15.01.2013 Views

Çorum Olayları'nın Alevî ve ülkücü tanıkları, 12 Eylül'e müdahil oluyor

Çorum Olayları'nın Alevî ve ülkücü tanıkları, 12 Eylül'e müdahil oluyor

Çorum Olayları'nın Alevî ve ülkücü tanıkları, 12 Eylül'e müdahil oluyor

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

17<br />

YORUM<br />

Mümtaz’er Türköne<br />

Demokratikleşmenin limiti<br />

Bu soru ile başlamak, bugüne ait çözünürlüğü<br />

yüksek bir demokrasi fotoğrafı çekmek için somut<br />

bir çerçe<strong>ve</strong> oluşturma fırsatı sunuyor. Çerçe<strong>ve</strong>yi<br />

daha nesnel bir analizin etrafına yerleştirelim:<br />

İktidarın temerküzü, yani gücün tek elde<br />

toplanması ise mesele, uzunca bir tarih boyunca<br />

böylesine rakipsiz bir iktidara sahip olmamıştık.<br />

Seçilmiş liderlerin, arkasına halk desteği<br />

almış politikacıların gücü mutlak monarklarla<br />

bile mukayese edilemez. AK Parti iktidarının<br />

<strong>ve</strong> bu iktidarı tek başına temsil eden Başbakan<br />

Erdoğan’ın bugün sahip olduğu gücün, tarihte<br />

bir benzeri yok. Atatürk bile bu kadar güçlü<br />

değildi. İktidarı, bürokratik seçkinlerle payla-<br />

Objektif şartlar, anayasa<br />

yapamamış bir AK<br />

Parti liderinin güç kaybedeceğini<br />

gösteriyor.<br />

O zaman anayasa karamsarlığına<br />

bakarak<br />

sadece Erdoğan’ın süreçleri<br />

belirleme gücünün<br />

pratiği hakkında<br />

yorum yapabiliriz.<br />

şıyordu; yeni bir toplum<br />

inşa etmeye giriştiği<br />

için herhalde %<br />

50’nin oyunu serbest<br />

seçimlerde alamazdı.<br />

Nitekim 1931 yılında<br />

Serbest Fırka deneyini<br />

bu iddianın bir delili<br />

olarak kullanabiliriz.<br />

1950-60 yılları arasında<br />

Demokrat Parti’nin<br />

yükselişi sadece ikin-<br />

ci seçime sarkabildi. 1957 seçimleri geldiğinde<br />

DP oyları gerilemeye başlamıştı. Adalet Partisi,<br />

Anavatan Partisi ise kazandıkları ikinci seçimde<br />

bile oylarını muhafaza edemediler.<br />

AK Parti iktidarı bu konuda tam anlamıyla<br />

bir istisna oluşturuyor. 10 yıllık iktidarı boyunca<br />

AK Parti, -yani Erdoğan- arkasındaki halk desteğini<br />

artırarak ilerledi. Bugün araştırmalar AK<br />

Parti’nin oyunun % 54 civarında olduğunu gösteriyor.<br />

Bu kadar geniş bir halk desteğinin karşısında<br />

hiçbir güç duramaz. Arkasındaki halk<br />

desteğinin hakkını <strong>ve</strong>ren bir hükümetin bugün<br />

sahip olduğu güce ulaşması da son derece doğal.<br />

Rakipler teker teker elimine edildi. Askerî<br />

<strong>ve</strong>sayet sona erdi. Devletin sahip olduğu bütün<br />

güçler tek elde toplandı. Devlet hiyerarşisi ilk<br />

defa hükümetin kontrolünde işlemeye başladı.<br />

Demokrasi için olduğu gibi aklınıza gelebilecek<br />

her yönetim biçiminin bir paradoksu vardır.<br />

Teokratik bir yönetimde, Tanrı’nın kimi <strong>ve</strong>kil<br />

tayin ettiğine bakılır. Hiçbir diktatör, halkın<br />

isteklerine karşı uzun süre ayakta kalamaz. Demokraside<br />

halk, yönetme hakkını bir diktatöre<br />

<strong>ve</strong>ya bir seçkin gruba kontrolsüz bir şekilde<br />

devredebilir. Tek istisna, demokrasinin <strong>ve</strong>rdiği<br />

yetkiyi geri alabilme imkânına sahip olmasıdır.<br />

İhsan Dağı<br />

Her halükârda gü<strong>ve</strong>ncemiz kişiler değil kurallardır.<br />

O zaman demokrasinin yazılı olan <strong>ve</strong> olmayan<br />

kurallarına bakmak gerekir.<br />

Sadece demokrasilerde değil bütün siyasî<br />

düzenlerde rekabetin konusu gücün ele geçirilmesidir.<br />

Demokrasi, güç rekabetini herkesin<br />

üzerinde uzlaştığı kurallara bağladığı <strong>ve</strong> bu rekabette<br />

geride kalanlara da gü<strong>ve</strong>nceler sağladığı<br />

için tartışmasız bir üstünlüğe sahiptir. Gücün<br />

doğası her yerde aynıdır. Güç boşluk kabul<br />

etmez. Boş bulduğu alanı hemen doldurur.<br />

Siyasî rekabet bu gücün ele geçirilmesi <strong>ve</strong> elde<br />

tutulması için yapıldığına göre, daha fazla güç<br />

elde etme fırsatı çıktığında kimse geri çevirmez.<br />

Hiçbir iktidar sahibi, “bu kadar güç bana yeter,<br />

daha fazlasını istemiyorum” demez.<br />

“Erdoğan diktatör mü?” sorusunun cevabını,<br />

Başbakan’ın elinde bulundurduğu güce bakarak<br />

<strong>ve</strong>rmek doğru mu? Sorunun cevabından<br />

önce, bu gücün işaretleri üzerinde duralım:<br />

Anayasa konusunda karamsarlık artıyor.<br />

Sivil toplum hareketli. Toplumda bir merak <strong>ve</strong><br />

ilgi var. Çok sayıda öneri Meclis’e ulaşıyor. Anayasa<br />

Uzlaşma Komisyonu saat gibi çalışıyor.<br />

Kimseden “anayasa yapılmasın” gibi bir itiraz<br />

gelmiyor. Peki karamsarlığın sebebi ne? Bir tek<br />

sebebi var: Başbakan takriben altı aydır, anayasa<br />

konusunda tek kelime etmiyor. Başbakan gündemine<br />

almadığı için hepimiz yeni anayasanın<br />

yapılamayacağı endişesine kapılıyoruz. Peki<br />

Başbakan neden gündemine almıyor? Bu sorunun<br />

cevabını ancak Erdoğan’ın siyaset yapma<br />

tarzıyla, strateji hesabıyla <strong>ve</strong> zamanlama anlayışıyla<br />

<strong>ve</strong>rebiliriz. Objektif şartlar, anayasa yapamamış<br />

bir AK Parti liderinin güç kaybedeceğini<br />

gösteriyor. O zaman anayasa karamsarlığına<br />

bakarak sadece Erdoğan’ın süreçleri belirleme<br />

gücünün pratiği hakkında yorum yapabiliriz.<br />

Önceki hafta Erdoğan, yeni “açılım” mesajları<br />

<strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> “bedel ödemeye hazır olduğunu”<br />

söyledi. PKK-BDP cephesinin Nevruz’u<br />

öne çekerek iki koldan tırmandırdığı şiddet<br />

-hem kitlesel hem de bireysel- bu mesaja <strong>ve</strong>rilen<br />

bir cevaptan ibaret. PKK’nın artan şiddeti,<br />

yolun daraldığını gösteriyor. Yolu daraltan<br />

ne? Başbakan’ın bedel ödemeye hazır olduğunu<br />

söylemesi değil mi? Demek ki PKK, kendince<br />

bir bedel ödetmeye çalışıyor.<br />

İşaretlerin ötesine geçelim. Sorunun diğer<br />

şeklini, Osman Can’ın “Demokratikleşmede limit<br />

aşıldı mı?” sorusunu tartışarak devam edelim.<br />

m.turkone@zaman.com.tr<br />

Daha ‘milliyetçi Türkiye’ye doğru<br />

Milliyetçilik dalgasının yeniden yükseldiği bir<br />

dönemdeyiz. Mesele, milliyetçiliğin barındırdığı<br />

devletçi, reaksiyoner <strong>ve</strong> içe kapanmacı eğilimler.<br />

Sorunlarımızı çözen değil katmerleştiren bir<br />

yöne işaret ediyor yükselen milliyetçilik.<br />

Dört ana sorun var önümüzde. Bunlara çözüm<br />

bulamayan siyaset <strong>ve</strong> toplum çareyi milliyetçilik<br />

dozunu yükseltmekte bulur.<br />

Birincisi, Kürt sorunu. Her geçen gün biraz<br />

daha içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Hükümet<br />

sertleşiyor, PKK acullaşıyor. PKK, sempatizanlarını<br />

sokağa saldıkça Türkçü reaksiyonlar artıyor.<br />

Nevruz bir kez daha gösterdi ki PKK’nın sokakta<br />

koyacağı eylemler hükümetiyle <strong>ve</strong> toplumuyla<br />

Türkiye’yi hızla milliyetçi bir savrulmaya itebilir.<br />

Özerklik, statü <strong>ve</strong> tabii ki bağımsızlık sözleri<br />

Türk milliyetçilerinin<br />

Türkiye kritik bir noktada.<br />

Bırakın yeni anayasa<br />

yapmayı, mevcut<br />

demokratikleşme seviyesinin<br />

muhafazası<br />

bile yükselen milliyetçilik<br />

nedeniyle zora girebilir.<br />

Belirleyici olan<br />

AK Parti’nin alacağı pozisyondur.<br />

kimyasını bozuyor.<br />

İkincisi, Ermeni<br />

sorunu. 2015’e doğru<br />

yaklaştıkça Türkiye’ye<br />

yönelik baskılar yoğunlaşıyor.<br />

Fransa ile yaşadıklarımız<br />

küçük bir<br />

provaydı. Mesele daha<br />

da büyüyecek, görünürlük<br />

kazanacak. ‘Ermeni<br />

soykırımı’ sözünü her<br />

işittiğimizde biraz daha içe kapanacağız. Dışarıda<br />

baskı yiyen Türkiye, içeride bu baskıyı yüzleşelim,<br />

konuşalım diyenlere yansıtacak. ‘Hepiniz<br />

Ermenisiniz, Hepiniz Piçsiniz’ pankartı bunun<br />

basit bir habercisi.<br />

Üçüncüsü, Kıbrıs meselesi <strong>ve</strong> bunun tetikleyeceği<br />

Avrupa krizi. Kıbrıs görüşmelerinden<br />

yine bir şey çıkmayacak <strong>ve</strong> Rum Yönetimi temmuz<br />

ayında AB dönem başkanı olacak. Hükümetin<br />

tavrı net; biz de masadan çekileceğiz. Zaten<br />

iyice tıkanan AB süreci resmen dondurulacak.<br />

Yani AB ile nişanı atacağız. Bunu yaparken<br />

de Avrupa’nın ikiyüzlülüğü, Yunan düşkünlüğü,<br />

Türk düşmanlığı gibi bildik temalar işlenecek.<br />

AB ile kopuşun ‘Kıbrıs meselesi’ üzerinden<br />

olması milliyetçiliğin iki kaynağını birden coşturacak;<br />

Batı karşıtlığı <strong>ve</strong> milli dava Kıbrıs... Geçenlerde<br />

hükümetin bir bakanının dillendirdiği<br />

‘Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması’ seçeneğinin<br />

‘masada olması’ durumu bu hatta varılabilecek<br />

noktayı işaret ediyor; içe kapanma, yalnızlaşma<br />

<strong>ve</strong> bunların yaratacağı travmaları yönetmek için<br />

de ‘milliyetçileşme’... Denktaş <strong>ve</strong> onun mirasıyla<br />

yapılan ‘barış’ önümüzdeki dönemde, karşılaşılacak<br />

krizlere karşılık olarak ne tür yeni ‘ittifak’<br />

modelleri olabileceğinin sinyallerini <strong>ve</strong>riyor.<br />

Bu ülke Kürt meselesi, Ermeni soykırım iddiaları<br />

<strong>ve</strong> Kıbrıs davasını aynı anda kucağında bulduğunda<br />

milliyetçilik tavan yapar. Bu üç konu<br />

milliyetçiliğin ‘afrodizyakları’dır; onu uyarır, şahlandırır.<br />

Dikkat edin, bu noktalarda ‘milliyetçi’<br />

kesimlerle ‘ulusalcı’ gruplar <strong>ve</strong> fi kirler arasında<br />

evlilikler de görebiliriz. Sonuçta, bu üç konuda<br />

‘resmî’ <strong>ve</strong> baskın toplumsal görüş dışındaki kanaatleri<br />

seslendirmenin zorlaştığı otoriter bir siyasal<br />

<strong>ve</strong> sosyal iklimde bulabiliriz kendimizi.<br />

Bunlara ek olarak dördüncüsü, etrafımızı saran<br />

dış politika konuları; İran, Irak <strong>ve</strong> Suriye ile<br />

yaşanan gerginlikler... Irak merkezî yönetimi ile<br />

ipler kopmuş vaziyette. Irak Kürdistan Yönetimi<br />

ise ülkedeki karışıklığa bağlı olarak bağımsızlık<br />

ilan etmeye hazırlanıyor. Türkiye hazır mı böyle<br />

bir gelişmeye? Türk milliyetçiliğinin <strong>ve</strong> devletin<br />

kırmızı çizgisi, hatta kâbusudur bu. Kürt sorununun<br />

çözülemediği bir noktada Irak’ın bölünmesi<br />

Türkiye Kürtlerini heyecanlandıracağı gibi, geri<br />

kalan kesimlerdeki bölünme korkusunu da zir<strong>ve</strong>ye<br />

çıkarır. Böyle bir durumu MHP’nin avantaja<br />

çevirmesini önlemek isteyen rakipleri ‘milliyetçilik<br />

yarışı’na kalkışacaklardır. Dahası Suriye ile<br />

neler yaşayacağımız henüz meçhul. Türkiye’nin<br />

de taraf olacağı sıcak bir çatışma kimse için sürpriz<br />

olmaz. Herkes bilir ki, savaşa bulaşan bir ülkede<br />

ilk kabaran şey, milliyetçiliktir.<br />

Sonuç olarak Türkiye kritik bir noktada. Bırakın<br />

yeni anayasa yapmayı, mevcut demokratikleşme<br />

seviyesinin muhafazası bile yükselen<br />

milliyetçilik <strong>ve</strong> buna hasas siyaset nedeniyle<br />

zora girebilir.<br />

Belirleyici olan AK Parti’nin alacağı pozisyondur;<br />

AK Parti yükselen milliyetçi dalganın<br />

üzerinde siyaset yapmaya yönelirse devlet<br />

de otoriterleşir. Yok, milliyetçiliğe teslim olmak<br />

yerine onu dizginlemeyi <strong>ve</strong> yönetmeyi tercih<br />

ederse dalga kırılabilir, Türkiye sakin sulara<br />

ulaşabilir. Bunun için AK Parti’nin Kürt sorununda<br />

‘gü<strong>ve</strong>nlikçi’ politikadan ‘açılım’ <strong>ve</strong> diyalog<br />

yaklaşımına geri dönmesi; Ermeni katliamı<br />

konusunda Dersim katliamı kadar cesur olması<br />

<strong>ve</strong> ezber bozması; dış politikayı içeride milliyetçiliği<br />

kabartacak bir tonda kullanmaktan kaçınması<br />

gerekir. i.dagi@zaman.com.tr<br />

Hüseyin Gülerce<br />

Evren, hâlâ neden öyle zannediyor?<br />

4 Nisan’da hâkim karşısına çıkacak olan <strong>12</strong> Eylül<br />

darbecileri Kenan Evren <strong>ve</strong> Tahsin Şahinkaya,<br />

umulmadık, duyulmadık bir çıkış yaptı.<br />

“Ben kurucu iktidarım” diyen Evren <strong>ve</strong> Şahinkaya,<br />

mahkemeye yolladıkları savunmada,<br />

“Darbe yapmak anayasa suçu değildir. Kurucu<br />

iktidarı yargılamak, ihtilalcinin bir başka ihtilalci<br />

tarafından yargılanmasıdır. TCK’da kurucu<br />

iktidar olma <strong>ve</strong> ihtilal yapma suçu yok. Kanun,<br />

ihtilal teşebbüsünü suç sayıyor.” görüşüne<br />

yer <strong>ve</strong>rdiler.<br />

Acaba 367 mucidi Sabih Kanadoğlu’ndan<br />

yardım mı aldılar? Aklı kim <strong>ve</strong>rdiyse şapka çıkartmak<br />

lazım. Bu yorum, bütün hukuk dala<strong>ve</strong>relerini<br />

arkada bıraktırır. Neymiş; “ihtilal<br />

yapmak suç değil, ihtilale teşebbüs suç”muş…<br />

Yani, “adam öldürmek suç değil, öldürmeye<br />

teşebbüs suçtur” diyorlar…<br />

Bir şey daha aklıma geldi. Ergenekon <strong>ve</strong><br />

Balyoz davaları başladığında <strong>ve</strong>sayetin hukukçusu,<br />

gazetecisi <strong>ve</strong> yazarı olarak temayüz etmiş<br />

bazıları, “efendim, olmamış darbenin davası<br />

mı olurmuş…” diyerek, Evren’in savunduğunun<br />

tersini savunmuşlardı. Diyorlardı ki;<br />

“bazı durumlarda darbe yapılmasını istemek<br />

<strong>ve</strong> bunu düşünce olarak kamuoyuna açıklamak,<br />

ifade özgürlüğü kapsamında”dır… Darbe<br />

teşebbüsü davalarını itibarsızlaştırmak, sulandırmak,<br />

bulandırmak için görmediğimiz<br />

numara kalmadı. Utanma duygusu da kalmadı.<br />

İfade özgürlüğü kapsamına sokmaya çalıştıkları<br />

darbe talebi <strong>ve</strong> hazırlıkları; silahla, provokasyonlarla,<br />

faili meçhul cinayet tertipleriy-<br />

Dağıstan Çetinkaya<br />

Mustafa Ünal<br />

20<strong>12</strong> senaryosu…<br />

CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne sonuç almak<br />

için değil siyaseten başvurduğunu düşünüyordum.<br />

Partinin etkin ismi Gürsel Tekin<br />

şaşırttı beni. Kararın talepleri doğrultusunda<br />

çıkacağından o kadar emin konuştu<br />

ki… Kuru bir umut değil onunki. Bir bildiği<br />

var sanki.<br />

Lafı dolandırmadan ‘Anayasa Mahkemesi<br />

Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun<br />

bazı maddelerini iptal edecek’ dedi. Ardından<br />

bazı hukukî gerekçeler sıraladı. ‘Düzenleme<br />

açıkça anayasaya aykırı’ dedi sözgelimi.<br />

Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresi konusunda<br />

anayasa hukukçuları ikiye bölündü.<br />

Bir kısmı ‘5 yıl’, bir bölümü ise ‘7 yıl’ dedi.<br />

AK Parti belirsizliği yasayla giderdi. CHP biraz<br />

ağırdan aldı. İki ay bekledi. Önceki gün<br />

Anayasa Mahkemesi’ne götürdü.<br />

İki ayın sırrı ne? Başta olağanüstü kurultaylar<br />

olmak üzere parti için sorunların etkisi<br />

olabilir. Gürsel Tekin ‘hukukçuların titiz çalışmasına’<br />

bağladı, ‘Bir gecikme de yok normal<br />

bir süreç’ dedi.<br />

CHP’nin iptalini <strong>ve</strong> yürürlüğünün durdurulmasını<br />

istediği düzenlemenin en<br />

önemli maddesi Cumhurbaşkanı Abdullah<br />

Gül’ün görev süresiyle ilgili olanı… Anamuhalefet<br />

partisi, Gül’ün süresinin ‘7 değil, 5 yıl<br />

olduğu’ konusunda başından beri ısrarcı.<br />

Şimdi top siyasetin sahasından çıktı,<br />

Anayasa Mahkemesi’nin önüne gitti. Kararı<br />

mahkeme <strong>ve</strong>recek.<br />

Ankara’da hesaplar hep ‘7 yıl üzeri-<br />

le, toplumu sindirmek, insanları işkencelerden<br />

geçirmek, hükümeti devirmek, Meclis’i kapatmak<br />

için yapılıyordu…<br />

Dr. Ümit Kardaş, bu zihniyete ne güzel cevap<br />

<strong>ve</strong>rmişti: “Darbe teşebbüsü suçları, anayasal<br />

düzene <strong>ve</strong> bu düzenin işleyişine karşı işlenen<br />

<strong>ve</strong> cezaları, ağırlaştırılmış müebbet hapis<br />

olan soyut tehlike suçlarıdır. Yani suçun ce-<br />

Sayın Evren kendini hâlâ<br />

kurucu iktidar zannediyor.<br />

Çünkü öyle zannetmesi<br />

için cesaret <strong>ve</strong>ren<br />

generaller, gazeteciler,<br />

yazarlar, yargıçlar, barolar,<br />

akademisyenler <strong>ve</strong><br />

işadamları var… Onun<br />

için bize lazım olan, zihniyet<br />

değişimidir.<br />

ne’ yapıldı. Kulislerde sıkça 2014 senaryoları<br />

dillendirildi. Bugünün konusu olmamasına<br />

rağmen Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya<br />

çıkması durumunda AK Parti’nin başına<br />

kimin geçeceği bile tartışıldı. Siyasetin<br />

mekânlarında ‘5 yıl’ hiç öngörülmedi.<br />

Gözler Anayasa Mahkemesi’nde. Konu<br />

sadece hukukî değil aynı zamanda siyasî…<br />

Mahkeme bir sürpriz yapar mı? CHP’nin<br />

Gözler Anayasa<br />

Mahkemesi’nde. Konu<br />

sadece hukukî değil<br />

aynı zamanda siyasi…<br />

Mahkeme bir sürpriz<br />

yapar mı? CHP’nin talepleri<br />

doğrultusunda<br />

‘Gül’ün görev süresi 5<br />

yıldır’ der mi? Anayasa<br />

Mahkemesi ‘5 yıl’ derse<br />

seçim takvimi hemen<br />

işlemeye başlayacak.<br />

zalandırılması için<br />

tehlikenin meydana<br />

gelmesi gerekmez.<br />

İfade özgürlüğü; cebir<br />

<strong>ve</strong> şiddetle işlenen<br />

suçların savunulabileceğidüşüncesinikapsamamaktadır.<br />

Evrensel hukuk,<br />

bu tür insanlık,<br />

demokrasi <strong>ve</strong> insan<br />

hak <strong>ve</strong> özgürlükleri<br />

için tehlikeli <strong>ve</strong> za-<br />

rarlı olan düşünceleri himaye etmemektedir.”<br />

Evren <strong>ve</strong> Şahinkaya’nın, hâlâ “biz kurucu<br />

iktidarız” demeleri, bir zihniyetin ifadesi. Darbe<br />

teşebbüslerini yargılama aşamasına gelmiş<br />

olmamız elbette demokratikleşme adına<br />

önemli bir adım. Fakat asıl önemli olan, darbe<br />

zihniyetinin ortadan kalkmasıdır. Acı ama<br />

gerçek, bu ülkede yarın darbe olsa gazetelerinde,<br />

televizyonlarında bayram havası estirecek,<br />

sokaklara dökülüp “kurtarıcılar”a alkış tutacak<br />

epey insan var.<br />

Sayalım şimdi; kurucu iktidar olduğuna<br />

talepleri doğrultusunda<br />

‘Gül’ün görev<br />

süresi 5 yıldır’<br />

der mi? Böyle bir ihtimal<br />

var mı?<br />

Mahkeme ‘5 yıl’<br />

derse bütün hesaplar<br />

silbaştan. Bunun çok<br />

önemli siyasi sonuçlar<br />

doğuracağı kesin.<br />

Ben başından<br />

beri bu ihtimali düşük<br />

görüyorum. Ancak<br />

Gürsel Tekin’in<br />

sözleri, iki ayın sırrı <strong>ve</strong> CHP’nin heyecanı<br />

‘acaba’ kuşkusu düşürmedi de değil. Kamuoyu<br />

daha çok AK Parti’nin cumhurbaşkanlığı<br />

seçim stratejisiyle ilgili ama CHP’nin<br />

de kayıtsız kalınmaması gereken Çankaya<br />

hesapları var.<br />

Anayasa Mahkemesi’ne başvuru bunun<br />

bir parçası. Kılıçdaroğlu bir süre önce bayram<br />

değil seyran değilken ‘CHP’nin desteklediği<br />

kişi Cumhurbaşkanı seçilecek’ dedi.<br />

23 MART 20<strong>12</strong> CUMA ZAMAN<br />

inanan Evren... “Hukuk dışına çıktık, bunu yol<br />

yaptık, hep böyle gidecek sandık” diyen geçen<br />

dönemin Genelkurmay Başkanı Koşaner…<br />

Daha birkaç gün önce, “28 Şubat bitmedi, nadasa<br />

çekildik” gibisinden laf eden eski Milli<br />

Gü<strong>ve</strong>nlik Kurulu Genel Sekreteri, görevde<br />

iken dolar basarak ekonomiyi kurtarma mucidi<br />

emekli general, hepsi aynı zihniyeti seslendiriyorlar:<br />

Biz asıl iradeyiz…<br />

Hatırlayınız, İlker Başbuğ gözaltına alınma<br />

kararının ardından kameralara konuşurken,<br />

terör örgütü kurmak <strong>ve</strong> yönetmekle suçlanmaya<br />

infi al gösterirken, darbeye teşebbüs suçlamasından<br />

hiç rahatsız olmadı. Bu suçlamaya<br />

bir tepki göstermedi. Neden? Çünkü darbeyi<br />

suç görmeyen bir zihniyetten geliyor. On yılda<br />

bir darbe yaparsan, bir de Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tler<br />

İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinde hâlâ<br />

Cumhuriyet’i koruma kollama görevini, muhtemel<br />

darbeler için gerekçe olarak tutarsan, demokrasiye<br />

müdahaleyi “görev” bilirsen, darbecilik<br />

ithamından utanır mısın?<br />

Sayın Evren kendini hâlâ kurucu iktidar<br />

zannediyor. Çünkü öyle zannetmesi için cesaret<br />

<strong>ve</strong>ren generaller, gazeteciler, yazarlar,<br />

yargıçlar, barolar, akademisyenler <strong>ve</strong> işadamları<br />

var… Onun için bize lazım olan,<br />

zihniyet değişimidir. Farklılıklara tahammülsüz,<br />

ötekileştirici, kendinden saymadıklarına<br />

bir asırdır zulmeden, nefret <strong>ve</strong> düşmanlık<br />

aşılayan, hukuku, özgürlüğü <strong>ve</strong> barışı<br />

defterinden silen bir zihniyetten kurtulmamız<br />

gerekiyor… h.gulerce@zaman.com.tr<br />

d.cetinkaya@zaman.com.tr<br />

Bu sadece temenni mi? Ya da tabana <strong>ve</strong>rilmiş<br />

iyimserlik mesajı mı? Yoksa sonuca dönük<br />

bir planın parçası mı?<br />

CHP’nin gözü öncelikle AK Parti’de…<br />

Bir ihtilaf yaşanmasını bekliyor. Kendi adaylarının<br />

seçilme şansının çok düşük olduğunun<br />

farkında. O yüzden AK Parti’nin karşısına<br />

bir muhalefet bloku olarak çıkacak.<br />

Gürsel Tekin ‘Herkesten oy alabilecek merkezde<br />

bir isim’ dedi. Belli ki cumhurbaşkanlığı<br />

konusu CHP’de çoktan konuşulmaya<br />

başlanmış.<br />

Düne kadar hiç konuşulmazken bugün<br />

kulislerde ‘5 yıl ihtimali var mı?’ sorusunu<br />

soran sorana… CHP’yi heyecanlandıran<br />

Anayasa Mahkemesi’nin ‘Kanun Hükmünde<br />

Kararnamelerle’ ilgili kararı olabilir mi?<br />

Kasım ayındaki oylamada ‘7 – 7’ sonucu<br />

çıkmış, Başkan Haşim Kılıç’ın reyinin ağırlığı,<br />

iptali önlemişti. Bu oy dağılımı acaba<br />

Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu için de bir<br />

işaret sayılır mı? Niye olmasın.<br />

CHP’deki heyecanlı havaya rağmen 20<strong>12</strong><br />

ciddiye aldığı bir senaryo değil ama düşük<br />

de olsa ihtimal… Gerçekleşmesi durumunda<br />

bütün hesapların altüst olacağı muhakkak.<br />

Buna ne iktidar hazır ne de muhalefet.<br />

Anayasa Mahkemesi ‘5 yıl’ derse seçim takvimi<br />

hemen işlemeye başlayacak.<br />

20<strong>12</strong>’nin üç ayı öylesine hızlı, gergin <strong>ve</strong><br />

dolu dolu geçti ki… İnsan sormadan edemiyor;<br />

acaba içinde beklenmedik, sürpriz senaryolar<br />

da mı barındırıyor? m.unal@zaman.com.tr<br />

SAYFA TASARIM: ŞERAFETTİN YILMAZ

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!