15.04.2021 Views

abece Dergisi Mart Nisan 2021 370. sayı

ABECE DERGİSİ MART- NİSAN 2021 (370. SAYI)

ABECE DERGİSİ MART- NİSAN 2021 (370. SAYI)

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Bir gün kaymakam muhtarı aramış, valinin

Alişar köyüne geleceğini bildirmişti. Muhtar:

“Muallim, arkamda devlet var, derken doğru

söylüyormuşsun. Bugüne kadar buraları

vali, kaymakam bilmezdi. Hatırlı

adammışsın.” dedi.

Köylülerse “herhalde vali de Kızılbaş,”

diyorlardı bu arada. Deseler de koskoca

valinin gelecek olması köylüleri gayrete

getirdi. Okulun eksiğini gediğini

tamamlamaya başladılar. Çocukları

eksiksiz yolluyorlardı okula. Cezadan

korkuyorlardı. Çocuklar, eve gidince

öğretmenlerinin ne dediğini, ne yaptığını

evdekilere birer birer anlatıyorlar;

öğretmenle köylüler arasında bir tür aracılık

yapıyorlardı.

Vali gelmeden önce bir toplantı yaptı Altan

öğretmen köylülerle. Sohbet ettiler.

Aralarındaki buzlar epeyce erimişti. “Senin,

köyün içinde başını yerden kaldırmadan

yürümen en iyi huyun muallim. Karıda,

kızda gözün yok. Çocuklarımız için

çırpındığını da görüyoruz. Namuslu

insanmışsın.” dediler.

“İlk günlerdeki tavırlarımızdan söz edip de

valinin hışmını üstümüze yönlendirirse vay

halimize,” diye düşünüyorlardı. Valinin köye

gelmesi herkesi memnun etti. O güne kadar

bu köyün içine devlet adına ya tahsildar ya

jandarma ya da öğretmen gelmişti şimdiye

kadar. Köylüler, motorlu bir aracı ilk kez

görüyorlardı. “Sevgili Alişarlılar, siz bu

kadar değerli olmasaydınız, şu yağmurlu

havada, şu çamurlu yollara çıkar mıydı

sayın valimiz? Siz değerli olmasaydınız

beni buraya gönderir miydi size hizmet için?

Bizler birbirimizi sevdikçe

yapamayacağımız, başaramayacağımız iş

yoktur!” diye konuştu. Vali de köylüler de

memnun kaldılar bu ziyaretten. Altan

öğretmen, derslere başlamanın keyfiyle

dört elle sarıldı işine. Kısa sürede ısındı

çocuklar okula, öğretmenlerine. Yüzleri

gülmeye, cıvıldamaya başladılar. Köylüler

eskisi gibi yüzlerini çevirmiyorlar, az da olsa

selam alıp selam veriyorlardı.

Okula yakın bir ev vardı. Bu evde yaşayan

kadınla önceki öğretmen arasında bir

yakınlaşma olmuş. Köylüler bu yüzden

önceki öğretmeni şikâyet etmişlerdi.

Öğretmenin alınması bu yüzdendi. Kadın,

şimdi de kancayı Altan öğretmene taktı. İki

de bir okulun kapısına gelir, öğretmenle

sohbet etmeye çalışırdı. Altan öğretmen

kendisinden önceki öğretmenin hatasını

bildiğinden yüz vermedi kadına. Soğuk

durdu. Bir gün Altan öğretmenin kapısını

çaldı bu kadın: “Aç kapını, sana kul köle

olmaya geldim, al beni odana!” diye

yalvardı.

“Git buradan anam bacım, benim seninle

ne işim olur?” dedi Altan.

Kadın dışarıdan yalvardı kapıyı açması için,

Altan içerden yalvardı kadının bırakıp

gitmesi için. Kadın öfkelendi:

“Ulan Kızılbaşoğlu, ben de seni öküz

kestirir gibi kestirmezsem yazıklar olsun

bana! Bekle bakalım, yarın köyün içinde

nasıl bir haber duyulacak!” deyip tehditler

savurarak gitti.

Altan öğretmen bütün bu olup bitenleri

kafasında evirip çevirmeye başladı. Bu

cehaletin asıl sorumlusu kimdi? On

kilometre ötedeki köyüne neden düşmandı

bu insanlar? Aynı gök kubbenin altında

yaşamıyorlar mıydı? Aynı güneşle ısınıp

aynı yağmurla ıslanmıyorlar mıydı? Kendini

olanca içtenliği ile çocuklarına adadığı şu

köylüler neden kendisini görünce sırt

dönüyorlardı? Kızılbaşlığının seçimini

kendisi mi yapmıştı? Ne demekti Kızılbaş,

ne demekti Sünni, Yezit? Bin yıllık

düşmanlık neden bitmiyordu? Yirminci yüz

yılda bir Orta Anadolu köyünde durum

buydu. Okuduğu dünya klasiklerindeki

hümanizma başka bir dünyanın insanları

için mi gerekliydi? Ülkesini, çağdaş uygarlık

düzeyinin üstüne çıkartmayı ülkü edinen bir

öğretmen bu cehaletin karşısında teslim mi

olacaktı? “Yaban”ın Ahmet Celal’i, “Yeşil

Gece”nin Şahin öğretmeni, Güllüceli

30

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!