08.08.2016 Views

Bu Sayının Teması Korku ve Kaygılarımız

5wus4E1rs

5wus4E1rs

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

en ufak bir fikri olmadığı halde, kasabaya girmenin<br />

mümkün olmayacağına dair keskin <strong>ve</strong> net bir inançla<br />

eşini de yanına alarak geri döner. <strong>Korku</strong>, hareket<br />

kabiliyetini azaltan, hatta zaman zaman sıfırlayan <strong>ve</strong><br />

birey olmanın sınırlılığı konusunda bize ültimatomlar<br />

<strong>ve</strong>rebilen bir duygudur! Zeliha’nın da, Remzi Bey’in<br />

de, Melek Hanım’ın da hareketsizliğinin nedeni<br />

herkesin tek gerçek olduğuna inandığı “korkulması<br />

gereken bir şey var” düşüncesidir.<br />

“Hiçbir şey duymuyor, düşünmüyordu. <strong>Korku</strong>nun<br />

ötesinde bir korku, ürküntünün ötesinde bir<br />

ürküntüdeydi”(ss.51). /“<strong>Korku</strong>yorum, içime<br />

değiyor, başımıza bir iş gelecek... <strong>Korku</strong>yorum”<br />

(ss.62).<br />

Kitapta aktarımı sağlanan duygu, temelde korku<br />

gibi görünse de, yer yer sözcüklerin <strong>ve</strong> cümlelerin<br />

gelişinden kaygı ya da anksiyetenin içerisine de<br />

girebilmektedir. <strong>Korku</strong> daha çok kişinin içinde<br />

bulunduğu anda iken, kaygının daha çok geleceğe<br />

ilişkin algılarımızdan kaynaklı olabileceği <strong>ve</strong><br />

kaynağının bilinmesinin genellikle güç olduğu<br />

söylenebilir. Kitapta da korku ögesinin belirsiz olması<br />

bir yandan kaygıyı andırırken, bir yandan da içinde<br />

bulunulan anın içinde cereyan etmesi onu korku<br />

odağında tutmaktadır. Yaşar Kemal bu anlatımlarıyla<br />

kişinin zihninde yarattığı korku zincirinin somut bir<br />

tehlikeden ya da durumdan; bir timsahtan ya da bir<br />

depremden daha beter olabileceğini göstermeye<br />

çalışmıştır. <strong>Bu</strong> aşamada işin içine bilinçdışı süreçlerin<br />

de dâhil olduğunu, kitaptaki kahramanların aslında<br />

farkında olmadan bu korku sarmalına nasıl<br />

girdiklerini görebilmek de mümkün.<br />

“Üstümde kuşların ağırlığı, kanatları bir hoş, bir<br />

deli. Bir kokuyorlar deli deli. Bir öylesine yanıma<br />

yönüme doldular ki soluk alamıyorum. Soluksuz<br />

kaldım. Birden aklıma tıp etti. Aklıma tıp edince<br />

aklım başıma geldi, her şeyi anladım, hiç insan<br />

yok. <strong>Bu</strong> kasabanın insanları bu kuşlar. Hiç insan<br />

yok” (ss.60).<br />

<strong>Korku</strong> yüksek düzeylerde hissedildiğinde gerçeği<br />

çarpıtma riski de giderek çoğalmaktadır. Daha doğru<br />

bir ifadeyle; aslında bireyler kafalarında korkuya<br />

dair şemaları katı sınırlar içinde <strong>ve</strong> gerçekdışı bir<br />

düzeyde şekillendirdiklerinde, yani korkunun somut<br />

anlamda ortada oluşuna dair sağlıksız düşünceleri<br />

çoğaldığında bu duygu daha güçlü <strong>ve</strong> yıkıcı bir şekilde<br />

hissedilebilmekte <strong>ve</strong> yaşanabilmektedir. Romanda<br />

da benzer şekilde bir güruh insanın gerçekliğine dair<br />

en ufak bir fikirleri olmadığı bir konuda sağlıksız<br />

düşünceler <strong>ve</strong> inançların etkisiyle nasıl bir korku<br />

selinde yüzdüklerini görebiliyoruz. İçlerinden biri<br />

dahi çıkıp “<strong>Bu</strong> kasabada aslında ne olduğuna dair<br />

hiçbir fikrimiz yok, sadece varsayımlarımızdan yola<br />

çıkıp korkudan tir tir titriyoruz. Bir durup düşünelim.”<br />

demiyor, diyemiyor. Çünkü korkunun esaretinde ilk<br />

akıllarına gelene inanmayı tercih ederek, tek bir<br />

alternatif düşünce dahi bulmadan ya da bulamadan,<br />

kaskatı zihinsel sınırlar içerisinde, sorgulamaksızın<br />

bir hayale inanıyorlar.<br />

Çok sonralar kulağımıza ne çalınıyor biliyor<br />

musunuz? Bir kanadı olmayan bir kuş olduğumuz!<br />

İki kanadımız olmasına rağmen ya biz inanıyoruz<br />

ya da inandırılıyoruz; <strong>ve</strong>lhasıl diyoruz ki: “Benim bir<br />

kanadım yok. Olsaydı korkmazdım, uçardım. Ancak<br />

şimdi uçamam çünkü bir kanatla uçulduğu nerede,<br />

hangi zamanda görülmüş Allah’ını se<strong>ve</strong>rsen? Hem ben<br />

uçmayı denesem bile; düşeceksem, düşeceğimden<br />

bunca eminsem neden böyle bir yola sevdalanayım ki?<br />

Hem ben uçmak da istemiyorum, yürüsem de olur...”<br />

Bizler bir bir uzaklaşıyoruz içimizden; korktukça,<br />

ürperdikçe uzaklaşıyoruz kendimizden,<br />

yapabileceklerimizden; aslında yaratabileceğimiz<br />

belki de bir ihtimal dahi olsa mucizelerimizden,<br />

olumlu olan kalp ritmimizden, nefesimizdeki çiçek<br />

kokusundan, bacağımızdaki koşma isteğinden,<br />

kolumuzdaki yazma kabiliyetinden, dilimizdeki yeşilli<br />

sözcüklerden… Biz çok korktukça çok uzaklaşıyoruz,<br />

yapamayız zannediyoruz her şeyi, olmaz diyoruz,<br />

mümkün değil! Oysa korkunun olmadığı diyarlarda,<br />

masallara olan inancımızı çocuklukta bırakmaktan<br />

vazgeçebilirsek eğer, yaşamın da toplumun da<br />

bireyin de yeniden kendini evrimleştirebileceği bir<br />

ütopya olamaz! <strong>Bu</strong> deli bir gerçektir! Saf bir gerçek!<br />

Sonunu beylik laflarla bitirmeyeceğim bu yazının.<br />

Mesela korkmayınız, korkularınızın üstüne gidiniz<br />

filan da demeyeceğim, hatta mümkünse korkunuz.<br />

Bir tek şey fısıldayacağım; korkularınızdan<br />

korkmayınız, onlara gülünüz! Hep böyle sesler gelip<br />

duruyor bir süredir kulağıma: Gülmenin ziyadesiyle<br />

devrimci bir eylem olup, kaotik bütün duygularımızı,<br />

elbette buna korku da dâhil, tahtından ettiğini...<br />

Biliyorum korku bir cehennemdir, inancımızı sarsıp<br />

sorgularsak tatlı bir yola dönebilir... Belki!<br />

“Ceviz ağacı çok değerlidir, ama altında<br />

uyumayacaksın gölgesi ağırdır”(ss.25).<br />

25

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!