08.03.2014 Views

önsöz

önsöz

önsöz

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T.C.<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

ĐSTANBUL GÖZTEPE EĞT. VE ARAŞ. HASTANESĐ<br />

RADYOLOJĐ KLĐNĐĞĐ<br />

KLĐNĐK ŞEFĐ: DR. D.ALPER HAYIRLIOĞLU<br />

ÜRETER TAŞLARI TANISINDA 16 KESĐT BĐLGĐSAYARLI<br />

TOMOGRAFĐ VE ULTRASONOGRAFĐ BULGULARININ<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

(UZMANLIK TEZĐ)<br />

DR. HÜDAVERDĐ KARADEMĐR<br />

ĐSTANBUL - 2008


ÖNSÖZ<br />

Uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, her konuda<br />

ilgi ve desteklerini gördüğüm klinik şefim, değerli hocam Rad. Dr. D. Alper<br />

HAYIRLIOĞLU’na,<br />

Bizleri her zaman öğrenmeye teşvik edip, çözüm bulmakta zorlandığımız<br />

durumlarda bizleri destekleyen, bilgi ve birikimlerini her zaman bizimle paylaşan klinik<br />

koordinatörümüz, değerli hocam Rad. Dr. L. Đhsan KURU’ya,<br />

Hastane Başhekimimiz sayın Prof. Dr. Hamit OKUR’a,<br />

Her zaman ve her konuda desteklerini bizden esirgemeyen kliniğimiz uzman<br />

hekimlerine,<br />

Birçok şeyi beraberce öğrendiğimiz asistan doktor arkadaşlarıma,<br />

Kliniğimizde çalışan tüm teknisyen ve personel arkadaşlarıma, sonsuz teşekkür<br />

eder; saygı ve sevgilerimi sunarım.<br />

Dr. Hüdaverdi KARADEMĐR


ĐÇĐNDEKĐLER<br />

GĐRĐŞ………………………………………………………………………….. 1<br />

GENEL BĐLGĐLER……………………………………………………….….. 2<br />

MATERYAL ve METOD………………………………………………….… 41<br />

BULGULAR……………………………………………………………….…. 43<br />

OLGU ÖRNEKLERĐ……………………………………………………….... 48<br />

TARTIŞMA…………………………………………………………………… 55<br />

SONUÇ……………………………………………………………………….. 61<br />

ÖZET………………………………………………………………………….. 62<br />

KAYNAKLAR………………………………………………………….…….. 63


GĐRĐŞ<br />

Üriner sistem taş hastalığı toplumda nisbeten sık görülen ve acil servise sık<br />

başvuru nedenlerinden birisidir. Obstrüksiyona bağlı böbrek toplayıcı sistemi ve<br />

üreterin gerilmesiyle oluşan kolik tarzı ağrı taş hastalığının en sık ve önemli<br />

semptomlarındandır. Üriner kolikli hastalarda öykü, fizik muayene ve laboratuar tetkikleri<br />

tanıda yardımcı olmakla beraber; kesin tanı için ĐVP, USG ve bilgisayarlı tomografi<br />

kullanılmaktadır.<br />

Uzun yıllardır bu hastalarda Intravenöz Piyelografi (IVP) kullanılmıştır. Ancak<br />

küçük taşlarda ve nonopak taşlarda duyarlılığının düşük olması, kontrast maddeye<br />

ihtiyaç duyması ve kontrast maddenin yan etki potansiyelinin bulunması, tetkikin<br />

uzun sürmesi, tetkik öncesi hazırlık gerektirmesi, özellikle obez hastalarda ve gaz<br />

distansiyonu olan hastalarda optimal görüntülemenin yapılamaması gibi dezavantajları<br />

da bulunmaktadır.<br />

Ultrasonografi (US) hastaların değerlendirilmesinde sık kullanılan tanı yöntemi<br />

olup; noninvaziv ve radyasyon etkisi olmaması nedeniyle sık tercih edilmektedir. Ayrıca<br />

günümüzde ultrasonografi cihazları çok yaygınlaşmış, ulaşılması kolay olup, çok<br />

zaman ilk tanı modalitesi durumundadır. Ancak tanı değeri uygulayıcının tecrübesine<br />

ve hastanın obesite, gaz distansiyonu gibi fiziki durumuna bağlı olarak değişmektedir.<br />

Çok dedektörlü bilgisayarlı tomografi (ÇDBT), son yıllarda geliştirilen, hızlı ve<br />

doğru sonuç veren yöntem olup; üriner sistem taş hastalığının tanısında kullanımı giderek<br />

artmaktadır. Kontrast kullanımı gerekmemekte ve abdomen incelemeleri tek bir nefes<br />

tutulması süresinde tamamlanabilmektedir (yaklaşık 20 sn). Bu sayede nefes<br />

tutamamaktan kaynaklanan artefaktlar ortadan kalkmış ve çok hızlı bir inceleme<br />

yapma mümkün olmuştur. Üreter taşlarının saptanmasında kontrastsız multi slice<br />

bilgisayarlı tomografi yüksek duyarlılık ve özgüllüğe sahip olması yanında, akut<br />

ağrıya yol açan diğer patolojilerin gösterilmesi açısından da önem kazanmaktadır.<br />

Araştırmamızın amacı üreter taşı öntanılı olguların tanısında ultrasonografi<br />

ve 16 kesit bilgisayarlı tomografi tetkiklerinin tanı değerlerinin karşılaştırılması ve<br />

buna bağlı olarak başvuran hastaları doğru ve hızlı şekilde yönlendirmektir.<br />

1


GENEL BĐLGĐLER<br />

ÜRĐNER SĐSTEM EMBRĐYOLOJĐSĐ<br />

Fetal dönemde fetus üriner sisteminin gelişimi, genital sistem gelişimi ile<br />

oldukça yakın ilişkilidir. Erken fetal dönemde üriner sistem kanalları erkek genital<br />

sistemi ile birleşik durumdadır. Bu gelişimsel birliktelik bazı doğumsal anomalilerin<br />

neden her iki sistemi birden etkilediğini açıklar. (1)<br />

Anne karnında çocuğun 2. ayın sonuna kadar olan dönemine embriyon,<br />

ondan sonra doğuma kadar olan dönemine fetüs denir.<br />

Üriner sistemin gelişimi nefrik sistem ve vezikoüreteral sistem olarak iki<br />

bölümde incelenebilir. (2)<br />

Đnsan embriyosunda nefrik sistem yukarıdan aşağıya doğru üç gelişim<br />

aşamasından oluşur;<br />

• Pronefron: Rudimenter ve non-fonksiyone kısım<br />

• Mezonefron: Đyi gelişmiş fonksiyone kısım<br />

• Metanefron: Kalıcı böbreklerin geliştiği kısım<br />

Pronefroz dönemi embriyonun 3. haftasının sonu ile 5. haftasının<br />

başlangıcına rastlar, sonra pronefroz yavaş yavaş geriler.<br />

Mezonefron kalıcı böbrekler gelişene kadar ki ara dönem için kullanılan<br />

terimdir. Mezonefrik kanallar kloakaya açılır. Her iki tarafta gonadlar<br />

mezonefronun medialinde gelişir. Mezonefron dejenere olduktan sonra tubuluslar<br />

birleşerek erkek genital sistemini oluşturur, kızlarda ise tubuluslar kaybolur.<br />

Mezonefroz 7. haftanın sonunda biter ve gerilemeye başlar. Mezonefrik veya<br />

wolffian kanalların erkekte birkaç erişkin türevleri vardır.<br />

Metanefron kalıcı böbrekler olup, 5. haftada gelişmeye başlar. Đki<br />

kaynaktan gelişir:<br />

• Üreter tomurcuğu, mezonefrik kanalın kloaka açılma yerine yakın<br />

kısmından gelişir. Üreter, renal pelvis, kaliksler ve toplayıcı tubuluslar üreter<br />

2


tomurcuğundan oluşur. Toplayıcı tubuluslar çok sayıda dal oluşturur ve<br />

mezodermin metanefrik kitlesinde mezenkimal hücre kümeleri oluşumunu uyarır.<br />

Sonrasında metanefrik tubuluslar oluşur ve tubuluslar nefronları oluşturmak için<br />

gelişmeye devam eder.<br />

• Ara dönem mezodermin metanefrik kitlesi. Nefronlar bu metanefrik<br />

kitleden türerler. Fetal böbrekler, karakteristik fetal lobulasyonu oluşturan loblara<br />

ayrılır. Đnfantil dönemde nefronların sayısı arttıkça ve büyüdükçe bu fetal<br />

lobulasyon geriler.<br />

Başlangıçta kalıcı böbrekler pelviste birbirine yakın pozisyonda yerleşir.<br />

Batın büyüdükçe böbrekler de yukarı doğru hareket eder ve birbirlerinden<br />

uzaklaşırlar. 3. ay sonunda 2. ya da 3. lomber vertebra düzeyinde, doğumda<br />

torakal 12 ve lomber 1. vertebra düzeyinde bulunur. Sonuçta böbrekler posterior<br />

batın duvarında retroperitoneal alanda yerleşir. Böbrekler yükselirken önce<br />

üreteropelvik bileşim öndedir, sonra böbrek uzun çapı çevresinde 90 derece<br />

dönerek birleşim içe ve normal yerine geçer. Yükselme esnasında kanlanma<br />

başlangıçta orta sakral arterden, sonra iliak arterden, inferior mezenterik arterden<br />

ve son olarak ta aortadan sağlanır. (3)<br />

Böbrekler yukarı doğru yer değiştirdikçe giderek daha fazla kan alırlar ve<br />

sonuçta aortadan beslenirler. Bu artan kanlanma ihtiyacının, birden fazla renal<br />

arter gelişiminin de nedeni olduğu düşünülmektedir.<br />

Böbrekler adrenal glandlar ile temas edince yukarı doğru yer değiştirme<br />

durur. Böbreklerin yükselmesi yaklaşık 9. gestasyonel haftada tamamlanır. (4)<br />

Böbrek anomalileri %3-4 sıklıkla görülür ve genellikle sayı, rotasyon ve<br />

pozisyon anomalileri şeklindedir.<br />

3


ANATOMĐ<br />

BÖBREKLER<br />

Böbrekler karın arka duvarının en üst kısmında retroperitoneal alanda<br />

yerleşmiş, spinal kolonun her iki tarafında yer alan, solid yapıda oval şekilli birer<br />

organdır. Paravertebral alanda torakal 12 ile lomber 3. vertebra boyunca uzanırlar.<br />

Vertebraya tam parelel olmayıp; üst polleri orta hatta daha yakın, alt polleri orta<br />

hattan daha uzaktadır. Yani üst ucu arkaya, alt ucu batın anterioruna yakındır.<br />

Karın boşluğunun sağ üst kısmında karaciğerin bulunması nedeniyle, sağ böbrek<br />

sol böbrekten 1-3 cm kadar daha aşağıda bulunur. Alt uçları krista iliakadan 2-5<br />

cm yükseklikte olup; sağda daha fazla olmak üzere her iki börek solunumla 1-4 cm<br />

kadar hareketlidir. Bu hareketlilik zayıf kişilerde daha belirgindir. (5)<br />

Böbreklerin uzun çapı 9-13 cm, dış-iç enine çapı 5-6 cm, ön-arka çapı<br />

ortalama 3-4 cm kadardır. Vertical uzunluk daha çok olgunun boyu ile ilişkili olup,<br />

ileri yaşlarda parankimal incelmeye bağlı olarak böbrek boyutları azalır. (6)<br />

Genellikle sağ böbrek soldan 0.5-1.5 cm kadar daha küçüktür. Ağırlığı<br />

erişkin erkellerde 125-170 gr, kadınlarda 115-155 gr kadar olup, erkek böbrekleri<br />

kadın böbreklerinden biraz daha büyük ve ağırdır. Đki böbreğin toplam ağırlığı<br />

vücut ağırlığının yaklaşık 1/240'ı kadardır. Yeni doğan bebeklerde bu oran üç kat<br />

daha büyüktür. Böbrek boyutları magnifikasyon oluşumu ve damar yoluyla verilen<br />

kontrast maddenin böbreklerden atılımı esnasında böbreklerin 1-2 cm kadar<br />

genişlemeleri nedeniyle radyografilerde ultrasonografiye göre daha büyük<br />

çıkmaktadır. (7)<br />

Böbreklerin stenik, orta ve astenik olmak üzere üç çeşidi vardır. Stenik<br />

böbrekler kısa ve geniştir. Astenik böbrekler ise uzun ve ince olup, kaliksleri de<br />

uzundur.<br />

Böbreklerin facies anterior ve facies posterior olmak üzere iki yüzü, margo<br />

medialis ve margo lateralis olmak üzere iki kenarı, ektremite superior ve extremite<br />

inferior olmak üzere iki de kutbu vardır. (8) Margo lateralis konvekstir, sinüs renalis<br />

ile pelvis renalisin bulunduğu margo medialisi ise konkavdır. Margo medialisin bu<br />

şekli ile böbrekler bir fasülyeye benzetilebilir.<br />

4


Facies anterior: Böbreklerin ön yüzleri konveks görünümdedir. Öne ve biraz<br />

da dışa doğru bakarlar. Sağ ve sol böbrekte bu yüzün komşuları farklıdır. Sağ<br />

böbreğin ön yüzünün yukarıda kalan küçük bir sahası sağ böbreküstü bezi ile,<br />

bunun aşağısına kalan geniş saha flexura coli dextra ile ve iç kenarına yakın şerit<br />

şeklindeki dar bir saha duodenum'un ikinci bölümü ile komşuluk yapar. Genellikle<br />

alt ucun medial bölümü ince barsak kıvrımlarıyla komşuluk yapar. Sadece karaciğer ve<br />

ince bağırsaklar ile sağ böbrek arasında periton bulunur. Diğer komşuları ile aralarında<br />

periton bulunmaz, dolayısıyla bunlar fascia renalis'e yapışık durumdadırlar.<br />

Sol böbreğin ön yüzünün medial kenara yakın olan bölümünün üst kısmı gl.<br />

suprarenalis sinistra ile dış kenara yakın geniş bir saha dalak ile böbrek hilusunun<br />

yukarısında ve bu iki saha arasında kalan bölüm mide ile böbrek hilusuna komşu<br />

bölüm pankreas ile alt ucun lateral yarısı flexura coli sinistra ile, medial yarısı da<br />

jejunum kıvrımları ile komşuluk yapar. Bu komşulardan sadece dalak ve jejunum<br />

periton aracılığı ile komşuluk yapar. Diğer komşular ile aralarında periton<br />

bulunmaz, dolayısıyla bunlar fascia renalis'e yapışık durumdadırlar.<br />

Facies posterior: Böbreklerin arkaya ve biraz da iç tarafa bakan arka<br />

yüzleri, gevşek yağ-bağ dokusundan oluşan bir yastık içerisine oturmuş<br />

durumdadır. Böbrekler retroperitoneal organlar olması nedeniyle, arka yüzlerinde<br />

peritoneum bulunmaz. Her iki böbreğin arka yüzleri diaphragma, m. psoas major,<br />

m. guadratus lumborum ve m. transversus abdominis'in üzerine oturur. Bu kaslar<br />

ile böbrek arasında a. subkostalis, ilk bir veya iki a.lumbalis, n. Subcostalis, n.<br />

iliohypogastricus ve n. ilioinguinalis bulunur. Sağ böbreğin üst ucu 12. kosta ile sol<br />

böbreğin üst ucu ise 11. ve 12 kostalar ile komşuluk yapar. Böbreklerle pleura’nın<br />

en alt kısmı olan recessus costodiaphragmaticus arasında diaphragma bulunur.<br />

Margo lateralis: Karın duvarının arka dış kısmına yönelmiş olup dışa, biraz da<br />

arkaya ve yukarı bakar. Sol böbreğin dış kenarının üst kısmı dalak ile komşudur.<br />

Margo medialis: Böbreğin iç kenarının orta kısmı konkav, her iki ucu ise<br />

konvekstir. Bu kenar mediale, birazda öne ve aşağıya bakar. Konkav olan orta<br />

kısmında vertikal yönde bulunan yarığa hilum renale denilir. Buradan damarlar,<br />

sinirler ve pelvis renalis (bazen ureter) geçer.<br />

5


Hilum renale'de bulunan yapıların pozisyonları önemlidir. Bunlar önden<br />

arkaya doğru v. renalis, a. renalis'in 2-3 dalı, üreter ve a renalis'in bir dalı şeklinde<br />

dizilir.<br />

Extremite superior: Alt ucuna oranla daha kalın, daha künt ve birbirine daha<br />

yakındırlar. Gl. suprarenalis üst uca ve biraz da ön yüze doğru oturur.<br />

Extremite inferior: Alt uçları üst uçlarına oranla daha küçük ve birbirinden daha<br />

uzakta bulunurlar.<br />

Böbreği saran kılıflar: Böbreği içten dışa doğru capsula fibrosa, capsula<br />

adipoza ve fascia renalis olmak üzere üç kılıf sarar.<br />

Capsula fibrosa: Böbreğe dıştan gevşek olarak yapışık olan ve onu saran,<br />

ince fakat sağlam bir kılıftır. Böbrek hilusuna geldiğinde iki yaprağa ayrılır. Bu<br />

yapraklardan birisi böbrek hilusunda bulunan yapıların üzerine geçerek, onların<br />

adventisiası olarak devam eder. Diğer yaprak ise hilum renale'den içeri girer ve<br />

papillalar hariç olmak üzere, sinüs renalis'in iç yüzünü döşer. Capsula fibrosa,<br />

sağlam kollagen liflerden yapılmıştır. Kollagen liflerin uzama kabiliyetinin çok<br />

sınırlı olması nedeniyle, böbreğin bazı hastalıklarında capsula fibrosa<br />

genişleyemez ve bu nedenle de çıkarılması gerekebilir.<br />

Capsula adiposa (perirenal yağ tabakası): Capsula fibrosayı dıştan saran<br />

bir yağ tabakasıdır. Ekstraperitoneal yağ tabakasından köken alır. Bu yağ<br />

tabakasının kalınlığı şahsın şişmanlık durumuna bağlı olarak değişir. Ancak<br />

böbreğin ön yüzünde, diğer yüz ve kenarlarına oranla daha az miktarda bulunur.<br />

Bu yağ dokusu böbrek hilusundan geçerek sinüs renalise girer ve sinüs<br />

renalis'deki yapılar arasında kalan boşlukları doldurur.<br />

Fascia renalis (Gerota fasiası): Karın duvarındaki fascia subserozanın capsula<br />

adiposa'yı dıştan saran bölümüne fascia renalis denilir. Peritoneum ile fascia<br />

endoabdominalis arasında fascia subserosa böbreğin dış kenarı yakınında<br />

yoğunlaşır ve iki yaprağa ayrılır. Bu yapraklardan birisi böbreğin ön, diğeri ise arka<br />

tarafından geçerek mediale doğru uzanır.<br />

Corpus adiposum pararenale: fasya renalisin dışında bulunur. Bu yağ<br />

tabakası böbreğin arka yüzünde daha çok bulunur. Solunum hareketleri sırasında<br />

böbreğin de bu hareketlere uyumunu sağlayan perirenal ve pararenal yağ<br />

dokusudur.<br />

6


Fascia renalis’ten kaynaklanan, böbrek damarları ile üreter boyunca<br />

uzanan ve corpus adiposum perirenale’den geçen kollajen bantlar, böbrekleri<br />

pozisyonda tutar. Fascia renalis yukarıda böbrek üstü bezini sarar, aşağıda ise<br />

gevşek bağ dokusuna dönüşerek parietal peritonu karın arka duvarına bağlar.<br />

Böbreklerin Yapısı<br />

Böbrekler, böbrek parankimi ve ve böbrek sinüsünden oluşur. Parankimde<br />

böbrek korteksi ve medullası, böbrek sinüsünde böbrek damarları, boşaltıcı sistem<br />

(major kaliksler-pelvis) ve yağ dokusu vardır.<br />

Medulla renalis: Medulla renalis'i, pyramis renalis (Malpighi piramitleri)<br />

denilen 8-10 adet (bazen 18-20 adet) koni şeklindeki yapılar oluşturur. Bu<br />

piramitlerin basis pyramidis denilen taban kısımları böbreğin dış yüzüne, papilla<br />

renalis denilen tepe ksımları sinüs renalis'e yönelmiştir. Pyramis renalis'ler<br />

birbirlerine değmeyecek şekilde sinüs renalis etrafında dizilmişlerdir. Bunların<br />

aralarında columna renalis (Bertin sütunları) denilen kortikal cevher uzantıları<br />

bulunur. Üç boyutlu olarak düşünüldüklerinde, bir pyramis renalis'in sadece papilla<br />

renalis kısmı hariç olmak üzere, diğer yüzleri tamamen kortikal cevherle sarılıdır.<br />

Cortex renalis: Papillaları hariç olmak üzere, pyramis renalis'lerin her<br />

tarafını saran böbrek dokusudur. Kortikal cevherin iki bölümü vardır. 6 mm<br />

kalınlığındaki birinci bölümü, böbreği bir kabuk gibi sarar. Bu bölüm, capsula<br />

fibrosa ile pyramis renalis'lerin taban kısımları arasında bulunur. Đkinci bölüm ise<br />

böbrek piramitleri arasında bulunur. Sinus renalis'e kadar uzanan bu ikinci bölüm<br />

kesitlerde pyramis renalis'ler arasında bir sütun şeklinde görülürler.<br />

Sinüs renalis: Hilum renale böbrek içinde böbrek şeklinde olan sinüs renalis<br />

denen boşlukla devam eder. Sinüs renalisde pelvis renalis'in üst bölümü, calix<br />

renalisler, böbrek damarlar ve bunlar arasındaki boşlukta da yağ dokusu bulunur.<br />

Böbreğin damarları: A. renalis'ler her iki tarafta 1. ve 2. Lomber vertebralar<br />

arasındaki discus intervertebralis hizasında dik açı ile aorta'dan ayrılır. Ancak<br />

böbreklerin pozisyonundan dolayı, sol arter sağ arterden biraz daha yukarıda<br />

bulunur. A. renalis'ler böbreğin hacmine göre kalın damarlardır. Bu da kısa<br />

zamanda böbrekten fazla miktarda kanın geçmesini sağlar. Bu damarlar böbreğin<br />

hem fonksiyonel damarları, hemde besleyici damarlarıdır. Böbrekler aşağı<br />

7


sarktıkları zaman a. renalis'ler de aşağı çekilerek uzar ve daralırlar. Bu nedenle<br />

böbreklerden kanın geçişi zorlaşabilir. A. renalis'ler hilum renalis'e gelince böbrek<br />

segmenti sayısınca genellikle beş dala ayrılırlar. A. segmantalis denilen bu<br />

dalların çoğu, pelvis renalis'in ön tarafindan geçer. A. segmentalis'ler sinüs<br />

renalis'de tekrar dallarına aynlarak calix renalis minor'ların çevresinde columna<br />

renalis'lere girerler. Böbrek lobları arasında uzanan bu dallara a. interlobaris<br />

denilir. A. interlobaris'ler kortikal ve medullar cevher hizasında yan tarafa kıvrılarak<br />

iki cevher arasında bir kavis şeklinde uzanırlar. A. arcuata denilen bu arterler<br />

birbirleriyle anastomoz yapmazlar. A. arcuata'lardan dik olarak çıkan ince dallara,<br />

böbrek lobcukları arasında uzanımlan nedeniyle a.interlobularis adı verilir.<br />

A.interlobularis'lerden yan taraflara uzanan ince dallara arteriola glomerularis<br />

afferens denilir. Bunlar capsula glomerularis'in (Bowman kapsülü) damar<br />

kutbundan girerek içeride rete capillare glomerulare denilen kılcal damar yumağını<br />

oluşturur. Bu kılcal damar yumağı, tekrar birleşerek arteriola glomerularis<br />

efferens'i oluşturur. Bu da, arterin girdiği kutuptan v.interlobularis'e açılır. V.<br />

interlobularis de arterleri takip ederek sırasıyla v. arcuata, v. interlobaris, v.<br />

segmentalis ve sonuçta v. renalis olarak v. cava inferiora açılır. Sağ renal venin<br />

seyri kısadır ve doğrudan vena kava inferiora girer. Sol renal ven genellikle sol<br />

gonadal veni, sol sürrenal veni ve sol lomber venleri de toplar.<br />

Renal toplayıcı sistem: Bir böbrekte 4 ile 18 arasında renal papilla bulunur.<br />

Her bir papilla minör kaliksler tarafından sarılır. Gelişim esnasında sıklıkla bazı<br />

renal piramitler birleşir ve buna birleşik palilla (compaund papilla) denir. Bu durum<br />

daha çok üst ve alt kutupta görülür. Birleşik palilla varlığında intrarenal reflü<br />

sonucu oluşabilen bakteriyel enfeksiyonlara bağlı renal skar gelişimi sıktır. Minör<br />

kaliksler daralarak boyun veya infindubulumları oluşturur ve bunların birkaçı<br />

birleşerek 2 veya 3 majör kaliksi meydana getirir. Toplayıcı sistem anatomisi<br />

kişiden kişiye, hatta bir kişinin her iki böbreğinde bile çok büyük farklılıklar<br />

gösterebilmektedir. Kişinin her iki böbrek toplayıcı sistemi birbirinin tıpa tıp aynısı<br />

değildir. (9)<br />

Majör kalikslerin birleşmesi ile pelvis oluşur. Renal pelvis küçük ve<br />

tamamen böbrek içine yerleşimli olabileceği gibi, daha hacimli ve ekstrarenal<br />

yerleşimli de olabilir. Renal pelvisler üreter ile devam eder.<br />

8


ÜRETERLER<br />

Üreteropelvik bileşimden başlayan, üreterovezikal bileşimde ve intramural<br />

bölümü ile mesane ile birleşen, ortalama 25-30 cm uzunluğunda, lomber vertebra<br />

transvers prosesleri üstlerinden geçerek uzanan boşaltıcı kanallardır. Sağ böbrek<br />

sola göre daha aşağıda olduğu için, sağ üreter sola göre 1 cm kadar daha kısadır.<br />

Üreterler m. psoas major'un önünde ve peritonun arkasında olmak üzere, lomber<br />

vertebra transvers prosesleri boyunca yukarıdan aşağıya ve biraz da mediale<br />

doğru seyir göstererek a. Đliaca communis’in iki’ye ayrıldığı yerden hemen sonra<br />

a.iliaca externa’yı çaprazlar. Sonra da pelvisin lateral duvarı boyunca ilerleyerek<br />

mesaneye girer.<br />

Üreter, pars abdominalis ve pars pelvica olmak üzere iki bölümden oluşur.<br />

Bu bölümler hemen hemen birbirine eşit uzunluktadır.<br />

Pars abdominalis: Üreter'in pelvis renalis ile linea terminalis arasında<br />

uzanan bölümüdür. Bu bölüm m. psoas major'un medial yarısı ile peritoneum<br />

arasında, fascia subserosa içerisine gömülü olarak bulunur.<br />

Sag ureter, v. cava inferior'un hemen lateralinde uzanır. Ön yüzü yukarıdan<br />

aşağıya doğru pars desendens duodeni, a.colica dextra, a.ileocolica, radix<br />

mesenterii ve ileum'un son bölümleri ile komşudur.<br />

Sol Üreter a. testicularis (ovarica), a.colica sinistra, colon sigmoideum ve<br />

mesocolon sigmoideum ile komşudur.<br />

Pars pelvica: Üreter'in linea terminalis ile mesane arasında uzanan<br />

bölümüdür. Önce, pelvis'in lateral duvarında, inc.ishiadica major'un ön kenarı<br />

boyunca aşağıya doğru uzanır. Spina ishiadica hizasında yön değiştirerek,<br />

mediale doğru uzanır ve mesanenin fundus kısmına girer. Üreter burada<br />

erkeklerde vesicula seminalis'in üst bölümünün ön tarafında bulunur ve ductus<br />

deferens'i arkadan çaprazlar. Vesikülo seminalislerin uç kısımlarının önünden<br />

mesaneye girer. Kadında ise, a. uterinaları çaprazlayarak lig. latum içine girer.<br />

Serviks uteri ve vagina forniks'lerinin yanından geçerek mesane arka duvarına<br />

girer.<br />

Üreter'in son bölümü mesane venleri tarafından sarılmış durumdadır. Üreter<br />

mesane duvarlarına oblik olarak girerler ve hemen hemen 2 cm kadar mesane<br />

9


duvarı içindedir. Mesanenin iç yüzündeki trigonum vesici'nin dış köşesinde<br />

bulunan yarık şeklindeki ostium ureteris aracılığı ile mesaneye açılır. Üreterin<br />

mesaneye açıklığı valv şeklindedir. Bu valv idrarın mesaneden üreterlere geri<br />

dönmesini önler.<br />

Üreterin Fizyolojik Darlıkları<br />

Üreter kalibrasyonu uniform olmayıp, renal pelvis ile mesane arasındaki yol<br />

boyunca 3 yerde darlık gösterir.<br />

Birinci darlık; üreteropelvik bileşke olup 2-3 mm genişliğindedir. Burası<br />

üreterin en dar yeri olmakla birlikte kolayca dilate olabilir.<br />

Đkinci darlık; iliak arterlerle çaprazlaştığı noktadır (Genişlik: 4 mm).<br />

Üçüncü darlık intramural üreterdir (Genişlik: 3-4 mm).<br />

Darlık bölgeleri, üreter taşlarının takılma noktalarıdır.<br />

Üreter'in yapısı: Tunica mukoza, tunica muscularis ve tunica adventitia<br />

olmak üzere üç tabakadan oluşur. Renal kalisiyel yapılar, renal pelvis ve üreterler<br />

düz kas ile sarılı olup; bu düz kaslar iç tabakada longitüdinal, dış tabakada sirküler<br />

ve oblik olarak seyrederler. Böbrekte üretilen idrar aktif peristaltik hareketlerle<br />

mesaneye iletilir. Üreterleri saran ince adventisyal tabaka üreteral kan damarları<br />

ve lenfatikleri içerir.<br />

Arterleri: Üreter'i besleyen esas dallar a.renalis, a. testicularis (a.ovarica) ve<br />

pars abdominalis aorta'dan gelen dallardır (rr.ureterici). Ayrıca a. iliaca interna, a.<br />

uterina, a. vesicalis superior, a. vesicalis inferior'dan (erkekte) beslenir.<br />

Venleri: Üreter etrafında bir ağ oluşturur ve arterleri takip ederler.<br />

Üreterlerin sinirleri: üreterlerin sinirleri komşu olduğu plexsus renalis, plexus<br />

aorticus abdominis, plexus hypogastricus superior, plexus hypogastricus<br />

inferiordan gelir. Afferent (ağrı) lifleri ise sempatik liflere katılarak medulla<br />

spinalis’in T12 ile L1veya L2 segmentlerine bağlanır.<br />

10


MESANE (VESĐCA URĐNERĐA)<br />

Mesane yerleşim olarak pelvis inferiorunda, peritoneal kavite anteriorunda<br />

ve pubik kemiklerin hemen arkasında yer alır. (10)<br />

Mesanenin şekli ve büyüklüğü ihtiva ettiği idrar miktarına ve yaşa gore<br />

değişir. Bebeklerde ve çocuklarda mesane ekstrapelvik olma eğilimindedir. (11)<br />

Erişkinde maksimum hacmi yaklaşık 500 cc’dir. Mesane orta hat organıdır<br />

ve idrar ile dolduğunda simetrik olarak genişler. Özellikle üst kısmında uterusun ve<br />

sigmoid kolonun basısına ait çökme görülür. Mesane içinde trigon olarak<br />

adlandırılan alanda üretral orifis ve üreterik orifisler bulunur. Üretral orifis mesane<br />

boynu olarak bilinen alanda yer alır. Mesane boynunun ve trigonun şekli ve<br />

pozisyonu sabit iken, diğer mesane alanlarının şekli ve pozisyonu mesanedeki<br />

idrar miktarına bağlı olarak değişebilmektedir. Mesane superior-anterioru periton<br />

ile kaplıdır. Periton mesane yüzeyine gevşek bir şekilde tutunur ve subserozanın<br />

bağ dokusu mesanenin adventisya tabakasını oluşturur. Adventisyanın altında 3<br />

katmanlı muskularis tabakası yer alır.<br />

1- Dış veya longütidinal kas tabakası<br />

2- Orta veya sirküler kas tabakası<br />

3- Đnternal longitüdinal kas tabakası<br />

En iç’te mukozal tabaka yer alır. Mesane duvarı normalde düz ve eşit<br />

kalınlıkta olup; duvar kalınlığı mesane distansiyonu arttıkça azalır. (12)<br />

Mesanenin erkelerde lig. puboprostaticum, kadınlarda da lig.<br />

pubovesicale’ye tutunan collum vesicae’si hariç olmak üzere; ekstraperitoneal yağ<br />

dokusu içinde nisbeten hareketlidir. Normalde pelvis minörde yerleşmiş olan<br />

mesane dolduğu zaman karı ön duvarının ekstraperitoneal yağ dokusu içinde<br />

yukarıya doğru yükselerek, pelvis majora girer. Dolu mesane göbek seviyesine<br />

kadar yükselebilir. Mesanede her zaman bir miktar idrar bulunur, bu da organa<br />

tam ya da tama yakın yuvarlak bir şekil verir.<br />

Bir kadavranın boş ve kasılı mesafesinin facies süperior, fasies<br />

inferolateralisler ve facies posterior olmak üzere dört yüzü, apex vesicae, corpus<br />

vesicae, fundus vesicae, collum (servix) vesicae ve uvula vesicae olmak üzere<br />

beş bölümü bulunur.<br />

11


Apex vesicae (ön uç); mesanenin symphysis pubica’nın üst kenarına doğru<br />

uzanan uç kısmıdır.<br />

Corpus vesicae; apex ve fundus vesicae arasında kalan bölümdür.<br />

Fundus vesicae; arka duvarda bulunan ve biraz konveks olan bölümdür.<br />

Fundus vesicae kadınlarda vagina’nın, erkeklerde ise rektum’um ön duvarı<br />

ile komşuluk yapar.<br />

Collum vesicae (servix vesicae); fundus vesicae ile facies inferolateralislerin<br />

birleştiği yerdir.<br />

Uvula vesicae; trigonum vesicae’nin ostium urethrae internum’un arka<br />

duvarına uzanan kısmındaki hafif kabarık yerdir.<br />

Mesane, os pubis’ler, m. Obturatorius internus ve m. Levator ani ile arkada<br />

da rektum veya vejina tarafından oluşturulan yatak üzerine oturur.<br />

Mesane fascia vesicalis denen gevşek bağ dokusu ile çevrelenmiştir.<br />

Mesanenin duvarlarının esasını m. Detrusor vesicae oluşturur. M. detrusor<br />

vesicae’nin erkeklerde collum vesicae’ye doğru uzanan lifleri istemsiz çalışan m.<br />

sphincter urethrae internus’u oluşturur. Işın tarzında dağılan bazı lifler de ostium<br />

urethrae’nın oluşmasına katılırlar. Collum vesicae’daki kas lifleri erkeklerde<br />

prostatın fibromusküler dokusu içinde devam eder. Kadınlarda collum vesicae’de<br />

m. sphincter ürethra internus yoktur. Kas lifleri uzunlamasına seyreder ve ürethra<br />

duvarındaki kas lifleri ile devamlılık gösterir. Trigonum vesicae’nin köşelerinde<br />

ostium üreteris ve ostium ürethrae internum bulunur. Üreterler mesane duvarında<br />

aşağı-içe doğru oblik olarak uzanırlar. Mesane içi basıncın artması üreterin<br />

intramural bölümünün duvarlarına basınç yaparak birbirine yaslar ve artan<br />

basıncın etkisiyle idrarın üreterlere geçmesine engel olur.<br />

Mesanenin mukoza, submukoza, muskularis ve seroza tabakaları bulunur.<br />

Arterleri: mesaneyi besleyen başlıca arterler a. Đliaca internanın dallarıdır.<br />

A.vesicalis süperior mesanenin ön-üst bölümünü besler. Fundus ve collum<br />

vesicae’yi erkeklerde a.vesicalis inferior, kadınlarda ise a. vesicalis inferior yerine<br />

a. vaginalis’in ince dalları besler. Mesaneyi ayrıca a. obturatoria ve a. glutea<br />

inferior” un dalları da besler.<br />

12


Venleri: Mesanenin venleri, mukoza altmda, kasların arasında ve dışında<br />

bulunan üç ven ağından gelen kanı toplar. V. iliaca interna’ya dökülen mesanenin<br />

venleri arterlerine eşlik eder ve aynı ismi alırlar.<br />

Lenf nodları: Her iki cinsiyette de mesanenin üst yüzünden gelen lenf<br />

damarları nodi iliaci externi’ye açılırken, fundus vesicae’den gelenler nodi iliaci<br />

interni’ye açılırlar. Collum vesicae’den gelen bazı lenfatikler nodi sacralis ve nodi<br />

iliaci communis’e dökülürler.<br />

Mesanenin innervasyonu: mesanenin parasempatik lifleri nn. Splanchnici<br />

pelvici’den gelirler. Bu lifler mesane duvarındaki m. detrusor vesicae’ye motor<br />

inervasyon sağlar ve erkeklerde m. sphincter urethra internusu inhibe eder.<br />

Mesanenin gerilmesiye uyarılan visceral afferent lifler, parasempatik merkezi<br />

uyararak, her iki cinsiyette mesane duvarına kontraksiyon yaptırırken, erkeklerde<br />

m. sphincter urethrae internus’u da gevşeterek idrarın üretrhraya geçmesini<br />

sağlar. Yetişkinlerde bu refleks idrar yapmaya uygun zamana kadar beyin<br />

tarafından baskılanır.<br />

ÜRETHRA<br />

Erkek üretrası; mesanedeki idrarı ostium ürethrae internum’dan alarak,<br />

glans penis’in ucundaki ostium ürethrae externum aracılığı ile dışarıya taşıyan kas<br />

yapılı tüptür. Pars intramuralis (pars preprostatica), pars prostatica, pars<br />

intermedia (pars membranacea) ve pars spongiosa olmak üzere dört bölümde<br />

incelenir.<br />

Kadın üretrası: Kısa olan kadın üretrası mesanenin ostium ürethrae<br />

internum’undan öne-aşağıya doğru symphysis pubicanın once arkasında, daha<br />

sonar da aşağısında ilerler ve vestibulum vaginae’de bulunan ostium ürethrae<br />

externum’da sonlanır.<br />

13


Şekil: 1 Şekil: 2<br />

Şekil 1 ve 2: Böbrekler ve komşulukları (1: arkadan, 2: önden görünüş)<br />

Şekil 3: Böbreğin ortadan kesiti; sinüs renaliste bulunan damarlar ve yağ<br />

uzaklaştırılmış (Sobotta anatomi atlasından)<br />

14


Şekil 4 (üstte): Üreterlerin son kısımları ile birlikte mesane<br />

Şekil 5 (altta): Mesanenin uzunlamasına ortadan açılmış durumda önden<br />

görünüşü (Sobotta anatomi atlasından)<br />

15


ÜRĐNER SĐSTEM TAŞ HASTALIĞI<br />

Üriner sistem enfeksiyonları ve prostat patolojilerinden sonra üriner sistemi<br />

en çok etkileyen patoloji taş hastalığıdır. Önemli bir acile başvuru sebebidir. Taşı<br />

kimyasal bileşimi, yapısı hakkında çok detaylı bilgiler olmasına rağmen, taş<br />

hastalığı etiyolojisi mutlak anlamda aydınlatılamamıştır.(13)<br />

Üriner sistem taş hastalığı toplumun %10-15’ini etkileyen bir durum olup;<br />

erkeklerde 1.5-3 kat daha fazla görülmektedir. (14)<br />

Türkiye’de taş hastalığı insidansı yaklaşık %15 olarak bulunmuştur ve en<br />

sık görülme yaşı 45 ila 55 yaşları arasındadır. En sık prevalans Güneydoğu<br />

Anadolu Bölgesi’ndedir.<br />

Ailesinde taş öyküsü olanlarda taş hastalığı görülme olasılığı iki kat daha<br />

artmaktadır ve bunlarda erken nüks görülme insidansı daha yüksektir.<br />

Böbrek taşı olan hastalarda tekrarlama oranı ilk taş oluşumundan itibaren 5<br />

yıllık bir süre içinde % 50'den yüksek olarak bildirilmektedir.<br />

Đdrardaki sitrat miktarının yüksek olması üriner sistem taş hastalığı<br />

açısından koruyucu kabul edilir. Sosyoekonomik düzeyi düşük toplumlarda taş<br />

oranı daha yüksek olup, sosyoekonomik düzeyi düşük toplumlarda mesane taşı,<br />

sanayileşmiş ülkelerde böbrek taşı sık görülür. (15)<br />

Sıcak iklimlerde yaşayan bireylerde dehidratasyon nedeniyle ürik asit<br />

taşlarının görülme insidansı artar.<br />

Edinsel veya doğumsal ciddi iskelet deformitesi olan hastalarda, immobil<br />

hastalarda taş görülme sıklığı artar. Obezite üriner taşlar için bir risk faktörüdür.<br />

Böbrek malformasyonları (ektopik böbrek, atnalı böbrek gibi) idrar drenajını<br />

bozarak üriner sistem taşlarının oluşumuna zemin hazırlar.<br />

Beslenmenin de taş hastalığı oluşumu üzerine etkileri vardır. Taş<br />

hastalığının dünyada artmasının protein ve karbonhidrattan zengin, liften fakir<br />

beslenme sonucu olabileceği düşünülmektedir. Lifli gıdalar barsakta kalsiyumu<br />

bağladıkları için idrarda kalsiyum konsantrasyonu azalır. Özellikle gıdalardaki<br />

sodyum içeriği barsaktan kalsiyum emilimini artırdığından taş oluşumunu<br />

artırmaktadır.<br />

16


Hiperparatiroidizm,<br />

Hiperkalsiüri (absorptif, renal, rezorptif),<br />

Hiperoksalüri ( diyete bağlı, primer hiperoksalüri, enterik hiperoksalüri),<br />

Hiperürikozüri ( proteinden zengin gıdalarla beslenme, gut hast., glikojen<br />

depo hast., myeloprolifetratif hastalıklar ve kemoterapisi, çeşitli maligniteler),<br />

Hipositratüri ( idiopatik, distal renal asidozis. Kr. Diare sendromu),<br />

Hipomagnezüri,<br />

Sistinüri (heterozigot tip, homozigot tip: çok önemli),<br />

Ksantinüri (ksantin oksidaz enzim yetersizliği),<br />

Üriner obstrüksiyon,<br />

Üriner sistemdeki yabancı cisimler,<br />

Üriner sistemle iştiraki olan fistüller,<br />

Üriner sistem tümörleri,<br />

Nekrotik doku parçaları,<br />

Üreterdeki konjenital veya akkiz obstrüksiyonlara sekonder (üreterovezikal<br />

darlık, üreterosel, ektopik üreter, üreteral darlıklar, tümörler, yabancı cisim), ve<br />

üriner enfeksiyonlar taş hastalığı için etiyolojik faktörlerdir.<br />

Taşlar idrar yollarının boşaltıcı kanalları içerisinde oluşurlar ve inorganik ve<br />

organik öğelerden meydana gelirler. Đnorganik elementler; kalsiyum, magnezyum,<br />

oksalat, fosfat, ürik asit, sistin ve ksantindir. Organik öğeler ise büyük moleküllü<br />

mukopolisakkaritlerdir. Taş oluşumunda taşı oluşturan maddelerin idrarda<br />

yoğunluğunun artması önemlidir. Taşların çekirdeğini büyük oranda<br />

mukopolisakkaritler oluşturur. ayrıca kan pıhtısı, dökülmüş epitel gibi yabancı<br />

maddeler de çekirdek oluşturabilir.<br />

Yapılarına Göre Taş Çeşitleri<br />

Kalsiyum oksalat taşları: En sık görülen taşlardır ve tüm taşların ortalama<br />

1/3’ünü katkısız oksalat taşları ve ortalama 1/3’ünü kalsiyum oksalat ve apatit<br />

karışımı taşlar oluşturur. Bu durumda üriner taşların yaklaşık %70’i oksalat<br />

taşlarıdır. Kalsiyum oksalat taşları, kalsiyum fosfat ve kalsiyum karbonat<br />

taşlarından sonra üçüncü derecede ışınyoğun taşlardır.<br />

17


Apatit (bazik kalsiyum fosfat) taşları: apatit taşlarının katkısız ve karışık<br />

çeşitleri vardır. Bu taşlar kalsiyum fosfat bileşimlerinin karışımından oluşurlar.<br />

Magnezyum amonyum fosfat taşları: (strüvit, enfeksiyon) taşları: karışık<br />

yada katkısız çeşitte olur. Işınyoğunluğu kalsiyum bulunan taşlardan daha<br />

düşüktür. Stoghorn taşlar oluşur. Üre parçalayan proteus türü mikroorganizma ile<br />

idrar alkali olur, magnezyum amonyum fosfat taşları oluşur. Daha çok kadınlarda<br />

görülür. Struvit (enfeksiyon) taşları kadınlarda bakteriyel enfeksiyonun<br />

geçmemesinin başlıca nedenidir. Taşların içinde yaşayan bakteriler vardır. Strüvit<br />

taşları üriner taşların yaklaşık %15 kadarını oluşturur. (16)<br />

Kalsiyum hidrojen fosfat taşları: %2 oranında bulunur.<br />

Kalsiyum karbonat taşları: genellikle fosfat taşları ile karışık olarak<br />

bulunurlar. Işınyoğunlukları çok yüksektir.<br />

Ürik asit taşları: katkısız ya da karışık şekilde bulunurlar. Katkısız ürik asit<br />

taşlarının yoğunluğu düşüktür. Karışık ürik asit taşları kalsiyum oksalat ya da apatit<br />

içerirler. Ürik asit taşları tüm üriner sistem taşlarının % 5-10’unu oluşturur.<br />

Sistin taşları: Enzim eksikliği nedeniyle sistin atılımı arttığında sistinüri ve<br />

taş oluşumu meydana gelir. %1-2 oranında görülür.<br />

Ksantin taşları: Çok seyrek görülen taşlardır. Metabolizma bozukluğu<br />

sonucu oluşur.<br />

Matriks taşları: Matriks özdeklerinden oluşurlar. Bu taşlarda yeryer dağınık<br />

kalsifikasyonlar vardır. Matriks taşları varlığında toplayıcı sistemde kitle<br />

görünümleri bulunur. Bulunduğu yerin biçimini alıp, koraliform görünümü<br />

oluşturabilirler. (17)<br />

Üriner sistem taşlarının büyük bölümü radyoopaktır. Sistin taşları yarı opak, saf<br />

ürik asit ve ksantin taşları ise radyolüsendir.<br />

ÜRĐNER TAŞ HASTALIĞINDA SEMPTOMLAR<br />

AĞRI: Eğer böbrek taşı tıkayıcı nitelikte ise kolik tarzında ağrı oluşturur.<br />

Renal pelviste, kalikslerde yerleşmiş taşlar kısmi tıkanma yaparsa lomber bölgede<br />

künt tarzda bir ağrıya neden olur. Renal kolik, üreter ile toplayıcı sistemin<br />

18


gerilmesi ve hiperperistaltizm nedeniyle oluşur. Böbrek kapsülünün gerilmesi<br />

nedeniyle kolik tarzında olmayan künt ağrı oluşur.<br />

Akut kolik tarzda yan ağrısı olan hastaların %60-95’inde üreteral kalkül vardır.<br />

(18)<br />

Mukozal irritasyon, inflamasyon, ödem, hiperperistaltizm gibi lokal olaylar<br />

da ağrıya neden oluşturur. Özellikle ödem, serbest sinir uçlarının gerilmesine bağlı<br />

olarak kolik tarzında ağrı yapabilir. Üreter taşları, taşın üreterin herhangi bir<br />

bölümüne yerleşmesiyle semptom verir. Ağrı ve semptomlar taşın bulunduğu<br />

bölgeye göre değişken olabilir. Proksimal üreter taşlarında aralıklı lomber ağrı<br />

(kolik) görülür. Taşın distalde pelvise doğru inmesiyle ağrı karın bölgesine yayılır.<br />

Distal üreter taşlarında ağrı aynı taraf kasık ve genital alana yayılır. Üreterovezikal<br />

bileşke taşlarında vezikal irritabilite semptomları görülebilir.<br />

HEMATÜRĐ: Taşın kaliks veya pelvis mukozasında travmatize etkisi<br />

sonucu hematüri görülür. Hastaların çoğunda mikroskobik hematüri görülür.<br />

Makroskopik hematüri aralıklı makroskobik hematüri veya çay renginde idrar<br />

şeklinde kendini gösterebilir.<br />

ENFEKSĐYON: Magnezyum amonyum fosfat (stürvit) taşları enfeksiyon<br />

taşlarıdır. Kalsiyum fosfat taşları da üriner enfeksiyonla birlikte görülebilir. Tıkanma<br />

varlığında tüm taşlar staz sonrası enfeksiyona sebep olabilir. Enfeksiyonun<br />

gelişmesi duyulan ağrıda da farklılıklara yol açar. Üropatojen bakteriler ürettikleri<br />

endotoksinler ve ekzotoksinler nedeniyle üreterin peristaltizmini değiştirir.<br />

ATEŞ: Đdrar yollarında taş ile birlikte görülen ateş ürolojik acil durumlardandır.<br />

Ateş, taşikardi, hipotansiyon ve ciltte vazodilatasyon görülmesi ürosepsisi gösteren<br />

klinik belirtilerinden biri olabilir.<br />

BULANTI-KUSMA: Otonom sinir sistemine ve böbreklerle midenin çölyak<br />

ganglion aracılığı ile olan ortak innervasyonuna bağlı olarak, renal kolik esnasında<br />

bulantı ve kusma sık izlenmektedir.<br />

TAŞ HASTALIĞINDA FĐZĐK MUAYENE: Taş hastalarının büyük kısmı renal<br />

kolik nedeni ile başvurur. Renal koliği olan hastalar rahat edebilecekleri bir pozisyon<br />

bulamazlar. Taş hastalannda sıklıkla terleme, taşikardi ve takipne bulunur.<br />

Rahatsızlığa bağlı tansiyon yükselmesi görülebilir. Obstrüksiyona enfeksiyon eşlik<br />

etmiyorsa ateş yükselmesi olmaz. Akut üst idrar yolu tıkanıklığında görülen<br />

19


kostovertebral açı hassasiyeti uzun süreli tıkanıklıklarda görülmeyebilir. Bu gibi<br />

durumlarda gelişen hidronefroza bağlı olarak böbrek ele gelen bir kitle olarak<br />

hissedilebilir.<br />

LABORATUAR BULGULARI: Taş hastalığında idrar tahlilleri ve gerekirse<br />

kültürleri yapılr. Sıklıkla mikroskobik hematüri gözlenir. Enfeksiyonun birlikte<br />

bulunduğu hastalarda idrarda lökositlerde artma, taş tamamıyla tıkayıcı olmadıkça<br />

piyüri ve bakteriüri saptanır. Eğer kristalüri varsa taşın etyolojisi hakkında bilgi<br />

verir (sistin, kalsiyum oksalat, ürik asit gibi). Idrar pH'sı da önemlidir. Yirmidört<br />

saatlik idrarın toplanması metabolik olarak taşın değerlendirilmesi için kullanılır.<br />

Kan biyokimyası ile de serumda kalsiyum, fosfor, ürik asit, kreatinin, üre, protein ve<br />

alkalen fosfataz bakılır.<br />

AYIRICI TANI: Üriner taşlar diğer retroperitoneal ve peritoneal patolojileri<br />

taklit edebilir. Akut batına ilişkin komple bir ayırıcı tanı listesi gerekir.<br />

• Akut apandisit<br />

• Peptik ülser<br />

• Tıkayıcı olan veya olmayan safra taşları<br />

• Akut renal arter embolizmi<br />

• Abdominal aort anevrizması<br />

• Ektopik veya farkına varılmayan gebelik<br />

• Over kist torsiyonu ve benzeri over patolojileri<br />

• Kadın pelvik patolojileri<br />

• Divertikül hastalığı<br />

• Barsak tıkanıklığı<br />

• Lomber disk hernisi<br />

• Abdominal tümörler<br />

• Boğulmuş inguinal herniler<br />

• Epididimit<br />

• Orşit<br />

20


Taş Hastalığının Komplikasyonları<br />

• Enfeksiyon<br />

• Hidronefroz<br />

• Ksantogranülomatöz pyelonefrit<br />

• Böbrek yetmezliği<br />

• Skuamöz hücreli karsinom<br />

ÜRĐNER OBSTRÜKSĐYON<br />

En sık olarak taşlar üriner sistem obstrüksiyonu nedenidir. Radyolojinin rolü<br />

obstrüksiyonun yeri, derecesi ve etiyolojisinin belirlenmesidir. Obstrüksiyon; akut,<br />

subakut veya kronik, devamlı veya aralıklı, tam veya kısmi, intrarenal, postrenal,<br />

supravezikal veya infravezikal, unilateral veya bilateral olabilir. Renal pelvis ve<br />

kalikslerdeki genişlemeye pelvikaliektazi denir. Birlikte renal parankimde basınç atrofisi<br />

de varsa bu tablo hidronefroz olarak adlandinhr. Aslında patolojik bir terim olan<br />

hidronefroz radyolojide, parankim atrofisi olsun veya olmasın toplayıcı sistem dilatasyonu<br />

için kullanılmaktadır. Hidronefroz, pelvikaliektazinin derecesine göre hafif, orta ve şiddetli<br />

olarak derecelendirilir ve dört greyde ayrılarak değerlendirilir. Greyd 1'de kalisiyel<br />

sistemde minimal küntleşme görülür. Greyd 2'de kalisiyel sistemde hafif genişleme<br />

ile birlikte kalisiyel fomikslerde belirgin küntleşme vardır, fakat papillaların negatif gölgeleri<br />

kaliks içerisinde görülmeye devam eder. Papilla gölgelerinin görülmediği yuvarlaklaşmış<br />

kalisiyel sistem greyd 3'ü gösterir. Greyd 3 te parankimal incelme de vardır. Aşırı<br />

derecede kalisiyel balonlaşma, parankimde ileri derecede incelme, şiddetli<br />

malfonksiyon veya nonfonksiyon greyd 4 olarak değerlendirir. (19)<br />

Hidronefrozu Taklit Eden Durumlar<br />

* Ekstrarenal pelvis<br />

* Parapelvik kistler<br />

* Reflü<br />

* Konjenital megakaliksler<br />

* Papiller nekroz<br />

* Persistan diürezis<br />

21


* Renal arter anevrizması<br />

* Arteriovenöz malformasyonlar. (20)<br />

Üreterdeki genişlemeye hidroüreter denir. Obstrüktif veya nonobstrüktif olabilir.<br />

Üreterde, iliak arteri çaprazladığı kesimin proksimalinde genellikle segmental fuziform<br />

bir genişleme görülebilir.<br />

ÜRETER OBSTRÜKSĐYONU NEDENLERĐ<br />

Đntralüminal nedenler;<br />

• taş<br />

• pıhtı<br />

• papiller nekrozda dökülmüş papilla<br />

• fungus topu (candida)<br />

• yabancı cisim (stent parçası)<br />

Üreter duvarı ile ilişkili nedenler;<br />

• konjenital üreteropelvik bileşke darlığı<br />

• yeni düşürülmüş taşa bağlı ödem<br />

• enflamatuar striktür ve ödem<br />

• benign ve malign tümörler<br />

• Üreterosel<br />

Ekstralüminal nedenler;<br />

• retroperitoneal fibrosis<br />

• endometriozis<br />

• pelvic lipomatozis<br />

• gebelik<br />

• ekstrensek tümör invazyonu<br />

• anormal damarlar veya anevrizmaya bağlı vasküler bası<br />

ÜRĐNER TAŞ HASTALIĞINDA RADYOLOJĐK GÖRÜNTÜLEME<br />

DĐREK RADYOGRAFĐ: Üriner sistem taşlarının direk grafide saptanmaları<br />

için radyoopak olmaları gerekir. Çok yoğundan aza doğru üriner sistem taşları;<br />

kalsiyum fosfat, kalsiyum karbonat, kalsiyum oksalat, magnezyum amonyum<br />

22


fosfat, sistin taşları, ürat taşları ve matriks taşlarıdır. Strüvit taşları buzlu cam<br />

görünümünde olurlar, laminasyon gösterirler ve koralliform taşların içeriğinde de<br />

bulunurlar.<br />

Ürik asit taşları ya hiç görünmez ya da çok silik gölge verirler. Sistin taşları<br />

silik görünürler. Matriks taşları düz grafide saptanamaz. Düz grafide üriner taşların<br />

%60 kadarı saptanabilmektedir.<br />

Büyük taşlar kolaylıkla görülebildiği halde, fekal materyal, bağırsak gazı, ve<br />

kemiklere ait yapıların (vertebraların transvers proçesleri ve sakrum)<br />

süperpozisyonu nedeniyle küçük taşlar gözden kaçabilir. (21)<br />

Flebolitler ya da kalsifiye mezenterik lenf nodlarını DÜSG’de çoğu zaman<br />

üreteral kalkülden ayırt etmek zordur. Bu dezavantajlarının yanı sıra ürolitiazis<br />

şüphesi olan hastalarda direkt üriner sistem grafisi (DÜSG) genellikle hasta<br />

tanısında ucuz, ilk basamak yöntem olarak kullanılmaktadır. Üriner kalkülün tanısı<br />

bilgisayarlı tomografi gibi başka bir modalite ile yapılmış olsa bile; direkt radyografi<br />

kalkülün progresyonunun takibinde kullanılabilir. (22)<br />

Çapı 5 mm’ den büyük ve BT atenüasyon değeri 300 HU’ nün üzerinde olan<br />

üriner kalküller direk radyografide saptanabilir. (23)<br />

Hasta acil değilse bir gün önceden pürgatif verilerek barsak temizliği<br />

yapılması tanı değerini artıracaktır. Hasta masada supin pozisyonda, kaset<br />

hastanın sırt tarafında, tüp ön tarafta olarak ksifoidden simfiz pubise kadar olan<br />

kısım grafiye dahil olacak şekilde, kaset alt ucu simfizis pubis’in üst kenarının 4 cm<br />

kadar altına gelecek şekilde, maksimum yumuşak doku kontrastı için düşük voltaj<br />

kullanılarak (60-65 kV), 30x40 cm veya 35x43 cm’lik kasete grafi alınır. (24)<br />

Grafide böbreğin yeri, büyüklüğü ve pozisyonu, mesane, psoas kaslarının<br />

konturları, aksiyal iskeletin büyük bölümü, patolojik ve fizyolojik kalsifikasyonlar,<br />

batın içi intestinal gaz dağılımı ile akciğer bazalleri değerlendirilir. (25)<br />

Üriner sistem dışı kalsifikasyonlar taşla karışabilir. Bunlardan en çok<br />

görüleni flebolit ve kalsifiye mezenterik lenf nodlarıdır. Flebolitler, tipik olarak<br />

santralinde lüsent alanı bulunan yuvarlak konfigürasyonda kalsifikasyonlar olup,<br />

gerçek pelvis içerisindedirler. Çoğu 1 cm’den küçüktür. Ancak çok sık<br />

izlendiğinden ureter taşlarından ayırt etmek imkansız olabilmektedir. Mezenterik<br />

lenf nodları ise tipik noktasal kalsifikasyon gösterirler.<br />

23


ĐNTRAVENÖZ PYELOGRAFĐ (ĐVP)<br />

Venöz yolla dolaşıma verilen kontrast maddenin böbreklerde konsantre olup<br />

toplanması ve böbreklerin toplayıcı sistemine atılması ile böbrek fonksiyonu ve anotomisi<br />

hakkında bilgi veren bir tetkiktir. Venöz yoldan verilen noniyonik düşük osmolariteli<br />

kontrast maddeler, iyonik ve yüksek osmolariteli olanlara göre daha güvenlidir ve hasta<br />

tarafından daha kolay tolere edilmektedir. Verilen kontrast maddenin üriner<br />

sistemden atılımı glomerüler filtrasyon ile olmaktadır. ĐVP tetkiki sırasında böbrekte<br />

kontrast maddenin izlenmesinin nefrografik ve pyelografik fazları vardır. Nefrogram<br />

fazının mevcut olması, obstrüksiyon olsun ya da olmasın böbreğin fonksiyone<br />

olduğunu gösterir. Böbreğin glomerüler filtrasyon hızı ve verilen kontrast maddenin<br />

dozu nefrogramı etkiler. Kontrast maddenin kalikslere atılımı pyelogramı oluşturur.<br />

Kontrast maddelere aşırı duyarlılık, gebelik, renal yetmezlik ile birlikte olan<br />

diabetes mellitusu olan olgularda ĐVP kontrendikedir. (26)<br />

Orta veya ileri derecede böbrek yetmezliği olan hastalarda; atılımın büyük<br />

oranda azalması ve geçikmesi nedeniyle yeterli bilgi alınamaması ve kontrast<br />

maddenin böbrek yetersizliğini artırma etkisi nedeniyle ĐVP yapılmaması gerekir.<br />

Hafif böbrek yetmezliklerinde yeterli hidrasyonla beraber yapılır. (27)<br />

IVP'de verilen kontrast maddenin yaklaşık %98'i böbreklerden (24 saat içinde),<br />

%2'si karaciğer ve barsaklardan atılır.<br />

Tetkik öncesinde kolonun temizlenmesi için bir önceki gece laksatif<br />

uygulanması yapılır. Tetkik öncesi 12 saatlik sıvı kısıtlaması ve aç olunması<br />

gerekmektedir. Barsakların temizlenmiş olması küçük üriner sistem taşlarının gözden<br />

kaçmasını önler. Sıvı kısıtlaması ise üriner sistemde kontrast madde konsantrasyonunu<br />

artırır. Đncelemeden önce mesane boşaltılır. Çekim işlemine hasta sırtüstü yatarken<br />

elde edilen DÜSG ile başlanır. Üriner taşlar bu grafi ile gösterildiği için DÜSG<br />

çalışma için mutlaka gereklidir. Kemik yapılar, yumuşak dokular, opasiteler ve karın içi<br />

gaz görünümleri değerlendirilir. Üriner sistem taşlarının yaklaşık %90'ı radyoopak, %10'u<br />

ise radyolüsendir. Ürik asit taşı gibi lüsent taşlar direk grafî ile görülmediğinden<br />

toplayıcı sistemlerde dolum defekti şeklinde izlenirler. Kontrast madde barsaklar<br />

yeteri kadar temizlenmişse verilmelidir. Kontrast madde hızlı, bolus enjeksiyon<br />

şeklinde, hastanın kilosuna göre verilir. Böbreklerin optimal görüntülenmesi<br />

24


çalışmanın erken dönemindedir. 1 ile 3 dakika içinde kontrast madde<br />

enjeksiyonundan sonra kontrast glomerüllerden filtre olur, nefronları doldurur ve<br />

renal parankimde belirgin opasifikasyona neden olur. Bu faz nefrogram fazıdır.<br />

(28)<br />

Kontrast maddenin kalikslere atılımı pyelogramı oluşturur.<br />

Akut Obstrüksiyon<br />

Akut obstrüksiyonun en sık nedeni impakte üreter taşıdır.<br />

Akut obstrüksiyonun ürografik bulguları<br />

• Gittikçe yoğunluğu artan obstrüktif tip nefrogram,<br />

• Hastaların yaklaşık yarısında böbreklerde büyüme,<br />

• Gecikmiş kalisiyel opasifikasyon,<br />

• Toplayıcı sistem ve üreterde hafif dilatasyon.<br />

• Spontan pyelosinüs ekstravazasyonu (%5-17).<br />

Obstrüktif tip nefrogramda nefrografik dansite 3-6 saat arasında en yüksek<br />

yoğunluğa çıkar ve daha sonra gittikçe azalarak kaybolur. Ancak bazı olgularda<br />

24-48 saat sonra bile devam eden yoğun nefrogram izlenebilir. (29)<br />

Obstrüksiyonun olduğu tarafta kalisiyel sistemin vizüalizasyonu gecikir.<br />

Ürografide obstrüksiyonun seviyesinin tespiti için geç röntgenogramlar alınmalıdır.<br />

Kontrast madde enjeksiyonundan 15 dakika sonra elde olunan röntgenogramda<br />

kalisiyel sistem görülmüyorsa; ikinci grafi en az 2 saat sonra alınmalıdır.<br />

Obstrüksiyonun yeri tamamen belirleninceye veya kontrast madde tamamen<br />

boşalıncaya kadar film çekimi sürdürülmelidir. (30)<br />

Akut obstrüksiyonda pelvikalisiyel dilatasyon minimaldir.<br />

Toplayıcı sistemde basınç artımı pyelotübüler geri akıma veya en zayıf<br />

nokta olan kalisiyel fornikslerde rüptüre neden olabilir. Belli bir neden olmadan<br />

normalde de görülebilen bu durum, genellikle renal kolik sırasında yapılan ĐVP’de<br />

ortaya çıkar. Kontrast madde renal sinüse geçer. Buna piyelosinüs<br />

ekstravazasyonu denir. Buradan da dağılım yollarının röntgenolojik görünümüne<br />

göre piyelointerstisyel, piyelovenöz ve piyelolenfatik ekstravazasyon terimleri ile<br />

tanımlanır.<br />

25


Kronik obstrüksiyon<br />

Kronik obstrüksiyonun ürografik bulguları<br />

• Obstrüktif nefrogram görülmez<br />

• Böbrek büyük veya küçük olabilir<br />

• Toplayıcı sistemde belirgin dilatasyon<br />

• Nefrogram fazında negatif piyelogram<br />

• Parankim kalınlığında azalma (hilal ya da kabuk şeklinde parankim)<br />

• Üreterde genişleme ve kıvrımlı görünüm (aşağı obstrüksiyonlarda).<br />

Ürografide nefrogram fazında kontrast madde kalisiyel sisteme girmeden<br />

önce idrarla dolu genişlemiş kalisiyel sistem, opak parankim içerisinde radyolüsen<br />

alanlar şeklinde görülür. Hidronefrozun bulgusu olan bu görünüme negatif<br />

piyelogram denir.<br />

Obstrüksiyon kalktıktan sonra fonksiyonun maksimuma çıkması için aylar<br />

geçmesi gerekir. Şiddetli postobstrüktif atrofi gelişen böbrekler genellikle<br />

normalden küçüktürler. Hafif veya orta derecede kalisiyel küntleşme ve<br />

parankimde değişik derecelerde incelme görülür. Küçük taşlar üreter içerisinde<br />

uzun eksenleri üretere parelel şekilde yerleşirler. ĐVP’nin taş hastalığı şüphelenilen<br />

olgulardaki fonksiyonu; düz grafideki kalsifikasyonların toplayıcı sistem ile<br />

ilişkisinin gösterilmesi ve obstrüksiyonun derecesinin belirlenmesidir. Kalsiyum<br />

taşlarının çoğu itrah edilen kontrast madde ile aynı dansitede olduğundan; taşın<br />

lokalizasyonunun doğru yapılabilmesi için DÜSG ile dikkatlice karşılaştırılmalıdır.<br />

Ürik asit taşı gibi radyolüsen taşlar direk grafi ile görülmeyip, toplayıcı sistemlerde<br />

dolum defekti şeklinde izlenirler. Toplayıcı sistem anatomisi böbrek taşının<br />

ilerlemesinde veya geçişin olmayışında etkilidir. Kalisiyel divertikül, infundubuler<br />

darlığa bağlı fokal genişleme taşın spontan ilerlemesine engel olur. Üreteropelvik<br />

bileşke obstrüksiyonu veya üreterin pelvise yüksekten girişi gibi durumlarda taş<br />

pelviste kalarak üretere geçemez. Üreteral darlık da taşın üreter içerisinde<br />

ilerlemesine engel olur. Anatomik bakımdan toplayıcı sistemin normal olduğu<br />

hastalarda, böbrek taşları renal pelvis içerisinde, üreterlerin iliak veni çaprazladığı<br />

noktada veya üreterovezikal bileşkede kalırlar. Taşlar kalikste, infundubulumda<br />

veya üreter boyunca herhangi bir düzeyde obstrüksiyona yol açabilir. Eğer taşlar<br />

26


infundubulumda impakte olurlarsa; kalikslerde dilatasyona ve bunların üzerindeki<br />

böbrek parankiminde incelmeye sebep olur. Bu nedenle reflüye sekonder kronik<br />

atrofik pyelonefritte de izlenen skarlaşma ile karışabilir.<br />

ĐVP‘ nin Avantaj ve Dezavantajları<br />

Avantajları: Tüm üriner sistemi birlikte değerlendirmesi, toplayıcı sistemleri<br />

ayrıntılı göstermesi, obstrüksiyona hassas olması, kalsifikasyonları göstermesi ve<br />

relatif ucuz oluşudur.<br />

Dezavantajları: Bağırsak gazı ve kemik yapıların süperpozisyonu,<br />

radyolüsen taşları gösterememe, böbrek fonksiyonuna bağımlı olması, parankimin<br />

iç yapısını, ön ve arka yüzünü göstermemesi, radyasyon mevcudiyeti ve kontrast<br />

madde kullanımıdır. (31)<br />

ULTRASONOGRAFĐ<br />

Tanısal ultrasonografide kullanılan enerji, yüksek frekanslı sestir. Vücuda<br />

gönderilen ses doku yüzeylerinden yansır. Görüntüler yansıyan bu sesin<br />

amplitüdü ve dönüş süresi ile oluşturulur. X ışını kullanılarak yapılan görüntüleme<br />

yöntemlerinden farklı olarak enerjinin dokulardaki atenüasyonu değil yansıması<br />

prensibine dayalı bir yöntemdir. Bu prensip ses üreten kristalden yayılan kısa<br />

süreli bir ses demetinin dokuya çarpması, ses ve dokular arasındaki etkileşmeler<br />

sonucunda ekonun oluşması ve ekonun bir bölümünün transducer'e geri dönmesi<br />

şeklinde özetlenebilir. Ultrasonografi taşınabilir, ucuz, kontrast madde<br />

gerektirmeyen, noninvaziv ve bilinen zararlı bir etkisi olmayan bir inceleme<br />

yöntemidir. Bu özellikleri nedeniyle genellikle radyolojide ilk uygulanan yöntem<br />

konumundadır. Bir yumuşak doku ve parankimal doku inceleme yöntemidir. Kemik<br />

ve hava US incelemeleri için engel teşkil eder. Bu belirtilen anatomik yapıların<br />

hem diffüz hem de fokal patolojilerinde çok başarılı biçimde kullanılmaktadır.<br />

Özellikle fokal patolojiler arasında yer alan kistik ve solid yapıların birbirlerinden<br />

ayırd edilmesinde USG'den sıkça yararlanılmaktadır. Organa ve potoloji türüne<br />

göre özgüllük ve duyarlılığı değişmekle birlikte, üriner sistemi oluşturan organların<br />

tümü incelenebilmektedir. Yöntemin başlıca dezavantajı ise uygulayıcıya göre değişen<br />

27


sonuçlar alınabilmesi, yani subjektivitesidir. US yönteminin teknik sınırlamalarının en<br />

önemlisi ses dalgalarının kemik dokuyu geçememesidir. Bu nedenle vücudun kemik ile<br />

kaplı kesimleri US ile izlenememektedir. Abdomende ise, barsakların gaz içeriği<br />

incelemeyi olumsuz biçimde etkilemektedir. Abdominal incelemelerin 6-8 saat açlık<br />

döneminden sonra yapılması, sindirim etkinliğini azaltarak bu sınırlamayı bir ölçüde<br />

giderebilmektedir. Böbrek US incelemesi sırasında hastanin nefesini tutması gerekir. Đletişim<br />

problemi bulunan hastalarda (bilinci kapalı hastalar ya da entellektüel düzeyi çok<br />

düşük hastalar) inceleme teknik olarak yetersiz kalabilir. Üriner taş hastalığında taşın<br />

içeriği, ultrasonografik görünümü pek fazla etkilememektedir. Her türlü taş<br />

ultrasonografik yüzey ekojenitesi ve arkasında meydana gelen akustik gölge ile<br />

kolayca saptanabilir. Bu şekilde lüsent böbrek taşlarının kan pıhtısı veya tümöre<br />

bağlı dolum defektine neden olan diğer patalojilerden ayırımı sağlanır. Yer<br />

kaplayan lezyonlar, kalisiyel sistemdeki taşlar, pelvikalisiyel dilatasyon, böbrek boyut ve<br />

konturları US ile çok iyi değerlendirilir. US cihazının rezolüsyonu, saptanabilen taş<br />

boyutunu etkileyebilen bir faktördür. Milimetrik boyutlu taşlarda posterior akustik gölge<br />

izlenmeyebilir. Taşın toplayıcı sistem veya parankimal yerleşimli olduğu da US ile<br />

saptanabilir. Renal taş hastalığı ile birlikte taşın üreteropelvik bileşke veya üreter trasesi<br />

boyunca obstrüksiyon oluşturup oluşturmadığını da US ile belirlemek gerekir.<br />

Genişleme göstermeyen normal üreterler US'de görülemez. Üreterin geniş olması<br />

durumunda, US ile geniş üreter obstrüksiyon düzeyine kadar takip edilmeli ve neden<br />

ortaya konulmalıdır. Bununla birlikte üreterlerin US ile takip edilmeleri uygulayıcı<br />

deneyimi gerektirir. Ayrıca obezite ve aşırı barsak gazı nedeniyle işlem başarısız<br />

olabilir. Normal böbrekte parankim komşu organlara göre (karaciğer ve dalak)<br />

daha düşük ekojenitede, sinüs belirgin hiperekojen olara görülür. Sinüs<br />

hiperekojenitesi içinde anekoik vasküler yapılar izlenir. Normalde pelvikalisiyel<br />

sistem görüntülenmez. Toplayıcı sistem dilatasyonlarında ise sinüs içerisinde<br />

pelvis-kaliks sistemine uyar şekilde anekoik yapıların izlenmesiyle hidronefroz<br />

kolayca tanınır. US parankimal patolojileri ve kitlesel lezyonları da göstermesi,<br />

kistleri net ayırt edebilmesi, non-opak kalkülleri saptayabilmesi gibi avantajlarına<br />

karşılık, üreteral patolojilerin tesbiinde ve obstrüksiyonun tayininde yetersiz<br />

kalabilen yöntemdir.<br />

28


Ultrasonografi Fiziği: Ses elastik madde içerisinde sıkışma ve gevşeme<br />

periyotları ile yayılan mekanik bir enerjidir. Bir sıkışma ve bir gevşeme periyodu bir<br />

ses dalgasıdır. Sesin yayılma hızı yayıldığı maddeye göre değişir. Hızın değişmesi<br />

sesin dalga boyundaki değişikliğe bağlıdır, frekansı değişmez. Sesin frekans birimi<br />

Hertz’dir (Hz). Hertz saniyedeki dalga sayısıdır. Saniyede 1 dalga 1 hertz, 1000<br />

dalga 1 kiloHertz (KHz), 1 milyon dalga ise 1 megaHertz’dir (MHz). Kulağımız 15<br />

Hz-20 kHz aralığındaki sesleri duyar. Tanıda kullanılan ultrasonun frekansı genel<br />

olarak 2-15 MHz arasındadır. Đntravasküler US gibi özel uygulamalar için daha<br />

yüksek frekanslar kullanılır. Sesin dokudaki hızını maddenin sertliğini ve<br />

sıkıştırılmaya direncini gösteren elastiklik derecesi ve dansite belirler. Ses demeti<br />

madde içerisinde ilerlerken sese davranışı farklı olan dokuların yüzeylerinden<br />

yansır, kırılır ve saçılır. Ses ile madde arasındaki etkileşimi maddenin akustik<br />

direnci belirler. Akustik direnci dokunun yoğunluğu ile elastisitesi belirler. Ultrason<br />

demeti dokuda ilerlerken zayıflar (atenüasyon). Bu zayıflamanın başlıca nedeni<br />

soğurulmadır. Soğurulma ses enerjisinin ısı enerjisine dönüşümüdür.<br />

Soğurulmayla dokuda ölçülemeyecek kadar küçük ısı artışı olur. Absorbsiyonun en<br />

dramatik etkisi derinden dönen ekolar üzerindedir. Bu etkiyi kompanse etmek için<br />

alıcının "gain" i derinden gelen ekolan logaritmik olarak artıracak şekilde ayarlanır.<br />

Bu yolla farklı derinliklerden sinyal şiddetleri kompanse edilerek görüntünün<br />

uniform olması sağlanır. Bu "time-gain" kompansasyonu, basamaklar şeklinde<br />

operator tarafından ayarlanabilir. "Time-gain" kompansasyonun uygun bir şekilde<br />

ayarlanmaması artefakt görüntülere veya lezyonların örtülmesine neden olabilir.<br />

US incelemelerinde kullanıla ses piezo-elektrik olayı ile üretilir. Piezo-elektrik olayı;<br />

quartz gibi bazı kristalllerin, alternatif akım uygulandığında kasılıp gevşeyerek<br />

mekanik titreşimle ses üretmesi, basınç uygulandığında da olayın tersine dönüp,<br />

elektrik üretmesidir. Olay mekanik ve elektrik enerjilerinin birbirine çevrilmesidir.<br />

Bu şekilde enerji çevirici maddelere transdüser (çevirici) adı verilir. US aygıtlarında<br />

kullanılan transdüserler elektromekanik (piezo-elektrik) özellikli seramik<br />

elemanlardır. En çok kullanılan eleman kurşun zirkonat titanattır.<br />

Ultrasonografinin ilk klinik uygulamaları ‘compound’ skenner denilen<br />

aygıtlarla yapılmıştır. Sonra sekansiyal aktivasyonlu transdüserler, faz<br />

aktivasyonlu transdüserler kullanılmış, günümüzde dijital teknolojili multifrekans<br />

29


(geniş band) transdüserler kullanılmaktadır. Ses demeti bilgisayar destekli<br />

elektronik düzeneklerle oluşturulur ve alınır. Modern bir US aygıtında bulunan ana<br />

düzenekler şunlardır;<br />

1- Demet şekillendirici:<br />

2- Pulser<br />

3- Verici-alıcı anahtar<br />

4- Ön yükseltici<br />

5- Analog-dijital çevirici<br />

6- Eko alımı<br />

7- Alıcı<br />

8- Tarama çeviricisi<br />

US görüntülemesi için vücuda gönderilen ses demeti çok kısa atımlar<br />

(pulslar) şeklindedir. US görüntüleme temelde, dokuların nükleer veya atomik<br />

özellikleri değil mekanik özelliklerindeki değişiklikleri inceleyen bir radyolojik<br />

görüntüleme yöntemidir. Dokuda hücre seviyesinde görülen yapısal bir çok<br />

değişiklik ve dokunun akustik impedansı da dahil, dokunun akustik özelliklerinde<br />

değişikliklere neden olur. Bu değişiklikleri değerlendiren ölçek sesin dalga boyu ile<br />

mukayese edilebilir boyutta olduğundan ultrasonografi, yumuşak doku lezyonlarını<br />

görüntülemede çok başarılı bir yöntemdir.<br />

US ekipmanında değişik derinliklerden gelen ekoların intensitelerinin<br />

ayarlanmasında değişik kontrol mekanizmaları bulunmaktadır. Bunlar:<br />

Zaman-kazanç kontrolü (Time-Gain Compansation. TGC): Belirli bir<br />

derinlikten gelen eko sinyallerini güçlendirmeye yönelik bir kontrol<br />

mekanizmasıdır.<br />

Delay: TGC'nın hangi derinlikten itibaren zayıf sinyalleri güçlendireceğini<br />

belirler.<br />

Đntensite: Pulsun daha güçlü ekolardan oluşmasını sağlayan bir<br />

mekanizmadır.<br />

Kaba Gain: Belirli bir derinliğe yönelik olmaksızın tüm imaj üzerindeki<br />

amplitüdü kontrol eden mekanizmadır. Her derinlikten gelen eko, sistem<br />

tarafından orantılı bir şekilde kuvvetlendirilir.<br />

Reject: Görüntü oluşumuna yararı olmayan düşük şiddetteki ekolanın<br />

30


ortadan kaldırılmasını sağlar.<br />

Yakın/Uzak Gain: Güçlü yüzeysel ekoların bastırılarak görüntüye yansıması<br />

ve derinden gelen ekoları örtmesi yakın gain, bu olayın tersi ise uzak gain kontrolü<br />

ile sağlanır.<br />

Enhancement: Ekoları güçlendirmeye yöneliktir.<br />

Günümüzde 2 boyutlu görüntülerden bilgisayar teknolojileri ile 3 boyutlu<br />

imajlar ve bunların real-time oluşturulmasıyla 4 boyutlu görüntüler elde edilmekte<br />

ve obstetrik incelemelerde kullanılmaktadır.<br />

BĐLGĐSAYARLI TOMOGRAFĐ<br />

Bir x ışını yöntemidir. Vücudu kesitler şeklinde görüntüler (tomografi).<br />

Röntgenogramlarda üst üste düşme (süperpozisyon) ortadan kaldırılmıştır.<br />

Yöntemde X- ışını çok iyi kolime edildiği (sınırlandırıldığı) için saçılma minimale<br />

indirilmiş dolayısıyla doku yoğunluğu farklılıkları daha belirgin hale gelmiştir. Yani<br />

kontrast resolüsyonu artırılmıştır. Bir röntgen filmi üzerindeki yoğunluk farkı 20 iken, BT'de<br />

2000'e kadar çıkmaktadır. Bu nedenle de röntgen filminde seçilemeyen yoğunluk<br />

farklılıkları (ödem, hematom vb.) BTde çok iyi belirlenir ve dansiteleri ölçülebilir.<br />

Görüntüleri röntgenden çok daha ayrıntılıdır. Bütün organ ve dokuları ayırım<br />

yapmadan görüntüleyebilmesi yöntemin üstünlüğüdür. Dijital olması nedeniyle<br />

toplanan verilerden, ilgilenilen yapıları daha iyi gösteren değişik düzlemlerde<br />

görüntüler oluşturabilir (rekonstrüksiyon).<br />

BT x ışınının bilgisayar teknolojisi ile birleşmesinin ürünüdür. Bilgisayarlı<br />

tomografinin ilk matematik prensipleri 1917 yılında Avusturyalı matematikçi Radon<br />

tarafından ileri sürülmüştür. BT'nin teorisi Amerikalı fizik profesörü A. M. Cormak<br />

tarafından geliştirilmiştir. Đngiliz fizikçi Dr. G. N. Hounsfield'in 1972 yılında tanı<br />

alanına soktuğu ve X- ışının keşfinden bu yana radyolojideki en büyük ilerleme<br />

olarak kabul edilen bu yöntem, iki bilim adamına da tıp dalında 1979 Nobel<br />

ödülünü kazandırmıştır.<br />

Yöntem ilk olarak beynin incelenmesinde kullanılmış ve adına Komputerize<br />

Aksiyal Tomografi (CAT) denilmiştir. Ülkemizde ilk defa 1975 yılında Hacettepe<br />

Üniversitesi'nde uygulanmaya başlanan bu yönteme Bilgisayarli Beyin Tomografisi<br />

31


(BBT) adı verilmiştir. Tüm vücudu inceleyebilen aygıtların geliştirilmesi ile<br />

yöntemin adı tüm vücut BT (whole body CT) veya daha yaygın kullanımıyla<br />

Bilgisayarlı Tomografi (BT) olmuştur. Günümüze ulaşana kadar BT cihazlarında bir<br />

dizi değişiklikler olmuştur. Spiral tarama 1989 yılında geliştirilmiş, 1991'de 1 mm'nin<br />

altında kesit alabilen cihazlar üretilmiştir. Yine 1991 de bugünkü ÇDBT teknolojisinin<br />

öncüsü ikiz dedektörlü spiral BT de geliştirilmiştir. 1993'te gerçek zamanlı BT'nin<br />

kullanıma girmesiyle BT floroskopi altında biyopsi işlemlerinin yapılabilmesi, damar<br />

yapıları ya da organlar içindeki kontrastlanmanın monitörizasyonu (otomatik bolus<br />

yakalama programları) mümkün hale gelmiştir. Gantri rotasyon zamanlarının 1 sn'nin<br />

altına inmesi 1995'te mümkün olmuştur. 1998 yılında da ilk çok kesitli BT sistemleri<br />

kullanıma girmiştir. (32)<br />

Bir BT kesiti oluşturabilmek için, kesit düzlemindeki her noktanın x-ışınını<br />

zayıflatma değerini bilmek gerekir. Bu amaçla kesit düzleminin her yönünden x<br />

ışını geçirilir. Yapılan ölçümler güçlü bilgisayarlarla işlenir. Bulunan sayısal<br />

değerler karşılığı olan gri tonlarla boyanarak kesit görüntüleri elde edilir.<br />

BT görüntüsü vücüdun bir diliminin BT numaralarında meydana gelmiş bir<br />

haritasıdır. Đki boyutlu olan bu resim aslında üç boyutludur. Üçüncü boyutu dilimin<br />

kalınlığı yapar. Röntgenden farklı olarak üçüncü boyut çok incedir (genellikle 1-10<br />

mm) ve resmin her tarafında eşittir. Görüntü resim elementi (piksel) denilen minik<br />

karelerin yan yana dizilimi ile oluşturulur. Pikselin yüzeyinin kesit kalınlığı ile ortaya<br />

çıkan hacme, hacim elementi anlamına gelen voksel adı verilir. Pikseller<br />

voksellerin ortalama x-ışını zayıflatma değerini temsil eder.<br />

BT AYGITININ GELĐŞĐMĐ<br />

BT aygıtları x-ışını ile bilgisayar teknolojilerinin birleşmesinin ürünüdür ve x-<br />

ışını/jeneratör sistemlerini, x-ışını dedektörlerini, motorlu kontrol sistemlerini, çok<br />

güçlü bilgisayar teknolojilerini ve gelişmiş karmaşık rekonstrüksiyon algoritmlerini<br />

içerir.<br />

Tarama ünitesi X-ışını tüpü ve dedektörlerin bulunduğu, ortasında<br />

incelenecek kesimi içine alan bir açıklığı bulunan "gantry" ile gantry açıklığı<br />

içerisine girip çıkabilen, üzerine hastanın uzandığı hareketli masadan ibarettir.<br />

32


Röntgen tüpü ve dedektörler her taramada hastanın çevresinde birbirine bağlı<br />

olarak dönerler. X-ışını kolime edilmiştir. Bu kolimasyon kesit kalınlığına uygun<br />

olarak operator tarafından seçilir. Kesitin alınacağı seviye gantry'nin içinde<br />

bulunan ışıklı bir gösterge ile işaret edilir. Dedektörler hastadan geçen X-ışnının<br />

attenüasyonunu (zayıflamasını) ölçer. Aygıtlarda dedektör olarak sodyum iodid<br />

kristalleri kullanılmıştır. Günümüzde dedektör materyali olarak genellikle<br />

sıkıştırılmış Xenon gazı veya solid materyal kullanılmaktadır.<br />

Günümüzde en gelişmiş BT aygıtları çok sıralı dedektör bloklarına sahiptir<br />

ve x-ışını tüpü ve dedektör bloğu devamlı dönerken hasta masası kaydırılarak<br />

(helikal) veri toplanır. Günümüze gelene kadar BT cihazlarında değişik<br />

jenerasyonlar mevcuttur.<br />

1. JENERASYON: ince bir ışın demeti kullanılmıştır ve iki ayrı kesit için bilgi<br />

toplayan iki ayrı NaI (sodyum iodid) dedektörü vardır. Birbirine bağlı olan x-ışını ve<br />

dedektörler aksiyel planda kayarak görüntülenecek alanı tek bir ışın demeti ile<br />

birbirine parelel çizgiler şekilde tarar. Bu aygıtlar sadece kranial inceleme yapar.<br />

Bir çift görüntü elde etmek yaklaşık 5 dakika kadar sürmektedir.<br />

2. JENERASYON: Bu jenerasyonda tarama teknolojisi değişmemiştir<br />

(rotate-translate). Fark ışın geometrisinde ve dedektör sayısındadır. Işın demeti<br />

yaklaşık 10 derecelik bir yelpaze şeklindedir (yelpaze ışın geometrisi) ve karşısına<br />

30 kadar dedektör sıralanmıştır. x-ışınından yararlanma oranı ilk jenerasyon<br />

makinalara göre 30 kat artmıştır, ancak saçılma da artmıştır. Bir kesit yaklaşık 18<br />

sn’de oluşturulmaktadır.<br />

3. JENERASYON: Bu jenerasyon BT cihazlarında tarama teknolojisi<br />

değişmiş, ışın yelpazesi genişlemiş ve dedektör sayısı artmıştır. Tüp ve ona bağlı<br />

yaklaşık 800 dedektör hastanın çevresinde 360 derece dönerek veri toplar<br />

(‘’rotate-rotate’’ teknoloji). X-ışını yelpazesi tüm görüntüleme alanını kapsayacak<br />

kadar genişlemiş, tarama (translation) ortadan kalkmıştır; her projeksiyonda tüm<br />

ölçümler aynı anda yapılır. Üçüncü kuşak cihazlarda sürekli rotasyon yapan x-ışını<br />

tüpünün ışın yelpazesi ve karşısında halkasal şekilde dizilmiş çok sayıda dedektörden<br />

oluşan bir ark (yay) mevcuttur. Hastayı geçen ışın değerleri, referans dedektörlerle<br />

karşılaştırılarak x-ışınlarının zayıflaması hesaplanır. Dedektör zincirinin kenarına<br />

yerleştirilmiş referans dedektörler ışın yelpazesinin içinde fakat görüntü alanının<br />

33


dışındadır. Ölçüm yapan dedektörlerle referans dedektörleri ayrıdır. Kesit elde etme<br />

süresi bu cihazlarda birkaç saniyeye kadar düşerek, BT inceleme gerçekten pratik hale<br />

getirildi. Bu gelişmeden sonra tomografi yaygın kullanıma girdi. Ayrıca inceleme bölgeleri<br />

de genişleyerek tüm vücut BT kullanılır oldu.<br />

4. JENERASYON: Bu sistemde yaklaşık 4800 dedektör gantri açıklığı çevresine<br />

bir halka şeklinde sabit olarak yerleştirilmiştir. Tüp bu dedektör halkası içinde döner. Tüp<br />

hareketli, dedektörler sabit olduğu için bu teknolojiye ‘’ rotate/stationary’’ adı verilmiştir.<br />

Referans ölçümü ve transmisyon ölçümü aynı dedektörle yapılır. Kesit süresi 2 saniyenin<br />

altına inmiştir.<br />

5. JENERASYON: kardiyak çalışmalar için geliştirilmiştir. Bu sistemde x-ışını tüpü<br />

yoktur. Bir elektron tabancasından çıkan elektronlar hasta çevresinde sabit olarak<br />

yerleştirilmiş tungsten anota çarptırılarak x-ışını üretilir. Sistem bu nedenle elektron<br />

demetli tarayıcı olarak da isimlendirilir. Tarama süresi 50 milisaniyeye düşürülmüştür ve<br />

kalbin çalışırken kesit görüntüsünü canlı olarak izlemek mümkündür (sine görüntü).<br />

Sistemde hareket eden bir parça olmadığı için bu teknoloji ‘’stationary/stationary’’ olarak<br />

adlandırılır. Sistem istenirse konvansiyonel BT gibi de çalıştırılabilir.<br />

6. JENERASYON: Helikal (spiral) BT’dir. Helikal BT ‘’slipring’’ teknolojisini kullanır.<br />

Tüpün devamlı dönmesi sürecinde hasta masası kayar. Tüp tam dairesel döner, ancak<br />

hasta masası devamlı kaydığı için x-ışını demetinin incelenen vücut bloğunda izlediği yol<br />

zorunlu olarak helikaldir. Böylece kısa sürede gerçek bir hacimsel tarama yapılmış<br />

olmaktadır.<br />

Torakal veya abdominal bölgenin taraması tek bir nefes tutma ile<br />

tamamlanabilmektedir. Bu hız hareket artefaktını önler, verilen kontrast madde miktarını<br />

azaltır.<br />

7. JENERASYON: 6. jenerasyondan farkı birden çok dedektör sırası<br />

kullanılmasıdır. (MDBT). Aynı zamanda çok sayıda kesit alır. Bu nedenle çok kesitli BT<br />

(multislices BT) tanımı daha çok kullanılır. Bu sistemde kesit kalınlığını x-ışınının<br />

kolimasyonu değil, dedektör açıklığı belirler. Tüpten çıkan x-ışını kalınlığı kullanılan<br />

dedektör sırasınca belirlenen kalın bir yelpaze şeklindedir. Bu ışın şekline açık ışın<br />

geometrisi (open beam geometry) denir. Tüpten çıkan ışının en yüksek oranda<br />

kullanıldığı geometri budur. Đnceleme süresi çok kısalmıştır. Günümüzde dedektör sayısı<br />

gittikçe artmaktadır. Multislice teknolojisinin öncüsü 1993 yılında geliştirilen 2 kesitli BT<br />

34


cihazı kabul edilir. Đlk gerçek multislice BT’ler 4x1 mm kesitli olarak 1998 yılında kliniğe<br />

girmiştir. Bunu 2000 yılında 8, 2001’de 16 ve daha sonra 32, 2003’te de 64 kesitli<br />

sistemler izlemiştir. Tüpün dönüş süresinin 0.5 sn ve altında olduğu bu sistemlerde kesit<br />

kalınlıkları da 1 mm’nin altına düşmüştür. Bugün ülkemizde 128 slice cihaz kullanan<br />

klinikler mevcuttur. Son zamanlarda buna ilaveten birden fazla x-ışını kaynağı kullanan<br />

sistemler geliştirilmiştir. Multislice BT yöntemi ile z aksındaki (longitüidinal aks)<br />

çözümleme artmış, inceleme süresi kısalmış, incelenen hacim artmış ve üretilen x-<br />

ışınından yararlanma oranı artmıştır. BT’nin elektronik ve software teknolojisi hızla<br />

ilerlemektedir. Günümüzdeki 64 kanallı dedektör sistemlerinin dedektör boyutları 1<br />

mm’nin altına düşmüştür ve hepsi birbirine eşit boyuttadır. Böyle bir sistemde bir defada<br />

64 kesit almak mümkündür. 256 kanallı dedektör sistemlerinin prototipleri piyasaya<br />

sunulmuştur.<br />

35


Şekil 6: BT aygıtının gelişimi (Tuncel E., Klinik radyoloji. Nobel and Güneş, 2007, 2.<br />

Baskı)<br />

36


X-IŞINI TÜPÜ: BT’de yüksek voltaj, yüksek mA ve 0.5-2 sn’lik tarama zamanı<br />

kullanılır. Sabit voltaj ve amper değerleri sağlaması için yüksek frekanslı güç kaynakları<br />

gerekir. BT tüplerinin ısı yüklenmesi genellikle yüksektir ve anot ısı kapasitesinin yüksek<br />

olması gerekir. Modern aygıtlarda ısı kaybetme hızı yüksektir. X-ışını tüpleri inceleme<br />

düzlemine dik yerleştirilir. X-ışını sertleşme artefaktını azaltmak için bakır ve alüminyum<br />

filtreler kullanılır.<br />

VERĐ TOPLAMA<br />

KESĐT KALINLIĞI: tek sıra dedektörlü sistemde kesit kalınlığı ışın demetinin<br />

kolimasyonu ile ayarlanır. Kesit kalınlığı arttıkça kesite düşen foton miktarı da aynı oranda<br />

artar. Dedektörlerin birleştirilerek tek dedektör gibi fonksiyone edilebildiği çok sıralı<br />

dedektör sistemlerinde kesit kalınlığını dedektör grubunun genişliği belirler. Artefakt etkisi<br />

azalır, hastanın aldığı doz biraz artar.<br />

KESĐT KONUMU: Tek tek ardışık kesit alan konvansiyonel sistemlerde kesitlerin<br />

birbirine göre konumu masanın hareketi ile belirlenir. Masa iki kesit arasındaki kesit<br />

kalınlığı kadar hareket ediyorsa kesitleri birbirine sırtsırta dayanır, aralı veya üstüste<br />

binme yoktur. Bu tip taramaya devamlı ‘’continue’’ tarama adı verilir. Masanın hareketi<br />

kesit kalınlığında az ise kesitler üstüste biner; üstüste binme ‘’overlapping’’ şeklinde<br />

tarama adı verilir. Masanın hareket i kesit kalınlığından fazla arada taranmamış kesim<br />

kalıyor demektir. Bu tarama şekline de aralıklı tarama denir. Reformasyon görüntülerinin<br />

kaliteli olması için ince kesitlerle üstüste tarama yapılmalıdır. Helikal taramalarda ise kesit<br />

konumunu tanımlamak için kolimatör alanı (pitch) faktörü tanımlanmıştır. Alan hastanın<br />

aldığı radyasyon dozunu, görüntü kalitesini ve inceleme süresini belirler. Alan faktörü<br />

0.75-1.5 arasında değişir. 1.0 kesintisiz, birden küçük değerler üstüste binme şeklinde,<br />

birden büyük değerler ise parsiyel tarama demektir. Alan faktörü arttıkça hız artar,<br />

hastanın aldığı doz düşer. Önemli bir veri kaybı olmadan yapılacak taramanın alan değeri<br />

1.5’tir.<br />

KESĐT YAPMA: (Tomografik rekonstrüksiyon): BT görüntüleri dokunun x-<br />

ışınlarını çizgisel zayıflatma katsayısının haritasıdır. Toplanan verilerden bir görüntü<br />

oluşturmak için görüntü matriksi içerisindeki her vokselin çizgisel zayıflatma katsayısını<br />

saptamak gerekir. Bu değer BT numarası (veya HÜ) olarak ifade edilir. Bir BT kesiti için<br />

37


toplanan verilerin, rekonstrüksiyon yapılmadan önceki iki boyutlu görüntüsüne sinogram<br />

denir.<br />

Đnterpolasyon (Helikal): helikal hareket nedeniyle kesit verileri tam dairesel olarak<br />

toplanamaz. BT rekonstrüksiyon algoritmi bu hareketi helikal değil, sirküler (tam dairesel)<br />

olarak kabul eder. Bu uyumsuzluk helikal verilerin interpolasyonu (ortalaması) ile<br />

çözümlenir.<br />

Geri projeksiyon rekonstrüksiyonu: sinogramın görüntüye çevrilmesi yöntemidir.<br />

Yöntemin esası veri toplama basamaklarının geriye çevrilerek uygulanmasıdır.<br />

BT numarası (Hounsfield ünüti, HÜ): geri projeksiyon rekonstrüksiyonu sonucu<br />

görüntüdeki her piksel küsüratlı sayılarla doldurulur. Birçok bilgisayar bu küsüratlı sayıları<br />

tam sayılara çevirerek görüntüler yapılır. Bu sayılara BT numarası adı verilir. BT<br />

numaraları pratikte lezyonların dansitelerini ölçmemizi sağlar. Numaralar referans olarak<br />

su dansitesine göre belirlenir. BT numaraları bir ucunda beyaz, diğer ucunda<br />

siyahın bulunduğu gri bir ölçekle boyanarak görüntü oluşturulur. BT numarası cetveli<br />

(Hounsfield ölçeği) -1000 (hava) ile başlar, 3000 ‘e kadar çıkar. Su 0, yumuşak dokular -<br />

300 ile 100 değerleri arasındadır.<br />

GÖRÜNTÜ ĐŞLEME<br />

Hastadan veriler toplanıp kesit görüntü rekonstrüksiyonu yapıldıktan sonra, elde<br />

edilen görüntünün tanıya yardım etmek amacıyla işlenmesidir (post-processing). Bu<br />

işlemler pencereleme gibi elde edilen görüntünün işlenmesi olabileceği gibi, hacim<br />

verilerinden yeni görüntüler oluşturmak veya görüntüleri farklı şekillerde yeniden<br />

yapılandırmak şeklinde de olabilir.<br />

Pencereleme: pencerelemenin esası tüm gri tonları incelenecek alanda kullanmak<br />

ve incelenen bölgedeki dokular arasındaki kontrastı artırmaktır. Pencere genişliği<br />

daraldıkça incelenen kesimin kontrastı artar. Pencere değerlerinin dışındaki yapılar<br />

arasında kontrast kalmaz, beyaz ve siyah tonlar içerisinde kaybolurlar.<br />

Değişik Düzlemlerde Yeniden Yapma (Multiplanar Reformasyon-MPR)<br />

Z aksının çözümlemesi kesit kalınlığı ile sınırlı olduğu için MPR görüntüsünün<br />

uzaysal çözümlemesi düşüktür. Uzaysal çözümlemesi yüksek bir reformasyon<br />

yapılacaksa z değeri düşürülmelidir (örneğin 1 mm). Koronal, sagital, oblik yada kavisli<br />

38


düzlemlerde reformasyon yapılabilir. BT cihazlarında gantry, vertikal planda 25-30<br />

derecelik pozitif ve negatif açı yapabilecek şekilde düzenlenmiştir. Bu özellik tam<br />

aksiyal olmayan planlarda kesit almaya yarar. Örneğin lumbosakral diskten kesit<br />

geçirebilmek için gantriye açı vermek zorunludur ve kranyumun tam bir koronal<br />

kesitinin alınabilmesi için gantrinin belirli bir açıda olması gerekir.<br />

Üç boyutlu gösterim (hacim rekonstrüksiyon teknikleri): kraniofasiyal cerrahi,<br />

radyoterapi, aortik stentleme gibi işlemlerin planlanmasında kullanılır. Đki yöntemi vardır;<br />

hacim hesaplama (volüm rendering) ve reprojeksiyon.<br />

Daha çok kullanılmakta olan reprojeksiyon yönteminde belirlenen bakış<br />

açılarından radyografik projeksiyonlara benzer görüntüler elde edilir. Volüm veri setinden<br />

bakış açısına göre vokseller seçilir ve o yöndeki tüm voksel değerleri toplanır. Genellikle<br />

her ‘ray’’in azami BT numarası görüntülenir, bu nedenle bu yönteme azami intensite<br />

projeksiyon-MIP adı verilir. Benzer şekilde düşük BT numarası taşıyan vokseller de<br />

görüntülenebilir (asgari intensite projeksiyonu). Değişik açılarda yapılan görüntüler sine<br />

modunda gösterilerek 3 boyutluluk sağlanmış olur. Bu tekniklerin en önemli klinik<br />

uygulaması BT anjiografi (BTA) adı verilen bu yöntemde kontrastlı damar kesitlerinden<br />

MĐP yöntemi ile anjiografik görüntüler elde edilir. BT anjiografi ile aorta ile birlikte alt<br />

ekstremite arterleri, torakoabdominal aorta, arkus aortadan intraserebral sirkülasyona<br />

kadar olan karotit arterler kesintisiz olarak incelenebilmektedir. Aynı zamanda aort<br />

anevrizma ve diseksiyonları, ekstremite arterlerindeki stenozlar, renal arter patolojileri,<br />

mezenter iskemiler, karaciğer transplantasyonları öncesinde hepatik arteriyel, hepatik<br />

ve portal venöz anatominin değerlendirilmesinde olanak sağlar. (33)<br />

Üç boyutlu reformasyonun diğer kullanım alanları; kranium ve pelvis gibi küresel<br />

kemik yapıların kırıklarına bağlı deformasyonların gösterilmesi ve sanal endoskopilerdir.<br />

Mukozal yüzeyin gösterildiği sanal kolonoskopi ve bronkoskopi incelemeleri yapılır.<br />

Çok Dedektörlü Bilgisayarlı Tomografi teknolojisi; koroner arterlerde stenoz<br />

varlığının belirlenmesinde, plakların görüntülenmesinde, myokardiyal perfüzyonun<br />

değerlendirilmesinde noninvaziv bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Akut inmeli<br />

hastalarda; rutin BT incelemelerinde patolojinin belirlenemediği ilk 6 saatlik dönemde,<br />

ÇDBT teknolojisi sayesinde software desteği ile serebral kan akımı, serebral kan volümü<br />

ve ortalama geçiş zamanı değerlendirilerek beyin perfüzyonunun değerlendirilmesi<br />

39


olanaklı hale gelmiştir. (41). Renal pelvis ve mesane değerlendirilmesinde sanal<br />

endoskopi ile duvar değerlendirilmesi yapılabilmektedir.<br />

Üriner Sistem Taş Hastalığında BT<br />

Radyografide radyolüsen oan ürik asit içeren taşlar da dahil olmak üzere<br />

tüm taş tipleri BT’de opak olarak görülmektedir. BT’nin radyografiden daha çok<br />

küçük kasifikasyonları ayırt etme özelliği mevcuttur. Taş dansitesi normal böbrek<br />

parankiminden, kan pıhtısından veya üreter tümöründen daha yüksektir. Đn vitro<br />

yapılan çalışmalarda BT'nin dansite ölçümüne göre taş tiplerini ayırt etmediği<br />

gösterilmiştir. Bunun nedeni de overlopping değerleridir. Dansitesi en yüksek olan<br />

kalsiyum oksalat taşlarıdır ve dansitleri 800-1000 HU arasındadır. Ürik asit<br />

taşlarının dansitesi en az olup; 300-900 HU arasındadır. Üreterde taş saptanması<br />

diagnostic olmakla birlikte, ikincil bulgular da büyük önem taşımaktadır. Böbrekte<br />

üriner ekstravazasyon, böbrek boyutlarında artış, üreteral dilatasyon, perirenal ve<br />

periüreteral fasial planlarda kalınlaşma obstrüksiyona ikincil bulguları oluşturur.<br />

Renal kolikli hasta yakın zamanda taş düşürmüş ise ya da BT'de tespit<br />

edilemeyecek kadar küçük ise bu bulgular taş hastalığının tek ipucu olabilir. Bunlar<br />

tek başına ele alındığında spesifik olmaz. Ancak aynı tarafta üreter dilatasyonu ve<br />

perinefrik yağ dokuda yumuşak doku çizgileşmesi mevcutsa akut ureter<br />

obstrüksiyonu için sensitif ve spesifiktir. Bu uygulamada en önemli problem<br />

pelviste distal üreter taşları ile karışabilen flebolitlerdir. Bu ayrımı yapabilmek için<br />

ureter çok dikkatli izlenmelidir. Burada özellikle önemli olan distal üreter taşlarının<br />

etrafında görülen tipik duvar kalınlaşmasıdır. Bu bulgu çoğunlukla flebolitlerde<br />

yoktur. (34)<br />

40


MATERYAL ve METOD<br />

Bu çalışmada şubat 2008 ile haziran 2008 tarihleri arasında S.B.Göztepe<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi üroloji kliniğine ve acil servise akut yan ağrısı<br />

şikayeti ile başvurup, klinik ve lab. olarak ürolithiazis ön tanısıyla ilgili kliniklerce<br />

gönderilen 59 erişkin hastaya üriner sistem ultrasonografisi ve kontrastsız üst ve<br />

alt batın BT incelemesi yapıldı. Olgulara öncelikle yapılacak işlemler hakkında bilgi<br />

verilip, yazılı onayları alındı. Đçebildikleri kadar oral sıvı alımını takiben, miksiyon<br />

ihtiyacı hissettiklerinde ilk önce üriner sistem ultrasonografi incelemesi yapıldı.<br />

Ultrasonografi incelemeleri aynı radyolog tarafından Toshiba applio cihazında 3.75<br />

MHz konveks prob kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Hastalara uygun supin, dekübit<br />

pozisyonlar verilerek, böbrekler, üreter ve mesanenin görüntülenmesi<br />

sağlanmıştır. Böbrekler transvers ve longitudinal olarak değerlendirilmiştir.<br />

Longitudinal planda böbreğin lateral, orta ve medial kesimleri, transvers planlarda<br />

böbreğin superior, orta ve inferior kesimleri incelenmiştir. Böbrek lokalizasyonu,<br />

boyutları, parankim ekojenitesi, parankim kalınlığı, parankim-sinüs oranları,<br />

pelvikalisiyel sistemi incelenmiştir. Bunun sonrasında ultrasonografik incelemede<br />

üreterler ve mesane de görüntülenmiş olup, üreter, bilateral üreterovezikal bileşke<br />

değerlendirilmiştir. USG incelemeleri yaklaşık 15-20 dakika kadar sürmüştür. USG<br />

incelemelerinde renal taş, üreter taşı olup olmadığı, taş saptanan olgularda taşın<br />

lokalizasyonu (üreter proksimali, orta kesim, ureter distali ve üreterovezikal<br />

bileşke), hidronefroz, hidroüreter varlığı, taşın boyutu, sayısı yönünden<br />

değerlendirme yapıldı. Ayrıca pelvikalisiyel sistem ve mesane taşı varlığı,<br />

böbreklerdeki taş dışı anormallikler de incelendi. Daha sonra hastaların mesane<br />

doluluğu devam ederken başka bir hazırlık yapılmadan kliğimizde mevcut 16 kesit<br />

GE Medical system bilgisayarlı tomografi ile IV, oral herhangi bir kontrast madde<br />

verilmeden üst ve alt batın BT incelemesi yapılmıştır. BT çekim parametreleri olarak<br />

kesit kalınlığı 10 mm seçilmiş ve 1.25 mm inceltme yapılmıştır. Pitch faktör 1 mm, tüp<br />

voltajı ortalama 120 kv, mA 250, masa hızı 16 mm/rot, görüntü alanı (FOV) 450 mm ve<br />

bits rekonstrüksiyon matriks değerleri 512x1024 olarak seçildi. Đncelemeye<br />

tomografi masasında kolları başının üzerinde sırtüstü yatan hastanın, gantri açısı<br />

sıfırlandıktan sonra ön-arka topogramı alınarak başlandı. Elde edilen pilot görüntü<br />

41


üzerinde böbrek üst polü (yaklaşık T12 vertebra) ile mesane tabanı (simfizis pubis)<br />

arasını içerecek bölge ayarlanarak çekim planı oluşturulmuştur. Skenogram<br />

üzerinde torakal 12.vertebra - simfizis pubis arasındaki mesafe helikal modda tarandı.<br />

Volümetrik tarama, hastaların tek nefes tutma süresinde tek aşamada ortalama 20<br />

saniyede gerçekleştirildi. Ham görüntüler çekim bilgisayarı ortamında düzenlenip, elde<br />

edilen BT kesitleri Fujifilm DryPıx 7000 marka day-light banyo sistemiyle 16 veya<br />

20 format seçilerek filme basılmıştır. Mevcut veriler başka bir odada bulunan work<br />

station’da (hpworkstationxw8200) radyolog tarafından değerlendirilip, mevcut<br />

program yardımıyla gerektiğinde sagital, koronal reformat görüntüler de<br />

oluşturulup incelenerek raporlanmıştır. Değerlendirmede böbreklerin lokalizasyonları,<br />

boyutları, parankim kalınlığı, pelvikalisiyel sistem, pararenal alanlar, böbrek anomalileri,<br />

üreter traseleri, taş lokalizasyonu, taş sayısı, taş boyutu, hidronefroz mevcudiyeti, taş<br />

çevresinde üreter duvarı tarafından oluşturulan "tissue rim sign" varlığı, mesane<br />

patolojileri araştırıldı. Kesitlerde üriner sistem harici diğer batın organları da patolojiler<br />

açısından değerlendirildi. Üreterolitiazis tanısı taşın direk üreter içerisinde<br />

görülmesiyle konuldu. Work stationda ekrandan bilgisayar yardımıyla görüntüler<br />

büyültülerek taş çapları oldukça hassas şekilde kürsörler yardımıyla ölçüldü.<br />

Kontrastsız MDBT'de üreter taşı için kriter; üreter lümeni içinde yüksek dansitede kalkülün<br />

gözlenmesidir. Tıkanıklık olsun ya da olmasın üreter taşı bulunduğu zaman her hasta<br />

karşı tarafla karşılaştırılarak ikincil bulgular olarak adlandırılan, hidronefroz, hidroüreter,<br />

üreter çevresinde "doku halka bulgusu" (tissue rim sign), perinefrik yağ dokusunda<br />

çizgilenme (lineer-sirküler dansite artışı) açısından değerlendirildi. Sonuçlar US bulguları<br />

ile karşılaştırıldı. Filmleri raporlanan hastaların takip ve tedavi planı üroloji kliniği<br />

tarafından yapılmıştır.<br />

42


BULGULAR<br />

Üroloji kliniği ve acil servis tarafından üreter taşı ? öntanısıyla üriner sistem<br />

ultrasonografisi ve kontrastsız batın BT istemiyle gönderilen 59 hastadan 40’ında<br />

(%67.7) üreter taşı tespit edildi. Bu hastalardan üreter taşı saptanmayan iki kadın<br />

olguda (%3.4) hemorajik over kisti, bir erkek olguda (%1.7) akut enflame apendisit<br />

ile uyumlu sonografik ve tomografik bulgular tespit edildi. Cerrahi olarak apendisit<br />

tanısı doğrulandı. Bir hastada (%1.7) safra kesesi taşı, dört hastada (%6.7) üreter<br />

taşı olmadan sadece böbrek taşı bulundu. Geri kalan taş saptanamayan 11 olguda<br />

(%18.6) da sonografik ve tomografik olarak belirgin patoloji saptanmadı. Verilen<br />

nonspesifik tedavi sonrası hasta şikayetlerinin kaybolduğu öğrenildi. Üreter taşı<br />

bulunan 40 olgu çalışmaya alındı. Üreter taşı tespit edilen hastalardan 26’sı erkek<br />

(%65), 14’ü (%35) kadındı. Erkeklerin yaş aralığı 20 ile 77 arasında değişmekte<br />

olup yaş ortalaması 46.4, kadınların yaş aralığı 22 ile 65 arasında değişmekte olup<br />

yaş ortalaması 43.5 bulundu. 16 kesit multislice BT incelemesinde 40 hastada<br />

tespit edilen üreter taşı ultrasonografi incelemesinde 26 hastada bulundu.<br />

Bilgisayarlı tomografi incelemesinde taşlardan 8 tanesi proksimal üreterde, 3<br />

tanesi orta üreterde, 13 tanesi distal üreterde ve 16 tanesi de üreterovezikal<br />

bileşkede izlendi. Olguların 21’inde taş sağ üreterde, 19’unda sol üreterde<br />

bulundu. Ultrasonografi incelemesinde taşlardan proksimal üreterde 5 tane, orta<br />

üreterde 1 tane, distal üreterde 6 tane ve üreterovezikal bileşkede ise 12 tanesi<br />

tesbit edilebilmiştir. Ortalama taş boyutları ultrasonografi incelemesinde; proksimal<br />

üreterde 9.86 mm, orta üreterde 8 mm, distal üreterde 9.38 mm ve üreterovezikal<br />

bileşkede 7.39 mm ölçüldü. Bilgisayarlı tomografi incelemesinde ise ortalama taş<br />

boyutları; proksimal üreterde 7.6 mm, orta üreterde 6.66 mm, distal üreterde 7.08<br />

mm ve üreterovezikal bileşkede 6.79 mm ölçüldü. Obstrüksiyona bağlı hidronefroz<br />

oranı ultrasonografi incelemesinde 29 olguda (%72.5), bilgisayarlı tomografi<br />

incelemesinde 30 olguda (%75) saptandı. Bilgisayarlı tomografi incelemesinde<br />

üreter taşlarında doku halka bulgusu (tissue rim sign) 23 olguda mevcut olup<br />

(%57.5) pozitif bulundu. Üreter taşı saptanan bu 40 olgunun 8’ine üreteroskopik<br />

girişim, 8 hastaya ESWL yapıldı. Diğer 24 hastaya medikal tedavi uygulandı.<br />

Medikal tedavi olarak üriner sisteme yönelik antibiyotik, üriner antiseptik,<br />

43


antienflamatuar ilaçlar verildi. Bu hastaların takibinde taş düşürme anamnezinin<br />

yanında gerekli görülenler DÜS grafisi ile takip edildi.<br />

Çalışmamızda üreter taşları tanısında kontrastsız 16 kesit multi dedektör<br />

bilgisayarlı tomografi 40 hastanın hepsinde tanı sağladığı için betimsel istatistiksel<br />

yöntemle duyarlılık %100, özgüllük %100, doğruluk %100 olarak bulundu. Ultrasonografi<br />

40 hastadan 24’ünde tanı sağladığı için duyarlılığı %60, özgüllüğü %100 olarak bulundu.<br />

Çalışmamızı taş lokalizasyonuna göre değerlendirdiğimizde; sonografi ile<br />

proksimal üreter taşlarında 8 olgudan 5’ini (%62.5), orta kesim üreter taşlarında 3<br />

olgudan 1’ini (%33), distal kesim taşlarında 13 olgudan 6’sını (%46) ve<br />

üreterovezikal bölge taşlarında 16 olgudan 12’sini (%75) tespit ettik.<br />

44


Tablo 1: Tüm olguların tespit edilen BT ve US bulguları<br />

Olgu<br />

Yaş<br />

Cinsiyet<br />

Taraf<br />

Üreter taşı<br />

lokalizasyonu<br />

US<br />

taş<br />

çapı<br />

BT<br />

taş<br />

çapı<br />

US'de<br />

hidronefroz<br />

BT'de<br />

hidronefroz<br />

Üriner sistem diğer bulgular<br />

Diğer bulgular<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

6<br />

7<br />

8<br />

9<br />

10<br />

11<br />

12<br />

13<br />

14<br />

15<br />

16<br />

17<br />

18<br />

19<br />

20<br />

49<br />

52<br />

39<br />

25<br />

53<br />

77<br />

44<br />

37<br />

46<br />

31<br />

53<br />

36<br />

43<br />

58<br />

32<br />

44<br />

40<br />

35<br />

60<br />

26<br />

E<br />

K<br />

E<br />

E<br />

K<br />

E<br />

E<br />

K<br />

E<br />

E<br />

E<br />

K<br />

E<br />

K<br />

E<br />

E<br />

K<br />

E<br />

K<br />

E<br />

sol<br />

sağ<br />

sol<br />

sağ<br />

sağ<br />

sol<br />

sağ<br />

sol<br />

sol<br />

sol<br />

sol<br />

sağ<br />

sağ<br />

sağ<br />

sol<br />

sağ<br />

sağ<br />

sağ<br />

sağ<br />

sağ<br />

distal orifis<br />

distal<br />

distal orifis<br />

distal orifis<br />

distal<br />

proksimal<br />

orta<br />

proksimal<br />

distal<br />

distal<br />

proksimal<br />

orta<br />

distal orifis<br />

proksimal<br />

distal orifis<br />

distal<br />

distal<br />

proksimal<br />

distal orifis<br />

distal orifis<br />

9<br />

6.5<br />

9.1<br />

14.2<br />

8<br />

9.6<br />

8.5<br />

5.5<br />

5<br />

8.7<br />

6.5<br />

9<br />

9.2<br />

4.4<br />

6.4<br />

9.3<br />

4.6<br />

14.5<br />

6.6<br />

8.2<br />

5.5<br />

9.3<br />

8.7<br />

5.2<br />

5.7<br />

7.3<br />

5.2<br />

8.8<br />

4.5<br />

6.6<br />

4.2<br />

8.8<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

0<br />

sağ böbrek konturlarında lobulasyon<br />

atnalı böbrek<br />

sağ böbrekte atrofi<br />

0<br />

sağ renal kortikal kist<br />

0<br />

0<br />

sol böbrekte hafif rotasyon anomalisi<br />

sağ böbrekte taş<br />

atnalı böbrek<br />

0<br />

0<br />

sağ renal kortikal kist<br />

bilateral küçük renal taş<br />

sağ renal kortikal kist<br />

0<br />

0<br />

sağ renal taş<br />

0<br />

0<br />

hepatosteatoz<br />

0<br />

0<br />

0<br />

arteryel cidar kalsifikasyonları<br />

0<br />

follikül kisti<br />

0<br />

aksesuar dalak<br />

arteryel cidar kalsifikasyonları<br />

0<br />

0<br />

s.kesesi taşı<br />

0<br />

0<br />

RĐA<br />

0<br />

flebolit<br />

0<br />

45


Olgu<br />

21<br />

22<br />

23<br />

24<br />

25<br />

26<br />

27<br />

28<br />

29<br />

30<br />

31<br />

32<br />

33<br />

34<br />

35<br />

36<br />

37<br />

38<br />

39<br />

40<br />

Yaş<br />

50<br />

38<br />

29<br />

20<br />

22<br />

49<br />

76<br />

63<br />

42<br />

64<br />

49<br />

52<br />

62<br />

51<br />

40<br />

55<br />

48<br />

35<br />

46<br />

44<br />

Cins.<br />

E<br />

K<br />

E<br />

E<br />

K<br />

E<br />

E<br />

E<br />

K<br />

E<br />

E<br />

K<br />

E<br />

E<br />

K<br />

E<br />

E<br />

K<br />

E<br />

K<br />

Taraf<br />

sol<br />

sağ<br />

sol<br />

sol<br />

sağ<br />

sol<br />

sol<br />

sol<br />

sağ<br />

sol<br />

sağ<br />

sağ<br />

sol<br />

sağ<br />

sol<br />

sağ<br />

sol<br />

sağ<br />

sağ<br />

sol<br />

Üreter taşı<br />

lokalizasyonu<br />

distal<br />

proksimal<br />

proksimal<br />

distal<br />

distal orifis<br />

distal<br />

proksimal<br />

distal<br />

distal<br />

distal orifis<br />

distal orifis<br />

orta<br />

distal orifis<br />

distal orifis<br />

distal<br />

distal orifis<br />

distal orifis<br />

distal<br />

distal orifis<br />

distal orifis<br />

US<br />

taş<br />

çapı<br />

6.5<br />

15<br />

12<br />

8.2<br />

9<br />

8<br />

7.6<br />

6.6<br />

7.5<br />

7.3<br />

6.7<br />

8.2<br />

BT<br />

taş<br />

çapı<br />

5.2<br />

4.3<br />

6.2<br />

5.3<br />

6.3<br />

16<br />

12<br />

8.4<br />

5.4<br />

8.9<br />

5<br />

8.2<br />

7.7<br />

6.5<br />

7.6<br />

5.5<br />

4.8<br />

7.1<br />

6.9<br />

8.3<br />

US'de<br />

hidronefroz<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

BT'de<br />

hidronefroz<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

var<br />

yok<br />

var<br />

Üriner sistem diğer bulgular<br />

0<br />

sol böbrekte ekstrarenal pelvis<br />

0<br />

0<br />

0<br />

bilateral renal kalkül<br />

bilateral renal kistler<br />

sağ böbrek kisti, parankimde incelme<br />

0<br />

0<br />

0<br />

sağ renal kalkül<br />

0<br />

0<br />

0<br />

sol renal kist<br />

0<br />

0<br />

0<br />

0<br />

Diğer bulgular<br />

arteryel cidar kalsifikasyonları<br />

hepatosteatoz<br />

0<br />

0<br />

0<br />

0<br />

arteryel cidar kalsifikasyonları<br />

arteryel cidar kalsifikasyonları<br />

flebolit<br />

arteryel cidar kalsifikasyonları<br />

0<br />

ciltaltı lipom<br />

dalakta kalsifikasyon<br />

0<br />

myoma uteri<br />

prostat büyümesi+mesane duvar kalınlaşması<br />

0<br />

karaciğerde kalsifikasyon<br />

0<br />

RĐA<br />

46


Tablo- 2: Bilgisayarlı tomografide taş tespit edilen olguların bulguları<br />

Üreter taşı lokalizasyonu Olgu sayısı Yüzdesi<br />

Ortalama taş<br />

çapı (mm)<br />

BT'de<br />

hidronefroz<br />

Proksimal üreter 8 20 7.6 7<br />

Orta üreter 3 7.5 6.66 2<br />

Distal üreter 13 32.5 7.08 10<br />

Üreterovezikal 16 40 6.79 11<br />

Toplam 40 100 7.03 30<br />

Tablo 3: Sonografik olarak taş tespit edilen olguların bulguları<br />

Üreter taşı lokalizasyonu Olgu sayısı Yüzdesi<br />

Ortalama taş<br />

çapı (mm)<br />

US'de<br />

hidronefroz<br />

Proksimal üreter 5 20.8 9.86 5<br />

Orta üreter 1 4.2 8 2<br />

Distal üreter 6 25 9.38 5<br />

Üreterovezikal 12 50 7.39 11<br />

Toplam 24 100 8.65 23<br />

Tablo 4: Taş lokalizasyonuna göre ultrasonografi bulguları<br />

Üreter taşı lokalizasyonu<br />

Toplam olgu<br />

sayısı US ile tesbit edilen Yüzdesi<br />

Proksimal üreter 8 5 62,5<br />

Orta üreter 3 1 33<br />

Distal üreter 13 6 46<br />

Üreterovezikal 16 12 75<br />

Toplam 40 24 60<br />

47


OLGU ÖRNEKLERĐ<br />

a<br />

b<br />

c<br />

d<br />

Resim 1: Sol üreter distal kesiminde üreter taşı olan erkek olgunun a)<br />

bilgisayarlı tomografi, b) ultrasonografi görüntüsü. Taşın oluşturduğu<br />

obstrüksiyon nedeniyle sol böbrekte hidronefroz olduğu izleniyor (c).<br />

48


a<br />

b<br />

c<br />

d<br />

Resim 2: 22 yaşında sol üreterovezikal bileşkesinde taş olan bayan olgunun<br />

a) bilgisayarlı tomografi, b) ultrasonografi görüntüsü. Sağ böbrekte minimal<br />

hidronefroz izlenmekte (c).<br />

49


a<br />

b<br />

c<br />

d<br />

Resim 3: Sol üreter distal kesim taşı olan olgunun a) bilgisayarlı tomografi,<br />

b) ultrasonografi görüntüsü. Sol üreterin (d) ve sol böbrek kalisiyel<br />

sisteminin hidroüreteronefrozla uyumlu dilate olduğu izleniyor.<br />

50


a<br />

b<br />

c<br />

d<br />

Resim 4: Sağ üreter distal kesim taşı olan olgunun a) bilgisayarlı tomografi,<br />

b) ultrasonografi görüntüsü. Böbreklerin toplayıcı sistemleri normal olup,<br />

hidronefroz izlenmiyor.<br />

51


a<br />

b<br />

c<br />

d<br />

Resim 5: Sol üreter distalinde üreterovezikal bileşke yakınında taşı olan<br />

olgunun a) bilgisayarlı tomografi, b) ultrasonografi görüntüsü. Böbrek<br />

toplayıcı sistemleri normal olup; hidronefroz izlenmiyor.<br />

52


a<br />

b<br />

c<br />

d<br />

Resim 6: Sol üreter proksimalinde 8 mm çaplı taşı olan 37 yaşında bayan<br />

olgunun a) bilgisayarlı tomografi, b) ultrasonografi görüntüsü.<br />

53


a<br />

b<br />

c<br />

d<br />

Resim 7: Sağ üreter proksimalinde taşı olan olgunun a) bilgisayarlı<br />

tomografi, b) ultrasonografi görüntüsü. Taş proksimalinde üreter ve böbrek<br />

toplayıcı sisteminde tomografi ve ultrasonografi kesitlerinde<br />

hidroüreteronefroz izleniyor.<br />

54


TARTIŞMA<br />

Üreter taşlarına bağlı olarak oluşan üriner kolik, önemli bir acil servise ve<br />

üroloji kliniğine başvuru sebebidir. Akut ağrı taşların hareketine ve üreter taşının<br />

yaptığı obstrüksiyona bağlı olarak toplayıcı sistem ve üreterin gerilmesi nedeniyle<br />

meydana gelmektedir. Üriner sistem taşlarının ilk ataktan sonraki 5 yıl içinde %40-<br />

50, 10 yıl içinde 50-60 oranında tekrarlama ihtimali bildirilmektedir, (22)<br />

Akut üriner kolikli hastaların değerlendirilmesinde hastanın anamnezi, fizik<br />

muayene, lab. tetkikleri önemli bilgi sağlamakla birlikte; ayırıcı tanının<br />

yapılmasında ve kesin tanı konmasında görüntüleme yöntemleri önem<br />

kazanmaktadır. Benzer bulgu veren apendisitten, pyelonefritten tümöre kadar pek<br />

çok durumun ekarte edilmesi ve kesin tanının konulması gerekmektedir.<br />

Görüntüleme ile ağrı nedeni, taşın lokalizasyonu, boyutu, obstrüksiyon durumu<br />

açıklığa kavuşturulmaya çalışılır. Radyolojik olarak bu hastaların<br />

değerlendirilmesinde DÜSG, ĐVP, US ve BT gibi metodlar kullanılabilir.<br />

Direk üriner sistem grafisi taş hastalığı şüphesi olan olgularda ilk tetkik<br />

olarak çoğunlukla kullanılmaktadır. Çünkü üriner sistem taşlarının %90’a büyük<br />

kısmı radyoopak karakterdedir. Ancak barsak gazı, intestinal içerik ve kemik<br />

yapılar taşın görülmesini engellemekte olup, özellikle küçük taşlar kolayca gözden<br />

kaçabilmektedir. Yapılan bazı çalışmalar DÜSG ile duyarlılığı %45, özgüllüğü<br />

%58-77 arası bulmuştur.<br />

ĐVP taş nedeniyle oluşan obstrüksiyonu ortaya koymada 1923’ten beri<br />

kullanılan önemli bir görüntüleme tekniği olmuştur. Tetkik üriner sistemin anatomik<br />

yapısı hakkında bilgi verdiği gibi, hem de fonksiyonel bilgi vermektedir. DÜSG ile<br />

tespit edilen opasitenin üriner sistem ile ilişkisini ortaya koyar. Ayrıca DÜSG’te<br />

görülemeyen radyolüsen taşlar ĐVP de dolum defekti ortaya çıkarabilir. ĐVP’nin<br />

%85-95 oranında relative yüksek duyarlılığı olmakla beraber; küçük taşlarda ve<br />

nonopak taşlarda duyarlılığı düşüktür. Ayrıca obezite ve gaz distansiyonu önemli<br />

bir kısıtlılık nedenidir. Bunun dışında başka dezavantajları da mevcuttur. Kontrast<br />

madde kullanılması gerektiğinden bu maddelere bağlı oluşabilecek yan etkiler<br />

önemlidir. Kontrast madde reaksiyonu insidansı %5-10 olarak bildirilmekte olup,<br />

çoğunlukla hafif reaksiyonlar (bulantı, kusma, ürtiker, enjeksiyon yerinde ağrı gibi)<br />

55


meydana gelmektedir. Hayatı tehdit eden bronkospazm, anaflaksi, kalp ve<br />

solunumun durması gibi reaksiyonlar daha nadir oluşmaktadır. Orta ve ciddi<br />

böbrek yetmezliği durumlarında kontrast maddenin nefrotoksisite riski mevcuttur.<br />

ĐVP tetkiki öncesi hastaya ön hazırlık ta yapılması gerekir. Bu nedenle batın<br />

temizliği için laksatif ilaç kullanılır, 10-12 saat sıvı alımı kısıtlanır ve hasta aç<br />

olmalıdır. Bütün bunlardan özellikle laksatif kullanımı, hastayı rahatsız etmekte ve<br />

zaman kaybına neden olmaktadır. Yeterli ön hazırlık yapılmadan tetkik yapılınca da<br />

hatalı değerlendirmeler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca ĐVP incelemesi zaman gerektiren<br />

bir yöntemdir. Çünkü obstrüksiyon durumunda etkilenen tarafta böbrek süzmesinde<br />

gecikmeye bağlı olarak inceleme belli zaman aralıklarında tekrarlanma gerektirmekte<br />

ve saatlerce sürebilmektedir. Eğer üreter taşı nonopak ise DÜSG’te görülmez ve<br />

pasajın tam kapalı olmaması durumunda da tanı yanlışlıklarına sebep olabilir.<br />

Üriner kolikli hastaların değerlendirilmesinde ĐVP'ye alternatif diğer<br />

görüntüleme yöntemi ultrasonografidir. Yöntemin kolay ulaşılır olması, invazif<br />

olmaması, maliyetinin düşük olması, bugüne kadar insan vücudu üzerinde<br />

kanıtlanmış belirgin bir zararlı etkisinin bulunmaması US'nin en önemli<br />

avantajlarıdır. Radyasyona maruz kalınmadan ve kontrast madde kullanılmadan<br />

üriner sistemin anatomik detayları incelenir. Bundan dolayı pediatrik hastalarda<br />

öncelikle tercihtir. Ayrıca iyonize radyasyon etkisi olmadığı, fetüs için herhangi bir<br />

yan etkisi olmadığından gebelerde en önemli tanı yöntemidir. (35)<br />

Üriner sistem taşlarında tanı; böbrek toplayıcı sistemi, üreter ve masane<br />

lümeni icerisinde posterior gölgesi olan hiperekojen yapının görülmesi ile konulur.<br />

Tüm üriner taşlar içeriği farketmeksizin hiperekojen olup, büyüklüklerine göre<br />

posterior akustik gölge verirler. Milimetrik taşlar gölge vermeyebilirler. Üriner<br />

sistemde gelişecek akut obstrüksiyonun ve hidronefrozun değerlendirilmesinde US<br />

çok kullanışlı bir görüntüleme yöntemidir. Bazı çalışmalarda acil servis şartlarında<br />

klinik olarak önemli ölçüde taşı destekler bulguların varlığında, akut yan ağrısında,<br />

kolay uygulanabilirliği nedeniyle öncelikle US inceleme önerilmekte ve taş<br />

görülemese dahi hidronefroz varlığının ürolithiazis lehine değerlendirilmesi<br />

gerektiği ve konservatif tedavi (analjezik ve hidrasyon) başlanabileceği<br />

belirtilmektedir. (36-37)<br />

56


Ultrasonografi incelemesinin nisbeten fazla vakit alması, üreterlerin takip<br />

edilmesinin zor ve üreter taşlarının gösterilmesinin her zaman mümkün olmaması,<br />

küçük taşların gösterilmesinin zorluğu (özellikle 5 mm’den küçük taşlar), üreter<br />

dilatasyonu olmadığında taşların gösterilme oranının düşüklüğü, bazen barsak gaz<br />

süperpozisyonu nedeniyle optimal değerlendirme yapılamaması, hasta<br />

hidrasyonunun yetersizliği ve mesanenin boş olması gibi durumlar US<br />

incelemesinin dezavantajlarını oluşturmaktadırlar. Ultrasonografide özellikle üreter<br />

orta kesim taşlarının saptanma oranı düşük olup; diğer çalışmalarla uyumlu olarak<br />

bizim çalışmamızda %33 olarak bulundu. Sonografinin diğer bir dezavantajı ise<br />

uyugulayıcıya göre değişen sonuçlar alınabilmesi, kişiye bağlı subjektivitesinin<br />

yüksek olabilmesidir.<br />

Sheafor ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada US'nin üreter taşının<br />

saptanmasında sensitivitesi %61, Sinclair ve arkadaşlarının çalışmasında %64<br />

olarak bulunmuştur. (38-39)<br />

Bizim çalışmamızda üreter taşlarının tanısında US’nin duyarlılığı %60<br />

bulunmuş olup, diğer çalışmalara benzer orandadır.<br />

Üreter taşı düşünülen akut lomber ağrılı hastalarda kontrastsız multislice BT<br />

üreter taşının tanısında yüksek duyarlılık ve özgüllüğe sahiptir. Taşların tespit<br />

edilmesinde yüksek duyarlılık, özgüllük ve kesinlik sağlamakla beraber; aynı<br />

zamanda taşın lokalizasyonu ve büyüklüğünü belirleyerek tedavinin<br />

planlanmasında da önemli veriler sunar. Hem direk radyografi ve ĐVP’de<br />

görülemeyen radyolüsen taşlar, hem de radyoopak taşlar BT’de tesbit edilebilir. BT<br />

için lokalizasyon önemli olmayıp, tüm lokalizasyonlardaki taşlarda yüksek duyarlılığa<br />

sahiptir. (40)<br />

Diğer modaliteler için sınırlamalara neden olan gaz ve obezite gibi hastaya ait<br />

faktörlerden BT tetkiki etkilenmemektedir. Hatta yağ dokusu fazlalığı tomografik görüntü<br />

kalitesini artırarak daha güzel görüntü alınmasını sağlamaktadır. BT çekim süresi çok kısa<br />

olduğundan, kooperasyon kurulamayan uyumsuz hastalarda ve çocuk yaş<br />

grubunda da inceleme minimum artefaktla tamamlanabilmektedir. Üriner kolikli<br />

hastalarda taş dışında üriner sistemle ilgili; piyelonefrit, renal hücreli karsinom,<br />

transizyonel hücreli karsinom, dublike toplayıcı sistem, mesane çıkışı obstrüksiyonu ve<br />

üreteropelvik bileşke obstrüksiyonu mevcut olabileceği gibi; genitoüriner sistem dışında;<br />

57


adneksiyal kitleler, apandisit, divertikülit, crohn hastalığı, pankreatit, kolesistit, lenfoma,<br />

dalak rüptürü, renal arter anevrizması, vertebral kitleler ve adrenal kitleler de üriner koliği<br />

taklit edebilir. Bunlar gibi üriner sistem ve harici patolojilerin tanısında da BT önemli role<br />

sahiptir. Bazı çalışmalarda üriner taşlarda BT'nin sensitivitesi %100'leri bulmakla<br />

beraber, ek olarak %10-16 oranında üriner sistem dışı hastalık saptanabildiği<br />

bildirilmiştir. (41)<br />

Kontrastsız MDBT incelemesi daha sonra yapılacak olan görüntüleme<br />

yöntemlerine engel teşkil etmez. Mevcut kontrastsız inceleme üriner sistemde taş<br />

dışı patoloji veya üriner sistem dışı patoloji tespit etmişse, gereklilik halinde oral<br />

kontrast madde ve intravenöz kontrast madde enjeksiyonunu takiben inceleme<br />

tekrarlanabilir.<br />

Ayrıca; MDBT ile taranan kesitler inceltilip, sonrasında görüntü planları değiştirilerek<br />

koronal ve sagittal multiplanar reformasyonlar ve üç boyutlu görüntülerin optimal görüntü<br />

kalitesiyle elde edilmesi mümkün olmaktadır. Böylelikle lezyon oryantasyonu ve tedavi<br />

planlamasında ek katkı elde edilebilmektedir. (42)<br />

MDBT’de bir milimetre çapa kadar olan üriner taşları bile gösterebilmek mümkün<br />

olabilmektedir.<br />

BT’de radyasyona maruziyet IVP’ye göre yüksek olmakla beraber;<br />

obstrüksiyon durumlarında ĐVP’de pasajın gecikmesine bağlı tekrarlanan grafilerle<br />

alınan doz miktarı BT’ye yaklaşmaktadır. BT incelemesinin IVP’ye göre bir avantajı da<br />

tetkikin çok kısa sürede tamamlanmasıdır. ĐVP’de gereken ön hazırlık BT için<br />

gerekmemektedir. Kontrastsız MDBT incelemede kontrast madde kullanılmadığı için<br />

kontrast maddeye bağlı allerjik reaksiyon riski bulunmamaktadır. Kontrast madde<br />

kullanılmadığı için tetkikin maliyeti de düşmektedir. Kontrastsız MDBT üreter içerisinde<br />

taş varlığını göstermekle birlikte, ĐVP'ye göre dezavantajlarından biri böbrek<br />

fonksiyonları hakkında bilgi vermemesidir. Ayrıca BT de distal üreter taşları ile tromboza<br />

bağlı ven duvarındaki kalsifikasyon demek olan flebolitlerin birbirinden ayırdedilmesi sık<br />

karşılaşılan zorluklardandır. Böyle durumlarda taş-flebolit ayırımı yapılamayan<br />

hastalarda "tissue rim sign" (periüreterik yumuşak doku halkası) mevcut ise üreter<br />

taşı lehine anlamlıdır. Küçük çaplı taşlarda daha sık izlenen doku halka işareti, büyük<br />

üreter taşlarında üreter duvarının gerilerek incelmesine bağlı olarak daha az sıklıkta<br />

58


görülür. Bizim çalışmamızda doku halka belirtisi 23 olguda mevcut olup (%57.5), birçok<br />

çalışmayla benzer oranda izlendi.<br />

Kılınç ve arkadaşlarının 41 hastayı kapsayan çalışmasında; yan ağrısıyla<br />

başvuran hastaların değerlendirilmesinde ultrasonografi ve kontrastsız bilgisayarlı<br />

tomografi bulguları değerlendirilmiş ve üreter taşı tanısında ultrasonografi ve<br />

bilgisayarlı tomografi bulguları karşılaştırılmıştır. Ultrasonografinin duyarlılığı<br />

%64.3, BT’nin duyarlılığı %96.4 ve her iki görüntüleme yönteminin özgüllüğü %100<br />

olarak bulunmuştur. (43)<br />

Bizim çalışmamızda da ultrasonografinin duyarlılığı %60, 16 kesit MDBT’nin<br />

duyarlılığı %100 ve her iki yöntemin özgüllüğü %100 olarak saptanmış olup;<br />

belirtilen çalışmaya ve birçok benzer çalışmaya yakın oranlar bulunmuştur.<br />

BT, US ve IVP’nin karşılaştırılmış olduğu Yılmaz ve arkadaşlarının yaptığı<br />

çalışmada, üreter taş tanısında, duyarlılık ve özgüllük değerleri BT için %94-97,<br />

US için %19-97 ve IVP için %52 ile 94 olarak bildirilmiştir. Bu çalışmada maliyet,<br />

radyasyon maruziyeti gibi nedenlerle BT'nin US ve IVÜ'de tanı konamayan<br />

olgularda kullanılması önerilmiştir. (44)<br />

Smith ve arkadaşları 292 olguyu içeren çalışmalarında üreter taşı için<br />

kontrastsız spiral BT'nin duyarlılığını %97, özgüllüğünü %96 olarak bildirmişlerdir.<br />

(45)<br />

Benzer şekilde 100 olguluk çalışmalarında Fieldink ve arkadaşları BT için %98<br />

duyarlılık ve %100 özgüllük değerleri saptamıştır. (46)<br />

Catalano ve arkadaşlarının üreter taşı bulunan 82 hastada yaptığı<br />

çalışmada BT ile US+düz grafinin tanı değerleri karşılaştırması yapılmıştır. BT'nin<br />

duyarlılığı %92 iken, US+düz grafi duyarlılığı %77 bulunmuştur. Yine benzer bir<br />

çalışmada BT'nin duyarlılığı %93 iken US+düz grafi duyarlılığı %79 olarak tespit<br />

edilmiştir (47-48)<br />

Sudah ve arkadaşlarının çalışmasında üreter taşı tanısında BT’nin<br />

duyarlılığı %90, özgüllüğü %100 olarak bildirilmiştir. (49)<br />

Çalışmamızda ultrasonografinin üreter taşlarında duyarlılığı %60 olarak<br />

bulunmakla birlikte, ilk basamak olarak yan ağrısında radyografi ile birlikte<br />

kullanılmasının birçok olguda BT kullanımına gerek bırakmayacağını düşünüyoruz.<br />

Kontrastsız MDBT ise çalışmamızda üreter taşlarında %100 duyarlılık ve<br />

59


özgüllüğe sahip bulunmuş olup, klinik olarak kesin tanısı konulmamış akut üriner<br />

kolikli hastaların değerlendirilmesinde ideal bir yöntemdir. Taşın lokalizasyonunu,<br />

büyüklüğünü kesin olarak gösterip, spontan pasaj veya ilave tedavi gerekip<br />

gerekmeyeceğine karar verilmesi açısından oldukça önemlidir. Đnceleme<br />

neticesinde üreter taş hastalığının kesin olarak teşhis edilmesinin yanında,<br />

olabilecek diğer patolojileri de ortaya çıkarır.<br />

Örmeci ve arkadaşları yaptıkları çalışma sonucunda ‘’avantajları ve<br />

dezavantajları göz önüne alındığında kontrastsız BT’nin, US ve DÜSG ile tanı<br />

konulamayan olgularda kullanılmasının daha uygun olduğu’’ görüşünü<br />

bildirmişlerdir. (50)<br />

60


SONUÇ<br />

Toplumda sık görülen üreter taş hastalığında DÜSG, ĐVP, US ve BT<br />

kullanılan görüntüleme yöntemleridir. US’nin farklı çalışmalarda ve bizim<br />

çalışmamızda üreter taş hastalığı için duyarlılığı orta düzeyde bulunmakla birlikte;<br />

maliyet, acil şartlarda bulunabilirlilik ve iyonize radyasyon içermemesi<br />

avantajlarından dolayı üriner kolik ön tanılı hastalarda ilk basamak ve tarama<br />

yöntemi olarak kullanılabilir.<br />

Çalışmamızda 16 kesit MDBT incelemesinin üreter taşlarının tanısında<br />

%100 doğruluğa sahip olduğu sonucunu tespit ettik. Bugüne kadarki çalışmalarda<br />

da benzer yüksek tanı oranları bildirilmektedir. MDBT ile çok hızlı şekilde, herhangi<br />

bir ön hazırlık ve kontrast maddeye gereksinim olmadan, objektif şekilde<br />

ürolithiazis tanısı konmakta ve hastalar buna göre yönlendirilebilmektedir. BT ek<br />

patolojileri tespit etmede de başarılıdır. Đonizan radyasyon etkisi nedeniyle;<br />

sonografik ve radyografik olarak olarak çözülemeyen üriner kolik olgularında BT<br />

zorunlu hale gelen bir inceleme yöntemidir.<br />

61


ÖZET<br />

Çalışmamızın amacı üreter taşı hastalığının tanısında 16 kesit bilgisayarlı<br />

tomografi ve ultrasonografi bulgularının karşılaştırılmasıdır. Bu amaçla yaklaşık 5<br />

aylık süre içersinde üroloji kliniği ve acil servisden üriner sistem ultrasonografisi ve<br />

kontrastsız bilgisayarlı tomografi istemiyle gönderilen olguların sonuçları araştırıldı.<br />

Çalışmamızda bilgisayarlı tomografinin duyarlılığı %100, ultrasonografinin<br />

duyarlılığı %60, her iki yöntemin özgürlüğü %100 olarak bulundu. Bu sonuçlar<br />

literatür değerleriyle uyumlu olarak izlendi.<br />

62


KAYNAKLAR<br />

1) Bruyn rose de, Pediatric Ultrasound, Churchıll Lıvıngstone. Çev. Tunacı A,<br />

Yekeler E, Đstanbul Medikal Yayıncılık, Đstanbul 2007. 1. Baskı s: 39.<br />

2) Medikal embriyoloji, Petorak Đ. Beta Basımevi, Đstanbul, 1984 s: 212-218.<br />

3) Kelalis P, Clinical Pediatric Urology, W.B. Saunders, Philadelphia Third<br />

Edition, 1992 p: 500-501.<br />

4) Cochlin LI Dennis, Dubbins A Paul, Goldberg B Barry, Halpern J Ethan.<br />

Urogenital Ultrasound, Taylor and Francis. Çev. Kadıoğlu A, Đstanbul<br />

Medikal Yayıncılık, istanbul 2008, 1. Baskı s: 23.<br />

5) Dere F. Anatomi. Okullar Pazarı Kitabevi. 1990 Adana 2. baskı. S: 655-672.<br />

6) Emamian SA, Nielsen MB, Pedersen JF et al; Kidney dimension at<br />

sonography; correlation with age, sex and habitus in 660 adult volunteers;<br />

AJR 1993; 1603-86.<br />

7) Mettler Fred. A. Essentials of Radiology, Elsevier Saunders Çev. Güney Ş.<br />

Đstanbul Tıp Kitabevi, Đstanbul 2008 1. Baskı, s: 213.<br />

8) Elhan A. Temel Klinik Anatomi. Güneş Kitabevi Ankara 2006, Üçüncü<br />

baskı. s: 180-181<br />

9) Sanıpaio F J B: Surgical anatomy of the kidney. In: Smiht A, Badlani G,<br />

Bagley D, Clayman R, Jordan G, Kavoussi L, Lingeman J, Preminger G,<br />

Segura J. Eds Smith's Texbook of endourology. St Louis. Missouri Quality<br />

medical publishing; 1996: 153-184.<br />

10) Netter FH; Anatomy, structure and embryology In Kidneys Ureters and<br />

Unirary Bladder. The CIBA Collection of Medical Đllustration, CIBA<br />

Pharmaceutical CO Vol 6;1987; 2-35.<br />

11) Kılıçözlü Đ., Üriner sistem radyolojisi, Nobel Tıp Kitabevleri 1993: s: 5.<br />

63


12) Carol M Rumack, Stephaine R Wilson, C Wiliam Charboneau. Diagnostic<br />

Ultrasound, Volum 1; 1997: 329-397.<br />

13) Özkeçeli K, Satar N, Doran Ş ve ark. (Üriner sistem taş hastalığı. Anafarta<br />

K, Göğüş O, Bedük Y, Ankan N (eds.) Temel Üroloji. Güneş Kitabevi.<br />

Ankara 1998, 1. baskı, s: 561-603.<br />

14) Stoller M L, Bolton M D, Bolton D M, Fracs M D: Üriner taş hastalığı, in:<br />

Tanagho E A, Mc Aninch J W. Eds. Çeviri: Kazancı G. Smith Genel Üroloji.<br />

Nobel Tıp Kitabevleri.1999; 276-30.<br />

15) Resnick M I, Spirnak J P: Surgery of kidney and ureteral stones. in: Resnick<br />

M I, Pak C Y C. Eds. Urolithiasis A Medical and Surgical Reference.<br />

Philadeiphia. W. B. Saunders Company. 1990; 201-252.<br />

16) Dahnert W. Radiology Rewiev Manuel. Lippincott Williams and Wilkins,<br />

Fifth edition 2003 Philadelphia, p.980.<br />

17) Altınkök M, Đdrar Yolları Işınbilimi (Üroradyoloji), Nobel Tıp Kitabevleri,<br />

Đstanbul 2002, s: 230.<br />

18) Federle P M, Fishman E, Jeffrey B R, Anne S V. Pocket radiolologistabdominal.<br />

Amirsys-W.B.Saunders Company. Çev: Başak M, Ertürk M. Nobel<br />

Tıp Kitabevleri Đstanbul 2004, s: 305.<br />

19) Talner LB. Obstructive uropathy In: Pollack (ed) Clinical urography.<br />

Saunders, Philadelphia 1990 pp 1535-1536.<br />

20) Hagen L Sandra -Ansert, Textbook of Diagnostic Ultrasonography, Çev.<br />

Akhan O, Güneş Kitabevi, 2005 Đstanbul, s: 280.<br />

21) Dunnick RN, Sandler CM, Newhouse JH, Amis ES, Jr. Nephrocalcinosis<br />

and nephrolithiasis In: Textbook of uroradiology. 3rd ed. Philadelphia, Pa:<br />

Lippincott Williams &Wilkins 2001; 178-194.<br />

64


22) Levine JA, Neitlicht J, Verga M, Dalrymple N, Smith RC. Ureteral calculi in<br />

patients with flank pain: correlation of plain radiography with unenhanced<br />

helical CT. Radiology 1997; 204: 27-31.<br />

23) Zagoria RJ, Khatod EG, Chen MYM. Abdominal radiography after CT<br />

reveals urinary calculi: a method to predict usefulness of abdominal<br />

radiography on the basis of size and CT attenuation of calculi. AJR 2001;<br />

176: 1117-1122.<br />

24) Ceydeli N. Kontrastlı radyolojik tetkikler. Ceydeli N (Editör). Radyolojik<br />

görüntüleme tekniği. Đzmir 2000.s: 171-6.<br />

25) Kabala J, Whittlestone T, Grier D, Robinson PJA. The urogenital tract:<br />

anatomy and investigations. In: Sutton D (Ed.). Textbook of radiology and<br />

imaging 7th ed. London: Churchill Livingstone; 2003. p.890-4.<br />

26) Kaya T. Temel Radyoloji Tekniği. Güneş ve Nobel tıp kitabevleri Đstanbul<br />

1997, 1.Baskı s: 292.<br />

27) Papanicolaou N. Urinary tract imaging and intervention: basic principles. In:<br />

Walsh PC, Retik AB, Vaughan ED Jr, Wein AJ, eds. Campbell's Urology. 7 th<br />

ed. Philadelphia: W.B. Saunders Co, 1998; 170-260.<br />

28) M.Y.M. Chen, Pope L. Thomas, Pope, Jr, Ott J. David, Basic Radiology.<br />

Çev. Tiryaki B. Nobel Tıp Kitabevleri Đstanbul 2007, 1. baskı, s: 225.<br />

29) Tuncel E. Klinik radyoloji. Güneş & Nobel, Bursa 2002, ikinci baskı, s: 399.<br />

30) Ödev K. Üriner Sistem Radyolojisi. Atlas Tıp Kitabevi, Konya 1992, 1.<br />

baskı. s: 370.<br />

31) Cronan JJ. Contemporary concepts in imaging urinary tract obstruction.<br />

Radiol Clin North Am 1991; 26: 527-542.<br />

32) Katada K. Half-second, half millimeter real time multislice helical CT: CT diagnosis<br />

using Aquillon. Medical Review 68: 1-8.<br />

65


33) Hoon J, Jeffrey D, Koenraad J, Walter W, Pablo R. Hepatic imaging with<br />

multidetector CT. RadioGraphics 2001; 21: p: 71-80.<br />

34) Heneghan JP, Dalrymple NC, Verga M, et al. Soft-tissue 'rim' sign in the<br />

diagnosis of ureteral calculi with use of unenhanced helical CT. Radiology<br />

1997; 202: 709-711.<br />

35) Boridy IC, Maklad N, Sandier CM. Suspected urolithiasis in pregnant<br />

women: imaging algorithm and literature review. AJR Am J Roentgenol<br />

1996;167: 869-875.<br />

36) Henderson SO, Hoffner RJ, Aragona JL, Groth DE, Esekogwu VI, Chan D.<br />

Bedside emergency department ultrasonography plus radiography of the<br />

kidneys, ureters, and bladder vs intravenous pyelography in the evaluation<br />

of suspected ureteral colic. Acad Emerg Med 1998; 5: 666-671.<br />

37) Rosen CL, Brown DF, Sagarin MJ, Chang Y, McCabe CJ, Wolfe RE.<br />

Ultrasonography by emergency physicians in patients with suspected<br />

ureteral colic. J Emerg Med 1998; 16: 865-870.<br />

38) Sheafor DH, Hertzberg BS, Freed KS, et al. Nonenhanced helical CT and<br />

US in the emergency evaluation of patients with renal colic: prospective<br />

comparison. Radiology 2000;217: 792-797.<br />

39) Sinclair D, Wilson S, Toi A, Greenspan L. The evaluation of suspected renal<br />

colic: ultrasound scan versus excretory urography. Ann Emerg Med<br />

1989;18: 556-559.<br />

40) Ripolles T, Errando J, Agramunt M, Martinez MJ. Ureteral colic: US versus<br />

CT. Abdom Imaging. 2004; 29: 263-6.<br />

41) Chen MY, Zagoria RJ. Can noncontrast helical computed tomography<br />

replace intravenous urography for evaluation of patients with acute urinary<br />

tract colic. J Emerg Med 1999;17: 299-303<br />

66


42) Michael MM, Mandenudeep KK, Dustyant VS, Jar MD, Stephania R. Tecniques,<br />

Clinical Aplication and Limitations of 3D Recontruction Abdomen. Korean Journal of<br />

Radiology 2004 ; 5: 55-67.<br />

43) Kılınç Đ ve ark. Üreter Taş Hastalığı Tanısında Ultrasonografi ve Kontrastsız<br />

Spiral Bilgisayarlı Tomografi Bulgularının Karşılaştırılması Dicle Tıp Dergisi,<br />

2007 Cilt: 34, Sayı: 2, (82-87)<br />

44) Yilmaz S, Sindel T, Arslan G, et al. Renal colic: comparison of spiral CT, US<br />

and IVU in the detection of ureteral calculi. Eur Radiol 1998; 8: 212-217.<br />

45) Smith RC, Rosenfield AT, Choe KA, et al. Acute flank pain: comparison of<br />

non-contrast-enhanced CT and intravenous urography. Radiology 1995;<br />

194: 789-794.<br />

46) Fielding JR, Steele G, Fox LA, et al. Spiral computerized tomography in the<br />

evaluation of acute flank pain: a replacement for excretory urography. J<br />

Urol 1997; 157: 2071-2073.<br />

47) Catalano O, Nunziata A, Altei F, Siani A. Suspected ureteral colic: primary<br />

helical CT vs selective helical CT after unenhanced radiography and<br />

sonography. AJR 2002; 178: 379-387.<br />

48) Ripolles T, Agramunt M, Errando J, Martinez MJ, Coronel B and Morales M.<br />

Suspected ureteral colic: plain film and sonography vs unenhanced helical<br />

CT. A prospective study in 66 patients. Eur Radiol. 2004;14: 129-36.<br />

49) Sudah M, Vannien L.R, Partanen K,et al. Patients with Acute Flank Pain:<br />

Comparison of MR Urography with Unenhanced Helical CT, Radiology<br />

2002; 223: 98.<br />

50) Örmeci T, Güney S, Kiremit M C, Sönmez N C, Arısan S, Başak M. Akut<br />

yan ağrılı hastalara yaklaşım, Türk Üroloji Dergisi: 31 (1): 123-128, 2005.<br />

67

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!