bugünlerde “Kaliforniya Stili” olarak<br />
adlandırılan bir mimari tarz yaratan saygın<br />
mimar Wallace Neff tarafından yapılmıştı.<br />
Pickfair aynı zamanda çiftin kano üzerinde<br />
kürek çektikleri ikonik resimlerine konu olan<br />
ve Los Angeles’ta yüzme havuzu yapılan<br />
ilk ev olma özelliğini taşıyordu. 25 yatak odası,<br />
görkemli bir salon, ahırlar, hizmetçi odaları,<br />
tenis kortları, çok sayıda araba garajı, tavan<br />
freskleri, parke döşemeler, ağartılmış çam ve<br />
maun ahşap panelli koridorlar,<br />
18. yüzyıldan kalma pahalı İngiliz ve Fransız<br />
dönemi mobilyalarıyla donatılan malikânede<br />
geniş bir sanat koleksiyonu da mevcuttu.<br />
Konağın duvarlarını süsleyen değerli sanat<br />
eserleri, çiftin Doğu'ya seyahatinden nadir<br />
eserler, Barberini Sarayı ve<br />
Barones Burdett-Coutts mülkünden<br />
mobilyalar ve Paul DeLongpre ve Philip<br />
Mercier'den tablolar içermekteydi.<br />
Her ne kadar köşkte evcilik oynayan ve<br />
cömert partiler veren çiftin hayatı rüya gibi<br />
gözükse de, kapalı kapılar ardında sorunları<br />
vardı. Fairbanks ve Pickford’un sesli filmler<br />
çağına geçişi başarılı olmamıştı. İlk sesli film<br />
girişimleri, Shakespeare’in 1929 yapımı<br />
The Taming of the Shrew (Hırçın Kız)<br />
uyarlanması pek iyi karşılanmamıştı. Daha<br />
sonraki filmleri de fazla dikkat çekmedi ve<br />
bu hayal kırıklığı Fairbanks'in 1<strong>93</strong>4'ten sonra<br />
oyunculuktan tamamen emekli olmasına<br />
neden oldu. Fairbanks Hollywood’un görkemli<br />
zirvesinden düşüşüyle özel hayatında yaşadığı<br />
sorunlar sonucunda, İngiliz sosyetesinin renkli<br />
isimlerinden manken Lady Sylvia Ashley ile<br />
ilişkiye girdi.<br />
Mary Pickford’da eşinden geri kalmayarak<br />
zengin bir sanayici ile beraber görüntülendi.<br />
Kısa süre sonra, 1<strong>93</strong>6'da boşandılar. Pickford<br />
eski görkemiyle hala nabız gibi atan konakta<br />
kalmaya devam etti ve takip eden yıllarda<br />
aktör Charles “Buddy” Rogers ile evlendi.<br />
Mary Pickford’un 1979 yılındaki vefatıyla<br />
birlikte Pickfair birkaç yıl boş kaldı.<br />
ANCAK ZADORA<br />
HERKESİ ŞAŞIRTARAK<br />
1990 YILINDA KONAĞI<br />
YIKTIRDI VE YERİNE<br />
VENEDİK TARZI BİR<br />
MALİKÂNE<br />
İNŞA ETTİRDİ.<br />
Pickfair’in nesillere mal olmuş dokusundan<br />
yalnızca orijinal kapıları, oturma odasının<br />
bir kısmı ve bir zamanlar Lord Louis ve Leydi<br />
Mountbatten’in balayı süiti olan bir kanadının<br />
korunduğu yeni yapı, sinemanın bu altın<br />
döneminin hayranları için büyük bir hüsrana<br />
neden oldu.<br />
Yıllar sonra, BIO kanalının Ünlü Hayalet<br />
Hikâyelerinin dördüncü sezonunda<br />
Pia Zadora, Pickfair’i yıktırmasının gerçek<br />
nedenini açıkladığında, yıllar önce Rogers’in<br />
evi satışa çıkarmasına sebep olan rüyalar akla<br />
geldi. Zadora Pickfair'i ve evin kayan yıldızlar<br />
gibi ışıldayan nostaljisiyle her köşesinden<br />
akan tarihini çok sevmesine rağmen,<br />
yıkmaktan başka çaresi olmadığını,<br />
çünkü evin hayaletli olduğunu açıkladı.<br />
Evde sık sık gülen kadınların sesini duyduğunu<br />
ve içi boş koridorlarda Fairbanks ve<br />
Pickford çiftinin verdiği partilerin seslerinin<br />
yankılandığını anlattı. Kendini son derece<br />
mantıklı ve doğaüstünden uzak bir insan<br />
olarak tarif eden aktris, kocası ne zaman<br />
iş gezisine gitse, beyaz görünüşlü bir varlığın<br />
ortaya çıkıp kendisini ve<br />
çocuklarını korkuttuğunu iddia etti ve bu<br />
sebeple evin yıkılmasına karar vermek<br />
zorunda kaldığını açıkladı.<br />
Dünya sinema tarihinin belki de en ışıltılı<br />
dönemine tanıklık eden ve tüm zamanların<br />
en büyük isimlerinin koridorlarında dolaşıp,<br />
çimlerine uzandığı, havuzunun ışıltılı sularında<br />
yüzdüğü ve belki de kapalı kapılar ardında<br />
hararetli kavgalar ettiği Pickfair’in gerçekten<br />
nostalji ve tozlu anılardan daha fazla iz taşıyıp<br />
taşımadığını belki de asla bilemeyeceğiz.<br />
Ama konağın asırlık mirasının ve<br />
pek çoklarının hayallerini süsleyen<br />
ihtişamının arkasında asla eskimeyen<br />
masal gibi bir hikâye bıraktığı kesin.
05<br />
hillsider 38/42<br />
SESLERİN VE<br />
KOKULARIN İZİNDEN<br />
BAHAR GELDİĞİNDE<br />
İSTANBUL’UN<br />
YENİ AÇMIŞ ÇİÇEKLERLE<br />
RENKLENEN SOKAKLARINI,<br />
SESLERİ VE KOKULARI<br />
TAKİP EDEREK GEZMEYİ<br />
ÇOK SEVİYORUM.<br />
BİLİYORUM Kİ,<br />
BU KENT DE EN AZ BENİM<br />
KADAR, BÜTÜN KIŞ<br />
BAHARA KAVUŞMAYI<br />
BEKLEYEN BİR SABIRSIZ.<br />
Şüphesiz ki; birçoğumuz için de<br />
bahar bu şehre en çok yakışan mevsim.<br />
Şimdi bütün renklerini sergilemeye,<br />
güneşi uyandırıp meraklı gezginlerinin kollarına<br />
girerek onları unutulmayan nostalji köşelerinde<br />
zamanda bir yolculuğa çıkartmaya hazır.<br />
Yazı ve fotoğraflar: Deniz Yılmaz Akman<br />
www.denizyilmazakman.wordpress.com
UNUTULMAYAN<br />
BİR MANZARA:<br />
GALATA<br />
KÖPRÜSÜ<br />
GALİP DEDE’DEN<br />
YÜKSEK KALDIRIM’A<br />
Taksim Meydanı’ndan, çanları uzaktan işitildiği<br />
anda insanda yolculuk yapma isteği uyandıran<br />
tramvaya atlayıp, Tünel’e doğru ilerliyorum.<br />
Bu şehrin kırmızısının en sembolik halde<br />
karşımıza çıktığı bu tarihi aracın ahşap<br />
koltuklarından birine yerleşip, anın tadını<br />
çıkararak penceremden gördüğüm kalabalığı<br />
izliyorum. Tramvay çanları çalıyor ve<br />
ani bir frenle duruyoruz; dışarıdaki kalabalık da<br />
duraksayıp, semtin içinden geçen bu sembolik<br />
kırmızının fotoğrafını çekmek için birbiriyle<br />
yarışıyor. Yolda tıkır tıkır ilerlerken,<br />
“Belki sadece Taksim’den Tünel’e değil<br />
geçmişten bugüne de zamanda yolculuğa<br />
çıkmak için en güzel yol budur.” diyorum<br />
içimden. Bir tramvaya atlayıp zamanın ve<br />
Beyoğlu anılarının içinden geçmek...<br />
Tünel’de indiğim gibi bu defa müzik seslerini<br />
takip ederek, Lale Plak’ın başında yer aldığı<br />
sokağa sapıyorum. Burası, Tünel Meydanı’ndan<br />
Kuledibi’ne inen Galip Dede Caddesi.<br />
Birbirine karışmış sesleri en iyi işitebileceğiniz<br />
yerlerden. Darbuka, zil, kontrbas, klasik gitar,<br />
saksafon, saz, klarnet... Farklı dildeki şarkıların<br />
yan yana gelebildiği, aralarında bir dükkân<br />
mesafesi olan, duvar önlerine kurulmuş birkaç<br />
sokak çalgıcısı. Her adımda, müzik aletleri<br />
satan onlarca dükkânın içinden sokağa<br />
İstanbul’un sesleri yayılıyor.<br />
Bu cadde üzerinde yıllardır hayatına devam<br />
eden Kamer Pul Evi’ne girip,<br />
Arman Bey ile 77 yıllık bu harika dükkânda<br />
sohbet ediyorum. “Kimler geldi,<br />
geçti bu sokaktan...” diyor.<br />
Dışarı çıktığımda, belki yüzlerce kez incelediğim<br />
o rengarenk pulların üzerindeki resimleri ve<br />
posta kartlarını yeniden ezberime kazıyorum.<br />
Biraz ötede bir müzik dükkanında<br />
gitar çalan bir genç müzisyene,<br />
dükkan sahibi perküsyonla eşlik ediyor.<br />
Yan yana sıralanmış büfelerden gelen taze<br />
sıkılmış portakal ve nar kokularını duymamla<br />
iştahım kabarıyor. Bir nar-portakal suyu<br />
karışımı alıp, yoluma devam ettiğimde<br />
güpegündüz Yüksek Kaldırım’ın dik<br />
yokuşundayım.<br />
Fakat bu kez kulaklarımda<br />
Orhan Veli’nin mısraları değil,<br />
Sait Faik’in en sevdiğim hikayelerinden;<br />
Yüksek Kaldırım’dan cümleler okunuyor<br />
ardı ardına.<br />
Hikâyede bahsi geçen melodileri<br />
arıyor kulaklarım;<br />
“MÜNİR NURETTİN,<br />
TINO ROSSI, SAFİYE AYLA,<br />
BING CROSBY…”<br />
Kafamdan gelen bu cızırtılı plak seslerini,<br />
ilerideki bir mekândan gelen<br />
Türkçe rap sözleri bastırıyor.<br />
“Bu kadar nostalji tutkunu olma, bak<br />
etrafındaki yeniliklere…” diye kendime<br />
söylendiğim anda, neyse ki Netses’in önüne<br />
gelip derin bir nefes alıyorum.<br />
O çok sevdiğim İstanbul nostaljisi beni bu pikap<br />
atölyesinin önünde yakalayıp, kafamdaki diğer<br />
sesi bastırmama yardımcı oluyor.<br />
1961 yılından bu yana dededen toruna geçerek<br />
ustalığın devam ettiği Netses’in rafları arasında<br />
farklı dönemlere ait bir sürü gramofon ve<br />
pikap duruyor. Her biri ince işçiliğin birer örneği<br />
olan detaylarla süslü gramofonlar, sadece<br />
kulakların pasını silmek için değil, insanda<br />
estetiğe ve güzelliğe dair tüm hisleri de ortaya<br />
çıkarmak için tasarlanmış sanki.<br />
Olta uçlarında çırpınan balıkların yoğun<br />
kokusu ile sarmalanmış Galata Köprüsü’ne<br />
doğru ilerlerken, meraklı turistlerin,<br />
neon renkli tabelalarıyla dikkat çeken<br />
elektronik mağazaların, damga yapılan<br />
atölyelerin, içlerinden sabun ve tütsü kokuları<br />
gelen turistik dükkanların, graffitilerle<br />
bezenmiş renkli duvarların yanından<br />
geçiyorum. Şefkatli Galata açmış kollarını,<br />
genç, yaşlı, yerli, turist herkesi kucaklamış.<br />
Cıvıl cıvıl bir öğleden sonramı neşelendiren<br />
renkler, sesler ve kokularıyla beni kendi<br />
kentime yeniden aşık bırakıyor.<br />
“Simitçiiiiii” sesini takip ederek bir simitçinin<br />
peşi sıra dik yokuştan inmeye devam<br />
ediyorum. Simidin kokusunu duyduğum<br />
gibi susam tanelerinin tadını anımsıyorum.<br />
Kokusu, ortadan ayrıldığında çıkardığı çıtırtı<br />
sesi ve eğer sıcaksa içinden yayılan dumanı...<br />
Ara Güler fotoğraflarında karşıma çıkan,<br />
kafalarının üzerindeki tepsilerde taşıdıkları<br />
simitleri hiç düşürmeden rahatça yürüyebilen<br />
simitçileri düşünüyorum. Sonra, İstanbul’un<br />
yüzlerce tadı arasından belki de bu kente en<br />
yakışan ve simitle yan yana çok güzel giden<br />
çayı. İnce belli bir bardakta, yeni demlenmiş...<br />
Yazın da kışın da vazgeçilemezi, o naif tat...<br />
Yokuş bitiminde uğultulu gürültüyü ardımda<br />
bırakmanın vakti. Karşımda nihayet mavinin<br />
ortasındaki, o çok sevdiğim Galata Köprüsü.<br />
Bütün güzelliğiyle hafifçe dans eden iyot<br />
kokulu deniz, direklerin üzerinde boyunlarını<br />
bale duruşlarındaki gibi göğe doğru uzandıran<br />
beyaz martılar, yüzleri güneşe ve denize bakan<br />
insanları taşıyan vapurlar… Orhan Veli’nin<br />
sözünü ettiği “Haliç doklarından yükselen<br />
çekiç seslerini” duyacak mıyım acaba derken,<br />
iskeleye yanaşan vapurun “düüüttt” sesini<br />
duyuyorum. Yolcuların inmesiyle, köprünün<br />
sağında kalan, Perşembe Pazarı’na uzanan<br />
alanda bir kalabalık başlıyor.<br />
Martı seslerinin yerine artık farklı dillerde<br />
hayat bulan insan seslerini işitiyorum.<br />
Şehir hatları vapurunun, turuncu beyaz<br />
bacasından gelen duman kokusunu<br />
en iyi bastıran kokuya, hemen köprünün<br />
alt kısmında yan yana sıralanmış balık-ekmek<br />
satan tezgahlardan gelen palamut kokusuna<br />
yöneliyorum. İşte bu koku, 174 yıllık köprüye<br />
ait olan, bize İstanbul’u hatırlatan<br />
balık-ekmeğin şimdilerde baharatlı sosla<br />
birleşen kokusu. Bir yandan balıkçının<br />
ızgaraya vurarak çıkardığı maşa sesi ritmik<br />
bir şekilde devam ederken, pişmeye başlayan<br />
balığın dumanları kaplıyor etrafımı.<br />
Eskiden sadece alamana kayıkların içinde<br />
satılan, günümüzde ise seyyar tezgâh ve<br />
küçük balıkçı dükkanlarında da gördüğümüz<br />
bu balıkların tutuluşunu izlemek de bir o<br />
kadar keyifli (tutulan balıklar palamut değil,<br />
kefal çoğunlukla). Bunun için en güzeli, bir<br />
gün doğumu vaktinde Sarayburnu’na gitmek.<br />
İşte o zaman, denizin üzerinde öbek öbek<br />
toplanmış, yavru beyaz martıları andıran<br />
balıkçı gemi ve teknelerini uzaktan görür;<br />
sislerin ardında beliren İstanbul siluetine<br />
bakarak, Abdülmecid'in o meşhur<br />
“Sis” tablosunu anımsarsınız.<br />
O tablo ise, Tevfik Fikret’in Aşiyan’daki<br />
evinin duvarında, tüm güzelliğiyle<br />
durur yıllardır.<br />
Üzerleri ıslatılmış taze balıkları tezgahlarına<br />
sermiş balıkçıların arasından geçerek,<br />
aslan sütlü mekanlarının önüne geliyorum.<br />
Tabaklara çarpan kadeh seslerinin,<br />
git gide yükselen sohbet ve kahkaha sesleriyle<br />
yarıştığı güzel bir günün ortasındayım.<br />
Karşıdan Süleymaniye’yi izlerken,<br />
geçmiş ve bugünün ortasında,<br />
aynı balıkçı tekneleri gibi sanki bir o yana<br />
bir bu yana sallanıyorum. Anason, balık<br />
ve iyot kokusunun kesiştiği bu noktadan;<br />
Süleymaniye’nin tam karşısında durup,<br />
denizin üzerinden zarifçe geçerek Karaköy’ü<br />
Eminönü’ne bağlayan, boylu boyunca uzanan<br />
Galata Köprüsü’ne bakıyorum.<br />
Durduğum bu nokta aynı zamanda, gün<br />
batımı sırasında turistlerin adeta sıraya<br />
girerek, karşıdaki Süleymaniye’nin önünden<br />
geçen vapurları ve havada zikzak yaparak<br />
uçan martıları fotoğrafladıkları yer.<br />
Birkaç saate, batan güneşin denizi turuncuya<br />
boyadığı o anlarda yine kalabalıklaşacak<br />
köprünün çevresi.<br />
Okuduklarımdan ve izlediklerimden<br />
yola çıkarak yeni bir hayal penceresi<br />
aralanıyor gözlerimin önünde:<br />
Köprü üzerinden atlı tramvayların geçtiği,<br />
yandan çarklı vapurların iskelelerine yanaştığı,<br />
köprünün iki başında bulunan tahsildarların<br />
köprüden geçenlerden “müruriye” denilen<br />
ücreti aldıkları günler.<br />
Sadri Sema’nın anlatılarında<br />
“Bir araba geçti mi bu tahtalar sallanır,<br />
yerlerinden oynar.” dediği, altlarına dubalar<br />
yerleştirilmiş köprünün ahşap olduğu<br />
20. yüzyıl başları. Çok uzağımızda, ama<br />
hikayeleri okuyup, eski fotoğraflara<br />
baktığımızda “tanıdık” gelen<br />
o güzel İstanbul...<br />
Köprüye geri çıkıp, olta balıkçılarının<br />
yanından geçerken, arabaların etkisiyle,<br />
aynı o dönemlerdeki gibi köprünün<br />
sallandığını hissediyorum.<br />
Balıkçılar yine her hava koşulunda geldikleri;<br />
Galata Köprüsü üzerindeler.<br />
Küçük kutulara dizilmiş canlı yemleri,<br />
hazırda bekleyen oltaları, tuttukları balıkların<br />
olduğu su dolu kovalarıyla gelen geçenin<br />
ilgisini çeken, bir yandan da yanlarında<br />
getirdikleri mini teyplerden türkü dinleyen<br />
balıkçılar… Birbirlerine “rastgele” dedikten<br />
sonra, havada süzülerek yavaşça iniyor<br />
oltaları denize. Bekleyiş esnasında, yandaki<br />
balıkçıyla hemen ahbap olup, başlıyorlar uzun<br />
bir sohbete; “Kaç balık yakaladın geçen?”den,<br />
“N’olacak bu ülkenin hali?”ne kadar<br />
geliyor muhabbet.
RENKLERİN<br />
İÇİNDEN:<br />
EMİNÖNÜ<br />
C<br />
M<br />
Baharın gelmesiyle daha canlı hissettiğim, Poyraz’dan<br />
şikâyet etmediğim, hafif esen Lodos ’un da sanki arkamdan iterek<br />
beni cesaretlendirdiği bu akşamüstü, uzun bir yürüyüşün ardından<br />
Eminönü’nde buluyorum kendimi.<br />
Bilen bilir, Eminönü renklerin ve seslerin karmaşasıdır.<br />
Kalabalığın arkasından giderek kendinizi baharatların, çeşitli<br />
şekerlemelerin, kurutulmuş biber-patlıcanların, kuru yemişlerin,<br />
kakao ve kahve kokularının arasında bulursunuz.<br />
Köşe başlarında yer edinmiş kebap salonları, künefe yenilebilecek<br />
tarihi tatlıcılar, pasta şeflerinin gözünü döndürecek çeşitlikteki pasta<br />
dükkanları ve alacalı renklerdeki türlü eşyalar arasında,<br />
İstanbul’un şüphesiz en tatlı kaosu içindesinizdir.<br />
Ben de bu kaosta önce kaybolmayı, sonra da taze çekilip kavrulan o<br />
kahvenin kokusunu yeniden duymayı seviyorum. Bu yüzden, yolum her<br />
Eminönü’ne düştüğünde dönüp dolaşıp kendimi, Kuru Kahveci Mehmet<br />
Efendi’nin önünde buluyorum. 1871’den günümüze ulaşan bu firmada,<br />
kahverengi önlükler içindeki çalışanlar, kahveyi hızlıca bir kese kağıdına<br />
sarıp paketlerken ve çevik bir hareketle tezgâhta kalan kahve tozlarını<br />
süpürürken, çarşının ortasında akıp giden hızlı tempo sanki yavaşlıyor.<br />
KAHVE KOKUSU VE KALABALIĞIN<br />
BAŞ DÖNDÜREN HİSSİNDEN TAM<br />
UZAKLAŞTIM DERKEN, MISIR ÇARŞISI’NIN<br />
GİRDABI İÇİNE GİRİYORUM.<br />
Adım başı duyduğum “Buyurun, bakın!” davetleri arasında, yumuşacık<br />
lokumların, göz alıcı renklerdeki şekerlerin dizildiği tezgahların önünden<br />
geçerek, baharat kokularının geldiği tarafa yöneliyorum. Küçük bölmelere<br />
dizilmiş renk renk baharatların arasında; kokularını en çok sevdiğim<br />
tarçın, safran, tarhun, karanfil ve zerdeçalı arıyor gözlerim. Küçük bir<br />
kürekle, ihtiyacım olduğu kadar paketlere dolduruyor baharatçı. Yeniden,<br />
yaşam renklerinin serilip serpiştirildiği dükkanların arasına dönüyorum.<br />
İstanbul Ağaçları:<br />
Manolya, Erguvan ve Mor Salkım<br />
Mısır Çarşısı’ndan çıktığımda,<br />
günü sakinlikle sonlandırmak istediğime<br />
eminim. Boğazın iki yamacına yayılmış<br />
Erguvan ağaçlarını izlemek için şehir hatları<br />
vapuruna binip, boğaza doğru uzanıyorum.<br />
Erguvan, mevsim koşullarına göre değişkenlik<br />
gösterse de genelde nisan ortası gibi açan,<br />
renkleriyle bütün boğaz hattını şenlendiren<br />
İstanbul ağaçlarından biri. Mart sonu, nisan<br />
başı gibi açmasını heyecanla beklediğim<br />
Manolya ağaçlarından sonra erguvanı -uzaktan<br />
da olsa- seyre dalıyorum. Nasıl ki, Manolya<br />
Dolmabahçe ya da Hıdiv Kasrı gibi saray<br />
ve kasır bahçelerinde karşıma çıkıyorsa,<br />
Erguvan da en ummadığım anlarda; boğaz<br />
bahçelerinde, korularda, hisar yamaçlarında,<br />
yalıların yanlarına uzanmış yeşilliklerde<br />
karşıma çıkarak ruhumu renklendiriyor.<br />
Vapurun sakin bir köşesine geçmiş, ihtişamlı<br />
sarayları ve bu şehri bahar zamanında<br />
görmeye gelmiş tüm gezginleri mutlu eden<br />
Erguvanları izlerken, kısa zamanda başka<br />
bir gezintiye çıkıp, bir de mor salkımların<br />
(Visterya) peşine düşmeyi hayal ediyorum.<br />
Gün yavaştan önce koyu turuncuya,<br />
arkasından mor ve mavi tonlarına bürünüyor.<br />
Denizin yüzeyi renklerin geçişiyle sedefle<br />
kaplanıyor. Daha da yavaşlıyor her şey git<br />
gide. Yalnızca martıların ve vapurun sulara<br />
değdiğinde çıkardığı ses yankılanıyor<br />
kulaklarımda. Bu kentte yeni yeni çiçeklenen<br />
baharı karşılamanın mutluluğuyla, ruhumu<br />
İstanbul’un ellerine emanet ediyorum.<br />
Y<br />
CM<br />
MY<br />
CY<br />
CMY<br />
K
hillsider 44/50<br />
06<br />
Hakan Keles<br />
İllüstrasyonlar:<br />
Hakan Keleş<br />
@haakankeles
hillsider 51<br />
07<br />
Esra Vesu Özçelik<br />
Mavi Kazado<br />
Murat Can Güler<br />
Zeynep Metin Çolak<br />
Beste Önal<br />
Röportajlar: Sıla Güven<br />
Fotoğraflar: Emre Durmaz
hillsider 52/56<br />
Mavi Kazado<br />
Sanatçı ve tasarımcı<br />
<strong>Hillsider</strong> / 2011'den bugüne<br />
"MAVİ BENİM İÇİN<br />
MUTLULUK,<br />
ÖZGÜRLÜK VE SONSUZLUK<br />
DEMEK."<br />
"MUTLULUĞU<br />
GÖRSEL BİR AN<br />
OLARAK<br />
TARİF ETMEM<br />
GEREKİRSE,<br />
KENDİMİ<br />
DOĞANIN İÇİNE<br />
KOYMAM<br />
YETERLİ OLUR."<br />
"Moda tasarım ve sanatı birbirinden<br />
ayıramam, benim için hepsi iç içe.<br />
Onları birlikte hareket ettirdiğimde<br />
daha yaratıcı ve özgür sonuçlara<br />
varabiliyorum."<br />
"Çok özgür bir görünümüm olmasına<br />
rağmen, sakin bir insanım aslında.<br />
Daha doğrusu iniş çıkışlarım var ama onlarla<br />
barışığım çünkü beni ben yaptıklarını<br />
biliyorum. Her şeyi dengede tutmak çok<br />
önemli evet, ama bu halimden memnunum."<br />
"İnsanların sınırları, aslında sadece<br />
kendilerinin koyduğunu düşünüyorum.<br />
Yaratıcı olmak bana her alanda özgürlük<br />
veriyor çünkü bence yaratıcılık benlikle doğru<br />
orantıda hareket ediyor, hedeflere daha kolay<br />
ulaştırabiliyor."<br />
"Dünyada yaratıcılık çok uçlarda özgür<br />
bir noktaya da gelebilir ama kuralcı da<br />
ilerleyebilir. Birikimler, teknoloji, yaratıcılık<br />
ve hisler insanlığı çok farklı noktalara<br />
taşıyacaktır. Dışavurumun, tamamen varoluşla<br />
ilgili olduğunu düşünüyorum."<br />
"Mavi benim için mutluluk, özgürlük ve<br />
sonsuzluk demek."<br />
Esra Vesu Özçelik<br />
Yönetmen ve senarist<br />
<strong>Hillsider</strong> / 2016'dan bugüne<br />
"Sinema sektöründe kadın<br />
yönetmen olmak zor, zor, zor!<br />
Ama benim gibi bir sürü meslektaşımla<br />
birlikte varız! Kadın-erkek olarak ayırt<br />
edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.<br />
Kesinlikle daha çok kadın yönetmen<br />
olmasını diliyorum."<br />
"Kadın yönetmen eksikliği sadece<br />
Türkiye’de olan bir sorun değil, dünya<br />
genelinde. Şu an sadece %20’si kadınlardan<br />
oluşan bir sektörde, son beş yılda<br />
daha çok kadın var."<br />
"Sinemaya başlamamın itici gücü,<br />
yazmaktı. Yazdığım hikayeler denemelere<br />
ve denemeler de senaryolara dönüştü.<br />
Başladığınız yol size bir süre sonra<br />
yetmiyor ve yeni ifade yöntemleri bulmaya<br />
yöneliyorsunuz."<br />
"Sinema sektöründe kendi mesleğimle<br />
ilgili yanlış olan şeylerden birini düzeltmem<br />
gerekirse, o da senaryonun film çekilmeye<br />
başlandıktan sonra düzeltilecek<br />
bir şey olmamasıdır. Senaryo doğru<br />
matematik gerektirir."<br />
"Mutluluğu görsel bir an olarak tarif etmem<br />
gerekirse, kendimi doğanın içine koymam<br />
yeterli olur."
Murat Can Güler<br />
Eski Milli Basketbolcu<br />
<strong>Hillsider</strong> / 2018'den bugüne<br />
"HAYAT<br />
DERSLERDEN<br />
İBARET. BU DERSLERİ<br />
KAZANARAK VE<br />
KAYBEDEREK ALIYORUZ."<br />
"Çocukluğum boyunca tek hayalim<br />
basketbolcu olmaktı. Kendimi şanslı<br />
görüyorum çünkü hayatı oyun oynayarak<br />
kazandım. Bu her insanın başına<br />
gelebilecek bir lütuf değil, bunun<br />
farkındayım."<br />
"Baba olmak hayatıma anlam kattı.<br />
Şu anda iki erkek çocuğu babasıyım ve onlar<br />
hayatımı güzelleştiriyor."<br />
"Uzun zaman sporla ilgilenmek çocuk<br />
yetiştirmenizi de etkiliyor elbette.<br />
Açıkçası ben her zaman için disipline<br />
inanıyorum. Ve sporun da bu disiplini<br />
sağladığını düşünüyorum.<br />
Çocuklarıma da hayatlarında çalışarak her<br />
şeyi yapabileceklerini ve başarabileceklerini<br />
en yakından göstermiş oluyorum."<br />
"Kazanmak, kaybetmeyi bilmek demek.<br />
Yüzlerce maç yaptım, bir kısmını kaybettim.<br />
Önemli olan kazandığınız ve kaybettiğiniz<br />
zamanlarda rakibin karşısında aynı şekilde<br />
sevgi ve saygıyla durabilmek. Hayat<br />
derslerden ibaret. Bu dersleri kazanarak ve<br />
kaybederek alıyoruz."<br />
"Toplum içinde spor kültürü, aynı kültür<br />
sanatta olduğu gibi bence milletlerin ne kadar<br />
gelişmiş olduğunu gösteren derecelerdir.<br />
Okuldan itibaren çocuklara sporun aşılanması<br />
gerekiyor. Diğer türlü yok olan nesillere sahip<br />
oluyoruz. Türkiye’den çok daha fazla sanatçı<br />
ve sporcu çıkabileceğine inanıyorum.<br />
Spor ve kültür sanat sayesinde globalleşen<br />
ortamda kendimize çok iyi bir yer edinebiliriz."<br />
"İSTANBUL’DA,<br />
TÜRKİYE’NİN HERHANGİ<br />
BİR ŞEHRİNDE VE<br />
HATTA EVİN<br />
İÇERİSİNDE BİLE<br />
TATİL HİSSİNİ<br />
YAŞAYABİLİRİM."<br />
Zeynep Metin Çolak<br />
Finans Uzmanı<br />
<strong>Hillsider</strong> / 2013'den bugüne<br />
"Paris maceramız bundan 3 yıl önce<br />
başladı. Eşim iş sebebiyle Paris’e transfer<br />
olunca oraya taşındık. Bu benim için<br />
-en azından bir süreliğine- kurumsal<br />
hayatın bitmesi demekti."<br />
"Paris’te yaşadığımız zaman, zeytinliğimizle<br />
ilgilenmeye de başladık. Fransa’da<br />
zeytinyağcılığın birçok örneğini gördük.<br />
Bizim için Paris, bir araştırma sahası gibi oldu<br />
bir yandan da. Başka bir ülkede yaşamak,<br />
kıyaslamalarla başlayarak,<br />
insanın hayatına, bakış açısına,<br />
karakterine büyük katkılar sağlıyor.<br />
Tüketim konusunda bile bakış açımı değiştirdi,<br />
öyle ki buraya döndüğümde artık eski<br />
Zeynep değildim."<br />
"Eski Zeynep biriktirdiği parayla seyahat eden,<br />
sık sık alışveriş yapan bir Zeynep’ti...<br />
Yenisi de benzer şeylerden zevk alıyor ama<br />
kendisi başta olmak üzere, etrafındaki<br />
insanları da gözlemleyerek, kim ne istiyor,<br />
ben ne istiyorum sorularını sorabilen biri artık.<br />
Giyinmeyi seviyorum ama elimdekilerin de<br />
kıymetini biliyorum."<br />
"Bir beyaz tişörtüm varsa,<br />
ikincisini almıyorum.<br />
Dolabımı küçülttüm ve hayatım kolaylaştı.<br />
Basit gibi görünüyor ama<br />
bu bakış açısının tüm hayatınıza<br />
yayıldığını düşünün bir!"<br />
"Tatil için illa yurt dışına gidilmesi<br />
gerektiğine inanmıyorum uzun zamandır.<br />
İstanbul’da, Türkiye’nin<br />
herhangi bir şehrinde ve<br />
hatta evin içerisinde bile tatil hissini<br />
yaşayabilirim."
"SİM DOĞDUKTAN<br />
İKİ AY SONRA BİRLİKTE<br />
KOŞMAYA BAŞLADIK.<br />
BERABER YARI MARATON<br />
BİTİRDİK."<br />
"Spor hayatım annemin beni yüzmeye<br />
başlatmasıyla başladı. 18 yaşıma<br />
geldiğimde, önümde iki opsiyon vardı:<br />
ya burs alıp Amerika’ya gidip spor<br />
kariyerimi de ilerleterek eğitim alacaktım<br />
ya da burada kalıp üniversite sınavına<br />
hazırlanacaktım. Ben yüzmeyi bırakıp,<br />
üniversite sınavına hazırlanmaya<br />
başladım. Yaklaşık 10 senem, içinde çok<br />
spor olmadan, kurumsal hayatla geçti.<br />
Sonrasında gym’e yazılarak ve küçük<br />
koşular yapmaya başlayarak sporu yeniden<br />
hayatıma soktum!"<br />
"Tekrar spora geçişle birlikte kurumsal<br />
hayatı bıraktım. Spor; hem işim, hem de<br />
en büyük hobim oldu. Eşim benimle spora<br />
başladı. Kızımız Sim doğdu ve onunla birlikte<br />
koşmaya başladık. Hayatım bir koşturma<br />
halinde; ya kendim koşuyorum, ya başkalarını<br />
koşturuyorum ya da Sim’in peşinden<br />
koşuyorum! Kurduğum yaşam, performans<br />
odaklı ama bilinçli ve sağlıklı."<br />
C<br />
M<br />
Y<br />
CM<br />
MY<br />
CY<br />
CMY<br />
K<br />
"Sim’le birlikte yapmak istediğim; hayatımı<br />
çok değiştirmeden onu normal akışa entegre<br />
etmekti ve öyle de oldu. Sim doğduktan<br />
iki ay sonra birlikte koşmaya başladık.<br />
Beraber yarı maraton bitirdik. Zihinsel olarak<br />
daha hırslı ve egolu bir insandım ama<br />
Sim’den sonra bunlar değişti. Çocuk<br />
yetiştirmek, bir ömür boyu devam eden bir<br />
maraton gibi. Plan yapamıyorsunuz ve bu da<br />
esnek olmanızı gerektiriyor. Adaptasyonun<br />
çok hızlı olması gerekiyor."<br />
"Kültür sanat gibi spor da toplumlarda çok<br />
önemli bir yere sahip olmalı.<br />
Spor insanı mutlu ediyor. Yeni nesil için<br />
spor bir statü sembolü gibi. Çünkü insanlar<br />
spor yaparken kendilerine özel bir zaman<br />
ayırdıklarının farkına vardı. Spor yapmak daha<br />
mutlu bir birey olmak ve dolayısıyla da daha<br />
huzurlu bir toplum demek."<br />
Beste Önal<br />
Spor Eğitmeni / Koşu Koçu<br />
<strong>Hillsider</strong> / 2016'dan bugüne
hillsider 58/68<br />
08<br />
GÖMLEK: ALEXIS<br />
ETEK: MEHTAP ELAİDİ<br />
TERLİK: MASSİMO DUTTİ<br />
BEYAZ ELBİSE: LOVE SHACK FANCY<br />
TERLİK: BEYMEN CLUB<br />
BİLEKLİKLER: A LA SEYLA<br />
Fotoğraf: Bülent Karakaş, Tuna Can (Stüdyo 28)<br />
Styling: Feray Kanpolat<br />
Saç: Ersin Bakan<br />
Makyaj: Nisa Köse<br />
Modeller: Karina, Veronika (True Models), Stanley (Up Models)
ŞAPKA: HELENE BERMAN LONDON<br />
ELBİSE: LUG VON SIGA<br />
KÜPE: A LA SEYLA<br />
BİLEKLİK: MONREVE<br />
TSHIRT: BESLIENT<br />
PANTOLON: HARTFORD
TULUM: ALEXIS<br />
KOLYE: MONREVE<br />
ÇANTA : CULT GAIA<br />
AYAKKABI : KNITTS<br />
ELBİSE: SILVIAN HEACH
GÖMLEK: BEYMEN CLUB<br />
PANTOLON: NETWORK<br />
ELBİSE: LOVE SHACK FANCY
ELBİSE: VAKKO<br />
KÜPE: FERDA EKBERİ<br />
TSHIRT: AMERICAN VINTAGE<br />
KAZAK: MASSIMO DUTTI<br />
MAYO: SOLID AND STRIPED<br />
CEKET: ACADEMIA<br />
KÜPE: A LA SEYLA<br />
ÇANTA: ARANAZ
ELBISE: VAKKO<br />
KÜPE: FERDA EKBERİ<br />
C<br />
M<br />
Y<br />
CM<br />
MY<br />
CY<br />
CMY<br />
K
hillsider 70/72<br />
GLOBAL<br />
KEŞİF<br />
XU TEAHOUSE &<br />
RESTAURANT<br />
09<br />
Bazen anı en iyi yakalayan ve yaşamakta<br />
olduğumuz hayatın hengâmesinde bugüne en çok iz<br />
bırakan şeyler geçmişten geliyor. Tarihin baharat ve<br />
misk kokulu sayfalarından çıkmış gibi<br />
Londra sokaklarına sokulmuş XU Teahouse &<br />
Restaurant, 1<strong>93</strong>0’lu yıllarının Tayvan sokaklarına<br />
yazılmış bir aşk mektubu gibi nostalji kokuyor. Haziran<br />
2017'de Londra’nın gurme yemek kültürü ve<br />
gece hayatının merkezi olan SOHO’da kapılarını açan<br />
XU (“Şu” diye okunuyor) Bao ve<br />
Fitzrovia restoranlarının sahibi olan Chung<br />
kardeşlerin eseri.<br />
Restoran 1<strong>93</strong>0’ların Taipei'sinde bulunan otantik<br />
sosyal kulüpler ve lüks yemek odalarını hatırlatarak,<br />
Tayvan kültürüne eşsiz bir yolculuk sunuyor.<br />
İki kata yayılmış 75 kişilik yemek alanı pek çok tatlı<br />
kuytu ve köşeye bölünmüş. Zemin kattaki özel bir<br />
çay barı, Tayvan kültüründe önemli yeri olan çay<br />
ritüellerinin geleneksel törenselliğine gönderme<br />
yapıyor. Biraz ötede, yarı yarıya gizli iki odada,<br />
restoranın en çok arzulanan alanında, dörder kişilik<br />
mahjong masaları bulunuyor. Arka odalardan usulca<br />
mahjong taşlarının sesleri duyuluyor ve bir köşede<br />
durmadan çalışan “tea master” (çay ustası) parfümlü<br />
çaylar içeren birçok çekmeceyi açıp kapatıyor.<br />
Deniz ürünleri, nadir otantik malzemeler ve uzak<br />
doğu baharatlarıyla harmanlanmış menüde en dikkat<br />
çekenlerden biri dana etli gözleme. Kemik iliği ile<br />
aromalandırılmış ve içi boşaltılmış dana kaval kemiği<br />
içinde sunulan yemek, en üstte patates parçaları<br />
ile süslenmiş. Mutfağın etkileyici yeteneğine dikkat<br />
çeken de işte menünün tüm yemeklerinde karşınıza<br />
çıkan bunun gibi küçük detaylar. Xu beklenmedik<br />
nadir malzemelerle sunduğu her yemeği bir esere<br />
dönüştürmeyi başarıyor. Yunnan’dan gelen karabiber<br />
tohumları, yıllanmış beyaz soya ve Tayvan’ın kültürel<br />
miraslarından Chishang pirinci (menüde Chi Shiang<br />
olarak geçiyor) başka herhangi bir restoranda<br />
karşınıza zor çıkacak malzemelerden.<br />
Xu, Londra, Rupert Caddesi’nde Pazartesiden<br />
Perşembeye öğlen 12’den 3’e ve akşam 5’den gece<br />
11’e kadar açık. SOHO’da bulunan diğer mekânlara<br />
kıyasla fiyatları da hiç fena değil. Bu günlerde yolunuz<br />
düşerse, mutlaka uğrayıp, büyüleyici 1<strong>93</strong>0 atmosferi<br />
içinde Tayvan’ın leziz mutfağının tadına bakın.<br />
Yazı: Orhan Okuşluk
Miles&Smiles 30. yılında<br />
30 milyon Mil hediye ediyor!<br />
Çekilişe katılarak her ay 100.000 Mil kazanan<br />
30 kişiden biri olma fırsatını kaçırmayın.<br />
ALEXANDER<br />
MCQUEEN<br />
YENİ LONDRA MAĞAZASIYLA GELECEĞİN<br />
TASARIMCILARINA REHBERLİK EDİYOR.<br />
Var olan en büyük moda markalarından İngiliz Alexander McQueen,<br />
Londra’da ki mağazasını yepyeni bir noktaya taşıdı ve ortaya çıkan sonuç<br />
tek kelimeyle muhteşem. Markanın yeni merkez mağazası,<br />
27 Old Bond Street'te bulunuyor ve yaratıcı yönetmen Sarah Burton<br />
tarafından markanın kurucusu McQueen’in mirasına saygı duruşunda<br />
bulunan, zamansız bir aşkla tasarlanmış.<br />
Givenchy ve Gucci’yle moda dünyasını sarsan çalışmalar yapan,<br />
dramatik ve cüretkâr tarzıyla hemen her defilesinde manşetlere konu<br />
olan ve defalarca Yılın Tasarımcısı ödülüne layık görülen<br />
Alexander McQueen'in alt sınıf geçmişiyle liseden terk bir gençten,<br />
uluslararası üne sahip bir tasarımcıya yükselişi gerçek bir başarı<br />
hikâyesi. Cesur stilleri ve büyüleyici şovları moda dünyasına ilham veren<br />
tasarımcının ölümünün üzerinden neredeyse 10 yıl geçse de, agresif,<br />
dürüst ve şok edici yorumu bugün bile podyumlarda karşımıza çıkıyor.<br />
“The Alexander McQueen Effect” (Alexander McQueen Etkisi) denilen ve<br />
aynı isimli belgesele konu olan bu yaratıcı etkilenim,<br />
McQueen’in gerek takip eden nesillere esin olan uçsuz bucaksız dehası,<br />
gerek kendisi gibi hayata talihsiz başlayanlar için kurduğu vakıf ve<br />
burslarıyla ölümsüz bir özellik kazandı.<br />
McQueen’in ölümünden sonra markayı devralan Sarah Burton’ın<br />
liderliğinde ve Serpantin Pavilion'nun arkasındaki mimar Smiljan Radic'in<br />
yardımıyla tasarlanan mağaza, McQueen'in vizyonunu tüm çarpıcı<br />
güzelliğiyle gözler önüne seriyor. McQueen’in doğal dünyaya duyduğu<br />
aşkı esas alan Burton’ın, Londra’nın merkezinde etrafındaki onca beton<br />
ve çelik yapıya meydan okuyan ufak bir orman yaratırcasına tasarladığı<br />
mağazanın odağı meşe, ceviz ve her tonuyla ahşap renkleri.<br />
Şilili sanatçı Marcela Correa, yeni mağazaya<br />
kaymaktaşı, bronz, granit ve ahşap<br />
heykelleri ile katkıda bulunarak,<br />
bu eklemelerin “anlatıyı zenginleştirmek” ve<br />
“ziyaretçilerin mekân içerisindeki yolcuklarına<br />
sübliminal mesajlarla rehberlik etmek” için<br />
konumlandırıldığına değiniyor.<br />
Zemin kat kadın, birinci kat erkek giyime<br />
ayrılmışken, ikinci katta markanın basın<br />
açıklamasına göre “yaratıcı bir topluluk<br />
oluşumunu teşvik etmek için” tasarlanmış<br />
deneysel bir sosyal alan bulunuyor.<br />
Arşivlenmiş tasarımlar, fotoğraf ve sanatla<br />
harmanlanmış güncel koleksiyonların yer<br />
aldığı bu katta, McQueen'in gelecek vaat eden<br />
yetenekleri yetiştirme geleneği sürdürülerek,<br />
genç moda yeteneklerine ilham vermek ve<br />
onları desteklemek için sergi ve konuşma<br />
programları da düzenlenecek.<br />
Şimdi 27 Old Bond Street’te, modaseverlerin;<br />
çarpıcı tarihi, geleceğe bakan potansiyeli ve<br />
evrensel vizyonuyla yeni bir evleri var.<br />
30yearsofsmiles.com 444 0 849
10<br />
hillsider 74/78<br />
PİŞMAN<br />
OLMAYACAKSIN!<br />
Tuz Gölü, Runfire Salt Lake Ultra<br />
Trail / Goshots, Onur Çam<br />
Kaçkar Ultra Maratonu -<br />
Goshots / Onur Çam<br />
2012 yılıydı. Düzenli koşmaya tek başıma sahile<br />
çıkarak, yeni yeni başlamıştım. Bir gün kulüpte<br />
Hillside’ın o yılki challenge’ı olan<br />
Likya Yolu ilanıyla karşılaştım.<br />
HAYATIMDA YENİLİĞE<br />
İHTİYAÇ DUYDUĞUM BİR<br />
DÖNEMDİ; BİR ÇILGINLIK<br />
YAPTIM VE BAŞVURDUM.<br />
PEKİ NEYDİ BU<br />
“CHALLENGE”?<br />
6 aylık bir antrenman sürecinin sonunda,<br />
Ekim’de Likya Yolu’nu Antalya’dan<br />
-o zamanki Hillside Su’dan- başlayıp<br />
Fethiye Hillside Beach Club’da bitirecek şekilde;<br />
yaklaşık 600 km’lik mesafeyi 3 grup halinde koşarak,<br />
kişi başı 200 km’yi 9 günde kat edecektik.<br />
Yol boyunca her gün farklı kamp alanlarında<br />
konaklayacak, kıl çadırlarda kalacak, uyku<br />
tulumlarında uyuyacaktık; sabah ve akşam<br />
yemeklerimizi yine çadırlarda yiyecektik.<br />
Her sabah çantalarımızı sırtımıza takıp,<br />
onar kişilik gruplarımız ve antrenörlerimizle birlikte<br />
dağ-tepe demeden ilerleyecektik!<br />
Benim için gerçekten de çılgınlıktı;<br />
zira spor altyapım vardı ama hayatımda<br />
patikada koşmuşluğum, hatta tamamladığım<br />
bir yol yarışı bile yoktu. Konforuna son derece<br />
düşkün bir insandım. Ama zaten en güzel,<br />
en dönüştürücü yolculuklar da insanın konfor<br />
alanından çıktığında, yeni maceralara atıldığında<br />
gerçekleşmiyor mu? Başvuranlar arasında yapılan<br />
seçme sonrasında seçildim ve antrenmanlara<br />
başladık. Benim koşu hikayem de<br />
böylece resmen başladı.<br />
Yazı: Pınar Morpınar<br />
@pinarmorpinar
AMA İNSAN ÖYLE<br />
BİR CANLI Kİ;<br />
ELDEKİ İLE YETİNMEYİ BIRAKIN<br />
HER DAİM SINIRLARINI<br />
ZORLAMAYI SEVİYOR!<br />
Belgrad Ormanı<br />
Geyik Koşuları, Cenk Ordu<br />
İlk yol yarışım New Balance Bozcaada 10k & Yarı Maratonu’ydu.<br />
Sonrasında, Temmuz ayında bizi Likya’ya gerçek anlamda hazırlayacak,<br />
Uzunetap tarafından düzenlenen Runfire Cappadocia’ya katıldık ekipçe.<br />
Ihlara Vadisi’nden Peri Bacaları’na Kapadokya’yı 4 günde 75 km boyunca<br />
adımladık. Gece etabımız Tuz Gölü üzerindeydi.<br />
Kafa fenerlerimiz eşliğinde kristal gibi parlayan zeminde koşarak,<br />
finişe yaklaştığımızda gün doğumunu karşıladığımız o anları<br />
unutabilmem mümkün değil. Hayatımda ilk kez tam anlamıyla<br />
patika koşularıyla tanıştığım, turist olarak kaç kez gidersem gideyim<br />
hiç göremeyeceğim manzaraları koşarken gördüğüm, doğayla<br />
bütünleştiğimi, kendimi aştığımı hissettiğim; bunları yapabiliyorsam<br />
her şeyi yapabilirim diye düşündüğüm inanılmaz bir deneyim yaşadım.<br />
Bizim yaptığımız gerçekten bize göre büyük bir şeydi, ama aynı etkinlikte<br />
ultra maraton koşucuları da vardı ve onlar, kendi yiyeceklerini,<br />
kamp malzemelerini, kıyafetlerini 6 gün boyunca sırtlarında taşıyarak<br />
250 km koşuyorlardı. Akıl almaz bir işti! İşte ultra maraton kavramıyla<br />
ve çok saygı duyduğum Türkiye’nin ilk kadın ultra maraton<br />
koşucusu Bakiye Duran, Mahmut Yavuz, Faruk Kar gibi efsane<br />
koşucularla bu yarışta tanıştım.<br />
Nedir peki bu ultra maraton? 42.2 km’lik maraton mesafesinden<br />
uzun olan yarışlara ultra maraton adı veriliyor ve koşucular,<br />
yarışın mesafesine, saat sınırına, etaplarına göre farklılık gösteren<br />
kurallar çerçevesinde, genellikle patikalarda ve eğimli arazilerde<br />
olmak üzere yarışıyorlar.<br />
Örnekköy<br />
İznik Ultra, Ian Corless<br />
Ülkemizde ultra maraton denince<br />
akla ilk gelen sporculardan<br />
Alper Dalkılıç ultra maratonla tanışmasını şu<br />
cümlelerle anlatıyor:<br />
“2011 yılında Türkiye’de ilk kez Likya Yolu<br />
Ultra Maratonu yapılacağını öğrendiğimde,<br />
duyduklarım karşısında kulaklarıma<br />
inanamamıştım. Sırtta, bir hafta boyunca<br />
haftalık yiyecek, giyecek, uyku tulumu gibi<br />
tüm ihtiyaç malzemelerinin olduğu bir çanta,<br />
organizasyon sadece içmek ve yemek yapmak<br />
için su veriyor. Bu şekilde kilometrelerce<br />
koşmak nasıl olacaktı ki?<br />
Ama insan öyle bir canlı ki; eldeki ile yetinmeyi<br />
bırakın her daim sınırlarını zorlamayı seviyor!<br />
Ertesi sene sponsor desteği ile<br />
Gobi Çölü’nde koşulan 250 km uzunluğundaki<br />
yarışa katılıyorum. Bu sefer organizasyon<br />
daha gaddar: Elektirik ve akan su yok.<br />
Bir hafta süresince sırtımda çanta ile bozuk<br />
zemin, çöl toprağı, yüksek tırmanışlar<br />
derken 200 km sonra ultra maratonu terk<br />
ediyorum. Çölden ayrılırken bırakmış olmanın<br />
verdiği hüzünle, gidiyorum ancak tekrar geri<br />
döneceğim, diyorum.”<br />
Alper bir sonraki sene dört ayrı kıtada;<br />
Güney Amerika (Atakama Çölü), Afrika<br />
(Sahra Çölü), Asya (Gobi Çölü) ve Son Çöl:<br />
Antarktika’da, koşarak Grand Slam unvanını<br />
alan ilk ve tek Türk sporcu oldu.<br />
2013’te de Avustralya’da 10 günde 520 km,<br />
İzlanda’da 250 km ve Güney Amerika-<br />
Büyük Kanyon’da 7 günde 273 km koşarak<br />
#7kıta7ultramaraton projesini başarıyla<br />
tamamladı. Eşi Elena ve Alper<br />
“Dünyayı Koşan Çift” olarak biliniyorlar;<br />
5 senedir Kaçkar Ultra Maratonu’nu organize<br />
eden, yurt içi ve yurt dışında uzun mesafeli<br />
pek çok yarış tamamlayan çiftle ilgili detayları<br />
@dunyayikosancift instagram hesaplarında<br />
bulabilir ve gelecek maceralarını takip<br />
edebilirsiniz. Çiftimiz bu yıl Ağustos ayının son<br />
haftasında Columbia Türkiye sponsorluğunda<br />
Ultra Trail du Mont Blanc organizasyonunun<br />
en uzun versiyonu olan 300 km uzunluğundaki<br />
PTL etabını 2 kişilik takım olarak tamamlamak<br />
için çaba gösterecek.<br />
@alperdalkilicultra/<br />
@ultrarunnerelenapolyakova<br />
“Peki bu insanlar patikada koşmaya neden bu<br />
kadar meraklı?” dediğinizi duyar gibiyim :)<br />
2013'ten bu yana Salomon ve Suunto<br />
Türkiye sporcusu olan; 18 tanesi 100 km<br />
üzerinde olmak üzere 35'den fazla ultra<br />
maraton koşmuş, ilk Türkçe ultra maraton<br />
kitabı Ultra Kitap'ın da yazarı Aykut Çelikbaş;<br />
“PATİKA KOŞULARININ<br />
DÜNYADA GİDEREK<br />
POPÜLER OLMASININ İLK<br />
SEBEBİ BUNALTICI ŞEHİR<br />
HAYATINDAN KAÇIŞTIR.<br />
Bu koşular genellikle güzel manzaralar<br />
içerdiği için yol koşularındaki monotonluğu<br />
kırmanızı sağlar. Vücudun büyük bölümünü<br />
çalıştırmasının yanında şehir hayatının<br />
streslerine karşı bir süre nefes almanıza<br />
yardımcı olur. Yokuşlar ise sizi hızlandırır ve<br />
güçlü bir koşucu haline gelmenizi sağlar.<br />
Ayrıca zeminin daha yumuşak olması sakatlık<br />
riskini azaltır. Patika yarışları yükseklik<br />
değişimi, zemin ve değişken hava şartları ile<br />
farklı meydan okumalar anlamına da gelir.<br />
Bazen aynı parkurda farklı bir mevsimde<br />
koştuğunuzda değişen zemin ve hava şartları<br />
ile tamamen başka bir yarışta koştuğunuzu<br />
düşünebilirsiniz” diyor.<br />
(225,897 km ile 24 Saat Türkiye rekorunun<br />
da sahibi olan Aykut, bu yılın Eylül ayında<br />
Atina'dan Sparta'ya koşulacak 246<br />
km'lik Spartathlon yarışını üst üste 5. kez<br />
tamamlamak için mücadele edecek.)<br />
@aykutcelikbas<br />
Spor eğitmeni Seda Nur Çelik;<br />
2015’ten beri ultra maraton mesafeleri<br />
koşuyor; Likya Yolu Ultra Maratonu’nu<br />
2017’de ikinci olarak bitirdi, aynı yarışı<br />
2018’de tek etapta 130 km koşarak bitiren<br />
tek kadın oldu. 2018’de Dubai’de gerçekleşen<br />
dünyanın zorlu çöl yarışlarından Al Marmoom<br />
Longest Desert Ultra’da 270 km koştu.<br />
Aynı yıl Ultra’nın Olimpiyatları kabul edilen<br />
UTMB yarışının 101 kilometrelik CCC etabını<br />
bitirdi. Seda; “Fiziki yeterliliğin dışında<br />
yüksek konsantrasyon, mental dayanıklılık ve<br />
kararlılık bu yarışların sihridir.<br />
Çıkılan yolda, varacağınız noktaya gitmenizi<br />
hava şartları ve doğa belirler. Ve siz yarışırken,<br />
önünüzde giden rakibinizi bir an gelir sırtlayıp<br />
finişe kadar götürmek zorunda kalabilirsiniz.<br />
Bu mesafeleri kat edebilen her yarışmacının<br />
bildiği tek gerçektir rakip; seni parkurda<br />
koruyan ve hızlı koşmanı sağlayan yegane<br />
güçtür. İşler olur da ters giderse, arkadan<br />
gelen sporcudur kurtaranın.<br />
Ve aynı misyon ile yakalamaya çalıştığın<br />
rakibindir, kurtardığın.” diyerek, rekabetin<br />
doğada belki de hiç olmadığı kadar anlamlı<br />
olduğunu anlatıyor.<br />
@sdnrcelik<br />
Bütün bu mesafeler, şartlar gözünüzü<br />
korkutmasın. Doğada koşmak için illa ki<br />
ultra maraton tamamlamanız, veya yılların<br />
patika koşucuları olmanız gerekmiyor elbette.<br />
İstanbul’da dahi koşabileceğiniz patika<br />
yarışlarının yanı sıra “Ultra” yarışlarının<br />
çoğunda kısa mesafeli etaplar da mevcut.<br />
Koşucu arkadaşlarımdan Ayhan Esen,<br />
2,5 yıl önce koşmaya başladı; bu sürede<br />
asfalt ve patika karışık olmak üzere<br />
65 kadar yarışa katıldı. Tatil planlarını şehir<br />
dışındaki yarışlara, hafta sonu planlarını şehir<br />
içindeki patika koşuları veya antrenmanlarına<br />
göre yapıyor, hatta yarış takvimleri ve uçak<br />
bileti kampanyalarını da bizimle<br />
Whatsapp gruplarımızdan sıklıkla paylaşıyor.<br />
Narlıca-İznik Ultra<br />
aksiyonfotograflari.com / Görkem Eren<br />
Ayhan patika tutkusunu;<br />
“Patika ve ultra yarışları benim için şehrin<br />
grisinden, betonundan ve stresinden kaçıp;<br />
yeşille, doğayla bütünleşmeyi ifade ediyor.<br />
Patika ve ultra yarışlarının ruhunda<br />
dayanışma, dostluk ve yardımlaşma var.<br />
Hafta sonları patika yarış planları, aynı<br />
zamanda tatil planları niteliğinde.<br />
Kalabalık gruplarla ya da ekiple organize<br />
olup gidildiğinde ise sohbet ve<br />
cümbüş daha da büyüyor. Bundan dolayı<br />
patika koşuculuğuna ilgi giderek<br />
büyüyor.” diyerek anlatıyor.<br />
@ayhanesn<br />
Gerçekten de start verildikten<br />
sonra rekabet edecek olsanız dahi<br />
spora gönül vermiş, orada spor yapmak için<br />
bulunan bir sürü koşucuyla<br />
sosyalleşmek, spor üzerine konuşmak,<br />
deneyimlerini paylaşmak,<br />
birlikte tatil yapmak müthiş keyifli oluyor.<br />
Fiziksel kondisyon, konsantrasyon,<br />
mental güç, dayanıklılık ve<br />
kararlılık, elbette her yarışın olmazsa<br />
olmazları ama doğanın içinde olunca,<br />
onun şartlarına<br />
uyum sağlar ve bir yandan da meydan<br />
okurken, patika koşularında<br />
kuşkusuz doğru antrenman çok önemli.<br />
Koşu koçu ve Runformance<br />
grubunun kurucusu Kerem Yıldız da,<br />
“Patika koşularında limit kendimiziz;<br />
rakip ise engeller, mesafe,<br />
hava durumu. İyi bir altyapı oluşturmadan<br />
araziye girilmesini önermiyorum.<br />
Bu altyapıyı alışık olduğunuz zeminde<br />
koşarak ve kuvvet çalışmaları ile<br />
oluşturabilirsiniz. Altyapıyı oluşturup araziye<br />
girdikten sonra mesafeleri adım adım<br />
geliştirmek doğru olacaktır.<br />
Aksi takdirde sakatlık ihtimali<br />
bir hayli artıyor.” diye belirtiyor.<br />
@a.kerem.yildiz<br />
Kaçkar Ultra Maratonu<br />
Goshots / Onur Çam
hillsider 79<br />
11<br />
Tabii ki tüm bu organizasyonların arkasında,<br />
sıkı çalışan ve sporculara iyi bir deneyim<br />
sunmayı amaçlayan organizatörler var<br />
Runfire Salt Lake Ultra Trail, Likya Yolu Ultra<br />
Maratonu, Uzunetap Gece Koşuları, İstanbul<br />
Ultra Trail, Longest Night / Run or Ride gibi<br />
farklı konseptlerde pek çok organizasyon<br />
yapan, yarışlarına severek katıldığım Uzunetap<br />
ekibinden Proje Koordinatörü Ecem Eroğlu<br />
yarışları organizatör bakış açısıyla anlatıyor:<br />
“UZUNETAP OLARAK BİZ<br />
SPORA GİTMEYE DEĞİL,<br />
SPOR YAPARAK YAŞAMAYA<br />
İNANIYORUZ.<br />
Organizasyonlarımızı gerçekleştirirken<br />
her zaman 7’den 70’e herkesi spor ve<br />
doğa ile buluşturmayı hedefliyoruz. Her<br />
organizasyona kalabalık bir ekip, büyük<br />
bir emek ile hazırlanıyoruz. Organizasyon<br />
öncesi çok yoğun bir hazırlık sürecinden ve<br />
uykusuz geçen günlerden sonra üzerimizdeki<br />
yorgunluk ile etkinlik alanına ayak<br />
bastığımızda, ‘’İşte oldu, hazırız!’’<br />
hissi tüm yorgunluğumuzu alıp götürüyor.”<br />
@uzunetap<br />
Patikada koşmak ilginizi çekiyor ve<br />
nereden başlayacağını bilmiyorsanız;<br />
2013’den beri müdavimi olduğum ve çok<br />
sevdiğim Geyik Koşuları’nı öneririm.<br />
Hep 4km etabını koştuğum Geyik<br />
Koşuları’nda hemen her mevsimi yaşadım.<br />
Geyik Koşuları’nın organizasyonunu yapan<br />
şirket MCR Racesetter’ın ortaklarından,<br />
yılların patika koşucusu ve organizatörü,<br />
aynı zamanda International Trail Running<br />
Association Türkiye ulusal temsilcisi<br />
Caner Odabaşoğlu yarışı şöyle özetliyor:<br />
“2011 yılında Türkiye’de patika koşularını<br />
başlatan Geyik Koşuları, bugün hala<br />
İstanbul’un tek saf patika organizasyonu.<br />
Rota ve manzara yapısı, işaretlemesi, koşu<br />
sırasında kısıtlı destekler, kişinin kendi<br />
sınırlarını daha iyi tanımasını sağlıyor.<br />
Patika koşusunun sihirli gücü burada:<br />
Doğanın içinde, kendini daha iyi tanıyarak<br />
limitlerimizi aşmamıza vesile oluyor.<br />
2017 yılından beri de yılda 4 kez düzenlenen<br />
Geyik Koşuları için 2019 yılı takviminde 3 adet<br />
yarış daha sizi bekliyor: 22 Haziran Gece,<br />
13 Ekim ve 8 Aralık Geyik Koşuları.”<br />
@dcanerodabasoglu<br />
Yarışın 4 km, 14 km, 28 km (Gece Koşuları hariç)<br />
ve çocuklar için Bambi etapları bulunuyor.<br />
Minik Bambilerin ormanda koşuşunu izlerken<br />
bile gününüz aydınlanıyor! @geyikkosularitr<br />
(MCR Racesetter’ın 2012 yılından beri<br />
Ultra Trail ruhunu %100 yaşatan ve finişte el<br />
yapımı madalyaların sizi karşıladığı<br />
İznik Ultra ve diğer yarış organizasyonları için:<br />
@iznikultraofficial @mcrracesetter<br />
Patika yarışlarına hazırlanmak, hafta sonunu<br />
doğada sporla karşılamak ve ardından mis gibi<br />
kahvelerinizi yudumlamak isterseniz;<br />
Önümüzdeki aylarda yurt içi ve yurt dışında gerçekleşecek bazı yarışlar:<br />
(Mesafeler belirtilmiştir ancak irtifa bilgisi için lütfen<br />
websitelerinden bilgi alınız.)<br />
Tahtalı Run to Sky 18 Mayıs 2019 - Çıralı / Tahtalı<br />
27.35 km / 28.84 km / 58.8 km tahtaliruntosky.com<br />
9. İstanbul Ultra Trail Maratonu Bahar Koşusu<br />
25/26 Mayıs - Çekmeköy / İstanbul<br />
9km / 15km / 30km / 45km / 57km teamultratrailrunner.com<br />
Salomon Ultra-Trail Hungary 9 Haziran - Szentendre / Macaristan<br />
Kids Trail / 29.5km / 54km / 85km / 112km ultratrail.hu/en/<br />
Sapanca Ultra 16 Haziran - Sapanca / Sakarya<br />
9km / 35km / 55km sapancaultra.org<br />
Mozart 100 15 Haziran - Salzburg / Avusturya<br />
9km / 21km / 32km / 42km / 63km / 112km<br />
Geyik Koşuları Gece<br />
22 Haziran - Belgrad Ormanı F.Rıfkı Atay Mesire Alanı / İstanbul<br />
Bambi / 4km / 14km geyikkosulari.com<br />
Istanbul Ultra Trail 22 Haziran - Taşdelen / İstanbul<br />
15km / 30km / 60km /100km istanbulultratrail.com<br />
Dünyayı Koşan Çift Alper Dalkılıç ve<br />
Elena Polyakova’nın İstanbul’da ayda iki<br />
kez düzenlediği Columbia Montrail Koşu<br />
Grubu’yla @columbiamontrailkosugrubu<br />
tanışmanızı öneririm.<br />
Doğanın içinde koşmanın, doğayla<br />
bütünleşerek spor yapmanın keyfini bir<br />
kez aldıktan sonra, ondan vazgeçmek<br />
istemeyeceğiniz bir gerçek. İstedikten,<br />
çalıştıktan, kendinize inandıktan ve kendi<br />
sınırlarınızı aşmanın tadını aldıktan sonra,<br />
kat edemeyeceğiniz mesafe yok.<br />
Hedefiniz; ister bir Pazar günü ormanda,<br />
ister kısa mesafe, ister ultra maraton koşmak<br />
olsun; yemyeşil Kaçkarlar’dan, Kapadokya’nın<br />
büyüleyici Peri Bacaları’na; Belgrad<br />
Ormanları’ndan, Çıralı sahillerine, sayısız rota,<br />
sayısız seçenek var. Salzburg’un nefes kesen<br />
manzaralarını izleyerek, Uludağ’ı yazın alışkın<br />
olmadığınız bir gözle görerek, Anadolu’nun<br />
en eski uygarlıklarından Frigler’in, Likyalılar’ın<br />
yaşadıkları yerlerden geçerek, Budapeşte’nin<br />
küçük kasabası Szentendre’yi keşfederek<br />
koşmak; dünyayı sıradan bir turist olarak<br />
göremeyeceğiniz şekilde görmek isterseniz,<br />
aşağıdaki rotalara bir göz atın.<br />
Sky Erciyes 5/7 Temmuz - Erciyes / Kayseri<br />
4.5km / 12km / 25km /64km skyerciyes.com<br />
Tryavna Ultra 14 Temmuz - Tryavna / Bulgaristan<br />
23km / 42km / 76km / 141km tryavna-ultra.com/home<br />
Uludağ Ultra Trail 19/21 Temmuz - Uludağ / Bursa<br />
13km / 30km / 66km / 100km<br />
Runfire Salt Lake Ultra Trail 26/28 Temmuz - Tuz Gölü / Nevşehir<br />
10km / 20km / 40km / 80km / 100mil runfiresaltlake.com<br />
Kaçkar Ultra Maratonu 15 Eylül - Kaçkar / Rize<br />
5km / 15km / 46km ultrakackar.com<br />
Frig Ultra 21-22 Eylül - Frig / Afyonkarahisar<br />
2km / 9km / 23km / 54km frigultra.org<br />
Likya Yolu Ultra Maratonu 27/29 Eylül—Likya Yolu / Antalya<br />
16km / 37km / 100km likyayoluultramaratonu.com<br />
Kyzikos (Kapıdağ) Ultra 5/6 Ekim – Kapıdağ Yarımadası, Erdek / Balıkesir<br />
5km / 22km / 56km / 85km kyzikosultra.com<br />
Salomon Cappadocia Ultra Trail 19/20 Ekim - Kapadokya / Nevşehir<br />
38km / 63km / 119km<br />
SEDEF GALİ 11/1<br />
BELGESELLER 11/2<br />
OAXACA 11/3<br />
THE VESSEL 11/4<br />
DIOR X V&A MÜZESİ 11/5
hillsider 80/84<br />
10 PARMAĞINDA<br />
10 MARİFET<br />
11/1<br />
Sedef Gali’nin renkli ve hareketli bir dünyası var.<br />
Yaydığı enerjiyi hissetmemek mümkün değil.<br />
İç mimarlık eğitiminin ardından gönlünün sesini<br />
dinleyerek sanat alanında faaliyet göstermeye<br />
başlamış.<br />
GALİ; "SANAT, BİZİM İÇİN<br />
DOĞDUĞUMUZDA<br />
BAŞLIYOR VE HEPİMİZ<br />
KENDİ HİKAYEMİZİ YAZIYORUZ."<br />
DİYE ÖZETLİYOR<br />
DUYGULARINI.<br />
Biz de onun hikayesini dinlemek ve<br />
paylaşmak istedik…<br />
Rana Korgül: Sanatla nasıl bir geçmişin var?<br />
Sedef Gali: Resim yapmaya 3-4 yaşlarındayken<br />
annemin beni üniversite öğrencisi bir<br />
resim hocasına götürmesiyle başladı.<br />
Sonrasında okuldaki resim yapan çocuktum işte...<br />
Notlarım iyi olduğu için hocalar derste resim<br />
yapmama pek de kızmazlardı. Lise yıllarımda haftanın<br />
üç günü Deniz Orkuş ve rahmetli<br />
Dara Abadi’nin atölyesine giderdim.<br />
Haftada bir canlı model gelirdi ve portreye<br />
biraz da bu modellerin ifadelerine olan ilgim dolayısı<br />
ile yöneldim. Aslında bizi şekillendiren<br />
her algının bizim kreatif sürecimizi etkilediğini<br />
düşünüyorum.<br />
Röportaj: Rana Korgül<br />
ranakorgul@gmail.com<br />
Fotoğraflar: Sedef Gali arşivi
İç mimarlık okumuşsun. Eğitiminden ve çalışma hayatından bahseder<br />
misin? Tüm bu süreç sanat yaşamını nasıl etkiledi?<br />
Ben ilkokula başlamadan Antakya’ya taşındık. İlkokulu orada okudum,<br />
daha sonra Koç Lisesi’ne gittim. Pratt Institute’ta BFA Interior<br />
Design mezunu olduktan sonra Central St Martins ve Londra’da çeşitli<br />
okullarda programlara ve yaz okullarına katıldım. Üniversitede<br />
iç mimarlık üzerine stajlar yaptım. Bu sürede sergiler açtım ve Barney’s<br />
New York’ta Mağaza Tasarım bölümünde çalıştım. Mezuniyetten sonra<br />
New York’ta kalıp, Phipps & Co. adlı şirkette proje müdürü olarak çalışmaya<br />
başladım. (Buradaki patronlarım şimdi koleksiyonerim oldular.)<br />
Daha sonra Dallas’ta üç farklı restoranın iç mekanlarını hazırladım.<br />
Bu süre zarfında resim yapmaya, New York ve İstanbul’da sergilere ve<br />
‘Live Painting Show’ denen canlı resim yapma faaliyetlerine devam ettim.<br />
Ancak, ruh yaratıcı olmak isteyince insan kapalı bir kutuda duramıyor.<br />
Ben de tutkulu olduğum yöne daha çok ağırlık vermeye başladım.<br />
Ama şunu söylemek doğru olacak; iç mimari eğitimim, sanatsal algımı<br />
ve bildiklerimi değiştirdi. Özellikle mekanlarla çalışırken adımlarımı bu<br />
eğitimin bana verdiği bilgi ile atıyorum.<br />
Ne kadar önemli bir nokta bu aslında…<br />
Sedef Gali neler tasarlıyor, neler çiziyor?<br />
Nereden başlayalım? Ben resim yapıyorum.<br />
Farklı medyumları kullanarak kendi boyalarımı<br />
hazırlıyorum. İşlerimde reçineden<br />
kimyasal yağlara, pek çok farklı malzeme<br />
kullanıyorum. Bazen canlı performanslar,<br />
bazen de atölyelerle kreatif sürecimi<br />
sanata ilgi duyanlarla paylaşıyorum. En son<br />
Miami Art Basel haftasında Raw Pop-Up’ta<br />
‘İstanbul Gazinosu’ adlı enstalasyonumu<br />
sergiledim. Tasarım tarafında ise kendi<br />
markam var. Her birinden birer tane ürettiğim,<br />
bulunmaz kumaşlarla elbiseler,<br />
kostümler hazırlıyorum. Yakında<br />
Londra ve New York’ta mağazaları bulunan<br />
Wolf & Badger’ın on-line sitesinde<br />
satışa çıkacaklar.<br />
Geçen İstanbul Design Week için Urban<br />
Atölye ile işbirliğimiz olan Sky-Up<br />
aydınlatmalarını tasarlamıştım.<br />
Şu anda Amerika’da satışa çıkacak bir<br />
gıda markası için paket tasarımı üzerinde<br />
çalışıyorum. Ayrıca, bazı mekanlarla konsept<br />
geliştirme ve mekan görselleri üzerine<br />
çalışmalarım oluyor.<br />
Hem resim, hem de tasarımla iç içesin.<br />
Zevkli olsa gerek!<br />
İşinin en sevdiğin yanı nedir?<br />
Galiba bir şeyler yaratabilmenin verdiği haz!<br />
Hepimize hayatın verdiği farklı yetenekler,<br />
öğretiler var. Ne mutluyum ki;<br />
tümüyle kendimi katabileceğim bir işim var!<br />
İnsanın işini sevmesi çok önemli.<br />
Bu, üretken olabilmek için şart aslında…<br />
Biraz vizyonundan konuşalım mı?<br />
Tasarım süreci ilk başta ihtiyaç ve ilham ile<br />
başlıyor. Vizyon, siz onu besledikçe genişleyen<br />
bir bakış açısı. Bilgi dağarcığına katkıda<br />
bulunmazsan zaman geçtikçe daralıyor.<br />
Tasarım konseptlerim insana, ihtiyaca,<br />
ifadelere ve hiçbir zaman vazgeçemediğimiz<br />
içimizdeki çocuğa dayanıyor.<br />
RESİMLERİMDE İSE<br />
YANSITTIĞIM KARAKTERLER<br />
BİRER ALTER EGO.<br />
ÇOĞU PORTREMİ DE<br />
BANA BENZETMELERİNİN<br />
SEBEBİ BU SANIRIM.<br />
TASARIM<br />
KONSEPTLERİM<br />
İNSANA, İHTIYACA,<br />
İFADELERE VE<br />
HİÇBİR ZAMAN<br />
VAZGEÇEMEDİĞİMİZ<br />
İÇİMİZDEKİ<br />
ÇOCUĞA<br />
DAYANIYOR.<br />
İnsan olarak hem içsel etkileşim yaşıyoruz,<br />
hem de çevremiz bizi şekillendiriyor.<br />
Bu etkilerin dönemsel olarak ayrılması,<br />
farklı akımlar ile tarihin, insanlığın,<br />
müziğin, görselin ve bunların sonucunda<br />
psikolojinin değişime uğraması<br />
konseptlerimi belirliyor.<br />
İlhamların vardır hayatta.<br />
Peki bunlar işlerine, tasarımlarına nasıl<br />
yansıyor?<br />
İlham; zamanın ve dönemlerin bana,<br />
topluma ve geçmiş süreçlere etkileridir.<br />
Ben bedenden çok ruha inanırım.<br />
Ruhun tekrar tekrar farklı bedenlerde yaşam<br />
bulduğuna da. Bu nedenle, insanın içinde<br />
birbirinden farklı karakterler,<br />
hayatlar ve anlam veremediği bir tarihsel data<br />
olduğuna inanırım. Empati kurabildiğim birinci<br />
canlı insan olduğu ve analiz için öncelikle<br />
kendime ve kendi etkileşimlerime bakıyorum.<br />
Tarih okuyorum, farklı akımların bir önceki<br />
akıma reaksiyon olarak nasıl oluştuğunu<br />
araştırıyorum. Elbette materyal kullanmak,<br />
farklı olanları deneyimlemek ve bunları<br />
kontrol edebilmek de benim için önemli. Yeni<br />
malzemelerle tanıştıkça onları resimlerimdeki<br />
karışımlara nasıl entegre edebileceğimi<br />
denemek de sürecin parçası aslında.<br />
Sergiler, fuarlar, Tahtakale toptancıları,<br />
seramik atölyeleri ve iplik fabrikaları benim<br />
ilham kaynaklarım arasında…<br />
Sonu olmayan bir ilham söz konusu,<br />
anlaşılan…<br />
Kendine örnek aldığın biri var mı?<br />
Var, ama tek bir kişiden bahsedemem. Çalışan,<br />
beceren, çaba gösteren, öğrenen, dinleyen,<br />
yargılamayan, kibar olan herkesi örnek almaya<br />
çalışıyorum. Kısacası, insanlığa, dünyaya ve<br />
geleceğe tüm potansiyeli ile katkıda bulunmaya<br />
çalışan herkes örnek alınası benim için.<br />
Ne hoş bir bakış açısı! İşlerin hayli çeşitlilik<br />
gösteriyor. Tüketmeye meraklı bir toplum<br />
içinde sen bunu nasıl başarıyorsun?<br />
Her ne kadar sosyolojik bir toplumun ütopik bir<br />
dünyada çok daha yararlı olduğunu düşünsem<br />
de, bir bakıma tüketim toplumu,<br />
kapitalizm gibi etkenler bizi üretmeye itiyor.<br />
Rekabet, evde yapayalnız ve kimseyle<br />
paylaşmadan ürettiklerimizi, topluma<br />
göstermemizi sağlıyor. Hepimiz tüketiciyiz<br />
artık. Önemli olan burada tüketecek bir<br />
şey kalmayana kadar beklemek ve yerine<br />
kendimizden ne katkıda bulunabileceğimizi<br />
bulmak. Hepimiz yaratıcı bir gücün parçasıyız<br />
ve bir şeyler alırken yerini kendimizden bir<br />
parça ile doldurmak durumundayız.<br />
Bir nevi alışveriş bu!<br />
Sanatla ilgilenmek günlük rutinine,<br />
ruh haline ve hayat bakışına ne katıyor?<br />
Sanat, bakış açımızı değiştiriyor ve algılarınız<br />
farklılaşıyor. Farkındalık kazanmanın yanı<br />
sıra insan; görebilmeye, duyabilmeye,<br />
hissedebilmeye biraz daha minnettar oluyor.<br />
Güzellikleri gördüğümüz kadar elbette<br />
bembeyazın ve en siyahın etkileri biraz daha<br />
güçlü oluyor. Kısacası sanat, ruh sağlığımı<br />
oldukça etkiliyor...
BENİM AMACIM,<br />
SANATA İNSANLARI<br />
DAHA ÇOK<br />
YAKLAŞTIRMAK...<br />
Artık sanatın uzanmadığı alan yok.<br />
Sanatçı/tasarımcı/mimar pekala bir araya<br />
gelip ortak projeler yapıyorlar.<br />
Senin sanatla birleştirmek veya<br />
buluşturmak istediğin bir mecra var mı?<br />
Her zaman. Ben her işe açığım ve fikir,<br />
tasarım, konsept nasıl bir parçası olabilirim<br />
diye her zaman yeni projeleri takip ediyorum,<br />
işbirlikleri yapıyorum. Artık yaratıcı insanlar<br />
dediğiniz gibi bir şekilde bir araya geliyorlar<br />
ve fikirler sohbetle organik gelişiyor. Mimari,<br />
tasarım bunlar zaten sanatın uzantıları<br />
diye düşünüyorum. Benim amacım, sanata<br />
insanları daha çok yaklaştırmak, beyaz kutu<br />
dışında gördüğünün de sanatın bir parçası<br />
olduğunu fark ettirmek. Galiba benim sanatla<br />
buluşturmak istediğim mecra ‘toplum’.<br />
Biraz resim ve tasarım dışında yapmaktan<br />
keyif aldığın şeylerden konuşalım…<br />
Müzikle çok ilgiliyim. Dört yaşımdan beri<br />
piyano çalıyorum. Tek başıma Jazz barlara<br />
gitmekten müthiş keyif alıyorum.<br />
Eskiye, antikaya ve vintage ürünlere oldukça<br />
meraklıyım. Eski ceketler, özel tasarım cam<br />
objeler ve dergiler topluyorum. Yapmaktan en<br />
keyif aldığım şey, -çok basit olsa da- kumsalda<br />
yürümek, denizin sesini dinlemek…<br />
Doğa insana ne kadar iyi geliyor!<br />
Basit ama çok önemli bir durum bu.<br />
Peki senin başarılı olma kriterin nedir?<br />
Çalışmak, üretmek. Her zaman üretme<br />
sorumluluğunu içinde hissetmek.<br />
Kendin olmak, ne istiyorsan onu yapmak.<br />
Her beklentiyi karşılamayacağını, herkesi<br />
mutlu edemeyeceğinin farkında olmak,<br />
başkasından önce kendi onayın için<br />
çabalamak. Zaten bir ‘ben’ var,<br />
benlik var, bunu olmayan bir şey gibi<br />
göstermek hem hayattan zaman çalmak,<br />
hem de kendinden eksiltmektir.<br />
Haklısın... Bu arada hepimizi<br />
yörüngesine almış olan sosyal medya<br />
dinamiği üzerine ne söylemek istersin?<br />
Sosyal medya, her ne kadar globalleşme,<br />
paylaşma ve etkileşim için çok güçlü<br />
bir mecra olsa da Alter Egoları’mızı<br />
oluşturmak için bize sağlanmış bir alan.<br />
Onaylanma güdüsü ile bazen sahip<br />
olduklarımızı göz ardı edebiliyoruz.<br />
Ancak, yepyeni karakterlerin sanki<br />
görünmezmiş gibi özgürce oluşturulması için<br />
de bir gösteri alanı gibi bence.<br />
Bakalım ileriki psikolojileri nasıl etkileyecek,<br />
merak ediyorum.<br />
Bu aralar gündeminde neler var?<br />
Şu an yepyeni bir sergi üzerine çalışıyorum.<br />
Bu sergiyi kendi atölyem ArtHouse’da<br />
Open Studio olarak yapacağım.<br />
Beyaz kutulardan, duvarlardan uzak olacak.<br />
Bunun dışında Happy Hour adlı interaktif<br />
müzenin kreatif direktörlüğünü yapıyorum.<br />
Önümüzdeki aylarda yenilikleri<br />
paylaşacağım. Ayrıca, yeni tasarımlar ve<br />
atölyeler üzerine çalışıyorum.<br />
Atölyem ArtHouse’u haftanın üç günü<br />
bir sanat kulübü gibi üyelik sistemi ile halka<br />
açmayı düşünüyorum. Buranın yaratıcı<br />
fikirleri paylaşmak için bir alan;<br />
elinizin altında malzemelerin olduğu bir<br />
sanat atölyesi; farklı etkinliklerin olduğu;<br />
müzisyenlerin, kreatiflerin ve sanatçıların<br />
yaptıklarını paylaştıkları butik bir yaratım<br />
merkezi olmasını istiyorum.<br />
Bunlar harika fikirler! Peki, on yıl sonrayı<br />
hayal ettiğinde gözünde ne canlanıyor?<br />
Hayat ne getirecek, bilmiyorum…<br />
Bunu tecrübe etmek heyecan verici.<br />
Her ne kadar hayal etsem de,<br />
yalnızca farklı paralel evrenlerde farklı<br />
gerçeklikler kuruyorum. Ama yaptığım işleri ne<br />
kadar geniş bir kitleyle paylaşırsam<br />
bu beni çok daha tatmin edecektir.<br />
İnsanların daha iyi iletişim kurduklarını,<br />
böylece toplumsal sorunlarımızın<br />
çok daha azaldığını hayal ediyorum açıkcası...<br />
Keşke!<br />
www.sedefgali.com
hillsider 86/89<br />
BEYAZPERDENİN VE<br />
ONLINE PLATFORMLARIN YENİ YÜKSELENİ:<br />
11/2<br />
Bu yazı, son yıllarda izlediğim, etkilendiğim ve<br />
yakalayıp izlemeyi dört gözle beklediğim yaratıcı<br />
sinema belgeselleri arasında bir serbest uçuş yazısıdır.<br />
Uçucudur, subjektiftir. Birazdan bahsedeceğim<br />
filmlerin bazısı bir tık uzağınızda,<br />
bazısı az daha uzağınızda. Ama elbette,<br />
meraklı bir 21. yüzyıl insanından hiçbir şey<br />
sonsuza dek kaçamaz...<br />
Birkaç yıldır Kim Mihri isimli, uzun metrajlı bağımsız<br />
bir belgesel film üzerinde çalışıyorum.<br />
Tür olarak belgeseli çok sevsem de yapacağım<br />
filmlerin hep kurmaca olacağını düşünmüştüm.<br />
Yıllara yayılan belgesel yapma yolculuğunda çok şey<br />
öğrendim. Kurmaca bir filmde “Yok artık!” denilecek<br />
şeylerin belgeselde, hayatın doğal akışı içinde<br />
sunulabilmesine bayıldım. Bu arada belgeselin de<br />
kurmacayla derinden bir ilişki içinde olduğunu fark<br />
ettim. Kendimi yıllar önce bir sinema öğrencisiyken<br />
izlediğim Nanook of the North (1922) gibi bazı<br />
klasikleri tekrar tekrar düşünürken buldum.<br />
Tabi sizi o kadar geriye sürüklemeyeceğim.<br />
Şu var ki; belgesellerdeki içerik, stil ve<br />
yaklaşım çeşitliliği gerçekten baş döndürücü.<br />
Tamamen animasyon olan belgeseller de yapılıyor,<br />
“interaktif web belgeseli” de...<br />
Hazırladığım listede hem küçük bütçeli,<br />
hem de büyük bütçeli yapımlar var.<br />
PEKİ BU FİLMLER<br />
NEREDE İZLENİR,<br />
NASIL İZLENİR? KOLTUKTA<br />
OTURARAK MI, YOKSA<br />
KANEPEDE KAYKILARAK MI?<br />
Yazı: Berna Gençalp<br />
bernagencalp@gmail.com
AMINA’NIN HAYALİ,<br />
BİR GÜN İYİ BİR MODEL<br />
OLABİLMEKTİR.<br />
AVRUPA’NIN KAPISI<br />
ONUN İÇİN<br />
İSTANBUL’DUR...<br />
Fotoğraf: Aslı Çelikel<br />
Sinema Koltuğu ile Kanepenin Rekabeti<br />
Belgesel sinemanın yaratıcı örnekleri daha<br />
ulaşılır oldukça bu türe olan ilgi artıyor.<br />
Belgeseller vizyona nadiren girse;<br />
az salonda, az seansta gösterilseler de<br />
iyi belgeselleri festivallerde ya da özel<br />
gösterimlerde yakalamak mümkün.<br />
Dijital kanallar, online izleme platformları<br />
belgesellerin daha fazla kişiye ulaşmasında<br />
önemli rol oynuyor. Elbette karanlık bir<br />
salonda, geniş bir perdede,<br />
birbirini tanımayan insanlardan oluşmuş<br />
bir kalabalığın arasında izlemekten farklı bir<br />
deneyim, evde kanepede izlemek.<br />
Ama filmlerin insanın ayağına kadar<br />
gelmesinde de çok cezbedici bir taraf var.<br />
Sinemacılar açısından bakıldığında daha<br />
10-15 sene öncesine kadar bir belgesel<br />
(ya da kurmaca) film için festivaller,<br />
vizyon ve televizyon/DVD satışı dışında<br />
dağıtım olanağı pek fazla yoktu ama bugün<br />
artık dijital dünya, belgeseller için yeni<br />
olanaklar sunuyor.<br />
Türkiye’de ve dünyada faaliyet gösteren<br />
online platformlar arasında en tanınanlardan<br />
biri Netflix. Türk yapımlara da ev sahipliği<br />
yapan platformun farklı ülkelerde 100<br />
milyondan fazla üyesi var. Türkiye’de üretilmiş<br />
bir yapım eğer potansiyeli varsa, böyle bir<br />
platformda kendine her ülkeden izleyici<br />
bulabiliyor.<br />
Netflix kendi alanında şu anda en popüler<br />
platform olsa da rekabet giderek kızışıyor.<br />
Amazon, Google Play, I-tunes da kimi belgesel<br />
filmlere ulaşmak için doğru adresler...<br />
Apple’ın sonbaharda yayına alacağı<br />
Apple TV+ heyecanla bekleniyor.<br />
Ayrıca gelenekselleşmiş kurumlar<br />
kendi dijital platformlarını kuruyorlar.<br />
Sinema alanında önemli bir isme sahip olan<br />
Criterion Channel buna bir örnek.<br />
BBC ve ITV ortaklığı ile kurulan Britbox da<br />
başka bir örnek.<br />
Kanopy isimli paltform ise kütüphanelerle<br />
işbirliği yaparak bir fark yaratmaya<br />
odaklanmış. Kütüphanelerdeki ve<br />
üniversitelerdeki içeriği internet üzerinden<br />
evdeki kanepelere servis ediyor. Sinema<br />
akademisyenlerinden sıradan izleyiciye<br />
dek herkese hizmet verdiklerini söyleyerek<br />
izleyicileri “daha entelektüel ve ruhen<br />
zenginleştirici” bir deneyime davet ediyorlar.<br />
Filmlerin kültürler arası köprü vazifesi<br />
gördüğüne ve insanları bir araya getirme<br />
gücü olduğuna inandıklarını ifade ediyorlar.<br />
Archive.org, Hoopla ve Fandor isimli<br />
platformlar da benzer bakış açısıyla hizmet<br />
veren platformlar.<br />
Türkiye’deki online platformlar arasında<br />
Blu Tv, Puhu Tv, Dsmart, Tivibu ve benzerleri<br />
bulunuyor. Ancak bu kanalların belgesele<br />
düşkün olduğunu söylemek zor.<br />
Talep olsa belki bir kulvar açarlar çünkü<br />
Türkiye’de de kısıtlı fon olanaklarına rağmen<br />
birbirinden ilginç belgeseller yapılıyor.<br />
EVET ŞİMDİ,<br />
BAŞTA SÖZ VERDİĞİM GİBİ,<br />
YARATICI SİNEMA<br />
BELGESELLERİ ARASINDA<br />
SERBEST UÇUŞA<br />
GEÇİYORUZ...<br />
Sevgi-Saygı Kuşağı<br />
Agnes Varda Külliyatı<br />
Gleaners and I..., Faces Places... Hangi birini<br />
sayayım? Agnes Varda elinden çıkmış ne varsa,<br />
aslında, izlenesi... Bu yıl, 90 yaşında iken<br />
aramızdan ayrılan ve son ana kadar sinema<br />
yapmakla uğraşan Agnes Varda genel geçer<br />
kalıpların, kuralların değil duygularının ve<br />
sezgilerinin rehberliğinde film yapan bir kadın.<br />
Muzip, estetik, kafa ve kalp açıcı bu filmler<br />
nerde yakalanır derseniz; Criterion Channel,<br />
Kanopy, Fandor, Hoopla, Netflix, Archive.org,<br />
Amazon, Netflix platformlarında Varda filmleri<br />
mevcut… Kanepeyi değil, sinema koltuğunu<br />
tercih edenler için bahar aylarında Filmmor,<br />
sanatçı adına bir retrospektif sunmuştu. Agnes<br />
Varda’nın anısına sinema gösterimlerinin<br />
devam edeceğini tahmin ediyorum.<br />
Radarlarınız açık olsun.<br />
Merakla Beklenenler<br />
Amina<br />
Kıvılcım Akay’ın yönetmenliğini yaptığı<br />
belgesel dünya prömiyerini Atlanta Film<br />
Festivali'nin uluslararası Belgesel Yarışma<br />
Bölümü’nde yaptı ve İstanbul Film<br />
Festivali’nde seyirci ile buluştu. Çekimleri<br />
İstanbul ve Senagal’de yapılan belgesel,<br />
kızının ihiyaçlarını karşılamak ve para<br />
kazanmak için Senegal'den Türkiye'ye göç<br />
etmek zorunda kalan Amina'nın hikayesini<br />
serinkanlı bir tutumla perdeye taşıyor.<br />
İstanbul'da bir tekstil firmasında mağaza<br />
modeli ve satış personeli olarak çalışan<br />
genç Amina’nın hayali, bir gün iyi bir model<br />
olabilmektir. Avrupa’nın kapısı onun için<br />
İstanbul’dur… Bu özenli filmin fragmanını<br />
internette izleyebilirsiniz.<br />
https://vimeo.com/310301638<br />
The Rest I Make Up<br />
Yapımı on iki yıla yayılan bu belgesel çok<br />
renkli bir kişiliğe sahip olan tiyatro yazarı<br />
Maria Irene Fornes’i izleyici ile tanıştırıyor.<br />
Yaşlılık günlerinde demans nedeni ile artık<br />
yazamayan ama yine de yaşama sevinci ile<br />
dolu Irene ile 20’li yaşlarında, hayatına yön<br />
vermenin eşiğindeki belgesel yönetmeni<br />
Maria arasında içten bir dostluk gelişiyor.<br />
New York’ta başlayıp Havana,<br />
Miami ve Seattle’a yapılan yolculuklarla<br />
süren bu dostluk Irene’in enerjisi, kamera<br />
ile barışıklığı ve oyuncu kişiliği sayesinde<br />
beklenmedik derinlikte ve tatlılıkta anlara yol<br />
açıyor ve film sizi sürüklüyor.<br />
The Rest I Make Up, New Yorker’da 2018’in<br />
en iyi filmlerinden biri olarak nitelenmiş.<br />
İstanbul Cinema Network etkinlikleri<br />
kapsamında, özel bir gösterimde izleyip pek<br />
sevdiğim bu filmi siz de yakaladığınız yerde<br />
izleyin. İnsanın ruhuna hafiflik veren bu<br />
belgeselin web sitesi de oldukça ilgi çekici.<br />
http://therestimakeup.com<br />
Be Natural<br />
“Ben, Alice Guy-Blaché, ilk kadın film<br />
yönetmeniyim. İlk filmimi 1896 yılında,<br />
23 yaşında yaptım. Binden fazla filmi yazdım,<br />
yönettim ve yapımcılığını yaptım.”<br />
Alice, Sinema Tarihi’nin yazmayı unuttuğu<br />
kadınlardan biri, belki de birincisi.<br />
Yönetmen Pamela B. Green’in yıllarca<br />
süren çabaları ile ortaya çıkan bu belgesel<br />
2018 Cannes Film Festivali’nde gösterilmiş.<br />
Fransa’da başladığı sinema kariyerini<br />
Amerika’da sürdüren<br />
Alice’i yalnız Amerikalılar değil Fransızlar<br />
da nedense (!) hatırlamıyor. Oysa Alice<br />
sinema dilinin bir hikaye anlatım aracı olarak<br />
gelişmesine tartışılmaz katkılarda bulunmuş<br />
bir sinemacı. Jodie Foster’ın anlatıcı olarak<br />
seslendirdiği belgeselin Türkiye’de de<br />
gösterim şansı bulacağını umarım. Belgeselin<br />
adı neden Be Natural derseniz, filmin web<br />
sitesine göz atın derim. Doğal olarak!<br />
https://benaturalthemovie.com<br />
Zeki Müren Hattı<br />
Geldik listedeki en ilginç yapımlardan birine…<br />
Zeki Müren Hattı interaktif bir web belgeseli.<br />
Yönetmenler Beyza Boyacioglu ve<br />
Jeff Soyk proje hakkında şu bilgileri veriyor;<br />
“Zeki Müren Hattı, Türkiye’nin sanat güneşi<br />
ve aykırı efsanesi Zeki Müren’e dair mesajlar<br />
biriktirir ve benzersiz bir toplumsal hafıza<br />
alanı sunar. Zeki Müren’e duyulan sevgi ve<br />
özlem, telefon hattına gönderilmiş yüzlerce<br />
hikayede aşikardır. Canıgönülden anlatılan<br />
bu hikayeler, Zeki Müren’in temsilcisi olduğu<br />
geçmiş günlerin Türkiyesi’ne duyulan<br />
nostaljiye ayna tutar. Zeki Müren Hattı web<br />
deneyimi, hatta bırakılan yüzlerce mesajın<br />
arasından derlenmiş bir seçkiyi sunar.”<br />
Amerika’dan ve Türkiye’den aranabilen<br />
bu hattı, açık olduğu süre boyunca<br />
1500’den fazla kişi aramış. Web sitesinin<br />
sonbaharda, Zeki Müren’in doğum gününde<br />
açılması planlanıyor. Proje daha yapım<br />
aşamasındayken uluslararası ilgi uyandırmış<br />
ve 2016 yılında prestijli belgesel platformu<br />
IDFA DocLab’de yer almış. Zeki Müren Hattı’nın<br />
tanıtım videosu internetten izlenebilir.<br />
https://vimeo.com/165222367<br />
Gözden Kaçmasın<br />
Onun Filmi<br />
Merve Bozcu ve Su Baloğlu’nun<br />
yönetmenliğinde ortaya çıkan bu belgesel<br />
sinema yönetmeni kadınları mercek altına<br />
alıyor. Merve ve Su, bu film ile ilk yönetmenlik<br />
deneyimlerini yaşarken, rüşdünü ispat etmiş<br />
hemcinslerinin samimiyetle anlattıkları<br />
yönetmenlik tecrübelerini kayıt altına<br />
alıyorlar. 2017 sonunda tamamlanan bu<br />
belgesel yurt içinde ve yurt dışında çeşitli<br />
festivallerde gösterildi. Onun Filmi,<br />
özel gösterimlerde izleyici ile buluşmaya<br />
devam ediyor.<br />
Görünmez Duvarlarım<br />
Tamamı animasyon olan belgeseller de<br />
bu türün ilgi çekici bir kategorisi. Nurbanu<br />
Asena’nın kısa animasyon belgeseli Görünmez<br />
Duvarlarım kısa metrajlı bir animasyon<br />
belgesel. Özgüvensizlik üzerine yapılan<br />
samimi itirafların etrafında şekillenen bu<br />
ödüllü animasyon, yurt içinde ve yurt dışında<br />
pek çok festivalde gösterildi.<br />
Antalya Sinema Vakfı tarafından Türkiye’nin<br />
en iyi on kısa animasyon filminden biri olarak<br />
seçilen film, festival yolculuğunu tamamladı<br />
ve artık internet üzerinden izlenebiliyor.<br />
https://vimeo.com/nurbanu/invisiblewalls<br />
Babasının Kızı<br />
“Kadınların yetiştirdikleri erkeklerin<br />
kendi kız çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine<br />
ve o çocukların nasıl kendileri olduklarına dair<br />
çok kişisel bir hikâye” diye yazıyor bir festival<br />
kataloğunda film hakkında.<br />
Türk bir babanın Finlandiya’da tek başına<br />
büyüttüğü kızı olan Melisa, babasından<br />
uzaklaşmak için onun peşinden<br />
gelmeyeceğine emin olduğu tek yere,<br />
İstanbul’daki babaannesinin yanına taşınır.<br />
Sürekli elindeki kameranın arkasından<br />
görünen Melisa, babası için<br />
“manipülatif, baskıcı ve dominant” derken,<br />
ekranda, internetteki dating sitelerine üye<br />
olan ve kızının iç çamaşırı seçmesine yardımcı<br />
olan şen şakrak bir baba görürüz.<br />
Öte yandan Melisa’nın babası da kendi<br />
annesinden ve Türkiye’yi terk etme<br />
sebeplerinden bahsederken aynı sıfatlara<br />
başvurmaktadır:<br />
“MANİPÜLATİF,<br />
BASKICI VE DOMİNANT”.<br />
MELİSA ACABA<br />
YAĞMURDAN KAÇARKEN<br />
DOLUYA TUTULMUŞ<br />
OLABİLİR Mİ?<br />
Hem babasının hem de babaannesinin<br />
hakkından gelebilir mi? Cevabı öğrenmek için<br />
Melisa Üneri’nin yönetmeni olduğu<br />
Babasının Kızı filmini izlemeniz gerek.<br />
2016 yılında tamamlanan, yurt içi ve yurt<br />
dışında pek çok festivalde gösterilen,<br />
samimiyetiyle beni çok etkileyen bu belgeselin<br />
daha çok izleyiciye ulaşacağını umarım.<br />
Filmin fragmanını izlemek isterseniz,<br />
birkaç tuşa basmanız yeter.<br />
Blue<br />
Yönetmen Sertan Ünver’in filmi<br />
Blue, artık hayatta olmayan iki rock<br />
müzisyenini odağa alıyor;<br />
Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı.<br />
90’lı yılların efsanevi İstanbullu rock grubu<br />
Blue Blues Band ile ilgili tanıklıkların yer<br />
aldığı belgesel 2017 yılında İstanbul Film<br />
Festivali’nde Mansiyon Ödülü kazanmıştı.<br />
Blue’yu I-tunes ve google<br />
Play’den izlemek mümkün.<br />
Türkiye’de Caz<br />
Caz müziğini sevenlerin zevkle<br />
izleyebileceği bu belgesel Türkiye’de<br />
caz müziğinin 1920’lere dek uzanan<br />
geçmişini, Türkiye’nin tarihi ile<br />
parallel olarak anlatıyor. Yönetmen Batu<br />
Akyol’un belgeseli yurt içi ve yurt dışında<br />
çeşitli film ve müzik festivallerinde izleyici ile<br />
buluştuktan sonra internete,<br />
filmin web sitesine yüklenmiş,<br />
dilediğiniz zaman izleyebilirsiniz.<br />
http://www.turkiyedecaz.com/film/
hillsider 90/94<br />
MEKSİKA’NIN<br />
BİR TANESİ:<br />
11/3<br />
Oaxaca, hakikaten Meksika’nın bir tanesi.<br />
Wo-ha-ka olarak telaffuz ediliyor. Ilıman yarı tropik iklimi<br />
ve zengin florası, on altı yerli halkın varlığından beslenen<br />
köklü kültürel dokusu, koloniyel mimari mirası ve zengin<br />
mutfağı, ismini Aztek dilinde akasya çiçeklerinden alan<br />
bu çok kültürlü bölgeyi ve başkenti Oaxaca şehrini<br />
tartışmasız bir şekilde eşsiz kılıyor. Bir yanı güneyde<br />
Pasifik Okyanusu’na, bir yanı doğuda Karayipler’e bakan<br />
Oaxaca’nın, UNESCO dünya kültürel mirası listesinde iki<br />
değerli sit alanı bulunmakta:<br />
Kolomb öncesi Zapotek uygarlığı tarafından kurulan<br />
Monte Alban Antik şehri ve daha sonra kurulup,<br />
koloniyel şehirlere model olacak şekilde planlanan<br />
yeni İspanya’nın ilk şehri Oaxaca. Sahip olduğu kültürel<br />
zenginlik ve coğrafi avantajları, Oaxaca bölgesini ve<br />
şehrini hızla bir çekim merkezine dönüştürmekte. Kuzey<br />
Amerikalı ve Avrupalı emeklilerin Kabe’si San Miguel de<br />
Allende gibi, Oaxaca’da da ziyaretçi profili ve kozmopolit<br />
yerli-yabancı sakini, hali hazırda mevcut sanat ve kültür<br />
ortamına ivme kazandırarak onu dönüştürmekte ve<br />
ortaya çıkan işlerde ve estetik dilde belirleyici olmakta.<br />
Kolomb öncesi medeniyetlerin mirasını yüklenen<br />
müzeleri veya geleneksel sanatlarının belirgin varlığı<br />
Oaxaca’yı geçmişe hapsedemiyor;<br />
çünkü çağdaş sanatlarda muazzam bir devinim<br />
söz konusu. Bir Perşembe akşamı Oaxaca’da hareketli<br />
kalabalıkla beraber bir sergi açılışından ötekine<br />
ilerlerken kendinizi Chelsea’de zannedebiliyorsunuz.<br />
HER YERDE<br />
KARŞINIZA ÇIKAN İŞLER<br />
ÖYLE GÜZEL Kİ,<br />
GÖZLERİNİZ ACIYOR!<br />
Yazı ve fotoğraflar: Nihan Vural<br />
www. istanbultravelogue.com
SANAT<br />
OLMAZSA<br />
OLMAZ!<br />
MACO Oaxaca Çağdaş Sanat Müzesi<br />
1950’lerde ortada ne bir müze vardır,<br />
ne de galeri. Oaxaca’nın hareketli sanat<br />
ortamına hayat veren, sanatçı Toledo’nun<br />
emeği ve yaratıcılığıdır. Sayesinde oluşan<br />
devlet-özel sektör işbirliği diğer kültür<br />
yapıları için de oldukça verimli işleyen bir<br />
model teşkil eder. Ve Oaxaca çağdaş sanat<br />
geleneğini oluşturmayı başaran tek eyalet olur<br />
ülkede. MACO da, benzer şekilde kurulan ve<br />
Oaxacalı sanatçıların koleksiyondaki işlerini<br />
sergileyerek onlara önemli ölçüde görünürlük<br />
kazandıran bir kültür kurumu.<br />
Manuel Álvarez Bravo Fotoğraf Merkezi<br />
Fotoğraf tarihinin ilk yüzyılının ustalarından<br />
sayılan Mexico City doğumlu Manuel Álvarez<br />
Bravo’nun ikonik fotoğrafları vardır;<br />
ismini duymamış bile olsanız, en azından<br />
Frida Kahlo’nun efsane fotoğraflarından<br />
onu bilirsiniz.<br />
1910 DEVRİMİ’Nİ<br />
İZLEYEN DÖNEMDE,<br />
MEKSİKA AVANT-GARDE<br />
SANATIN ÖNEMLİ<br />
MERKEZLERİNDEN BİRİNE<br />
DÖNÜŞÜR.<br />
Bravo, Fransa’da sürrealist çevrelere olan<br />
yakınlığına rağmen kültürel<br />
Rönesansın ülkenin sanat ortamına damgasını<br />
vurduğu bu dönemde Meksika’ya,<br />
yani köklerine dönmeyi ve Meksika’nın<br />
kültürel mirasını aktaran yerlileri,<br />
büyülü Meksika coğrafyasını fotoğraflamayı<br />
tercih eder. İsminin verildiği<br />
Fotoğraf Merkezi, sanatçı Francisco Toledo<br />
tarafından 1996 yılında kurulduğundan beri<br />
Meksikalı fotoğrafçıların sergilerine<br />
ev sahipliği yapmakta.<br />
Oaxaca Grafik Sanatları Enstitüsü:<br />
1988 yılında, yine Toledo’nun<br />
girişimi ile açılan enstitü, yerli yabancı<br />
yetenekli sanatçıların işlerini sergileyen bir<br />
mekan aynı zamanda.<br />
Latin Amerika’da iyi kötü bir demokrasi<br />
geleneğine sahip ama yine de sıkıntıları fazla<br />
olan Meksika gibi bir ülkede, politik hiciv<br />
yaygın bir eleştiri aracı. Müzede bu tarzda<br />
grafik işleri görmek mümkün.<br />
Tekstil Müzesi Tekstil Müzesi’ne<br />
sahip şanslı şehirlerden Oaxaca.<br />
Zaten, binlerce yıllık dokuma kültürüne sahip<br />
sayısız yerli halkın nüfusun çoğunluğunu<br />
oluşturduğu Oaxaca bölgesinde böyle bir<br />
müzenin olmaması düşünülemez bile.<br />
Beş bin parçadan oluşan altı büyük<br />
koleksiyonun bağışı ile 2006 yılında<br />
18. yüzyıl tarzı koloniyel bir konakta kurulan<br />
bu sevimli müze, önceliği Oaxaca,<br />
Meksika ve Orta Amerika dokuma mirası<br />
olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerinden<br />
gelen dokuma sergilerine ev sahipliği yapıyor.<br />
Meksika’nın yerli halklarından<br />
Zapotekler’in kuşaktan kuşağa aktardığı<br />
nitelikli işçiliğin ve özgün tekniklerin<br />
korunmasının amaçlandığı bu küçük ama<br />
iyi bir seçkiye sahip müzenin hediyelik eşya<br />
dükkanı da aynı derecede kaliteli ürünleri<br />
satışa sunmakta.<br />
Oaxaca Etno-Botanik Bahçesi Oaxaca’dan<br />
geriye şiddetli bir kaktüs saplantısı kaldı.<br />
Yediğim her taco’nun içine nopal ismini<br />
verdikleri kaktüs kavurması koysam da,<br />
zaafımın önüne hiçbir şekilde geçemedim.<br />
Sizin de kaktüse gönlünüz düşecek bir şekilde;<br />
o yüzden şehrin tam göbeğinde yirmi üç bin<br />
metrekarelik bir alana yayılmış muazzam<br />
bir peyzaja sahip Etno-Botanik Bahçesi’ni<br />
ıskalamayın!<br />
Toledo’nun çabaları ile lüks otel ve otoparka<br />
dönüşmekten son anda kurtulan bu vahada,<br />
hepsi bu coğrafyada yetişen yüzlerce bitki,<br />
bölge florasının zenginliğine ayna tutmakta.<br />
Filateli Müzesi<br />
Pullara özel bir ilginiz olmayabilir ama<br />
koleksiyonun dolgunluğu bir yana, bembeyaz<br />
avlulara yayılmış kaktüsleri ile Oaxaca’nın en hoş<br />
mekanlarından biri sayılabilecek Filateli Müzesi<br />
davetkar bir mekan. İstanbul’dan gönderilmiş<br />
mektuplar, Türkiye’den pullar, Frida Kahlo’nun<br />
doktoruna yazdığı kartpostallar,<br />
Meksika kültür ve tarihini yansıtan<br />
pulların yanı sıra, her türlü malzeme<br />
ile tasarlanmış pul sanatı olarak<br />
nitelendirilebilecek işler ve vintage posta<br />
kutuları teşhirde.<br />
Ruffino Tamayo Kolomb Öncesi<br />
Meksika Sanatı Müzesi<br />
Diego Rivera’nın çağdaşı, Oaxaca’nın yetiştirdiği<br />
en ünlü sanatçı Tamayo, Meksika’da<br />
çıkmış olduğu yolculuklarda satın alarak<br />
biriktirdiği Kolomb öncesi medeniyetlere ait<br />
eserlerden oluşan koleksiyonunu müzeye<br />
dönüştürdüğü bu koloniyel evde sergilemekte.<br />
Tamayo gibi çağdaş bir sanatçıdan klasik<br />
teşhir beklemeyin sakın! Eserler, kronolojik<br />
veya coğrafi bir düzenlemeye göre değil,<br />
temalara uygun olarak sergileniyor.<br />
Oaxaca Kültürleri Müzesi<br />
1575 yılında inşa edilen barok güzellik<br />
Santo Domingo kilisesinin bitişiğinde yer<br />
alan manastır 1996 yılında geçirdiği başarılı<br />
restorasyondan bu yana Oaxaca Kültürleri<br />
Müzesi’ne ev sahipliği yapmakta. Bir zamanlar<br />
hacıların giriş yaptıkları kapıdan içeri<br />
girdiğinizde, revaklı bahçeye sahip bu inziva<br />
merkezinin eski çile odaları Kolomb öncesi ile<br />
sonrası tarihi hayatın her alanında birbirine<br />
bağlayacak. En göz kamaştırıcı bölüm ise,<br />
Zapoteklerin inşa ettiği Monte Alban antik<br />
kentinde bulunan hasbel kader İspanyollar’ın<br />
gözünden kaçmış hazinenin parçaları.
TASARIM<br />
KÜLTÜRÜ VE<br />
GELENEKLER<br />
hillsider 95<br />
AĞIR, AĞIR ÇIKACAKSIN<br />
BU MERDİVENLERDEN…<br />
11/4<br />
Acapulco Sandalyeleri 50’lerde jet set’in<br />
gözde mekanı Acapulco’yu ziyaret eden<br />
bir Fransızın meşhur Maya hamaklarından<br />
esinlenerek tasarladığına inanılan ve<br />
tasarlandığı günden beri albenisinden<br />
hiçbir şey yitirmemiş olan efsane<br />
Acapulco sandalyeler her mekana tropik bir<br />
esinti getiriyor. Metal bir aksam üzerine<br />
ip örülerek tasarlanan bu sandalyelere<br />
insan bakar bakmaz zaten gevşemeye<br />
başlıyor; ritmi düşüyor.<br />
Alebrijes Alebrijes, doğum yeri<br />
Oaxaca olan, parlak renklere boyanmış yarı<br />
mitolojik hayvanlara verilen isim.<br />
Paper mache’den veya ahşaptan yapılan<br />
bu çok eski olmayan dekoratif halk sanatını<br />
San Martin Tilcajete kasabası canlı tutmakta.<br />
Pedro Linares isimli yerli bir sanatçı ateşli<br />
havale geçirirken gördüğü halüsinasyonlardan<br />
esinlenerek hayata geçirmiş bu hayvanları.<br />
BONUS<br />
Deniz Güneş Hamak: Pasifik Okyanusu kumsalları dev dalgaları ile<br />
nefes kesici de olsa, Ege Denizi çocuklarına biraz vahşi kaçabilir.<br />
Gerçekten de, haritalarda bazı kumsallar timsah ikonları ile<br />
renklendirilmiş! Mayalardan miras örgü hamaklarda okyanusu<br />
seyretmek daha mı güvenli acaba? Pasifik Okyanusu kıyısındaki<br />
Huatulco bölgesi Mazunte, San Agustinillo, Zipolite ve Puerto Escondido<br />
gibi sayfiye kasabaları daha az iddialı turist kasabaları. Zipolite’de<br />
içinizdeki hippi ortaya çıkabilir; dikkat! Burası da Girit’in Matala kumsalı<br />
gibi, 60’larda hippilerin mesken tutup, meşhur ettikleri bir yer.<br />
Dünyanın her yerinden gelen eski hippilerle yeni bohem hippiler<br />
Zipolite’nin çıplaklar kumsalında fütursuzca soyunarak güneşin,<br />
suyun ve kumun bedenlerine temas etmesinin alabildiğine keyfini<br />
sürüyor. Üstelik bu özgürlük yetmezmiş gibi, her yıl düzenlenen<br />
Çıplaklar Festivali, dünyanın her yerinden her yaştan insanı<br />
çıplak olmak kaydıyla burada ağırlıyor.<br />
Alışveriş: Yapmazsanız, günaha girersiniz! Frida Kahlo ile<br />
özdeşleştirdiğimiz her ne varsa- kalbimizi çalan, parlak renkli nakışlı<br />
bluzlar (huipil), örgü şallar, yerlere inen uzun etekler, deri sandaletler<br />
(huarache)- hepsi Meksika’nın hala kaybolmamış geleneksel tasarımları.<br />
Calenda Partileri ile nam salmış Oaxaca’nın<br />
sokak partilerine verilen isim. Cambaz<br />
ayaklıklarının üzerinde dans eden dev festival<br />
kuklaları, başları üzerindeki sepette şeker,<br />
ekmek, çiçek taşırken geleneksel kostümleri<br />
içinde dans eden kadınlar, gürültülü bandolar,<br />
havai fişek gösterileri ile kalabalıkları dansa<br />
davet eden görsel işitsel bir şölen!<br />
Guelaguetza Bereketli bir hasat mevsimi<br />
geçirmek için Mısır Tanrıçası Centeotl adına<br />
yapılan, Zapotek dilinde “karşılıklı hediye<br />
vermek” anlamına gelen Guelaguetza<br />
törenleri, İspanyol etkisi sonucu Katolik<br />
dininin özelliklerini taşımaya başlayarak<br />
Meryem’e ithaf edilen bir festivale dönüşür.<br />
Bu modernleşmiş seremoniler, her şeye<br />
rağmen ülkede en yoğun yerli nüfusa sahip<br />
Oaxaca’da geleneksel kıyafetleriyle dans<br />
ederek kültürel kimliklerini ortaya koyan<br />
yerliler için bir anlamda gurur vesilesi oluyor.<br />
Duvar Resmi Geleneği Meksika duvar<br />
resim sanatı, 20. yüzyılda Diego Rivera<br />
sayesinde görünürlük kazanmış olsa da,<br />
aslında resim sanatının en eski örneklerini<br />
vermiş olan kadim medeniyet Olmekler’e<br />
dayanıyor. İspanyollar, bu geleneği Katolikliği<br />
yaymak amacı ile bir araç olarak kullanarak<br />
sürdürüyor. Devrim sonrası kurulan yeni<br />
ülkenin rejimini ve vatanperver hissiyatı<br />
güçlendirecek, kökleri ve kimliği pekiştirecek<br />
işlevini ise Rivera, Orozco gibi ünlü<br />
ressamların sayesinde ediniyor.<br />
Her yer rengarenk!<br />
Kahlo’nun gardrobundaki 180 parça kıyafetin neredeyse tamamını<br />
Oaxaca bölgesinin yerel dokumaları oluşturuyor.<br />
Onun sayesinde, ala Meksika popüler kültürün vazgeçilmez bir parçası.<br />
Oscar ödüllü Roma filminin yıldız oyuncusu Oaxaca doğumlu<br />
Yalitza Aparicio, 2018 yılının Aralık ayında Vogue Meksika’nın<br />
kapağında yer alan ilk yerli kadın oldu. Poz verdiği dantelli elbisesi ise<br />
ilhamını kadın rodeo binicilerinin (escaramuzas)<br />
kıyafetlerinden alan bir Dior tasarımı. Görünen o ki, ala<br />
Meksika rüzgarları esmeye devam ediyor.<br />
Bahsi geçen her şeyi ve ayrıca Saltillo bölgesinin meşhur<br />
gökkuşağı renklerinde dokunmuş yünlü Serape battaniyeleri,<br />
Teotitlan bölgesinin kaliteli koyun yününden doğal boyalarla dokunmuş<br />
Zapotek motifleriyle bezeli halı ve kilimleri (tapetes),<br />
San Bartolo Coyotepec kasabasının ün yaptığı, bölgeye özgü tekniklerle<br />
yapılan siyah seramik ürünleri (barro negro) Oaxaca’nın merkezindeki<br />
dükkanlarda veya kapalı pazarlarda bulabilirsiniz.<br />
Yine de, zanaatkarları atölyelerinde iş başında görelim,<br />
fotoğraf çekelim, biraz daha fazla seçeneğimiz olsun derseniz, ilgili<br />
kasabalara günü birlik ziyaretler yapmak mümkün.<br />
Calavera ve Ölüler Günü Festivali<br />
Latin kültürü ile özdeşleştirdiğimiz<br />
çiçeklere bürünmüş kuru kafalar,<br />
Aztek geleneğinde ölülerin koruyucusu<br />
Yeraltı Tanrıçası Mitcal’i onurlandıran bir<br />
seremoninin parçası. Avrupa’daki<br />
karşılığı ise Danse Macabre;<br />
yani ölümün kaçınılmazlığını vurgulayan,<br />
ölüleri mezarlarına dans eden iskeletlerin<br />
götürdüğü bir dans imgesi. Bu iki gelenek bir<br />
araya gelince ortaya dünyanın en eğlenceli<br />
festivali çıkıyor: Día de Muertos,<br />
Ölüler Günü Festivali. Kasım ayında<br />
düzenlenen, yaşamı kutsamayı amaçlayan,<br />
kaybettiğimiz sevdiklerimizi andığımız bir<br />
ritüel. Sunaklar ve mezarlar;<br />
Aztekler’de ölümün sembolü olan turuncu<br />
kadife çiçekler ve şekerden yapılma kuru<br />
kafalar ile bezeniyor.<br />
Mojigangas ve Oaxaca Düğünleri<br />
Ben böyle eğlenceli düğün görmedim!<br />
Neşeli ritmik bir bando ile dev düğün<br />
kuklalarının başlarında çiçek ve<br />
meyve sepetleri geleneksel kıyafetlere<br />
bürünmüş dansçı kadınlara eşlik ettiği<br />
düğünler esnasında sokaklar trafiğe<br />
kapatılıyor; zaman mevhumunuzu<br />
kaybedip fareli köyün kavalcısı misali<br />
müstakbel çiftimiz ve misafirleri ile saatlerce<br />
sokaklarda dans edebilirsiniz.<br />
Mümkünse Oaxaca’da evleni̇ n!<br />
Evlendiyseniz, o zaman nikah<br />
tazelemek bahanesi ile gidin!<br />
Oaxaca Mutfağı: 2010 yılında “İnsanlığın Somut Olmayan Mirası”<br />
listesine girmiş bir mutfaktan bahsediyoruz.<br />
Coğrafi konumu gereği bölgenin mikro iklimleri ve çok kültürlü<br />
nüfusu ortaya ülkenin en özgün mutfağını çıkartıyor.<br />
En gururlandıkları şey ise mole sosu. Yemek sosla yeniyor gibi<br />
düşünebilirsiniz; ama aslında sosu tatmak için yemek yeniliyor diyebiliriz.<br />
Çikolata da dahil olmak üzere 90 farklı baharattan hazırlanan bir karışım.<br />
Mısır olduğu kadar, burası aynı zamanda kahve ve<br />
çikolata diyarı. O kadar ki, mısır ve kakao Tanrıların içeceği tejate’de<br />
buluşuyor. Kaçamayacağınız bir atıştırma ise protein<br />
zengini çekirge kızartması.<br />
Temezcal: Temezcal, Mayalardan miras, insanın ruhunu,<br />
zihnini ve bedenini her türlü fiziksel ve zihinsel toksinden arındırmak<br />
amacıyla uygulanan, bir buhar banyosu geleneği.<br />
Bu arınma seremonisi bir şaman liderliğinde igloo tarzı, dünyanın<br />
rahmini simgeleyen yarı küre formunda bir buhar kulübesinde yapılıyor;<br />
tütsüler ve kalp atışını düzenleyen davul ritmi eşliğinde yaşadığımız<br />
gezegen ve evren ile olan bağımızı pekiştiren ruhsal bir tören.<br />
Manhattan… Parklarıyla, meydanlarıyla,<br />
gökdelenleriyle, cadde ve sokaklarıyla,<br />
gecesiyle, gündüzüyle, filmlere,<br />
şarkılara, kitaplara konu olmuş ruhuyla<br />
ve burada saymakla bitiremeyeceğimiz sayısız<br />
popüler kültür ögeleriyle hafızalarımıza<br />
kazınmış, milyonların sevgilisi,<br />
New York'un kalbi ve en zengin bölgesi!<br />
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi,<br />
sanki her yıl milyonlarca turist buraya akın<br />
akın gelmiyormuş gibi<br />
bu kez de kentin tam göbeğine inşa edilen<br />
Vessel Merdivenleri ile güzelliğine güzellik,<br />
cazibesine cazibe katıyor Manhattan!<br />
MANHATTAN’IN SON NUMARASI:<br />
THE VESSEL<br />
Manhattan'daki Hudson Yards bölgesinde<br />
yükselen Vessel Merdivenleri, uzun yıllar<br />
gizlilik ve kararlılıkla devam eden inşasının<br />
bitmesiyle 15 Mart 2019’da açıldı.<br />
Escher’in eserlerindeki gibi bir tür labirenti<br />
anımsatan bu dikkat çekici yapı,<br />
154 merdiven, 2 bin 465 basamak,<br />
16 katlı dairesel tırmanma çevresi ve birbiriyle<br />
bağlantılı 80 noktadan oluşuyor.<br />
Dünyaca ünlü İngiliz mimar Thomas<br />
Heatherwick ve ekibinin Hindistan’ın<br />
merdivenli su kuyularından yola çıkarak<br />
tasarladığı projenin dış görünüşü de<br />
bir arı kovanını andırıyor.<br />
28.000'den fazla bitki, 200 olgun ağaç,<br />
ormanlık ve çok yıllık bitkilere ev sahipliği<br />
yapan Vessel Merdivenleri, bu yeşil alanların<br />
korunması için yenilikçi mühendislik ve<br />
peyzaj çözümlemeleri ile destekleniyor.<br />
Aşırı sıcaktan korumak için jet motorları,<br />
bitkilere su sağlamak için yağmur damlalarını<br />
toplayabilen sulama sistemleri ve ağaçların<br />
büyümesine izin verecek akıllı topraklar bu<br />
çözümlerden sadece birkaçı...<br />
Açık hava spor salonu ve seyir kulesi<br />
olarak tasarlanan Vessel’in<br />
(1,5 kilometreyi aşkın bir yokuşa eşdeğer<br />
mesafede) basamakların sonunda bizi,<br />
360 derece Manhattan manzarası ve<br />
ücretsiz spor alanları bekliyor.<br />
NEREDEN ÇIKTI BU<br />
MERDİVENLER?<br />
Yapı, bölge için Heatherwick<br />
Studio’dan; insanları bölgenin kalbine<br />
çekecek, buluşmak için yeni,<br />
etkileşimi bol, eğlenceli ve oldukça<br />
dikkat çekici bir mekan tasarımı istenmesiyle<br />
ortaya çıkmış. Ekibin çıkış noktası ise<br />
oldukça basitmiş. İnsanların gelip önünde<br />
fotoğraf çektireceği bir yer yaratmaktansa<br />
içerisinde gezebilecekleri, etkileşime<br />
girebilecekleri bir yapı tasarlamak.<br />
Ve ortaya Vessel Merdivenleri çıkmış!
hillsider 96/97<br />
VICTORIA & ALBERT<br />
MÜZESİ’NDE<br />
11/5<br />
1947'den günümüze uzanan bu sergi,<br />
20. yüzyılın en etkili markalarından birinin<br />
tarihini ve dünya çapında moda akımlarına<br />
olan etkisini izliyor; moda evinin<br />
kalıcı izlerini ve Dior'un İngiltere ile olan<br />
ilişkisini araştırıyor.<br />
DEV MODA EVİ<br />
CHRISTIAN DIOR’UN<br />
1947 YILINDAN BUGÜNE<br />
KADAR DERLENMİŞ EN<br />
KAPSAMLI KOLEKSIYONU,<br />
LONDRA’NIN VICTORIA VE<br />
ALBERT MÜZESİ’NDEKİ<br />
ÇARPICI YENİ BİR<br />
SERGİYLE MODA<br />
SEVERLERE AÇILDI.<br />
Dior'un şu anki yaratıcı direktörü<br />
Maria Grazia Chiuri, "Mösyö Dior ve İngiliz<br />
kültürü arasındaki ilişki büyüleyici,” diyerek<br />
Dior’un İngiltere’de düzenlenen ilk sergisi<br />
olan Dior: Designer of Dreams’de kuvvetle<br />
hissedilen İngiliz temasına değindi.<br />
“Dior yıllar önce buraya geldi çünkü özgür<br />
olmak istiyordu. İngiltere özgürlüğü tutkuyla<br />
temsil eden bir ülke ve bu onun tarzında da<br />
karşımıza çıkıyor. Markayı ileriye taşımak<br />
için bu önemli mirasa sahip olduğum için<br />
şanslıyım.” dedi.<br />
Moda ve tekstil küratörleri Oriole<br />
Cullen ve tasarımcı Nathalie Crinière’in<br />
liderliğini yaptığı Designer of Dreams,<br />
V&A’nın Amanda Levete imzalı yeni<br />
galerilerinde sahnelenen<br />
ilk moda fuarı ve Alexander McQueen’in<br />
2015 sergisi Savage Beauty’den yana<br />
türünün en büyüğü.<br />
Ziyaretçileri karşılayan Avenue Montaigne<br />
Dior butiğine ait dış cephenin<br />
rekreasyonundan, “Tarihçilik” bölümünde<br />
bulabileceğiniz Versay’ın de l’Amour<br />
tapınağına, serginin çıkışına yakın bulunan ve<br />
kayan yıldızlar, tavan ve duvarları kaplayan<br />
altın simle ışıl ışıl parlayan geniş balo<br />
salonuna kadar bu sergi, V&A müzesini tüm<br />
ihtişamıyla gözler önüne seriyor.<br />
Chiuri, “Moda bu şekilde size sunulduğunda,<br />
ona farklı bir anlam yüklüyorsunuz,” diyor.<br />
“Moda bir imaj değil, moda bir deneyim ve<br />
bu sergi çok güzel bir deneyim.” Serginin<br />
son perdesini oluşturan ve Dior’un tarihine<br />
işlenmiş en çarpıcı tasarımların buluştuğu<br />
balo salonu, Dior'un dümenindeki<br />
tasarımcının misyonu göz önüne alındığında<br />
çok anlamlı.Chiuri, “Dünyadaki tüm kadınlar<br />
hakkında çağdaş bir şekilde konuşmayı<br />
umuyorum.” diye betimliyor hayalini.<br />
“Hepimiz farklıyız, hepimizin farklı stilleri var,<br />
ama Dior tüm kadınların kendine ait bir şeyler<br />
bulabileceği bir yer.”<br />
Dior: Designer of Dreams (Christian Dior:<br />
Düşlerin Tasarımcısı) sergisi, 1947'den bugüne<br />
Christian Dior'un en ikonik görünümlerinden<br />
bazılarını sergiliyor. Sergi, 1951 yılında Prenses<br />
Margaret’ın 21. doğum günü için giydiği<br />
krem rengi, şifon kollu elbise, 2008 J'Adore<br />
kampanyasında Charlize Theron'un giydiği<br />
Swarovski kristalleri ile kaplı elbisesi,<br />
2018 Oscar'ında Jennifer Lawrence’ın bizlere<br />
bahşettiği payetli parçanın yanı sıra Dior<br />
koleksiyonunda çizilen 200'ün üzerinde nadir<br />
haute couture tasarımı ve aksesuarlarına ev<br />
sahipliği yapıyor. Sergide ayrıca Dior’un<br />
uzun tarihine ve görkemli birikimine ışık tutan<br />
kapsamlı arşivlerinden moda fotoğrafları,<br />
filmler, vintage parfümler, orijinal makyaj<br />
malzemeleri, illüstrasyonlar,<br />
dergiler ve Christian Dior’un kişisel<br />
eşyaları da bulunuyor.<br />
14 Temmuz tarihine kadar açık olacak olan<br />
Dior: Designer of Dreams sergisi öncesi biletler<br />
tükendi. Bu durum sergiyi, şimdiye kadar<br />
V&A’nın en başarılı ve kazançlı gösterilerinden<br />
biri yapıyor. Biletler 20 - 24 £ arasında<br />
değişiyor. Ekstra biletler takip eden her ayın<br />
15’inde satışa çıkacak. Ayrıca müzede saat<br />
10: 00'dan itibaren sınırlı sayıda bilet bulmak<br />
mümkün. V&A müzesi üyeleriyse bilet<br />
olsa da olmasa da sergiye erişebiliyorlar.<br />
Bu avantajdan dolayı bazı moda âşıkları<br />
sadece sergiyi görebilmek için müzeye üye<br />
olmayı seçiyorlar.<br />
Londra’daki otellerin bazıları da ayrıca bilet<br />
içeren konaklama paketleri sunuyor.<br />
Yakındaki Queens Gate'de, V&A'ya 10 dakikalık<br />
yürüme mesafesinde yer alan Kensington<br />
Hotel, otelin süitlerinden birinde 3 gece<br />
konaklama, sergiye iki bilet ve otelin popüler<br />
barı K Bar tarafından yaratılmış ısmarlama<br />
'The Corolle' kokteyllerinin dâhil olduğu<br />
paketiyle, dünyanın her köşesinden sergiyi<br />
görmek için gelen ama konaklama veya bilet<br />
bulma konusunda endişeleri olanlar için<br />
harika bir alternatif sunuyor.<br />
Sosyal medya üzerinde de yakından takip<br />
edilen ve pek çoklarının diğer şehirlere<br />
de gelmesini istedikleri Dior: Designer of<br />
Dreams sergisi moda dünyası için 70 yıllık bir<br />
mirasa ışık tutuyor. Eğer bu yaz 14 Temmuz’a<br />
kadar Londra’ya yolunuz düşerse, bir bilet<br />
bulabilmek için elinizden geleni yapın.<br />
Yazı: Elmira Gürses
hillsider 98/101<br />
İTALYA'DAN<br />
12<br />
Malum yaz geldi. Tatil programları<br />
her daim aklımızda uçuşuyor.<br />
Yolu İtalya’ya düşeceklere biraz farklı bir<br />
rota ve “dolce vita” tavsiyelerde bulunmak<br />
istiyorum bu yazımda, buranın<br />
yerlisi ve trendlerin peşinde bir gezgin<br />
olarak… Biraz deniz havası almak,<br />
biraz damağınızı şenlendirmek ve<br />
bolca kültür-sanatla-tarihle dolmak için<br />
bu yarımada 4 mevsim gezilesidir.<br />
Yine de mümkünse<br />
Ağustos ayından sakının derim.<br />
TAVSİYELER<br />
12 ay boyunca yaz-kış demeden gelen yabancı<br />
turistlere ek olarak şehirler ve plajlar yerli turistlerin<br />
de akınına uğruyor. Siz öyle filmlerde gördüğünüz<br />
gibi İtalyanlar’ı büyük gruplar halinde masa<br />
başında yemek yiyip, şarkılar söyleyen bir millet<br />
olarak düşünebilirsiniz, ancak İtalyanlar -özellikle<br />
Kuzey İtalyalılar- bayramları aile ile geçirmektense<br />
seyahate çıkmayı, yeni yerler görmeyi tercih eder<br />
oldular. Avrupa çıkışlı charter uçaklarının ekonomik<br />
biletlerinin de bunda etkisi büyük.<br />
AIR-BNB YA DA “HOME<br />
EXCHANGE” YÖNTEMİYLE<br />
ZATEN OTEL ÜCRETLERİNDEN<br />
KORKMANIZA GEREK KALMIYOR<br />
HATTA SEYAHAT İTALYA’DA<br />
EVİNİZDE OTURMAKTAN UCUZA<br />
GELİYOR!<br />
Malum İtalya’da her şeyin vergisi, faturalar<br />
Türkiye ile yarışır durumda! Seyahat rotalarından,<br />
hesaplarından anlayan, ucuz bilet kaçırmamak için<br />
bilgisayar başında sabahlayan seyahat tutkunu<br />
“globetrotter”lar gelecek yılın yaz tatilini 1 yıl önceden<br />
planlıyorlar. Kendi halinde yerli turistlerse yazları serin<br />
yaylalarda, trekking ve kaplıca turlarına rağbet eder<br />
oldular. Plajlarda kalabalıktan havlunuzu koyacak<br />
1 metrekare yer bulamazsınız İtalya’da özellikle<br />
Ağustos ayında… Bu yüzden yaz için size önerim,<br />
Borgo denen küçük tarihi kasabaları gezmeniz.<br />
Adını hayatınızda duymadığınız, haritada zor görünen<br />
kasabalarda hem sanatın ve tarihin,<br />
hem de gastronominin tadını çıkarırsınız.<br />
Stefano Zuffi isimli yazarın “I Borghi” kitabında sayısız<br />
kasabalardan seçim yapabilirsiniz.<br />
Yazı: Nur Yılmaz Ruppi<br />
nurruppi@yahoo.co.uk
VENEDİK FİLM<br />
FESTİVALİ’NİN<br />
YAPILDIĞI<br />
LİDO’YU<br />
ES GEÇMEYİN<br />
DERİM.<br />
İŞTE BENDEN<br />
SİZE KISA,<br />
AZ VE ÖZ İTALYA<br />
ÖNERİLERİ:<br />
MATERA<br />
İtalya’nın Kapadokyası,<br />
büyülü bir yerleşim yeri.<br />
Matera mutlaka görülmesi gereken<br />
tarihi bir kasaba. Daha önce <strong>Hillsider</strong><br />
Magazine de işledi sayfalarında buraları,<br />
hatırlarsınız. Basilicata bölgesinde yani<br />
İtalya’nın en güneyinde Akdeniz’e yarım saat<br />
uzaklıkta. Oradan Puglia bölgesine geçip eşsiz<br />
güzellikteki plajların ve tarih dolu hikayelerin<br />
tadını çıkarabilirsiniz.<br />
Dünyaca ünlü starlar;<br />
hem Maldivler’deki gibi şeffaf denizinin<br />
güzelliği, hem de restore edilmiş tarihi<br />
büyük çiftlik malikhanelerinden dolayı son<br />
zamanlarda tatillerini geçirmek için Puglia<br />
Bölgesi’ni tercih ediyorlar.<br />
NAPOLİ<br />
Matera’dan birkaç saat uzaklıktaki<br />
Napoli’ye doğru çıkıp Amalfi kıyılarını<br />
dolaşabilirsiniz. Sinemaya bayılırım ama<br />
özellikle İtalyan sinemasına daha da<br />
bayılırım. Görsel şöleninin tadı bir başka olur.<br />
Sinemaseverler çok iyi bilirler<br />
İtalya’nın en köhne kasabası, en terk edilmiş,<br />
köşeye bir yerlere sıkışmış küçücük bir adası<br />
bile bir film setidir ! Ancak gerek Matera gerek<br />
Napoli ve Amalfi kıyıları bozulmayan dokusu<br />
ile kolayca eski zaman filmlerine mekan olur.<br />
Sanata giden yol mideden geçer...<br />
Napoli barok döneme ev sahipliği yapmış<br />
eşi bulunmaz bir İtalyan şehridir.<br />
“Baroq Art Bistrot” yepyeni bir konsept<br />
restoran, adeta bir müzede yemek yiyorsunuz.<br />
Tabakları bir tablo titizliğinde hazırlanan<br />
çok özel bir mekan. Yemek eleştirmenleri<br />
çok olumlu yazılar yazdılar bu restoran<br />
hakkında, şimdilik sınıfı geçti Baroq…<br />
Aklınızda olsun.<br />
www.baroq.it<br />
Bu arada müze demişken, bahsetmeden<br />
geçemeyeceğim: İtalyanlar modern müzeciliği<br />
İngilizler’den öğrenmeye başladılar.<br />
Victoria&Albert Müzesi cafesinin reklamını<br />
yaparken “Hiçbir modern sanat nefis bir çayın<br />
yerini tutamaz!” sloganını kullanmaktan<br />
çekinmiyor. Sanat galerileri ve müzeler<br />
sanata giden yolun cafe ve restoranlardan<br />
geçtiğini düşünüyorlar. Dünyaca ünlü müzeler<br />
Michelin yıldızlı restoranları bünyelerine<br />
katmak için yarışır oldular. Müze ziyaretçileri<br />
ve sanatseverler sanat eserleriyle ruhlarını<br />
tatmin ederken güzel yemek istiyor; konfor,<br />
misafirperverlik istiyor; kablosuz internetsiz<br />
cafe, restoran kalmadığı için dünya ile<br />
bağlarını koparmak istemiyor; gördüğü<br />
sergiyi canlı yayınlamak ve sosyal medyada<br />
paylaşarak cümle alem görsün istiyor.<br />
İtalyanlar yeniliklere yıllarca direndiler<br />
“Bizim mirasımız, tarihimiz yeter; hizmete<br />
çok da fazla gerek yok” diye düşünürlerken<br />
baktılar ki artık bunlar yetmez oldu. Şimdilerde<br />
tarihi mekanlar devletin de desteğiyle yenilenme<br />
yoluna gidiyorlar. Önümüzdeki yıllarda daha<br />
yenilenmiş bir İtalya göreceğinizden eminim.<br />
LİDO & VENEDİK<br />
Napoli’den kuzey doğuya doğru çıkıyoruz.<br />
İtalya’ya gelmişken Venedik’e uğramadan<br />
olmaz! Genelde Venedik’e ziyarete gelenlerin<br />
klasik ada turu renkli camlarıyla ünlü<br />
Murano ve renkli evleri ile ünlü Burano’dur.<br />
Bense, Venedik Film Festivali’nin yapıldığı<br />
Lido’yu es geçmeyin derim.<br />
Bilakis özellikle gidin, çünkü kesinlikle<br />
beklentilerin üstünde son derece romantik<br />
bir ada. Mimarisiyle “art nouveau” döneminin<br />
güzel bir örneği… Venedik’te yorulanlar<br />
burada kesinlikle kafa dinleyeceklerdir.<br />
Hem yeşil doğası ile hem mavi deniziyle<br />
harika bir tatil beldesi.<br />
Hotel Excelsior Venice, Lido’nun en güzel<br />
konumuna sahip rüya gibi bir hotel<br />
ve yüksek fiyatlarına rağmen yer bulmak<br />
imkansız gibi... Yazın otelin hemen önündeki<br />
geniş kumsallı özel plajından Adriyatik deniz<br />
tecrübenizi yaşamış olursunuz.<br />
Grande Albergo Ausonia&Hungaria<br />
Wellness&Spa bir başka tavsiye edeceğim<br />
havalı otellerden. Otel deniz kıyısında değil<br />
ama Taylandlı harika masözlerin masaj<br />
tecrübesi için bile gitmeye değer.<br />
Bu sene Venedik ayrı bir renkli olacak.<br />
11 Mayıs’tan 24 Kasım’a kadar sürecek<br />
Venedik Bienali var çünkü. Bünyesinde hem<br />
Venedik Film Festivali’ni hem de Venedik<br />
Mimarlık Bienali’ni barındırıyor. Yaz, hatta<br />
sonbahar boyunca Venedik cıvıl cıvıl olacak.<br />
Önceden biletinizi alırsanız Eylül başlarına<br />
rastlayan (29 Ağustos-6 Eylül) Venedik Film<br />
Festivali prömiyerlerinde ünlü starlarla yan<br />
yana film izleme şansını da yakalarsınız.<br />
FLORANSA<br />
2019 Leonardo Di Vinci’nin ölümünün<br />
500. yılı. Bu nedenle doğduğu Toscana<br />
Bölgesi’nde (Lucca yakınında Anchiano)<br />
ve Floransa’da onun onuruna birçok sergi<br />
ve event organize edilmekte.<br />
Bu nedenle bile Floransa’ya gitmeye ve<br />
Uffizi Galerisi’nde Leonardo Di Vinci sergisi<br />
görülmeye değer. Sergi sonrası<br />
Savoy Otel’e uğramadan gitmeyin.<br />
İç dekorasyonu ile lüks ve pozitif enerjisi<br />
yüksek, pek trendy Hotel Savoy’ın önündeki<br />
masalardan “Piazza Della Republica”<br />
meydanına bakan sandalyelere oturun;<br />
kendinize bir kahve söyleyip, gelen gideni<br />
izleyin; tarihi koklayın; bilim adamı,<br />
sanatçı dahinin izini sürün.<br />
Etrafınız turist kaynasa da renk renk<br />
minderleri ile anlamadığım şekilde süper<br />
rahat bir ortamdır.<br />
PİAZZOLA SUL BRENTA<br />
Burası komün bir bölge. Bu bölge ile<br />
size ileteceğim en önemli not:<br />
Antika Pazarı. Eski İtalyan haritaları,<br />
aklınıza gelmeyecek eski objeler,<br />
ilginç eşyalar hepsi ve daha fazlası<br />
“Piazzola Sul Brenta” bölgesindeki bu antika<br />
ve eski eşya pazarında... Her ayın son<br />
Pazar gününde neredeyse tüm şehri kapsayan<br />
büyük bir pazar kuruluyor.<br />
İtalya’nın farklı bölgelerinde insanlar<br />
kilometrelerce yol katediyorlar.<br />
Yolunuzu düşürün hatta sadece<br />
bu pazarı görmek için 1 gün kalmaya çalışın,<br />
pişman olmazsınız.<br />
VİCENZA<br />
Burası benim yaşadığım şehir.<br />
Burayı bir başka seviyorum.<br />
Verona ile Venedik arasında kalan bu şehirde,<br />
aynı zamanda Rönesans mimarı<br />
Palladio’nun yaşadığı bu yerde,<br />
kendisinin 1565 yılında yaptığı muhteşem bir<br />
sarayda gecesi 70 euroya kalmak mümkün.<br />
Palazzo Valmarana Braga şehrin merkezinde<br />
ve en önemli caddelerinden birinde.<br />
Kesinlikle öneririm.<br />
www.palazzovalmaranabraga.it<br />
Ve son bir not:<br />
Şehrimden çıkma eski İtalya güzeli<br />
Anna Valle ve onun yönetmen eşi<br />
Ulisse Lendaro geçen yıl<br />
(bu yılda dünyadaki farklı festivalleri<br />
geziyor) “L’eta Imperfetta”<br />
(Türkçe’ye “Kusurlu Yaş” olarak çevrilebilir)<br />
filmleriyle büyük beğeni topladılar.<br />
Filmin yönetmeni ile görüştüğümde:<br />
“Ergenlik dönemi zor ve sancili bir dönemdir.<br />
İnsanda travma yaratabilir.<br />
Kendini beğenmezsin, yetersiz bulursun,<br />
ailene kızarsın, dünyaya kızarsın.<br />
Yoğun duyguları kontrol etmek ve<br />
doğalca yaşamak zordur.<br />
Benim için hayatımın bu döneminde<br />
zorlandığımdan bununla ilgili<br />
bir film yapmak istedim.<br />
Filmin eğitici olması gerekmiyor.<br />
Yaşanmışlar, hayattan kesitler beyazperdeye<br />
yansıtılır.” demişti genç yönetmen...<br />
Muhteşem bir film. Ben şahsen,<br />
böyle genç bir yönetmenin ilk çalışması olarak<br />
filmi 2 kez hayranlıkla izledim.<br />
Tavsiye ederim, kaçırmayın!<br />
Yazınız keyifli bir film tadında geçsin.
hillsider 102/105<br />
FANTASTİK<br />
RÖPORTAJLAR SERİSİ -1<br />
13<br />
MİTOLOJİ ALEMİNDEN<br />
BİRİYLE BULUŞACAĞIM BUGÜN.<br />
TANRILARIN HABERCİSİ<br />
HERMES!<br />
Çok heyecanlıyım. Çünkü kendisi en ilgimi çeken<br />
karakterlerden. Sanırım insan dünyasında da<br />
hakkında en çok şey bilinen tanrı. Biraz muzur,<br />
çocuksu, hareketli ve neşeli. Oldukça konuşkan ve<br />
zeki. Deniz kenarında bir kahvede oturdum,<br />
gelmesini bekliyorum. Kendisi tercih etti bu yeri.<br />
Poseidon’a yakın olmak hoşuna gidiyormuş.<br />
Aşırı çalışan ve her şeyi analiz etmeye meyilli zihninin<br />
su kenarında daha rahat ettiğini söyledi.<br />
“Konuşma biraz dağılabilir belki,<br />
şimdiden kusura bakma.” dedi.<br />
Hakkında merak ettiğim birçok şey var.<br />
Bir kere görünüşü! Binlerce yıldır bu alemde ve<br />
en hareketli tanrı olmasına rağmen hep çok genç<br />
gözüktüğünü duymuştum. Sonra bütün tanrılar ve<br />
insanlar arasında haber getirip götüren, hem gökyüzü,<br />
hem yeraltı, hem de Tanrıların Evi Olimpos’a girebilen<br />
tek tanrı olmasının getirdiği ayrıcalıkları, onda<br />
yarattığı duyguları çok merak ediyorum.<br />
Neyse ki az kaldı gelmesine.<br />
Rüzgar mı çıktı ne! Birdenbire! Deniz sallandı sanki.<br />
Bulutlar dans eder gibi. Karşımdaki O olabilir mi,<br />
gülümseyerek “Hadi başlayalım!” diyen.<br />
Gözlerinin içindeki pırıltı mı aydınlığın nedeni yoksa<br />
güneş mi çıktı saklandığı yerden?<br />
Bir anda aklıma binlerce soru üşüştü.<br />
Zihnim hiç olmadığı kadar hızlı. Sorular cevapları,<br />
cevaplar ise yeni soruları doğuruyor.<br />
Hermes’in yaklaşması bile beni bu hale getirdiyse kim<br />
bilir onun aklında ne fırtınalar kopuyor her daim.<br />
Su kenarını seçmesi boşuna değilmiş diye düşündüm.<br />
Sonra genç bir erkek gibi görünen binlerce yaşındaki<br />
yüzüne baktım, “Başlayalım!” dedim.<br />
Yazı: İpek Kigan<br />
@ipekkiganblog
Mitoloji dünyasında birçok isminiz var.<br />
En çok hangisini seviyorsunuz?<br />
Evet, her kültürde başka isim vermişler bana.<br />
Küçük ayrımları olsa da aslında hepsinde ben<br />
varım. Yunanlılar Hermes der, Romalılar ise<br />
Merkür. Mısır mitolojisinde yazı ve akıl tanrısı<br />
olarak Thoth demişler. Babil’de ise Marduk’un<br />
oğlu Nabu. Sanırım en çok Hermes ismini<br />
seviyorum.<br />
Nasıl bir çocuktunuz?<br />
Tabi ki çok yaramaz ve hareketli! Tanrıların<br />
Tanrısı Zeus ve Yağmur Perisi Maia’nın oğluyum.<br />
Doğduğum günün akşamı kundağımı çözüp<br />
beşiğimden kaçtım! Yolda yürürken bir<br />
kaplumbağaya rastladım. Çok ilginç geldi bana.<br />
Bir süre inceledikten sonra sıkıldım, kabuğunu<br />
söktüm. İçine 7 tel taktım. Büyülü sesler<br />
çıkaran bir lir oldu. Sonra ondan da sıkıldım<br />
tabi. Yürürken yolda ağabeyim Güneş Tanrısı<br />
Apollon’un inek sürüsünü gördüm.<br />
50 tane ineğini çalıp, gizlice bir mağaraya<br />
kapattım. Geri dönüp kundağımın içine girdim.<br />
Kimse tahmin edemez nasıl olsa diyordum,<br />
daha yeni doğmuş bir bebek nasıl olur da<br />
kundağından çıkıp inek çalabilir ki!<br />
Ama yaşlı bir çoban görmüş beni ve Apollon’a<br />
söylemiş. O da o kadar sinirlenmiş ki hemen<br />
yanıma gelip suçumu itiraf etmemi, etmezsem<br />
beni yerin dibindeki Tartaros’a kapatacağını<br />
söyledi. Tabi ki inkar ettim. Hırsızlık yaptığımı<br />
kabul edecek halim yoktu. Bunun üzerine<br />
Zeus’un önüne çıktım, yargılanmak üzere.<br />
Zeus inekleri geri vermeme karar verdi.<br />
Bu arada ben de onlara lir çaldım. Apollon lirimin<br />
sesinden o kadar etkilendi ki, benimle anlaşma<br />
yapmaya karar verdi. İneklere karşılık benim<br />
lirimi aldı. Bir de bana sihirli değneğini verdi.<br />
Sizce Apollo ile Zeus’u esas etkileyen lirin<br />
sesi miydi yoksa sizin o zekanızla cazipleşen<br />
sempatik tavrınız mı?<br />
Apollon gerçekten lirin sesinden etkilendi.<br />
O bir sanatçı çünkü. Liri aldığı günden beri<br />
durmadan enfes müzikler çalıyor.<br />
Ama babam Zeus, zekamdan etkilendi.<br />
Benim kurnazlığa varan kıvrak zekam ve<br />
bunu sunuş şeklim çok hoşuna gitti.<br />
Bu yüzden bana kanatlı bir ayakkabı hediye<br />
edip, haberci olma görevi verdi. O günden sonra<br />
Zeus ne söylediyse ben götürdüm her yere.<br />
Olimpos’un farklı özellikte bir sürü tanrı<br />
ve tanrıçasının arasında sadece ben hem<br />
gökyüzüne, hem yeraltına gidebiliyor, insanlar<br />
ve Olimpos halkı arasında bilgi ve haber<br />
taşıyabiliyorum.<br />
Çok önemli bir sorumluluk bu.<br />
Ayrıca bu kadar kişiye haber götürebilmek<br />
için hızlı da olmak gerekiyordur.<br />
Tüm zamanların en hızlısıyım. Hep böyle oldum.<br />
Geçtiğim her yerde rüzgarlar eser, kasırgalar<br />
kopar hızımdan. Zaten insanoğlu da bu yüzden<br />
güneş sistemindeki en hızlı gezegenine benim<br />
Romalı adım olan Merkür ismini vermiş.<br />
Astrolojide de Merkür sizin bütün<br />
özelliklerinizi yansıtır. Yönettiği 2 burç<br />
olan İkizler ve Başak arasında bu özellikler<br />
paylaşılmıştır. Bu sıkı bağlantı hoşunuza<br />
gidiyor mu?<br />
Gidiyor, gitmez olur mu hiç? İnsan dünyasını<br />
etkilemek sadece benim değil,<br />
bütün Olimpos tanrı ve tanrıçalarının<br />
en hoşuna giden şey. Her ne kadar biz üstün gibi<br />
gözüksek de insanın inanma gücüyle doğmuşuz.<br />
Tek tek şekillendirilmişiz. Yazarını sevmeyen<br />
roman kahramanı gördünüz mü hiç?<br />
Bizim evrenimiz astronomi ve astroloji ile bir<br />
bütün zaten. Hepimiz birbirimize görünmez<br />
bağlarla bağlıyız. İkizler ve Başak burcunu<br />
yönetmeyi seviyorum. İkizler benim meraklı,<br />
uyanık, bilgiyi toplayan tarafım, Başak ise<br />
derleyen, bölen, analiz eden, tasnifleyen,<br />
düzenleyen tarafım. Tabi ikisinin de gölge<br />
tarafları var, her şeyin olduğu gibi. Mesela İkizler<br />
burcunun dedikoduya ve zarar verici kurnazlığa<br />
yatkınlığını, Başak burcunun ise kendisini ve<br />
herkesi acımazsızca eleştirmeye ve takıntılı<br />
olmaya meyilli ruh halini sevmem çok.<br />
Sizi diğer tanrılardan ayıran en büyük özellik<br />
hem gökyüzüne, hem yeryüzüne,<br />
hem de yeraltına seyahat edebiliyor<br />
oluşunuz? Bu nasıl bir his?<br />
Her yere gidebilme özgürlüğü muhteşem.<br />
Merak ettiğim her şeyi kendi gözlerimle görerek<br />
öğrenebilmek, aldığım bilgiyi paylaşabilmek,<br />
bir diğerine ulaştırabilmek, bütün tanrı ve<br />
tanrıçalardan bir farkımın olması, özellikle artık<br />
bu dünyadan ayrılmış olanların haberlerini<br />
sevdiklerine götürebilmek beni çok mutlu ediyor.<br />
Var olduğumu böyle hissediyorum.<br />
Sadece bu değil Yüce Zeus’un buyruğu ile<br />
uykuyu ve rüyaları bile insanlara götürüyorum.<br />
Rüyalar ve bilinçaltı deyince orada esas söz<br />
sahibi Ay Tanrıçası Artemis ve<br />
Denizler Tanrısı Poseidon ama benim de hatırı<br />
sayılır payım var tabii :)<br />
Yeraltına ve rüyalara yaptığınız yolculukları<br />
Apollon’un verdiği iki tarafı yılanla sarılı<br />
olan büyülü asa yani Caduceus sayesinde<br />
yaptığınız söyleniyor. Doğru mu bu?<br />
Nedir gerçekten hikayesi bu değneğin?<br />
Evet doğru. Bu Caduceus benim vazgeçilmezim.<br />
Bu büyülü asa olmasaydı rüyalara giremezdim.<br />
Yeraltına ruhları da götüremezdim. O yüzden her<br />
daim yanımdadır. Asanın ucunda bir kanat ve<br />
birbirine sarmal şeklinde dolanmış<br />
2 yılan var. Apollon bana asayı verdikten sonra<br />
yolda yürürken ölümüne kavga eden iki yılan<br />
görmüştüm. Asayı yılanların arasına koydum ve<br />
onlar da kavga etmeyi unutup, asaya sarıldılar.<br />
O günden beri bu asa bütün evrenlerde<br />
uzlaşmanın sembolü oldu. Kanat ise insanları<br />
bütün kötülüklerden koruyan ve kötü ruhları<br />
kovan Puşu kuşunun sembolü.<br />
Ölülerin ruhlarını yeraltı dünyasına<br />
götürmek işinizin sevdiğiniz bir parçası mı<br />
gerçekten?<br />
Hepsi benim görevim. Ayırt etmiyorum.<br />
Ruhlara rehberlik etmek ve iki dünya arasında<br />
ulaklık yapmak çok kıymetli bence.<br />
Hem yeraltı dünyasına girebilmek bir ayrıcalık,<br />
unutmayalım.<br />
Yeraltı Tanrısı Hades’i en iyi tanıyanlardan<br />
birisiniz. Herkesin korktuğu kadar var mı<br />
gerçekten? Mesela ben onun çok özel biri<br />
olduğunu düşünüyorum.<br />
Biraz anlatır mısınız bize?<br />
Hades, Kronos ve Rhea’nın oğlu.<br />
Babam kadar güçlüdür aslında. Ama maalesef<br />
aşağıda hapis gibi. Oraya giden ölüler Hades’den<br />
korkar ama adalet duygusu çok önemlidir onun<br />
için. Herkese sadece hak ettiği cezayı vermek<br />
ister. Bir de söz konusu aşk ise her şey değişir.<br />
Zeus gibi çapkın değildir yani. Onun için varsa<br />
yoksa Persephone. Her ne kadar kaçırarak<br />
yeraltına getirmiş olsa da ne yaptı ne etti,<br />
kendine aşık etti.<br />
Ulaklık, haber taşımak, haberci<br />
tanrı olmak ve bütün bunları hızla yapmak<br />
bazen sizi yoruyor mu?<br />
Öyle zamanlarda ne yapıyorsunuz?<br />
Aslında bazen yoruluyorum. Biraz yavaşlamak,<br />
kendi içime yönelmek istediğim zamanlar<br />
oluyor. Hızımdan dolayı bazen atladığım yarım<br />
kalmış işlerimi geri dönüp bitirmek, arkamda<br />
bıraktığım, darıldığım kişilerle tekrar ilgilenmek,<br />
çözülmemiş konularımı çözmek, içimi dinlemek,<br />
evimi toplayıp düzenlemek için alan yaratıyorum<br />
kendime. Ama ben böyle yapınca sizin alemde<br />
de bayağı olay oluyormuş. Çok gülüyorum.<br />
İnsanlar korkuyorlar, ne yapacaklarını<br />
bilemiyorlarmış.<br />
Evet, Merkür geri giderken panik havası<br />
olduğu doğrudur.<br />
Sen biliyorsundur, astronomik olarak<br />
geri gitme diye bir şey yok aslında.<br />
Merkür yörüngesinden dolayı bazen yavaşlıyor<br />
ve Dünya’dan bakınca sanki geri gidiyormuş gibi<br />
algılanıyor. Tabi ben biraz yavaşlayınca iletişim<br />
araçları, teknolojik aletlerde bazı sorunlar<br />
çıkabiliyor. İnsanlar birbirlerini<br />
yanlış anlayabiliyor, zihinleri biraz karışmış<br />
olduğu için doğru karar vermekte zorlanabiliyor.<br />
Ama aslında benim istediğim sadece bu aşırı<br />
hızın içinde biraz mola. Kendini unutmuş<br />
kişinin tekrar kendini hatırlaması!<br />
Dönüp arkaya bakması.<br />
“Ben buradan geçtim koşarak ama,<br />
geçerken devirdiğim, kirlettiğim, bozduğum,<br />
yarım bıraktığım ne varsa şöyle dönüp bir<br />
düzenleyeyim sonra kaldığım yerden<br />
devam edeyim” demesi. Denemesi bedava.<br />
Bir dahaki sefere panik olmak yerine olaya<br />
bir de böyle baksınlar. Sana bir de ipucu;<br />
bir dahaki yavaşlamamı 7 Temmuz’da<br />
yapmayı düşünüyorum.<br />
Size aklın, bilginin,<br />
iletişimin tanrısı diyorlar<br />
ama aynı zamanda hırsızların tanrısı diye de<br />
geçiyorsunuz. Neden?<br />
Evet, hayata hırsızlık yaparak başladığım için<br />
olabilir. Çok akıllı ve kurnaz olmamın da etkisi<br />
var sanırım. Ayrıca sadece hırsızların değil,<br />
yolcuların, tüccarların, kumarbazların da<br />
koruyucusuyum.<br />
Bir gezegen olarak da her zaman<br />
gözükmüyorsunuz. Sizi çıplak gözle görmek<br />
için doğru zamanda, doğru yerde olmak<br />
lazımmış. Hem her yerde,<br />
hem de hiç bir yerdesiniz.<br />
Takip etmek zor. Hoşunuza<br />
gidiyor mu bu kadar değişken olmak,<br />
bir gözüküp, bir kaybolmak...<br />
Evet Güneş’e çok yakın olduğum için sadece<br />
güneş doğmadan hemen önce veya güneş<br />
battıktan hemen sonra görülebiliyorum.<br />
Hatta ilk zamanlarda benim iki ayrı<br />
gezegen olduğumu düşünüp, Sabah Merkür’ü ve<br />
Akşam Merkür’ü diye isim vermişler.<br />
Değişken olmak, uyum sağlayabilme yeteneği<br />
bence. Evet seviyorum bu özelliğimi. Bazen biraz<br />
fazla olabiliyor tabi.<br />
Dedi ve gözden kayboldu. Geldiği gibi aniden.<br />
Geldiği gibi esen bir rüzgarın içinden.<br />
Onu tanımanın verdiği lezzetin tadını<br />
damağımda bırakarak....<br />
Not: <strong>Hillsider</strong> Magazine 94 -<br />
Sonbahar sayısında Fantastik Röportajlar<br />
Serisi’nin konukları Güneş Tanrısı Apollon ve<br />
ikiz kardeşi Ay Tanrıçası Artemis olacak.<br />
Şimdiden not edin isterseniz.<br />
Kaynakça:<br />
Mitolojik Astroloji ve Psikoloji / Gülden Bulut<br />
Mitoloji ile ilgili araştırmalar<br />
CADUCEUS BENİM<br />
VAZGEÇİLMEZİM. BU BÜYÜLÜ<br />
ASA OLMASAYDI RÜYALARA<br />
GİREMEZDİM.
hillsider 106/107<br />
REMIX<br />
60’LAR VE 70’LERİN<br />
BARIŞSEVER GENÇLERİYLE<br />
BATI AMERİKA SAHİLLERINDE<br />
SÖRF YAPAN TASASIZ<br />
NESLİN KATALOG RESMİ OLAN<br />
BATİK MODASI,<br />
2019’DA BEKLENMEDİK BİR<br />
PATLAMAYLA<br />
YILIN MODA TRENDİ<br />
HALİNE GELDİ.<br />
Daha şimdiden en sevdiğiniz markaların<br />
koleksiyonlarında kolayca karşınıza çıkacak batik<br />
akımı öylesine revaçta ki,<br />
tasarımcılar dalganın önünde olabilmek<br />
için birbirleriyle yarışıyor.<br />
HİPPİ OLMA ZAMANI<br />
Aries ve Ashley Williams, Topshop ve<br />
Prada gibi markalar batik baskının<br />
yanardönerli desenleriyle dolu<br />
koleksiyonlarıyla, X jenerasyonunu tutkuyla<br />
özleyenlere serenat yapıyor.<br />
Geçtiğimiz yıllar boyunca istikrarlı bir<br />
şekilde modaya dönüş yapan retro akımların<br />
sonuncusu olan ve yakın geçmişin<br />
en pozitif neslini hatırlatan batik baskısıyla<br />
sizi bu yaz bir parça daha özgür,<br />
bir parça daha umarsız ve bir parça daha<br />
neşeli olmaya davet ediyor.<br />
ENERJİYİ EVİNİZE GETİRİN<br />
İkonik batik desenleri bugün nevresim ve<br />
yatak setlerinden aynalara kadar her şeyde<br />
karşınıza çıkıyor. Üstelik trendin 2019 yorumu,<br />
çok daha sofistike bir yaklaşımla hafif tonlar<br />
ve pastel tonlar kullanarak, göz yormayan<br />
daha yumuşak bir dokunuş yaratıyor.<br />
Shibori, Marram, Superpoly ve Fredrik Paulsen<br />
gibi markalar, evinize yaz, enerji ve optimizm<br />
katacak batik koleksiyonlarıyla sizi bekliyorlar.<br />
TEPEDEN TIRNAĞA<br />
Eğer batik baskıların capcanlı renkleri ve<br />
hareketli motifleri günlük giyiminiz için fazla<br />
geliyorsa sakın endişelenmeyin. Vans’dan<br />
Converse’e, Nike’dan Prada’ya, Proenza<br />
Schouler’dan Michael Kors’a sayısız marka,<br />
ayakkabı, çanta, bandana ve takılarında<br />
kullandıkları nefis batik motifleriyle hayatınızı<br />
renklendirmeye hazır.<br />
ZAMANDA YOLCULUK<br />
Ebruliye batmış gibi alacalı kol saatleri bu<br />
retro akımı daima yanında taşımak isteyenler<br />
için ideal. Armani’nin Exchange serisi, zarif<br />
beyaz üzerine mavili batik motiflerinin<br />
işlendiği kasasıyla çoktan tükendi bile.
hillsider 108/109<br />
Bundan böyle, her zaman<br />
beğeni ile takip ettiğim <strong>Hillsider</strong><br />
Magazine’in “Good for Men”<br />
sayfaları bana emanet. Atina’dan<br />
sizlere erkeklere yönelik trendleri,<br />
yenilikleri, onları iyi hissettirecek<br />
önerilerimi ileteceğim. Tabii arada<br />
sırada eleştirel de yaklaşabilirim.<br />
Trendlerden bahsederken<br />
kişisel görüşlerimi araya katmak<br />
isterim. Mesela bu yaz sayısında<br />
yapacağım gibi.<br />
Acne<br />
Amiri<br />
15<br />
Her trend takip edilmek için değildir!<br />
Tamam, zamanında başlatılan yırtık jean<br />
modası hoşumuza gitti, çünkü giymeye<br />
bayıldığımız pantolonlarımızın dizi yırtılınca<br />
üzülüyorduk. Sonra bu yırtma hadisesini<br />
tişörtlere taşıyıp tarzımıza asi bir hareket<br />
getirdik diyelim. Ama son dönemde karşımıza<br />
çıkan ve trend olan her yeniliği bağrımıza<br />
basıp kabullenmek zorunda mıyız? Moda<br />
dünyası öyle bir kısır döngüye girdi ki,<br />
eskiden sadece bir sezon süren trendler<br />
artık iki seneye uzayabiliyor. Sırasıyla 50’ler<br />
70’ler 80’ler ve 90’lar modalarını ısıtıp ısıtıp<br />
önümüze getirmelerine bir şey demiyorum<br />
tamam, ama bu sene trend olarak sunulan<br />
bazı noktaları da eleştirmeden geçemem.<br />
Kirli sneaker trendi<br />
Bu günlerde bu trend hayli yükselişte.<br />
Siz sevebilirsiniz, ama şahsen ben pırıl<br />
pırıl ayakkabıların nasıl kirletilebileceğini<br />
anlatan manasız blog yazılarını gördükçe<br />
insanların akıllarından şüphe etmeye<br />
başladım. Çocukluğumuzda ‘hayırlı olsun’<br />
demek adına ayağımıza basmamaları için<br />
boşuna mı uğraştık yani. Gucci, Balenciaga,<br />
Golden Goose gibi firmaların kirli gözüken<br />
sneaker’larına yüzlerce Euro ödeme kafasını<br />
asla anlayamayacağım.<br />
Neon renkli takım elbiseler<br />
Bir başka akıl almaz trend de bu mesela.<br />
Podyumda ve dergi sayfalarında çok güzel<br />
duruyorlar (ben de bu yüzden böyle bir<br />
görsel seçtim) ama mayo olarak bile giymeye<br />
çekindiğimiz bu renkleri taşıyan takım<br />
elbiseleri nerede kullanabileceğimizi bilen<br />
var mı? Fuşya tonunda olanları belki fantezi<br />
icra eden türkücüler giymek isteyebilir ama<br />
fosforlu yeşil bir takım elbiseyle kim dolanır<br />
bu sorunun cevabı meçhul sanırım.<br />
Renk kullanmak harika bir şey olsa da bu<br />
konu bizi aşar. Şahsen ben bir arkadaş<br />
düğünündeki mutluluk fotoğrafında neonlu<br />
otel tabelası gibi göründüğüm bir takım<br />
elbiseyle hatırlanmak istemiyorum.<br />
Onun yerine yine bu yılın trendlerinden<br />
bej ya da ekru takım elbiseleri kullanmak<br />
daha mantıklı sanki.<br />
Batik<br />
Evet, batik desen her alanda yeniden çok<br />
popüler. Çocukluğumda abimin aşırı entel kız<br />
arkadaşının üzerinde görüp tanıştığım<br />
ve zamanla nefret ettiğim batik desenlerini bu<br />
sene ısrarla bize giydirmeye çalışıyorlar.<br />
Bu tip şeyleri Kurt Cobain giydi, bitirdi.<br />
Woodstock döneminde yaşamıyoruz ki canım.<br />
Hem bu sene erkeklerde bohem modası da<br />
var, çok istiyorsanız bol kesimli ince keten<br />
pantolonlar, şal desenli gömlekler ile<br />
o döneme dönebilirsiniz. İlle renkli, desenli bir<br />
şey giymek istiyorsanız Miami Vice dizisinden<br />
fırlamış gibi görüneceğiniz Hawaii desenli<br />
gömlekleri deneyin. Onlar her yaz moda.<br />
anıldığı yıllarda seksi olmaya çalışan<br />
erkeklerin dergi çekimlerinde kullandığı bu<br />
giyim tarzı, bu sene itibarıyla sokaklara taşma<br />
niyetinde. Allah’tan bu görünüme bürünmek<br />
için önceden baklavalarınızı hazır etmeniz<br />
gerektiği için bu trendin herkese sıçrama<br />
olasılığı yok.<br />
Teninizdeki ikinci deri<br />
Her ne kadar deri sadece podyumlarda<br />
karşılaştığımız ya da asi görünmeyi seçtiğimiz<br />
günlerde başvurduğumuz bir ürün olsa da bir<br />
süredir parfümlerin, hatta deodorantların bile<br />
vazgeçilmez notalarından biri oldu çıktı.<br />
Bir de her şeye yakışıyor olması<br />
çok şaşırtıcı değil mi? Tütsülenmişi,<br />
baharatlısı, meyvelisi ve hatta floral<br />
seçenekleri bile bir başka güzel.<br />
En iyilerini seçmek gerekirse<br />
Tom Ford “Ombré Leather”, Frederic Malle<br />
“Le Parfum De Therese”, Jo Malone<br />
“Bronze Wood & Leather”ı sayabilirim.<br />
Özellikle Ombré Leather vücut kimyanızı<br />
ateşlemek için ideal bir seçenek.<br />
Tabii parfümlerin yaz sıcağında biraz ağır<br />
kaçabilme olasılıklarını göz önüne alıp<br />
her zamankinden daha az kullanmayı<br />
atlamamak gerekiyor.<br />
Versace<br />
Çıplak tene ceket<br />
Henüz erkek güzelliğinin keşfedilmediği,<br />
güzellik denince sadece kadınların adının<br />
Hazırlayan: Oben Budak<br />
Gazeteci<br />
@obenbudak
hillsider 110<br />
BİZİ Mİ<br />
ARAMIŞTINIZ?<br />
HILLSIDER MAGAZINE'İ<br />
BULABİLECEĞİNİZ<br />
LOKASYONLAR<br />
290 SQM<br />
7 Gr Art Cafe<br />
44A Sanat Galerisi<br />
Adem Terzi<br />
Akali Gastro Pub<br />
Alancha<br />
Alkent Aktüel Art<br />
All Sports Cafe<br />
Alles Coffee & Shop<br />
Amanda Bravo İstanbul<br />
Antiochia Restoran<br />
Any Cafe<br />
Ara Cafe<br />
Armani Cafe<br />
Arnavutköy Steak House<br />
Arte İstanbul Sanat Merkezi<br />
Artone<br />
Aşşk Café'ler<br />
Atmospheres<br />
Atölye 26<br />
Autoban Mimarlik Ofisi<br />
Aziza<br />
Backhause<br />
Bahçecik Kuaför'ler<br />
Baltazar<br />
Bank Pub & Bistro<br />
Barber’s Club<br />
Barcode Cafe<br />
Bebek Kahve<br />
Bebek Koru Kahvesi<br />
Becara<br />
Beymen Brasserie<br />
Big Chefs'ler<br />
Bilsak 5. Kat<br />
Bilstore Tünel<br />
Bi Nevi<br />
Biber Cafe<br />
Bioritm Güzellik Enstitüsü<br />
Bistro Cabana<br />
Blum<br />
Bosphorus Brewing Compony<br />
Bou Art & Design<br />
Brandzoo<br />
Bread & Butter<br />
Butterfly<br />
Cafe Benderli<br />
Café Cadde<br />
Café City<br />
Café Culina<br />
Cafe Des Cafes<br />
Cafe Nerolar<br />
Cafe Nook<br />
Cafe Pi<br />
Café Smyrna<br />
Café Wien<br />
Café Zone<br />
Cankat Klinik<br />
Cantinery<br />
Carluccio’s<br />
Carnival<br />
Casa Di Moda<br />
Cecconi’s<br />
Cenoa Sailing Tekneleri<br />
Cezayir Rest.<br />
Charlotte<br />
Chez Vous<br />
Chocolate<br />
Clinica Skin Rejuvenation<br />
Coffe Nutz<br />
Coffee Brew Lab<br />
Coffee Manifesto<br />
Coffee Sapiens<br />
Coffee Topia<br />
Cook Shop'lar<br />
Cup Of Joy<br />
Cup Third Wave Cooffee Shop<br />
Cuppa Cafe<br />
Çukurcuma 49<br />
Da Mario<br />
Dai Pera<br />
Daily News Restaurant<br />
Daire 1<br />
Dandin Bakery<br />
Dara Kırmızıtoprak Mimari Ofis<br />
Delicatessen<br />
Dem Cafe<br />
Dent-Est<br />
Derin Design<br />
Dermamed<br />
Devine<br />
Dinette<br />
Diba Kuaför<br />
Divan Brasserie'ler<br />
Dolce<br />
Downtown Food Club<br />
Dr. Ayşegül Salsat<br />
Dr. Berrin Oğuzhan<br />
Dr. Hasan İnsel<br />
Dr. Melisa Eczacıbaşı Medical&Esthetic<br />
Dr. Raif Üçsel<br />
Dr. Seyhan Gücüm<br />
Dr. Şirin Gençer Seçkin<br />
Dr. Taylan Kümeli/Taylight<br />
Dr. Yankı Yazgan<br />
Dr.Elif Ay<br />
Drip Coffeist'ler<br />
Drop’n<br />
Eat Pro Diet<br />
Eataly<br />
Ebil Kuaförler<br />
Erdem Kıramer<br />
Escale<br />
Estetica Güzellik Merkezi<br />
Esteworld<br />
Fauchon<br />
Feraye<br />
Fethi Orak<br />
Flavius Klinik<br />
Fol<br />
Food Bar - Ulus 29<br />
Forneria Rest.<br />
Freya Akaretler<br />
Galata Kitchen<br />
Galeri Bu<br />
Galeri Russo<br />
Galeta<br />
Galip Gürel<br />
Geyik Cafe Roastery<br />
Gilt<br />
Glen's<br />
Gloria Jeans Café'ler<br />
Go Mongo<br />
Goya<br />
Gram<br />
Grandma<br />
Grandpa Coffee & Eatery<br />
Grey<br />
Hair Mafia<br />
Hakan Köse - Difference<br />
Ham:m<br />
Harvard Cafe<br />
Havelka Suadiye<br />
Hayal Kahveleri<br />
Hazine Cihangir<br />
Heisenberg Cafe<br />
Healthyish Cafe<br />
Hillside Beach Club<br />
Hillside City Club<br />
Home Cafe<br />
Hudson<br />
ING Cinecity Sinemaları<br />
Isokyo<br />
İnci Soydan Güzellik Merkezi<br />
İstanbul Culinary<br />
İstanbul Moda Akademisi<br />
İstanbul Modern Cafe<br />
Jamie’s Italian<br />
John’s Coffee World<br />
Joker No.19<br />
Joker No.5<br />
Journey Lounge<br />
Juju Kuaför<br />
Juno Cafe<br />
Kahve 6<br />
Kahve Dünyası<br />
Kahvedan<br />
Kaktüs<br />
Karabatak<br />
Kase No:16<br />
Kırıntı'lar<br />
Kiki<br />
Komün Cafe<br />
Kozmonot Pub<br />
Kronotrop<br />
Kuafor Musa Kurt<br />
Kuaför Mehmet Tatlı<br />
Kuaför Trio<br />
Kuaför Yıldırım Özdemir<br />
La Boom<br />
La Maison<br />
Latife Türk Kahvecisi<br />
Lazer Optik<br />
Le Pain Quoditien'ler<br />
Le Petit Maison<br />
Leb-i Derya<br />
Little China<br />
Limonlu Bahçe<br />
Litera<br />
Lokanta<br />
16<br />
Lokanta Farina<br />
Lucca<br />
Lush Cafe<br />
Maci<br />
Makas Kuaför'ler<br />
Mama Shelter<br />
Mangerie<br />
Manuel Deli & Coffee<br />
Marcus<br />
Maria’nin Bahçesi<br />
Martinez<br />
Masa Cafe<br />
Maximilian<br />
Mazi Plak Cafe<br />
Medica<br />
Medkon<br />
Meg Cafe<br />
Midpoint'ler<br />
Mini Coffee Shop<br />
Minoa Cafe & Bookstore<br />
Misk Floral Cafe<br />
Mixer<br />
Moc Cafe<br />
Moda Teras<br />
Morgan Café<br />
Mos Kuaför'ler<br />
Muhit<br />
Mumbocino Coffee<br />
Must<br />
Mutfak Sanatlari Akademisi<br />
Naan Bakeshop<br />
Nabu Karaköy<br />
Naif<br />
Nan Şişhane<br />
Nano Cafe<br />
Nar Cafe<br />
Neolokal<br />
Neşedabad<br />
Next<br />
Nicole Rest.<br />
Nihan Peker Studio<br />
Nikol Consept Store & Cafe<br />
Noa<br />
Nopa Rest.<br />
Op.Dr. Dilek Avşar Estetik Kliniği<br />
Op. Dr. Ozan Balık Estetik Kliniği<br />
Ops Cafe<br />
Otap<br />
Ottolar<br />
Oymak Plastik Cerrahi Kliniği<br />
Özel Hay Polikliniği<br />
Papermoon<br />
Park Şamdan<br />
Pas Coffee House<br />
Pastarito<br />
Pastel Cafe<br />
Patisserie Smyrna<br />
Patika<br />
Petra Coffee<br />
Pinty<br />
Play Cafe<br />
Plus Kitchen'lar<br />
Polivar Çiftliği<br />
Pomelo İstanbul<br />
Pop Up Cafe<br />
Porte<br />
Press Cafe<br />
Prototype<br />
Prof. Dr. Murat Topalan<br />
Pucci Restoran<br />
Raphael<br />
Ravouna 1906 Coffee & Bar<br />
Room & Rumours<br />
Rudolf Rest.<br />
S Café<br />
Sade Kahve<br />
Salomanje<br />
Sanda Spa'lar<br />
Sculpture<br />
Secco Cafe<br />
Seed<br />
Seksek<br />
Siec Cafe - S Binicilik Club<br />
Sırçacı 14<br />
Sivuple<br />
Socrates Bistro<br />
Soho House<br />
Son Topağacı<br />
Starbucks'lar<br />
Suadiye Cafe<br />
Sugar Club Café<br />
Suinn<br />
Sunday Cafe<br />
Sunset<br />
Sushico'lar<br />
Sushimoto<br />
Swing İstanbul<br />
Şimdi<br />
Tag Cafe<br />
Tamirane<br />
Tamirane Express Quality Food<br />
Taps Bebek<br />
TAV Loungeları<br />
The Allis<br />
The Galliard<br />
The House Café'ler<br />
The Muse<br />
The Upper Crust<br />
The Popülist<br />
THY CIP Salonları (İst, Ank, İzm)<br />
Toni&Guy<br />
Touchdown<br />
Türker Art Gallery<br />
On Off Karaköy<br />
Unter<br />
Uptown Cafe Bar<br />
Urart<br />
Urban Cafe<br />
Vogue<br />
Walters Coffee<br />
White Mill<br />
Wom Karaköy<br />
Yada Sushi<br />
Yada Beach Club<br />
Zanzibar<br />
hillsider 111<br />
GEÇTİĞİMİZ SAYIDA<br />
SİZ BU SAYIDA<br />
EN ÇOK HANGİ İLANI<br />
BEĞENDİĞİNİZ?<br />
Bize mail ile bildirebilirsiniz.<br />
hillsider@hillside.com.tr<br />
17
hillsider 112/118<br />
18<br />
02<br />
03<br />
REFİK ANADOL…<br />
IS HE THE<br />
MODERN-TIME<br />
DA VINCI?<br />
Interview: Özlem Gökbel<br />
@ozlemgokbel<br />
Pictures: Ali Gökay Sarıöz<br />
www.gokaysarioz.com<br />
He is only 34 years old...<br />
But the world has discovered him long ago!<br />
Refik Anadol is the partner and creative director of<br />
the design studio he established in L.A. He earned<br />
undergraduate degree on Photography and Video from<br />
Istanbul Bilgi University with the highest honor,<br />
followed by a graduate degree on Visual Communication<br />
Design and a second graduate degree from the<br />
Department of Design Media Arts School,<br />
the University of California - Los Angeles.<br />
We first saw him with his amazing work where he<br />
turned the sound of Istiklal Street into a data sculpture<br />
i.e. the recorded sounds into a giant image on<br />
Yapi Kredi Culture & Arts building.<br />
We were later shocked by the “Room of Eternity”<br />
which is experienced by entering into a huge cube and<br />
questions how our reality would be if there were no limits<br />
to architecture, and applauded him in his poetic<br />
work called Melting Memories.<br />
While we are pondering over Anadol's experiments i.e.<br />
his world focused on ideas such as the connection<br />
between the real and virtual spaces and how they could<br />
communicate with people, how to visualize if the spaces<br />
display a sign of intelligence and affection; the U.S.<br />
Giants such as Google and Microsoft are getting<br />
in line to do projects with him; Italy recognizes him with<br />
awards for being an example befitting the spirit,<br />
memory of Da Vinci, NASA asks an architectural-size<br />
data sculpture from him... In short, the world<br />
has embraced Refik Anadol as the scientific artist of the<br />
new age! What is left for us is to feel proud.<br />
The interview we had at his huge L.A.<br />
Studio focused on Refik and his success, as well as his<br />
future projects - which make us quite curious.<br />
Özlem Gökbel: We would like to understand,<br />
know you before understanding your work...<br />
Who is Refik Anadol? How was his childhood?<br />
What phases did he go through to come to this day?<br />
Refik Anadol: I was born in Istanbul in 1985.<br />
I am lucky to have several people in my family who are<br />
modern and an educator. I am grateful to them for letting<br />
me grow up freely and creatively. At age 8, I watched<br />
my first sci-fi movie Blade Runner. The same year,<br />
my parents bought me Commodore 128 as a gift,<br />
and my life completely changed afterwards. I was also a<br />
child who liked dreaming very much and asking about the<br />
things not asked. I believe I had built my relationship with<br />
science, technology and art during those years.<br />
Could you please describe your work as if you were<br />
talking to a primary schooler???<br />
I do artistic works that arise at the junction point of art,<br />
science and technology, makes the invisible big data visible<br />
with the machine intelligence. I use architectural structures<br />
as a canvas. I produce art, paying regards to the near future<br />
poetically with today's thinking and tools.<br />
You have recently worked with the giants such as<br />
Google and Microsoft. How did this happen?<br />
Are you very lucky? It is inspiration rather than luck,<br />
actually; I take it as a mutual experience.<br />
For instance, I was recognized with Microsoft<br />
Research Best Vision award by a committee that also<br />
included Bill Gates, which gave me the opportunity to<br />
cooperate with a technology giant.<br />
Later, with the data sculptures and images,<br />
I must have attracted the attention of Google’s Artists<br />
and Machine Intelligence team; I then had the<br />
opportunity to accomplish several artistic projects with<br />
many artificial intelligence engineers.<br />
Speaking of luck; we all had goose<br />
bumps with your work at Los Angeles Walt Disney<br />
Concert Hall in September 2018. You mesmerized<br />
world-famous directors, artists, scientists.<br />
How were you able to persuade the LA Philharmonic<br />
Orchestrate, the architect of the building<br />
90-year old legendaryFrank Gehry?<br />
I am particularly curious.<br />
Actually, our paths with Frank Gehry had crossed at the<br />
project we did with Esa-Pekka-Salonen at<br />
Walt Disney Concert Hall in 2014. It was really a very<br />
significant one in that it was the world's first real time<br />
architectural scale visual/audio project and that he was<br />
there at the opening night for support. I think everything<br />
went very meaningfully because he had also supported<br />
my graduate thesis that came up again to celebrate<br />
the 100th anniversary.<br />
L.A. Phil, on the other hand, was looking for a concept<br />
project beyond a traditional firework show which was<br />
inspired by the future and would have a statement for the<br />
next 100 years. Our paths crossed there to give birth to a<br />
project I had been dreaming of for long years.<br />
“Can a building learn?” “If it can, can it dream?”<br />
This project where human cognitive abilities met with<br />
architecture went live six months ago. The project that<br />
was experienced by about 100 thousand Angelenos really<br />
helped touch several people. It went down in history as the<br />
one and only example of art in virtual intelligence,<br />
memory, architecture and public domain.<br />
Great... Congratulations again. Our congratulations are<br />
not finished, though In the meantime, the award that<br />
went to your work Melting Memories at the<br />
Florence Biennial, the Lorenzo il Magnifico Lifetime<br />
Achievement Award is the last of the awards we have<br />
heard...We felt proud. Florence dedicates this year’s<br />
biennial to Da Vinci who died 500 years ago, as of May,<br />
Do you think that this award has a connection with this,<br />
too? Do they regard you as Da Vinci of modern times?<br />
What do you think?<br />
Thank you very much. I actually hadn’t thought that this<br />
award would come at this age. It is very meaningful.<br />
The member of the jury that notified the award said that<br />
my recent works that combined neurology,<br />
artificial intelligence and art were an example befitting<br />
Da Vinci's spirit, memory and that the award had been<br />
given for all of my projects of the recent period.<br />
I am looking forward to going to receive the award from the<br />
Italian Minister of Culture in October.<br />
And the freshest news is from NASA...<br />
How did you knock at NASA's door as a 34-year old<br />
young Turk? Or was it them that knocked at your door?<br />
What could NASA have to do with art?<br />
They knocked at my door exactly a year ago. You know,<br />
NASA JPL is the dream institution for many space lovers.<br />
What is most meaningful is to learn that the team had data<br />
sculptures and pictures produced by our studio on their<br />
walls. They had been looking for a project for cooperation<br />
for a while. Their last work was the renovation of the<br />
control center lobby with Dr. Charles Elachi. They asked for<br />
an architectural scale data sculpture work for the lobby in<br />
this project. A work comprising of the current research data<br />
on Mars and many more planets. We are working on this<br />
production with excitement with project-specific software<br />
and artificial intelligence algorithms.<br />
It is very exciting.<br />
How do you think art, as we describe today,<br />
will evolve in the future?<br />
I see technology as the mirror of humanity.<br />
Therefore, the answer to this question, I think, will be<br />
simultaneous with the evolution of technology. What<br />
matters at this point is that the questions we will ask will<br />
be more important than the answers; being aware that we<br />
are beginning a new age. So, these questions will guide our<br />
evolution as humans, hence art.<br />
What is your major plan (besides NASA)<br />
for the near future?<br />
We have a major project starting with the United Nations.<br />
Other than that, we are producing data sculptures in<br />
several cities across the world in 11 projects.<br />
My plan is to continue making what is invisible visible with<br />
art with the unique information power rendered by our<br />
relationship with Google, Microsoft, Intel and Nvidia.<br />
CRETE<br />
Article and photos: Ayşe Kaynarcalı<br />
ayse@sacred7travel.com<br />
Crete can be your choice for your summer<br />
vacation with the Mediterranean's turquoise,<br />
clear water, its tables flavored with olive oil,<br />
amazing cultural wealth, myths, tranquil and smiling<br />
people; however, I’d say September would be the best<br />
month. September is the time the summer crowd<br />
disappears.<br />
Although it is a Greek island, its people do not call<br />
themselves “Greek” but “Cretan.” For hundreds of years,<br />
they have managed to survive against the most severe<br />
Aegean and Mediterranean storms. It has always been<br />
in the limelight because of being a passage point in the<br />
Mediterranean. The Roman and East-Roman Empires,<br />
Arabs, Venetians, Ottomans, Greece, the exchange times...<br />
The land of wars, invasions, bloody clashes.<br />
My trip witnesses how the civilizations that was buried in<br />
the pages of the history were replaced and enriched by<br />
different, new cultures built thereon.<br />
There were a lot of suffering, laments on this land.<br />
Crete is about 160 kilometers south of the Greek mainland,<br />
and is the fifth largest island in the Mediterranean.<br />
It is far to the mainland but very close to us.<br />
The history of the island<br />
The oldest civilization of the European continent is called<br />
the Minoan Civilization. The Minoan Civilization originated<br />
from Crete and spread to several Aegean islands.<br />
The world-famous Knossos Palace is the most important<br />
finding from the Minoan period. In 69 B.C.,<br />
Crete was taken by the Roman Empire. With the break-up of<br />
the Roman Empire, the island’s government passed on to<br />
the East-Roman Empire and remained under the rule of the<br />
Arabs from Andalusia between 820 and 960 A.D.<br />
Afterwards, it passed under the rule of the<br />
East-Roman Empire which was replaced by the<br />
Venetians following the 4th Crusade in 1204.<br />
During the four-century Venetian rule,<br />
the island prospered both economically and culturally.<br />
In 1669, a major part of the island was taken over by the<br />
Ottomans. The last base of the Venetians<br />
on the island, Spinalonga fell in 1718 to make the<br />
Ottomans control the entire island. Remaining under the<br />
Ottoman rule for about two hundred years,<br />
the island won its independence in 1898.<br />
Between 1898 and 1913, Crete became a<br />
semi-independent kingdom under Europe’s<br />
major states. In 1913, it came under Greece.<br />
There are two cities the travelers must definitely see in<br />
Crete; Heraklion and Chania.<br />
Heraklion<br />
Heraklion, also known as Iraklio, is Crete's<br />
largest city and seat of government.<br />
The spectacular castle situated at the end of the old port<br />
and pier from the Venetian time is the symbol of the city.<br />
Morosini Fountain or “Lion's Fountain” dating back to the<br />
17th century is the center of the city and the meeting point<br />
of the youth with the cafes around it. The Venetian<br />
Loggia that serves as the municipal building was built by<br />
Morosini and is another work that crowns the square.<br />
With its blue dome illuminated at nights,<br />
Agios Titos Church is among the works worth seeing<br />
in the city.<br />
Heraklion Museum of Archeology<br />
This museum, among other many museums of archeology<br />
I have seen across the world, has a collection that has<br />
amazed me the most. I understood what was meant by the<br />
slogan “Discover Europe's Origins” I saw on the billboards<br />
I saw when I entered the airport.<br />
The island's rich culture starts with being the home of the<br />
legendary civilization Minos dating to 3000 B.C.<br />
Opened back in 2014 following a long-lasting restoration,<br />
the museum contains many works belonging to the<br />
Minoan Civilization. I was baffled by which work to see in<br />
the museum that has 8500 objects in 27 rooms.<br />
One of the most interesting artifacts of the museum is<br />
“Phaistos disc.” The four-thousand-year-old disc found in<br />
the Phaistos excavations still remains a mystery.<br />
The disc that sheds light on the language spoken and the<br />
culture at that time on the island of Crete is guessed to be<br />
an oath of loyalty cited in marriage ceremonies.<br />
The “Snake Goddess” figurine exhibits how powerful and<br />
valuable the female figure was in the Minoan Civilization.<br />
This work dating to 1600 B.C. depicts woman as the master<br />
of nature and symbol of fertility.<br />
Knossos Palace<br />
The most significant and world-famous ruins<br />
belonging to the Minoan period, “Knossos Palace”,<br />
was another surprise in our Heraklion trip.<br />
Situated 8 kilometers from the city, Knossos gives<br />
important clues about the glory and richness the<br />
civilization achieved. Knossos Palace was<br />
first discovered by Sir Arthur Evans who began the<br />
excavations in 1900. Spread over a large area, the palace is<br />
a five-story structure. Each has 1300 rooms lined around an<br />
inner courtyard at the center including living spaces,<br />
prayer spaces, working sections and storage areas,<br />
and a labyrinth architecture that has been the subject of<br />
the above-mentioned mythology.<br />
If you want to see the ancient city in<br />
more detail, I recommend setting at least two hours aside;<br />
you must even risk waiting in the line to see<br />
the throne room.<br />
Nikos Kazantzakis<br />
The last stop in our Heraklion was the grave of Nikos<br />
Kazantzakis, the famous writer born on February 18,<br />
1883 in Chania and known for his works including his<br />
masterpieces of the World literature<br />
“Zorba the Greek” and “Report to Greco.”<br />
Chania<br />
Chania is an enchanting city where you may get<br />
lost in front of the houses dating back to the Ottoman<br />
time, narrow streets decorated with bougainvillea trees,<br />
stone walls carrying the traces of the Venetian period,<br />
shortly among the pages of the history. The city that has<br />
been harboring life for five thousand years has always<br />
maintained its importance throughout the history.<br />
When the Venetians took over the city in 1204,<br />
they surrounded the city by castle walls to protect it.<br />
It was named as the “Venice of the East” for being the<br />
farthermost port city of the Venetians in the east.<br />
After the conquest of Istanbul in 1453,<br />
some clergymen and artists that left Istanbul settled in<br />
Chania, which made it culturally richer,<br />
and when taken over by the Ottomans in 1645,<br />
it assumed the status of an administrative center.<br />
The lighthouse at the end of the pier on the<br />
Chania shore is the city's symbol.<br />
t is twenty-one-meter-high and is known to be<br />
one of the oldest surviving lighthouses in the world.<br />
Matala<br />
Matala is a very cute fishing town<br />
where a traveler passing by Crete cannot forget.<br />
Towards the end of the 1960s, Hippies crossed continents<br />
to come to Crete to carry their dreams, loves,<br />
hopes and songs. Having a cost on the<br />
Mediterranean, this town became the heaven of hippies<br />
who were taken by the winds of hope.<br />
They lived in the caves situated parallel<br />
to the coast line for a while.<br />
The rumor has it that one of the townspeople gave some<br />
food to a German young person who came here first,<br />
and when he wanted to pay back, said<br />
“no payment is necessary.” According to the conversations<br />
with the locals, in coming years, one person came<br />
with four people, then with 20 and then 100.<br />
At the end, a community emerged in Matala.<br />
“Joni Mitchell” who was shown by<br />
Rolling Stones to be among the best musicians of the<br />
world lived there for a while.
05<br />
10 11/1<br />
A BEAUTIFUL<br />
ISTANBUL FROM<br />
THE TRAILS OF<br />
SOUNDS AND<br />
SCENTS<br />
Article and photos:<br />
Deniz Yılmaz Akman<br />
www.denizyilmazakman.wordpress.com<br />
When the spring arrives, I love strolling Istanbul streets<br />
that get colored with newly blooming flowers and following<br />
the sounds and scents. Make no mistake; most of us think that<br />
spring and summer are the seasons that become this city the<br />
most.<br />
From Galip Dede to Yüksek Kaldırım<br />
I hop on the tram at Taksim Square, which makes you desire<br />
taking a trip when you hear its bells from a distance, toward<br />
the Tunnel. I sit on one of this historical vehicle’s wooden seats<br />
which display this city's color red in the most symbolic fashion<br />
and enjoy the moment watching the crowd passing by from<br />
my window.<br />
After I hop off at the Tunnel, I follow the music sounds and take<br />
the street of the Tulip Park. This is Galip Dede Street extending<br />
from the Tunnel Square down to Kuledibi. It is one of the<br />
places you can hear the mingling sounds the best. Darbuka,<br />
cymbals, double bass, classical guitar, saxophone, saz,<br />
clarinet... A few street players in front of the walls a store apart,<br />
bringing songs in different languages together.<br />
At each step, Istanbul’s sounds are spreading to the street from<br />
dozens of stores selling musical instruments.<br />
I feel hungry smelling the scent of the newly-squeezed orange<br />
and pomegranate coming from kiosks lined up next to each<br />
other. I buy a pomegranate-orange juice mix and continue<br />
down the steep ramp of Yuksek Kaldirim in broad daylight.<br />
An Unforgettable View:<br />
Galata Bridge<br />
While walking toward Galata Bridge surrounded by the<br />
intensive smell of fish struggling at the end of the fishing rods,<br />
I pass by curious tourists, electronics stores attracting<br />
attention with their neon signs, stamp workshops, touristic<br />
stores radiating soap and incense scents, colorful walls<br />
ornamented with graffities. The compassionate Galata, with<br />
her arms open, has embraced all, including young, old, local<br />
people and tourists. With her colors, sounds and scents that<br />
cheer up my breezy afternoon, this city makes me fall in love<br />
again with my own city. I follow the “Simitciii” sound of a simit<br />
seller down the ramp. Then the tea, which maybe becomes<br />
Istanbul the most among her hundreds of flavors and goes<br />
great with simit. In a slim-waist glass and newly brewed...<br />
that naive indispensable flavor of both summer and winter.<br />
At the end of the ramp, it is time to leave this buzzing noise<br />
behind. Right across, finally, is my favorite Galata Bridge in the<br />
middle of the blue. I veer toward the smell of bonito coming<br />
from fish&bread vendors lined up at the lower section of the<br />
bridge, which suppresses the smell of the smoke coming from<br />
the orange-white chimney of the city ferries best. It is this smell<br />
of fish&bread recently served with spicy sauce that belongs to<br />
the 174-year old bridge, reminds us of Istanbul.<br />
From within the colors:<br />
Eminonu<br />
After a long walk, I find myself in Eminonu. As some would<br />
know, Eminonu is a commotion of colors and sounds.<br />
Following the crowd, you find yourself among the scents<br />
of spices, various candies, dried peppers-eggplants, dried<br />
nuts, cocoa and coffee. You are in Istanbul’s undoubtedly<br />
sweetest chaos among kebab houses at the corners, historical<br />
confectioners offering kunefe, cake stores having such variety<br />
as may dazzle pastry chefs and multicolored stuff.<br />
I love getting lost in this chaos and then feeling the smell of<br />
freshly ground and roasted coffee again. Therefore,<br />
whenever I happen to pass by Eminonu, I keep finding myself<br />
in front of the Roasted Coffee Maker Mehmet Efendi<br />
store dating back to 1871.<br />
Just at the moment I move away from the smell of coffee<br />
and the dazzling feeling of the crowd, I veer toward where the<br />
spice scents come; the swirl of the Spice Bazaar.<br />
Among the colorful spices lined in small compartments,<br />
my eyes seek the smell of my favorite cinnamon, saffron,<br />
estragon, clove and turmeric. With a small shovel, the spice<br />
vendor fills the small packages as much as I need.<br />
Istanbul Trees: Magnolias, Judas Trees and Wistarias<br />
When I leave the Spice Bazaar, I am sure that I want to finish<br />
my day calmly. I hop on the city ferry toward the<br />
Bosporus to watch the Judas Trees leaning on both sides<br />
of the Bosporus. Although they change depending on the<br />
seasonal conditions, Judas Trees grow in Istanbul and blooms<br />
around mid-April and cheers the entire Bosporus coastline.<br />
While watching from a quiet corner of the ferry the spectacular<br />
palaces and Judas Trees which make all travelers visiting this<br />
city in spring happy, I dream of doing another trip soon to<br />
pursue Wistarias next time.<br />
RUN TO THE<br />
NATURE!<br />
YOU WON’T<br />
REGRET!<br />
Article: Pınar Morpınar<br />
morspor.tumblr.com<br />
So, what is this ultra marathon? Races longer than<br />
the 42.2-km marathon track are called an ultra marathon<br />
where runners compete generally on trails and sloping land<br />
pursuant to varying rules according to the competition<br />
distance, time limit and laps.<br />
An athlete that first comes to mind in ultra marathons in our<br />
country is Alper Dalkılıç who has been an ultra<br />
marathon runner since 2011. In recent years,<br />
he was the first and only Turkish ath-lete who won the<br />
Grand Slam title by running in four different continents<br />
including South America (Atacama Desert),<br />
Africa (Sahara), Asia (Gobi Desert) and Last Desert:<br />
Antarctica. In 2013, he successfully completed<br />
#7continent7ultramarathon project.<br />
His wife Elena and Alper are known as the<br />
“Couple Running the World.” (@dunyayikosancift)<br />
I hear you ask<br />
“why are they so into running on trail?” :)<br />
Aykut Çelikbaş, who has been a Salomon and Suuunto<br />
Turkey athlete since 2013; has run over 35 ultra marathons,<br />
18 of which were over 100 kilometers authored the first<br />
Turkish ultra marathon book: Ultra Book. He says;<br />
“The first reason for trail races becoming increasingly popular<br />
in the world is to get away from the depressing city life.<br />
These races usually allow you to eliminate the monotony in<br />
the road marathons because they offer great views.<br />
It puts large part of your body into work as well as helping you<br />
take a breather for a while against the stresses of the city life.<br />
Steeps make you gain speed and become a stronger runner.”<br />
Aykut, who also holds the 24-hour Turkey record with<br />
225,897 kilometers, will compete to com-plete the 246-km<br />
Spartathlon from Athens to Sparta September this year for the<br />
fifth time in a row. @aykutcelikbas<br />
The sports trainer Seda Nur Çelik has been running ultra<br />
marathons since 2015; finished Lycian Way Ultra Marathon<br />
as second in 2017, and is the first woman who finished the<br />
same race by run-ning 130 kilometers in one lap in 2018.<br />
Seda says, “The secret of these races is high concentra-tion,<br />
mental resilience and resolve as well as the physical fitness.<br />
On the road, what determines your finish line is the weather<br />
conditions and the nature. The competitor is the only reality<br />
every racer who can run such distances know; is the only<br />
power that protects you and enables you to run fast on the<br />
track. If anything goes wrong, your rescuer is the athlete<br />
running behind you. And it is your competitor you try to catch<br />
that you rescue with the same mission,” and adds that the<br />
compe-tition is maybe more meaningful in the nature than<br />
ever before. @sdnrcelik<br />
A runner friend of mine Ayhan Esen began running<br />
2.5 years ago and has joined about 65 races including a<br />
combination of road and trail races since then.<br />
He makes his vacation plans according to out-of-town races<br />
and his weekend plans according to trail races or trainings<br />
in the city. Ayhan describes his passion for trail as follows:<br />
“Trail and ultra races mean getting away from the city's gray,<br />
concrete and stress and becoming a whole with the green and<br />
nature for me. There is soli-darity, friendship and cooperation<br />
in the spirit of trail and ultra races. Weekend trail race plans are<br />
also like vacation plans.”. @ayhanesn<br />
Of course, there are organizers behind all these organizations<br />
who work hard and aim to offer a good experience to the<br />
athletes. Uzunetap, for example, is one of them which I enjoy<br />
participating the races and which do several organizations in<br />
different concepts such as Runfire Salt Lake Ultra Trail,<br />
Lycian Way Ultra Marathon, Uzunetap Night Races,<br />
Istanbul Ultra Trail, Longest Night / Run or Ride. @uzunetap<br />
If you are interested in running trail and don’t know where to<br />
start, I recommend Deer Races at which I have been a regular<br />
since 2013 and that I love very much. @geyikkosularitr<br />
Whether you goal be running in the forest on a Sunday,<br />
short distances or ultra marathons;<br />
there are numerous routes and options from lush green<br />
Kackars to Cappadocia's fascinating Fairy Chimneys;<br />
Belgrade Forest to Çirali beaches. If you like to run watching<br />
Salzburg’s breathtaking views, seeing<br />
Uludag from an unusual eye in the summer,<br />
passing by the places Anatolia's oldest civilizations Phrygians,<br />
Lycians lived, discovering Budapest’s small village<br />
Szentendre and seeing the world in such a way as you could<br />
not see as an ordinary tourist, check out the following<br />
routes on page 78 in this issue.<br />
WOMAN OF<br />
MANY<br />
TALENTS:<br />
SEDEF GALİ<br />
Interview: Rana Korgül<br />
ranakorgul@gmail.com<br />
Pictures: Sedef Gali archive<br />
Sedef Gali has a colorful and active world.<br />
It is not possible to miss the energy radiating from her.<br />
Following her interior design study, she listened to her<br />
heart and began to work in arts. Gali summarizes her life<br />
as “Art begins when we are born and we all live our own<br />
history.” We wanted to listen to and share her story, too...<br />
Rana Korgül: What is your story with Art?<br />
Sedef Gali: I began painting at age 3-4 when my mom took<br />
me to an arts teacher who was a university student.<br />
Well, I became a child that painted afterwards...<br />
Can you tell us about your education and professional<br />
life? How did this entire process affect your art life?<br />
I finished primary school in Antakya and went to<br />
Koç High School afterwards. After getting my<br />
BFA Interior Design degree from Pratt Institute, I attended<br />
programs and summer schools in Central St Martins and<br />
various schools in London. I worked as an intern on interior<br />
design at universities.<br />
During that time, I opened exhibitions and worked at the<br />
Store Design section of Barney's New York.<br />
After graduation, I stayed in New York and began to work<br />
as a project manager at Phipps & Co. (My bosses there are<br />
my collectors now.) Later, I designed the interior of three<br />
restaurants in Dallas. During that time, I continued painting,<br />
opened exhibitions in New York and Istanbul and did<br />
‘Live Painting Shows.” However, when the soul wants<br />
to be creative, you cannot sit on a closed box.<br />
And I began to focus more on my passion. However,<br />
to tell the truth, my interior design study changed my<br />
artistic perception and knowledge. I take steps on the<br />
knowledge I gained during that study, especially when<br />
working with spaces.<br />
What does Sedef Gali design and paint?<br />
I use different media to prepare my own paints.<br />
I use different materials in my work, from resin to chemical<br />
oils. I share my creative process with art lovers sometimes<br />
via live performances and sometimes via workshops.<br />
My last exhibition was the installation called<br />
‘Istanbul Club’ at Raw Pop-Up during Miami Art Basel week.<br />
On the design side, I have my own brand. I prepare dresses,<br />
costumes using rare fabrics, each one being one and only.<br />
Soon, they will be available for sale on the website of Wolf &<br />
Badger that has stores in London and New York.<br />
I have recently designed Sky-Up lightings, which is a<br />
collaboration with Urban Workshop for Istanbul Design<br />
Week. Now, I am working on a packaging design for a<br />
food brand to be offered for sale in the U.S. I also work on<br />
concept development and visuals for some spaces.<br />
Can we talk about your vision?<br />
The design process first begins with need and inspiration.<br />
Vision is a perspective that expands as you feed it. If you do<br />
not contribute to the knowledge, it shrinks over time.<br />
My design concepts are based on human, need, expressions<br />
and the child within which we can never give up.<br />
The characters I reflect on my paintings are each an<br />
Alter Ego. That's why they liken most of my portraits to me,<br />
I think. As a human, we both experience an inner<br />
interaction and our environment shapes us. The periodic<br />
separation of these effects, different movements as well<br />
as the changing history, humanity, music, visual and<br />
psychology as a result thereof define my concepts.<br />
Do you have a role model?<br />
I do, but it is hard to name just one person. I try to take<br />
everyone who works, succeeds, strives, learns, listens, does<br />
not judge, is kind as a role model. In short, to me, everyone<br />
that strives to contribute to humanity, world and the future<br />
with his full potential is worth being taken as a role model.<br />
What is on your agenda these days?<br />
I am currently working on a brand-new exhibition.<br />
I will do this exhibition as an Open Studio in my workshop<br />
ArtHouse. It will be away from white boxes, walls.<br />
Other than that, I am the creative director of the interactive<br />
museum called Happy Hour. I will share what is new in<br />
the coming months. Also, I am working on new designs<br />
and workshops. I am thinking of opening my workshop<br />
ArtHouse to the public through a membership system for<br />
three days of the week, like an art club. I want there to be<br />
a venue to share creative ideas; an art workshop having<br />
materials readily available; a boutique creativity center<br />
where musicians, creative people and artists<br />
share their work.<br />
www.sedefgali.com
11/2<br />
11/3<br />
The New Trend<br />
in the Silver Screen and<br />
Online Platforms:<br />
DOCUMEN-<br />
TARIES<br />
Article: Berna Gençalp<br />
bernagencalp@gmail.com<br />
I have been working on a feature-length independent<br />
documentary film named Kim Mihri for a few years.<br />
As much as I like documentaries as a genre,<br />
I have always thought that films I make would<br />
always be a product of fiction. I have learned a lot in my<br />
journey of making documentaries over the years.<br />
I loved the way that something we’d say<br />
“no way!” in a fiction could be presented in the ordinary<br />
course of life in a documentary. Meanwhile,<br />
I realized the deep relationship between documentary<br />
and fiction. I found myself thinking over<br />
some classics such as Nanook of the North (1922)<br />
I had watched years ago when<br />
I was a cinema student over and over.<br />
Of course, I will not take you back to those years.<br />
However, the content, style and approach diversity in<br />
documentaries is quite dazzling. There are documentaries<br />
made completely as an animation, while there are<br />
“interactive web documentaries” as well...<br />
So, where and how to watch these films?<br />
Sitting on a couch or leaning back on a sofa?<br />
The Competition Between the<br />
Movie Couch and the Sofa<br />
The more accessible the creative examples of documentary<br />
movies become, the higher the interest in this genre grows.<br />
Although documentaries are rarely shown in few theaters<br />
and sessions, it is possible to find good ones in festivals or<br />
private views. Digital channels, online viewing platforms<br />
play a significant role in making documentaries available<br />
to more people. Watching on a couch at home is naturally a<br />
different experience than watching in a dark room,<br />
on a large screen and among a crowd of people who don’t<br />
know each other. There is, however, a very tempting aspect<br />
to bringing films right to your foot.<br />
One of the best-known online platforms in<br />
Turkey and the world is Netflix. This platform, which also<br />
hosts Turkish productions, has over<br />
100 million subscribers in different countries.<br />
Although Netflix is the most popular platform in<br />
its domain, the competition gets increasingly hot.<br />
Amazon, Google Play, I-tunes are also the right addresses<br />
to find some documentary films. Apple TV+ that will be<br />
aired by Apple in Fall is anticipated with excitement.<br />
Conventional organizations are establishing their own<br />
digital platforms. An example is Criterion Channel,<br />
which is a significant name in movies. Britbox established<br />
by the BBC and ITV partnership is another example.<br />
The platform named Kanopy focuses on making a<br />
difference by collaborating with libraries.<br />
It serves the content in libraries and universities<br />
to the sofas at home via the Internet. It invites viewers to<br />
a “more intellectual and spiritually enriching" experience<br />
with the motto of “serving everyone from cinema<br />
academicians to ordinary viewers.” They say that they<br />
believe that films serve as a bridge between cultures and<br />
have the power to bring people together.<br />
Archive.org, Hoopla and Fandor are other platforms that<br />
offer their services with a similar perspective.<br />
The online platforms in Turkey include Blu Tv,<br />
Puhu Tv, Dsmart, Tivibu and so forth.<br />
The Generation of Love-Respect<br />
The Complete Works of Agnes Varda<br />
Gleaners and I…, Faces Places… to name a few.<br />
Anything created by Agnes Varda is actually worth<br />
watching... Agnes Varda who passed away this year at the<br />
age of 90 occupied herself with making movies till her last<br />
breath. She made films in the guidance of feelings and<br />
sentiments rather than existing forms and rules.<br />
If you ask where to find these witty, aesthetic,<br />
mind and hearth freeing films, Varda films are available at<br />
Criterion Channel, Kanopy, Fandor, Hoopla, Netflix,<br />
Archive.org, Amazon and Netflix platforms...<br />
Hotly Anticipated The Rest I Make Up<br />
This documentary that was produced in twelve years<br />
introduces to the audience Maria Irene Fornes, a playwright<br />
with a very colorful personality. A very candid friendship<br />
grows between Irene who can no longer write due to the<br />
late-onset dementia yet still has a zest for life<br />
and Maria, a documentary director on the verge of giving<br />
her life a direction at her twenties.<br />
This friendship which began in New York and continues<br />
with journeys through Havana, Miami and Seattle<br />
leads to moments that have an unexpected deepness and<br />
delight thanks to Irene's energy, compatibility with cameras<br />
and actress personality. The Rest I Make Up was called one<br />
of the best films of 2018 in New York. Adding a lightness to<br />
the soul, this documentary has a quite interesting website,<br />
too. http://therestimakeup.com<br />
Be Natural<br />
“I, Alice Guy-Blaché, am the first female film director.<br />
I made my first film in 1896 at age 23. I wrote,<br />
directed and produced over a thousand films.”<br />
Alice is one of the women, the Cinema History forgot to<br />
mention, she may even be the first woman.<br />
This documentary that was created with the<br />
Director Pamela B. Green's efforts of long years was shown<br />
in 2018 Cannes Film Festival. Not only Americans but also<br />
French people somehow (!) do not recall Alice who began<br />
her cinema career in France and continued it in the States.<br />
However, Alice is a film maker who made contributions<br />
beyond dispute to the development of cinema language<br />
as a story-telling medium. I recommend checking out the<br />
website of the documentary narrated by Jodie Foster.<br />
https://benaturalthemovie.com<br />
Not to Go Unnoticed<br />
My Invisible Walls<br />
Fully animated documentaries are also an interesting<br />
category of this genre. Nurbanu Asena's<br />
My Invisible Walls is a short-length animated documentary.<br />
This award-winning animation shaped around honest<br />
confessions on lack of self-confidence was shown in<br />
several local and international festivals.<br />
Being recognized by Antalya Cinema Foundation as<br />
Turkey's best ten short animation films, the film has<br />
completed its festival journey and is now available online.<br />
https://vimeo.com/nurbanu/invisiblewalls<br />
Jazz in Turkey<br />
This documentary which can be enjoyed<br />
by jazz-lovers tells about the history of the<br />
jazz music in Turkey dating back to the 1920s in<br />
parallel with Turkey's history. The Director<br />
Batu Akyol’s documentary was uploaded to the film's<br />
website after having met with the audience in various local<br />
and international film and music festivals and is<br />
now available online.<br />
http://www.turkiyedecaz.com/film/<br />
Mexico's<br />
Apple of the Eye:<br />
CULTURE<br />
AND ART IN<br />
OAXACA<br />
Article and photos: Nihan Vural<br />
www. istanbultravelogue.com<br />
The cultural richness and geographical<br />
advantages make the Oaxacan region and<br />
city a center of attraction. Its museums assuming the<br />
heritage of the pre-Columbian civilizations or the visible<br />
traditional arts cannot limit Oaxaca to the past because<br />
there is an amazing stir in modern arts.<br />
While wandering from an exhibition opening to<br />
another in a moving crowd in Oaxaca on a Thursday night,<br />
you might think that you are in Chelsea.<br />
ART IS A MUST!<br />
MACO Oaxaca Modern Art Museum:<br />
There were no museums or galleries in the 1950s.<br />
It is the artist Toledo's efforts and creativity that enlivened<br />
the lively environment of art in Oaxaca.<br />
The government-private collaboration<br />
created by his efforts constitutes a model that also<br />
functions quite efficiently for other cultural structures.<br />
And Oaxaca becomes the only state that succeeds in<br />
creating a modern art tradition.<br />
MACO also is a cultural institution established in a similar<br />
way that has made Oaxacan artists visible by exhibiting<br />
their works in its collection.<br />
Manuel Álvarez Bravo Photography Center:<br />
Regarded as one of the masters of the first century of<br />
photography history, Manuel Álvarez Bravo,<br />
who was born in Mexico City, has iconic photos.<br />
Even if you haven’t heard of his name,<br />
you would still know him from Frida Kahlo's legendary<br />
photos. During the period following the<br />
1910 Revolution, Mexico became one of the major centers<br />
of avant-garde art. The Photography Center named<br />
after him has been hosting the Mexican photographers’<br />
exhibitions since it was established by<br />
Francisco Toledo in 1996.<br />
Textile Museum:<br />
It could not even be fathomed not to find such<br />
a museum in the Oaxacan region where numerous<br />
indigenous people with thousands of years of weaving<br />
culture constitute the majority of the population.<br />
This lovely museum established in 2006 in a<br />
18th-century style colonial house with the donation of<br />
six major collections containing five thousand pieces<br />
hosts weave exhibitions from various regions of the world<br />
primarily including the Oaxacan,<br />
Mexican and Central American weaving heritage.<br />
Oaxaca Ethnobotanical Garden Do not miss the<br />
Ethnobotanical Garden that has an amazing landscape<br />
spread over a twenty-three-thousand-square area.<br />
This oasis which was saved from becoming a luxury hotel<br />
and parking lot at the last moment thanks to<br />
Toledo displays hundreds of plants all growing in this<br />
geography, as well as the regional flora.<br />
Museum of Philately of Oaxaca:<br />
Letters sent from Istanbul, stamps from<br />
Turkey, cards written by Frida Kahlo to her doctor,<br />
stamps reflecting Mexican culture and history as well as<br />
works designed using all kinds of material that can be<br />
called as the art of philately and vintage postage stamps<br />
are displayed.<br />
Ruffino Tamayo-Pre-Columbian<br />
Mexican Art Museum:<br />
Tamayo, who was the most famous artist from by Oaxaca<br />
and contemporaneous with Diego Rivera, is displaying<br />
his collection consisting of works of the Pre-Columbian<br />
civilizations he had bought in his trips in Mexico.<br />
Oaxacan Cultures Museum:<br />
The monastery situated next to Saint Domingo church,<br />
a baroque beauty built in 1575,<br />
has been hosting the Oaxacan Cultures Museum since its<br />
successful restoration in 1996. The most bedazzling section<br />
is the pieces of a treasury found Mount Alban ancient city<br />
built by the Zapotecs and happened to have been missed<br />
by the Spanish.<br />
DESIGN CULTURE AND TRADITIONS<br />
Acapulco Chairs: The legendary Acapulco chairs are<br />
believed to be designed by a French visiting the jet set's<br />
popular location Acapulco in the 50s who was inspired by<br />
Mayan hammocks. They have not lost their charm ever<br />
since and bring a tropical breeze to every space.<br />
Calenda: It is the name of the street parties of Oaxaca<br />
famous with its parties.<br />
A visual and audio feast inviting the crowds to dance with<br />
huge festival puppets dancing on stilts, women dancing<br />
while carrying candies, bread and flowers on a basket over<br />
their head, loud bands, and visual firework shows!<br />
Guelaguetza:<br />
Guelaguetza ceremonies held for the<br />
Corn Goddess Centeotl to have a fruitful harvest season<br />
and which mean “mutual offering” in the<br />
Zapotec language began to have the characteristics of the<br />
Catholicism as a result of the Spanish influence and turned<br />
into a festival dedicated to Virgin Mary.<br />
Mural Painting Tradition:<br />
Although the Mexican mural painting art became visible<br />
thanks to Diego Rivera in the 20th century, it actually dates<br />
back to the Olmecs, the ancient civilization that has the<br />
oldest examples of the painting art. It is all in colors here!<br />
Calavera and the Day of the Dead Festival:<br />
Skulls clad in flowers we identify with the Latin culture is<br />
part of a ceremony honoring the Underground<br />
Goddess Mitcal, the protector of the dead in the<br />
Aztec tradition. Its equivalent in Europe is Danse Macabre;<br />
i.e. a dance image that emphasizes the inevitableness<br />
of death and in which the dead is taken to their grave by<br />
dancing skeletons. The most fun festival of the world<br />
comes out when these two traditions come together:<br />
Día de Muertos, The Day of the Dead Festival.<br />
A ritual held in November, aiming to bless life and in which<br />
we remember our lost loved ones.
12<br />
The New Trend<br />
in the Silver Screen and<br />
Online Platforms:<br />
DOLCE<br />
VITA<br />
Article: Nur Yılmaz Ruppi<br />
As a local and a traveler pursuing the trends in Italy, I would<br />
like to offer a little different route and some “dolce vita”<br />
recommendations to those who will visit Italy this summer...<br />
This peninsula can be visited four seasons to breathe some sea<br />
air in, liven up your palate and fill with abundance of cultureart-history.<br />
My recommendation for this summer is to visit<br />
the small historic towns called Borgo. In these never heard-of<br />
towns which are hardly seen on the map, you can enjoy both<br />
art and history and gastronomy. You can have countless<br />
choices from the author Stefano Zuffi’s book “I Borghi.”<br />
MATERA<br />
Italy's Cappadocia, an enchanting settlement. Matera is<br />
a must-see historic town. It is in Basilicata region i.e. the<br />
southernmost Italy, half an hour from the Mediterranean.<br />
From there, you can go to Puglia region to enjoy the uniquely<br />
beautiful beaches and history-filled stories. World-famous<br />
stars have been recently preferring Puglia Region for vacation<br />
for the clear beauty of the sea like in the Maldives as well as<br />
renovated historic large farm houses.<br />
NAPLES<br />
You can go to Naples that is few hours from Matera to visit the<br />
Amalfi Coast. Movie-lovers know it very well; Italy's even most<br />
rundown town, deserted, hidden-in-a-corner small island<br />
would be a movie set. However, both Matera and Naples and<br />
the Amalfi Coast would easily be a site for the old-time movies<br />
with their uncorrupted nature.<br />
The way to art is through the stomach... Naples is a unique<br />
Italian city that was home to the baroque period. “Baroq<br />
Art Bistrot” is a brand-new concept restaurant; you eat at a<br />
museum, so to speak. It is a very special place with plates<br />
prepared meticulously like paintings. www.baroq.it<br />
LIDO & VENICE<br />
While in Italy, you cannot ignore Venice! The typical island<br />
tour of Venice visitors is Murano that is famous with its colorful<br />
windows and Burano that is famous with its colorful houses.<br />
I’d recommend not skipping Lido where “Venice Film Festival”<br />
is held. A beautiful example of “art nouveau” period with its<br />
architecture...Those who get exhausted in Venice will definitely<br />
rest there. It is a great vacation place with its both lush-green<br />
nature and blue sea.<br />
This year, Venice will be more colorful. Because there is<br />
Venice Biennale that will be held between 11th May and<br />
24th November. It has both Venice Film Festival and Venice<br />
Architecture Biennale in it. This summer, even throughout the<br />
fall, Venice will be all lively.<br />
FLORENCE<br />
2019 is the 500th anniversary of the death of<br />
Leonardo Da Vinci. Therefore, there are many exhibitions<br />
and events organized in his honor in<br />
Tuscany where he was born (Anchiano near Lucca) and<br />
Florence. It would be worth visiting Florence and seeing<br />
Leonardo Da Vinci exhibition at Uffizi Gallery even for that.<br />
After the exhibition, remember to stop by at Savoy Hotel.<br />
Sit on the chairs at the tables in front of Hotel Savoy, which is<br />
a luxury, high positive energy and quite trendy hotel with its<br />
inner design, facing “Piazza Della Republica”;<br />
order a coffee, watch the passers-by; smell the history.<br />
VICENZA<br />
This is the city where I live. I love it very much. In this city,<br />
which is between Verona and Venice, also where the<br />
Renaissance architect Palladio lived, it is possible to stay at a<br />
magnificent palace built by him in 1565 for 70 euros a night.<br />
Palazzo Valmarana Braga is at the city downtown, on one of<br />
the most prominent streets. I definitely recommend it.<br />
www.palazzovalmaranabraga.it<br />
I hope you will experience a summer<br />
that is as good as a good movie.<br />
13<br />
Fantastic interviews series – 1<br />
THE GOD OF<br />
WISDOM AND<br />
INFORMATION:<br />
HERMES<br />
Article: İpek Kigan<br />
@ipekkiganblog<br />
Today, I will meet someone from the mythology realm.<br />
The messenger of gods Hermes! I am very excited.<br />
Because he is one of the characters that attracts my<br />
attention the most. I think he is the god most known to<br />
men. He is a little trickster, childish and cheerful.<br />
He is quite talkative and smart. I have sat at a cafe<br />
by the seaside, waiting for him to come.<br />
He has chosen the place. He seems to like being close<br />
to Poseidon. He said that his over-industrious and<br />
analytical mind felt relaxed by the water.<br />
You have several names in the mythology world.<br />
Which one is your favorite?<br />
Yes, they have named me differently in every culture.<br />
Despite the small differences, I actually exist in all of them.<br />
The Greeks call me Hermes, while the Romans call me<br />
Mercury. In the Egyptian mythology, they named me as<br />
Thoth, the god of writing and wisdom. In Babylon,<br />
as Nabu, the son of Marduk.<br />
What were you like as a child?<br />
Of course, very mischievous and active! I am the son<br />
of the God of Gods Zeus and the rain fairy Maia.<br />
I untied my swaddling clothes and fled from my cradle at<br />
night the day I was born. I came across a tortoise on the<br />
road. It found it very interesting. After checking it<br />
out for a while, I got bored and ripped its shell off.<br />
I put 7 wires in it. It turned into a lyre making magical<br />
sounds. Then, I also got bored by it. On the road,<br />
I saw my elder brother the God of Sun, Apollo’s cattle herd.<br />
I stole 50 cows and hid them in a cave. I returned to get<br />
back into my swaddling clothes. I was thinking no one<br />
could find out; how could a new-born baby get out of his<br />
cradle and steal cows! However, an old shepherd had seen<br />
me and told Apollo. He got so mad that he came right away<br />
to say that I should confess my guilt, and if I didn’t, he<br />
would lock me underground in Tartaros. Of course,<br />
I denied. I wasn’t going to admit to having stolen<br />
something. Thereupon, I went up to Zeus for trial.<br />
Zeus decided that I return the cows. Meanwhile, I played<br />
lyre for them. Apollo was so impressed by the sound of my<br />
lyre that he decided to make a deal with me. He took my<br />
lyre in exchange for the cows. He also gave his magic wand.<br />
Do you think what really affected Apollo and<br />
Zeus was the sound of the lyre, or your appealing<br />
attitude that becomes attractive with your intellect?<br />
Apollo was really affected by the sound of the lyre.<br />
Because he is an artist. My father Zeus, on the other<br />
hand, was affected by my intelligence. He liked my quick<br />
wit that is almost at the point of being cunning and the<br />
way I presented it very much. Therefore, he gave me<br />
winged shoes as a present and tasked me with being the<br />
messenger. Since then, I have relayed anything<br />
Zeus told to everywhere. I am the only god among<br />
several Olympian gods and goddesses having different<br />
characteristics that can enter both the heavens, earth and<br />
underground, and carry information and tidings between<br />
men and the people of Olympus.<br />
This is a very important responsibility.<br />
It also requires being very fast to bring tidings to<br />
that many people.<br />
I am the fastest of all times. I have always been.<br />
The wind blows, hurricanes break out because<br />
of my speed everywhere I pass by.<br />
That's why men named the fastest planet in the solar<br />
system after my Roman name Mercury.<br />
In Astrology, Mercury reflects all of your<br />
characteristics. These characteristics are shared<br />
between Gemini and Virgo ruled by it.<br />
Do you like this close connection?<br />
Why, I do... Influencing the world of man is not something<br />
only I like, all Olympian gods and goddesses do.<br />
Although we look superior, we were born by man's<br />
power of belief. We have been shaped one by one.<br />
Have you ever seen a novel character that doesn’t<br />
love his author? Our universe, after all, is a whole with<br />
Astronomy and Astrology. We are connected to each other<br />
by invisible ties. I love ruling Gemini and Virgo.<br />
Gemini is my curious, clever, information-collector side,<br />
while Virgo is my compiling, dividing, analyzing, classifying,<br />
organizing side. They of course have some shady sides,<br />
like everyone does. For instance, I don’t like<br />
Gemini's tendency to gossip and harming slyness and<br />
Virgo’s mood inclined to criticizing himself and everyone<br />
severely and being obsessive much.<br />
You are said to travel to underground and<br />
dreams with the magic wand with two serpents given by<br />
Apollo, i.e. Cadeceus. Is it true?<br />
What is the true story of this wand?<br />
Yes, true. Cadeceus is indispensable for me.<br />
If it were not for this magic wand, I wouldn’t enter the<br />
dreams. I wouldn’t take the souls to underground.<br />
That's why I always have it with me. There are two serpents<br />
at the end of the wand entwined around it.<br />
After Apollo gave me the wand, I saw two serpents<br />
fighting to death on the road. I put the wand<br />
between the serpents and they forgot to fight and<br />
wrapped around it. Since then, the wand has become<br />
the symbol of making peace in all universes.<br />
The wing, on the other hand, is the symbol of<br />
Eagle Owl that protects men from evil and drives out<br />
evil spirits.<br />
References: Mythological Astrology and<br />
Psychology / Gülden Bulut<br />
Research on mythology