Annemin Cennet Bahçesi- My Mother’s Garden of Eden, Tuval üzerine yağlıboya, Oil on canvas, 160 x 200 cm., 2003. Yas 1, Mourning- 1, Tuval, üzerine, yağlı boya, Oil on canvas 80x200 cm.,1994. ('Beyaz ' serisinden) 'Boşluk', 'Şimdi Haberler', 'Örgü', 'Foto-Resimler' ve diğerleri... Atilla İLKYAZ'ın resim macerası son kişisel sergisi 'KIRK YAMA, KIRK HİKAYE' adlı ile devam ediyor. (15 Aralık2017-15 Ocak <strong>2018</strong> Detay Sanat Galerisi ANKARA) Sayfa50
GO Ç Sevil Türedi Dur [ Kendi kararlarını kendileri verebilen cesur kadınlar , kaderlerini şikayetsiz yaşarlar. ] Hava iyice kararmıştı. Yeşil tahta kapının rengi kaybolmak üzereydi. Camın yanında duran gece lambasına uzandı bir parmak gazyağı kalmıştı, olsun yeterdi. Kararlıydı hava aydınlanmadan yola koyulacaktı onu buraya bağlayan hiçbir şey yoktu. Şehre indiği günden beri hiç uyumamıştı , hareket başlamıştı herkes vatana dönüyordu. Bu büyük bir göçtü, köylerde ve kasabalarda son zamanlarda başka hiç birşey konuşulmuyordu. Düşündükce heyecandan nefesi daralıyordu ama korkmuyordu. Lambayı yakmadan önce yağdan biraz parmaklarını ıslattı, usulca tahta sandığa yaklaştı, menteşeleri bir güzel yağladı lambayı yaktı. Gözlerindeki heyecan ışığı lambanın yüzünü aydınlatan ışığından daha güçlü parlıyordu. Biraz bekledi. Sandığı açarken kesik bir kaç gıcırdamadan sonra rahat bir nefes aldı. İğne oyası ucu püsküllü dört küçük kese, usulca uzandı cesaret edemedi geri çekildi, tekrar uzandı başka çaresi yoktu ve küçük keselerini alıp divana oturdu. Sarı güllü basma perdeyi araladı, avlu kapısı akşam bıraktığı gibi aralıktı, sokakta kimsecikler yoktu. Elini kuşağına attı. Tek anne yadigarı kuşağını ,seve okşaya buğulu gözlerle çözdü. Uçları gümüş tel kırma, iğne işi çiçeklerle süslü ,o değerli hatırayı kucağına serdi, üstüne kapanıp saatlerce ağlayabilirdi. Dudaklarını ısırdı, elinin tersiyle gözlerini silerken. Küçük keselerini bir bir açtı.Saydı. Sonra tekrar saydı. Tam yirmiiki sarı lirası vardı hatıra kalan ,savaştan dönmeyen eşinden. Herkes şehit diyordu, şehadet şerbetini içti, dönmez artık. İçi eziliyordu, biraz zayıf narin yapısı söylenenler karşısında daha da küçülüyordu , sanki azalıyordu. Canı yanıyordu canı, sızısını bir kendi birde Allah biliyordu. Yalnız kayınvalidesi dönecek diyordu, esir kampında olduğunu ve bir gün mutlaka geri döneceğini söylüyordu. Önceleri ana yüreği işte kendini oyalıyor zannetmişti. Yıllar geçtikçe, durmadan doğurduğu bebelerine bakması için onu oyaladığını anlamıştı sonunda. Tam yedi yıl oldu. Dile kolay yedi yıl, hep gidenler döndü bir eşinden haber yoktu. Esirler takas da edilmişti, bunu duyduğu bile bir yıl olmuştu neredeyse. Gelse gelirdi. Gelirdi ya ,başka gidecek yerimi var? Duvarda asılı duran ,muska şeklindeki kırkpare iğnedanlığa yaklaştı, incecik parmaklarıyla dokundu her bir parçaya, o da ondan bir hatıra kalacaktı memleketine. En uzun ip takılı iğneyi aldı. Ve sarı liralarını bir bir dikti kuşağına. Sonra sımsıkı kuşandı. Ne bitmek bilmez bir gece , ne buruk bir vedaydı yaşadığı, tek kişilik! Odaya lambanın sarımtırak ışığıyla şöyle bir göz gezdirdi. İlk önce yerde yatan kayınlarına, o üç küçük delikanlıya baktı. Hüseyin henüz ondördündeydi, çatık kaşları uyurken bile yüzüne hakimdi. Onun ileride diktatör bir adam olacağını, kaşları tayin etmişti, Sayfa51