Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ayrıntıları, Behçet Cemal'in 1955'te yayınlanan "Şeyh Sait İsyanı" adlı küfür ve komploculuk kokan kitabında<br />
mevcuttur. Bu kepazelik Milli Şefin damadı Metin Toker tarafından da tekrarlanmış, Uğur Mumcu tarafından da<br />
"anti-emperyalist!" bir coşkuyla kutsanmıştı. Şeyh Sait'in yargılanması ile, MİT'in hücre evlerinde "Kürtçülük<br />
oynatılan" kişinin davasının karşılaştırılması yapılamaz. Bu zuldür. Şeyh Sait ve arkadaşlarının avukatları<br />
yoktu. Temyize başvurma hakları yoktu. Mahkeme salonunda Türkiye içinden ve dışından gelmiş yerli yabancı<br />
gözlemci yoktu.<br />
Kürt hareketi, Şeyh Sait direnişini uç noktalarda ve devletin propagandasının etkisi altında ele aldı. Direnişe<br />
sahip çıkılırken mantıklı bir siyasi çıkarsama yapamadı. Direnişe ilişkin tartışmalar daha çok "dini mi, ulusal<br />
mı?" kaygıları etrafında şekillendi. Direnişin "dini veya ulusal motiflerle, ya da her ikisinin birlikte<br />
kullanılmasıyla" yapılmış olması çok önemli değildir. Direnmenin değerini azaltmaz ve Kürdistani olduğu<br />
olgusunu ortadan kaldırmaz.<br />
4.Bölüm<br />
A-1925 sonrası..<br />
1925'ten sonra Kürtlerin 16 yıl boyunca hiç durmayacak tenkil dönemi başlıyor. Daha Şeyh Sait direnişi devam<br />
ederken, İsmet İnönü mecliste yaptığı konuşmada direniş sonrası başvurulacak yöntemleri açıklıyor. Militer<br />
devletin "kırmızı kitabı" devreye giriyor. Ekonomi bakanı olduğu dönemlerde başbakanlığa sunulmak üzere bir<br />
rapor (1936) hazırlayan Celal Bayar şunları söylemektedir:’Doğu illerinde hakimiyet ve idare bakımından<br />
göze çarpan açık bir hakikat vardır. Şeyh Sait ve Ağrı isyanlarından sonra Türklük ve Kürtlük ihtirası<br />
karşılılı şahlanmıştır. İsyan edenleri cezalandırmak için şiddetin manası anlaşılır ve yerindedir. İsyandan<br />
sonra, fark gözetmeksizin idare etmek de, bundan ayrı ve mutedildir.’ Kürtlerin yokedilmesi, göçertilmesi<br />
için "gerekçeler" aranıyor ve bulunuyor. 16 yıl süren bu "tenkil" politikasının ayrıntıları "genelkurmay<br />
Belgelerinde Kürt İsyanları" adı altında orduya dağıtılmıştı 37 .<br />
9-12 Ağutos 1925 tarihleri arasında yapılan Raçkotan ve Raman Tedip Harekatı için öne sürülen gerekçe<br />
şudur:" Ayaklanma ile sözle veya eylemli olarak ilgilenmiş, fakat ilgisini ve izini gizlemiş veyahut Kürtlük<br />
ve irtica ile öteden beri sanık olarak kişilerin ve zümrelerin ellerinde veya evlerindeki yasak her türlü<br />
silah ve yaralayıcı aletler toplanacktır. Ayaklanma bölgeleri cezaevlerinden kaçan bütün hükümlü ve<br />
tutuklular diri veya ölü tenkil edilerek yakalanacak ve diri tutulanlar durumlarına göre şark istiklal<br />
mahkemesine veyahut bölge divanı harplerine gönderilecektir.(...) Bu görevlerin yapılmasında: Silah ve<br />
cephanelerini her ne suretle olursa olsun saklayan ve teslim etmemekte direnenler.;Hükümlü veya sanık<br />
kimseleri saklayan ve yedirip içirenlerle bunlara yataklık yapanlar; Ayaklanma bölgesinde yürürlükte<br />
olan devlet kanunlarına göre; TC'nin ve Türk milletinin mutlak güvenlik ve refahını bozmak veya<br />
cumhuriyet ve devrimin ruhunu za'afa uğratmak ve bu türlü eylem ve hareketlere her ne suretle olursa<br />
olsun katılmak suçu ile Şark İstiklal Mahkemesine gönderilecekler. Erzurum ilinin Kiğı ve Hınıs ilçeleri<br />
de, bu hususun uygulanmasına dahildir." 38<br />
Burada görüldüğü gibi devletin nezdinde "suçun şahsiliği" gibi bir ilke bulunmuyor. Silah toplamak gibi<br />
uydurulan gerekçelerle Kürtlerin katledilmesine zemin yaratılıyor. "En iyi Kürt ölü Kürttür" anlayışından<br />
hareketle tüm Kürtler potansiyel suçlu olarak tanımlanıyor. Raman ve Raçkotan aşiretleriyle sınırlı görünen<br />
harekat ta Erzurum'a kadar taşırılıyor.<br />
Bu harekatın ardından Sason Bölgesi "yasak bölge" ilan edilip 1925-1937 yılları arasında devam eden harekata<br />
başlanıyor. Bu harekatlar da " halkın bir kaç sergerdenin elinde oyuncak olması" iddiasıyla başlatılmıştır. 16<br />
mayıs-17 haziran 1926 tarihleri arasında ise sıra bu kez Ağrı yöresine gelmiştir. 1. Ağrı harekatı'nın gerekçesi<br />
ise " Mart 1926 başlarında Yusuf Taşo ve avanesinden müteşekkil eşkiya Beyazıt'ın Muson bucağına<br />
bağlı kalecik köyünden bir miktar hayvan çalarak Ağrı dağı'na götürmüştü" diye açıklanır! Basit bir<br />
hırsızlık olayı için 28. Alay görevlendiriliyor. İlk harekatttan istenen sonuç alınamayınca 16 haziran'da bu kez<br />
uçakların desteğinde ikinci harekat başlayacaktır.<br />
7 Ekim-30 Ekim 1926 yılı arasında ise Koçuşağı ayaklanması ve bastırılması sözkonusudur.. Gerekçe "vergi<br />
vermemek ve vatan savunmasına katılmamaktır.." Harekat için görevlendirilen kişi Elazığ ve yöre<br />
Komutanı Albay Mustafa Muğlalı'dır 39 . "Koçuşağı Ayaklanması" diye Genelkurmay tarafından nitelenen olay<br />
da görüldüğü gibi "vergi vermemek ve askere gitmemektir." Bu harekat da uçaklarla desteklenmiştir. 8<br />
Ekim'den sonra "asiler(!) teslim olmak" istediklerini, "ancak anlaşmak olanağını bulamadıklarını" bildirirler.<br />
37 Bu bölümde verilen bilgiler tamamen "Genelkurmay belgelerinde Kürt isyanlarý-kaynak yay,1992" adlı<br />
kitaptan alınmıştır.<br />
38 genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları, s.197-198<br />
39 Mustafa Muğlalı Van'da 33 Kürt köylüsünü kurşuna dizmekle tanınıyor. 23 Aralık 1930'da meydana gelen<br />
Menemen olayında da "başrolde" oynuyor ve bu olayda ‘hakimlik’ yapıyor.. O sıralar 1. ordu Komutan<br />
vekilidir. Muğlalı, Menemen olayı için yaptığı "incelemelerde" de "olayın arkasında hain eller ve örgütler"<br />
bulunduğuna kanaat getirmekte zorlanmaz!<br />
17