Çorum Olayları'nın Alevî ve ülkücü tanıkları, 12 Eylül'e müdahil oluyor

More documents

Recommendations

Info

İLLÜSTRASYON: ZAMAN, CEM KIZILTUĞ BU SAYFA, M. FETHULLAH GÜLEN HOCAEFENDİ’NİN SOHBET VE YAZILARI ESAS ALINARAK HAZIRLANMAKTADIR 23 MART 2012 CUMA SAYFA 12 SAYI: 1084 kursu@zaman.com.tr haftanın Duası Kerem ve cömertliğine hudut olmayan Yüce Allah’ımız! Sen’den, kullarının kalblerini bizim Sana iman ve teslimiyetten nebeân eden duygu ve düşüncemize yönlendirmeni.. biz zayıf ve muhtaç kullarını muhafaza ve himayen altına almanı.. Hayy ve Muhyî ism-i celîllerinden gelen nurlarla ölmeye yüz tutmuş gönüllerimize hayat üflemeni.. nezd-i ulûhiyetinden ekstra bir armağan olarak göndereceğin ilm-i ledün ile bilip duyma, duyup tanıma ve marifet ufkumuzu genişletmeni diliyoruz. { Sözün Özü Allah (celle celâluhu), bütün cazibedar güzellikleriyle dünyayı bize vermiş ve onunla bizi imtihan etmektedir. Bize düşen, onun iyi yanlarını almak ve atılması gereken yanlarını atmaktır. Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin bir meşhergâhı olması yönüyle dünya güzeldir. Diğer bir yönüyle ahiretin mezrasıdır. İnsan, ötelerde bir şeyler biçmek istiyorsa, bu tarlaya bol bol tohum ekmeli ve bakımını çok iyi yapmalıdır. Bir diğer yönüyle de dünya, şeytanî ve nefsî hislerin tatmin yeridir ve terki gerekir. Mü’min ciddiyet insanıdır 1 Hiç olmayacak şeylere bile gülme ve laubalilik, Batı kültürünün temelindeki gaflet duygusundan kaynaklanmakta ve bulaşıcı bir hastalık gibi bizim insanımıza da bulaşmaktadır. İnsan, kendi özünü, özündeki derinlikleri, varlığın hedef ve gayelerini ancak imanı sayesinde sezip kavrayabilir. Nereye ve neye yönlendirildiğini, vazife ve sorumluluklarını bilen bir mü’min, büyük bir ciddiyet içinde ve mesuliyet şuuruyla tevcih edildiği hedefe doğru yürür. İmanda kemal ufkuna uyanamamış ve mahiyetindeki acz u fakr duygusu uyarılamamış bir insan ise, önce bencilliğine yenik düşer, kibre girer; daha sonra çalım, caka ve başkalarını hafi fe alma türünden komplekslere kapılır; en sonunda da, şahsî hazlarından gayrı bir şey düşünemeyen bir gurur abidesi ve çeşit çeşit illetlerle malul bir özürlü halini alır. Bu açıdan, bir kimseyi bazı kusurlu ya da eksik yanlarından dolayı küçümseyerek onunla alay etme, onun herhangi bir zayıf noktasını dile dolayarak eğlenme ve her şeyi hoşça vakit geçirmek için bir sebep gibi değerlendirerek hürmetsiz, dikkatsiz ve laubali davranma gibi kötü huylar da iman zaafından kaynaklanmaktadır. Her şeye gülmek, sürekli alay etmek ve laubali davranmak bizim ahlak anlayışımızda yoktur; bu tür illetler bize Batı’dan geçmiştir. Ciddiyetsiz davranma, hep kahkaha atma ve her fırsatta eğlenme Batı ahlakına ait argümanlardır. Maalesef, o toplumlarla münasebete geçtikten sonra onlardaki illetler birer birer bizim insanımıza da sirayet etmeye başlamıştır. Mesela, birkaç leblebiyi yuvarlasanız, onlardan biri diğerine değse, bir de bakarsınız ki bir kahkaha kopuvermiş. Aslında, gülmenin de bir mantığı olması lazım. Peki, leblebinin leblebiye değmesi güldürecek bir hadise midir? Tabii ki değil. Fakat, bu toplum içerisinde, öyle basit bir şey karşısında gülüp eğlenenleri görmek her zaman mümkündür. Biri çay doldururken, bir damla çay bardağın dışına dökülmüş olabilir. Bir damla çayın dökülmesinden dolayı hemen kahkahayı basmanın âlemi yoktur. Heyhat ki, işte bu kadar basit hadiselerle eğlenen garip insanlar çoktur bugünün dünyasında. Evet, bu laubaliliğin arkasında, ona esas teşkil edebilecek bir mantık söz konusu değildir; insanî bir düşünce tarzı yoktur o türlü davranışlarda. Fakat, neylersiniz ki, hiç olmayacak şeylere bile gülme ve laubalilik, Batı kültürünün temelindeki gafl et duygusundan kaynaklanmakta ve sârî bir hastalık gibi bizim insanımıza da bulaşmaktadır. O kültürün insanları, içlerindeki ızdırabı duymamak ve kalblerindeki derin boşluğu muvakkaten de olsa doldurmak ya da unutmak için kendilerini uyutmak zorundadırlar. Dolayısıyla da, bazen alkol ve uyuşturucunun ağında, kimi zaman kumar ve eğlencenin peşinde, bir başka zaman da spor adına yapsalar bile spor sayılması mümkün olmayan gereksiz meşguliyetlerin arkasında ömür tüketir; böylece hayatı duymamaya ve içlerindeki ızdırabı bastırmaya çalışırlar. Ne zaman vicdan- İkindi Sohbetleri 2 İnsan, iman esaslarına iyi inanır ve inancının gereğine göre amel edebilirse, bir yandan güzel ahlaka ulaşmış, diğer taraftan da çirkin huylardan uzak kalmış olacaktır. larının sesini yeniden işitmeye başlasalar, bir kere daha kendilerini oyuna ve eğlenceye verir, her meseleyi bir laubalilik sebebi gibi algılar ve bir müddet daha oyalanırlar. GENÇLİK VE GÜZEL AHLAK Aslında, mehâsin-i ahlakın (ahlak ve huy güzelliğinin) arkasında güçlü bir iman bulunduğu gibi, mesâvî-i ahlakın (kötü huyların ve ahlaksızlığın) temelinde de imandaki eksiklik vardır. Dolayısıyla, insan iman esaslarına iyi inanır ve inancının gereğine göre amel ederse, bir yandan güzel ahlaka ulaşmış, diğer taraftan da çirkin huylardan uzak kalmış olacaktır. Güzel ahlaklı nesiller yetiştirmek ve gençleri mesâvi-i ahlaktan uzak tutmak için önce dinimizin başkalarını hafi fe alma, çirkin lakaplar takma, insanlarla alay etme, her fırsatta gülüp durma ve sürekli laubali davranma gibi kötü huylara bakışı iyi bilinmeli, hayata hayat kılınmalı ve sonra da bunlar diğer insanlara usulünce anlatılmalıdır. El, dil ve gönülle müdahale şeklindeki emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker şartlara göre ve üslubuna uygun olarak yerine getirilmelidir. Özellikle gençlerimizi, lâkaydîlikten ve yılışıklıktan kurtarıp nefi sperestlik ve şahsî haz düşüncesinden uzaklaştırarak birer gaye insanı haline getirmek ve onlardaki gülme ve eğlenme isteğini biraz olsun çile ve ızdırap duygusuyla dengelemek için onlara her şeyden önce öz değerlerimiz ve kendi kültürümüzün esasları öğretilmelidir. VAY HALİNE!... Evet, İslam, bazılarını güldürmek veya eğlendirmek kastıyla söylense de diğer insanları rencide eden bütün söz ve hareketleri kul hakkını çiğnemek olarak kabul etmiştir. Söz, tavır, davranış, işaret ya da yazı ile insanların kusur ve noksanlarını dile dolayıp onları küçük düşürmeyi haram kılmıştır. Başkalarının onur ve haysiyetine dokunan her türlü alay, gıybet, yalan ve iftira gibi sözleri men ettiği gibi, muhatabı tahkir etmek maksadıyla yapılan fi ilî ve sözlü şakaları da yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim, peygamberlerle, iman esaslarıyla ve mü’minlerle alay eden kimselerden de bahsetmiş; onların münafık olduklarını bildirmiş, kötü akıbetlerini nazara vermiş ve inançla alay edilemeyeceğini vurgulamıştır. Ayrıca, mal-mülk sahibi olmayı her şey sayarak, imkânlarının bolluğundan dolayı gurura ve kibre kapılan, sonra da kendi- 3 İslam, bazılarını güldürmek veya eğlendirmek kastıyla söylense de diğer insanları rencide eden bütün söz ve hareketleri kul hakkını çiğnemek olarak kabul etmiştir. ni iyice büyük görmeye başlayarak diğer insanlara tepeden bakıp onları alaya alan kimseleri ve onları bekleyen ateşin dehşetini tasvir etmiştir: “Vay haline her hümeze ve lümeze’ nin “ (Hümeze, 104/1) buyurmuştur; yani, insanları arkadan çekiştiren, başkalarını tahkir etmeyi âdet haline getiren, kiminin gıybetini ederek kimini de yüzüne karşı aşağılayarak insanları küçük düşüren ve kaş göz hareketleri yaparak onlarla eğlenenleri kınamış; “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen kimselerin vay haline!” dedikten sonra onların dûçar olacağı cehennem azabını anlatmıştır. { Meclislerinizi hep sohbet-i Canan meclisi haline getirmelisiniz. Sizi Allah’a yaklaştırmayan, Peygamber Efendimiz’le (sallallahu aleyhi ve sellem) münasebetinizi tetiklemeyen ve O’nu yeniden bütün canlılığıyla içinizdeymiş gibi duymanıza vesile olmayan konulardan yılandan, çıyandan kaçıyor gibi uzak durmalısınız. İman ve Kur’an hizmetine bir yararı var mı konuştuklarınızın? Sözlerinize mevzu yaptığınız husus, dini anlatmanız adına bir fayda vaad ediyor mu? Bir yerde yeni bir hayır müessesesi oluşturmamız için fi kir veriyor mu? Bir ocak daha tüttürme heyecanınızı artırıyor mu? Şayet, bu sorular karşısında cevabınız “evet” ise, her cümlenizde bin bereket var ve Allah’ın rahmeti sizinle beraber demektir. Fakat, öyle değilse, size asıl gayenizi hatırlatmayan duygu, düşünce ve sözlerden fersah fersah uzaklaşmalısınız.. ve bunu bir disiplin haline getirmelisiniz. Özellikle de arkadaşlarınız arasında sözü–sazı dinlenen biriyseniz, malayani şeylerin yapılmasına ve konuşulmasına karşı ciddi tavır koymalısınız. Mesela, bulunduğunuz mecliste birisi “Falan arkadaşın aklı bu meselelere fazla ermiyor.” dese, eğer aklınız başınızdaysa, ya orayı terk etmeli ya da üslubunca o gıybeti sona erdirmelisiniz. Çünkü, bir mü’minin ayıplandığı bir meclis- his dünyası Hüzünlü Gurbet Beynim tıpkı bir sorular harmanı, Kafamda istifham, cevabı sisli; Gezer dururum yorgun ve avare.. Sarmış buğulu hüzün dört bir yanı, Kalbim annemin kalbi gibi hisli; Her hâlim garipliğime emare... Kulaklarımda bir gurbet şiiri, Nağmelerimde poyraz serinliği.. Düşüncem ‘veda’ diyor bu yerlere. Yuvadan ayrıldığım günden beri, Gömdüm sîneme sevinci, neş’eyi; Hasretim şimdi o mavi günlere... ....... Doğ ey ışık, doğ gönlümün içinden! Tasayla dolaştığım bu yerlerde, Bana ruhumun sırlarını duyur.! Bir ses sun o eski bestelerinden, Şu hüzünlü şafakta perde perde.. Açlıkla kıvranan ruhumu doyur..! M. Fethullah Gülen Fasıldan Fasıla Meclislerimizde O beklenmeli!.. te artık Allah’ın teveccühü yoktur. Bu açıdan, bizim atmosferimizde insanları ayıplamanın, en basit şeyleri alay mevzuu yapmanın, ehl-i gafl et gibi laubaliliğe girmenin ve ehl-i dünyayı hatırlatırcasına gülüp eğlenmenin yeri yoktur. Bir araya gelişimizi hep ciddi ruznamelere bağlamamız bizim şiarımız olmalıdır. Evet, mütemadi birer disiplin insanı olarak yaşamalıyız; gelip gitmelerimiz, oturup kalkmalarımız, sohbet mevzularımız, meselelere yaklaşımımız, üslûbumuz ve ses tonumuz itibarıyla bir endâzeden çıkmış gibi imrendirici davranmalıyız. Müzakerelerimizi mutlaka sohbet-i Canan’a bağlamalı, konuşacağımız meseleleri önceden belirlemeli, okuyacağımız metinleri seçmeli, beraber çözeceğimiz problemleri tayin etmeli ve bir araya geldiğimizde mutlaka hayırlı bir iş için gelmeliyiz.. ve oradan ayrılırken de bir müşkili çözmüş olarak ya da yeni bir projeyi tamamlayarak ayrılmalıyız. Cenab-ı Hakk’ın o güne kadar yaptırdıklarını şükür hisleriyle dopdolu olarak yâd etmeli; onları ancak tahdis-i nimet çerçevesinde anmalı; anarken de asla meseleyi kendi başarılarımıza bağlamamalı ve böylece Allah’ın o ana kadar yaptırdığı şeylerle daha sonraki lütufl arına davetiye çıkararak daha başka neler yapabileceğimizi planlamalıyız. SAYFA TASARIM: SEVDE TEKİNKAYA
13 ailem 23 MART 2012 CUMA ZAMAN Soru : Oðlumla saðlýklý iletiþim kurduðum söylenemez. Ergenliðin getirdiði problemleri de eklersek kavgalarýmýz dayanýlmaz bir hal alýyor. Hata yapmasýna dayanamadýðým için herþeyine müdahale ediyorum. Kendisi de bu durumdan þikâyetçi. Aslýna bakýlýrsa ben onun iyiliði adýna bunlarý yapýyorum. Babasý ise sürekli öðütler verir. Onun bu tavrýndan da þikâyetçi. Bana “ Anne, babam bana öðüt vermekten vazgeçsin artýk“ diyor. Açýkçasý ne söylesek , nasýl yaklaþsak bizim çocuða batýyor. Galiba farkýna varmadan hatalar mý yapýyoruz? Cevap : Dinlemeyi öðretmenin birinci þartý kendimizin iyi bir dinleyici olmasýdýr. Çocuk konuþurken çocuðumuzun gözünün içine bakarak aktif bir dinleme çocuða “ben önemliyim“ mesajýnýn yanýsýra dinlemenin de nasýl olmasý gerektiðini öðretmiþ oluruz. Çocuklarýn sohbet ortamlarýnda bulunmasý dinlemeyi öðretme adýna önemli bir adýmdýr. Fakat çocuklarda dinlemeyi bitiren temel sebep yanlýþ ebeveyn tutumlarýdýr. Anne babalar niyeti belki iyi fakat metodu saðlýklý olmadýðý için genelde maksadýnýn aksiyle karþýlýk görürler. Bu yanlýþ tutumlar þunlardýr : Komutan Tutumu: Anne- Baba bütün kontrolün kendisinde olmasý gerektiðini düþünür. Denetiminde olmayan hiçbirþey yoktur. Anne baba þöyle düþünür “Ben ne istiyor- san benim istediðimi istediðim zaman mutlaka yapmalý“ þeklinde düþünür. Ýstekleri yapýlmayýnca tehditler eder. Mesela: “Okumazsan seni tamirci çýraðý yapacam“. Yine bu tür ebeveynler çocuklarýnýn hiç bir isteklerini sýnýrlama yoluna gitmezler. En mükemmelini isterler. Bu tavýr çocuklarý gerer baþarýlý bir çocuk olsa da en küçük bir baþarýsýzlýkta kendini affetmez , bu durumu bir kriz haline getirir.. Sürekli notlar 1 ve 2 olan bir çocuðun 3 gibi bir not aldýðýnda aðlamasý ve ruhsal dengesinin sarsýlmasý bu tutumun bir sonucudur. Öðüt Verme Tutumu: Çocuklarý için her türlü fedakârlýðý yaptýðýný ve mut- w Kalbin dili “Dilleriyle söylemedikleri ve eyleme dönüþtürmedikleri sürece, Allah, ümmetimin kalbinden geçirdiði negatif düþünceleri baðýþlamýþtýr.“ "Özür diliyorum senden ey hayat!" 1 DR. SENAÝ DEMÝRCÝ Kendimce bir "Engelli Günlüðü" tutmaya karar verdim. Bu günlüðün kahramanlarýný, aileleri izin verdiði ölçüde, fotoðraflýyorum da. Tanýyýn istiyorum o kalbi büyük kalýbý küçük kahramanlarý. Bir de onlarýn annelerini, babalarýný, utangaç kardeþlerini, mahzun aðabeylerini, eli koynunda ablalarýný iyi bilin. Bilin de, çocuklarýnýz üst baþlarýný çamurlayarak koþuyorlar diye, koltuklarýn üzerinde zýplýyorlar diye, olmadýk ukalalýklar yapýyorlar diye üzülmemeyi öðrenin. Burada, çocuðunun "ilk adým"ý için bir ömür tüketen anne babalar var. Burada, âmâ kýzýnýn gözünün içine hasret dolu bakýþýný yýllardýr bekleyenler var. Burada, otistik kardeþinin yarým da olsa bir tebessümünü umutla bekleyen küçücük ablalar var. Down Sendromlu aðabeyinin bin bir zahmetle aðzýndan çýkardýðý sözcüklerle mutlu olmayý öðrenmiþ bir ilkokul öðrencisi gördünüz mü? Kardeþinin tekerlekli sandalyeden ayaða kalkamamasýna alýþmýþ, erken yaþta olgunlaþmýþ minik aðabeyler tanýdýnýz mý siz? Küçük kýz kardeþinin de kendi yaþýna geldiðinde yürüyemez olacaðýnýn kendisinden sýr gibi saklandýðý kas erimeli ablanýn gözlerinin içine baktýnýz mý hiç? On yaþýnda her çocuk gibi koþup dururken sadece beþ yýl içinde yürüyemez hale gelip hýzla ihtiyarlamýþ büyük ruhlu gençleri gördünüz mü siz? Bir görseniz onlarý. Bir bilseniz göðüslerine saplanmýþ paslý hançerleri. Belki de, benim gibi, anne baba olduðunuza utanýrsýnýz. Hayattan býktýðýnýza, sevdiklerinize küstüðünüze yanarsýnýz. Gereksiz mutsuzluklar ürettiðiniz için bin piþman olursunuz. Bir babanýn 18 yaþýndaki oðlunun ayakkabýlarýný özenle çýkarýþýný, tekerlekli sandalyesinin aparatlarýný sabýrla söküp yerine takmasýný seyrettim geçen gün. Hayranlýkla ama mahcubiyetle. Kýzýma ayakkabýsýný giymekte nazlandýðý için kýzdýðým anlar geldi aklýma. O babanýn ve annenin "Niye bu bizim baþýmýza geldi!" demek yerine, suskunca, minnet duygusuyla ekibimize teþekkür ediþini kýsa bir film olarak çekmek isterdim. O filmin müziðini bestelemek için en az 15 gün oðlumu tekerlekli sandal- 21 mart hep nevruzla anýlýr, baharýn geliþinin müjdeli tarihidir o. Peki bir de bu günün dünya-down sendromlulular* günü olduðunu biliyor muydunuz? Her ne kadar 21 martý geçmiþ olsak da bu vesileyle özel çocuklarý ve ailelerini hatýrlayalým istedik. Onlar ve aileleri bile hallerine sükrederken biz “ normallerin“ ne kadar da eften püften þeylere üzülüp þükrü unuttuðumuzu hatýrlayalým istedik. 21 mart dünya þükür günü olsa, hergün þükür ama bu gün zirvede olsun sükrümüz inþallah. yede gezdirmem gerek. Onaltýncý günde yürümeye devam edeceðini bile bile de olsa, o 15 günün ýstýrabý ne kemanlar sýzlatýrdý acep. Sonra, hiç kötülük düþünemeyen o meleksi varlýklarýn annelerinin gözlerinin içine bakýþlarý düþüyor aklýma. Down Sendromlu bir delikanlýnýn nasýl da babasýnýn dükkanýna sadakatle koþturduðunu, getir götür iþlerine seve seve baktýðýný, dükkaný ince ince süpürünce mutluluktan nasýl da gözlerinin içinin parladýðýný anlattý annesi önceki gün. Annenin de gözlerinin içi gülüyordu anlatýrken. Ne garip deðil mi, bir düðün hayal edemiyor oðlu için ama lekesiz bir sevinç gözlerinin ta içinde büyüdükçe büyüyor. Utandýrýyor beni. Ömrümün ahirine hayatýn bu mahzun köþesinde nöbet tutmam yazýlmýþ meðer. Dinlenmenin ilk þartý dinlemektir laka baþarmasý gerektiðini ifade ederler.. Biz senin için saçýmýzý süpürge ediyoruz , baban gece gündüz senin için calýsýyor… Bak amcanýn kýzý okudu , nerelere kadar geldi … gibi sürekli akýl verme tutumu da çocuklarda ters teper. Çocuk ders çalýþma alýþkanlýðýný icselleþtirmediyse yani motivasyonu yok hedeflerini doðru belirlememisse öðüt vermenin bir anlamý yoktur. Savcý Tutumu : Savcý suçluyu tesbit etmiþ kiþidir. Bu tutumdaki anne babalar suçluyu önceden belirlemiþlerdir. Ýki kardeþ arasýnda kavga çýksa her zaman için suçlu büyük kardeþtir.. Böyle bir durumdaki Ýlk fýrsatta, bir günümü iþitme engelli gibi kulaklarým kapalý geçirmeyi düþünüyorum. Bir baþka günde de tekerlekli sandalye ile semtimde gezmeyi deneyebilirim. Bir baþka gün elimde bir "beyaz baston"la kaldýrýmlarýn köþelerini ve iniþlerini yoklarken görünebilirim. En zoru da, kucaðýndan hiç inmeyen, belki hiç tebessüm etmeyen, þefkatinin karþýlýðýný yüzünde hiç okuyamadýðýn bir zihinsel engelli çocukla hiç olmazsa bir gün geçirmek... Bir avuç öðrencimiz var þimdilik. Bizden önce o suskun acýlarýn nöbetini devralanlara hayranlýkla bakýyorum. Bu þehrin kaldýrýmlarýný tekerlekli sandalyeye göre yýkýp yeniden yapýyorum hayalimde. Bu þehrin seslerini bir de görme engellilerin kulaðýndan dinliyorum þimdi. Ýþitme engellilerin annelerinden bile duyamadýðý o müþfik sesin açlýðýyla, anne yüzünün her noktasýndan þefkat emmelerini seyrediyorum þimdi. "Öðrenci" mi demiþtim? Düzeltiyorum. Bize öðrettikleri o kadar fazla ki. Ýzninizle "öðretmen" demek istiyorum onlara. Unuttuðumuz mutluluklarý bize yeniden hatýrlattýklarý için. Acemisi olduðumuz sevinçleri bize yeniden öðrettikleri için. Ne güzel öðretmen onlar.. Susarak öðretiyorlar! *Down sendromu nedir? Kromozomlar vücut hücrelerinin çekirdeklerinde bulunur. Bu yapýlarla birlikte bizim karakterimizi, yapýmýzý oluþturan genler de bu kromozomlarýn üzerinde bulunur. Ýnsan vücut hücrelerinin çekirdeklerinde 23 çift, toplam 46 kromozom bulunur. Down sendromunda 21.kromozomda fazladan bir genetik materyal vardýr. Yani bu kromozomun iki tane olmasý gerekirken, down sendromlu kiþilerde üç tanedir. Toplam kromozom sayýsý 47 olur. Down sendromlu çocuklarda farklýlýk olmasýnýn sebebi budur. Fakat bu farklýlýða neden olan faktörün henüz ne olduðu bilinmemektedir. Çözüm noktasý büyük kardeþ kendisine haksýzlýk yapýldýðýný düþünür ve anne babasýný dinlemeyi lüzumsuz görmeye baþlar. Çocuk ne yapsa baþtan suçlu olduðu düþünüldüðü için çocuk anne babanýn mesajlarýna kapalý hale gelir. Uzman Tutumu: Bazý anne babalar biraz kitap okuyunca çevresinde gördükleri olaylara , davranýþlara teþhis koymaya bayýlýrlar. Mesela yaramaz bir çocuk görseler hemen bu “Hiperaktif“ deyiverir. Ya da biraz içe kapanýk üzgün gördüklerine “ Depresif “ teþhisi koyarlar. Bu tutum çocuklarýna karþý da böyledir. Her þeyi kendisi okuduðu için iyi bildiðini sanan bu týp anne babalar da çocuklarýna pek bir þey anlatamazlar. Çocuklarýn davranýþlarýný analiz etmeye baþladýðýmýzda çocuklar bundan sýkýlmaya baþlýyorlar. Ergenlik içindeki çocuklar ebeveynlerindeki bu tutumu “Babam herþeyi bildiðini zannediyor“ þeklinde okur. Teselli Etme Tutumu: Çocuklarýn üzüntülü olduðu durumlarda hiç biþey yokmuþ gibi davranýp, sýrtýný sývazlayýp teselli etmeye çalýþma çocuklarý öfkelendirir. Çocuk bu tür tesellilere deðil kendisinin anlaþýlmasýný ister. Ebeveyn saðlýklý bir empati yapmadýðý için çocuðu anlayamaz , çocuk ta anlaþýlmadýðýný bildiði için anne babasýnýn tesellilerine kapalý hale gelir. Hüseyin Bozan / Aile ve Eðitim Sosyologu , Garbsen w Hikmet damlalarý “Ýbâdetin en fazîletlisi Allah'ý (celle celâluhu) bilip, Allah'ý (celle celâluhu) sevmek ve insanlara faydalý olmaktýr. Bu zirvenin zirvesi de, doðruyu gösteren vicdân ibresiyle her iþte Hakk'ýn hoþnutluðunun gözetilmesi…“ Ümit Burcu 1 Resûlüllüh´a (s.a.v.) bir adam gelerek: -Yâ Resûlüllah! Falanca komþum, hurma saplarýný benim bahçeme koyuyor. Bana eziyet veriyor, dedi. Allah Resûlü o zâtý çaðýrarak, ona: - Filancanýn bahçesine koyduðun hurma saplarýný bana sat, teklifini yaptý. Adam: - Olmaz dedi. Allah Resûlü: - Öyle ise bana hediye et onlarý, dedi. Cimrilik, bir ruh hastalýðýdýr Merhaba Ümit Burcu, ben Türkiye’den köyden geldim. Küçüklüðümden beri tasarruf yapma merakým var. Lazým olmadýkça harcama yapmaz, birikim yapardým. Ailem bunun hep iyi bir þey olduðunu söylerdi. Hangi aile söylemez ki? Lakin evlendim, benim bu para biriktirme hýrsým büyüdü. Maddi sýkýþýklýðýmýz da oldu evliliðimde. Hangi ailede olmaz ki? Bu sýkýntý beni kör hale getirdi. Her þeyden kýsmaya baþladým. 1 kuruþun bile hesabýný yapar oldum. Eþimin kazandýðý paranýn nereye gideceðini bile ayarlamaya çalýþtým. Ve iþ çýðýrýndan çýkmaya baþladý. Eþim kýzmaya, azarlamaya baþladý. Karýþmamamý ve birikim yapmamamý söyledi. Halimize bin þükür düzeldik fakat bu tutumum daha gitmedi. Eþimin harcadýðý paralara seslenmesem de içim gidiyor. Kendimi çok bencil, cimri hissetmeye baþladým. Ne kadar bunun iyi bir þey olmadýðýný bilsem de vazgeçemiyorum. Evliliðim de bu hýrstan nasibini aldý. Ne zaman para kelimesini dile getirsem; eþim direk “para delisi” diyor ve bu da canýmý çok acýtýyor... Biliyorum insan paylaþtýkça çoðalýr ama olmuyor iþte... Sevgilerle Üzgün Sevgili Üzgün kýzým, Geç te olsa hastalýðýný fark edip arayýþa girmen güzel bir davranýþ, tebrik ederim. Cimrilik; tedavi edilmesi gereken ve tedavi edilebilecek tehlikeli bir kalp hastalýðýdýr. Bu hastalýk evliliðini sarsmaya, eþini senden soðutmaya ve hakaretler iþitmene sebep olacak kadar ilerlemiþ. Artýk bundan kurtulmak istiyorsun. Ýki þekilde kurtulabilirsin: 1-Ýlim yolu: Cimriliðin ahlâkî, dinî ve sosyal bakýmdan zararlarýný düþün. Bunlarý anlatan kitaplarý oku. Cimriliðin zararýný bilirsen ondan sakýnýrsýn. Meselâ, yýlaný bilirsen, onu koynunda saklamazsýn. Kurtulmaya çalýþýrsýn. Gazalî’nin cimrilikten kurtulmak için sunduðu reçete: “Cimrilerin durumlarýný ve herkesin onlardan nefret ettiðini düþün. Cimrinin kendisi dahi cimrilerden hoþlanmaz. Cimrileri seven hiçbir cimri yoktur. Cimri insan bunu düþünürse kendisinin de diðer cimriler gibi insanlar tarafýndan aðýr, berbat görüldüðünü, hoþlanýlmadýðýný anlar.” 2-Amel yolu: Ýslâm’ýn emirlerini yaþayarak ikinci bir fýtrat kazanmak. Cömertlik yapa yapa cimrilikten kurtulursun. Rýzkýn Allah’tan olduðuna inan, dua et ve az da olsa bir þeyler vermeye alýþ. “Her sabah iki melekten biri, ‘Ya Rabbi, infak edene karþýlýðýný ver!" diye, diðeri de, "Cimrilik edenin malýný helak et!’ diye dua eder.” (Hadis) Sevgili kýzým, Cimrilik, diðer kalp hastalýklarý gibi ihlas noksanlýðý ve iman zayýflýðý ile ilgilidir. Özellikle ahirete iman konusunda kitap okumaný tavsiye ederim. Dünya için cimri olmaya deðmez. Zengin olmak için de cimrilik yapmaya gerek yoktur. Efendimiz (as): “Allah, tok gözlü olaný zengin eder” buyurarak takip etmemiz gereken yolu gösteriyor. Bize yazýn: mail: umitburcu@eurozaman.de Sprendlinger Land str. 107 63069 Offenbach kýssadan hisse Cimriliðin bu kadarýna pes! Adam bu teklife de: - Olmaz dedi. Allah Resûlü son bir teklifte bulundu: - Peki, cennette karþýlýðý verilmek þartý ile onlarý bana ver! Adam, bu son derece câzip teklife de: - Olmaz, karþýlýðýný verince, Allah Resûlü, þöyle söylemekten kendini alamadý: - Selâm vermekten kaçýnan kimse dýþýnda, (bu güne kadar) senden daha cimrî bir kimseyi görmedim.
Page 1 and 2: 03 Gündem Cevşen âşığı Marov
Page 3 and 4: 03 GÜNDEM Diyalog temsilcisi Georg
Page 5 and 6: 05 GÜNDEM Scheele: Baþbakan artý
Page 7 and 8: 07 SAYFA TASARIM: ŞERAFETTİN YILM
Page 9 and 10: 09POLİTİKA CHP’li vekil tebdil-
Page 11: 11 DIŞ HABERLER ‘İsrail, Batı
Page 15 and 16: 15 GÜNDEM Yurtdışındaki öğren
Page 17 and 18: 17 YORUM Mümtaz’er Türköne Dem
Page 19 and 20: 19 Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ
Page 21 and 22: 21 SPOR KİŞİ VE KULÜPLER AYRI T
Page 23 and 24: f23 SPOR DORTMUND’UN RAKİBİ BAY

Çorum Olayları'nın Alevî ve ülkücü tanıkları, 12 Eylül'e müdahil oluyor

Create successful ePaper yourself

Delete template?

Save as template?