Hedefimiz Günü gören yarını düşünen genç
Camia 4 - IGMG
Camia 4 - IGMG
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
| camia | 16 Kasım 2012<br />
12 Hayatın İçinden<br />
Gerçek hicret,<br />
hataları ve günahları terk etmektir<br />
Fitne zamanlarında, fitneden uzak durmak, Resûlün sünnetine sarılmak ve ibadet ile meşgul<br />
olmak da hicret tanımlamasına dahildir. “Fitneler etrafı sardığı bir zamanda ibadete yönelen<br />
kimse, sanki bana hicret etmiş gibidir” buyurmuştur Allah Resûlü.<br />
İlhan Bilgü<br />
Ashabını üç kez hicrete gönderen ve sonunda<br />
kendisi de hicret edenlerden olan Peygamber<br />
Efendimiz (s.a.v.) Mekke’nin fethedilmesi üzerine<br />
“Bundan böyle fetihten sonra artık hicret yoktur”<br />
buyurmuşlardır. O halde, artık hicret bitti ise hicretin<br />
yalnızca eski Müslümanlara ait olan bir haslet olduğunu<br />
söyleyebilir miyiz? Bu soru yalnızca bugünün<br />
Müslümanlarının cevap aradığı bir soru olmadı. Muhacirlerle<br />
ensar hem ayetlerle hem de Peygamber<br />
Efendimizin ifadeleriyle öylesine övüldü ki, gelecek<br />
olan Müslüman nesiller o ilk nesil Müslümanların<br />
hasletlerini tabir caiz ise kıskanıp<br />
durdular. Peygamberimizin ashabı içinde ne hicrete<br />
katılmış ne de ensardan olmayan binlerce sahabe<br />
vardı. Bu yüzden bizzat Efendimizin ashabı da bu<br />
muhacirlerin ve ensarın hâline gıbta ile bakıyor, aynı<br />
faziletlerin kendilerine de bağışlanmasını niyaz ediyordu.<br />
Ensar, Mekke fethedilince Efendimizin<br />
“Bundan böyle fetihten sonra artık hicret<br />
yoktur” sözünü işittiğinde O’nun Mekke’de<br />
kalacağını zannetmiş ve büyük bir hüzne<br />
dalmıştı. Bunun üzerine Allah Resûlu “Ben<br />
sizinle geliyorum” demiş ve arkasından da artık hicretin<br />
nasıl olabileceğini gelecek Müslüman nesillere<br />
şöyle müjdelemişti: “Hakiki muhacir, Allah’ın yasakladığı<br />
şeylerden kaçan, onları terk eden kimsedir.”<br />
(Buharî, İman, 4) Bu hadisin başka şekillerdeki iki<br />
rivayeti de şu şekildedir: “Gerçek muhacir, hata ve<br />
günahları terk edendir.” (İbni Mace, Fiten, 2 ). “Hakiki<br />
muhacir, Allah’ın üzerine haram kıldığı şeyleri<br />
terk edendir.” (Ahmed b. Hanbel, 3/412) Bir başka<br />
rivayetde hicret iki sınıfa ayrılmış durumdadır: “Hicretin<br />
birisi kötülüklerden hicret, diğeri de Allah ve<br />
Resûlü’ne hicrettir.” (İbnu’l-Esir)<br />
Fitne zamanlarında, fitneden uzak durmak,<br />
Resûlün sünnetine sarılmak ve ibadet ile meşgul<br />
“Hicretin birisi kötülüklerden hicret,<br />
diğeri de Allah ve Resûlü’ne hicrettir.”<br />
olmak da hicret tanımlamasına dahil edilmiştir. “Fitneler<br />
etrafı sardığı bir zamanda ibadete yönelen<br />
kimse, sanki bana hicret etmiş gibidir” buyurmuştur<br />
Allah Resûlü.<br />
Görülüyor ki, Allah Resûlü her ne kadar<br />
Mekke’nin fethinden sonra hicret olmayacağını buyursa<br />
da, hicretin gerçek manasına getirdiği açıklama<br />
ile tüm Müslümanlara hicret etme sevabını<br />
kazanabilecekleri müjdeler sunmuştur. Bu müjde<br />
de, Allah’ın haram kıldıklarından kaçınmak, hata<br />
ve günahları terk etmek, fitne zamanında ibadete<br />
sarılmaktır.<br />
Her gün Hanefilerin vitir ve Şafilerin sabah namazında<br />
okuduğu kunut dualarında da bu manayı<br />
içeren ifadelerle Allah’a yakarışta bulunuruz:<br />
“Ey Allahım! Yalnızca senden yardım<br />
ister, yalnızca senin bağışlamanı diler ve<br />
yalnızca senin bize hidayet vermeni isteriz.<br />
Sana inanır ve Sana tevbe ederiz. Yalnızca<br />
Sana güvenir, yalnızca Sana tevbe<br />
ederiz. Bize verdiğin nimetlere şükreder, onları inkar<br />
etmeyiz. Kim senin nimetini inkar ederse ve her kim<br />
senin nimetlerine karşı gelirse onları da<br />
terk ederiz.”<br />
Hicretin hatırlattıkları:<br />
Hiçbir dava tek kişi ile yücelmez<br />
Mustafa Ur<strong>genç</strong><br />
İslam tarihinin on üç yıllık dönemi Mekke<br />
dönemidir. Mekke dönemi başlangıçta üç yıl<br />
süren gizli, daha sonra yakın akrabayı uyarma<br />
ile başlayan açık davet dönemi ile devam<br />
eden, İslam’ın ayırıcı özelliğinin ortaya konduğu<br />
bir dönem olmuştur. Onun için de bu<br />
dönem alışılagelmiş cahiliye yapısının kırıldığı<br />
bir dönemdir.<br />
Dâru’l-Erkâm dinamizmi<br />
Bu kırılma öyle kolay olmadı. Yeni dinle,<br />
eski din arasında şiddetli bir mücadele yaşandı.<br />
Aileler parçalandı. Öyle ki; anne-baba<br />
müşrik, çocuk Müslüman; koca Müslüman,<br />
eş müşrik. Ardından evden kovulma, boşanma,<br />
evlatlıktan reddedilme, hapsedilme, baskı,<br />
dayak vb. işkenceler yaşandı. Bu ortamda<br />
Müslümanlar, Erkâm b. Ebil-Erkâm’ın evini<br />
kendilerine merkez yaptılar ve geceleri buluşmaya<br />
başladılar. Orada yeni din öğreniliyor;<br />
ayetler ezberleniyor, namaz kılınıyor, evinden<br />
kovulan, aç kalan, işkenceye uğrayan Müslümanlara<br />
kanat geriliyordu. Ama en çok sabır<br />
ve metanet öğretiliyordu. Dâru’l-Erkâm onları<br />
bu noktada yetiştirip hazırlıyordu.<br />
Tehdit dönemi ve Habeşistan hicretleri<br />
Mekkeliler karşılarında o döneme kadar<br />
ezilen bir insan kitlesi bulurken, artık karşılarında<br />
söz sahibi ve sözü dinlenilen insanları<br />
bulmaya başladılar. Bunun için de sadece<br />
tehditlerle kalmadılar, cinayetlere yöneldiler.<br />
Yasir ailesi ilk şehid ailesi olarak tarihe geçmiştir.<br />
Bundan sonra Mekkeliler güçlülere de<br />
saldırmaya başladılar. Bunun sonucu olarak<br />
Peygamberimiz (s.a.v.) ashabından on<br />
beş kişiyi Habeşistan’a hicret ettirdi.<br />
Amaç, Müslümanların güvenliğini sağlamak<br />
ve İslam’ı o diyarlara da anlatmaktı. İkinci hicrette<br />
yetmiş üç kişi daha buraya göç etmişti.<br />
Akabe biatleri<br />
Habeşistan’a hicretlerin ardından Kureyş,<br />
Mekke’de kalanlara yönelik ekonomik ve sosyal<br />
boykot uyguladı. Efendimiz (s.a.v.) bir yandan<br />
davetini Mekke dışına taşımayı planlıyor,<br />
diğer yandan da sabrediyordu. Davetin dışarıya<br />
taşınması planında öne çıkan şehir Taif<br />
idi. Taif, Peygamberimizin davetine istenilen<br />
karşılığı vermemiş ve sonuç olarak oradan da<br />
taşlanarak kovulmuştu. Bu arada miraç olayı,<br />
ardından da Medine hicretinin temellerini teşkil<br />
eden “Akabe Biatleri” gerçekleşmişti.<br />
Tarihte üç defa yapılan Akabe toplantısında<br />
birincisi tanıtım, diğer ikisi ise Peygamber<br />
Efendimiz’e biat ile şekillenmiş tarihî bir<br />
toplantıdır. Bu biatlerin ilkinde Müslümanlar:<br />
“Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmayacaklar; hırsızlık<br />
yapmayacaklar, zina etmeyecekler, ırza<br />
geçmeyecekler, çocukları öldürmeyecekler,<br />
iftira etmeyecekler, haktan ayrılmadığı sürece<br />
Peygamber’e itaat edecekler”di. İkincisinde<br />
ise Peygamberimiz (s.a.v.): “Beni, eşlerinizi ve<br />
çocuklarınızı koruduğunuz gibi koruyacaksınız.<br />
Ben sizdenim siz de bendensiniz. Sizin<br />
savaştığınızla savaşır, barıştığınızla barışırım...”<br />
şartlarını ilave etmişti. Akabe Biatleri’nin<br />
ardından Mekke’de ve Habeşistan’da bulunan<br />
bütün Müslümanlar Medine’ye göç etti<br />
ve Medine hicret şehri oldu.<br />
Medine’ye hicretin kararlaştırılması<br />
Mekke boşaltıldığında Peygamberimiz<br />
ve bazı Müslümanlar hâlâ Mekke’de idiler.<br />
Kureyş, Dâru’n-Nedve parlamentosunda<br />
Peygamberimizi öldürmek, asmak veya sürgün<br />
etmek noktasında görüşler ortaya attılar.<br />
Sonunda her kabileden birer kişiye kılıç verilerek<br />
hepsinin bir anda hücum ederek Peygamberimizi<br />
öldürmesini ve bunun sonucunda<br />
da Hâşimîlerin bu kadar geniş bir kabile<br />
ile savaşmayı göze alamayacağı gerekçesi<br />
ile Peygamberimizin tazminatını ödeyerek bu<br />
belâdan kurtulacakları fikrini Ebû Cehil ortaya<br />
atmış ve bu fikir etrafında karar verilmiştir.<br />
Böylece kana susamış ne kadar ayak takımı<br />
varsa bu iş için kışkırtıldı. Ellerine kılıç verilerek<br />
Peygamberimizin hayatını ortadan kaldırmaya<br />
teşvik edildi. Her şeyi en âlâsı ile bilen Allah,<br />
bu kararı Peygamberine bildirerek hicret emrini<br />
vermişti.<br />
Hz. Ali’nin hicretteki rolü<br />
Peygamberimiz (s.a.v.), müşriklerin düşman<br />
kabul ettikleri ve diğer yandan da en güvendikleri<br />
bir şahsiyet idi. Emanetlerini O’na<br />
teslim ederlerdi. Peygamberimiz Hz. Ali’ye<br />
o gece kendi yatağında yatmasını söylemiş,<br />
kendisine teslim edilen emanetleri de sahiplerine<br />
iade ederek onun da kısa zamanda hicret<br />
etmesini söylemişti. Hz. Ali tereddüt göstermeden<br />
bu teklife “Evet” demişti. Bunun üzerine<br />
Peygamberimiz (s.a.v.) evinin etrafı sarılı olduğu<br />
halde yerden bir avuç kum alarak haydutların<br />
üzerine serpmiş ve böylece haydutları derin<br />
bir uyku tutarak aralarından geçip gitmiştir.<br />
Hz. Ebû Bekir’in hicrette aldığı rol<br />
Gündüzün sıcağının hâkim olduğu bir vakitte<br />
Peygamberimiz doğruca sadık arkadaşı<br />
Ebû Bekir’in evine geldi. Durumu kendisine<br />
bildirdi ve hicret için hazırlık yapmasını söyledi.<br />
Ebû Bekir (r.a.) derhal Adiy b. Dil denilen<br />
bir müşrikten deve kiralayıp, Abdullah b.<br />
Ureykıt isimli kişiyi yol kılavuzu ayarlayarak<br />
gereken bütün hazırlıkları tamamladı. Bundan<br />
sonra Efendimiz (s.a.v.) yol haritasını belirleyerek<br />
Medine’ye “Sevahil” yolunu kullanarak<br />
gideceklerini bildirdi. Sevr dağını emniyet<br />
açısından değerlendirmeyi planladılar. Bu hususta<br />
Hz. Ebû Bekir’in oğlu Abdullah gündüzleri<br />
haber toplayarak geceleyin tenha vakitte<br />
bu bilgileri getiriyordu. Hz. Ebû Bekir’in çobanı<br />
Âmir b. Füheyre de koyunları otlatarak<br />
Abdullah’ın gidip geldiği yerin izlerini silmeye<br />
çalışıyordu. Mağarada üç gün üç gece kaldılar.<br />
Tevbe Suresi’nden bazı ayetler burada<br />
nâzil oldu. Müşrikler mağaranın önüne kadar<br />
gelebildiler ise de, Allah, dostlarını onların<br />
görmelerine izin vermedi. Sonra tekrar dönüp<br />
gittiler. Bundan sonra hicret yolculuğu gerçekleşti.<br />
Hicret esnasında yukardıda anlatılanlar<br />
gibi pek çok hikmetli olay yaşanmıştır. Süraka<br />
b. Cü’şum’un yüz deve kazanmak uğruna<br />
Peygamberimizin peşine düşmesi ve gördüğü<br />
hikmetlerden sonra Müslüman olarak<br />
dönmesi. Göçebe bir ailenin çadırına uğrayıp<br />
yiyecek satın almaları esnasında yaşanan hikmetler<br />
ve Ümmü Ma’bed’in Peygamberimizin<br />
şemaili noktasında en seçkin Arapça kelimelerle<br />
yaptığı anlatımı dikkate değer noktalardandır.<br />
Hiçbir dava, sadece bir kişinin gayretleri<br />
ile yücelmez. İllâ zemin oluşacak ki, zirve<br />
oluşmuş olsun. Peygamberimizin hicreti de<br />
yine bu çerçevede gerçekleşmiştir. Resûlullah<br />
(s.a.v.) Hicrette genel başkan ve planlayıcı,<br />
Hz. Ebu Bekir (r.a.) başkan yardımcısı ve planı<br />
uygulayıcı, Hz. Ali emanetlerin mutemedi,<br />
Esma ve Abdullah b. Ebu Bekir hizmetçi ve<br />
haber toplayıcı, Amir b. Füheyre hedef saptırıcı,<br />
müşrik Abdullah b. Ureykıt ise kılavuz,<br />
yol gösterici rolünü üstlenmişlerdir. Bütün<br />
bunların neticesi olarak tarihimizin en önemli<br />
dönüm noktalarından olan “Medine Hicreti”<br />
gerçekleşmiştir.