18.08.2021 Views

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 24)

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 24)

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 24)

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

KAPAK<br />

1 Mart / Nisan 2021


ÖN<br />

KAPAK<br />

İÇİ<br />

2


BİRİNCİ<br />

SAYFA<br />

3 Mart / Nisan 2021


İÇİNDEKİLER<br />

MART/NİSAN<br />

2021<br />

08<br />

TÜP BEBEK<br />

TEDAVİSİNDE<br />

SON<br />

GELİŞMELER<br />

Tüp Bebek, Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum<br />

Uzmanı Bülent Gürhan<br />

Kahraman, İnfertilite<br />

tedavisinde uygulanan<br />

yeni teknikleri <strong>NARKOZ</strong><br />

okurları ile paylaştı.<br />

İÇERİKLER<br />

21<br />

4<br />

18<br />

HİPOTİROİDİ,<br />

TİROİD YETMEZLİĞİ NEDİR?<br />

Gaziantep Liv Hospital<br />

Endokrinoloji ve Metabolizma<br />

Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr.<br />

Kamile Gül Hipotiroidi, tiroid<br />

yetmezliği hakkında Narkoz<br />

Sağlık Dergisi okuyucularını<br />

bilgilendirdi.<br />

12<br />

AKCİĞER KANSERİ,<br />

KANSERDEN KAYNAKLI<br />

YAŞAM KAYIPLARININ<br />

ÖNDE GELEN<br />

NEDENLERİNDEN BİRİDİR<br />

SANKO Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi İç Hastalıkları Ana<br />

Bilim Dalı Öğretim Üyesi<br />

Prof. Dr. Mustafa Yıldırım,<br />

akciğer kanserinin, kanserden<br />

kaynaklı yaşam kayıplarının<br />

önde gelen nedenlerinden<br />

biri olduğunu söyledi.<br />

MEDİCAL PARK<br />

GAZİANTEP<br />

HASTANESİ OTELCİLİK<br />

HİZMETİNDE İDDİALI<br />

Gaziantep’te hizmet vermeye başladığı Mart 2008’dan bu yana<br />

tıbbi ve teknolojik sağlık yatırımları ile dikkat çeken Medical Park<br />

Hastanesi, otelcilik hizmetlerinde de hastalarına sayısız alternatifi<br />

bir arada sunuyor.<br />

22<br />

GÜNEYDOĞU<br />

ANADOLU’NUN EN BÜYÜK<br />

ÖZEL HASTANESİ<br />

BOSSAN HOSPITAL<br />

GAZİANTEP<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en<br />

büyük özel hastanesi Bossan Hospital<br />

Gaziantep, güncel ve ileri tıbbı<br />

teknolojik alt yapısı ile geniş yelpazede<br />

sağlık hizmeti sunmaya başladı.


36<br />

38<br />

LİSE ÖĞRENCİLERİNDEN<br />

COVİD- 19 İLE<br />

MÜCADELEYE ÖNEMLİ KATKI<br />

SANKO Okulları öğrencileri,<br />

Covid-19 hastalığından şüphelenilen<br />

durumlarda kişilerin hastanelere<br />

giderek PCR veya antikor testi<br />

yaptırmadan önce uygulayabilecekleri<br />

güvenilir, maliyeti daha düşük<br />

olan, yapay sinir ağı kullanarak kesin<br />

sonuçlar alabilecekleri test geliştirdi.<br />

40<br />

42<br />

16<br />

SON YILLARIN TREND<br />

ESTETİK AMELİYATI<br />

“ANNELİK ESTETİĞİ’’<br />

Son zamanlarda sosyal medya ve<br />

TV programlarında sıkça duyduğumuz<br />

“Mommy Makever’’ Türkçe<br />

karşılığı olan “Annelik Estetiği’’,<br />

annelerin gebeliğe ve doğuma<br />

bağlı vücutta oluşan deformasyonların<br />

tek bir ameliyat ile veya birkaç<br />

ameliyat ile düzeltilmesi işlemidir.<br />

Gaziantep Özel Hatem Hastanesi’nde Genel Cerrahi ve<br />

Kanser Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Arslan<br />

SON ZANNEDİLENLER YENİ BİR<br />

BAŞLANGIÇ OLABİLİR<br />

34<br />

IRAKLI GENÇ VÜCUT<br />

SARKMALARINDAN ANKA’DA<br />

KURTULDU<br />

Tüp mide ameliyatı sonrası<br />

vücudunda sarkma problemi<br />

yaşayan Iraklı hasta, Gaziantep<br />

Özel ANKA Hastanesi’nde<br />

gerçekleştirilen post bariatrik<br />

ameliyatıyla adeta yeniden doğdu.<br />

30<br />

GSO-MEM,<br />

TOPLU ALANLARA<br />

YÖNELİK<br />

DEZENFEKSİYON<br />

TÜNELİ İMAL ETTİ<br />

14<br />

66<br />

EN SIK UYGULANAN ESTETİK<br />

OPERASYONLARDAN BİRİSİ<br />

“LIPOSUCTION’’<br />

Defa Life Hastanesi<br />

Plastik, Rekonstrüktif ve<br />

Estetik Cerrahi Uzmanı<br />

Op. Dr. Fatih ÇAKIR. Halk<br />

arasında yağ alma<br />

ameliyatı olarak da<br />

bilinen Liposuction<br />

hakkında bilgiler verdi.<br />

Gaziantep’te yaşayan,<br />

yemek borusu kanseri tanısı<br />

konulan 86 yaşındaki Ayşe<br />

Demir, Gaziantep Özel<br />

Hatem Hastanesi’nde Genel<br />

Cerrahi ve Kanser Cerrahisi<br />

Uzmanı Op. Dr. Selçuk<br />

Arslan tarafından<br />

uygulanan total<br />

gastrektomi + distal<br />

özefajektomi ameliyatı ile<br />

sağlığına kavuştu.<br />

ÖFKE SİZİ KONTROL<br />

ETMEDEN SİZ<br />

ONU YÖNETİN<br />

5 Mart / Nisan 2021<br />

28<br />

Özel Hatem Hastanesi<br />

Psikoloğu Merve Özdede<br />

öfkenin sebepleri, kontrolü,<br />

vücuda olan etkileri ve dikkat<br />

edilmesi gereken hususları<br />

hakkında bilgiler verdi.<br />

26<br />

BÜYÜKŞEHİR <strong>SAĞLIK</strong>LI<br />

YAŞAM İÇİN OBEZİTEYE<br />

KARŞI MÜCADELE EDİYOR<br />

Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediyesi, sağlıklı yaşam için<br />

bireylerin davranışlarını<br />

geliştirmek, obeziteye karşı<br />

bilinçlendirmek ve vatandaşların<br />

sunulan sağlık imkanlarına kolay<br />

erişebilmeleri amacıyla<br />

“Geleceğimizi Sağlıkla<br />

Kuşatıyoruz” programı<br />

düzenledi.


Sağlık Dergisi<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Atakan CEHRİ<br />

SORUMLU YAZI İŞLERI MÜDÜRÜ<br />

Mezine SIRAKAYA<br />

HUKUK DANIŞMANI<br />

Av. Yaşar SAĞLAM<br />

YAYIN KURULU<br />

Dr. Cengiz BAYRAM<br />

Uzm. Dr. Ahmet Şükrü DENKER<br />

Mehmet Emin TATLI<br />

DİZGİ TASARIM<br />

Atakan CEHRİ<br />

YÖNETİM YERİ<br />

a j a n s<br />

İncilipınar Mah. 36016 Nolu Sk.<br />

Ali Api Apt. Sit. No: 2/C<br />

Şehitkamil/Gaziantep<br />

BASKI<br />

İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No:21<br />

Ekip İş Merkezi Altı<br />

Şehitkamil / Gaziantep<br />

Telefon: 0 (342) 215 04 00<br />

e-posta: info@ebatofset.com<br />

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve<br />

haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz<br />

alıntı yapılıp çoğaltılamaz.<br />

Dergide yer alan köşe<br />

yazılarından, köşe yazarları sorumludur.<br />

narkozhaber@hotmail.com<br />

narkozhaber@mynet.com<br />

www.narkozgazetesi.com<br />

Sayı: <strong>24</strong> Yıl: 7<br />

Yerel Süreli Yayın<br />

Narkoz Haber Gazetesi<br />

ücretsiz ekidir.<br />

0 535 511 01 95<br />

0 342 232 42 43<br />

Mezine Sırakaya - Gazeteci - Yazar<br />

TÜRKİYE ve DÜNYA’da COVİD-19<br />

Pandemi süreci devam ederken en çok tartışılan konulardan biri de aşı olalım mı, olmayalım<br />

mı? Ya da hangi aşıyı olalım tartışması. Birçok televizyon kanalında ve vatandaş arasında aşı<br />

konusu gündemden bir türlü düşmüyor. Aşıların koruyuculuğundan tutun da, bizi kısırlaştırıyorlar,<br />

içimize çip takıyorlar söylentilerine kadar bir çok tartışma halen devam ediyor.<br />

Aşı konusunda çok büyük mesafe kat etmiş ülkelerin maske ve mesafeden kurtulup her<br />

türlü sosyal faaliyetlere başlamış olması sonucu vatandaşlarımızın aşıya biraz daha olumlu<br />

baktığını görüyorum. Çünkü insanların aşı olmaktan başka çarelerinin olmadığı ortada.<br />

Yoksa bu salgının durmaya hiç niyeti yok gibi.<br />

Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre; 9 Mayıs 2021 tarihine kadar toplam yapılan<br />

aşı sayısı 25.846.087, 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısı 14.969.807, 2.<br />

Doz Uygulanan Kişi Sayısı 10.876.280.<br />

Covid-19 salgını ile mücadelede dünya ülkelerine göz atacak olursak gelişmiş ülkelerde<br />

durum iyiye giderken, gelişmeyen ülkelerdeki vurdum duymazlık nedeniyle görülen vaka<br />

ve ölümler durumun hiç te iç açıcı olmadığını gösteriyor.<br />

Hindistan, dünyadaki genel ilaçların ve aşıların en büyük üreticilerinden biri olmasına<br />

rağmen kendi ülkesinde aşılamada başarısız oldu. Vaka ve ölüm oranları ile ABD ve Brezilya’dan<br />

sonra üçüncü sırada yer aldı. İngiltere’de ortaya çıkan COVID-19’un yeni varyantının<br />

ABD’deki en baskın virüs türü haline gelmesiyle birlikte ABD 4. dalga ile mücadele etmeye<br />

başladı. Johns Hopkins Üniversitesinin COVID-19 verilerine göre, ABD’de COVID-19 vaka<br />

sayısı 31 milyona, can kaybı da 560 bine yaklaşmış bulunuyor. 328,2 milyon nüfusu bulunan<br />

ABD’de CDC’ye göre ilk doz aşı yaptıranların sayısı 110 milyona yaklaşırken, 64 milyondan<br />

fazla kişiye de ikinci doz COVID-19 aşısı yapıldı.<br />

Hindistan varyantı nedeniyle İngiltere’de 21 Haziran’da kısıtlamaların tamamen kaldırılması<br />

da tehlikeye girdi. Türkiye rakamsal olarak ABD, Çin, Hindistan, İngiltere, Brezilya ve Almanya’dan<br />

sonra en çok aşı yapan ülkelerden biri.<br />

Dünya’da en çok Covid-19 aşısının yapıldığı 15 ülke arasında; Çin: 317,463,000- ABD: 257,159,677-<br />

Hindistan: 167,854,096- İngiltere: 52,448,962 Brezilya: 47,111,974- Almanya: 34,474,580 - Fransa:<br />

25,031,998 - Türkiye: <strong>24</strong>,857,986 - İtalya: 23,783,841 - Endonezya: 21,668,537- Rusya: 21,600,000-<br />

Meksika: 20,557,993 - İspanya: 19,364,595- Şili: 15,577,093- Polonya: 13,470,800- Kanada: 13,339,374<br />

yer alıyor.<br />

Türkiye, Sağlık Bakanlığının ve Bilim Kurulunun aldığı tedbir ve uygulamalarla COVİD-19<br />

salgınında şimdiye kadar başarılı bir çalışma yürüttü. Hatırlayacak olursak 26 ülke, salgının<br />

ilk başlarında Covid-19 salgını ile mücadele konusunda Sağlık Bakanlığından bilgi ve<br />

tecrübe paylaşımı talebinde bulunmuştu. Aşı çalışmalarında da belirli bir aşama kat etmiş<br />

bulunuyoruz. İnşallah kısa süre içinde yerli aşımıza da kavuşuruz. Ancak her şeye rağmen<br />

COVİD-19 ile mücadelemiz daha sürecek gibi görünüyor. Benim tahminim herkes aşılanana<br />

kadar vaka sayıları bir inecek bir çıkacak. Ne zaman ülkeler kendi vatandaşlarının aşılamasını<br />

bitirecek işte o zaman bu illetten bir nebzede olsa kurtulmuş olacağız.<br />

Normalleşme kısa süre içerisinde zor gibi görünüyor. Eski günler geride kaldı, hiçbir şey<br />

eskisi gibi olmayacak gibi duruyor. Tek yapmamız gereken Sosyal Mesafe – Hijyen – Maske<br />

üçlüsü ile yaşamayı öğrenmek. Ziyaretlere ara vermek ve toplu ortamlarda bulunmamak.<br />

Hem kendimiz hem de başkalarının SAĞLIĞI için bu önlemlere uymak zorundayız. Vurdum<br />

duymazlık yapıp başkalarının hayatını tehlikeye atmak sanırım cinayet olur.<br />

Virüsün olmadığı, birbirimize yeniden sımsıkı sarılacağımız günlerde buluşmak dileğiyle,<br />

Sağlıkla Kalın.<br />

6


7 Mart / Nisan 2021


DR. BÜLENT<br />

GÜRHAN<br />

KAHRAMAN<br />

KIMDIR?<br />

1978 Yılında Gaziantep’te<br />

doğdu. Ortaöğretimini<br />

Gaziantep Anadolu<br />

Lisesi’nde tamamladı.<br />

Aynı yıl Hacettepe<br />

Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi’ni kazanarak,<br />

2002 yılında mezun<br />

oldu. Ankara Etlik<br />

SSK Kadın Hatalıkları,<br />

Doğum Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi’nde<br />

2007 yılında ihtisasını<br />

tamamladı. Bir yıl aynı<br />

hastanede uzman doktor<br />

olarak görev yaptı. 2018<br />

de Yeditepe Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi İVF<br />

Merkezinde Tüp Bebek<br />

Uzmanlığını başarı ile<br />

tamamladı.<br />

Bülent Gürhan Kahraman<br />

Tüp Bebek, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE<br />

SON GELİŞMELER<br />

Tüp Bebek, Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum<br />

Uzmanı Bülent Gürhan<br />

Kahraman, İnfertilite<br />

tedavisinde uygulanan<br />

yeni teknikleri <strong>NARKOZ</strong><br />

okurları ile paylaştı.<br />

GELIŞEN teknoloji hayatımızın<br />

her alanında olduğu gibi<br />

üreme tıbbında da pek çok<br />

yeni uygulamayı beraberinde<br />

getirirken Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Uzmanı Dr. Bülent Kahraman Tüp<br />

Bebek tedavisinde dünyada ki en son<br />

gelişmeleri, tedavi yöntemleri ve daha<br />

birçok konuyu Narkoz Sağlık Dergisi’ne<br />

anlattı.<br />

Hijyen kurallarına en üst seviyede dikkat<br />

edilen muayenehanesinde hizmet<br />

veren Doktor Kahraman, teknik ekipmanlarla<br />

donattığı muayenehanesinde<br />

her türlü kadın hastalıkları, doğum<br />

ve tüp bebek konusunda hastalarını<br />

tedavi ediyor.<br />

Kadın hastalıkları konusunda uzunca<br />

bir mesafe kat ettiklerini ve hastalara<br />

bu anlamda tedavi sunduklarını anlatan<br />

Dr. Kahraman, “Özellikle(infertilite),<br />

ileri düzey laparaskopi ve histereskopi<br />

, (kapalı ameliyatlarda), idrar kaçırma,<br />

riskli gebelik takibi, tüp bebek, menopoz<br />

ve çeşitli cerrahi tedaviler gibi<br />

rahatsızlıklarda hastalarımıza tedavi<br />

8


TÜP BEBEK TEDAVISI NE KADAR SÜRMEKTEDIR?<br />

Tüp bebek tedavisi kişiselleştirilmiş tedavilerdir. Genel olarak ilaçların kullanılmaya<br />

başlamasından embriyo transferine kadar geçen süre 15-22 gün arasındadır.<br />

İnfertilite yani kısırlık problemi yaşayan çiftlerin bir kısmına tüp bebek tedavisi<br />

önerilir. Özellikle ileri kadın yaşı, azalmış yumurtalık rezervi, sperm değerleri çok<br />

kötü olan veya tüpleri tıkalı olan çiftlere direk tüp bebek tedavisi önerilebilir. Tüm<br />

dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüp bebek tedavi yöntemlerinde teknolojik<br />

birçok gelişme kaydedilmiştir.<br />

uyguluyoruz. Bu konulardan herhangi birinde<br />

hastalarımıza cerrahi bir operasyon<br />

yapılmasına karar verirsek, Özel Hastanelerde<br />

operasyonun yapılması için gerekli<br />

işlemleri yapıyoruz” dedi.<br />

İNFERTILITE NEDENLERI<br />

NELERDIR?<br />

İnfertilite nedenleri erkek faktörü, ovulasyon<br />

(yumurtlama) bozuklukları, uterin-tubal<br />

faktörler, sebebi açıklanamayan<br />

faktörler gibi başlıklar altında toplanabilir.<br />

Erkek faktörü tespit edildiğinde konusunda<br />

uzman, ekibimizdeki andrologdan<br />

yardım alınarak tedavinin düzenlenmesi<br />

gerekir. Ovulatuar bozukluklar sıklıkla<br />

görülmekte olup kişiselleştirilmiş bilimsel<br />

yaklaşımla en doğru tedavi seçilir. Rahim<br />

yada tüplerle ilgili olan faktörlerde misal<br />

olarak; rahim içi yapışıklıklar rahim kavitesine<br />

yerleşmiş kitleler tubal yapışıklıklar<br />

endoskopi dediğimiz kapalı cerrahi<br />

yöntem ile ideal şekilde çözüme kavuşabilmektedir.<br />

Bu konudaki 15 yılı aşkın<br />

tecrübemizle birçok hastamızın mutluluğuna<br />

şahit olduk. Sebebi açıklanamayan<br />

durumlarda yardımcı üreme tekniklerine<br />

veya tarımsal ve operatif endeskopik<br />

cerrahi tekniklerine başvurmaktayız.<br />

HASTALARIN<br />

DEĞERLENDIRME AŞAMASI<br />

NASIL GERÇEKLEŞIYOR?<br />

Bu noktada kişiselleştirilmiş bilimsel<br />

hasta dostu yaklaşmalar çok önemlidir.<br />

Hastanın psikolojik olarak rahatlaması,<br />

durumunun net ve anlaşılır bir şekilde<br />

ortaya konulması hastanın güven içinde<br />

tedavisine başlaması çok büyük önem<br />

arz eder. Çiftin bu noktada bir olarak<br />

görüldüğü asla bir tarafın yüklenmesinin<br />

doğru olmadığı ve bu konunun hep birlikte<br />

çözüleceğini ortaya koymak gerekir.<br />

TEDAVIDE KULLANILAN<br />

ILAÇLARIN YAN ETKILERI<br />

VAR MI?<br />

Yumurta gelişi için kullanılan ilaçların<br />

enjeksiyon bölgesinde kızarıklık ve ağrı,<br />

göğüslerde hassasiyet, yorgunluk, kasık-<br />

İŞİNE YATIRIM<br />

YAPMAK<br />

HER ZAMAN<br />

KAZANDIRIR<br />

Ultrasonografi kadın hastalıkları<br />

ve doğum dalında muayenenin<br />

en önemli kısmını oluşturur. Bu<br />

noktada kullanmış olduğunuz<br />

cihazın en üst düzeyde olması<br />

hekimi ciddi anlamda destekler.<br />

İşine yatırım yapmak her zaman<br />

kazandırır. Bu anlayışla, görüntü<br />

kalitesinde üst düzey fark yaratan<br />

Voluson E8 cihazı ile son 5 aydır<br />

hastalarımıza her zamankinden<br />

daha iyisini vermeye çalışıyoruz.<br />

Hem detaylı ultrasonlarda<br />

hem de 4D HD LİVE, E8 e özel<br />

silüet ve stüdyo teknolojileri ile<br />

hastalarımıza bebekleri ile ilgili<br />

güzel hatıralar veriyoruz.<br />

9 Mart / Nisan 2021


Hastanın psikolojik olarak rahatlaması, durumunun net ve anlaşılır bir şekilde ortaya<br />

konulması hastanın güven içinde tedavisine başlaması çok büyük önem arz eder. Çiftin<br />

bu noktada bir olarak görüldüğü asla bir tarafın yüklenmesinin doğru olmadığı ve bu<br />

konunun hep birlikte çözüleceğini ortaya koymak gerekir.<br />

larda ağrı gibi yan etkileri olabiliyor. Özel<br />

protokollerde uyguladığımız yumurtalıkları<br />

baskılayıcı tedavilerde kuruluk hissi, ruh<br />

hali değişikleri, baş ağrıları gibi yan etkileri<br />

olabilmekte ama bilinmelidir ki bu etkiler<br />

geçici olmaktadır. Erken menopoza girme<br />

aşırı kilo alma gibi yan etkiler bulunmamaktadır.<br />

“PRP NEDIR? TÜP BEBEK<br />

TEDAVISINDE PRP GEBE<br />

KALMAYI KOLAYLAŞTIRIR<br />

MI?”<br />

Platelet Rich Plasma yani plateletten<br />

zengin plazma anlamına gelen PRP, kanın<br />

bazı işlemlerden geçirildikten sonra kırmızı<br />

kan hücrelerinden ayrıştırılarak, büyüme<br />

faktörlerinden ve bazı proteinlerden zengin<br />

kısmının elde edilmesi işlemidir. PRP<br />

tedavisi, kolunuzdan hekim tarafından<br />

alınan 10 cc kadar az bir kan kullanılarak<br />

yapılıyor. Alınan bu kan santrifüj cihazında<br />

yüksek devirde çevrilerek 9-10 dk. sonunda<br />

platelet dediğimiz kan hücrelerinden<br />

ve GF dediğimiz büyüme faktörlerinden<br />

zengin plazma kısmı elde edilerek<br />

yapılıyor. Bu plazma ihtiyaç duyulan cilt<br />

bölümlerine çok ince uçlu iğneler vasıtası<br />

ile enjekte ediliyor. PRP’in içinde normal<br />

kana göre 10 kat daha fazla büyüme<br />

faktörü bulunur ve bu büyüme faktörleri<br />

ve özel proteinler sayesinde uygulandığı<br />

yerdeki yara iyileşmesini hızlandırır. İlk<br />

olarak ortopedi ve spor yaralanmalarında<br />

kullanılmaya başlanan PRP bazı kadın<br />

hastalıklarının da tedavisinde kullanılmaya<br />

başlanmıştır.<br />

PRP IŞLEMI NASIL YAPILIR?<br />

Tüp bebek tedavisinde başarılı bir gebelik<br />

için rahim zarı kalınlığının yeterli olması<br />

gerekiyor. Rahim zarının istenenden daha<br />

ince kaldığı ve önceden rahim zarında<br />

oluşan yapışıklıklar açıldıktan sonra uygulanan<br />

tedaviyle kalınlaşmayan kadınlarda<br />

kendi kanlarından elde edilen trombositten<br />

zengin plazma tedavisi uygulanır.<br />

Hijyen kurallarına<br />

en üst seviyede<br />

dikkat edilen<br />

muayenehanesinde<br />

hizmet veren Doktor<br />

Kahraman, teknik<br />

ekipmanlarla donattığı<br />

muayenehanesinde her<br />

türlü kadın hastalıkları,<br />

doğum ve tüp bebek<br />

konusunda hastalarını<br />

tedavi ediyor.<br />

Tüp bebek tedavisi uygulamasında rahim<br />

zarı kalınlığı istenenden daha ince olan<br />

kadınlara, mevcut tedaviye ek olarak PRP<br />

serumunun rahim zarına uygulanmasıyla<br />

gebelik başarısı artırılır.<br />

PRP KIMLERE UYGULANIR?<br />

Başarısız tüp bebek tedavisi denemeleri<br />

olanlar, rahim zarı yeterince kalınlaşmayanlar,<br />

genellikle ileri yaşta olan ve<br />

yumurtalık rezervleri az olanlar, menopoza<br />

girmek üzere olan kadınlar, vajina yenileme<br />

(vajinal rejuvenasyon), vajina gençleştirme<br />

tedavisi yapılan kadınlar, rahim ağzı<br />

yaraları, genital bölgedeki liken skleroz<br />

tedavilerinde uygulanır.<br />

Tüp bebek tedavisi yapılacak bile olsa<br />

kadın yaşı ilerledikçe toplanacak yumurta<br />

sayısı azalacağı için hamile kalma şansı da<br />

azalacaktır. Over rezervi azalmış bu hastalarda<br />

gebelik şansını artırmak için birçok<br />

yeni tedavi denenmektedir. Tüp bebekte<br />

PRP yöntemi de bu düşünceyle ortaya<br />

atılmıştır. Yapılan bilimsel çalışmalarda tüp<br />

bebek tedavisinde PRP uygulamasının IVF<br />

başarı şansını artırdığı gösterilmiştir. Ama<br />

tüp bebek ve PRP yeni bir yöntem olduğu<br />

için PRP etkinliğinin başka çalışmalarla da<br />

gösterilmesi gerekmektedir.<br />

Tüp bebek başarı şansını etkileyen en<br />

önemli 3 paramatre: embriyo kalitesi, endometriyum<br />

reseptivitesi ve immünolojik<br />

nedenlerdir. Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı<br />

olan hastalar üzerinde yapılan bir<br />

çalışmada, hastaların PRP tedavisi sonrası<br />

%90’ının gebe kaldığı tespit edilmiştir.<br />

10


PRP TÜP BEBEK<br />

TEDAVISINDE NE ZAMAN<br />

UYGULANIR?<br />

Rahim duvarını kalınlaştırmak için veya<br />

tekrarlayan implantasyon başarısızlığı<br />

nedeniyle tüp bebek tedavisinde PRP<br />

yapılacaksa; PRP embriyo transfer edilmeden<br />

önce 2-3 defa verilir. Son PRP<br />

uygulamasından 3 gün sonra da embriyo<br />

transfer edilir. Yumurta gençleştirmek için<br />

tüp bebekte PRP uygulanacaksa, yine<br />

hastanın kanından hazırlanan PRP tüp<br />

bebek tedavisinden 1-2 ay önce uygulanır.<br />

“TEDAVİ ETMEK<br />

MUTLULUKTUR”<br />

İnsanlara tedavi uygulamanın ve o tedavinin<br />

neticesini görmek ayrı bir hazdır<br />

bizim için. İnsanların mutluğunun yanında<br />

olmak, onları sıkıntısını çözmek farklı bir<br />

duygudur. Belirli sıkıntıları çözmeye destek<br />

olmak parayla satın alınamayacak kadar<br />

mutluluk veriyor. Birçok hastam gebelik<br />

sonrasında da kendileri ile ilgili olan problemlerinde<br />

bile yine bize dönüş yapıyor.<br />

Bir ailenin hekimi olmak gibi bir duygu<br />

işin içine katılıyor ve bu duygu bizim için<br />

vazgeçilmez bir şey.’’<br />

TIPTAKİ GELİŞMELER UMUT<br />

VAAT EDİYOR<br />

Tıptaki son gelişmeler hem bizleri hem de<br />

çocuk sahibi olmak isteyen ailelere umut<br />

veriyor. Kısırlık tedavisine ne zaman nasıl<br />

karar verilir?<br />

35 yaş üzeri hastalarımızda 6 ay, 40 yaş<br />

üstü olan veya geçirilmiş over cerrahisi<br />

radyoterapi tedavisi görmüş olan ailede<br />

erken menopoz öyküsü olan hastalarımızda<br />

süre bekletmeden tedavi başlanabilir.<br />

Kadın üreme sistemini etkileyen<br />

en önemli faktör yaştır. Özellikle 44 yaş<br />

üstü gebe kalabilme oranı ciddi biçimde<br />

azalmaktadır.<br />

Hikâyenin ayrıntılı bir biçimde alınması,<br />

ailesel öykü, kromozomal bir rahatsızlığın<br />

olup olmadığının tespiti, erkek faktörünün<br />

olup olmadığının sorgulanması ve tetkik<br />

edilmesi, olası bir erkek faktöründe doğru<br />

yönlendirmenin yapılması çok önemlidir.<br />

Kadın üreme sistemini irdelemek amacı<br />

ile hormon profilinin görülmesi, jinekolojik<br />

muayene ve ultrasonun yapılması ve<br />

şüphe halinde histerosalpingografinin çekilmesi<br />

birçok faktörün tespiti konusunda<br />

ciddi faydalar sağlamaktadır.<br />

BUTİK<br />

ORTAMDA<br />

İDEAL TEDAVİ<br />

İdeal tedavi ve ayrıntılı tedavinin<br />

ve ayrıntılı tedavinin çok<br />

önemli olduğuna dikkat çeken<br />

Doktor Bülent Gürhan Kahraman,<br />

‘’Butik tedavinin çok<br />

önemli olduğunu düşündüğüm<br />

için kendi özel muayenehanemi<br />

açtım. Gaziantep’te<br />

doğurganlık, cinsel organ<br />

sarkması ve beraberinde idrar<br />

kaçırma diğer illere oranla bir<br />

hayli fazla. Bu hastalıklar konusunda<br />

gerekli tüm tedaviler<br />

ve gerekli operasyonlar bizim<br />

tarafımızdan yapılmaktadır.<br />

Son 15 yıldan beri tekrarlayan<br />

gebelik kaybı, kısırlığı tedavi<br />

konusunda büyük ilerlemeler<br />

ve çözümler ürettik. Hastalarıma<br />

daha geniş vakit ayırarak<br />

böyle bir işleyiş içine girdim.<br />

Randevulu çalışıyoruz ve<br />

hastalarımızı bekletmeden<br />

tedavi sürecini tamamlıyoruz’’<br />

ifadeleriyle bilgilendirdi.<br />

Tüp bebek başarı şansını etkileyen en önemli 3 paramatre: embriyo kalitesi,<br />

endometriyum reseptivitesi ve immünolojik nedenlerdir. Tekrarlayan tüp bebek<br />

başarısızlığı olan hastalar üzerinde yapılan bir çalışmada, hastaların PRP tedavisi<br />

sonrası %90’ının gebe kaldığı tespit edilmiştir.<br />

11 Mart / Nisan 2021


AKCİĞER KANSERİ,<br />

KANSERDEN KAYNAKLI<br />

YAŞAM KAYIPLARININ ÖNDE<br />

GELEN NEDENLERİNDEN BİRİDİR<br />

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.<br />

Dr. Mustafa Yıldırım, akciğer kanserinin, kanserden kaynaklı yaşam kayıplarının önde<br />

gelen nedenlerinden biri olduğunu söyledi.<br />

S<br />

ANKO Üniversitesi Hastanesi<br />

Tıbbi Onkoloji Uzmanı da olan<br />

Prof. Dr. Yıldırım, akciğer kanserinin,<br />

birçok insanı ve ailesini<br />

etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunu<br />

olduğunu kaydetti.<br />

Sigara ve diğer tütün ürünlerinin akciğer<br />

kanserinin en önemli nedeni olduğunu<br />

anımsatan Prof. Dr. Yıldırım, “Ancak bir<br />

kişinin akciğer kanserine yakalanma<br />

şansını etkileyen birçok farklı faktör vardır”<br />

dedi.<br />

Kişide akciğer kanseri teşhis edildiğinde,<br />

kanser türünü ve yayılıp yayılmadığını<br />

belirlemek için birçok test yapıldığını<br />

vurgulayan Prof. Dr. Yıldırım, şöyle devam<br />

etti: “Kanserden şüphelenildiğinde, röntgen<br />

çekimi, akciğer tomografisi veya diğer<br />

görüntüleme işlemlerinin yanı sıra, kan<br />

testleri yapılır. Biyopsi, bir tümörden küçük<br />

bir doku parçasını çıkarmak için yapılan bir<br />

prosedürdür, böylece mikroskop altında<br />

test edilebilir ve incelenebilir.<br />

Kanser yayıldığında buna ‘metastaz’ denir.<br />

Kanserin evresi, tümörün büyüklüğüne<br />

ve lenf düğümlerine veya vücudun diğer<br />

bölgelerine yayılıp yayılmadığına göre<br />

belirlenir. Evre, tedavi seçimlerini yönlendirmek<br />

için kullanılan özelliklerden biridir,<br />

tümör büyüdükçe veya yayıldıkça artar.”<br />

AKCİĞER KANSERİ<br />

BELİRTİLERİ<br />

Akciğer kanseri küçük ve erken evrede olduğunda<br />

hiçbir belirti göstermeyebileceği<br />

12


Kanser yayıldığında buna ‘metastaz’ denir. Kanserin evresi, tümörün<br />

büyüklüğüne ve lenf düğümlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılıp<br />

yayılmadığına göre belirlenir. Evre, tedavi seçimlerini yönlendirmek için<br />

kullanılan özelliklerden biridir, tümör büyüdükçe veya yayıldıkça artar.<br />

için kişinin kendini normal hissedebileceğine<br />

dikkat çeken Prof. Dr. Yıldırım, “Kanser<br />

ileri evrelerde büyürse, çoğu insanda<br />

bir veya daha fazla semptom geliştirir.<br />

Bununla birlikte, akciğer kanserinin semptomları,<br />

diğer daha yaygın problemlerin<br />

semptomları ile aynı olabilir” ifadelerini<br />

kullandı.<br />

Prof. Dr. Yıldırım, akciğer kanserinin belirtilerini,<br />

“Öksürük, balgamda kan, nefes darlığı,<br />

hırıltı, ses kısıklığı, yüzün, kolların veya<br />

boynun şişmesi, göğüs, baş, kol, omuz ve<br />

boyun ağrısı, el kaslarının zayıflaması, göz<br />

kapağının sarkması ve bulanık görme, vb.”<br />

olarak özetledi.<br />

AKCİĞER KANSERİ İÇİN<br />

BİLİNEN RİSK FAKTÖRLERİ<br />

Akciğer kanserine yakalanma olasılığının,<br />

birçok risk faktöründen etkilendiğinin altını<br />

çizen Prof. Dr. Yıldırım, risk faktörlerini<br />

şöyle sıraladı: “Akciğer kanseri için yaygın<br />

risk faktörleri arasında tütün dumanına,<br />

radyasyona veya diğer toksik maddelere<br />

maruz kalma, kişinin kansere yakalanmış<br />

yakın aile üyeleri olup olmaması, yaş ve<br />

akciğer hastalığı varlığı dahil sağlık geçmişi<br />

önemli risk faktörleridir. Akciğer kanserine<br />

yakalanan pek çok kişide bu risklerden<br />

birden fazlası bulunsa da kanser nedeni<br />

bilinmeyen kişiler de vardır.”<br />

AKCİĞER KANSERİ<br />

TARAMASI<br />

Akciğer kanserine yakalanma olasılığını<br />

azaltmanın en önemli adımlarının, sigarayı<br />

bırakmak, evde radon (radyoaktif bir gaz)<br />

olup olmadığını kontrol etmek, gerekirse<br />

havalandırma sistemlerini gözden geçirmek<br />

ve tehlikeli madde bulunan işyerlerinde<br />

koruma tedbirlerinin alınması olduğunu<br />

bildiren Prof. Dr. Yıldırım, akciğer kanseri<br />

taramasına ilişkin şu paylaşımda bulundu:<br />

“Düşük riskli olduğu düşünülen kişiler için<br />

akciğer kanseri taraması önerilmez. Yüksek<br />

risk altındaki insanlar için, düşük doz<br />

bilgisayarlı tomografi taramaları ile akciğer<br />

kanseri taraması, akciğer kanserinden<br />

ölüm riskini azaltabilir. Bu, 55 ile 74 yaşları<br />

arasında, 30 paket/yıl veya daha fazla<br />

sigara kullanma geçmişine sahip olan ve<br />

son 15 yıl içinde sigara içmeye devam<br />

eden veya bırakan kişiler için geçerlidir.”<br />

COVID-19 PANDEMİSİ<br />

SIRASINDA KANSER BAKIMI<br />

COVID-19’un, SARS-CoV-2 adlı virüsün neden olduğu bir enfeksiyon<br />

olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Yıldırım, açıklamasında şu<br />

bilgilere yer verdi.<br />

“Virüsün yayılmasını yavaşlatmak için birçok bölgedeki insanlara<br />

mümkün olduğunca evde kalmaları söylendi. Bu, kanser hastaları<br />

için özellikle önemlidir, çünkü COVID-19 hastalığına yakalanırsa<br />

çoğunda hastalık riski ciddi artar. Ancak bu riskin, kanserler<br />

hastalıklarını takip ve tedavi etmek için düzenli tıbbi bakım<br />

almaya devam etmelerinin önemi ile dengelenmesi gerekir.<br />

Kanser tedavisi görüyorsanız, onkolog normal tedavi rejiminizde<br />

veya programınızda herhangi bir değişiklik yapmanız<br />

gerekip gerekmediği konusunda sizinle konuşabilir. Bazı durumlarda,<br />

şahsen bulunmanız gereken randevu sayısını azaltmak<br />

bir seçenek olabilir. Bu, yaşadığınız yer, kanserinizin türü<br />

ve evresi, mevcut tedavi seçenekleri ve genel sağlığınız dahil<br />

olmak üzere birkaç farklı şeye bağlı olacaktır.”<br />

Akciğer kanserinin hem erken tanısında hem de tedavisinde<br />

önemli gelişmelerin görüldüğünü hatırlatan Prof. Dr.<br />

Yıldırım, “Klinik araştırmalar, yeni veya bilinen tedavilerin<br />

yeni kombinasyonlarının etkinliğini incelemenin dikkatlice<br />

kontrol edilen bir yoludur. Hastalıktan korunmak, özellikle<br />

de sigara gibi tütün ürünü kullanımının azaltılması akciğer<br />

kanseri ile mücadelenin en iyi yoludur” diye konuştu.<br />

Prof. Dr. Mustafa Yıldırım<br />

• SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları<br />

Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi<br />

• SANKO Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı<br />

13 Mart / Nisan 2021


SON ZANNEDİLENLER<br />

YENİ BİR BAŞLANGIÇ<br />

OLABİLİR<br />

Gaziantep’te yaşayan,<br />

yemek borusu kanseri<br />

tanısı konulan 86<br />

yaşındaki Ayşe Demir,<br />

Gaziantep Özel Hatem<br />

Hastanesi’nde Genel<br />

Cerrahi ve Kanser<br />

Cerrahisi Uzmanı<br />

Opr. Dr. Selçuk Arslan<br />

tarafından uygulanan<br />

total gastrektomi + distal<br />

özefajektomi ameliyatı ile<br />

sağlığına kavuştu.<br />

14


Toplumda var olan kanser yolun sonudur, bıçak değerse<br />

hatalık yayılır gibi gerçek dışı ve çok tehlikeli batıl<br />

düşünceler yüzünden bazı hastalar tedavide geç kalıyor.<br />

Ayşe hanımın vefalı çocuklarına da bilime ve bize olan<br />

güvenlerinden dolayı ayrıca minnettarız.<br />

AY BOYUNCA mide ağrıları çeken, son bir haftalık<br />

zamanda da yemek yiyemeyen, su dahi içemeyen Ayşe<br />

Demir, Gaziantep Özel Hatem Hastanesine başvurdu.<br />

Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Muzaffer Ertürk tarafından<br />

endoskopi yapıldı. Endoskopide yemek borusunun uç kısmında<br />

midenin ise giriş kısmında tümör olduğu tespit edilince Genel<br />

Cerrahi ve Kanser Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Arslan tarafından<br />

ameliyata karar verildi. Ameliyatı başarılı geçen Ayşe Demir,<br />

6 gün hastane de yattıktan sonra şifa ile taburcu edildi.<br />

SON ZANNEDILEN BAŞLANGIÇLAR…<br />

86 yaşındaki Ayşe Demir’in ameliyatını başarılı bir şekilde<br />

gerçekleştiren Gaziantep Özel Hatem Hastanesi Genel Cerrahi<br />

ve Kanser Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Arslan “Ayşe hanım<br />

teyzemizin dizlerinde 86 yaşın yorgunluğunu kaldırabilmek için<br />

protezleri vardı. 2 aydır artarak devam eden yemekleri yutamama<br />

ve sonunda su bile içememe şikâyetleri zaten az olan takatini<br />

hepten azaltmıştı. Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Muzaffer Ertürk<br />

tarafından yapılan endoskopide yemek borusu ve midede kanser<br />

tespit edildi. Ameliyatı 3.5 saat süren profesyonel bir ekip başarısından<br />

ibaretti. Sonrası yine yorgun dizlerine ve koca yüreğine<br />

kalmıştı. 5 oğlu ile 2 kızının yeni bebekleri, şimdiki yaşlarını borçlu<br />

oldukları anneleriydi artık. Motivasyonunu sağladılar, inancını<br />

kaybettirmediler, yürüttüler, solunum egzersizlerini yaptırdılar.<br />

Servis hemşireleri, koca yürekleri ile desteklediler çok kıymetli<br />

hastalarını. Çok şükür ameliyattan 6 gün sonra, koca çınar, 7<br />

yavrusunu yeniden kanatlarının altına almak üzere taburcu oldu<br />

ve döndü yuvasına. Nihayet ekibin her bir halkasının yüreğinde<br />

yine o tatlı huzur kaldı. Toplumda var olan kanser yolun sonudur,<br />

bıçak değerse hatalık yayılır gibi gerçek dışı ve çok tehlikeli batıl<br />

düşünceler yüzünden bazı hastalar tedavide geç kalıyor. Ayşe<br />

hanımın vefalı çocuklarına da bilime ve bize olan güvenlerinden<br />

dolayı ayrıca minnettarız. Allah bizleri hastalarımıza ve yakınlarına<br />

mahcup etmeden, ekibin tüm elemanlarının sadece şifaya<br />

vesile olmasını sağlasın inşallah” şeklinde konuştu.<br />

SU IÇEBILDIĞIM IÇIN YEMEK YIYEBILDIĞIM<br />

İÇIN ÇOK MUTLUYUM<br />

Sağlığına kavuştuğu için çok mutlu ve minnettar olduğunu ifade eden Ayşe Demir; “2<br />

aydır midemde göğüs kısmıma doğru ağrılarım vardı, şikâyetlerim git gide artıyordu, son<br />

bir haftada yemek yiyemez, suyu dahi yutamaz hale geldim. Çocuklarım beni Hatem<br />

Hastanesine getirdiler. Dr. Selçuk Bey ameliyatımı gerçekleşti. Ameliyatım başarılı geçti.<br />

Ayağa kalkıp yürüyebiliyorum, en önemlisi su içebiliyorum, yemek yiyebiliyorum. Dr. Selçuk<br />

beye ve ekibine minnettarım. “ dedi. Annelerini sağlıklı bir şekilde eve götürecek olmanın<br />

mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Memik Demir, “ Anneme kanser teşhisi konulduğunu<br />

duyunca yıkılmıştım. Dr. Selçuk Bey ameliyat olması gerektiğini bizlere söyledi. Bizde<br />

annemizi ilk önce Allah’a sonrada Dr. Selçuk Beye emanet ettik. Annemin sağlığı çok iyi.<br />

Dr. Selçuk Bey bizimle çok iyi ilgilendi, güven veren biri, zaten pek çok yerden onun ve<br />

Hatem hastanesinin ismini söylediler. Allah onun gibi doktorların sayısını artırsın. Ne kadar<br />

teşekkür etsek az kalır.” dedi.<br />

15 Mart / Nisan 2021


SON YILLARIN TREND<br />

ESTETİK AMELİYATI<br />

“ANNELİK<br />

ESTETİĞİ’’<br />

Op. Dr. Serdar Kara<br />

Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı<br />

Son zamanlarda sosyal medya ve TV<br />

programlarında sıkça duyduğumuz<br />

‘’Mommy Makever’’ Türkçe karşılığı olan<br />

‘’Annelik Estetiği’’, annelerin gebeliğe<br />

ve doğuma bağlı vücutta oluşan<br />

deformasyonların tek bir ameliyat ile veya<br />

birkaç ameliyat ile düzeltilmesi işlemidir.<br />

Annelik sürecinin daha keyifli geçmesini<br />

sağlayan annelik estetiği uygulaması,<br />

kişinin fiziksel görüntüsünden memnun<br />

olmasını ve buna bağlı oluşan psikolojik<br />

iyileşme sayesinde kendisini daha iyi<br />

hissetmesini sağlar.<br />

A<br />

NNELIK estetiğinde kişiden kişiye değişmekle<br />

birlikte birkaç estetik operasyon kombine olarak<br />

uygulanır. Kadınlarda doğum sonrası karın<br />

sarkması, göğüslerde büyüme ve hacim kaybına<br />

bağlı sarkma, bacak ve basenlerde büyüme, kol sarkması,<br />

genital bölgede değişiklikler görülebilir. Emzirme dönemi<br />

bittikten sonra spor ve diyet ile düzeltilmeyen bu sorunlar<br />

annelik estetiği ile düzeltilebilir. Annelik estetiği kişinin<br />

ihtiyacına göre kişiye özel planlanır.<br />

ANNELİK ESTETİĞİ KİMLERE<br />

UYGULANIR?<br />

En uygun adaylar, doğumdan en az 6 ay geçmiş ve<br />

bebekleri sütten kesilmiş kişilerdir. Bu dönemden sonra<br />

genelde spor ve diyet yapılmasına rağmen istenilen sonuç<br />

alınamayan kişilere annelik estetiği uygulanılabilir.<br />

’Emzirme ve aşırı kilo değişimine bağlı göğüslerde büyüme<br />

16


ANNELİK ESTETİĞİ<br />

AMELİYAT ÖNCESİ<br />

DİKKAT EDİLMESİ<br />

GEREKENLER!<br />

Genelde kombine olarak yapılan<br />

bu işlemler genel anestezi altında<br />

tam uyutularak yapılır. Ameliyattan<br />

2 hafta öncesinde sigara ve alkol<br />

tüketiminin bırakılması gerekir.<br />

Özellikle sigara yara iyileşmesini<br />

bozduğu için ameliyat sonrası izlerin<br />

az olması açısından çok önemlidir.<br />

veya sarkma olan kadınlar’’<br />

‘’Karın kaslarında gevşeme ve buna<br />

bağlı sarkma veya deride çatlakları olan<br />

kadınlar’’<br />

‘’ Kol, bacak, basen gibi vücutta oluşan<br />

istenmeyen inatçı yağlanması olan<br />

kadınlar ‘’<br />

‘’Genital bölgede değişikliği olan kadınlara<br />

uygulanır.<br />

HANGİ İŞLEMLER<br />

UYGULANIR ?<br />

Annelik estetiğinde yapılacak işlemler<br />

kişinin ihtiyacına göre belirlenir. Karın<br />

kaslarında gevşeme sarkma veya deride<br />

çatlakları olan birine karın germe,<br />

göğüslerde büyüme veya boşalmaya<br />

bağlı sarkma olanlarda meme küçültme<br />

ve dikleştir, vücutta olan bölgesel<br />

yağlanmalarda liposuction yöntemi ile<br />

yağ alma işlemleri uygulanabilir. Normal<br />

doğum sonrası genital bölgede oluşan<br />

deformasyonlar düzeltilebilir. Hangi<br />

işlemin yapılacağına muayene sonrası<br />

karar verilir.<br />

ANNELİK ESTETİĞİ AMELİYAT<br />

SONRASI DÖNEM NASILDIR ?<br />

Annelik estetiği yapılan hastalara ameliyat<br />

sonrası yapılan işleme göre sayı 1-3 gece<br />

arası hastanede kalabilirler. İlk günden<br />

itibaren genelde yürümeye başlarlar ve<br />

hızlı bir şekilde normal sosyal hayata<br />

dönüş sağlarlar. Ameliyattan 1-2 hafta<br />

sonra hafif yürüyüşler ve hafif tempolu<br />

egzersizler önerilir. Yapılan işleme göre<br />

değişmekle birlikte hafif sporları 1 ay<br />

sonra ağır sporları 2 sonra yapılabilir.<br />

Yine ameliyat yapılan bölgelere göre<br />

sütyen veya korse kullanımı 1 ay süre ile<br />

önerilir. Karın germe işlemi yapıldıysa ilk<br />

10 gün öne eğik yürüme ve bu dönemde<br />

gerginliği azaltacak ‘’V’’ şeklinde yatmanız<br />

önerilir. Ameliyat sonrası duş hastane<br />

taburculuk sonrası yapılabilir. Ameliyat<br />

sırasında yapılan kalıcı pansumanlara<br />

sayesinden düzenli pansuman gerekmez.<br />

Ameliyatta gizli dikişler veya eriyen dikişler<br />

kullanıldığından sonrasında dikiş almasına<br />

gerek yoktur.<br />

Son olarak kadınlar için hamilelik ve<br />

annelik süreci hayatında ki en önemli<br />

dönüm noktalarından biridir. Bu süreçte<br />

gebeliğe bağlı ciddi deformasyonlar<br />

görülebilmektedir. Spor ve diyetle<br />

düzeltilemeyen bu deformasyonlar<br />

annelik estetiği ile düzeltilebilir. Ameliyat<br />

sonrasında güzel fiziksel görünümün<br />

bozulmaması için sağlıklı bir yaşam<br />

programı ve düzgün yeme alışkanlığı<br />

oluşturulmalıdır. Düzenli yapılan spor<br />

ve diyetle annelik estetiği ile elde edilen<br />

fiziksel huzursuz görünüm daha uzun süre<br />

kalıcı olacaktır.<br />

17 Mart / Nisan 2021


Guatrlar, yani tiroid<br />

bezi hastalıkları,<br />

genelde başarıyla<br />

tedavi edilebilen<br />

hastalıklardandır.<br />

Gaziantep Liv<br />

Hospital Endokrinoloji<br />

ve Metabolizma<br />

Hastalıkları<br />

Kliniğimizde<br />

guvatrların tanısı ile<br />

ilgili her türlü modern<br />

tetkiki yapma olanağı<br />

bulunmaktadır.<br />

HİPOTİROİDİ,<br />

TİROİD YETMEZLİĞİ NEDİR?<br />

Gaziantep Liv Hospital Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları<br />

Uzmanı Prof. Dr. Kamile Gül Hipotiroidi, tiroid yetmezliği hakkında<br />

Narkoz Sağlık Dergisi okuyucularını bilgilendirdi.<br />

T<br />

IROID bezi tiroid hormonu<br />

(T3 ve T4) salgılamaktadır.<br />

Tiroid hormonu<br />

vücudumuzda, büyüme,<br />

gelişme, enerji oluşumu ve enerji<br />

kullanımı, vücut ısısının sağlanması ve<br />

devamlılığı, her türlü metabolizmamız için<br />

çok önemlidir. Tiroid bezinde T3 ve T4<br />

yapımı için iyota ihtiyaç vardır. İyot için en<br />

önemli kaynak iyotlanmış tuzlardır. Tiroid<br />

bezinin fazla çalışması (hipertiroidi) gibi<br />

bir durum söz konusu değil ise mutlaka<br />

iyotlu tuz kullanmak gerekir. İyotlu tuzun<br />

ışık, nem ve ısıda etkinliği azalır. Serin,<br />

kuru ve ışıksız bir ortamda saklanmalıdır.<br />

İyotlu tuz yemek ocaktan indirildikten<br />

sonra ilave edilmelidir. Günlük iyot ihtiyacı<br />

erişkinler: 150 μgr, gebeler ve süt veren<br />

anneler için: 200-250 μgr’dır.<br />

GUATR: Tiroid bezinin büyümesidir.<br />

Ancak halk arasında tiroid bezinin her<br />

türlü hastalığına guatr denilmektedir.<br />

HİPOTİROİDİZM: T3 ve T4<br />

hormonlarının tiroid bezinde yeteri<br />

kadar yapılamamasından kaynaklanan<br />

18


ir hastalıktır, tiroid yetmezliği de<br />

denebilir. Bebek ve çocuklarda büyüme<br />

ve gelişme geriliğe sebep olur. Zekâ<br />

gelişimini etkileyebilir. Erişkinde ise<br />

organizmadaki olaylarda genel bir<br />

yavaşlama söz konusudur. Hipotiroidinin<br />

en önemli nedenleri iyot eksikliği ve<br />

“Hashimoto tiroiditi’’ dir. Diğer nedenler<br />

tiroid bezinin ameliyatla çıkarılması ve<br />

hipertiroidi hastalarının radyoaktif iyotla<br />

(halk arasında “atom tedavisi” diye bilinir)<br />

tedavisini takiben gelişir<br />

Hashimoto tiroiditi otoimmün hastalıktır<br />

ve kadınlarda ve aynı aile üyelerinde sık<br />

görülür.<br />

HIPOTIROIDININ BELIRTI<br />

VE BULGULARI<br />

Tiroid hormonları metabolizmanın aktif<br />

olmasında önemlidir. Tiroid hormon<br />

eksikliğinde vücudumuzda her türlü<br />

yapım ve yıkım faaliyetleri yavaşlar,<br />

hareketler yavaşlar, kişinin enerjisi düşer.<br />

Adeta ağır çekim veya kış uykusunda<br />

gibidir. İleri tiroid hormon yetmezliğinde<br />

vücut ısısı düşmektedir. Hipotiroidi belirti<br />

ve bulguları Tablo1. de özetlenmiştir.<br />

TANI IÇIN:<br />

Kanda Serbest T3, Serbest T4 ve TSH<br />

hormonuna bakılır.<br />

Anti-TPO ve anti-Tiroglobulin antikorlarına<br />

ve <strong>24</strong> saatlik idrarda iyot atılımına<br />

bakılabilir.<br />

TEDAVI: Hipotiroidi tedavisinde<br />

levotiroksin (T4) hormonu içeren ilaç<br />

verilir. İlaç sabah kahvaltıdan yarım saat<br />

önce alınmalıdır. Demir ve kalsiyum<br />

içeren ilaçlar, soya sütü ve soya mamülleri<br />

ile ceviz ilacın barsaktan emilimini<br />

bozduğundan, bu ilaçlar ve yiyecekler<br />

T4 hormonundan en az 4 saat sonra<br />

alınmalıdır. T4 hormonunun ömür<br />

boyu alınacağı unutulmamalıdır. Tedavi<br />

altındaki hastaların kontrol muayeneleri<br />

doktorları tarafından belirlenir. İzlem için<br />

kan alınırken ilaç alınmadan önce kan<br />

verilmelidir.<br />

GEBELİKDE HİPOTİROİDİZM<br />

Gebe veya emziren kadınlar her zamankinden<br />

fazla iyota ihtiyaç duyar. Dünya<br />

Sağlık Örgütü gebelikte ideal diyet iyod<br />

içeriğini 200 mikrogram olarak önermektedir.<br />

Gebelerde T3, T4 ve TSH düzeylerine<br />

bakılmalıdır.<br />

Hipotiroidizm tedavi edilmediği<br />

takdirde hem anne hem bebek için<br />

risk oluşturur. Gebe bir kadının<br />

tiroid hormonları yalnız kendisi<br />

için değil bebeğinin gelişimi<br />

için de hayati bir önem taşır.<br />

Kontrol altında tutulmayan<br />

hipotiroidizmde düşük yapma,<br />

erken doğum ve hatta ölü<br />

doğum riskleri artar. Ayrıca<br />

bebeğin zekâ gelişimini kötü<br />

yönde etkiler. Bu olumsuzluklar<br />

nedeniyle, hipotiroidisi<br />

olan bir kadının gebelik öncesi<br />

dönemde tedavisinin<br />

yapılması gerekir.<br />

GEBELIK<br />

HIPOTIROIDIZMININ<br />

TEDAVISI<br />

Levotiroksin (T4) hormonu<br />

Tablo1. Hipotiroidi belirti<br />

ve bulguları<br />

• Halsizlik, yorgunluk,<br />

güçsüzlük,<br />

• Unutkanlık, konsantrasyon<br />

zorluğu<br />

• Baş ağrısı<br />

• Kilo alma<br />

• Üşüme-soğuga<br />

tahammülsüzlük<br />

• Kadınlarda adet düzensizliği<br />

• Ciltte soluluk ve kuruluk,<br />

• Saç, kaşlar ve diğer kıllarda<br />

dökülme<br />

• Tırnaklarda kırılma<br />

• Kabızlık<br />

• El ve ayaklarda<br />

karıncalanma<br />

• Yüz, kol ve bacaklarda şişlik<br />

• Eklem ve kas ağrıları<br />

• Hafızada azalma, ruhsal<br />

değişiklikler<br />

• Yüzeyel ve yavaş solunum<br />

• İnfertilite-kısırlık<br />

• Anemi-kansızlık<br />

• Kalp hızında yavaşlama<br />

• Hipertansiyon<br />

• Kolesterol yüksekliği<br />

içeren ilaç verilir. Bu ilaç vücudunuzun<br />

ürettiği T4 ile aynıdır ve gebe kadınlar<br />

için güvenlidir. Hem gebelik öncesinde<br />

hem gebelik sırasında tiroid hormonu<br />

düzeylerinin normal olması önemlidir.<br />

Tedaviye başladıktan 3-4 hafta sonra<br />

tiroid fonksiyon testlerinin tekrar yapılması<br />

ve doğuma kadarki süreçte yakın takip<br />

edilmesi gerekir.<br />

Guatrlar, yani tiroid bezi hastalıkları,<br />

genelde başarıyla tedavi edilebilen<br />

hastalıklardandır. Gaziantep Liv Hospital<br />

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları<br />

Kliniğimizde guvatrların tanısı ile ilgili<br />

her türlü modern tetkiki yapma olanağı<br />

bulunmaktadır. Ancak tedaviler de başarılı<br />

olabilmek için, hastanın gecikmemesi ve<br />

tanı konulmuş ise de, doktorunun belirlediği<br />

zamanlarda düzenli kontrollerine<br />

gitmesi önemlidir.<br />

Prof. Dr. Kamile Gül<br />

Gaziantep Liv Hospital Endokrinoloji ve<br />

Metabolizma Hastalıkları Uzmanı<br />

Kaynaklar<br />

1- Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği hasta bilgilendirme broşürleri<br />

2- Amerikan Endokrin Derneği hasta bilgilendirme materyalleri<br />

19 Mart / Nisan 2021


20


Medical Park Gaziantep Hastanesi<br />

otelcilik hizmetinde iddialı<br />

Gaziantep’te hizmet vermeye başladığı Mart 2008’den bu yana tıbbi ve teknolojik<br />

sağlık yatırımları ile dikkat çeken Medical Park Hastanesi, otelcilik hizmetlerinde de<br />

hastalarına sayısız alternatifi bir arada sunuyor.<br />

M<br />

EDICAL Park’a gelen hasta<br />

ve hasta yakınları, süit odalarında<br />

konaklama esnasında<br />

kaz tüyü veya ortopedik<br />

yatak tercihinden, Mini Bar, şefimizin<br />

ellerinden ev yapımı organik gıdalardan,<br />

kapıda vale hizmetine kadar, sayısız hizmetten<br />

yararlanabiliyor.<br />

KUBBA, OTELCILIK<br />

HIZMETLERINI ANLATTI<br />

Hayrullah Kubba, Hasta ve hasta yakınlarına,<br />

burada kaldıkları süre içerisinde,<br />

kendilerini evindeymiş gibi hissetmeleri<br />

için bir çok imkan sunduklarını belirterek,<br />

“Odalarımızda; yastık menüsü, kolonya<br />

menüsü, çay kahve standı, kendi ürettiğimiz<br />

organik içeceklerden oluşan her<br />

odada mini bar mevcut. Lohusa annelere<br />

süt artırıcı hediye paketi, çocuklara özel<br />

kahvaltı sunumu, kahvaltıda ev yapımı<br />

reçel de şefimizin ellerinden şifa niyetine<br />

misafirlerimize ikram edilmekte. Odalarda<br />

bornoz ve hijyen paketini hastalar kendi<br />

elleriyle açarken, süit odalarda ütü ve ütü<br />

masası da bulunmakta” dedi.<br />

“KAZ TÜYÜ YASTIK<br />

SEÇENEĞI”<br />

Medical Park’a gelen her hastanın kapıda<br />

karşılandıktan sonra, polikliniğe kadar eşlik<br />

edildiğini söyleyen Kubba, “Ameliyat hastalarına<br />

hastanemize adım attığı ilk andan,<br />

çıkışına kadar eşlik eden ve ilgilenen ALL<br />

SAFE personeli sunuyoruz. Hasta ve refakatçılarımıza,<br />

kaldıkları süre içerisinde kaz<br />

tüyü yastıktan ortopedik yastığa kadar bir<br />

çok seçeneği de kendi tercihine bırakılıyor.<br />

Kolonya menüsünde ise, odanın nasıl kokmasını<br />

isterlerse, personelimiz hastanın istediği<br />

parfüm seçeneği ile odanın havasını<br />

değiştiriyor. Yine her odada çok ve kahve<br />

standıyla hasta çıkış yapana kadar kettle<br />

sayesinde bu ihtiyacını da giderebiliyor.<br />

Her detayı düşündüğümüz hastanemizde,<br />

vale hizmeti de sunmaktayız. Hatta<br />

pandemi sürecinde de bu hizmetten faydalanmak<br />

isteyen misafirlerimizin araçları<br />

da özel cihazlarla temizlenmektedir.” diye<br />

konuştu.<br />

“BÖYLE BIR HASTANEYI<br />

HAYAL ETMIŞTIM”<br />

Hayrullah Kubba, sağlık alanında yatırım<br />

yapmaktan duyduğu mutluluğu anlatırken<br />

“Gaziantep’te bu yatırım kararını aldığımda,<br />

tüm bu anlattığım hizmetleri de hayal<br />

etmiştim. Şu anda sadece Gaziantep’e<br />

değil, bölgemize, Türkiye’nin dört bir<br />

tarafına hizmet verebilir durumdayız. Yurt<br />

dışından da hastalarımız geliyor. Hayallerimi<br />

Gaziantep’te gerçekleştirdiğim için çok<br />

mutluyum” ifadelerini kullandı.<br />

“Rekabet,<br />

Gaziantep’e<br />

fayda sağlar”<br />

Kubba, özel hastanecilikte<br />

bir ivme kazandırdıklarını<br />

düşündüğünü vurgulayarak<br />

“Bu imkanların artmasından<br />

Gaziantep ve bölge halkı fayda<br />

görüyor. Şunu söyleyeyim;<br />

hastayı memnun ettiğiniz<br />

zaman hazzı bambaşka oluyor.<br />

Bunu yaşıyoruz. Kaliteye önem<br />

vererek, yeni yeni branşlar<br />

açarak, buraya kadar getirdik”<br />

21 Mart / Nisan 2021


Oğuz Engiz<br />

BOSSAN Hospital Genel Müdürü<br />

Güneydoğu Anadolu’nun<br />

en büyük özel hastanesi<br />

BOSSAN<br />

HOSPITAL<br />

GAZİANTEP<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin<br />

en büyük özel hastanesi Bossan<br />

Hospital Gaziantep, güncel ve<br />

ileri tıbbı teknolojik alt yapısı ile<br />

geniş yelpazede sağlık hizmeti<br />

sunmaya başladı.<br />

22


BOSSAN HOSPITAL GENEL MÜDÜRÜ OĞUZ ENGIZ: BÖLGENIN<br />

EN BÜYÜK ÖZEL HASTANESI, BOSSAN HOSPITAL’IN <strong>SAĞLIK</strong><br />

HIZMETI HAKKINDA <strong>NARKOZ</strong> <strong>SAĞLIK</strong> DERGISI’NE BILGI VERDI.<br />

GAZIANTEP şehrinin Gazikent<br />

bölgesinde toplam 42.000 m2’si<br />

hastane binası, 20.000 m2’si<br />

sosyal tesis olmak üzere toplam<br />

62.000 m2 kapalı alana sahip ve toplam<br />

500 yatak kapasiteli olarak planlanan<br />

Bossan Hospıtal mimari yapılanması ve<br />

hizmet üretim kapasitesi olarak Güneydoğu<br />

Anadolu’nun en büyük özel hastanesi<br />

olma özelliğini taşıyor.<br />

Hastanenin mimari planlamasında tüm<br />

tıbbi branşların yanı sıra radyoterapi<br />

ünitesi, radyocerrahi ünitesi, kemoterapi<br />

ünitesi, kemik iliği naklı merkezi, nükleer<br />

tıp ünitesi, tüp bebek ünitesi, koroner<br />

anjiyografi ünitesi, koroner ve KVC yoğun<br />

bakım üniteleri de yer alıyor.<br />

GENIŞ YELPAZEDE <strong>SAĞLIK</strong><br />

HIZMET SUNUMU<br />

SGK ile anlaşmalı olan hastanenin tıbbi<br />

bölümleri ise iç hastalıkları, çocuk sağlığı<br />

ve hastalıkları, kardiyoloji, nöroloji, göğüs<br />

hastalıkları, dermatoloji, fizik tedavi ve<br />

rehabilitasyon, enfeksiyon hastalıkları,<br />

biyokimya, radyoloji, anesteziyoloji ve<br />

reanimasyon, genel cerrahi, kadın hastalıkları<br />

ve doğum, beyin ve sinir cerrahisi,<br />

ortopedi ve travmatoloji, kulak burun<br />

boğaz, üroloji, göz hastalıkları ile ağız ve<br />

diş sağlığından oluşmaktadır.<br />

Alanında başarılı uzman hekimlerin görev<br />

aldığı hastane modern hastane yönetimi<br />

anlayışı içinde hasta memnuniyeti odaklı<br />

hizmet sunmaktadır. Tıbbi cihazların en<br />

üst düzeyde olduğu radyoloji bölümü ile<br />

ameliyathaneleri, yoğun bakım üniteleri<br />

ve de doğumhane ve yenidoğan yoğun<br />

bakım üniteleri ile dünya standartlarında<br />

hizmet üretmektedir.<br />

GÜNCEL VE İLERI TIBBI<br />

TEKNOLOJI<br />

Radyoloji bölümünde yüksek kilolu<br />

hastaların alınmasına imkan veren geniş<br />

gantry’ye sahip gelişmiş MR (manyetik<br />

rezonans) cihazı yanı sıra ileri kardiyolojik<br />

tetkiklerin yapılabildiği bir BT (bilgisayarlı<br />

tomografi) cihazı, meme kanserinin<br />

erken teşhisinde önemli rol oynayan<br />

ve ülkemizde sayılı hastanede bulunan<br />

Mammografi cihazı, biri skolyoz röntgen<br />

çekimine imkan veren iki x-ray (röntgen)<br />

cihazı, beyin ve ortopedi ameliyatlarında<br />

kullanılan iki c-arm x-ray (c-kollu röntgen)<br />

cihazı, aralında sorunlu gebeliğin takibinde<br />

kullanılan gelişmiş 4D ultrasonografi cihazının<br />

da olduğu çok sayıda USG cihazı<br />

bulunmaktadır. Bu donanım ile hastane,<br />

bölgenin en kapsamlı ve en yüksek teknolojili<br />

radyoloji bölümüne sahiptir.<br />

Hastanenin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />

Ünitesinde günümüzde kullanılan en ileri<br />

teknolojili tıbbi ekipman ile hizmet verilirken<br />

göz bölümünde ‘no touch’ yöntemi<br />

ile smile-lazer ameliyatları yapılabilmekte<br />

ve diş bölümünde bulunan panaromik diş<br />

röntgeni ile hastaların ağız, diş ve çenelerinin<br />

haritası çıkarılabilmektedir. Odyoloji laboratuvarında<br />

en gelişmiş duyma testeleri<br />

yapılabilmekte ve uyku laboratuvarında<br />

uyku bozukluklarının teşhis ve tedavisi<br />

yapılabilmektedir.<br />

<strong>SAĞLIK</strong> TURIZMI<br />

Sağlık Turizmi alanında birçok işbirliği<br />

anlaşması tamamlanmış olup, özellikle<br />

çevre ülkelerden hasta akışı sağlanmaya<br />

başlanmıştır. İlerleyen aylarda Orta Asya<br />

Cumhuriyetlerinden (özellikle Kırgızistan,<br />

Özbekistan ve Kazakistan), Afrika Ülkelerinden<br />

(Somali, Nijerya ve Gana) ve Avrupa<br />

ülkelerinden (özellikle vatandaşlarımız<br />

bulunduğu Almanya ve Hollanda’dan)<br />

hasta akışı sağlanacakır.<br />

Henüz iki aydır hastalarına hizmet sunan<br />

Bossan Hospital Güneydoğu Anadolu’nun<br />

en kapasiteli hastanesinin yanı sıra tıbbi<br />

kapsayıcılığı açısından da en önemli özel<br />

Alanında başarılı<br />

uzman hekimlerin<br />

görev aldığı<br />

hastane modern<br />

hastane yönetimi<br />

anlayışı içinde<br />

hasta memnuniyeti<br />

odaklı hizmet<br />

sunmaktadır.<br />

hastane olma yolunda emin adımlarla<br />

ilerlemektedir.<br />

GÜÇLÜ İŞBIRLIKLERI<br />

Hastane fizik tedavi ve rehabilitasyon, göz ve diş alanlarında ülkenin en başarılı grupları ile<br />

işbirliklerine giderek bu hizmetlerin Gaziantep’de en üst düzeyde verilmesini sağlamaktadır. Fizik<br />

Tedavi ve Rehahbilitasyon’da ROMATEM hastaneler grubu ile işbirliği yapılırken, diş alanında<br />

DENTAPOL ve göz alanında da yine bölgenin en güçlü hekim grubu ile işbirliklerine gidilmiştir.<br />

Önümüzdeki aylarda ise Radyoterapi (Tomoterapi), Radyocerrahi (Cyberknife), Kemik İliği Nakli,<br />

Tüp Bebek ve Nükleer Tıp alanlarında yeni işbirliği anlaşmaları yapılacaktır.<br />

23 Mart / Nisan 2021


HAYATINI KAYBEDEN<br />

<strong>SAĞLIK</strong> ÇALIŞANLARI ANISINA<br />

FİDAN DİKİLDİ<br />

Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Toplumsal Duyarlılık Projeleri Merkezi (TDP)<br />

dersi kapsamında, GAÜN Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü öğrencileri<br />

tarafından “Hayata Can Kazandıranların Anısına Nefes Ol Projesi” ile fidan<br />

dikme etkinliği düzenlendi. Etkinlikte, hayatını kaybeden sağlık çalışanları<br />

anısına meyve fidanları toprakla buluştu.<br />

NURAY Tuncay Kara Bilim Sanat<br />

ve Eğitim Merkezi’nde (BİLSEM)<br />

gerçekleştirilen etkinliğe, Proje<br />

Yürütücüsü Ebelik Bölümü Arş.<br />

Gör. Emine Can, GAÜN TDP Merkezi<br />

temsilcileri, BİLSEM Yöneticileri ve öğrenciler<br />

katıldı.<br />

Projenin hedeflerinden birisinin üniversite<br />

ve toplum arasındaki bağların güçlendirilmesini<br />

sağlamak olduğunu vurgulayan<br />

Proje Yürütücüsü Arş. Gör. Emine Can,<br />

bu amaçla öğrenciler ile birlikte çeşitli<br />

meyve fidanlarının toprakla buluşturulduğunu<br />

söyledi. Arş. Gör. Can, “Gaziantep<br />

Üniversitesi Ebelik Bölümü olarak ‘Hayata<br />

Can Kazandıranların Anısına Nefes Ol’<br />

Projemiz için öğrencilerimiz ile birlikte<br />

pandemi boyunca tüm insanlığa can<br />

kazandırmak için gece gündüz çalışan ve<br />

bu uğurda hayatını kaybeden tüm sağlık<br />

çalışanlarının anısına fidan dikme etkinliğimizi<br />

gerçekleştirdik. Hepsini saygıyla ve<br />

rahmetle anıyoruz” dedi.<br />

Nuray Tuncay Kara Bilim Sanat ve Eğitim<br />

Merkezi (BİLSEM) Müdür Yardımcısı Filiz<br />

Öztürk ise GAÜN Toplumsal Duyarlılık<br />

Projeleri Merkezi’ne teşekkür ederek, bu<br />

anlamlı ve güzel etkinlikte birlikte çalışmaktan<br />

mutluluk duyduklarını ifade etti.<br />

BİLSEM Müdür Yardımcısı Ali Demir de<br />

farklı projeler geliştirerek yeni etkinliklerde<br />

tekrar bir arada bulunmak istediklerini<br />

söyledi.<br />

‘HAYATA CAN<br />

KAZANDIRANLARIN<br />

ANISINA NEFES OL’<br />

<strong>24</strong>


25 Mart / Nisan 2021


BÜYÜKŞEHİR <strong>SAĞLIK</strong>LI<br />

YAŞAM İÇİN OBEZİTEYE KARŞI<br />

MÜCADELE EDİYOR<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, sağlıklı yaşam için<br />

bireylerin davranışlarını geliştirmek, obeziteye karşı<br />

bilinçlendirmek ve vatandaşların sunulan sağlık<br />

imkanlarına kolay erişebilmeleri amacıyla “Geleceğimizi<br />

Sağlıkla Kuşatıyoruz” programı düzenledi.<br />

DÜNYA’YI ve Türkiye’yi kısa<br />

sürede etkisi altına alan yeni<br />

tip Koronavirüs (Kovid-19) Salgını<br />

nedeniyle sağlıklı yaşamın<br />

önemi artarken, hastalığa karşı verilen<br />

ulusal mücadelede getirilen kısıtlamalar<br />

ve “Evde Kal” çağrısıyla insanların hareket<br />

alanları daraldı, obezite tehlikesi ortaya<br />

çıktı. Bu kapsamda sağlıklı yaşamın bir<br />

kültür haline gelmesi için bireylerin tek<br />

tek bilgi, tutum ve davranışlarını geliştirmek,<br />

vatandaşların obezite tedavisinde<br />

gerekli hizmetlere kolay ulaşımı sağlamak<br />

amacıyla Büyükşehir Belediyesi Sağlık<br />

Hizmetleri ve Engelliler Daire Başkanlığı<br />

ile Gençlik Hizmetleri ve Spor Daire<br />

Başkanlığı iş birliğinde Hasan Celal Güzel<br />

Millet Bahçesi’nde “Geleceğimizi Sağlıkla<br />

Kuşatıyoruz” programı yapıldı.<br />

Program, “sadece daha çok kişiyle<br />

ortak hareket etmek” ile değil, “daima<br />

yanlarında yer almak” hedefiyle spor ve<br />

egzersizlerle vatandaşları obeziteye karşı<br />

harekete geçirirken, kurulan doktor, diş<br />

hekimi, fizyoterapist, diyetisyen çadırlarıyla<br />

vatandaşların vücut analizleri yapılarak<br />

doktorlar tarafından değerlendirildi, alınan<br />

kan tahlilleri soğuk zincir bozulmadan<br />

laboratuvarlara ulaştırıldı. Öte yandan<br />

programa gelen vatandaşlar fizyoterapist<br />

kontrolünde spor eğitmenleri ile görüşerek<br />

bireysel spor programları oluşturuldu, ağız<br />

diş kontrolleri yapıldı. Etkinliğe katılan<br />

vatandaşların tamamının Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediyesi Sağlıklı Beslenme ve<br />

Obezite Birimi’nde takibi başlatıldı.<br />

“Geleceğimizi Sağlıkla Kuşatıyoruz” programına<br />

vatandaşlar, Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediyesi Başkan Vekili Dr. Mehmet<br />

Berk, Büyükşehir Belediyesi Sağlık Hizmetleri<br />

ve Engelliler Daire Başkanı Dr. Serdar<br />

Tolay ile Gençlik Hizmetleri ve Spor<br />

Daire Başkanı Zekeriya Efiloğlu katıldı.<br />

“BELKİ İLK KEZ ZAYIF<br />

HALİMİ GÖRECEĞİM”<br />

“Geleceğimizi Sağlıkla Kuşatıyoruz” programına<br />

katılan ve bire bir uygulamalardan<br />

yararlanan Yasemin Karaduman, daha<br />

öncesinde Büyükşehir Belediyesi’nin<br />

düzenlediği obezite kamplarına katıldığını<br />

belirterek, “Çok memnun kaldım her şey<br />

çok güzeldi. Hocalarımızın ilgisi alakası<br />

iyiydi. Gün içerisinde 7’de yürüyüşe çıkıyorduk,<br />

ara öğünlerimizi aldık, pilates<br />

ve spor yaptık. Egzersizlerimize devam<br />

ettik. Sabah akşam ölçümlerimiz yapıldı<br />

terapilere katıldım. Ben bugüne kadar<br />

hiç kilo verememiştim. Ama hocalarımız<br />

sayesinde bir adım atmış olduk ve belki<br />

ilk kez zayıf halimi göreceğim. Böyle bir<br />

uygulama belki Türkiye’de ilk yapılıyordur<br />

bundan dolayı Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Fatma Şahin’e çok<br />

teşekkür ederim” diye konuştu.<br />

“25 YILDIR REJİMLER<br />

YAPIYORUM AMA BİR<br />

TÜRLÜ İSTEDİĞİM<br />

SONUCU ALAMADIM”<br />

Programa katılan Sevda Taşdemir ise<br />

etkinliği duyunca katılmak istediğini<br />

aktararak, “Kan tahlili verdim, şekerim<br />

ölçüldü, dişlerimiz kontrol edildi, spor<br />

ve yürüyüş yaptım hocalarımızın<br />

eşliğinde. Bize yardım eden hocalarımıza<br />

ve bu imkânı sağlayan Fatma<br />

Şahin’e inanılmaz minnettarım. 25<br />

yıldır rejimler yapıyorum ama bir türlü<br />

istediğim sonucu alamadım. Bize burada<br />

o kadar şey öğretiyorlar ki nasıl<br />

yemek yememiz, nasıl beslenmemizi,<br />

nasıl su içmemiz gerektiği bile öğretiyorlar”<br />

dedi.<br />

26


27 Mart / Nisan 2021


ÖFKE SİZİ<br />

KONTROL<br />

ETMEDEN<br />

SİZ ONU<br />

YÖNETİN<br />

Hayal kırıklığı<br />

yaşadığımızda, trafikte,<br />

haksızlığa uğradığımızda,<br />

anlaşılmadığımızı<br />

düşündüğümüzde ve<br />

buna benzer bir çok olay<br />

yaşadığımızda kendimize<br />

hakim olamaz ve bir<br />

takım davranışlarda<br />

bulunuruz. Bu davranışın<br />

nedeni sorulduğunda<br />

ise hepimizin verdiğimiz<br />

cevap aslında ortak bir<br />

cevaptır; öfkeliydim!<br />

ZEL Hatem Hastanesi Psikoloğu Merve Özdede öfkenin sebepleri,<br />

Ökontrolü, vücuda olan etkileri ve dikkat edilmesi gereken hususları<br />

hakkında bilgiler verdi.<br />

Öfkenin kaynakları ne olursa olsun tüm duygularımız gibi öfkede<br />

kişiliğimizin doğal bir bileşenidir ve dolayısıyla öfkeden tamamen<br />

arınmış bir kimse yoktur. Öfke, çok önemli ve güçlü özelliklere sahip en temel<br />

duygulardan biridir. Doğal ve geçici bir duygudur, her insan deneyimler. Hatta<br />

evrimsel olarak hem kişisel hem toplumsal sağ kalımımız ve nesillerin devamı<br />

için gerekli bir duygudur.<br />

ÖFKE KONTROLÜ MÜMKÜN MÜ?<br />

Öfke ile ilgili zorlanmalar yaşayan kişilere baktığımızda tamamı için olmasa bile<br />

büyük bir kısmı için gözlemlediğimiz ana sorun öfkeyi kontrol altına almaya<br />

çalışmaları ve bu güçlü duyguyu yaşamamaya hatta bastırmaya çalışmalarıdır.<br />

Sosyal medyada çokça rastladığım ve çoğumuzun yanlış yorumladığı ‘Öfke<br />

Kontrolü’ konusuna değinmekte fayda olduğu kanaatindeyim. Burada bahsedilen<br />

kontrol eylemi öfkeye yönelik değil, öfkenin sonucunda gelişen davranışa<br />

yöneliktir. Öfkeyle ilgili yaşanan problemler öfkeliyken sergilediğimiz davranışlarla<br />

ilişkilidir. Öfke hafif bir gerilimden yıkıcı bir patlamaya giden geniş bir<br />

aralıkta olabilmektedir. Öfkeyi kontrol etmenin amacı, insanın bu duygusunun<br />

ÖFKE NEDIR?<br />

Öfkenin birçok ruhsal rahatsızlığın habercisi olduğunu ifade eden Psikolog Merve Özdede ‘Temel<br />

olarak öfke; bir kişiye, nesneye, duruma ya da fikre karşı bir takım olumsuz niyetler besleyen ve<br />

bunlara karşı zaman zaman zarar verme tutumu geliştiren zihinsel bir tutumdur. Öfkenin diğer<br />

duygular gibi kolay kolay kabul edilmemesi ve hoş görülmemesinin temelinde öfke ile ilgili bilmemiz<br />

gereken bazı noktalar vardır. Öfke her ne kadar insan olmanın bir parçası olarak belirtilse de, birçok<br />

ruhsal rahatsızlığın habercisi olarak da değerlendirilmektedir. Buradaki ayırım noktası ise düşünülenin<br />

aksine öfkenin boyutu değil, öfkenin sonucunda ortaya çıkan davranış modelidir’ dedi.<br />

28


DAVRANIŞLARIMIZI NASIL YÖNETEBILIRIZ?<br />

Bir durumu kontrol etmek ya da yönetebilmek için, o durumu çok iyi analiz edebilmemiz ve<br />

anlayabilmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla öfke halini yönetebilmek için öncelikle kendimizi<br />

gözlemlemekle işe başlamalıyız. Bizi öfkelendiren durumları bilmeli, öfkenin nasıl geliştiğini<br />

görebilmeli, öfkenin bizde oluşturduğu etkileri tanımalı ve daha sonrasında bizde bu olumsuzlukları<br />

yaratan olay durum ve kişilere karşı önlemlerimizi almalıyız.<br />

saldırgan davranışlara dönüştürmeden,<br />

kendisine ve çevresine zarar vermeden,<br />

doğru olarak ifade etme becerisini kazanabilmesidir.<br />

Bizim kontrol edebileceğimiz<br />

tek alan bu işin ‘davranış’ kısmıdır.<br />

BIZI ÖFKELENDIREN<br />

DURUMLARA GÖZ ATALIM!<br />

Öfke ile ilgili problem yaşayan danışanlarımıza<br />

ilk tavsiyemiz genellikle, kendilerini<br />

gözlemlemeleri oluyor. Öfke anlarına<br />

dikkat etmeleri, nelerin buna sebebiyet<br />

verdiğini bulmaları ve bu anları gerekirse<br />

Öfkenin vücudumuza<br />

olan etkilerine örnek<br />

verecek olursak; kalp<br />

atımı ve kan basıncı<br />

yükselmesi, böbreküstü<br />

bezlerinden salgılanan<br />

stres hormonları<br />

olan adrenalin ve<br />

noradrenalin düzeyleri<br />

yükselmesi diyebiliriz.<br />

not etmeleri bizim işimizin ilk adımını<br />

oluşturuyor.<br />

ÖFKE DUYGUSU VE<br />

VÜCUDUMUZA OLAN<br />

ETKILERI<br />

Öfkenin vücudumuzda biyolojik ve<br />

fizyolojik değişikliklere neden olduğunun<br />

altını çizen Psk. Merve Özdede ‘Öfkenin<br />

vücudumuza olan etkilerine örnek verecek<br />

olursak; kalp atımı ve kan basıncı yükselmesi,<br />

böbreküstü bezlerinden salgılanan<br />

stres hormonları olan adrenalin ve noradrenalin<br />

düzeyleri yükselmesi diyebiliriz.<br />

Stres hormonları dediğimiz bu hormonlardaki<br />

dengesiz artış, çeşitli organlarımızda<br />

ve bu organların fonksiyonlarında ciddi<br />

sorunların gelişimine yol açmaktadır.<br />

Aynı zamanda öfke, metabolizma bozulmalarına<br />

ve şekerin artmasına da sebep<br />

olabilmektedir ‘ dedi.<br />

NELERE DIKKAT ETMELIYIZ?<br />

Öfke duygusunda genellikle bir çarpıtılmış<br />

odaklanma söz konusudur ve bu kişide<br />

olumsuz olan durum, kişi veya fikre yönelik<br />

abartılmış bir yorumlamaya sebebiyet<br />

verir. Bu çarpıtma bizi doğrudan uzaklaştırır<br />

ve olayları yanlış yorumlamamıza<br />

neden olur. Genelde bu yanılgıya düşen<br />

kişilerde 3 farklı davranış modeli gelişir;<br />

• Öfkeyi bastırma davranışı,<br />

• Öfkeyi açıkça agresif bir şekilde<br />

yansıtma davranışı ve<br />

• Öfkeyi pasif bir şekilde yansıtmaya<br />

çalışma davranışı.<br />

Eğer sorunlarımızla yüzleşmekten kaçınıyorsak,<br />

derin mutsuzluk ve tatminsizlik<br />

hissediyorsak, hiç sorunumuz yokmuş gibi<br />

davranıyorsak, anlaşılmadığımızı düşünüyorsak,<br />

farklı görüşlere tahammül edemiyorsak,<br />

inatçı ve sabit fikirli görünüyorsak,<br />

sürekli şikâyet ediyorsak, kendimize ve<br />

ya eşyalara zarar veriyorsak, rahatsızlık<br />

verecek durumları bile bile yapmaya<br />

devam ediyorsak, özellikle çevremizden<br />

‘sinirliyken seni tanıyamıyorum’ gibi<br />

cümleler duyuyorsak ve en önemlisi öfke<br />

ile ilgili yardım alma ihtiyacı hissediyorsak<br />

mutlaka bir profesyonelden destek almayı<br />

ihmal etmemeliyiz.<br />

Öfke bizi kontrol etmeden, bizim öfkeyi<br />

yönetebilmeyi öğrenmemiz gerektiğini ifade<br />

eden Özel Hatem Hastanesi Psikoloğu<br />

Merve Özdede ‘ Öfke anlarına yönelik<br />

amacımız hep dengeyi sağlayabilmek<br />

olmalıdır. Çünkü bizim niyetimiz, öfkeyi<br />

tamamen yok etmek değil ama öfkenin<br />

aktarımında çevreye ve kişinin kendisine<br />

zarar vermesini önlemektir ‘şeklinde<br />

konuştu.<br />

Merve ÖZDEDE<br />

Özel Hatem Hastanesi Psikolog<br />

29 Mart / Nisan 2021


GSO-MEM,<br />

TOPLU ALANLARA YÖNELİK<br />

DEZENFEKSİYON TÜNELİ İMAL ETTİ<br />

Gaziantep Sanayi Odası Mesleki Eğitim<br />

Merkezi (GSO-MEM) tarafından tasarlanarak<br />

üretilen dezenfeksiyon tüneli fabrika, cami ve<br />

okul gibi toplu alanlarda kullanılmaya başlandı.<br />

KORONOVIRÜS (COVID-19)<br />

sebebiyle alınan önlemler kapsamında,<br />

salgının yayılımının<br />

engellenmesi amacıyla toplu<br />

giriş ve çıkışların olduğu yerlere yönelik<br />

yürütülen çalışmalar doğrultusunda<br />

GSO-MEM tarafından dezenfeksiyon<br />

tüneli üretildi.<br />

GSO-MEM tarafından seri üretimine<br />

başlanan tüneller aracılığıyla çok sayıda<br />

kişinin giriş ve çıkış yaptığı yerlerde salgının<br />

önüne geçilmesi hedefleniyor.<br />

GSO-MEM tarafından tasarlanan dezenfeksiyon<br />

tüneli, fabrika, ofis, iş merkezleri,<br />

atölye, cami, okul gibi toplu giriş-çıkış<br />

yapılan alanlarında kullanılabiliyor.<br />

Sağlık Bakanlığı tarafından önerilen<br />

hijyen tedbirleri kapsamında üretimi<br />

yapılan dezenfeksiyon tünele, işletmeler,<br />

özel okullar ve diğer toplu giriş-çıkış<br />

yapılan kurum ve kuruluşlar yoğun ilgi<br />

gösteriyor.<br />

Dezenfeksiyon tüneli ilk kullanan firmalardan<br />

olan Roza Halı, Özpolat Makine<br />

ve Elyaf İplik firma yetkilileri üründen<br />

oldukça memnun olduklarını belirterek,<br />

koronavirise karşı toplu giriş çıkışların<br />

olduğu yerlerde iyi bir çözüm olduğunu<br />

kaydettiler.<br />

Sipariş onayından sonra 3 gün sonra<br />

teslim süresi olan dezenfeksiyon tüneli<br />

hakkında detaylı bilgi almak ve sipariş<br />

için GSO Mesleki Eğitim Merkezi’nin<br />

0342 503 01 10 numaralı telefonu aranarak<br />

bilgi edinilebiliyor.<br />

DEZENFEKSİYON TÜNELİN<br />

ÖZELLİKLERİ<br />

Uzunluğu 3000 mm, yüksekliği 220<br />

mm, eni 130 mm olan tünelin Nozzle<br />

Sayısı 10 adet olarak tasarlandı. Tekerlek<br />

sayısı 10 adet olan tünel, kilitleme<br />

mekanizması, serbest hareket edebilme<br />

kabiliyeti dış kaplama lamineli su geçirmez<br />

germe kumaştan yapılmıştır.<br />

- Sensörlü çalışma sistemi<br />

- Kapanıp açılabilir akordeon sistem<br />

(Kapanmış uzunluk: 60 cm)<br />

- Yaylı sabitlenebilir makas sistemi<br />

- Fırın boya iskelet sistemi<br />

SISLEME SISTEMI<br />

- Tünelden ayrılabilir tekerlekli kabin<br />

- 30 lt dezenfeksiyon haznesi<br />

- Sisleme süresi ayarı (0-60 sn)<br />

- Sıvı seviye sensörü (Dezenfeksiyon<br />

seviyesi minimuma düştüğünde<br />

otomatik kapanma)<br />

30


31 Mart / Nisan 2021


TEMİZLİK YAPARKEN<br />

ÖLÜMDEN DÖNDÜ<br />

Gaziantep’te yaşayan 61 yaşındaki Eşe Fatma Aksoy temizlik<br />

yapmak için karıştırdığı çamaşır suyu ve tuz ruhundan çıkan klor<br />

gazından dolayı ölümden döndü.<br />

Prof. Dr. Belgin Alaşehirli<br />

GAÜN Hastanesi Başhekimi<br />

EVINDE temizlik yaptığı esnada<br />

çamaşır suyunu ve tuz ruhunu karıştıran,<br />

sonrasında klor gazı sebebiyle<br />

nefes alamayıp fenalaşan Eşe Fatma<br />

Aksoy olayın ardından hemen ambulansla<br />

GAÜN Hastanesi’ne getirildi. GAÜN Hastanesi<br />

yoğun bakım ekibinin üstün çabaları<br />

sayesinde tekrar hayata tutundu.<br />

Ev hanımları tarafından temizlik maddelerinin<br />

kullanımı sırasında yapılan hatanın<br />

ölümle sonuçlanabileceğini vurgulayan<br />

GAÜN Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Belgin<br />

Alaşehirli olayla ilgili, “Halk arasında tuz<br />

ruhu olarak bilinen temizlik maddesi aslında<br />

kuvvetli bir asit olan hidroklorik asittir.<br />

Çamaşır suyu ile karışınca tepkime sonucu<br />

zehirli klor gazı açığa çıkar. Çamaşır suyu<br />

güçlü alkali özellikli olduğundan kimyasal<br />

reaksiyon sonucu ortaya çıkan gaz, solunum<br />

yollarından akciğerlere kadar ulaşabilecek<br />

kimyasal yanıklara sebep olmaktadır. Bu<br />

gazın oluşumu hastamızda da gördüğümüz<br />

üzere ölümcül seyredebilecek şekilde<br />

ilerleyebilir. İçinde bulunduğumuz pandemi<br />

döneminde koronavirüse yakalanmamak<br />

sebebiyle temizliğe olan hassasiyetimiz<br />

daha da arttı. Ancak virüse yakalanmamak<br />

amaçlı kullandığımız temizlik maddelerinin<br />

ne olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Bu<br />

kimyasal ürünleri birbirleriyle karıştırmaktan<br />

ve kullanmaktan sakınmalıyız” dedi.<br />

GAÜN Hastanesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım<br />

Sorumlusu Dr. Öğretim Üyesi Gülseren<br />

Elay ise,” Eşe Fatma Aksoy adındaki 61<br />

yaşındaki hastamız evde temizlik yaparken<br />

çamaşır suyu ile tuzruhunu karıştırmış,<br />

sonrasında ortaya çıkan klor gazı nedeni ile<br />

nefes alamamış yere yığılmış. Ambulans ile<br />

hastanemize nakli yapıldığı sırada solunumu<br />

durmuştu. Hastayı yoğun bakım ünitemize<br />

aldığımızda; hastanın şuuru kapalı, akciğer<br />

ve kalpte ağır hasar mevcut olup durumu<br />

oldukça kritikti. Hastamızı 10 gün, solunum<br />

cihazında çok yüksek ayarlarda takip ettik.<br />

Hastamızın bozulan kalp ritmi verdiğimiz<br />

ilaçlara cevap vermedi. Bu nedenle elektroşok<br />

uyguladık. Klor gazı zehirlenmesi<br />

özellikle astım ve kalp hastalarında ölümcül<br />

seyretmektedir” ifadelerine yer verdi.<br />

32


33 Mart / Nisan 2021


Iraklı genç vücut sarkmalarından<br />

ANKA’da kurtuldu<br />

Tüp mide ameliyatı sonrası vücudunda sarkma problemi yaşayan Iraklı<br />

hasta, Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’nde gerçekleştirilen post bariatrik<br />

ameliyatıyla adeta yeniden doğdu.<br />

VERDIĞI kilolar sebebiyle, vücut<br />

sarkma problemi yaşayan 25<br />

yaşındaki Iraklı hasta Ali Antar,<br />

yaptığı araştırmalar sonrası<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’ne<br />

başvurdu. Plastik Rekonstrüktif ve Estetik<br />

Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Uzuner<br />

tarafından yapılan muayene ve tetkiklerin<br />

ardından ameliyatına karar verilen Antar,<br />

başarılı geçen operasyonun sonrası sağlıklı<br />

bir şekilde taburcu edildi.<br />

“YENIDEN DOĞMUŞ GIBIYIM”<br />

Operasyonun ardından istediği görünüme<br />

kavuşan ve adeta yeniden doğduğunu<br />

söyleyen Ali Antar, “Fazla kilolarım nedeniyle<br />

sağlık problemleri yaşamaya başlamıştım.<br />

Bu nedenle kilo vermeye karar<br />

verdim. Ancak diyet denemelerim sonuç<br />

vermeyince çareyi tüp mide ameliyatında<br />

buldum. Kilo verdikten sonra ise vücudum<br />

sarktı, derilerim gevşedi. Kiloluyken beni o<br />

kadar rahatsız etmeyen vücudum kilo verdikten<br />

sonra beni rahatsız etmeye başladı.<br />

Bu durum sosyal hayatımı da etkilemeye<br />

başlayınca, bir an önce bu halimden<br />

kurtulmak istedim. Çareyi post bariatrik<br />

ameliyatta buldum. Yaptığım araştırmalar<br />

sonrası ANKA Hastanesi’nde bu ameliyatın<br />

başarı ile gerçekleştirildiğini görüp<br />

iletişime geçtim. Vücudumda oluşan<br />

sarkmalardan kurtulmam<br />

için Op. Dr. Mehmet Uzuner aynı anda<br />

karın ve meme operasyonu yaptı. Sonuç<br />

oldukça başarılı. Özgüvenimi yeniden<br />

kazandım.” dedi.<br />

Ali Antar’a post bariatrik cerrahisi operasyonu<br />

uygulayan Plastik Rekonstrüktif ve<br />

Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet<br />

Uzuner, “Aşırı zayıflamalar sonrasında<br />

vücudun çeşitli yerlerinde deformasyonlar<br />

görülebiliyor. Bu deformasyonların yarattığı<br />

görünüm çoğu kişide hem psikolojik ve<br />

sosyal olarak hem de fiziksel olarak sıkıntı<br />

yaratıyor. Sarkma genellikle kol, bacak,<br />

memede ve karında görülüyor. Fazla<br />

sarkan derileri toparlamak ve deformeleri<br />

düzeltmek için hastalarımıza post bariatrik<br />

operasyonlar yapıyoruz. Post bariatrik<br />

cerrahi sayesinde fazla deriden kurtulan<br />

hastalar kısa sürede normal hayatlarına<br />

devam edebiliyor.”diye konuştu<br />

34


BÜYÜKŞEHİR’İN OBEZİTE<br />

KAMPINA KATILAN<br />

BİREYLER SERTİFİKALARINI ALDI<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından sağlıklı yaşamı bir kültür<br />

haline getirmek, obezite hastalarının tutum ve yargılarını geliştirmek<br />

ve sporu gündelik yaşama dahil etmek amacıyla başlatılan obezite<br />

kampına katılan bireyler için sertifika dağıtım töreni düzenlendi.<br />

Obezite çağın vebası. Birçok hastalığa zemin hazırlıyor; diyabet<br />

gibi. Dolayısıyla hareketsiz yaşam ölüm gibi bir şey. Mutlaka<br />

fiziksel aktivitenin olması gerekiyor. Nasıl mücadele edileceğini<br />

beraber öğreneceğiz. Bizim spora ve öğün takviyesine dair deneyim<br />

sağlayarak etrafımızla bu değerli bilgileri paylaşmamız lazım.<br />

Bireysel olmanın yanında burada grup olarak da obeziteyle bir<br />

mücadele veriliyor. Aranızdaki irtibatı koparmamak benim sizlere<br />

en büyük tavsiyemdir. Çeşitli alanlarda pandemi koşullarında alınacak<br />

tedbirlerle yaşamda hareketi ve aktiviteyi devamlı kılmayı<br />

amaçlıyoruz” diye konuştu.<br />

MODERN zamanların en büyük sağlık sorunları arasında<br />

öne çıkan obezite tehdidine karşı Büyükşehir<br />

Belediyesi Sağlık Hizmetleri ve Engelliler Daire<br />

Başkanlığı ile Gençlik Hizmetleri ve Spor Daire<br />

Başkanlığı iş birliğinde hayata geçirilen obezite kampında risk<br />

grubuna göre bir ila iki hafta arasında hem tedavi hem de eğitim<br />

alan obezitesi hastası bireyler için Gizem Doğan Yaşayarak Öğrenme<br />

Merkezi’nde sertifika töreni organize edildi. Canlı müzikle<br />

katılımcıların eğlenceli vakit geçirdiği etkinlik sonrasında sertifika<br />

dağıtımına geçildi, 46 obezite hastası sertifikalarına kavuştu.<br />

TOLAY: HEM BİREYSEL HEM DE GRUP<br />

OLARAK OBEZİTE İLE MÜCADELE VERİLİYOR<br />

Sertifika dağıtım töreninde konuşan Büyükşehir Belediyesi Sağlık<br />

Hizmetleri ve Engelliler Daire Başkanı Dr. Serdar Tolay, “Pandemi<br />

sonrası yeni yaşam düzeninde bu hayat modelinin nasıl olacağını,<br />

buradaki yetkili arkadaşlar katılımcılarımıza gösterdi. Artık, yeni<br />

hayatta daha farklı bir gündelik yaşam formu bizleri beklemeli.<br />

EFİLOĞLU:<br />

OBEZİTE KAMPI ÇOK YERİNDE BİR PROJE<br />

Gençlik Hizmetleri ve Spor Daire Başkanı Zekeriya Efiloğlu ise<br />

şunları söyledi: “Obezite kampının yapılması yönünde çok talep<br />

aldık. Şimdi görüyorum ki hakikaten çok yerinde bir proje. Bize<br />

her türlü desteği veren, kadınları ve gençleri önemseyen birçok<br />

görev yapmış olmasına rağmen hala ilk günkü aşkla çalışan bir<br />

belediye başkanımız var. Kendisi şu an burada değil ama özellikle<br />

bizi yönlendirerek sosyal projelere ilişkin deneyimlerini aktarması<br />

ve desteğini esirgememesi çok önemli ve değerli bir davranış.”<br />

Şahinbey ilçesinde bulunan Burç Ormanı’nda, bungalov ev ile<br />

tesislerin bulunduğu obezite kampına gelen hastalar; doktor,<br />

hemşire, diyetisyen ve psikologların eşliğinde risk grubuna göre<br />

bir ila iki hafta arasında tedaviye alınıyor. Tüm ihtiyaçları karşılaması<br />

özelliği ile üyeler tarafından ‘5 yıldızlı otel’ olarak tanımlanan<br />

kampta obezite hastaları; boy, kilo ölçüleri ve kronik hastalıklarına<br />

uygun özel beslenme programları hazırlanıyor, spor etkinlikleri<br />

gerçekleştiriliyor. Ayrıca nostaljik bir havanın da hakim olduğu<br />

kampta hastalar, Hababam Sınıfı filminin unutulmaz müzikleriyle<br />

güne ‘merhaba’ diyor, spor etkinliklerini marşlar eşliğinde yapıyor.<br />

35 Mart / Nisan 2021


Lise Öğrencilerinden<br />

Covid- 19 ile<br />

mücadeleye önemli katkı<br />

SANKO Okulları öğrencileri, Covid-19 hastalığından şüphelenilen durumlarda<br />

kişilerin hastanelere giderek PCR veya antikor testi yaptırmadan önce<br />

uygulayabilecekleri güvenilir, maliyeti daha düşük olan, yapay sinir ağı<br />

kullanarak kesin sonuçlar alabilecekleri test geliştirdi.<br />

S<br />

ANKO Fen ve Teknoloji Lisesi<br />

(FTL) 9’uncu sınıf öğrencisi Ece<br />

Güner, SANKO Koleji 11’inci sınıf<br />

öğrencisi Çiçek Dilara Kaya ve<br />

SANKO FTL 11’inci sınıf öğrencisi Elif Nida<br />

Tahaoğlu, proje danışman öğretmenleri<br />

Özgül Güner ve Neriman Ersönmez rehberliğinde<br />

“Covid-19 Tespitinde Yeni Nesil<br />

Yapay Sinir Ağı Modellemesi ile Geliştirilen<br />

Duyu Test Cihazı” geliştirerek büyük bir<br />

başarıya imza attı. Lise Öğrencilerinden<br />

Covid- 19 ile Mücadeleye Önemli Katkı<br />

Projenin danışman öğretmenlerinden Özgül<br />

Güner, geliştirilen testin; Covid-19 hastalığının<br />

koku duyusu, tat duyusu ve tükürük<br />

içindeki amilaz enzimi aktivitesinde meydana<br />

getirdiği değişikliklerden yararlanılarak<br />

hazırlandığını söyledi.<br />

SONUÇLAR ÇOK KISA SÜREDE<br />

GÖRÜLEBİLECEK<br />

Çalışmada sağlıklı 100 denek üzerinde koku<br />

ve tat ayrım testi, koku ve tat tanıma testi<br />

ve tükürük içindeki amilaz aktivitesi testi<br />

yapıldığını belirten Güner, geliştirilen testle<br />

ilgili şu bilgileri aktardı:<br />

“Öğrencilerimiz, Covid-19 hastalığının<br />

tükürük içindeki amilaz aktivitesini artırmış<br />

olabileceğini, koku ve tat duyularını ise azal-<br />

Kişilerin koku, tat ve<br />

tükürük enzimlerinde<br />

görülen değişikliklerin<br />

anlaşılmasının sağlandığı<br />

deney sonuçlarına göre<br />

tasarlanan Covid-19<br />

testinde, insanların şüpheli<br />

durumlarda kullanacakları,<br />

hastalığın ilk dört, beş<br />

gününde ortaya çıkmayan<br />

öksürük, ateş, halsizlik ve<br />

eklem ağrıları gibi yoğun<br />

semptomlarından önce çok<br />

da farkına varamadıkları<br />

duyu kayıpları ve tükürük<br />

aktivitelerinden yararlanıldı.<br />

36


ÖĞRENCİLERİN<br />

GÖRÜŞLERİ<br />

Projenin danışman öğretmenlerinden Özgül Güner,<br />

geliştirilen testin; Covid-19 hastalığının koku duyusu, tat<br />

duyusu ve tükürük içindeki amilaz enzimi aktivitesinde<br />

meydana getirdiği değişikliklerden yararlanılarak<br />

hazırlandığını söyledi.<br />

tabileceğini düşünerek yazılım geliştirdi ve<br />

sonuçlar bu doğrultuda yapay sinir ağına<br />

aktarıldı. Daha sonra kişilerin testi uygulayıp<br />

sonuçları görebileceği cihaz prototipi<br />

hazırlandı. Yapay zeka verilerine göre<br />

kişilerin koku, tat ve tükürüklerinden elde<br />

edilen sonuçları cihaz ekranı üzerinden<br />

durum ‘negatif veya pozitif en yakın sağlık<br />

kuruluşuna gidiniz’ sonuçlarını çok kısa<br />

sürede görebilecekleri yeni nesil bir test<br />

cihazı tasarlandı.<br />

Kişilerin koku, tat ve tükürük enzimlerinde<br />

görülen değişikliklerin anlaşılmasının<br />

sağlandığı deney sonuçlarına göre tasarlanan<br />

Covid-19 testinde, insanların şüpheli<br />

durumlarda kullanacakları, hastalığın ilk<br />

dört, beş gününde ortaya çıkmayan<br />

öksürük, ateş, halsizlik ve eklem ağrıları<br />

gibi yoğun semptomlarından önce çok<br />

da farkına varamadıkları duyu kayıpları ve<br />

tükürük aktivitelerinden yararlanıldı. Böylece<br />

kişilerin yüksek maliyetli diğer testlere<br />

başvurmadan önce uygulayabilecekleri,<br />

şüpheli durumlardan kaynaklanan bilinmezlik<br />

stresini azaltmaya yarayan, yerel ve<br />

ekonomik bir duyu test cihazı geliştirdik.”<br />

Projenin diğer danışman öğretmeni<br />

Neriman Ersönmez ise ‘Yapay Zeka’ teknolojilerinin<br />

hız kazandığını bu dönemde,<br />

öğrencilerini bu teknoloji ile tanıştırmak ve<br />

üretebilmelerini sağlamalarının en büyük<br />

hedefleri olduğunu vurgulayarak “Bu<br />

nedenle ürettiğimiz bir çok projede yapay<br />

zeka teknolojisini ekleyerek öğrencilerin<br />

hem çalışmalarının niteliğini yükseltmek<br />

hem de kendilerini geliştirmelerini sağlıyoruz”<br />

dedi.<br />

Ersönmez, Covid-19 virüsünün neden<br />

olduğu hastalığın tespitinde yapay zekayı<br />

kullanarak, yüksek maliyetli ve çok kompleks<br />

cihazlara gitmeden önce uluslararası<br />

ve laboratuvarlarda kullanılabilecek veri<br />

tabanı oluşturarak yeni nesil bir standardizasyon<br />

ölçeği yapıp, literatüre bu yeni<br />

modeli kazandırmayı amaçladıklarını<br />

kaydetti.<br />

Danışman öğretmenleri<br />

eşliğinde, küresel salgınla<br />

mücadeleye katkı sunacak<br />

önemli bir projeye imza<br />

atmanın gururunu<br />

yaşadıklarına vurgu yapan<br />

Ece Güner, “PCR ve antikor<br />

gibi acılı testlere alternatif<br />

olarak insanların evde daha<br />

kolay sonuç alabileceği bir<br />

test geliştirmeyi hedefledik ve<br />

başardık” diye konuştu.<br />

Projeyi yaklaşık sekiz ayda<br />

tamamladıklarını anlatan<br />

Çiçek Dilara Kaya da “Daha<br />

hızlı ve maliyeti daha<br />

düşük bir test geliştirmek<br />

istedik. Projeye başlarken<br />

her insanın test yapması ve<br />

ulaşılabilir olması önemliydi.<br />

Geliştirdiğimiz test hızlı<br />

olmasının yanı sıra ekonomik<br />

olarak da büyük bir avantaj<br />

sağlıyor” ifadelerine yer verdi.<br />

Projeyi geliştirmek için<br />

çalışmaları sürdürdüklerine<br />

dikkat çeken Elif Nida<br />

Tahaoğlu da şunları paylaştı:<br />

“Gün içerisinde herhangi<br />

bir pozitif vakayla temasta<br />

bulundum mu ya da<br />

Covid-19’a yakalandım mı<br />

şüphesini gidermek için bir<br />

cihaz geliştirmek istemiştik.<br />

Danışman öğretmenlerimizin<br />

de desteğiyle geliştirdiğimiz<br />

test hem maliyet hem de hızlı<br />

sonuç alınması bakımından<br />

büyük avantajlar sunuyor.”<br />

“Covid-19 Tespitinde Yeni<br />

Nesil Yapay Sinir Ağı<br />

Modellemesi ile Geliştirilen<br />

Duyu Test Cihazı” projesi ile<br />

TÜBİTAK 52. Lise Öğrencileri<br />

Araştırma Projeleri Bölge<br />

Yarışmasında birinci olan<br />

Ece Güner, Çiçek Dilara<br />

Kaya ve Elif Nida Tahaoğlu,<br />

<strong>24</strong>- 28 Mayıs tarihlerinde<br />

düzenlenecek Türkiye<br />

finallerinde Türkiye birinciliği<br />

için yarışacak.<br />

37 Mart / Nisan 2021


Dr. Celal Salçini<br />

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL<br />

Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />

Mimiklerin azaldığı<br />

“Poker Yüz” Parkinson habercisi!<br />

Dopamin eksikliğine bağlı bir hareket<br />

bozukluğu hastalığı olan Parkinson,<br />

genelde orta ve ileri yaşlarda tek<br />

taraflı olarak başlayıp ilerleyici<br />

oluyor. Hastalığın ellerde titreme veya<br />

hareketlerde yavaşlama olarak iki<br />

tipi bulunduğunu belirten uzmanlar,<br />

yüz mimiklerinde azalma neticesinde<br />

‘poker yüz’ olarak adlandırılan yüz<br />

ifadesinin görülebildiğini söylüyor.<br />

Parkinson belirtileri arasında öne<br />

doğru eğik yürüme, küçük adımlar ile<br />

birlikte düşmeler de ortaya çıkabiliyor.<br />

Parkinson’un gençlerde de görülebildiğini<br />

vurgulayan uzmanlar, erken dönem<br />

belirtilerine dikkat edilmesini öneriyor.<br />

T<br />

OPLUMSAL farkındalık oluşturmak ve bilinçlenme<br />

sağlamak amacıyla her yıl 11 Nisan Dünya Parkinson<br />

Hastalığı Günü olarak anılıyor.<br />

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi<br />

Nöroloji Uzmanı Dr. Celal Salçini, Dünya Parkinson Hastalığı Günü<br />

dolayısıyla yaptığı açıklamada hareket bozukluğu hastalığı olan Par-<br />

38


‘POKER YÜZ’ IFADESINE YOL AÇIYOR<br />

Nöroloji Uzmanı Dr. Celal Salçini, hareket bozukluğu hastalığı olan Parkinson ile ilgili şunları<br />

söyledi: “Genelde orta ve ileri yaşlarda, tek taraflı olarak başlar ve ilerleyici olur. Ellerde titreme<br />

veya hareketlerde yavaşlama olarak iki tipi olduğundan bahsedebiliriz. Hastalarda öne doğru<br />

eğik yürüme, küçük adımlar ile birlikte düşmeler hastalığın başında ve devamında görülebiliyor.<br />

Yüzde mimiklerde azalma ve neticesinde ‘poker yüzü’ olarak adlandırdığımız yüz ifadesinin<br />

yanı sıra bazen de yüzde yağlanma meydana gelebiliyor. Hastalığın sebebi, beyindeki<br />

dopamin üreten hücrelerin harap olması sonucunda gerçekleşen dopamin eksikliğidir.”<br />

kinson konusunda bilgiler vererek erken dönem<br />

belirtilerine dikkat çekti.<br />

PARKINSON GENÇLERDE<br />

GÖRÜLEBILIYOR<br />

Parkinson hastalığının bilinenin aksine erken yaşta<br />

ve gençlerde de görülebileceğine dikkat çeken<br />

Dr. Celal Salçini, “Parkinson hastalığının bu çeşidi<br />

genetik özellik taşır ve tedaviye daha dirençlidir.<br />

Erken teşhisin hastalığın belirlenmesi ve diğer hastalıklardan<br />

ayırıcı tanısı için çok önemli olduğunu<br />

söyleyebiliriz. Hastalığın tedavisinde agresif yaklaşım,<br />

yani erken dönemde yüksek doz ilaç vermek<br />

tercih edilmiyor. Hastalığın şikayetleri arttıkça ilaç<br />

dozları da artırılıyor ancak gerekenden fazla ilaç<br />

verilmiyor.” dedi.<br />

Erken dönem belirtilerine dikkat!<br />

Parkinson hastalığının erken dönemlerinde ortaya<br />

çıkan belirtilerine dikkat edilmesi gerektiğinin altını<br />

çizen Dr. Celal Salçini, “Hastalığın erken dönemdeki<br />

belirtileri arasında koku alma bozuklukları,<br />

kabızlık, sinsi omuz ağrısı ve REM uyku davranış<br />

bozukluğu dediğimiz uykuda canlı olarak rüyaları<br />

yaşamak, hareket etmek ve konuşmak gibi belirtiler<br />

bulunuyor.” ifadelerini kullandı.<br />

BEYIN PILI TEDAVIDE<br />

OLUMLU SONUÇ<br />

VEREBILIYOR<br />

Parkinson hastalığı tedavisinde ilaç tedavisi ve<br />

beyin pili olarak adlandırılan cerrahi müdahalenin<br />

uygulandığını aktaran Nöroloji Uzmanı Dr. Celal<br />

Salçini, “Cerrahi müdahale seçilmiş hastalarda<br />

iyi netice veriyor. Müdahale öncesinde her hasta<br />

uygun ilaç tedavisi almak zorundadır. Gerekli<br />

durumlarda ilaçlar, çeşitli pompalar aracılığı ile<br />

verilebiliyor.” dedi.<br />

Hastalığın erken dönemdeki belirtileri arasında<br />

koku alma bozuklukları, kabızlık, sinsi omuz<br />

ağrısı ve REM uyku davranış bozukluğu dediğimiz<br />

uykuda canlı olarak rüyaları yaşamak, hareket<br />

etmek ve konuşmak gibi belirtiler bulunuyor.<br />

39 Mart / Nisan 2021


BEL AĞRILARI<br />

DIKKATE ALINMAZSA<br />

CIDDI SONUÇLARA<br />

NEDEN OLABILIR<br />

Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüse<br />

(Kovid -19) karşı alından tedbirler hastalık<br />

kadar hayatımızı olumsuz etkilemeye devam<br />

ediyor. Öyle ki hareketsizlik, yanlış duruş gibi<br />

nedenlerden dolayı insan hayatı boyunca<br />

en çok yüke maruz kalan omurgalarada<br />

bu dönemde daha çok iş düştü. Hal böyle<br />

olunca sorunlarda kaçınılmaz oluyor. Bunların<br />

başında ise toplumda 10 kişiden 8’inin hayatının<br />

bir döneminde karşılaştığı bel ağrıları olduğuna<br />

dikkat çeken Romatem Hastanesi Fiziksel<br />

Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Nurten<br />

Küçükçakır, “Ne yazık ki ağrı yaşıyoruz fakat<br />

çözümünü ihmal ediyoruz. Gelişen tedavi<br />

yöntemleri ile ilaçsız yöntemler bile çözüm<br />

olabiliyor. Fakat, bu ötelemeler sorunun<br />

ilerlemesine neden olabilir” ifadelerini kullandı.<br />

40


FIZIK TEDAVI UYGULAMALARI HAYAT<br />

KALITENIZI ARTTIRABILIR<br />

Dr.Küçükçakır son olarak, “ Egzersiz, koruyucu önlemler, klasik fizik tedavi yöntemleri, hilterapi dediğimiz yüksek yoğunluklu<br />

lazer uygulamaları, manuel terapi, tamamlayıcı tıp uygulamaları ile pek çok bel ağrılı hastaları tedavi edebilme<br />

şansına sahip iken ‘UZAY TERAPİSİ’ de denilen spinal dekompresyon cihazı ile hem bel fıtığına bağlı yakınmalardan<br />

kurtulma hem de fıtığı küçültebilme şansına sahibiz. Ameliyata gitmeden tüm bu yöntemlerle tedavi ettiğimiz çok sayıda<br />

hastamız bulunmaktadır. Geç kalmayın, erken dönem uzman kontrolü ve yakın takip yaşam kalitenizi arttıracaktır. Bel<br />

ağrınız başladı sonrasında bacaklara yayılan uyuşma, karıncalanma da eklendiyse güçsüzlük gelişmeden mutlaka uzman<br />

hekime başvurmanız gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı.<br />

M<br />

ILYONLARCA insan hayatının bir döneminde en<br />

az bir kez bel veya boyun problemleri ile karşı karşıya<br />

kalabiliyor. Ayrıca bu tarz sorunlar en çok göz ardı<br />

edilen durumlar arasında yer alıyor. Bu bölgede ise<br />

sık görülen problemlerin başında sırt ağrısı ile karıştırılan bel fıtığı<br />

geliyor. Önlem alınmaması halinde hastalığının ilerlememesi<br />

felç gibi ciddi sorunları neden olabiliyor. Özellikle salgın<br />

döneminde tedavilerin ertelenmemesi gerektiğini<br />

vurgulayan uzmanlar erken müdahalenin önemine dikkat<br />

çekiyor.<br />

ERKEN MÜDEHALE<br />

BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR<br />

Bu soruna erken dönemde tedavi planlanmazsa<br />

idrar-büyük abdest kaçırma ve düşük ayak gibi<br />

güçsüzlük gibi birçok önemli sorunun kaçınılmaz<br />

olduğunu belirten Romatem Hastanesi Fiziksel Tıp<br />

ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Nurten Küçükçakır,<br />

“Fıtık kendini; bel ağrısı, kalçalara ve bacaklara<br />

yayılan ağrı, belde kasılma, bacakta uyuşma ve<br />

karıncalanma hissi, hissizlik, bacaklarda güçsüzlük,<br />

yürüme zorluğu gibi bulgularla kendini gösterir.<br />

Çoğunlukla yaşa bağlı olarak 20-50 yaşlar arasında<br />

görülür. İnsanlarımızda yanlış bir algı da var. Her bel<br />

ağrısı fıtık belirtisi değildir. Altında başka problemler<br />

yaratabilir. O yüzden vücudumuzu iyi dinlemeliyiz”<br />

ifadelerini kullandı.<br />

FITIĞIN ÖNLENMESINDE EGZERSIZ ŞART<br />

Egzersizin bu rahatsızlığın önlenmesinde önemli bir etken<br />

olduğuna dikkat çeken Dr. Küçükçakır, sözlerine şöyle devam etti:<br />

“Bel fıtığını ve oluşan fıtığın kötüye gidişatını engellemek amaçlı<br />

güçlü kas yapısına sahip olmak oldukça önemli. Özellikle ‘core<br />

kasları’ dediğimiz omurga çevresi karın kaslarını kuvvetlendirmek<br />

gerekirken haftada en az 3 gün 45 dakikalık yürüyüş egzersizi<br />

veya pilatesi bu anlamda önermekteyiz. Bel fıtığından korunmak<br />

amaçlı ağır yük kaldırmamak, ani hareketlerde bulunmamak, kilo<br />

kontrolü öne çıkan diğer noktalar arasında yer alıyor”<br />

Fıtık kendini; bel ağrısı, kalçalara ve bacaklara yayılan<br />

ağrı, belde kasılma, bacakta uyuşma ve karıncalanma<br />

hissi, hissizlik, bacaklarda güçsüzlük, yürüme zorluğu<br />

gibi bulgularla kendini gösterir.<br />

41 Mart / Nisan 2021


KADINLAR DIKKAT! MIDE AĞRISI<br />

SANDIĞINIZ KALP KRIZI SINYALI OLABILIR!<br />

KALP KRİZİNDE<br />

İHMALE GELMEZ<br />

4 BELİRTİ!<br />

Doç. Dr. Refik Erdim<br />

Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy)<br />

Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />

DÜNYADA ve ülkemizde ölüm nedenleri arasında ilk sırada<br />

yer alan kalp krizi kadınlarda da hızla yaygınlaşıyor!<br />

Üstelik kalp krizinin erkeklerde ve kadınlarda farklı sinyal<br />

verdiğinin bilinmemesi nedeniyle birçok kişi bu sinyalleri<br />

yanlış değerlendirip hayatını kaybedebiliyor. Oysa ilk 2 saatte<br />

tedaviye başlanan hastalarda, kalp kası hasarı ve ölüm oranlarının<br />

daha düşük olduğunu vurgulayan Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy)<br />

Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Refik Erdim, “Kalp<br />

krizi belirtileri erkeklerde ve kadınlarda benzerlik gösterse de<br />

bazı önemli farklılıklar bulunmaktadır. Ancak kadınlarda<br />

kalp krizi başlangıç şikayetlerinin daha belirsiz olması<br />

sebebiyle kalp krizi tanısı daha geç koyulmakta ve<br />

ölüm oranları daha yüksek olmaktadır. Bu nedenle<br />

kalp krizinin kadınlardaki sinyallerinin doğru bilinmesi<br />

ve bu belirtiler olduğunda hastaların çok hızlı bir<br />

şekilde hastaneye başvurması çok önemlidir.” diyor.<br />

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Refik Erdim, 12-18 Nisan<br />

Kalp Sağlığı Haftası kapsamında yaptığı açıklamada,<br />

kadınlarda ve erkeklerde kalp krizi sinyallerini anlattı,<br />

önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.<br />

ERKEKLERDE KALP<br />

KRIZININ 4 SINYALI<br />

1. Göğüs ağrısı kalp krizi sırasında hem kadınlarda hem erkeklerde en sık<br />

gözlenen bulgudur. Bu ağrı göğüs kafesinin ortasında geniş bir alanda<br />

genellikle sırta ve sol kola yayılımı olan sıkıştırıcı tarzda bir ağrıdır. Hastaların<br />

çoğu tarafından göğüs kafesinin büyük bir ağırlıkla sıkıştırılması<br />

ve beraberinde nefes darlığı gelişmesi olarak tarif edilir.<br />

2. Göğüs ağrısı olmaksızın her iki kol ve omuzda ağrı olması, çene veya<br />

karın ağrısı olması kalp krizi hastalarında gözlenebilir.<br />

3. Göğüs ağrısı ile beraber veya tek başına nefes darlığı bulgusu kadınlarda<br />

daha sık gözlense de erkeklerde de ani başlangıçlı nefes darlığı<br />

kalp krizinin ilk bulgusu olabilir.<br />

4. Soğuk terleme ve ölüm korkusu hem kadınlarda hem erkeklerde<br />

kalp krizi sırasında göğüs ağrısı ile beraber gözlenebilir. Bu şikayet kalp<br />

krizinin en önemli bulgularından biridir ve acil hastaneye başvurmayı<br />

gerektirmektedir.<br />

42


KADINLARDA KALP KRIZININ 4 SINYALI<br />

KALP KRIZI<br />

KADIN VE<br />

ERKEKTE<br />

FARKLI<br />

SINYAL<br />

VERIYOR!<br />

1. Göğüs ağrısı kadınlarda da en sık gözlenen bulgu olmasına rağmen<br />

erkeklerden daha farklı olarak bu ağrı kalp krizinden günler önce hafif<br />

şiddette başlayıp sonrasında şiddetli hale gelebilir. Kadınlarda göğüs ağrısı<br />

sıkıştırıcı tarzda olabileceği gibi hastalar tarafından yanma şeklinde de tarif<br />

edilebilir. Göğüs ağrısı ile beraber sırt ağrısı yakınması kadınlarda erkeklere<br />

göre yaklaşık 3 kat daha fazla görülmektedir. Yine erkeklerde genellikle ağrı<br />

sol kola yayılırken kadınlarda her iki kola veya sol alt çeneye doğru yayılabilir.<br />

2. Kadınlarda daha sık gözlenen diğer bulgu ise göğüs ağrısı olmaksızın ani<br />

gelişen aşırı yorgunluk ve halsizlik yakınmasıdır. Özellikle istirahatte veya<br />

çok hafif hareketle ortaya çıkan bu şikayet ile beraber göğüste ağırlık hissi de<br />

varsa mutlaka hastaneye başvurulmalıdır.<br />

3. Halsizlik ve baygınlık hissi kalp krizinin başlangıcında tansiyon ve nabız<br />

düşüklüğüne bağlı olarak özellikle kadınlarda daha sık gözlenmektedir.<br />

4. Yine her iki cinsiyette gözlense de mide ağrısı, midede yanma, gaz ve<br />

şişkinlik gibi şikayetler özellikle kalbin alt duvarını tutan kalp krizlerinde<br />

kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha sık gözlenmektedir. Bu şikayetler mide<br />

şikayeti ile karıştırılarak tedavide gecikmelere yol açabilir. Bu sebeple özellikle<br />

kardiyak risk faktörleri olan hastalarda gaz, şişkinlik ve mide ağrısı varsa kalp<br />

krizi ihtimali mutlaka düşünülmelidir.<br />

43 Mart / Nisan 2021


Ne zaman hangi tedavi uygulanıyor?<br />

KALP<br />

AĞRISININ<br />

5 ÖNEMLİ<br />

NEDENİ!<br />

Aklımıza ilk olarak<br />

‘kalp krizi’ geliyor, ama…<br />

KOŞARKEN, merdiven çıkarken veya yokuş tırmanırken… Soğuk havada,<br />

özellikle rüzgarda yürürken… Ağır bir yemek sonrasında veya sigara içerken…<br />

Ani bir üzüntü ya da sinirlenme gibi ruhsal değişimler yaşarken…<br />

Kimi zaman da cinsel ilişki sırasında… İşte bu faktörlerin tetiklemesiyle;<br />

göğsümüzün tam ortasında, “iman tahtası” adı verilen kemiğin üzerinde gelişiyor<br />

kalp ağrısı. Yoğun bir basınç, ağırlık hissi oluşuyor. Bazen de yine aynı<br />

bölgede, yani göğsün tam ortasında geniş bir alanda kendini yanma hissi<br />

olarak belli ediyor. Öyle küçük bir noktada değil, en az bir yumruk büyüklüğündeki<br />

alanda gelişiyor bu ağrı. Bazen enseye, sol kola veya<br />

sırta yayılabiliyor; çok nadiren karın üzerinde veya alt çenede<br />

de hissedilebiliyor. Altta yatan nedene göre 2-3 dakikada da<br />

sonlanabiliyor, 20 dakikadan uzun da sürebiliyor. Hemen<br />

hepimizi kaygılandıran bu sorunun adı; kalp ağrısı!<br />

Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />

Şükrü Aksoy, çoğumuzda ‘kalp krizi mi geçiriyorum?’ kaygısını<br />

yaşatan her kalp ağrısının altında yatan nedenin kalp<br />

krizi olmadığını belirterek, “Kalp ağrısı, kalbe gelen kan akışının<br />

azalmasından kaynaklanan bir tür göğüs ağrısını ifade ediyor. Toplumdaki<br />

yaygın inanışın aksine, her kalp ağrısı kalp krizine işaret etmiyor. Ancak kalp<br />

ağrıları önemli bir sağlık probleminden kaynaklanabiliyor. Ayrıca ağrı kalp<br />

krizi başlangıcından kaynaklanıyorsa erken tedavi hayat kurtarıcı oluyor. Bu<br />

nedenle asla hafife alınmayıp, hekime başvurulması yaşamsal önem taşıyor”<br />

diyor. Peki kalp ağrısı hangi sorunlara işaret ediyor? Acıbadem Bakırköy<br />

Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy kalp ağrısına yol açan 5<br />

hastalığı anlattı; önemli öneri ve uyarılarda bulundu!<br />

Doç. Dr. Şükrü Aksoy<br />

Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />

44


ATEROSKLEROZ<br />

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy kalp ağrısının en sık görülen ve en ciddi sebebinin ‘ateroskleoz’, yani toplumdaki<br />

bilinen adıyla ‘damar sertliği’ olduğunu belirtiyor. Bu tabloya; hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekliği, sigara<br />

tüketimi ve genetik faktörler neden oluyor. Damarın iç yüzeyinde aterosklerotik plak denen bir plak tabakası oluşuyor<br />

ve bu tabaka damar lümeninde (damar içindeki boşluk) daralmaya neden oluyor. Bunun sonucunda kalbe giden kan ve<br />

oksijen miktarı azalmaya başlıyor. Tedavi edilmezse plak büyüyebiliyor, yerinden ayrılabiliyor ve üzerine pıhtı oturabiliyor.<br />

Bu durumda kalp krizi denilen tablo ortaya çıkıyor.<br />

DAMAR SPAZMI<br />

Kalp ağrısının daha az görülen diğer bir<br />

nedeni ise koroner damarların spazmı,<br />

yani kasılarak lümeni daraltması oluyor.<br />

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü<br />

Aksoy prinzmetal angina adı verilen<br />

bu tabloda dilaltı tablet alındığında<br />

spazmın kaybolduğunu ve ağrının<br />

geçtiğini belirterek, “Spazmın yeniden<br />

oluşmaması için düzenli ilaç kullanımı<br />

büyük önem taşıyor. Çünkü spazm<br />

tedavi edilmez ve tekrar ederse kalp<br />

dokusunda kalıcı hasara neden olabiliyor.”<br />

diyor.<br />

KALP ANOMALILERI<br />

Doğuştan gelen kalp damarı anomalileri<br />

özellikle gençlerde kalp ağrılarına yol<br />

açabiliyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />

Şükrü Aksoy, bazı damarların doğuştan<br />

yokluğunun veya normalden farklı bir<br />

yerden çıkmasının ya da kalp kasının<br />

içerisinde seyretmesinin ciddi sorunlara<br />

neden olabileceği uyarısında bulunarak,<br />

“Bazen futbol sahalarında görülen ani<br />

sporcu ölümlerinin önemli bir sebebi<br />

bu doğuştan gelen damar anomalileri<br />

oluyor.” diyor.<br />

KAS KÖPRÜSÜ HASTALIĞI<br />

(MIYOKARDIAL BRIDGE)<br />

Yine doğuştan gelen ve ‘kas köprüsü<br />

hastalığı’ adı verilen durumda da tipik<br />

kalp ağrısı oluşuyor. Kalbi besleyen damarlardan<br />

birinin kalp kasının içerisinde<br />

seyretmesi ve kalp kasının kasıldığı<br />

zaman koroner damarı sıkıştırması,<br />

kalp ağrısıyla sonuçlanıyor. Eğer ilaç<br />

tedavisine rağmen ağrı devam ediyorsa<br />

ameliyatla durumun düzeltilmesi<br />

gerekiyor.<br />

SENDROM X<br />

Sendrom X adı verilen bu hastalıkta<br />

efor sarf edildiğinde başlayan ve dinlenmekle<br />

geçen tipik ağrı gelişiyor. Hayati<br />

bir sorun oluşturmayan ve özellikle<br />

menopoz sonrası kadınlarda görülen<br />

bu duruma, mikrovasküler damarlar<br />

denilen çok ince kılcal damarlardaki<br />

sorunların neden olduğu düşünülüyor.<br />

KALP AĞRISINDA NE ZAMAN HANGİ TEDAVİ?<br />

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü<br />

Aksoy tedavinin ağrının altında<br />

yatan nedene göre belirlendiğini<br />

vurgulayarak, bu yöntemleri şöyle<br />

anlatıyor:<br />

STENT<br />

Kalp ağrısında koroner arter darlığından<br />

şüphelenildiği zaman önce koroner anjiyografi<br />

işlemi yapılıyor. “Koroner anjiyografi aslında<br />

lokal anestezi altında koroner damarları<br />

görüntülemek için yaptığımız bir görüntüleme<br />

işlemidir.” diyen Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />

Şükrü Aksoy, damarlarda kritik ve ciddi darlıklar<br />

varsa tedavi işlemine geçildiğini belirtiyor.<br />

Eğer darlık stent takılmasına uygunsa balon<br />

ve stent işlemi, anjiyografi ile aynı seansta<br />

yapılabiliyor. Yani anjiyografinin devamında<br />

yapılan işlemlerle damarda açılma sağlanıyor.<br />

BY-PASS<br />

Damarlardaki her darlık stent işlemi için<br />

uygun olmayabiliyor. Bu durumda by-pass<br />

yöntemine ihtiyaç duyuluyor. Doç. Dr. Şükrü<br />

Aksoy, “Darlıklar çok yaygınsa, yani çok sayıda<br />

damar tutulumu varsa veya darlıklar çok uzun<br />

bir segmenti tutuyorsa, dolayısıyla lezyonlar<br />

stente uygun değilse, o zaman da by-pass<br />

operasyonunu öneriyoruz.” diyor. İster stent<br />

ister by-pass olsun, her iki tedavi sonrasında<br />

ömür boyu ilaç tedavisi gerekiyor.<br />

İLAÇ TEDAVISI<br />

Çok nadiren hastaya stent veya by-pass<br />

işlemi yapılamayabiliyor. Bu durumda<br />

yoğun ilaç tedavisi öneriliyor. Bu ilaçların<br />

arasında kalp ağrısını dindirmek ve<br />

hayat kalitesini artırmak için geliştirilmiş<br />

özel ilaçlar da bulunuyor.<br />

YAŞAM TARZI<br />

DEĞIŞIKLIKLERI<br />

“Ateroskleroz ilerleyici bir hastalık.<br />

Başladıktan sonra arterlerde giderek yayılabiliyor.<br />

Bu nedenle stent takıldıktan<br />

sonra tedavi bitmiş olmuyor.” bilgisini<br />

veren Doç. Dr. Şükrü Aksoy, şöyle<br />

devam ediyor: “Eğer birtakım önleyici<br />

tedbirler almazsak başka damarlarda<br />

veya aynı damarın başka bir yerinde<br />

yeniden darlıklar oluşabiliyor. Önleyici<br />

tedbirlerden birincisi; ömür boyu düzenli<br />

kullanılmaları ve aksatılmamaları<br />

gereken ilaçlar. İkincisi ise yaşam tarzı<br />

değişiklikleri uygulamak. Bunları sigarayı<br />

bırakmak, Akdeniz tipi beslenmek,<br />

kolesterolden fakir ve Omega-3 yağ<br />

asidinden zengin bir diyet ve düzenli<br />

egzersiz olarak özetleyebiliriz. Egzersiz<br />

olarak koşma veya ağırlık kaldırma gibi<br />

ağır egzersizleri kesinlikle önermiyoruz.<br />

Günde yarım saatlik tempolu bir yürüyüş<br />

yeterli oluyor.”<br />

45 Mart / Nisan 2021


COVID-19 pandemisi<br />

tansiyonu yükseltiyor<br />

COVID-19 salgınıyla birlikte evlerde hipertansiyon yaygınlaşıyor. Sağlıksız beslenme sonucu alınan<br />

kilolar, stres ve hareketsizliğin özellikle kronik hastalıkları olanlar için büyük bir riske dönüştüğünü<br />

belirten Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ersin Özen, “Hipertansiyonun kadın<br />

hastalarda görülme sıklığı erkeklere göre yüzde 8-10 arasında daha fazla.<br />

EBEVEYN veya yakın akrabalarınızda<br />

hipertansiyon<br />

varsa, sizde de olma olasılığı<br />

yüksektir. Ancak unutmayalım<br />

ki; yaşam tarzı seçimleri, ailesinde<br />

yüksek tansiyon öyküsü olan pek çok<br />

kişinin hipertansiyondan korunmasını<br />

sağlıyor” açıklamasında bulundu. Kardiyoloji<br />

Uzmanı Dr. Ersin Özen, 12-18<br />

Nisan Kalp Sağlığı Haftası vesilesiyle<br />

önemli bilgiler verdi...<br />

Dünyada erişkin nüfusun yüzde<br />

27’sinin hipertansiyonu olduğu ve bu<br />

oranın 2025 yılında yüzde 29’a çıkacağı<br />

öngörülüyor. Avrupa Kardiyoloji<br />

Derneği ve Türk Kardiyoloji Derneği<br />

kılavuzlarına göre kan basıncının<br />

140/90 mmHg’nin üzerinde olması,<br />

tansiyon hastalığı olarak değerlendiriliyor.<br />

Amerikan Kardiyoloji<br />

Derneği’nin yayınladığı son kılavuzda<br />

bu değerlerin bir basamak daha ileri<br />

götürülerek 130/80 mmHg basıncın<br />

üstünün hipertansiyon (yüksek<br />

tansiyon) olarak kabul edildiğini<br />

söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi<br />

Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ersin Özen,<br />

“Bugün dünyada 1,5 milyar civarında<br />

hipertansiyon hastası var. Türkiye’de<br />

ise, daha önce yapılan çalışmalarda<br />

hipertansiyon sıklığının yüzde 25- 32<br />

arasında, hipertansiyon kontrolünün<br />

ise yüzde 16,4- 28,7 arasında değiştiği<br />

bildirilmiştir. Hipertansiyonun sebebi<br />

büyük oranda bilinmese de sorunun<br />

oluşumunu kolaylaştıran pek çok<br />

faktörden söz ediliyor; kalıtım, aşırı<br />

tuz kullanımı, yaş artışı, ırk, cinsiyet,<br />

stres, sigara, şişmanlık, hava kirliliği,<br />

kolesterol yüksekliği ve diyabet” dedi.<br />

PANDEMI DÖNEMINDE<br />

KILO ALMAMAYA DIKKAT<br />

EDILMELI<br />

Kronik hastalığı olan, başta hipertan-<br />

YEPYENI BIR YAŞAM<br />

TARZINA GEÇMEK IÇIN<br />

7 ADIM!<br />

• Tuzu kısıtlayın.<br />

• İdeal kilonuzu koruyun.<br />

• Meyve ve sebze tüketiminizi artırın ve<br />

doymuş yağ alımını azaltın.<br />

• Düzenli fiziksel aktivite yapın.<br />

• Tütün mamülleri alışkanlığınız varsa bırakın.<br />

• Kafein alımınızı azaltın.<br />

• Stres azaltıcı yöntemleri deneyin. Son<br />

dönemlerde oldukça popüler olan mindfullnes<br />

egzersizlerinin, nefes terapileri ve yoganın,<br />

tansiyon düşürülmesine yardımcı olduğu<br />

gösterilmiştir.<br />

• “Sağlıklı” diye bol bol maden suyu veya<br />

soda tüketmeyin. Bunlar tuz içerir ve<br />

tansiyonu yükseltir.<br />

46


HIPERTANSIYON HAKKINDA TOPLUMDA<br />

YAYGIN OLAN PEK ÇOK DÜŞÜNCENIN<br />

OLDUĞUNUN ALTINI ÇIZEN DR. ERSIN<br />

ÖZEN, TANSIYONLA ILGILI EFSANELERI<br />

VE DOĞRU BILGILERI PAYLAŞTI:<br />

Efsane: Ailemde yüksek tansiyon var. Bunu önlemek için<br />

yapabileceğim hiçbir şey yok.<br />

Gerçek: Yüksek tansiyon ailelerde görülebilir. Ebeveyn veya yakın<br />

akrabalarınız yüksek tansiyona sahipse, sizde de olma olasılığı<br />

yüksektir. Ancak yaşam tarzı seçimleri, ailesinde yüksek tansiyon<br />

öyküsü olan birçok kişinin hipertansiyondan korunmasını sağlıyor.<br />

Efsane: Sofra tuzu kullanmıyorum, bu yüzden sodyum alımımı ve<br />

kan basıncımı kontrol ediyorum.<br />

Gerçek: Bazı insanlarda sodyum kan basıncını artırabilir. Sodyumu<br />

kontrol etmek için mutlaka etiketlerin kontrol edilmesi gerekir.<br />

Çünkü tükettiğimiz sodyumun yüzde 75’i domates sosu, çorbalar,<br />

çeşniler, konserve yiyecekler ve hazır karışımlar gibi işlenmiş<br />

gıdalarda gizlidir. Ambalajlı ürün satın alırken etiketleri okuyun.<br />

Etiketlerde “soda” ve “sodyum” kelimeleri ve “Na” sembolü<br />

görürseniz bu, sodyum bileşiklerinin mevcut olduğu anlamına gelir.<br />

Efsane: Yemek pişirirken düşük sodyum alternatifleri olarak, normal<br />

sofra tuzu yerine koşer veya deniz tuzu kullanıyorum.<br />

Gerçek: Kimyasal olarak, koşer tuzu ve deniz tuzu sofra tuzu -<br />

yüzde 40 sodyum - ile aynıdır ve toplam sodyum tüketimine<br />

eşittir. Sofra tuzu, iki sodyum (Na) ve klorür (Cl) mineralinin bir<br />

kombinasyonudur.<br />

Efsane: Kendimi iyi hissediyorum. Yüksek tansiyon konusunda<br />

endişelenmem gerekmiyor.<br />

Gerçek: Yaklaşık 103 milyon ABD’li yetişkin yüksek tansiyona<br />

sahip ve birçoğu bunu bilmez veya tipik belirtiler yaşamaz. Yüksek<br />

tansiyon inme için de önemli bir risk faktörüdür. Kontrol edilmezse,<br />

yüksek tansiyon ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.<br />

Efsane: Yüksek tansiyonu olan insanlar sinirlilik, terleme, uyku<br />

güçlüğü gibi sorunlarla karşılaşır ve yüzleri kızarır. Bu belirtiler bende<br />

yok, bu yüzden iyiyim.<br />

Gerçek: Birçok insan farkında olmadan yıllarca yüksek tansiyona<br />

sahiptir. Genellikle “sessiz katil” olarak adlandırılır, çünkü genellikle<br />

hiçbir belirtisi yoktur. Atardamarlarınıza, kalbinize ve diğer<br />

organlarınıza zarar verdiğinin farkında olmayabilirsiniz.<br />

Efsane: Yüksek tansiyonum var ve doktorum bunu kontrol ediyor.<br />

Bu, evde kontrol etmeme gerek olmadığı anlamına geliyor.<br />

Gerçek: Kan basıncı dalgalanabileceğinden, evde kan basıncı<br />

ölçümlerinin izlenmesi ve kaydedilmesi, sağlık uzmanınıza<br />

gerçekten yüksek tansiyonunuzun olup olmadığını ve tedavi<br />

planınızın çalışıp çalışmadığını belirlemek için değerli bilgiler<br />

sağlayabilir. Okumaları sabah ve akşam gibi her gün aynı saatte<br />

veya sağlık uzmanınızın önerdiği şekilde almanız önemlidir.<br />

Efsane: Yüksek tansiyon tanısı kondu, ancak tansiyonum düşük<br />

çıkıyor, bu yüzden ilacımı almayı bırakabilirim.<br />

Gerçek: Yüksek tansiyon yaşam boyu süren bir hastalık olabilir.<br />

Hayatınızın geri kalanı boyunca her gün ilaç almak anlamına gelse<br />

bile, sağlık uzmanınızın önerilerini dikkatlice takip edin. Sağlık<br />

ekibinizle güçlü bir iletişim kurarak, tedavi hedeflerinize başarıyla<br />

ulaşabilir ve daha iyi bir sağlık durumunun avantajlarından<br />

yararlanabilirsiniz.<br />

Dr. Ersin ÖZEN<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı<br />

siyon ve kalp hastaları olmak üzere herkesin CO-<br />

VID-19’a yakalanmamak için elinden geleni yapmasının<br />

önemli olduğunun altını çizen Kardiyoloji<br />

Uzmanı Dr. Ersin Özen, “Hastalık, kronik hastalığı<br />

olanlarda ve yaşlılarda daha ağır seyrediyor. Buna<br />

bağlı olarak iyileşme süresi de daha uzun oluyor.<br />

Dolayısıyla aslında tek ve en önemli öneri, hastalığa<br />

yakalanmamak. Bunun için evde kalmak,<br />

izole olmak, dengeli beslenmek ve düzenli ilaç<br />

kullanımı kritik bir öneme sahip” dedi.<br />

Hipertansiyon hastalarının pandemi günlerinde<br />

özellikle kilo almaktan da kaçınmaları gerektiğini<br />

vurgulayan Dr. Ersin Özen, “Evlerde daha çok<br />

vakit geçirmeyle birlikte yoğun hamur işi tüketimi<br />

hepimiz için fazlasıyla tehlikeli bir boyuta ulaştı.<br />

Mümkün olduğunca, kalori açısından düşük, yağsız,<br />

karbonhidrattan fakir Akdeniz mutfağını tercih<br />

etmek en doğrusu. Prehipertansiyon aşamasında<br />

olan hastaların, yaşam tarzı değişikliklerini<br />

uygulayarak kendilerini bu durumdan korumaya<br />

çalışmaları gerekir. Hipertansiyon hastalarının<br />

evde basit fizik hareketleri, sosyal medyada online<br />

yapılan bazı başlangıç seviyesindeki pilates, aerobik<br />

veya yoga gibi derslerden faydalanarak günde<br />

en az 15-20 dakika egzersiz yapmaları yerinde<br />

olur” önerisinde bulundu.<br />

KRONIK HASTALIĞI OLAN,<br />

BAŞTA HIPERTANSIYON<br />

VE KALP HASTALARI<br />

OLMAK ÜZERE HERKESIN<br />

COVID-19’A<br />

YAKALANMAMAK IÇIN<br />

ELINDEN GELENI<br />

YAPMASI GEREKIR.<br />

47 Mart / Nisan 2021


5 yıldan uzun süreli kontakt lens<br />

kullanımına dikkat<br />

Kontakt lens<br />

kullanımında düzenli<br />

muayene önemli<br />

Uzun süreli kontakt lens kullanımının herhangi<br />

bir zararının olup olmadığı ile ilgili birçok çalışma<br />

gerçekleştiriliyor. 5 yıl ve daha uzun süreli kontakt<br />

lens kullanan hastalar üzerinde yapılan bir<br />

çalışmaya göre kornea kalınlığı ve kornea ön eğriliği<br />

görülebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Göz<br />

Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Yusuf Avni Yılmaz,<br />

“Günümüzde sert lenslerin kullanımının azalması ve<br />

yumuşak lenslerdeki üretim teknolojisinin artmasına<br />

paralel olarak daha yüksek oksijen geçiren lensler<br />

kullanılıyor. Bu lensler kornea yüzeyine olan olumsuz<br />

etkiyi azaltsa da sıfırlamıyor. Dolayısıyla lens kullanan<br />

hastaların periyodik muayeneleri oldukça önemli”<br />

açıklamasında bulundu.<br />

AMERIKAN Göz<br />

Akademisi’nde yayımlanan<br />

bir araştırmada olguların<br />

çoğunun yumuşak kontakt<br />

lens kullanan hastalardan oluşurken<br />

daha az bir kısmının ise sert gaz geçirgen<br />

hastalardan seçildiğini vurgulayan<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları<br />

Uzmanı Op. Dr. Yusuf Avni Yılmaz,<br />

“Yapılan inceleme sonucunda kontakt<br />

lens kullanan hastaların korneaları 30-50<br />

mikron arasında, daha ince ve kornea<br />

dikliği de kontrol grubuna göre daha dik<br />

olarak ölçülmüş. Kornea kalınlığındaki<br />

değişim ve kornea eğriliğindeki değişimin<br />

hastaların göz numarasıyla bir ilişkisi tespit<br />

edilmemiş. Özellikle kornea kalınlığındaki<br />

incelme sert lens kullananlarda yumuşak<br />

lens kullananlara göre daha belirgin olarak<br />

tespit edilmiş” dedi.<br />

KORNEADAKI<br />

DEĞIŞIKLIKLERE<br />

BIRÇOK FAKTÖR<br />

NEDEN OLABILIR<br />

Korneadaki değişikliklerin sebebinin<br />

kesin olarak bilinmemekle birlikte<br />

birçok faktörün neden olabildiğini<br />

hatırlatan Göz Hastalıkları Uzmanı Op.<br />

Dr. Yusuf Avni Yılmaz, “Bunlar; korneadaki<br />

oksijen seviyesinin azalması, oksijen<br />

azlığına bağlı biyokimyasal değişiklikler,<br />

sert lenslerin mekanik travması, göz<br />

yaşı yoğunluğunun değişmesi, korneayı<br />

oluşturan hücrelerin sayısının azalması<br />

olarak sıralanabilir. Korneadaki bu<br />

değişim daha çok en ön tabaka olan<br />

epitel tabakasında görülmesine rağmen<br />

korneanın en kalın ve dayanıklılığından<br />

Op. Dr. Yusuf Avni Yılmaz<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı<br />

48


KONTAKT LENS<br />

KULLANAN<br />

HASTALARIN EN ÇOK<br />

SORDUĞU SORU ‘LENS<br />

GÖZÜMDE BIR ETKI<br />

YAPMIŞ MIDIR, NE<br />

KADAR DAHA LENS<br />

KULLANABILIRIM VEYA<br />

LAZER AMELIYATI<br />

OLABILIR MIYIM?‘<br />

GIBI SORULARDIR.<br />

BUNLARIN MAALESEF<br />

KESIN BIR CEVABI YOK.<br />

sorumlu orta tabakasında da gözlemlendi”<br />

şeklinde konuştu.<br />

KONTAKT LENS KULLANIMI<br />

KIŞIDEN KIŞIYE VE ZAMANA<br />

GÖRE DEĞIŞKENLIK<br />

GÖSTERIR<br />

Kornea kalınlığındaki değişime ek olarak<br />

korneada meydana gelen dikleşmenin<br />

sebebi olarak korneada meydana gelen<br />

incelmenin gösterildiğini vurgulayan Göz<br />

Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Yusuf Avni<br />

Yılmaz, “Kontakt lens kullanan hastaların<br />

en çok sorduğu soru ‘lens gözümde bir<br />

etki yapmış mıdır, ne kadar daha lens<br />

kullanabilirim veya lazer ameliyatı olabilir<br />

miyim?‘ gibi sorulardır. Bunların maalesef<br />

kesin bir cevabı yok. Çünkü bütün bu<br />

soruların cevabı kişiden kişiye değiştiği gibi<br />

zamana göre de değişkenlik gösterebilir”<br />

dedi.<br />

PERIYODIK MUAYENE<br />

ÖNEMLI<br />

Özellikle uzun süre kontakt lens<br />

kullananların periyodik muayenelerinin<br />

önem arz ettiğinin altını çizen Op. Dr.<br />

Yusuf Avni Yılmaz, “Uygun lensin seçimi,<br />

mevcut kullanılan lenslerin olumsuz<br />

etkileri görülmesi durumunda daha<br />

uygun lensler ile değiştirilmesi veya<br />

lens kullanımına bir süre ara verilmesi<br />

önemli. Refraktif cerrahi (lazer ameliyatı)<br />

olmak isteyen hastaların da lens<br />

kullanımına bağlı kornealarında olası<br />

Kornea kalınlığındaki<br />

değişim ve kornea<br />

eğriliğindeki değişimin<br />

hastaların göz numarasıyla<br />

bir ilişkisi tespit edilmemiş.<br />

Özellikle kornea<br />

kalınlığındaki incelme<br />

sert lens kullananlarda<br />

yumuşak lens kullananlara<br />

göre daha belirgin olarak<br />

tespit edilmiş.<br />

değişiklikleri tespit etmek için ameliyata<br />

karar vermeden, gerekirse bir süre lens<br />

kullanımına ara vererek göz muayeneleri<br />

yapılmalı” açıklamasında bulundu.<br />

49 Mart / Nisan 2021


Otizmli çocukların<br />

pandemide tedavi süreçleri<br />

aksatılmamalı<br />

Pandemi sürecinin otizmli çocukları ve<br />

aileleri daha fazla etkilediğine dikkat<br />

çeken uzmanlar, pandemide sürekli<br />

koşulların değişmesinin çocukları ve<br />

ailelerini ruhsal açıdan zorladığına<br />

işaret ediyor. Uzmanlar, “Otizmin en<br />

belirgin özelliği olan sosyalleşmede<br />

zorlanma, pandemide zaten sosyalleşme<br />

imkanlarının azalması ile ailelerin<br />

çocuklarındaki farklılıkları geç<br />

farketmelerine yol açabilmektedir”<br />

uyarısında bulunuyor. Pandemi sürecinde<br />

belirtilerin iyi gözlenmesi ve tedavilerin<br />

aksatılmaması tavsiye ediliyor.<br />

Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel<br />

Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı<br />

NISAN, dünya genelinde Dünya<br />

Otizm Farkındalık Günü olarak<br />

anılıyor. Birleşmiş Milletler tarafından<br />

otizm konusunda farkındalık<br />

yaratmak ve otizm ile ilgili sorunlara<br />

çözüm bulmak amacıyla “Dünya Otizm<br />

Farkındalık Günü” ilan edildi. 2 Nisan’da<br />

başlayan “Otizm Farkındalık Ayı” çerçevesinde<br />

dünyada otizmle ilgili araştırmaların<br />

teşvik edilmesi, bu konudaki farkındalığın<br />

artırılması ile erken teşhis ve tedavinin<br />

yaygınlaştırılması hedefleniyor.<br />

Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp<br />

Merkezi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı<br />

Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, Dünya<br />

Otizm Farkındalık Günü dolayısıyla yaptığı<br />

açıklamada pandemi sürecinin otizmli<br />

çocuklar üzerindeki etkilerini değerlendirdi.<br />

PANDEMIDE OTIZMIN FARK<br />

EDILMESI ZORLAŞTI<br />

Henüz tanısı konmamış belirtileri olan<br />

çocukların fark edilmesinin bu süreçte gecikebildiğini<br />

kaydeden Yrd. Doç. Dr. Mine<br />

Elagöz Yüksel, şunları söyledi:<br />

“Bunun bir nedeni bazı ailelerin sağlık<br />

kuruluşlarına başvurmakta çekiniyor<br />

OTIZMLI ÇOCUKLAR PANDEMIDEN DAHA<br />

FAZLA ETKILENDI<br />

Pandemi sürecinde her çocuk ve ailenin etkilendiğini ancak<br />

otizmi bulunan çocukların ise daha çok etkilendiğini belirten Yrd.<br />

Doç. Dr. Mine Elagöz Yükseli “Yapılan araştırmalar çocuklar<br />

arasında otizmi bulunan çocuk ve ergenlerin pandemiden<br />

en fazla etkilenen gruplardan biri olduğunu göstermektedir.<br />

Pandemide otizmli bireyleri etkileyen birçok farklı faktör söz<br />

konusu olmuştur. Küçük çocuklara tanı konması, tanısı olan<br />

çocukların tedavi yaklaşımları, çocukların ruhsal durumları,<br />

ebeveynlerin ruhsal durumları ve bunların çocuğa yansıması bu<br />

faktörlerin en başta gelenleridir” diye konuştu.<br />

50


TEDAVI SÜREÇLERI AKSATILMAMALI<br />

Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, otizmli çocukların tedavilerinin bu süreçte aksatılmaması<br />

gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Sosyal izolasyon herkes için zorlayıcı olmakla beraber<br />

yaşadığımız dönemin etkilerinin ileriki zamanlarda daha net anlaşılacağı düşünülmektedir.<br />

Bu süreçte yetkililer tarafından mümkün olduğu kadar yüzyüze eğitimlerin ve yüzyüze<br />

sağlık hizmetlerinin devam etmesinin sağlanması çok önemlidir. Ailelerin ise otizmden<br />

şüphelendikleri durumlarda bir çocuk psikiyatristine başvurmaları gerekmektedir. Tanısı<br />

bulunan çocukların ise tanı ve tedavi için ihtiyaç duydukları görüşmelerin aileler tarafından<br />

yerine getirilmesi, ertelenmemesi gerekmektedir. Sadece çocukların değil, ailelerinin de stres<br />

azaltıcı tekniklere başvurmaları bu dönemde faydalı olacaktır.”<br />

olmalarıdır. Kimi aileler de çocuklarında<br />

gördükleri farklı davranışları pandeminin<br />

etkilerine bağlama eğiliminde olup beklemek<br />

istiyor. Ancak bu durum altta yatan<br />

nörogelişimsel bir rahatsızlık varlığında<br />

tanıda gecikmeye neden oluyor. Bununla<br />

beraber otizmin en belirgin özelliği olan<br />

sosyalleşmede zorlanma, pandemide<br />

zaten sosyalleşme imkanlarının azalması<br />

ile ailelerin çocuklarındaki farklılıkları geç<br />

farketmelerine yol açabilmektedir. Halbuki<br />

otizmin erken tanınması ve tedaviye başlanması<br />

çok önemli olup, çocuğun iyilik<br />

hali için önemli bir koşuldur. Ebeveynlerin<br />

bir şüphe varlığında beklememek ve<br />

yüzyüze bir değerledirmenin sağlanabileceği<br />

bir sağlık kuruluşlarına başvurmaları<br />

gereklidir.”<br />

EĞITIMDE<br />

AKSAMALAR YAŞANDI<br />

Otizmli çocukların eğitimlerinin de pandemi<br />

sürecinden etkilendiğini kaydeden Yrd.<br />

Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Pandemi<br />

döneminde okulların ve özel eğitim kurumlarının<br />

bir dönem kapatılması gündeme<br />

gelmiş olup halen eğitimde pandemi<br />

öncesi eğitim olanaklarının sağlanması<br />

konusunda aksamalar yaşanmaktadır. Bu<br />

durum çocukların yeterli tedavi görmelerini<br />

engellemektedir. Benzer açıdan gerek<br />

mekanların kapanması gerek sokağa<br />

çıkma kısıtlmaları nedeniyle fiziksel aktivite<br />

yapma olanakları da azalmıştır. Eğitim<br />

ve fiziksel aktivite miktarlarının azalması<br />

çocukların ruhsal durumlarını da etkilemektedir”<br />

diye konuştu.<br />

Pandemi ile beraber yaşanan bu sürecin,<br />

otizmi olan çocuk ve ergenlerde ek olarak<br />

görülebilecek kaygı bozukluklarını ve<br />

depresyon riskini arttırdığına dikkat çeken<br />

Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Otizmli<br />

çocuklarda duygularını kontrol etmekte<br />

zorlanma, dürtüsellik, davranış sorunları<br />

da artma eğilimde olmuştur. Sadece<br />

çocuklarda değil, ebeveynlernde de ruhsal<br />

sıkıntıların artmış olduğunu görmekteyiz”<br />

diye konuştu.<br />

PANDEMIDEKI BELIRSIZLIK<br />

RUHSAL AÇIDAN<br />

ZORLANMALARA<br />

YOL AÇIYOR<br />

Otizmi bulunan bireylerin değişiklikler karşısında<br />

uyum sağlamakta zorlandıklarını,<br />

eski rutinlerini devam ettirme eğiliminde<br />

olduklarını vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Mine<br />

Elagöz Yüksel, “Bu nedenle pandemi<br />

döneminin özelliği olan belirsizlik, sürekli<br />

koşulların (örneğin sokağa çıkma saatleri)<br />

değişmesi çocukları ve ailelerini ruhsal<br />

açıdan zorlamaktadır. Bununla beraber<br />

pandemi ve koronavirüs ile ilgili bilgilerin<br />

değişmesi ve haber akışının fazla olması<br />

otizmli bireylerin süreci takip etmesini<br />

zorlaştırmakta ve kaygı duymalarına yol<br />

açmaktadır. Her ne kadar otizmli bireyler<br />

sosyalleşmekte zorlansa ve kendi hallerinde<br />

olma hali göze çarpsa da onlar da<br />

arkadaşlarını ve tanıdıklarını göremedikleri<br />

için üzüldüklerini ifade etmektedirler. Bu<br />

durum yaş ilerledikçe daha belirgin olmaktadır”<br />

diye konuştu.<br />

OTIZMLI ÇOCUKLAR KURALLARA<br />

UYMADA GÜÇLÜK ÇEKTI<br />

Pandemi döneminde bireylerin uygulaması gereken temizlik ve sosyal mesafe<br />

önlemlerinin çocuklara anlatılmasının ve çocukların bu kurallara uymasının kolay<br />

olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Otizmli bireylerin ise bu kuralları<br />

anlaması ve içselleştirmesi daha meşakkatli olmaktadır. Bu kurallara uymaya<br />

zorlanmak otizmli çocukları strese sokmaktadır. Özellikle çocuğun yaşı küçük ve ek<br />

öğrenme problemleri yaşıyorlarsa bu süreç daha zor olmaktadır. Pandemi ve koronavirüs<br />

ile ilgili bilgilendirme yapmak, kuralların öğrenilmesini sağlamak özel eğitim<br />

modülleri içinde uygulanmalıdır. Özel eğitim uzmanlarının ise değişen koşullarla<br />

beraber çocukların yaşayacağı ruhsal rahatsızlıklar ile ilgili bilgilendirilmesi, pandemi<br />

ile ilgili kuralların mümkün olduğunca çocuk tarafından öğrenilmesinin sağlanması<br />

konusunda eğitim görmeleri uygun olacaktır” dedi.<br />

51 Mart / Nisan 2021


Her 5 kanserden<br />

birinin nedeni tütün!<br />

TÜSAD, 2020’de 40 binden fazla Akciğer Kanseri tanısı<br />

konulduğunu hatırlatarak uyardı.<br />

KANSER Haftası nedeniyle<br />

bir açıklama yapan Solunum<br />

Derneği TÜSAD,<br />

pandemi sürecinde kanser<br />

olgularının daha fazla özen istediğini<br />

vurguladı. Geçen yıl Türkiye’de 233<br />

binden fazla kanser tanısı konulduğunu<br />

ve bunun 41 binden fazlasının<br />

akciğer kanseri olduğunu hatırlatan<br />

TÜSAD, “Vakaların yüzde 30-50’sinin<br />

önlenmesi mümkün. Ancak ne yazık<br />

ki her 5 kanserden birinin nedeni tütün.<br />

Maalasef gençler arasında tütün<br />

kullanımı artıyor” uyarısı yaptı.<br />

Tüm dünyanın ve Türkiye’nin sağlık<br />

gündemini COVID-19 işgal etse de<br />

kanser, can almaya devam ediyor.<br />

Günümüzün en önemli sağlık sorunlarından<br />

biri olan kanser; tanı ve tedavideki<br />

yeniliklere, tıptaki gelişmelere<br />

karşın ne yazık ki gündemimizdeki<br />

yerini koruyor. Bu nedenle ülkemizde<br />

“Ulusal Kanser Haftası” olarak 1-7 Nisan<br />

tarihlerinde toplumsal farkındalığı<br />

artırmak amacıyla etkinlikler ve bilgilendirmeler<br />

yapılıyor. Bu doğrultuda<br />

bir basın bildirisi yayınlayarak önemli<br />

hatırlatmalar yapan, Türkiye Solunum<br />

Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Akciğer<br />

Kanseri Çalışma Grubu, pandemi<br />

sürecinde en fazla özen isteyen gruplar<br />

arasında bu olguların yer aldığına<br />

dikkat çekti.<br />

Kanserin, tüm dünyada ve ülkemizde<br />

ölüm nedenleri arasında kardiyovasküler<br />

hastalıklardan sonra ikinci sırada<br />

yer aldığına dikkat çeken TÜSAD,<br />

açıklamasında şu noktalara değindi:<br />

HER YIL 14<br />

MİLYON KİŞİYE TANI<br />

KONULUYOR<br />

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)<br />

verilerine göre: her yıl<br />

yaklaşık 14 milyon kişiye<br />

kanser tanısı konuluyor, 8.2<br />

milyon kişi kanser ilişkili<br />

nedenlerle kaybediliyor. 2030<br />

yılına kadar dünya çapında<br />

öngörülen ölüm nedenlerinde<br />

kanserin ilk sıraya gelmesi<br />

öngörülüyor.<br />

52


PANDEMİ SÜRECİNDE<br />

DAHA FAZLA ÖZEN<br />

GEREKİYOR<br />

Tüm dünyada halen etkisini sürdüren<br />

pandemi sırasında belirli hasta<br />

gruplarının takip ve tedavilerini<br />

yönetmede fazladan özen gerekiyor.<br />

Bunlardan kanser olguları önemli bir<br />

grubu oluşturuyor. Çünkü bu hasta<br />

grubunda yoğun bakım ünitesinde<br />

yatış oranları ve mortalite daha<br />

yüksek bildiriliyor.<br />

ÖNEMLİ BİR KISMININ<br />

ÖNLENMESİ MÜMKÜN<br />

• Önemli bir toplum sağlığı sorunu olan kanserlerin yüzde<br />

30-50’si önlenebilir. Risk oluşturan faktörlerden uzak durma,<br />

tarama ve erken teşhis programlarının uygulanması ile bu<br />

mümkün olabilir.<br />

EN SIK GÖRÜLEN KANSER<br />

TÜRÜ AKCİĞER<br />

• Global kanser gözlem veri tabanı (GLOBOCAN) verilerine<br />

göre; Türkiye’de 2020 yılında 233.834 kanser tanısı konuldu<br />

ve 126.335 ölüm gerçekleşti. Bunlar arasından en sık görülen<br />

kanser türü akciğer kanseri oldu. Yüzde 17.6’lık pay ile 41.264<br />

akciğer kanseri olgusu tespit edildi. Bunu <strong>24</strong>.175 olgu ile<br />

meme kanseri izledi.<br />

HER 5 KANSERDEN<br />

1’İNİN NEDENİ TÜTÜN<br />

Kanser oluşumunda etken olan ve önlenebilen<br />

nedenlerin en sık olanları tütün kullanımı,<br />

obezite, düşük fiziksel aktivite, alkol<br />

tüketimi, güneş ışınlarına aşırı maruziyet<br />

olarak sıralanıyor. Tütün başta akciğer,<br />

ağız, larinks, mesane olmak üzere her 5 beş<br />

kanserden birinin nedeni. Maalesef 13-15 yaş<br />

arası gençlerde bile tütün ürünü kullanımı<br />

yaygınlaşıyor. Araştırmalara göre erkek<br />

çocukların yüzde 17.9’u, kız çocukların ise<br />

yüzde 11.5’i herhangi bir tütün ürünü kullanıyor.<br />

COVID-19<br />

SÜRECİ KANSER<br />

TEDAVİSİNİ<br />

AKSATMAMALI<br />

• COVID-10 pandemisi nedeniyle<br />

sağlık hizmetlerinde harcanan gücün<br />

ve maddi kaynakların büyük bir kısmı<br />

coronavirüs için kullanılıyor. Ancak<br />

özellikle cerrahiye uygun aşamada<br />

olan, evresi ve bireysel performansı<br />

doğrultusunda şifa şansı bulunan akciğer<br />

kanseri olgularında gerekli izolasyon<br />

önlemleri sağlanarak tedaviye<br />

ulaşmaları sağlanması büyük önem<br />

taşıyor. İleri evrede olan olgularda ise<br />

uygulanmakta olan sistemik tedavilerin<br />

aksatılmaması gerekiyor.<br />

53 Mart / Nisan 2021


Geçtiğimiz günlerde sonuçları<br />

açıklanan ve az sayıda<br />

koltuk altı lenfine sıçramış,<br />

yani metastaz yapmış<br />

meme kanseri hastalarına<br />

kemoterapi verilmeden<br />

sadece anti hormonal tedavi<br />

verilmesinin etkinliğinin<br />

araştırıldığı çalışmada, bu<br />

grup hastalarda kemoterapi<br />

verilmeden yalnızca anti<br />

hormonal tedavilerle de<br />

aynı etkinlikte iyi bir sonuç<br />

alınabileceği gösterildi.<br />

Lenf bezine sıçramış meme kanserine<br />

“KEMOTERAPISIZ”<br />

TEDAVI<br />

Prof. Dr.<br />

Serdar Turhal<br />

Anadolu Sağlık<br />

Merkezi Medikal<br />

Onkoloji Uzman<br />

ANADOLU Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof.<br />

Dr. Serdar Turhal, “Bu çalışma geçtiğimiz yıllarda yapılan ve<br />

koltuk altı lenflerine yayılımı olmayan meme kanseri hastalarında<br />

genetik risk hesaplaması yapılarak kemoterapi vermeden<br />

yalnızca anti hormon tedavisi ile de kemoterapi kadar iyi sonuç<br />

alınabileceğini gösteren çalışma baz alınarak yapıldı” açıklamasında<br />

bulundu. Bu yeni çalışmada kanserin 3 taneye kadar koltuk altı lenfine<br />

sıçrama yaptığı 9 ülkeden 9383 kadın hastada genetik risk hesaplaması<br />

yapıldığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı<br />

Prof. Dr. Serdar Turhal, “Hastaların 2/3’ü menopozda, 1/3’ü henüz<br />

menopoza girmemiş hastalardı. Bu çalışmada genetik tekrarlama<br />

riski düşük olarak hesaplanan hastaların bir kısmına yalnızca hormon<br />

tedavisi, bir kısmına hem kemoterapi hem de hormon tedavisi verildi”<br />

dedi. Prof. Dr. Serdar Turhal, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Beş yıllık<br />

takipte menopoza girmemiş ve genetik tekrarlama skoru düşük olan<br />

kadınlarda kemoterapinin yüzde 1.3 ek katkısı varken menopoza girmiş<br />

kadınlarda kemoterapinin böyle bir ek faydası gösterilemedi. Sonuç<br />

olarak hormon reseptörü pozitif olan ve menopoza girmiş hastalarda<br />

yalnızca anti hormon tedavisinin kemoterapi kadar etkili olabileceği<br />

gösterilmiş oldu.”<br />

GEÇTIĞIMIZ YILLARDA YAPILAN VE KOLTUK<br />

ALTI LENFLERINE YAYILIMI OLMAYAN MEME<br />

KANSERI HASTALARINDA GENETIK RISK<br />

HESAPLAMASI YAPILARAK KEMOTERAPI<br />

VERMEDEN YALNIZCA ANTI HORMON TEDAVISI<br />

ILE DE KEMOTERAPI KADAR IYI SONUÇ<br />

ALINABILECEĞINI GÖSTEREN ÇALIŞMA BAZ<br />

ALINARAK YAPILDI.<br />

54


55 Mart / Nisan 2021


SESSİZCE<br />

İLERLEYEN TİROİT<br />

NODÜLLERİNE<br />

DİKKAT!<br />

Tiroit nodülleri ve tiroit kanseri çoğu zaman<br />

farklı nedenler için yapılan tetkiklerde<br />

rastlantısal olarak saptanıyor. Görüntüleme<br />

teknolojilerinin hassasiyet oranlarının artması<br />

ve yaygınlaşmasıyla birlikte, tiroit kanserlerinin<br />

hem daha sık tanı alması hem de daha erken<br />

dönemde tespit edilmesi sağlanabiliyor.<br />

TIROIT nodüllerinin yol açabildiği<br />

tiroit kanseri ses kısıklığı, yutkunma<br />

ve nefes almada güçlük, geçmeyen<br />

öksürük gibi belirtilerle kendisini gösterebildiği<br />

gibi hiçbir şikayete neden olmadan<br />

sessizce de ilerleyebiliyor. Memorial Sağlık Grubu<br />

Medstar Antalya Hastanesi Endokrinoloji ve<br />

Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr.<br />

Uğur Alp Göksu, tiroit nodülleri, tiroit kanseri ve<br />

tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.<br />

40 YIL SONRA BILE<br />

GÖRÜLEBILIYOR<br />

Tiroit kanseri; ailesinde tiroit kanser öyküsü<br />

olanlar, radyasyona maruz kalan kişiler ve<br />

40 yaşın üzerindeki bireylerde daha sık<br />

görülmektedir. Ayrıca nükleer kazalar sonrası<br />

radyoaktiviteye bağlı olarak tiroit kanseri gelişebilmektedir.<br />

Bu kazalardan 40 yıl sonra dahi<br />

vakalar bildirilmektedir. Özellikle çocukluk döneminde<br />

yüksek doz radyasyona maruz kalmak<br />

tiroit kanser riskini artırmaktadır. Bu dönemde<br />

diğer kanserler nedeniyle uygulanan tedavi<br />

süreçlerinde radyasyona maruz kalma durumu<br />

söz konusu ise boyun bölgesini korumak için<br />

oldukça dikkatli edilmesi gerekir.<br />

TIROID KANSERINDE BELIRTILER<br />

Tiroit kanserinde erken dönemde herhangi bir<br />

belirti vermeyebilir. Çoğu zaman doktorların<br />

boyun bölgesinin muayenesinde saptanan<br />

nodüllerin incelenmesi sırasında ya da tiroit<br />

dışı nedenlerle boyun bölgesine uygulanan<br />

görüntüleme yöntemlerinde (boyun ultrasonu,<br />

BT, MR, PET CT gibi) rastlantısal olarak saptanabilmektedir.<br />

Kanser tanısı konulan nodülün<br />

büyümesi çok yavaş olabildiği gibi çok kısa<br />

zamanda da olabilmektedir. Bazı kişiler bu büyümeyi<br />

görebilmektedir ve bu durum boyunda<br />

büyüme hissi olarak ifade edilebilmektedir.<br />

TIROIT KANSERINDE GÖRÜLEN<br />

DIĞER BELIRTILER ŞUNLARDIR;<br />

• Ses kısıklığı veya konuşmada zorluk<br />

• Nefes almada güçlük<br />

• Yutkunma güçlüğü<br />

• Öksürük<br />

TIROIT<br />

KANSERININ<br />

ÖNCELIKLI<br />

TEDAVISI<br />

CERRAHIDIR<br />

Tiroit kanseri tedavisinde<br />

evreleme işlemi<br />

hastalığın başladığı yerden<br />

itibaren tiroit bezi<br />

içinde veya bez dışında<br />

nerelere yayıldığını gösterir.<br />

Tiroit kanserinde<br />

güncel, etkin ve doğru<br />

tedavi için kanserin tipi,<br />

evresi ve varsa eşlik<br />

eden hastalıkların belirlenmesi<br />

çok önemlidir.<br />

Uz. Dr. Uğur Alp Göksu<br />

Memorial Sağlık Grubu Medstar Antalya Hastanesi<br />

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü<br />

56


RUTIN TAKIPLER<br />

HAYATI ÖNEM<br />

TAŞIYOR<br />

Tiroit kanserlerinin tedavisi öncelikle cerrahidir. Cerrahi işlem; tiroit bezinin<br />

tamamının veya bir kısmının cerrahi olarak çıkarılmasını içerir. Ayrıca<br />

yaygınlığına ve tipine bağlı olarak lenf nodunun alınması gerekebilir. Lenf<br />

nodu, ilk cerrahi müdahale sırasında çıkartılabileceği gibi bazen takiplerde<br />

sonradan görüldüğünde müdahale edilebilir. 1 cm’den küçük tümörlerde,<br />

lenf nodu tutulumu yok ve tek loba sınırlı ise lobektomi denilen tek taraflı<br />

cerrahi işlem yapılabilir. Günümüzde bu çok küçük tümörler bulunduğu<br />

yere göre cerrahi işlem yapılmadan da uzman tarafından takip edilebilir.<br />

HEDEF, KANSER HÜCRELERININ YOK EDILMESIDIR<br />

Cerrahi (işlem) sonrası hastalar yaşam boyu tiroit hormon tedavisi alır.<br />

Cerrahi tedavinin yeterli olmadığı durumlarda uzmanın yönlendirmesiyle<br />

radyoaktif iyot tedavisi alınması gerekebilir.<br />

Cerrahi işlem sonrası, endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanının<br />

değerlendirmesi sonrası, radyoaktif tedavinin uygulanması için ilgili bölüme<br />

yönlendirilir. Radyoaktif iyot tedavisinde hedef tiroit hücrelerinin yok edilmesidir.<br />

Tiroit dışı organlarda yan etki ihtimali azdır ancak bazı hastalarda<br />

tükürük bezlerini etkiler ve ağız kuruluğuna neden olabilir. Tekrarlayan yüksek<br />

dozlarda diğer kanserlerin gelişmesini düşük oranda artırabilir. Bunun<br />

için düşük dozlarda kullanılması bu riski minimuma düşürür. İlerlemiş tiroit<br />

kanseri vakalarında yeni ilaçlar kullanılmaya başlamıştır. Ancak bu ilaçlar<br />

kanserin büyümesini yavaşlatabilir veya kısmı yanıt oluşturabilir.<br />

Tiroit kanseri tedavisinde, kanser<br />

hücrelerini öldüren yüksek dozda<br />

X- ışınları kullanılan eksternal<br />

radyoterapi ve kemoterapiye<br />

başvurulabilir. Tiroit hormon<br />

tedavisi; cerrahi veya radyoaktif<br />

tedavi sonrası uzman doktor<br />

tarafından TSH değeri, ek hastalık<br />

olup olmadığı ve evresine göre<br />

uygun doz ayarlaması yapılır. Tiroit<br />

kanseri başlangıçta başarılı tedavi<br />

edilse de bazen bazı hastalarda<br />

yıllar sonra tekrarlayabilmektedir.<br />

Rutin takiplerde, hastanın fizik<br />

muayenesi, kan ve görüntüleme<br />

testlerinin incelenmesi çok<br />

önemlidir. Düzenli olarak tiroit<br />

hormon testleri yapılmalı, tiroit<br />

hormon düzeyi endokrinoloji ve<br />

metabolizma hastalıkları uzmanı<br />

tarafından değerlendirilmelidir.<br />

Tiroit kanseri tekrarlarsa veya<br />

yayılırsa tıbbi inceleme sonrası<br />

cerrahi müdahale, radyoaktif iyot<br />

tedavisi, eksternal ışın tedavisi veya<br />

kemoterapi uygulanabilir.<br />

57 Mart / Nisan 2021


Dikkat! Stres tetikleyici<br />

faktör olabilir!<br />

Evde kalmak tansiyonunuzu yükseltmesin!<br />

Prof. Dr. Metin Gürsürer<br />

Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy)<br />

Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />

PANDEMİDE<br />

HİPERTANSİYONA<br />

KARŞI 7 KRİTİK<br />

KURAL!<br />

BEYIN kanamasından inmeye,<br />

kalp yetmezliğinden kalp<br />

krizine, böbrek yetmezliğinden<br />

kalıcı görme kaybına… Tedavi<br />

edilmediğinde ölüme bile neden olabilen<br />

hipertansiyon, ülkemizde her 3 kişiden<br />

birini tehdit etmeye devam ediyor!<br />

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre;<br />

dünyada 1.5 milyardan fazla hipertansiyon<br />

hastası mevcut ve her yıl yaklaşık 7 milyon<br />

kişi yüksek kan basıncının neden olduğu<br />

hastalıklar yüzünden yaşamını yitiriyor.<br />

Üstelik pandemi nedeniyle hipertansiyon<br />

hastalarında artış gözleniyor. Acıbadem<br />

Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi<br />

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin<br />

Gürsürer hipertansiyon vakalarındaki<br />

yükselişte pandemi sürecinde hastalık<br />

kapma endişesi, yakınların kaybı, finansal<br />

zorluklar gibi nedenlerle artan stresin<br />

önemli bir faktör olduğuna dikkat çekerek,<br />

“Stres tek başına kalıcı hipertansiyon<br />

nedeni olmamasına rağmen tetikleyici<br />

bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.<br />

Pandeminin olumsuz koşulları nedeniyle<br />

yaşanan strese bağlı olarak sigara ve alkol<br />

kullanımı, sağlıksız beslenme, kilo alımı<br />

ve hareketsiz kalma gibi bazı yaşam tarzı<br />

değişiklikleri hipertansiyon hastalığına<br />

yol açabiliyor” diyor. Peki pandemide<br />

kan basıncını kontrol altında tutmak<br />

için neler yapmak, nelerden kaçınmak<br />

gerekiyor? Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr.<br />

Metin Gürsürer, pandemi sürecinde<br />

hipertansiyona karşı dikkat etmemiz<br />

gereken 7 kuralı anlattı; önemli öneriler ve<br />

uyarılarda bulundu.<br />

İDEAL KILODA KALIN<br />

Obezite ve hipertansiyon ilişkisi<br />

hala araştırılmaya devam edilen bir<br />

konu. Obezitenin vücuttaki kimyasal<br />

reaksiyonlara olan olumsuz etkisinin<br />

hipertansiyonu tetiklediği düşünülüyor.<br />

SIGARA VE ALKOL IÇMEYIN<br />

Sigara, özellikle sempatik sinir sistemini<br />

uyararak hipertansif bir etki yaratıyor.<br />

Damar sertliğini ve nabız dalga hızını<br />

arttırıcı etkileri nedeniyle merkezi<br />

kan basıncı üzerinde olumsuz etkiler<br />

oluşturuyor.<br />

TUZU KISITLAYIN<br />

“Tuzun kan basıncını arttırması içindeki<br />

sodyumdan kaynaklanıyor” diyen Prof.<br />

Dr. Metin Gürsürer, şöyle devam ediyor:<br />

“Alınan fazla sodyum damar içindeki<br />

volümün artmasına neden oluyor. Bir süre<br />

58


sonra bu durum kan basıncında artışa yol<br />

açıyor. Sadece tuz değil, sodyum içeren<br />

tüm gıdaları dikkatli tüketmeye özen<br />

gösterin.”<br />

KALP DOSTU BESLENIN<br />

Sağlıklı ve dengeli beslenme, vücudun<br />

fonksiyonlarını daha iyi sürdürebilmesinde<br />

önemli bir rol üstleniyor. Vücuda gerekli<br />

besinlerin yeterli ölçüde alınması, kimyasal<br />

reaksiyonların sağlıklı gerçekleşmesi için<br />

gerekli oluyor.<br />

DÜZENLI EGZERSIZ YAPIN<br />

Düzenli egzersizin nasıl bir mekanizmayla<br />

kan basıncını düşürdüğüyle ilgili bir netlik<br />

olmamasına rağmen, yapılan çalışmalarda;<br />

düzenli egzersiz yapan aktif kişilerde kan<br />

basıncı değerlerinin daha düşük olduğu<br />

gözlendi. Haftada 5-6 gün, 30-40 dakika<br />

tempolu yürüyüş yapmanız, vücudunuzun<br />

egzersiz ihtiyacını karşılayacaktır.<br />

UYKU DÜZENINIZE<br />

DIKKAT EDIN<br />

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin<br />

Gürsürer uykunun vücutta kan<br />

basıncını etkileyen otonom sinir sistemi<br />

fonksiyonlarını ve fizyolojik olayları<br />

Haftada<br />

5-6 gün,<br />

30-40 dakika tempolu<br />

yürüyüş yapmanız,<br />

vücudunuzun<br />

egzersiz ihtiyacını<br />

karşılayacaktır.<br />

etkilediğini belirterek, “Özellikle orta<br />

yaşlı kişilerde azalmış uyku süresi ve<br />

kan basıncındaki artış arasında ilişki<br />

gözlenmiştir.” diyor.<br />

STRESI YÖNETIN<br />

Stres doğrudan hipertansiyona yol<br />

açmamakla birlikte, stresli dönemlerde<br />

kan basıncı geçici olarak artabiliyor.<br />

Stresli süreçte vücudumuzda salgılanan<br />

hormonlar damarlara zarar vererek<br />

kardiyovasküler riskimizi artırıyor. Ayrıca<br />

stres hipertansiyon için risk faktörü<br />

olan sigara ve alkol kullanımı, sağlıksız<br />

beslenme, kilo alımı ve hareketsiz kalma<br />

gibi hatalı yaşam alışkanlıklarına yol<br />

açabiliyor. Dolayısıyla hipertansiyon için<br />

tetikleyici bir faktör olabiliyor. Stres azaltıcı<br />

aktiviteler ise vücudumuzu rahatlatarak<br />

kan basıncının düşmesine yardım ediyor.<br />

Tedavi edilmediğinde ölüme bile<br />

neden olabilen hipertansiyon,<br />

ülkemizde her 3 kişiden birini tehdit<br />

etmeye devam ediyor! Dünya Sağlık<br />

Örgütü’nün verilerine göre; dünyada<br />

1.5 milyardan fazla hipertansiyon<br />

hastası mevcut ve her yıl yaklaşık<br />

7 milyon kişi yüksek kan basıncının<br />

neden olduğu hastalıklar yüzünden<br />

yaşamını yitiriyor.<br />

İLAÇ TEDAVINIZI<br />

YARIM<br />

BIRAKMAYIN<br />

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr.<br />

Metin Gürsürer hipertansiyon<br />

ile Covid-19’a yakalanma riski<br />

arasında bir ilişki olmadığını<br />

belirterek, “Hipertansiyon ve<br />

Covid-19 arasındaki bağlantı<br />

karmaşıklığını korumaya<br />

devam ediyor. Hipertansiyonun<br />

Covid-19’un seyrine tek başına<br />

ne kadar etkisi olduğu, ayrıca<br />

hipertansiyona eşlik eden ya<br />

da hipertansiyona bağlı gelişen<br />

diğer sağlık problemlerinin<br />

de hastalığın seyrini ne kadar<br />

etkilediği henüz açık değildir.”<br />

diyor. Ayrıca, hipertansiyon<br />

tedavisi gören hastaların<br />

kullandıkları ilaçlar nedeniyle<br />

Covid-19’a yakalanma<br />

risklerinde artış olmadığı<br />

yapılan çalışmalarla gösterildi<br />

ve hipertansiyon dernekleri<br />

tarafından da onaylandı.<br />

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr.<br />

Metin Gürsürer bu nedenle<br />

hipertansiyon hastalarının<br />

pandemi sürecinde ilaçlarını<br />

düzenli olarak kullanmaya<br />

devam etmeleri gerektiğini<br />

belirterek, “Çünkü ilaç tedavisinin<br />

aksaması ciddi tablolara neden<br />

olabiliyor” diyor.<br />

TEK ÖLÇÜM YETERLI OLMUYOR<br />

Kalbimiz kasıldığında bir basınç yaratıyor ve bu basınçla kan, atardamarlar yoluyla vücuda gönderiliyor. Kan basıncı<br />

ölçümünde 2 kuvvetin sonuçları görülüyor. İlki, kanın kalpten vücudumuza pompalandığında damar duvarına<br />

yaptığı basıncın değeri sistolik basınç (büyük tansiyon); diğeri ise kalp gevşediğinde damar duvarında olan basınç<br />

değeri, diyastolik basınç (küçük tansiyon) oluyor. Kan basıncı ölçümünde görülen değerin 130mmHg/80mmHg<br />

üzerinde olması “hipertansiyon” olarak adlandırılıyor. “Ancak tek bir ölçümde tansiyon değerlerinizin biraz yükselmiş<br />

olması hipertansiyon hastası olduğunuz anlamına gelmiyor” diyen Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin Gürsürer,<br />

sözlerine şöyle devam ediyor: “Tanı koymak için genellikle doktorunuz tarafından <strong>24</strong> saat boyunca belirli aralıklarla<br />

tansiyon ölçümünüzü yapacak tansiyon holter cihazı takılıyor. Tüm ölçümlerde tansiyonunuzun yüksek olması<br />

hipertansiyon hastası olabileceğinizi gösteriyor.”<br />

59 Mart / Nisan 2021


“Üremenin devamlılığını<br />

sağlayabilmek artık hayal değil.”<br />

KANSER TEDAVİSİNDE<br />

DOĞURGANLIK KORUNABİLİR<br />

ÜREMENİN KORUNMASI İÇİN<br />

NELER YAPILMALIDIR?<br />

40 yıldan uzun süredir kanser tedavilerindeki yenilikler ve özellikle kemoterapi alanındaki<br />

gelişmeler sayesinde yaşam sürelerinde önemli düzeyde uzamalar sağlandı. Ancak kanser<br />

tedavilerinin doğurganlığı olumsuz etkilediği de bir gerçek. Bazı kanser tedavilerinin ardından<br />

yaşanan doğurganlık kaybı vakaları, hastanın hassas olan psikolojisini de olumsuz etkiliyor.<br />

Özellikle son yıllarda yardımcı üreme teknikleri ile ilişkili yeni teknolojilerin gelişmesi sonucu bu<br />

tür hastalarda doğurganlığın korunmasıyla ilgili yeni bir disiplin, “Doğurganlığın Korunması-<br />

Fertilite Prezervasyonu” başlığı altında gelişti.<br />

Doç. Dr. Emre Pabuçcu<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

KANSER gibi hayatı tehdit<br />

edici bir tanı alan hastalarda,<br />

fertilite koruyucu yöntemler<br />

dediğimiz hastanın üremesini<br />

devam ettirebileceği işlemleri<br />

vaktinde yapmak-önlemleri almak<br />

ve uygulamak son yıllarda daha<br />

fazla önem kazanmaya başladı.<br />

Bu gruptaki hastalar bir yandan<br />

tedavisini düşünürken ve yaşamını<br />

devam ettirmenin yollarını<br />

ararkendiğer yandan çocuk sahibi<br />

olmayı arka plana itebiliyor. İşte bu<br />

noktada fertilitenin korunması ile<br />

ilgili danışmanlığın hastaya uygun<br />

bir şekilde verilmesi multidisipliner<br />

kapsamlı bir ekip tarafından<br />

gerçekleştirilmelidir.” diyen Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

Doç. Dr. Emre Pabuçcu, doğurganlığın<br />

korunmasıyla ilgili önemli<br />

bilgiler paylaştı.<br />

DOĞURGANLIĞIN<br />

KORUNMASI<br />

YÖNTEMLERI:<br />

Kanser hastalarının tedavi süreçlerinin<br />

ardından yumurta ve sperm<br />

hücreleri yok olabiliyor. Özellikle<br />

kemo veya radyoterapi sonrasında<br />

testis veya overlerde kalıcı hasarlar<br />

oluşabiliyor. Böylelikle, kişilerin<br />

çocuk sahibi olma şansları çok<br />

azalabiliyor. İşte burada en önemli<br />

konu, kanser tedavisi öncesinde<br />

mutlaka doğurganlığın korunması<br />

adına hangi yöntemlerin elimizde<br />

bir seçenek olduklarını kişiler ile<br />

paylaşmak. Yani “BİLGİLENDİR-<br />

ME” çok çok önemli. Böylelikle,<br />

seçeneklerden birinin uygulanması<br />

durumunda üreme durumlarını<br />

kaybetme riski olan hastalar<br />

yumurta ve sperm dondurma<br />

işlemiyle, hastalıklarını atlatınca<br />

çocuk sahibi olabiliyor. Kanser<br />

hastalarında fertilite prezervasyonu<br />

yöntemleri hastanın yaşı, planlanan<br />

tedavi, elde olunan zaman, partnerin<br />

durumu ve yumurtalıklara olası<br />

metastaz riski durumuna göre<br />

seçiliyor. Böylece üremeyi olumsuz<br />

etkileyebilecek hastalıklar sonrasında<br />

dondurulan hücreler ile tekrar<br />

çocuk sahibi olma şansı oluyor.<br />

Günümüzde fertilite prezervasyonu<br />

için birçok seçenek bulunuyor.<br />

60


Günümüzde en sık uygulanan yöntemler arasında:<br />

• Kanser tedavileri öncesi sperm hücresi/testis dokusu<br />

• Embriyo ve/veya oosit (yumurta hücresi) dondurulması<br />

• Ovaryan doku (yumurtalık dokusu) dondurulması sayılabilir.<br />

DISIPLINLER ARASI ILETIŞIM SON DERECE<br />

ÖNEMI<br />

Bu grup hastalarda ileriki fertilite (çocuk sahibi olma) potansiyelinin<br />

değerlendirilmesi ve uygun fertilite prezervasyonu<br />

yöntemlerinin uygulanması multidisipliner bir yaklaşımı gerektiriyor.<br />

Etkili ve sürdürülebilir fertilite koruyucu hizmetler için<br />

medikal onkolog, cerrahi onkolog, reproduktif endokrinolog ve<br />

ürolog arasında sürekli bir iş birliği olmalıdır. Multidisipliner iş<br />

birliğinin güçlendirilmesi ve fertilite koruyucu yaklaşım servislerinin<br />

yaygınlaşması infertiliteye yol açabilecek tedavi alan hastaların<br />

bu seçeneklerden faydalanabilmesini yaygınlaştıracaktır.<br />

Gereklilik halinde etik ve yasal konularda danışmanlık alınması<br />

da uygun olacaktır. Kısaca aşamalar şöyledir:<br />

1. Kanser tanısı sonrası ve tedavisi öncesi ‘Doğurganlığın Korunması’<br />

hakkında bilgilendirme<br />

2. Seçeneklerin değerlendirilmesi ve en uygun olanın seçilmesi<br />

3. Yumurta-sperm-embriyo veya dokuların ileride kullanılması<br />

adına dondurulması<br />

4. Zamanı gelince bu hücre veya dokuların çözülüp kullanılması<br />

HASTALARIMIZIN YÜZÜ GÜLÜYOR<br />

“Bizler, merkezimizde bebek sahibi olmak isteyen ailelere<br />

hizmet verirken, fertilite korunması konusunda da çalışmalar<br />

yapıyor, bu alanda multidisipliner bir yaklaşımla çalışılmasını<br />

önemsiyor ve güncel tedavi yaklaşımlarını aralıksız takip ediyoruz.<br />

Sürekli günceli takip eden, yurtiçi ve yurtdışı kongrelere<br />

katılan ekibimiz, yenilikleri merkeze adapte ederek sürekli<br />

güncelleme yapmaktadır. Bu şekliyle kanser illetinden kurtulup<br />

çocuk sahibi olan çok sayıda danışanımız var!” açıklamasını<br />

yapan Doç. Dr. Emre Pabuçcu, “Doğurganlığın korunması<br />

yöntemlerinin gelişimi ve bu seçeneğin paylaşımı ile ailelerin<br />

yüzlerini güldürüyor ve hastalarımıza bu yönde üst düzey<br />

hizmet sunabiliyoruz.” dedi.<br />

61 Mart / Nisan 2021


Hamilelikte yetersiz beslenme<br />

Zehirlenme<br />

riski yaratabilir<br />

Hamilelik döneminde anne adayı tükettiği besinlerle hem kendi bedeninin hem de bebeğinin<br />

enerji ihtiyacını karşılar. Anne adayı yetersiz beslendiğinde ya da gereğinden çok daha fazla<br />

gıda tüketerek kilo aldığında birçok sağlık problemiyle karşı karşıya kalabilir. Sağlıklı bir<br />

hamilelik dönemi geçirmek isteyen anneler için beslenmenin büyük önem taşıdığını söyleyen<br />

DoktorTakvimi.com uzmanlarından Uzman Diyetisyen Olcay Barış, hamilelik döneminde<br />

doğru beslenmeye ilişkin bilgiler veriyor.<br />

HAMILELIK döneminde doğru beslenme;<br />

bebeğin iyi gelişmesi ve annenin sağlığı<br />

açısından hayati önem taşır. Bebek, ihtiyacı<br />

olan besinin tümünü anneden alır.<br />

Besinler anneden bebeğe plasenta yoluyla geçer.<br />

Bu nedenle gebelik süresince ortalama 2200 -<br />

2500 kalori enerji alınması gerekir. Anne adayının<br />

1800 kaloriden az enerji almaması ve düşük<br />

kalorili zayıflama diyeti yapmaması gerektiğini<br />

belirten DoktorTakvimi.com uzmanlarından Uzman<br />

Diyetisyen Olcay Barış, hamilelik döneminde<br />

alınacak günlük enerjinin % 15-20’i proteinlerden,<br />

% 30’u yağlardan, % 55-60’ı karbonhidratlardan<br />

sağlandığında enerji ihtiyacının dengeli bir biçimde<br />

karşılanacağını söylüyor.<br />

HAFTADA IKI KEZ BALIK<br />

TÜKETILMELI<br />

Bu enerjinin sağlanabilmesi için süt, et, sebze ve<br />

meyve, tahıl ve yağ grubu olmak üzere tüm besin<br />

gruplarının kişiye özel porsiyonlarda tüketilmesi<br />

gerektiğini anlatan Uzm. Dyt. Barış, “Anne adayları<br />

roka, tere, kırmızı ve yeşil biber, kivi, nar, portakal,<br />

mandalina, limon, turunçgilleri sıklıkla yemeli.<br />

Demir içeriği yüksek sebzelerden ıspanak, kereviz,<br />

pırasa lif içeriği ile sindirim şikayetlerine iyi geliyor,<br />

metabolizmayı güçlendiriyor. Hem Omega 3 hem<br />

de iyi bir protein kaynağı olan balık ise haftada<br />

iki gün öğünlere eklenmeli. Çok büyük okyanus<br />

balıkları denizin dibinde civa biriktirdiğinden<br />

düşük riski oluşturabiliyor. Ancak orta büyüklükte<br />

olan çipura, levrek, somon ızgara veya haşlama<br />

veya buğulama şeklinde rahatlıkla tüketilebilir.<br />

Tabii yasaklı gıdalar da var. Örneğin hazır paketli<br />

gıdalar, çekirdek, patates kızartması, meyve suları,<br />

çikolata, boza, kestane gibi besinleri sofradan<br />

uzak tutulmasını veya çok nadir tüketilmesini<br />

öneriyorum” diyor.<br />

FAZLA KILO ALIMI DOĞUM<br />

RISKLERINE NEDEN OLABILIR<br />

Gebelikte yetersiz ve dengesiz beslenme bebek<br />

GEBELIKTE<br />

YETERSIZ VE<br />

DENGESIZ<br />

BESLENME BEBEK<br />

KADAR ANNENIN<br />

SAĞLIĞINI DA<br />

BIRÇOK YÖNDEN<br />

OLUMSUZ<br />

ETKILIYOR.<br />

62


kadar annenin sağlığını da birçok yönden<br />

olumsuz etkiliyor. Anne adayı artan enerji<br />

ve protein gereksinimini karşılayamadığı<br />

durumda kilo kaybı, artan besin öğeleri<br />

gereksinimlerinin karşılanmamasında<br />

ise kansızlık, diş çürümesi, kemiklerden<br />

kalsiyum çekilmesi, yetersiz ve dengesiz<br />

beslenme ile zehirlenme riski, yetersiz protein<br />

alımından dolayı da ödem problemi<br />

yaşanabiliyor. DoktorTakvimi.com uzmanlarından<br />

Uzm. Dyt. Olcay Barış, bunun<br />

tam tersi bir durumun yani annenin aşırı<br />

besin alımının da doğum riskleri beraberinde<br />

getirdiğinin altını çiziyor. Uzm. Dyt.<br />

Barış, bu riskleri şöyle anlatıyor: “Annede<br />

aşırı yağlanma durumunda sezaryen doğum,<br />

geç doğum, anne karnında bebeğin<br />

mekonyum denilen bebeğin kendi dışkısını<br />

yutması ile aspirasyonu, ölü doğum riski<br />

oluşabilir. Hafif şişman veya belirgin şişman<br />

hamile kadınlarda, hamilelik diyabeti<br />

( gestasyonel diyabet), hipertansiyon ve<br />

preeklemsi riski normal kilolu hamilelere<br />

oranla daha yüksektir.”<br />

GEBELIK BULANTISI<br />

FAZLAYSA<br />

KARBONHIDRATTAN<br />

ZENGIN, YAĞDAN FAKIR<br />

BESLENILMELI<br />

Gebelikte bulantının çok fazla olduğu<br />

durumlarda beslenme tedavisinin önemine<br />

dikkat çeken Uzm. Dyt. Barış, anne<br />

adayının bulantılar nedeniyle ağızdan<br />

beslenemediği, kilo ve su kaybının<br />

görüldüğü durumlarda hastanede tedavi<br />

görmesi gerektiğinin altını çiziyor. Gebelik<br />

bulantısında karbonhidrattan zengin, yağdan<br />

fakir diyet tedavisinin etkili olduğunu<br />

anlatan Uzm. Dyt. Barış, şunları söylüyor:<br />

“Asitli besinlerden uzak durulmalıdır. Yağlı<br />

yiyecekler mide boşalmasını geciktirdiği<br />

için bu besinlerin tüketiminden mümkün<br />

olduğunca uzak durulmalıdır. Proteinden<br />

zengin diyetler bulantı şiddetini azaltabilir.<br />

Belli gıdalar bulantıya neden oluyorsa bu<br />

gıdalardan uzak durulmalıdır. Bulantısı<br />

olan anne adayı sık ve az yerse, bu şekilde<br />

Anne adayları roka,<br />

tere, kırmızı ve<br />

yeşil biber, kivi, nar,<br />

portakal, mandalina,<br />

limon, turunçgilleri<br />

sıklıkla yemeli.<br />

Demir içeriği yüksek<br />

sebzelerden ıspanak,<br />

kereviz, pırasa lif<br />

içeriği ile sindirim<br />

şikayetlerine iyi<br />

geliyor, metabolizmayı<br />

güçlendiriyor. Hem<br />

Omega 3 hem de iyi<br />

bir protein kaynağı<br />

olan balık ise haftada<br />

iki gün öğünlere<br />

eklenmeli.<br />

beslenme orta şiddetteki bulantı ve kusmayı<br />

önemli ölçüde azaltır. Hafif gıdalar,<br />

galeta, leblebi, etimek, peynir, ayran tüketilebilir.<br />

Sıcak yiyecek ve içeceklerin kokusu<br />

bulantı kusmayı arttırıyorsa yiyecek ve<br />

içecekler soğuk hazırlanmalıdır.”<br />

63 Mart / Nisan 2021


GECE ANI ÖLÜME BILE<br />

NEDEN OLABILIYOR!<br />

UYKU<br />

APNESİNİN<br />

9 ÖNEMLİ<br />

SİNYALİ!<br />

Tıkayıcı uyku apnesi; hava yolunu çevreleyen<br />

kasların gevşemeleri ve bunun sonucunda<br />

ortaya çıkan daralmaya bağlı olarak uyku<br />

esnasında solunumun onlarca veya yüzlerce<br />

kez kesintiye uğraması olarak tanımlanıyor.<br />

Dr. Mustafa Emir Tavşanlı<br />

Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />

EN SIK görülen uyku hastalıkları<br />

arasında uykusuzluktan sonra 2.<br />

sırada yer alan uyku apnesi, obezite<br />

sıklığındaki artış nedeniyle günümüzde<br />

gençlerde, hatta çocuklarda bile görülebiliyor.<br />

Üstelik tedavi edilmezse yaşam kalitesini<br />

oldukça düşürmesinin yanı sıra yol açtığı<br />

sorunlar nedeniyle özellikle gece veya<br />

sabaha karşı ani ölümle bile sonuçlanabiliyor!<br />

Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />

Dr. Mustafa Emir Tavşanlı uyku apnesinde<br />

nefeste kesilmelerin olduğu dönemde kandaki<br />

oksijen oranının düştüğü uyarısında bulunarak,<br />

“Oksijen seviyelerindeki dalgalanmalar<br />

vücuttaki dokulara zarar verebiliyor. Özellikle<br />

damar yapılarında meydana gelen<br />

hasarlar damarlarda tıkanıklıklara<br />

neden olabiliyor. Aynı zamanda kan<br />

basıncında ani yükselmeler de<br />

görülebiliyor, tüm bunlar kalp<br />

krizi ve inme olarak bilinen<br />

kalp-damar ile beyin<br />

damar hastalıklarının<br />

riskini arttırıyor. Bu<br />

nedenle tedavide geç<br />

kalmamak yaşamsal<br />

öneme sahip.” diyor.<br />

EN ÖNEMLI<br />

RISK<br />

OBEZITE<br />

Uyku apnesi riski<br />

erkeklerde 40 yaş sonrasında, kadınlarda da<br />

menopoz sonrasında artıyor. Özellikle fazla<br />

kilolu olmak uyku apnesinde en önemli risk<br />

faktörünü oluşturuyor. Yapılan çalışmalara<br />

göre; kilomuzdaki yüzde 10’luk bir artış uyku<br />

apnesi riskini 6 kat artırıyor. Ayrıca kişinin<br />

boyun yapısı kısaysa, boğazda havanın geçtiği<br />

yol yapısal olarak dar bir anatomiye sahipse,<br />

apne riski artıyor. Bunların yanı sıra genetik<br />

bazı hastalıklar, hipotiroidi ve akromegali<br />

gibi durumlar uyku apnesine neden olurken;<br />

bazı ilaçlar, sigara ve alkol tüketimi de uyku<br />

apnesini tetikleyebiliyor.<br />

‘BASINÇLI HAVA’ ILE<br />

KESINTISIZ SOLUNUM!<br />

Uyku apnesinin tanısı; hastanın şikayetlerinin<br />

yanı sıra bir gecelik uykusunun izlendiği ve<br />

beyin aktivitesi, solunum, kalp ritmi ile vücut<br />

kas hareketleri gibi çeşitli parametrelerin<br />

kaydedildiği ‘polisomnografi’ tetkikiyle<br />

konuyor. Bu tetkiklerde aynı zamanda uyku<br />

apnesinin şiddeti de belirleniyor. “Tedavide de<br />

hastaya basınçlı hava veriyoruz. Bu yöntemle<br />

hava yolundaki tıkanıklığı aşarak solunumun<br />

64


kesintisiz devam etmesini hedefliyoruz.<br />

Hastaların genelinde CPAP dediğimiz<br />

sürekli pozitif hava basıncı veren cihaz<br />

yeterli oluyor.” bilgisini veren Nöroloji<br />

Uzmanı Dr. Mustafa Emir Tavşanlı, şöyle<br />

devam ediyor: “Bazı hastalarda, boğazın<br />

ve burnun anatomik yapısını daraltan<br />

yapılar için ameliyat düşünülebiliyor.<br />

Çünkü bu darlık bazen basınçlı hava<br />

veren cihaz kullanımını engelleyecek<br />

düzeyde olabiliyor. Verilen tedaviyle<br />

birlikte uyku kalitesi de arttığı için<br />

hastanın yakınmaları ortadan kalkıyor.<br />

Bu tedavinin yanında hastanın kilo<br />

vermesi de önemli. Yeterli kilo verildiği<br />

takdirde, hastaların ihtiyaç duydukları<br />

basınç azalıyor ve bazı hastalarda cihaz<br />

tedavisinin gereği de kalmayabiliyor.”<br />

BU BELIRTILER<br />

VARSA, ZAMAN<br />

KAYBETMEYIN!<br />

“Hastalar sıklıkla horlama<br />

şikayetiyle gelseler de tek belirti bu<br />

değildir. Hatta basit horlama denilen<br />

tabloda apne olmayabilir de.” diyen<br />

Dr. Mustafa Emir Tavşanlı, uyku<br />

apnesi açısından uyarıcı işaretleri<br />

şöyle sıralıyor:<br />

• Gürültülü ve aralıklı horlama<br />

• Hastanın nefesindeki kesintilerin<br />

çevredekiler tarafından fark etmesi<br />

• Boğulur gibi uyanmak<br />

• Gece tuvalete kalkma ihtiyacı<br />

hissetmek<br />

• Gece özellikle ense ve göğüs<br />

üzerinde terlemenin olması<br />

• Sabah yorgun kalkmak<br />

• Gün içinde uykulu ve yorgun<br />

olmak<br />

• Sabah baş ağrısıyla uyanmak<br />

• Unutkanlık, dikkat ve<br />

konsantrasyon bozukluğu<br />

65 Mart / Nisan 2021


En sık uygulanan estetik operasyonlardan birisi<br />

“Liposuction’’<br />

Defa Life Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve<br />

Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fatih ÇAKIR. Halk<br />

arasında yağ alma ameliyatı olarak da bilinen<br />

Liposuction hakkında bilgiler verdi.<br />

OP. DR. FATIH ÇAKIR,<br />

“Liposuction operasyonu;<br />

genetik özellikler, dengesiz<br />

beslenme, hamilelik vb.<br />

nedenlerle bazı bölgelerde biriken inatçı<br />

yağları almak için yapılır. Deri altında<br />

toplanan yağın vakum yapan özel bir<br />

alet ve ince kanüller yardımıyla alınması<br />

ameliyatıdır. Ülkemizde ve dünyada en<br />

sık uygulanan estetik operasyonlarından<br />

birisidir.<br />

Birçok insan, uygun diyet ve egzersize<br />

rağmen belli bölgelerdeki yağ<br />

birikimlerinden şikayetçidir dedi. Yağ<br />

aldırma yöntemi uygulandıktan yeniden<br />

yağ hücreleri oluşmadığını yani kalıcı bir<br />

sonuç sağlanacağının altını çizen ÇAKIR,<br />

konuya ilişkin şu bilgileri verdi:<br />

Liposuction işlemi bayanlarda ve<br />

erkeklerde uygulanabilmekle beraber, sık<br />

olarak; yüz, boyun ve çene altı bölgesi,<br />

kollar, göğüsler bölgesi, karın, bel ve<br />

basenler, kalça kıvrımları, bacak iç ve<br />

dış yüzeyleri, diz kapağı çevresine ve<br />

erkeklerde “Jinekomasti” denen göğüs<br />

büyümesi durumunda uygulanabilir.<br />

Ayrıca Liposuction işlemi sık olarak karın<br />

germe ile beraber de uygulanmaktadır.<br />

Alınan yağ dokusu vücutta diğer<br />

başka bölgelere de estetik amaçlı<br />

uygulanabilmektedir.<br />

Yağ çekme işlemi lokal, sedasyon<br />

anestezisi ya da genel anestezi altında<br />

yapılabilir. İşlemlerini ‘’Tümescent<br />

Teknik’’ denilen yöntemle uygulandığını<br />

söyleyen Opr. Dr. Fatih ÇAKIR, bunun<br />

tüm dünyada uygulanan en modern<br />

ve en güvenli Liposuction yöntemi<br />

olduğunu da yineledi. Liposuction işlemi<br />

sadece ince kanüllerin gireceği kadar 2-3<br />

mm uzunluğunda küçük kesiler yolu ile<br />

yapılır. Kesiler çok küçük olduğu ve belirli<br />

bölgelerde gizlendiği için ameliyat sonrası<br />

dönemde herhangi bir kesi izi göze<br />

çarpmamaktadır.<br />

İşlem lokal anestezi ile yapılırsa birkaç saat<br />

sonra hasta evine gönderilmekte, genel<br />

anestezi ile yapılırsa bir gün hastanede<br />

yatırılmaktadır. İşlemden sonra bir iki gün<br />

içinde işine ve günlük aktivitelerine geri<br />

dönebilmektedir. Günümüzde 5-7 litre<br />

yağ dokusunun güvenle alınabilmekte<br />

olduğunun altını çizdi.<br />

Liposuction yapılan bölgelere korse<br />

giydirilir. Korse ortalama 1-2 ay kadar<br />

giyilir. Bu süre içinde vücutta şişlik<br />

Op. Dr. Fatih ÇAKIR<br />

Defa Life Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif<br />

ve Estetik Cerrahi Uzmanı<br />

hissedilebilir. Çünkü Liposuction yapılan<br />

bölgelerde ödem, şişlik ve bazen de<br />

morluklar olacaktır. Yağ alınan bölgelerde<br />

sertleşmeler olabilir. 2 ay gibi bir sürede<br />

eski haline gelecektir. Ameliyat sonrası<br />

mevcut diyet ve sporumuza mutlaka<br />

devam edilmelidir. Çünkü Liposuction<br />

işlemi kilo verdirme değil kontur düzeltme<br />

operasyonudur.<br />

Defa Life Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif<br />

ve Estetik Cerrahi kliniğinde Liposuction<br />

Ameliyatları Op. Dr. Fatih ÇAKIR,<br />

tarafından modern teknik ve cihazlarla<br />

(Lipomatik ve 3D Lipo) yapılmaktadır.<br />

Liposuction işlemi sadece ince<br />

kanüllerin gireceği kadar 2-3<br />

mm uzunluğunda küçük kesiler<br />

yolu ile yapılır. Kesiler çok küçük<br />

olduğu ve belirli bölgelerde<br />

gizlendiği için ameliyat sonrası<br />

dönemde herhangi bir kesi izi<br />

göze çarpmamaktadır.<br />

66


ARKA KAPAK İÇİ<br />

67 Mart / Nisan 2021


68<br />

ARKA KAPAK<br />

AUDİ

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!