03.03.2021 Views

Hillsider 93

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Now & Then<br />

Refik Anadol<br />

Girit<br />

Timeless / Pickfair<br />

İstanbul<br />

Unpublished / Lilliputter<br />

People of Hillside<br />

Pastoral Yaz<br />

Global Keşif / Londra<br />

Doğaya Koş<br />

Art Blog / Sedef Gali<br />

Art Blog / Belgeseller<br />

Art Blog / Oaxaca<br />

Art Blog / The Vessel<br />

Art Blog / Dior x V&A Müzesi<br />

İtalya<br />

Astroloji / Hermes<br />

Remix / Batik<br />

Good For Men<br />

En Beğenilen İlan<br />

Summer<strong>93</strong><br />

Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos 2019


İskandİnav Ruhu ŞehİrdE<br />

Yalın İskandinav tasarım anlayışını yansıtan XC40;<br />

hayatınızı kolaylaştıran depolama alanları, akıllı sürüş<br />

teknolojileri ve Harman Kardon Premium ses sistemi<br />

ile yeni keşifleriniz için vazgeçilmeziniz olacak.<br />

VOLVO XC40<br />

Service<br />

by Volvo<br />

Volvo Car<br />

Garanti<br />

Volvo Car<br />

Finance<br />

Volvo Car<br />

Kasko<br />

VOLVO CAR PRIME<br />

volvocars.com.tr | facebook.com/VolvoCarTurkey | twitter.com/VolvoCarTurkey | instagram.com/volvocarturkey | Volvo Car Asistans 444 48 58


C<br />

M<br />

Y<br />

CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

K


The boat that leads the industry and the 6X Wakeboard Boat of the Year<br />

in the WakeWorld Rider’s Choice Awards, the G23 stands alone<br />

as the number one choice for riders around the world. Quality, innovation and<br />

luxury go hand-in-hand with this revolutionary model that is designed<br />

to maximize the fun during your days on the water. The best wakes,<br />

the best surf waves and all the high-end refinements you’ve come<br />

to know from a Super Air Nautique, that’s the G23.<br />

www.wakeupwatersports.com | info@wakeupwatersports.com | +90 532 683 59 77


10<br />

hillsider 74/78<br />

DOĞAYA KOŞ<br />

11/1<br />

hillsider 80/84<br />

SEDEF GALİ<br />

Art Blog<br />

11/2<br />

hillsider 86/89<br />

BELGESELLER<br />

Art Blog<br />

11/3<br />

hillsider 90/94<br />

OAXACA<br />

11/4<br />

hillsider 95<br />

THE VESSEL<br />

Art Blog Art Blog Art Blog<br />

11/5<br />

hillsider 96/97<br />

DIOR X V&A MÜZESİ<br />

12<br />

hillsider 98/101<br />

İTALYA<br />

Dolce Vita Öneriler<br />

13<br />

hillsider 102/105<br />

HERMES<br />

Fantastik Röportajlar Serisi-1<br />

14<br />

hillsider 106/107<br />

BATİK<br />

Remix<br />

01<br />

hillsider 16/20<br />

02<br />

hillsider 22/26<br />

03<br />

hillsider 28/32<br />

15<br />

hillsider 108/109<br />

16<br />

hillsider 110<br />

NOW AND THEN<br />

REFİK ANADOL<br />

Röportaj<br />

GİRİT<br />

Romantik Bir Aşık<br />

GOOD FOR MEN<br />

BİZİ Mİ ARAMIŞTINIZ?<br />

04<br />

hillsider 34/36<br />

05<br />

hillsider 38/42<br />

06<br />

hillsider 44/50<br />

17 18<br />

hillsider 111 hillsider 112/118<br />

PICKFAIR<br />

İSTANBUL<br />

LILLIPUTTER / HAKAN KELEŞ<br />

EN BEĞENİLEN İLAN<br />

SUMMARY<br />

Timeless<br />

Kokuların ve Seslerin İzinden<br />

Unpublished<br />

07<br />

hillsider 51/56<br />

08<br />

hillsider 58/68<br />

09<br />

hillsider 70/72<br />

PEOPLE OF HILLSIDE<br />

PASTORAL YAZ<br />

LONDRA<br />

Moda Çekimi<br />

Global Keşif


YAZARLAR ve<br />

KATKIDA<br />

BULUNANLAR<br />

AYŞE<br />

KAYNARCALI<br />

Seyahat<br />

Girit<br />

BERNA<br />

GENÇALP<br />

Art Blog<br />

Belgeseller<br />

DENİZ YILMAZ<br />

AKMAN<br />

Kokuların ve<br />

Seslerin İzinden İstanbul<br />

İPEK<br />

KİGAN<br />

Fantastik Röportajlar<br />

Serisi 1<br />

Hermes<br />

HAKAN<br />

KELEŞ<br />

Unpublished<br />

NİHAN<br />

VURAL<br />

Art Blog<br />

Oaxaca’da Kültür ve<br />

Sanat<br />

NUR YILMAZ<br />

RUPPİ<br />

İtalya’dan<br />

Dolce Vita Öneriler<br />

OBEN<br />

BUDAK<br />

Good for Men<br />

ÖZLEM<br />

GÖKBEL<br />

Refik Anadol Röportajı<br />

PINAR<br />

MORPINAR<br />

Doğaya Koş!<br />

RANA<br />

KORGÜL<br />

Art Blog<br />

Sedef Gali Röportajı<br />

SILA<br />

GÜVEN<br />

People of Hillside<br />

Röportajları<br />

Ali Gökay Sarıöz<br />

Refik Anadol Fotoğrafları<br />

Cem Kara<br />

The Vessel<br />

Elmira Gürses<br />

Timeless<br />

Pickfair & DiorxVA<br />

Emre Durmaz<br />

People of Hillside fotoğrafları<br />

Göze Şener<br />

Now&Then<br />

İpek Edinçgil<br />

Now&Then<br />

Orhan Okuşluk<br />

Global Keşif<br />

Xu Restoran & Alexander Mcqueen<br />

Stüdyo28 Ekibi<br />

Moda çekimi<br />

08.18am on a NYC rooftop.<br />

N 40° 45’ 31’’ W 73° 58’ 43’’.<br />

Diver Collection<br />

Yayımcı<br />

Attaş Alarko Turistik Tesisler Adına Sahibi<br />

Genel Yayın Koordinatörü<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Reklam Sorumlusu<br />

Yazı İşleri<br />

Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.<br />

Nisbetiye Cad. Ahular Sok. No.6 Etiler 34337 İstanbul/Türkiye<br />

T. 0212 362 30 00<br />

İzzet Garih<br />

Edip İlkbahar<br />

Özlem Gökbel (ozlemgokbel@gmail.com)<br />

Çağan Şimşek, İpek Edinçgil, Göze Şener<br />

Serkan Mekikoğlu, İpek Kigan<br />

Sayı <strong>93</strong> (Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos 2019)<br />

Dört ayda bir yayımlanır.<br />

<strong>Hillsider</strong> Magazine'de yayımlanan yazı ve fotoğrafların tüm hakları,<br />

<strong>Hillsider</strong> logosu ve isim hakkı Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.’ye aittir.<br />

Kaynak gösterilerek de olsa Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.’nin<br />

yazılı izni olmadan hiçbir şekilde yazı ve fotoğraflardan alıntı yapılamaz.<br />

Tasarım<br />

Çeviri<br />

Basımcı ve Basıldığı Yer<br />

Republica<br />

Novitas Çeviri Hizmetleri<br />

PROMAT MATBAA<br />

Orhangazi Mah. 1673 Sok. No.34 Esenyurt İstanbul / Türkiye<br />

T. 212 622 6363<br />

Basıldığı Tarih<br />

Yayın Türü<br />

Mayıs 2019<br />

Yerel Süreli Yayın (Dergi)<br />

www.hillside.com.tr<br />

hillsider@hillside.com.tr<br />

Ulysse Nardin Boutique: Etiler – Istanbul +90 212 2570998<br />

Time Square Fine Timepieces and Jewellery: Kanyon AVM +90 212 3531056<br />

Şark Saatçilik: info@sarksaat.com


hillsider 16/20<br />

01<br />

RENT A FIN<br />

MARKUS LEHTO<br />

CHANEL X PHARRELL<br />

NURİ BILGE CEYLAN<br />

BARIŞ ÖZCAN<br />

BİRSEN CANBAZ<br />

3D PRINTED SUSHI<br />

VENEDİK BİENALİ<br />

CEYLAN ATUK<br />

hillsidenow<br />

RENT<br />

A FIN<br />

Üst üste ikinci defa dünyanın<br />

en mutlu ülkesi seçilen Finlandiya,<br />

eğlenceli bir kampanya ile ülkeye<br />

ziyaretçilerini davet ediyor.<br />

“Rent a Fin“ adlı kampanyada, doğaya<br />

bağlan mesajı ile ziyaretçilere mutlu olma<br />

sanatını “en iyilerden” öğrenme şansı<br />

sunuluyor. Web sitesinde sizi karşılayan<br />

mutluluk rehberlerinin sunduğu üç günlük<br />

Finlandiya deneyimini yaşamak için ise<br />

kısa bir video çekmek ve<br />

başvuru formunu doldurmak yeterli.<br />

Detaylı bilgi için:<br />

www.rentafinn.com<br />

MARKUS<br />

LEHTO<br />

JOINT IDEA’NIN<br />

KURUCULARINDAN<br />

MARKUS LEHTO İLE KEYİFLİ<br />

SOHBETİMİZDE,<br />

KİŞİSEL GELİŞİM,<br />

EĞİTİM VE GELECEK<br />

HAKKINDAKI FİKİRLERİNİ<br />

ÖĞRENDİK.<br />

Joint Idea Nedir?<br />

Hayata bakışımız multidisipliner...<br />

Eğer ilginiz varsa, merakınız varsa<br />

her şeyi yapabilirsiniz...<br />

Artık okuduğunuz daldan bambaşka<br />

şeyler de yapabilirsiniz,<br />

geleceğin güzel tadı da o aslında.<br />

Biz Joint Idea’da nefes terapisinden,<br />

Blockchain’e kadar okulda öğrenmediğimiz<br />

şeyleri ön plana koymak istiyoruz.<br />

Love Mafia çalışmalarınız nedir?<br />

Dünya'yı nasıl kurtarabiliriz? Şu anda korku<br />

bazlı bir dünyada yaşıyoruz. Korkuyu ne<br />

öldürür? Aşk. Aşk freakansı ile nasıl daha iyi<br />

şeyler yapabiliriz, bunları konuşuyoruz.<br />

Joint Idea'ya davet etmek isteyeceğiniz,<br />

size ilham veren 3 kişi kimdir?<br />

Elon Musk, Deepak Chopra, Glen Hansard.<br />

House of Beatiful Business'tan<br />

bahseder misiniz?<br />

Filozoflar, yazarlar, teknolojistler bir<br />

araya gelip, daha insan odaklı bir geleceği<br />

yaratmak için teknolojiyi insan tarafından<br />

tasarlamaya çalışıyoruz.<br />

Mindvalley ekibi ile<br />

yeni etkinliğinizi de merak ediyoruz.<br />

Onlarla bu Ekim'de Türkiye'de<br />

etkinlikler yapacağız. Seneye Mindvalley<br />

Üniversitesi programı olacak.<br />

Bu ekip bir şehre geliyor ve<br />

bir ay birlikte yaşıyorlar.<br />

Hem günlük eğitimler oluyor,<br />

hem de özel etkinlikler.<br />

Yaklaşık 3.000 kişiden oluşacak.<br />

Markus Lehto<br />

röportajının tamamını<br />

@hillsidenow’da<br />

izleyebilirsiniz!


CHANEL<br />

X PHARRELL<br />

CHANEL TARİHİNİN<br />

İLK MİSAFİR TASARIMCISI<br />

PHARRELL OLDU!<br />

Markanın CC ve N°5 logolarını grafiti<br />

ve motiflerle tekrardan betimleyen<br />

Pharrell uniseks hoodie ve t-shirtleri gökkuşağı<br />

tonlarında sunuyor. Fütüristik kampanya<br />

görselleri ile sokak modasından esintiler<br />

taşıyan koleksiyon, seçili Chanel<br />

butiklerinde satılamaya başlandı.<br />

BARIŞ<br />

ÖZCAN<br />

YOUTUBE VİDEOLARI<br />

ÇOK POPÜLER OLAN<br />

BARIŞ ÖZCAN’LA KARİYERİ,<br />

YOUTUBE, TEKNOLOJİ<br />

VE GELECEK HAKKINDA<br />

KONUŞTUK.<br />

Sizce en çok dikkat çeken teknolojik<br />

trendler neler?<br />

“Augmented Reality”, “Virtual Reality” ve “Mixed<br />

Reality” gibi teknolojiler ile kurgulanan ayna<br />

dünyalar olacak bence... İnternetin hayatımıza<br />

girdiğindeki etkiyle tamamen aynı olmasa<br />

da buna yakın dönüşümlere sebep olacak bu<br />

teknolojiler... Kategorik olarak baktığımızda<br />

özellikle sağlık ve eğitim alanlarında devrimsel<br />

yenilikler yaşanması bekleniyor…<br />

Youtube maceranız nasıl başladı?<br />

İlgi duyduğum alanlarla ilgili sosyal<br />

medyadan paylaşımlar yapmayı çok<br />

seviyordum, ancak kendimi en iyi video ile<br />

ifade edebildiğimi fark edince beş yıl kadar<br />

önce Youtube'u aktif olarak kullanmaya<br />

başladım. Hem kendimi hikaye anlatıcılığı<br />

konusunda geliştirmek, hem de öğrendiklerimi<br />

paylaşabilmek motivasyonuyla o gün<br />

bugündür devam ediyorum.<br />

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz?<br />

Genellikle kendi sevdiğim ve ilgi duyduğum<br />

sanat, tasarım ve teknoloji alanındaki<br />

konuları seçiyorum. Eğer bu alanlarda yeni<br />

ve önemli bir gelişme olursa ona öncelik<br />

veriyorum.<br />

Trendleri hangi mecralardan takip<br />

ediyorsunuz?<br />

Youtube, Vox, The Verge,<br />

New York Times, Quartz, Vice Media gibi<br />

mecralar radarımda. Sürekli<br />

takip ettiğim yerler.<br />

Barış Özcan<br />

röportajının tamamını<br />

@hillsidenow’da<br />

izleyebilirsiniz!<br />

NURİ BİLGE<br />

CEYLAN<br />

BAKSI’DA<br />

MÜZİK, IŞIK VE<br />

KOKU İLE DOLU BİR<br />

HEYKEL<br />

SERGİSİ<br />

Baksı’da güzel şeyler oluyor.<br />

Pek çok şahane serginin ardından şimdi de<br />

yönetmen, senarist ve fotoğraf sanatçısı<br />

Nuri Bilge Ceylan eserleriyle Baksı Müzesi’ne<br />

konuk oldu.<br />

Dirimart’ın katkılarıyla gerçekleşen ve<br />

Ceylan’ın 2003-2013 yılları arasında ürettiği<br />

fotoğraflarını bir araya getiren<br />

“NURİ BİLGE CEYLAN BAKSI’DA”<br />

ADLI SERGİ 25 AĞUSTOS<br />

2019 TARİHİNE KADAR<br />

BAKSI MÜZESİ’NDE ZİYARET<br />

EDİLEBİLİR.<br />

Henüz oralara gitmemiş olanlar için<br />

Baksı Müzesi Doğu Karadeniz’de,<br />

Bayburt’un 45 km dışında,<br />

Çoruh Vadisi’ne bakan bir tepenin üzerinde<br />

yükseliyor. Buraya çeşitli turlar da yapılıyor.<br />

Mesela Sanatla Randevu’nun düzenlediği<br />

sanat turlarını takip edebilirsiniz.<br />

Sergi; “Babamın Dünyası” ve<br />

“Sinemaskop Türkiye” serileri ile iki<br />

bölümden oluşuyor ve olağanüstü bir görsel<br />

şölen ortaya koyuyor.<br />

Seramik sanatçısı Birsen Canbaz’ın<br />

kendi seramik atölyesinde açtığı<br />

‘OLACAK’ adlı sergisindeki heykelleri;<br />

müzik, ışık ve kokunun da<br />

dahil olmasıyla bir mekana beş duyunun<br />

hislerini fısıldıyor. Bir heykel sergisi<br />

olma özelliğinin ötesinde,<br />

mekanın her yönüyle insanı kavrayışını<br />

özetleyen ‘Olacak’ sergisi müzik,<br />

ışık ve kokunun da etkisiyle izleyiciyi<br />

tümüyle içine alan bir enstalasyon.<br />

Kendisini ‘atmosfer tasarımcısı’ olarak<br />

tanımlayan Birsen Canbaz;<br />

“RUHUMDA OLAN BİTENLERİ<br />

ŞEKİLLENDİRDİM, ‘OLACAK’<br />

İSİMLİ SERGİMLE KALBİMİ<br />

SİZLERE AÇTIM…”<br />

diyerek özetliyor sergisini.<br />

Yüz elli yıllık bir binada yer alan<br />

Birsen Canbaz Seramik Atölyesi’ndeki sergi,<br />

21 Haziran’a kadar devam edecek.<br />

Atölye Faik Paşa Yokuşu<br />

No.1 Çukurcuma-Beyoğlu<br />

T. 0212 245 0434


3D PRINTED<br />

SUSHI<br />

VENEDİK<br />

BİENALİ<br />

KARŞINIZDA GELECEĞİN<br />

SUSHI RESTORANI!<br />

Japonya’da 2020'de açılacak<br />

“Sushi Singularity” bambaşka bir<br />

restoran deneyimi sunmaya hazırlanıyor.<br />

Restorandan, rezervasyon yaptırdıktan sonra<br />

size özel bir sağlık kiti adresinize gönderiliyor.<br />

Sonrasında da biodatanız baz alınarak kişisel<br />

sağlık ihtiyaçlarınıza uygun vitamin ve<br />

minerallerle dolu bir menü oluşturuluyor<br />

ve bu sushiler 3D printer ile hazırlanarak<br />

servis ediliyor.<br />

Dünyanın en önemli sanat etkinliklerinden<br />

biri olarak kabul edilen Venedik Bienali<br />

58’inci kez kapılarını açtı.<br />

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın<br />

koordinasyonunda ve<br />

Koç Topluluğu Şirketleri’nden Tofaş<br />

bünyesindeki Fiat sponsorluğunda hayata<br />

geçen Venedik Bienali Türkiye<br />

Pavyonu’nda bu yıl; İnci Eviner’in desen,<br />

obje, video, ses ve performans gibi farklı<br />

öğeleri bir araya getirdiği “Biz,<br />

Başka Yerde” adlı eseri yer alıyor.<br />

Sanatçı, yeniden biçimlendirdiği nesneler<br />

ve yarattığı hayali karakterleri çeşitli ses<br />

unsurlarıyla bir arada kullandığı bu eseriyle,<br />

Türkiye Pavyonu ziyaretçilerine kayıp,<br />

silinmiş ve başka yerde olma<br />

hissini yaşatıyor.<br />

Venedik Bienali Türkiye Pavyonu,<br />

11 Mayıs’tan 24 Kasım tarihine kadar bienalin<br />

ana mekânlarından Arsenale’de ziyaret<br />

edilebilecek.<br />

CEYLAN<br />

ATUK’DAN<br />

ÖZEL BİR FOTOĞRAF<br />

SEÇKİSİ<br />

İsviçre’de başladığı sanat eğitimine,<br />

Türkiye’de ağırlıklı olarak resim üzerine<br />

çeşitli atölyelerde yaptığı çalışmalarla<br />

devam eden, ardından 2000 yılında<br />

Bilgi Üniversitesi’nde aldığı<br />

fotoğrafçılık eğitimi ile tamamen<br />

fotoğrafa yönelen Ceylan Atuk,<br />

son 5 yıllık çalışmalarından<br />

özel bir seçki ile karşımızda.<br />

Atuk'un; görünmeyeni ön plana<br />

çıkartarak, kadını ait olduğu konuma<br />

yerleştirdiği “gizli özne” ve<br />

“zamanın bize sunduğu tek gerçek<br />

‘an’dır ve an; ister uykuda ister uyanık olsun,<br />

bir insani insan yapan ve onu biricik kılan<br />

düşlerle şekillenir” diyerek özetlediği<br />

“Düş Dünyam” fotoğraflarından<br />

oluşan özel seçkisi,<br />

14 Haziran-14 Temmuz tarihleri<br />

arasında Ahmet Fetgari Sokak,<br />

Teşvikiye’de yer alan 44A Sanat Galerisi’nde<br />

sanatseverlerle buluşacak.<br />

Time Square Fine Timepieces and Jewellery<br />

Kanyon AVM +90 212 3531056<br />

Şark Saatçilik: info@sarksaat.com<br />

Case and microstructure in 18kt gold,<br />

baguette selfwinding movement in 18kt gold<br />

www.corum-watches.com


02<br />

hillsider 22/26<br />

YOKSA MODERN ZAMANLARIN<br />

"DA VINCI"Sİ Mİ?<br />

HENÜZ 34 YAŞINDA…<br />

AMA DÜNYA ONU ÇOKTAN<br />

KEŞFETTİ!<br />

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde en üst onur<br />

derecesiyle Fotoğraf ve Video lisansı,<br />

üzerine Görsel İletişim Tasarımı yüksek lisansı,<br />

ardından Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi-Design<br />

Media Arts Bölümü’nde ikinci yüksek lisansını<br />

yapan Refik Anadol, bugün LA’de kurduğu tasarım<br />

stüdyosunun da ortağı ve yaratıcı yönetmeni.<br />

Kendisini ilk olarak, İstiklal Caddesi’nin sesini veri<br />

heykeline yani, kaydedilen sesleri<br />

Yapı Kredi Kültür Sanat binası üzerinde dev bir<br />

görüntüye çevirdiği şahane işle tanımıştık.<br />

Peşi sıra; kocaman bir küpün içine girerek<br />

deneyimlenen, mimarinin sınırları olmasaydı içinde<br />

bulunacağımız gerçekliğin nasıl bir hal alacağını<br />

sorgulayan “Sonsuzluk Odası” ile çarpılmış,<br />

ardından karşısında adeta medite olduğumuz<br />

Eriyen Hatıralar isimli şiirsel çalışması ile<br />

kendisine şapka çıkarmıştık.<br />

Röportaj: Özlem Gökbel<br />

@ozlemgokbel<br />

Fotoğraflar: Ali Gökay Sarıöz<br />

www.gokaysarioz.com


Melting Memories<br />

Eriyen Hatıralar<br />

"MEKANLARLA İLGİLİ ÇOK HAYAL<br />

KURARDIM. EVİN ODASINI, KAPISINI, BAHÇEYİ<br />

BAMBAŞKA HAYAL EDERDİM."<br />

Biz daha Anadol’un deneylerini; yani gerçek ve sanal mekanlar arasındaki<br />

bağlantıları, bunların kişilerle nasıl etkileşime geçebileceği,<br />

mekanlar bir zeka ve duygu emaresi gösterirse bunun nasıl<br />

görselleştirilebileceği gibi fikirlere odaklı dünyasını anlamak için kafa<br />

yorarken, başta Google, Microsoft gibi Amerika devleri birlikte projeler<br />

yapmak için sıraya giriyor, İtalya Da Vinci’nin ruhuna, anısına yaraşır bir<br />

örnek olduğunu düşündüğü için kendisine ödül veriyor,<br />

NASA kendisinden mimari boyutlu veri heykeli istiyor…<br />

KISACA DÜNYA REFİK ANADOL’U<br />

YENİ ÇAĞIN BİLİMSEL SANATÇISI OLARAK<br />

KUCAKLADI! BİZE DE GURUR DUYMAK<br />

DÜŞÜYOR. :)<br />

Los Angeles’daki dev stüdyosunda yaptığımız söyleşi; biraz Refik’e ve<br />

başarılarına, biraz da -bizi hayli meraklandıran- yapacaklarına yönelik oldu.<br />

Özlem Gökbel:<br />

Yaptığınız işi anlamaya çalışmadan<br />

önce sizi anlamak,<br />

tanımak isteriz… Kimdir Refik Anadol?<br />

Nasıl bir çocukluk yaşamıştır?<br />

Hangi evrelerden geçip,<br />

bugünlere gelmiştir?<br />

Refik Anadol: 1985 yılında İstanbul’da<br />

doğdum. Ne şanslıyım ki ailemde çağdaş ve<br />

eğitimci olarak deneyimli çok kişi mevcut.<br />

Özgürce ve yaratıcı bir şekilde büyümeme izin<br />

vermiş olmalarına minnettarım.<br />

8 yaşımda ilk bilim kurgu filmimi<br />

Blade Runner’ı izledim.<br />

Aynı yılın yazı annem ve babam<br />

hediye olarak Commodore<br />

128 bilgisayar aldılar ve sanırım o yıldan<br />

itibaren hayatım tamamen değişti.<br />

Çocukluğumda da hayal kurmayı çok seven,<br />

sorulmayanı sormaya çalışan biriydim.<br />

Bilim, teknoloji ve sanat ile olan ilişkimi<br />

o yıllarda inşa ettiğimi düşünüyorum.<br />

Çocukken nasıl hayaller kurardınız?<br />

Bugüne şekillenen Refik<br />

çocukluğundan belli miydi?<br />

Sanıyorum, evet.<br />

Mesela çok iyi hatırlıyorum;<br />

mekanlarla ilgili çok hayal kurardım.<br />

Evin odasını, kapısını, bahçeyi bambaşka<br />

hayal ederdim. Bilgisayar sonrası bir çok<br />

oyuna ait mekanları zihnimde sanki zahiri<br />

dünyadan çıkıp, fiziksel dünya ile birleşmiş<br />

olarak resmederdim. Hayal gücünün<br />

sınırları her zaman çok heyecanlı ve<br />

en ilgi çekici olandı.<br />

Size geçmişte<br />

en çok ne ilham verdi?<br />

Sinema. Genel olarak sinemanın<br />

alternatif bir gerçeklik yaratabilmesi,<br />

bu büyüleyici düşünce ve üretme yöntemi<br />

her zaman en çok ilham veren<br />

mecra oldu.<br />

Teknolojinin bugün geldiği noktayı,<br />

yapabileceklerini anlamak çoğunluk için<br />

henüz pek kolay değil… Sanatla<br />

buluştuğunda ortaya çıkabilecekleri<br />

kavramaksa daha zor sanki... Yaptığınız işi bir<br />

ilkokul öğrencisine anlatır gibi anlatın desem ?<br />

Sanatın, bilim ve teknoloji ile kesiştiği noktada<br />

hayat bulan, büyük veriyi makine zekası ile<br />

görünmeyeni görülür kılan sanat çalışmaları<br />

yapıyorum. Kanvas olarak ise mimari yapıları<br />

kullanıyorum. Yakın geleceği, bugünün düşünce<br />

ve araçları ile şiirsel bir şekilde duygularımızı<br />

dikkate alarak sanat üretiyorum.<br />

Bu alanda yaptığınız çalışmalara ilk ne<br />

zaman, hangi işle başlamıştınız?<br />

Sonra sırasıyla hangi işler geldi?<br />

İlk medya sanatı projem lisans bitirme projesi<br />

olarak Santralistanbul Çağdaş Sanatlar Müzesi<br />

cephesinde gerçekleşti. Sonrasında Avrupa’nın<br />

birçok şehrinde mimariyi kanvas, ışığı materyal<br />

olarak kullandığım pek çok proje yapma<br />

fırsatım oldu. Sırasıyla İstanbul’da İstiklal<br />

Caddesi’nin sesini veri heykeline çevirdim.<br />

Bu hem ülkemizde, hem de alanında bir ilk<br />

oldu. Fiziksel veri heykelini Alper Derinboğaz<br />

ile iş birliğimiz sonucu mimari ölçekte<br />

Yapı Kredi Kültür Sanat yapısı cephesinde<br />

görselleştirdik. Sonrasında Amerika’da eğitim<br />

maceram başladı ve stüdyomu 2014 yılında<br />

açarak dünya çapında veri heykeli ve resimleri<br />

üretmeye devam ediyorum.<br />

Yakın zamanda Google, Microsoft gibi<br />

devlerle bir araya geldiniz. Nasıl oldu<br />

tüm bunlar? Çok mu şanslısınız?<br />

Şanstan öte ilham aslında, karşılıklı bir<br />

deneyim diye düşünüyorum.<br />

Mesela 2013 yılında Bill Gates’in de<br />

aralarında olduğu Microsoft Research<br />

En İyi Vizyon ödülünü almaya hak kazanmam<br />

ile bir teknoloji devi ile ilk kez iş birliği yapma<br />

fırsatı bulabildim. Sonrasında ürettiğim veri<br />

heykelleri ve resimleri sayesinde<br />

Google’ın Sanatçılar ve Makine Zekası<br />

ekibinin dikkatini çekmiş olmalıyım;<br />

peşi sıra birçok yapay zeka mühendisi<br />

ile birçok sanat projesi gerçekleştirme<br />

imkanı elde ettim. Dediğim gibi şanstan öte<br />

vizyonların örtüşmesi ve bu devlerin öncüler<br />

ile iş birliği hevesinin bu ilişkileri<br />

kurduğunu söyleyebilirim.<br />

Şans demişken; 2018 Eylül’ünde<br />

Los Angeles, Walt Disney Concert Hall’de<br />

yaptığınız çalışma hepimizin tüylerini<br />

ürpertti. Dünyaca ünlü yönetmenleri,<br />

sanatçıları, bilim insanlarını büyülediniz.<br />

LA Filarmoni Orkestrası’nı,<br />

binanın mimarı 90 yaşındaki efsane<br />

Frank Gehry’i nasıl ikna edebildiniz?<br />

Hikayesini merak ediyorum şahsen.<br />

Aslında Frank Gehry ile yollarımız,<br />

2014 yılında Walt Disney Konser Salonu’nda<br />

Esa-Pekka Salonen ile<br />

gerçekleştirdiğimiz proje ile kesişmişti.<br />

Dünyanın ilk eş zamanlı mimari ölçekli<br />

görsel/işitsel projesi olması,<br />

hem de kendisinin açılış gecesi orada olup<br />

desteklemesi hakikaten çok anlamlıydı.<br />

100. yılını kutlamak adına tekrar gündeme<br />

gelen yüksek lisans bitirme projemi kendisi de<br />

desteklemiş olduğu için sanırım<br />

her şey çok anlamlı ilerledi.<br />

LA Phil ise geleneksel havai fişek gösterisinin<br />

çok ötesinde, önümüzdeki<br />

100 yıla dair söylemi olacak,<br />

anlamlı, gelecekten ilham alan bir<br />

proje arayışında idi.<br />

Burada yollar kesişti ve hayalini uzun<br />

yıllardır kurduğum proje ortaya çıktı.<br />

“BİR YAPI<br />

ÖĞRENEBİLİR Mİ?”<br />

“ÖĞRENEBİLİRSE<br />

RÜYA GÖREBİLİR Mİ?”<br />

gibi insana ait<br />

bilişsel yetilerin mimari ile<br />

buluştuğu bu proje 6 ay önce hayata geçti.<br />

100 bine yakın Los Angeleslı’nın<br />

deneyimlediği proje hakikaten birçok kişiye<br />

dokunmaya vesile oldu.<br />

Yapay zeka, hafıza, mimari ve<br />

kamusal alanda sanatın<br />

biricik örneği olarak tarihe geçti.


Şahane… Bir kez daha tebrik ediyoruz sizi.<br />

Ama tebriklerimiz bitemiyor bir türlü.<br />

Bu arada, The Lorenzo il Magnifico Lifetime<br />

Achievement Award for New Media<br />

and Installation Art // Floransa Bienali<br />

kapsamında Melting Memories / Eriyen<br />

Hatıralar çalışmanıza verilen bu ödül bizim<br />

en son duyduğumuz başarılarınızdan biri…<br />

Gurur duyduk. Floransa bu yılki bienali<br />

Mayıs itibari ile ölümünün üstünden<br />

500 sene geçmiş olan Da Vinci’ye adıyor…<br />

Sizce bu ödülün bu konuyla da bir<br />

bağlantısı var mı? Sizi de modern<br />

zamanların Da Vinci’si olarak mı görüyorlar?<br />

Ne dersiniz?<br />

Çok teşekkür ederim. Hakikaten bu<br />

yaşta olabilecek bir ödül olduğunu hiç<br />

düşünmemiştim. Çok anlamlı bir durum.<br />

Ödülü bildiren jüri üyesi son dönem<br />

çalışmalarımda, sinir-bilim, yapay zeka ve<br />

sanatı birleştirmiş olmamın Da Vinci’nin<br />

ruhuna, anısına yaraşır bir örnek olduğunu<br />

ve son dönemdeki tüm projelerime atfen<br />

verildiğini söylemişti. Ekim ayında İtalya<br />

Kültür Bakanı’ndan ödülü almaya gitmek için<br />

sabırsızlanıyorum.<br />

Ve en taze haber NASA’dan…<br />

34 yaşında genç bir Türk olarak NASA’nın<br />

kapısını nasıl çaldınız? Ya da onlar mı sizin<br />

kapınızı çaldı? NASA’nın sanatla<br />

nasıl bir işi olabilir?<br />

Onlar kapımı tam 1 yıl önce çaldı.<br />

Malum NASA JPL birçok uzay düşkününün<br />

rüya kurumu. En anlamlı olan ise ekibin<br />

duvarlarında stüdyomuzun ürettiği veri heykeli<br />

ve resimlerinin olduğunu öğrenmem oldu. Bir<br />

süredir iş birliği için proje arıyorlamış.<br />

Son çalışmaları ise Dr.Charles Elachi ile kontrol<br />

merkezi lobisinin yenilenmesi imiş.<br />

Bu proje kapsamında lobi içerisinde mimari<br />

boyutlu bir veri heykeli çalışması istediler.<br />

Mars ve daha pek çok gezegen üzerine yapılan<br />

güncel araştırma verilerinden oluşacak bir<br />

çalışma. Bu heyecanlı üretime projeye özgü<br />

yazılımlar ve yapay zeka algoritmaları ile<br />

devam ediyoruz.<br />

Gerçekten de müthiş heyecan verici.<br />

Bugün en çok esinlendiğiniz şeyler neler?<br />

Beynin sınırları, teknolojinin varacağı<br />

noktalar, gelecekte bizi<br />

bekleyenler vb. konularda takip ettiğiniz<br />

birileri var mı?<br />

İnsanoğlu olarak bilişsel kapasitemiz, nörolojik<br />

evrimimiz, duygularımız ve anılarımız en büyük<br />

ilham kaynaklarım. Zor olan ise bu bahsi geçen,<br />

bizi biz yapan en mahrem verileri egodan<br />

arındırarak görselleştirebilmek. Bu alanda<br />

birçok konuyu yakından takip ediyorum.<br />

Sizce bugün tanımladığımız haliyle sanat,<br />

gelecekte nasıl evrilmiş olacak?<br />

Teknolojiyi insanlığın aynası olarak görüyorum.<br />

Dolayısıyla bu sorunun cevabının, teknolojinin<br />

evrimi ile eş süreçli olacağını düşünüyorum.<br />

Bu noktada önemli olan ise soracağımız<br />

soruların cevaplardan daha önemli olduğu,<br />

yeni bir çağa başladığımızın farkında olunması.<br />

İşte bu sorular insanoğlu olarak evrimimize,<br />

dolayısıyla sanata da yön verecektir.<br />

Size boş bir tuval versem,<br />

bildiğimiz klasik tuval ama, ne çizerdiniz?<br />

Çizim kabiliyetim çok iyi değil fakat<br />

yapay zeka ile bir resim yapardım sanırım.<br />

Makinenin bilincini bir pigment gibi kullanarak.<br />

O an makineye ne öğretiyorsam,<br />

onunla çizerdim.<br />

Yakın gelecek için (NASA dışında)<br />

en büyük planınız nedir?<br />

Birleşmiş Milletler ile büyük bir projemiz<br />

başlıyor. Bunun dışında 11 proje ile dünyanın<br />

birçok şehrinde veri heykeli ve veri resimleri<br />

üretiyoruz. Planım Google,<br />

Microsoft, Intel ve Nvidia ile olan<br />

ilişkilerimizin verdiği biricik bilişim<br />

gücü ile görülemeyeni görülür kılmaya<br />

sanat ile devam etmek.<br />

54 yaşında bir<br />

Refik Anadol portresi tahayyül<br />

etmenizi istesem;<br />

nerede yaşıyor, o güne kadar<br />

neler yapmış ve tam o gün gelecek için<br />

neleri hayal ediyor olurdu?<br />

Tahminen doğanın tam ortasında,<br />

çok hızlı bir internet bağlantısı olan,<br />

içerisinde kuantum bilgisayara<br />

sahip bir stüdyoda ve içerisinde<br />

takım arkadaşlarımla hayal kurmaya<br />

devam ediyor olurum.<br />

"OPTİMİST<br />

BİRİ OLARAK, HİKAYENİN<br />

POZİTİF, İNSANLIĞIN<br />

YAPAY ZEKADAN<br />

FAYDALANABİLDİĞİ BİR<br />

GELECEĞİN TAM<br />

ORTASINDA HAYAL<br />

EDİYORUM KENDİMİ."<br />

www.alternatifbank.com.tr<br />

The Commercial Bank (Katar) kuruluşudur.


03<br />

hillsider 28/32<br />

BİNBİR DELİ HASRETİN TEK DİZELİ TÜRKÜSÜ,<br />

KALBİNDE DERİN İZLER BIRAKAN BİR ROMAN VE<br />

ROMANTİK BİR AŞIK:<br />

“YOLCULUK MU?” DİYE SORDU.<br />

“HAYROLA NE YANA?”<br />

“GİRİT’E. NEDEN SORDUN? “<br />

“BENİ DE GÖTÜRÜR MÜSÜN?”<br />

Dikkatle ona baktım. Çukurlaşmış yanaklar,<br />

kalın bir çene, kabarık favorili kırlaşmış saçlar,<br />

kıvılcımlanan gözler.<br />

“Neden? Seni ne yapayım?”<br />

Omuz silkti, alaylı, “Neden? Neden?” dedi.<br />

“İnsan nedensiz bir şey yapamaz mı?<br />

Şöyle keyif için...” Heraklion doğumlu<br />

Nikos Kazancakis’in “Zorba” kitabı<br />

Girit’e gidecek uçağımız havalanırken<br />

bana yol arkadaşı olmaya söz vermişti.<br />

2018 yılı, aylardan Eylül. İlk gidişimin üzerinden<br />

tam bir yıl geçmişti ve burnumda tütüyordu ada.<br />

Bana kendimi iyi hissettiren çok fazla<br />

detay vardı çünkü.<br />

Akdeniz’in turkuaz, berrak suları,<br />

zeytinyağı ile lezzetlendirilmiş sofraları,<br />

şaşırtan bir kültür zenginliği, mitosları,<br />

sakin ve güler yüzlü insanları ile hem uzakta,<br />

hem de bize çok yakın bir ada Girit.<br />

Osmanlı döneminin izlerine rastladığımız adada,<br />

Türk olduğumuzu öğrenince "Hoş geldin" diyerek<br />

gülümseyen Giritli yaşlı amcalar içimizde bir sıcaklık,<br />

yüzümüzde bir ışıltıya sebep olmuştu.<br />

Ada yaklaşık iki yüzyıl Osmanlı hakimiyetinde<br />

kalmıştı ne de olsa.<br />

Yazı ve fotoğraflar : Ayşe Kaynarcalı<br />

ayse@sacred7travel.com


GİRİT’E GELEN<br />

GEZGİNLERİN<br />

MUTLAKA<br />

GÖRMESİ GEREKEN<br />

İKİ ŞEHRİ VARDIR;<br />

HERAKLION<br />

VE HANYA.<br />

koleksiyona sahipti. Havalimanına girince<br />

panolarda karşıma çıkan ‘’Discover Europe’s<br />

Origins’’ sloganında ne demek istendiğini<br />

müzeye girince anladım.<br />

M.Ö. 3000 yılına tarihlenen efsane uygarlık<br />

Minos'un anavatanı olması ile başlıyor adanın<br />

zengin kültürü. Uzun süren restorasyonun<br />

ardından, 2014 yılında yeniden açılan müze,<br />

Minos Uygarlığı’na ait çok sayıda eseri<br />

barındırmakta. Girit’e ilk gidişimde 27 odada<br />

8500 objenin bulunduğu müzede hangi eseri<br />

inceleyeceğimi şaşırmıştım. İkinci gidişimde<br />

ise müzeye daha geniş bir zaman ayırdım.<br />

Bazı eserlerin önünde durup dakikalarca<br />

hayranlıkla izledim. Müzenin en ilginç<br />

eserlerinden biri ‘’Phaistos diski’’.<br />

Phaistos kazılarında bulunan dört bin<br />

yaşındaki disk hala gizemini koruyor.<br />

Girit adasında o dönemde konuşulan<br />

dil ve kültür hakkında bilgi veren<br />

diskin evlilik törenlerinde okunan sadakat<br />

yemini olduğu tahmin edilmekte.<br />

"YILANLI TANRIÇA" HEYKELİ<br />

MİNOS UYGARLIĞI’NDA<br />

KADIN FİGÜRÜNÜN NEDENLİ<br />

GÜÇLÜ VE DEĞERLİ OLDUĞUNU<br />

GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR.<br />

Şansızlık Minos’un peşini bırakmaz.<br />

Atina’da oğlu öldürülür. Bunun üzerine Atina,<br />

yedi yılda bir yedi kız, yedi erkek genci kurban<br />

göndermekle cezalandırılır.<br />

Atina kralının oğlu kahraman Thesus,<br />

Minos’a giderek bu zulme bir son vermeye<br />

karar verir. Minos kralının kızı Ariadne’nin<br />

yardımı ile labirente girip canavarı öldürmeyi<br />

başarır. Dönerken kıyıda siyah renkli yelkenleri<br />

gören babası Egeus, oğlunun öldüğünü<br />

düşünerek denize atlayarak intihar eder,<br />

insanlar adını anmak için atladığı denize onun<br />

adını verir: Ege Denizi. Knossos Sarayı<br />

ilk kez 1900’de başlayan kazılarla Sir Arthur<br />

Evans tarafından ortaya çıkarılmış. Geniş<br />

bir alana yayılan saray beş katlı bir yapıya<br />

sahip. Her biri merkezde iç avlu etrafına<br />

dizilmiş yaşam alanları, ibadet yerleri, çalışma<br />

bölümleri ve depolardan oluşan 1300 odalı<br />

olup, yukarıda bahsi geçen mitolojiye konu<br />

olan labirent mimarisindedir.<br />

Antik kenti detaylı gezmek isterseniz en az iki<br />

saat ayırmanızı tavsiye ederim, taht odasını<br />

görebilmek için bile kuyrukta beklemeyi göze<br />

almalısınız. Sarayın duvarlarını süsleyen canlı<br />

renklerdeki fresklerin orijinallerini bir gün<br />

önce Arkeoloji Müze’sinde görmeseydik,<br />

orijinal olduğunu düşünebilirdik.<br />

Bu yaz tercihiniz Girit olabilir tabii, ancak<br />

bence Eylül ayı daha doğru bir seçim olur.<br />

Her ne kadar çok turist olsa da yaz aylarının<br />

yoğun kalabalığı kalmıyor bu dönemde.<br />

Hücrelerine kadar içini ısıtan güneş, tembellik<br />

için bahane sanki adada. Yavaş yavaş akıyor<br />

her şey, telaşa gerek yok.<br />

Zamanın hiç mi hiç acelesi yok.<br />

Ada rüzgarı gün içinde sakin, saklanıyor<br />

bir köşeye, akşam olunca hatırlatıyor<br />

kendisini sırtınızda bir ürpertiyle.<br />

Yunanistan’a bağlı olsa da, halkı<br />

‘’Yunanlı’’yım demiyor, onlar ‘’Giritli’’ çünkü.<br />

Yüzyıllar boyunca, Ege ve Akdeniz’in en<br />

sert fırtınalarıyla baş etmeyi başarmışlar.<br />

Akdeniz’de geçiş noktası olunca gözler<br />

hep üzerinde olmuş. Roma ve Doğu Roma<br />

İmparatorluğu, Araplar, Venedikliler,<br />

Osmanlı, Yunanistan, mübadele dönemi...<br />

Savaşların, istilaların, kanlı çarpışmaların<br />

toprakları. Tarihin sayfalarına gömülen<br />

medeniyetlerin üzerine farklı, yeni kültürlerin<br />

yerleşip adayı nasıl zenginleştirdiğine tanıklık<br />

ediyorum gezi boyunca. Çok acılar çekilmiş,<br />

çok ağıtlar yakılmış bu topraklarda.<br />

Girit; Yunanistan anakarasının yaklaşık<br />

160 km güneyinde yer alıyor,<br />

Akdeniz'in beşinci büyük adası.<br />

Ana karaya uzak ama bize çok yakın...<br />

ADANIN TARİHİ<br />

Avrupa kıtasının en eski uygarlığı günümüzde<br />

Minos (Minoan) Uygarlığı olarak adlandırılıyor.<br />

Minos Uygarlığı Girit'ten çıkıp bir çok Ege<br />

adasına da yayılmış. Örneğin Milos, Rodos<br />

ve Santorini adalarında bu uygarlığın izleri<br />

sürülmektedir. Dünyaca ünlü Knossos Sarayı,<br />

Minos dönemine ait en önemli buluntudur.<br />

Karanlık çağ olarak bilinen bir dönem ve<br />

Miken istilaları ile bu uygarlık tarihin tozlu<br />

sayfalarına karışsa da, günümüze<br />

ulaşan buluntular Heraklion Arkeoloji<br />

Müzesi’nde meraklıları büyülemektedir.<br />

Miken Uygarlığı da M.Ö. 1100’lerde Dorlar’ın<br />

göçleri neticesinde yok olmuş, devamında<br />

kurulan şehir devletleri birbirleri ile rekabet<br />

içinde yaşamışlardır. Ardından M.Ö. 69’da<br />

Girit Roma İmparatorluğu’nun eline geçmiştir.<br />

Roma İmparatorluğu’nun dağılması ile<br />

Doğu Roma İmparatorluğu’na geçen ada<br />

yönetimi, M.S. 820-960 yılları arasında<br />

Endülüs’ten gelen Arapların hakimiyetinde<br />

kalmıştır. Ardından yeniden Doğu Roma<br />

İmparatorluğu’nun hakimiyetine geçmiş,<br />

1204 yılında 4.Haçlı Seferi’nin ardından Girit<br />

Adası’nın yeni sahipleri Venedikliler olmuştur.<br />

Dört yüz yıl boyunca egemen olan Venedikliler<br />

döneminde ada, hem ekonomik hem kültürel<br />

anlamda zenginleşmiştir.<br />

Mimari açıdan etkileyici eserler inşa edilirken,<br />

sanatın da geliştiği bir dönem yaşanmıştır.<br />

Venedik dönemi, Girit’in son kalesi olan<br />

Kandiya’nın 21 yıl süren kuşatmanın ardından<br />

teslim olmasıyla sona ermiştir. 1669 yılında<br />

adanın büyük bölümü Osmanlılar’ın eline<br />

geçmiştir. Venedikliler’in adadaki son üstü<br />

Spinalonga'nın da 1718 yılında düşmesiyle<br />

birlikte ada tamamıyla Osmanlı kontrolüne<br />

geçmiştir. Yaklaşık iki yüzyıl Osmanlı<br />

hakimiyetinde kalan ada 1898 yılında<br />

bağımsızlığını kazanmıştır.<br />

Osmanlı’nın adadaki hakimiyeti ile Venedikli<br />

Girit kültürel birikimin temsilcilerinin bir<br />

kısmı Batı Avrupa'ya geçmişler. Bu süreçte<br />

Batı Avrupa’ya giden aydınlardan biri de<br />

İspanyol resim sanatının önemli isimlerinden<br />

olan El Greco, asıl adıyla Domenikos<br />

Theotokopulos'tur. 1898 - 1913 yılları arasında<br />

Girit, Avrupa'nın büyük devletlerine bağlı<br />

yarı bağımsız bir krallık olarak varlığını<br />

sürdürmüştür. 1913 yılında ada Yunanistan'a<br />

bağlanmıştır. 2. Dünya savaşı sırasında<br />

Girit, Nazi Almanyası tarafından işgal edilmiş<br />

ve Girit halkı kahramanca direnmiştir.<br />

Alman işgali için adanın uzun tarihi boyunca<br />

gördüğü en kanlı işgal olduğu söylenir.<br />

Girit’e gelen gezginlerin mutlaka görmesi<br />

gereken iki şehri vardır; Heraklion ve Hanya.<br />

HERAKLİON<br />

Heraklion diğer adı ile Kandiye;<br />

Girit’in en büyük şehri ve yönetim merkezidir.<br />

9. yüzyılda Endülüs Arapları’nın işgali<br />

sırasında korsanlık faaliyetlerinin merkezi<br />

olan şehir tarih boyunca farklı isimlerle<br />

adlandırılmıştır. Derin hendekleri olan<br />

surlardan dolayı Araplar ‘’Rabt el Handak’’<br />

adını vermiştir. Latince adı ise Candia olarak<br />

geçer. Venedikliler’den kalan eski liman ve<br />

mendireğin sonunda yer alan görkemli kalesi<br />

şehrin sembolü konumumdadır. 17. yüzyıldan<br />

kalma Morosini Çeşmesi veya ‘’Aslanlı Çeşme’’<br />

çevresindeki kafelerle kentin merkezi ve<br />

gençlerin buluşma noktası olarak bilinir.<br />

Belediye Binası olarak hizmet veren, Morosini<br />

tarafından yapılmış Venedik Locası meydanı<br />

taçlandıran diğer bir eser olarak karşımıza<br />

çıkar. Gece ışıklandırılan mavi kubbesi ile<br />

Agios Titos Kilisesi kentin görülmeye değer<br />

eserleri arasında yer alır.<br />

HERAKLİON ARKEOLOJİ MÜZESIİ<br />

Girit’e yaptığım ilk yolculuk benim için<br />

sürprizlerle dolu idi. Şehir beklediğimden çok<br />

daha modern ve hareketliydi. Bir Yunan adası<br />

kentinden çok, bana İtalya’yı anımsatmıştı.<br />

Şehirde gezdiğim ilk yer Heraklion Arkeoloji<br />

Müzesi olmuştu. Dünyada gezdiğim birçok<br />

Arkeoloji Müzesi içinde beni en çok hayrete<br />

düşüren, beklentilerimin üzerinde bir<br />

Tanrıçanın üzerindeki elbisenin zarafetine<br />

hayran kalmıştım. Elindeki yılanlar tanrıçanın<br />

yeraltı dünyasının güçleri ile bağlantısını,<br />

başındaki panterler ise vahşi doğa üzerindeki<br />

hakimiyetini vurguluyor. Göğüsleri apaçık<br />

ortada, bolluk ve bereketin temsili olarak.<br />

M.Ö. 1600’lere ait bu eserde kadın doğanın<br />

efendisi, bereketin sembolü.<br />

Müzede beni hayrete düşüren bir diğer ise<br />

mutfak gereçleri bölümü olmuştu.<br />

Yemek pişirme kapları, süzgeçler o kadar<br />

detaylı ki, milattan önceki çağlara ait<br />

olduğuna inanmak zor geliyor.<br />

KNOSSOS SARAYI<br />

Minos dönemine ait en önemli ve dünyaca<br />

ünlü kalıntı ‘’Knossos Sarayı’’ Heraklion<br />

gezimizin bir diğer süprizi idi. Kente 8 km<br />

uzaklıkta yer alan Knossos, uygarlığın ulaştığı<br />

görkem ve zenginlik hakkında önemli ipuçları<br />

veriyor. Mitolojiye göre Girit kralı Minos,<br />

denizlerin ve fırtınaların tanrısı Poseidon’dan<br />

bir boğa diler.<br />

Ancak bu boğayı kurban etmek yerine<br />

kendisine saklar. Bu duruma sinirlenen<br />

Poseidon’un boğayı saldırgan bir yaratığa<br />

dönüştürür, adı da Minator’dur.<br />

Minator’u saraya kapatmaya karar veren<br />

kral, mimarlarına çıkışı imkansız bir labirent<br />

yapmalarını emreder.<br />

Gezimizin sonunda, taze sıkılmış portakal<br />

suyu içmek için uğradığımız sarayın girişindeki<br />

kafede duygulu anlar yaşadık. Kafeyi işleten<br />

Theodorakis ve yeğeni Netis kırık Türkçeleri ile<br />

bizi selamlarken mübadele sırasında ailesinin<br />

Trabzon’dan Girit’e gelişlerinin hikayesini<br />

anlattı. Birlikte yolculuğa çıktığım arkadaşım<br />

da ailesinin köklerinin Girit’e uzandığından<br />

bahsedince, sıcak bir kucaklaşmaya şahit<br />

oldum. İki yakanın insanları...<br />

Kültürler, inançlar, kaderler ne kadar da<br />

benzer. Girit, 1913 yılında Londra anlaşmasıyla<br />

Yunanistan’a bağlanınca, Müslüman halkı<br />

azınlık statüsüne geçmiş. 1923 yılında büyük<br />

mübadele ile gemilere binip ülkemizin Ege<br />

ve Akdeniz kıyı şehirlerine yerleşmişler. Fakat<br />

Girit, hep özlem dolu, yanık bir türkü olarak<br />

kalmış yüreklerinde.


Rivayete göre; uzun seneler Osmanlı<br />

hakimiyetinde kalan adanın en zengin şehri<br />

Hanya’ya gönderilmek, o dönemlerde<br />

sürgün anlamına geldiği için<br />

"Hanya'yı Gonya'yı görürsün" deyimi çıkmış<br />

ortaya. Başka bir rivayete göre ise<br />

"Yaşanan katliamlar arasında kaybolup<br />

gidersin" anlamı taşıyor. Zaman içinde<br />

söylene söylene ‘’Gonya’’ olmuş ‘’Konya’’.<br />

Gonya'yı değil ama Hanya'yı yeniden görmek<br />

benim için büyük keyifti.<br />

NIKOS KAZANCAKIS<br />

Heraklion gezimizin son durağı Dünya edebiyatının<br />

başyapıtlarından biri olan "Zorba" ve "El Greco'ya Mektuplar"<br />

eserleri ile tanınan, 18 Şubat 1883, Kandiye doğumlu ünlü yazar<br />

Nikos Kazancakis'in mezarı oldu.<br />

MEZAR TAŞINDA ŞÖYLE YAZIYOR:<br />

HİÇBİR ŞEY UMMUYORUM,<br />

HİÇBİR ŞEYDEN KORKMUYORUM, ÖZGÜRÜM.<br />

Yol boyunca değerli rehberimiz Elif Çamlıkaya yazar hakkında bilgi<br />

verirken, kitaptan seçtiği paragrafları paylaşarak, yazarın ruhuna<br />

dokundu. Zorba kitabında yer alan şu paragraf ise hayatı özetler gibiydi:<br />

"Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin?<br />

Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım sevdalar, yarım günahlar,<br />

yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan!”<br />

HANYA<br />

Osmanlı döneminden kalma evlerinin önünde,<br />

begonvil ağaçlarıyla süslü dar sokaklarında, Venedik döneminin izlerini<br />

taşıyan taş duvarlarında, kısaca tarihin sayfalarında kaybolabileceğiniz<br />

büyüleyici bir şehirdir Hanya. Beş bin yıldır üzerinde yaşamın<br />

devam ettiği şehir, tarih boyunca hep önemini korumuş.<br />

9.yüzyılda adayı fetheden Arapların eline geçince ticari bir liman olma<br />

özelliği kazanmış. 1204 yılında Venedikliler şehri ele geçirince,<br />

etrafını kale surlar ile çevirerek koruma altına almışlar.<br />

Burası; Venedikliler’in doğudaki en uç liman kenti olması sebebiyle<br />

‘’Doğunun Venedik’i olarak adlandırılmış. 1453 yılında İstanbul’un<br />

fethinden sonra, buradan ayrılan bazı din adamları ve sanatçıların<br />

Hanya’ya yerleşmesi ile kültürel anlamda zenginleşmiş ve 1645 yılında<br />

Osmanlılar’ın eline geçince idari merkez statüsü kazanmış.<br />

Osmanlı döneminde Rethimno ve Hanya en yoğun Müslüman nüfusun<br />

olduğu şehirlermiş. Hanya sahilinde mendireğin ucundaki deniz feneri<br />

şehrin sembolüdür. Yirmi bir metre yüksekliğinde olup dünyanın halen<br />

ayakta olan en eski deniz fenerlerinden biri olarak bilinir. Splantzia<br />

Osmanlı döneminde Türkler’in yaşadığı semtin adıdır. Osmanlı<br />

mimarisinin izlerini taşıyan sokaklarına girdiğinizde, eski zamanlarda<br />

koyu kahve ve nargile içilerek sohbet edilen liman kahveleri çıkar<br />

karşınıza. Bu kahvelerde oturup tavla oynayan adalıların görüntüsü bize<br />

hiç te yabancı gelmiyor. Biraz ileride evlerinin kapılarında oturmuş<br />

hem sohbet edip, hem örgü ören kadınlar gibi.<br />

GONYA'YI BİLEMİYORUM AMA HANYA'YI GÖRMEK İÇİN<br />

GİRİT’E GELMEYE DEĞER!<br />

"Hanya'yı Konya'yı gördün mü?" cümlesindeki Konya’nın Gonya<br />

olduğunu gezimiz sırasında öğrendim. Meğer Gonya, Hanya yakınlarında<br />

başka bir kasaba imiş. Manastırı ile ünlü Gonya’dan geçmeden<br />

Hanya’ya ulaşmak mümkün değilmiş.<br />

Girit’e ikinci gelişimde hayalim gün<br />

doğmadan sahiline ulaşıp, günü karşılamaktı.<br />

Alacakaranlıkta uyandım, sahile doğru<br />

yaklaştıkça adımlarımı hızlandırdım.<br />

Henüz bulutlar pembe, sokaklar ıssız,<br />

martılar arsızdı. Kentin sokak köpeklerinin,<br />

“Yammass” nidaları ile çoşan gençleri gibi,<br />

akşamdan kalma olduğuna kanaat getirdim.<br />

Ağır aksak iki adım atıp, yığılıp kalıyorlardı<br />

deniz kıyısında. Boyunlarını uzatıyorlar,<br />

yoldan geçen birinin fark edip okşamasını<br />

bekliyorlardı.<br />

Tam bir yıl önce bıraktığım yorgun tekneler,<br />

hasret bulutlar, tuzlu dalgaların yaladığı<br />

kaldırım taşları, hayat veren güneş yine<br />

aynı yerde bekliyordu. 'Değişen hiçbir şey yok,<br />

takvim yapraklarından başka’’ diye<br />

iç geçirdim.<br />

MATALA<br />

Girit Adası’na yolu düşen bir gezginin<br />

unutamayacağı çok şirin bir balıkçı<br />

kasabasıdır Matala. 1960’ların sonunda<br />

Hippiler hayallerini, aşklarını,<br />

umutlarını ve şarkılarını bambaşka diyarlara<br />

taşımak için kıtalar aşıp Girit’e gelmişler.<br />

Akdeniz’in turkuaz sularına kıyısı olan bu<br />

kasaba umut rüzgarlarına kapılıp gelen<br />

hippilerin cenneti olmuş. Kıyı şeridine paralel<br />

mağaralarda yaşamışlar bir dönem.<br />

Rivayete göre buraya ilk gelen bir Alman<br />

gence köylülerden biri yiyecek vermiş ve<br />

ücreti ödemeye kalktığında“para istemez”<br />

diye cevaplamış. Yerel halkla yapılan<br />

söyleşilere göre sonraki senelerde bir kişi<br />

yanında dört kişiyle gelmiş,<br />

sonra 20 ve sonradan 100 olmuşlar.<br />

En sonunda Matala’da bir komün oluşmuş.<br />

Rolling Stones’un dünyanın en iyi müzisyenleri<br />

arasında gösterdiği “Joni Mitchell” bir<br />

dönem burada yaşamış.<br />

Matala’ya vardığımızda önce<br />

ara sokaklarında biraz dolaştık,<br />

çarşılarında alışveriş yaptık.<br />

Sonra nefis deniz ürünlerini tadacağımız<br />

restoranın kıyıya en yakın masasında oturup,<br />

pırıl pırıl ışıldayan denizi izlemeye koyulduk.<br />

Sadece seyretmek yetmeyince,<br />

dayanamayıp kendimizi Akdeniz’in berrak<br />

sularına bıraktık.<br />

Eylül güneşinin sıcaklığını tenimizde<br />

hissederken bu adadan ayrılmak<br />

öyle zordu ki... Her daim gidilesi,<br />

yaşanası bir ada Girit.


04<br />

hillsider 34/36<br />

GİZEMLİ TARİHİ İLE BEVERLY HILLS’İN EFSANE KONAĞI:<br />

Film yıldızları Douglas Fairbanks ve Mary Pickford<br />

1910'larda eğlence dünyasının en çok konuşulan<br />

çiftiydi.<br />

SESSİZ SİNEMA<br />

ÇAĞINDA GİŞELERDE VE<br />

KRİTİK BAŞARI GÖSTEREN<br />

ÇOK SAYIDA ESERDE ROL ALAN<br />

HOLLYWOOD’UN İLK<br />

“RÜYA ÇİFTİ” ONLARDI.<br />

İkisi de akranları tarafından çok sevilirdi ve<br />

film yapım endüstrisinin yenilikçileriydiler.<br />

Günümüzde Oscar olarak bilinen<br />

Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi'nin kurucu<br />

üyelerindendiler. Fairbanks, 1927'de ilk<br />

Akademi Başkanı seçilirken, Pickford ise<br />

Coquette'deki Norma Besant rolüyle tarihteki ikinci<br />

en iyi Kadın Oyuncu Oscar'ını kazanan isimdi.<br />

Çiftin peri masalı gibi destansı bir aşkları vardı ve<br />

1919'da evlenmeleriyle resmi hale getirdikleri ilişkileri,<br />

Fairbanks’ın güzel gelini için saray gibi bir ev inşa<br />

etmesiyle iyice ölümsüzleşmişti.<br />

Etkileyici odaları, misafir kanadı, tenis kortları,<br />

yüzme havuzu ve nadir antika koleksiyonuna sahip ve<br />

Beverly Hills'e bakan 18 dönümlük<br />

Pickfair, çiftin soyadlarının birleştirilmesi ile,<br />

işte böyle yaratılmış oldu.<br />

Yazı: Elmira Gürses


Ardından Charles Rogers, Mary’nin hayaletinin<br />

kendisine göründüğünü ve evi satmasını<br />

istediğini iddia ederek mülkü satışa çıkardı.<br />

Pickfair en sonunda Amerikan futbol takımı<br />

Los Angeles Lakers'ın sahibi olan Jerry Buss'a<br />

satıldı. Buss 1988'de aktris Pia Zadora ve<br />

kocası Meshluam Riklis'e sattığı konağın<br />

dokusunu ve tarihsel bütünlüğümü korumak<br />

için çok çalışmıştı. Evin ihtişamlı tarihine<br />

hayran olanlar ve konağın korunmasını<br />

isteyenler, Pickfair’in, konağı koskaca bir<br />

neslin hayallerini süsleyen orijinal ihtişamına<br />

geri getirme sözü veren Zadora'nın ellerinde<br />

olmasından memnundular.<br />

Bu saati özel yapan şey,<br />

her ayrntsndaki ustalk ve deneyimdir.<br />

Tpk Özel Bankaclk hizmetlerimiz gibi.<br />

Teknik birikim ve deneyimimizle her ihtiyacnz<br />

en ince ayrntsna kadar düşünerek stratejiler geliştiriyor,<br />

sizin için en uygun yatrm seçeneklerini sunuyoruz.<br />

İşte, yllar boyu süren birlikteliğimizin srr bu...<br />

1143 Summit Drive'da bulunan ev kısa sürede<br />

“Hollywood'un Beyaz Saray'ı” haline geldi.<br />

Çiftin ünü, on yıldan fazla bir süre boyunca,<br />

yaşadıkları Tinseltown’un Kralı ve Kraliçesi<br />

gibi hüküm sürmelerini sağladı. Pickfair'de<br />

verdikleri çekici partiler ve kutlamalara<br />

Charlie Chaplin, Windsor Dükü ve Düşesi,<br />

Greta Garbo, Albert Einstein, Joan Crawford,<br />

F. Scott Fitzgerald, Amelia Earhart, Charles<br />

Lindbergh, Gloria Swanson, Siam Kralı ve<br />

Kraliçesiyle, Franklin D. Roosevelt ve eşi<br />

Eleanor gibi dönemin en büyük isimleri<br />

davet ediliyordu. Pickfair'de bir partiye davet<br />

edilmek, o zamanlar yalnızca en zengin,<br />

en büyüleyici ve en güçlü insanlara ayrılmış<br />

seçkin Hollywood camiasının bir parçası<br />

olduğunuz anlamına geliyordu.<br />

Ev, bugünlerde “Kaliforniya Stili” olarak<br />

adlandırılan bir mimari tarz yaratan saygın<br />

mimar Wallace Neff tarafından yapılmıştı.<br />

Pickfair aynı zamanda çiftin kano üzerinde<br />

kürek çektikleri ikonik resimlerine konu olan<br />

ve Los Angeles’ta yüzme havuzu yapılan<br />

ilk ev olma özelliğini taşıyordu. 25 yatak odası,<br />

görkemli bir salon, ahırlar, hizmetçi odaları,<br />

tenis kortları, çok sayıda araba garajı, tavan<br />

freskleri, parke döşemeler, ağartılmış çam ve<br />

maun ahşap panelli koridorlar,<br />

18. yüzyıldan kalma pahalı İngiliz ve Fransız<br />

dönemi mobilyalarıyla donatılan malikânede<br />

geniş bir sanat koleksiyonu da mevcuttu.<br />

Konağın duvarlarını süsleyen değerli sanat<br />

eserleri, çiftin Doğu'ya seyahatinden nadir<br />

eserler, Barberini Sarayı ve<br />

Barones Burdett-Coutts mülkünden<br />

mobilyalar ve Paul DeLongpre ve Philip<br />

Mercier'den tablolar içermekteydi.<br />

Her ne kadar köşkte evcilik oynayan ve<br />

cömert partiler veren çiftin hayatı rüya gibi<br />

gözükse de, kapalı kapılar ardında sorunları<br />

vardı. Fairbanks ve Pickford’un sesli filmler<br />

çağına geçişi başarılı olmamıştı. İlk sesli film<br />

girişimleri, Shakespeare’in 1929 yapımı<br />

The Taming of the Shrew (Hırçın Kız)<br />

uyarlanması pek iyi karşılanmamıştı. Daha<br />

sonraki filmleri de fazla dikkat çekmedi ve<br />

bu hayal kırıklığı Fairbanks'in 1<strong>93</strong>4'ten sonra<br />

oyunculuktan tamamen emekli olmasına<br />

neden oldu. Fairbanks Hollywood’un görkemli<br />

zirvesinden düşüşüyle özel hayatında yaşadığı<br />

sorunlar sonucunda, İngiliz sosyetesinin renkli<br />

isimlerinden manken Lady Sylvia Ashley ile<br />

ilişkiye girdi.<br />

Mary Pickford’da eşinden geri kalmayarak<br />

zengin bir sanayici ile beraber görüntülendi.<br />

Kısa süre sonra, 1<strong>93</strong>6'da boşandılar. Pickford<br />

eski görkemiyle hala nabız gibi atan konakta<br />

kalmaya devam etti ve takip eden yıllarda<br />

aktör Charles “Buddy” Rogers ile evlendi.<br />

Mary Pickford’un 1979 yılındaki vefatıyla<br />

birlikte Pickfair birkaç yıl boş kaldı.<br />

ANCAK ZADORA<br />

HERKESİ ŞAŞIRTARAK<br />

1990 YILINDA KONAĞI<br />

YIKTIRDI VE YERİNE<br />

VENEDİK TARZI BİR<br />

MALİKÂNE<br />

İNŞA ETTİRDİ.<br />

Pickfair’in nesillere mal olmuş dokusundan<br />

yalnızca orijinal kapıları, oturma odasının<br />

bir kısmı ve bir zamanlar Lord Louis ve Leydi<br />

Mountbatten’in balayı süiti olan bir kanadının<br />

korunduğu yeni yapı, sinemanın bu altın<br />

döneminin hayranları için büyük bir hüsrana<br />

neden oldu.<br />

Yıllar sonra, BIO kanalının Ünlü Hayalet<br />

Hikâyelerinin dördüncü sezonunda<br />

Pia Zadora, Pickfair’i yıktırmasının gerçek<br />

nedenini açıkladığında, yıllar önce Rogers’in<br />

evi satışa çıkarmasına sebep olan rüyalar akla<br />

geldi. Zadora Pickfair'i ve evin kayan yıldızlar<br />

gibi ışıldayan nostaljisiyle her köşesinden<br />

akan tarihini çok sevmesine rağmen,<br />

yıkmaktan başka çaresi olmadığını,<br />

çünkü evin hayaletli olduğunu açıkladı.<br />

Evde sık sık gülen kadınların sesini duyduğunu<br />

ve içi boş koridorlarda Fairbanks ve<br />

Pickford çiftinin verdiği partilerin seslerinin<br />

yankılandığını anlattı. Kendini son derece<br />

mantıklı ve doğaüstünden uzak bir insan<br />

olarak tarif eden aktris, kocası ne zaman<br />

iş gezisine gitse, beyaz görünüşlü bir varlığın<br />

ortaya çıkıp kendisini ve<br />

çocuklarını korkuttuğunu iddia etti ve bu<br />

sebeple evin yıkılmasına karar vermek<br />

zorunda kaldığını açıkladı.<br />

Dünya sinema tarihinin belki de en ışıltılı<br />

dönemine tanıklık eden ve tüm zamanların<br />

en büyük isimlerinin koridorlarında dolaşıp,<br />

çimlerine uzandığı, havuzunun ışıltılı sularında<br />

yüzdüğü ve belki de kapalı kapılar ardında<br />

hararetli kavgalar ettiği Pickfair’in gerçekten<br />

nostalji ve tozlu anılardan daha fazla iz taşıyıp<br />

taşımadığını belki de asla bilemeyeceğiz.<br />

Ama konağın asırlık mirasının ve<br />

pek çoklarının hayallerini süsleyen<br />

ihtişamının arkasında asla eskimeyen<br />

masal gibi bir hikâye bıraktığı kesin.


05<br />

hillsider 38/42<br />

SESLERİN VE<br />

KOKULARIN İZİNDEN<br />

BAHAR GELDİĞİNDE<br />

İSTANBUL’UN<br />

YENİ AÇMIŞ ÇİÇEKLERLE<br />

RENKLENEN SOKAKLARINI,<br />

SESLERİ VE KOKULARI<br />

TAKİP EDEREK GEZMEYİ<br />

ÇOK SEVİYORUM.<br />

BİLİYORUM Kİ,<br />

BU KENT DE EN AZ BENİM<br />

KADAR, BÜTÜN KIŞ<br />

BAHARA KAVUŞMAYI<br />

BEKLEYEN BİR SABIRSIZ.<br />

Şüphesiz ki; birçoğumuz için de<br />

bahar bu şehre en çok yakışan mevsim.<br />

Şimdi bütün renklerini sergilemeye,<br />

güneşi uyandırıp meraklı gezginlerinin kollarına<br />

girerek onları unutulmayan nostalji köşelerinde<br />

zamanda bir yolculuğa çıkartmaya hazır.<br />

Yazı ve fotoğraflar: Deniz Yılmaz Akman<br />

www.denizyilmazakman.wordpress.com


UNUTULMAYAN<br />

BİR MANZARA:<br />

GALATA<br />

KÖPRÜSÜ<br />

GALİP DEDE’DEN<br />

YÜKSEK KALDIRIM’A<br />

Taksim Meydanı’ndan, çanları uzaktan işitildiği<br />

anda insanda yolculuk yapma isteği uyandıran<br />

tramvaya atlayıp, Tünel’e doğru ilerliyorum.<br />

Bu şehrin kırmızısının en sembolik halde<br />

karşımıza çıktığı bu tarihi aracın ahşap<br />

koltuklarından birine yerleşip, anın tadını<br />

çıkararak penceremden gördüğüm kalabalığı<br />

izliyorum. Tramvay çanları çalıyor ve<br />

ani bir frenle duruyoruz; dışarıdaki kalabalık da<br />

duraksayıp, semtin içinden geçen bu sembolik<br />

kırmızının fotoğrafını çekmek için birbiriyle<br />

yarışıyor. Yolda tıkır tıkır ilerlerken,<br />

“Belki sadece Taksim’den Tünel’e değil<br />

geçmişten bugüne de zamanda yolculuğa<br />

çıkmak için en güzel yol budur.” diyorum<br />

içimden. Bir tramvaya atlayıp zamanın ve<br />

Beyoğlu anılarının içinden geçmek...<br />

Tünel’de indiğim gibi bu defa müzik seslerini<br />

takip ederek, Lale Plak’ın başında yer aldığı<br />

sokağa sapıyorum. Burası, Tünel Meydanı’ndan<br />

Kuledibi’ne inen Galip Dede Caddesi.<br />

Birbirine karışmış sesleri en iyi işitebileceğiniz<br />

yerlerden. Darbuka, zil, kontrbas, klasik gitar,<br />

saksafon, saz, klarnet... Farklı dildeki şarkıların<br />

yan yana gelebildiği, aralarında bir dükkân<br />

mesafesi olan, duvar önlerine kurulmuş birkaç<br />

sokak çalgıcısı. Her adımda, müzik aletleri<br />

satan onlarca dükkânın içinden sokağa<br />

İstanbul’un sesleri yayılıyor.<br />

Bu cadde üzerinde yıllardır hayatına devam<br />

eden Kamer Pul Evi’ne girip,<br />

Arman Bey ile 77 yıllık bu harika dükkânda<br />

sohbet ediyorum. “Kimler geldi,<br />

geçti bu sokaktan...” diyor.<br />

Dışarı çıktığımda, belki yüzlerce kez incelediğim<br />

o rengarenk pulların üzerindeki resimleri ve<br />

posta kartlarını yeniden ezberime kazıyorum.<br />

Biraz ötede bir müzik dükkanında<br />

gitar çalan bir genç müzisyene,<br />

dükkan sahibi perküsyonla eşlik ediyor.<br />

Yan yana sıralanmış büfelerden gelen taze<br />

sıkılmış portakal ve nar kokularını duymamla<br />

iştahım kabarıyor. Bir nar-portakal suyu<br />

karışımı alıp, yoluma devam ettiğimde<br />

güpegündüz Yüksek Kaldırım’ın dik<br />

yokuşundayım.<br />

Fakat bu kez kulaklarımda<br />

Orhan Veli’nin mısraları değil,<br />

Sait Faik’in en sevdiğim hikayelerinden;<br />

Yüksek Kaldırım’dan cümleler okunuyor<br />

ardı ardına.<br />

Hikâyede bahsi geçen melodileri<br />

arıyor kulaklarım;<br />

“MÜNİR NURETTİN,<br />

TINO ROSSI, SAFİYE AYLA,<br />

BING CROSBY…”<br />

Kafamdan gelen bu cızırtılı plak seslerini,<br />

ilerideki bir mekândan gelen<br />

Türkçe rap sözleri bastırıyor.<br />

“Bu kadar nostalji tutkunu olma, bak<br />

etrafındaki yeniliklere…” diye kendime<br />

söylendiğim anda, neyse ki Netses’in önüne<br />

gelip derin bir nefes alıyorum.<br />

O çok sevdiğim İstanbul nostaljisi beni bu pikap<br />

atölyesinin önünde yakalayıp, kafamdaki diğer<br />

sesi bastırmama yardımcı oluyor.<br />

1961 yılından bu yana dededen toruna geçerek<br />

ustalığın devam ettiği Netses’in rafları arasında<br />

farklı dönemlere ait bir sürü gramofon ve<br />

pikap duruyor. Her biri ince işçiliğin birer örneği<br />

olan detaylarla süslü gramofonlar, sadece<br />

kulakların pasını silmek için değil, insanda<br />

estetiğe ve güzelliğe dair tüm hisleri de ortaya<br />

çıkarmak için tasarlanmış sanki.<br />

Olta uçlarında çırpınan balıkların yoğun<br />

kokusu ile sarmalanmış Galata Köprüsü’ne<br />

doğru ilerlerken, meraklı turistlerin,<br />

neon renkli tabelalarıyla dikkat çeken<br />

elektronik mağazaların, damga yapılan<br />

atölyelerin, içlerinden sabun ve tütsü kokuları<br />

gelen turistik dükkanların, graffitilerle<br />

bezenmiş renkli duvarların yanından<br />

geçiyorum. Şefkatli Galata açmış kollarını,<br />

genç, yaşlı, yerli, turist herkesi kucaklamış.<br />

Cıvıl cıvıl bir öğleden sonramı neşelendiren<br />

renkler, sesler ve kokularıyla beni kendi<br />

kentime yeniden aşık bırakıyor.<br />

“Simitçiiiiii” sesini takip ederek bir simitçinin<br />

peşi sıra dik yokuştan inmeye devam<br />

ediyorum. Simidin kokusunu duyduğum<br />

gibi susam tanelerinin tadını anımsıyorum.<br />

Kokusu, ortadan ayrıldığında çıkardığı çıtırtı<br />

sesi ve eğer sıcaksa içinden yayılan dumanı...<br />

Ara Güler fotoğraflarında karşıma çıkan,<br />

kafalarının üzerindeki tepsilerde taşıdıkları<br />

simitleri hiç düşürmeden rahatça yürüyebilen<br />

simitçileri düşünüyorum. Sonra, İstanbul’un<br />

yüzlerce tadı arasından belki de bu kente en<br />

yakışan ve simitle yan yana çok güzel giden<br />

çayı. İnce belli bir bardakta, yeni demlenmiş...<br />

Yazın da kışın da vazgeçilemezi, o naif tat...<br />

Yokuş bitiminde uğultulu gürültüyü ardımda<br />

bırakmanın vakti. Karşımda nihayet mavinin<br />

ortasındaki, o çok sevdiğim Galata Köprüsü.<br />

Bütün güzelliğiyle hafifçe dans eden iyot<br />

kokulu deniz, direklerin üzerinde boyunlarını<br />

bale duruşlarındaki gibi göğe doğru uzandıran<br />

beyaz martılar, yüzleri güneşe ve denize bakan<br />

insanları taşıyan vapurlar… Orhan Veli’nin<br />

sözünü ettiği “Haliç doklarından yükselen<br />

çekiç seslerini” duyacak mıyım acaba derken,<br />

iskeleye yanaşan vapurun “düüüttt” sesini<br />

duyuyorum. Yolcuların inmesiyle, köprünün<br />

sağında kalan, Perşembe Pazarı’na uzanan<br />

alanda bir kalabalık başlıyor.<br />

Martı seslerinin yerine artık farklı dillerde<br />

hayat bulan insan seslerini işitiyorum.<br />

Şehir hatları vapurunun, turuncu beyaz<br />

bacasından gelen duman kokusunu<br />

en iyi bastıran kokuya, hemen köprünün<br />

alt kısmında yan yana sıralanmış balık-ekmek<br />

satan tezgahlardan gelen palamut kokusuna<br />

yöneliyorum. İşte bu koku, 174 yıllık köprüye<br />

ait olan, bize İstanbul’u hatırlatan<br />

balık-ekmeğin şimdilerde baharatlı sosla<br />

birleşen kokusu. Bir yandan balıkçının<br />

ızgaraya vurarak çıkardığı maşa sesi ritmik<br />

bir şekilde devam ederken, pişmeye başlayan<br />

balığın dumanları kaplıyor etrafımı.<br />

Eskiden sadece alamana kayıkların içinde<br />

satılan, günümüzde ise seyyar tezgâh ve<br />

küçük balıkçı dükkanlarında da gördüğümüz<br />

bu balıkların tutuluşunu izlemek de bir o<br />

kadar keyifli (tutulan balıklar palamut değil,<br />

kefal çoğunlukla). Bunun için en güzeli, bir<br />

gün doğumu vaktinde Sarayburnu’na gitmek.<br />

İşte o zaman, denizin üzerinde öbek öbek<br />

toplanmış, yavru beyaz martıları andıran<br />

balıkçı gemi ve teknelerini uzaktan görür;<br />

sislerin ardında beliren İstanbul siluetine<br />

bakarak, Abdülmecid'in o meşhur<br />

“Sis” tablosunu anımsarsınız.<br />

O tablo ise, Tevfik Fikret’in Aşiyan’daki<br />

evinin duvarında, tüm güzelliğiyle<br />

durur yıllardır.<br />

Üzerleri ıslatılmış taze balıkları tezgahlarına<br />

sermiş balıkçıların arasından geçerek,<br />

aslan sütlü mekanlarının önüne geliyorum.<br />

Tabaklara çarpan kadeh seslerinin,<br />

git gide yükselen sohbet ve kahkaha sesleriyle<br />

yarıştığı güzel bir günün ortasındayım.<br />

Karşıdan Süleymaniye’yi izlerken,<br />

geçmiş ve bugünün ortasında,<br />

aynı balıkçı tekneleri gibi sanki bir o yana<br />

bir bu yana sallanıyorum. Anason, balık<br />

ve iyot kokusunun kesiştiği bu noktadan;<br />

Süleymaniye’nin tam karşısında durup,<br />

denizin üzerinden zarifçe geçerek Karaköy’ü<br />

Eminönü’ne bağlayan, boylu boyunca uzanan<br />

Galata Köprüsü’ne bakıyorum.<br />

Durduğum bu nokta aynı zamanda, gün<br />

batımı sırasında turistlerin adeta sıraya<br />

girerek, karşıdaki Süleymaniye’nin önünden<br />

geçen vapurları ve havada zikzak yaparak<br />

uçan martıları fotoğrafladıkları yer.<br />

Birkaç saate, batan güneşin denizi turuncuya<br />

boyadığı o anlarda yine kalabalıklaşacak<br />

köprünün çevresi.<br />

Okuduklarımdan ve izlediklerimden<br />

yola çıkarak yeni bir hayal penceresi<br />

aralanıyor gözlerimin önünde:<br />

Köprü üzerinden atlı tramvayların geçtiği,<br />

yandan çarklı vapurların iskelelerine yanaştığı,<br />

köprünün iki başında bulunan tahsildarların<br />

köprüden geçenlerden “müruriye” denilen<br />

ücreti aldıkları günler.<br />

Sadri Sema’nın anlatılarında<br />

“Bir araba geçti mi bu tahtalar sallanır,<br />

yerlerinden oynar.” dediği, altlarına dubalar<br />

yerleştirilmiş köprünün ahşap olduğu<br />

20. yüzyıl başları. Çok uzağımızda, ama<br />

hikayeleri okuyup, eski fotoğraflara<br />

baktığımızda “tanıdık” gelen<br />

o güzel İstanbul...<br />

Köprüye geri çıkıp, olta balıkçılarının<br />

yanından geçerken, arabaların etkisiyle,<br />

aynı o dönemlerdeki gibi köprünün<br />

sallandığını hissediyorum.<br />

Balıkçılar yine her hava koşulunda geldikleri;<br />

Galata Köprüsü üzerindeler.<br />

Küçük kutulara dizilmiş canlı yemleri,<br />

hazırda bekleyen oltaları, tuttukları balıkların<br />

olduğu su dolu kovalarıyla gelen geçenin<br />

ilgisini çeken, bir yandan da yanlarında<br />

getirdikleri mini teyplerden türkü dinleyen<br />

balıkçılar… Birbirlerine “rastgele” dedikten<br />

sonra, havada süzülerek yavaşça iniyor<br />

oltaları denize. Bekleyiş esnasında, yandaki<br />

balıkçıyla hemen ahbap olup, başlıyorlar uzun<br />

bir sohbete; “Kaç balık yakaladın geçen?”den,<br />

“N’olacak bu ülkenin hali?”ne kadar<br />

geliyor muhabbet.


RENKLERİN<br />

İÇİNDEN:<br />

EMİNÖNÜ<br />

C<br />

M<br />

Baharın gelmesiyle daha canlı hissettiğim, Poyraz’dan<br />

şikâyet etmediğim, hafif esen Lodos ’un da sanki arkamdan iterek<br />

beni cesaretlendirdiği bu akşamüstü, uzun bir yürüyüşün ardından<br />

Eminönü’nde buluyorum kendimi.<br />

Bilen bilir, Eminönü renklerin ve seslerin karmaşasıdır.<br />

Kalabalığın arkasından giderek kendinizi baharatların, çeşitli<br />

şekerlemelerin, kurutulmuş biber-patlıcanların, kuru yemişlerin,<br />

kakao ve kahve kokularının arasında bulursunuz.<br />

Köşe başlarında yer edinmiş kebap salonları, künefe yenilebilecek<br />

tarihi tatlıcılar, pasta şeflerinin gözünü döndürecek çeşitlikteki pasta<br />

dükkanları ve alacalı renklerdeki türlü eşyalar arasında,<br />

İstanbul’un şüphesiz en tatlı kaosu içindesinizdir.<br />

Ben de bu kaosta önce kaybolmayı, sonra da taze çekilip kavrulan o<br />

kahvenin kokusunu yeniden duymayı seviyorum. Bu yüzden, yolum her<br />

Eminönü’ne düştüğünde dönüp dolaşıp kendimi, Kuru Kahveci Mehmet<br />

Efendi’nin önünde buluyorum. 1871’den günümüze ulaşan bu firmada,<br />

kahverengi önlükler içindeki çalışanlar, kahveyi hızlıca bir kese kağıdına<br />

sarıp paketlerken ve çevik bir hareketle tezgâhta kalan kahve tozlarını<br />

süpürürken, çarşının ortasında akıp giden hızlı tempo sanki yavaşlıyor.<br />

KAHVE KOKUSU VE KALABALIĞIN<br />

BAŞ DÖNDÜREN HİSSİNDEN TAM<br />

UZAKLAŞTIM DERKEN, MISIR ÇARŞISI’NIN<br />

GİRDABI İÇİNE GİRİYORUM.<br />

Adım başı duyduğum “Buyurun, bakın!” davetleri arasında, yumuşacık<br />

lokumların, göz alıcı renklerdeki şekerlerin dizildiği tezgahların önünden<br />

geçerek, baharat kokularının geldiği tarafa yöneliyorum. Küçük bölmelere<br />

dizilmiş renk renk baharatların arasında; kokularını en çok sevdiğim<br />

tarçın, safran, tarhun, karanfil ve zerdeçalı arıyor gözlerim. Küçük bir<br />

kürekle, ihtiyacım olduğu kadar paketlere dolduruyor baharatçı. Yeniden,<br />

yaşam renklerinin serilip serpiştirildiği dükkanların arasına dönüyorum.<br />

İstanbul Ağaçları:<br />

Manolya, Erguvan ve Mor Salkım<br />

Mısır Çarşısı’ndan çıktığımda,<br />

günü sakinlikle sonlandırmak istediğime<br />

eminim. Boğazın iki yamacına yayılmış<br />

Erguvan ağaçlarını izlemek için şehir hatları<br />

vapuruna binip, boğaza doğru uzanıyorum.<br />

Erguvan, mevsim koşullarına göre değişkenlik<br />

gösterse de genelde nisan ortası gibi açan,<br />

renkleriyle bütün boğaz hattını şenlendiren<br />

İstanbul ağaçlarından biri. Mart sonu, nisan<br />

başı gibi açmasını heyecanla beklediğim<br />

Manolya ağaçlarından sonra erguvanı -uzaktan<br />

da olsa- seyre dalıyorum. Nasıl ki, Manolya<br />

Dolmabahçe ya da Hıdiv Kasrı gibi saray<br />

ve kasır bahçelerinde karşıma çıkıyorsa,<br />

Erguvan da en ummadığım anlarda; boğaz<br />

bahçelerinde, korularda, hisar yamaçlarında,<br />

yalıların yanlarına uzanmış yeşilliklerde<br />

karşıma çıkarak ruhumu renklendiriyor.<br />

Vapurun sakin bir köşesine geçmiş, ihtişamlı<br />

sarayları ve bu şehri bahar zamanında<br />

görmeye gelmiş tüm gezginleri mutlu eden<br />

Erguvanları izlerken, kısa zamanda başka<br />

bir gezintiye çıkıp, bir de mor salkımların<br />

(Visterya) peşine düşmeyi hayal ediyorum.<br />

Gün yavaştan önce koyu turuncuya,<br />

arkasından mor ve mavi tonlarına bürünüyor.<br />

Denizin yüzeyi renklerin geçişiyle sedefle<br />

kaplanıyor. Daha da yavaşlıyor her şey git<br />

gide. Yalnızca martıların ve vapurun sulara<br />

değdiğinde çıkardığı ses yankılanıyor<br />

kulaklarımda. Bu kentte yeni yeni çiçeklenen<br />

baharı karşılamanın mutluluğuyla, ruhumu<br />

İstanbul’un ellerine emanet ediyorum.<br />

Y<br />

CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

K


hillsider 44/50<br />

06<br />

Hakan Keles<br />

İllüstrasyonlar:<br />

Hakan Keleş<br />

@haakankeles


hillsider 51<br />

07<br />

Esra Vesu Özçelik<br />

Mavi Kazado<br />

Murat Can Güler<br />

Zeynep Metin Çolak<br />

Beste Önal<br />

Röportajlar: Sıla Güven<br />

Fotoğraflar: Emre Durmaz


hillsider 52/56<br />

Mavi Kazado<br />

Sanatçı ve tasarımcı<br />

<strong>Hillsider</strong> / 2011'den bugüne<br />

"MAVİ BENİM İÇİN<br />

MUTLULUK,<br />

ÖZGÜRLÜK VE SONSUZLUK<br />

DEMEK."<br />

"MUTLULUĞU<br />

GÖRSEL BİR AN<br />

OLARAK<br />

TARİF ETMEM<br />

GEREKİRSE,<br />

KENDİMİ<br />

DOĞANIN İÇİNE<br />

KOYMAM<br />

YETERLİ OLUR."<br />

"Moda tasarım ve sanatı birbirinden<br />

ayıramam, benim için hepsi iç içe.<br />

Onları birlikte hareket ettirdiğimde<br />

daha yaratıcı ve özgür sonuçlara<br />

varabiliyorum."<br />

"Çok özgür bir görünümüm olmasına<br />

rağmen, sakin bir insanım aslında.<br />

Daha doğrusu iniş çıkışlarım var ama onlarla<br />

barışığım çünkü beni ben yaptıklarını<br />

biliyorum. Her şeyi dengede tutmak çok<br />

önemli evet, ama bu halimden memnunum."<br />

"İnsanların sınırları, aslında sadece<br />

kendilerinin koyduğunu düşünüyorum.<br />

Yaratıcı olmak bana her alanda özgürlük<br />

veriyor çünkü bence yaratıcılık benlikle doğru<br />

orantıda hareket ediyor, hedeflere daha kolay<br />

ulaştırabiliyor."<br />

"Dünyada yaratıcılık çok uçlarda özgür<br />

bir noktaya da gelebilir ama kuralcı da<br />

ilerleyebilir. Birikimler, teknoloji, yaratıcılık<br />

ve hisler insanlığı çok farklı noktalara<br />

taşıyacaktır. Dışavurumun, tamamen varoluşla<br />

ilgili olduğunu düşünüyorum."<br />

"Mavi benim için mutluluk, özgürlük ve<br />

sonsuzluk demek."<br />

Esra Vesu Özçelik<br />

Yönetmen ve senarist<br />

<strong>Hillsider</strong> / 2016'dan bugüne<br />

"Sinema sektöründe kadın<br />

yönetmen olmak zor, zor, zor!<br />

Ama benim gibi bir sürü meslektaşımla<br />

birlikte varız! Kadın-erkek olarak ayırt<br />

edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.<br />

Kesinlikle daha çok kadın yönetmen<br />

olmasını diliyorum."<br />

"Kadın yönetmen eksikliği sadece<br />

Türkiye’de olan bir sorun değil, dünya<br />

genelinde. Şu an sadece %20’si kadınlardan<br />

oluşan bir sektörde, son beş yılda<br />

daha çok kadın var."<br />

"Sinemaya başlamamın itici gücü,<br />

yazmaktı. Yazdığım hikayeler denemelere<br />

ve denemeler de senaryolara dönüştü.<br />

Başladığınız yol size bir süre sonra<br />

yetmiyor ve yeni ifade yöntemleri bulmaya<br />

yöneliyorsunuz."<br />

"Sinema sektöründe kendi mesleğimle<br />

ilgili yanlış olan şeylerden birini düzeltmem<br />

gerekirse, o da senaryonun film çekilmeye<br />

başlandıktan sonra düzeltilecek<br />

bir şey olmamasıdır. Senaryo doğru<br />

matematik gerektirir."<br />

"Mutluluğu görsel bir an olarak tarif etmem<br />

gerekirse, kendimi doğanın içine koymam<br />

yeterli olur."


Murat Can Güler<br />

Eski Milli Basketbolcu<br />

<strong>Hillsider</strong> / 2018'den bugüne<br />

"HAYAT<br />

DERSLERDEN<br />

İBARET. BU DERSLERİ<br />

KAZANARAK VE<br />

KAYBEDEREK ALIYORUZ."<br />

"Çocukluğum boyunca tek hayalim<br />

basketbolcu olmaktı. Kendimi şanslı<br />

görüyorum çünkü hayatı oyun oynayarak<br />

kazandım. Bu her insanın başına<br />

gelebilecek bir lütuf değil, bunun<br />

farkındayım."<br />

"Baba olmak hayatıma anlam kattı.<br />

Şu anda iki erkek çocuğu babasıyım ve onlar<br />

hayatımı güzelleştiriyor."<br />

"Uzun zaman sporla ilgilenmek çocuk<br />

yetiştirmenizi de etkiliyor elbette.<br />

Açıkçası ben her zaman için disipline<br />

inanıyorum. Ve sporun da bu disiplini<br />

sağladığını düşünüyorum.<br />

Çocuklarıma da hayatlarında çalışarak her<br />

şeyi yapabileceklerini ve başarabileceklerini<br />

en yakından göstermiş oluyorum."<br />

"Kazanmak, kaybetmeyi bilmek demek.<br />

Yüzlerce maç yaptım, bir kısmını kaybettim.<br />

Önemli olan kazandığınız ve kaybettiğiniz<br />

zamanlarda rakibin karşısında aynı şekilde<br />

sevgi ve saygıyla durabilmek. Hayat<br />

derslerden ibaret. Bu dersleri kazanarak ve<br />

kaybederek alıyoruz."<br />

"Toplum içinde spor kültürü, aynı kültür<br />

sanatta olduğu gibi bence milletlerin ne kadar<br />

gelişmiş olduğunu gösteren derecelerdir.<br />

Okuldan itibaren çocuklara sporun aşılanması<br />

gerekiyor. Diğer türlü yok olan nesillere sahip<br />

oluyoruz. Türkiye’den çok daha fazla sanatçı<br />

ve sporcu çıkabileceğine inanıyorum.<br />

Spor ve kültür sanat sayesinde globalleşen<br />

ortamda kendimize çok iyi bir yer edinebiliriz."<br />

"İSTANBUL’DA,<br />

TÜRKİYE’NİN HERHANGİ<br />

BİR ŞEHRİNDE VE<br />

HATTA EVİN<br />

İÇERİSİNDE BİLE<br />

TATİL HİSSİNİ<br />

YAŞAYABİLİRİM."<br />

Zeynep Metin Çolak<br />

Finans Uzmanı<br />

<strong>Hillsider</strong> / 2013'den bugüne<br />

"Paris maceramız bundan 3 yıl önce<br />

başladı. Eşim iş sebebiyle Paris’e transfer<br />

olunca oraya taşındık. Bu benim için<br />

-en azından bir süreliğine- kurumsal<br />

hayatın bitmesi demekti."<br />

"Paris’te yaşadığımız zaman, zeytinliğimizle<br />

ilgilenmeye de başladık. Fransa’da<br />

zeytinyağcılığın birçok örneğini gördük.<br />

Bizim için Paris, bir araştırma sahası gibi oldu<br />

bir yandan da. Başka bir ülkede yaşamak,<br />

kıyaslamalarla başlayarak,<br />

insanın hayatına, bakış açısına,<br />

karakterine büyük katkılar sağlıyor.<br />

Tüketim konusunda bile bakış açımı değiştirdi,<br />

öyle ki buraya döndüğümde artık eski<br />

Zeynep değildim."<br />

"Eski Zeynep biriktirdiği parayla seyahat eden,<br />

sık sık alışveriş yapan bir Zeynep’ti...<br />

Yenisi de benzer şeylerden zevk alıyor ama<br />

kendisi başta olmak üzere, etrafındaki<br />

insanları da gözlemleyerek, kim ne istiyor,<br />

ben ne istiyorum sorularını sorabilen biri artık.<br />

Giyinmeyi seviyorum ama elimdekilerin de<br />

kıymetini biliyorum."<br />

"Bir beyaz tişörtüm varsa,<br />

ikincisini almıyorum.<br />

Dolabımı küçülttüm ve hayatım kolaylaştı.<br />

Basit gibi görünüyor ama<br />

bu bakış açısının tüm hayatınıza<br />

yayıldığını düşünün bir!"<br />

"Tatil için illa yurt dışına gidilmesi<br />

gerektiğine inanmıyorum uzun zamandır.<br />

İstanbul’da, Türkiye’nin<br />

herhangi bir şehrinde ve<br />

hatta evin içerisinde bile tatil hissini<br />

yaşayabilirim."


"SİM DOĞDUKTAN<br />

İKİ AY SONRA BİRLİKTE<br />

KOŞMAYA BAŞLADIK.<br />

BERABER YARI MARATON<br />

BİTİRDİK."<br />

"Spor hayatım annemin beni yüzmeye<br />

başlatmasıyla başladı. 18 yaşıma<br />

geldiğimde, önümde iki opsiyon vardı:<br />

ya burs alıp Amerika’ya gidip spor<br />

kariyerimi de ilerleterek eğitim alacaktım<br />

ya da burada kalıp üniversite sınavına<br />

hazırlanacaktım. Ben yüzmeyi bırakıp,<br />

üniversite sınavına hazırlanmaya<br />

başladım. Yaklaşık 10 senem, içinde çok<br />

spor olmadan, kurumsal hayatla geçti.<br />

Sonrasında gym’e yazılarak ve küçük<br />

koşular yapmaya başlayarak sporu yeniden<br />

hayatıma soktum!"<br />

"Tekrar spora geçişle birlikte kurumsal<br />

hayatı bıraktım. Spor; hem işim, hem de<br />

en büyük hobim oldu. Eşim benimle spora<br />

başladı. Kızımız Sim doğdu ve onunla birlikte<br />

koşmaya başladık. Hayatım bir koşturma<br />

halinde; ya kendim koşuyorum, ya başkalarını<br />

koşturuyorum ya da Sim’in peşinden<br />

koşuyorum! Kurduğum yaşam, performans<br />

odaklı ama bilinçli ve sağlıklı."<br />

C<br />

M<br />

Y<br />

CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

K<br />

"Sim’le birlikte yapmak istediğim; hayatımı<br />

çok değiştirmeden onu normal akışa entegre<br />

etmekti ve öyle de oldu. Sim doğduktan<br />

iki ay sonra birlikte koşmaya başladık.<br />

Beraber yarı maraton bitirdik. Zihinsel olarak<br />

daha hırslı ve egolu bir insandım ama<br />

Sim’den sonra bunlar değişti. Çocuk<br />

yetiştirmek, bir ömür boyu devam eden bir<br />

maraton gibi. Plan yapamıyorsunuz ve bu da<br />

esnek olmanızı gerektiriyor. Adaptasyonun<br />

çok hızlı olması gerekiyor."<br />

"Kültür sanat gibi spor da toplumlarda çok<br />

önemli bir yere sahip olmalı.<br />

Spor insanı mutlu ediyor. Yeni nesil için<br />

spor bir statü sembolü gibi. Çünkü insanlar<br />

spor yaparken kendilerine özel bir zaman<br />

ayırdıklarının farkına vardı. Spor yapmak daha<br />

mutlu bir birey olmak ve dolayısıyla da daha<br />

huzurlu bir toplum demek."<br />

Beste Önal<br />

Spor Eğitmeni / Koşu Koçu<br />

<strong>Hillsider</strong> / 2016'dan bugüne


hillsider 58/68<br />

08<br />

GÖMLEK: ALEXIS<br />

ETEK: MEHTAP ELAİDİ<br />

TERLİK: MASSİMO DUTTİ<br />

BEYAZ ELBİSE: LOVE SHACK FANCY<br />

TERLİK: BEYMEN CLUB<br />

BİLEKLİKLER: A LA SEYLA<br />

Fotoğraf: Bülent Karakaş, Tuna Can (Stüdyo 28)<br />

Styling: Feray Kanpolat<br />

Saç: Ersin Bakan<br />

Makyaj: Nisa Köse<br />

Modeller: Karina, Veronika (True Models), Stanley (Up Models)


ŞAPKA: HELENE BERMAN LONDON<br />

ELBİSE: LUG VON SIGA<br />

KÜPE: A LA SEYLA<br />

BİLEKLİK: MONREVE<br />

TSHIRT: BESLIENT<br />

PANTOLON: HARTFORD


TULUM: ALEXIS<br />

KOLYE: MONREVE<br />

ÇANTA : CULT GAIA<br />

AYAKKABI : KNITTS<br />

ELBİSE: SILVIAN HEACH


GÖMLEK: BEYMEN CLUB<br />

PANTOLON: NETWORK<br />

ELBİSE: LOVE SHACK FANCY


ELBİSE: VAKKO<br />

KÜPE: FERDA EKBERİ<br />

TSHIRT: AMERICAN VINTAGE<br />

KAZAK: MASSIMO DUTTI<br />

MAYO: SOLID AND STRIPED<br />

CEKET: ACADEMIA<br />

KÜPE: A LA SEYLA<br />

ÇANTA: ARANAZ


ELBISE: VAKKO<br />

KÜPE: FERDA EKBERİ<br />

C<br />

M<br />

Y<br />

CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

K


hillsider 70/72<br />

GLOBAL<br />

KEŞİF<br />

XU TEAHOUSE &<br />

RESTAURANT<br />

09<br />

Bazen anı en iyi yakalayan ve yaşamakta<br />

olduğumuz hayatın hengâmesinde bugüne en çok iz<br />

bırakan şeyler geçmişten geliyor. Tarihin baharat ve<br />

misk kokulu sayfalarından çıkmış gibi<br />

Londra sokaklarına sokulmuş XU Teahouse &<br />

Restaurant, 1<strong>93</strong>0’lu yıllarının Tayvan sokaklarına<br />

yazılmış bir aşk mektubu gibi nostalji kokuyor. Haziran<br />

2017'de Londra’nın gurme yemek kültürü ve<br />

gece hayatının merkezi olan SOHO’da kapılarını açan<br />

XU (“Şu” diye okunuyor) Bao ve<br />

Fitzrovia restoranlarının sahibi olan Chung<br />

kardeşlerin eseri.<br />

Restoran 1<strong>93</strong>0’ların Taipei'sinde bulunan otantik<br />

sosyal kulüpler ve lüks yemek odalarını hatırlatarak,<br />

Tayvan kültürüne eşsiz bir yolculuk sunuyor.<br />

İki kata yayılmış 75 kişilik yemek alanı pek çok tatlı<br />

kuytu ve köşeye bölünmüş. Zemin kattaki özel bir<br />

çay barı, Tayvan kültüründe önemli yeri olan çay<br />

ritüellerinin geleneksel törenselliğine gönderme<br />

yapıyor. Biraz ötede, yarı yarıya gizli iki odada,<br />

restoranın en çok arzulanan alanında, dörder kişilik<br />

mahjong masaları bulunuyor. Arka odalardan usulca<br />

mahjong taşlarının sesleri duyuluyor ve bir köşede<br />

durmadan çalışan “tea master” (çay ustası) parfümlü<br />

çaylar içeren birçok çekmeceyi açıp kapatıyor.<br />

Deniz ürünleri, nadir otantik malzemeler ve uzak<br />

doğu baharatlarıyla harmanlanmış menüde en dikkat<br />

çekenlerden biri dana etli gözleme. Kemik iliği ile<br />

aromalandırılmış ve içi boşaltılmış dana kaval kemiği<br />

içinde sunulan yemek, en üstte patates parçaları<br />

ile süslenmiş. Mutfağın etkileyici yeteneğine dikkat<br />

çeken de işte menünün tüm yemeklerinde karşınıza<br />

çıkan bunun gibi küçük detaylar. Xu beklenmedik<br />

nadir malzemelerle sunduğu her yemeği bir esere<br />

dönüştürmeyi başarıyor. Yunnan’dan gelen karabiber<br />

tohumları, yıllanmış beyaz soya ve Tayvan’ın kültürel<br />

miraslarından Chishang pirinci (menüde Chi Shiang<br />

olarak geçiyor) başka herhangi bir restoranda<br />

karşınıza zor çıkacak malzemelerden.<br />

Xu, Londra, Rupert Caddesi’nde Pazartesiden<br />

Perşembeye öğlen 12’den 3’e ve akşam 5’den gece<br />

11’e kadar açık. SOHO’da bulunan diğer mekânlara<br />

kıyasla fiyatları da hiç fena değil. Bu günlerde yolunuz<br />

düşerse, mutlaka uğrayıp, büyüleyici 1<strong>93</strong>0 atmosferi<br />

içinde Tayvan’ın leziz mutfağının tadına bakın.<br />

Yazı: Orhan Okuşluk


Miles&Smiles 30. yılında<br />

30 milyon Mil hediye ediyor!<br />

Çekilişe katılarak her ay 100.000 Mil kazanan<br />

30 kişiden biri olma fırsatını kaçırmayın.<br />

ALEXANDER<br />

MCQUEEN<br />

YENİ LONDRA MAĞAZASIYLA GELECEĞİN<br />

TASARIMCILARINA REHBERLİK EDİYOR.<br />

Var olan en büyük moda markalarından İngiliz Alexander McQueen,<br />

Londra’da ki mağazasını yepyeni bir noktaya taşıdı ve ortaya çıkan sonuç<br />

tek kelimeyle muhteşem. Markanın yeni merkez mağazası,<br />

27 Old Bond Street'te bulunuyor ve yaratıcı yönetmen Sarah Burton<br />

tarafından markanın kurucusu McQueen’in mirasına saygı duruşunda<br />

bulunan, zamansız bir aşkla tasarlanmış.<br />

Givenchy ve Gucci’yle moda dünyasını sarsan çalışmalar yapan,<br />

dramatik ve cüretkâr tarzıyla hemen her defilesinde manşetlere konu<br />

olan ve defalarca Yılın Tasarımcısı ödülüne layık görülen<br />

Alexander McQueen'in alt sınıf geçmişiyle liseden terk bir gençten,<br />

uluslararası üne sahip bir tasarımcıya yükselişi gerçek bir başarı<br />

hikâyesi. Cesur stilleri ve büyüleyici şovları moda dünyasına ilham veren<br />

tasarımcının ölümünün üzerinden neredeyse 10 yıl geçse de, agresif,<br />

dürüst ve şok edici yorumu bugün bile podyumlarda karşımıza çıkıyor.<br />

“The Alexander McQueen Effect” (Alexander McQueen Etkisi) denilen ve<br />

aynı isimli belgesele konu olan bu yaratıcı etkilenim,<br />

McQueen’in gerek takip eden nesillere esin olan uçsuz bucaksız dehası,<br />

gerek kendisi gibi hayata talihsiz başlayanlar için kurduğu vakıf ve<br />

burslarıyla ölümsüz bir özellik kazandı.<br />

McQueen’in ölümünden sonra markayı devralan Sarah Burton’ın<br />

liderliğinde ve Serpantin Pavilion'nun arkasındaki mimar Smiljan Radic'in<br />

yardımıyla tasarlanan mağaza, McQueen'in vizyonunu tüm çarpıcı<br />

güzelliğiyle gözler önüne seriyor. McQueen’in doğal dünyaya duyduğu<br />

aşkı esas alan Burton’ın, Londra’nın merkezinde etrafındaki onca beton<br />

ve çelik yapıya meydan okuyan ufak bir orman yaratırcasına tasarladığı<br />

mağazanın odağı meşe, ceviz ve her tonuyla ahşap renkleri.<br />

Şilili sanatçı Marcela Correa, yeni mağazaya<br />

kaymaktaşı, bronz, granit ve ahşap<br />

heykelleri ile katkıda bulunarak,<br />

bu eklemelerin “anlatıyı zenginleştirmek” ve<br />

“ziyaretçilerin mekân içerisindeki yolcuklarına<br />

sübliminal mesajlarla rehberlik etmek” için<br />

konumlandırıldığına değiniyor.<br />

Zemin kat kadın, birinci kat erkek giyime<br />

ayrılmışken, ikinci katta markanın basın<br />

açıklamasına göre “yaratıcı bir topluluk<br />

oluşumunu teşvik etmek için” tasarlanmış<br />

deneysel bir sosyal alan bulunuyor.<br />

Arşivlenmiş tasarımlar, fotoğraf ve sanatla<br />

harmanlanmış güncel koleksiyonların yer<br />

aldığı bu katta, McQueen'in gelecek vaat eden<br />

yetenekleri yetiştirme geleneği sürdürülerek,<br />

genç moda yeteneklerine ilham vermek ve<br />

onları desteklemek için sergi ve konuşma<br />

programları da düzenlenecek.<br />

Şimdi 27 Old Bond Street’te, modaseverlerin;<br />

çarpıcı tarihi, geleceğe bakan potansiyeli ve<br />

evrensel vizyonuyla yeni bir evleri var.<br />

30yearsofsmiles.com 444 0 849


10<br />

hillsider 74/78<br />

PİŞMAN<br />

OLMAYACAKSIN!<br />

Tuz Gölü, Runfire Salt Lake Ultra<br />

Trail / Goshots, Onur Çam<br />

Kaçkar Ultra Maratonu -<br />

Goshots / Onur Çam<br />

2012 yılıydı. Düzenli koşmaya tek başıma sahile<br />

çıkarak, yeni yeni başlamıştım. Bir gün kulüpte<br />

Hillside’ın o yılki challenge’ı olan<br />

Likya Yolu ilanıyla karşılaştım.<br />

HAYATIMDA YENİLİĞE<br />

İHTİYAÇ DUYDUĞUM BİR<br />

DÖNEMDİ; BİR ÇILGINLIK<br />

YAPTIM VE BAŞVURDUM.<br />

PEKİ NEYDİ BU<br />

“CHALLENGE”?<br />

6 aylık bir antrenman sürecinin sonunda,<br />

Ekim’de Likya Yolu’nu Antalya’dan<br />

-o zamanki Hillside Su’dan- başlayıp<br />

Fethiye Hillside Beach Club’da bitirecek şekilde;<br />

yaklaşık 600 km’lik mesafeyi 3 grup halinde koşarak,<br />

kişi başı 200 km’yi 9 günde kat edecektik.<br />

Yol boyunca her gün farklı kamp alanlarında<br />

konaklayacak, kıl çadırlarda kalacak, uyku<br />

tulumlarında uyuyacaktık; sabah ve akşam<br />

yemeklerimizi yine çadırlarda yiyecektik.<br />

Her sabah çantalarımızı sırtımıza takıp,<br />

onar kişilik gruplarımız ve antrenörlerimizle birlikte<br />

dağ-tepe demeden ilerleyecektik!<br />

Benim için gerçekten de çılgınlıktı;<br />

zira spor altyapım vardı ama hayatımda<br />

patikada koşmuşluğum, hatta tamamladığım<br />

bir yol yarışı bile yoktu. Konforuna son derece<br />

düşkün bir insandım. Ama zaten en güzel,<br />

en dönüştürücü yolculuklar da insanın konfor<br />

alanından çıktığında, yeni maceralara atıldığında<br />

gerçekleşmiyor mu? Başvuranlar arasında yapılan<br />

seçme sonrasında seçildim ve antrenmanlara<br />

başladık. Benim koşu hikayem de<br />

böylece resmen başladı.<br />

Yazı: Pınar Morpınar<br />

@pinarmorpinar


AMA İNSAN ÖYLE<br />

BİR CANLI Kİ;<br />

ELDEKİ İLE YETİNMEYİ BIRAKIN<br />

HER DAİM SINIRLARINI<br />

ZORLAMAYI SEVİYOR!<br />

Belgrad Ormanı<br />

Geyik Koşuları, Cenk Ordu<br />

İlk yol yarışım New Balance Bozcaada 10k & Yarı Maratonu’ydu.<br />

Sonrasında, Temmuz ayında bizi Likya’ya gerçek anlamda hazırlayacak,<br />

Uzunetap tarafından düzenlenen Runfire Cappadocia’ya katıldık ekipçe.<br />

Ihlara Vadisi’nden Peri Bacaları’na Kapadokya’yı 4 günde 75 km boyunca<br />

adımladık. Gece etabımız Tuz Gölü üzerindeydi.<br />

Kafa fenerlerimiz eşliğinde kristal gibi parlayan zeminde koşarak,<br />

finişe yaklaştığımızda gün doğumunu karşıladığımız o anları<br />

unutabilmem mümkün değil. Hayatımda ilk kez tam anlamıyla<br />

patika koşularıyla tanıştığım, turist olarak kaç kez gidersem gideyim<br />

hiç göremeyeceğim manzaraları koşarken gördüğüm, doğayla<br />

bütünleştiğimi, kendimi aştığımı hissettiğim; bunları yapabiliyorsam<br />

her şeyi yapabilirim diye düşündüğüm inanılmaz bir deneyim yaşadım.<br />

Bizim yaptığımız gerçekten bize göre büyük bir şeydi, ama aynı etkinlikte<br />

ultra maraton koşucuları da vardı ve onlar, kendi yiyeceklerini,<br />

kamp malzemelerini, kıyafetlerini 6 gün boyunca sırtlarında taşıyarak<br />

250 km koşuyorlardı. Akıl almaz bir işti! İşte ultra maraton kavramıyla<br />

ve çok saygı duyduğum Türkiye’nin ilk kadın ultra maraton<br />

koşucusu Bakiye Duran, Mahmut Yavuz, Faruk Kar gibi efsane<br />

koşucularla bu yarışta tanıştım.<br />

Nedir peki bu ultra maraton? 42.2 km’lik maraton mesafesinden<br />

uzun olan yarışlara ultra maraton adı veriliyor ve koşucular,<br />

yarışın mesafesine, saat sınırına, etaplarına göre farklılık gösteren<br />

kurallar çerçevesinde, genellikle patikalarda ve eğimli arazilerde<br />

olmak üzere yarışıyorlar.<br />

Örnekköy<br />

İznik Ultra, Ian Corless<br />

Ülkemizde ultra maraton denince<br />

akla ilk gelen sporculardan<br />

Alper Dalkılıç ultra maratonla tanışmasını şu<br />

cümlelerle anlatıyor:<br />

“2011 yılında Türkiye’de ilk kez Likya Yolu<br />

Ultra Maratonu yapılacağını öğrendiğimde,<br />

duyduklarım karşısında kulaklarıma<br />

inanamamıştım. Sırtta, bir hafta boyunca<br />

haftalık yiyecek, giyecek, uyku tulumu gibi<br />

tüm ihtiyaç malzemelerinin olduğu bir çanta,<br />

organizasyon sadece içmek ve yemek yapmak<br />

için su veriyor. Bu şekilde kilometrelerce<br />

koşmak nasıl olacaktı ki?<br />

Ama insan öyle bir canlı ki; eldeki ile yetinmeyi<br />

bırakın her daim sınırlarını zorlamayı seviyor!<br />

Ertesi sene sponsor desteği ile<br />

Gobi Çölü’nde koşulan 250 km uzunluğundaki<br />

yarışa katılıyorum. Bu sefer organizasyon<br />

daha gaddar: Elektirik ve akan su yok.<br />

Bir hafta süresince sırtımda çanta ile bozuk<br />

zemin, çöl toprağı, yüksek tırmanışlar<br />

derken 200 km sonra ultra maratonu terk<br />

ediyorum. Çölden ayrılırken bırakmış olmanın<br />

verdiği hüzünle, gidiyorum ancak tekrar geri<br />

döneceğim, diyorum.”<br />

Alper bir sonraki sene dört ayrı kıtada;<br />

Güney Amerika (Atakama Çölü), Afrika<br />

(Sahra Çölü), Asya (Gobi Çölü) ve Son Çöl:<br />

Antarktika’da, koşarak Grand Slam unvanını<br />

alan ilk ve tek Türk sporcu oldu.<br />

2013’te de Avustralya’da 10 günde 520 km,<br />

İzlanda’da 250 km ve Güney Amerika-<br />

Büyük Kanyon’da 7 günde 273 km koşarak<br />

#7kıta7ultramaraton projesini başarıyla<br />

tamamladı. Eşi Elena ve Alper<br />

“Dünyayı Koşan Çift” olarak biliniyorlar;<br />

5 senedir Kaçkar Ultra Maratonu’nu organize<br />

eden, yurt içi ve yurt dışında uzun mesafeli<br />

pek çok yarış tamamlayan çiftle ilgili detayları<br />

@dunyayikosancift instagram hesaplarında<br />

bulabilir ve gelecek maceralarını takip<br />

edebilirsiniz. Çiftimiz bu yıl Ağustos ayının son<br />

haftasında Columbia Türkiye sponsorluğunda<br />

Ultra Trail du Mont Blanc organizasyonunun<br />

en uzun versiyonu olan 300 km uzunluğundaki<br />

PTL etabını 2 kişilik takım olarak tamamlamak<br />

için çaba gösterecek.<br />

@alperdalkilicultra/<br />

@ultrarunnerelenapolyakova<br />

“Peki bu insanlar patikada koşmaya neden bu<br />

kadar meraklı?” dediğinizi duyar gibiyim :)<br />

2013'ten bu yana Salomon ve Suunto<br />

Türkiye sporcusu olan; 18 tanesi 100 km<br />

üzerinde olmak üzere 35'den fazla ultra<br />

maraton koşmuş, ilk Türkçe ultra maraton<br />

kitabı Ultra Kitap'ın da yazarı Aykut Çelikbaş;<br />

“PATİKA KOŞULARININ<br />

DÜNYADA GİDEREK<br />

POPÜLER OLMASININ İLK<br />

SEBEBİ BUNALTICI ŞEHİR<br />

HAYATINDAN KAÇIŞTIR.<br />

Bu koşular genellikle güzel manzaralar<br />

içerdiği için yol koşularındaki monotonluğu<br />

kırmanızı sağlar. Vücudun büyük bölümünü<br />

çalıştırmasının yanında şehir hayatının<br />

streslerine karşı bir süre nefes almanıza<br />

yardımcı olur. Yokuşlar ise sizi hızlandırır ve<br />

güçlü bir koşucu haline gelmenizi sağlar.<br />

Ayrıca zeminin daha yumuşak olması sakatlık<br />

riskini azaltır. Patika yarışları yükseklik<br />

değişimi, zemin ve değişken hava şartları ile<br />

farklı meydan okumalar anlamına da gelir.<br />

Bazen aynı parkurda farklı bir mevsimde<br />

koştuğunuzda değişen zemin ve hava şartları<br />

ile tamamen başka bir yarışta koştuğunuzu<br />

düşünebilirsiniz” diyor.<br />

(225,897 km ile 24 Saat Türkiye rekorunun<br />

da sahibi olan Aykut, bu yılın Eylül ayında<br />

Atina'dan Sparta'ya koşulacak 246<br />

km'lik Spartathlon yarışını üst üste 5. kez<br />

tamamlamak için mücadele edecek.)<br />

@aykutcelikbas<br />

Spor eğitmeni Seda Nur Çelik;<br />

2015’ten beri ultra maraton mesafeleri<br />

koşuyor; Likya Yolu Ultra Maratonu’nu<br />

2017’de ikinci olarak bitirdi, aynı yarışı<br />

2018’de tek etapta 130 km koşarak bitiren<br />

tek kadın oldu. 2018’de Dubai’de gerçekleşen<br />

dünyanın zorlu çöl yarışlarından Al Marmoom<br />

Longest Desert Ultra’da 270 km koştu.<br />

Aynı yıl Ultra’nın Olimpiyatları kabul edilen<br />

UTMB yarışının 101 kilometrelik CCC etabını<br />

bitirdi. Seda; “Fiziki yeterliliğin dışında<br />

yüksek konsantrasyon, mental dayanıklılık ve<br />

kararlılık bu yarışların sihridir.<br />

Çıkılan yolda, varacağınız noktaya gitmenizi<br />

hava şartları ve doğa belirler. Ve siz yarışırken,<br />

önünüzde giden rakibinizi bir an gelir sırtlayıp<br />

finişe kadar götürmek zorunda kalabilirsiniz.<br />

Bu mesafeleri kat edebilen her yarışmacının<br />

bildiği tek gerçektir rakip; seni parkurda<br />

koruyan ve hızlı koşmanı sağlayan yegane<br />

güçtür. İşler olur da ters giderse, arkadan<br />

gelen sporcudur kurtaranın.<br />

Ve aynı misyon ile yakalamaya çalıştığın<br />

rakibindir, kurtardığın.” diyerek, rekabetin<br />

doğada belki de hiç olmadığı kadar anlamlı<br />

olduğunu anlatıyor.<br />

@sdnrcelik<br />

Bütün bu mesafeler, şartlar gözünüzü<br />

korkutmasın. Doğada koşmak için illa ki<br />

ultra maraton tamamlamanız, veya yılların<br />

patika koşucuları olmanız gerekmiyor elbette.<br />

İstanbul’da dahi koşabileceğiniz patika<br />

yarışlarının yanı sıra “Ultra” yarışlarının<br />

çoğunda kısa mesafeli etaplar da mevcut.<br />

Koşucu arkadaşlarımdan Ayhan Esen,<br />

2,5 yıl önce koşmaya başladı; bu sürede<br />

asfalt ve patika karışık olmak üzere<br />

65 kadar yarışa katıldı. Tatil planlarını şehir<br />

dışındaki yarışlara, hafta sonu planlarını şehir<br />

içindeki patika koşuları veya antrenmanlarına<br />

göre yapıyor, hatta yarış takvimleri ve uçak<br />

bileti kampanyalarını da bizimle<br />

Whatsapp gruplarımızdan sıklıkla paylaşıyor.<br />

Narlıca-İznik Ultra<br />

aksiyonfotograflari.com / Görkem Eren<br />

Ayhan patika tutkusunu;<br />

“Patika ve ultra yarışları benim için şehrin<br />

grisinden, betonundan ve stresinden kaçıp;<br />

yeşille, doğayla bütünleşmeyi ifade ediyor.<br />

Patika ve ultra yarışlarının ruhunda<br />

dayanışma, dostluk ve yardımlaşma var.<br />

Hafta sonları patika yarış planları, aynı<br />

zamanda tatil planları niteliğinde.<br />

Kalabalık gruplarla ya da ekiple organize<br />

olup gidildiğinde ise sohbet ve<br />

cümbüş daha da büyüyor. Bundan dolayı<br />

patika koşuculuğuna ilgi giderek<br />

büyüyor.” diyerek anlatıyor.<br />

@ayhanesn<br />

Gerçekten de start verildikten<br />

sonra rekabet edecek olsanız dahi<br />

spora gönül vermiş, orada spor yapmak için<br />

bulunan bir sürü koşucuyla<br />

sosyalleşmek, spor üzerine konuşmak,<br />

deneyimlerini paylaşmak,<br />

birlikte tatil yapmak müthiş keyifli oluyor.<br />

Fiziksel kondisyon, konsantrasyon,<br />

mental güç, dayanıklılık ve<br />

kararlılık, elbette her yarışın olmazsa<br />

olmazları ama doğanın içinde olunca,<br />

onun şartlarına<br />

uyum sağlar ve bir yandan da meydan<br />

okurken, patika koşularında<br />

kuşkusuz doğru antrenman çok önemli.<br />

Koşu koçu ve Runformance<br />

grubunun kurucusu Kerem Yıldız da,<br />

“Patika koşularında limit kendimiziz;<br />

rakip ise engeller, mesafe,<br />

hava durumu. İyi bir altyapı oluşturmadan<br />

araziye girilmesini önermiyorum.<br />

Bu altyapıyı alışık olduğunuz zeminde<br />

koşarak ve kuvvet çalışmaları ile<br />

oluşturabilirsiniz. Altyapıyı oluşturup araziye<br />

girdikten sonra mesafeleri adım adım<br />

geliştirmek doğru olacaktır.<br />

Aksi takdirde sakatlık ihtimali<br />

bir hayli artıyor.” diye belirtiyor.<br />

@a.kerem.yildiz<br />

Kaçkar Ultra Maratonu<br />

Goshots / Onur Çam


hillsider 79<br />

11<br />

Tabii ki tüm bu organizasyonların arkasında,<br />

sıkı çalışan ve sporculara iyi bir deneyim<br />

sunmayı amaçlayan organizatörler var<br />

Runfire Salt Lake Ultra Trail, Likya Yolu Ultra<br />

Maratonu, Uzunetap Gece Koşuları, İstanbul<br />

Ultra Trail, Longest Night / Run or Ride gibi<br />

farklı konseptlerde pek çok organizasyon<br />

yapan, yarışlarına severek katıldığım Uzunetap<br />

ekibinden Proje Koordinatörü Ecem Eroğlu<br />

yarışları organizatör bakış açısıyla anlatıyor:<br />

“UZUNETAP OLARAK BİZ<br />

SPORA GİTMEYE DEĞİL,<br />

SPOR YAPARAK YAŞAMAYA<br />

İNANIYORUZ.<br />

Organizasyonlarımızı gerçekleştirirken<br />

her zaman 7’den 70’e herkesi spor ve<br />

doğa ile buluşturmayı hedefliyoruz. Her<br />

organizasyona kalabalık bir ekip, büyük<br />

bir emek ile hazırlanıyoruz. Organizasyon<br />

öncesi çok yoğun bir hazırlık sürecinden ve<br />

uykusuz geçen günlerden sonra üzerimizdeki<br />

yorgunluk ile etkinlik alanına ayak<br />

bastığımızda, ‘’İşte oldu, hazırız!’’<br />

hissi tüm yorgunluğumuzu alıp götürüyor.”<br />

@uzunetap<br />

Patikada koşmak ilginizi çekiyor ve<br />

nereden başlayacağını bilmiyorsanız;<br />

2013’den beri müdavimi olduğum ve çok<br />

sevdiğim Geyik Koşuları’nı öneririm.<br />

Hep 4km etabını koştuğum Geyik<br />

Koşuları’nda hemen her mevsimi yaşadım.<br />

Geyik Koşuları’nın organizasyonunu yapan<br />

şirket MCR Racesetter’ın ortaklarından,<br />

yılların patika koşucusu ve organizatörü,<br />

aynı zamanda International Trail Running<br />

Association Türkiye ulusal temsilcisi<br />

Caner Odabaşoğlu yarışı şöyle özetliyor:<br />

“2011 yılında Türkiye’de patika koşularını<br />

başlatan Geyik Koşuları, bugün hala<br />

İstanbul’un tek saf patika organizasyonu.<br />

Rota ve manzara yapısı, işaretlemesi, koşu<br />

sırasında kısıtlı destekler, kişinin kendi<br />

sınırlarını daha iyi tanımasını sağlıyor.<br />

Patika koşusunun sihirli gücü burada:<br />

Doğanın içinde, kendini daha iyi tanıyarak<br />

limitlerimizi aşmamıza vesile oluyor.<br />

2017 yılından beri de yılda 4 kez düzenlenen<br />

Geyik Koşuları için 2019 yılı takviminde 3 adet<br />

yarış daha sizi bekliyor: 22 Haziran Gece,<br />

13 Ekim ve 8 Aralık Geyik Koşuları.”<br />

@dcanerodabasoglu<br />

Yarışın 4 km, 14 km, 28 km (Gece Koşuları hariç)<br />

ve çocuklar için Bambi etapları bulunuyor.<br />

Minik Bambilerin ormanda koşuşunu izlerken<br />

bile gününüz aydınlanıyor! @geyikkosularitr<br />

(MCR Racesetter’ın 2012 yılından beri<br />

Ultra Trail ruhunu %100 yaşatan ve finişte el<br />

yapımı madalyaların sizi karşıladığı<br />

İznik Ultra ve diğer yarış organizasyonları için:<br />

@iznikultraofficial @mcrracesetter<br />

Patika yarışlarına hazırlanmak, hafta sonunu<br />

doğada sporla karşılamak ve ardından mis gibi<br />

kahvelerinizi yudumlamak isterseniz;<br />

Önümüzdeki aylarda yurt içi ve yurt dışında gerçekleşecek bazı yarışlar:<br />

(Mesafeler belirtilmiştir ancak irtifa bilgisi için lütfen<br />

websitelerinden bilgi alınız.)<br />

Tahtalı Run to Sky 18 Mayıs 2019 - Çıralı / Tahtalı<br />

27.35 km / 28.84 km / 58.8 km tahtaliruntosky.com<br />

9. İstanbul Ultra Trail Maratonu Bahar Koşusu<br />

25/26 Mayıs - Çekmeköy / İstanbul<br />

9km / 15km / 30km / 45km / 57km teamultratrailrunner.com<br />

Salomon Ultra-Trail Hungary 9 Haziran - Szentendre / Macaristan<br />

Kids Trail / 29.5km / 54km / 85km / 112km ultratrail.hu/en/<br />

Sapanca Ultra 16 Haziran - Sapanca / Sakarya<br />

9km / 35km / 55km sapancaultra.org<br />

Mozart 100 15 Haziran - Salzburg / Avusturya<br />

9km / 21km / 32km / 42km / 63km / 112km<br />

Geyik Koşuları Gece<br />

22 Haziran - Belgrad Ormanı F.Rıfkı Atay Mesire Alanı / İstanbul<br />

Bambi / 4km / 14km geyikkosulari.com<br />

Istanbul Ultra Trail 22 Haziran - Taşdelen / İstanbul<br />

15km / 30km / 60km /100km istanbulultratrail.com<br />

Dünyayı Koşan Çift Alper Dalkılıç ve<br />

Elena Polyakova’nın İstanbul’da ayda iki<br />

kez düzenlediği Columbia Montrail Koşu<br />

Grubu’yla @columbiamontrailkosugrubu<br />

tanışmanızı öneririm.<br />

Doğanın içinde koşmanın, doğayla<br />

bütünleşerek spor yapmanın keyfini bir<br />

kez aldıktan sonra, ondan vazgeçmek<br />

istemeyeceğiniz bir gerçek. İstedikten,<br />

çalıştıktan, kendinize inandıktan ve kendi<br />

sınırlarınızı aşmanın tadını aldıktan sonra,<br />

kat edemeyeceğiniz mesafe yok.<br />

Hedefiniz; ister bir Pazar günü ormanda,<br />

ister kısa mesafe, ister ultra maraton koşmak<br />

olsun; yemyeşil Kaçkarlar’dan, Kapadokya’nın<br />

büyüleyici Peri Bacaları’na; Belgrad<br />

Ormanları’ndan, Çıralı sahillerine, sayısız rota,<br />

sayısız seçenek var. Salzburg’un nefes kesen<br />

manzaralarını izleyerek, Uludağ’ı yazın alışkın<br />

olmadığınız bir gözle görerek, Anadolu’nun<br />

en eski uygarlıklarından Frigler’in, Likyalılar’ın<br />

yaşadıkları yerlerden geçerek, Budapeşte’nin<br />

küçük kasabası Szentendre’yi keşfederek<br />

koşmak; dünyayı sıradan bir turist olarak<br />

göremeyeceğiniz şekilde görmek isterseniz,<br />

aşağıdaki rotalara bir göz atın.<br />

Sky Erciyes 5/7 Temmuz - Erciyes / Kayseri<br />

4.5km / 12km / 25km /64km skyerciyes.com<br />

Tryavna Ultra 14 Temmuz - Tryavna / Bulgaristan<br />

23km / 42km / 76km / 141km tryavna-ultra.com/home<br />

Uludağ Ultra Trail 19/21 Temmuz - Uludağ / Bursa<br />

13km / 30km / 66km / 100km<br />

Runfire Salt Lake Ultra Trail 26/28 Temmuz - Tuz Gölü / Nevşehir<br />

10km / 20km / 40km / 80km / 100mil runfiresaltlake.com<br />

Kaçkar Ultra Maratonu 15 Eylül - Kaçkar / Rize<br />

5km / 15km / 46km ultrakackar.com<br />

Frig Ultra 21-22 Eylül - Frig / Afyonkarahisar<br />

2km / 9km / 23km / 54km frigultra.org<br />

Likya Yolu Ultra Maratonu 27/29 Eylül—Likya Yolu / Antalya<br />

16km / 37km / 100km likyayoluultramaratonu.com<br />

Kyzikos (Kapıdağ) Ultra 5/6 Ekim – Kapıdağ Yarımadası, Erdek / Balıkesir<br />

5km / 22km / 56km / 85km kyzikosultra.com<br />

Salomon Cappadocia Ultra Trail 19/20 Ekim - Kapadokya / Nevşehir<br />

38km / 63km / 119km<br />

SEDEF GALİ 11/1<br />

BELGESELLER 11/2<br />

OAXACA 11/3<br />

THE VESSEL 11/4<br />

DIOR X V&A MÜZESİ 11/5


hillsider 80/84<br />

10 PARMAĞINDA<br />

10 MARİFET<br />

11/1<br />

Sedef Gali’nin renkli ve hareketli bir dünyası var.<br />

Yaydığı enerjiyi hissetmemek mümkün değil.<br />

İç mimarlık eğitiminin ardından gönlünün sesini<br />

dinleyerek sanat alanında faaliyet göstermeye<br />

başlamış.<br />

GALİ; "SANAT, BİZİM İÇİN<br />

DOĞDUĞUMUZDA<br />

BAŞLIYOR VE HEPİMİZ<br />

KENDİ HİKAYEMİZİ YAZIYORUZ."<br />

DİYE ÖZETLİYOR<br />

DUYGULARINI.<br />

Biz de onun hikayesini dinlemek ve<br />

paylaşmak istedik…<br />

Rana Korgül: Sanatla nasıl bir geçmişin var?<br />

Sedef Gali: Resim yapmaya 3-4 yaşlarındayken<br />

annemin beni üniversite öğrencisi bir<br />

resim hocasına götürmesiyle başladı.<br />

Sonrasında okuldaki resim yapan çocuktum işte...<br />

Notlarım iyi olduğu için hocalar derste resim<br />

yapmama pek de kızmazlardı. Lise yıllarımda haftanın<br />

üç günü Deniz Orkuş ve rahmetli<br />

Dara Abadi’nin atölyesine giderdim.<br />

Haftada bir canlı model gelirdi ve portreye<br />

biraz da bu modellerin ifadelerine olan ilgim dolayısı<br />

ile yöneldim. Aslında bizi şekillendiren<br />

her algının bizim kreatif sürecimizi etkilediğini<br />

düşünüyorum.<br />

Röportaj: Rana Korgül<br />

ranakorgul@gmail.com<br />

Fotoğraflar: Sedef Gali arşivi


İç mimarlık okumuşsun. Eğitiminden ve çalışma hayatından bahseder<br />

misin? Tüm bu süreç sanat yaşamını nasıl etkiledi?<br />

Ben ilkokula başlamadan Antakya’ya taşındık. İlkokulu orada okudum,<br />

daha sonra Koç Lisesi’ne gittim. Pratt Institute’ta BFA Interior<br />

Design mezunu olduktan sonra Central St Martins ve Londra’da çeşitli<br />

okullarda programlara ve yaz okullarına katıldım. Üniversitede<br />

iç mimarlık üzerine stajlar yaptım. Bu sürede sergiler açtım ve Barney’s<br />

New York’ta Mağaza Tasarım bölümünde çalıştım. Mezuniyetten sonra<br />

New York’ta kalıp, Phipps & Co. adlı şirkette proje müdürü olarak çalışmaya<br />

başladım. (Buradaki patronlarım şimdi koleksiyonerim oldular.)<br />

Daha sonra Dallas’ta üç farklı restoranın iç mekanlarını hazırladım.<br />

Bu süre zarfında resim yapmaya, New York ve İstanbul’da sergilere ve<br />

‘Live Painting Show’ denen canlı resim yapma faaliyetlerine devam ettim.<br />

Ancak, ruh yaratıcı olmak isteyince insan kapalı bir kutuda duramıyor.<br />

Ben de tutkulu olduğum yöne daha çok ağırlık vermeye başladım.<br />

Ama şunu söylemek doğru olacak; iç mimari eğitimim, sanatsal algımı<br />

ve bildiklerimi değiştirdi. Özellikle mekanlarla çalışırken adımlarımı bu<br />

eğitimin bana verdiği bilgi ile atıyorum.<br />

Ne kadar önemli bir nokta bu aslında…<br />

Sedef Gali neler tasarlıyor, neler çiziyor?<br />

Nereden başlayalım? Ben resim yapıyorum.<br />

Farklı medyumları kullanarak kendi boyalarımı<br />

hazırlıyorum. İşlerimde reçineden<br />

kimyasal yağlara, pek çok farklı malzeme<br />

kullanıyorum. Bazen canlı performanslar,<br />

bazen de atölyelerle kreatif sürecimi<br />

sanata ilgi duyanlarla paylaşıyorum. En son<br />

Miami Art Basel haftasında Raw Pop-Up’ta<br />

‘İstanbul Gazinosu’ adlı enstalasyonumu<br />

sergiledim. Tasarım tarafında ise kendi<br />

markam var. Her birinden birer tane ürettiğim,<br />

bulunmaz kumaşlarla elbiseler,<br />

kostümler hazırlıyorum. Yakında<br />

Londra ve New York’ta mağazaları bulunan<br />

Wolf & Badger’ın on-line sitesinde<br />

satışa çıkacaklar.<br />

Geçen İstanbul Design Week için Urban<br />

Atölye ile işbirliğimiz olan Sky-Up<br />

aydınlatmalarını tasarlamıştım.<br />

Şu anda Amerika’da satışa çıkacak bir<br />

gıda markası için paket tasarımı üzerinde<br />

çalışıyorum. Ayrıca, bazı mekanlarla konsept<br />

geliştirme ve mekan görselleri üzerine<br />

çalışmalarım oluyor.<br />

Hem resim, hem de tasarımla iç içesin.<br />

Zevkli olsa gerek!<br />

İşinin en sevdiğin yanı nedir?<br />

Galiba bir şeyler yaratabilmenin verdiği haz!<br />

Hepimize hayatın verdiği farklı yetenekler,<br />

öğretiler var. Ne mutluyum ki;<br />

tümüyle kendimi katabileceğim bir işim var!<br />

İnsanın işini sevmesi çok önemli.<br />

Bu, üretken olabilmek için şart aslında…<br />

Biraz vizyonundan konuşalım mı?<br />

Tasarım süreci ilk başta ihtiyaç ve ilham ile<br />

başlıyor. Vizyon, siz onu besledikçe genişleyen<br />

bir bakış açısı. Bilgi dağarcığına katkıda<br />

bulunmazsan zaman geçtikçe daralıyor.<br />

Tasarım konseptlerim insana, ihtiyaca,<br />

ifadelere ve hiçbir zaman vazgeçemediğimiz<br />

içimizdeki çocuğa dayanıyor.<br />

RESİMLERİMDE İSE<br />

YANSITTIĞIM KARAKTERLER<br />

BİRER ALTER EGO.<br />

ÇOĞU PORTREMİ DE<br />

BANA BENZETMELERİNİN<br />

SEBEBİ BU SANIRIM.<br />

TASARIM<br />

KONSEPTLERİM<br />

İNSANA, İHTIYACA,<br />

İFADELERE VE<br />

HİÇBİR ZAMAN<br />

VAZGEÇEMEDİĞİMİZ<br />

İÇİMİZDEKİ<br />

ÇOCUĞA<br />

DAYANIYOR.<br />

İnsan olarak hem içsel etkileşim yaşıyoruz,<br />

hem de çevremiz bizi şekillendiriyor.<br />

Bu etkilerin dönemsel olarak ayrılması,<br />

farklı akımlar ile tarihin, insanlığın,<br />

müziğin, görselin ve bunların sonucunda<br />

psikolojinin değişime uğraması<br />

konseptlerimi belirliyor.<br />

İlhamların vardır hayatta.<br />

Peki bunlar işlerine, tasarımlarına nasıl<br />

yansıyor?<br />

İlham; zamanın ve dönemlerin bana,<br />

topluma ve geçmiş süreçlere etkileridir.<br />

Ben bedenden çok ruha inanırım.<br />

Ruhun tekrar tekrar farklı bedenlerde yaşam<br />

bulduğuna da. Bu nedenle, insanın içinde<br />

birbirinden farklı karakterler,<br />

hayatlar ve anlam veremediği bir tarihsel data<br />

olduğuna inanırım. Empati kurabildiğim birinci<br />

canlı insan olduğu ve analiz için öncelikle<br />

kendime ve kendi etkileşimlerime bakıyorum.<br />

Tarih okuyorum, farklı akımların bir önceki<br />

akıma reaksiyon olarak nasıl oluştuğunu<br />

araştırıyorum. Elbette materyal kullanmak,<br />

farklı olanları deneyimlemek ve bunları<br />

kontrol edebilmek de benim için önemli. Yeni<br />

malzemelerle tanıştıkça onları resimlerimdeki<br />

karışımlara nasıl entegre edebileceğimi<br />

denemek de sürecin parçası aslında.<br />

Sergiler, fuarlar, Tahtakale toptancıları,<br />

seramik atölyeleri ve iplik fabrikaları benim<br />

ilham kaynaklarım arasında…<br />

Sonu olmayan bir ilham söz konusu,<br />

anlaşılan…<br />

Kendine örnek aldığın biri var mı?<br />

Var, ama tek bir kişiden bahsedemem. Çalışan,<br />

beceren, çaba gösteren, öğrenen, dinleyen,<br />

yargılamayan, kibar olan herkesi örnek almaya<br />

çalışıyorum. Kısacası, insanlığa, dünyaya ve<br />

geleceğe tüm potansiyeli ile katkıda bulunmaya<br />

çalışan herkes örnek alınası benim için.<br />

Ne hoş bir bakış açısı! İşlerin hayli çeşitlilik<br />

gösteriyor. Tüketmeye meraklı bir toplum<br />

içinde sen bunu nasıl başarıyorsun?<br />

Her ne kadar sosyolojik bir toplumun ütopik bir<br />

dünyada çok daha yararlı olduğunu düşünsem<br />

de, bir bakıma tüketim toplumu,<br />

kapitalizm gibi etkenler bizi üretmeye itiyor.<br />

Rekabet, evde yapayalnız ve kimseyle<br />

paylaşmadan ürettiklerimizi, topluma<br />

göstermemizi sağlıyor. Hepimiz tüketiciyiz<br />

artık. Önemli olan burada tüketecek bir<br />

şey kalmayana kadar beklemek ve yerine<br />

kendimizden ne katkıda bulunabileceğimizi<br />

bulmak. Hepimiz yaratıcı bir gücün parçasıyız<br />

ve bir şeyler alırken yerini kendimizden bir<br />

parça ile doldurmak durumundayız.<br />

Bir nevi alışveriş bu!<br />

Sanatla ilgilenmek günlük rutinine,<br />

ruh haline ve hayat bakışına ne katıyor?<br />

Sanat, bakış açımızı değiştiriyor ve algılarınız<br />

farklılaşıyor. Farkındalık kazanmanın yanı<br />

sıra insan; görebilmeye, duyabilmeye,<br />

hissedebilmeye biraz daha minnettar oluyor.<br />

Güzellikleri gördüğümüz kadar elbette<br />

bembeyazın ve en siyahın etkileri biraz daha<br />

güçlü oluyor. Kısacası sanat, ruh sağlığımı<br />

oldukça etkiliyor...


BENİM AMACIM,<br />

SANATA İNSANLARI<br />

DAHA ÇOK<br />

YAKLAŞTIRMAK...<br />

Artık sanatın uzanmadığı alan yok.<br />

Sanatçı/tasarımcı/mimar pekala bir araya<br />

gelip ortak projeler yapıyorlar.<br />

Senin sanatla birleştirmek veya<br />

buluşturmak istediğin bir mecra var mı?<br />

Her zaman. Ben her işe açığım ve fikir,<br />

tasarım, konsept nasıl bir parçası olabilirim<br />

diye her zaman yeni projeleri takip ediyorum,<br />

işbirlikleri yapıyorum. Artık yaratıcı insanlar<br />

dediğiniz gibi bir şekilde bir araya geliyorlar<br />

ve fikirler sohbetle organik gelişiyor. Mimari,<br />

tasarım bunlar zaten sanatın uzantıları<br />

diye düşünüyorum. Benim amacım, sanata<br />

insanları daha çok yaklaştırmak, beyaz kutu<br />

dışında gördüğünün de sanatın bir parçası<br />

olduğunu fark ettirmek. Galiba benim sanatla<br />

buluşturmak istediğim mecra ‘toplum’.<br />

Biraz resim ve tasarım dışında yapmaktan<br />

keyif aldığın şeylerden konuşalım…<br />

Müzikle çok ilgiliyim. Dört yaşımdan beri<br />

piyano çalıyorum. Tek başıma Jazz barlara<br />

gitmekten müthiş keyif alıyorum.<br />

Eskiye, antikaya ve vintage ürünlere oldukça<br />

meraklıyım. Eski ceketler, özel tasarım cam<br />

objeler ve dergiler topluyorum. Yapmaktan en<br />

keyif aldığım şey, -çok basit olsa da- kumsalda<br />

yürümek, denizin sesini dinlemek…<br />

Doğa insana ne kadar iyi geliyor!<br />

Basit ama çok önemli bir durum bu.<br />

Peki senin başarılı olma kriterin nedir?<br />

Çalışmak, üretmek. Her zaman üretme<br />

sorumluluğunu içinde hissetmek.<br />

Kendin olmak, ne istiyorsan onu yapmak.<br />

Her beklentiyi karşılamayacağını, herkesi<br />

mutlu edemeyeceğinin farkında olmak,<br />

başkasından önce kendi onayın için<br />

çabalamak. Zaten bir ‘ben’ var,<br />

benlik var, bunu olmayan bir şey gibi<br />

göstermek hem hayattan zaman çalmak,<br />

hem de kendinden eksiltmektir.<br />

Haklısın... Bu arada hepimizi<br />

yörüngesine almış olan sosyal medya<br />

dinamiği üzerine ne söylemek istersin?<br />

Sosyal medya, her ne kadar globalleşme,<br />

paylaşma ve etkileşim için çok güçlü<br />

bir mecra olsa da Alter Egoları’mızı<br />

oluşturmak için bize sağlanmış bir alan.<br />

Onaylanma güdüsü ile bazen sahip<br />

olduklarımızı göz ardı edebiliyoruz.<br />

Ancak, yepyeni karakterlerin sanki<br />

görünmezmiş gibi özgürce oluşturulması için<br />

de bir gösteri alanı gibi bence.<br />

Bakalım ileriki psikolojileri nasıl etkileyecek,<br />

merak ediyorum.<br />

Bu aralar gündeminde neler var?<br />

Şu an yepyeni bir sergi üzerine çalışıyorum.<br />

Bu sergiyi kendi atölyem ArtHouse’da<br />

Open Studio olarak yapacağım.<br />

Beyaz kutulardan, duvarlardan uzak olacak.<br />

Bunun dışında Happy Hour adlı interaktif<br />

müzenin kreatif direktörlüğünü yapıyorum.<br />

Önümüzdeki aylarda yenilikleri<br />

paylaşacağım. Ayrıca, yeni tasarımlar ve<br />

atölyeler üzerine çalışıyorum.<br />

Atölyem ArtHouse’u haftanın üç günü<br />

bir sanat kulübü gibi üyelik sistemi ile halka<br />

açmayı düşünüyorum. Buranın yaratıcı<br />

fikirleri paylaşmak için bir alan;<br />

elinizin altında malzemelerin olduğu bir<br />

sanat atölyesi; farklı etkinliklerin olduğu;<br />

müzisyenlerin, kreatiflerin ve sanatçıların<br />

yaptıklarını paylaştıkları butik bir yaratım<br />

merkezi olmasını istiyorum.<br />

Bunlar harika fikirler! Peki, on yıl sonrayı<br />

hayal ettiğinde gözünde ne canlanıyor?<br />

Hayat ne getirecek, bilmiyorum…<br />

Bunu tecrübe etmek heyecan verici.<br />

Her ne kadar hayal etsem de,<br />

yalnızca farklı paralel evrenlerde farklı<br />

gerçeklikler kuruyorum. Ama yaptığım işleri ne<br />

kadar geniş bir kitleyle paylaşırsam<br />

bu beni çok daha tatmin edecektir.<br />

İnsanların daha iyi iletişim kurduklarını,<br />

böylece toplumsal sorunlarımızın<br />

çok daha azaldığını hayal ediyorum açıkcası...<br />

Keşke!<br />

www.sedefgali.com


hillsider 86/89<br />

BEYAZPERDENİN VE<br />

ONLINE PLATFORMLARIN YENİ YÜKSELENİ:<br />

11/2<br />

Bu yazı, son yıllarda izlediğim, etkilendiğim ve<br />

yakalayıp izlemeyi dört gözle beklediğim yaratıcı<br />

sinema belgeselleri arasında bir serbest uçuş yazısıdır.<br />

Uçucudur, subjektiftir. Birazdan bahsedeceğim<br />

filmlerin bazısı bir tık uzağınızda,<br />

bazısı az daha uzağınızda. Ama elbette,<br />

meraklı bir 21. yüzyıl insanından hiçbir şey<br />

sonsuza dek kaçamaz...<br />

Birkaç yıldır Kim Mihri isimli, uzun metrajlı bağımsız<br />

bir belgesel film üzerinde çalışıyorum.<br />

Tür olarak belgeseli çok sevsem de yapacağım<br />

filmlerin hep kurmaca olacağını düşünmüştüm.<br />

Yıllara yayılan belgesel yapma yolculuğunda çok şey<br />

öğrendim. Kurmaca bir filmde “Yok artık!” denilecek<br />

şeylerin belgeselde, hayatın doğal akışı içinde<br />

sunulabilmesine bayıldım. Bu arada belgeselin de<br />

kurmacayla derinden bir ilişki içinde olduğunu fark<br />

ettim. Kendimi yıllar önce bir sinema öğrencisiyken<br />

izlediğim Nanook of the North (1922) gibi bazı<br />

klasikleri tekrar tekrar düşünürken buldum.<br />

Tabi sizi o kadar geriye sürüklemeyeceğim.<br />

Şu var ki; belgesellerdeki içerik, stil ve<br />

yaklaşım çeşitliliği gerçekten baş döndürücü.<br />

Tamamen animasyon olan belgeseller de yapılıyor,<br />

“interaktif web belgeseli” de...<br />

Hazırladığım listede hem küçük bütçeli,<br />

hem de büyük bütçeli yapımlar var.<br />

PEKİ BU FİLMLER<br />

NEREDE İZLENİR,<br />

NASIL İZLENİR? KOLTUKTA<br />

OTURARAK MI, YOKSA<br />

KANEPEDE KAYKILARAK MI?<br />

Yazı: Berna Gençalp<br />

bernagencalp@gmail.com


AMINA’NIN HAYALİ,<br />

BİR GÜN İYİ BİR MODEL<br />

OLABİLMEKTİR.<br />

AVRUPA’NIN KAPISI<br />

ONUN İÇİN<br />

İSTANBUL’DUR...<br />

Fotoğraf: Aslı Çelikel<br />

Sinema Koltuğu ile Kanepenin Rekabeti<br />

Belgesel sinemanın yaratıcı örnekleri daha<br />

ulaşılır oldukça bu türe olan ilgi artıyor.<br />

Belgeseller vizyona nadiren girse;<br />

az salonda, az seansta gösterilseler de<br />

iyi belgeselleri festivallerde ya da özel<br />

gösterimlerde yakalamak mümkün.<br />

Dijital kanallar, online izleme platformları<br />

belgesellerin daha fazla kişiye ulaşmasında<br />

önemli rol oynuyor. Elbette karanlık bir<br />

salonda, geniş bir perdede,<br />

birbirini tanımayan insanlardan oluşmuş<br />

bir kalabalığın arasında izlemekten farklı bir<br />

deneyim, evde kanepede izlemek.<br />

Ama filmlerin insanın ayağına kadar<br />

gelmesinde de çok cezbedici bir taraf var.<br />

Sinemacılar açısından bakıldığında daha<br />

10-15 sene öncesine kadar bir belgesel<br />

(ya da kurmaca) film için festivaller,<br />

vizyon ve televizyon/DVD satışı dışında<br />

dağıtım olanağı pek fazla yoktu ama bugün<br />

artık dijital dünya, belgeseller için yeni<br />

olanaklar sunuyor.<br />

Türkiye’de ve dünyada faaliyet gösteren<br />

online platformlar arasında en tanınanlardan<br />

biri Netflix. Türk yapımlara da ev sahipliği<br />

yapan platformun farklı ülkelerde 100<br />

milyondan fazla üyesi var. Türkiye’de üretilmiş<br />

bir yapım eğer potansiyeli varsa, böyle bir<br />

platformda kendine her ülkeden izleyici<br />

bulabiliyor.<br />

Netflix kendi alanında şu anda en popüler<br />

platform olsa da rekabet giderek kızışıyor.<br />

Amazon, Google Play, I-tunes da kimi belgesel<br />

filmlere ulaşmak için doğru adresler...<br />

Apple’ın sonbaharda yayına alacağı<br />

Apple TV+ heyecanla bekleniyor.<br />

Ayrıca gelenekselleşmiş kurumlar<br />

kendi dijital platformlarını kuruyorlar.<br />

Sinema alanında önemli bir isme sahip olan<br />

Criterion Channel buna bir örnek.<br />

BBC ve ITV ortaklığı ile kurulan Britbox da<br />

başka bir örnek.<br />

Kanopy isimli paltform ise kütüphanelerle<br />

işbirliği yaparak bir fark yaratmaya<br />

odaklanmış. Kütüphanelerdeki ve<br />

üniversitelerdeki içeriği internet üzerinden<br />

evdeki kanepelere servis ediyor. Sinema<br />

akademisyenlerinden sıradan izleyiciye<br />

dek herkese hizmet verdiklerini söyleyerek<br />

izleyicileri “daha entelektüel ve ruhen<br />

zenginleştirici” bir deneyime davet ediyorlar.<br />

Filmlerin kültürler arası köprü vazifesi<br />

gördüğüne ve insanları bir araya getirme<br />

gücü olduğuna inandıklarını ifade ediyorlar.<br />

Archive.org, Hoopla ve Fandor isimli<br />

platformlar da benzer bakış açısıyla hizmet<br />

veren platformlar.<br />

Türkiye’deki online platformlar arasında<br />

Blu Tv, Puhu Tv, Dsmart, Tivibu ve benzerleri<br />

bulunuyor. Ancak bu kanalların belgesele<br />

düşkün olduğunu söylemek zor.<br />

Talep olsa belki bir kulvar açarlar çünkü<br />

Türkiye’de de kısıtlı fon olanaklarına rağmen<br />

birbirinden ilginç belgeseller yapılıyor.<br />

EVET ŞİMDİ,<br />

BAŞTA SÖZ VERDİĞİM GİBİ,<br />

YARATICI SİNEMA<br />

BELGESELLERİ ARASINDA<br />

SERBEST UÇUŞA<br />

GEÇİYORUZ...<br />

Sevgi-Saygı Kuşağı<br />

Agnes Varda Külliyatı<br />

Gleaners and I..., Faces Places... Hangi birini<br />

sayayım? Agnes Varda elinden çıkmış ne varsa,<br />

aslında, izlenesi... Bu yıl, 90 yaşında iken<br />

aramızdan ayrılan ve son ana kadar sinema<br />

yapmakla uğraşan Agnes Varda genel geçer<br />

kalıpların, kuralların değil duygularının ve<br />

sezgilerinin rehberliğinde film yapan bir kadın.<br />

Muzip, estetik, kafa ve kalp açıcı bu filmler<br />

nerde yakalanır derseniz; Criterion Channel,<br />

Kanopy, Fandor, Hoopla, Netflix, Archive.org,<br />

Amazon, Netflix platformlarında Varda filmleri<br />

mevcut… Kanepeyi değil, sinema koltuğunu<br />

tercih edenler için bahar aylarında Filmmor,<br />

sanatçı adına bir retrospektif sunmuştu. Agnes<br />

Varda’nın anısına sinema gösterimlerinin<br />

devam edeceğini tahmin ediyorum.<br />

Radarlarınız açık olsun.<br />

Merakla Beklenenler<br />

Amina<br />

Kıvılcım Akay’ın yönetmenliğini yaptığı<br />

belgesel dünya prömiyerini Atlanta Film<br />

Festivali'nin uluslararası Belgesel Yarışma<br />

Bölümü’nde yaptı ve İstanbul Film<br />

Festivali’nde seyirci ile buluştu. Çekimleri<br />

İstanbul ve Senagal’de yapılan belgesel,<br />

kızının ihiyaçlarını karşılamak ve para<br />

kazanmak için Senegal'den Türkiye'ye göç<br />

etmek zorunda kalan Amina'nın hikayesini<br />

serinkanlı bir tutumla perdeye taşıyor.<br />

İstanbul'da bir tekstil firmasında mağaza<br />

modeli ve satış personeli olarak çalışan<br />

genç Amina’nın hayali, bir gün iyi bir model<br />

olabilmektir. Avrupa’nın kapısı onun için<br />

İstanbul’dur… Bu özenli filmin fragmanını<br />

internette izleyebilirsiniz.<br />

https://vimeo.com/310301638<br />

The Rest I Make Up<br />

Yapımı on iki yıla yayılan bu belgesel çok<br />

renkli bir kişiliğe sahip olan tiyatro yazarı<br />

Maria Irene Fornes’i izleyici ile tanıştırıyor.<br />

Yaşlılık günlerinde demans nedeni ile artık<br />

yazamayan ama yine de yaşama sevinci ile<br />

dolu Irene ile 20’li yaşlarında, hayatına yön<br />

vermenin eşiğindeki belgesel yönetmeni<br />

Maria arasında içten bir dostluk gelişiyor.<br />

New York’ta başlayıp Havana,<br />

Miami ve Seattle’a yapılan yolculuklarla<br />

süren bu dostluk Irene’in enerjisi, kamera<br />

ile barışıklığı ve oyuncu kişiliği sayesinde<br />

beklenmedik derinlikte ve tatlılıkta anlara yol<br />

açıyor ve film sizi sürüklüyor.<br />

The Rest I Make Up, New Yorker’da 2018’in<br />

en iyi filmlerinden biri olarak nitelenmiş.<br />

İstanbul Cinema Network etkinlikleri<br />

kapsamında, özel bir gösterimde izleyip pek<br />

sevdiğim bu filmi siz de yakaladığınız yerde<br />

izleyin. İnsanın ruhuna hafiflik veren bu<br />

belgeselin web sitesi de oldukça ilgi çekici.<br />

http://therestimakeup.com<br />

Be Natural<br />

“Ben, Alice Guy-Blaché, ilk kadın film<br />

yönetmeniyim. İlk filmimi 1896 yılında,<br />

23 yaşında yaptım. Binden fazla filmi yazdım,<br />

yönettim ve yapımcılığını yaptım.”<br />

Alice, Sinema Tarihi’nin yazmayı unuttuğu<br />

kadınlardan biri, belki de birincisi.<br />

Yönetmen Pamela B. Green’in yıllarca<br />

süren çabaları ile ortaya çıkan bu belgesel<br />

2018 Cannes Film Festivali’nde gösterilmiş.<br />

Fransa’da başladığı sinema kariyerini<br />

Amerika’da sürdüren<br />

Alice’i yalnız Amerikalılar değil Fransızlar<br />

da nedense (!) hatırlamıyor. Oysa Alice<br />

sinema dilinin bir hikaye anlatım aracı olarak<br />

gelişmesine tartışılmaz katkılarda bulunmuş<br />

bir sinemacı. Jodie Foster’ın anlatıcı olarak<br />

seslendirdiği belgeselin Türkiye’de de<br />

gösterim şansı bulacağını umarım. Belgeselin<br />

adı neden Be Natural derseniz, filmin web<br />

sitesine göz atın derim. Doğal olarak!<br />

https://benaturalthemovie.com<br />

Zeki Müren Hattı<br />

Geldik listedeki en ilginç yapımlardan birine…<br />

Zeki Müren Hattı interaktif bir web belgeseli.<br />

Yönetmenler Beyza Boyacioglu ve<br />

Jeff Soyk proje hakkında şu bilgileri veriyor;<br />

“Zeki Müren Hattı, Türkiye’nin sanat güneşi<br />

ve aykırı efsanesi Zeki Müren’e dair mesajlar<br />

biriktirir ve benzersiz bir toplumsal hafıza<br />

alanı sunar. Zeki Müren’e duyulan sevgi ve<br />

özlem, telefon hattına gönderilmiş yüzlerce<br />

hikayede aşikardır. Canıgönülden anlatılan<br />

bu hikayeler, Zeki Müren’in temsilcisi olduğu<br />

geçmiş günlerin Türkiyesi’ne duyulan<br />

nostaljiye ayna tutar. Zeki Müren Hattı web<br />

deneyimi, hatta bırakılan yüzlerce mesajın<br />

arasından derlenmiş bir seçkiyi sunar.”<br />

Amerika’dan ve Türkiye’den aranabilen<br />

bu hattı, açık olduğu süre boyunca<br />

1500’den fazla kişi aramış. Web sitesinin<br />

sonbaharda, Zeki Müren’in doğum gününde<br />

açılması planlanıyor. Proje daha yapım<br />

aşamasındayken uluslararası ilgi uyandırmış<br />

ve 2016 yılında prestijli belgesel platformu<br />

IDFA DocLab’de yer almış. Zeki Müren Hattı’nın<br />

tanıtım videosu internetten izlenebilir.<br />

https://vimeo.com/165222367<br />

Gözden Kaçmasın<br />

Onun Filmi<br />

Merve Bozcu ve Su Baloğlu’nun<br />

yönetmenliğinde ortaya çıkan bu belgesel<br />

sinema yönetmeni kadınları mercek altına<br />

alıyor. Merve ve Su, bu film ile ilk yönetmenlik<br />

deneyimlerini yaşarken, rüşdünü ispat etmiş<br />

hemcinslerinin samimiyetle anlattıkları<br />

yönetmenlik tecrübelerini kayıt altına<br />

alıyorlar. 2017 sonunda tamamlanan bu<br />

belgesel yurt içinde ve yurt dışında çeşitli<br />

festivallerde gösterildi. Onun Filmi,<br />

özel gösterimlerde izleyici ile buluşmaya<br />

devam ediyor.<br />

Görünmez Duvarlarım<br />

Tamamı animasyon olan belgeseller de<br />

bu türün ilgi çekici bir kategorisi. Nurbanu<br />

Asena’nın kısa animasyon belgeseli Görünmez<br />

Duvarlarım kısa metrajlı bir animasyon<br />

belgesel. Özgüvensizlik üzerine yapılan<br />

samimi itirafların etrafında şekillenen bu<br />

ödüllü animasyon, yurt içinde ve yurt dışında<br />

pek çok festivalde gösterildi.<br />

Antalya Sinema Vakfı tarafından Türkiye’nin<br />

en iyi on kısa animasyon filminden biri olarak<br />

seçilen film, festival yolculuğunu tamamladı<br />

ve artık internet üzerinden izlenebiliyor.<br />

https://vimeo.com/nurbanu/invisiblewalls<br />

Babasının Kızı<br />

“Kadınların yetiştirdikleri erkeklerin<br />

kendi kız çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine<br />

ve o çocukların nasıl kendileri olduklarına dair<br />

çok kişisel bir hikâye” diye yazıyor bir festival<br />

kataloğunda film hakkında.<br />

Türk bir babanın Finlandiya’da tek başına<br />

büyüttüğü kızı olan Melisa, babasından<br />

uzaklaşmak için onun peşinden<br />

gelmeyeceğine emin olduğu tek yere,<br />

İstanbul’daki babaannesinin yanına taşınır.<br />

Sürekli elindeki kameranın arkasından<br />

görünen Melisa, babası için<br />

“manipülatif, baskıcı ve dominant” derken,<br />

ekranda, internetteki dating sitelerine üye<br />

olan ve kızının iç çamaşırı seçmesine yardımcı<br />

olan şen şakrak bir baba görürüz.<br />

Öte yandan Melisa’nın babası da kendi<br />

annesinden ve Türkiye’yi terk etme<br />

sebeplerinden bahsederken aynı sıfatlara<br />

başvurmaktadır:<br />

“MANİPÜLATİF,<br />

BASKICI VE DOMİNANT”.<br />

MELİSA ACABA<br />

YAĞMURDAN KAÇARKEN<br />

DOLUYA TUTULMUŞ<br />

OLABİLİR Mİ?<br />

Hem babasının hem de babaannesinin<br />

hakkından gelebilir mi? Cevabı öğrenmek için<br />

Melisa Üneri’nin yönetmeni olduğu<br />

Babasının Kızı filmini izlemeniz gerek.<br />

2016 yılında tamamlanan, yurt içi ve yurt<br />

dışında pek çok festivalde gösterilen,<br />

samimiyetiyle beni çok etkileyen bu belgeselin<br />

daha çok izleyiciye ulaşacağını umarım.<br />

Filmin fragmanını izlemek isterseniz,<br />

birkaç tuşa basmanız yeter.<br />

Blue<br />

Yönetmen Sertan Ünver’in filmi<br />

Blue, artık hayatta olmayan iki rock<br />

müzisyenini odağa alıyor;<br />

Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı.<br />

90’lı yılların efsanevi İstanbullu rock grubu<br />

Blue Blues Band ile ilgili tanıklıkların yer<br />

aldığı belgesel 2017 yılında İstanbul Film<br />

Festivali’nde Mansiyon Ödülü kazanmıştı.<br />

Blue’yu I-tunes ve google<br />

Play’den izlemek mümkün.<br />

Türkiye’de Caz<br />

Caz müziğini sevenlerin zevkle<br />

izleyebileceği bu belgesel Türkiye’de<br />

caz müziğinin 1920’lere dek uzanan<br />

geçmişini, Türkiye’nin tarihi ile<br />

parallel olarak anlatıyor. Yönetmen Batu<br />

Akyol’un belgeseli yurt içi ve yurt dışında<br />

çeşitli film ve müzik festivallerinde izleyici ile<br />

buluştuktan sonra internete,<br />

filmin web sitesine yüklenmiş,<br />

dilediğiniz zaman izleyebilirsiniz.<br />

http://www.turkiyedecaz.com/film/


hillsider 90/94<br />

MEKSİKA’NIN<br />

BİR TANESİ:<br />

11/3<br />

Oaxaca, hakikaten Meksika’nın bir tanesi.<br />

Wo-ha-ka olarak telaffuz ediliyor. Ilıman yarı tropik iklimi<br />

ve zengin florası, on altı yerli halkın varlığından beslenen<br />

köklü kültürel dokusu, koloniyel mimari mirası ve zengin<br />

mutfağı, ismini Aztek dilinde akasya çiçeklerinden alan<br />

bu çok kültürlü bölgeyi ve başkenti Oaxaca şehrini<br />

tartışmasız bir şekilde eşsiz kılıyor. Bir yanı güneyde<br />

Pasifik Okyanusu’na, bir yanı doğuda Karayipler’e bakan<br />

Oaxaca’nın, UNESCO dünya kültürel mirası listesinde iki<br />

değerli sit alanı bulunmakta:<br />

Kolomb öncesi Zapotek uygarlığı tarafından kurulan<br />

Monte Alban Antik şehri ve daha sonra kurulup,<br />

koloniyel şehirlere model olacak şekilde planlanan<br />

yeni İspanya’nın ilk şehri Oaxaca. Sahip olduğu kültürel<br />

zenginlik ve coğrafi avantajları, Oaxaca bölgesini ve<br />

şehrini hızla bir çekim merkezine dönüştürmekte. Kuzey<br />

Amerikalı ve Avrupalı emeklilerin Kabe’si San Miguel de<br />

Allende gibi, Oaxaca’da da ziyaretçi profili ve kozmopolit<br />

yerli-yabancı sakini, hali hazırda mevcut sanat ve kültür<br />

ortamına ivme kazandırarak onu dönüştürmekte ve<br />

ortaya çıkan işlerde ve estetik dilde belirleyici olmakta.<br />

Kolomb öncesi medeniyetlerin mirasını yüklenen<br />

müzeleri veya geleneksel sanatlarının belirgin varlığı<br />

Oaxaca’yı geçmişe hapsedemiyor;<br />

çünkü çağdaş sanatlarda muazzam bir devinim<br />

söz konusu. Bir Perşembe akşamı Oaxaca’da hareketli<br />

kalabalıkla beraber bir sergi açılışından ötekine<br />

ilerlerken kendinizi Chelsea’de zannedebiliyorsunuz.<br />

HER YERDE<br />

KARŞINIZA ÇIKAN İŞLER<br />

ÖYLE GÜZEL Kİ,<br />

GÖZLERİNİZ ACIYOR!<br />

Yazı ve fotoğraflar: Nihan Vural<br />

www. istanbultravelogue.com


SANAT<br />

OLMAZSA<br />

OLMAZ!<br />

MACO Oaxaca Çağdaş Sanat Müzesi<br />

1950’lerde ortada ne bir müze vardır,<br />

ne de galeri. Oaxaca’nın hareketli sanat<br />

ortamına hayat veren, sanatçı Toledo’nun<br />

emeği ve yaratıcılığıdır. Sayesinde oluşan<br />

devlet-özel sektör işbirliği diğer kültür<br />

yapıları için de oldukça verimli işleyen bir<br />

model teşkil eder. Ve Oaxaca çağdaş sanat<br />

geleneğini oluşturmayı başaran tek eyalet olur<br />

ülkede. MACO da, benzer şekilde kurulan ve<br />

Oaxacalı sanatçıların koleksiyondaki işlerini<br />

sergileyerek onlara önemli ölçüde görünürlük<br />

kazandıran bir kültür kurumu.<br />

Manuel Álvarez Bravo Fotoğraf Merkezi<br />

Fotoğraf tarihinin ilk yüzyılının ustalarından<br />

sayılan Mexico City doğumlu Manuel Álvarez<br />

Bravo’nun ikonik fotoğrafları vardır;<br />

ismini duymamış bile olsanız, en azından<br />

Frida Kahlo’nun efsane fotoğraflarından<br />

onu bilirsiniz.<br />

1910 DEVRİMİ’Nİ<br />

İZLEYEN DÖNEMDE,<br />

MEKSİKA AVANT-GARDE<br />

SANATIN ÖNEMLİ<br />

MERKEZLERİNDEN BİRİNE<br />

DÖNÜŞÜR.<br />

Bravo, Fransa’da sürrealist çevrelere olan<br />

yakınlığına rağmen kültürel<br />

Rönesansın ülkenin sanat ortamına damgasını<br />

vurduğu bu dönemde Meksika’ya,<br />

yani köklerine dönmeyi ve Meksika’nın<br />

kültürel mirasını aktaran yerlileri,<br />

büyülü Meksika coğrafyasını fotoğraflamayı<br />

tercih eder. İsminin verildiği<br />

Fotoğraf Merkezi, sanatçı Francisco Toledo<br />

tarafından 1996 yılında kurulduğundan beri<br />

Meksikalı fotoğrafçıların sergilerine<br />

ev sahipliği yapmakta.<br />

Oaxaca Grafik Sanatları Enstitüsü:<br />

1988 yılında, yine Toledo’nun<br />

girişimi ile açılan enstitü, yerli yabancı<br />

yetenekli sanatçıların işlerini sergileyen bir<br />

mekan aynı zamanda.<br />

Latin Amerika’da iyi kötü bir demokrasi<br />

geleneğine sahip ama yine de sıkıntıları fazla<br />

olan Meksika gibi bir ülkede, politik hiciv<br />

yaygın bir eleştiri aracı. Müzede bu tarzda<br />

grafik işleri görmek mümkün.<br />

Tekstil Müzesi Tekstil Müzesi’ne<br />

sahip şanslı şehirlerden Oaxaca.<br />

Zaten, binlerce yıllık dokuma kültürüne sahip<br />

sayısız yerli halkın nüfusun çoğunluğunu<br />

oluşturduğu Oaxaca bölgesinde böyle bir<br />

müzenin olmaması düşünülemez bile.<br />

Beş bin parçadan oluşan altı büyük<br />

koleksiyonun bağışı ile 2006 yılında<br />

18. yüzyıl tarzı koloniyel bir konakta kurulan<br />

bu sevimli müze, önceliği Oaxaca,<br />

Meksika ve Orta Amerika dokuma mirası<br />

olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerinden<br />

gelen dokuma sergilerine ev sahipliği yapıyor.<br />

Meksika’nın yerli halklarından<br />

Zapotekler’in kuşaktan kuşağa aktardığı<br />

nitelikli işçiliğin ve özgün tekniklerin<br />

korunmasının amaçlandığı bu küçük ama<br />

iyi bir seçkiye sahip müzenin hediyelik eşya<br />

dükkanı da aynı derecede kaliteli ürünleri<br />

satışa sunmakta.<br />

Oaxaca Etno-Botanik Bahçesi Oaxaca’dan<br />

geriye şiddetli bir kaktüs saplantısı kaldı.<br />

Yediğim her taco’nun içine nopal ismini<br />

verdikleri kaktüs kavurması koysam da,<br />

zaafımın önüne hiçbir şekilde geçemedim.<br />

Sizin de kaktüse gönlünüz düşecek bir şekilde;<br />

o yüzden şehrin tam göbeğinde yirmi üç bin<br />

metrekarelik bir alana yayılmış muazzam<br />

bir peyzaja sahip Etno-Botanik Bahçesi’ni<br />

ıskalamayın!<br />

Toledo’nun çabaları ile lüks otel ve otoparka<br />

dönüşmekten son anda kurtulan bu vahada,<br />

hepsi bu coğrafyada yetişen yüzlerce bitki,<br />

bölge florasının zenginliğine ayna tutmakta.<br />

Filateli Müzesi<br />

Pullara özel bir ilginiz olmayabilir ama<br />

koleksiyonun dolgunluğu bir yana, bembeyaz<br />

avlulara yayılmış kaktüsleri ile Oaxaca’nın en hoş<br />

mekanlarından biri sayılabilecek Filateli Müzesi<br />

davetkar bir mekan. İstanbul’dan gönderilmiş<br />

mektuplar, Türkiye’den pullar, Frida Kahlo’nun<br />

doktoruna yazdığı kartpostallar,<br />

Meksika kültür ve tarihini yansıtan<br />

pulların yanı sıra, her türlü malzeme<br />

ile tasarlanmış pul sanatı olarak<br />

nitelendirilebilecek işler ve vintage posta<br />

kutuları teşhirde.<br />

Ruffino Tamayo Kolomb Öncesi<br />

Meksika Sanatı Müzesi<br />

Diego Rivera’nın çağdaşı, Oaxaca’nın yetiştirdiği<br />

en ünlü sanatçı Tamayo, Meksika’da<br />

çıkmış olduğu yolculuklarda satın alarak<br />

biriktirdiği Kolomb öncesi medeniyetlere ait<br />

eserlerden oluşan koleksiyonunu müzeye<br />

dönüştürdüğü bu koloniyel evde sergilemekte.<br />

Tamayo gibi çağdaş bir sanatçıdan klasik<br />

teşhir beklemeyin sakın! Eserler, kronolojik<br />

veya coğrafi bir düzenlemeye göre değil,<br />

temalara uygun olarak sergileniyor.<br />

Oaxaca Kültürleri Müzesi<br />

1575 yılında inşa edilen barok güzellik<br />

Santo Domingo kilisesinin bitişiğinde yer<br />

alan manastır 1996 yılında geçirdiği başarılı<br />

restorasyondan bu yana Oaxaca Kültürleri<br />

Müzesi’ne ev sahipliği yapmakta. Bir zamanlar<br />

hacıların giriş yaptıkları kapıdan içeri<br />

girdiğinizde, revaklı bahçeye sahip bu inziva<br />

merkezinin eski çile odaları Kolomb öncesi ile<br />

sonrası tarihi hayatın her alanında birbirine<br />

bağlayacak. En göz kamaştırıcı bölüm ise,<br />

Zapoteklerin inşa ettiği Monte Alban antik<br />

kentinde bulunan hasbel kader İspanyollar’ın<br />

gözünden kaçmış hazinenin parçaları.


TASARIM<br />

KÜLTÜRÜ VE<br />

GELENEKLER<br />

hillsider 95<br />

AĞIR, AĞIR ÇIKACAKSIN<br />

BU MERDİVENLERDEN…<br />

11/4<br />

Acapulco Sandalyeleri 50’lerde jet set’in<br />

gözde mekanı Acapulco’yu ziyaret eden<br />

bir Fransızın meşhur Maya hamaklarından<br />

esinlenerek tasarladığına inanılan ve<br />

tasarlandığı günden beri albenisinden<br />

hiçbir şey yitirmemiş olan efsane<br />

Acapulco sandalyeler her mekana tropik bir<br />

esinti getiriyor. Metal bir aksam üzerine<br />

ip örülerek tasarlanan bu sandalyelere<br />

insan bakar bakmaz zaten gevşemeye<br />

başlıyor; ritmi düşüyor.<br />

Alebrijes Alebrijes, doğum yeri<br />

Oaxaca olan, parlak renklere boyanmış yarı<br />

mitolojik hayvanlara verilen isim.<br />

Paper mache’den veya ahşaptan yapılan<br />

bu çok eski olmayan dekoratif halk sanatını<br />

San Martin Tilcajete kasabası canlı tutmakta.<br />

Pedro Linares isimli yerli bir sanatçı ateşli<br />

havale geçirirken gördüğü halüsinasyonlardan<br />

esinlenerek hayata geçirmiş bu hayvanları.<br />

BONUS<br />

Deniz Güneş Hamak: Pasifik Okyanusu kumsalları dev dalgaları ile<br />

nefes kesici de olsa, Ege Denizi çocuklarına biraz vahşi kaçabilir.<br />

Gerçekten de, haritalarda bazı kumsallar timsah ikonları ile<br />

renklendirilmiş! Mayalardan miras örgü hamaklarda okyanusu<br />

seyretmek daha mı güvenli acaba? Pasifik Okyanusu kıyısındaki<br />

Huatulco bölgesi Mazunte, San Agustinillo, Zipolite ve Puerto Escondido<br />

gibi sayfiye kasabaları daha az iddialı turist kasabaları. Zipolite’de<br />

içinizdeki hippi ortaya çıkabilir; dikkat! Burası da Girit’in Matala kumsalı<br />

gibi, 60’larda hippilerin mesken tutup, meşhur ettikleri bir yer.<br />

Dünyanın her yerinden gelen eski hippilerle yeni bohem hippiler<br />

Zipolite’nin çıplaklar kumsalında fütursuzca soyunarak güneşin,<br />

suyun ve kumun bedenlerine temas etmesinin alabildiğine keyfini<br />

sürüyor. Üstelik bu özgürlük yetmezmiş gibi, her yıl düzenlenen<br />

Çıplaklar Festivali, dünyanın her yerinden her yaştan insanı<br />

çıplak olmak kaydıyla burada ağırlıyor.<br />

Alışveriş: Yapmazsanız, günaha girersiniz! Frida Kahlo ile<br />

özdeşleştirdiğimiz her ne varsa- kalbimizi çalan, parlak renkli nakışlı<br />

bluzlar (huipil), örgü şallar, yerlere inen uzun etekler, deri sandaletler<br />

(huarache)- hepsi Meksika’nın hala kaybolmamış geleneksel tasarımları.<br />

Calenda Partileri ile nam salmış Oaxaca’nın<br />

sokak partilerine verilen isim. Cambaz<br />

ayaklıklarının üzerinde dans eden dev festival<br />

kuklaları, başları üzerindeki sepette şeker,<br />

ekmek, çiçek taşırken geleneksel kostümleri<br />

içinde dans eden kadınlar, gürültülü bandolar,<br />

havai fişek gösterileri ile kalabalıkları dansa<br />

davet eden görsel işitsel bir şölen!<br />

Guelaguetza Bereketli bir hasat mevsimi<br />

geçirmek için Mısır Tanrıçası Centeotl adına<br />

yapılan, Zapotek dilinde “karşılıklı hediye<br />

vermek” anlamına gelen Guelaguetza<br />

törenleri, İspanyol etkisi sonucu Katolik<br />

dininin özelliklerini taşımaya başlayarak<br />

Meryem’e ithaf edilen bir festivale dönüşür.<br />

Bu modernleşmiş seremoniler, her şeye<br />

rağmen ülkede en yoğun yerli nüfusa sahip<br />

Oaxaca’da geleneksel kıyafetleriyle dans<br />

ederek kültürel kimliklerini ortaya koyan<br />

yerliler için bir anlamda gurur vesilesi oluyor.<br />

Duvar Resmi Geleneği Meksika duvar<br />

resim sanatı, 20. yüzyılda Diego Rivera<br />

sayesinde görünürlük kazanmış olsa da,<br />

aslında resim sanatının en eski örneklerini<br />

vermiş olan kadim medeniyet Olmekler’e<br />

dayanıyor. İspanyollar, bu geleneği Katolikliği<br />

yaymak amacı ile bir araç olarak kullanarak<br />

sürdürüyor. Devrim sonrası kurulan yeni<br />

ülkenin rejimini ve vatanperver hissiyatı<br />

güçlendirecek, kökleri ve kimliği pekiştirecek<br />

işlevini ise Rivera, Orozco gibi ünlü<br />

ressamların sayesinde ediniyor.<br />

Her yer rengarenk!<br />

Kahlo’nun gardrobundaki 180 parça kıyafetin neredeyse tamamını<br />

Oaxaca bölgesinin yerel dokumaları oluşturuyor.<br />

Onun sayesinde, ala Meksika popüler kültürün vazgeçilmez bir parçası.<br />

Oscar ödüllü Roma filminin yıldız oyuncusu Oaxaca doğumlu<br />

Yalitza Aparicio, 2018 yılının Aralık ayında Vogue Meksika’nın<br />

kapağında yer alan ilk yerli kadın oldu. Poz verdiği dantelli elbisesi ise<br />

ilhamını kadın rodeo binicilerinin (escaramuzas)<br />

kıyafetlerinden alan bir Dior tasarımı. Görünen o ki, ala<br />

Meksika rüzgarları esmeye devam ediyor.<br />

Bahsi geçen her şeyi ve ayrıca Saltillo bölgesinin meşhur<br />

gökkuşağı renklerinde dokunmuş yünlü Serape battaniyeleri,<br />

Teotitlan bölgesinin kaliteli koyun yününden doğal boyalarla dokunmuş<br />

Zapotek motifleriyle bezeli halı ve kilimleri (tapetes),<br />

San Bartolo Coyotepec kasabasının ün yaptığı, bölgeye özgü tekniklerle<br />

yapılan siyah seramik ürünleri (barro negro) Oaxaca’nın merkezindeki<br />

dükkanlarda veya kapalı pazarlarda bulabilirsiniz.<br />

Yine de, zanaatkarları atölyelerinde iş başında görelim,<br />

fotoğraf çekelim, biraz daha fazla seçeneğimiz olsun derseniz, ilgili<br />

kasabalara günü birlik ziyaretler yapmak mümkün.<br />

Calavera ve Ölüler Günü Festivali<br />

Latin kültürü ile özdeşleştirdiğimiz<br />

çiçeklere bürünmüş kuru kafalar,<br />

Aztek geleneğinde ölülerin koruyucusu<br />

Yeraltı Tanrıçası Mitcal’i onurlandıran bir<br />

seremoninin parçası. Avrupa’daki<br />

karşılığı ise Danse Macabre;<br />

yani ölümün kaçınılmazlığını vurgulayan,<br />

ölüleri mezarlarına dans eden iskeletlerin<br />

götürdüğü bir dans imgesi. Bu iki gelenek bir<br />

araya gelince ortaya dünyanın en eğlenceli<br />

festivali çıkıyor: Día de Muertos,<br />

Ölüler Günü Festivali. Kasım ayında<br />

düzenlenen, yaşamı kutsamayı amaçlayan,<br />

kaybettiğimiz sevdiklerimizi andığımız bir<br />

ritüel. Sunaklar ve mezarlar;<br />

Aztekler’de ölümün sembolü olan turuncu<br />

kadife çiçekler ve şekerden yapılma kuru<br />

kafalar ile bezeniyor.<br />

Mojigangas ve Oaxaca Düğünleri<br />

Ben böyle eğlenceli düğün görmedim!<br />

Neşeli ritmik bir bando ile dev düğün<br />

kuklalarının başlarında çiçek ve<br />

meyve sepetleri geleneksel kıyafetlere<br />

bürünmüş dansçı kadınlara eşlik ettiği<br />

düğünler esnasında sokaklar trafiğe<br />

kapatılıyor; zaman mevhumunuzu<br />

kaybedip fareli köyün kavalcısı misali<br />

müstakbel çiftimiz ve misafirleri ile saatlerce<br />

sokaklarda dans edebilirsiniz.<br />

Mümkünse Oaxaca’da evleni̇ n!<br />

Evlendiyseniz, o zaman nikah<br />

tazelemek bahanesi ile gidin!<br />

Oaxaca Mutfağı: 2010 yılında “İnsanlığın Somut Olmayan Mirası”<br />

listesine girmiş bir mutfaktan bahsediyoruz.<br />

Coğrafi konumu gereği bölgenin mikro iklimleri ve çok kültürlü<br />

nüfusu ortaya ülkenin en özgün mutfağını çıkartıyor.<br />

En gururlandıkları şey ise mole sosu. Yemek sosla yeniyor gibi<br />

düşünebilirsiniz; ama aslında sosu tatmak için yemek yeniliyor diyebiliriz.<br />

Çikolata da dahil olmak üzere 90 farklı baharattan hazırlanan bir karışım.<br />

Mısır olduğu kadar, burası aynı zamanda kahve ve<br />

çikolata diyarı. O kadar ki, mısır ve kakao Tanrıların içeceği tejate’de<br />

buluşuyor. Kaçamayacağınız bir atıştırma ise protein<br />

zengini çekirge kızartması.<br />

Temezcal: Temezcal, Mayalardan miras, insanın ruhunu,<br />

zihnini ve bedenini her türlü fiziksel ve zihinsel toksinden arındırmak<br />

amacıyla uygulanan, bir buhar banyosu geleneği.<br />

Bu arınma seremonisi bir şaman liderliğinde igloo tarzı, dünyanın<br />

rahmini simgeleyen yarı küre formunda bir buhar kulübesinde yapılıyor;<br />

tütsüler ve kalp atışını düzenleyen davul ritmi eşliğinde yaşadığımız<br />

gezegen ve evren ile olan bağımızı pekiştiren ruhsal bir tören.<br />

Manhattan… Parklarıyla, meydanlarıyla,<br />

gökdelenleriyle, cadde ve sokaklarıyla,<br />

gecesiyle, gündüzüyle, filmlere,<br />

şarkılara, kitaplara konu olmuş ruhuyla<br />

ve burada saymakla bitiremeyeceğimiz sayısız<br />

popüler kültür ögeleriyle hafızalarımıza<br />

kazınmış, milyonların sevgilisi,<br />

New York'un kalbi ve en zengin bölgesi!<br />

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi,<br />

sanki her yıl milyonlarca turist buraya akın<br />

akın gelmiyormuş gibi<br />

bu kez de kentin tam göbeğine inşa edilen<br />

Vessel Merdivenleri ile güzelliğine güzellik,<br />

cazibesine cazibe katıyor Manhattan!<br />

MANHATTAN’IN SON NUMARASI:<br />

THE VESSEL<br />

Manhattan'daki Hudson Yards bölgesinde<br />

yükselen Vessel Merdivenleri, uzun yıllar<br />

gizlilik ve kararlılıkla devam eden inşasının<br />

bitmesiyle 15 Mart 2019’da açıldı.<br />

Escher’in eserlerindeki gibi bir tür labirenti<br />

anımsatan bu dikkat çekici yapı,<br />

154 merdiven, 2 bin 465 basamak,<br />

16 katlı dairesel tırmanma çevresi ve birbiriyle<br />

bağlantılı 80 noktadan oluşuyor.<br />

Dünyaca ünlü İngiliz mimar Thomas<br />

Heatherwick ve ekibinin Hindistan’ın<br />

merdivenli su kuyularından yola çıkarak<br />

tasarladığı projenin dış görünüşü de<br />

bir arı kovanını andırıyor.<br />

28.000'den fazla bitki, 200 olgun ağaç,<br />

ormanlık ve çok yıllık bitkilere ev sahipliği<br />

yapan Vessel Merdivenleri, bu yeşil alanların<br />

korunması için yenilikçi mühendislik ve<br />

peyzaj çözümlemeleri ile destekleniyor.<br />

Aşırı sıcaktan korumak için jet motorları,<br />

bitkilere su sağlamak için yağmur damlalarını<br />

toplayabilen sulama sistemleri ve ağaçların<br />

büyümesine izin verecek akıllı topraklar bu<br />

çözümlerden sadece birkaçı...<br />

Açık hava spor salonu ve seyir kulesi<br />

olarak tasarlanan Vessel’in<br />

(1,5 kilometreyi aşkın bir yokuşa eşdeğer<br />

mesafede) basamakların sonunda bizi,<br />

360 derece Manhattan manzarası ve<br />

ücretsiz spor alanları bekliyor.<br />

NEREDEN ÇIKTI BU<br />

MERDİVENLER?<br />

Yapı, bölge için Heatherwick<br />

Studio’dan; insanları bölgenin kalbine<br />

çekecek, buluşmak için yeni,<br />

etkileşimi bol, eğlenceli ve oldukça<br />

dikkat çekici bir mekan tasarımı istenmesiyle<br />

ortaya çıkmış. Ekibin çıkış noktası ise<br />

oldukça basitmiş. İnsanların gelip önünde<br />

fotoğraf çektireceği bir yer yaratmaktansa<br />

içerisinde gezebilecekleri, etkileşime<br />

girebilecekleri bir yapı tasarlamak.<br />

Ve ortaya Vessel Merdivenleri çıkmış!


hillsider 96/97<br />

VICTORIA & ALBERT<br />

MÜZESİ’NDE<br />

11/5<br />

1947'den günümüze uzanan bu sergi,<br />

20. yüzyılın en etkili markalarından birinin<br />

tarihini ve dünya çapında moda akımlarına<br />

olan etkisini izliyor; moda evinin<br />

kalıcı izlerini ve Dior'un İngiltere ile olan<br />

ilişkisini araştırıyor.<br />

DEV MODA EVİ<br />

CHRISTIAN DIOR’UN<br />

1947 YILINDAN BUGÜNE<br />

KADAR DERLENMİŞ EN<br />

KAPSAMLI KOLEKSIYONU,<br />

LONDRA’NIN VICTORIA VE<br />

ALBERT MÜZESİ’NDEKİ<br />

ÇARPICI YENİ BİR<br />

SERGİYLE MODA<br />

SEVERLERE AÇILDI.<br />

Dior'un şu anki yaratıcı direktörü<br />

Maria Grazia Chiuri, "Mösyö Dior ve İngiliz<br />

kültürü arasındaki ilişki büyüleyici,” diyerek<br />

Dior’un İngiltere’de düzenlenen ilk sergisi<br />

olan Dior: Designer of Dreams’de kuvvetle<br />

hissedilen İngiliz temasına değindi.<br />

“Dior yıllar önce buraya geldi çünkü özgür<br />

olmak istiyordu. İngiltere özgürlüğü tutkuyla<br />

temsil eden bir ülke ve bu onun tarzında da<br />

karşımıza çıkıyor. Markayı ileriye taşımak<br />

için bu önemli mirasa sahip olduğum için<br />

şanslıyım.” dedi.<br />

Moda ve tekstil küratörleri Oriole<br />

Cullen ve tasarımcı Nathalie Crinière’in<br />

liderliğini yaptığı Designer of Dreams,<br />

V&A’nın Amanda Levete imzalı yeni<br />

galerilerinde sahnelenen<br />

ilk moda fuarı ve Alexander McQueen’in<br />

2015 sergisi Savage Beauty’den yana<br />

türünün en büyüğü.<br />

Ziyaretçileri karşılayan Avenue Montaigne<br />

Dior butiğine ait dış cephenin<br />

rekreasyonundan, “Tarihçilik” bölümünde<br />

bulabileceğiniz Versay’ın de l’Amour<br />

tapınağına, serginin çıkışına yakın bulunan ve<br />

kayan yıldızlar, tavan ve duvarları kaplayan<br />

altın simle ışıl ışıl parlayan geniş balo<br />

salonuna kadar bu sergi, V&A müzesini tüm<br />

ihtişamıyla gözler önüne seriyor.<br />

Chiuri, “Moda bu şekilde size sunulduğunda,<br />

ona farklı bir anlam yüklüyorsunuz,” diyor.<br />

“Moda bir imaj değil, moda bir deneyim ve<br />

bu sergi çok güzel bir deneyim.” Serginin<br />

son perdesini oluşturan ve Dior’un tarihine<br />

işlenmiş en çarpıcı tasarımların buluştuğu<br />

balo salonu, Dior'un dümenindeki<br />

tasarımcının misyonu göz önüne alındığında<br />

çok anlamlı.Chiuri, “Dünyadaki tüm kadınlar<br />

hakkında çağdaş bir şekilde konuşmayı<br />

umuyorum.” diye betimliyor hayalini.<br />

“Hepimiz farklıyız, hepimizin farklı stilleri var,<br />

ama Dior tüm kadınların kendine ait bir şeyler<br />

bulabileceği bir yer.”<br />

Dior: Designer of Dreams (Christian Dior:<br />

Düşlerin Tasarımcısı) sergisi, 1947'den bugüne<br />

Christian Dior'un en ikonik görünümlerinden<br />

bazılarını sergiliyor. Sergi, 1951 yılında Prenses<br />

Margaret’ın 21. doğum günü için giydiği<br />

krem rengi, şifon kollu elbise, 2008 J'Adore<br />

kampanyasında Charlize Theron'un giydiği<br />

Swarovski kristalleri ile kaplı elbisesi,<br />

2018 Oscar'ında Jennifer Lawrence’ın bizlere<br />

bahşettiği payetli parçanın yanı sıra Dior<br />

koleksiyonunda çizilen 200'ün üzerinde nadir<br />

haute couture tasarımı ve aksesuarlarına ev<br />

sahipliği yapıyor. Sergide ayrıca Dior’un<br />

uzun tarihine ve görkemli birikimine ışık tutan<br />

kapsamlı arşivlerinden moda fotoğrafları,<br />

filmler, vintage parfümler, orijinal makyaj<br />

malzemeleri, illüstrasyonlar,<br />

dergiler ve Christian Dior’un kişisel<br />

eşyaları da bulunuyor.<br />

14 Temmuz tarihine kadar açık olacak olan<br />

Dior: Designer of Dreams sergisi öncesi biletler<br />

tükendi. Bu durum sergiyi, şimdiye kadar<br />

V&A’nın en başarılı ve kazançlı gösterilerinden<br />

biri yapıyor. Biletler 20 - 24 £ arasında<br />

değişiyor. Ekstra biletler takip eden her ayın<br />

15’inde satışa çıkacak. Ayrıca müzede saat<br />

10: 00'dan itibaren sınırlı sayıda bilet bulmak<br />

mümkün. V&A müzesi üyeleriyse bilet<br />

olsa da olmasa da sergiye erişebiliyorlar.<br />

Bu avantajdan dolayı bazı moda âşıkları<br />

sadece sergiyi görebilmek için müzeye üye<br />

olmayı seçiyorlar.<br />

Londra’daki otellerin bazıları da ayrıca bilet<br />

içeren konaklama paketleri sunuyor.<br />

Yakındaki Queens Gate'de, V&A'ya 10 dakikalık<br />

yürüme mesafesinde yer alan Kensington<br />

Hotel, otelin süitlerinden birinde 3 gece<br />

konaklama, sergiye iki bilet ve otelin popüler<br />

barı K Bar tarafından yaratılmış ısmarlama<br />

'The Corolle' kokteyllerinin dâhil olduğu<br />

paketiyle, dünyanın her köşesinden sergiyi<br />

görmek için gelen ama konaklama veya bilet<br />

bulma konusunda endişeleri olanlar için<br />

harika bir alternatif sunuyor.<br />

Sosyal medya üzerinde de yakından takip<br />

edilen ve pek çoklarının diğer şehirlere<br />

de gelmesini istedikleri Dior: Designer of<br />

Dreams sergisi moda dünyası için 70 yıllık bir<br />

mirasa ışık tutuyor. Eğer bu yaz 14 Temmuz’a<br />

kadar Londra’ya yolunuz düşerse, bir bilet<br />

bulabilmek için elinizden geleni yapın.<br />

Yazı: Elmira Gürses


hillsider 98/101<br />

İTALYA'DAN<br />

12<br />

Malum yaz geldi. Tatil programları<br />

her daim aklımızda uçuşuyor.<br />

Yolu İtalya’ya düşeceklere biraz farklı bir<br />

rota ve “dolce vita” tavsiyelerde bulunmak<br />

istiyorum bu yazımda, buranın<br />

yerlisi ve trendlerin peşinde bir gezgin<br />

olarak… Biraz deniz havası almak,<br />

biraz damağınızı şenlendirmek ve<br />

bolca kültür-sanatla-tarihle dolmak için<br />

bu yarımada 4 mevsim gezilesidir.<br />

Yine de mümkünse<br />

Ağustos ayından sakının derim.<br />

TAVSİYELER<br />

12 ay boyunca yaz-kış demeden gelen yabancı<br />

turistlere ek olarak şehirler ve plajlar yerli turistlerin<br />

de akınına uğruyor. Siz öyle filmlerde gördüğünüz<br />

gibi İtalyanlar’ı büyük gruplar halinde masa<br />

başında yemek yiyip, şarkılar söyleyen bir millet<br />

olarak düşünebilirsiniz, ancak İtalyanlar -özellikle<br />

Kuzey İtalyalılar- bayramları aile ile geçirmektense<br />

seyahate çıkmayı, yeni yerler görmeyi tercih eder<br />

oldular. Avrupa çıkışlı charter uçaklarının ekonomik<br />

biletlerinin de bunda etkisi büyük.<br />

AIR-BNB YA DA “HOME<br />

EXCHANGE” YÖNTEMİYLE<br />

ZATEN OTEL ÜCRETLERİNDEN<br />

KORKMANIZA GEREK KALMIYOR<br />

HATTA SEYAHAT İTALYA’DA<br />

EVİNİZDE OTURMAKTAN UCUZA<br />

GELİYOR!<br />

Malum İtalya’da her şeyin vergisi, faturalar<br />

Türkiye ile yarışır durumda! Seyahat rotalarından,<br />

hesaplarından anlayan, ucuz bilet kaçırmamak için<br />

bilgisayar başında sabahlayan seyahat tutkunu<br />

“globetrotter”lar gelecek yılın yaz tatilini 1 yıl önceden<br />

planlıyorlar. Kendi halinde yerli turistlerse yazları serin<br />

yaylalarda, trekking ve kaplıca turlarına rağbet eder<br />

oldular. Plajlarda kalabalıktan havlunuzu koyacak<br />

1 metrekare yer bulamazsınız İtalya’da özellikle<br />

Ağustos ayında… Bu yüzden yaz için size önerim,<br />

Borgo denen küçük tarihi kasabaları gezmeniz.<br />

Adını hayatınızda duymadığınız, haritada zor görünen<br />

kasabalarda hem sanatın ve tarihin,<br />

hem de gastronominin tadını çıkarırsınız.<br />

Stefano Zuffi isimli yazarın “I Borghi” kitabında sayısız<br />

kasabalardan seçim yapabilirsiniz.<br />

Yazı: Nur Yılmaz Ruppi<br />

nurruppi@yahoo.co.uk


VENEDİK FİLM<br />

FESTİVALİ’NİN<br />

YAPILDIĞI<br />

LİDO’YU<br />

ES GEÇMEYİN<br />

DERİM.<br />

İŞTE BENDEN<br />

SİZE KISA,<br />

AZ VE ÖZ İTALYA<br />

ÖNERİLERİ:<br />

MATERA<br />

İtalya’nın Kapadokyası,<br />

büyülü bir yerleşim yeri.<br />

Matera mutlaka görülmesi gereken<br />

tarihi bir kasaba. Daha önce <strong>Hillsider</strong><br />

Magazine de işledi sayfalarında buraları,<br />

hatırlarsınız. Basilicata bölgesinde yani<br />

İtalya’nın en güneyinde Akdeniz’e yarım saat<br />

uzaklıkta. Oradan Puglia bölgesine geçip eşsiz<br />

güzellikteki plajların ve tarih dolu hikayelerin<br />

tadını çıkarabilirsiniz.<br />

Dünyaca ünlü starlar;<br />

hem Maldivler’deki gibi şeffaf denizinin<br />

güzelliği, hem de restore edilmiş tarihi<br />

büyük çiftlik malikhanelerinden dolayı son<br />

zamanlarda tatillerini geçirmek için Puglia<br />

Bölgesi’ni tercih ediyorlar.<br />

NAPOLİ<br />

Matera’dan birkaç saat uzaklıktaki<br />

Napoli’ye doğru çıkıp Amalfi kıyılarını<br />

dolaşabilirsiniz. Sinemaya bayılırım ama<br />

özellikle İtalyan sinemasına daha da<br />

bayılırım. Görsel şöleninin tadı bir başka olur.<br />

Sinemaseverler çok iyi bilirler<br />

İtalya’nın en köhne kasabası, en terk edilmiş,<br />

köşeye bir yerlere sıkışmış küçücük bir adası<br />

bile bir film setidir ! Ancak gerek Matera gerek<br />

Napoli ve Amalfi kıyıları bozulmayan dokusu<br />

ile kolayca eski zaman filmlerine mekan olur.<br />

Sanata giden yol mideden geçer...<br />

Napoli barok döneme ev sahipliği yapmış<br />

eşi bulunmaz bir İtalyan şehridir.<br />

“Baroq Art Bistrot” yepyeni bir konsept<br />

restoran, adeta bir müzede yemek yiyorsunuz.<br />

Tabakları bir tablo titizliğinde hazırlanan<br />

çok özel bir mekan. Yemek eleştirmenleri<br />

çok olumlu yazılar yazdılar bu restoran<br />

hakkında, şimdilik sınıfı geçti Baroq…<br />

Aklınızda olsun.<br />

www.baroq.it<br />

Bu arada müze demişken, bahsetmeden<br />

geçemeyeceğim: İtalyanlar modern müzeciliği<br />

İngilizler’den öğrenmeye başladılar.<br />

Victoria&Albert Müzesi cafesinin reklamını<br />

yaparken “Hiçbir modern sanat nefis bir çayın<br />

yerini tutamaz!” sloganını kullanmaktan<br />

çekinmiyor. Sanat galerileri ve müzeler<br />

sanata giden yolun cafe ve restoranlardan<br />

geçtiğini düşünüyorlar. Dünyaca ünlü müzeler<br />

Michelin yıldızlı restoranları bünyelerine<br />

katmak için yarışır oldular. Müze ziyaretçileri<br />

ve sanatseverler sanat eserleriyle ruhlarını<br />

tatmin ederken güzel yemek istiyor; konfor,<br />

misafirperverlik istiyor; kablosuz internetsiz<br />

cafe, restoran kalmadığı için dünya ile<br />

bağlarını koparmak istemiyor; gördüğü<br />

sergiyi canlı yayınlamak ve sosyal medyada<br />

paylaşarak cümle alem görsün istiyor.<br />

İtalyanlar yeniliklere yıllarca direndiler<br />

“Bizim mirasımız, tarihimiz yeter; hizmete<br />

çok da fazla gerek yok” diye düşünürlerken<br />

baktılar ki artık bunlar yetmez oldu. Şimdilerde<br />

tarihi mekanlar devletin de desteğiyle yenilenme<br />

yoluna gidiyorlar. Önümüzdeki yıllarda daha<br />

yenilenmiş bir İtalya göreceğinizden eminim.<br />

LİDO & VENEDİK<br />

Napoli’den kuzey doğuya doğru çıkıyoruz.<br />

İtalya’ya gelmişken Venedik’e uğramadan<br />

olmaz! Genelde Venedik’e ziyarete gelenlerin<br />

klasik ada turu renkli camlarıyla ünlü<br />

Murano ve renkli evleri ile ünlü Burano’dur.<br />

Bense, Venedik Film Festivali’nin yapıldığı<br />

Lido’yu es geçmeyin derim.<br />

Bilakis özellikle gidin, çünkü kesinlikle<br />

beklentilerin üstünde son derece romantik<br />

bir ada. Mimarisiyle “art nouveau” döneminin<br />

güzel bir örneği… Venedik’te yorulanlar<br />

burada kesinlikle kafa dinleyeceklerdir.<br />

Hem yeşil doğası ile hem mavi deniziyle<br />

harika bir tatil beldesi.<br />

Hotel Excelsior Venice, Lido’nun en güzel<br />

konumuna sahip rüya gibi bir hotel<br />

ve yüksek fiyatlarına rağmen yer bulmak<br />

imkansız gibi... Yazın otelin hemen önündeki<br />

geniş kumsallı özel plajından Adriyatik deniz<br />

tecrübenizi yaşamış olursunuz.<br />

Grande Albergo Ausonia&Hungaria<br />

Wellness&Spa bir başka tavsiye edeceğim<br />

havalı otellerden. Otel deniz kıyısında değil<br />

ama Taylandlı harika masözlerin masaj<br />

tecrübesi için bile gitmeye değer.<br />

Bu sene Venedik ayrı bir renkli olacak.<br />

11 Mayıs’tan 24 Kasım’a kadar sürecek<br />

Venedik Bienali var çünkü. Bünyesinde hem<br />

Venedik Film Festivali’ni hem de Venedik<br />

Mimarlık Bienali’ni barındırıyor. Yaz, hatta<br />

sonbahar boyunca Venedik cıvıl cıvıl olacak.<br />

Önceden biletinizi alırsanız Eylül başlarına<br />

rastlayan (29 Ağustos-6 Eylül) Venedik Film<br />

Festivali prömiyerlerinde ünlü starlarla yan<br />

yana film izleme şansını da yakalarsınız.<br />

FLORANSA<br />

2019 Leonardo Di Vinci’nin ölümünün<br />

500. yılı. Bu nedenle doğduğu Toscana<br />

Bölgesi’nde (Lucca yakınında Anchiano)<br />

ve Floransa’da onun onuruna birçok sergi<br />

ve event organize edilmekte.<br />

Bu nedenle bile Floransa’ya gitmeye ve<br />

Uffizi Galerisi’nde Leonardo Di Vinci sergisi<br />

görülmeye değer. Sergi sonrası<br />

Savoy Otel’e uğramadan gitmeyin.<br />

İç dekorasyonu ile lüks ve pozitif enerjisi<br />

yüksek, pek trendy Hotel Savoy’ın önündeki<br />

masalardan “Piazza Della Republica”<br />

meydanına bakan sandalyelere oturun;<br />

kendinize bir kahve söyleyip, gelen gideni<br />

izleyin; tarihi koklayın; bilim adamı,<br />

sanatçı dahinin izini sürün.<br />

Etrafınız turist kaynasa da renk renk<br />

minderleri ile anlamadığım şekilde süper<br />

rahat bir ortamdır.<br />

PİAZZOLA SUL BRENTA<br />

Burası komün bir bölge. Bu bölge ile<br />

size ileteceğim en önemli not:<br />

Antika Pazarı. Eski İtalyan haritaları,<br />

aklınıza gelmeyecek eski objeler,<br />

ilginç eşyalar hepsi ve daha fazlası<br />

“Piazzola Sul Brenta” bölgesindeki bu antika<br />

ve eski eşya pazarında... Her ayın son<br />

Pazar gününde neredeyse tüm şehri kapsayan<br />

büyük bir pazar kuruluyor.<br />

İtalya’nın farklı bölgelerinde insanlar<br />

kilometrelerce yol katediyorlar.<br />

Yolunuzu düşürün hatta sadece<br />

bu pazarı görmek için 1 gün kalmaya çalışın,<br />

pişman olmazsınız.<br />

VİCENZA<br />

Burası benim yaşadığım şehir.<br />

Burayı bir başka seviyorum.<br />

Verona ile Venedik arasında kalan bu şehirde,<br />

aynı zamanda Rönesans mimarı<br />

Palladio’nun yaşadığı bu yerde,<br />

kendisinin 1565 yılında yaptığı muhteşem bir<br />

sarayda gecesi 70 euroya kalmak mümkün.<br />

Palazzo Valmarana Braga şehrin merkezinde<br />

ve en önemli caddelerinden birinde.<br />

Kesinlikle öneririm.<br />

www.palazzovalmaranabraga.it<br />

Ve son bir not:<br />

Şehrimden çıkma eski İtalya güzeli<br />

Anna Valle ve onun yönetmen eşi<br />

Ulisse Lendaro geçen yıl<br />

(bu yılda dünyadaki farklı festivalleri<br />

geziyor) “L’eta Imperfetta”<br />

(Türkçe’ye “Kusurlu Yaş” olarak çevrilebilir)<br />

filmleriyle büyük beğeni topladılar.<br />

Filmin yönetmeni ile görüştüğümde:<br />

“Ergenlik dönemi zor ve sancili bir dönemdir.<br />

İnsanda travma yaratabilir.<br />

Kendini beğenmezsin, yetersiz bulursun,<br />

ailene kızarsın, dünyaya kızarsın.<br />

Yoğun duyguları kontrol etmek ve<br />

doğalca yaşamak zordur.<br />

Benim için hayatımın bu döneminde<br />

zorlandığımdan bununla ilgili<br />

bir film yapmak istedim.<br />

Filmin eğitici olması gerekmiyor.<br />

Yaşanmışlar, hayattan kesitler beyazperdeye<br />

yansıtılır.” demişti genç yönetmen...<br />

Muhteşem bir film. Ben şahsen,<br />

böyle genç bir yönetmenin ilk çalışması olarak<br />

filmi 2 kez hayranlıkla izledim.<br />

Tavsiye ederim, kaçırmayın!<br />

Yazınız keyifli bir film tadında geçsin.


hillsider 102/105<br />

FANTASTİK<br />

RÖPORTAJLAR SERİSİ -1<br />

13<br />

MİTOLOJİ ALEMİNDEN<br />

BİRİYLE BULUŞACAĞIM BUGÜN.<br />

TANRILARIN HABERCİSİ<br />

HERMES!<br />

Çok heyecanlıyım. Çünkü kendisi en ilgimi çeken<br />

karakterlerden. Sanırım insan dünyasında da<br />

hakkında en çok şey bilinen tanrı. Biraz muzur,<br />

çocuksu, hareketli ve neşeli. Oldukça konuşkan ve<br />

zeki. Deniz kenarında bir kahvede oturdum,<br />

gelmesini bekliyorum. Kendisi tercih etti bu yeri.<br />

Poseidon’a yakın olmak hoşuna gidiyormuş.<br />

Aşırı çalışan ve her şeyi analiz etmeye meyilli zihninin<br />

su kenarında daha rahat ettiğini söyledi.<br />

“Konuşma biraz dağılabilir belki,<br />

şimdiden kusura bakma.” dedi.<br />

Hakkında merak ettiğim birçok şey var.<br />

Bir kere görünüşü! Binlerce yıldır bu alemde ve<br />

en hareketli tanrı olmasına rağmen hep çok genç<br />

gözüktüğünü duymuştum. Sonra bütün tanrılar ve<br />

insanlar arasında haber getirip götüren, hem gökyüzü,<br />

hem yeraltı, hem de Tanrıların Evi Olimpos’a girebilen<br />

tek tanrı olmasının getirdiği ayrıcalıkları, onda<br />

yarattığı duyguları çok merak ediyorum.<br />

Neyse ki az kaldı gelmesine.<br />

Rüzgar mı çıktı ne! Birdenbire! Deniz sallandı sanki.<br />

Bulutlar dans eder gibi. Karşımdaki O olabilir mi,<br />

gülümseyerek “Hadi başlayalım!” diyen.<br />

Gözlerinin içindeki pırıltı mı aydınlığın nedeni yoksa<br />

güneş mi çıktı saklandığı yerden?<br />

Bir anda aklıma binlerce soru üşüştü.<br />

Zihnim hiç olmadığı kadar hızlı. Sorular cevapları,<br />

cevaplar ise yeni soruları doğuruyor.<br />

Hermes’in yaklaşması bile beni bu hale getirdiyse kim<br />

bilir onun aklında ne fırtınalar kopuyor her daim.<br />

Su kenarını seçmesi boşuna değilmiş diye düşündüm.<br />

Sonra genç bir erkek gibi görünen binlerce yaşındaki<br />

yüzüne baktım, “Başlayalım!” dedim.<br />

Yazı: İpek Kigan<br />

@ipekkiganblog


Mitoloji dünyasında birçok isminiz var.<br />

En çok hangisini seviyorsunuz?<br />

Evet, her kültürde başka isim vermişler bana.<br />

Küçük ayrımları olsa da aslında hepsinde ben<br />

varım. Yunanlılar Hermes der, Romalılar ise<br />

Merkür. Mısır mitolojisinde yazı ve akıl tanrısı<br />

olarak Thoth demişler. Babil’de ise Marduk’un<br />

oğlu Nabu. Sanırım en çok Hermes ismini<br />

seviyorum.<br />

Nasıl bir çocuktunuz?<br />

Tabi ki çok yaramaz ve hareketli! Tanrıların<br />

Tanrısı Zeus ve Yağmur Perisi Maia’nın oğluyum.<br />

Doğduğum günün akşamı kundağımı çözüp<br />

beşiğimden kaçtım! Yolda yürürken bir<br />

kaplumbağaya rastladım. Çok ilginç geldi bana.<br />

Bir süre inceledikten sonra sıkıldım, kabuğunu<br />

söktüm. İçine 7 tel taktım. Büyülü sesler<br />

çıkaran bir lir oldu. Sonra ondan da sıkıldım<br />

tabi. Yürürken yolda ağabeyim Güneş Tanrısı<br />

Apollon’un inek sürüsünü gördüm.<br />

50 tane ineğini çalıp, gizlice bir mağaraya<br />

kapattım. Geri dönüp kundağımın içine girdim.<br />

Kimse tahmin edemez nasıl olsa diyordum,<br />

daha yeni doğmuş bir bebek nasıl olur da<br />

kundağından çıkıp inek çalabilir ki!<br />

Ama yaşlı bir çoban görmüş beni ve Apollon’a<br />

söylemiş. O da o kadar sinirlenmiş ki hemen<br />

yanıma gelip suçumu itiraf etmemi, etmezsem<br />

beni yerin dibindeki Tartaros’a kapatacağını<br />

söyledi. Tabi ki inkar ettim. Hırsızlık yaptığımı<br />

kabul edecek halim yoktu. Bunun üzerine<br />

Zeus’un önüne çıktım, yargılanmak üzere.<br />

Zeus inekleri geri vermeme karar verdi.<br />

Bu arada ben de onlara lir çaldım. Apollon lirimin<br />

sesinden o kadar etkilendi ki, benimle anlaşma<br />

yapmaya karar verdi. İneklere karşılık benim<br />

lirimi aldı. Bir de bana sihirli değneğini verdi.<br />

Sizce Apollo ile Zeus’u esas etkileyen lirin<br />

sesi miydi yoksa sizin o zekanızla cazipleşen<br />

sempatik tavrınız mı?<br />

Apollon gerçekten lirin sesinden etkilendi.<br />

O bir sanatçı çünkü. Liri aldığı günden beri<br />

durmadan enfes müzikler çalıyor.<br />

Ama babam Zeus, zekamdan etkilendi.<br />

Benim kurnazlığa varan kıvrak zekam ve<br />

bunu sunuş şeklim çok hoşuna gitti.<br />

Bu yüzden bana kanatlı bir ayakkabı hediye<br />

edip, haberci olma görevi verdi. O günden sonra<br />

Zeus ne söylediyse ben götürdüm her yere.<br />

Olimpos’un farklı özellikte bir sürü tanrı<br />

ve tanrıçasının arasında sadece ben hem<br />

gökyüzüne, hem yeraltına gidebiliyor, insanlar<br />

ve Olimpos halkı arasında bilgi ve haber<br />

taşıyabiliyorum.<br />

Çok önemli bir sorumluluk bu.<br />

Ayrıca bu kadar kişiye haber götürebilmek<br />

için hızlı da olmak gerekiyordur.<br />

Tüm zamanların en hızlısıyım. Hep böyle oldum.<br />

Geçtiğim her yerde rüzgarlar eser, kasırgalar<br />

kopar hızımdan. Zaten insanoğlu da bu yüzden<br />

güneş sistemindeki en hızlı gezegenine benim<br />

Romalı adım olan Merkür ismini vermiş.<br />

Astrolojide de Merkür sizin bütün<br />

özelliklerinizi yansıtır. Yönettiği 2 burç<br />

olan İkizler ve Başak arasında bu özellikler<br />

paylaşılmıştır. Bu sıkı bağlantı hoşunuza<br />

gidiyor mu?<br />

Gidiyor, gitmez olur mu hiç? İnsan dünyasını<br />

etkilemek sadece benim değil,<br />

bütün Olimpos tanrı ve tanrıçalarının<br />

en hoşuna giden şey. Her ne kadar biz üstün gibi<br />

gözüksek de insanın inanma gücüyle doğmuşuz.<br />

Tek tek şekillendirilmişiz. Yazarını sevmeyen<br />

roman kahramanı gördünüz mü hiç?<br />

Bizim evrenimiz astronomi ve astroloji ile bir<br />

bütün zaten. Hepimiz birbirimize görünmez<br />

bağlarla bağlıyız. İkizler ve Başak burcunu<br />

yönetmeyi seviyorum. İkizler benim meraklı,<br />

uyanık, bilgiyi toplayan tarafım, Başak ise<br />

derleyen, bölen, analiz eden, tasnifleyen,<br />

düzenleyen tarafım. Tabi ikisinin de gölge<br />

tarafları var, her şeyin olduğu gibi. Mesela İkizler<br />

burcunun dedikoduya ve zarar verici kurnazlığa<br />

yatkınlığını, Başak burcunun ise kendisini ve<br />

herkesi acımazsızca eleştirmeye ve takıntılı<br />

olmaya meyilli ruh halini sevmem çok.<br />

Sizi diğer tanrılardan ayıran en büyük özellik<br />

hem gökyüzüne, hem yeryüzüne,<br />

hem de yeraltına seyahat edebiliyor<br />

oluşunuz? Bu nasıl bir his?<br />

Her yere gidebilme özgürlüğü muhteşem.<br />

Merak ettiğim her şeyi kendi gözlerimle görerek<br />

öğrenebilmek, aldığım bilgiyi paylaşabilmek,<br />

bir diğerine ulaştırabilmek, bütün tanrı ve<br />

tanrıçalardan bir farkımın olması, özellikle artık<br />

bu dünyadan ayrılmış olanların haberlerini<br />

sevdiklerine götürebilmek beni çok mutlu ediyor.<br />

Var olduğumu böyle hissediyorum.<br />

Sadece bu değil Yüce Zeus’un buyruğu ile<br />

uykuyu ve rüyaları bile insanlara götürüyorum.<br />

Rüyalar ve bilinçaltı deyince orada esas söz<br />

sahibi Ay Tanrıçası Artemis ve<br />

Denizler Tanrısı Poseidon ama benim de hatırı<br />

sayılır payım var tabii :)<br />

Yeraltına ve rüyalara yaptığınız yolculukları<br />

Apollon’un verdiği iki tarafı yılanla sarılı<br />

olan büyülü asa yani Caduceus sayesinde<br />

yaptığınız söyleniyor. Doğru mu bu?<br />

Nedir gerçekten hikayesi bu değneğin?<br />

Evet doğru. Bu Caduceus benim vazgeçilmezim.<br />

Bu büyülü asa olmasaydı rüyalara giremezdim.<br />

Yeraltına ruhları da götüremezdim. O yüzden her<br />

daim yanımdadır. Asanın ucunda bir kanat ve<br />

birbirine sarmal şeklinde dolanmış<br />

2 yılan var. Apollon bana asayı verdikten sonra<br />

yolda yürürken ölümüne kavga eden iki yılan<br />

görmüştüm. Asayı yılanların arasına koydum ve<br />

onlar da kavga etmeyi unutup, asaya sarıldılar.<br />

O günden beri bu asa bütün evrenlerde<br />

uzlaşmanın sembolü oldu. Kanat ise insanları<br />

bütün kötülüklerden koruyan ve kötü ruhları<br />

kovan Puşu kuşunun sembolü.<br />

Ölülerin ruhlarını yeraltı dünyasına<br />

götürmek işinizin sevdiğiniz bir parçası mı<br />

gerçekten?<br />

Hepsi benim görevim. Ayırt etmiyorum.<br />

Ruhlara rehberlik etmek ve iki dünya arasında<br />

ulaklık yapmak çok kıymetli bence.<br />

Hem yeraltı dünyasına girebilmek bir ayrıcalık,<br />

unutmayalım.<br />

Yeraltı Tanrısı Hades’i en iyi tanıyanlardan<br />

birisiniz. Herkesin korktuğu kadar var mı<br />

gerçekten? Mesela ben onun çok özel biri<br />

olduğunu düşünüyorum.<br />

Biraz anlatır mısınız bize?<br />

Hades, Kronos ve Rhea’nın oğlu.<br />

Babam kadar güçlüdür aslında. Ama maalesef<br />

aşağıda hapis gibi. Oraya giden ölüler Hades’den<br />

korkar ama adalet duygusu çok önemlidir onun<br />

için. Herkese sadece hak ettiği cezayı vermek<br />

ister. Bir de söz konusu aşk ise her şey değişir.<br />

Zeus gibi çapkın değildir yani. Onun için varsa<br />

yoksa Persephone. Her ne kadar kaçırarak<br />

yeraltına getirmiş olsa da ne yaptı ne etti,<br />

kendine aşık etti.<br />

Ulaklık, haber taşımak, haberci<br />

tanrı olmak ve bütün bunları hızla yapmak<br />

bazen sizi yoruyor mu?<br />

Öyle zamanlarda ne yapıyorsunuz?<br />

Aslında bazen yoruluyorum. Biraz yavaşlamak,<br />

kendi içime yönelmek istediğim zamanlar<br />

oluyor. Hızımdan dolayı bazen atladığım yarım<br />

kalmış işlerimi geri dönüp bitirmek, arkamda<br />

bıraktığım, darıldığım kişilerle tekrar ilgilenmek,<br />

çözülmemiş konularımı çözmek, içimi dinlemek,<br />

evimi toplayıp düzenlemek için alan yaratıyorum<br />

kendime. Ama ben böyle yapınca sizin alemde<br />

de bayağı olay oluyormuş. Çok gülüyorum.<br />

İnsanlar korkuyorlar, ne yapacaklarını<br />

bilemiyorlarmış.<br />

Evet, Merkür geri giderken panik havası<br />

olduğu doğrudur.<br />

Sen biliyorsundur, astronomik olarak<br />

geri gitme diye bir şey yok aslında.<br />

Merkür yörüngesinden dolayı bazen yavaşlıyor<br />

ve Dünya’dan bakınca sanki geri gidiyormuş gibi<br />

algılanıyor. Tabi ben biraz yavaşlayınca iletişim<br />

araçları, teknolojik aletlerde bazı sorunlar<br />

çıkabiliyor. İnsanlar birbirlerini<br />

yanlış anlayabiliyor, zihinleri biraz karışmış<br />

olduğu için doğru karar vermekte zorlanabiliyor.<br />

Ama aslında benim istediğim sadece bu aşırı<br />

hızın içinde biraz mola. Kendini unutmuş<br />

kişinin tekrar kendini hatırlaması!<br />

Dönüp arkaya bakması.<br />

“Ben buradan geçtim koşarak ama,<br />

geçerken devirdiğim, kirlettiğim, bozduğum,<br />

yarım bıraktığım ne varsa şöyle dönüp bir<br />

düzenleyeyim sonra kaldığım yerden<br />

devam edeyim” demesi. Denemesi bedava.<br />

Bir dahaki sefere panik olmak yerine olaya<br />

bir de böyle baksınlar. Sana bir de ipucu;<br />

bir dahaki yavaşlamamı 7 Temmuz’da<br />

yapmayı düşünüyorum.<br />

Size aklın, bilginin,<br />

iletişimin tanrısı diyorlar<br />

ama aynı zamanda hırsızların tanrısı diye de<br />

geçiyorsunuz. Neden?<br />

Evet, hayata hırsızlık yaparak başladığım için<br />

olabilir. Çok akıllı ve kurnaz olmamın da etkisi<br />

var sanırım. Ayrıca sadece hırsızların değil,<br />

yolcuların, tüccarların, kumarbazların da<br />

koruyucusuyum.<br />

Bir gezegen olarak da her zaman<br />

gözükmüyorsunuz. Sizi çıplak gözle görmek<br />

için doğru zamanda, doğru yerde olmak<br />

lazımmış. Hem her yerde,<br />

hem de hiç bir yerdesiniz.<br />

Takip etmek zor. Hoşunuza<br />

gidiyor mu bu kadar değişken olmak,<br />

bir gözüküp, bir kaybolmak...<br />

Evet Güneş’e çok yakın olduğum için sadece<br />

güneş doğmadan hemen önce veya güneş<br />

battıktan hemen sonra görülebiliyorum.<br />

Hatta ilk zamanlarda benim iki ayrı<br />

gezegen olduğumu düşünüp, Sabah Merkür’ü ve<br />

Akşam Merkür’ü diye isim vermişler.<br />

Değişken olmak, uyum sağlayabilme yeteneği<br />

bence. Evet seviyorum bu özelliğimi. Bazen biraz<br />

fazla olabiliyor tabi.<br />

Dedi ve gözden kayboldu. Geldiği gibi aniden.<br />

Geldiği gibi esen bir rüzgarın içinden.<br />

Onu tanımanın verdiği lezzetin tadını<br />

damağımda bırakarak....<br />

Not: <strong>Hillsider</strong> Magazine 94 -<br />

Sonbahar sayısında Fantastik Röportajlar<br />

Serisi’nin konukları Güneş Tanrısı Apollon ve<br />

ikiz kardeşi Ay Tanrıçası Artemis olacak.<br />

Şimdiden not edin isterseniz.<br />

Kaynakça:<br />

Mitolojik Astroloji ve Psikoloji / Gülden Bulut<br />

Mitoloji ile ilgili araştırmalar<br />

CADUCEUS BENİM<br />

VAZGEÇİLMEZİM. BU BÜYÜLÜ<br />

ASA OLMASAYDI RÜYALARA<br />

GİREMEZDİM.


hillsider 106/107<br />

REMIX<br />

60’LAR VE 70’LERİN<br />

BARIŞSEVER GENÇLERİYLE<br />

BATI AMERİKA SAHİLLERINDE<br />

SÖRF YAPAN TASASIZ<br />

NESLİN KATALOG RESMİ OLAN<br />

BATİK MODASI,<br />

2019’DA BEKLENMEDİK BİR<br />

PATLAMAYLA<br />

YILIN MODA TRENDİ<br />

HALİNE GELDİ.<br />

Daha şimdiden en sevdiğiniz markaların<br />

koleksiyonlarında kolayca karşınıza çıkacak batik<br />

akımı öylesine revaçta ki,<br />

tasarımcılar dalganın önünde olabilmek<br />

için birbirleriyle yarışıyor.<br />

HİPPİ OLMA ZAMANI<br />

Aries ve Ashley Williams, Topshop ve<br />

Prada gibi markalar batik baskının<br />

yanardönerli desenleriyle dolu<br />

koleksiyonlarıyla, X jenerasyonunu tutkuyla<br />

özleyenlere serenat yapıyor.<br />

Geçtiğimiz yıllar boyunca istikrarlı bir<br />

şekilde modaya dönüş yapan retro akımların<br />

sonuncusu olan ve yakın geçmişin<br />

en pozitif neslini hatırlatan batik baskısıyla<br />

sizi bu yaz bir parça daha özgür,<br />

bir parça daha umarsız ve bir parça daha<br />

neşeli olmaya davet ediyor.<br />

ENERJİYİ EVİNİZE GETİRİN<br />

İkonik batik desenleri bugün nevresim ve<br />

yatak setlerinden aynalara kadar her şeyde<br />

karşınıza çıkıyor. Üstelik trendin 2019 yorumu,<br />

çok daha sofistike bir yaklaşımla hafif tonlar<br />

ve pastel tonlar kullanarak, göz yormayan<br />

daha yumuşak bir dokunuş yaratıyor.<br />

Shibori, Marram, Superpoly ve Fredrik Paulsen<br />

gibi markalar, evinize yaz, enerji ve optimizm<br />

katacak batik koleksiyonlarıyla sizi bekliyorlar.<br />

TEPEDEN TIRNAĞA<br />

Eğer batik baskıların capcanlı renkleri ve<br />

hareketli motifleri günlük giyiminiz için fazla<br />

geliyorsa sakın endişelenmeyin. Vans’dan<br />

Converse’e, Nike’dan Prada’ya, Proenza<br />

Schouler’dan Michael Kors’a sayısız marka,<br />

ayakkabı, çanta, bandana ve takılarında<br />

kullandıkları nefis batik motifleriyle hayatınızı<br />

renklendirmeye hazır.<br />

ZAMANDA YOLCULUK<br />

Ebruliye batmış gibi alacalı kol saatleri bu<br />

retro akımı daima yanında taşımak isteyenler<br />

için ideal. Armani’nin Exchange serisi, zarif<br />

beyaz üzerine mavili batik motiflerinin<br />

işlendiği kasasıyla çoktan tükendi bile.


hillsider 108/109<br />

Bundan böyle, her zaman<br />

beğeni ile takip ettiğim <strong>Hillsider</strong><br />

Magazine’in “Good for Men”<br />

sayfaları bana emanet. Atina’dan<br />

sizlere erkeklere yönelik trendleri,<br />

yenilikleri, onları iyi hissettirecek<br />

önerilerimi ileteceğim. Tabii arada<br />

sırada eleştirel de yaklaşabilirim.<br />

Trendlerden bahsederken<br />

kişisel görüşlerimi araya katmak<br />

isterim. Mesela bu yaz sayısında<br />

yapacağım gibi.<br />

Acne<br />

Amiri<br />

15<br />

Her trend takip edilmek için değildir!<br />

Tamam, zamanında başlatılan yırtık jean<br />

modası hoşumuza gitti, çünkü giymeye<br />

bayıldığımız pantolonlarımızın dizi yırtılınca<br />

üzülüyorduk. Sonra bu yırtma hadisesini<br />

tişörtlere taşıyıp tarzımıza asi bir hareket<br />

getirdik diyelim. Ama son dönemde karşımıza<br />

çıkan ve trend olan her yeniliği bağrımıza<br />

basıp kabullenmek zorunda mıyız? Moda<br />

dünyası öyle bir kısır döngüye girdi ki,<br />

eskiden sadece bir sezon süren trendler<br />

artık iki seneye uzayabiliyor. Sırasıyla 50’ler<br />

70’ler 80’ler ve 90’lar modalarını ısıtıp ısıtıp<br />

önümüze getirmelerine bir şey demiyorum<br />

tamam, ama bu sene trend olarak sunulan<br />

bazı noktaları da eleştirmeden geçemem.<br />

Kirli sneaker trendi<br />

Bu günlerde bu trend hayli yükselişte.<br />

Siz sevebilirsiniz, ama şahsen ben pırıl<br />

pırıl ayakkabıların nasıl kirletilebileceğini<br />

anlatan manasız blog yazılarını gördükçe<br />

insanların akıllarından şüphe etmeye<br />

başladım. Çocukluğumuzda ‘hayırlı olsun’<br />

demek adına ayağımıza basmamaları için<br />

boşuna mı uğraştık yani. Gucci, Balenciaga,<br />

Golden Goose gibi firmaların kirli gözüken<br />

sneaker’larına yüzlerce Euro ödeme kafasını<br />

asla anlayamayacağım.<br />

Neon renkli takım elbiseler<br />

Bir başka akıl almaz trend de bu mesela.<br />

Podyumda ve dergi sayfalarında çok güzel<br />

duruyorlar (ben de bu yüzden böyle bir<br />

görsel seçtim) ama mayo olarak bile giymeye<br />

çekindiğimiz bu renkleri taşıyan takım<br />

elbiseleri nerede kullanabileceğimizi bilen<br />

var mı? Fuşya tonunda olanları belki fantezi<br />

icra eden türkücüler giymek isteyebilir ama<br />

fosforlu yeşil bir takım elbiseyle kim dolanır<br />

bu sorunun cevabı meçhul sanırım.<br />

Renk kullanmak harika bir şey olsa da bu<br />

konu bizi aşar. Şahsen ben bir arkadaş<br />

düğünündeki mutluluk fotoğrafında neonlu<br />

otel tabelası gibi göründüğüm bir takım<br />

elbiseyle hatırlanmak istemiyorum.<br />

Onun yerine yine bu yılın trendlerinden<br />

bej ya da ekru takım elbiseleri kullanmak<br />

daha mantıklı sanki.<br />

Batik<br />

Evet, batik desen her alanda yeniden çok<br />

popüler. Çocukluğumda abimin aşırı entel kız<br />

arkadaşının üzerinde görüp tanıştığım<br />

ve zamanla nefret ettiğim batik desenlerini bu<br />

sene ısrarla bize giydirmeye çalışıyorlar.<br />

Bu tip şeyleri Kurt Cobain giydi, bitirdi.<br />

Woodstock döneminde yaşamıyoruz ki canım.<br />

Hem bu sene erkeklerde bohem modası da<br />

var, çok istiyorsanız bol kesimli ince keten<br />

pantolonlar, şal desenli gömlekler ile<br />

o döneme dönebilirsiniz. İlle renkli, desenli bir<br />

şey giymek istiyorsanız Miami Vice dizisinden<br />

fırlamış gibi görüneceğiniz Hawaii desenli<br />

gömlekleri deneyin. Onlar her yaz moda.<br />

anıldığı yıllarda seksi olmaya çalışan<br />

erkeklerin dergi çekimlerinde kullandığı bu<br />

giyim tarzı, bu sene itibarıyla sokaklara taşma<br />

niyetinde. Allah’tan bu görünüme bürünmek<br />

için önceden baklavalarınızı hazır etmeniz<br />

gerektiği için bu trendin herkese sıçrama<br />

olasılığı yok.<br />

Teninizdeki ikinci deri<br />

Her ne kadar deri sadece podyumlarda<br />

karşılaştığımız ya da asi görünmeyi seçtiğimiz<br />

günlerde başvurduğumuz bir ürün olsa da bir<br />

süredir parfümlerin, hatta deodorantların bile<br />

vazgeçilmez notalarından biri oldu çıktı.<br />

Bir de her şeye yakışıyor olması<br />

çok şaşırtıcı değil mi? Tütsülenmişi,<br />

baharatlısı, meyvelisi ve hatta floral<br />

seçenekleri bile bir başka güzel.<br />

En iyilerini seçmek gerekirse<br />

Tom Ford “Ombré Leather”, Frederic Malle<br />

“Le Parfum De Therese”, Jo Malone<br />

“Bronze Wood & Leather”ı sayabilirim.<br />

Özellikle Ombré Leather vücut kimyanızı<br />

ateşlemek için ideal bir seçenek.<br />

Tabii parfümlerin yaz sıcağında biraz ağır<br />

kaçabilme olasılıklarını göz önüne alıp<br />

her zamankinden daha az kullanmayı<br />

atlamamak gerekiyor.<br />

Versace<br />

Çıplak tene ceket<br />

Henüz erkek güzelliğinin keşfedilmediği,<br />

güzellik denince sadece kadınların adının<br />

Hazırlayan: Oben Budak<br />

Gazeteci<br />

@obenbudak


hillsider 110<br />

BİZİ Mİ<br />

ARAMIŞTINIZ?<br />

HILLSIDER MAGAZINE'İ<br />

BULABİLECEĞİNİZ<br />

LOKASYONLAR<br />

290 SQM<br />

7 Gr Art Cafe<br />

44A Sanat Galerisi<br />

Adem Terzi<br />

Akali Gastro Pub<br />

Alancha<br />

Alkent Aktüel Art<br />

All Sports Cafe<br />

Alles Coffee & Shop<br />

Amanda Bravo İstanbul<br />

Antiochia Restoran<br />

Any Cafe<br />

Ara Cafe<br />

Armani Cafe<br />

Arnavutköy Steak House<br />

Arte İstanbul Sanat Merkezi<br />

Artone<br />

Aşşk Café'ler<br />

Atmospheres<br />

Atölye 26<br />

Autoban Mimarlik Ofisi<br />

Aziza<br />

Backhause<br />

Bahçecik Kuaför'ler<br />

Baltazar<br />

Bank Pub & Bistro<br />

Barber’s Club<br />

Barcode Cafe<br />

Bebek Kahve<br />

Bebek Koru Kahvesi<br />

Becara<br />

Beymen Brasserie<br />

Big Chefs'ler<br />

Bilsak 5. Kat<br />

Bilstore Tünel<br />

Bi Nevi<br />

Biber Cafe<br />

Bioritm Güzellik Enstitüsü<br />

Bistro Cabana<br />

Blum<br />

Bosphorus Brewing Compony<br />

Bou Art & Design<br />

Brandzoo<br />

Bread & Butter<br />

Butterfly<br />

Cafe Benderli<br />

Café Cadde<br />

Café City<br />

Café Culina<br />

Cafe Des Cafes<br />

Cafe Nerolar<br />

Cafe Nook<br />

Cafe Pi<br />

Café Smyrna<br />

Café Wien<br />

Café Zone<br />

Cankat Klinik<br />

Cantinery<br />

Carluccio’s<br />

Carnival<br />

Casa Di Moda<br />

Cecconi’s<br />

Cenoa Sailing Tekneleri<br />

Cezayir Rest.<br />

Charlotte<br />

Chez Vous<br />

Chocolate<br />

Clinica Skin Rejuvenation<br />

Coffe Nutz<br />

Coffee Brew Lab<br />

Coffee Manifesto<br />

Coffee Sapiens<br />

Coffee Topia<br />

Cook Shop'lar<br />

Cup Of Joy<br />

Cup Third Wave Cooffee Shop<br />

Cuppa Cafe<br />

Çukurcuma 49<br />

Da Mario<br />

Dai Pera<br />

Daily News Restaurant<br />

Daire 1<br />

Dandin Bakery<br />

Dara Kırmızıtoprak Mimari Ofis<br />

Delicatessen<br />

Dem Cafe<br />

Dent-Est<br />

Derin Design<br />

Dermamed<br />

Devine<br />

Dinette<br />

Diba Kuaför<br />

Divan Brasserie'ler<br />

Dolce<br />

Downtown Food Club<br />

Dr. Ayşegül Salsat<br />

Dr. Berrin Oğuzhan<br />

Dr. Hasan İnsel<br />

Dr. Melisa Eczacıbaşı Medical&Esthetic<br />

Dr. Raif Üçsel<br />

Dr. Seyhan Gücüm<br />

Dr. Şirin Gençer Seçkin<br />

Dr. Taylan Kümeli/Taylight<br />

Dr. Yankı Yazgan<br />

Dr.Elif Ay<br />

Drip Coffeist'ler<br />

Drop’n<br />

Eat Pro Diet<br />

Eataly<br />

Ebil Kuaförler<br />

Erdem Kıramer<br />

Escale<br />

Estetica Güzellik Merkezi<br />

Esteworld<br />

Fauchon<br />

Feraye<br />

Fethi Orak<br />

Flavius Klinik<br />

Fol<br />

Food Bar - Ulus 29<br />

Forneria Rest.<br />

Freya Akaretler<br />

Galata Kitchen<br />

Galeri Bu<br />

Galeri Russo<br />

Galeta<br />

Galip Gürel<br />

Geyik Cafe Roastery<br />

Gilt<br />

Glen's<br />

Gloria Jeans Café'ler<br />

Go Mongo<br />

Goya<br />

Gram<br />

Grandma<br />

Grandpa Coffee & Eatery<br />

Grey<br />

Hair Mafia<br />

Hakan Köse - Difference<br />

Ham:m<br />

Harvard Cafe<br />

Havelka Suadiye<br />

Hayal Kahveleri<br />

Hazine Cihangir<br />

Heisenberg Cafe<br />

Healthyish Cafe<br />

Hillside Beach Club<br />

Hillside City Club<br />

Home Cafe<br />

Hudson<br />

ING Cinecity Sinemaları<br />

Isokyo<br />

İnci Soydan Güzellik Merkezi<br />

İstanbul Culinary<br />

İstanbul Moda Akademisi<br />

İstanbul Modern Cafe<br />

Jamie’s Italian<br />

John’s Coffee World<br />

Joker No.19<br />

Joker No.5<br />

Journey Lounge<br />

Juju Kuaför<br />

Juno Cafe<br />

Kahve 6<br />

Kahve Dünyası<br />

Kahvedan<br />

Kaktüs<br />

Karabatak<br />

Kase No:16<br />

Kırıntı'lar<br />

Kiki<br />

Komün Cafe<br />

Kozmonot Pub<br />

Kronotrop<br />

Kuafor Musa Kurt<br />

Kuaför Mehmet Tatlı<br />

Kuaför Trio<br />

Kuaför Yıldırım Özdemir<br />

La Boom<br />

La Maison<br />

Latife Türk Kahvecisi<br />

Lazer Optik<br />

Le Pain Quoditien'ler<br />

Le Petit Maison<br />

Leb-i Derya<br />

Little China<br />

Limonlu Bahçe<br />

Litera<br />

Lokanta<br />

16<br />

Lokanta Farina<br />

Lucca<br />

Lush Cafe<br />

Maci<br />

Makas Kuaför'ler<br />

Mama Shelter<br />

Mangerie<br />

Manuel Deli & Coffee<br />

Marcus<br />

Maria’nin Bahçesi<br />

Martinez<br />

Masa Cafe<br />

Maximilian<br />

Mazi Plak Cafe<br />

Medica<br />

Medkon<br />

Meg Cafe<br />

Midpoint'ler<br />

Mini Coffee Shop<br />

Minoa Cafe & Bookstore<br />

Misk Floral Cafe<br />

Mixer<br />

Moc Cafe<br />

Moda Teras<br />

Morgan Café<br />

Mos Kuaför'ler<br />

Muhit<br />

Mumbocino Coffee<br />

Must<br />

Mutfak Sanatlari Akademisi<br />

Naan Bakeshop<br />

Nabu Karaköy<br />

Naif<br />

Nan Şişhane<br />

Nano Cafe<br />

Nar Cafe<br />

Neolokal<br />

Neşedabad<br />

Next<br />

Nicole Rest.<br />

Nihan Peker Studio<br />

Nikol Consept Store & Cafe<br />

Noa<br />

Nopa Rest.<br />

Op.Dr. Dilek Avşar Estetik Kliniği<br />

Op. Dr. Ozan Balık Estetik Kliniği<br />

Ops Cafe<br />

Otap<br />

Ottolar<br />

Oymak Plastik Cerrahi Kliniği<br />

Özel Hay Polikliniği<br />

Papermoon<br />

Park Şamdan<br />

Pas Coffee House<br />

Pastarito<br />

Pastel Cafe<br />

Patisserie Smyrna<br />

Patika<br />

Petra Coffee<br />

Pinty<br />

Play Cafe<br />

Plus Kitchen'lar<br />

Polivar Çiftliği<br />

Pomelo İstanbul<br />

Pop Up Cafe<br />

Porte<br />

Press Cafe<br />

Prototype<br />

Prof. Dr. Murat Topalan<br />

Pucci Restoran<br />

Raphael<br />

Ravouna 1906 Coffee & Bar<br />

Room & Rumours<br />

Rudolf Rest.<br />

S Café<br />

Sade Kahve<br />

Salomanje<br />

Sanda Spa'lar<br />

Sculpture<br />

Secco Cafe<br />

Seed<br />

Seksek<br />

Siec Cafe - S Binicilik Club<br />

Sırçacı 14<br />

Sivuple<br />

Socrates Bistro<br />

Soho House<br />

Son Topağacı<br />

Starbucks'lar<br />

Suadiye Cafe<br />

Sugar Club Café<br />

Suinn<br />

Sunday Cafe<br />

Sunset<br />

Sushico'lar<br />

Sushimoto<br />

Swing İstanbul<br />

Şimdi<br />

Tag Cafe<br />

Tamirane<br />

Tamirane Express Quality Food<br />

Taps Bebek<br />

TAV Loungeları<br />

The Allis<br />

The Galliard<br />

The House Café'ler<br />

The Muse<br />

The Upper Crust<br />

The Popülist<br />

THY CIP Salonları (İst, Ank, İzm)<br />

Toni&Guy<br />

Touchdown<br />

Türker Art Gallery<br />

On Off Karaköy<br />

Unter<br />

Uptown Cafe Bar<br />

Urart<br />

Urban Cafe<br />

Vogue<br />

Walters Coffee<br />

White Mill<br />

Wom Karaköy<br />

Yada Sushi<br />

Yada Beach Club<br />

Zanzibar<br />

hillsider 111<br />

GEÇTİĞİMİZ SAYIDA<br />

SİZ BU SAYIDA<br />

EN ÇOK HANGİ İLANI<br />

BEĞENDİĞİNİZ?<br />

Bize mail ile bildirebilirsiniz.<br />

hillsider@hillside.com.tr<br />

17


hillsider 112/118<br />

18<br />

02<br />

03<br />

REFİK ANADOL…<br />

IS HE THE<br />

MODERN-TIME<br />

DA VINCI?<br />

Interview: Özlem Gökbel<br />

@ozlemgokbel<br />

Pictures: Ali Gökay Sarıöz<br />

www.gokaysarioz.com<br />

He is only 34 years old...<br />

But the world has discovered him long ago!<br />

Refik Anadol is the partner and creative director of<br />

the design studio he established in L.A. He earned<br />

undergraduate degree on Photography and Video from<br />

Istanbul Bilgi University with the highest honor,<br />

followed by a graduate degree on Visual Communication<br />

Design and a second graduate degree from the<br />

Department of Design Media Arts School,<br />

the University of California - Los Angeles.<br />

We first saw him with his amazing work where he<br />

turned the sound of Istiklal Street into a data sculpture<br />

i.e. the recorded sounds into a giant image on<br />

Yapi Kredi Culture & Arts building.<br />

We were later shocked by the “Room of Eternity”<br />

which is experienced by entering into a huge cube and<br />

questions how our reality would be if there were no limits<br />

to architecture, and applauded him in his poetic<br />

work called Melting Memories.<br />

While we are pondering over Anadol's experiments i.e.<br />

his world focused on ideas such as the connection<br />

between the real and virtual spaces and how they could<br />

communicate with people, how to visualize if the spaces<br />

display a sign of intelligence and affection; the U.S.<br />

Giants such as Google and Microsoft are getting<br />

in line to do projects with him; Italy recognizes him with<br />

awards for being an example befitting the spirit,<br />

memory of Da Vinci, NASA asks an architectural-size<br />

data sculpture from him... In short, the world<br />

has embraced Refik Anadol as the scientific artist of the<br />

new age! What is left for us is to feel proud.<br />

The interview we had at his huge L.A.<br />

Studio focused on Refik and his success, as well as his<br />

future projects - which make us quite curious.<br />

Özlem Gökbel: We would like to understand,<br />

know you before understanding your work...<br />

Who is Refik Anadol? How was his childhood?<br />

What phases did he go through to come to this day?<br />

Refik Anadol: I was born in Istanbul in 1985.<br />

I am lucky to have several people in my family who are<br />

modern and an educator. I am grateful to them for letting<br />

me grow up freely and creatively. At age 8, I watched<br />

my first sci-fi movie Blade Runner. The same year,<br />

my parents bought me Commodore 128 as a gift,<br />

and my life completely changed afterwards. I was also a<br />

child who liked dreaming very much and asking about the<br />

things not asked. I believe I had built my relationship with<br />

science, technology and art during those years.<br />

Could you please describe your work as if you were<br />

talking to a primary schooler???<br />

I do artistic works that arise at the junction point of art,<br />

science and technology, makes the invisible big data visible<br />

with the machine intelligence. I use architectural structures<br />

as a canvas. I produce art, paying regards to the near future<br />

poetically with today's thinking and tools.<br />

You have recently worked with the giants such as<br />

Google and Microsoft. How did this happen?<br />

Are you very lucky? It is inspiration rather than luck,<br />

actually; I take it as a mutual experience.<br />

For instance, I was recognized with Microsoft<br />

Research Best Vision award by a committee that also<br />

included Bill Gates, which gave me the opportunity to<br />

cooperate with a technology giant.<br />

Later, with the data sculptures and images,<br />

I must have attracted the attention of Google’s Artists<br />

and Machine Intelligence team; I then had the<br />

opportunity to accomplish several artistic projects with<br />

many artificial intelligence engineers.<br />

Speaking of luck; we all had goose<br />

bumps with your work at Los Angeles Walt Disney<br />

Concert Hall in September 2018. You mesmerized<br />

world-famous directors, artists, scientists.<br />

How were you able to persuade the LA Philharmonic<br />

Orchestrate, the architect of the building<br />

90-year old legendaryFrank Gehry?<br />

I am particularly curious.<br />

Actually, our paths with Frank Gehry had crossed at the<br />

project we did with Esa-Pekka-Salonen at<br />

Walt Disney Concert Hall in 2014. It was really a very<br />

significant one in that it was the world's first real time<br />

architectural scale visual/audio project and that he was<br />

there at the opening night for support. I think everything<br />

went very meaningfully because he had also supported<br />

my graduate thesis that came up again to celebrate<br />

the 100th anniversary.<br />

L.A. Phil, on the other hand, was looking for a concept<br />

project beyond a traditional firework show which was<br />

inspired by the future and would have a statement for the<br />

next 100 years. Our paths crossed there to give birth to a<br />

project I had been dreaming of for long years.<br />

“Can a building learn?” “If it can, can it dream?”<br />

This project where human cognitive abilities met with<br />

architecture went live six months ago. The project that<br />

was experienced by about 100 thousand Angelenos really<br />

helped touch several people. It went down in history as the<br />

one and only example of art in virtual intelligence,<br />

memory, architecture and public domain.<br />

Great... Congratulations again. Our congratulations are<br />

not finished, though In the meantime, the award that<br />

went to your work Melting Memories at the<br />

Florence Biennial, the Lorenzo il Magnifico Lifetime<br />

Achievement Award is the last of the awards we have<br />

heard...We felt proud. Florence dedicates this year’s<br />

biennial to Da Vinci who died 500 years ago, as of May,<br />

Do you think that this award has a connection with this,<br />

too? Do they regard you as Da Vinci of modern times?<br />

What do you think?<br />

Thank you very much. I actually hadn’t thought that this<br />

award would come at this age. It is very meaningful.<br />

The member of the jury that notified the award said that<br />

my recent works that combined neurology,<br />

artificial intelligence and art were an example befitting<br />

Da Vinci's spirit, memory and that the award had been<br />

given for all of my projects of the recent period.<br />

I am looking forward to going to receive the award from the<br />

Italian Minister of Culture in October.<br />

And the freshest news is from NASA...<br />

How did you knock at NASA's door as a 34-year old<br />

young Turk? Or was it them that knocked at your door?<br />

What could NASA have to do with art?<br />

They knocked at my door exactly a year ago. You know,<br />

NASA JPL is the dream institution for many space lovers.<br />

What is most meaningful is to learn that the team had data<br />

sculptures and pictures produced by our studio on their<br />

walls. They had been looking for a project for cooperation<br />

for a while. Their last work was the renovation of the<br />

control center lobby with Dr. Charles Elachi. They asked for<br />

an architectural scale data sculpture work for the lobby in<br />

this project. A work comprising of the current research data<br />

on Mars and many more planets. We are working on this<br />

production with excitement with project-specific software<br />

and artificial intelligence algorithms.<br />

It is very exciting.<br />

How do you think art, as we describe today,<br />

will evolve in the future?<br />

I see technology as the mirror of humanity.<br />

Therefore, the answer to this question, I think, will be<br />

simultaneous with the evolution of technology. What<br />

matters at this point is that the questions we will ask will<br />

be more important than the answers; being aware that we<br />

are beginning a new age. So, these questions will guide our<br />

evolution as humans, hence art.<br />

What is your major plan (besides NASA)<br />

for the near future?<br />

We have a major project starting with the United Nations.<br />

Other than that, we are producing data sculptures in<br />

several cities across the world in 11 projects.<br />

My plan is to continue making what is invisible visible with<br />

art with the unique information power rendered by our<br />

relationship with Google, Microsoft, Intel and Nvidia.<br />

CRETE<br />

Article and photos: Ayşe Kaynarcalı<br />

ayse@sacred7travel.com<br />

Crete can be your choice for your summer<br />

vacation with the Mediterranean's turquoise,<br />

clear water, its tables flavored with olive oil,<br />

amazing cultural wealth, myths, tranquil and smiling<br />

people; however, I’d say September would be the best<br />

month. September is the time the summer crowd<br />

disappears.<br />

Although it is a Greek island, its people do not call<br />

themselves “Greek” but “Cretan.” For hundreds of years,<br />

they have managed to survive against the most severe<br />

Aegean and Mediterranean storms. It has always been<br />

in the limelight because of being a passage point in the<br />

Mediterranean. The Roman and East-Roman Empires,<br />

Arabs, Venetians, Ottomans, Greece, the exchange times...<br />

The land of wars, invasions, bloody clashes.<br />

My trip witnesses how the civilizations that was buried in<br />

the pages of the history were replaced and enriched by<br />

different, new cultures built thereon.<br />

There were a lot of suffering, laments on this land.<br />

Crete is about 160 kilometers south of the Greek mainland,<br />

and is the fifth largest island in the Mediterranean.<br />

It is far to the mainland but very close to us.<br />

The history of the island<br />

The oldest civilization of the European continent is called<br />

the Minoan Civilization. The Minoan Civilization originated<br />

from Crete and spread to several Aegean islands.<br />

The world-famous Knossos Palace is the most important<br />

finding from the Minoan period. In 69 B.C.,<br />

Crete was taken by the Roman Empire. With the break-up of<br />

the Roman Empire, the island’s government passed on to<br />

the East-Roman Empire and remained under the rule of the<br />

Arabs from Andalusia between 820 and 960 A.D.<br />

Afterwards, it passed under the rule of the<br />

East-Roman Empire which was replaced by the<br />

Venetians following the 4th Crusade in 1204.<br />

During the four-century Venetian rule,<br />

the island prospered both economically and culturally.<br />

In 1669, a major part of the island was taken over by the<br />

Ottomans. The last base of the Venetians<br />

on the island, Spinalonga fell in 1718 to make the<br />

Ottomans control the entire island. Remaining under the<br />

Ottoman rule for about two hundred years,<br />

the island won its independence in 1898.<br />

Between 1898 and 1913, Crete became a<br />

semi-independent kingdom under Europe’s<br />

major states. In 1913, it came under Greece.<br />

There are two cities the travelers must definitely see in<br />

Crete; Heraklion and Chania.<br />

Heraklion<br />

Heraklion, also known as Iraklio, is Crete's<br />

largest city and seat of government.<br />

The spectacular castle situated at the end of the old port<br />

and pier from the Venetian time is the symbol of the city.<br />

Morosini Fountain or “Lion's Fountain” dating back to the<br />

17th century is the center of the city and the meeting point<br />

of the youth with the cafes around it. The Venetian<br />

Loggia that serves as the municipal building was built by<br />

Morosini and is another work that crowns the square.<br />

With its blue dome illuminated at nights,<br />

Agios Titos Church is among the works worth seeing<br />

in the city.<br />

Heraklion Museum of Archeology<br />

This museum, among other many museums of archeology<br />

I have seen across the world, has a collection that has<br />

amazed me the most. I understood what was meant by the<br />

slogan “Discover Europe's Origins” I saw on the billboards<br />

I saw when I entered the airport.<br />

The island's rich culture starts with being the home of the<br />

legendary civilization Minos dating to 3000 B.C.<br />

Opened back in 2014 following a long-lasting restoration,<br />

the museum contains many works belonging to the<br />

Minoan Civilization. I was baffled by which work to see in<br />

the museum that has 8500 objects in 27 rooms.<br />

One of the most interesting artifacts of the museum is<br />

“Phaistos disc.” The four-thousand-year-old disc found in<br />

the Phaistos excavations still remains a mystery.<br />

The disc that sheds light on the language spoken and the<br />

culture at that time on the island of Crete is guessed to be<br />

an oath of loyalty cited in marriage ceremonies.<br />

The “Snake Goddess” figurine exhibits how powerful and<br />

valuable the female figure was in the Minoan Civilization.<br />

This work dating to 1600 B.C. depicts woman as the master<br />

of nature and symbol of fertility.<br />

Knossos Palace<br />

The most significant and world-famous ruins<br />

belonging to the Minoan period, “Knossos Palace”,<br />

was another surprise in our Heraklion trip.<br />

Situated 8 kilometers from the city, Knossos gives<br />

important clues about the glory and richness the<br />

civilization achieved. Knossos Palace was<br />

first discovered by Sir Arthur Evans who began the<br />

excavations in 1900. Spread over a large area, the palace is<br />

a five-story structure. Each has 1300 rooms lined around an<br />

inner courtyard at the center including living spaces,<br />

prayer spaces, working sections and storage areas,<br />

and a labyrinth architecture that has been the subject of<br />

the above-mentioned mythology.<br />

If you want to see the ancient city in<br />

more detail, I recommend setting at least two hours aside;<br />

you must even risk waiting in the line to see<br />

the throne room.<br />

Nikos Kazantzakis<br />

The last stop in our Heraklion was the grave of Nikos<br />

Kazantzakis, the famous writer born on February 18,<br />

1883 in Chania and known for his works including his<br />

masterpieces of the World literature<br />

“Zorba the Greek” and “Report to Greco.”<br />

Chania<br />

Chania is an enchanting city where you may get<br />

lost in front of the houses dating back to the Ottoman<br />

time, narrow streets decorated with bougainvillea trees,<br />

stone walls carrying the traces of the Venetian period,<br />

shortly among the pages of the history. The city that has<br />

been harboring life for five thousand years has always<br />

maintained its importance throughout the history.<br />

When the Venetians took over the city in 1204,<br />

they surrounded the city by castle walls to protect it.<br />

It was named as the “Venice of the East” for being the<br />

farthermost port city of the Venetians in the east.<br />

After the conquest of Istanbul in 1453,<br />

some clergymen and artists that left Istanbul settled in<br />

Chania, which made it culturally richer,<br />

and when taken over by the Ottomans in 1645,<br />

it assumed the status of an administrative center.<br />

The lighthouse at the end of the pier on the<br />

Chania shore is the city's symbol.<br />

t is twenty-one-meter-high and is known to be<br />

one of the oldest surviving lighthouses in the world.<br />

Matala<br />

Matala is a very cute fishing town<br />

where a traveler passing by Crete cannot forget.<br />

Towards the end of the 1960s, Hippies crossed continents<br />

to come to Crete to carry their dreams, loves,<br />

hopes and songs. Having a cost on the<br />

Mediterranean, this town became the heaven of hippies<br />

who were taken by the winds of hope.<br />

They lived in the caves situated parallel<br />

to the coast line for a while.<br />

The rumor has it that one of the townspeople gave some<br />

food to a German young person who came here first,<br />

and when he wanted to pay back, said<br />

“no payment is necessary.” According to the conversations<br />

with the locals, in coming years, one person came<br />

with four people, then with 20 and then 100.<br />

At the end, a community emerged in Matala.<br />

“Joni Mitchell” who was shown by<br />

Rolling Stones to be among the best musicians of the<br />

world lived there for a while.


05<br />

10 11/1<br />

A BEAUTIFUL<br />

ISTANBUL FROM<br />

THE TRAILS OF<br />

SOUNDS AND<br />

SCENTS<br />

Article and photos:<br />

Deniz Yılmaz Akman<br />

www.denizyilmazakman.wordpress.com<br />

When the spring arrives, I love strolling Istanbul streets<br />

that get colored with newly blooming flowers and following<br />

the sounds and scents. Make no mistake; most of us think that<br />

spring and summer are the seasons that become this city the<br />

most.<br />

From Galip Dede to Yüksek Kaldırım<br />

I hop on the tram at Taksim Square, which makes you desire<br />

taking a trip when you hear its bells from a distance, toward<br />

the Tunnel. I sit on one of this historical vehicle’s wooden seats<br />

which display this city's color red in the most symbolic fashion<br />

and enjoy the moment watching the crowd passing by from<br />

my window.<br />

After I hop off at the Tunnel, I follow the music sounds and take<br />

the street of the Tulip Park. This is Galip Dede Street extending<br />

from the Tunnel Square down to Kuledibi. It is one of the<br />

places you can hear the mingling sounds the best. Darbuka,<br />

cymbals, double bass, classical guitar, saxophone, saz,<br />

clarinet... A few street players in front of the walls a store apart,<br />

bringing songs in different languages together.<br />

At each step, Istanbul’s sounds are spreading to the street from<br />

dozens of stores selling musical instruments.<br />

I feel hungry smelling the scent of the newly-squeezed orange<br />

and pomegranate coming from kiosks lined up next to each<br />

other. I buy a pomegranate-orange juice mix and continue<br />

down the steep ramp of Yuksek Kaldirim in broad daylight.<br />

An Unforgettable View:<br />

Galata Bridge<br />

While walking toward Galata Bridge surrounded by the<br />

intensive smell of fish struggling at the end of the fishing rods,<br />

I pass by curious tourists, electronics stores attracting<br />

attention with their neon signs, stamp workshops, touristic<br />

stores radiating soap and incense scents, colorful walls<br />

ornamented with graffities. The compassionate Galata, with<br />

her arms open, has embraced all, including young, old, local<br />

people and tourists. With her colors, sounds and scents that<br />

cheer up my breezy afternoon, this city makes me fall in love<br />

again with my own city. I follow the “Simitciii” sound of a simit<br />

seller down the ramp. Then the tea, which maybe becomes<br />

Istanbul the most among her hundreds of flavors and goes<br />

great with simit. In a slim-waist glass and newly brewed...<br />

that naive indispensable flavor of both summer and winter.<br />

At the end of the ramp, it is time to leave this buzzing noise<br />

behind. Right across, finally, is my favorite Galata Bridge in the<br />

middle of the blue. I veer toward the smell of bonito coming<br />

from fish&bread vendors lined up at the lower section of the<br />

bridge, which suppresses the smell of the smoke coming from<br />

the orange-white chimney of the city ferries best. It is this smell<br />

of fish&bread recently served with spicy sauce that belongs to<br />

the 174-year old bridge, reminds us of Istanbul.<br />

From within the colors:<br />

Eminonu<br />

After a long walk, I find myself in Eminonu. As some would<br />

know, Eminonu is a commotion of colors and sounds.<br />

Following the crowd, you find yourself among the scents<br />

of spices, various candies, dried peppers-eggplants, dried<br />

nuts, cocoa and coffee. You are in Istanbul’s undoubtedly<br />

sweetest chaos among kebab houses at the corners, historical<br />

confectioners offering kunefe, cake stores having such variety<br />

as may dazzle pastry chefs and multicolored stuff.<br />

I love getting lost in this chaos and then feeling the smell of<br />

freshly ground and roasted coffee again. Therefore,<br />

whenever I happen to pass by Eminonu, I keep finding myself<br />

in front of the Roasted Coffee Maker Mehmet Efendi<br />

store dating back to 1871.<br />

Just at the moment I move away from the smell of coffee<br />

and the dazzling feeling of the crowd, I veer toward where the<br />

spice scents come; the swirl of the Spice Bazaar.<br />

Among the colorful spices lined in small compartments,<br />

my eyes seek the smell of my favorite cinnamon, saffron,<br />

estragon, clove and turmeric. With a small shovel, the spice<br />

vendor fills the small packages as much as I need.<br />

Istanbul Trees: Magnolias, Judas Trees and Wistarias<br />

When I leave the Spice Bazaar, I am sure that I want to finish<br />

my day calmly. I hop on the city ferry toward the<br />

Bosporus to watch the Judas Trees leaning on both sides<br />

of the Bosporus. Although they change depending on the<br />

seasonal conditions, Judas Trees grow in Istanbul and blooms<br />

around mid-April and cheers the entire Bosporus coastline.<br />

While watching from a quiet corner of the ferry the spectacular<br />

palaces and Judas Trees which make all travelers visiting this<br />

city in spring happy, I dream of doing another trip soon to<br />

pursue Wistarias next time.<br />

RUN TO THE<br />

NATURE!<br />

YOU WON’T<br />

REGRET!<br />

Article: Pınar Morpınar<br />

morspor.tumblr.com<br />

So, what is this ultra marathon? Races longer than<br />

the 42.2-km marathon track are called an ultra marathon<br />

where runners compete generally on trails and sloping land<br />

pursuant to varying rules according to the competition<br />

distance, time limit and laps.<br />

An athlete that first comes to mind in ultra marathons in our<br />

country is Alper Dalkılıç who has been an ultra<br />

marathon runner since 2011. In recent years,<br />

he was the first and only Turkish ath-lete who won the<br />

Grand Slam title by running in four different continents<br />

including South America (Atacama Desert),<br />

Africa (Sahara), Asia (Gobi Desert) and Last Desert:<br />

Antarctica. In 2013, he successfully completed<br />

#7continent7ultramarathon project.<br />

His wife Elena and Alper are known as the<br />

“Couple Running the World.” (@dunyayikosancift)<br />

I hear you ask<br />

“why are they so into running on trail?” :)<br />

Aykut Çelikbaş, who has been a Salomon and Suuunto<br />

Turkey athlete since 2013; has run over 35 ultra marathons,<br />

18 of which were over 100 kilometers authored the first<br />

Turkish ultra marathon book: Ultra Book. He says;<br />

“The first reason for trail races becoming increasingly popular<br />

in the world is to get away from the depressing city life.<br />

These races usually allow you to eliminate the monotony in<br />

the road marathons because they offer great views.<br />

It puts large part of your body into work as well as helping you<br />

take a breather for a while against the stresses of the city life.<br />

Steeps make you gain speed and become a stronger runner.”<br />

Aykut, who also holds the 24-hour Turkey record with<br />

225,897 kilometers, will compete to com-plete the 246-km<br />

Spartathlon from Athens to Sparta September this year for the<br />

fifth time in a row. @aykutcelikbas<br />

The sports trainer Seda Nur Çelik has been running ultra<br />

marathons since 2015; finished Lycian Way Ultra Marathon<br />

as second in 2017, and is the first woman who finished the<br />

same race by run-ning 130 kilometers in one lap in 2018.<br />

Seda says, “The secret of these races is high concentra-tion,<br />

mental resilience and resolve as well as the physical fitness.<br />

On the road, what determines your finish line is the weather<br />

conditions and the nature. The competitor is the only reality<br />

every racer who can run such distances know; is the only<br />

power that protects you and enables you to run fast on the<br />

track. If anything goes wrong, your rescuer is the athlete<br />

running behind you. And it is your competitor you try to catch<br />

that you rescue with the same mission,” and adds that the<br />

compe-tition is maybe more meaningful in the nature than<br />

ever before. @sdnrcelik<br />

A runner friend of mine Ayhan Esen began running<br />

2.5 years ago and has joined about 65 races including a<br />

combination of road and trail races since then.<br />

He makes his vacation plans according to out-of-town races<br />

and his weekend plans according to trail races or trainings<br />

in the city. Ayhan describes his passion for trail as follows:<br />

“Trail and ultra races mean getting away from the city's gray,<br />

concrete and stress and becoming a whole with the green and<br />

nature for me. There is soli-darity, friendship and cooperation<br />

in the spirit of trail and ultra races. Weekend trail race plans are<br />

also like vacation plans.”. @ayhanesn<br />

Of course, there are organizers behind all these organizations<br />

who work hard and aim to offer a good experience to the<br />

athletes. Uzunetap, for example, is one of them which I enjoy<br />

participating the races and which do several organizations in<br />

different concepts such as Runfire Salt Lake Ultra Trail,<br />

Lycian Way Ultra Marathon, Uzunetap Night Races,<br />

Istanbul Ultra Trail, Longest Night / Run or Ride. @uzunetap<br />

If you are interested in running trail and don’t know where to<br />

start, I recommend Deer Races at which I have been a regular<br />

since 2013 and that I love very much. @geyikkosularitr<br />

Whether you goal be running in the forest on a Sunday,<br />

short distances or ultra marathons;<br />

there are numerous routes and options from lush green<br />

Kackars to Cappadocia's fascinating Fairy Chimneys;<br />

Belgrade Forest to Çirali beaches. If you like to run watching<br />

Salzburg’s breathtaking views, seeing<br />

Uludag from an unusual eye in the summer,<br />

passing by the places Anatolia's oldest civilizations Phrygians,<br />

Lycians lived, discovering Budapest’s small village<br />

Szentendre and seeing the world in such a way as you could<br />

not see as an ordinary tourist, check out the following<br />

routes on page 78 in this issue.<br />

WOMAN OF<br />

MANY<br />

TALENTS:<br />

SEDEF GALİ<br />

Interview: Rana Korgül<br />

ranakorgul@gmail.com<br />

Pictures: Sedef Gali archive<br />

Sedef Gali has a colorful and active world.<br />

It is not possible to miss the energy radiating from her.<br />

Following her interior design study, she listened to her<br />

heart and began to work in arts. Gali summarizes her life<br />

as “Art begins when we are born and we all live our own<br />

history.” We wanted to listen to and share her story, too...<br />

Rana Korgül: What is your story with Art?<br />

Sedef Gali: I began painting at age 3-4 when my mom took<br />

me to an arts teacher who was a university student.<br />

Well, I became a child that painted afterwards...<br />

Can you tell us about your education and professional<br />

life? How did this entire process affect your art life?<br />

I finished primary school in Antakya and went to<br />

Koç High School afterwards. After getting my<br />

BFA Interior Design degree from Pratt Institute, I attended<br />

programs and summer schools in Central St Martins and<br />

various schools in London. I worked as an intern on interior<br />

design at universities.<br />

During that time, I opened exhibitions and worked at the<br />

Store Design section of Barney's New York.<br />

After graduation, I stayed in New York and began to work<br />

as a project manager at Phipps & Co. (My bosses there are<br />

my collectors now.) Later, I designed the interior of three<br />

restaurants in Dallas. During that time, I continued painting,<br />

opened exhibitions in New York and Istanbul and did<br />

‘Live Painting Shows.” However, when the soul wants<br />

to be creative, you cannot sit on a closed box.<br />

And I began to focus more on my passion. However,<br />

to tell the truth, my interior design study changed my<br />

artistic perception and knowledge. I take steps on the<br />

knowledge I gained during that study, especially when<br />

working with spaces.<br />

What does Sedef Gali design and paint?<br />

I use different media to prepare my own paints.<br />

I use different materials in my work, from resin to chemical<br />

oils. I share my creative process with art lovers sometimes<br />

via live performances and sometimes via workshops.<br />

My last exhibition was the installation called<br />

‘Istanbul Club’ at Raw Pop-Up during Miami Art Basel week.<br />

On the design side, I have my own brand. I prepare dresses,<br />

costumes using rare fabrics, each one being one and only.<br />

Soon, they will be available for sale on the website of Wolf &<br />

Badger that has stores in London and New York.<br />

I have recently designed Sky-Up lightings, which is a<br />

collaboration with Urban Workshop for Istanbul Design<br />

Week. Now, I am working on a packaging design for a<br />

food brand to be offered for sale in the U.S. I also work on<br />

concept development and visuals for some spaces.<br />

Can we talk about your vision?<br />

The design process first begins with need and inspiration.<br />

Vision is a perspective that expands as you feed it. If you do<br />

not contribute to the knowledge, it shrinks over time.<br />

My design concepts are based on human, need, expressions<br />

and the child within which we can never give up.<br />

The characters I reflect on my paintings are each an<br />

Alter Ego. That's why they liken most of my portraits to me,<br />

I think. As a human, we both experience an inner<br />

interaction and our environment shapes us. The periodic<br />

separation of these effects, different movements as well<br />

as the changing history, humanity, music, visual and<br />

psychology as a result thereof define my concepts.<br />

Do you have a role model?<br />

I do, but it is hard to name just one person. I try to take<br />

everyone who works, succeeds, strives, learns, listens, does<br />

not judge, is kind as a role model. In short, to me, everyone<br />

that strives to contribute to humanity, world and the future<br />

with his full potential is worth being taken as a role model.<br />

What is on your agenda these days?<br />

I am currently working on a brand-new exhibition.<br />

I will do this exhibition as an Open Studio in my workshop<br />

ArtHouse. It will be away from white boxes, walls.<br />

Other than that, I am the creative director of the interactive<br />

museum called Happy Hour. I will share what is new in<br />

the coming months. Also, I am working on new designs<br />

and workshops. I am thinking of opening my workshop<br />

ArtHouse to the public through a membership system for<br />

three days of the week, like an art club. I want there to be<br />

a venue to share creative ideas; an art workshop having<br />

materials readily available; a boutique creativity center<br />

where musicians, creative people and artists<br />

share their work.<br />

www.sedefgali.com


11/2<br />

11/3<br />

The New Trend<br />

in the Silver Screen and<br />

Online Platforms:<br />

DOCUMEN-<br />

TARIES<br />

Article: Berna Gençalp<br />

bernagencalp@gmail.com<br />

I have been working on a feature-length independent<br />

documentary film named Kim Mihri for a few years.<br />

As much as I like documentaries as a genre,<br />

I have always thought that films I make would<br />

always be a product of fiction. I have learned a lot in my<br />

journey of making documentaries over the years.<br />

I loved the way that something we’d say<br />

“no way!” in a fiction could be presented in the ordinary<br />

course of life in a documentary. Meanwhile,<br />

I realized the deep relationship between documentary<br />

and fiction. I found myself thinking over<br />

some classics such as Nanook of the North (1922)<br />

I had watched years ago when<br />

I was a cinema student over and over.<br />

Of course, I will not take you back to those years.<br />

However, the content, style and approach diversity in<br />

documentaries is quite dazzling. There are documentaries<br />

made completely as an animation, while there are<br />

“interactive web documentaries” as well...<br />

So, where and how to watch these films?<br />

Sitting on a couch or leaning back on a sofa?<br />

The Competition Between the<br />

Movie Couch and the Sofa<br />

The more accessible the creative examples of documentary<br />

movies become, the higher the interest in this genre grows.<br />

Although documentaries are rarely shown in few theaters<br />

and sessions, it is possible to find good ones in festivals or<br />

private views. Digital channels, online viewing platforms<br />

play a significant role in making documentaries available<br />

to more people. Watching on a couch at home is naturally a<br />

different experience than watching in a dark room,<br />

on a large screen and among a crowd of people who don’t<br />

know each other. There is, however, a very tempting aspect<br />

to bringing films right to your foot.<br />

One of the best-known online platforms in<br />

Turkey and the world is Netflix. This platform, which also<br />

hosts Turkish productions, has over<br />

100 million subscribers in different countries.<br />

Although Netflix is the most popular platform in<br />

its domain, the competition gets increasingly hot.<br />

Amazon, Google Play, I-tunes are also the right addresses<br />

to find some documentary films. Apple TV+ that will be<br />

aired by Apple in Fall is anticipated with excitement.<br />

Conventional organizations are establishing their own<br />

digital platforms. An example is Criterion Channel,<br />

which is a significant name in movies. Britbox established<br />

by the BBC and ITV partnership is another example.<br />

The platform named Kanopy focuses on making a<br />

difference by collaborating with libraries.<br />

It serves the content in libraries and universities<br />

to the sofas at home via the Internet. It invites viewers to<br />

a “more intellectual and spiritually enriching" experience<br />

with the motto of “serving everyone from cinema<br />

academicians to ordinary viewers.” They say that they<br />

believe that films serve as a bridge between cultures and<br />

have the power to bring people together.<br />

Archive.org, Hoopla and Fandor are other platforms that<br />

offer their services with a similar perspective.<br />

The online platforms in Turkey include Blu Tv,<br />

Puhu Tv, Dsmart, Tivibu and so forth.<br />

The Generation of Love-Respect<br />

The Complete Works of Agnes Varda<br />

Gleaners and I…, Faces Places… to name a few.<br />

Anything created by Agnes Varda is actually worth<br />

watching... Agnes Varda who passed away this year at the<br />

age of 90 occupied herself with making movies till her last<br />

breath. She made films in the guidance of feelings and<br />

sentiments rather than existing forms and rules.<br />

If you ask where to find these witty, aesthetic,<br />

mind and hearth freeing films, Varda films are available at<br />

Criterion Channel, Kanopy, Fandor, Hoopla, Netflix,<br />

Archive.org, Amazon and Netflix platforms...<br />

Hotly Anticipated The Rest I Make Up<br />

This documentary that was produced in twelve years<br />

introduces to the audience Maria Irene Fornes, a playwright<br />

with a very colorful personality. A very candid friendship<br />

grows between Irene who can no longer write due to the<br />

late-onset dementia yet still has a zest for life<br />

and Maria, a documentary director on the verge of giving<br />

her life a direction at her twenties.<br />

This friendship which began in New York and continues<br />

with journeys through Havana, Miami and Seattle<br />

leads to moments that have an unexpected deepness and<br />

delight thanks to Irene's energy, compatibility with cameras<br />

and actress personality. The Rest I Make Up was called one<br />

of the best films of 2018 in New York. Adding a lightness to<br />

the soul, this documentary has a quite interesting website,<br />

too. http://therestimakeup.com<br />

Be Natural<br />

“I, Alice Guy-Blaché, am the first female film director.<br />

I made my first film in 1896 at age 23. I wrote,<br />

directed and produced over a thousand films.”<br />

Alice is one of the women, the Cinema History forgot to<br />

mention, she may even be the first woman.<br />

This documentary that was created with the<br />

Director Pamela B. Green's efforts of long years was shown<br />

in 2018 Cannes Film Festival. Not only Americans but also<br />

French people somehow (!) do not recall Alice who began<br />

her cinema career in France and continued it in the States.<br />

However, Alice is a film maker who made contributions<br />

beyond dispute to the development of cinema language<br />

as a story-telling medium. I recommend checking out the<br />

website of the documentary narrated by Jodie Foster.<br />

https://benaturalthemovie.com<br />

Not to Go Unnoticed<br />

My Invisible Walls<br />

Fully animated documentaries are also an interesting<br />

category of this genre. Nurbanu Asena's<br />

My Invisible Walls is a short-length animated documentary.<br />

This award-winning animation shaped around honest<br />

confessions on lack of self-confidence was shown in<br />

several local and international festivals.<br />

Being recognized by Antalya Cinema Foundation as<br />

Turkey's best ten short animation films, the film has<br />

completed its festival journey and is now available online.<br />

https://vimeo.com/nurbanu/invisiblewalls<br />

Jazz in Turkey<br />

This documentary which can be enjoyed<br />

by jazz-lovers tells about the history of the<br />

jazz music in Turkey dating back to the 1920s in<br />

parallel with Turkey's history. The Director<br />

Batu Akyol’s documentary was uploaded to the film's<br />

website after having met with the audience in various local<br />

and international film and music festivals and is<br />

now available online.<br />

http://www.turkiyedecaz.com/film/<br />

Mexico's<br />

Apple of the Eye:<br />

CULTURE<br />

AND ART IN<br />

OAXACA<br />

Article and photos: Nihan Vural<br />

www. istanbultravelogue.com<br />

The cultural richness and geographical<br />

advantages make the Oaxacan region and<br />

city a center of attraction. Its museums assuming the<br />

heritage of the pre-Columbian civilizations or the visible<br />

traditional arts cannot limit Oaxaca to the past because<br />

there is an amazing stir in modern arts.<br />

While wandering from an exhibition opening to<br />

another in a moving crowd in Oaxaca on a Thursday night,<br />

you might think that you are in Chelsea.<br />

ART IS A MUST!<br />

MACO Oaxaca Modern Art Museum:<br />

There were no museums or galleries in the 1950s.<br />

It is the artist Toledo's efforts and creativity that enlivened<br />

the lively environment of art in Oaxaca.<br />

The government-private collaboration<br />

created by his efforts constitutes a model that also<br />

functions quite efficiently for other cultural structures.<br />

And Oaxaca becomes the only state that succeeds in<br />

creating a modern art tradition.<br />

MACO also is a cultural institution established in a similar<br />

way that has made Oaxacan artists visible by exhibiting<br />

their works in its collection.<br />

Manuel Álvarez Bravo Photography Center:<br />

Regarded as one of the masters of the first century of<br />

photography history, Manuel Álvarez Bravo,<br />

who was born in Mexico City, has iconic photos.<br />

Even if you haven’t heard of his name,<br />

you would still know him from Frida Kahlo's legendary<br />

photos. During the period following the<br />

1910 Revolution, Mexico became one of the major centers<br />

of avant-garde art. The Photography Center named<br />

after him has been hosting the Mexican photographers’<br />

exhibitions since it was established by<br />

Francisco Toledo in 1996.<br />

Textile Museum:<br />

It could not even be fathomed not to find such<br />

a museum in the Oaxacan region where numerous<br />

indigenous people with thousands of years of weaving<br />

culture constitute the majority of the population.<br />

This lovely museum established in 2006 in a<br />

18th-century style colonial house with the donation of<br />

six major collections containing five thousand pieces<br />

hosts weave exhibitions from various regions of the world<br />

primarily including the Oaxacan,<br />

Mexican and Central American weaving heritage.<br />

Oaxaca Ethnobotanical Garden Do not miss the<br />

Ethnobotanical Garden that has an amazing landscape<br />

spread over a twenty-three-thousand-square area.<br />

This oasis which was saved from becoming a luxury hotel<br />

and parking lot at the last moment thanks to<br />

Toledo displays hundreds of plants all growing in this<br />

geography, as well as the regional flora.<br />

Museum of Philately of Oaxaca:<br />

Letters sent from Istanbul, stamps from<br />

Turkey, cards written by Frida Kahlo to her doctor,<br />

stamps reflecting Mexican culture and history as well as<br />

works designed using all kinds of material that can be<br />

called as the art of philately and vintage postage stamps<br />

are displayed.<br />

Ruffino Tamayo-Pre-Columbian<br />

Mexican Art Museum:<br />

Tamayo, who was the most famous artist from by Oaxaca<br />

and contemporaneous with Diego Rivera, is displaying<br />

his collection consisting of works of the Pre-Columbian<br />

civilizations he had bought in his trips in Mexico.<br />

Oaxacan Cultures Museum:<br />

The monastery situated next to Saint Domingo church,<br />

a baroque beauty built in 1575,<br />

has been hosting the Oaxacan Cultures Museum since its<br />

successful restoration in 1996. The most bedazzling section<br />

is the pieces of a treasury found Mount Alban ancient city<br />

built by the Zapotecs and happened to have been missed<br />

by the Spanish.<br />

DESIGN CULTURE AND TRADITIONS<br />

Acapulco Chairs: The legendary Acapulco chairs are<br />

believed to be designed by a French visiting the jet set's<br />

popular location Acapulco in the 50s who was inspired by<br />

Mayan hammocks. They have not lost their charm ever<br />

since and bring a tropical breeze to every space.<br />

Calenda: It is the name of the street parties of Oaxaca<br />

famous with its parties.<br />

A visual and audio feast inviting the crowds to dance with<br />

huge festival puppets dancing on stilts, women dancing<br />

while carrying candies, bread and flowers on a basket over<br />

their head, loud bands, and visual firework shows!<br />

Guelaguetza:<br />

Guelaguetza ceremonies held for the<br />

Corn Goddess Centeotl to have a fruitful harvest season<br />

and which mean “mutual offering” in the<br />

Zapotec language began to have the characteristics of the<br />

Catholicism as a result of the Spanish influence and turned<br />

into a festival dedicated to Virgin Mary.<br />

Mural Painting Tradition:<br />

Although the Mexican mural painting art became visible<br />

thanks to Diego Rivera in the 20th century, it actually dates<br />

back to the Olmecs, the ancient civilization that has the<br />

oldest examples of the painting art. It is all in colors here!<br />

Calavera and the Day of the Dead Festival:<br />

Skulls clad in flowers we identify with the Latin culture is<br />

part of a ceremony honoring the Underground<br />

Goddess Mitcal, the protector of the dead in the<br />

Aztec tradition. Its equivalent in Europe is Danse Macabre;<br />

i.e. a dance image that emphasizes the inevitableness<br />

of death and in which the dead is taken to their grave by<br />

dancing skeletons. The most fun festival of the world<br />

comes out when these two traditions come together:<br />

Día de Muertos, The Day of the Dead Festival.<br />

A ritual held in November, aiming to bless life and in which<br />

we remember our lost loved ones.


12<br />

The New Trend<br />

in the Silver Screen and<br />

Online Platforms:<br />

DOLCE<br />

VITA<br />

Article: Nur Yılmaz Ruppi<br />

As a local and a traveler pursuing the trends in Italy, I would<br />

like to offer a little different route and some “dolce vita”<br />

recommendations to those who will visit Italy this summer...<br />

This peninsula can be visited four seasons to breathe some sea<br />

air in, liven up your palate and fill with abundance of cultureart-history.<br />

My recommendation for this summer is to visit<br />

the small historic towns called Borgo. In these never heard-of<br />

towns which are hardly seen on the map, you can enjoy both<br />

art and history and gastronomy. You can have countless<br />

choices from the author Stefano Zuffi’s book “I Borghi.”<br />

MATERA<br />

Italy's Cappadocia, an enchanting settlement. Matera is<br />

a must-see historic town. It is in Basilicata region i.e. the<br />

southernmost Italy, half an hour from the Mediterranean.<br />

From there, you can go to Puglia region to enjoy the uniquely<br />

beautiful beaches and history-filled stories. World-famous<br />

stars have been recently preferring Puglia Region for vacation<br />

for the clear beauty of the sea like in the Maldives as well as<br />

renovated historic large farm houses.<br />

NAPLES<br />

You can go to Naples that is few hours from Matera to visit the<br />

Amalfi Coast. Movie-lovers know it very well; Italy's even most<br />

rundown town, deserted, hidden-in-a-corner small island<br />

would be a movie set. However, both Matera and Naples and<br />

the Amalfi Coast would easily be a site for the old-time movies<br />

with their uncorrupted nature.<br />

The way to art is through the stomach... Naples is a unique<br />

Italian city that was home to the baroque period. “Baroq<br />

Art Bistrot” is a brand-new concept restaurant; you eat at a<br />

museum, so to speak. It is a very special place with plates<br />

prepared meticulously like paintings. www.baroq.it<br />

LIDO & VENICE<br />

While in Italy, you cannot ignore Venice! The typical island<br />

tour of Venice visitors is Murano that is famous with its colorful<br />

windows and Burano that is famous with its colorful houses.<br />

I’d recommend not skipping Lido where “Venice Film Festival”<br />

is held. A beautiful example of “art nouveau” period with its<br />

architecture...Those who get exhausted in Venice will definitely<br />

rest there. It is a great vacation place with its both lush-green<br />

nature and blue sea.<br />

This year, Venice will be more colorful. Because there is<br />

Venice Biennale that will be held between 11th May and<br />

24th November. It has both Venice Film Festival and Venice<br />

Architecture Biennale in it. This summer, even throughout the<br />

fall, Venice will be all lively.<br />

FLORENCE<br />

2019 is the 500th anniversary of the death of<br />

Leonardo Da Vinci. Therefore, there are many exhibitions<br />

and events organized in his honor in<br />

Tuscany where he was born (Anchiano near Lucca) and<br />

Florence. It would be worth visiting Florence and seeing<br />

Leonardo Da Vinci exhibition at Uffizi Gallery even for that.<br />

After the exhibition, remember to stop by at Savoy Hotel.<br />

Sit on the chairs at the tables in front of Hotel Savoy, which is<br />

a luxury, high positive energy and quite trendy hotel with its<br />

inner design, facing “Piazza Della Republica”;<br />

order a coffee, watch the passers-by; smell the history.<br />

VICENZA<br />

This is the city where I live. I love it very much. In this city,<br />

which is between Verona and Venice, also where the<br />

Renaissance architect Palladio lived, it is possible to stay at a<br />

magnificent palace built by him in 1565 for 70 euros a night.<br />

Palazzo Valmarana Braga is at the city downtown, on one of<br />

the most prominent streets. I definitely recommend it.<br />

www.palazzovalmaranabraga.it<br />

I hope you will experience a summer<br />

that is as good as a good movie.<br />

13<br />

Fantastic interviews series – 1<br />

THE GOD OF<br />

WISDOM AND<br />

INFORMATION:<br />

HERMES<br />

Article: İpek Kigan<br />

@ipekkiganblog<br />

Today, I will meet someone from the mythology realm.<br />

The messenger of gods Hermes! I am very excited.<br />

Because he is one of the characters that attracts my<br />

attention the most. I think he is the god most known to<br />

men. He is a little trickster, childish and cheerful.<br />

He is quite talkative and smart. I have sat at a cafe<br />

by the seaside, waiting for him to come.<br />

He has chosen the place. He seems to like being close<br />

to Poseidon. He said that his over-industrious and<br />

analytical mind felt relaxed by the water.<br />

You have several names in the mythology world.<br />

Which one is your favorite?<br />

Yes, they have named me differently in every culture.<br />

Despite the small differences, I actually exist in all of them.<br />

The Greeks call me Hermes, while the Romans call me<br />

Mercury. In the Egyptian mythology, they named me as<br />

Thoth, the god of writing and wisdom. In Babylon,<br />

as Nabu, the son of Marduk.<br />

What were you like as a child?<br />

Of course, very mischievous and active! I am the son<br />

of the God of Gods Zeus and the rain fairy Maia.<br />

I untied my swaddling clothes and fled from my cradle at<br />

night the day I was born. I came across a tortoise on the<br />

road. It found it very interesting. After checking it<br />

out for a while, I got bored and ripped its shell off.<br />

I put 7 wires in it. It turned into a lyre making magical<br />

sounds. Then, I also got bored by it. On the road,<br />

I saw my elder brother the God of Sun, Apollo’s cattle herd.<br />

I stole 50 cows and hid them in a cave. I returned to get<br />

back into my swaddling clothes. I was thinking no one<br />

could find out; how could a new-born baby get out of his<br />

cradle and steal cows! However, an old shepherd had seen<br />

me and told Apollo. He got so mad that he came right away<br />

to say that I should confess my guilt, and if I didn’t, he<br />

would lock me underground in Tartaros. Of course,<br />

I denied. I wasn’t going to admit to having stolen<br />

something. Thereupon, I went up to Zeus for trial.<br />

Zeus decided that I return the cows. Meanwhile, I played<br />

lyre for them. Apollo was so impressed by the sound of my<br />

lyre that he decided to make a deal with me. He took my<br />

lyre in exchange for the cows. He also gave his magic wand.<br />

Do you think what really affected Apollo and<br />

Zeus was the sound of the lyre, or your appealing<br />

attitude that becomes attractive with your intellect?<br />

Apollo was really affected by the sound of the lyre.<br />

Because he is an artist. My father Zeus, on the other<br />

hand, was affected by my intelligence. He liked my quick<br />

wit that is almost at the point of being cunning and the<br />

way I presented it very much. Therefore, he gave me<br />

winged shoes as a present and tasked me with being the<br />

messenger. Since then, I have relayed anything<br />

Zeus told to everywhere. I am the only god among<br />

several Olympian gods and goddesses having different<br />

characteristics that can enter both the heavens, earth and<br />

underground, and carry information and tidings between<br />

men and the people of Olympus.<br />

This is a very important responsibility.<br />

It also requires being very fast to bring tidings to<br />

that many people.<br />

I am the fastest of all times. I have always been.<br />

The wind blows, hurricanes break out because<br />

of my speed everywhere I pass by.<br />

That's why men named the fastest planet in the solar<br />

system after my Roman name Mercury.<br />

In Astrology, Mercury reflects all of your<br />

characteristics. These characteristics are shared<br />

between Gemini and Virgo ruled by it.<br />

Do you like this close connection?<br />

Why, I do... Influencing the world of man is not something<br />

only I like, all Olympian gods and goddesses do.<br />

Although we look superior, we were born by man's<br />

power of belief. We have been shaped one by one.<br />

Have you ever seen a novel character that doesn’t<br />

love his author? Our universe, after all, is a whole with<br />

Astronomy and Astrology. We are connected to each other<br />

by invisible ties. I love ruling Gemini and Virgo.<br />

Gemini is my curious, clever, information-collector side,<br />

while Virgo is my compiling, dividing, analyzing, classifying,<br />

organizing side. They of course have some shady sides,<br />

like everyone does. For instance, I don’t like<br />

Gemini's tendency to gossip and harming slyness and<br />

Virgo’s mood inclined to criticizing himself and everyone<br />

severely and being obsessive much.<br />

You are said to travel to underground and<br />

dreams with the magic wand with two serpents given by<br />

Apollo, i.e. Cadeceus. Is it true?<br />

What is the true story of this wand?<br />

Yes, true. Cadeceus is indispensable for me.<br />

If it were not for this magic wand, I wouldn’t enter the<br />

dreams. I wouldn’t take the souls to underground.<br />

That's why I always have it with me. There are two serpents<br />

at the end of the wand entwined around it.<br />

After Apollo gave me the wand, I saw two serpents<br />

fighting to death on the road. I put the wand<br />

between the serpents and they forgot to fight and<br />

wrapped around it. Since then, the wand has become<br />

the symbol of making peace in all universes.<br />

The wing, on the other hand, is the symbol of<br />

Eagle Owl that protects men from evil and drives out<br />

evil spirits.<br />

References: Mythological Astrology and<br />

Psychology / Gülden Bulut<br />

Research on mythology

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!