13.05.2022 Views

Hillsider 99

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Çoğu zaman elektrikli, ihtiyacınız olduğunda hibrit.<br />

Bizim için tamamen elektrikli bir gelecek sadece nihai<br />

hedefle ilgili değil, aynı zamanda yolculukla da ilgili olmalıdır.<br />

XC90 Recharge Plug-in Hybrid’in elektrikli menzilini artırdık.<br />

%100 elektrikli otomobile geçmeye tam olarak hazır olmasa da<br />

elektrik yolculuğuna bugünden başlamak isteyenler için.<br />

Volvo XC90 Recharge Plug-in Hybrid.<br />

Yedek plana sahip bir elektrikli otomobil.<br />

Service by Volvo | Volvo Car Garanti | Volvo Car Finance | Volvo Car Kasko | Volvo Car Prime | / VolvoCarTurkey | volvocars.com.tr | Volvo Car Türkiye İletişim Merkezi 444 48 58


Istanbul Showroom<br />

Labrand Bebek / 0212 257 01 33


nu.com.tr


08<br />

hillsider 67/70<br />

YAZA GİRERKEN YENİLENİN,<br />

İYİ HİSSEDİN!<br />

09<br />

hillsider 72/75<br />

AZALARAK ARTAN<br />

BİR MUTLULUK FORMÜLÜ:<br />

MİNİMALİZM<br />

10<br />

hillsider 76/78<br />

VIRGIL ABLOHʼNUN<br />

ARDINDAN<br />

index<br />

11 12<br />

hillsider 80/82<br />

NOWCHAT<br />

DENİZ ÜNVEREN<br />

hillsider 83/89<br />

MOVE TO FEEL GOOD<br />

13<br />

hillsider 90/92<br />

KARADENİZ - ORDUʼDA<br />

DALGA SÖRFÜ<br />

MELLOW TÜRKİYE<br />

01<br />

hillsider 18/22<br />

NOW & THEN<br />

05<br />

hillsider 42/46<br />

METAVERSE SEYAHAT<br />

14<br />

hillsider 93/96<br />

YENİ DİŞİL VE YENİ ERİLİN<br />

AHENKLİ DANSI: YENİ İNSAN<br />

02<br />

hillsider 24/28<br />

GÖRGÜN TANER<br />

06<br />

hillsider 47/59<br />

YENİ NESİL REHBERLER<br />

15/1<br />

hillsider 98/102<br />

ART BLOG<br />

SEÇKİN PİRİM<br />

15/3<br />

hillsider 112/115<br />

ART BLOG<br />

YÜZEN SANAT<br />

ESERLERİ<br />

03<br />

hillsider 30/34<br />

BU CENNET BİZİM...<br />

PLAJ HAYATI<br />

07<br />

hillsider 62/66<br />

ASILIN KÜREKLERE!<br />

DENİZLE BİR OLMAYA GİDİYORUZ<br />

15/2<br />

hillsider 103/111<br />

ART BLOG<br />

SERAMİĞE YENİLİKÇİ<br />

ANLAYIŞ<br />

15/4<br />

hillsider 116/118<br />

ART BLOG<br />

MEET THE ARTIST<br />

CRAIG & KARL<br />

04<br />

hillsider 36/40<br />

YAZ FİLMLERİ<br />

16<br />

hillsider 120/122<br />

ASTROLOJİ & MİTOLOJİ<br />

ÜÇ KAT GECENİN<br />

KARANLIĞINDAN ÇIKIŞ<br />

17<br />

hillsider 124/125<br />

GOOD FOR MEN<br />

18<br />

hillsider 126<br />

EN BEĞENİLEN İLAN


yazarlar ve<br />

katkida bulunanlar<br />

BAHAR<br />

AKINCI<br />

Metaverse Seyahat<br />

BERNA<br />

GENÇALP<br />

Yaz Filmleri<br />

DİLAN<br />

SARAY<br />

Moda / Virgil Abloh<br />

DR. NİL<br />

KESKİN<br />

Yeni Dişil-Yeni Eril Kodları<br />

EBRU<br />

ŞİNİK<br />

Yaza Girerken<br />

Yenilenme Önerileri<br />

ELMİRA<br />

GÜRSES<br />

ArtBlog / Craig & Karl<br />

FUNDA<br />

KARAYEL<br />

ArtBlog / Yüzen Sanat<br />

İPEK<br />

EDİNÇGİL<br />

Now&Then +<br />

Deniz Ünveren Röportajı +<br />

Mellow Türkiye-Dalga Sörfü<br />

İPEK<br />

KİGAN<br />

Astroloji & Mitoloji<br />

Sisyphos<br />

MELİH<br />

USLU<br />

Plaj Güzeli Türkiye<br />

MERVE<br />

ATEŞ<br />

Minimalizm<br />

OBEN<br />

BUDAK<br />

Good for Men<br />

ÖZLEM<br />

GÖKBEL<br />

Görgün Taner röportajı +<br />

Yeni Nesil Rehberler +<br />

Move to Feel Good<br />

PINAR<br />

MORPINAR<br />

Kürek Sporu<br />

RANA<br />

KORGÜL<br />

ArtBlog /<br />

Seçkin Pirim röportajı +<br />

Seramik Dosyası<br />

TAMER<br />

YILMAZ<br />

Move to Feel Good<br />

Fotoğrafları<br />

UĞUR<br />

BEKTAŞ<br />

Görgün Taner<br />

Fotoğrafları<br />

Yayımcı<br />

Attaş Alarko Turistik Tesisler Adına Sahibi<br />

Genel Yayın Koordinatörü<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Reklam Sorumlusu<br />

Yazı İşleri<br />

Tasarım<br />

Basımcı ve Basıldığı Yer<br />

Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.<br />

Nisbetiye Cad. Ahular Sok. No.6 Etiler 34337 İstanbul/Türkiye<br />

T. 0212 362 30 00<br />

İzzet Garih<br />

Edip İlkbahar<br />

Özlem Gökbel (ozlemgokbel@gmail.com)<br />

Çağan Şimşek, Serkan Mekikoğlu, İpek Kigan<br />

Republica<br />

Promat Matbaa<br />

Orhangazi Mah. 1673 Sok. No.34 Esenyurt İstanbul / Türkiye<br />

T. 212 622 6363<br />

Sayı <strong>99</strong> (Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül 2022)<br />

Altı ayda bir yayımlanır.<br />

<strong>Hillsider</strong> Magazine'de yayımlanan yazı ve fotoğrafların tüm hakları,<br />

<strong>Hillsider</strong> logosu ve isim hakkı Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.ʼye aittir.<br />

Kaynak gösterilerek de olsa Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.ʼnin<br />

yazılı izni olmadan hiçbir şekilde yazı ve fotoğraflardan alıntı yapılamaz.<br />

Basıldığı Tarih Nisan 2022<br />

Yayın Türü<br />

Yerel Süreli Yayın (Dergi)<br />

www.hillside.com.tr<br />

hillsider@hillside.com.tr


01<br />

Yakında aya giden ilk<br />

heykeli konuşabiliriz<br />

Jeff Koons, bu sene içinde Florida’daki Kennedy<br />

Uzay Merkezi’nden fırlatılan bir uzay aracıyla<br />

heykellerini Aya göndermeyi hedefliyor. "Balloon<br />

Dog” ve “Rabbit” gibi kitsch parçalarıyla ünlü<br />

sanatçının bu eserleri NFT olarak da satışa<br />

sunulacak. Koons projesi için “Tarihsel olarak<br />

anlamlı bir NFT projesi yaratmak istedim” diye<br />

konuştu. Intuitive Machines'e göre Koons<br />

heykelleri, her tarafı 6 inç olan şeffaf, termal olarak<br />

kaplanmış bir küpün içine yerleştirilecek... Ay'a<br />

sergi ziyareti yapmanın biraz zor olacağının<br />

farkındayız, Jeff Koons galerisi bunu da düşünmüş,<br />

eserleri yerleştirilen bir kamera aracılığı ile Dünya<br />

üzerinden de görüntüleyebileceğiz.<br />

Zamanımızın en<br />

önemli ve yaratıcı<br />

sanatçılarından<br />

biri olarak kabul<br />

edilen David<br />

Hockneyʼnin<br />

eserleri, Baharın<br />

Gelişi,<br />

Normandiya, 2020<br />

sergisi ile ilk defa<br />

Türkiyeʼde!<br />

Sakıp Sabancı Müzesi, 11 Mayıs – 29<br />

Temmuz tarihleri arasında Akbank’ın<br />

desteği ile 20. ve 21. yüzyılın en ilham<br />

verici sanatçılarından David Hockney’nin<br />

Baharın Gelişi, Normandiya, 2020 sergisine<br />

ev sahipliği yapıyor. Daha önce Londra’daki<br />

Royal Academy ve Brüksel’deki Bozar’da<br />

sanatseverlerle buluşan serginin üçüncü<br />

durağı ne mutlu bize ki İstanbul ve Sakıp<br />

Sabancı Müzesi oldu.<br />

Kariyeri boyunca yeni teknolojileri ve sanat<br />

yapmanın farklı yöntemlerini araştıran<br />

Hockney, 2000’lerden itibaren iPhone ve<br />

iPad ile çizim yapıyor. Söz konusu<br />

teknolojik arayışının doruk noktası olan bu<br />

sergi, sanatçının baharın gelişini<br />

müjdeleyen iPad resimlerinin 116 tanesini<br />

içeriyor. Bunların tamamı 2020'de,<br />

Covid-19 salgınının ilk dönemi sırasında,<br />

Normandiya'daki evinde üretildi.<br />

Sergi bizlere; baharın -adeta bir kutlaması<br />

niteliğinde- başından sonuna hikayesini,<br />

doğal dünyanın mucizelerini, sürekli<br />

yenilenişini ve yaşam döngüsünü<br />

hatırlatıyor.<br />

& THEN<br />

David Hockney köpeği Ruby ile evi çiziyor, 29 Nisan 2019<br />

No: 219, 20 Nisan 2020, iPad resmi, © David Hockney<br />

18/22<br />

FOR MORE FOLLOW @ HILLSIDENOW<br />

FOR MORE FOLLOW @ HILLSIDENOW


“İyi hissettiren” eserlerle<br />

yeni nesil sanat deneyimi “FEELING GOOD DIGITAL”<br />

Hillside City Clubʼda!<br />

Hillside için bir araya getirilen özel dijital<br />

performanslar sergilemiş olan, serginin<br />

sanat koleksiyonunda, sanat severler 5 kıta<br />

küratörlüğünü ve sanat yönetmenliğini<br />

ve 19 ülkeden, 22 uluslararası sanatçının<br />

üstlenen yönetmen, video ve NFT<br />

100’e yakın eseri ile buluşuyor.<br />

sanatçısı Atıl Altaş, yazıları The Guardian,<br />

Hillside City Club içinde yaşayan tüm<br />

New York Times ve Der Spiegel gibi<br />

mekanların düşünülerek tasarlandığı Dijital<br />

yayınlarda yer alan, şiirleriyle bir NFT<br />

Sanat sergisi, kulübün içindeki farklı<br />

projesi yaratan ödüllü yazar Ece<br />

alanlara yerleştirilen ekranlar aracılığı ile<br />

Temelkuran, çalışmalarına MoMA, Centre<br />

şehrin hızlı yaşamı içinde nefes aldıran,<br />

Pompidou ve MAK Museum of Applied<br />

durduran ve düşündüren yeni sanat<br />

Arts’da yer verilen bilim insanı ve mucit<br />

dünyasını deneyimleme fırsatı sunuyor.<br />

MIT Media Lab profesörü Neri Oxman,<br />

Hillside City Club’da 16 Mayıs’a kadar<br />

Netflix, Apple, NBA, Google ve dünyaca<br />

Fotoğraf: Cottonbro<br />

kadar sürecek olan “Feeling Good Digital”<br />

sergisinin isimleri arasında, işleri Torrance<br />

ünlü bir çok markalarla çalışan Gavin<br />

Shapiro da yer alıyor. Dileyen<br />

Bu işte birlikteyiz!<br />

Bitki Bakmak<br />

Aslında Çok Kolay<br />

Bitkilerle yaşamakta<br />

zorlananlar için bakması<br />

en kolay iç mekan bitkileri ve<br />

bakım ipuçlarını derledik.<br />

Kurdele Çiçeği<br />

Yaklaşık 220 türü bulunduğu bilinen çiçek,<br />

hızlı büyür, güneşi sever ve yayılması<br />

kolaydır. Masa üstünde olduğu kadar asılı<br />

Bakım sırları:<br />

1- Düzenli sulama… Çoğu bitki için altın<br />

kural, toprağın 1 santim kadarının kuru<br />

olup olmadığına bakmaktır. Kuru ise<br />

Fotoğraf:<br />

Valeria Ushakova<br />

5- Onları budayın çünkü bu yenilenip<br />

büyümelerine yardımcı olacaktır. Kış<br />

sonrası bakım ve budama yapmak için<br />

Museum Los Angeles ve Les Brigittines<br />

Contemporary Arts Centre Brussels gibi<br />

sergilerde yer alan ve aynı zamanda<br />

etkinliğin koordinasyon ve proje yönetimini<br />

de üstlenen Ozan Türkkan; Tomorrowland,<br />

Extrema ve Sonar gibi festivallerde görsel<br />

Kitapseverler ve<br />

yayıncılık sektörü<br />

için yepyeni bir<br />

kitap platformu:<br />

BOOKINTON<br />

sanatseverler, Hillside Etiler’de sergilenen<br />

eserlerden beğendiklerini sergi alanında<br />

yer alan QR kodları aracılığı ile Turboslow<br />

NFT ajansından satın alabiliyor.<br />

olarak da gelişir.<br />

bitkinin suya ihtiyacı vardır<br />

en uygun zamandır.<br />

Türkiye’nin Kitap Platformu olmak<br />

Deve Tabanı (Monstera Deliciosa)<br />

Yaklaşık 25 türü olan, tırmanıcı bir bitkidir.<br />

Doğrudan güneş almayan, yarı gölge<br />

konumda tutmalısınız.<br />

Paşa Kılıcı (Sansevieria)<br />

Paşa Kılıcı, 18 ila 40 cm arasında<br />

uzayabilen susuzluğa dayanıklı bir bitkidir.<br />

Kalp Kalbe Karşı Bitkisi<br />

(Ceropegia woodii)<br />

Çiçekleri fasulye şeklini andıran bir<br />

görünüme sahip bu bitki, yarı güneş gören<br />

bir yerde iyi bir gelişim gösterir.<br />

2- Yerlerini çok değiştirmemeye özen<br />

gösterin. Bitkiler, çevrelerine<br />

alıştıklarında gelişen canlılardır. Onlara<br />

doğru miktarda ışığa sahip bir yer bulun<br />

ve yerini değiştirmeyin.<br />

3- Çoğu bitki 18-23 santigrat derece<br />

sıcaklığı sever evinizin sıcaklığını sabit<br />

tutmaya dikkat edin.<br />

4- Bitkinizi yavaşça sulayın, suyu<br />

toprağın çekip çekmediğine dikkat edin.<br />

Çekmiyorsa sulamayı bırakın.<br />

6- Çoğu bitki nemli hava seviyor. Evinizin<br />

havasının kuru olup olmadığına dikkat<br />

edin.<br />

7- İhtiyaç duydukları güneş ışığını<br />

alabilmeleri için yapraklarındaki tozları<br />

mutlaka silin.<br />

hedefiyle Şubat ayında yayına başlayan<br />

Bookinton; hemen her yazım türüne<br />

yönelik özgün içerikleri, kitapseverler için<br />

nitelikli bir kitap referansları, yayıncılık<br />

sektöründe çalışanlar için gündemi takip<br />

edebilecekleri röportajlar ve dosya<br />

konuları, okurların da kitaplar hakkındaki<br />

görüşlerini özgürce duyurabilecekleri<br />

‘Okurdan’ bölümü gibi özellikleri sayesinde<br />

kısa sürede ilgi odağı oldu.<br />

Kitapları merkezine alan Bookinton,<br />

nitelikli okumalar yapmak isteyen okurlar<br />

için kitap incelemeleri sunmasının yanı<br />

sıra, yayıncılık sektörünün bütün<br />

paydaşları için sektörün nabzını tutan bir<br />

Bu içerikler okura, kitabı oluşturan; editör,<br />

çevirmen, illüstratör, çeviri/imla<br />

değerlendirmesi, sayfa sayısı, hedef kitlesi<br />

gibi tüm elementleri bir arada sunuyor.<br />

Ayrıca, tüm inceleme yazılarında yazar<br />

hakkında kısa bilgilere de yer veriliyor.<br />

Türkiye’nin Kitap Platformu olarak,<br />

Çin Para Bitkisi (Pilea peperomioides)<br />

Yaz aylarında toprağı kurudukça, kış<br />

aylarında iki haftada bir sulamanızın yeterli<br />

olacağı bu bitki, 40 cm‘e kadar uzayabilir.<br />

haber sitesi niteliğinde.<br />

Kitaplar kategorisinde yer alan tüm<br />

inceleme yazıları, deneyimli Bookinton<br />

editörleri tarafından hazırlanıyor. Editörler,<br />

inceleme yazısı hazırlayacakları kitapları<br />

kitapların oluşum sürecinden okura<br />

uzanan yolculuğuna kadar her konuyu<br />

platforma taşıyan Bookinton’ın temel<br />

amaçlarından biri de Türkiye’de okuma<br />

kültürü ve alışkanlıklarının gelişimine katkı<br />

okuduktan sonra Bookinton’ın özel<br />

sağlamak.<br />

kriterleri ve editoryal bakış açıları ile<br />

harmanlıyor.<br />

www.bookinton.com<br />

FOR MORE FOLLOW @ HILLSIDENOW<br />

FOR MORE FOLLOW @ HILLSIDENOW


İstanbul'un<br />

parklarında, cadde<br />

ve meydanlarında<br />

kadim değer<br />

Şahmeran ile<br />

karşılaşmalara<br />

hazır olun.<br />

Şahmeran’ın şifacı kimliğine atıfta<br />

bulunarak “Hayra Alamet” başlığı altında<br />

düzenlenen “Şahmeran 34” sergisi, farklı<br />

kuşaklardan 34 sanatçının eserini 13<br />

Mayıs-13 Ağustos 2022 tarihleri arasında<br />

İstanbul’un ortak alanlarında<br />

sanatseverlerle buluşturuyor.<br />

Küratörlüğünü Marcus Graf'ın üstlendiği<br />

sergide, heykeltıraş Ayla Turan tarafından<br />

çağdaş formda tasarlanan Şahmeran<br />

heykeli üzerinde sanatçıların Şahmeran<br />

hikâyesini kendi biçemleriyle anlattıkları 34<br />

heykel yer alıyor.<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ev<br />

sahipliğinde ve İBB iştirak firmalarının<br />

himayesinde Art Publik tarafından<br />

düzenlenen sergi bir sosyal sorumluluk<br />

projesi olup, sergi sonrasında Şahmeran<br />

heykelleri İstanbul Vakfı’nın Büyüt<br />

Hayallerini projesi kapsamında açık<br />

artırmaya sunulacak. Sanat eserlerinden<br />

elde edilecek gelir kız çocuklarına eğitim<br />

bursuyla şifa olacak.<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Bu robotların<br />

sadece IQʼsu değil<br />

EQʼsu da yüksek!<br />

Eilik adındaki bu minik robotlar sadece<br />

zeka, verimlilik ve doğrulukla övünen bir<br />

robot olmak yerine, çoğu robotun<br />

genellikle görmezden geldiği bir alana<br />

vurgu yapıyor: Duygusal zeka! İnsanlarla<br />

robotlar arasında daha yüksek düzeyde<br />

sosyal etkileşimler sağlayan, duygusal<br />

zekaya sahip yeni bir robot türü Eilik, size<br />

hem fiziksel hem de duygusal olarak nasıl<br />

hissettiğini anlatıyor. Ayrıca bu robot,<br />

depreme duyarlı ve zamanınızı<br />

yönetebiliyor.<br />

Kültürel değere sahip çıkarak İstanbul'a<br />

sanatsal zenginlik katmaya odaklanan<br />

halka açık, ücretsiz sergi, ülkemizin<br />

kültür-sanat takviminde göze çarpan<br />

etkinlik olmaya aday. İnsanlığın umuda,<br />

şifaya ihtiyacı olduğu bu dönemde mucize<br />

etkisi yaratması, iyi duygular yayması<br />

hedefleniyor.<br />

DENİZ PEKİŞ<br />

YENİ DÜNYALARI KEŞFETMEK<br />

Benim Özelliğim.<br />

Ayrıcalıklarla dolu, benim için tasarlanmış özel bir dünya.<br />

Privia Black. Benim özelliğim.<br />

FOR MORE FOLLOW @ HILLSIDENOW


02<br />

GÖRGÜN TANER<br />

24/28<br />

Bazı insanlar derya denizdir… Yüz yüz bitmez. Siz de zaten<br />

kıyıya çıkmak istemezsiniz. Görgün Taner de onlardan biri.<br />

Gencecik bir ruhla sürdüğü 63 yıllık yaşamına neredeyse bir<br />

iş yeri ama konserlerden bienallere, festivallere kadar<br />

yüzlerce farklı iş sığdırmış. Gözlerinden yaşama sevinci,<br />

sözlerinden ise sanata, keşfe, tarihe, müziğe, sinemaya,<br />

estetiğe olan tutkusu taşıyor. Her cümlesi peşi sıra ilginç<br />

hikayelerin sinyalini veren yeni bir sürprize işaret ediyor.<br />

Onunla konuşmaya doyamıyor insan. Dopdolu, canlı,<br />

heyecanlı.<br />

Bu sene 50. yılını kutlayan İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın<br />

Şişhane’deki tarihi binasında buluştuk vakfın Genel Müdürü<br />

Görgün Taner ile. İnsanı özellikle müzik tarihinde nostaljik bir<br />

yolculuğa çıkaran odasında, iş dosyalarının yanı sıra arasan<br />

bulamayacağın, hayli eski dergilerle kaplı masasında gömüldüğü<br />

işlerinden onu kısa bir süre alıkoyup, sohbet etme ve kendisini<br />

biraz daha yakından tanıma şansı elde ettik. Bu arada Görgün<br />

Bey’in hayranı olduğu, hakkında çıkan dokümanları topladığı Erkin<br />

Koray’ın da kulaklarını bir hayli çınlattık.<br />

Röportaj: Özlem Gökbel / @ozlemgokbel<br />

Fotoğraflar: Uğur Bektaş


Özlem Gökbel: Sanata duyduğunuz ilgiyi<br />

oluşturulabilmesi için öncelikle bu değerin<br />

Kariyerini kültür-sanat alanında ilerletmek isteyen gençlere neler önerirsiniz?<br />

nasıl keşfetmiştiniz? Nasıl bir çocukluk,<br />

yönetim tarafından da kabul görmesi ve<br />

Nereden başlasınlar, neleri bilezik edinsinler kendilerine?<br />

gençlik dönemi geçirdiniz? Hayalleriniz<br />

kültür-sanatın temel öncelikler arasına<br />

nelerdi?<br />

Görgün Taner: Çok kitap okunan bir evde<br />

büyüdüm; annem, ağabeyime ve bana<br />

klasikleri okurdu. Herhalde onun da<br />

etkisiyle çocuk yaşlarımdan beri okumaya<br />

çok meraklıydım. 'Resimli Bilgi' ve 'Hayat<br />

Ansiklopedisi'ni sayfa sayfa okuyarak<br />

alınması gerekiyor.<br />

Türkiye’de (ve paralelinde Dünya’da)<br />

yarım asırlık bir sürece şahitlik ettiniz?<br />

Kültür ve sanatın özellikle ülkemizdeki<br />

evrimi hakkında ne düşünüyorsunuz?<br />

Neler gözlemlediniz?<br />

Kültür-sanattan zevk alma, farklı sanat<br />

Gençlere en çok merak etmeyi ve soru sormaktan<br />

çekinmemeyi öğütlerim. Bir de sebat etmeyi.<br />

Kolay vazgeçmemek gerekiyor birçok şeyden…<br />

Günümüzde geçer akçe olmayabilir ama<br />

önerim budur.<br />

büyüdüm. Kadıköy'de oturuyorduk; her<br />

pazar günü annemle babam bizi Rexx<br />

Sineması’na (o zamanki adı REKS)<br />

götürürdü. Açık yazlık sinemalar da vardı.<br />

Üsküdar'da Duvardibi’nde bir yazlık<br />

sinema vardı örneğin. Caddebostan<br />

Budaklar, Kızıltoprak İkizler Sineması...<br />

Sonra yine Kızıltoprak Kent, Kadıköy<br />

Süreyya, 1960'ların sonu ve 70'lerin<br />

ortasına kadar bu sinemalarda çok film<br />

izledim. Gençliğimin önemli bir kısmı<br />

sinemalarda ve tiyatrolarda geçti.<br />

Okuyarak ve bunları konuşarak...<br />

Küçükken ne olacaksın<br />

diye soranlara “maç<br />

spikeri” der ve eve<br />

misafirliğe gelenlere<br />

maç anlatırdım. Ne de<br />

olsa “Radio Days”... Daha<br />

sonraları ise turist rehberi<br />

ve 19. yüzyıl sonları<br />

Osmanlı tarihçisi olmak<br />

istedim. İKSV’de kendimi<br />

buldum.<br />

İKSV ile bütünleşmiş bir kimliksiniz.<br />

Kuruma adım attığınız 1983 öncesinde<br />

neler yapıyordunuz? Kent Sineması’nda<br />

koordinatörlükle başlayan bu köklü süreç<br />

tesadüfi miydi?<br />

İKSV'de çalışmaya başlamadan önce de<br />

sinemaya, tiyatroya, konserlere gitmeyi<br />

severdim, hep bir ilgim, eğilimim vardı ama<br />

vakıfla buluşmam tabii biraz tesadüfi oldu.<br />

1983 yılında Boğaziçi Üniversitesi Tarih<br />

bölümünde okurken bir arkadaşım,<br />

“Sinema günleri başlıyor, rehber olarak<br />

çalışmak ister misin?” diye sordu.<br />

Üniversitedeyim, İngilizce biliyorum,<br />

İstanbul'u seviyorum; neden olmasın<br />

dedim. Böylece Hülya Uçansu ile tanıştım<br />

ve Kent Sineması’nda koordinatör olarak<br />

çalışmaya başladım. 86’ya kadar okulla<br />

beraber yarı zamanlı çalıştım. Önce<br />

İstanbul Film Festivali’nde mekân<br />

sorumlusu, ardından İstanbul Festivali’nde<br />

yönetmen yardımcısı oldum, daha sonra<br />

İstanbul Caz Festivali’nin direktörlüğünü<br />

yürüttüm. 2002’den bu yana da İKSV’nin<br />

genel müdürlüğünü üstleniyorum.<br />

İKSV’deki tarihiniz boyunca en severek,<br />

en tadı damağınızda kalan projeler<br />

hangileriydi?<br />

Bob Dylan’ın İstanbul’daki 1989 tarihli ilk<br />

konseri, 1<strong>99</strong>2 ilk stadyum konseri Bryan<br />

Adams. İstanbul Caz Festivali’ndeki Buena<br />

Vista Social Club konserleri, Leonard<br />

Cohen konserleri… New York Filarmoni<br />

konserleri... İlk İstanbul Bienali, yani 1987.<br />

2004’te Berlin’de ŞİMDİ/Now adı altında<br />

yaptığımız 10 günlük festival ve 2010’da<br />

Fransa’da Türkiye Mevsimi. 9 ay boyunca<br />

Fransa’da 1000’in üzerinde etkinlik yaptık.<br />

Daha çok var ama ilk aklıma gelenler<br />

bunlar…<br />

Kültür politikaları dendiğinde siz bu<br />

tanımı en ideal şekilde nasıl<br />

tanımlarsınız? Bu konu nasıl köklenir?<br />

Kültür politikası en genel<br />

tanımıyla yerel ve<br />

merkezi yönetimlerin,<br />

toplumun kültür<br />

yaşamına katılabilmesi<br />

için ortaya koyduğu bir<br />

plan olarak düşünülebilir.<br />

Bu alanda hızlı sonuçlar almak oldukça<br />

zor. Ne yaparsanız yapın bunun etkisini<br />

uzun dönemde alırsınız. Tabii siyaset<br />

maalesef kısa dönemli etkiler üzerine<br />

kuruluyor. Hâlbuki kültür-sanat hem temel<br />

bir ihtiyaç hem de toplumun bir arada<br />

yaşamasını kolaylaştıran, kentlerin<br />

değerini artıran, yaratıcılığı besleyen, şehir<br />

ve ülke ekonomisine katkı sağlayan bir<br />

alan. Hem sosyal hem ekonomik bir değer<br />

yaratıyor. Güçlü kültür politikalarının<br />

dallarını benimseme, itinalı ve kapsayıcı bir<br />

sanatsal yönetim ve anlayışla hazırlanmış<br />

festivaller, bienaller, kültürel etkinlikler ve<br />

sanat eğitimiyle mümkün olur. Bu noktada,<br />

özellikle İstanbul’da kültür-sanat izleme ve<br />

değerlendirme gelişiminde İKSV<br />

etkinliklerinin önemli bir etkisi olduğuna<br />

inanıyorum. 1973’teki ve 2022’deki<br />

koşulları, etkinlik çeşitliliğini, izleyicilerin<br />

taleplerini düşündüğümüzde çok büyük<br />

farklılıklar görüyoruz. Yıllar içinde değişen<br />

hayat pratikleri kültür-sanata yaklaşımı,<br />

izleyici davranışlarını elbette değiştirdi<br />

ama özünde insanların ihtiyacı hâlâ aynı:<br />

Düşünsel ve duygusal açıdan zevk veren<br />

bir kültür-sanat etkinliğinde, bu etkinliğe<br />

kendisi gibi değer veren başka insanlarla<br />

birlikte bulunmak.<br />

Bir devam sorusu olarak, ülkemizde bu<br />

konunun geleceğini nasıl<br />

öngörüyorsunuz? Hangi disiplinlerde<br />

uluslararası başarılar, parmakla<br />

gösterilme gibi durumlar yaşama<br />

şansımız yüksek sizce?<br />

Türkiye’nin her dalda en önemli<br />

uluslararası sergilere, festivallere, en<br />

büyük, en köklü orkestralara, konser<br />

salonlarına davet edilen, çok başarılı<br />

sanatçıları var. Öncelikle eleştirel<br />

düşünceye saygı gösteren, özgürlükçü<br />

eğitime layığıyla önem verilen süreçler<br />

bizim uluslararası alanda dünya kültürüne<br />

katkıda bulunan daha çok sayıda sanatçı<br />

yetiştirmemize neden olacaktır. Nuri Bilge<br />

Ceylan, Ferzan Özpetek, Orhan Pamuk,<br />

Fazıl Say gibi tüm dünyanın tanıdığı<br />

isimlerin yanına daha nicelerini katma<br />

şansımız var. Olmazsa olmaz ise uzun<br />

soluklu düşünebilmek, sabır ve özgürlükçü<br />

bir iklim.<br />

Caz müziğini özellikle çok sevdiğinizi ama<br />

müzik zevkinizin bundan daha geniş<br />

olduğunu düşünüyorum. Favorileriniz<br />

kimler? Neler dinlersiniz?<br />

1970'lerin rock müziğini çok severim ve sık<br />

sık dinlerim. Klasik müziği de severek<br />

dinlerim. Konser kaydı plakları da<br />

dinlemeyi severim. Pink Floyd, Led<br />

Zeppelin, Rolling Stones ve daha<br />

nicelerinden oluşan bir plak koleksiyonum<br />

ve onların yanı sıra bir “bootleg”<br />

koleksiyonum var.<br />

Sizi yaşamda en çok neler iyi hissettirir?<br />

Ve ayrıca nerelerde, hangi<br />

“an”larda/ortamlarda olmak size iyi gelir?<br />

İstanbul’un en sevdiğim zamanı pazar<br />

günü sabah saatleridir. Herhangi bir<br />

müzayede veya sahafta aradığım bir<br />

efemera veya kitabı bulmak, Pink Floyd’un<br />

nadir bir “bootleg”ine rastlamak, ailecek bir<br />

arada olmak, HEY dergisinin 1970’li<br />

yıllardaki sayılarını karıştırmak,<br />

metaverse’in ve NFT’nin hayatımızı nasıl<br />

etkileyeceğini bininci defa dinlemek, hafta<br />

sonları NYT ve Financial Times’ın baskı<br />

gazetelerini alıp (iPad’den okuma şansına<br />

sahip olsam da) sanat sayfalarını ve<br />

eleştirileri okumak, seyahat dergilerini<br />

karıştırmak, Kanyon’daki Remzi Kitabevi,<br />

Zeyrek Kitabevi ve Turkuaz Kitabevi’ne<br />

ziyarete gitmek ve Karaköy Lokantası’nda<br />

veya Nişantaşı Hünkar’da öğle yemeği...<br />

Daha çok var ama en çok nedir derseniz<br />

ailecek geçirdiğimiz zamanları seviyorum.<br />

Bir de Galatasaray’ın şampiyon olmasını<br />

tabii ki...


the one<br />

her şeye sahip olan<br />

Aradığınız TV bu. Üstün görüntü kalitesi. Şık tasarım. Mükemmel ses.<br />

Yapay Zeka özellikli sesli kontrol. Benzersiz bir deneyim sunan Ambilight.<br />

Televizyon izlerken keyif almak için ihtiyacınız olan her şey.<br />

Zor geçen iki seneden sonra bu yaz neler<br />

yapmayı planlıyorsunuz?<br />

Bu yaz merakla beklediğim birçok İKSV<br />

etkinliği var. Haziran programımız epey<br />

yoğun; tüm İstanbulluların katılımına açık<br />

olacak İKSV 50. yıl konseri, 50. İstanbul<br />

Müzik Festivali, Gezgin Salon Festivali ve<br />

Zürih Balesi’nden Anna Karenina’yı<br />

heyecanla bekliyorum. Temmuz’da 29.<br />

İstanbul Caz Festivali ve tabii ki ağustosta<br />

gerçekleşecek Nick Cave & The Bad<br />

Seeds konseri de takvimimde… Bu yazın<br />

önemli bir kısmı da Eylül’de kapılarını<br />

açacak olan 17. İstanbul Bienali’nin<br />

hazırlığıyla geçecek tabii. Yeniden<br />

tasarlanan İstanbul Tiyatro Festivali de<br />

dört gözle beklediklerimden… Büyük kızım<br />

Irmak Kanada’da yaşıyor. Yazın kısa da olsa<br />

gelecek. Böylece küçük kızım Ela, Irmak<br />

ve eşim Zeynep’le Ayvalık’ta zaman<br />

geçirmeyi planlıyorum.<br />

Yaşamınızdan memnun musunuz?<br />

Mutlaka yapmalıyım dediğiniz<br />

hayallerinizi, gelecek planlarınızı sizden<br />

dinlemeyi çok isteriz?<br />

Uzun zamandır çevirilerinin yapılması için<br />

1800’lerin sonu ve 1900’lerin başına dair<br />

hem İstanbul hem de yeme içme tarihi<br />

üzerine eser topluyorum. Boğaziçi Tarih<br />

mezunuyum. Günay Kut’un öğrencisi<br />

olarak öğrendiğim “Osmanlıca” okumayı<br />

epeyce unuttum. Ama kısa sürede<br />

yeniden canlandırıp son 30 yılda<br />

topladığım efemera ve kitapları<br />

değerlendirmek ve araştırmacılara açmak<br />

istiyorum. Kendi çapında bir menü ve marş<br />

koleksiyonum var. Daha çok yürümek ve<br />

daha güler yüzlü ve pozitif insanlarla bir<br />

arada zaman geçirmek istiyorum.<br />

Hayallerinizin gerçekleşmesini diliyoruz<br />

biz de... Çok teşekkür ederiz.<br />

Daha fazla bilgi için<br />

QR kodu okutun.<br />

philips.com.tr/tv


03<br />

Turkiye’den<br />

30/34<br />

Yazı: Melih Uslu<br />

www.melihuslu.com<br />

@melih_uslu_<br />

Serin bir yaz için 10 HARİKA PLAJ<br />

Denize girmeyi özlediniz değil mi? Peki nasıl bir plaj hayal ediyorsunuz? Dipteki taşların tek<br />

tek sayıldığı derin mavilikler mi, ipek gibi ince kumlu sığ sular mı? Dalgalarla boğuşmak mı,<br />

çarşaf gibi bir denizde süzülmek mi? Henüz kararınızı vermediyseniz bile emin olun şurası<br />

kesin: Deniz keyfi için ne kadar çok seçenek varsa Türkiye’de o kadar çok plaj var. Hadi<br />

hazırlanın! Yüzmeye gidiyoruz.<br />

1- BELCEKIZ (FETHİYE)<br />

Fethiye'den Ölüdeniz'e çam ağaçlarının<br />

2- KAPUTAŞ (KAŞ)<br />

kaplumbağalarıyla dünyaca ünlenen<br />

İztuzu sahilinin en dar yeri bile 50 metre<br />

süslediği yoldan indiğinizde, orman ve<br />

masmavi denizin kesiştiği bir yeryüzü<br />

cenneti ile karşılaşırsınız. Ölüdeniz ve<br />

uçsuz bucaksız kumsalıyla Belcekız Koyu,<br />

Akdeniz'in en güzel lagünlerinden biridir.<br />

Koyun içinde uzanan dil biçimindeki<br />

kumsalı yürüdüğünüzde ise belki de<br />

Türkiye'nin en çok fotoğrafı çekilen yeri<br />

olan Ölüdeniz çıkar karşınıza. Dibinde tek<br />

bir yosun bile bulunmayan, bembeyaz<br />

kumsalla örtülü ve bir göl kadar kıpırtısız<br />

Fotoğraf: Atıf Zafrak<br />

genişliğinde. Gölü denize bağlayan doğal<br />

bir kanal, kumsalı boydan boya ikiye<br />

bölmüş. Denize girip güneşlendikten sonra<br />

golün tatlı suyuyla duş yapmak kolay<br />

rastlanamayacak bir detay. Uçsuz<br />

bucaksız İztuzu sahilini bir uçtan bir uca<br />

yürümek, koyu sarı midyelerden toplamak,<br />

sığ kıyılarda koşuşturmak öylesine büyük<br />

bir keyif veriyor ki, bütünüyle hafifleyip<br />

denizin bembeyaz köpükleri kadar<br />

arılaştığını hissediyor insan...<br />

olan Ölüdeniz, Türkiye kıyılarının en<br />

Altın sarısı kumları ve turkuaz rengi denizi<br />

popüler tatil merkezlerinden biri. Burada<br />

ile Batı Akdeniz'in en güzel plajı olarak<br />

rahatça şezlong ve şemsiye kiralayabilir,<br />

gösterilen Kaputaş, iyi yüzücüler ve dalgalı<br />

Fotoğraf: Chedi Tanabene<br />

büfelerden ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz.<br />

Üstelik civardaki konaklama tesislerinin<br />

çeşitliliği de cabası...<br />

denizde kulaç atmayı sevenlere göre. Kaş<br />

ve Kalkan arasındaki eşsiz koyların<br />

batısında, Kalkan'a sadece altı kilometre<br />

uzaklıktaki dar bir kanyonun denize açıldığı<br />

noktada bulunan Kaputaş, kumsalının<br />

güzelliği kadar tertemiz denizi ve sakinliği<br />

ile son derece çekici. Dik bir taş<br />

Dalyan sahilinin bakir bir köşesinde, sırtını<br />

dağlara, yüzünü denize dönmüş bir<br />

koydayım. Tertemiz denizi, mavi yolculuk<br />

tekneleri ve avuç içi büyüklüğündeki<br />

köyüyle konuklarına gerçek bir Ege resmi<br />

sunsa da onu farklı kılan asıl şey, yıldızlarla<br />

dolu akşamlarının davetkâr çağrısı…<br />

Ormanlarla kaplı el değmemiş vadiler<br />

arasında kıvrılarak son tepeyi aştığımda<br />

Ekincik Koyu’nun muhteşem manzarası<br />

beliriyor karşımda… Her yer orman, upuzun<br />

bir kumsal ve denizin sonsuz maviliği<br />

hemen önümde… Kumsal tek kelimeyle<br />

çok güzel ve deniz tertemiz görünüyor.<br />

Kendime kamp yeri seçmeden önce<br />

kumsalda yürüyüş yapıp bu harikulade<br />

sabahın tadını çıkarmaya karar veriyorum.<br />

Şehirli ayak tabanlarımı ritmik aralıklarla<br />

ıslatan beyaz denizköpüklerinin bana<br />

benzersiz bir doğa terapisi uyguladığını<br />

hissediyorum.<br />

ÖZGÜRLÜĞÜN DÜŞ GÖRDÜĞÜ…<br />

Ekincik Koyu’nda yaşam, modernizm<br />

öncesi dönemlerdeki ruh halini yansıtan<br />

bir arılık ve durağanlıkta seyrediyor.<br />

Konfora alışmış şehir insanı, Ekincik’teki<br />

kumsal hayatına ilk günlerde alışmaya<br />

çalışıyor. Sonra adım adım ruhunuzu<br />

eğitiyor, doğaya döndüğünüzü hissetmeye<br />

başlıyorsunuz. Biz ki şehirlerde ruhumuzu<br />

daraltıp, tüm hücrelerimizi kaplayan o<br />

boğulma duygusundan kaçıp gelmişiz<br />

buralara…<br />

Biz ki yapay gözlerin bakışlarını sürekli<br />

üzerimizde hissettiğimiz için rahatsız olan,<br />

mutsuz ve tedirgin şehir insanlarıyız. Aynı<br />

nefes darlığı ile karşılaşacaksak ne diye<br />

dağları, vadileri, tepeleri aşıp geldik ki<br />

buralara? Elbette dağ, deniz, göl, nehir,<br />

kayalık, orman, kumsal, çiçek, böcek ve<br />

kelebek için geldik. Buranın ruhu için,<br />

doğa için… Biraz olsun konforlu ama bedeli<br />

yüksek ve ürkek hayatlarımızdan uzak<br />

durmak, mümkün olduğunca<br />

özgürleşebilmek için… Çünkü burada şehir,<br />

kentli yeni insan kimliği, roller, statüler,<br />

mecburiyetler, biçimler, yalanlar, oyunlar<br />

yok. Sadece burası ve şu an var, kaygılar<br />

ve gelecek değil! Öğretilen değil, bilinen<br />

var. Burada keyif almak, doğayla iyi<br />

geçinebilme yeteneğinizle ölçülüyor. Sınav<br />

dediğiniz tam da bu işte, doğanın sınavı…<br />

Bu anlamda plajlar özgürlüğün düş<br />

gördüğü yerler belki de…<br />

Fotoğraf: Hellotica<br />

Fotoğraf: Dilek Durgun<br />

Fotoğraf: Charbel Aoun<br />

merdivenle inilen plajın arkasındaki kanyon<br />

kuzey rüzgârlarına açık olduğundan, deniz<br />

çoğu zaman dalgalı. Ancak kanyonun fön<br />

işlevi görmesi nedeniyle de yazın en<br />

bunaltıcı günlerinde bile havası temiz ve<br />

serin. Kaputaş'ın konuklarına sunduğu bir<br />

diğer ayrıcalık; sırtını yasladığı Toros<br />

yamaçlarındaki Yörük köyleri ile Batık Şehir,<br />

Simena ve Kekova Adası'na olan yakınlığı.<br />

3- İZTUZU (DALYAN)<br />

Muğla'nın güneydoğusundaki Köyceğiz<br />

Gölü'nün denize açıldığı noktada yer alan<br />

İztuzu sahili, Likya anıtlarıyla bezeli bir su<br />

labirentini anımsatan Dalyan'ın en sürprizli<br />

köşesi. Gerçekten de gölün, denizin,<br />

ırmağın, kanalların, ormanların ve kumsalın<br />

iç içe geçtiği İztuzu, gerçek bir doğa<br />

harikası. Beş kilometre uzunluğunda bir<br />

kum şeridi olan İztuzu, incecik kumu,<br />

temiz ve sığ deniziyle mavi bir rüya vaat<br />

ediyor. Caretta caretta deniz<br />

Dalyan<br />

4- BOZCAADA (ÇANAKKALE)<br />

Ege'deki en büyük iki adamızdan biri olan<br />

Bozcaada, iç içe geçmiş Türk ve Rum<br />

kültürü, münzevi atmosferi ve üzüm<br />

bağlarının yanı sıra; plajlarının güzelliğiyle<br />

de dikkat çekiyor. Adanın irili ufaklı<br />

koylarına gizlenmiş 10 kadar kumsal olsa<br />

da en güzelleri Ayazma ve Habbeli adıyla<br />

anılıyor. Bozcaada'nın en gözde ve ulaşımı<br />

en rahat plajı, Ayazma olarak biliniyor.<br />

Adanın batı ucundaki plaj, adını hemen üst<br />

kısımdaki küçük ayazmadan almış. İnce<br />

kumlu bu uzun plajın denizi, kaynak suları<br />

nedeniyle en sıcak aylarda bile serin.<br />

Kumsalda sıralanan duşlar, soyunma<br />

kabinleri, şezlong ve şemsiyeler ile plaja<br />

sürekli dolmuş seferleri bulunması da<br />

buraya olan ilgiyi artırıyor. Hafta sonları<br />

genellikle kalabalık olan plajın çevresinde


irkaç salaş balık lokantası, güneşi burada<br />

batırmak için iyi bir neden. Ayazma'nın<br />

kuzeyinde kalan ikinci koy ise Habbeli.<br />

İskele Meydanı'ndan kalkan dolmuşlarla<br />

ulaşılabilen koyun denizi, temiz ve berrak.<br />

Sakinlik ve doğallığı ön planda tutanların<br />

tercihi olan plajda, sadece yaz aylarında<br />

hizmet veren bir de büfe var. Plajın<br />

arkasındaki bağın tulumbası ise duş almak<br />

isteyenler için tek seçenek.<br />

Bozcaada Ayazma Plajı<br />

6- OLİMPOS (ANTALYA)<br />

Zirveleri hazirana kadar karla kaplı<br />

Beydağları'nın gölgesindeki Olimpos,<br />

beyaz çakıl taşlı kumsalı ve çabuk<br />

derinleşen cam gibi deniziyle muhteşem<br />

bir Akdeniz plajı. Antalya'nın 80 kilometre<br />

güneyinde, Kemer - Kumluca yolunun<br />

Çıralı sapağı bitiminde bulunan Olimpos,<br />

mis kokulu çam ve portakal ağaçlarının<br />

arasına gizlenmiş küçük bir Akdeniz köyü.<br />

Toros dağlarından denize doğru açılan<br />

çukur biçimindeki ormanlık bir vadi<br />

çanağının içine kurulmuş Olimpos'u, gürül<br />

gürül çağlayan bir nehrin suları ikiye<br />

ayırmış. Yemyeşil vadiye hayat veren nehrin<br />

denize kavuştuğu noktada, Türkiye'nin en<br />

güzel plajları arasında gösterilen Olimpos<br />

8- AYA YORGİ (ÇEŞME)<br />

Çeşme'ye beş kilometre mesafede, Dalyan<br />

ile Ilıca arasındaki yarım ay şeklinde doğal<br />

bir koy olan Aya Yorgi, beach club'larıyla<br />

ünlü. En az 30 metreden denizin dibindeki<br />

kum tanelerinin seçilebildiği plajın<br />

müdavimlerinin çoğunluğu gençler.<br />

Bölgede “uyuyan deniz” olarak adlandırılan<br />

koy, mavi ve yeşilin tüm tonlarını taşıyan<br />

berrak deniziyle doğal bir havuzu<br />

çağrıştırıyor. Rivayete göre Çeşme'nin bir<br />

Rum yerleşimi olduğu dönemde, koyun<br />

çevresinde tam yedi kilise varmış. Yörede<br />

çok sevilen başrahip Aya Yorgi ölünce<br />

bölgenin en güzel yeri olan bu koya rahibin<br />

adı verilmiş.<br />

10- AMASRA (BARTIN)<br />

Adını, Pers Prensesi Amastris'ten alan<br />

Amasra, taze deniz ürünleriyle doğallığını<br />

her daim koruyan bir balıkçı kasabası<br />

olmasının ötesinde, Batı Karadeniz'in en<br />

güzel kumsallarına ev sahipliği yapıyor.<br />

Çekiç biçimindeki yeşil bir yarımada<br />

üzerine kurulan Amasra'nın doğusunda<br />

uzanan Büyük Liman Plajı, Karadeniz'in<br />

hırçınlığına tezat durgun mavi sularıyla<br />

beğeni kazanıyor. Üzeri rengârenk<br />

sandallarla süslenen uzun ve geniş<br />

kumsalın tanecikleri incecik; kasaba<br />

merkezi ise yürüyüş mesafesinde. Büyük<br />

Liman dışında; Amasra - Cide yolunun 13.<br />

kilometresindeki Bozköy ile aynı yolun 17.<br />

kilometresindeki Çakraz plajları, yörenin en<br />

Dunya’dan<br />

Kumsalın en doğal hali<br />

NATÜRİST PLAJLAR<br />

İlk kez 1950'li yıllarda Fransa'nın Akdeniz kıyılarında<br />

popüler oldular. O tarihten sonra Girit'ten Brezilya'ya<br />

kadar pek çok plaja yayıldılar. Türkiye’de de 10 yıl kadar<br />

önce Patara, Kalkan, Datça ve Ağva gibi yerlerde<br />

“üstsüzler plajı” adıyla denemeleri yapıldı. İşte giysi<br />

özgürlüğüne açık kumsallardan seçkin örnekler...<br />

kumsalı uzanıyor. Renkli deniz kabukları ve<br />

taşlarla süslü incecik kum taneciklerinden<br />

Fotoğraf: Arkeonaval<br />

güzel iki kumsalı. 5 kilometreyi bulan<br />

uzunluğuyla Bozköy kumsalı, henüz beton<br />

oluşan üç kilometre uzunluğundaki<br />

yüzü bile görmemiş. İki kilometrelik Çakraz<br />

kumsal, Caretta caretta kaplumbağalarının<br />

Plajı ise bir avuç gönüllünün iyi niyetli<br />

önemli yaşam alanlarından biri. Altın sarısı<br />

çabalarıyla konuklarını ağırlayan gözlerden<br />

kumsalın hemen arkasındaki ormanlık<br />

uzak bir turizm beldesi.<br />

alanda ise Likya'nın esrarengiz izleri saklı…<br />

5- KELEBEKLER VADİSİ<br />

(FETHİYE)<br />

Belceğiz Koyu’nun doğu kıyısında bulunan<br />

Fotoğraf: Daphnusia<br />

Kelebekler Vadisi, yaklaşık 400 metre<br />

yüksekliğindeki sarp kanyon duvarlarının<br />

arasında 250 metre genişliğindeki<br />

kumsalıyla gizli bir cennet. Babadağ'ın<br />

eteklerindeki kanyonun tabanı dar üçgen<br />

şeklinde Akdeniz'e doğru açılırken parlak<br />

kumsalı, vadinin yeşil cangılı, deniz ve<br />

kayalıkları ile gerçeküstü bir renk armonisi<br />

yaratıyor. Kanyonun arka ucunda 60 metre<br />

yükseklikten akan şelaleler ve dev<br />

zakkumların arasında barınan yüze yakın<br />

kelebek türü de vadiye vahşi bir güzellik<br />

kazandırıyor. Birkaç taş ev dışında hiçbir<br />

yapının bulunmadığı vadide, üzeri sazlarla<br />

korunan çardaklar ve çadırlar alternatif<br />

turizmin hizmetinde. Vadi daha çok, sırt<br />

çantalı gezginlerin, öğrencilerin,<br />

çevrecilerin, sanatçıların ve<br />

entelektüellerin uğrak yeri... Gürültüden,<br />

lüksten uzak, doğal ve ekonomik bir tatil<br />

geçirmek isteyenler için iyi seçim.<br />

Fotoğraf: Buğra Karaçam<br />

Fotoğraf: Fotopanorama360<br />

7- ILICA (ÇEŞME)<br />

Çeşme'nin en büyük ve en gözde plajı Ilıca.<br />

Deniz dibinden kaynayan mineral yüklü<br />

termal sulardan ötürü, Ilıca denizinin şifalı<br />

olduğu yaygın olarak kabul görüyor. Suyun<br />

yıl boyunca ılık olduğu deniziyle Ilıca, tam<br />

sıcak sevenlere göre. Üç kilometreye<br />

ulaşan boyuyla da Çeşme sahillerinin en<br />

uzun plajı… Özel görevliler tarafından<br />

korunan deniz ve kumsal, her daim<br />

tertemiz. Plaj, halka açık ve ücretsiz.<br />

Şezlong ve şemsiye için ise ücret ödemek<br />

gerekli. Gün boyu güneşlenmekten veya<br />

yüzmekten sıkılanlar için alternatif çok<br />

Ilıca'da. Plaj voleybolu için kumsal üzerinde<br />

pek çok saha var. Jet-ski, sörf, su kayağı ve<br />

muz gibi aktivitelerden hoşlananlar için<br />

plajda bir de su sporları kulübü hizmet<br />

veriyor. İçecek ve atıştırmalık için büfe<br />

bulmak hiç zor değil.<br />

9- KIYIKÖY (KIRKLARELI)<br />

Istranca ormanlarının engin yeşilliğinin,<br />

Karadeniz'in duru maviliğiyle kesiştiği<br />

noktada kurulmuş dünya güzeli bir köy<br />

olan Kıyıköy'de üç güzel plaj olduğunu<br />

biliyor muydunuz? İstanbul'a 160 kilometre<br />

uzaklıkta, Karadeniz'e dökülen iki ırmak<br />

arasındaki yüksek bir tepe üzerinde<br />

kurulan köy, deniz keyfini lezzet ve kültür<br />

gezileriyle birleştirmek isteyenler için son<br />

derece cazip. Kıyıköy sahilinde boylu<br />

boyunca uzanan iki kumsaldan geniş<br />

olanı, Belediye Plajı. Hemen karşısındaki<br />

ince uzun Liman Plajı'nın kıyıları,<br />

Karadeniz'in hırçın dalgalarının<br />

şekillendirdiği birbirinden ilginç kaya<br />

yapılarıyla süslü. Kıyıköy'den 15<br />

kilometrelik zorlu bir yolculukla ulaşılan<br />

Kastro Plajı ise orman içine yayılmış çadır<br />

ve karavan kampıyla tanınıyor. Kıyıköy<br />

denizi çoğunlukla dalgalı olsa da, su<br />

hemen her zaman tertemiz. Kıyıköy'de<br />

yapılacak deniz banyosunun en iyi finali<br />

ise salaş balıkçı lokantalarında taze<br />

Karadeniz balıklarından oluşan bir ziyafet<br />

kuşkusuz.<br />

• Babadağ'ın 2 binli metrelerinden<br />

Belcekız Koyu üzerinde<br />

süzülebileceğiniz yamaç paraşütü ile<br />

Ölüdeniz'i, Patara'yı hatta açık<br />

havalarda Rodos'u bile izlemek<br />

mümkün olabiliyor.<br />

• Kaputaş Plajı'nın 500 metre<br />

doğusundaki Mavi Mağara,<br />

sualtından yansıyan güneş ışığının<br />

oluşturduğu turkuaz rengiyle sıra dışı<br />

bir yüzme alanı.<br />

• Dalyan İskelesi'nden kalkan gezi<br />

teknelerinin rotası çamur banyosu,<br />

Sultaniye Kaplıcası, Kaunos<br />

Harabeleri ve Ekincik Koyu’nu<br />

Fotoğraf: Ja Crispy<br />

MONTALIVET<br />

Uluslararası natürist hareketin doğduğu<br />

yer olarak tanınan Montalivet, içinde<br />

plajların da bulunduğu dev bir kamp<br />

bölgesi. 1950'li yıllarda kurulan<br />

kompleks, 46 avenue de l'Europe<br />

Vendays adresinde hizmet veriyor.<br />

Fransa'nın Atlantik kıyısındaki belde,<br />

nüdistler için güvenli bir ortam sunuyor.<br />

Bölgede kamp alanlarının yanı sıra,<br />

yüzlerce bungalov ve alışveriş noktaları<br />

bulunuyor. Ayrıca sanat derslerine, çeşitli<br />

spor dallarına ve daha birçok aktiviteye<br />

yönelik hizmetler sunuluyor.<br />

Bilgi için: www.chm-montalivet.com<br />

SAMURAI<br />

Yeryüzündeki en sportif nüdist kampı<br />

olarak tanınan Avustralya'nın Anna<br />

Koyu'ndaki Samurai Beach, ev sahipliği<br />

yaptığı Dünya Çıplaklar Olimpiyatı ile<br />

ünlü. Yeryüzünün dört bir yanından<br />

gelen nüdist sporcuların katıldığı<br />

müsabakalar, meşale koşusu, çeşitli su<br />

sporları ile en sportif kadın ve erkek<br />

seçmelerini kapsıyor. Kendisini sakin,<br />

huzurlu ve doğal kelimeleriyle lanse<br />

eden merkez, misafirlerine birinci sınıf<br />

standartlarda konaklama olanakları da<br />

sunuyor. Samurai'nin yaklaşık bir mil<br />

uzunluğundaki bembeyaz kumsalı ise<br />

gün boyu plaj voleybolu oynayanlar ve<br />

güneş banyosu yapanlarla dolu.<br />

buluşturuyor.<br />

• Olimpos'un sırtını yasladığı dağ<br />

yamacında bulunan Yanartaş, antik<br />

çağlardan bu yana hiç sönmeyen<br />

Fotoğraf: Ahmet Sali<br />

Fotoğraf: Yanki_Aydin_Gallery<br />

ateşiyle gezi listenizde mutlaka<br />

bulunmalı.


WRECK<br />

Kanada'nın Vancouver şehrindeki Wreck<br />

Beach, ismini bir zamanlar kumlarının<br />

üzerinde öylece duran eski bir gemi<br />

enkazından almış. Geçmişte kartallar başta<br />

olmak üzere yırtıcı kuş türlerinin barındığı<br />

bir vahşi yaşam gözlem alanı olarak<br />

tanınan bölge, günümüzde dünya<br />

nüdistlerini ağırlıyor. British Columbia<br />

Üniversitesi'ne çok yakın bir konumda<br />

bulunan kumsal, üç mile ulaşan<br />

uzunluğuyla beğeni topluyor. Kumsalın<br />

yakın çevresi, turistik eşyalar ve lezzetli<br />

atıştırmalıklar satılan yerler ve etkileyici<br />

manzaralarla ziyaretçileri kendisine<br />

çekiyor.<br />

PRAIA DO PINHO<br />

Son adresimiz Brezilya'dan gelsin.<br />

Futbolun, dansın ve karnavalların ülkesi<br />

Brezilya'nın bazı bölgelerinde natürizm<br />

oldukça revaçta. Bunlara Santa<br />

Catarina'nın güney bölgesinde yer alan<br />

Praia do Pinho da dâhil. 1987 yılında<br />

hükümetin izniyle açılan Brezilya'daki ilk<br />

çıplaklar kampı olan plajda, nüdist olmak<br />

gibi bir zorunluluk yok aslında. Giysi<br />

özgürlüğüne açık olan plaj, yıl boyu<br />

ziyaretçi akınına uğruyor. Özellikle de yazın<br />

en güzel günlerinin yaşandığı kasım ile<br />

mart ayları arasında.<br />

Fotoğraf: George Mayer<br />

DİKKAT! GÜNEŞ ÇARPABİLİR<br />

Palmiyelerle çevrelenmiş altın sarısı bir<br />

kumsal göründüğü kadar masum<br />

olmayabilir. İşte mutlu bir yaz tatili için<br />

plaj kazalarına karşı tedbirler.<br />

• Yemekten hemen sonra ve<br />

vücudunuzu ısıtmadan denize girmeyin.<br />

Kramp durumunda soğuk, kasılmaya<br />

bağlı tutulmalarda sıcak kompres yapın.<br />

Buzu vücuda doğrudan değil, havluya<br />

sardıktan sonra uygulayın.<br />

PÜF NOKTASI: Plaj kaynaklı cilt<br />

problemlerinin en önemlilerinden biri de<br />

güneş alerjisi. Deri üzerinde oluşan lekeler,<br />

kaşıntı ve kabarmalarla seyreden bu<br />

rahatsızlıkta tedaviden çok korunma<br />

önemli. Zararlı ışınlarından uzak durmak<br />

için öğle saatlerinde güneş altında<br />

kalınmaması gerekiyor.<br />

C<br />

M<br />

Fotoğraf: Kamil Macniak<br />

RED BEACH<br />

Girit'in efsanevi plajı Red, geride bıraktığı<br />

uzun yıllara rağmen natüralistlerin favori<br />

adresleri arasında kalmayı başarmış<br />

görünüyor. Kobalt mavisi suları, güneşle<br />

bütünleşen kulübeleri, tarihi kalıntıları ve<br />

kızıl kumtaşından kayalıklarıyla nam salan<br />

Red Beach, adanın güney kıyısındaki<br />

Matala kasabası yakınlarında bulunuyor.<br />

1968 yılında Avrupa'nın dört bir yanından<br />

gelen hippilerin akınına uğrayınca ünlenen<br />

kumsal, sade havası ve rahat koşullarıyla<br />

tanınıyor. Plaj çevresinde, yemek mekânları<br />

hariç, hemen her yerde kıyafet serbestliği<br />

uygulanıyor.<br />

• Güneş altında uzun süre korumasız<br />

kalındığında elektrolit kaybı oluşur.<br />

Bunun için yüksek koruma faktörlü<br />

güneş yağlarıyla başlayıp, bronzlaştıkça<br />

yağın derecesi küçültün ve mutlaka bol<br />

su tüketin.<br />

• Göze kum kaçması durumunda göz<br />

kapaklarınızı iki parmak vasıtasıyla<br />

açarak iyice yıkayın. Gözdeki rahatsızlık<br />

hissi devam ediyorsa, kornea çizilmiş<br />

olabileceğinden mutlaka doktor<br />

desteğine başvurun.<br />

• Denizkestanesine basılması<br />

durumunda dikenler derinde değilse<br />

çıkarın. Bir süre yaralı bölgenin üzerine<br />

basmamaya dikkat edin. Böcek<br />

sokmalarında ise şişmeyi engellemek<br />

için soğuk kompres uygulayabilirsiniz.<br />

Y<br />

CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

K<br />

• Sert dalgalara maruz kalanlar arasında<br />

su yutmalar görülebiliyor. Bu duruma<br />

karşı ilk önlem, kıyıdan fazla<br />

uzaklaşmamak olabilir. Eğer fazla<br />

miktarda su yuttuysanız denizden<br />

hemen çıkın ve yan yatarak bir süre<br />

dinlenin.<br />

TWENTY<br />

SIX XP<br />

Fotoğraf: Valdemaras D.


04<br />

DANSLI MÜZİKLİ YAZ FİLMLERİ<br />

Yaz<br />

36/40<br />

Yazı: Berna Gençalp<br />

bernagencalp@gmail.com<br />

MAMMA MIA!<br />

Ege’de bir adadayız. Meryl Streep var. Gök<br />

mavi, deniz mavi… Eski aşk defterleri<br />

açılıyor, yeni aşklar yaşanıyor. Abba<br />

müzikleri eşliğinde danslar ediliyor. Bu bir<br />

müzikal romantik komedi… Filmin çekimleri<br />

Skopelos adasında yapılmış. 2008’deki ilk<br />

filmin devamı 2018’de vizyona girmiş.<br />

DIRTY DANCING<br />

1987 yapımı bu film, ailece gidilen bir tatil<br />

köyünde geçen, romantik bir drama. Göl<br />

kenarında bir ormandayız. Ana<br />

karakterlerimiz; ailenin genç kızlarından<br />

biri ile tatil köyünün dans eğitmeni. Sezon<br />

sonunda sunulacak dans gösterisi için bir<br />

araya geliyorlar ve elbette aralarında bir<br />

aşk filizleniyor. Filmin çekimleri Kuzey<br />

Carolina’da ve Virginia’da yapılmış.<br />

Etkileyici müzikler ve başarılı koreografi…<br />

Havana’da geçen devam filmi de 2004<br />

tarihli.<br />

BÜYÜME HİKAYELİ YAZ FİLMLERİ<br />

Yaz gelir. Bazen bir şarkıyla, bazen bir şiirle,<br />

bazen bir filmle… Ama gelir. Şimdi, bizi çeşitli<br />

zaman ve coğrafyaların yaz mevsimlerine<br />

ışınlayan dünya sinemasından zamansız filmler<br />

arasında gezineceğiz. Bazısı komik, bazısı<br />

romantik. Bazısı müzikal, bazısı ise gerilim.<br />

Kısacası herkes ve her ruh hali için bir şeyler var…<br />

STAND BY ME<br />

Kim demiş yaz filmleri illa romantik olacak,<br />

komik olacak, deniz kenarında geçecek<br />

diye? Bu filmde bir cesedi arayan dört<br />

erkek çocukla beraber bir Oregon<br />

kasabasından yola çıkıp, dere tepe<br />

dolaşıyoruz. The Body isimli Stephen King<br />

novella’sından sinemaya uyarlanan Stand<br />

by Me, 1959 yılında geçen bir büyüme<br />

hikayesi anlatıyor. Film, novella’nın adını<br />

korumamış olsa da ruhunu korumuş.<br />

King’e göre film, romanlarından yapılan en<br />

iyi uyarlamalardan biri. Müzikleri de çok<br />

sevilen bu filmin anısına, çekimlerin<br />

yapıldığı bölgede özel etkinliklerin<br />

düzenlendiğini de not edelim.<br />

NOW AND THEN<br />

Film bizi çocukluktan beri yakın arkadaş<br />

olan dört genç kadının dünyasına götürür.<br />

Kadınlardan biri hamiledir ve diğerleri<br />

onun doğum yapmasına destek olmak için<br />

büyüdükleri kasabaya dönmüştür. Bu<br />

buluşma boyunca, hepsi için unutulmaz<br />

olan bir çocukluk yazının anılarına dalarlar…<br />

Yine bir büyüme filmi. Bu sefer kız<br />

çocuklarının, birbirlerini ve hayatı tanıma<br />

anlarına eşlik ederiz. Kült sayılan bu 1<strong>99</strong>5<br />

yapımı film Georgia’da çekilmiş.<br />

Yaz kampı, aile ve arkadaşlık ilişkileri<br />

teması özellikle ilginizi çekiyorsa Call Me<br />

By Your Name, Tomboy, The Parent Trap,<br />

The Go-Between, Moonrise Kingdom ve<br />

The Kings of Summer filmlerine de bir<br />

şans verebilirsiniz.


DUYGUSAL VE KOMEDİ YAZ FİLMLERİ<br />

GIMME THE LOOT<br />

New York. Bronx. Yaz. İki genç grafitici ile<br />

sokaklarda dolanıyoruz. Enerjisi yüksek,<br />

dinamik bir film.<br />

WHAT ABOUT BOB?<br />

Richard Dreyfuss ve Bill Murrey’in<br />

başrollerini paylaştığı, 1<strong>99</strong>1’de Moneta<br />

Virginia’da çekilmiş harika bir komedi.<br />

Saygın bir psikiyatrist olan Dr. Leo Marvin,<br />

kafa dinlemek için ailesiyle tatile çıkar. Hiç<br />

istemediği halde hastası Bob Wiley de bu<br />

tatil günlerine dahil olur. Bob tüm ailenin<br />

gönlünü fethederken, tatil doktor için tam<br />

bir kabusa dönüşür…<br />

CRAZY RICH ASIANS<br />

Asya kökenli, kariyer sahibi iki New<br />

Yorklu karakterimiz var; Rachel ve Nick.<br />

İyi giden bir ilişkileri var. Rachel, Nick’in<br />

ailesi ile tanışmak üzere Singapur’a<br />

gider ve olaylar gelişir. Film Singapur’da<br />

“lüks” nasıl yaşanıyor sorusunun bir tür<br />

cevabı niteliğinde.<br />

BEFORE SUNRISE, BEFORE SUNSET,<br />

BEFORE MIDNIGHT ÜÇLEMESI<br />

Bir üçleme ile karşı karşıyayız. Genç<br />

Amerikalı Jesse ile Fransız öğrenci<br />

Celine, Avrupa’da trende tanışırlar.<br />

Jesse, Celine’i ikna eder ve Viyana’da<br />

birlikte trenden inerler. İkinci filmde,<br />

orta yaşlarında, Paris’te tekrar<br />

karşılaşırlar ve artık ayrılmamak<br />

üzere bir araya gelirler. Üçüncü<br />

filmde ise, artık çocuklu bir çifttirler<br />

ve Yunan adasında tatildedirler… 90’lı<br />

yıllardan başlayarak, aşağı yukarı 10<br />

yıllık periyodlarla çekilmiş bu üçleme<br />

doğaçlamaya açık senaryosu,<br />

kadın-erkek ilişkilerini ele alışı ve<br />

elbette şehir mekanlarının içinde<br />

akışı ile dikkat çekici.<br />

SUMMERTIME<br />

Aslında Audrey Hepburn’lü Roman Holiday<br />

daha popülerdir ama ben Katherine<br />

Hepburn’ün başrolünde oynadığı 1955<br />

yapımı Summertime filmine dikkatinizi<br />

çekmek isterim. Bu film bizi Venedik’e<br />

götürecek. Tüm biriktirdiği para ile<br />

hayallerindeki tatili yapmak üzere<br />

Venedik’e gelen orta yaşlı sekreter Jane,<br />

orada aşık olur. Stüdyo ortamında değil de<br />

gerçekten Venedik’te çekilmiş olması,<br />

filmin güçlü noktası. Filmi zayıflatan unsur<br />

ise sansür nedeniyle filmin kırpılmış<br />

olması. (Venedik’e doyamayanlar için<br />

Visconti’nin Death in Venice filmi de bir<br />

alternatif olabilir. Tabii, neşe aramayanlar<br />

için.)<br />

THE SEVEN YEAR ITCH<br />

Fazla tarife gerek yok. Sinema tarihinin en<br />

bilinen karelerinden birini New York’un<br />

dayanılmaz yaz sıcaklarına borçluyuz.<br />

Bakınız; Marylin Monroe’nun etekleri<br />

uçuşan beyaz elbiseli çekimi.<br />

GERİLİMLİ YAZ FİLMLERİ<br />

THE TALENTED MR RIPLEY<br />

1<strong>99</strong>9 yapımı bir Patricia Highsmith<br />

uyarlaması ile karşı karşıyayız.<br />

Aradığınız güneşli sahneler, güzel<br />

Akdeniz sahilleri, şık kadınlar ve<br />

erkekler ise evet, hepsi bu filmde… Ama<br />

huzur, romantizm aramayın. Bu bir<br />

psikolojik gerilim filmi. Filmin adına<br />

yakışır şekilde oyuncular da<br />

yeteneklerini sergiliyor.<br />

DO THE RIGHT THING<br />

New York’ta yazın en sıcak gününde,<br />

sadece 24 saat içinde geçen 1989<br />

yapımı bir film. Brooklyn’li gençler<br />

sadece sıcakla değil, bir Spike Lee<br />

filminden bekleneceği üzere ırk<br />

ayrımcılığı ile de baş etmeye<br />

çalışıyorlar. Tabii, kendi yöntemleriyle…<br />

JAWS<br />

Gerilimli yaz filmlerinin şahı elbette<br />

Jaws. Pek çok kişi, Spielberg’in bu<br />

filmini her denize girişte, hatırlar. Ayrıca,<br />

I Know What You Did This Summer’ı ve<br />

Midsommer’i de anmadan<br />

geçmeyelim.<br />

THE SWIMMER<br />

1968 yapımı bu filmde Connecticut<br />

banliyölerindeyiz. Bir edebiyat uyarlaması<br />

olan filmin baş kişisi, arkadaşının evindeki<br />

havuz partisinden kendi evine dönmek<br />

için, zincirleme olarak aradaki evlerin<br />

havuzlarında yüzmeyi tercih ediyor.<br />

İzleyeceği filmde hiciv, sıra dışılık,<br />

Amerikan Rüyası eleştirisi ve sürrealizm<br />

arayanlar için bire bir.


AVRUPA SİNEMASI’NDA YAZ<br />

Amerikan sineması gibi türler arasında<br />

kalın çizgiler çizmek pek mümkün değil,<br />

Avrupa sinemasında. Ancak kendine has<br />

bir sinema diline sahip, sinema tarihinde<br />

yeri olan pek çok “yaz” filmi Avrupa yapımı<br />

olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin Eric<br />

Rohmer’in Normandiya’da geçen romantik<br />

komedisi Pauline à la plage, François<br />

Ozon’un havuzlu bir villada geçen ve<br />

gerçekle fantazinin yer değiştirdiği erotik<br />

gerilimi Swimming Pool, İsveçli yönetmen<br />

Ingmar Bergman’ın Summer with Monica,<br />

Smiles of a Summer Night, Summer<br />

Interlude filmleri, Jacques Rivette’in<br />

Paris’teki iki kadının fantezilerini merkeze<br />

alan Céline et Julie vont en bateau,<br />

Jacques Tati’nin tatil komedisi Les<br />

Vacances de Monsieur Hulot, Fatih Akın’ın<br />

Almanya yapımı romantik komedisi Im Juli,<br />

Antonio Banderas’ın yönettiği Güney<br />

İspanya’da geçen Summer Rain… Cıvıl cıvıl<br />

renkleriyle tüm Almadovar filmleri de bu<br />

listeye girebilir. Kübalı müzisyenleri konu<br />

alan Wim Wenders’ın yönettiği Buena<br />

Vista Social Club da listede olmalı. Ayrıca,<br />

adlı adınca 1960 yazının kaydını tutan bir<br />

belgesel de var; Jean Rouch ve Edgar<br />

Morin’in yönettiği Chronique d'un été…<br />

Filmlerin sonuna değil ama yazının sonuna<br />

geldik. Agnes Varda’nın “otobiyografik bir<br />

deneme” olarak nitelenen belgeseli Les<br />

plages d'Agnès ile bu güneşli listeyi<br />

şimdilik tamamlıyorum.<br />

İyi seyirler…<br />

Not: Sörf filmleri başlı başına bir yazı<br />

konusu, şimdilik tek bir filmin adını<br />

geçireyim; Bruce Brown’ın belgeseli<br />

The Endless Summer.


05<br />

YENİ DÜNYA<br />

DÜZENİNDE<br />

42/46<br />

SANAL SEYAHAT<br />

Yazı: Bahar Akıncı / Gazeteci - Yazar<br />

bhrakinci@gmail.com<br />

X VE Y KUŞAĞI İÇİN ¨METAVERSE¨ 101<br />

İlk VR (artırılmış sanal gerçeklik)<br />

gözlüğünü taktığımda, pandeminin başları<br />

ve en hararetli günleriydi. Üç arkadaş bir<br />

araya geldiğimiz bahçede, gözlüğü bana<br />

hazırlayan ev sahibinden şöyle bir soru<br />

geldi:<br />

¨Nereye gitmek istersin?¨<br />

Hiç düşünmeden cevap<br />

verdim: ¨New York!¨<br />

Saniyeler içinde Madison Avenue’da yol<br />

alan bir açık hava otobüsünün üst<br />

katındaydım. Her şey o kadar gerçekti ki…<br />

Dev gökdelenler, ışıklı tabelalar, yanımdan<br />

geçen limuzin, Broadway gösterilerinin<br />

afişleri. Heyecanla bağırmaya başladım.<br />

Birkaç dakika sonra bu heyecan yerini<br />

hayal kırıklığına bırakmaya başladı. 27<br />

yaşımın en güzel günlerini geçirdiğim bu<br />

koca şehir, gerçek olmayan bir<br />

simülasyonun içinden bana el sallıyor ve<br />

belki de bir daha New York’a hiç<br />

gidemeyeceğim gerçeğini yüzüme<br />

çarpıyordu. Gözlüğü ağlamaklı bir ifade ile<br />

çıkarıp geri uzattım. Ben bu oyunda olmak<br />

istemiyordum.<br />

Aradan neredeyse iki koca yıl geçti. Sosyal<br />

medya devi Facebook’un CEO’su Mark<br />

Zuckerberg, Facebook isminde değişikliğe<br />

gittiklerini ve markanın adının “Meta”<br />

olarak değiştirileceğini duyurdu. Daha da<br />

önemlisi, Metaverse’ü internetin geleceği<br />

olarak ilan etti.<br />

Böylelikle, sanal dünya üzerinden arsa<br />

alım satımı, markaların bu sanal evren<br />

üzerinde mağaza açma dönemi, artırılmış<br />

gerçeklikle ürün deneyimi, NTF ile dijital<br />

sanat brokerlığı ve artırılmış sanal<br />

gerçeklikle seyahat dönemi de resmen<br />

başlamış oldu. Son 18 ayın gösterdiği gibi,<br />

seyahatin de pazarlamanın da Dünya’nın<br />

da geleceği artık eskisi gibi değil.<br />

Öncelikle ¨metaverse¨ terimi, en<br />

anlaşılabilir hali ile ¨evrenin ötesi¨ anlamına<br />

geliyor. Ancak bu tabir, yeni değil. 90'ların<br />

başlarında Neal Stephenson'ın Snow<br />

Crash adlı romanında, ilk kez kullanılan<br />

¨metaverse¨ tanımı; insanların<br />

hayallerindeki eve sanal olarak sahip<br />

olabileceği, sanal olarak seyahat<br />

edebileceği, bu sanal dünyada diğer<br />

kullanıcılarla karşılaşabileceği ve çeşitli<br />

yaşam aktivitelerine katılabileceği bir<br />

dünyayı ve dijital gayrimenkul alanlarını<br />

temsil ediyordu.<br />

Bu kadar yeni bir konsept için<br />

alışılagelmiş, herkesin kabul ettiği sınırlar<br />

yok. Bu durum, nihai sınırların en çok<br />

yatırım yapan oyuncular tarafından<br />

şekillendirileceği anlamına geliyor.<br />

Facebook'un kurumsal adını Metaverse<br />

olarak değiştirmesi, konseptin sanal<br />

sahipliğini üstlenme konusundaki<br />

ciddiyetini gösteriyor. Pek çok fütürist,<br />

ilerleyen yıllarda özellikle Z kuşağının<br />

kendi parasını kazanmasıyla beraber,<br />

meteverse dünyasında yerini almayan<br />

markaların gerçek hayatta da varlık<br />

gösteremeyeceğini söylüyor.<br />

Facebook Ağustos ayında, karma<br />

gerçeklikle masa/klavye izleme, el izleme,<br />

uzamsal ses ve “avatarları" kullanarak<br />

görüntülü arama olanağı sunan ¨Quest 2¨yi<br />

ve bu teknolojiye bağlı olarak uzaktan<br />

toplantı çözümü sunan¨ Horizon<br />

Workrooms¨un pilot çalışmalarına<br />

başladığını da duyurdu.


Metaverse’de yaşam ne zaman<br />

başlayacak?<br />

Metaverse evreninde yaşam tam<br />

olarak ne zaman başlayacak,<br />

belirsiz. Ancak 2030 yılına kadar<br />

bu sistemin tamamen<br />

aktifleşeceğini söylüyor teknoloji<br />

uzmanları. Dünyanın önde gelen<br />

şirketleri büyük bütçelerle bu<br />

alana yatırım yapıyor. İsmini Meta<br />

olarak değiştiren Facebook’tan<br />

sonra Microsoft Mesh ismini<br />

verdiği bir projeyle kendi sanal<br />

evrenini kuracağını duyurdu. Bu<br />

evrene Hololens 2 sanal gerçeklik<br />

gözlüğü ile katılabileceğiz. Aynı<br />

zamanda Epic Games şirketi de<br />

Fortnite ile kendi Metaverse<br />

ortamını kuracak. Daha da ilginci;<br />

son zamanların popüler kültür<br />

dünyasında ciddi bir atılıma sahip<br />

ülke Güney Kore, sanal ve<br />

artırılmış gerçeklik platformlarını<br />

kuracağı ulusal bir metaverse ile<br />

birleştirmeyi planlıyor.<br />

Metaverse seyahat deneyimi<br />

nedir?<br />

Tüm bu gelişmelerin ışığında<br />

metaverse teknolojisi, fiziksel<br />

olarak orada bulunmak zorunda<br />

kalmadan seyahat deneyimi<br />

yaşamamızın mümkün olacağını<br />

vaat ediyor.<br />

Video içeriklerinden farklı olarak<br />

metaverse seyahat ile birinci şahıs<br />

deneyimi elde edebileceğiz,<br />

konakladığımız otelde, yattığımız yatağı<br />

deneyimleyebileceğiz ve hatta bir<br />

lokantada satın alacağımız menü,<br />

dakikalar içinde kapımıza gelecek.<br />

Başka formlarda seyahat deneyimleri<br />

yaşayabileceğiz. Örneğin; Amazon<br />

ormanında bir çita olarak amazonu<br />

keşfetmek için Artırılmış Gerçeklik (AR) ve<br />

Sanal Gerçeklik (VR) devreye giriyor.<br />

VR turizmi, henüz ana akım olarak<br />

benimsenmemiş yeni bir sınır. Youtube ve<br />

diğer büyük teknoloji şirketleri, 360° video<br />

içeriği depolarını günden güne büyütüyor.<br />

Bununla birlikte, geleneksel seyahatin<br />

aksine, metaverse ile seyahatin geleceği<br />

İnsanların gerçek dünyada<br />

seyahat etmeyi bırakabilecekleri<br />

varoluşsal riski bir kenara<br />

bırakırsak, en bariz soru, bu sanal<br />

deneyimlerden herhangi birinin<br />

gerçek dünyada seyahat etme<br />

ihtiyacının veya arzusunun yerini<br />

alıp almayacağı.<br />

İngiltere, Amerika ve Avrupa’nın<br />

pek çok ülkesinde artırılmış sanal<br />

gerçeklik acenteleri kurulmaya<br />

başladı bile. Hatta İstanbul<br />

Kağıthane’de bir seyahat acentesi<br />

bu alanla ilgili çalışmalara<br />

başlayacağını duyurdu. Şimdilik<br />

metaverse turizmi şu iki alanda<br />

gerçekleşiyor:<br />

• Özel bir etkinlik, düğün, deneyim turu<br />

veya şirket toplantı etkinlikleri planlamak,<br />

isteyen markalar ya da kişiler için tanıtım<br />

turları (fam trip)<br />

• Belirli bir sergiye özel erişime sahip sanal<br />

müze turları.<br />

SEUL, ‘’METAVERSE PLATFORMU¨NU<br />

BAŞLATAN İLK YEREL YÖNETİM<br />

Seul Büyükşehir Hükümeti (SMG),<br />

pandemi sonrası dönemde temassız bir<br />

iletişim kanalı olarak ortaya çıkan bir<br />

metaverse platformu kuran Kore'deki ilk<br />

yerel yönetim. SMG, gelecek yılın<br />

sonuna kadar yüksek performanslı bir<br />

platform olan “Metaverse Seul’u kurmayı<br />

ve belediye yönetiminin ekonomik,<br />

kültürel, turizm, eğitim ve öğretim gibi<br />

tüm alanları için bir metaverse<br />

ekosistemi oluşturmayı planladığını<br />

açıkladı.<br />

¨VR TEKNOLOJİSİ<br />

SEYAHATTE BİR DEVRİM¨<br />

Airbnb'nin kurucu ortağı ve CEO’su Brian<br />

Chesky, geçtiğimiz aylarda New York<br />

Times ile gerçekleştirdiği podcast<br />

yayınında şu sözlere yer verdi: ¨Mark<br />

Zuckerberg Metaverse'i duyurduğunda,<br />

internetin iki boyutlu değil üç boyutlu<br />

olacağını söylediğinde büyük bir heyecan<br />

duydum. İnsanlar uçağa binmek zorunda<br />

kalmadan bir ev sahibi ile bağlantı kurabilir<br />

ve başka bir ülkede birinin evinde<br />

kalabilirler. On yıllar önce başladığı açıkça<br />

görülen bir dijital devrimde yaşadığımızı<br />

düşünüyorum. Pandemi, birçok<br />

dijitalleşmenin benimsenmesini<br />

hızlandırdı.<br />

Gerçekten başarılı olan tüm şirketlere<br />

bakarsanız, fiziksel dünyayı dijitalleştiren<br />

şirketlerdir. Alışveriş merkezi Amazon oldu,<br />

para kripto oluyor, oteller Airbnb oluyor.<br />

Dijital para ve hız konusunda fayda<br />

sağlıyor. Ancak tüm bu gelişmeler, önemli<br />

bir riski de beraberinde getiriyor. İnsanlık<br />

tarihinin en yalnız dönemlerinden birine<br />

girmiş bulunuyoruz. Fiziksel toplulukları<br />

alıp atomize ettiğinizde, her zaman fiziksel<br />

dünya kadar besleyici olamayacakları<br />

gerçeğini unutmadan ve bireyselleşmeye<br />

yardımlaşma ve sosyalleşme ile cevap<br />

vererek ilerlememiz gerekiyor.¨<br />

ciddi anlamda değişebilir.


06<br />

Yeni Nesil<br />

Rehberler47/59<br />

KLASİK SEYAHAT ACENTELERİNİN YENİ<br />

DÜNYAYA UYUM SÜRECİ NASIL OLACAK?<br />

Metaverse'in gelişi, bildiğimiz seyahatin<br />

sonu mu olacak? Tamamen sanal<br />

gerçeklikte yaşayıp bir daha asla uçağa<br />

binmeyecek miyiz? Şimdilik bu sorunun<br />

cevabı HAYIR! Ancak tüm dünyadaki<br />

turizm acentelerinin gelişecek sürece hızla<br />

uyum sağlamak için aşağıdaki yol<br />

haritasını uygulamaları gerektiği<br />

konusunda birleşiyor uzmanlar:<br />

360 derece tur videoları: Acentelerin tur<br />

düzenleyecekleri destinasyonları ve<br />

otelleri hatta restoranları tanıtan 360<br />

derece videolar hazırlamaları gerekiyor.<br />

360 derece VR uçak videoları: Aynı<br />

şekilde, uçak satın almalarında da yolcular<br />

binecekleri uçağın artırılmış gerçeklik<br />

videolarını görmeyi talep edecekler.<br />

Destinasyon tanıtımı: Yerel yönetimlerin<br />

şehirlerini tanıtacakları 360 derece<br />

videolar ve Google Live üzerinden canlı<br />

haritalar oluşturması gerekiyor.<br />

Süper geliştirilmiş sesli rehberler: Müze,<br />

ören yeri ve Kültür & Turizm Bakanlıklarının<br />

sahip oldukları argümanları, ses ve<br />

görüntülü dijital rehberler aracılığı ile<br />

anlatacakları bir dönem geliyor.<br />

Hepimiz arayıştayız. Ya derman, ya kimlik,<br />

ya ilham ya da çoğunlukla şifa, hakikat ve<br />

anlam… Fark etmiyor; Dünya döndükçe<br />

insanın arayış yolculuğu da sürüyor.<br />

Ancak bugün, geçmişe nazaran artık göz<br />

ardı edemeyeceğimiz bir fark var.<br />

21.yüzyılda bu arayışta yol göstermesi için<br />

çalınan kapılar değişti, çeşitlendi. Ve içinde<br />

bulunduğumuz “bilgi çağı”nın sonuçları<br />

kaçınılmaz olarak sahneyi kapladı. Bugün<br />

bildiğini, kendi deneyimini ihtiyacı olana<br />

aktarmak üzere; beden-zihin-ruh üçgenine<br />

kalbi de harmanlayarak,<br />

bütünsel-tamamlayıcı-alternatif-dönüştür<br />

ücü-sıra dışı uygulamalarla çalışan yol<br />

göstericilerle dolu Dünyamız.<br />

Bizlere; daha iyi hissetmemiz,<br />

şifalanmamız için;<br />

çıkmazlarımızdan-korkularımızdan<br />

kurtulmamız, sorunlarımızı çözmemiz,<br />

ilişkilerimizi iyileştirmemiz,<br />

dönüşebilmemiz için; kendimizi tanımamız,<br />

bütünsel olarak en iyi halimizi ve gerçek<br />

gücümüzü bulmamız için; kendimizin<br />

eşsizliğini, hayatın manasını idrak<br />

edebilmemiz için; varoluşumuzu<br />

anlamlandırabilmemiz, ve kesinlikle<br />

uyanmamız için hizmetteler bu insanlar.<br />

Kendi özümüze ve muhtemelen yaşamın<br />

sırrına giden yolda kılavuzluk ediyorlar<br />

bize. Ben “Yeni Nesil Rehberler” diyorum<br />

onlara.<br />

Kimi efsunlu kelimelerle masallar<br />

anlatarak zihnimizde yeni kapılar açarak,<br />

kimi gezegenler üzerinden yaşamda<br />

doğru soruları sormamızı sağlayarak, kimi<br />

bilgeliği işaret eden yoga öğretilerinden<br />

yola çıkarak, kimi nesillerden aktarılan<br />

travmaları gidermeye çalışarak, kimi<br />

meditasyon ve nefes teknikleri, kimi<br />

metafizik mucizeleri, kimi de nefs ve<br />

aydınlanmanın cenneti olan Tasavvuf<br />

Geleneği ile, ama hepsi kendi bildikleri,<br />

fayda gördükleri ve inandıkları çeşit çeşit<br />

yöntemlerle rehberlik ediyorlar bizlere bu<br />

arayış yolculuğumuzda. Bana göre hepsi<br />

tek bir şeyi hedefliyorlar: İnsanın kendi<br />

mucizesi ile tanışması, hayatın dilini<br />

çözmesi ve daha iyi bir Dünya yaratması…<br />

Bilgi çağının gerekliliği de bu olsa gerek…<br />

Sizce de bir tür “bilinç sıçraması” artık<br />

kaçınılmaz değil mi?<br />

Dergimizdeki kısıtlı alan nedeniyle, üstel-aydınlanmış-bilinçli ve huzurlu insanlara<br />

dönüşmemize kılavuzluk eden onlarca isim arasından hayli zorlanarak ancak 12<br />

isim belirlemek durumunda kaldık. Ve bu özel kalplere 3 soru yönelttik.<br />

1. İnsanlara hangi alanlarda ve ne amaçla rehberlik ediyorsunuz?<br />

2. Bunu hangi araçlarla / yöntemlerle yapıyorsunuz?<br />

Hazırlayan: Özlem Gökbel<br />

@ozlemgokbel<br />

3. Bu yolculukta varmayı hedeflediğiniz nihai bir durak var mı?


Arbil Çelen Yuca<br />

Hatırlatıcı Anlatıcı - Performans sanatçısı<br />

@arbil_celen_yuca / www.arbilyuca.com<br />

Çağrı<br />

Dörter<br />

Yazar<br />

@cagridorter<br />

1. Dünyadaki farklı irfan öğretilerinin,<br />

aydınlanma geleneklerinin, dinler ve<br />

ruhsal yolların kökündeki “Hakikat”in<br />

anlaşılması ve yaşama geçirilerek hal<br />

edinilmesi üzerine bir yolculuktayız. Bu<br />

yolculuğun temel amacı; tarih boyunca<br />

özünden ve köklerinden kopmuş<br />

inanışların ve yolların hakikatlerine<br />

ulaşarak çelişkilerden kurtulmak ve<br />

hepsinin özündeki gerçeği kavramak.<br />

Bunun da iki temel adımı var: “Akli<br />

aydınlanma” ve “ruhsal aydınlanma”.<br />

Yolcu önce aklını aktif olarak kullanmayı ve<br />

anlayışını sağlam bir zemin üzerine<br />

kurmayı öğrenmelidir ki; sonra sezgisel<br />

yanı ile ruhunun derinliklerine temas<br />

anlatıya el yapımı kartlar yaptım, kartları<br />

ettiğinde, aklı aşkın olan bu deneyim<br />

seçenler alana kendi seslerini katsın diye<br />

alanıyla ilişkisinde dengesini korumayı<br />

masalları interaktif anlatmayı seçtim.<br />

becerebilsin. Genellikle birçok yolculukta<br />

Sonrası, dağa yol alan kahraman misali<br />

biri akıl öteki sezgi olan bu iki kanattan bir<br />

niyetim evrildi. Şimdi bütünleyici iletişimle,<br />

tanesine ağırlık verilir. Ancak uçmak için iki<br />

yaşam sanatçısı oluşa hizmetteyim.<br />

kanat gerekir. Ve tek kanatla bir şeyler<br />

Atölyeler yapıyorum. Kiminde ellerimiz gül<br />

yapıyorum zannederken, aslında sadece<br />

suyuna, boyaya, kömüre bulaşıyor,<br />

olduğu yerde çırpınır yolcu.<br />

1. Ben, Özde Ar-bil, ne yaptığım sorulunca<br />

Hatırlatıcı Anlatıcıyım diyorum. Kalıplaşmış<br />

söylemlerle kuşatılmışız. Oysa içsel<br />

lügatımızdaki sözler gizem dolu. Bu gizemi<br />

çözmek için sembollerin biricikliğini keşifle<br />

çalışıyorum. Sembol dilinin büyüsü,<br />

çözebilen için, kendi mana alanına<br />

uyanmayı destekler! Hikayeleriyle<br />

buluştuğum etten kemikten kahramanları<br />

masallarıyla buluşturuyorum. Bu masallar<br />

arasından 9’unu seçtik, Karakarga<br />

Yayınları’yla ‘’Uyanış Masalları’’ olarak<br />

yayımlandık. Masalda size, dağ dersem<br />

aşılamayan ne varsa, sizin biricik<br />

heyecanla ve ölümsüzlük sırrına vakıf bir<br />

kahraman gibi dahil olabiliriz.<br />

Peki ‘’Bu bir yetenek mi?’’<br />

Bu bir oyuna davet! Desem ki; O dağı<br />

görmek için ne gerekiyor? Cevap; dağa<br />

doğru yürümeyi göze almaktır! Çünkü,<br />

masalda da aynı gerçek hayattaki gibi<br />

hiçbir şey emeksiz olmaz. Sözle yaratılan<br />

simülasyonun Tanrısı anlatandır. İnanırım<br />

ki; Yaratıcı bizim zaferimizi ister, yani<br />

yarattığımız satıhta da o dağ paha<br />

biçilmezdir, kıymeti tüm işitenlere mal olur.<br />

2. Hayatım boyunca ağaçlarla, solmuş<br />

kiminde adımıza bir şarkı üretiyoruz,<br />

kiminde bir saatte masalın 41 parçasından<br />

biri oluyoruz, bazen günlerce yazıyoruz,<br />

bazen saatlerce anlatıyoruz.<br />

5 yıl önce bir konuk, insanları hipnotize<br />

eden bir frekansa çektiğimi söylemişti.<br />

Bana rehberlik etti, o gece kendi sesimle<br />

büyülenmemenin izine düştüm. Bugün<br />

‘’kendi sesimle neler mümkün?’’<br />

çemberleri açıyorum.<br />

Yaşamın kendisi sanat! Haklı gücümüz de<br />

hayat! Günümüz kaosu içinde nasıl hayatı<br />

desteklerim derken 1<strong>99</strong>7’den beri elimden<br />

düşmeyen Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabı<br />

yazarı, Clarissa Estes ile yolum kesişti.<br />

Onunla bire bir çalışarak yöntemlerimi<br />

sağalttım. İç sesimiz aslında haritamızı<br />

okumayı biliyor, ben de artık o haritadaki<br />

duygusal coğrafya ile Anadolu’yu<br />

birleştirebilme evresindeyim.<br />

3. Tecrübe yaşanmışlığın lütfu.<br />

2. Dönüşümlerin gerçekleşmesi, önce akıl<br />

yönünden bir bilgilenme (ilim) ister. Bu<br />

yönde yolu görünür hale getirmek ve<br />

anlama sürecini kısaltmak amacıyla<br />

basılmış 5, basıma hazırlanan 3 ve yazımı<br />

süren 4 kitabım bulunuyor. Ama akli<br />

bilgilenme elbette tek başına yeterli<br />

değildir. İnsanın sezgisel yönünün de işlev<br />

kazanması gerekir ki, bu da Tasavvuf<br />

Geleneği’nde “sohbet” adı verilen,<br />

yaşamadan anlaşılması güç, meditatif ve<br />

sezgileri harekete geçirerek dinleyende<br />

dönüşümü yaratacak aşk ve coşkuyu<br />

açığa çıkaran özel bir süreçte yaşanır. 20<br />

senenin üzerinde bir zamandır söyleşi<br />

günleri ve canlı yayınlar üzerinden<br />

gerçekleştirdiğimiz bu buluşmalar herkese<br />

açık olarak devam etmekte. Bir de kişisel<br />

sorunların çözümüne yönelik özel<br />

çalışmalar var. Bu süreçleri de belirli<br />

aralıklarla farklı şehirlerde düzenlediğimiz<br />

inzivalar ve eğitimler üzerinden<br />

katılımcılarımızla paylaşmaktayız.<br />

aydınlanma”, bu yolun deneyimsel<br />

zirvesidir. Ancak bu zirve, “olgunlaşma”<br />

yolunda insan için sadece yolun yarısıdır.<br />

Kalan yarısı hakkında belirli sınırların<br />

ötesinde yazılması veya konuşulması<br />

mümkün değildir.<br />

Aydınlanma zannedilen birçok içsel<br />

deneyim, nihai aydınlanma değil, bu yolda<br />

heyecanlı olan nefsin yaşadığı farklı bilinç<br />

halleridir sadece. Nefs üzerine bir ömre<br />

yayılacak emekleri vermeden yaşanan<br />

tepeden inme içsel deneyimler de kalıcı<br />

bir fayda sağlamaz ve yaşamsal dönüşüm<br />

yaratmaz. Tüm bu süreçlerin hakkını veren<br />

bir insanın aydınlanması ise çok farklıdır.<br />

Takiben, bu deneyimi dışa nasıl<br />

yansıtacağı ve onunla dünyaya neler<br />

katacağı ise, o insanın kendi eşsiz şarkısını<br />

oluşturacaktır. Bu anlamda da nihai bir<br />

durak söz konusu değildir. Mevlâna ile<br />

Yunus Emre’nin birini ötekine tercih<br />

edilemeyecek tatları da bu “ifadelerinde<br />

sonu olmayan” alana dâhildir. Bu durumda<br />

pergelin bir ayağı merkezde (Mutlak Varlık)<br />

kalır. Öteki ayağı ise, tüm varoluşu dolaşır...<br />

sembolizm kavrayışınızda dağ neyi<br />

sembolize ediyorsa, o nokta duygu<br />

bedeninde hareketlenir. Böylece,<br />

kişiselleştirdiğimizde savunmaya<br />

geçtiğimiz her duruma, çocuksu bir<br />

sardunyayla, sokak kedileri ile, hatta<br />

örümceklerle konuştum. Ağaç dersem<br />

ağaç olurum, içimdeki ağaç konuşur.<br />

İstedim ki bunu herkes deneyimlesin,<br />

yaptığımın çağrısı o zaman geldi. Önce her<br />

Hatırladıklarımı anlatmayı seçiş halimin,<br />

kaderimi kederden dönüştürdüğünün<br />

bilinciyle, insanın kaderi seçtiği sözdedir<br />

diyorum...<br />

3. Bu yolculuğun bir yönden sonu vardır ve<br />

başka bir yönden de yoktur. “Kim ve ne<br />

olduğunun doğrudan ruhsal deneyimle<br />

bilinmesi” olarak özetlenebilecek “varlıksal


Feride Gürsoy<br />

Nesiller arası Travma Uzmanı<br />

@feridegursoy_zindesin<br />

www.iliskidizimi.com<br />

Esra Uyman<br />

Metafizikçi, Yazar<br />

@esrauyman / www.esrauyman.com<br />

1. Yaşamın kendine has bir dili olduğunu,<br />

jungian coaching vb. gibi bir çok konuda<br />

bu dili bilmediğimiz zaman onunla<br />

ve alanda eğitim aldım. Bir ekolün<br />

anlaşamadığımızı ve varoluşsal problemler<br />

yaşadığımızı düşünüyorum. Her varlığın<br />

varoluşuna dair çıkmazları, takıldığı taşları<br />

var. Bunlar bazen hastalıklar, ayrılıklar,<br />

maddi problemler bazen de tarifsiz iç<br />

sıkıntıları, aidiyetsizlik, kronik mutsuzluk<br />

şeklinde vuku buluyorlar hayatlarımızda.<br />

Hepsi çakıl taşları, Hansel ve Gretel'in eve<br />

dönüş yolculuğu için bıraktığı ekmek<br />

kırıntıları gibi. Bu taşların bizi üzmek için<br />

değil, bizi bir yere götürmek için gelen<br />

haberciler olduğunu savunuyorum.<br />

Dolayısıyla, o habercinin dilini öğrenmek,<br />

onun mesajını almak ile ilgileniyorum.<br />

Rehberlik ettiğim konu da tamamen bu<br />

“translation” üzerine. Yaşamı derinden<br />

dinlemeyi, dilini ve onunla birlikte hareket<br />

etmeyi öğreniyoruz.<br />

Her varlık varoluş sebebini, yani “kendini”<br />

gerçekleştirmelidir. Amacım da kişilerin<br />

kendilerini özgürce gerçekleştirmeleri ve<br />

varoluşlarını, yaşamı kutlamalarıdır.<br />

2. Ezoterizm, metafizik ve plastik sanatlar<br />

başta olmak üzere organizasyon<br />

konstelasyonu, nefes, meditasyon, tantra<br />

yoga, sufi dans, şamanizm, lucid rüyalar,<br />

temsilcisi olmaktan ziyade, aldığım<br />

eğitimler ve kişisel tecrübelerimden<br />

oluşturduğum yöntemlerle<br />

kişilere/gruplara özel sistemler üzerine<br />

çalışıyorum.<br />

Online olarak verdiğim üç modülden<br />

oluşan “Dönüşüm Okulu” eğitimlerimde,<br />

kendini gözlemleme ve zihni tekrar<br />

programlama tekniklerinin yanı sıra, neyi<br />

neden, nasıl yaptığımızın haritasını<br />

çıkarıyoruz.<br />

Bireysel seanslarıma ilaveten, sistemdeki<br />

yerimiz, deneyimlemeye geldiğimiz<br />

enerjilerde ustalaşmak ve ‘kendimiz’<br />

dediğimiz aracımızı bir mühendis gibi<br />

geliştirmek üzerine yüz yüze, 5-6 günlük<br />

yoğun inzivalar düzenliyorum.<br />

İlk kitabım “Cahilin Bilinci”nde kendi<br />

yolculuğumun aşamalarını açıkça<br />

anlatarak aslında yürüdüğümüz ortak yolu<br />

sorgulama, öğrenme ve dilini çözme<br />

yöntemlerimi adım adım kendi<br />

tecrübelerim üzerinden anlatıyorum.<br />

Ayrıca yaklaşık 5 yıldır “Uplifers”da her<br />

pazartesi günümüz enerjileri ile ilgili<br />

makaleler yazıyorum.<br />

Ahenk, yaratıcılık, seçim yapma,<br />

odaklanma ve doyum üzerine kurumların<br />

yapılarına özel eğitim programları<br />

hazırlayıp, uygulamalı çalışmalar da<br />

design ediyorum.<br />

3. Kendi adıma varmayı hedeflediğim nihai<br />

durak özgürlük! Gerçek bir özgürlük içinse,<br />

sanrı ve öğrenilmiş olanlardan tamamen<br />

sıyrılmak, kendi varlığının önünde eğilmek<br />

gerekir ve bu yol sonsuz. Bu özgürlüğün<br />

içinde birlik de var, ancak özgür bir varlık<br />

birliği algılayabilir ve birliğin içinde kendi<br />

varlığını onurlandırabilir.<br />

Zaman, paylaşma göz hizasında olma<br />

zamanı, ast üst yok. İnsan insana<br />

dengelenmek var. Yeni bilgileri deşifre<br />

edip paylaşmak, aracılık yapmak benim<br />

buradaki sorumluluklarımdan biri.<br />

1. Oldum olası şifa konularına meraklıydım.<br />

Hani ben daha çocukken diye cümleye<br />

başlarlar ya... Ben de daha çocukken<br />

bulduğum bütün ölü böcekleri, hayvanları<br />

diriltmeye çalışırdım. Önce herbalizm ve<br />

beslenme konularında eğitimler aldım. Bu<br />

konularda çalışmaya başladıktan sonra<br />

esas tutkumun insanlara şifa sunmak<br />

yerine kendi şifa güçlerinin farkına<br />

varmalarına rehberlik etmek olduğunu<br />

anladım. Her danışanla insan denen<br />

varlığa, beden mucizesine, kalbin gücüne,<br />

ruhun birliğine ve zihnin amansız bir anlam<br />

arayışıyla yarattığı hikayelere hayran<br />

kaldım. Böylelikle odağım; bizi kendi<br />

gücümüze, güzelliğimize kavuşmaktan<br />

alıkoyanlara yöneldi ve travma konusunda<br />

eğitimler aldım. Uzmanlık alanım<br />

nesillerden aktarılan travmalar ve beden<br />

odaklı çalışmalar.<br />

Amacım insanların yaşamda hak ettikleri<br />

yeri almalarına, kendi varlıklarının<br />

eşsizliğine uyanarak geçmişin ruhlarına<br />

dar gelen çerçevelerinden sıyrılıp<br />

yüreklerinin gücüyle kendi kaderlerini<br />

yaratmalarına ve böylelikle yaşama hizmet<br />

etmelerine rehberlik ve tanıklık etmek.<br />

2. Aile dizimi, şamanik trans teknikleri gibi<br />

enerji ve bilinçaltı çalışmalarını, sinir<br />

sistemi, fizyoloji ve beden odaklı psikoloji<br />

konularıyla harmanladığım grup<br />

çalışmaları ve seminerler sunuyorum.<br />

Şifanın çok boyutlu bir konu olduğunu<br />

düşünüyorum. Dolayısıyla beden, ruh,<br />

zihin ve yürek boyutlarını ele alan bütüncül<br />

yaklaşımın ve aynı amaçta farklı yöntemler<br />

kullanan diğer uygulayıcılarla iş birliği<br />

içinde olmanın sadece bireyin<br />

şifalanmasına değil insanlık ailesi olarak<br />

kolektif travmaların iyileşmesine de büyük<br />

katkısı olduğuna inanıyorum.<br />

3. Evrim sürecinin kendisini gelişmeye<br />

devam eden bir organizma olarak<br />

gördüğümden, onun bu sürecinde<br />

bedenlenmiş varlıklar olarak yaşamla<br />

uyumlandığımızda kendimizi tanıma ve<br />

yaratım gücümüzü açığa çıkarma<br />

yolculuğumuzun son nefesimize kadar<br />

devam ettiğine yürekten inanıyorum.


Hande Akın<br />

Psikoloji, İletişim & İlişki Uzmanı, Yazar<br />

@handeakinbenzamani / www.handeakin.com<br />

1. Öncelikle her birimizin hayatı, kalbinin<br />

şifa yöntemleri kullandığım diğer araçlar.<br />

3. Nihai bir durak hiç düşünmedim. Anda<br />

rehberliğinde yaşamasını diliyorum. Çünkü<br />

Ama en önemlisi; tüm bu araçların<br />

yaşamaya çalışıyorum. Yaşam boyu<br />

kalbimiz; kendimiz için en doğru<br />

katkısıyla birlikte, sezgisel olarak kalbime<br />

öğrenciyim. Sadece; gönlümde bir niyet<br />

rehberimiz. Sadece zihnimiz karıştığında,<br />

ilhamla gelenlerin rehberliğinde hizmet<br />

var. Bir sinema filmi ya da TV dizisi ile<br />

duygular yoğun yaşandığında,<br />

sunuyorum. En güçlü ve eşsiz aracım ise<br />

kendimin ve danışanlarımın hikayeleriyle<br />

bilemediğimiz aile dinamiklerinin ve<br />

yaşam deneyimlerimden elde ettiğim<br />

yaşanan değişim ve dönüşümü<br />

travmalarının içine sıkıştığımızda kalbimizin<br />

farkındalık ve bilinç.<br />

paylaşmak.<br />

rehberliğini almakta zorlanabiliriz. Ben de<br />

Tüm bunları kitaplarım, TV-radyo-sosyal<br />

kişilere bu süreçlerde, özellikle ilişki ve<br />

medya yayınları, eğitimlerim,<br />

iletişim sorunlarına dair farkındalıkları ve<br />

seminerlerim, kamplar ve bireysel<br />

çözümleri sağlamak için destek vermeye<br />

danışmanlıklarım aracılığı ile paylaşıyorum.<br />

gayret ediyorum. Onlara yaşamın her<br />

alanında değişim, dönüşüm, gelişim için<br />

yol göstermeye çalışıyorum.<br />

Aslında kendi sorunlarımı iyileştirme<br />

ihtiyacım ve merakım beni insanlarla<br />

çalışmaya yöneltti… Kendimi tanımak, daha<br />

derinden keşfetmek üzere aldığım pek<br />

çok eğitimden sonra zamanla öğrendiğim<br />

araçların, tekniklerin uzman uygulayıcısı<br />

oldum. Bu sebeple amacım; öncelikle<br />

kendimdim. Ardından bu amaç; bir<br />

olduğumuz idrakiyle “bütüne hizmet” oldu.<br />

Yaşam bu şekilde daha anlamlı, doyumlu.<br />

Her birimiz bütünün parçalarıyız. Birbirimizi<br />

tanıyalım, tanımayalım birbirimize<br />

görünmez ağlarla bağlıyız ve bir şekilde<br />

temas ediyoruz. Amacım; insanların daha<br />

iyi hissetmesini desteklemek, bilinçli<br />

olarak kendileri olmaları için neler<br />

mümkün, fark ettirmek.<br />

Işık Menderes<br />

Yazar, Danışman, Konuşmacı<br />

www.isikmenderes.com<br />

1. Malum, hayat planlandığı gibi gitmiyor...<br />

Kanada'da Siyaset Bilimi, Fransa'da İletişim<br />

ve Halkla İlişkiler okuduktan sonra<br />

aktarabilmek, bir an için bile olsa<br />

başkalarının dertlerine derman olabilmek,<br />

arayışlarına ışık tutabilmek; onların<br />

diğerlerinde idrak etmeye çabalayan<br />

mistiğin serüveni bilindiği gibi çetindir. Her<br />

an bıçak sırtında yapılan bu tehlikeli<br />

2. 2010 yılında reklamcılıkla vedalaşıp ilk<br />

başladığımda; aracım yaşam koçluğuydu.<br />

Ardından koçluğun bir yerlerde tıkandığını<br />

fark ettim. Bilinçaltı ve bilinç dışı söz<br />

konusu olunca; 2011 yılında Regresyon<br />

Terapisi’ni ve EFT (Duygulardan<br />

Özgürleşme) tekniğini kullanmaya<br />

başladım. Kişinin hiç hatırlamadığı,<br />

bilinçaltının derinliklerinde saklı kalmış ve<br />

bugünkü hayatına, davranışlarına,<br />

kararlarına, ilişkilerine etki eden her konu<br />

için Regresyon Terapisi ve EFT ile<br />

çalışabiliriz. Ayrıca; Recall Healing ve Aile<br />

Konstelasyonu/Dizimi de faydalandığım<br />

araçlardan. İnsana dair daha da<br />

derinleşmek, bilinçlenmek üzere<br />

uygulamalı psikoloji yüksek lisansı yaptım.<br />

Yüksek lisansta psikolojiye dair<br />

öğrendiklerim de eğitim ve seminerlerime<br />

büyük katkı sağlıyor. Son zamanlarda<br />

bilinç dışına dair katkılarıyla Jung ilgimi<br />

çektiği için, alet çantama Jungien Koçluk<br />

araçlarını ekledim. Meditasyon, ezoterik<br />

çocukluğumdan beri beni büyüleyen<br />

mistik konulara eğilmem, ruhumdaki farklı<br />

yönleri ortaya çıkartmama neden oldu.<br />

Aslında benim maceram 20 yıl önce,<br />

Radikal Gazetesi'nde ruhanî yazılar<br />

yazmakla başladı. Bu uzun arayışların,<br />

bitmeyen çalışmaların kaçınılmaz bir<br />

dönemeci olarak kâinatın bana bahşettiği<br />

mükemmel bir fırsattı. Daha sonra da Aile<br />

Dizimi, Psych-K gibi terapiler üzerine<br />

kapsamlı eğitimler aldım; ruhani<br />

bilgilerimle bunları birleştirerek<br />

danışmanlık yapmaya başladım.<br />

2. Çok uzun yıllar önce biricik üstadım<br />

bana şöyle demişti, hiç unutmuyorum:<br />

"Kendi karanlık köşelerini aydınlatmadan<br />

başkalarınınkini aydınlatamazsın. Ve onlar<br />

senden yardım talep etmeden onlara<br />

yardım edemezsin." İşte bu laf, benim<br />

şiarımdır. Evrimimin bir parçası olarak<br />

öğrendiklerimi yazmış olduğum kitaplarım,<br />

makalelerim, danışmanlıklarım aracılığı ile<br />

değişimlerine şahitlik edebilmek benim<br />

için büyük bir onur.<br />

Bir de ilave etmek istediğim bir nokta var.<br />

Ruha dokunmanın ne kadar büyük bir<br />

sorumluluk olduğunun bilincindeyim. Bu<br />

nedenle bazı prensiplere sıkı sıkı<br />

tutunurum. Mesela, aydınlanmış bir üstat<br />

değilseniz haddinizi bilmeniz ve kime nasıl<br />

yardım edebileceğinizi iyi kestirmeniz<br />

gerekir. Dolayısıyla ben, kâinata verdiğim<br />

sözler minvalinde ince<br />

eleyip sık dokuyarak<br />

seçtiğim danışanlarımdan<br />

para talep etmiyorum. Bir<br />

yardım kuruluşuna bağış<br />

yapmaları benim için<br />

yeterli.<br />

3. Bu yolculukta varmak<br />

istediğim nihai durak ise<br />

bilge bir insan olabilmektir.<br />

Samimiyetle, dirayetle<br />

Tanrı'yı kendinde görüp<br />

yolculuğun ödülü, sorumluluğu ve<br />

zorluğuyla orantılıdır. Nihayetinde<br />

aydınlanmasak bile hafifleyerek özgür<br />

olmak, olabildiğince... İşte bunun vaadidir<br />

benim manevi adımlarıma cesaret ve güç<br />

veren.


JUNO<br />

Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi<br />

@junogozlemci / www.junoastrology.com<br />

1. Ben astroloji konusunda derinleşmeye,<br />

kendi sorularıma cevap aradığım için<br />

başladım. Yaşadıklarımızın sadece<br />

başımıza ‘’ iyi veya kötü bir şeyler<br />

gelmesinden’’ öte bir anlamı olmalı… Olan<br />

bitenlerin, hayatın bize hatırlatmaya<br />

çalıştığı bir bilgi, içimizden çıkartmaya<br />

uğraştığı bir cevap, durağan kalmış bir<br />

yanımızı ortaya koymamız için verdiği –<br />

bazen sert – bir teşvik niteliğinde bir<br />

anlamı olmalı diye düşünüyordum.<br />

Sonra göklerin hareketlerini bu amaçla<br />

gözlemeye ve yazmaya başladım.<br />

Zamanın bir ruhu, hepimizi belirli<br />

deneyimlere maruz bırakan bir enerjisi<br />

vardı. Ben insanlara başımıza gelecek<br />

olanları değil, içinden geçilen süreci ve<br />

bunu bir şeyler öğrenerek geçirmek için<br />

neleri fark etmemiz, hangi sorular<br />

üzerinde çalışmamız gerektiğini anlatmak<br />

için yazmaya başladım.<br />

Annemizin rahminden çıkıp dünyanın<br />

rahmine düşüyoruz! Burada geçirdiğimiz<br />

zamanda terk edilmiş, ihmal edilmiş,<br />

sevgisiz ve korunmasız bırakılmış değiliz.<br />

Yaşadığımız her şey ÖZ’ümüzdeki çok<br />

kıymetli nitelikleri fark etmemize,<br />

saflaştırmamıza ve verimli kullanmayı<br />

öğrenmemize hizmet ediyor. İnsanlığın<br />

büyük yolculuğuna kendi<br />

deneyimlerimizle değer katıyoruz. Her<br />

insan kendi özgün haritasının nitelikleri<br />

doğrultusunda bunu yapıyor.<br />

2. Danışmanlık hizmeti verdiğim kişilere<br />

haritalarında var olan niteliklerin kötü ya da<br />

iyi olmadığını, özgün bir bütünün parçaları<br />

olduğunu ve bir arada uygun şekilde<br />

işlemeyi becerdikleri zaman, muhteşem<br />

bir fonksiyon üretebildiklerini anlatmaya<br />

çalışıyorum.<br />

Ben bilginin kaygı değil şifa vermesi<br />

gerektiğini düşünüyorum. Kendini bilmek<br />

en büyük şifa! Zira kendisiyle yüzleşebilen,<br />

kendini olduğu gibi kabul eden insan,<br />

kabul edilebilir olduğunu sandığı yapay bir<br />

görüntü vermek için ile değil ÖZ’ündeki<br />

gerçeği ortaya koymak için yaşıyor.<br />

Dünyayı ve insanları da oldukları gibi<br />

görmekten ve kabul etmekten,<br />

yaşadıklarını olması gereken yere koyup<br />

yola devam etmekten korkmuyor.<br />

3. Tüm çabam yazdıklarımla ve verdiğim<br />

danışmanlık ve eğitim hizmetleriyle,<br />

dokunduğum herkese bunu hatırlatmak.<br />

Mütevazi ama çok kıymetli yolculuklarımız<br />

var. Ben de sadece payıma düşeni saygı<br />

ve özenle yerine getirmeye çalışıyorum.<br />

Meltem Reyhan<br />

Araştırmacı, Yazar<br />

@mltmguner<br />

www.meltemreyhan.com<br />

1. İnsanın anlam arayışında kendini<br />

tanıması ve öğretilmiş, benimsenmiş<br />

düşünce kalıplarından özgürleşmesine<br />

yardımcı olacağını düşündüğüm alanlarda<br />

yazığım kitap ve makaleler, eğitim ve<br />

atölyelerle farkındalık oluşturma<br />

gayretindeyim. Ele aldığım konuların<br />

başında rüya geliyor ve elbette buna bağlı<br />

olarak semboller, aile modellerinin<br />

seçimlerimiz üzerinde etkileri, bedenimizle<br />

ve doğayla olan ilişkimiz. Hepsini bir bütün<br />

olarak değerlendiriyorum. İnsanın kendine<br />

bakış açısının bütünsel olması için hayatın<br />

ilahi dilini okuyabilmesi gerektiğini<br />

düşünüyorum. Çalışmalarım bu minvalde<br />

ilerliyor.<br />

2. Öncelikli araçlarım kitaplarım ve dijital<br />

ortamda paylaştığım videolarımda<br />

anlattıklarım. Sonrasında da atölye<br />

çalışmalarım ve akademimde verdiğim<br />

dersler. Benim çıkış noktam kendi<br />

yolculuğum ve yaşadığım deneyimler<br />

üzerine bir hikâye örgüm var. Yaklaşık 12<br />

yıldan bu yana bireysel danışmanlıklar ve<br />

grup çalışmaları vesilesiyle tanıdığım ve<br />

dinlediğim insanların hikayelerindeki<br />

benzerlikler de beni temelde<br />

etkilendiğimiz konuların benzerliklerini bir<br />

araya getirerek anlatmaya sevk etti. İlk<br />

kitabım ‘’Niyet Defteri’’ bu anlamda uzun<br />

yıllardır okurumun başucu kitabı olma<br />

özelliğini taşıyor. Diğer kitaplarımda da<br />

hem bilgi hem de okurun kendi içsel<br />

yolculuğunda yardımcı olacağını<br />

düşündüğüm çalışma teknikleri<br />

paylaşıyorum. Kısacası okurumu bir<br />

anlamda bir konuya odaklanmaya davet<br />

ediyorum. Rüya yorumlama konusunu ele<br />

aldığım kitabımda önerdiğim çalışmalarla<br />

birçok sorununu fark eden veya aradığı<br />

soruların cevaplarını bulan yüzlerce<br />

kişiden mesajlar alıyorum.<br />

3. Bu yolculuk benim için ölünce bitecek<br />

olan yaşamın bir parçası diyebilirim.<br />

Öğrencilerime aktardığım bilgilerin,<br />

kitaplarımın, eğitim hayatına devam<br />

etmesi için desteklediğim çocuklarımızın<br />

katacağı zenginliklerin ben öldükten sonra<br />

da devam etmesine katlı sağlayacağına<br />

inanıyorum. Kolektif alanda sağladığımız<br />

katkı benim hayat felsefemin mihenk<br />

taşıdır. İnsanlara yardım etmek, destek<br />

olmak, manevi olarak kendilerine<br />

yakınlaşmaları için katkı sağlamak benim<br />

hayat amacım. Gönüllük esaslı<br />

çalışmalarımda çocukların, kadınların<br />

hayatlarının nasıl dönüştüğünü<br />

gözlemlediğimde şevkim daha da artıyor.<br />

Dergimizdeki kısıtlı alan nedeniyle, üstel-aydınlanmış-bilinçli ve huzurlu insanlara dönüşmemize kılavuzluk eden onlarca<br />

isim arasından hayli zorlanarak ancak 12 isim belirlemek durumunda kaldık. Ve bu özel kalplere 3 soru yönelttik.<br />

1. İnsanlara hangi alanlarda ve ne amaçla rehberlik ediyorsunuz?<br />

2. Bunu hangi araçlarla / yöntemlerle yapıyorsunuz?<br />

3. Bu yolculukta varmayı hedeflediğiniz nihai bir durak var mı?


Orkun Kargöz<br />

Bütünsel Egzersiz Uzmanı,<br />

Marmara Üni. & Galata Üni. Öğr. Gör.<br />

Yoga&Pilates, Master Trainer<br />

@orkunkargoz,<br />

www.fitnessline.com.tr<br />

www.onlinewellnessstudio.net<br />

1. Ben insanların kendilerini bilen bireyler<br />

olmaları konusunda rehberlik yapıyorum.<br />

Buna da fiziksel beden gelişimi ile<br />

başlıyorum. Fiziksel bedenimiz,<br />

sorunlarımız ile başa çıkabildiğimizi<br />

anlayabildiğimiz en elverişli alan ve<br />

rehberdir. Çünkü fiziksel bedenin istenilen<br />

duruma gelmesi garantidir. Yeter ki gerekli<br />

adımların sabırla atılmasına zemin<br />

oluşturulsun. Bu yolculukta atılan her<br />

adım, çekilen her acı, bizi duruma karşı<br />

sınayan her an’ın rehberliği sayesinde<br />

“zihin beden”e ve “ruhsal beden”e köprü<br />

kurulabilir.<br />

Okuldaki eğitimlerde öğrencilerimin<br />

idealist ve yaratıcı meslektaşlar haline<br />

gelmesi; Yoga derslerime gelenlerin<br />

hayatta kalmak ile yaşamak arasındaki<br />

farkı anladıktan sonra hayatı seremoniye<br />

çevirebileceklerini fark edebilmeleri;<br />

Pilates derslerime gelenlerin fiziksel<br />

beden yolculuklarında ihtiyarlamayan<br />

bedenler yaratabileceklerini<br />

anlayabilmeleri; çevremde bildiğini bilen<br />

eğitmenler, öğrenciler, dostlar,<br />

akrabalarımın olması… benim bu yoldaki<br />

amacımdır.<br />

2. Üniversitede öğrencilerime kitap<br />

ezberletmek yerine bilgiyi nasıl<br />

kullanabileceklerini öğretiyorum. Bilginin<br />

içine insani değerler yerleştiriyorum. Yoga<br />

derslerimde 3 bedende bütün olabilme<br />

halini anlatıyorum. Yoga öğretileri, gerçek<br />

zenginliği anlayabilmemi, onu<br />

yaşayabilmemi ve aktarabilmemi sağladı.<br />

Çok zenginiz. Sahip olduğumuz zenginliği<br />

fark edebilenler yaşadığı hayatı<br />

dönüştürebilirler. Dönüşüm kökten bir<br />

değişim ve geriye adım atmayarak<br />

sağlanabilir. Yöntemim, herkesin kendi<br />

gücünü fark etmesi ve onu<br />

kullanabilmesini sağlamak. Nedir bu<br />

zenginlik diye sorarsanız; sonsuz<br />

kabullenme gücü / eşsiz yaratıcı enerji /<br />

kararda devamlılık farkındalığı / şefkat,<br />

koşulsuz sevgi / yüce adalet / duru bir<br />

görü, farkındalık / özgür bir ruh, derim<br />

size. Ayrıca kurucularından olduğum<br />

Online Wellness Studio, wellness’a dair<br />

tüm komponentleri içeren dijital bir<br />

platform. Bizde olanı sonsuz kişiyle<br />

paylaşmayı deniyoruz. Fiziksel olarak bize<br />

yakın olamayan herkese ekrandan sesimizi<br />

duyurarak, yaşama duyduğumuz sevinci<br />

ve yaşamın ihtiyacı olan bilinci gün yüzüne<br />

çıkarıyoruz. Zihnen, bedenen ve ruhen iyi<br />

olabilme haline destek verebilmek için en<br />

yüksek algıyı ve inancı kullanıyoruz. Bu<br />

algıyı da; yoga, dans, pilates, mandala,<br />

astroloji, holistik beslenme, ses terapisi,<br />

hızlı okuma ve okuduğunu anlama, nefes,<br />

yazarlık gibi ders ve atölyelerin içine<br />

yerleştiriyoruz.<br />

3. Bu yolda hep hedef var, hiç durak yok.<br />

Sır da bu. Hayat boyu öğrenci olmak. Daha<br />

iyi ve sürekli öğrenme yönteminin ise<br />

öğretmek olduğunu hep hatırlamak<br />

gerekiyor. ‘Bilmek başka olmak başkadır’<br />

der Mevlâna. Bir durak olacaksa<br />

muhakkak, Olmak’tır benim için o.<br />

‘Dans etmeyi bırak, dansın kendisi ol!’<br />

Pınar Boylu Gogulan<br />

School of Younity International Kurucusu &<br />

Türkiye Recall Healing Temsilcisi, Danışman & Yazar<br />

@pinargogulan / www.schoolofyounity.com<br />

1. Bilimsel gerçeklerin ışığında,<br />

danışanlarımın ve öğrencilerimin bütünsel<br />

gelişim ve dönüşümlerine katkı sağlamayı<br />

hedefliyorum. Hücresel sağlığımız ve<br />

duygularımız arasında bir bağ var. Fiziksel<br />

rahatsızlıklar ve iç çatışmalar arasındaki<br />

bağlantıyı bilinç dışından bilinç seviyesine<br />

taşıdığımızda, gelişim, değişim ve<br />

dönüşüm kaçınılmaz oluyor. 21. yüzyılda<br />

insanın öz potansiyelini bütünsel<br />

yaklaşımla uyandırmayı, fiziksel, zihinsel ve<br />

ruhsal bedenlerinde harmoni ve dengeyi<br />

yakalamaları için rehberlik etmeyi<br />

amaçlıyorum. Kurumlara, bireylere,<br />

ailelere yaşamlarındaki düğümleri<br />

çözmeleri, potansiyellerini<br />

gerçekleştirmelerine engel olan<br />

çatışmalardan özgürleşmeleri için sorular<br />

soruyorum. Alerji, migren, reflü veya uyku<br />

apnesi gibi kronik rahatsızlıkların bilinç<br />

dışındaki duygusal çatışmasını çözerken<br />

aynı zamanda Asperger / Otizm,<br />

Hiperaktivite, kaygı bozuklukları veya kısır<br />

döngüde devam eden iflas, kaza, ameliyat<br />

travmaları gibi daha girift konularla da<br />

çalışmalarım var.<br />

2. Eğitim ve seminerlerimde<br />

aktardıklarımın yanı sıra, Işık Her Zaman Bir<br />

Yolunu Bulur, Lacivert, Mor, Siyah ve Lâl<br />

kitaplarımda da vaka çalışmalarıma ve<br />

kendi deneyimlerime yer veriyorum. Ayrıca<br />

EARTh (Dünya Regresyon Terapistleri<br />

Birliği) ve International Board of<br />

Regression Therapists üyesiyim. Aynı<br />

zamanda da Dr. Gilbert Renaud ile birlikte<br />

kurduğumuz Türkiye Recall Healing<br />

Enstitüsü’nün ve sisteminin exclusive<br />

temsilcisiyim. Danışmanlıklarımın temelini<br />

Dr. Ryke Geerd Hamer’ın Yeni Alman Tıbbı,<br />

Dr. Claude Sabbah’nın Total Biyolojisi,<br />

Recall Healing sistemi ve Regresyon<br />

çalışması oluşturuyor. NLP Master<br />

Practitioner, Deep Memory Process<br />

(Hücresel Derin Anı Temizliği), Gestalt<br />

Terapi, Kinesiology teknikleri de takım<br />

çantamın önemli anahtarlarından.<br />

3. Tek bir nihai durak söyleyemem ama<br />

varmayı arzuladığım hedeflerim var.<br />

İngiltere’de School of Younity<br />

International’ı kurduk ve Holistik Tıp<br />

alanında İngiltere, Hindistan, Birleşik Arap<br />

Emirlikleri’nde kurumlara-bireylere<br />

eğitimler veriyoruz. Bu eğitimleri online<br />

olarak dünyanın dört bir tarafındaki Holistik<br />

Tıp uzmanlarına ulaştırmak hedeflerimiz<br />

arasında mesela. İngiltere’de ve Türkiye’de<br />

Otizm ile ilgili sosyal sorumluluk<br />

projelerimiz var. Oğlum Demir Vasiliy ile<br />

birlikte yazdığımız Kardeşim Otizmli<br />

kitabımızın diğer serileri de fırında pişiyor.<br />

Pandemi öncesinde kurduğumuz<br />

OutismTalks ile de ulaşmak istediğimiz<br />

hedef, otizm spektrumunda olan<br />

‘dezavantajlı’ görünen çocuk veya yetişkin<br />

olsun her bir bireye kendi öz<br />

potansiyellerini gerçekleştirmeleri ve<br />

kendi yeteneklerini parlatmaları için alan<br />

açmak. Otizm ile ilgili toplumsal<br />

farkındalığı geliştirmek.


Sintia Mazon<br />

YOUniversity & Niagara Wellness Kurucusu,<br />

PhD Tamamlayıcı Sağlık Bilimleri<br />

@sintia_mazon / www.youniversity.world<br />

Volkan Ulusan<br />

Psikolog,<br />

NLP Master Practioner, Yazar<br />

@vulusan / www.volkanulusan.com<br />

Fotoğraf: Betty Mazalto<br />

değiliz. Bütün hücrelerimizin ve<br />

bedenimizin fizikselde var olmasını<br />

sağlayan, katmanlardan oluşmuş enerji<br />

alanlarıyız. Bu alanda tüm fiziksel ve<br />

duygusal kalıplarımız, kişisel<br />

problemlerimiz, geçmişimiz data olarak<br />

var olur. Biz tamamlayıcı terapötik<br />

yöntemler kullanarak bu dataları okuyup<br />

bütünsel bir yaklaşımla fiziksel bedeninin<br />

yanısıra, duygusal beden, zihinsel beden<br />

ve ruhsal bedenle çalışır, bu katmanlar<br />

arasında bir bağlantı, hizalanma ve denge<br />

ararız.<br />

3. Benim de, ekibimin de en büyük hayali<br />

yediden yetmişe herkesin YOUniversity<br />

eğitimini alabilmesi. Çocuklara, ergenlere,<br />

ebeveynlere yönelik modülleri hayata<br />

geçirmeye çalışıyoruz. Kendimizi tanıma<br />

ve dengeleme bilinçliliğinin çok daha<br />

erken yaşlarda başlamasıyla kendi<br />

sınırlamalarımızı fark edebilir ve bunlara<br />

çözüm bulabiliriz ve hayatımızı çok daha<br />

“mevcut” olarak yaşayabiliriz.<br />

1. Hepimizin hayatında dönüm noktaları<br />

vardır ve hayat boyu çeşitli zorlukların;<br />

değişimlerin, kayıpların, travmaların<br />

üstesinden gelmeye çalışırken kopukluklar<br />

yaşarız. Bu kopukluklar bizi daha sonra<br />

fiziksel, duygusal, düşünsel, enerjisel ve<br />

ruhsal boyutlarda baş etmekte<br />

zorlandığımız dengesizliklere taşır. Bu<br />

süreçte bize net ve berrak bir bakış açısı<br />

kazandırabilecek bir destek ararız. Ben ve<br />

ekibim danışanlarımızın kısır<br />

döngülerinden çıkıp tatmin dolu bir yaşam<br />

yaratmaya doğru adım atmaları için onlara<br />

bireysel ve grup desteği sağlıyoruz.<br />

YOUniversity eğitmenleri olarak programa<br />

katılan öğrencilerimize kendilerini<br />

duygusal ve fiziksel olarak regüle<br />

edebilmelerini sağlayan araçlar vererek<br />

kendi hayatlarının dizginlerini ellerine<br />

almaları için rehberlik ediyoruz.<br />

İyileşme çok yönlü ve kişiye özel bir<br />

süreçtir çünkü herkes eşsizdir. Kalıcı bir<br />

dengede olma hali için danışanlarımızın<br />

ilişkilerini, yaşam ortamlarını, iş hayatlarını,<br />

yeme alışkanlıklarını, hareket<br />

alışkanlıklarını, fiziksel ve duygusal<br />

dayanıklılıklarını, stresle baş etme<br />

şekillerini, uyku düzenlerini takip ediyor,<br />

zihinsel, duygusal ve fiziksel boyuttaki bu<br />

kopukluklara yöneliyoruz.<br />

2. Terapötik süreç aynı zamanda bir eğitim<br />

sürecidir. Danışanlarımıza uzmanlık<br />

alanlarımız olan Brennan Healing Science,<br />

Enerji Tıbbı, Tamamlayıcı Tıp, Nörobilim,<br />

Nörobiyoloji, Gestalt Terapi, Fonksiyonel<br />

Tıp, ACMOS Bioenerjetics, Aile Dizimi gibi<br />

teknikler kullanarak geniş bir yelpazeden<br />

yaklaşma imkanımız var.<br />

İnsan bedeni kendini sürekli yenileyip<br />

optimum dengeye getirmeye programlı<br />

bilge bir organizmadır. Tek yapmamız<br />

gereken optimum dengeyi bozan<br />

faktörleri belirleyip onlar üzerinde<br />

çalışmak. Biz sadece organlarımızı ve<br />

sistemlerimizi oluşturan hücre kümeleri<br />

1. Benim felsefem "mutlu insan, mutlu<br />

yaşam"… Önce makine mühendisi, sonra<br />

psikolog oldum. Kendi mutlu yaşamımı<br />

inşa ettim. Bitirdiğim 2 üniversite ve yüksek<br />

lisansın ardından aldığım onlarca farklı<br />

eğitimden sonra bu felsefemden<br />

hareketle Yaşamı Keşfet Akademisi’ni<br />

kurdum. Tüm bildiklerimi bütünsel bir<br />

yaklaşımla harmanlayarak Yaşam<br />

Danışmanı olarak, kurumların ve bireylerin<br />

hayatlarında farkındalık yaratabilmek<br />

amacıyla aktarıyorum. Ağırlıklı olarak<br />

ilişkiler, depresyon ve kaygı bozuklukları<br />

üzerine çalışıyorum. Öncelikli amacım<br />

çocukluktan gelen yaşam travmalarının<br />

veya yanlış inanç kalıplarının bugüne<br />

etkilerini azaltabilmek.<br />

2. Toplu eğitimler, grup workshopları,<br />

seminerler ve TV sohbetleri dışında<br />

bireysel danışmanlıklarım oluyor sıklıkla.<br />

Elbette her danışanın ihtiyacı farklı. O an<br />

neye ihtiyacı varsa onu sunmak benim<br />

görevim. Psikoloji biliminin araçlarına<br />

ilaveten el çantamda, başta nefes<br />

teknikleri olmak üzere, NLP, Şema Terapi,<br />

Sanat ve Jung Yaklaşımı, Regresyon, EFT,<br />

Aile Dizimi, Temel Hipnoz, Universal Enerji<br />

ve Reiki de bulunuyor. Blog yazılarımın<br />

dışında fayda yaratması amacıyla herkes<br />

için hızlı, kolay ve etkili rahatlama<br />

tekniklerini anlattığım ‘Elvada Stres’ isimli<br />

bir de kitabım var.<br />

3. Sanırım cevabı kelimelerle anlatmak için<br />

biraz büyük bir soru bu… Benim hayalim<br />

insanların içsel huzura kavuştukları, mutlu<br />

oldukları bir dünya… Bunun için<br />

çalışıyorum, bunun için çalışıyoruz… Bunu<br />

ömrüm elverdiğince sürdürebilmeyi<br />

arzuluyorum.


07<br />

ASILIN<br />

KÜREKLERE!<br />

DENİZLE BİR OLMAYA GİDİYORUZ.<br />

62/66<br />

Bir cumartesi sabahı, saat 9:30’da Haliç’in<br />

ortasındayım. Bir şeyi hayatımda ilk kez<br />

denemenin, bir spora yeni başlamanın,<br />

günü İstanbul’da denizin ortasında<br />

karşılamanın heyecanı içindeyim.<br />

Denizi, İstanbul’u, sporu; üç büyük aşkımı<br />

birleştiren şahane bir gün. Müthiş bir his;<br />

muhteşem İstanbul’umu denizden<br />

izliyorum, denizin ortasından, denizle bir.<br />

Çocukluğumda basketbol oynayarak<br />

başladığım spor, hayatımın en büyük ve<br />

önemli parçalarından. Yıllardır profesyonel<br />

olarak da çeşitli alanlarda spor<br />

sektöründeyim; aktif koşucuyum, yanı sıra<br />

bir sürü farklı spor dalıyla ilgileniyorum ve<br />

bu sporlara 36 yaşımda bir kış günü,<br />

Altınboynuz Spor Kulübü’nde başladığım<br />

“deniz küreği” de eklenmiş oldu.<br />

Peki ben nasıl karar verdim bu sporu<br />

denemeye ve bu sayıda sizleri deniz<br />

küreğiyle buluşturmaya?<br />

“Oldukça tesadüfi oldu<br />

benim küreğe başlamam.<br />

Yaklaşık 1,5 sene önce<br />

pandemi döneminin<br />

başlarında yeni tanıştığım bir<br />

komşumun önerisi ile<br />

başladım,” diye anlatıyor<br />

Evrim (35, Film Dağıtımcısı).<br />

“Çok disiplinli bir spor<br />

hayatından çıkmıştım, beni<br />

zorlayacak veya disipline<br />

sokacak herhangi bir spor<br />

aktivitesi ile asla bağ<br />

kuramıyordum.<br />

Basketboldan sonra birçok<br />

farklı spor denemiştim,<br />

ancak suya ilk indiğim gün o<br />

1 saatin hızla geçtiğini ve<br />

teknenin antrenmanın<br />

başından sonuna belli bir<br />

hızda gitmesini sağlamak<br />

için sadece fiziksel kuvvetin<br />

değil; tekniğin ve ekip<br />

koordinasyonun en doğru<br />

biçimde olması gerektiğini<br />

anladım. Tek bir harekete ve<br />

hedefe odaklanmanın nasıl<br />

bir duygu olduğunu<br />

geçmişte çoğu kez<br />

yaşadığımdan, beynimde<br />

kürek sporu ile ilgili bir<br />

şeyler klik etti. Buna bir de<br />

ek olarak yoğun ve stresli<br />

yaşamlarımızda zihnimi<br />

durdurabilmeyi sadece<br />

sudaki antrenmanlarla<br />

sağlayabildiğimi fark edince;<br />

bu spor beni hem fiziksel<br />

hem de zihinsel olarak<br />

geliştiren bir yaşam biçimi<br />

haline geldi.”<br />

Kürek vücudun her bölgesini çalıştıran bir<br />

spor. Disiplin, teknik, dayanıklılık,<br />

devamlılık, kuvvet, ekip koordinasyonu,<br />

tempo, denge; hepsinin bir arada olması<br />

gerekiyor. Bunu ilk denemede bile fark<br />

etmek mümkün. Atatürk’ün de çok sevdiği<br />

sporlardan biri olan kürek sporu;<br />

Türkiye’de 1923’te Deniz Sporları<br />

Federasyonu’na bağlandıktan sonra daha<br />

da gelişmiş. Cumhuriyet döneminde<br />

İstanbul Kürek Şampiyonluğu adı altında<br />

düzenli yarışmalar yapılmaya başlanmış.<br />

1953 yılında Türkiye Kürek Federasyonu<br />

FİSA’ya kabul edilmiş (kaynak:<br />

spor.istanbul). Kürek sporu Olimpik ve<br />

Deniz Küreği olmak üzere ikiye ayrılıyor ve<br />

Yazı: Pınar Morpınar<br />

pinarmorpinar@gmail / @pinarmorpinar<br />

Fotoğraflar: Altınboynuz Spor Kulübü ve Moda Kürek Kulübü arşivlerinden<br />

Fenerbahçe altyapısında birlikte basketbol<br />

oynadığım, 26 senelik eski takım<br />

arkadaşım sevgili Evrim Özkan benim için<br />

bu yazının ilham kaynağı oldu aslında.<br />

Kürek sporunu biliyordum elbette ama<br />

deniz küreğine dair bir bilgim yoktu.<br />

Evrim’in bir süredir yaz-kış, ağırlıklı olarak<br />

gün doğumunda Haliç’ten yaptığı<br />

paylaşımlarla dikkatimi çekmeye başladı.<br />

Daha sonra algıda seçicilikle farklı<br />

kulüplerin isimlerini duymaya başladım.<br />

Evrim zaten çok iyi bir sporcudur da,<br />

küreğe karşı farklı bir tutkusu olduğunu<br />

anladım paylaşımlarından. Bir şeyleri<br />

büyük bir tutkuyla, heyecanla yapan<br />

insanlar beni çok besliyor, bana çok ilham<br />

veriyor. Tahminimde yanılmamışım;<br />

Evrim’le konuşunca anladım.


kulübü olduğunu öğrenmek oldu! Moda<br />

Kürek Kulübü kurulalı henüz 8 ay olmasına<br />

rağmen şubat ayında katıldıkları ilk<br />

yarışları Büyükler Köyceğiz Kupası’ndan bir<br />

sürü madalya ile dönmüşler. Birlikte çok<br />

çalışıp, çok eğleniyorlar. Kurucuları Ulaş<br />

Gürpınar ve tesadüfen yıllar önceden<br />

tanıdığım Görkem Güngör ile buluştuk. Her<br />

ikisi de kürek sporuna 13 yaşındayken,<br />

1<strong>99</strong>5 yılında başlamışlar, tabii o zamanlar<br />

Deniz Küreği yokmuş. Ulaş; “Kulüp<br />

başkanlığı, antrenörlük, sporculuk<br />

sıfatlarımdan önce bir kürek-sever olarak<br />

hedefim küreği Türkiye'de yaygınlaştırıp bu<br />

spora erişemeyenlere, özellikle de kız<br />

çocuklarına, imkan yaratmak. Erkeklere<br />

göre hayata geride başlayan kız çocukları<br />

için minik de olsa bir kapı açabilirsem, tek<br />

“Sokağa çıkma yasakları<br />

kalktıktan sonraki dönemde<br />

Fenerbahçe-Bostancı sahil<br />

yolunda spor yaparken<br />

denizde kürek çekenleri<br />

görmeye başladım, bu spor<br />

tekrar ilgimi çekmeye<br />

başladı. 2021 sonbaharında<br />

nerede deneyebileceğimi<br />

araştırırken Instagram’da<br />

takip ettiğim bir hesapta<br />

Moda Kürek Kulübü’nden<br />

bahsedildiğini gördüm ve<br />

hemen iletişime geçtim,”<br />

diyor İpek.<br />

2017 senesinde küreğe başlayan ve<br />

haftada 6 gün her sabah antrenman yapan<br />

Selin Baltacıoğlu da (31, Tasarımcı)<br />

erkencilerden; “Sabah çok erken saatlerde<br />

antrenmana gitmek zorlasa da<br />

sonrasındaki motivasyonla işe gitmek beni<br />

küreğe daha çok bağladı. Gerek yakın<br />

çevrem gerek iş arkadaşlarım sabah<br />

antrenmanlarından sonra güne<br />

başladığımda daha enerjik ve pozitif<br />

olduğumu söylüyorlar ve bunu kesinlikle<br />

hissediyorum. Her sert antrenman benim<br />

için motivasyon kaynağı oldu,” diye<br />

anlatıyor. Selin 26 yaşında başladığı kürek<br />

sporunda, her seneye bir sürü madalya<br />

sığdırmış. Başlarken niyeti ayda 2-3 kez<br />

kürek çekmek ve sportif faaliyetlerini<br />

çeşitlendirmek olan İpek, yarışlara<br />

batarken Fenerbahçe - Bostancı sahilini<br />

denizden izlemek, ara sıra yunuslara<br />

rastlamak bu sporu ne kadar sık<br />

yaparsanız yapın eskimeyen, her seferinde<br />

mutluluk veren deneyimler,” diyor.<br />

Kendisini hayatı boyunca Fenerbahçe’den<br />

aynı denize bakıp, her gün farklı bir halini<br />

görüp, ona her gün yeniden aşık olan biri<br />

olarak, çok iyi anlıyor ve sahilimi denizden<br />

izlemek için ben de sabırsızlanıyorum.<br />

İstanbul, Haliç’te güneş doğarken<br />

başlayıp, kürek sporunun çok yaygın<br />

olduğu Londra’da, Lea Nehri’nde devam<br />

eden hikayeler de var! Evrim’in küreğe<br />

başlamasına vesile olan komşusu Zeynep<br />

Erarslan (36, Avukat); Londra’ya taşındıktan<br />

sonra küreğe devam etmek istemiş. Bir<br />

bir kız çocuğu bile olsa yetiştirip<br />

kulübe üye olabilmek beklediğinden daha<br />

Fenerbahçe, Galatasaray gibi kürek<br />

zor çıkmış fakat kararlılıkla uğraştıktan<br />

sporunun köklü kulüplerine, oradan da<br />

sonra Kuzey Doğu Londra'da yer alan Lea<br />

Milli Takıma gitmelerini sağlayabilirsem ne<br />

Rowing Club'ın kadın takımlarından birine<br />

mutlu bana,” diyor.<br />

kendini kabul ettirmeyi başarmış.<br />

bu yazının asıl konusu olan Deniz Küreği<br />

ise Türkiye’de 2010 yılından beri yapılıyor.<br />

Olimpik Kürek (durgun su) ve Deniz Küreği<br />

(rekreasyon) arasındaki teknik farklara<br />

uzun uzun girmeyeceğim ama kaynakları<br />

araştırırken şöyle bir cümleye rastladım;<br />

Olimpik kürekçi İsveçli Lassi Karonen, “İkisi<br />

arasındaki tek benzerlik küreğin hareketi,<br />

geri kalan her şey farklı,” demiş. Deniz<br />

küreğinde Türkiye’de kullanılan tekneler<br />

tek çifte (iki kürek, bir sporcu), iki çifte (dört<br />

bir parçası haline getirmiş kişi sayısı tahmin<br />

ettiğinizden de fazla. Mesela Altınboynuz<br />

Spor Kulübü’nde deneme antrenmanına<br />

çıktığım Emin Nurgör bunlardan biri. Emin;<br />

“Daha önce profesyonel olarak spor<br />

yapmayan bir birey olarak bir arkadaşım<br />

vasıtasıyla Altınboynuz Spor Kulübü<br />

sayesinde tanıştım kürek sporuyla. Kapalı<br />

alanlarda yapılan sporları çok<br />

sevmediğimden bu sporu çok<br />

benimsedim ve kürek sporuyla olan<br />

maceram 2015 yılında başlamış oldu,”<br />

Böyle idealist, hayatını küreğe adamış, bu<br />

spora ve onu öğretmeye tutkuyla bağlı,<br />

her yaştan öğrenci yetiştiren antrenörlerin<br />

varlığı geleceğe dair umutlarımızı arttırıyor<br />

ve sporun gelişmesini sağlıyor.<br />

Pandeminin bu spora ilginin büyümesinde<br />

ciddi etkisi olmuş. Kulüp sayısında ve<br />

kulüplerin üye sayısında oldukça artış<br />

olmuş; hem İstanbul’da, hem de bir çok<br />

şehirde. Moda Kürek Kulübü’nden İpek<br />

Güleç (38, Finansçı); üniversiteyi<br />

öğrencilerin ve şehir halkının kürek<br />

sporuna yoğun ilgi gösterdiği Boston’da<br />

okumuş, o zamanlardan bu spor aklında<br />

olumlu bir yer etmiş. İstanbul’da amatör<br />

sporcuların bu sporu yapma imkânı<br />

olduğunu bilmediği için yakın zamana<br />

kadar deneme fırsatı olmamış; ta ki<br />

başımıza pandemi gelene kadar.<br />

Bu dosyayı hazırlarken dikkatimi çeken<br />

noktalardan biri de, küreğe “bir<br />

deneyeyim” diye merak ederek<br />

başlayanların, nasıl ve kaç yaşında<br />

olurlarsa olsunlar, motivasyonları ne<br />

yönde olursa olsun, bir şekilde hayatını<br />

küreğe adapte etmiş, büyük bir keyifle bu<br />

katılmaya başlamış bile. Haftanın<br />

yoğunluğuna ve kulübün yarış takvimine<br />

göre zamanını ayarlayarak, son<br />

zamanlarda haftada yaklaşık 4-5 saatini<br />

kürek çekerek geçiriyor. Hem su hem<br />

ergometre antrenmanlarının tüm vücudu<br />

çalıştıran çok etkili egzersizler olduğunu;<br />

“Haftanın her günü, daha<br />

güneş doğmadan, Haliç'te<br />

manzaraya karşı, harika 3<br />

takım arkadaşımla beraber<br />

kürek çekmekle, Londra'da<br />

çoğunlukla yağmur altında<br />

4-5 kat kıyafet giymiş bir<br />

şekilde 8 kişilik teknede,<br />

farklı bir dilde ve -kürek<br />

sporu Londra'nın içinde<br />

bulunan kulüplerde olimpik<br />

teknelerle yapıldığındanfarklı<br />

bir stilde kürek çekmek<br />

apayrı iki deneyim. Dirayetle<br />

çabalamak, sabretmek, bir<br />

takımın parçası olmak ve iyi<br />

bir antrenman veya yarış<br />

sonrasında hissedilen o<br />

tükenmişlikle bir şeyi<br />

başarmış olma hissi ise<br />

ortak,” diyor Zeynep. Müthiş değil mi<br />

sizce de?<br />

kürek, iki sporcu) ve dört çifte (dümencili,<br />

sekiz kürek, beş sporcu) olarak<br />

sınıflandırılıyor ve Büyükler Ligi, Master<br />

kategorisi ve U19’ların yer aldığı Altyapı<br />

Ligi mevcut. Küreğe başlama yaşı ise 12-13<br />

civarında, dünyada 90+ yaş kategorisinde<br />

yarışanlar varmış.<br />

Konuştuğum herkes farklı mesleklerden,<br />

küreğe farklı yaşlarda başlamış insanlar,<br />

ancak deniz küreğine 30’lar civarında<br />

başlayıp, kısa süre içinde hayatının önemli<br />

diyor. 38 yaşındayken başladığı küreği<br />

sonrasında kürek antrenörü olacak ve<br />

başkalarına da sevdirmek isteyecek kadar<br />

sevmiş. “Kulübümüzde zeki, çevik ve<br />

ahlaklı sporcular yetiştirmeyi<br />

hedefliyorum,” diyor.<br />

Bu süreçte beni en fazla şaşırtan ve<br />

heyecanlandıran şeylerden biri de,<br />

Evrim’in yönlendirmesiyle en sevdiğim<br />

yerde, bütün hayatımın geçtiği Dalyan<br />

Sahil’de, yani evimin önünde bir kürek<br />

spora devam ediyor ve iş hayatıyla da<br />

beraber götürüyor olmaları. Evrim hemen<br />

hemen her sabah gün doğumunda<br />

minimum 1 saat suda olmaya özen<br />

gösteriyor. “Her geçen günün bir gün<br />

öncesinden daha iyi olmasına çalışıyorum.<br />

Bu sebeple sürekli olarak farklı tekneleri<br />

deniyorum ve bu doğrultuda eğitimler ve<br />

antrenman programları yapıyorum. Tabii<br />

burada en büyük şansım bulunduğum<br />

kulüpte her türlü eğitim/tekne ve<br />

antrenman imkanının olması,” diyor.<br />

dayanıklılık ve kuvvet seviyesinin kısa<br />

zamanda fark edilir şekilde yükseldiğini<br />

belirtiyor ve kürek hamlesinin tekrar eden<br />

kesintisiz bir döngü olması itibariyle<br />

meditatif etkisi olduğunu düşündüğünü<br />

de ekliyor. Ben de ilk antrenmanımda tam<br />

olarak böyle hissetmiştim. “İstanbul’da,<br />

bilhassa Kadıköy’de yaşayıp su ile<br />

bağlantısı güçlü bir aktivite yapmamayı<br />

kendi adıma bir eksiklik olarak<br />

görüyordum. Bu eksikliği gidermesi benim<br />

için önemli. Güneş doğarken veya<br />

Elbette bu sporda da herkesin farklı farklı<br />

hedefleri var. “Geçtiğimiz sene en büyük<br />

hayalim dünya üzerinde herhangi bir<br />

ülkede bir kulüpte istediğim teknede gidip<br />

antrenman yapabilmekti. Bunu çok<br />

tesadüfi bir şekilde amatörce de olsa<br />

geçtiğimiz Ekim ayında iş sebebiyle<br />

gittiğim Cannes’da bir kürek kulübünün<br />

kapısına dayanarak gerçekleştirdim.<br />

Şimdiki hedefim ise Türkiye’deki yarışlarda<br />

Büyükler Ligi’nde takımca başarı


sağlamak. Sonrasında ise Fransa ve<br />

Slovenya’daki Masters Regatta’da<br />

yarışabilecek seviyeye gelip, bir teknede<br />

yer alabilmek,” diye anlatıyor Evrim.<br />

İpek’in temel hedefi bu sporu keyif alarak<br />

uzun yıllar yapmak. “Bunu sağlamak için<br />

de her tekne tipinde teknik açıdan düzgün<br />

kürek çekebilmem, tekniği de kuvvet ve<br />

da, yeni başlayacaklara küreğe biraz şans<br />

tanıyıp sabretmelerini söylüyor ve vakit<br />

ayırmak gerektiğini önemle vurguluyor.<br />

Kürek sporu İstanbul’da ve hatta<br />

Türkiye’de hızla gelişiyor. Haliç’te İBB<br />

tarafından yeni bir Su Sporları Merkezi<br />

kuruluyor. Bu tesis Türkiye’de ilk ve tek<br />

uluslararası standartlardaki Su Sporları<br />

Bilmediğim bir konuyu yazı olarak seçmeyi<br />

ve araştırırken öğrenmeyi, öğrenirken<br />

yazmayı çok seviyorum. Bu dosyayı<br />

hazırlarken de hem yeni bir sporla, hem<br />

bana ilham veren, tatlı bir sürü insanla<br />

tanıştım; önümde yeni ve heyecan verici<br />

kapılar açıldı. Umarım sizin önünüze yeni<br />

kapılar açılmasına, yeni tutkularla<br />

beslenmenize vesile olur!<br />

08<br />

kondisyon ile desteklemem faydalı olur.<br />

Kendimi bu doğrultuda geliştirmeye<br />

çalışıyorum, bir önceki günden daha iyi<br />

çektiğim her günü başarı sayıyorum,” diyor.<br />

Selin de Türkiye'deki federasyon ve özel<br />

yarışlarda, ayrıca yurt dışında da olimpik<br />

tekne ile yarışmak istiyor. Emin Hoca’nın<br />

şahsi hedefi Dünya Master<br />

Şampiyonası’nda yarışmak.<br />

Bu hedefler gözünüzü korkutmasın.<br />

Küreğe; hobi ve rekreasyon için, hayatınıza<br />

bir farklılık katma, yeni bir spor dalı<br />

deneme, haftanın birkaç günü spor yapma<br />

amacıyla başlayabilirsiniz elbette. Yolda<br />

giderken hedeflerinizi büyütmek tamamen<br />

size kalmış. “Enerji yüklemek, motivasyon<br />

arttırmak isteyen herkesi kürek çekmeye<br />

bekleriz. O hazzı aldıktan sonra ne demek<br />

istediğimi daha iyi anlayacaklar,” diyor<br />

Selin. Evrim de kürek sporuna mutlaka<br />

şans vermenizi, sizi gerçekten içine çekip<br />

aldığını söylüyor. İpek; su ile bağlantısı<br />

olan bir şehirde yaşayan, spora az bile olsa<br />

ilgi duyan ve bir kulübe erişebilen herkesin<br />

en azından denemesini öneriyor. “Hangi<br />

gün, hangi saatte, ne sıklıkta gideceğinizi<br />

kendi hayat tarzınıza ve takviminize göre<br />

kendiniz şekillendirebilirsiniz,” diye devam<br />

ediyor. Emin Hoca; “Ben yapamam,<br />

beceremem demesinler; muhakkak bir<br />

denesinler. Hem İstanbul’un göbeğinde,<br />

Tarihi Yarımada manzarasıyla bu lüksü<br />

yaşamak paha biçilemez,” diyor. Ulaş Hoca<br />

Merkezi olacak. Altınboynuz Spor<br />

Kulübü’nün kurucusu Burak Demirsaran;<br />

“Türkiye Kürek Federasyonu’na bağlı<br />

federe olmuş kulüp sayımız şu an 43.<br />

Bunun yanında henüz gerekli işlemleri<br />

tamamlama sürecinde olan yaklaşık 32<br />

kulübümüz daha var. Yeni kulüplerin çoğu<br />

maliyet ile ilgili olarak genel anlamda<br />

rekreatif kulüpler; kulüp kurma ekonomisi<br />

bu dönemde kulüpleri Deniz Küreği<br />

kategorisine doğru itiyor. Var olan kulüpler<br />

bu kategoriden Olimpik kategoriye<br />

geçmeye çalışıyor. Ekonomi ve katılım<br />

geliştikçe bu geçişin hızlanacağını<br />

düşünüyoruz,” diyor. Altınboynuz’un<br />

konumu ve vizyonu itibariyle civardaki<br />

üniversite öğrencilerine (Kadir Has<br />

Üniversitesi) antrenman imkanı tanıması ve<br />

semtteki gençlerin bu spora başlamalarına<br />

da vesile olması gerçekten çok kıymetli.<br />

Ben bu satırları yazarken ve her yazdığım<br />

kelime beni daha da heveslendirirken;<br />

Mart’ın ortasında İstanbul karla kaplandı ve<br />

Moda Kürek Kulübü’nden ve Altınboynuz<br />

Spor Kulübü’nden karın altında denize<br />

çıkanların muhteşem fotoğraflarını<br />

görünce bir kez daha fark ettim ki; bu<br />

spora devam etmeyi kesinlikle çok<br />

istiyorum! Ayrıca ne yalan söyleyeyim;<br />

Moda Kürek Kulübü’nün yerinin evimin<br />

önünden denize girmeye çok elverişli<br />

olması da beni gelecek aylar için çok<br />

heyecanlandırıyor :)<br />

Bir şeyi hayatınızda ilk kez denemeyi, ona<br />

tutkuyla bağlanmayı, takım arkadaşlığını,<br />

birlikte deneme, birlikte başarma<br />

mutluluğunu, sporla denizi birleştirmeyi,<br />

önünüze yeni hedefler koymayı, baharla<br />

birlikte içinizde yeni çiçekler açmasını<br />

isterseniz, bence siz de bu spora bir şans<br />

verin ve kendinize hatırlatın: Kalpten<br />

istersek, emek verirsek, her şeyi<br />

yapabiliriz! Belki denizlerde karşılaşırız,<br />

ne dersiniz?<br />

Bu yazıya olan çok değerli katkıları için<br />

sevgili Evrim Özkan (@evrimozkan) başta<br />

olmak üzere; (alfabetik sırayla) Burak<br />

Demirsaran, Emin Nurgör, Görkem Güngör,<br />

İpek Güleç, Selin Baltacıoğlu, Ulaş Gürpınar,<br />

Zeynep Erarslan’a, Altınboynuz Spor Kulübü<br />

(@altinboynuzsporkulubu) ve Moda Kürek<br />

Kulübü’ne (@modakurekkulubu) çok<br />

teşekkür ederim.<br />

Ve son olarak; kürek söz konusu olunca,<br />

sevgili Remzi Amcamın; bir kürek efsanesi<br />

Remzi Tan’ın adını geçirmemek olmaz.<br />

1959’da Galatasaray Adası’nda başlayıp 12 yıl<br />

İstanbul Şampiyonluğu, 11 yıl Türkiye<br />

Şampiyonluğu yaşayıp 5 kez milli olduğu;<br />

1<strong>99</strong>6 itibariyle 2 dönem Federasyon<br />

Başkanlığını, son 5 yılda da Federasyon<br />

Başkan Vekilliğini yaptığı kürek sporunu, bu<br />

spora olan aşkını ve anılarını kendisinden<br />

dinlemek büyük zevk ve şans. Ona da<br />

buradan çok sevgilerimi, saygılarımı<br />

iletiyorum.<br />

YAZA GİRERKEN YENİLENİN,<br />

iyi Hissedin!<br />

Fotoğraf: Karolina Grabowska<br />

Bahar gelince genelde herkesi, kış boyunca<br />

bedenimizi soğuktan korumak üzere birikmeye<br />

meğillenmiş yağ hücrelerini tahliye telaşı sarar.<br />

Ve bu dönemde kilo vermeye dair tüm<br />

platformlarda çeşit çeşit bilgiler yer almaya<br />

başlar. Ben de özellikle ilkbahar ve yaz boyunca<br />

yayında olacak bu sayıda sizlere doğru<br />

beslenme ana ilkelerine dair önemli bazı<br />

prensiplerden bahsederek, püf noktalarına<br />

değinmenin çok daha anlaşılır ve faydalı olacağı<br />

kanaatindeyim.<br />

Öncelikle şunu söylemem gerekir ki; dünyadaki<br />

tüm insanlar için geçerli olan en sağlıklı<br />

beslenme şekli “Enflamasyon Önleyici<br />

Beslenme”dir.<br />

Yazı: Ebru Şinik<br />

Ayurveda Eğitmeni & Wellbeing Uzmanı<br />

www.yukselencag.com<br />

67/70


Fotoğraf: Rui Elena<br />

ENFLAMASYON ÖNLEYİCİ BESLENME NE DEMEKTİR?<br />

Yediklerimizin sindirim sistemi tarafından neredeyse tamamının optimal<br />

sindirim süreci içinde hazmedilerek, gerekli olan maddelerin fizyoloji<br />

tarafından kullanılarak, atıkların her gün düzenli bir şekilde dışkı, idrar ve ter<br />

yollarıyla bedenden tahliyesidir.<br />

Böylece fizyolojideki, yanlış menü kombinasyonları veya yanlış saatlerde<br />

yemek yenmesinden ötürü oluşabilecek beslenme kaynaklı oksidatif stres<br />

yükü olabildiğinca azalacaktır. Bu da sağlam bir bağışıklık sisteminin en<br />

önemli belirleyicilerindendir.<br />

Bahar ayları olan 15 Mart - 15<br />

Haziran arası “detoks mevsimi”<br />

olarak belirtilmektedir. Bu 3 aylık<br />

dönemde bedenin alınan<br />

gıdalarla da temizlenmesini<br />

desteklemek çok doğru bir<br />

seçimdir.<br />

DETOKS MEVSİMİ BOYUNCA<br />

BUNLARA DİKKAT EDİN!<br />

• 30 yaşın üzerindeyseniz günde 2 öğün<br />

enerji alışı için yeterlidir.<br />

• Menü seçimlerinde daima sıcak gıda<br />

tercihleri yapınız.<br />

Fotoğraf: Prostock-studio<br />

BU BESLENME ŞEKLİNDE<br />

DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN<br />

EN ÖNEMLİ 3 HUSUS ŞUDUR:<br />

1. Bünye tipinize ait sindirim<br />

sistemi çalışma eğilimini bilmek<br />

2. İşlenmiş besin tüketimini<br />

olabildiğince aza indirgemek<br />

3. Yemek saatlerinin, sirkadiyen<br />

ritimlere göre belirlenmesi<br />

Bünye tipine ait sindirim<br />

sistemi çalışma eğilimleri<br />

Ayurveda Tıbbı’nın temelini<br />

oluşturmaktadır. Buna göre:<br />

• Baskın bir Vata beden tipi<br />

sindirim sistemi oldukça yavaş<br />

olduğu üzere genel olarak kabız<br />

olma eğilimi yaşar.<br />

• Pitta beden tipleri asidik<br />

yapıları itibari ile hayatları<br />

boyunca dışkı tahliyesinde sorun<br />

yaşamazlar.<br />

• Kapha beden tipleri de sahip<br />

oldukları yoğun toprak ve su<br />

elementleri nedeniyle hazım<br />

sisteminde pek bir sorun ile<br />

karşılaşmazlar.<br />

Ayurvedik bünye tipinizi<br />

bilmiyorsanız bile, herhangi bir<br />

hastalık olmadığı sürece, sağlıklı<br />

bireylerin genel olarak mevsime<br />

göre beslenmeleri son derece<br />

uygundur.<br />

• Soğuk, ağır ve yağlı gıdalardan sakınınız.<br />

• Her menünüzde çoğunlukla acı, batıcı<br />

(kekremsi, mayhoş) ve yakıcı (ağzın içinde<br />

ateş elementini yükselten acı olarak<br />

bildiğimiz tatlar) besin gruplarından<br />

bulundurmaya çalışınız.<br />

• İki ana öğün arasında min. 5 saat<br />

olmalıdır.<br />

• Günün en kuvvetli öğününün öğle<br />

saatlerinde olmasını hedefleyiniz.<br />

• Yemeklerden 1 saat öncesi ve sonrası ve<br />

yemek esnasında BUZLU ve SOĞUK<br />

HİÇBİR SIVI TÜKETİLMEMESİ ilkesi çok<br />

önemlidir.<br />

• Baharat kullanımı çok önemlidir.<br />

Baharatlar metabolizmanızı hızlandırıp,<br />

yağ ve dokularda su tutmayı önler;<br />

toksinleri atarak, bünyedeki şişliği önler.<br />

• Detoks mevsimi olan bahar aylarında<br />

özellikle şifalandıran baharatlar; taze<br />

zencefil, kimyon, kakule, tarçın, karabiber,<br />

kırmızı acı toz biber ve zerdeçal’dır.<br />

TRİKATU (BALAÇ) KARIŞIMI;<br />

Sindirim sisteminiz yavaşsa,<br />

hızlandırmak üzere aşağıdaki<br />

Ayurvedik karışımı ana yemeklerden<br />

hemen sonra bir çay kaşığı emerek<br />

tüketebilirsiniz. Bu karışım hazım<br />

ateşini kuvvetlendirir, toksinleri tahliye<br />

eder ve gıdaların içindeki şifa<br />

kimyasallarının özümsenmesini<br />

destekler.<br />

DİKKAT: Bu macunu ülser, ülseratif kolit<br />

gibi rahatsızlıkları olanlar kullanamaz.<br />

Trikatu hazırlanışı: Darülfülfül, karabiber ve<br />

zencefil tohumlarından çekilmiş tozu eşit<br />

miktarlarda harmanlayın. Toplam baharat<br />

miktarı kadar bal ile karıştırarak, bu<br />

karışımı macun haline getirin.<br />

(Mesela 3 baharat tozundan 20 gr<br />

karıştırarak, toplam 60 gr. olacak bu<br />

baharat karışımını, 60 gr’lık bal ile<br />

kavanozda karıştırarak bu macunu elde<br />

edebilirsiniz.)<br />

Öğlen ve Akşam yemeklerinden hemen<br />

sonra 1 tatlı kaşığı Trikatu (Balaç) karışımı<br />

emerek, tüketin.


ÖDEM ATICI & DENGELEYİCİ VE<br />

ARINDIRICI AYURVEDİK<br />

DETOKS ÇAY TARİFİ<br />

Tüm yıl boyunca gönül rahatlığı ile<br />

içebileceğiniz bu çay tarifim tüm bünye<br />

tiplerini dengelerken, içimi de hafif ve<br />

lezzetlidir.<br />

Kişniş, kimyon ve rezene hem sindirim<br />

sistemini rahatlatan, hem bağışıklık<br />

sistemini zayıflatan muhtelif enflamasyon<br />

oluşumlarını azaltan, hem de şişkinlik,<br />

mide yangıları ve ekşimelerine karşı çok<br />

etkili baharatlardır. Bu çayı günün her saat<br />

diliminde ve ana yemeklerden sonra da<br />

her zaman tüketebilirsiniz. Ben hergün<br />

yaklaşık 1 lt. içerim.<br />

İçerik:<br />

1 ölçü kişniş (yarı öğütülmüş)<br />

1 ölçü kimyon (yarı öğütülmüş)<br />

1 ölçü rezene (yarı öğütülmüş)<br />

1 lt. kaynar su<br />

Yapılışı:<br />

• Tüm baharatları cam bir kavanoz<br />

içerisinde harmanlayın ve bu karışımdan<br />

tepeleme bir tatlı kaşığı alarak, bir termos<br />

veya porselen, çelik, cam gibi sağlıklı bir<br />

malzemeden yapılmış bir demlik içine<br />

koyup, üstüne 1.lt kadar kaynar su ekleyin.<br />

• 15 dk. demlenmesini bekledikten sonra,<br />

çay içime hazırdır.<br />

• Büyük bir kupa bardak ile sıcak sıcak<br />

içtikten sonra geri kalan çayınızı sıcak<br />

tutan bir termosa koyup, gün boyunca<br />

işte, toplantıda vs. her yerde sıcak olarak<br />

tüketiniz.<br />

Şifa olsun!<br />

BÜTÜNSEL SAĞLIK VE DENGE İÇİN GÜNLÜK RUTİN ÖNERİLER<br />

• Mevsimlere ve semptomlara göre dengeleyici beslenme tarzı<br />

• Toksin atıcı ve metabolizma hızlandırıcı baharatların kullanılması<br />

• Toksin atıcı ve metabolizma hızlandırıcı bitkiler ve baharatlarla hazırlanan çayların düzenli tüketimi<br />

• Düzenli Egzersiz ve omurilik sağlığına yönelik fiziksel aktiviteler (yoga, pilates, yüzme, trambolin vb.)<br />

• Düzenli meditasyon<br />

• Düzenli Pranayama nefes çalışmaları<br />

• Ayurvedik bazlı masajlar ve gündelik düzenli self-abhyanga masajı<br />

• Duygusal detoks ve affetme ritüelleri<br />

Fotoğraf: Olenka Sergienko


09<br />

Azalarak Artan Bir Mutluluk Formülü:<br />

Minimalizm<br />

72/75<br />

Yazı: Merve Ateş<br />

@hayatinicindekirenkler<br />

Yolumun bu yazı vesilesiyle kesiştiği 3<br />

güçlü kadın; Selen Baranoğlu/<br />

@selenbaranoglu, Hale Acun<br />

Aydın/@turkisiminimalizm ve Rabia<br />

Sakartepe/@sadeevim mutluluk<br />

formülünü yaşamını sadeleştirerek<br />

geliştirenlerden. Üçünün ortak noktası “az<br />

Yaşam, yaşanmamış tüm<br />

anların bir uçtan ötekinde<br />

yolculuk ettiği, kum saatinin<br />

iki ayrı parçası gibi… Andaki<br />

ufacık bir parçanın bile<br />

sonucu değiştirdiği ihtimaller<br />

döngüsünde, elde kalanlardı<br />

belki de yaşadıklarımız.<br />

Kavramlar oldukça kırılgan,<br />

algılar çeşitli, sonuç<br />

sınırsızken herkes kendi<br />

yaşamı için bir mutluluk<br />

formülü buluyor.<br />

çoktur” felsefesinden yola çıkarak;<br />

minimalist yaşamı benimsiyor oluşları.<br />

1960’lı yıllarda sanat alanında etkisini<br />

gösteren, 1980’lerden itibaren bir yaşam<br />

tarzı olarak benimsenen minimalizm,<br />

günümüzün bitmeyen tüketim<br />

çılgınlığında ‘az’ ile de ‘çok’a<br />

ulaşabileceğimizi, mutluluğun daha fazla<br />

şeye sahip olmakla ilgili olmadığını<br />

kanıtlıyor. İçinde daha az eşya, daha çok<br />

deneyim barındıran, sadeliğin getirdiği<br />

hafiflikten mutluluk yaratan bu üç güçlü<br />

kadının hikayeleriyle hayat bulan<br />

minimalizmi dinlerken; kum saati ise<br />

içindekileri usulca döküyor…<br />

Bilinçli tüketim, sürdürülebilirlik ve<br />

“Bana göre minimalizm bir dekorasyon fikri<br />

değil, bir yaşam tarzı. Hayatımızdaki<br />

fazlalıkları eleyip, bizim için önemli ve<br />

öncelikli olanlarla yaşama fikri. Çünkü şu<br />

hayattaki en değerli şey zaman. Geçen her<br />

saniye hayatımızdan gidiyor ve hiçbirimiz<br />

bundan muaf değiliz. Hayatımızı ve değerli<br />

zamanımızı fazlalıkların altında ezilerek<br />

yaşamayı mı tercih ederiz, yoksa bizim için<br />

önemli olan şeylere ayırarak mı?<br />

Hayatımda beni istediğim şeyleri<br />

yapmaktan alıkoyan asıl sebebin<br />

hayatımdaki fazlalıklar olduğunu anladım<br />

ve hikayem böyle başladı. Yavaş ama emin<br />

farkındaydım. Küçük şeylerle mutlu<br />

olunabileceğini, hayatta asıl önemli olan<br />

şeyin dışı parlatmak değil; içe yatırım<br />

yapmak olduğunu ve benim yaptığım<br />

seçimlerin gelecek nesilleri etkilediğini<br />

öğrendim. Bunlar çok önemli hayat dersleri<br />

benim için.”<br />

sadeleşme konularında eğitim ve<br />

ve kararlı adımlara evimi sadeleştirdim,<br />

seminerler veren, akademisyen ve yazar<br />

seçimlerimi sadeleştirdim ve boş alanların<br />

Selen Baranoğlu’nun minimal yaşam<br />

kıymetini bilmeye başladım. Eşyada<br />

öyküsü çocuk sahibi olduktan sonra<br />

sadeleşme işin sadece bir boyutu, ardından<br />

başlıyor. Baranoğlu, minimalizmi, etkisi<br />

zihinsel sadeleşme de geliyor ve bu süreç<br />

yaşama yayılan uzun bir süreç olarak<br />

hiç bitmiyor.”<br />

görüyor. Minimal yaşam onun için sevdiği<br />

şeylere zaman ayırmak, öncelikleri için<br />

Baranoğlu, minimal yaşamı hayatımıza<br />

enerji ve alan bulmak, bilinçli bir hayat<br />

entegre edebilmemiz için öncelikle kendi<br />

sürdürülebilmek için büyük önem taşıyor.<br />

hayatımızın gerçeklerini görmenin<br />

Bu yolculuğu, kendi yazdığı “Sınırları<br />

önemine dikkat çekiyor.<br />

Aşmak”, “Bana Bi Sade”, “Sıkıntı Yok”, “Basit<br />

“Zaman zaman zorlandım, bazen durdum,<br />

ve Mutlu Yaşam” kitaplarıyla da<br />

bazen geri gittim ama bu disiplinden hiç<br />

zenginleştiriyor.<br />

vazgeçmedim çünkü yaptığım şeyin beni<br />

ne kadar olumlu etkilediğinin


Rabia Sakartepe, minimalizm sayesinde<br />

istek ve ihtiyaçlarının ayrımına vardığını<br />

dile getiriyor. Minimalist yaşamın eşyaların<br />

yanı sıra; zamanı, enerjiyi, parayı, ilişkileri,<br />

düşünceleri yönetmek konusunda da<br />

kişiye yol gösterdiğini aktarıyor.<br />

“İstek ve ihtiyaçlarımın ayrımına varmak,<br />

minimalizmin bana kazandırdığı en büyük<br />

Sosyal medya hesaplarında “Sade Evim”<br />

Sakartepe, sakin ve sade bir yaşam alanı<br />

farkındalıklardan biri oldu Sadece eşyalar<br />

ismiyle paylaşımlar yapan Rabia<br />

oluşturmak için; az, pratik, işlevsel ve<br />

söz konusu olduğunda değil; minimalist<br />

Sakartepe de sadeliğin zarafetiyle<br />

temizliği kolay olan eşyalar kullanmayı, evi<br />

yaşam zamanı, enerjiyi, parayı, ilişkileri,<br />

yaşamına yön veriyor. 5 yıldır sade yaşam<br />

gün ışığıyla aydınlatmayı, doğal<br />

düşünceleri yönetmek konusunda da size<br />

ve minimalizm konulu sosyal medya<br />

malzemelerden yapılmış işlevsel<br />

yol gösteriyor. Mesela; enerjinizi aşağı<br />

içerikleri üreten Sakartepe, “Sade Yaşam<br />

mobilyalar kullanmayı öneriyor.<br />

çeken ilişkilerden uzak durmaya<br />

İçin Küçük Bir Adım” isimli kitabında da<br />

başlıyorsunuz. Zihniniz geçmişi<br />

kendi sadeleşme sürecini ve bu süreçte<br />

“Pek çoğumuz, maddi değeri az ya da çok<br />

hatırladığında ya da daha gelmemiş olan<br />

kullandığı yöntemleri aktarıyor. Sakartepe,<br />

fark etmez, sorgusuzca tüketiyoruz.<br />

geleceğin endişeleriyle mücadele ettiğinde;<br />

aynı zamanda Roze Natura isimli doğal ve<br />

Tükettikçe kendimizi daha tamamlanmış,<br />

“Bunları düşünmeye değil anda kalmaya<br />

Sadelik öyküsüyle hayranlık uyandıran<br />

yazılarda buluyordum. Zamanla bir baktım<br />

kazandırdığına inanıyorum. Bunlar hem<br />

bitkisel ürünler ürettiği marka üzerinde de<br />

daha mutlu hissedeceğimizi zannediyoruz.<br />

ihtiyacın var” diyerek sabrınızı merkezde<br />

diğer bir isim ise Hale Acun Aydın.<br />

ki, okuduklarımdan etkilenmeye başlamış<br />

içimizde bir gün yaparım dediğimiz istekler<br />

çalışmalar yürütüyor.<br />

Fakat Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde<br />

tutmaya başlıyorsunuz. Sadece yaşadığınız<br />

Birçoğumuzun “Türk İşi Minimalizm” isimli<br />

ve kıyafetlerimi %50 azaltmış, iki kapılı bir<br />

için bizi özgürleştiriyor hem de daha kolay<br />

de yer alan asgari ihtiyaçlarımızı (yeme-<br />

mekâna değil; beden evinize yani<br />

hesapla tanıdığı Hale Acun Aydın, farklı<br />

dolaba ve bir şifonyere sığabilir olmuşum.<br />

bir yaşamın da kapısını açıyor. Benim için<br />

“Benim sadeleşme hikayem, 5 yıl önce<br />

içme, barınma, güvelik) karşıladıktan<br />

vücudunuza aldığınız gıdalar konusunda<br />

mecralarda minimalizm ve sürdürülebilir<br />

Her yerden çıkan kitaplarımı dağıtıp,<br />

en önemli farkındalık ise eşyaya bakış<br />

internette evime beyaz renk mutfak masası<br />

sonra, sahip olduğumuz maddi nesnelerin<br />

da seçici olmaya başlıyorsunuz. Özetle,<br />

yaşam üzerine paylaşımlarda bulunuyor.<br />

gerçekten dönüp dönüp okumaktan zevk<br />

açım oldu. Minimalizm sadece eşyayı sayı<br />

ararken, minimalizm kelimesini ve hemen<br />

mutluluğumuza kalıcı bir katkısı yok.<br />

minimalizm bence tüketimin olduğu her<br />

Aydın’a göre minimalizmin içsel ve dışsal<br />

aldığım 3 raf kitapla kalmışım. Kısacası<br />

olarak azaltmakla bitmiyor. “Bu elediğim<br />

ardından Japon minimalist Marie Kondo<br />

Ortada söz konusu bir mutluluk varsa da<br />

alanda bilinci aktif hale getirerek yaşam<br />

iki boyutu bulunuyor. Dış dünyadaki<br />

kendimi eşyalarımdan biraz ayırmışım.<br />

eşyalar ne olacak” merakı geliyor. O merak<br />

hakkında yazılmış bir metni okumamla<br />

ömrü saman alevinden hallice. Arzu edilen<br />

konforunu arttıran bir yaşam biçimi.”<br />

minimalizm; bize yeten, bizi mutlu eden,<br />

Bunun beni çok rahatlattığını, hatta<br />

her eşyanın bir geçmişi olduğu<br />

başladı. "Nasıl yani böyle bir yaşam tarzı mı<br />

o şeyi satın alana kadar geçen süre<br />

az ve öz eşyayla huzurla yaşamak. İçsel<br />

özgürleştirdiğini fark ettim.<br />

farkındalığını getiriyor. Bu da doğaya karşı<br />

varmış? Aman ne güzel ne mantıklı bir<br />

heyecan veriyor, elde ettikten kısa bir süre<br />

olarak ise her şeye yetişmek zorunda<br />

sorumluluk hissini, sürdürülebilirlik<br />

işmiş" diyerek kolları sıvadım. Önce zihnen<br />

sonra aynı boşluk ve yetersizlik hissi kişinin<br />

olmadığımızı, olduğumuz halimizle iyi ve<br />

Minimal yaşamın özünde kişinin iç huzuru<br />

meselesini ve bilinçli bir tüketici olmayı<br />

bu sürece hazır olmak, bilinçli bir şekilde<br />

peşini bırakmıyor. Sade yaşam ise<br />

tamam olduğumuzu kabul etmek demek.<br />

var. Bütün o evimizi, masamızı hatta<br />

öğretti bana.”<br />

yol almak için, minimalizm konulu yerli<br />

muhataplarına şöyle seslenir: İhtiyaçsa<br />

Fazlalığa “Hayır” demenin büyük bir güç<br />

çantalarımızı dolduran eşyalar; bir türlü<br />

yabancı çok sayıda kitap ve yayın okudum.<br />

tüket fakat sadece kendini daha iyi, daha<br />

olduğunu belirten Aydın, minimalizmle<br />

yapıl(a)mayan, ertelenen işler ve hayatta<br />

Ardından sosyal medya hesabım ‘Sade<br />

mutlu, daha ışıltılı, daha zengin hissetmek<br />

ilgili hem kişisel hem de kurumlara yönelik<br />

sahip olmamız gerektiğini düşündüğümüz<br />

Evim’ de öğrendiklerimi ve sadeleşme<br />

ya da öyle görünmek için sahip oluyorsan,<br />

eğitimler düzenliyor. Ayrıca 3 yıldan beri<br />

unvanlar, statü eşyaları bizi yoruyor. Sade<br />

eylemlerimi takipçilerimle paylaşmaya<br />

başını iki elinin arasına al ve biraz düşün.<br />

#kahvemtermosta isimli bir sıfır atık<br />

bir yaşam ise hayatı huzurlu ve daha<br />

başladım. Bir yılın sonunda bir<br />

Seni tüketim nesnesi olarak kullanan<br />

hareketini yürütüyor.<br />

farkındalıkla yaşamayı sağlıyor. Bu<br />

yayınevinden gelen teklif üzerine; kendi<br />

sistemin sana vadettiği mutluluk, değerlilik<br />

anlamda çok değerli buluyorum.”<br />

sadeleşme deneyimlerimi, yol ve<br />

kalıcı ve gerçek mi? Tüm bu şeylere sahip<br />

“Minimalizm yolculuğum bundan 10 yıl<br />

yöntemlerimi bir sistem içinde<br />

olamadığımız için ne eksik ne de değersiziz.<br />

önce, bir blog sayfasında minimalizm<br />

Aydın, minimal yaşamın kendisine<br />

okuyucularla paylaştım. Sade Evim,<br />

İnsan sahip olduğu maddi nesneleri<br />

kavramıyla tanışmamla başladı. Kavramı<br />

kattıklarını ise şu şekilde özetliyor:<br />

kendine has üslubuyla, şu an 100.000’i<br />

üzerinde taşıyan cansız bir manken<br />

okur okumaz aklımdaki birçok soruya<br />

“Benim için en önemli faydası pratik bir<br />

aşkın kişiye hitap eden bir sosyal paylaşım<br />

olmanın ötesinde, insan olarak zaten<br />

cevap olduğunu hissettim. Bu kavrama ilk<br />

yaşam sürmek. Rahatça hareket ediyorum,<br />

alanı haline geldi. Hep birlikte, daha az<br />

değerli.”<br />

kez rastladıktan sonra ise konuyla ilgili<br />

evimi kolayca topluyorum, aradığım şeyleri<br />

olanla daha mutlu yaşamak mümkün<br />

daha fazla okumaya başladım. Sayfalar<br />

kolayca buluyorum, hazırlanıp evden<br />

diyoruz.”<br />

arasında gezerken kendimi sürekli ‘daha<br />

hızlıca çıkabiliyorum. Ayrıca minimalist bir<br />

az eşya ile yaşamak, sadeleşmek’ gibi<br />

yaşamın bize zaman, para ve alan


10<br />

Virgil<br />

76/78<br />

Abloh<br />

Yazı: Dilan Saray<br />

ʼNUN<br />

ARDINDAN<br />

Geçtiğimiz Kasım ayında, 41 gibi henüz çok genç bir<br />

yaşta hayata veda eden Virgil Abloh’nun engin<br />

vizyonu ve ikon mertebesindeki tasarımları, moda<br />

tarihine tırnak işaretleriyle vurgulanmış pek çok<br />

önemli not bıraktı. Peki, kendi neslinin Karl<br />

Lagerfeld’i olarak adlandırılan dâhi tasarımcının<br />

ardından bizi neler bekliyor?<br />

2010’ların ikinci yarısından itibaren moda sektöründeki<br />

kuralları yeniden yazan küçük bir tasarımcı topluluğundan<br />

bahsedebiliriz: Demna Gvasalia, Gosha Rubchinskiy,<br />

Alessandro Michele, J.W. Anderson ve elbette “VİRGİL<br />

ABLOH”. Orijinal bir tasarım ortaya çıkarma düşüncesinin<br />

kitlesel üretim ve hızlı tüketim çarklarına kapıldığı bir<br />

dönemde, “modern yaratıcılığın tek yolunun ironi yapmak”<br />

olduğunu keşfeden Virgil Abloh, bu küçük toplulukta<br />

tasarımlarıyla bolca tırnak işareti açtı ve ölümüyle adeta<br />

efsaneleşti.<br />

1980 yılında Gana’da doğan ve Chicago<br />

banliyölerinde büyüyen, inşaat<br />

mühendisliği ve mimarlık eğitimi alan<br />

Abloh, 2009 yılında Kanye West ile birlikte<br />

Fendi’de staj yaptı. Aynı dönemde ikilinin<br />

birlikte kurdukları RSVP Gallery’nin hem<br />

bir sanat galerisi hem de erkek kıyafetleri<br />

satan bir butik olması daima<br />

disiplinlerarası çalışan bir tasarımcı için hiç<br />

de şaşırtıcı olmasa gerek. 2012 yılında<br />

kurduğu Pyrex Vision isimli markasıyla,<br />

Michael Jordan’ı temsil eden 23 numara<br />

baskılı flanel gömlekler, kapüşonlular,<br />

basketbol şortları üreten Abloh, 2013<br />

yılında Off-White’ı kurdu. Beyaz ve siyah<br />

arasındaki o gri bölgeyi vurgulayan, bu<br />

geçişken alan için tasarlayan ve keskin<br />

sınırları hep sorgulayan bir bakış açısıyla<br />

üretti. Sonuç: Yüksek moda ve sokak<br />

giyimi arasında flulaşan bir alan,<br />

geleneksel lüks kavramını sonsuza kadar<br />

değiştiren “arzu nesnesi” tasarımlar,<br />

Helvetica fontu, bolca tırnak işareti, dev<br />

marka iş birlikleri ve dakikalar içinde<br />

sold-out olan parçalar. 2018 yılında Louis<br />

Vuitton erkek departmanı sanat yönetmeni<br />

olarak atanmasıyla Fransız moda evini<br />

yöneten ilk siyahi tasarımcı oldu. “Tasarım<br />

ve lüks kavramları için yeni bir dönem<br />

başlıyor ve zirvede bir moda evinin bir<br />

parçası olmak en uçuk hayallerimden<br />

biriydi,” sözleriyle heyecanını açıklayan<br />

Virgil, buradaki ilk şovuyla da yeni bir nesil<br />

için markayı yeniden başlatmayı<br />

amaçlıyordu ve bunu kesinlikle başardığını<br />

söyleyebiliriz. Zira bu ilk koleksiyon,<br />

Fransız moda evinin Supreme ile yaptığı iş<br />

birliğinden daha hızlı satılarak rekor<br />

satışlara ulaştı.


C<br />

M<br />

Y<br />

CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

K<br />

Ölümünden sadece birkaç ay önce<br />

Off-White'ın yüzde 60'lık hissesini LVMH’a<br />

satan ve bu iş birliğini "Neslimizi<br />

güçlendirmek ve statükoya meydan<br />

okumak amacıyla kurduğumuz<br />

Off-White'in yaklaşık on yıldır kazandığı<br />

ivmeyi hızlandırmak ve çok yönlü bir lüks<br />

sokak giyim markası haline getirmek adına<br />

LVMH'ın bize çok fayda sağlayacağına<br />

inanıyorum. Uzun bir süredir Louis<br />

Vuitton'da birlikte çalışma fırsatı bulduğum<br />

Bernard Arnault ve Michael Burke ile daha<br />

yakından çalışacağım için inanılmaz<br />

derecede heyecanlıyım,” şeklinde dile<br />

getiren Abloh’nun ardından grup,<br />

Off-White’da tasarımcının vizyonunu<br />

kolektif bir şekilde takip etme kararı<br />

aldığını açıkladı. Louis Vuitton erkek<br />

koleksiyonları için ise henüz bir isme karar<br />

verilmese de genç İngiliz tasarımcı Grace<br />

Wales Bonner, Abloh'nun hem arkadaşları<br />

hem de iş birliği yaptığı isimler arasında<br />

olan Jerry Lorenzo ve Samuel Ross ile<br />

NIGO ve (hatta) Kanye West gibi isimler<br />

moda kulislerinde fısıldanıyor.<br />

Peki Virgil’ın ardından her şey eskisi gibi<br />

olacak mı? İlhamını daima sokaktaki<br />

gerçek insanlardan alan, onların giyimlerini<br />

daha rafine bir şekilde yorumlayarak lüks<br />

versiyonlarını yaratan ve sonuçta yüksek<br />

modaya sokak giyimini entegre eden<br />

Abloh’nun açtığı yol, bir süre daha etkisini<br />

gösterecek gibi. Zira onun vizyonu<br />

sayesinde dev markalar Gen Z’yi<br />

yakalayabileceğini fark etti. Kuşkusuz<br />

lüksün tanımı dünya döndükçe tekrar ve<br />

tekrar değişecek ve Virgil Abloh’nun<br />

yaratıcı dehası daima ilham vermeye<br />

devam edecek.


Tasarımcı olma yolunda ilerleyen ya da<br />

NOW CHAT 11<br />

Deniz Unveren<br />

Maeve markası nasıl ortaya çıktı<br />

hikayesi nedir?<br />

Maeve, aslında hep içimde olan fakat biraz<br />

geç keşfettiğim bir tutkum sayesinde<br />

ortaya çıktı. Küçüklüğümden beri çizim<br />

yapardım, aldığım kıyafetleri kesip<br />

biçmeye bayılırdım fakat bu hobimi bir işe<br />

dönüştürmeyi hayal bile edemeyecek<br />

kadar hayatın temposuna kapılmıştım.<br />

Maeve kadınını nasıl tarif edersiniz?<br />

Maeve kadını aslında çoğumuzda olduğu<br />

gibi içinde birçok kadın barındıran biri.<br />

Biraz bohem, biraz vamp, biraz feminen,<br />

biraz da klasik. Abartıya gerek duymadan<br />

her daim şık olabilen, modaya körü körüne<br />

bağlı kalmadan daha zamansız parçalarla<br />

kendini yansıtabilen, sade ama iddialı bir<br />

kadın.<br />

kendi markasını kurmayı hayal edenlere<br />

tavsiyeleriniz neler olur?<br />

Öncelikli olarak ilk adımı çok düşünmeden<br />

atmalarını söyleyebilirim. İkinci tavsiyem,<br />

sadece tasarım dışında duruma göre satış,<br />

pazarlama, üretim, sosyal medya gibi<br />

birçok farklı alanla da ilgilenecekleri için<br />

bu konularda da bilgi sahibi ve meraklı<br />

olmaları. Bunun yanı sıra, kurulacak olan<br />

markanın tarzı ve hedef kitlesi gibi önemli<br />

unsurları baştan belirleyip adımlarını o yol<br />

dahilinde atmaları bence çok önemli. Son<br />

olarak, iş ilişkisi içinde oldukları tüm<br />

insanlarla, buna ekipleri, üreticileri ve<br />

müşteri de dahil, uyumlu ve saygılı bir ilişki<br />

kurmalarını ve ilişkilerinde sabırlı<br />

olmalarını tavsiye ediyorum.<br />

Size neler ilham verir, tasarımlarınızı<br />

oluşturma sürecinden bahsedebilir<br />

misiniz?<br />

Her koleksiyon öncesi mutlaka bildiğim<br />

tüm kumaşçıları gezerim. Aklıma gelen<br />

tasarımları unutmamak için sürekli çizim<br />

yaparım. Kimi zaman o çizimlere kumaş<br />

bakarım, kimi zaman da bir kumaş<br />

gördükten sonra tasarım aklıma gelir.<br />

Bunun dışında defileler, beğendiğim<br />

markaların koleksiyon videolarını izlerim,<br />

online ve fiziksel olarak mağaza gezerim,<br />

nerede ne satılıyor hep az çok haberim<br />

vardır. Kısacası giyim ve tasarım işi günlük<br />

hayatımın bir parçası olduğundan ilham<br />

almam çok sık ve kolay oluyor.<br />

Ekonomi okuduktan sonra bankacılık<br />

sektöründe çalışmaya başladım ve kısa bir<br />

2022 yaz sezonunda hangi renkler,<br />

80/82<br />

Röportaj: İpek Edinçgil<br />

süre sonra bu yolun benim yolum<br />

olmadığını fark ettim. İşimden ayrılmamla<br />

kesimler ve tarzları daha sık göreceğiz?<br />

Bu yaz sezonunda özellikle turuncu, sarı,<br />

birlikte iç dünyama yöneldim, iç sesimi<br />

açık yeşil renkleri ön planda. Kesim ve tarz<br />

İsimlerin karakteri etkilediği hep<br />

konuşulur, Maeve markasını tercih eden<br />

kadınların ortak özelliği de isminin<br />

anlamından geliyor: “Güzelliği ile anılan<br />

ve savaşçı ruh ile kadın gücünü temsil<br />

eden bir tanrıça”<br />

Markanın yaratıcısı Deniz Ünveren ile<br />

Maeve’nin hikayesini, kendi markasını<br />

yaratmak isteyenlere önerilerini, 2022<br />

yaz sezonu modasını ve sürdürülebilir<br />

bir tasarımın mümkün olup olmadığını<br />

konuştuk.<br />

dinlemeye çalıştım ve kendimi terzide,<br />

kumaşçılarda buldum. İlk tasarımımı<br />

diktirmemle birlikte cesaretim daha da<br />

arttı ve işe tam anlamıyla yönelmeye karar<br />

verdim. Aslında bu kadar küçük bir adımla<br />

başladı; yolda edindiğim tecrübelerle ve<br />

kendimi geliştirmemle birlikte marka da<br />

gelişti, büyüdü.<br />

olarak ise pandemi ile birlikte daha da çok<br />

kendini gösteren rahat ve bol kesimler<br />

devam ediyor. Bizim 2022 yaz<br />

koleksiyonumuzda ise bunların yanı sıra<br />

zamansız geometrik desenler, hem rahat<br />

hem şık hissedebileceğiniz tatil/ yolculuk<br />

elbiseleri ve her koleksiyonumuzda<br />

olduğu gibi hem gündüz hem gece<br />

şıklığına uyumlu parçalar görülüyor<br />

olacak.


Moda / Hızlı Giyim sektöründe<br />

sürdürülebilirlikle ilgili düşünceleriniz<br />

neler?<br />

Eğer çabalanırsa tekstil sektörünün<br />

dünyaca içinde bulunduğumuz bu durum<br />

için en çok fark yaratacak sektörlerden biri<br />

olduğunu ve her markanın kendi imkanları<br />

dahilinde bu işe bir katkıda bulunması<br />

gerektiğini düşünüyorum. En azından<br />

“kullan, at” parçalar yerine daha zamansız<br />

ve uzun ömürlü parçalar yapılsa bu bile<br />

hızlı tüketimin önüne geçip duruma fayda<br />

sağlayacaktır. Bizim de sürdürülebilirlik<br />

açısından attığımız en önemli adımlardan<br />

biri mayo/bikini koleksiyonumuz için<br />

ürettiğimiz özel kumaşımız oldu. Bu<br />

kumaş, vücudun şeklini alması sayesinde<br />

olası vücut değişikliklerinde de sizi yalnız<br />

bırakmıyor ve uzun bir kullanım ömrü<br />

sağlıyor.<br />

Çok güzel. Şıklık uğruna her şeyin mübah<br />

olduğunu düşünmediğinizi biliyoruz.<br />

Sorumlu bir üretim ve ayrıca tüketim için<br />

kişisel olarak siz ve tabii Maeve neler<br />

yapıyorsunuz?<br />

Maeve olarak her koleksiyonumuzda ‘’sıfır<br />

atık’’ felsefesini benimsemiş bir şekilde<br />

hareket etmekteyiz. Konuyu açacak<br />

olursam, üretimi yaparken kesimden artan<br />

parçalar oluyorsa bunları da değerlendirip<br />

minimum kumaş israfı yapmaya<br />

çalışıyoruz. Bu yüzden koleksiyonlarımıza<br />

göz attığınızda, genelde pantolon veya<br />

eteklerin takımı olarak aynı kumaştan<br />

büstiyerler, kısa bluzlar görebilirsiniz.<br />

Bunun yanı sıra; az ve öz üretim, kısa<br />

zamanlı moda olup hemen tüketilecek<br />

desen ve kalıpları üretmemek, hayvan<br />

dostu ürünler (vegan deri vb.) ve insani<br />

koşullarda yavaş üretim konularına son<br />

derece önem verip, bu çerçevede<br />

ilerlemekteyiz. Kişisel olaraksa ben çokça<br />

ileri dönüşüm yapmaktayım, zaten bu beni<br />

yeni bir ürün almaktan daha çok<br />

heyecanlandırır. Elimde olan kıyafetleri<br />

kesip biçip yeni ürünlere dönüştürürüm,<br />

annemin hatta anneannemin eski<br />

elbiselerini değerlendirip yeni tasarımlar<br />

yapmışlığım çok vardır. Bunun yanı sıra<br />

elbise kiralama ve 2. el ürün sunan<br />

kurumları son derece mantıklı bulur ve<br />

çokça yararlanırım.<br />

Siz günlük hayatınızda tarzınızı nasıl<br />

ifade edersiniz? Kombinlerinizin<br />

vazgeçilmez bir parçası var mı?<br />

Wide-leg Jean, siyah bir crop-top, kemer<br />

ve western çizme kararsız kaldığım<br />

zamanlarda giydiğim, tam beni yansıtan bir<br />

kombin. Vazgeçilmezlerim ise yazın hem<br />

mayo hem bluz olarak kullandığım<br />

koleksiyon parçalarımız, kışın ise paçası<br />

kesik (vegan) deri pantolonlarımız.<br />

MOVE TO<br />

12<br />

83/89<br />

Hareket etmenin bütünsel sağlığımız üzerindeki<br />

yapıcı, koruyucu ve tabii ki iyi hissettirici etkisi<br />

yadsınamaz. Yaşamlarından hareketi eksik<br />

etmeyen altı <strong>Hillsider</strong>’a; “Sizi hareket içeren hangi<br />

eylemler iyi hissettirir ve neden?” diye sorduk.<br />

Cevapları belki size de ilham olur.<br />

Yapım: Özlem Gökbel & Görkem Doğan & Republica<br />

Fotoğraflar: Tamer Yılmaz<br />

Mekan: Hillside City Club – Etiler


Müge Boz<br />

Oyuncu, Girişimci<br />

@mugeboz<br />

Yeni şeyler denemek, hiçbir şeyi kaçırmamak, şehrin içinde oradan<br />

oraya koşmak, Hillside’ın düzenlediği “challenge”lara katılmak, pazara<br />

gitmek, ailemle birlikte kamp yapmak, köpeğim Hector ile parkta<br />

gezmek… Bunların hepsini seviyorum. Spora geldiğimde de kuvvet<br />

antrenmanı ve kardiyo yapmayı tercih ediyorum. Ayrıca kişisel eğitmen<br />

ile antrenman yapıyorum. Aktif olmak, yaşamı hissetmek beni enerjik ve<br />

zinde hissettiriyor. Kısacası hayatı yaşamak bana iyi geliyor.<br />

Caner Erdeniz<br />

Sporcu, Basketbolcu<br />

@canererdeniz<br />

Bu sıralar en sevdiğim ve keyif aldığım aktivite kızım Vinå ile bisiklete atlayıp, sahil<br />

boyunca onunla gezintiye çıkmak… Bazen de kaykay ve scooterımızı alıp basketbol<br />

sahasında buluyoruz kendimizi beraber. Ben de kaykaya biniyorum, baba-kız birlikte<br />

vakit geçirmeye bayılıyorum:) Tabii bir de köpeğimiz Hector (Labrador) var. Her sabah<br />

en büyük eğlencemiz, Vinå’nın boyundan büyük Hector’u gezdirmeye çalışması:) Gün<br />

içinde yaptığım tüm bu aktiviteler bana enerji ve motivasyon kaynağı.


Onur Levent<br />

Akinon - Head of Growth<br />

@noelbabausa<br />

Son 14 yıldır düzenli spor yapıyorum. Günlük gym workoutları ile başlayan merakım,<br />

Hillside’ın düzenlediği Belgrad Ormanı koşuları ile önce koşuya, sonra bisiklete<br />

evrildi. Adrenalin ve spor tutkunu olarak her türlü heyecan veren spor dalına ilgim<br />

var. Paris - Barselona maratonlarına katıldım, yurt dışında ve içinde bisiklet yarışları,<br />

triatlonlarda yarıştım. İtalya’da Half Ironman yaptım. Spor benim için bir tutku,<br />

kendimle yarışmayı seviyorum. Her yarışta, antrenmanda kendime koyduğum<br />

hedeflere ulaşmak için verdiğim efor ve sonunda başarmak beni çok mutlu ediyor.<br />

Tüm spor hayatımda önemli yeri olan Hillside sadece sağlamış olduğu spor<br />

imkanları ile değil sosyal etkinlikleriyle de hayatımın çok önemli bir yerinde.<br />

Cemre Nahum<br />

Health Coach<br />

@stretchyourlife / stretchyourlife.co<br />

Spor beni hayata bağlayan en önemli şeylerin başında geliyor.<br />

Sporsuz bir gün benim için eksik bir gündür. Tatillerde bile<br />

sporumu yaparım. Kendimi sevmek için spor şarttır. Aç karnına<br />

kardiyo ağırlık antrenmanı yapmak beni çok iyi hissettirir. Yüzmeyi<br />

de çok severim. Suyun sakinleştirici gücü yadsınamaz. Özellikle<br />

sabahın erken saatlerinde suya girmek bende meditasyon etkisi<br />

yaratır. Kimse yokmuşçasına, çılgınlar gibi dans etmek de bana<br />

çok iyi gelir. Deşarj olurum. Anın tadını çıkarırım. Hava<br />

aydınlanmadan, müzik eşliğinde yaptığım yürüyüşler de beni<br />

harika hissettirir. Aydınlanma yaşadığım, hayatı sorguladığım anlar<br />

genelde bu tek başıma, sabahın köründe yürüdüğüm zamanlar<br />

gerçekleşir. Kısacası benim için hareket bereket demektir.


Batıkan Günday<br />

İç Mimar<br />

@_boisnoir_<br />

Bütün felsefem sağlıklı bir yaşam tarzı<br />

yaşamak ve desteklemek üzerine<br />

şekilleniyor. Bu, fiziksel sağlık, sosyal sağlık<br />

ve zihinsel sağlığı da içermekte. Mesleğim<br />

dolayısıyla günlük rutinim hâlihazırda<br />

dinamik ve hareketli olmasına rağmen,<br />

arkadaşlarımla düzenlediğimiz, ritüel haline<br />

gelen basketbol maçları hem ruhumu hem<br />

de beden sağlığımı besliyor. Şehirde sık sık<br />

yaptığım keşif yürüyüşlerimde insanlar,<br />

restoranlar, müzeler, kısacası İstanbul,<br />

tasarımlarımda bana ilham kaynağı oluyor.<br />

Eda Yücel<br />

Kurucu / Kreatif Direktor -<br />

Endless Potential<br />

@edayucell<br />

Sabah erken saatte arkadaşlarımla sahilde<br />

yürümek, koşmak ve yoga yapmak en<br />

sevdiğim aktivitelerden. Bedenimi<br />

çalıştırırken aynı zamanda zihnimi<br />

dinlendirdiklerini düşünüyorum. Köpeğim<br />

Mark’la yaptığım yürüyüşler de çok keyifli<br />

oluyor. Vaktimin büyük çoğunluğunu<br />

markam Endless Potential ile ilgilenerek<br />

geçiriyorum. Geriye kalan zamanımı<br />

Hillside’da geçirmek bana hem enerji hem<br />

de huzur veriyor.


13<br />

“AN”DA KALMAK İÇİN<br />

“DALGA”DA KALIYORUZ!<br />

90/92<br />

Yazı: İpek Edinçgil<br />

Fotoğraflar: Mellow Arşivi<br />

Dalga Sörfünün Yeni Adresi,<br />

hem de Karadeniz-Ordu'da: MELLOW TÜRKİYE<br />

2017’de Sri Lanka’da Deniz Toprak’ın<br />

girişimi ile başlayan Mellow macerasını,<br />

2019’dan bu yana dalgaları birlikte takip<br />

ettikleri ve paylaştıkları Roksan Sarfati<br />

anlattı. Onların dalgalarını bulma<br />

yolculuğunun, her gece kendi tutkusunu<br />

arayarak uykuya dalanlara ya da bu<br />

tutkuyu gerçekleştirme hayali ile uyku<br />

tutmayanlara ışık olacağına inanıyorum...<br />

Google / Ara / Sri Lanka “Wave<br />

Surf”/Enter: Her seviye için uygun,<br />

dünyanın sayılı dalga sörfü<br />

destinasyonlarından biri olarak sıralanıyor.<br />

Onlarca adres, farklı seviyeler için önerilen<br />

mevsim hatta saatler, takip edilecek<br />

uygulamalar, sosyal medyada içinden<br />

çıkılmayacak etkileyicilikle videolar... Peki<br />

Sri Lanka’da bir hostel açma fikrini ilk kez<br />

çevreleriyle paylaştıklarında nasıl bir tepki<br />

alıyorlar? “Yapabileceklerimize çok<br />

inanmadılar. Hatta Sri Lanka’da geçen 3<br />

yılın sonunda buna alışan çevremiz<br />

“Mellow Ordu projemizi daha da şaşırtıcı ve<br />

imkânsız bir fikir olarak gördü,” diyor<br />

Roksan. Yapılana kadar her şey imkânsız,<br />

yapıldıktan sonra da zaten çok da zor<br />

olmasa gerek yorumları bir planı olan ya<br />

da bu planını gerçekleştirme yolunda<br />

ilerleyenler için çok tanıdık olmalı.<br />

Ordu Mellow hikayesi de bir yolculuk<br />

aslında. Soluduğun havayı, uyandığın<br />

manzarayı, yürüdüğün yolları tanımak<br />

gibi... “<br />

Mellow Sri Lanka’nın pazarlamasında<br />

kreatif işleriyle ilgilenirken burada<br />

edindiğimiz deneyimleri Türkiye’ye<br />

taşımaya karar verdik. 2020 Temmuz’dan<br />

itibaren de Ordu’da faaliyete geçtik. Ordu,<br />

Deniz’in kökleri olsa da oralı olmayan biri<br />

olarak Perşembe’de Sri Lanka potansiyelini<br />

görmek bana da ilham verdi," diyor Roksan.<br />

“İki seneye yakın süre yazlarımızı<br />

geçirdiğimiz Perşembe’de dalgaları<br />

keşfettik ve buranın ‘Mellow Turkey’ için<br />

çok doğru bir nokta olduğuna karar verdik.”<br />

Sri Lanka sonrası Dalga Sörfünü<br />

tanıştırdıkları Perşembe içinse; “Enteresan<br />

bir şekilde Sri Lanka’ya çok benziyor.<br />

Doğası özellikle,” diye de ekliyor. “Deniz için<br />

köklere dönüş, benim için Sri Lanka’nın<br />

kardeşi gibiydi Perşembe. Çok taze, çok<br />

yeni ve doğal. E, bir de dalgalar olunca<br />

‘neden olmasın’ dedik.”<br />

“ORDU SÖRFÜN MERKEZİDİR!”<br />

Roksan ve Deniz sörf kültürünü<br />

geliştirmek için de sıkı çalışıyor. Tabii<br />

Ordu’da yaşayanların ilk geldiklerinde<br />

verdiği tepkiyi merak ediyorum. “Şaşırtıcı<br />

oldu. Karadeniz’de denizden uzak<br />

yaşamaya inanılmış yıllarca, denizin<br />

tehlikeli olduğuna ve girilmemesi gerektiği<br />

öğretilmiş. Bunu kırmak kolay olmadı. Ama<br />

bir yandan da inanılmaz bir heyecan<br />

yarattı. Billboardlarda ‘Ordu sörfün<br />

merkezidir’ yazdığı bir dönem geçirdik,<br />

beklediğimizin üstünde bir ilgi gördük ve bu<br />

sayede işimize daha çok sarıldık.”<br />

Sörf hayatınıza nasıl girdi sorusuna ise<br />

seyahat tutkunu, yeni yerler ve deneyimler<br />

arayanlar için yabancı olmayacak bir cevap<br />

veriyor Roksan: “Sörf bizim için çok farklı<br />

yerlerde başladı. Deniz Türkiye’de merak<br />

sardıktan sonra farklı ülkelerde bolca sörfü<br />

deneyimledi. Benim içinse Portekiz’de<br />

başlayan sörf deneyimi Sri Lanka’da<br />

devam etti.” Roksan’ın seçtiği bu aktif hayat<br />

tesadüf değil. “Benim çocukluğum sporun<br />

içinde geçti. Küçük yaşta doğa sporlarının<br />

içinde buldum kendimi. Beş buçuk yaşında<br />

kayak kaymaya on bir yaşında yarışmaya<br />

başladım. Daha sonra snowboard, kitesurf<br />

ve dalga sörfü girdi hayatıma. Dalga sörfü<br />

özellikle çocukluğumdan beri öğrenmek<br />

istediğim bir hayaldi ama bunun için yurt<br />

dışına gitmem gerekiyordu. Çocukluk<br />

hayalim kayak eğitmeni olmak ve<br />

dağlarda yaşamaktı, doğa sporlarını<br />

sürekli yapabilmek için sporları yaptığınız<br />

iklimde yaşamak gerekiyor,” derken Sörf ile<br />

iç içe yaşamanın hayallerini gerçek<br />

kıldığını da söylememe gerek yok sanırım.<br />

Şehirden kaçış-özellikle pandemi sonrasınormalimiz<br />

oldu. Her yeni gün bir başka<br />

arkadaşımız, yakınımız ya da tanıdığımız<br />

şehir hayatından vazgeçtiğini paylaşıyor.<br />

Roksan’a bu düşünceye nasıl geldiklerini<br />

sorduğumda; “Bu düşünceye gelmekten<br />

ziyade bu düşünce için yaşıyorduk zaten.<br />

Pandemi sayesinde yaşadığımız hayat<br />

tarzını Türkiye’ye taşıyabildik. Doğa ile iç<br />

içe yaptığınız sporlar özellikle yaşam<br />

şeklinizi değiştiren kriterler. Dalgaya,<br />

iklime, havaya bağlı yaşıyoruz ve şehir<br />

hayatında buna pek yer yok. Tutkularımız<br />

bizi bu noktaya getirdi,” diye cevaplıyor.<br />

TUTKUSUNU TAKİP EDENLERİN<br />

BİR GÜNÜ<br />

Mellow’da bir günün nasıl geçtiğini de<br />

merak ediyorum… “İkimiz de sabaha aynı<br />

şekilde başlıyoruz. Kısa bir yoga seansı<br />

sonrasında ikimiz de sevdiğimiz ve<br />

Fotoğraf: Jeremy Bishop


irbirinden farklı lokasyonlarda olan sörf<br />

noktalarına gidiyor ve sonra Mellow’da<br />

buluşuyoruz. Günlük işlerimizi takip ediyor<br />

ve akşam üstüne kadar çalışıyoruz. Sonra<br />

gün batımını seyretmek için sörfe tekrar<br />

çıkıyoruz.” Roksan’ın anlattığı bu kısa rutini<br />

kafamda canlandırınca 365 gün, 365 farklı<br />

gün batımı, bir o kadar da farklı dalga,<br />

mavinin bin bir tonu canlanıyor kafamda.<br />

İçinde insan olan her denklem zordur, ama<br />

Roksan ve Deniz işlerini tutkuları ile<br />

yaptıkları için gün sonunda akıllarında<br />

sadece o nefes kesen gün batımları<br />

kalıyor.<br />

MÜKEMMEL BİR KLİŞE: SEVDİĞİNİZ İŞİ<br />

YAPARSANIZ BİR GÜN BİLE ÇALIŞMIŞ<br />

OLMAZSINIZ!<br />

Peki Roksan ve Deniz’in Sri Lanka öncesi<br />

hayatları nasıldı? Kurumsal bir şirkette<br />

çalışan Roksan ile şimdiki Roksan arasında<br />

fark var mı? Cevaplar sizi şaşırtmayacak:<br />

“Sri Lanka’dan önce ikimizin de kurumsal<br />

deneyimleri oldu. Fakat kurumsal hayatta<br />

çalışmak istediğimiz hayat tarzını sadece<br />

tatillere sığdırabiliyorduk. Ya hayatımızı<br />

değiştirecektik ya da tatilleri beklemeye<br />

devam edecektik. En büyük fark hayata<br />

müteşekkir kalmayı öğrenmek. Kurumsal<br />

hayattakinden çok daha fazla çalışıyoruz<br />

belki ama sabah kalkıp sörfe gidebiliyoruz,<br />

akşam geç saatlere kadar çalışmak bize<br />

yük değil mutluluk veriyor. Yani iş ve özel<br />

hayatlarımızı birbirinden ayırmamıza gerek<br />

kalmayan bir şekilde yaşıyoruz. Zaten<br />

işimiz tutkumuz.”<br />

Mellow adının sözlük anlamı<br />

yumuşak, keyif veren, tatlı...<br />

Roksan ve Deniz’in bu ismi<br />

koyarken ne düşündüklerini<br />

canlandırıyorum kafamda...<br />

Bence Mellow'un ruhunda;<br />

en yüksek, en sert ya da<br />

tehlikeli dalgayı aramak değil<br />

de en çok keyif veren, en iyi<br />

hissettiren dalgayı bulmak<br />

var. Siz de böyle keyif veren<br />

o yumuşak anlarda kalmaya<br />

özen gösterin ve tutkunu<br />

olacağınız bir dalga arayın...<br />

Fotoğraf: Victoria Strelkaph<br />

14<br />

YENİ DİŞİL VE YENİ ERİLİN AHENKLİ DANSI:<br />

MELLOW’DA DALGA SÖRFÜ 101<br />

• Hiçbir yaş sınırı yok. 3 yaşından 65 yaşına<br />

kadar öğrencileri var ve isteyen herkes<br />

dalga sörfü yapabilir.<br />

• Herkes tahta üzerinde ayakta durabilir,<br />

kimi bir günde kimi bir haftada, önemli<br />

olan doğru ekipmanla keyif almak.<br />

• Yine doğru ekipman ile her mevsim<br />

dalga sörfü için uygun. Roksan’ın favori<br />

tarihleri Ağustos-Ekim. Deniz ise dalgalar<br />

biraz daha büyüdüğü ve soğuk suda sörfü<br />

sevdiği için Şubat-Mart aylarını tercih<br />

ediyor.<br />

• Mellow’da ders alan herkes için ekipman<br />

ve kıyafet mevcut. Gerekli olan tek şey,<br />

çok az cesaret.<br />

Ordu bir üniversite şehri, genç nüfusu oldukça fazla.<br />

Hangimiz okul hayatı boyunca ders çıkışlarında dalga sörfü<br />

yapma imkânı bulabildik ki... Mellow’un Ordu’da yaşayan ve<br />

bu imkânı sunduğu öğrencilere ‘dalga sörfü yapmak onlara<br />

ne hissettiriyor’ diye sorduk:<br />

Canan Sönmez / 22 / Spor Bilimleri Fakültesi 4.sınıf öğrencisi<br />

Ordu'da dalga sörfünü ilk duyduğumda inanmamıştım Herkesin dışarı bile çıkmaya<br />

üşendiği bir zamanda sörf yapan arkadaşları gördüm, ‘neden olmasın’ derken doğru<br />

düzgün yüzme bile bilmiyorken, aklıma takılan tek soru ‘ben de yapabilir miyim’ oldu.<br />

Üşümez miyim? Ya boğulursam? gibi sorular kafamı kurcalarken bir bakmışım artık izleyici<br />

tarafta değil de kışın ortasında denizdeyim.<br />

Muhammet Halit Özdemir / 23 / Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik 4.sınıf öğrencisi<br />

Ordu'da yaşıyorum. Sörf bana hayatımdaki bilinmeyen denklemin bilinmeyen yanını<br />

bulmanın mutluluğunu hissettiriyor. Kendimizi otomatik pilota almış gibi günü geçirirken,<br />

derin düşüncelerden sıyrılmayı kolaylaştırıcı bir yol. ‘Oh be hayattayım, buradayım’ hissini<br />

yüzüne soğuk su çarpmışçasına yaşatıyor.<br />

Yeni Insan93/96<br />

Eski olmadan yeni olmaz. Yeni ise eskiden<br />

alıp, içinde farklılaşma, gelişme, yaratım<br />

olmadan ortaya çıkamaz. Evren boşlukları<br />

sevmediği için sen eskiden uzaklaştığında<br />

yenisi ile doldurmazsan eski olan<br />

hükümdarlığını geri isteyebilir. O halde<br />

eski ve yeni içi içe geçtiğinde, usulca eski<br />

önemini yitirirken, yeni varlığını<br />

göstermeye başlar.<br />

İşte “Yeni Dişil ve Yeni Eril”in hikayesi de<br />

tam böyle olmayı bekler. Kadın beden<br />

formunu ya da erkek beden formunu<br />

seçmiş bir ruh, geçmişten bugüne doğru<br />

büyürken artık bu çağda bir yılanın derisini<br />

yavaşça değiştirebilmesi gibi yenilenmek<br />

zorundadır. Ama acaba bu yeni tamamen<br />

hiç olmayan bir insan formu mudur yoksa<br />

sonsuz döngüde çok geçmişten<br />

dönüşerek bugüne gelen midir?<br />

Fatih Polat / 22 / Psikolojik Danışmanlık Ve Rehberlik 4. sınıf öğrencisi<br />

Ordu'da yaşıyorum. Sörf bana deniz ile gökyüzü arasında geçen mücadelede başıma<br />

gelecek olan korkuyu, kaygıyı, akıllı hareket edebilme becerisiyle organize olmayı ve en<br />

önemlisi de hedefe giderken yaşanan mutluluğu hissettirdi.<br />

Yazı: Dr. Nil Keskin<br />

Tarihçi, Davranış Bilimleri Uzmanı, Goddess Wellbeing Inc. CEO<br />

@drnilkeskin


Neye uyanış? Bireysel olarak bu yeni<br />

Fotoğraf: Yaroslav Shuraev<br />

çağa adapte olabilmek ve<br />

potansiyelinde yaşamak, üretmek ve<br />

birliğe hizmet etmek için Yeni Dişil, Yeni<br />

Eril olmaya uyanış!<br />

Bu öyle bir uyanış ki; aslında binlerce yıl<br />

önceden bilinen ama üstü örtülmüş olan<br />

bilgeliklerin gizeminin kapılarını aralayarak<br />

yeni ihtiyaçlara göre adımlandırılmış bir yol<br />

haritası ile hızla yaşanabilecek bir uyanış.<br />

4.Endüstri Devrimi, dijitalleşme derken<br />

gelişen teknoloji ve hazırlanan zeminle,<br />

birbirinden temassal ayrılmaya başlamış<br />

olan BİZLERİN farklı bir döneme doğru<br />

sürüklenişi yaşanırken, belki de bu<br />

durumu avantaja çevirerek yeninin hızla<br />

yayılımını sağlayabileceğimiz bir uyanış.<br />

Her kötülüğün yanında getirdiği iyiliği, BİZ<br />

BİLİNCİ yükselenlerin değerlendireceği,<br />

sentezleyeceği ve hizmete sunup, bilimle<br />

kucaklayarak toplumlara el vereceği,<br />

rehber olacağı bir dönem başladı bile...<br />

Bu yazıyı okuyan ve bu bilinçte olan<br />

dostlarıma çağrıdır. Bu hayalini<br />

kurabileceğimiz milletlerarası,<br />

kültürler-ırklar-dinler-diller üzeri yapının<br />

içinde pek çok uzman konularında bir<br />

araya gelebilir; Yeni Dişil’e, Yeni Eril’e, tüm<br />

bu erdemsel dansın birleşiminden<br />

doğacak çocuklara, oluşacak ailelere<br />

zemin yaratabiliriz. Daha çok insanın başta<br />

farkındalıklarını, bilinç seviyesini, bilgisini,<br />

titreşimlerini, sezgilerini güçlendirmeliyiz.<br />

Baştan sona eğitim sisteminde, ortak<br />

İşte tam da bu noktada herkes üzerine<br />

düşeni yapmalı ve geçmişte olduğu gibi<br />

bu çağın düşünen, üreten, yazan, paylaşan<br />

dilde, hizmet anlayışında, tıp ve sosyal<br />

haklarda dönüşüm sağlamalıyız.<br />

BU BİR TARİH YAZMA ÇAĞRISIDIR!<br />

Yeni bir aydınlanma dönemi başlangıcını<br />

birlikte tasarlamalıyız. Peki ne için? Özetle;<br />

tüm kadın ve erkek bedenlenmesini<br />

seçmiş bireyler olarak kendi tarihsel<br />

evrimleşmemizi iyice bilerek, sorunlarımızı<br />

fark ederek, dönüştürüp yeniden<br />

formatlanmak için.<br />

Hepimiz için gerekli olan şey “ruhsal<br />

aydınlanma” ... Size bu bilinçle, bu amaç<br />

için Yeni Dişil ve Yeni Eril olmanın ilk üç<br />

kodunu izah edeceğim bu yazımda. Ama<br />

önce eskiyi tanımlamama izin verin lütfen.<br />

Tarih boyunca her kriz, her büyük savaş<br />

sonrası insanlığın bilinç ve farkındalık<br />

seviyesinin dönüşümünün bireyden<br />

topluma olan izdüşümü yaşanır. Felsefe,<br />

edebiyat, sosyoloji, psikolojide yeni<br />

akımların doğuşunu görürüz. Yeni bilim<br />

adamlarının, düşünürlerin, meslek<br />

dallarının ortaya çıkışı; yeni ekonomik<br />

yapıların, sektörlerin hayatımıza girişi gibi.<br />

Bir salgın krizinin fiziksel etkileri, üzüntüleri<br />

hala sürerken, büyük bir dünya<br />

hapishanesine dönen zihinlerimizin,<br />

kaygılarımızın hatta korkuların en bilinen<br />

güçte olanının -ölüm korkusununköleliğindeki<br />

İNSANLIK için şimdi uyanış<br />

zamanı geldi.<br />

insanlarının da topluma yön vermesine izin<br />

verilmeli. “Yeni Dişil ve Yeni Eril”in ahenkle<br />

dans edişlerine destek olunmalı. Hatta<br />

daha ileri gidip şunu da eklemek<br />

istiyorum. Yaşadığımız bu coğrafya, bu<br />

tarih, bu sosyolojik yapı, bu politik ve<br />

ekonomik ortam hiç de tesadüf değil.<br />

Uzun zamandır sabırla tekâmül etmiş<br />

topraklar ve enerjiler yatağı bu topraklar.<br />

Tarih boyu büyük geçişlere şahit olmuş,<br />

Anadolu topraklarından, Antik Yunan,<br />

Mezopotamya, Babil’den, Mısır’a kadar<br />

uzanan geniş alandan bahsediyorum.<br />

Böylesi güçlü kadınların, güçlü erkeklerin,<br />

gelmiş geçmiş hükümdarların, ruhsal<br />

liderlerin erdemleriyle toplumları<br />

yücelttiği, ilham olduğu topraklar... Bu<br />

yüzden kendi alanlarındaki kanaat<br />

önderleri, ruhsal liderlerin de BİRLİK olup<br />

iş dünyasını, devlet büyüklerimizi, bilim ve<br />

sanat yapılarını seferber edip<br />

çeşitliliğimizden büyük bir dönüşüm gücü<br />

yaratma zamanı. Nasıl ki Rönesans<br />

İtalya’da doğmuşsa bu yeni dönem de bu<br />

topraklardan doğabilir... Buna tarihsel<br />

süreç ve sonsuz döngü adına oldukça<br />

inanıyorum.<br />

Bu vesileyle; akademik çalışmalarım<br />

esnasında derleyerek toplamda 9 adet<br />

olarak Yeni Dişil kitabımda yer verdiğim,<br />

dünyanın iyiliği için kanal olduğuna<br />

inandığım bu hayalden yaşam bulacak<br />

Yeni Dişil ve Yeni Eril Uyanış Kodları’nın ilk<br />

üçünü sıralamak isterim. Düşünce ve niyet<br />

tohumlarım buraya ekilsin diye...<br />

Ne demiştik? Önce eskiyi tanımalıyız ki<br />

sorunu bilelim. “Eski Dişil” yani son<br />

dönemde pandemi ile birlikte artık<br />

karanlıklarından aydınlığa çıkmak için<br />

yaşadığı mental ve fiziksel hastalıklarla artık<br />

kelime yerindeyse isyanda olan dişil. Bu<br />

isyanı içinde yaşayanlar olduğu kadar<br />

toplumdaki yerine göre, dışarıya yansıtanlar<br />

da var tabii. Bu formun evrimleşmesinin en<br />

büyük sorunu ise erdemsel yerine eylemsel<br />

olmuş olması. On binlerce kadın<br />

dostumuzla gerçekleştirdiğimiz anketlerin<br />

en önemli verisi eski dişilin merkezden<br />

uzaklaşmış halinin iki uçta aşırıya yönelmiş<br />

olması, potansiyelini yaşayamaz halde<br />

olması. Ve sonucunu da ruhsal olarak<br />

deneyimlerken bedeninde ise izlerini<br />

-döngüden çıktığı için- adet düzensizliği,<br />

infertilite, erken menopoz gibi çok farklı<br />

şekilde yaşaması. Uçlardan birinin ürkek,<br />

sessiz, eylemsiz, pasif, söylenen, şikâyet<br />

eden yani kurban halinde olması; diğerinin<br />

ise dominant, baskıcı, öfkeli, aşırı kontrollü<br />

bazen manipülatif olması… Harvard<br />

Üniversitesi öğretim görevlisi Carol Gilligan<br />

bu uçlara “Yetersiz Dişil” ve “Aşırı Dişil” der.<br />

İnanın bana bu iki ucun dengesi için çok<br />

uzun yıllardır çalışıyorum, araştırıyorum,<br />

sentezliyorum, yazıyorum, metotlar<br />

geliştiriyorum. Bu uğurda patentli dönüşüm<br />

yolculuğumuz olan Fem-Heal©’in üzerine<br />

inşa ettiğimiz global Goddess<br />

aplikasyonumuzu da hızla uyanışa geçip<br />

özüne dönmesi gereken kadın dostlarımızın<br />

dönüşümü için paylaşmak isterim.<br />

Goddess; tüm yaşam döngülerinde,<br />

menstrüasyon görmüş genç kızlarımızdan<br />

yetişkin, anne, olgun kadın gibi tüm yaşam<br />

döngülerinde hayat boyu bir yoldaş<br />

olabilecek kişisel bir iyi yaşam koçu<br />

uygulaması.


Fotoğraf: Yakobchuk Viacheslav<br />

15<br />

1) Öz-şefkat ve ALMAK<br />

2) ARINMAK<br />

Peki ya Yeni Dişil olabilen, kodları aktive<br />

Yeni Dişil öncelikli olarak 4.000 yıllık ataerkil<br />

İkinci kodumuz ARINMAKtır. Çünkü kadın<br />

eden kadın kiminle nasıl dans edecektir?<br />

yanılgının hükmünden kilit kelime olan<br />

beden formunda dişil yönümüzün öyle çok<br />

“öz-şefkat” ile uyanışa geçmeli. Hayatının<br />

arınması gereken şey vardır ki; tabular,<br />

İşte bu kadın ancak dönüştüren olup,<br />

merkezine önce kendini koyabilmek ile<br />

inançlar, baskılar, ataerkil yanılsamalar... Bu<br />

erkeğin içindeki dengeli dişili de uyandırıp,<br />

başlıyor öz-şefkati özümsemek. Kendine,<br />

kodun aktif hale geçebilmesi için oldukça<br />

yine onda yüksek olması beklenen dengeli<br />

ruhuna, bedenine, zihnine öncelik<br />

adanmış bir şekilde, adım adım<br />

erilin yükselmesine ilham olduğunda<br />

vermemek ile kodlanmış olan<br />

uygulamalar yapmak gerekir.<br />

başarılabilir. Bu tarifsiz uyum, toplumun en<br />

zihinlerimizden karanlığın perdelerini<br />

Aplikasyonda buna yönelik pek çok farklı<br />

küçük yapısı bireyden, yine en küçük<br />

açarak… Öz-şefkatini yeniden, tıpkı 25.000 yıl<br />

rutin, ritüel, özel duygu rahatlatma tekniği<br />

sistemi aileye oradan iş hayatına, beşerî<br />

önce ve hatta 5.000 yıl önce Çatalhöyük’de<br />

gibi iyi yaşam metotlarını kullanma<br />

ilişkilere, cinsiyet dengesinin varlık sürmesi<br />

karşımıza çıkan tanrıçaların erdemleriyle<br />

sebebimiz de budur. Özellikle bu adımda<br />

gereken her yerde yaşanabilir. Böylelikle<br />

ortaya koyabilme becerisinden<br />

kadının en önemli hediyelerinden biri olan<br />

aşırı derecede alıcılık ile evrimleşen erkek<br />

bahsediyorum. Sınır tanımamış olan,<br />

menstrüasyon döngüsünün öneminin altını<br />

beden formu, özündeki ilk adımı olan<br />

tahtında aslanlarla korunan ve belki de<br />

pek çok ortamda, kurumsal ve toplumsal<br />

vericiliğe geçer. Bu onun ilk kodudur.<br />

şimdi yine hepimizin içinde uyanması<br />

eğitimlerimde altını çiziyorum. Kadınlığa ilk<br />

VERİCİLİK. Çünkü zaten dünyanın döngüsü<br />

gereken bu coğrafyadaki tanrıça kadınlara;<br />

adım olan adet döngüsüyle ilgili Dünya’da<br />

eril güçle, vericilikle başlar. Ondan aldığını<br />

yüce öz-şefkat ve öz-değerleriyle<br />

ve ülkemizde öyle çok dişiliğe ilk travma<br />

da kadın bedeni yeni bir insan bedeni<br />

ailelerine, toplumun gelişmesine şefkatle<br />

yaratan yaşanmışlıklar var ki…<br />

yaratabilmek için kullanır. O halde ikinci kod<br />

yaklaşan kadınlığa selam olsun diyorum.<br />

erkek için yine ARINMAKtır.<br />

Arındıkça kadın bedeninde eril ve dişil önce<br />

Fakat bu sefer dengeli erilliğini bastıran,<br />

Öz-şefkati yükselen “yeni dişil” ilk iş olarak<br />

dengelenir, sonra döngüye ve doğasına<br />

şekillendiren tüm kaygı, korku,<br />

kendini “almaya” açmalı. İşte bu birinci<br />

uygun şekilde dişilik erilin biraz önüne<br />

endişelerden arınmaktır onun yolu. Bu<br />

kodumuz: ALMAK. Eski alışkanlığı olan<br />

geçer ve yükselir. İşte bu yaratılışımızın en<br />

arınma ancak onu üçüncü kodu olan<br />

sürekli vericilikten adım adım kurtulup,<br />

doğal hakkıdır. Çünkü böylelikle üçüncü<br />

CESARETe doğru hazırlar.<br />

yaşamın kendisine, ilişkilerine önce alıcı<br />

kod olan YARATICILIK yaşam bulur.<br />

olmakla başlamayı yeni alışkanlık haline<br />

“Yeni Eril” kitabımda bu kodları yine tek tek<br />

getirmeli. Kendini sonsuz sevgiye, ilgiye,<br />

paylaşıyor olacağım.<br />

bolluğa, berekete, güzel insanlara, saygıya,<br />

bilgiye açmak. Bu ilk kod söylemesi<br />

oldukça kolay ama bilinç değişikliği ve<br />

bunun davranışlara dönüşümü zaman<br />

isteyen bir koddur.<br />

3) YARATICILIK<br />

Yaratanın emriyle kadın yaratandır. Bir<br />

bebeği erilden aldığı güçle yarattığı gibi, bu<br />

yaşamda pek çok işi, ürünü, yardımı, projeyi<br />

ve aileyi de yaratabilir. Erilden bu gücü<br />

alabilmesi için ilk kodu aktif hale getirmiş<br />

olması son derece önemlidir. Çağımızda<br />

işte bu sıra oldukça ters yönde evrimleştiği<br />

ve tam olarak çalışmadığı için pek çok<br />

kadın hastalığı psikosomatik kaynaklı<br />

olabilmektedir. Bu kodlarla ilgili<br />

derinleşmek ve kendi yaşamlarınıza olan<br />

izdüşümünü anlamak ve kodların geri<br />

kalanını da öğrenmek için umarım “Yeni<br />

Dişil” kitabımın satırlarında buluşuruz.<br />

Açıkçası bu ahenkli dansı bizler görebilir<br />

miyiz bilmiyorum. Ama umut ediyorum bu<br />

kitapları okuyanlar, uygulamaları yapanlar<br />

biraz olsun bu dansta yerlerini alıp, yaşam<br />

kalitelerini yükseltebilecekler. Ama bizimle<br />

başlayacak bu YENİ İNSANlar çocuklarımız,<br />

onların çocukları ve torunları olabilir. Bu<br />

dönüşüm ve yenilenme için bizim karar<br />

verip, üzerimizdeki karanlıktan kurtulup<br />

aydınlığa yürümemiz artık kaçınılmaz<br />

olmalı.<br />

Peki ya sen? Sen bu adımları atmaya ve<br />

kendi dönüşümün için kendini bu yolculuğa<br />

adamaya hazır mısın? Gelecekte bir gün,<br />

“Yeni Dişil” ve “Yeni Eril”den sonra<br />

üçlemenin sonuncusu olan “YENİ İNSAN”<br />

15/1<br />

Seçkin Pirim<br />

15/2<br />

Seramiğe<br />

Yenilikçi Anlayış<br />

15/3<br />

Yüzen Sanat<br />

Eserleri<br />

15/4<br />

Meet the Ar tist<br />

Craig & Karl<br />

97<br />

kitabını benimle birlikte yazmaya var mısın?


15/1<br />

SeckinPirim<br />

98/102<br />

ÇOK EVRENSEL BİR ŞEYDEN<br />

BAHSEDİYORUZ, SANAT GİBİ...<br />

Samimi bir sanatçı, samimi<br />

bir insan ve samimi bir<br />

sohbet… Heykeltıraş Seçkin<br />

Pirim ile İstanbul’un Getto’su<br />

gibi gördüğü ve içinde çok<br />

mutlu olduğu Maslak Oto<br />

Sanayi’deki atölyesinde bir<br />

araya gelmenin keyfiyle<br />

uzun bir röportaja başlıyoruz.<br />

Biz sorduk, o tüm içtenliğiyle<br />

cevapladı.<br />

Röportaj: Rana Korgül<br />

@ranakorgul<br />

ranakorgul@gmail.com<br />

Portreler: Mert Şendoğdu<br />

İşler: Nazlı Erdemirel & Dirimart &<br />

Louis Vuitton arşivi<br />

Rana Korgül: Seçkin Pirim’i yakından<br />

tanımak isteriz. Bize Seçkin’i anlatır<br />

mısın? Seçkin nasıl bir insan?<br />

Seçkin Pirim: Ben hayatını sanatla geçiren<br />

biriyim. Haftanın 7 günü atölyedeyim. İşim<br />

olmasa bile atölyeye gider, orada zaman<br />

geçiririm. Bu konuda çok disiplinliyimdir.<br />

Orada olmayı seviyorum. Hayatımın tüm<br />

dönemleri hep sanat üzerine olmuştur.<br />

Ebru ile bir tatil bile planlasak, bu görmek<br />

istediğimiz bir müze ya da bir sergi üzerine<br />

olur. Hatta yurt dışında bir sergi<br />

yapıyorsam, o aynı zamanda benim için bir<br />

tatildir. O yüzden bütün hayatını sanat<br />

çevresinde döndüren, bununla yaşayan<br />

biriyim ben…<br />

Seçkin Pirim: Çocukken neler yapmaktan<br />

hoşlanırdın? Klişe bir soru olsa da…<br />

Evet, cevabım da çok klişe gelecek ama<br />

çocukken çok resim çizermişim. Annem<br />

beni sokağa atmaya çalışırmış, git oyna<br />

diye. Ben Kuzguncuk’a 6 aylık gelip orada<br />

büyüdüm. Çok önemli sanatçı ve<br />

mimarların olduğu bir semttir. 8-9 yaşında<br />

önemli sanatçıların yanına çırak girdim.<br />

Ustalarım vardı. Bihrat Mavitan, Nevzat<br />

Sayın, Cengiz Bektaş, Can Yücel gibi farklı<br />

disiplinlerden pek çok ustayla büyüdüm.<br />

Lisedeyken Mithat Şen’e bazı işlerinde<br />

yardım ettim. Yardım etmediğim adam<br />

kalmamıştır. Tabii bu meraktan geliyor.<br />

Yüksek ihtimalle o zamanlar başladı,<br />

bendeki sanat tutkusu… Üniversiteye kadar<br />

hepsinin atölyesinde çalıştım. Yaz tatili<br />

diye bir şey bilmiyorum çünkü her yaz bir<br />

atölyedeydim. Kuzguncuk benim için<br />

kader gibiydi. Hep şunu söylerim:<br />

‘Ankara’da doğdum ama Kuzguncuk’ta<br />

dünyaya geldim!’ O yüzden çocukluktan<br />

bu serüvenin seyri kader gibi çizilmişti.<br />

Meslek seçimini nasıl yaptın?<br />

Heykeltıraş olmaya nasıl karar verdin?<br />

Ben o yaşlarda bile ne olmak istediğimi<br />

biliyordum. Sanat okumak istiyorum değil;<br />

direkt heykeltıraş olmayı istiyordum. Başka<br />

hiçbir amacım yoktu. 8-9 yaşında ben<br />

heykeltıraş olacağım diye kafaya<br />

koymuştum.<br />

Hayat güzel güzel önüme bir<br />

şeyler koydu. Tam böyle lise<br />

çağına başlarken Türkiye’de<br />

Güzel Sanatlar Lisesi açıldı.<br />

Kuzguncuk ahalisi beni bu<br />

lisesinin yetenek sınavına<br />

hazırladı ve ben kazandım.<br />

Hocalarımızın hepsi<br />

Akademili olduğu için benim<br />

de tek hayalim Mimar Sinan<br />

heykel bölümüne girmekti.<br />

Hatta üniversite sınavına bile girmedim.<br />

Ya Mimar Sinan olacaktı ya da hiç!<br />

Mimar Sinan yetenek sınavına girerken üç<br />

bölüm yazma hakkım vardı, tek heykel<br />

bölümünü yazdım. Kafamda bu meslekle<br />

ilgili her şey çok netti. Hayatımda çok<br />

şanslı dönemlerim oldu. Karşıma çok<br />

doğru insanlar çıktı. Kuzguncuk’un bende<br />

çok büyük emeği vardır.<br />

Tekrar eden formlardan oluşan heykeller<br />

üretiyorsun. İlk başlarda seni kâğıt<br />

işlerinle tanıdık. Şimdi ise büyük ölçekte<br />

heykellerine ve dış cephe giydirme gibi<br />

mimariyle etkileşen işlerine rastlıyoruz.<br />

İşlerinde genelde daha çok hangi<br />

konulara odaklanıyorsun?<br />

Aslında kâğıt sonradan geldi. Sonuçta ben<br />

tamamen bir heykeltıraşım ve üç boyutlu<br />

işler yapıyorum. Yaptığım sergiler ve<br />

işlerim o kadar doğallıkla geliyorlar ki;<br />

kâğıt da aynen öyle doğallığıyla geldi<br />

hayatıma. Yani, öyle düşünüp planlı başka<br />

bir malzeme olsun diye başladığım bir şey<br />

değil, kâğıt. Üniversite, yüksek lisans<br />

derken askere baya geç, 2003’te gittim.<br />

Askerde beni yazıcı yaptılar ve altı ay<br />

boyunca bir odada kâğıt işleriyle uğraştım.<br />

Yaz, kes, biç, imha et gibi… Bir ay sonra<br />

sıkıldım ve ilk kâğıt işlerime orada makasla<br />

kese kese başladım. Aslında askerde<br />

heykel yapmak istiyordum ama olmadı.<br />

Oyalanırken kâğıtta bir şeyler keşfettim ve<br />

çok hoşuma gitti. Sonra bir tane daha<br />

yaptım derken altı ay boyunca ufak ufak<br />

işler yaptım. Hatta askerlik dönüşü bir tane<br />

sergim kafamda hazırdı. Hakikaten bu,<br />

yazıcı olmamla alakalıydı. Üniversite sonda<br />

ilk kişisel sergimi açmıştım ve hep<br />

heykeller vardı, yaptıklarım arasında. Ama<br />

sanat piyasasının canlandığı dönemlere<br />

kâğıtlar denk geldiği için çoğu insan beni<br />

onlarla tanıdı ilk olarak…


Sanatının arkasında yatan düşünceyi<br />

bulan bile çıktı. Orada anladım ki hakikaten<br />

müze veya atölye gezerim. Zaten<br />

yayıldığı yer… Bir Mevlevihane var,<br />

öğrenmek isteriz...<br />

evrensel bir şeyden bahsediyorsun. Hep<br />

seyahatlerin 3. veya 4. günü muhakkak<br />

tüylerin diken diken oluyor. İçine girince<br />

Sanatsal ve plastik kaygılar ve sorunsallar<br />

böyle kendi duygu ve dertlerimden çıkışla<br />

‘hemen atölyeme dönmeliyim, çalışmam<br />

hissediyorsun enerjiyi… Türkiye’de<br />

var hepsinin içinde. Ama bir yanda da<br />

dünyaya yayılan bir şeyi dert edindim.<br />

lazım’ hissi beliriyor.<br />

görülmesi gereken çok yer var.<br />

doğallığıyla gelişen ve hayatımla birlikte<br />

Böylece o hastalık çözüldü, bitti gitti.<br />

senkronize giden bir durum var ki; bütün<br />

Türkiye’yi konuşalım biraz. Seni nasıl<br />

Senin için işlerinde kendini ifade etmek<br />

işler çok doğallığıyla çıkıyor. Sanatsal<br />

Sanatın iyileştirici gücü desene…<br />

besliyor bu ülke? Senin düşüncelerin<br />

mi, yoksa onların izleyiciyle bir iletişim<br />

olarak kafamı yorduğum, dert edindiğim<br />

Maslak Oto Sanayi’de keyifli bir atölyen<br />

önemli…<br />

kurması mı daha önemli?<br />

bir sürü mevzu var. Dünyaya ve<br />

var. Oradan o büyük heykeller nasıl<br />

Tüm ülkemizi düşününce arkeoloji çok<br />

Bir şekilde tabii ki kendimi ifade etmeye<br />

meslektaşlarıma çok bakıyorum, neler<br />

çıkıyor?<br />

severim. Ebru ile takıntımızdır. Antik kent<br />

çalışıyorum. Ama işi yaptıktan sonra onu<br />

oluyor neler bitiyor diye. Bunların yanında<br />

Aslında yan yana üç atölyem var. Kâğıtların<br />

gezmeyi çok severiz. Yolda yurt içi ya da<br />

kendi özgürlük alanına bırakmayı<br />

işlerime yansıyan dertler çok kişisel çıkıyor.<br />

hepsi orada çıkıyor. Her şeyi kendim<br />

dışı kahverengi bir tabela gördük mü<br />

seviyorum. İzleyici, benim anlatmak<br />

Ben üniversiteden beri tasavvufla<br />

yapmayı çok seviyorum. Asistanlarım yok<br />

hemen dalarız. Tüm bu birikimlerin ve<br />

istediğimi mutlaka alsın, anlasın gibi bir<br />

ilgileniyorum. Mevlana’nın ‘birden bütüne’<br />

ama Ahmet var, bana yardım eden. 2-3<br />

heyecanların sonunda bu yıl sonuna doğru<br />

derdim yok. Tam tersi, onun o anki<br />

lafı o zamandan beri benim işlerimi<br />

metrelik heykeller o atölyede çıkıyor. Daha<br />

muhteşem bir sergi hazırlıyorum, antik<br />

karşılaşmadan kendi duyguları üzerinden<br />

oluşturmamdaki mihenk taşı oldu. O<br />

yüzden bütün işler parçalıdan bütüne<br />

gidiyor. Kâğıtlar da öyle. Her bir katman<br />

aslında tek bir birey, tekrara geldiği zaman<br />

bir bütünü oluşturuyor. Her şey o laftan<br />

çıktı ve hala da aynı mantıkta devam<br />

ediyor. Aslında şöyle düşünüyorum: Kendi<br />

dert edindiğim bir şey, dünyanın bir<br />

büyük projeleri tabii ki çalıştığım daha<br />

büyük fabrikalarla birlikte çıkarıyoruz.<br />

Yıllardır çalıştığım 4-5 ayrı büyük atölye<br />

var. Büyük heykeller parça parça yapılıp<br />

birleştiriliyorlar. Örneğin; son<br />

Maldivler’deki proje de öyle yapılıp orada<br />

birleştirildi. Maslak’ta olmak bana çok iyi<br />

geliyor, orada çok mutluyum.<br />

kentlerle ilgili.<br />

Bence dünyanın hiçbir<br />

yerinde antik kentler<br />

konusunda Türkiye’den daha<br />

iyi beslenebileceğin bir yer<br />

söz konusu değil.<br />

Doğuyu ben de pek görmemiştim ve bu<br />

ne alıyorsa… Ki mutlaka bir şey alıyor.<br />

Bazen biri sergide heykele bakıp “Şurada<br />

şöyle bir şey gördüm, onu mu anlatmak<br />

istediniz,” diye soruyor. “Hayır ama<br />

nereden çıkardın bunu,” diyorum. Onun<br />

üzerine o kendi gördüğünü, hissettiğini<br />

anlatmaya başlıyor ve bana bir şeyler<br />

göstermiş oluyor. Çok heyecanlanıyorum,<br />

yerinde başkasının da derdi. Biliyoruz ya<br />

da bilmiyoruz. Çok megalomanca bir çıkış<br />

gibi gözükebilir ama aslında tam tersi. Hep<br />

kendi dertlerimden yola çıkarak işlerimi<br />

ürettim. Tamamlanınca da sonuca ulaşmış,<br />

o dertten kurtulmuş oluyorum. Kendi<br />

hayatımdan örnek verecek olursam da<br />

New York’taki HypoCondriac adlı sergimle<br />

kendimdeki hastalık hastalığını çözdüm.<br />

Deforme işler, simetriyi bozmalar o zaman<br />

çıkmaya başladı. Sonradan bu hastalığın<br />

nedenlerini araştırdım ve bir baktım ki çok<br />

sosyolojik nedenleri varmış, toplumun<br />

sana verdiği baskılar, vb… Konu direkt<br />

toplumsal bir soruna evrildi. New York’ta<br />

sergiyi gezenlerden kendi duygusunu<br />

Genelde yaratıcılığını nelerle<br />

besliyorsun? En çok nelerden,<br />

nerelerden ilham alıyorsun?<br />

Bakmak bana çok ilham veriyor.<br />

Kuzguncuk’ta bir ustam vardı bana derdi ki:<br />

‘O kadar çok kitap<br />

okuyacaksın, o kadar çok<br />

müze gezeceksin, o kadar<br />

çok sanatçı bakacaksın ki ne<br />

yapmayacağını bilmek için!’<br />

Bu laf hakikaten aklımdan hiç gitmez. O<br />

yüzden bakmayı, dünyayı takip etmeyi çok<br />

severim. Bunlar beni çok besliyor. Bir yere<br />

seyahat ettiğim zaman mutlaka sergi,<br />

yaşlarımda görmeye, gezmeye başladım.<br />

Bu sayede çok net algılıyorum bazı şeyleri.<br />

İnsan davranışları, sosyoloji, onların<br />

yaklaşımları da beni çok besliyor. İster<br />

istemez beynim işimle ilgili bir eşleşme<br />

yapmaya başlıyor. Mesleki deformasyon<br />

sanırım. Direkt işle, heykelle ya da sanatla<br />

bağdaştırmaya başlıyorum. O yüzden tüm<br />

bu süreçlerde yaptığım gezilerden çok<br />

etkileniyorum. Yapacağım bu sergi için<br />

Afyon’da bir mermer fabrikasıyla<br />

çalışıyorum ve bu sayede ilk defa Afyon’a<br />

gittim ve resmen dünyam şaştı. Aşık<br />

oldum. Öyle bir antik kent var ki;<br />

inanamadım! Devamlı gidesim var şimdi<br />

Afyon’a. Konya’dan önce Mevlevîliğin<br />

‘aslında çok yakın o fikirler bana’ diyorum.<br />

Böylece benim görmediğim yepyeni<br />

şeyleri bana göstermiş oluyor. Ben<br />

izleyicinin heykelden kendi aldığı<br />

duyguyu görmeyi daha çok seviyorum.<br />

Yansımayı görebiliyorsunuz demek...<br />

Türkiye’deki sanatın durumunu nasıl<br />

buluyorsun?<br />

Türkiye’de çok yetenekli, çok iyi<br />

sanatçıların olduğunu biliyorum ve<br />

görüyorum. Birçoğu da arkadaşım. Bence<br />

burada çok iyi sanat ve sanatçı yapısı var.<br />

Bir ara kafayı çok takmıştım: Benimle aynı<br />

yaşta, aynı mantıkta işler yapan, benim<br />

kadar çok çalışan adamın biri Amerika’da<br />

yaşıyor diye bir anda global oluyor!<br />

kuvvetlisi de sanat! Türkiye’deki<br />

sanatçıların bunu yapacağını biliyorum.<br />

Dünyada bu algıyı kırabilecek tek şey<br />

sanattır. Başka bir şey değil, gerçekten.<br />

Yurt dışında solo sergilerin olmuştu.<br />

Bir süre New York’ta bulundun. Orası<br />

sana neler kattı? NY sanat için çok<br />

önemli bir yer...<br />

güzel gelişmeler var. Yakında Londra’da bir<br />

atölye tutacağım. Bir sergi hazırlığım var.<br />

Biraz orada, biraz burada olmak üzere yarı<br />

zamanlı bir sürece gireceğim. İstanbul’da<br />

Dirimart ile çalışmaya başladım. Ciddi bir<br />

profesyonel yaklaşımları var. Yurt dışındaki<br />

bağlantılar ve işlerin takibi adına benim<br />

için çok çalışıyorlar. Ama Londra’da benim<br />

işlerimi yapan Zeynep Köseoğlu var ve<br />

Paylaşmak istiyorsun derdini tüm dünya<br />

New York’ta galerim C24 olduğu için<br />

benimle ilgili her şey ondan geçiyor.<br />

ile ama sen burada olduğun yerde<br />

sergiler, fuarlar derken yedi yıl gittim,<br />

Yapacağımız serginin direktörü Tim<br />

kalıyorsun. Eskiden yurt dışına bir sergi<br />

geldim. Global anlamda bir şey yapmak<br />

Marlow, Design Museum London’ın da<br />

götürmek için öyle prosedürler vardı ki;<br />

üzere yola çıkıyorsan, zamanın büyük bir<br />

direktörü olan çok önemli bir isim.<br />

gelen bir yurt dışı teklifini bile ‘lanet olsun’<br />

kısmını o şehirde geçirmen lazım çünkü<br />

diyerek kabul etmedim, bıraktım. Şimdi<br />

insanlar bunu istiyor, olay öyle gelişiyor.<br />

Katılıyorum tüm söylediklerine…<br />

bütün bunlar çözüldü. Teknoloji ve sosyal<br />

Oranın dinamiğine katılmak zorundasın.<br />

Atölyede kapılı çalışmaktansa biraz<br />

medyanın yayılmasıyla herkes birbirinden<br />

Ben de olabildiğince New York’ta olmaya<br />

kendini gösterebilmelisin, ‘Ben de varım!’<br />

haberdar. O yüzden Türkiye’deki<br />

çalıştım ve sonunda Brooklyn’de bir atölye<br />

diyebilmelisin yüksek özgüvenle…<br />

sanatçıların kendilerine globalde alan<br />

açtım. New York sergilerinin işlerini orada<br />

Bir sanatçı olarak ulaşmak istediğin<br />

açabilecek fırsatları var. Hakikaten<br />

yaptım. Sergiye gelen izleyicilerden<br />

noktadan bahseder misin?<br />

Türkiye’de çok yetenekli sanatçılar var,<br />

atölyemi görmek isteyenler olduğunda<br />

Küçüklüğümden beri hayalim buymuş.<br />

dünyanın hiçbir yerinde geride kalmazlar.<br />

oraya gelebildiler. Tüm bu süreçler bana<br />

Annem anlatıyor, ben hatırlamıyorum da.<br />

mental olarak çok şey kattı. Global olmak<br />

‘Dünyanın bir sürü yerinde heykellerim<br />

Genelde Türkiye’ye bakış açısını<br />

istiyorsan, uzaktan kumanda ile maalesef<br />

olsun istiyorum!’ diyormuşum. Bu<br />

düşünürsek, yurt dışında Türklere karşı<br />

olmuyor. Yani, ben Türkiye’de atölyemde<br />

dünyanın aslında ülke ülke sınırları çizilmiş<br />

çok önyargılılar. Sen bunu hissetmiyor<br />

kapım kapalı çalışsam, dünyadan kimsenin<br />

olma duygusundan kurtulmasını istiyorum.<br />

musun?<br />

benden haberi olmayacaktı. O yüzden<br />

O yüzden sanat, bir şeyleri kırmak adına<br />

Doğru, çok hissediyorum. Türk’üm<br />

biraz olmak istediğin alanlarda zaman<br />

çok önemli. Evet, ulaşmak istediğim nokta<br />

demeseydim belki yurt dışında çok farklı<br />

geçirmen, küratörlerle sohbet etmen,<br />

bu diyebilirim. Dünya’nın birçok yerinde<br />

bir platformda olabilirdim. Bunu çok<br />

işlerini görmelerine fırsat vermen lazım.<br />

sanatımla var olabilecek duruma gelmek,<br />

yaşadım, hakikaten. Ama bu önyargıyı<br />

C24 ile kısa süre önce yolları ayırdık. New<br />

hedefim…<br />

kırabilecek mecralardan en önemlisi, en<br />

York’taki atölyeyi kapadım. Şimdi çok


KALE GRUBU KATKILARI İLE<br />

15/2<br />

Hayatta başarılı olma kriterlerin neler?<br />

Başarılı olmak bir sürü şeye bağlı olabilir ama benim için en<br />

önemlisi: disiplin. Çok önem verdiğim bir konu. İnsanlar benim çok<br />

bohem bir hayatım olduğunu sanıyor ama öyle değil. Her sabah<br />

erkenden atölyeme giderim. Bir şey için söz verdim mi, yaparım.<br />

Hiçbir sergi tarihim gecikmemiştir. Acayip disiplinliyimdir. Bu seni<br />

başarıya götürür mü bilmem ama bir şekilde bir yerlere taşıyor.<br />

Ondan sonrakiler belki şans ya da başka kriterler olabilir…<br />

Haklısın, disiplinli olmak hem önemli, hem de zor…<br />

Hayatı nasıl yaşamayı seviyorsun, peki?<br />

Ben hayatı akışıyla yaşamayı seviyorum. İşlerim de öyle akışıyla<br />

çıktı.<br />

Hayatında öncelik vermek istediğin neler var şu günlerde?<br />

Projelerime konsantreyim, güzel bir yerlere doğru evriliyorlar.<br />

Heyecanlanıyorum, biraz sorumluluk biniyor. Sırada Londra var.<br />

Burada hazırladığım, bahsettiğim antik kentlerle ilgili bir sergi var.<br />

Ağustos sonu, Eylül başı gibi başlayacak. Büyük işler olacak ve bu<br />

serginin bir ayağı yemek ve davetle Londra’da gerçekleşecek.<br />

Antik kentler arası bir rotada turlar da olacak…<br />

Hayatın içine katılmış, farklı mekanlarda sergiler çok daha<br />

heyecan verici zaten…<br />

Mekân çok önemli tabii. Ben de böyle şeylere heyecanlanıyorum<br />

zaten. Aslında bu anlamda ben yaklaşık sekiz senedir Türkiye’de<br />

bir sergi yapmıyordum. Hep yurt dışında yapıyordum. Bu kadar<br />

zaman sonra olacak bir serginin hayatın içinde olmasını çok arzu<br />

ediyordum. Bir galeri sergisi gibi olmasını hiç istemiyordum. Bir<br />

proje doğdu ve benim için çok güzel oldu. Hazırlıklar yoğun<br />

devam ediyor…<br />

2021’de iki önemli projeye imza attın. İstinye Park Louis Vuitton<br />

mağazası için bir heykel yaptın. Bu ebatta senin yaptığın ilk<br />

mimari dış cephe heykeli diyebilir miyiz? Bir de Maldivler’deki<br />

projen var. Bunlarla ilgili ne söylemek istersin?<br />

Evet, ilk dış cephe heykelim. Hatta ben ona ‘içine girilebilen<br />

heykelim’ diyorum. Louis Vuitton projesi çok önemli bir ivme oldu.<br />

Onu yadsıyamayız. Onların direkt “Sizle çalışmak istiyoruz,”<br />

demeleri benim için hakikaten çok güzel bir duyguydu. Bana<br />

gelip; “Bizim için bir cephe tasarlamanızı istiyoruz,” dedikleri<br />

zaman ben de onlara “Ben size cephe tasarlamam. Ben size içine<br />

girilebilecek bir heykel tasarlarım!” dedim. Bu çok hoşlarına gitti.<br />

Bir senelik süreçte her şey ortaya çıktı. Boşuna bir Louis Vuitton<br />

olmadıklarını o global takımda gördüm. Çok çalışıyorlar ve çok<br />

disiplinliler. Bu proje tecrübeli olduğumu düşünsem de hala<br />

öğreneceğim çok şey olduğu gösterdi. Globalde Louis Vuitton<br />

kendi adına çok reklam yaparken beni de çok iyi duyurdu.<br />

Maldivler projesi de aynı anda başladı aslında. Zaten o otele daha<br />

önce bazı çalışmalar yapmıştık. Louis Vuitton projesinden önce<br />

Esin Güral ile Maldivler projesine karar vermiştik biz… Otelin sahibi<br />

Esin Güral kadar vizyoner birini bugüne kadar hiç tanımamıştım.<br />

Maldivler gibi bir adada böyle otel yapmak, böyle bütçeli bir<br />

projeye girmek cesaret ister. Doğrusunu söylemek gerekirse o<br />

benden daha heyecanlıydı. Heykel parça parça gemilerle<br />

İstanbul’dan oraya gitti ve monte edildi. Şimdi Maldivler’in bir<br />

simgesi haline geldi. O yüzden yaratmak, hikaye yazmak, bir şey<br />

demek istiyorsan adım atmalısın, cesaret etmelisin. Bu işler için<br />

vizyon lazım.<br />

Louis Vuitton’da Antalya’dan çıkma doğal taş, Maldivler’de ise<br />

tonlarca metal kullandık. Her ikisinde de mimarlar ve statik<br />

mühendisleriyle çalıştık. Hep birlikte paslaşarak yürüttük işleri<br />

yapım aşamasında. Bu iki proje benim için birer mihenk taşı gibi<br />

oldular adeta. Bunlardan sonra bir sürü başka proje gelmeye<br />

başladı. İnsanlar bunların yapılabileceğine ikna oldular. ‘Zaten biz<br />

de düşünmüştük!’ değil, vizyonlu olmak lazım. Bu çalışmalara<br />

bütçe ayırırsan, ömür boyu senin reklamını yapacak işler ortaya<br />

çıkar. İşler zamanla kendini amorti edecek zaten. Örneğin; Eceabat<br />

Caeli Otel’e bir sürü insan oradaki heykeli görmeye gidiyor. Eserler<br />

bir çeşit sirkülasyon oluşturuyor. Sırf Maldivler’e o kapıdan<br />

geçmek için gideceklerini söyleyen insanlar bana mesaj atıyor.<br />

Uzun lafın kısası; tüm bu konuştuklarımıza olanak sağlayan hem<br />

hayata, hem de kişilere teşekkür ediyorum…<br />

Biz de sana teşekkür ediyoruz, bize zaman ayırdığın için.<br />

Görüşmek üzere…<br />

Bu sayımızda; sıklıkla ‘sanat mı yoksa zanaat mı’<br />

tartışmasının ortasında kalan SERAMİK konusuna<br />

eğilmek ve bu dünyaya kendilerini adamış isimlere<br />

merak ettiklerimizi sormak istedik.<br />

Önce seramiğe yenilikçi bir anlayış getiren, ona gönül<br />

vermiş tasarımcılarla bir araya geldik. Toprak, çamur ya<br />

da kil, onlar için sürdürülebilirlik kavramıyla tam örtüşen<br />

ve tanışıp ayrılamadıkları bir malzeme. Belki de bu<br />

sayede doğayla bağları hiç kesilmiyor. Tüketme, yok<br />

etme gibi bir zihniyetleri yok… Seramik onların elinde<br />

hayat buluyor ve zamansız bir yolculuğa çıkıyor.<br />

Hazırlayan: Rana Korgül<br />

ranakorgul@gmail.com<br />

@ranakorgul<br />

Seramige<br />

103/111<br />

Ve elbette son sözü de seramik denince akla ilk gelen<br />

kurum olan ve bu sene 65. yılını kutlayan Kale Grubu’na<br />

ayırdık. Bu dosya konumuzun hazırlanmasında<br />

desteklerini esirgemeyen Kurumsal İletişim Müdürü<br />

Zeynep Özler bize; habitatları olan seramik dünyasına<br />

yaklaşımlarını, geçtiğimiz aylarda başlattıkları<br />

‘İyi Bak Dünyana’ hareketini ve bu hareketin öncüsü,<br />

yeni oluşumları Kale Tasarım ve Sanat Merkezi’nde neler<br />

yaptıklarını aktardı.<br />

Artblog sayfalarımızda bizimle olan, seramiğe gönül<br />

vermiş tüm konuklarımızın yanıtları heyecan ve umut<br />

verici idi.


ASLI ŞARMAN<br />

@wohha<br />

BERİL NUR DENLİ<br />

@beriandclay<br />

Rana Korgül: Seramik hayatınıza<br />

nasıl girdi?<br />

Aslı Şarman: Seramik; karşıma çıkan her<br />

şeyin üzerine resim ve çizim yaptığım,<br />

farklı zemin arayışı içinde olduğum bir<br />

noktada hayatıma girdi. Yaklaşık altı yıl<br />

önce üstü sırsız çini tabakların üzerini sır<br />

altı boyayarak kendi çizimlerim için zemin<br />

olarak kullanmaya başladım. Bunun<br />

sonucu çizimlerimden oluşan limitli sayıda<br />

Wohha On The Table koleksiyonu çıktı. Bu<br />

tabakların sırlama ve pişirim işlemleri için<br />

vaktimin büyük bir kısmını seramik<br />

atölyelerinde geçirdiğimden zemin olarak<br />

kullandığım bu malzemeye olan merakım<br />

arttı ve ilgim kendi formlarımı tasarlamaya<br />

doğru ilerledi. Çamuru şekillendirmeye<br />

başlayıp kendi çizgisel dünyam ile<br />

birleştirdiğimde büyük bir heyecan ve<br />

tutkuyla çalışmaya başladım. Hala aynı<br />

heyecan ve tutkuyu her sabah atölyeye<br />

girdiğimde tekrar yaşıyorum…<br />

Genel olarak nelerden ilham alır, Aslı?<br />

Alışılagelen form ve dokuları yeniden<br />

yorumlayarak, gerek renk ve çizimlerle<br />

gerekse de çamurun kendi doku ve<br />

rengini kullanarak, her bir parçanın farklı<br />

bir karaktere dönüşmesi diyebiliriz tasarım<br />

konseptime. Kullandığım malzemelerin<br />

kendisi ve zenginliği, doğadan belli anlar<br />

ve renkler, farklı kültürler ve<br />

Rana Korgül: Seramik tasarımcısı olmayı<br />

Tasarım konseptinizi nasıl<br />

‘İyi Bak Dünyana’ mottosu size ne ifade<br />

medeniyetlere ait karakteristik özellikler,<br />

seçmenize ne sebep oldu?<br />

oluşturuyorsunuz?<br />

ediyor? Bu yaklaşımın sizin yaşamınızda<br />

en büyük ilham kaynaklarımdır.<br />

Beril Nur Denli: Çamurla bir şeyler<br />

Tasarım konseptimi oluştururken tersten<br />

ve tasarımlarınızda yeri ve önemi nedir?<br />

üretmek, yüksek lisansım sırasında obje<br />

giderek önce çamur tipi<br />

Geri dönüşüm hem atölyede hem de<br />

Sizce iyi, sürdürülebilir bir tasarım nasıl<br />

tasarımına olan ilgimle başladı. Malzeme<br />

belirleyebiliyorum. Çünkü her çamur<br />

sosyal hayatımda elimden geldiğince<br />

olmalı?<br />

olarak ne kullanmam gerektiğini<br />

tipiyle her istediğimizi yapamıyoruz. Bazen<br />

uyguladığım bir yaklaşımdır. Şimdilik evde<br />

Tasarım dünyası, çok öncü görülen ve<br />

ilham olunan bir alandır. Bir tasarımda<br />

sürdürülebilirlik; üretim, süreç ve kullanılan<br />

malzeme gibi pek çok alanda kendini<br />

gösterebilir. Üretim sürecinin sonrasında<br />

doğada çözülebilmesi, saldığı kimyasallar<br />

ve deneyim çok önemlidir. Tasarımcı bu<br />

süreçte kendi alternatif üretim tekniklerini<br />

geliştirip çözümler bulabilmeli, tasarım<br />

sürecini sürdürülebilirlik üzerine ilerletmeli<br />

ve aynı zamanda zamansız bir şekilde<br />

ilham olabilmelidir.<br />

‘İyi Bak Dünyana’ mottosu size ne ifade<br />

ediyor? Bu yaklaşımın sizin yaşamınızda<br />

ve tasarımlarınızda yeri ve önemi nedir?<br />

Üzerinde yaşadığımız bu dünyayı<br />

kendimizden bağımsız göremeyiz. Parçası<br />

olduğumuz bir bütüne kıymet vermemiz,<br />

onu korumamız ve değerini bilmemiz<br />

gerekmekte. Kendimize duyduğumuz<br />

sevgiyi ve saygıyı aynı şekilde dünyamıza<br />

göstermeliyiz çünkü biz bir bütünüz ve ait<br />

olduğumuz bu dünyaya iyi bakmalıyız.<br />

Çocukken doğayı sev, koru, tasarruf et,<br />

israf etme değerlendir gibi sözlerle<br />

büyüdüm. Hayatım boyunca da bu<br />

sözlerin bana verdiği güveni ve faydasını<br />

hissettim. Özel hayatımda olduğu gibi<br />

atölyemizde de mümkün olduğunca az<br />

enerji kullanmaya ve az atık çıkarmaya<br />

çalışıyoruz. Malzeme israfımız çok az.<br />

Hatta şu an atık çamur ve boya<br />

malzemelerinden geri dönüşüm yaparak<br />

yeni bir koleksiyon çıkarıyoruz.<br />

Tasarımlarımızda mümkün olduğunca<br />

kurşun içermeyen sır kullanıyoruz. Ve en<br />

çok da doğal, geri dönüştürülebilen<br />

malzemeler kullanmaya dikkat ediyoruz.<br />

Çünkü kendimize olduğumuz kadar<br />

dünyamıza ve gelecek nesillere de<br />

sorumluluklarımız var…<br />

araştırırken yakın bir arkadaşım seramik<br />

denemelisin dedi. Açıkçası biraz ön<br />

yargılıydım ve çok sıkılacağımı bile<br />

düşündüm. Genelde orta yaş ve üzeri<br />

insanların hobi olarak ilgi duyabileceği ağır<br />

bir malzemeydi, benim için. Düşündüğüm<br />

gibi olmadı ve atölyede geçirdiğim ilk 5<br />

saat sonunda ‘evreka’ anı yaşadım. 2016’da<br />

amatörce başladıktan sonra 2019’da kendi<br />

atölyemde çalışmaya başladım. Tasarımcı,<br />

sanatçı veya zanaatkar gibi unvanlardan<br />

hangisiyim bilmiyorum. Aslında hepsi gibi<br />

hissediyorum. Daha çok ‘malzemeyi daha<br />

ileri nasıl taşırım?’ sorusu kafamı kurcalıyor<br />

hep. Seramik bu anlamda derya deniz ve<br />

en büyük cazibesi de bu kadar bilinmezlik<br />

içinde sonsuz bir öğrenme hali vadediyor.<br />

Bu da bana iyi geliyor. Demek istediğim,<br />

bu yola girmemin sebebi, bizzat çamurun<br />

kendi özelikleri…<br />

de renkleri ve tekstürü sabitleyerek<br />

tasarım hikayemi oluşturuyorum. Galiba<br />

atölyemin kendisi benim için en büyük<br />

ilham kaynağı. Yorulunca bile dinlendiğim<br />

yer yine atölyem oluyor. Arkadaşlarım ise<br />

sonraki sırada ve onların yetenekleri de<br />

çok ilham verici.<br />

Sizce iyi, sürdürülebilir bir tasarım nasıl<br />

olmalı?<br />

Bence tasarıma veya esere baktığımda bir<br />

şeyler hissedebiliyorsam kendim için bir<br />

daimilikten söz edebilirim. İşlevsel taraftan<br />

düşündüğüm zaman ise tasarımın kanıta<br />

dayalı ve kullanıcı odaklı tasarlanmış<br />

olması çok önemlidir.<br />

ve atölyede cam, kağıt ve plastikleri<br />

ayrıştırıyorum. Çamur geri dönüşümüne<br />

çok dikkat ediyorum. Artan parça<br />

çamurları farklı kovalarda biriktirerek<br />

yeniden kullanılabilir hale getiriyorum.<br />

Seramik atölyelerinde maalesef çok fazla<br />

su harcama problemi oluyor. Kendi<br />

atölyemde çözüm olarak her bir aleti tek<br />

tek elde yıkamak yerine, su dolu kovaların<br />

içerisinde toplayarak temizliyorum.<br />

Seramik atölyelerinde olması gereken, çok<br />

önemli bulduğum diğer bir yaklaşım ise<br />

çamur toplama hazneleridir. Böylece atık<br />

çamuru hazne içerisinde tutarak<br />

kanalizasyon şebekesine karışmasını<br />

engelleyebiliyorum.


DEFNE<br />

SAMMAN<br />

@defnesamman<br />

SADIK RAMAZAN YILMAZ<br />

@sdkrylmz<br />

‘İyi Bak Dünyana’ mottosu size ne ifade<br />

ediyor? Bu yaklaşımın sizin yaşamınızda<br />

Rana Korgül: Seramik aşkınız nasıl<br />

başladı?<br />

Defne Samman: Sokakta oynamaya<br />

çıktığım yaşlarda (o zamanlar bütün<br />

sokaklar, bahçeler oynamak için bizimdi!)<br />

toprağı kazmayı, ıslatmayı, küçük çamur<br />

toplarından köfteler ve kuleler yapmayı<br />

çok severdim. Şimdi düşününce<br />

seramikten aldığım keyfe beni hazırlayan<br />

bu oyunlar olmuş! Resim çok<br />

küçüklüğümden beri en büyük kaçış yerim<br />

ve beni rahatlatan en güzel şeydi. Mimar<br />

Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne<br />

girmekten başka bir isteğim yoktu. Babam<br />

bana, ‘Bırak resim senin nefes aldığın, en<br />

özgür hissettiğin yer olarak kalsın!’ demişti.<br />

Ben de sınavda sıralamaya başka<br />

ve tasarımlarınızda yeri ve önemi nedir?<br />

‘İyi Bak Dünyana’ mottosu aslında gelecek<br />

nesillere güzel bir gelecek bırakmayı<br />

hedefleyen bilinçli bir yaklaşım. Benim<br />

çocukluğumdan beri tüm sanatsal<br />

üretimimde hedeflediğim bir bilinç<br />

aşılama. Çünkü atıl nesne ile 18 yıllık bir<br />

geçmişim bulunuyor. Bu bilincin her bir<br />

bireye en küçük yaşlarında aşılanması<br />

gerektiğini düşünüyorum. Bilinci aşılama<br />

isteğimi ve problemimi, katıldığım tüm<br />

ulusal ve uluslararası platformlara,<br />

tasarladığım ve ürettiğim tüm eserlerimle<br />

taşımaya devam ediyorum. Bir insana bile<br />

aşılayabilirsem gelecekte bir kişinin bilinçli<br />

olarak tüketim yapmasına katkım<br />

olabileceğime inanıyorum.<br />

bölümler yazdım ve seramiği kazandım.<br />

Sokakta oynadığım yıllardan o güne dek<br />

sağlamlar. Üretim sürecinde atılan,<br />

çamura hiç dokunmamıştım. İlk seramik<br />

dönüştürülmeyen hiç bir malzeme<br />

dersinden itibaren üç boyutlu çalışabilmek<br />

olmuyor. Kırılan, defolu parçalar dahil her<br />

istedim. Hissi, dokusu derken çamurdan<br />

şey farklı bir tasarım ya da bir ürüne<br />

çok etkilendim. O gün bu gün çok çalıştım<br />

dönüştürülüyor. Müşterilerim satın alınan<br />

ve hala da aynı duygularla çalışmaya<br />

ürünlerimden tamir edilebilecekleri<br />

devam ediyorum.<br />

getirirler ve büyük bir keyifle tamirlerini<br />

yaparım. O kadar emek çöpe atılmamalı.<br />

Tasarımlarında nelerden etkilenir Defne?<br />

Ne kadar az çöp, o kadar harika!<br />

Toprağın kendisi ve içinde<br />

Kullandığım, bozulan her türlü eşyanın<br />

sakladıklarından! Varoluş tarihimizden,<br />

dönüştürülmesi benim için başlı başına bir<br />

ilkel ve ilksel olandan, tarih öncesi<br />

haz kaynağıdır. Bu evrende yaşayan<br />

dönemlerden, ilk aletlerden,<br />

canlılar olarak kendimizi doğru<br />

mağaralardan ve arkaik insandan çok<br />

üzerine düşeni yerine getirebilir. Uzun<br />

ölçeklendirmeliyiz…<br />

etkileniyorum. Dolayısıyla arkeoloji, toprak<br />

altından çıkan her obje, her form benim<br />

için büyülü gibidir. Binlerce yıllık tarih, o<br />

zamanın insanının parmak izi, aklı, fikri,<br />

duygusu ve bizim onu gün yüzüne çıkarıp<br />

tekrar nefes aldırmamız, anlamaya<br />

çalışmamız, geleceğin yollarını<br />

şekillendirebilmek için geçmişi anlama<br />

çabası, buraya yazarken bile beni<br />

heyecanlandırıyor. İşlerimde sanki bir süre<br />

toprak altında yaşamış sonra ortaya<br />

çıkarılmış duygusunu yakalamaya<br />

çalışıyorum. Çok uzun bir tarihleri<br />

varmışçasına, geldikleri ve biriktirdikleri<br />

hikayeleri çokmuş duygusuyla onları<br />

üretiyorum. Sonsuz evren, parlaklık ve<br />

başka yaşam olasılıkları… İşte üretim<br />

enerjimin ana kaynakları!<br />

Sizce iyi, sürdürülebilir bir tasarım nasıl<br />

olmalı?<br />

Sürdürülebilir tasarım, tasarımcısından<br />

üreticisine, satışına ve son kullanıcısına<br />

ömürlü tasarımlar; kaynakları koruyan,<br />

üretirken çevreye zararsız ve<br />

dönüştürülebilir olmalıdırlar. Yinelemek<br />

istiyorum, ancak bir ‘hayat bilinci’, üreticinin<br />

ve tüketicinin tasarımı anlamlı bir şekilde<br />

kullanmasını sağlar.<br />

‘İyi Bak Dünyana’ mottosu size ne ifade<br />

ediyor? Bu yaklaşımın sizin yaşamınızda<br />

ve tasarımlarınızda yeri ve önemi nedir?<br />

Duygularımızdan hayat felsefesine ve<br />

hayatımıza aldığımız her şeyde bir<br />

farkındalık, bir bilinç olursa dünyamıza<br />

yeterince iyi bakabileceğiz.<br />

İçselleştirilmeyen her düşünce, her<br />

hareket kimi zaman daha da zarar<br />

verebiliyor zira. Ben mümkün olduğunca<br />

bu bilinçle yaşamaya çalışıyorum.<br />

Hayatıma aldığım insanlardan çıktığım<br />

yolculuklara, yediğim yemekten aldığım<br />

eşyalara ve üretimime kadar bu değerlere<br />

sahip olanlarını seçmeye çalışıyorum.<br />

Tasarladığım formlar, yapıları gereği uzun<br />

Rana Korgül: Nasıl oluştu seramikle<br />

ilişkiniz?<br />

Sadık Ramazan Yılmaz: Seramik hayatıma<br />

Güzel Sanatlar Lisesi 2.sınıf öğrencisiyken<br />

girdi. Seramik sanatçısı olmamdaki en<br />

büyük etken, açıkçası zor kavramını<br />

sevmem. Bünye olarak piştikten sonra<br />

mermer sertliğinde olması, tasarımda<br />

sınırsız olması ama bir o kadar kilin<br />

sınırlarını aşmadan ona bir anlam<br />

yüklenebilmesi, modelleyip sonrasında<br />

fırınlama süreci ve arkasından sırlama<br />

aşaması, beni seramiğe hayran bıraktı.<br />

Çünkü yüzyıllarca dünyaya bırakacağınız<br />

somut bir eserin yaratıcısı sizsiniz. Biz ne<br />

kadar yaratıcısı olsak da kendisini nesnel<br />

bir objeden çıkartıp ona bir anlam yükleyip<br />

doğru teknikle ruhunu okşarsanız sizi<br />

üzmez. Hatta fırının kapağını her<br />

açışınızdaki heyecan ve mutluluğu<br />

beraber yaşarsınız. Aksi takdirde fırından<br />

bir enkaz temizleyebilirsiniz.<br />

Tasarım konseptiniz neye dayanıyor?<br />

Konseptim tamamen seramik mix-media,<br />

mekanik aletler ve teknik çözümlemeler<br />

üzerine disiplinlerarası çalışmaya<br />

dayanıyor. İlk Avrupa Birliği birincilik<br />

ödülümü atık temalı resim yarışmasında 9<br />

yaşımdayken kazandım. Çocukluğumdan<br />

beri atık, hayatımın her anında olduğu için<br />

her zaman onu bir problem ve bir anlatım<br />

dili olarak seçtim. Atıl ve yanıma aldığım<br />

nesnelerden, mekanik aletlerden, onlarla<br />

geçirdiğim vakitten ve onlara yüklediğim<br />

anlamların tümünden ilham alıyorum.<br />

Sizce iyi, sürdürülebilir bir tasarım nasıl<br />

olmalı?<br />

Genel olarak sürdürülebilir bir tasarım,<br />

oluşumu ve sonrasında çevreye en iyi<br />

etkiyi bırakmalıdır. Bence gelişime açık,<br />

dünya yararına ve gelecek nesillere fikir<br />

sahibi olabilecek bir tasarım iyi bir<br />

tasarımdır.<br />

kadar bir yaşam farkındalığıyla ancak<br />

ömürlü olmalarını sağlıyor ve çok


MERVE KASRAT<br />

@merve_kasrat<br />

NİSAN TALAZOĞLU<br />

@nisantalazceramics<br />

Rana Korgül: Sizin de seramikle<br />

geçmişinizi öğrenmek isteriz…<br />

Merve Kasrat: Londra’ya tasarım okumaya<br />

gittiğim zaman girdi hayatıma seramik.<br />

2013’de Central Saint Martins<br />

Üniversitesi’nin Foundation programına<br />

katılmıştım. Bu programda bir çok<br />

malzemeyi ve tekniği araştırma şansım<br />

oldu. Aynı zamanda seramik atölyesinde<br />

uzun süreler geçirdim. Seramiğin çok<br />

yönlü olması ve farklı ifade biçimlerine izin<br />

vermesi ilgimi çekti. Böylece projelerimi ve<br />

tasarımlarımı bu malzemenin sağladığı<br />

elastiklik ve köklü tarihinden faydalanarak<br />

oluşturmaya, elle şekillendirmeye, kalıp<br />

almaya ve kendi sırlarımı denemeye<br />

başladım. Ortaya çıkan işlerde bu çok<br />

yönlülük fikri hoşuma gitti.<br />

Rana Korgül: Nasıl karar verdiniz seramik<br />

sanatçısı olmaya?<br />

Nisan Talazoğlu: Endüstriyel tasarım<br />

bölümünden mezun olduktan sonra<br />

heykel atölyesinde çalışmaya başladım.<br />

Çünkü malzeme ile iç içe çalışmak ve<br />

üretmek istiyordum. Çalıştığım atölyelerde<br />

polyester, plastik malzemeler, alçı, kil ve<br />

silikon gibi çok fazla malzeme<br />

deneyimleme şansı buldum. Beni en çok<br />

etkileyen ve çalışmaktan keyif aldığım<br />

malzeme ise kil oldu. Bir gün kendi atölye<br />

ortamımı sağlayıp seramik objeler ve<br />

heykeller üretme ateşi düştü içime. İlk<br />

fırsatta da bu hayalimi gerçekleştirdim.<br />

Tasarım eğitimime önce zanaat ekledim.<br />

Bir noktada tüm bu birikimler, sanatsal<br />

eserlere evrildi. Tutkunu olduğum<br />

Tasarımlarınızın hikayesi nasıl oluşuyor?<br />

Seramiğin köklü tarihi yönünü bir kısıtlama<br />

malzeme ile sanat üretimime bu şekilde<br />

giriş yapmış oldum.<br />

gibi değil, bir güç gibi kullanmak benim<br />

önceliğimdir. Bu, kimi zaman hikaye<br />

anlatıcılığında, kimi zaman da formlarda ve<br />

pişirme tekniklerinde beni etkilemiştir.<br />

İşlerimde malzemeyi araştırarak bunu<br />

insan davranışlarına olan ilgimle<br />

birleştiriyorum. Tema olarak beynimizin<br />

ve çömlek ustası Ahmet Taşhomcu’dan<br />

malzeme bilgisi ve diğer konularda destek<br />

alıyorum. Senede bir veya iki defa<br />

uğrayarak işlerimi orada tamamlıyorum.<br />

Bu, benim için süreçteki en önemli<br />

noktalardan biridir. Beni temsil eden PG Art<br />

Gallery sayesinde de sanatseverlerle<br />

hareketin başında olan Vikki Hill ile<br />

beraber çalışma şansı buldum. Benim<br />

Changing Mindsets ile öğrendiğim,<br />

önyargı kavramının olduğu ve bunu inkar<br />

etmek yerine farkındalığımızı arttırıp<br />

beynimizin nasıl çalıştığına odaklanmak<br />

oldu. Beni şaşırtan başka bir nokta ise bir<br />

Nisan’ın ilhamları nelerdir?<br />

Tüm ilhamımı doğadan alıyorum. Doğanın<br />

gücü ve estetik yaratıları beni çok etkiliyor.<br />

Hem doğanın yaratı süreci hem de ortaya<br />

çıkan renkler ve formlar… Tüm eserlerimin<br />

konsepti de tamamen doğaya dayanıyor.<br />

çalışma şekli olan kategorizasyon ve<br />

tahminler yürütme ilgimi çekiyor. Hatta<br />

bunun etkileri, işlemekten sıkılmadığım ve<br />

daha derin araştırmak istediğim genel<br />

temadır. Dünyayı anlamamıza yardımcı<br />

olan tahminler her zaman gerçeği<br />

yansıtmaz. Yarattığım işlerde hibrit formlar<br />

ve geleneksel unsurları barındırıyorum.<br />

buluşuyorum.<br />

Sizce iyi, sürdürülebilir bir tasarım nasıl<br />

olmalı?<br />

Bugün çözümler bulmak üzerine kurulu<br />

olan tasarım sürecini sürdürülebilirlikle<br />

birleştirmek gerekir. Sürdürülebilir bir<br />

tasarım, bulunduğu bölgeyi ve o<br />

çok insanın bunu tamamen reddetmesiydi.<br />

Kale Grubu’nun oluşturduğu ‘İyi Bak<br />

Dünyana’ mottosuyla başlayan hareketi de<br />

bu yönüyle Changing Mindsets’e<br />

benzetiyorum. Üstelik başlangıç<br />

noktasında oldukça değerli buluyorum.<br />

Sizce iyi, sürdürülebilir bir tasarım nasıl<br />

olmalı?<br />

Bence sürdürülebilir tasarım, her döneme<br />

uyum sağlayabilen ve yaşayan tasarımlar<br />

olmalıdır. Dünü, bugünü ve yarını içinde<br />

barındırmalıdır. Hayatın içinde tüketilen<br />

değil, hayata eşlik eden olmalıdır.<br />

İşlerimde kategorize etmesi kolay<br />

olmayanı yaratıp sorgulamaya itme de<br />

ilgimi çekiyor. Ben Menemen kili ile<br />

çalışıyorum. Oradaki atölyeleri geziyorum<br />

bölgedeki malzemeleri detaylı<br />

araştırmalıdır. Ortaya çıkan son üründen<br />

çok, ürünün üretim sürecinin ve son<br />

etkilerinin düşünülmesi önemlidir.<br />

‘İyi Bak Dünyana’ mottosu size ne ifade<br />

ediyor? Bu yaklaşımın sizin yaşamınızda<br />

ve tasarımlarınızda yeri ve önemi nedir?<br />

‘İyi Bak Dünyana’ benim için bir<br />

‘İyi Bak Dünyana’ mottosu size ne ifade<br />

ediyor? Bu yaklaşımın sizin yaşamınızda<br />

ve tasarımlarınızda yeri ve önemi nedir?<br />

Sürdürülebilirlikten bahsederken önce<br />

kendi alışkanlıklarımıza yönelmek<br />

önemlidir. Bir dönüşümden bahseden bu<br />

mottoda öncelik, farkındalıktan<br />

geçmektedir. Üniversitede yaptığım<br />

araştırmalarda Changing Mindsets<br />

hareketi ile tanışmıştım. Bu, bir gelişim<br />

zihniyeti oluşturan öğrenci ve çalışanların<br />

sorumluluktur. Her bireyin, hayatının her<br />

yaşında alması gereken bir sorumluluktur.<br />

Gereksiz tüketimi azaltarak günlük<br />

hayatımızda yapacağımız ufak değişiklikler<br />

ve çevremize göstereceğimiz özen ile<br />

küçük gibi gözüken büyük farklılıklar<br />

yaratabiliriz. Sosyal ve özel hayatımın<br />

içindeki özenin yanı sıra kendi<br />

yaratımlarımda geri dönüşümü olan doğal<br />

malzeme kullanıyorum. Tüketilen değil,<br />

yaşayan eserler ortaya çıkarıyorum…<br />

olduğu atölyelerle oluşturulmuş bir<br />

hareketti. Zekanın sabit bir özellik<br />

olmadığını ve çabayla arttırabiliceğini<br />

araştırıyordu. Bu konuları okul içerisindeki<br />

temalar ile işlerken büyük resme de<br />

bakmaya özen gösteriliyordu. Orada


İPEK KOTAN<br />

@ipek.kotan<br />

ZEYNEP ÖZLER<br />

Kale Grubu Kurumsal İletişim Müdürü,<br />

İyi Bak Dünyana Savunucusu<br />

@zeynepozler6<br />

atmasını cesaretlendirmek, sanatı hayatın<br />

merkezine yerleştirmek. Bu anlayışla,<br />

dünyasına iyi bakan sanatçılarla iş birliği<br />

yapmaktan mutluluk duyuyoruz.<br />

Bu ‘İyi Bak Dünyana’ hareketi nasıl<br />

oluştu? Nedir tam olarak?<br />

‘İyi Bak Dünyana’ hareketinin öncüsü<br />

KTSM. Pandeminin getirdiği farkındalıkla,<br />

Kale Grubu Başkanı Zeynep Bodur Okyay<br />

liderliğinde başlattık bu hareketi. ‘İyi Bak<br />

Dünyana’, her bir bireyin önce kendisinden,<br />

alışkanlıklarından, bedeninden, zihninden,<br />

ruhundan, evinden başlayarak; iş yerinde,<br />

sokağında, mahallesinde, şehrinde,<br />

Fotoğraf: Koen Suidgeest<br />

ülkesinde ve nihayetinde gezegende,<br />

elinin değdiği her mekânda özen<br />

duygusuyla fark yaratmasını hedefliyor.<br />

Rana Korgül: Seramik yaşamınıza nasıl<br />

dahil oldu?<br />

İpek Kotan: Seramik hayatıma 17 senelik<br />

bir depresyonun içinden çıkmaya<br />

çalıştığım sırada girdi. Kurumsal bir işte<br />

çalışıyordum, mutsuzluktan 48 kiloya<br />

düşmüştüm. 30. yaş günüme üç ay kala<br />

işimden istifa ettim ve Amerika’nın en iyi<br />

sanat okullarından biri kabul edilen Rhode<br />

Island School of Design’da yaz okuluna<br />

yazıldım. Ellerimle çalışma isteği artık<br />

eskisi gibi kulağıma fısıldamıyor, avazı<br />

çıktığı kadar bağırıyordu. Duymamazlığa<br />

gelmem mümkün değildi artık. Kendime<br />

‘Baktım hiç yeteneğim yok, en kötü gelir<br />

yine bir işe girerim,’ dedim. Okulda<br />

kuyumculuk ve seramik dersleri aldım ve<br />

altı haftalık programın sonunda seramik<br />

bölümü başkanı beni okulda full-time<br />

okumaya davet etti. Hiç düşünmeden<br />

kabul ettim. Başvuru bile yapmam<br />

gerekmedi, okul her şeyi halletti ve 30. yaş<br />

günümün sabahında kayıt ofisine çağrılıp<br />

okula kabul edildim. Orada okuduktan<br />

sonra İngiltere’de Staffordshire<br />

Üniversitesi’nde seramik tasarımı yüksek<br />

lisansımı yaptım ve arkasından kendi<br />

atölyemde çalışmaya başladım. Çamurla<br />

ve sırla çalışmaktan aldığım keyfi ve<br />

heyecanı anlatamam! Böylesine hassas,<br />

zor ve o kadar da ne olacağı belli olmayan<br />

doğal bir malzemeyle çalışmanın getirdiği<br />

engeller, seramiği benim için çok çekici<br />

kılıyor. Seramiği seçmemin en önemli<br />

sebebi, ellerimle ve böylesine kolay şekil<br />

verilebilen bir malzeme olması. Diğer<br />

sebep ise zorluğu, özellikle porselenin<br />

beni durmadan engelleri aşmaya<br />

zorlaması…<br />

İlham kaynaklarınızı merak ettik…<br />

Doğa… Suyun ve toprağın, kumun ve<br />

taşların değişik halleri… Buzullar, kumsallar,<br />

denizler, kayalar, özellikle jeolojik yapılar,<br />

yarı-değerli taşlar, kurumuş dere yatakları<br />

ve benzeri yerler...<br />

Sizce iyi, sürdürülebilir bir tasarım nasıl<br />

olmalı?<br />

Bence iyi tasarım; hem tasarımcının<br />

ruhunu ve çizgisini ifade etmeli hem de o<br />

tasarımla yaşayacak kişi ya da kişilerin<br />

amacına ve ruhuna hitap etmeli.<br />

Sürdürülebilirlik de en başta israftan<br />

kaçınarak ve geri dönüşüme değer<br />

vererek olur. Eğer sanatsal tarafından<br />

bakarsak, sanatçının içindekini ifade<br />

etmesi önemlidir. Moda olanı<br />

yapmaktansa ısrarla ve tekrar tekrar, ne<br />

kadar zor olsa da, kendi içine dönmesi,<br />

sessiz kalıp kendini dinlemesi, kendi dilini<br />

bulması, başkalarından ziyade kendi<br />

yaptığı işlerle yarışması, gelişmeye<br />

çalışması bence kişinin sanatını ve işini<br />

sürdürülebilir kılan şeylerdir.<br />

‘İyi Bak Dünyana’ mottosu size ne ifade<br />

ediyor? Bu yaklaşımın sizin yaşamınızda<br />

ve tasarımlarınızda yeri ve önemi nedir?<br />

Bu motto bana aşırı tüketimi, en azından<br />

biraz frenlemeyi ifade ediyor. Kendi<br />

hayatımdaki en iyi örnek sanırım fazla<br />

alışveriş yapmamam. Aldığım şeyleri<br />

genelde 5-10 sene arası kullanıyorum.<br />

Atölye aletlerimin bir kısmı 15 senelik. İyi<br />

kalite alıp uzun süre kullanıyorum. Ivır zıvır<br />

biriktirmeyi de sevmediğim için evim de,<br />

atölyem de çok sakin ortamlardır. Ne<br />

kadar az ve öz, o kadar iyi. Biraz da gezgin<br />

yaşamayı seven biri olduğum için (Avrupa,<br />

Amerika ve Asya’da 7 farklı ülkede<br />

yaşadım) taşınma sırasında doğrusu bana<br />

oldukça yardımcı olan bir felsefe. Almaya<br />

ve yer ayırmaya kıydığım yegane şeyler,<br />

kitap ve atölye malzemesidir. Ama kitapta<br />

oldukça seçiciyimdir. Eğer bir kere okumak<br />

istediğim bir kitap olduğunu biliyorsam, o<br />

zaman dinleyebileceğim formatta<br />

alıyorum. Fiziksel kitaplarım genelde<br />

referans kitapları oluyor.<br />

Rana Korgül: Seramik için siz neler<br />

söylemek istersiniz? İlham veren yeni<br />

oluşumunuz Kale Tasarım ve Sanat<br />

Merkezi’nde neler yapıyorsunuz?<br />

Zeynep Özler: Bizim köklerimiz, özümüz,<br />

seramik. Seramik ile nefes alan, hayat<br />

bulan, eserlerinin müzede hapsedilmesine<br />

karşı çıkan, sanatı bir gönül bağı kurmak<br />

olarak ifade eden ilk ve öncü seramik<br />

sanatçısı Füreya’nın en kapsamlı<br />

retrospektifini hayata geçirmiş bir Grup<br />

olarak, dünden bugüne,<br />

yerel/ulusal/uluslararası düzeylerde<br />

seramik sanatçılarını desteklemek varoluş<br />

amaçlarımızdan biri. Füreya’nın yanı sıra<br />

Elif Uras gibi çağdaş sanatçıları da<br />

destekleyerek, kültürel mirasımıza sahip<br />

çıkmak kadar, yeni nesil sanatçılara alan<br />

açarak sürdürülebilirliği sağlamaya var<br />

gücümüzle çalışıyoruz.<br />

Karaköy merkezli Kale Tasarım ve Sanat<br />

Merkezi’ni (KTSM, @ktsm_org)<br />

disiplinlerarası bir üretim ve paylaşım<br />

platformu olarak hayal ettik. Bizler,<br />

dünyanın sanat ve tasarımla daha iyi bir<br />

yer olacağına inanıyoruz. Ve bu amaç<br />

uğruna çalışan<br />

kişiler/kurumlar/topluluklarla güç birliği<br />

yapıyoruz. Burada, öze değen, özgün ve<br />

özgür projelere öncelik veriyoruz.<br />

Sürdürülebilir kalkınmanın önceliklerinden<br />

olan sorumlu üretim ve tüketime davet<br />

eden sanatçılara alan açıyoruz. KTSM’deki<br />

seramik fırınımızı ve atölye alanını ‘Açık<br />

Atölye’ olarak kurguladık. Hem malzeme<br />

hem de üretim ve sergileme alanı olarak<br />

seramik sanatçılarının kullanımına açtık.<br />

Her projede amacımız sosyal fayda<br />

barındıran bir fikrin savunuculuğunu<br />

yapmak, dünyamıza iyi bakmak için her<br />

bireyin kendi etki alanı içerisinde adım<br />

Pandemi sürecinde pek çok konuda<br />

farkındalığımız arttı; toprak ile olan<br />

bağımızı yeniden hatırladık; doğayla<br />

ilişkimizi gözden geçirdik. Mevcut<br />

karmaşık sorunlar karşısında,<br />

‘topraklanma’nın önemini idrak ettik.<br />

İnsanlığın doğuşuyla özdeş bir malzeme<br />

olan seramik öyle özel ki; içinde hem<br />

geleneği hem de geleceği barındırıyor.<br />

Zuhal Demirarslan ile hayata geçirdiğimiz<br />

‘Alev Ebüzziya Belgeseli’nde sanatçının<br />

ifade ettiği gibi; ‘eserlerinde mükemmelin<br />

değil, titreşimin peşine düşenler’<br />

dünyasına iyi bakanlar. Daha çok seramik<br />

kullanmak, seramiği yaşamın merkezine<br />

koymak demek, daha çok el emeğinin<br />

yanında, zanaatkârın yanında durmak<br />

demek. Toprakla haşır neşir olanlar,<br />

sonucun değil, sürecin getirdiklerinin<br />

peşine düşenler. Kilin hafızasına kulak<br />

verenler, gürültünün içindeki fısıltıyı<br />

duymak için derin dinleyenler; eline,<br />

emeğine, sabrına güvenenler. Bu dosyada<br />

da hem sanat pratiği hem de yaşam<br />

tarzıyla dünyasına iyi bakanları<br />

buluşturmuş olmaktan mutluyuz.<br />

Umarız, okuyuculara da ilham olur…


15/3<br />

YÜZEN<br />

112/115<br />

SANAT<br />

ESERLERİ<br />

Çağdaş sanatın en önemli<br />

kalmıyor o eşsiz eserleri tekne<br />

meselelerinden biri olan sanat-mekân kamaralarında, mega yatların salon<br />

ilişkisi artık sınırlarını aşarak lüks mega duvarlarında görebiliyorsunuz. Yeni<br />

yatlarda kendini gösteriyor.<br />

sergileme biçimlerinin sanatseverleri<br />

klasik ev duvarlarından daha çok<br />

Bu yaz rüzgârı arkamıza alıp sanatla iç heyecanlandırdığı kesin, yat sahiplerinin<br />

içe maviliklere açılma zamanı. Denizin de giderek sayısının artması eşsiz<br />

ortasında bir tarafta doğanın cömertliği, koleksiyonların denizin ortasında<br />

diğer yanda çağdaş sanat eserleri... Ne olmasına sebep oluyor. Hazırsanız, uçsuz<br />

şanslıyız ki bu ülke, gezegenimizin en bucaksız mavi denizlerde, koy koy<br />

güzel kıyılarına, koylarına ev sahipliği gezerek hangi sanatçıların eserlerinin<br />

yapıyor. Çağdaş sanat artık sadece nerede yer aldığını ve hikayelerini<br />

galeri, fuar ve ev duvarlarına sıkışıp öğrenmek için yola çıkıyoruz.<br />

GÜNNUR ÖZSOY<br />

İşlerinde organik formları temel alan<br />

Günnur Özsoy’un kırmızı beyaz sanat<br />

eserinin lüks bir teknenin salonundan<br />

maviliklere baktığını görüyoruz. Özsoy<br />

eserlerinde modern yaşamın bir metaforu<br />

olarak öne sürdüğü, bilince ait bir boşluğu<br />

keşfe çıkıyor. Bu boşluk sanatçının<br />

gerçeklik mimarisinin bir parçası. Günnur<br />

Özsoy, kullandığı polyester, keçe, pirinç,<br />

bronz ve mermer gibi çeşitli malzemeleri;<br />

kendi doğalarının aleyhine döndürmek<br />

için yararlanıyor.<br />

Yazı: Funda Karayel / Gazeteci<br />

fundakarayel@gmail.com<br />

EMRE NAMYETER<br />

Koleksiyonerlerin en çok eser topladığı<br />

isimlerden başarılı sanatçı Emre<br />

Namyeter’in yapıtları karşımıza önce<br />

İstanbul boğazında, sonrasında Ege<br />

koylarında lüks bir yatın salonunda çıkıyor.<br />

Namyeter eserin hikayesini şöyle anlatıyor.<br />

“Günlük yaşamda hemen hemen herkes<br />

belli kalıplar içerisine girmiş durumda. Bu<br />

durum algımızın da önüne filtreler koyarak<br />

gerçeği olduğu gibi görmemizi kısıtlıyor.<br />

Çalışmalarımda genel olarak bu olayı<br />

sorguluyorum. Olayların kişiden kişiye<br />

nasıl farklı algılanıp yorumlandığı ve bu<br />

olgunun insanda bıraktığı izler, her zaman<br />

ilgimi çekmiştir. Gördüğümüzün gerçeği<br />

mi yoksa kendi algımızın yansıması mı<br />

olduğu gibi sorular bu ilgiye sebep oldu.<br />

Çalışmalarımda özellikle renk ve ışığa<br />

odaklanıyor, mümkün olduğunca geniş bir<br />

spektrumda bu ögelerle oynayarak,<br />

izleyicinin renk ve ışık algısına<br />

yöneliyorum.”


MİTHAT ŞEN<br />

Numarine yapımı tasarımıyla dikkat çeken yatın salon kısmında Mithat Şen’in istif<br />

serisinden bir eser karşımıza çıkıyor. “İstif”, Mithat Şen’in erken dönemlerinde kurduğu ve<br />

geliştirdiği; kimi zaman bölünen kimi zaman bütün olarak, tuval üzerinde yahut şaselere<br />

gerilmiş derilerde gördüğümüz bedeni, yazıya dair bir kompozisyon odağında kuşatıyor.<br />

Yazının alışılagelmiş düzeninden çıkıp harflerin birbiriyle kurduğu boşluk-doluluk ve<br />

parça-bütün ilişkisi çevresinde düzenlendiği “istif”, forma ilişkin bir çeşitleme olmanın yanı<br />

sıra birimlerin bütüne ulaşmada aldıkları farklı aşamalara işaret etmesi bakımından da<br />

özel bir sistem kuruyor. Mithat Şen’in resimlerinde kullandığı 13 birim, bu seride, bedene<br />

dair bir alfabe gibi kodlanmış ve harflerin dizilişindeki denge ile parçadan bütüne ulaşma<br />

yolunda, tıpkı doğadaki gibi sonsuz okumalara olanak tanıyacak formlara açılıyor.<br />

NİLAY ÖZENBAY<br />

Heykeltıraş Nilay Özenbay’ın büyük hayran<br />

kitlesine sahip heykellerini dev bir mega<br />

yatın giriş bölümünde ve kamarada<br />

görüyoruz. Özenbay eserin hikayesini<br />

şöyle anlatıyor. “Çocuk, yetişkinin<br />

ideallerini gerçekleştirmekte kullandığı en<br />

önemli figürlerdendir. Yetişkin dünyasında<br />

geçirdiği değişim süreci içinde ikonlardaki<br />

tanrısal kutsallığından kendi başına bir<br />

imge olduğu dönemlere kadar çocuk ve<br />

çocuk imgesi hem gerçek anlamıyla hem<br />

de sembolize ettiği tüm alt anlamlarıyla<br />

birlikte, toplumsal değişimlerden<br />

etkilenmiştir. Bir taraftan masumiyetin<br />

atfedildiği en önemli kavram diğer taraftan<br />

yüzleşme, huzursuzluk benzeri duygularla<br />

yetişkinin yaşamının eleştirisinin yapıldığı<br />

anlamlarla karşılık bulmuştur.<br />

Benim çalışmalarım, çocuk kavramının<br />

çağrıştırdığı özellikle yetişkin dünyasının<br />

yitirdiklerini hatırlatabilecek duyguların,<br />

eğlenceli, coşkulu anlatım dili içinden,<br />

formun yalın kullanımının kıvrımlara<br />

dönüşlerde şekil aldığı heykellerdir.<br />

Benzerlikler, farklılıklar üzerinden bir<br />

kavrayışın ötesinde çocuk imgesinin<br />

imlediği çoklu anlamların, yalın ifade<br />

biçimleriyle nasıl formun içinden<br />

yayıldığının sorusallaştırılması yapılan<br />

çalışmalara da hakkını vermek olacaktır."<br />

FATİH SAZAK<br />

Dünya’nın ilk Trimonoran güç yatı<br />

Escalade 25M’nin tasarımcısı Baran<br />

Akalın’ın yatlarında sanat ağırlıklı salon<br />

alanı ve kamaralar dikkat çekiyor.<br />

Örneğin eğlenceli bir sanat galerisi<br />

görüntüsünde tasarlanmış üst güverte<br />

lobisinde iki büyük Fatih Sazak resmi<br />

sizi karşılıyor. Fatih Sazak’ın yaşam<br />

döngüsünün ilk sembolü Maça Serisi<br />

kara canlılarının hayatta kalma<br />

mücadelesini konu alıyor. Döngünün<br />

en güçlü kartı Maça Papazı, en güçlü<br />

avcı olan aslan olarak karşımıza çıkıyor.<br />

CENGİZ YATAĞAN<br />

Koleksiyoner Ömer Malaz’ın teknesinde<br />

Cengiz Yatağan eserlerini görüyoruz.<br />

Yatağan en dikkat çeken işlerinden Elif’in<br />

hikayesini şöyle anlatıyor: “Elif kaligrafi<br />

olmuş bir halde çünkü kafasında semazen<br />

sikkesi var. Elif dünyanın ilk harfi, dik<br />

duruşun adam gibi oluşun sembolü; Tanrı<br />

ile dünya arasındaki dikey çizgi. İnsanlar<br />

vav olarak doğar Elif olarak ölürler. Benim<br />

anlatımım ise şöyle: Maddi ve manevi<br />

olarak ne kadar güçlü olursan ol boynunu<br />

eğmeyi bilmen lazım. Bu eser<br />

mütevazılığın sembolü de aynı zamanda.<br />

Egona ve egosantrik duygularına yenik<br />

düşme diyor.”<br />

SERDAR TEKEBAŞOĞLU<br />

Başarılı futbol kariyeriyle tanıdığımız<br />

Volkan Demirel bir yandan da dikkat çekici<br />

bir seçkiye sahip sanat koleksiyonuyla<br />

biliniyor. Demirel’in teknesinde Serdar<br />

Tekebaşoğlu eserini görüyoruz.<br />

Eserlerinde yaşanmışlığın ve geleceğin<br />

belirsizliğini yalın ve şiirsel bir anlatımla<br />

ifade eden sanatçı porselen inceliğinde<br />

biçimlenen gizemli bedenlerde yeniden<br />

hayat bulan mitosları, doğaya ve doğanın<br />

güçlerine bağlılığı ile özdeşleştiriyor. İnsan<br />

bedeni üzerinde, malzemenin sağladığı<br />

olanaklarla kendi düş dünyasının sınırlarını<br />

zorlayan Serdar Tekebaşoğlu’nun<br />

eserlerinde hem malzemenin hem de<br />

heykelin kendi içindeki gelişimleri bir<br />

bütün olarak algılanıyor. Bitmemiş ya da<br />

uzuvları eksik heykeller tamamlama<br />

arzusu ile izleyenin düş dünyasını harekete<br />

geçiriyor. İnsan vücudunu ele alıp keyfince<br />

oynayan, deforme eden sanatçı, fantastik<br />

eklemeler olarak yorumlanan melek<br />

kanatları ile abartılı ama kendine has bir<br />

estetik anlayışı ortaya koyuyor.


15/4<br />

MEET THE ARTIST<br />

CRAIGYazı: Elmira Gürses<br />

116/118<br />

&KARLVE<br />

RENK DOLU BİR DÜNYA<br />

Avustralya'da tasarım okudukları Queensland Sanat<br />

Koleji'nde tanışan ve ilk dönemden son döneme<br />

kadar hemen hemen her projede birlikte çalışan bir<br />

çift... Üniversiteden hemen sonra, 10 yıl boyunca<br />

parçası oldukları üç arkadaşla Rinzen adında bir<br />

kolektif oluşturdular. Daha sonra ayrıldılar ve resmi<br />

olarak Craig&Karl'ı kurdular. Peki Craig&Karl kim?<br />

Craig Redman ve Karl Maier, Vogue, MTV,<br />

Converse ve Nike gibi müşterilerle çalışan,<br />

illüstrasyon, moda, enstalasyon, heykel ve<br />

müzik dahil olmak üzere akla gelebilecek<br />

hemen her ortamda yaptıkları deneylerle<br />

kendi benzersiz ve anında tanınabilir<br />

tasarım dillerini özenle oluşturmak için 20<br />

yıl harcamış iki tasarımcı. Bugün Dünya’nın<br />

farklı yerlerinde (Craig New York’ta ve Karl<br />

Londra’da) yaşamalarına rağmen, her gün<br />

iş birliği içinde basit mesajlarla dolu,<br />

düşünceli ve genellikle mizahi cesur işler<br />

yaratıyorlar. Filozofik fikirleri ve bitmez<br />

tükenmez yaratıcılıklarıyla tüm Dünya’nın<br />

dikkatini çeken bir sanat düosu olmayı<br />

başarıyorlar.


Craig&Karl, çalışmalarına son derece<br />

işbirlikçi bir tarzda yaklaşıyor. Brisbane Art<br />

Design: Open Source’da yer alan en<br />

sevilen eserlerinden biri, tasarımcıların<br />

hayatlarının belirli dönemlerinde<br />

yanlarında bulunan insanlarla geçirdikleri<br />

anları yakalayan ve her anıya bir zaman<br />

damgası vuran büyük ölçekli bir portre<br />

serisi. Göz alıcı tasarımları aynı zamanda<br />

Designboom, The Business of Fashion,<br />

AnOther Magazine ve The Design Files<br />

gibi en iyi moda ve tasarım yayınlarının<br />

sayfalarını da süslüyor.<br />

Yarattıkları ürün çeşitliliğinde ve farklı<br />

dallarda gösterdikleri başarıyla birinci sınıf<br />

sanatçılar haline gelen Craig&Karl, albüm<br />

kapakları, yazı tipleri ve animasyonlardan<br />

set tasarımları, sanat enstalasyonları ve<br />

ürün ambalajlarına kadar hemen her şeyi<br />

tasarlıyorlar. Renkli pop estetiğiyle<br />

özdeşleşen tarzları ile ikilinin kendi<br />

markaları altında yarattıkları eserleri kısa<br />

sürede endüstri öncüsü Paris mağazası<br />

Colette'in dikkatini çekti ve tasarımcıların<br />

LVMH, Chanel ve Vanity Fair gibi önde<br />

gelen küresel markalarla çalışmasının yolu<br />

açıldı.<br />

İkili, özellikle Paris'teki Musée de la<br />

Publicité, Atina'daki Onassis Kültür Merkezi<br />

ve Meksika'daki Çağdaş Sanat Müzesi<br />

başta olmak üzere dünyanın dört bir<br />

yanında açtıkları sergilerle biliniyorlar. Elle<br />

tutulur şekilde somutlaşmış birliktelikleri<br />

sayesinde tek bir kelimeyle Craig&Karl<br />

olarak tanınan tasarımcılar, parlak renkler,<br />

cesur desenler ve popüler kültür<br />

ikonografisi kullanımlarıyla gösterişiyle<br />

öne çıkan günümüz çağında mizah ve<br />

eğlencenin nabzını tutuyorlar.<br />

Microsoft, Google, Apple, Washington<br />

Post ve New York Times gibi şirketlerle de<br />

çalışan Craig&Karl’ın eserleri dünyanın<br />

dört bir yanındaki müzelerde sergileniyor.<br />

İşlerinin ne kadar yaratıcı ve hayat dolu<br />

olduğunun en çarpıcı örneklerinden biri,<br />

günümüzdeki monokrom, ruhsuz ve rutine<br />

boğulmuş benzin istasyonlarına keskin bir<br />

tezat olarak tasarladıkları, rengarenk ve<br />

neşeli bir havayla hayat bulan<br />

“kullanılmayan benzin istasyonu”<br />

enstalasyonu.<br />

Hayatın her anından ilham alan ikili,<br />

yaratıcılıklarının kaynağı olarak nelerden<br />

esinlendikleri sorulduğunda, “Bu süreç<br />

bizim için, kasıtlı olarak ilham aramak<br />

yerine, çoğunlukla etrafımızdaki dünyadan<br />

etkilenmekle ilgili. Bu bazen Google<br />

görsellerde dolaşırken tesadüfen<br />

rastladığımız bir şey oluyor ve bir fikrin<br />

ortaya çıkmasını sağlıyor. Yine de bizim<br />

için bir şeyleri tetikleyen, daha çok gerçek<br />

dünya olayları ve bir bütün olarak popüler<br />

kültür. Bu konuda ağı oldukça geniş tutma<br />

eğilimindeyiz. Sadece oynayabileceğimiz<br />

ilginç veya eğlenceli bağlantılara açık<br />

olmaya çalışıyoruz,” diyorlar.<br />

Gerek metroda gördükleri çılgın giyimli bir<br />

hippi olsun, gerek New York’un sanat dolu<br />

sokaklarında gördükleri bir mega sergi<br />

olsun, Craig&Karl için ilhamlarının sonu<br />

yok. Bu da bizim için iyi bir haber. Rutin,<br />

telaş ve karmaşa dolu günlük<br />

hayatlarımızda hepimizin bir parça daha<br />

pozitif imgelemeye, rengarenk ve komik<br />

tasarımlara ve aklımıza gelebilecek en<br />

sıradan şeylerin bizleri gülümseten bir<br />

şekilde yeniden yorumlanmasına<br />

ihtiyacımız var. Vizyonlarını<br />

uygulayabildikleri her alanda çalışmaya<br />

aşkla devam eden ikilinin bir sonraki<br />

çalışması sabah kahvenizi içerken<br />

okuduğunuz gazetenin ön sayfasında, işe<br />

giderken yolunuzun üzerinde bulunan ve<br />

o güne kadar hiç dikkat etmediğiniz bir<br />

mağazanın vitrininde veya ayağınızın<br />

altındaki kaldırımda karşınıza çıkabilir.


16<br />

ÜÇ KAT GECENİN KARANLIĞINDAN<br />

Mitolojide beni en çok<br />

düşündüren karakterlerden<br />

biri Sisyphos’tur. Hikâyesi<br />

bana göre içinden bir türlü<br />

çıkamadığımız kısır<br />

döngülerimizi ve bıkmadan,<br />

yılmadan ama sürekli aynı<br />

şeyleri yaparak o döngüden<br />

çıkmak için gösterdiğimiz<br />

beyhude çabamızı anlatır.<br />

sürer. Tekrar, tekrar ve tekrar aynı şeyi<br />

yapmaktan başka çaresi yoktur.<br />

Kurnaz Sisyphos ölüm meleğini bile<br />

kandırmış ama bu cezadan sonsuza kadar<br />

kurtulamamıştır. Hades modern astrolojide<br />

Akrep Burcu’nun yöneticisi Pluto’nun<br />

mitolojik tanrısıdır. Karanlığın, gölgenin,<br />

gücün, manipülasyonun, ölümün, yeniden<br />

doğumun ve dönüşümün gezegeni Pluto.<br />

Hades, Sisyphos’un o çok övündüğü aklını<br />

manipüle etmiş ve onu çaresizlik duygusu<br />

Sisyphos; Yeraltı Tanrısı Hades tarafından<br />

verilmiş bir cezanın içinde ömür tüketen<br />

bir kraldır. Aslında fazla akıllı ve aşırı kurnaz<br />

olan bu kral insanları, hatta tanrıları bile<br />

içine hapsetmiştir. Sisyphos her seferinde<br />

aynı yoldan giderek bir gün kayayı zirveye<br />

çıkarabileceğini ve böylece esaretten<br />

kurtulabileceğini hayal etmiştir.<br />

sürekli kandırır ve kıvrak zekasıyla herkesi<br />

alt eder.<br />

Aslına bakarsanız hepimiz birer Sisyphos<br />

değil miyiz? Bize sunulan yaşamda<br />

120/122<br />

Yazı: İpek Kigan / Astrolog<br />

@ipekkigan_<br />

Bir sırrını açıklayarak kendisini zorda<br />

bıraktığı için Tanrıların Tanrısı Zeus,<br />

Sisyphos’u ölüm meleği Thanatos’a verir.<br />

Ama akıllı Sispyhos ölüm meleğini bile<br />

kandırarak zincirle bağlayıp, kaçar. Öyle ki<br />

ölüm meleği Zeus tarafından kurtarılana<br />

mücadeleyle, hırsla, yanılsamalar içinde<br />

alıştığımıza, bildiğimize,<br />

sahiplendiklerimize tutunarak tekrar ve<br />

tekrar aynı davranışları yapıp, sınırlarını<br />

çizdiğimiz dünyamızın içinde dönüp<br />

duruyoruz.<br />

kadar günlerce hiç kimse ölememiştir!!<br />

Acaba Sisyphos ona sunulan senaryonun<br />

Defalarca yakalanıp yeraltına gönderilen<br />

Sisyphos, her seferinde yeryüzüne<br />

dönmenin bir yolunu bulur. En sonunda<br />

konuya Hades el atar ve Sisyphos’u yanına,<br />

ölüler diyarının en altına, 3 kat geceyle<br />

kaplı Tartaros’a alır.<br />

dışına bir anlığına çıkabilseydi, kayayı<br />

zirveye çıkararak bu büyüyü bozacağına<br />

duyduğu inanç ve hırsı bir kenara bırakıp<br />

başka bir yol var mı diye düşünebilseydi ya<br />

da o güne kadar yaptığı bütün hataları<br />

kabul edip, pişmanlığın gücüyle verilene<br />

razı olabilseydi işte belki o an büyü<br />

Hades, tanrılarla sürekli alay eden<br />

kayboluverecekti.<br />

Sisyphos’u çok ağır bir kayayı, yüksek bir<br />

dağın zirvesine kadar yuvarlamakla<br />

cezalandırır. Sisyphos çok zorlansa da<br />

kayayı yukarı çıkarmayı başarır. Ama tam<br />

zirveye geldiği sırada bir güç kayayı geri<br />

iter. Ve Sisyphos’un tekrar onu yukarı<br />

çıkarması gerekir. Bu sonsuza kadar böyle


O zaman biz de dönüp bir baksak<br />

kendimize, bir anlığına düşünsek; hep aynı<br />

davranış kalıplarıyla hareket edip yeni bir<br />

sonuç bekleyebilir miyiz?<br />

Nefsin arzularına boyun eğerek kendi<br />

Güneş’imize ulaşabilir miyiz?<br />

Hz. Muhammed’in ‘Ölmeden önce ölünüz.’<br />

cümlesi, kendi yarattığımız bu büyüyü<br />

aşabilmenin anahtarı değil midir?<br />

Sahiplendiklerimiz, tutunduklarımız,<br />

bırakamadıklarımız, hırslarımız,<br />

kıskançlıklarımız bizi üç kat gecenin<br />

karanlığına çekip, bitmek bilmeyen kısır<br />

döngümüze esir etmez mi?<br />

Bizi korku dolu hapishanemizden, bu<br />

büyülü matriksten çıkaracak gücün sırrı<br />

doğum haritamızdaki Pluto’da, Akrep<br />

burcundaki gezegenlerimizde, 8.ev veya<br />

Akrep burcunun düştüğü alandadır. Tabi<br />

istiyorsak, gönüllüysek, sistemin dışına<br />

çıkabilecek cesaretimiz varsa, yanmaya ve<br />

küllerimizden doğmaya hazırsak! Değilsek<br />

kayayı yuvarlamaya devam o zaman…<br />

Homeros’un dizeleriyle Sisyphos:<br />

“Sisyphos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken:<br />

Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı,<br />

Ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya,<br />

Ha bire itiyordu onu bir tepeye doğru,<br />

İşte kaya tepeye vardı, varacak, işte tamam,<br />

Ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,<br />

Bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri,<br />

Aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya<br />

O da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,<br />

Kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden<br />

O da ha bire itiyordu kayayı, kan ter içinde. ”<br />

Homeros Odysseus


17<br />

BİLDİĞİNİZ YAZLAR<br />

124/125<br />

GİBİ DEĞİL!<br />

Geçen kış evden mi çalışmalıyız, ofislere dönmeli miyiz tartışmasıyla geçmişken bu kış soğuk<br />

havalar, sürekli artan enflasyon ve savaşlar ana konumuz oldu. Şimdi ise yaz geliyor. Hepimizin<br />

deli gibi ihtiyaç duyduğu o mevsim. Anti-depresan satışları patlamış, eczaneler neredeyse<br />

talebi karşılayamaz hale gelmişken, sosyal hayatımızı yeninden canlandırmamız gerek!<br />

Zamanın trendlerinden yararlanıp dans pistinde yer almaktan daha iyi bir sosyallik bilmiyorum.<br />

Bu yaz uzun süredir karşımıza çıkan ve artık alıştığımız mevsim trendlerini unutun. Birkaç yıldır<br />

fazlaca alkışlanan, güzel ama işlevsiz neon renklerine veda edin. Hayvan derisi ya da palmiye<br />

baskılı gömleklere de. Çünkü bu yaz hiç olmadığı kadar pastel ve sakin tonlarda geçecek.<br />

SİYAHIN HEGEMONYASI<br />

PEMBE VE EFLATUN<br />

Hatta sezonun en gözde renginin siyah Renklerden bahsetmişken bu senenin<br />

olacağını söylersem konuyu biraz<br />

önde gelenlerinden biri de pembe.<br />

aydınlatmış olurum sanırım. İnanması güç Ülkemizde biraz tartışmalı bir renk ama sırf<br />

ama gerçek. Yazın siyah giymeyin<br />

bu konuşmaları alevlendirmek adına bile<br />

üzerinize güneş ışınlarını çekersiniz<br />

giyilebilir pekâlâ. Bir de eflatun renge sıcak<br />

deniyordu ama göreceğiz. Güneşin altında baksanız fena olmaz. Erkekler arasında en<br />

bile hastası oldukları grupların simsiyah tercih edilmeyen renk araştırılsa büyük<br />

tişörtüyle dolaşan metal dinleyicisine bir olasılıkla eflatun çıkar ama bu sene moda,<br />

şey olmuyorsa bize de olmaz herhalde. ne yaparsınız. Renk terapistlerinin<br />

Trendi yakalamak, güneşin altında<br />

hayatınıza huzur getirmesi için önerdiği bu<br />

bayılmaktan daha önemli gibi geliyorsa renk aynı zamanda parayı da çekiyor<br />

siyahlarınızı kışlıklarla birlikte kaldırmayın. diyorlar. Nasıl şimdi biraz ilginizi<br />

Ya da belki akşamları kullanabilirsiniz.<br />

çekebildim mi?<br />

Eninde sonunda o siyah giyilecek!<br />

BERDUMA VE YANAR-DÖNER<br />

PANTOLONLAR<br />

Yazın olmazsa olmazı bermudalar geçen<br />

sene arkalarına aldıkları rüzgârı bu sene<br />

de başarıyla kullanacak. Diz hizasındaki<br />

bermudaları iyi seçmekte yarar var. Eğer<br />

bacak boyunuz kısaysa, bermudanız diz<br />

altına indikçe boyunuzun olduğundan kısa<br />

görünmeye başlamasına neden olacak. Bu<br />

yüzden bermudanın boyu çok önemli.<br />

Bununla beraber ben kısa seviyorum diyen<br />

beyler de sakın üzülmesin, ekstra kısa<br />

şortlar bu senenin de gündeminde.<br />

Pantolon seçimlerinde ise yanar döner<br />

renkler ilgi göreceğe benziyor. Üstler ne<br />

kadar sakinse pantolonlar o kadar neon<br />

olabilir.<br />

Erkek modası denince artık aksesuarların<br />

önemi tartışılmaz. Bu yüzden en ağırından,<br />

en pahalı görüneninden bir zincir edinmek<br />

şart. Ucuz bir rap star gibi görünmemek<br />

adına çok uzun bir zincir almamakta fayda<br />

var tabii. Dries Van Noten, Sporty & Rich bu<br />

konuda kendilerini aştı. Bununla beraber<br />

Uzun süredir sadece Halloween<br />

partilerinde gördüğümüz yüksek belli,<br />

aşağı doğru indikçe genişleyen<br />

pantolonlar, uzakta kaldıkları dönemin<br />

acısını almaya geliyor. Evet, giyildiğinde<br />

70’ler filminden fırlamış gibi duran<br />

pantolonlar işte… Bu kesimi sadece Harry<br />

Styles’ın üzerinde görecek halimiz yok ya,<br />

pekâlâ deneyebilirsiniz.<br />

ERKEKLERDE ÇIPLAKLIK MODASI<br />

Buraya kadar her şey oldukça normal<br />

geldiyse gözünüze o zaman alışılagelmişin<br />

dışında bir trendden bahsedelim. Bu sene<br />

erkeklerin üstsüzü makbul! Evde fenalık<br />

geçirerek yaşadığımız karantina<br />

günlerinden sonra insan biraz hava almak<br />

istiyor. E, tabii vücudunuzda. Bu dönemi<br />

spor salonunda göğüs geliştirerek<br />

geçirdiyseniz ‘üstsüz’ dolaşmak erkekler<br />

için moda. 94. Oscar töreninde Timothée<br />

Chalamet kırmızı halıda gömleksiz giydiği<br />

smokini ile bu trendin patlaması için<br />

gerekli fitili ateşlemiş oldu.<br />

Mümkün olan her yeri açıkta bırakmaya<br />

kararlı olan tasarımcıların birkaç sene<br />

sonra bu hareketi nereye taşıyacağını<br />

merakla bekliyorum. Takım elbiselerin<br />

çıplak bedene giyilmesi normal<br />

karşılanmaya başlasa iyi olur. Zira Jil<br />

Sander, Saint Laurent gibi markalar bu<br />

akımı destekliyor. Bu sene ayrıca<br />

erkeklerin tişörtlerinde ya da atletlerinden<br />

kesip çıkartılmış pencereler senesi. Hani<br />

kadın mayolarının göbeğinde delik açılıp<br />

mayokini icat edildi ya, onun gibi düşünün.<br />

Rick Owens ve Y/Project bu konuda en iyi<br />

atılımı yapan markalar oldu. Öyle gözüyor<br />

ki erkek dekoltesi gelecek sezonlarda<br />

artarak devam edecek. Ucundan<br />

köşesinden yakalamakta yarar var.<br />

Ve ayaklar durur mu onlar da bırak hava<br />

alsın kampanyasına katılacak tabii.<br />

Sandallar hiç olmadığı kadar moda olacak.<br />

Aslında çok rahat olan ama tasarımcıların<br />

bir türlü sevemediği flip floplar bu sene<br />

fütüristik denemelerle plajların gözdesi<br />

olacak. Sandaletler de takım elbiselerin<br />

altına kullanılmak üzere yeniden moda!<br />

Ofis hayatında ise blazerleri yeniden<br />

görmeye başlıyoruz. Blazer şıklığı bu sefer<br />

jean ile yumuşatılmayıp kumaş pantolonla<br />

kombinlenecek. Gündelik hayat ne kadar<br />

çıplak ne kadar rahatsa ofis hayatı o kadar<br />

şık olacak. Gözünüz bozuk olmasa bile<br />

sağlam çerçeveli gözlük almanızda yarar<br />

var. Hem bu senenin trendine uyarsınız<br />

hem de gözünüz bozulana kadar alıştırma<br />

yapmış olursunuz. Çünkü nasıl olsa,<br />

okuma gözlüğü kullanılacak o yaşlara bir<br />

gün ulaşılıyor.<br />

Hazırlayan: Oben Budak / Gazeteci<br />

@obenbudak


18<br />

EN<br />

BEĞENİLEN<br />

İLAN<br />

126<br />

C<br />

M<br />

Y<br />

CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

K<br />

Be bold, be brave<br />

raawii creates design with attitude.<br />

Versatile and always powerful,<br />

significant and refined.<br />

SİZ BU SAYIDA<br />

EN ÇOK HANGİ İLANI<br />

BEĞENDİNİZ?<br />

Bize mail ile bildirebilirsiniz.<br />

hillsider@hillside.com.tr<br />

Veya Instagram @hillsidenow hesabına DM gönderebilirsiniz.


HIZLI,<br />

HAFİF,<br />

LİMİTSİZ<br />

UA FLOW VELOCITI WIND 2<br />

Çok Hızlı&Kaymayan taban<br />

Kauçuksuz, özel yastıklama ve taban sistemi, zemini daha iyi<br />

kavrayarak daha hızlı<br />

koşmanıza yardımcı olur.<br />

Sizinle hareket eder<br />

Hızlı, Hafif, Limitsiz<br />

Esnek Ua Warp doku, siz kusursuz dönüşler yaparken<br />

ayağınıza uyum sağlar.<br />

MapMyrRun bağlantılı<br />

Gerçek zamanlı kişiselleştirilmiş koçluk ipuçları, formunuzu<br />

iyileştirmek için daha akıllıca çalışmanızı destek olur.<br />

WWW.UNDERARMOUR.COM.TR

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!