10.03.2014 Views

2.2. organik tarım - ITO

2.2. organik tarım - ITO

2.2. organik tarım - ITO

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İSTANBUL<br />

TİCARET<br />

ODASI<br />

ORGANİK TARIM<br />

BAKIMINDAN<br />

TÜRKİYE'NİN<br />

POTANSİYELİ, BUGÜNKÜ<br />

DURUMU VE GELECEĞİ<br />

HAZIRLAYAN<br />

Prof. Dr. Celal ER<br />

YAYIN NO: 2009-3<br />

İstanbul, 2009


Copyright © İTO<br />

Tüm haklar saklıdır. Bu yayının hiç bir bölümü, yazarın ve İTO'nun<br />

önceden yazılı izni olmaksızın mekanik olarak, fotokopi yoluyla<br />

veya başka herhangi bir şekilde çoğaltılamaz. Eserin bazı bölümleri<br />

veya paragrafları, sadece araştırma veya özel çalışmalar amacıyla,<br />

yazarın adı ve İTO belirtilmek suretiyle kullanılabilir.<br />

ISBN 978-9944-60-409-3 (Basılı)<br />

ISBN 978-9944-60-410-9 (Elektronik)<br />

İTO ÇAĞRI MERKEZİ<br />

Tel: (212) 444 0 486<br />

İTO yayınlan için ayrıntılı bilgi<br />

Bilgi ve Doküman Yönetimi Şubesi<br />

Dokümantasyon Servisi'nden alınabilir.<br />

Tel : (212) 455 63 29<br />

Faks :(212)512 06 41<br />

E-posta : ito.yayin@ito.org.tr<br />

İnternet: www.ito.org.tr<br />

Odamız yayınlarına tam metin ve ücretsiz olarak<br />

internetten ulaşabilirsiniz.<br />

YAYINA HAZIRLIK, BASKI, CİLT<br />

VÎMEK AJANS<br />

Reklamcılık Matbaacılık<br />

Tel: 0212 577 49 12 Fax: 0212 577 49 44<br />

www.vimekajans.com


ÖNSÖZ<br />

Özellikle önceki yüzyılda bütün dünyada ve Türkiye'deki hızlı nüfus artışı,<br />

sanayi merkezleri ve büyük şehirler başta olmak üzere her geçen gün<br />

nüfusun artan bir ivme ile buralara göç etmesi, artan nüfusun beslenme,<br />

giyinme ve barındırılması için bir yandan toprak-su-bitki-hayvan ve doğal<br />

kaynakların sınırsız bir şekilde hoyratça istismar edilmesi, diğer yandan da<br />

nüfusa yetecek kadar üretimde bulunabilmek için toprakların aşırı derecede<br />

işlenmesi, gübrelenmesi, sulanması, hastalık, zararlı ve yabancı otlarla<br />

mücadele edebilmesi için ölçüsüz derecede kimyasal ilaç kullanılması doğal<br />

dengeyi süratle bozmuştur.<br />

Bugün küresel ısınma, iklim değişikleri, kuraklık, yeraltı ve yerüstü su<br />

kaynaklarının geleceği düşünülmeden aşırı ölçüde kullanılması bilim<br />

adamlarını ve araştırıcıları, aynı zamanda siyaset ve devlet yöneticilerini üretim<br />

ve 'teknoloji için yeni yönelişlere sevk etmiştir. Bu yönelişlerin en<br />

önemlilerinden biri de, daha kaliteli ve daha yüksek beslenme ve enerji<br />

değerine sahip kaliteli üretimde bulunmak, tabii kaynakları sürdürülebilir ve<br />

hatta geliştirilebilir bir şekilde kullanmayı teşvik eden <strong>organik</strong> üretim,<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>dır. Hemen hemen bütün gelişmiş ve müreffeh ülkelerde bu<br />

yöne doğru bir dönüş, bu istikamette felsefi bir düşünce geliştirme ile<br />

birlikte <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yapma eğilimi büyük bir hız ve önem kazanmıştır.<br />

Bu konu Türkiye için oldukça yenidir. Gerek anlam ve kavram olarak<br />

gerekse pratikte uygulama olarak <strong>organik</strong> tanının Türkiye'deki geçmişi<br />

ancak 25-30 yıl gerilere gitmektedir. Bu anlamda yapılanları, yapılabilecekleri<br />

ve mutlak bir katiyetle yapılması gerekenleri ortaya koymak hem <strong>tarım</strong>,<br />

hem de ticaret ve ekonomi bakımından son derece önemlidir. Organik tanırın<br />

temelinde yatan düşünce kaliteli ve yeterli beslenme, tasarruf fikrinin<br />

toplumlarda geliştirilmesi ve başta her türlü doğal kaynak olmak üzere<br />

israftan kaçınmaktır. Bütün bu söylenilenlerin realize edilebilmesi için bilgi<br />

birikimine ihtiyaç vardır. Bu durumun etraflı bir şekilde araştırılması<br />

üreticilere, sanayicilere ve bu işin ticaretini yapanlara yol göstermek ve ışık<br />

tutmak açısından gereklidir.<br />

"Organik Tanm Bakımından Türkiye'nin Potansiyeli, Bugünkü Durumu ve<br />

Geleceği" isimli bu yayınımızda, <strong>tarım</strong>ımızda ve dolayısıyla ekonomi ve<br />

ticaretimizde oldukça yeni ve Önemli bir konu olan "Organik Tarım"


konusu ele alınmış, bu alandaki değişim ve gelişmeler, bu konudaki<br />

Türkiye'nin bugünkü durumu ve geleceği ile muhtemel ve müstakbel<br />

potansiyeli ortaya konulmuştur. Araştırmanın <strong>tarım</strong> sektöründe ticari faaliyet<br />

gösteren üyelerimiz başta olmak üzere, tüm ilgililere faydalı olmasını diler ve<br />

çalışmayı gerçekleştiren Prof. Dr. Celal Er'e teşekkür ederim.<br />

Dr. Cengiz Ersun<br />

Genel Sekreter<br />

4


İÇİNDEKİLER<br />

ÖNSÖZ 3<br />

1. GİRİŞ 9<br />

1.1. Araştırmanın Amacı 9<br />

1.2. Kapsam ve Yöntem 11<br />

2. ORGANİK TARIM KAVRAMI 11<br />

2.1. Klasik Tarım (Geleneksel Tarım) 12<br />

<strong>2.2.</strong> Organik Tarım 14<br />

2.3. Geleneksel Tarım ile Organik Tarımın Mukayesesi 21<br />

2.4. Farklı Açılardan Organik Tarıma Bakış 23<br />

3. ORGANİK TARIMIN GELİŞMESİ 30<br />

3.1. Fikrin Ortaya Çıkışı ve Düşüncenin Gelişmesi 30<br />

3.2. Dünyadaki Gelişmesi 31<br />

3.3. Türkiye'deki Gelişmesi 34<br />

4. ORGANİK TARIM MEVZUATI ve ORGANİZASYONU 41<br />

4.1. Organik Tarım Kanunu . 49<br />

4.2. Organik Tarım Yönetmeliği 56<br />

4.3. İyi Tarım Uygulamaları 139<br />

5. ORGANİK ÜRETİM TEKNİKLERİ 152<br />

5.1. Organik Üretim Başvurusu ve Sözleşmeli Tarım 153<br />

5.2. Organik Bitkisel Üretim 167<br />

5.3. Organik Hayvansal Üretim 212<br />

5.4. Organik Su ürünleri Üretimi 252<br />

5.5. Organik Ürünlerin Depolanması, Muhafazası ve Taşınması 260<br />

5.6. Organik Ürünlerin Ambalajlanması İşaretlenmesi (Etiketleme) ... 262<br />

6. TÜRKİYE'DE ORGANİK ÜRETİM POTANSİYELİ 272<br />

6.1. Türkiye'nin Konumu ve Topoğrafık Durumu 273<br />

6.1.1. Marmara ve Trakya Bölgesi 276<br />

6.1.2. Ege Bölgesi 278<br />

6.1.3. Akdeniz Bölgesi 280<br />

6.1.4. İç Anadolu Bölgesi 281<br />

6.1.5. Karadeniz Bölgesi 283<br />

6.1.6. Doğu Anadolu Bölgesi 285<br />

6.1.7. Güneydoğu Anadolu Bölgesi 287<br />

6.2. Organik Tarım Ürünleri Ekonomisi 289<br />

5


6.2.1. îç Pazarda Organik Ürünlerin Pazarlanması 297<br />

6.<strong>2.2.</strong> Dış Pazarda Organik Ürünlerin Pazarlanması 301<br />

7. ORGANİK TARIMIN SORUNLARI ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 304<br />

7.1. Sorunlar 305<br />

7.2. Çözümler 307<br />

KAYNAKLAR 309<br />

6


TABLOLAR vö ŞEKİLLER<br />

Tablo 1: Bütünleşik Tarım ile Organik Tarımdaki Parametrelerin<br />

Durumu 25<br />

Tablo 2: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Adına Organik Tarım<br />

Faaliyetleri İçin Yetkilendirilmiş Kurumlar 136<br />

Tablo 3: Önemli Bazı Yeşil Gübre Bitkileri . 177<br />

Tablo 4: Bazı Organik Atıkların C:N Oranları 183<br />

Tablo 5: İhraç Edilen Ürünlerin Ülkelere Göre Dağılımı 208<br />

Tablo 6: Türkiye'nin Yıllara Göre Organik Ürün İhracatı 209<br />

Tablo 7: Organik Ürünlerde İç Pazar Tüketimindeki Değişim (Ton) 210<br />

Tablo 8: Damızlık Olacak Hayvanların Yaşları 217<br />

Tablo 9: İşletmede Hektar Başına Düşen Hayvan Sayısı 218<br />

Tablo 10: Muhtelif Hayvan Tür ve Verim Yönlerine Göre Geçiş Süresi. 220<br />

Tablo 11: Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvanlar İçin Barınak Alanları 222<br />

Tablo 12: Kümes Hayvanları İçin Barınak Alanları 223<br />

Tablo 13: Kümes Hayvanlarının (Kanatlı) Kesimi İçin Asgari Yaş<br />

Sınırları 229<br />

Tablo 14: Kontrol ve Sertifıkasyon Firmalarının Yerel Olmasının<br />

Avantaj ve Dezavantajları 300<br />

Tablo 15: Yıllar İtibariyle Organik Ürün İthalatı Verileri (Miktarı-Ton). 303<br />

Şekil 1: Tarımsal Uygulama Sistemleri 24<br />

Şekil 2: Sürdürülebilir, Ekolojik, Organik, Biyolojik Tarım 28<br />

Şekil 3: Organik Tarım Faaliyetleri Organizasyonu 138<br />

Şekil 4: Organik Tarımda Kontrol Sistemi 158<br />

Şekil 5: Tohumlukta Ortaya Çıkabilecek Hastalık Etmenlerinin Şematik<br />

Olarak Görünümü 188<br />

Şekil 6: İşaretlerde Kullanılan Renkler 264<br />

Şekil 7: Renkli Fonlu İşaret (logo) 264<br />

Şekil 8: Çerçeveli İşaret (logo) 264<br />

7


1. GİRİŞ<br />

Bu bölümde yapılacak araştırmanın amacı, kapsamı ve yöntemi ile esas<br />

bahse konu olan <strong>tarım</strong> ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> hakkında genel bilgiler verilecektir.<br />

1.1. ARAŞTIRMANIN AMACI<br />

Her geçen gün dünya nüfusu hızlı bir şekilde artmaktadır. Demografik<br />

konulara zihin yoran ve bazı eğilimleri dikkate alarak hesap yapanlar, dünya<br />

nüfusunun yakın bir gelecekte, 2023 yılında (21.yy'm ilk çeyreğinde) 7.5-<br />

8.0 milyara ulaşacağını ifade etmektedir. Yapılan bu hesaplar çok önemli bir<br />

gerçeği ortaya koymaktadır. O da dünyada yaşayan ve yaşayacak olan bu<br />

büyük nüfus kitlesinin beslenebilmesi için, gıda arzının en az nüfus artış hızı<br />

kadar bir hızla artması gerekmektedir. Bunu temin edebilmek için, doğal<br />

kaynakları ve tabii çevreyi en iyi şekilde kullanmak, doğanın dengesini<br />

bozmamak ve doğayı acımasızca sömürmek yerine, doğa dostu üretim<br />

yöntemlerine başvurmak şarttır. Dünyadaki tabii kaynakları toprak, su, bitki,<br />

hayvan ve insan, en ileri ve uyumlu şekilde üretimde kullanarak bunları<br />

geliştirmek entelektüel düşüncenin birinci derecede görevidir. Elbette ki<br />

yeryüzünde böyle bir düzeni tesis edebilmek söylenildiği kadar kolay<br />

değildir. Mümkün olduğu kadar insanoğlunun gıda sağlığı, güvenliği ve<br />

yeterliliği bakımından yeni bir anlayış, yeni bir düşünce tarzı ve yeni bir<br />

dünyaya bakış perspektifi kazanması şarttır. Aksi takdirde felaket tellallığı<br />

yapmak bir yana dünyanın sonu süratle yaklaşıyor demektir. Nitekim ozon<br />

tabakasının delinmesi, küresel ısınmanın ve kuraklığın kapıyı çalması,<br />

atmosferdeki sera gazlarının hızlı bir şekilde artması, buzulların erimeye yön<br />

tutması, toprak - su - bitki ve hayvan kaynaklarının hoyratça kullanılması,<br />

gerek <strong>tarım</strong>sal, gerek sanayi ve hatta gerekse hizmetler sektöründeki<br />

faydalanılabilir kaynakları, akılcı bir biçimde ve bilinçli olarak kullanamamak<br />

büyük felaketlere yol açabilecektir. Bu araştırmanın amacı; bunu<br />

görebilmek, dünyadaki üretimi, özellikle de beslenme, barınma ve giyinme<br />

ihtiyaçlarını karşılayan, üretimi, sosyal adalet ilkelerine yakın bir anlayış ile<br />

paylaşabilmenin büyük bjr önem arz ettiğini ortaya koyabilmektir.<br />

Burada ifade edilmeye çalışılan fikir ve tesis edilmesi lazım gelen düzenin en<br />

önemli ayaklarından biri <strong>tarım</strong>da, daha doğrusu <strong>organik</strong> madde üretiminde<br />

iyi <strong>tarım</strong> uygulamalarıdır. Sınırsız bir şekilde ve sağlıklı - güvenli olarak<br />

sürdürülebilecek bir hayat tarzının önemli ayaklarından biri sürdürülebilir<br />

<strong>tarım</strong>dır. Sürdürülebilir <strong>tarım</strong> demek, doğa dostu, çevre dostu <strong>tarım</strong><br />

demektir. Gerek sürdürülebilir <strong>tarım</strong> ve gerekse iyi <strong>tarım</strong> uygulamalarını<br />

ifade edenler, alternatif <strong>tarım</strong>, dinamik <strong>tarım</strong>, ekolojik <strong>tarım</strong> ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

9


kavramlarını da çoğu kez birbiri yerine kullanmaktadırlar. Hatta son<br />

zamanlarda hassas <strong>tarım</strong> uygulamaları söylemi de söz konusudur. Her nasıl<br />

ifade edilirse edilsin, takdir edilecektir ki, önemli olan herhangi bir kavrama<br />

yüklenilen anlamdır. Bu konu da bu eserde çok boyutlu olarak anlatılmaya<br />

gayret edilecektir.<br />

Türkiye, bulunduğu konumu ve sahip olduğu iklim ve toprak şartları<br />

sebebiyle dünyanın <strong>tarım</strong>sal potansiyeli ve verimliliği en yüksek ülkeleri<br />

arasında yer almaktadır. Nitekim Türkiye'de tropikal bazı ürünler dışında<br />

hemen hemen bütün <strong>tarım</strong> ürünleri yetiştirilebilmekte ve çekirdeksiz kuru<br />

üzüm, kuru incir, tütün, pamuk, antepfıstığı ve fındık gibi birçok üründe de<br />

dünya piyasalarında söz sahibi olduğu bilinmektedir. İşte bundan dolayı<br />

ikinci dünya harbinden sonra uluslararası toplum tarafından Türkiye'ye<br />

Avrupa'nın gıda ambarı nazarı ile bakılmış ve memlekete <strong>tarım</strong> ürünleri<br />

açısından oldukça önemli bir rol verilmiştir. Nitekim oldukça uzun bir süre,<br />

özellikle 1970'li yılların ortalarına kadar, Avrupa Ekonomik Topluluğu<br />

ülkeleri <strong>tarım</strong>sal üretim bakımından oldukça ciddi ilerlemeler kaydedinceye<br />

kadar, Türkiye kendisi için biçilen görevi yerine getirmiştir. Daha sonraki<br />

zamanlarda ve özelliklede 1980'li yıllardan sonra ülkenin sahip olduğu<br />

potansiyel ve olanaklar takip edilen <strong>tarım</strong>sal politikalarla gereği gibi desteklenemediğinden,<br />

<strong>tarım</strong>sal dinamikler ve kırsal alandaki kaynaklar ekonomik<br />

bir şekilde harekete geçirilememiştir. Bundan dolayı da memleket net<br />

<strong>tarım</strong>sal ihracatçı konumundan zaman içinde giderek net <strong>tarım</strong>sal ithalatçı<br />

konumuna gerilemiştir. Bu duruma çare bulmanın önemli yollarından biri,<br />

dünyadaki özellikle de Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika, Kanada ve Japonya<br />

gibi fertlerinin ekonomik geliri yüksek ve fikri seviyesi ileri olan ülkelerde<br />

ortaya çıkan eğilimlerin dikkate alınmasıdır. Bu eğilimlerin en başta<br />

gelenlerinden biri, <strong>organik</strong> ürünlere karşı olan yüksek talep artışlarıdır.<br />

Gelişmiş ve zengin ülkelerdeki bireylerin, tükettikleri ürünlerin niteliği<br />

konusundaki gösterdikleri özenin ve hassasiyetin artması ve buna bağlı<br />

olarak daha fazla bedel ödeyerek daha doğal ve kaliteli ürünler tüketmeye<br />

başlaması, yetiştiricilerin de bu gelişmelere uyumlu davranmaları neticesini<br />

doğurmuştur. Sürdürülebilir yaşam tarzı ve kalkınma anlayışıyla da uyumlu<br />

olan bu gelişme birçok memlekette devlet tarafından <strong>organik</strong> üretimi (<strong>tarım</strong>ı)<br />

de teşvik etmeyi gerekli kılmıştır. Bu sebeple her alandaki <strong>organik</strong><br />

yetiştiricilik bugün de en dinamik gündem maddelerinden biri olmaya devam<br />

etmektedir. Organik <strong>tarım</strong> ürünleri üretimi ve satışlarından elde edilen<br />

ekonomik kazançların artırılabilmesi ve insanların daha sağlıklı ve kaliteli bir<br />

yaşam sürdürülebilmesi için sağlıklı ürünler yetiştirilmesi, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a<br />

yönelik <strong>tarım</strong> politikalarının şuurlu bir şekilde oluşturulmasına, yani<br />

10


desteklenmesine bağlıdır. İfade edilen bu hususların incelenmesi ve açık<br />

seçik ortaya konulması da bu araştırmanın hedefleri arasındadır.<br />

1.2. KAPSAM ve YÖNTEM<br />

Bu çalışma yedi bölümden meydana gelmiştir. Bu bölümler; araştırmanın<br />

amacı, kapsam ve yöntem ile <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> hakkında genel bilgileri içeren<br />

Giriş; geleneksel <strong>tarım</strong>, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, bunların karşılaştırılması ve farklı<br />

açılardan <strong>organik</strong> üretime bakışı kapsayan Organik Tarım Kavramı; <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> fikrinin ortaya çıkış ve düşüncenin gelişmesini inceleyen Organik<br />

Tarımın Gelişmesi; <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kanunu ve yönetmeliği ile iyi <strong>tarım</strong><br />

uygulamalarını ihtiva eden Organik Tarım Mevzuatı; <strong>organik</strong> bitkisel üretim,<br />

<strong>organik</strong> hayvansal üretim ve <strong>organik</strong> su ürünleri üretimlerini inceleyen<br />

Organik Üretim Teknikleri; Türkiye'nin konumu ve topoğrafık durumu ile<br />

kısmen iklim özelliklerini bölgeler bazında irdeleyen <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

ekonomisi, iç ve dış pazarlarla <strong>organik</strong> ürünlerin piyasadaki bugünkü<br />

durumuna temas eden Türkiye'de Organik Üretim Potansiyeli ve Organik<br />

Tarımın Sorunları ile bu sorunların Çözümlerinden meydana gelmektedir.<br />

Bu çalışma, önemli ölçüde, araştırıcının kazanımları ile literatür bilgilerin<br />

özümsenmesi ve yoğrulmasından meydana gelmiştir. Yöntem olarak <strong>organik</strong><br />

ürün yetiştiriciliği ve ticareti ile ilgili konular ile ilgilenen hemen bütün<br />

kurum ve kuruluşların yayınları, inceleme ve raporları temin edilmiş,<br />

karşılıklı görüşmeler yapılarak bilgiler olgunlaştırılmış ve fikir alışverişinde<br />

bulunulmuştur. Elde edilen bilgi ve belgelerin ışığında <strong>organik</strong> ürün<br />

yetiştirme bölgeleri, buralardaki imkanlar bunların durumları ve geleceği<br />

üzerinde tahminlerde bulunulmuştur.<br />

Sonuç olarak gerek <strong>organik</strong> ürünlerin üretimi ve ekonomisi gerekse bu<br />

konudaki fırsatlar ve bunların ekonomik ve dengeli şekilde, çiftçilerin sosyal<br />

ve iktisadi durumlarının daha da geliştirilebilmesi için azami seviyede<br />

üretimine karar vericilerin ve planlayıcılarmm dikkat göstermesinin gerektiği<br />

üzerinde durulmuştur. Sektörün AB ile entegrasyonu ve sektördeki istikrar ve<br />

dengenin devamlılığının sağlanması, verimliliğin artırılması ve maliyetlerin<br />

düşürülmesi ile karlılığın sürekli kılınması, sektörün nispeten uluslararası<br />

rekabete açılabilmesi için neler yapılabileceği açıklanmaya çalışılmıştır.<br />

2. ORGANİK TARIM KAVRAMI<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın ne olup, ne olmadığını ortaya koyabilmek ve iyi kavrayabilmek<br />

için <strong>tarım</strong>ın tarif edilmesi ve <strong>tarım</strong> kavramı üzerinde durulmasında<br />

11


yararlar vardır. Tarım, tohumu ve toprağı kullanarak, daha geniş bir<br />

söyleyişle, üretim materyalini (tohumluk, fide, fidan ve damızlık) ve<br />

çoğalmasını temin edecek girdileri de kullanarak <strong>organik</strong> madde elde<br />

edilmesidir. Elbette ki, üretilen bu <strong>organik</strong> maddelerin hammadde olarak<br />

doğrudan doğruya kullanılması söz konusu olduğu gibi, yarı mamul ve<br />

mamul madde haline getirilmesi de söz konusu olabilir. Ayrıca sanayide ve<br />

ekonomik olarak değerlendirilmesi faaliyetleri de önemli ölçüde <strong>tarım</strong> ve<br />

<strong>tarım</strong>sal sanayi ve <strong>tarım</strong>sal ekonomi olarak ifade edilmektedir.<br />

Hiç şüphesiz herhangi bir toplumun reel olarak en önemli sektörü ve faaliyet<br />

alanlarından biri de <strong>tarım</strong> sektörüdür. Tarımsal faaliyetler insanın hayatı ile<br />

başlamış ve insan yaşadığı sürece sonsuza kadar da devam edecektir. Hiç<br />

kuşku yoktur ki, <strong>tarım</strong> sektörü insanlık alemi ile beraber başlayıp çok değişik<br />

safhalardan geçerek, farklılaşıp ve gelişerek bugünkü seviyesine ulaşmıştır.<br />

Bilimin ve teknolojinin <strong>tarım</strong>a uygulanması <strong>tarım</strong>sal üretimin (rekolte) ve<br />

verimin daima artırılması, büyük insan kitlelerinin beslenmesi, giydirilmesi<br />

ve barındırılması son derece önemlidir. Fakat bu iş yapılırken doğal kaynakları<br />

ve çevreyi de en iyi şekilde korumak, kullanmak ve değerlendirmek<br />

gereklidir. Yoksa doğanın vahşice ve biran evvel tüketircesine istismar<br />

edilmesi, açlığı önleyemediği gibi tabii kaynakları da tamamen yok etmekte<br />

ve doğadaki tabii dengeyi alt üst ederek ortadan kaldırmaktadır. Tüketimin<br />

kalitesinin artırılması, daha doğrusu üretilen gıda maddelerinin beslenme<br />

kalitesinin yükseltilerek açlığa engel olmaya çalışılması, besin sağlığı ve gıda<br />

güvenliğine önem verilmesi çok daha ehemmiyetlidir.<br />

2.1. KLASÖC TARIM (GELENEKSEL TARIM)<br />

Geleneksel <strong>tarım</strong>, elbette doğal kaynakları har vurup harman savurmak,<br />

doğanın dengesini bozmak, biyolojik çeşitliliği dikkate almadan yetiştiricilik<br />

yapmak değildir. Ancak kaynakları optimize etmek, en ekonomik ve en<br />

uygun pratikleri tatbik ederek yetiştiricilik yapmak demektir. Herhangi bir<br />

<strong>tarım</strong> işletmesinde verimliliği artırabilmek ve alınan ürünlerin kalitesini<br />

yükseltebilmek için çalışmak söz konusu dahi olsa; rekoltenin fazlalığı,<br />

maliyetlerin düşürülmesi için verimin olabildiğince yüksek olması gerekir.<br />

Geleneksel <strong>tarım</strong>, konvansiyonel <strong>tarım</strong> ve klasik <strong>tarım</strong> kavramları genellikle<br />

birbiri yerine kullanılabilmektedir. Ayrıca normal yetiştiricilik işlemlerinin<br />

en ekonomik şekilde yapıldığı, üretim girdilerinin en uygun tarzda<br />

kullanıldığı <strong>tarım</strong>sal faaliyetler, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da oldukça farklı uygulanmaktadır.<br />

Konvansiyonel <strong>tarım</strong>, klasik <strong>tarım</strong> veya geleneksel <strong>tarım</strong> <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> karşıtı<br />

12


olarak kullanılmaktadır. Buradaki yetiştirme teknikleri uygulanırken<br />

çiftçinin göz önünde tutacağı esas nokta, birim alandan en yüksek verimi<br />

alabilmektir. Daha önce de değinildiği gibi elbette yüksek verim almıyor<br />

veya alınacak diye çevreyi kirletmek ve tahrip etmek, doğal dengeyi bozmak<br />

ve biyolojik çeşitliliği yok etmek gerekmez ve fakat <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da olduğu<br />

gibi herhangi bir <strong>tarım</strong>sal üretim için özel bir mevzuata, kanun, yönetmelik,<br />

sözleşme ve kurallara ihtiyaç yoktur. Geleneksel <strong>tarım</strong>, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> gibi<br />

herhangi bir kayıt altına alınmış değildir. Şüphesiz, klasik <strong>tarım</strong>ın da dikkat<br />

edilmesi gerekli kuralları ve usulleri olmakla beraber, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a<br />

benzememektedir.<br />

Geleneksel <strong>tarım</strong>da birim alandan alman ürün miktarını, yani verimi artırmak<br />

için aşırı ölçülerde kullanılan <strong>tarım</strong>sal kimyasallar, yapay gübreler ve<br />

pestisitler su ve toprak kaynaklarının kirlenmesine ve tahrip edilmesine<br />

neden olmuştur. Yetiştirilen <strong>tarım</strong>sal ürünlerin gerek üretim esnasında ve<br />

gerekse daha sonraki depolama ve muhafaza esnasında sağlığını korumak<br />

için yabancı otlar, hastalık ve zararlıların kontrolünde kullanılan, genel<br />

anlamda pestisitlerin çok büyük bir bölümü uygulanan hedeflerin dışındaki<br />

canlıları da etkilemiştir. Söz konusu olan kimyasallar yağışlar ve sulama<br />

suyu ile içme suyu olarak kullanılmakta olan yüzey sularına ve yeraltı<br />

sularına bulaşmış hatta üretilen ürünlerin fizyolojisine, <strong>organik</strong> yapısına bile<br />

nüfus etmiştir. Böylece beslenme zinciri ile ta insan vücuduna kadar ulaşmış,<br />

hatta bazı bölgelerde anne sütüne dahi geçerek henüz yeni doğmuş bebekleri<br />

bile risk altına almıştır.<br />

Toprakta giderek azalmakta olan azot, fosfor ve potas başta olmak üzere,<br />

eksilen bitki besin maddelerini yeniden toprağa kazandırmak amacı ile uzun<br />

zaman uygulanan kimyasal gübreler, tarla topraklarının fiziksel özelliklerini<br />

bozmuş, toprakların furda (agregat = bayat ekmek ufağı yapı) bünyeden<br />

teksel bünyeye geçmesine sebep olmuştur. Yüzeysel sularla ve derine sızan<br />

yeraltı suları ile uzaklaşan besin maddeleri su kaynaklarının kirlenmesine<br />

neden olmuştur.<br />

Tarla toprakları aşırı derecede işlenerek (sürülerek) tahrip edilmiş, <strong>organik</strong><br />

madde ve benzeri tabii bağlayıcılarla birbirine bağlı olan toprak<br />

parçacıklarının oluşturduğu akregasyon önlenmiş, <strong>tarım</strong> toprakları su ve<br />

rüzgar kuvveti ile aşınmış, bulunduğu yerden başka ortamlara taşınarak çevre<br />

kirliliğine yol açmış, toprak erozyonu önlenemez bir hal almıştır. Geniş<br />

alanlarda uygulanan tekli (monokültür) <strong>tarım</strong> biyolojik çeşitliliği aşırı<br />

derecede zorlamış ve birçok türün kaybolmasına neden olmuştur. Geleneksel<br />

<strong>tarım</strong>ın uygulandığı bitkisel üretim alanları için söylenen bu olumsuzluklar,<br />

13


hayvansal üretim için de benzer durumların ortaya çıkmasına neden<br />

olmuştur. Hayvanları semirtmek ve daha fazla hayvansal ürün elde edebilmek<br />

için uygulanmış olan antibiyotikler, hormonlar ve sağlıksız hayvan<br />

besleme maddeleri nedeniyle hayvan yetiştiriciliği de risk altına alınmıştır.<br />

Ayrıca sağlık ve hijyenik koşulları ihtiva etmeyen hayvan barınakları da<br />

hayvansal üretimi risk etmektedir.<br />

Özellikle II. Dünya Harbi'nden sonra, dünya genelindeki <strong>tarım</strong>sal uygulamalar<br />

gözden geçirildiğinde, büyük ve önemli gelişmelerin meydana geldiği<br />

görülmektedir. Nitekim hızla artan nüfusu besleyebilmek, yükselen hayat<br />

standartlarına uyum gösterebilmek amacıyla, devlet ve hükümet politikaları<br />

olarak daha çok gıda maddesi, bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi<br />

yapmak amaçlanmıştır. Bunun için de yeni geliştirilen teknolojiler <strong>tarım</strong>a<br />

uygulanmış, insan gücü ile birlikte ve hatta çok daha fazla mekanizasyona<br />

önem verilmiş ve gerek bitki besin maddesi olarak, gerekse pestisit olarak<br />

daha fazla kimyasal kullanılmaya başlanmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi<br />

verimli üst toprak ve yen (uzun süre sürülmemiş arazi) topraklar devamlı<br />

şekilde işlenerek un ufak edilmiş, tarla topraklarının fiziksel, kimyasal ve<br />

biyolojik özellikleri ve aktiviteleri bozulmuştur. Buna paralel olarak taban<br />

suyu ve yüzey suları kirlenmiş, aile işletmeleri azalmış, topraklar<br />

parçalanmış, işletmeler küçülerek uygun ekonomik büyüklük bozulmuş,<br />

kırsal alandan kentlere doğru plansız ve programsız başıboş bir şekilde olan<br />

göçler giderek artmış, <strong>tarım</strong>da üretim maliyetleri yükselmiş ve kırsal<br />

kesimdeki ekonomik ve sosyal sorunlar daha da büyümüştür.<br />

Geleneksel <strong>tarım</strong>ın uygulandığı çok geniş arazilerde L, II. ve III. sınıf tarla<br />

topraklarına başta her türlü mesken, yazlık ve sayfiye yeri, sanayi tesisleri,<br />

karayolu, demiryolu ve havalimanı gibi tesisler olmak üzere yapılaşmalar söz<br />

konusudur. Sürdürülebilir <strong>tarım</strong>, burada temas edilen ve edilmeyen hiç bir<br />

türlü doğal kaynak bozulmasına ve israfına meydan vermeksizin ve hiçbir<br />

şekilde insan sağlığı ve güvenliği riski yaratmaksızın, <strong>tarım</strong>sal faaliyetlerin<br />

planlanmasını, uygulanmasını ve her türlü denetimini kapsamaktadır. Bugün<br />

dünyadaki pek çok ülke bu bilinçle hareket etmektedir.<br />

<strong>2.2.</strong> ORGANİK TARIM<br />

Dünya nüfusu hala hızla artmaktadır. 2050 yılma varıldığında, yani 40 yıl<br />

sonra dünya nüfusunun 9.5 milyara varacağı hesaplanmaktadır. Bu değerler<br />

dikkate alındığında bitkisel ve hayvansal gıda maddeleri ile su ürünleri<br />

üretiminin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Bugün şu ortamda bile<br />

önemli ölçüde gıda açığı vardır. Son 35-40 yıl gibi bir dönemde, gıda<br />

14


maddeleri üretimi % 35 dolayında artmıştır. Aynı dönemde, dünya nüfusu<br />

içerisindeki açlık veya yetersiz beslenme oranı % 35'ten ancak % 20Tere<br />

düşmüştür. Hala yaklaşık olarak dünyanın muhtelif yerlerinde 840 milyon<br />

insan açlık sorunu ile karşı karşıyadır. 2010 yılında bile dünyadaki aç<br />

insanların miktarı 700 milyon civarında olacaktır. Bu insanların açlık<br />

duygusundan kurtulması için fazla yemeleri ve içmeleri yerine, daha kaliteli<br />

ve besleyici gıda maddeleri kullanabilmeleri için gerek üretim ve gerekse<br />

tüketim safhasında çevreye ve insana zarar vermeyecek <strong>tarım</strong>sal ürünleri<br />

üretmek üzerinde durulması gerekli bir alternatiftir. Eko-Tarım, Ekolojik<br />

Tarım veya Organik Tarım olarak da tanımlanan uygulamalarla, <strong>tarım</strong>sal<br />

üretimde kimyasal madde kullanımının en aza indirilmeye çalışılması, ayrıca<br />

yetiştirme tekniklerinin çevreye olan olumsuz etkilerinin denetim altına<br />

alınması son derece önemlidir. Beslenme, giyinme ve barınma maddesi<br />

olarak kullanılan <strong>tarım</strong>sal ürünlerde sağlıklı olma ve gıda güvenliği son<br />

derece önemlidir. Her şeyden önce yeterli ve sağlıklı <strong>organik</strong> madde üretmek<br />

esastır.<br />

İnsan ihtiyaçlarını karşılayabilmek kadar sağlıklı ve güvenli gıda üretimi de<br />

zorunludur. Dengeli ve sağlıklı olarak beslenmek için gıda maddesi çeşitliliği<br />

ve kalitesi de önemlidir. "Yeşil Devrim" uygulamaları ile dünyanın önünde<br />

bulunan ve en önemli sorunlarından biri olan açlık sorununa belirli bir ölçüde<br />

çözüm getirilmiş olmasına rağmen sağlıklı ve dengeli beslenme ihtiyacının<br />

karşılandığını söylemek mümkün değildir. Bu uygulamalarla bitkisel ürün<br />

miktarı artırılmış, ancak ürün kalitesi yeterince dikkate alınmamıştır. Tek<br />

başına ve devamlı olarak çok büyük arazilerde yetiştirilen tek düze ürünler<br />

başlıca tüketim maddesi olmuştur. Bu nedenle dengeli beslenme<br />

gerçekleşememiştir. Ayrıca gıda maddeleri içerisinde biriken kimyasallar<br />

insan sağlığını olumsuz yönde etkilemiştir.<br />

Günümüzde toplumun değişik kesimlerinde giderek yaygınlaşan şişmanlık<br />

(obezite) sorununun en önemli nedeni bilinçsiz ve dengesiz beslenmedir.<br />

Şişmanlık sorunu beraberinde birçok rahatsızlığı da birlikte getirmektedir.<br />

Ayrıca insanları ruhsal olarak da ciddi şekilde etkilemektedir.<br />

Bitkisel üretimde, hayvan yetiştiriciliğinde, bitkisel ve hayvansal ürünlerin<br />

işlenmesinde kullanılan değişik katkı maddeleri, hormonlar, geliştiriciler,<br />

olgunlaştırıcılar, aroma maddeleri, renklendiriciler insan sağlığı üzerinde<br />

zararlı etkilere yol açmaktadır. Diğer taraftan bu ürünlerin uygun olmayan<br />

sağlıksız ortamlarda işlenmesi, ambalajlanması ve depolanması, uygun<br />

olmayan ortamlarda pazarlanması, tüketim ortamlarında bekletilme ve<br />

kullanma aşamalarındaki yanlışlıklar gıda güvenliğini riske sokmaktadır.<br />

15


Günümüzde gıda güvenliğinin sağlanması amacıyla uluslararası boyutta<br />

anlaşmalar düzenlenmiş, mevzuat geliştirilmiş ve yönetmelikler<br />

hazırlanmıştır.<br />

Tarımdan beklenenler oldukça çeşitlidir. Bu nedenle konuyu ekolojik,<br />

ekonomik ve sosyal boyutları ile değerlendirmek gerekir. Tarım<br />

insanoğlunun yerküre üzerinde görülmesinden bu yana gıda maddesi temini<br />

amacıyla sürdürülen bir faaliyettir. Yani, <strong>tarım</strong>, insanlık tarihi kadar eskidir.<br />

Başlangıçta sadece gıda maddesi temini amacıyla sürdürülmekte olan<br />

<strong>tarım</strong>sal faaliyetler zamanla giysi ve barınma amacına da yönelmiştir.<br />

Modern çağda hemen hemen her türlü tüketim maddesi doğrudan ve dolaylı<br />

olarak <strong>tarım</strong>a dayalı hale gelmiştir. Başlangıcından zamanımıza kadar<br />

<strong>tarım</strong>sal uygulamaların insan hayatına katkıları dikkate alındığında, bugün<br />

ulaşılan noktada, diğer katkıların yanında <strong>tarım</strong>ın yerinin çok daha büyük<br />

olduğu açık olarak görülmektedir. Dünya nüfusunun 6.5 milyarın üzerine<br />

çıktığı günümüzde, her bir insanın günlük besin maddesinin <strong>tarım</strong>dan elde<br />

edilmekte olduğu bir gerçektir. Açık olarak ifade etmek gerekirse, var olan<br />

ekonomik faaliyetlerin sıralamasında, <strong>tarım</strong> daima listenin başında yer<br />

almaktadır ve bu gelecekte de böyle olacaktır.<br />

Tarım sektörünün dünya veya herhangi bir ülke ekonomisine katkısı<br />

değerlendirilirken, sadece ürün ve iş gücü olarak değerlendirilmekte, sosyal<br />

faydası gözden uzak tutulmaktadır. Sanayide, turizmde, ulaştırmada ve<br />

benzeri bütün sektörlerde çalışanların insan olduğu ve bunların beslenmek<br />

için gıda maddesi tükettikleri, bu gıda maddelerinin tamamının <strong>tarım</strong>sal<br />

faaliyetlerle sağlandığı dikkate alınmalıdır. Beslenmeyen veya yeterli<br />

beslenemeyen çalışanların iş gücü olarak anlamı olabilir mi? Dolayısıyla,<br />

diğer sektörlerin tümü, gıda maddesi üretimi yönünden, yeterli insan<br />

gücünün sürekliliği bakımından <strong>tarım</strong>a dayalıdır. Sonuç olarak, hammadde<br />

katkısını dikkate almaksızın tüm ekonomik faaliyetlerin <strong>tarım</strong>dan doğrudan<br />

veya dolaylı destek aldığı bir gerçektir. Sadece bu nedenle, <strong>tarım</strong>sal<br />

faaliyetlerin artırılarak sürdürülmesi zorunluluğu vardır. Çünkü dünya<br />

genelinde hem insan nüfusu artmakta, hem de bireylerin yaşam standartları<br />

giderek yükselmektedir.<br />

Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki yanlış ekonomik kalkınma politikaları<br />

<strong>tarım</strong>sal faaliyetlerin giderek alt sıralara itilmesine neden olmaktadır.<br />

Ekonominin temel ilkeleri dahi dikkate alınmaksızın, günlük ve yakın<br />

gelecekteki arz ve talep dengelen üzerine ekonomik politikalar<br />

oluşturulmaktadır. Orta ve uzun vadeli stratejik planlamalar yapılmadan,<br />

yani gelecek yönetilmeden, sadece günlük siyasi çıkarlar esas alınarak<br />

16


yönetim sürdürülmektedir. Bunun sonucu olarak ekolojik değerler<br />

kaybedilmekte, doğal yaşam ortamları kirlenmekte, biyolojik çeşitlilik<br />

kaybolmakta, insanlar daha sağlıksız ve daha az mutlu, umutsuz duruma<br />

düşmektedir. Tarım stratejik bir planlamayı gerektirir. Dün <strong>tarım</strong>a ihtiyaç<br />

vardı, bugün <strong>tarım</strong>a ihtiyaç var, yakın, orta ve uzak gelecekte de daima<br />

<strong>tarım</strong>a ihtiyaç olacaktır.<br />

Fakat ne gariptir ki, çoğu yönetim kademelerinde görev alan yöneticiler hala<br />

ekonomik kalkınmayı endüstriyel kalkınma ile eş değer tutmaktadır. Tarımı<br />

ihmal eden bir kalkınma politikası ile endüstriyel kalkınmanın olamayacağını<br />

idrak edebilenlerin sayısı giderek azalmaktadır. Buğday olmadan un<br />

fabrikalarının, ekmek ve bisküvi fabrikalarının, şeker pancarı olmadan<br />

şeker fabrikalarının, üzüm olmadan şarap fabrikalarının, alkol ve bira<br />

fabrikalarının, deri olmadan ayakkabı fabrikalarının, yün ve pamuk olmadan<br />

dokuma fabrikalarının, hazır giyim fabrikalarının, ayçiçeği, mısır, fındık<br />

olmadan yağ fabrikalarının, süt olmadan süt, yağ, peynir fabrikalarının, et<br />

olmadan et ürünleri fabrikalarının, benzer ürünlere bağlı olarak gıda<br />

sanayinin olamayacağını idrak etmek gerekir. Bunların dışında kalanlar <strong>tarım</strong><br />

dışı hammadde ve girdileri kullanıyor olsalar bile çalışan insan gücünün gıda<br />

maddesi ihtiyacı <strong>tarım</strong>sal faaliyetlerle sağlanmaktadır.<br />

Şurası bir gerçektir ki, insan yaşamında ve bütün zamanlarda <strong>tarım</strong>sal üretim<br />

mutlak gereklidir, ama şüphesiz her şey değildir. Diğer ekonomik faaliyetlerle<br />

birlikte olması ve onlarla birlikte gelişmesi gerekir. Önemli olan diğer<br />

sektörler arasında <strong>tarım</strong>ın değerinin asla akıldan uzak tutulmamasıdır.<br />

Tarımın ekonomik ve ekolojik olarak kendisinden beklenen yararları<br />

sağlayabilmesi için sürdürülebilir <strong>tarım</strong>sal uygulamalar ve bu uygulamaların<br />

içerisinde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> giderek önem kazanmaktadır ve bu önem her geçen<br />

gün giderek artacaktır.<br />

O halde bu <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> nedir? Organik <strong>tarım</strong> kavramından ne anlaşılmaktadır<br />

veya anlaşılmalıdır? Organik <strong>tarım</strong> birçoklarının zannettiği gibi veya<br />

anlamak istediği gibi <strong>tarım</strong>sal üretimde girdi olarak hiçbir şekilde kimyasal<br />

kullanılmaması demek değildir. Bu konuda fikir yoranlar ve düşünce<br />

geliştirenler, gerek bilim adamları gerekse uygulayıcılar <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ı<br />

bugün için şöyle tarif etmektedirler.<br />

Organik sözcüğü bitkisel ve hayvansal kökenli her türlü canlı varlıklar veya<br />

ürünler, atık veya artık maddeler için kullanılmaktadır. Örneğin; elma, erik,<br />

nane, pırasa, buğday, süt, yumurta, et gibi <strong>organik</strong> ürünler, kurumuş<br />

17


yapraklar, hayvan dışkısı, mezbaha artık ve atıkları, su ürünleri ve onların<br />

artık ve atıkları <strong>organik</strong> maddelerdir. Ancak <strong>organik</strong> kelimesini bu anlamlarda<br />

alarak <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın tanımını yapmak mümkün değildir, ayrıca isabetli<br />

de değildir. Eğer öyle olsaydı, her çeşit <strong>tarım</strong>sal uygulamanın <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

ve türlü <strong>tarım</strong>sal ürünün de <strong>organik</strong> ürün olarak adlandırılması gerekirdi.<br />

Halbuki böyle değildir ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> tanımı ile ilgili çok farklı ve yanıltıcı<br />

ifadeler bulunmaktadır.<br />

Özellikle vurgulamak gerekir ki, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ayrı ve değişik bir <strong>tarım</strong><br />

olmaktan ziyade, bir <strong>tarım</strong>sal uygulama, bir <strong>tarım</strong>sal yetiştiricilik sistemi ve<br />

kendine has standartları olan bir üretim usulüdür, yöntemidir. Bir ürünün<br />

<strong>organik</strong> olarak isimlendirilebilmesi için, onun üretildiği sürecin belgelendirilmesi<br />

ve ürünün üzerine bu safhaları gösteren bir etiketin konulması<br />

şarttır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>, ekolojik sistemde yanlış uygulamalar sonucu bozulan ve<br />

kaybolan tabii dengeyi yeniden tesis etmeye yönelik, insana ve çevreye dost<br />

üretim sistemlerini içermekte olup, esas olarak sentetik kimyasal <strong>tarım</strong><br />

ilaçları, hormonlar ve yapay=sun'i=kimyasal gübrelerin sınırlandırılması ve<br />

kullanılmaması yanında <strong>organik</strong> gübrelerin (çiftlik=ahır=hayvan gübresi,<br />

yeşil gübreler ve bütün <strong>organik</strong> artık ve atıklar ile yapılan çürütme ameliyesi=kompost)<br />

kullanılması, ekim nöbeti, toprak ve su muhafazası, kullanılan<br />

her türlü üretim materyallerinin her çeşit yabancı ot, hastalık ve haşerelere,<br />

hatta ters şartlara (aşırı kurak, sıcak, soğuk, rüzgar) karşı direncini artırma ve<br />

bütün bu söylenilenlerin kapalı bir sistemde ve kapama oluşturulmasını<br />

öneren, yetiştiricilikte sadece miktar artışını değil, aynı zamanda ürün<br />

kalitesinin de yükseltilmesini hedef alan dinamik altematif=farklı=değişik<br />

bir üretim şeklidir.<br />

Daha önce ifade edildiği ve bu tanımın analizinden de anlaşıldığı gibi<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>; üretimin başlangıcından sonuna kadar her aşaması kontrollü<br />

ve sertifikalı bir üretim biçimidir. Organik <strong>tarım</strong>da ulusal ve uluslararası<br />

düzeyde kabullenilmiş olan hukuki düzenlemeler ve geçerli (akredite<br />

edilmiş) kılınmış sistemler söz konusudur.<br />

Günümüzde kabullenilmiş, geçerli kılınmış mevzuata göre "Organik Tarım<br />

Faaliyetleri" toprak, su, bitki, hayvan ve her türlü doğal kaynaklar<br />

kullanılarak <strong>organik</strong> ürün ve girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi doğal alan<br />

ve kaynaklardan ürün toplanması, hasat, harman, kesim, işleme,<br />

sınıflandırma, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma,<br />

pazarlama, ithalat-ihracat ile ürün veya girdinin tüketiciye ulaşıncaya kadar<br />

18


olan diğer işlemleri olarak tanımlanmaktadır. Benzer şekilde "<strong>organik</strong> ürün"<br />

üründe <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetleri esaslarına uygun olarak üretilmiş ham,<br />

mamul ve yarı mamul durumundaki sertifikalı ürün olarak ifade<br />

edilmektedir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın temel esası, doğal kaynakları korumak ve insan sağlığı<br />

bakımından güvenilir sağlıklı gıda maddesi üretmektir. Organik üretim<br />

sisteminin elemanları; toprak, bitki, çiftlik hayvanları, doğal yaşam<br />

ortamları, biyolojik madde döngüsü, haşereler ve üreticiler olarak<br />

sıralanabilir. Bu <strong>tarım</strong>sal üretim sisteminin kesin kuralları ve standartları<br />

vardır. Üretimde kullanılacak girdilerde yasaklamalardan daha çok<br />

sınırlamalar söz konusudur. Yapay kimyasal pestisitler ve kimyasal<br />

gübrelerin çok büyük bir bölümü çevre ve insan sağlığı üzerinde olumsuz<br />

etkiye neden olduğundan kullanımları sınırlandırılmakta, bir bölümünün de<br />

kullanımı tamamen yasaklanmaktadır.<br />

Doğal ekosistemler <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> uygulamaları için model olarak kabul<br />

edilebilir. Mesela bir orman ekosistemi incelendiğinde; ormana dışarıdan<br />

herhangi bir kimyasal madde girdisinin olmadığı, bitkiler tarafından<br />

topraktan bitki besin elementleri ve su, atmosferden oksijen ve karbondioksit<br />

alındığı, solunum ve fotosentezin gerçekleştirildiği bitki dokularının<br />

geliştiği, zamanla yaprakların döküldüğü, dökülen yaprak ve dalların<br />

topraktaki canlılar tarafından ayrıştırılarak mineral maddeye dönüştürüldüğü<br />

ve bitkiler tarafından tekrar kullanıldığı görülür. Doğal madde döngüsü ve<br />

biyolojik çeşitlilik bu şekilde kendi ekosistemi içerisinde korunmakta ve<br />

sürdürülmektedir. Ormanlar çok zengin bir biyolojik çeşitliliği barındırır.<br />

Ormanda barınan hayvanlar biyolojik çeşitliliğin diğer bir bölümüdür.<br />

Herhangi bir hayvan veya bitki türünün yok olması diğer bitkisel ve<br />

hayvansal canlıların varlığını da riske sokar. Ekolojik dengenin oluşmasında<br />

orman içerisindeki hava, ışık, su ve besin maddesi oldukça önemlidir.<br />

Bitkiler ve hayvanlar için zararlı olan haşereler ve hastalıklar doğal yaşam<br />

ortamlarında da mevcuttur. Bu zararlılar oldukça önemli boyutlarda zarar da<br />

verebilirler. Ancak doğal ortamdaki ekolojik denge sistemi kapsamında<br />

biyolojik çeşitlilikteki zenginlik belirli bir süre sonunda zararlı ve<br />

hastalıkların yayılmasını engeller. Zararlıların çoğu diğer böcekler ve kuşlar<br />

tarafından azaltılır, zarar gören bitkiler ekosisteme tekrar gelirler.<br />

Organik <strong>tarım</strong>; hiçbir şekilde ilkel <strong>tarım</strong> anlayışına geri dönüş değildir.<br />

Oldukça yeni, bilimsel ve teknik esasları kullanan, doğal yaşam ortamlarının<br />

korunmasını ve insan sağlığını esas alan ve <strong>tarım</strong> kültürü yüksek çiftçilerin<br />

19


(üreticilerin) yaptığı bir uygulamadır. Diğer taraftan, sadece bitkisel üretim<br />

için geçerli olmayıp, su ürünleri üretimi ve arıcılık dahil her türlü hayvansal<br />

üretimin yanında, doğal toplama ortamlarından elde edilen ürünleri de<br />

kapsamaktadır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da bitki besin maddelerinin döngüsü oldukça önemlidir. Bu<br />

sebeple bitkisel atıkların kompostlanması ve hayvansal gübrenin kullanımı<br />

ayrı bir öneme sahiptir. Her iki atık grubunun kullanımında da esas olan<br />

bunların <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünü olmasıdır. Belirli işlemlere tabi tutularak<br />

değerlendirilen bitkisel ve hayvansal atıklar toprağa uygulanmak suretiyle<br />

toprağa bitki besin maddesi ve <strong>organik</strong> madde kazandırmaktadır. Bu<br />

uygulamalarla toprak verimliği korunmakta ve hatta önemli ölçüde<br />

geliştirilmektedir.<br />

Toprak verimliliğinin korunması ve bitki besin maddesi sağlanmasının bir<br />

diğer önemli yöntemi, belirli bir bitki rotasyonu veya münavebesi içerisinde<br />

yahut da örtü bitkisi olarak baklagil bitkilerine yer verilmesidir. Bu bitkiler<br />

köklerindeki yumrular içerisinde bulunan bakteriler aracılığı ile atmosferdeki<br />

azotu alarak depo etme özelliğine sahiptir. Bu tür bitkiler <strong>organik</strong><br />

hayvancılık uygulamalarında hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca,<br />

belirli durumlarda yeşil gübre bitkisi olarak toprağa da karıştırılabilirler.<br />

Herhangi bir bitkisel üretimi takiben yapılacak hasattan sonra, toprak<br />

yüzeyinin çıplak kalarak su ve rüzgarla aşınmasına ve taşınmasına meydan<br />

vermemek için toprak yüzeyi bitki artıklı (malç) bırakılabilir. Bu uygulama<br />

ile toprak canlıları artar, bitkisel artıkların ayrışması ile toprağa mineral besin<br />

maddesi sağlanır, su ve rüzgar erozyonu da önlenmiş olur. Toprak<br />

gözenekliliği (agregasyonu) artar, toprağın su tutma kapasitesi gelişir ve<br />

toprak havası daha kolay yenilenir, toprak daha çabuk ısınır ve daha iyi tava<br />

gelir.<br />

Organik <strong>tarım</strong> uygulamalarında toprak işlemesi de belirli bir öneme sahiptir.<br />

Uygun durumlarda toprağın aşırı işlenmesinden kaçınılması gerekir. En az<br />

sürüm (minimum sürüm) yöntemleri uygulanmalıdır.<br />

Geleneksel <strong>tarım</strong>sal üretimde birim alandan olabildiğince daha fazla ürün<br />

almak esastır. Bunun için toprak aşırı yoğunlukla işlenmekte, her türlü yapay<br />

kimyasal pestisit ve kimyasal gübre kullanılmakta, aşırı miktarda sulama<br />

suyu tüketilmektedir. Buna karşın <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın esası insan sağlığı dikkate<br />

alınarak kaliteli ve güvenli gıda maddesi üretiminin yanında, toprak<br />

verimliliğinin korunması ve geliştirilmesi, doğal yaşam ortamlarının<br />

20


sürekliliğinin sağlanması, biyolojik çeşitlilik ve zenginliğinin korunmasıdır.<br />

Bundan dolayı <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> uygulamalarında ekolojik esasların ve<br />

süreçlerin en iyi şekilde uygulanması zorunludur.<br />

Organik <strong>tarım</strong> sistemlerinde, çiftçiler veya yetiştiriciler, haşerelerin ve<br />

hastalıkların yaygmlaşarak ürün kalitesine ve miktarına zarar vermeyecek<br />

şekilde denetimleri için gerekli önlemleri alırlar. İlke olarak zararlılarla ve<br />

hastalıklarla mücadele etmek gerekir ve bunun kendine özgü yöntemleri<br />

vardır. Bitkisel üretimde sağlıklı ve dayanıklı bitkiler seçilir. Zararlılara karşı<br />

mücadelede yararlı olabilecek böceklerin çoğalmaları için uygun barınak ve<br />

beslenme ortamları hazırlanır. Zararlıların risk oluşturacak kritik düzeye<br />

ulaşması halinde doğal ve kullanımına izin verilen ilaçlar kullanılır. Bu son<br />

derece önemli temel bir esastır.<br />

2.3. GELENEKSEL TARIMLA ORGANİK TARIMIN<br />

MUKAYESESİ<br />

21. Yüzyılın başlarında hala <strong>tarım</strong>da kitle halinde üretimde bulunabilmek<br />

için her türlü istismar (aşarı ve gereksiz kullanım) yapılmakta ve bunun için<br />

de bilimin ve teknolojinin bütün imkanlarından faydalanılmaktadır. Bundan<br />

dolayı da çevre kirlenmekte, doğadaki tabii denge bir daha telafi edilemeyecek<br />

şekilde bozulmaktadır. Dünyanın bütün kaynakları hoyratça tahrip<br />

edilmekte, küresel ısınma ve kuraklık önlenemez şekilde devam etmekte,<br />

gelecek nesillerin yarını düşünülmemektedir. Bu gidişe herhangi bir şekilde<br />

"dur" denilmesi ve hiç olmazsa bundan sonraki zamanlarda bilim adamları<br />

ile birlikte devlet adamları ve toplum önderleri aklıselimle hareket<br />

etmelidirler. Yoksa insanlığın büyük felaketi de çok uzak olmayacaktır. Bu<br />

tespitler neticesinde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın hedeflerini (amaçlarını) şu başlıklar<br />

altında toplamak mümkündür.<br />

1. Bütün canlılar için özellikle de insanlar için güvenli ve sağlıklı her türlü<br />

kullanım maddeleri elde etmek. Zehirli kimyasal ilaçlar ve gübrelerle<br />

uğraşarak 6 kat daha fazla kanser riski taşıyan üreticiler başta olmak üzere<br />

bebek yaştaki nesillerin, bizatihi kendilerimizin gelecek nesillerimizin<br />

devamını ve sağlığını korumak (Amerika Birleşik Devletleri'nde 0-2,<br />

Avrupa Birliği'nde ve özellikle Almanya'da 6 yaş grubu altındaki çocuk<br />

mamalarının üretiminde <strong>organik</strong> ürünlerin kullanılması yasal zorunluluk<br />

haline getirilmiştir).<br />

2. Doğal Kaynakları toprak, su, hava, bitki ve diğer kıt kıymetleri geliştirerek<br />

ve kalitelerini-yükselterek muhafaza etmek,<br />

21


3. Başta toprak olmak üzere her türlü canlı erozyonunu (aşınıp taşınmasını ve<br />

kaybolmasını) önlemek için bütün önlemleri almak,<br />

4. Başta toprakların bünyesindeki her türlü canlı ve <strong>organik</strong> madde olmak<br />

üzere onları artırmak ve <strong>tarım</strong>ı zenginleştirmek,<br />

5. Her türlü su ve enerji tasarrufunu sağlamak, her türlü israftan kaçınmak,<br />

6. Organik <strong>tarım</strong>a uygun projelerle kapama olarak küçük çiftçi işletmelerinden<br />

başlayarak ve onlarla sözleşme yaparak verilen primlere ve yapılan<br />

desteklerle çiftçileri bulundukları yerde hayata devam ettirmek, göçü ve yok<br />

olmalarını önlemek, fakat ürünlerinin değer fiyatla para etmesini sağlamak,<br />

7. Organik <strong>tarım</strong>, bir yerde aynı zamanda da sözleşmeli <strong>tarım</strong> olduğu için,<br />

çiftçilerin yetiştirdikleri <strong>organik</strong> ürünler alınıp pazarlaması yapılarak pazarlama<br />

sorunu da çözülmüş olur. Bu şekilde üretici ile tüketici arasındaki mesafe<br />

kısaltılmış olur. Böylece de hem üretici emeğinin ve ürününün değer fiyatını<br />

almış, hem de tüketici taze ve kaliteli malı değer pahasına almış olur.<br />

8. Yerel ve bölgesel üretimler <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> sayesinde desteklenmiş olacak<br />

ve çoğu yok olmaya yüz tutmuş bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimleri<br />

teşvik edileceği için biyolojik çeşitlilik ve endemik türler geliştirilmiş<br />

olacaktır.<br />

9. Organik <strong>tarım</strong>ın en önemli hedeflerinden biri de üretim materyali olarak<br />

hiçbir şekilde Genetiği Değiştirilmiş Organizmaları (GDO) kullanmamaktır.<br />

Bu şekilde insan ve hayvanlarımız için temiz, sağlıklı ve güvenli ürünler<br />

ortaya konulmuş olacaktır.<br />

10. Organik <strong>tarım</strong> sayesinde mümkün olduğu kadar daha ucuz ve daha uzun<br />

ömürlü üretim yapılarak özellikle küçük işletme sahibi üreticilerin gelirlerini<br />

artırmak çok önemli bir başka amaçtır. Organik <strong>tarım</strong> işletmelerinde bitkisel<br />

ve hayvansal üretim bir arada yapılacağı için önemli ölçüde işletmelerdeki<br />

bütünleşme amacı da gerçekleştirilmiş olacaktır.<br />

Hiç şüphesiz ki, Organik Tarımın amaçları ile ilgili çok daha geniş fikir ve<br />

düşünce üretmek mümkündür. Ancak en esaslı ve temel alanları burada<br />

kısaca özetlenmeye çalışılmıştır.<br />

22


2.4. FARKLI AÇILARDAN ORGANİK TARIMA BAKIŞ<br />

Bu çalışmada geçen, <strong>tarım</strong>ın tarifi ve tanımı ile ilgili olarak yer alan bazı<br />

terimlere bakılacak olursa; kolaylıkla şunlar görülecektir. Ayrıca <strong>tarım</strong><br />

sistemi olarak kabul edilebilecek terimler burada açıklanmıştır.<br />

Geleneksel Tarım: Tarımsal kimyasallar (bilhassa kimyasal ilaçlar ve<br />

gübreler) kullanılmadan önceki uygulanan yöntem ve usulleri kapsayan,<br />

yetiştiricilik sistemidir. Bu sistemde yüksek verimli ıslah çeşitleri ve belli bir<br />

ölçüde mekanizasyon bulunmaktadır. Burada üretim (çoğaltım) materyali<br />

olarak kullanılan yüksek verimli çeşitler tabii ıslah yöntemleri (seleksiyon,<br />

kombinasyon ve mutasyon) ve adaptasyon araştırmaları ile elde edilmiştir.<br />

Konvansiyonel (Klasik) Tarım; veya alışılmış <strong>tarım</strong>, ya da normal <strong>tarım</strong>sal<br />

uygulamalar, bugün yaygın olarak uygulanan <strong>tarım</strong> sistemidir. Genetik<br />

olarak yapısı değiştirilmiş yüksek verimli bitki ve hayvan çeşit ve ırklarının<br />

tek ürünlü <strong>tarım</strong>, <strong>tarım</strong>sal ve kimyasal girdilerin yoğun bir şekilde<br />

kullanılması ile devam ettirilmektedir. Çok sık ve yoğun toprak işlenmesine<br />

bağlı olarak toprak tahribatı ve çoğu yerde aşırı ve uygun olmayan usullerle<br />

sulama yapılmasına bağlı olarak tuzlulaşma ve sodikleşme (toprakta sodyum<br />

birikimi, çoraklaşma) problemleri ortaya çıkmaktadır.<br />

Sürdürülebilir Tanm; sürdürülebilir arazi ve toprak kullanımını esas alan,<br />

ancak çok belirli kuralları olmayan, fakat diğer tabi kaynakları da kullanırken<br />

onları da tüketmeyi değil, kullanarak geliştirmeyi hedefleyen <strong>tarım</strong>sal<br />

uygulamalardır.<br />

Biyodinamik Taran: Bir tür <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> uygulaması olup, ayrıca bu<br />

uygulamanın belli bir ölçüde psikososyal (ruhsal) boyutu da olan <strong>tarım</strong>dır.<br />

Burada çiftçilerin ruh sağlığı ve huzuru bakımından rehabilitasyonu da söz<br />

konusudur.<br />

Organik Tanm; Organik <strong>tarım</strong> daha önce de tarif edildiği gibi, ekolojik=<br />

biyolojik ilkeleri ve standartlardan, devamlı denetimi ve belgelendirmeyi<br />

gerektiren toprak verimliliğini ve bitki sağlığını esas alan, çevre tahribatını<br />

gözden uzak tutmayan, daha doğrusu daima çevreyi koruyan, <strong>tarım</strong>sal<br />

kimyasalların kullanımını kısıtlayan, sınırlandıran hatta izin vermeyen <strong>tarım</strong><br />

uygulamaları sistemidir.<br />

Entegre (bütünleşik) Tarımsal Üretim; ise sürdürülebilir yetiştirme sistemi<br />

olarak da isimlendirilebilen, sınırlı bir şekilde, mevzuata bağlı olarak<br />

23


kimyasal kullanımına izin veren, ancak çok keskin kuralları olmayan <strong>tarım</strong>sal<br />

uygulamalardır.<br />

Geleneksel veya ilkel <strong>tarım</strong>la <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> arasında kısmi bir benzerlik<br />

olduğu söylenebilir. Mesela her iki sistemde (Şekil 1) 'de yapay kimyasal<br />

gübreler, insektisit, fungusit, herbisit, büyümeyi teşvik ediciler ve gelişmeyi<br />

düzenleyiciler kullanılmaz. GDO'lar kullanılmaz, yoğun olarak hayvan<br />

gübresi kullanılır. Geleneksel <strong>tarım</strong>da uygulanan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yöntemleri<br />

ise, kapalı besin maddesi döngüsü, dış kaynaklı girdi azlığı, bitki artığı<br />

(malç) ve kompost kullanımı ile biyokütle döngüsünün sağlanması, uygun<br />

ekim nöbeti, tek türe bağlı olmaktan çok farklı bitkilerin yetiştirilmesi,<br />

toprak, su ve enerji kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi toprak<br />

verimliliğinin sürekliliği, toprak erozyonunun önlenmesi, hayvan dostu<br />

yetiştiricilik olarak sıralanabilin<br />

Şekil 1: Tarımsal Uygulama Sistemleri<br />

Geleneksel Tarım<br />

Sürdürülebilir<br />

Tarım<br />

Konveksiyonel<br />

Tarım<br />

Biyodinamik<br />

Tarım<br />

Organik Tarım<br />

Entegre Tarımsal<br />

Üretim<br />

Organik <strong>tarım</strong>da geleneksel <strong>tarım</strong>a kıyasla en belirgin farklılıklar, zararlı<br />

yönteminde mikrobiyal ilaçların kullanımı, yararlı çeşitlerin kullanımı, yeşil<br />

gübre, örtü bitkisi, azot sağlayan bitkilerin dönüşümlü ekimi, gelişmiş ve<br />

koruyucu toprak sürümü, çapalama, ekim ve belgelendirme olarak verilebilir.<br />

Son yıllarda en fazla entegre veya bütünleşik <strong>tarım</strong>sal üretim (IP= Integrated<br />

Production) üzerinde durulmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelerde oldukça<br />

gündemde olan bir <strong>tarım</strong>sal üretim sistemidir. Bu üretim şeklinin belirgin<br />

kuralları olmakla beraber üretimde kimyasal maddelerin kullanımının<br />

azaltılması hedeflenmiştir. Bitki koruma işlemlerinde, biyolojik kontrol<br />

yöntemleri ile birlikte uygun kimyasal pestisit kullanımı birlikte<br />

24


değerlendirilmektedir. Zararlıların veya hastalıkların önemli ekonomik<br />

kayıplara neden olacağı riskinin varlığı halinde, mevzuatın elverdiği ölçüde<br />

kimyasal kullanılabilmekte, ancak kullanılabilecek en üst dozlar tanımlanmaktadır.<br />

IP (bütünleşik üretim) uygulamalarında benimsenmiş bir standart<br />

yoktur. Uygulamalar ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bazı ülkeler<br />

kendilerine göre standartlar ve etiketleme sistemleri geliştirmiştir. Bu üretim<br />

yöntemi, bazı ülkelerde "yeşil üretim" olarak da adlandırılmıştır.<br />

Bütünleşmiş <strong>tarım</strong>sal üretimle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> mukayese edildiğinde Tablo<br />

1 'deki durum görülmektedir.<br />

Özetlemek gerekirse <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın diğer uygulamalardan olan farkları<br />

maddeler halinde yazılabilir:<br />

1. Organik olarak yetiştirilen ürünler koku, tat, renk, doku ve bunların bileşkesi<br />

olan aroma bakımından üstündür.<br />

2. Organik ürünlerde nitrat ve nitrit birikmesi yoktur. Nitrat ve nitrit birikmesi<br />

özellikle bebeklerde ve çocuklarda mavi bebek (Meta hemoglobia)<br />

hastalığına neden olur. Bu, metabolizmada nitrit birikmesi sonucu kanın<br />

dokulara oksijen taşımasını engeller ve bünyede morarmalar meydana gelir.<br />

Aynı hastalık genç hayvanlarda da görülebilir.<br />

Tablo 1: Bütünleşik Tarım ile Organik Tarımdaki Parametrelerin Durumu<br />

Parametreler Bütünleşmiş Tarım Organik Tarım<br />

Kimyasal Pestisid<br />

Kimyasal Gübre<br />

Genetiği Değiştirilmiş<br />

Organizmalar (GDO)<br />

Kullanılır, bazı sınırlamalar<br />

vardır<br />

Kullanılır, en yüksek dozlar<br />

verilmektedir<br />

Kullanılır<br />

Kullanılmaz<br />

Kullanılmaz<br />

Kullanılmaz<br />

Tohumluk İşlem görebilir Kimyasal işlem göremez<br />

Hayvan Yetiştiriciliği Bazı sınırlamalar Sıkı önlemler<br />

Hayvan Yemi Sınırlama yok Sınırlama var<br />

Büyüme ve geliştirme<br />

maddeleri<br />

Hayvan Islahı<br />

Hayvan Sağlığı<br />

Kullanılır<br />

Yüksek performans, embriyo<br />

transferi olabilir<br />

Kimyasal ilaçların koruma<br />

amaçlı kullanımı uygundur<br />

Kullanılmaz<br />

Yaşam.performansı,<br />

embriyo transferi olamaz<br />

Uygun değildir<br />

25


3. Organik <strong>tarım</strong>da tohumluk, fide, fidan ve damızlık, spor, ana arı, yumurta<br />

(balık üretimi için) olarak kullanılan üretim materyali masrafı yüksek<br />

olabilir.<br />

4. İşgücü kullanımı (masrafı) <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da fazla olur.<br />

5. Organik <strong>tarım</strong>da toprak verimliliği daha iyi korunur.<br />

6. Organik ürün üretimi sınırlı, talep fazla olduğu için birim fiyatlar yüksek<br />

olur.<br />

7. Organik <strong>tarım</strong>da toprak ve su muhafazası daha iyi ve toprak erozyonu çok<br />

daha azdır.<br />

8. Organik <strong>tarım</strong>da, <strong>tarım</strong> yapılan ortam daha iyi korunur, biyolojik çeşitlilik<br />

ve zenginlikler çok daha iyi korunur.<br />

9. Organik <strong>tarım</strong>da polikültür <strong>tarım</strong> sistemleri daha kolay uygulanır.<br />

10. Organik <strong>tarım</strong>la yaban hayatı çok daha iyi korunur.<br />

11. Organik <strong>tarım</strong> işletmelerinde <strong>organik</strong> gübrelere büyük ihtiyaç olduğu için<br />

bitkisel üretimle hayvansal üretim birlikte yapılabilir ve böylece bütünleşmiş<br />

<strong>tarım</strong> uygulamalarında avantajlar sağlanmış olur.<br />

12. Organik yetiştiricilikte ekim nöbeti uygulamaları şart olduğu için, işletme<br />

tek ürün yetiştirmenin risklerinden korunmuş olur.<br />

Organik yetiştiricilikle geleneksel <strong>tarım</strong> ve diğerleri arasında daha başka<br />

detayda farklar da bulmak mümkün olabilir. Fakat bu konuda <strong>organik</strong><br />

yetiştiriciler ve tüketicilere bir bakış açısı verebilmek bakımından buraya<br />

yazılanlar kafidir.<br />

Daha önce de zaman zaman değinildiği gibi, dünyada ve Türkiye'de nüfusun<br />

her geçen gün hızlı bir şekilde artıyor olması gerçeği, insanların gıda, giyinme<br />

ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için her alanda olduğu gibi <strong>tarım</strong>da<br />

da mevcut bütün kaynakların sınırlarına doğru zorlanmasını gerektirmiştir.<br />

Çünkü dünyada üretim artışı oranının nüfus artış oranından yüksek olması<br />

gerekmektedir. Bir başka söyleyişle <strong>organik</strong> madde üretim alanlarının sınırlı<br />

olması, mevcut toprak ve su kaynaklarının kullanılarak daha bol ürün elde<br />

edilmesi bu kaynakların ve canlı üretim materyalinin istismar derecesinde<br />

kullanılmasını gerekli kılmaktadır. İnsanları gereği gibi besleyebilmek için<br />

değil sadece karınlarını doyurabilmek için bile çok fazla, kitle halinde<br />

üretimde bulunmak gerekmektedir. Bunu temin edebilmek için 19. yüzyılın<br />

ikinci yarısından itibaren ve daha sonra 20. yüzyılın birinci yarısında ve<br />

özellikle de ikinci dünya harbinden sonra bilimsel araştırma ve çalışmaların<br />

artması, elde edilen neticelerin uygulamaya konması ile ortaya çıkan<br />

teknolojik gelişmelerin üretim girdileri şeklinde yetiştiriciliğe tatbik edilmesi<br />

verimde büyük artışlar ve rekoltede önemli yükselmeler ortaya koymuştur.<br />

26


Verimi ve üretimi artıran girdilerin başmda şu konular gelmiştir:<br />

1. Tarımda mekanizasyona gidilmiştir.<br />

2. Israrlı şekilde yapılan genetik ve ıslah çalışmaları ile verim potansiyeli<br />

yüksek tohumluk, fide, fidan ve damızlıklar ortaya konulmuştur.<br />

3. Sulama ve bilhassa gübreleme çalışmalarına büyük bir önem verilmiştir.<br />

4. Yabancı ot, hastalık ve haşerelerle çok yoğun bir şekilde ilaçlı mücadele<br />

(kimyasal savaş) yapılmıştır.<br />

5. Toprak ve su kaynakları muhafaza edilerek ve depolanarak yetiştirmenin<br />

her safhasında kullanılmıştır.<br />

6. Gerek geleneksel <strong>tarım</strong>da gerekse <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da önemli ölçüde işgücüne<br />

ihtiyaç vardır. İşçi ücretlerinin yüksek olması özellikle maliyetlerin<br />

yükselmesine, bu da bilhassa <strong>organik</strong> ürün fiyatlarının yüksek olmasına etki<br />

yapmaktadır.<br />

7. Gerek <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da ve gerekse konvansiyonel <strong>tarım</strong>da eğitim ve<br />

öğretim son derece önemlidir. Bazılarının zannettiği gibi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> az<br />

girdi kullanıldığı için, ilaç ve gübre kullanılmadığı için bilgisiz ya da ilkel<br />

<strong>tarım</strong> değildir.<br />

8. Hem geleneksel <strong>tarım</strong>da hem de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da mutlaka işletmede bir<br />

planlama ve program uygulamasının olması şarttır. Her iki sistemde de<br />

olmakla beraber, özellikle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da <strong>tarım</strong> işletmesindeki bütün<br />

varlıklar kayıt altında olmalıdır. Yetiştiriciliğin kendine özgü disiplini<br />

uygulanmalıdır.<br />

Bütün bunlar gerçekleştirilirken, unutulmaması gereken husus<br />

u Bütün<br />

insanlar ve canlılar için, gelişmiş ya da az gelişmiş ülkeler için, işçi veya<br />

kapitalist için, zengin veya fakir için, zenci veya beyaz için, bitki veya<br />

hayvanlar için sadece bir tek dünyanın olduğudur." İşte bu dünyaya, tıpkı<br />

dünkü ve bugünkü gibi gelecekte de yaşanabilir, sağlıklı ve huzurlu bir doğa<br />

bırakmak, bütün kaynakları bilinçli kullanmakla mümkündür. Üretimin<br />

devamlılığının uzun vadede düşünülmesi, bazı kavramların altının çizilmesini<br />

gerekli kılmıştır. Bu kavramlardan biri <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, diğeri ekolojik <strong>tarım</strong><br />

ve bir başkası da biyolojik <strong>tarım</strong>dır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın bugün çevre kirlenmesiyle beraber gündeme geldiği bilinen<br />

bir gerçektir. Endüstrinin gelişmesiyle çağdaş teknoloji ve bilgilerin bilime<br />

dolayısıyla <strong>tarım</strong>ın kullanımına sunulması sonucunda, birçok zararlı ve<br />

yararlı maddelerin toprak ve bitkilere tatbiki, zaman zaman beraberinde<br />

çevre kirliliği ve zehirlenmeleri de gündeme getirmiştir. Tarımsal üretim<br />

boyunca sentetik maddelerin zirai kullanımda olumsuz etkilerinin nasıl saf<br />

dışı edileceği ve yerini alacak değişikliklerin neler olacağının tartışılması<br />

27


gereken bir konu olarak ortaya çıkmaktadır. Çağdaş <strong>tarım</strong> kapsamında ele<br />

alman girdilerin yerini alacak materyallerin, aynı işleri görmesi ancak yapay<br />

kökenli olmaması yani, doğal döngü içerisinde yine doğadan bir parça olma<br />

eğiliminde olması gerelonektedir. Aynı zamanda bu uygulamaların bir bütün<br />

halinde tatbikata geçmesi önem arz etmektedir.<br />

Ekolojik veya biyolojik <strong>tarım</strong> adı da verilen <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ı, genel olarak<br />

doğada mevcut olan dengeyi korumak için tamamen veya mümkün olduğu<br />

ölçüde sentetik mücadele ilacı ve gübre kullanımı ile, hayvancılıkta<br />

antibiyotikler, büyüme düzenleyicileri ve yem katkı maddeleri kullanımını<br />

kaldıran, iyi bir toprak bakımı, ekim nöbeti, gübreleme, bütünleşik mücadele<br />

yapılması fikrine dayanan bir <strong>tarım</strong> sistemi olarak tanımlamak mümkündür.<br />

Ekolojik <strong>tarım</strong>, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ve biyolojik <strong>tarım</strong> birbirleri yerine bile<br />

kullanılabilirler. Özellikle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ile biyolojik <strong>tarım</strong>, nerdeyse tam<br />

tamına örtüşmektedir. Hatta <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> çok daha az bir genişlik ifade<br />

edebilir. Ekolojik <strong>tarım</strong> ise her iki kavramı da içine alabilmektedir. Eğer bu<br />

kavramları birer çember olarak kabul eder de iç içe çizersek, en dışta<br />

Ekolojik <strong>tarım</strong>, ondan sonra Organik <strong>tarım</strong> gelmektedir. Biyolojik <strong>tarım</strong> ise<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>la hemen hemen örtüşmektedir (Şekil 2).<br />

Organik Tarım, sürdürülebilir bir eko-sistem, güvenli gıda, sağlıklı beslenme,<br />

sosyal adalet ve hayvanlar için de daha iyi çevresel yaşam şartları ile<br />

sonuçlanan bir süreçler dizisine dayalı, bütünsel bir sistem yaklaşımıdır. Bu<br />

nedenle <strong>organik</strong> üretim sadece belirli girdileri kapsayan veya dışlayan bir<br />

üretim sistemi olmanın ötesinde bir anlam ifade eder.<br />

Şekil 2. Sürdürülebilir, Ekolojik, Organik, Biyolojik Tarım<br />

Sürdürülebilir<br />

Tarım<br />

Ekolojik<br />

Tarım<br />

Organik<br />

Tarım<br />

Biyolojik<br />

Tarım<br />

28


Organik <strong>tarım</strong>da, sentetik zirai ilaçlar ve gübreler ye tüm sentetik koruyucuların,<br />

genetik değişime uğratılmış organizmaların (GDO) ve ışınlanma<br />

yöntemlerinin kullanımı söz konusu değildir. Organik <strong>tarım</strong> standartlarına<br />

uygunluk, hileli uygulamalara karşı tüketiciyi korumak da dahil olmak üzere,<br />

kontrol ve sertifikalama yoluyla güvence altına alınmaktadır.<br />

Organik Ürünler, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın esaslarına uyularak kontrol edilip sertifıkalandırılarak<br />

üretilmiş, hasat edilmiş, işlenmiş, depolanmış, ambalajlanmış ve<br />

nakledilmiş olan sağlık için güvenli ürünlerdir.<br />

Organik Tarım, doğanın dengesini bozmadan sağlıklı gıdalar üretmek<br />

amacıyla bitkisel ve hayvansal üretimin uygun ekolojilerde fiziksel tedbirler,<br />

kültürel tedbirler alarak, biyolojik mücadele ve doğal gübreleme yoluyla<br />

yetiştiricilik işlemlerinin gerçekleştirilmesini öneren, üretimde sadece miktar<br />

artışını, değil aynı zamanda ürün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan öteki<br />

bir üretim şekli olarak da tanımlanabilir.<br />

Organik <strong>tarım</strong> bir yetiştirme yöntemi olmaktan ziyade, aynı zamanda bir<br />

felsefî düşünce veya inanç tarzı olarak benimsenmelidir. Birleşmiş Milletler<br />

Gıda ve Tarım Teşkilatı ve Avrupa Birliği tarafından geleneksel <strong>tarım</strong>a alternatif<br />

olarak kabul gören bu üretim şekli biyodinamik ve ekolojik olarak da<br />

adlandırılmaktadır. Organik <strong>tarım</strong> geleneksel <strong>tarım</strong>a, eskiye dönüşü<br />

özendirmez, aksine ekosistemin ve üretimle ilgili tekniklerin bilinmesi ile<br />

uygulanabilen bir <strong>tarım</strong> sistemidir.<br />

Tarımsal üretimde kullanılan ilaç, gübre ve benzeri kimyasalların olumsuz<br />

etkileri insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararları artarak kendini hissettirmeye<br />

başlamıştır. Tüm bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla<br />

kimyasal gübre ve <strong>tarım</strong>sal savaş ilaçlarının hiç veya mümkün olduğu kadar<br />

az kullanılması (mevzuatın müsaade ettiği kadar) bunların yerine aynı<br />

görevi yapan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> sistemi geliştirilmiştir. FAO ve Avrupa Birliği<br />

tarafından modern <strong>tarım</strong>a alternatif olarak da kabul edilen bu üretim şekli<br />

değişik ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Almanca ve Kuzey Avrupa<br />

dillerinde "Ekolojik Tarım", Fransızca, İtalyanca, ve İspanyolca'da<br />

"Biyolojik Tarım", İngilizce'de "Organik Tarım" Türkiye'de ise "Ekolojik<br />

veya Organik Tarım" eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Türkiye'de <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>, başlangıçta ekolojik <strong>tarım</strong> veya yetiştiricilik olarak söylenmiş<br />

olmakla beraber, artık bugün <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> diye adlandırılmaktadır.<br />

29


3. ORGANİK TARIMIN GELİŞMESİ<br />

Organik <strong>tarım</strong> ve anlayışı tarihin çok eski zamanlarından beri bilinmekle<br />

beraber bugünkü gibi isimlendirilmemiştir.<br />

Zamanımızdan aşağı yukarı 1.5 ila 2 milyon yıl önce ilk insanların dünya<br />

hayatı içinde yer aldığı tahmin edilmektedir. Bu zamanda dünyada insan<br />

yaşamı için gerekli flora ve faunanın yeterli düzeyde bir evrim geçirdiği<br />

kabul edilmektedir. O halde dünya atmosferindeki havanın, dünyadaki toprak<br />

ve suların son derece temiz ve sağlıklı olduğu, var olan tüm canlıların ideal<br />

bir denge içerisinde insan emrine sunulduğu düşünülmelidir. Hiç şüphe yok<br />

ki bu aşamada evrim durmamış, ancak bu andan itibaren insanın da içinde yer<br />

aldığı ortamda yeni dengeler ve gelişmeler sergilenerek yoluna devam etmiş<br />

ve etmektedir.<br />

I<br />

3.1. FİKRİN ORTAYA ÇIKIŞI ve DÜŞÜNCENİN GELİŞMESİ<br />

İnsanın Dünya ortamında görüldüğü yaklaşık iki milyon yıl öncesinden M.Ö.<br />

10 bin yılma kadar Paleolitikum (Taş Devri) adı verilen ve insanlık tarihinin<br />

yaklaşık % 99'unu kapsayan bu uzun dönem eski, orta ve yeni dönemlere<br />

ayrılmaktadır. Eski taş devri döneminin insanları, tabiatta mevcut yenilebilir<br />

bitkileri toplayarak, hayvanları avlayarak; mağaralarda, dağların kenarındaki<br />

doğal kaya balkonlarının altlarında, kah hayvan sürülerini takip ederek, kah<br />

su kıyılarının yakınında bulunan mağaralarda, ya da vadilerde doğal<br />

barınaklar arayıp bularak hayatlarını devam ettirmişlerdir, ilk insan tipinin<br />

bilim adamlarınca Neandertal (Kafası İri, Yassı ve Alnı geriye Doğru Olan<br />

İnsan) olarak adlandırıldığı bilinmektedir.<br />

Yeni Paleolitikum döneminde, bundan önceki dönemlere göre iklimde<br />

belirgin bir soğuma ve kuraklaşma yaşanmıştır. Bu zamanda Neandertal<br />

(Eski dünyada, Batı Avrupa'da 150 bin yıl yaşamış bu gün soyu tükenmiş<br />

kafası büyük insan) insanının yerini Homosapiens (bugünkü insan,<br />

konuşabilen tek varlık) insanın aldığı tespit edilmiştir. Hiç şüphe yok ki nesli<br />

kaybolan insan, ya da yeni taş devri dönemine kadar bir evrim geçirmiş ve<br />

uygarlaşmıştır. Bununla beraber, Homosapiens insanın da bulunan teknik ve<br />

sanat yetenekleri, günümüz insanı ile yakın benzerlikler göstermektedir. Bu<br />

çağda taş işlemeciliğinde büyük gelişmeler yaşanmıştır. Neolitikum da<br />

denilen yeni taş döneminde insanın tarihinde ilk kez gıda maddelerinin<br />

üretimi başlamıştır. Mesela Anadolu'da Hacılar 5 daki bulgular insanların tahıl<br />

üretimi yaptığını ve dokumacılık sanatını öğrendiğini göstermektedir.<br />

30


Bilindiği gibi yazının icadı, tarih çağlarının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.<br />

Yazı ilk kez Mısır ve Mezopotamya'da M.Ö. 4. bin yılında;<br />

Anadolu'da ise M.Ö. 1800 -1700 yıllarında Hititlerin yazıyı Asurlardan<br />

öğrenmesiyle kullanılmaya başlanmıştır.<br />

İnsanoğlu yaşadığı çevre içindeki hakimiyetini, önceleri yavaş, fakat zaman<br />

içinde giderek fazlalaşan bir hızla artırmıştır. İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ,<br />

Yakın Çağ derken bugüne kadar gelinmiştir. Eskiden kölelerin mesleği<br />

olarak bilinen <strong>tarım</strong> giderek günümüzdeki önemli yerini almıştır.<br />

Buharlı makinelerin keşfiyle başlayan sanayi ve teknolojideki hızlı ilerlemeler,<br />

birim alandan daha fazla ürün almak için sentetik kimyasal gübrelerin ve<br />

bitki korumayı daha mükemmelleştirmek için sentetik kimyasal ilaçların<br />

kullanımını öne çıkarmıştır. Bunların tek yanlı kullanımında ortaya çıkmağa<br />

başlayan sakıncalar, ileri görüşlü bazı <strong>tarım</strong>cılar tarafından fark edilmiştir.<br />

Söz konusu <strong>tarım</strong>cılar sadece maksimum verim almayı ve bunu ucuza mal<br />

etmeyi düşünen, fakat doğa üzerinde meydana gelen tahribatı hiç dikkate<br />

almayan bu gidişin devam etmemesi gerektiğini anlamışlardır. Tarımın<br />

sürdürülebilmesi için <strong>organik</strong> (ekolojik, biyolojik) <strong>tarım</strong> adı altında<br />

alternatiflerini ortaya koymuşlardır. Bu öncü kişilerden biri olan Albert<br />

Howard, 1910'larda İngiltere'de başlayan ekolojik <strong>tarım</strong> fikrini 1940'ta<br />

yayınladığı <strong>tarım</strong>sal vasiyetnamesi ile pekiştirmiştir. Alman asıllı Dr. Rudolf<br />

Steiner, İsviçre asıllı Mueller ve Rusch, Fransız asıllı Lemaire ve Boucher<br />

aynı dönemde Avrupa'da ekolojik felsefenin ilk öncüleri olmuşlardır.<br />

3.2. DÜNYADAKİ GELİŞMELER<br />

Dünyada yirminci yüzyılın ikinci yarısında yaşanan hızlı sanayileşme ve<br />

nüfus artışı önemli çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Çözüm<br />

olarak ise açlık probleminin giderilmesine yönelik politikalar geliştirilmiş ve<br />

yoğun girdi kullanılarak birim alandan yüksek verim almaya ve yeni<br />

alanların <strong>tarım</strong>a açılmasına yönelik hedefler belirlenmiştir. Sonuçta, yoğun<br />

ve bilinçsiz <strong>tarım</strong> ilacı ve gübre kullanılması, yanlış toprak işleme uygulamaları,<br />

kalıntı riski, toprağın fiziksel yapısının bozulması, <strong>organik</strong> madde ve<br />

canlılığının kaybedilmesi ve besin maddesi dengesinin bozulması, tuzlanma,<br />

çoraklaşma gibi önemli çevre sorunlarını beraberinde getirmiştir. Verimliliği<br />

daha düşük olan marjinal alanların <strong>tarım</strong>a açılması ise daha sorunlu<br />

ortamların oluşmasında etkili olmuştur. Buna da büyük ölçüde 2. Harpten<br />

sonraki mekanizasyon yol açmıştır.<br />

1970Terdeki "Yeşil Devrim" olarak anılan <strong>tarım</strong> politikaları açlık sorununa<br />

31


kısmen çözüm oluşturmakla birlikte, asıl sorunun üretim miktarı değil<br />

paylaşımdan kaynaklandığını da ortaya koymuştur. Ayrıca son yıllarda nüfus<br />

artış hızına oranla gıda artış hızı hemen tüm ülkelerde artmış, ancak çok az<br />

sayıdaki ülkede sorun olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla artık <strong>tarım</strong>da<br />

uygulanan teknikler sadece üretim miktarında sağladıkları artışla<br />

değerlendirilmemekte, çevreye, insan ve hayvan sağlığına olan etkileri ile<br />

birlikte dikkate alınmaktadır.<br />

Bu gelişmelerin sonucunda alternatif bir üretim sistemi olarak Ekolojik<br />

Tarım veya İngilizce konuşulan ülkelerdeki adı ile Organik Tarım, Latin<br />

ülkelerindeki ismi ile Biyolojik Tarım ortaya çıkmıştır. Bu işin öncülüğünü<br />

giderek artan çevre sorunlarına duyarlı ve <strong>tarım</strong>daki üretim tekniklerini ve<br />

kullanılan girdileri sorgulayan Avrupalı bazı üreticiler yapmıştır. İlk dönemlerde<br />

üretilen ürünler büyük oranda çiftliklerde veya yakın çevresindeki<br />

yöresel pazarlarda tüketilirken, sonraki yıllarda olay uluslararası ticari bir<br />

boyut kazanmış ve 1980'li yıllardan sonra tüm dünyada giderek artan bir<br />

kabul görmüştür.<br />

Sentetik kimyasal <strong>tarım</strong>sal girdilerin yarattığı olumsuz etkiler ilk önce bu<br />

girdilerin yoğun olarak kullanıldığı gelişmiş ülkelerde görülmüş, buna bağlı<br />

olarak 20. yüzyılın başlarında 1910 yılında Albert Howard'm "Tarımsal<br />

Vasiyetnamesi", 1924 yılında Dr. Rudolf Steiner'in "Biyodinamik Tarım<br />

Yöntemi" çalışmaları ile konvansiyonel <strong>tarım</strong> yöntemine alternatif sistem<br />

arayışları başlamıştır. Konvansiyonel <strong>tarım</strong>ın olumsuz etkileri gözlendikçe,<br />

Avrupa'da bir çok ülke kendi içinde bu konuda duyarlı üretici ve tüketicilerin<br />

bir araya gelmesi ile ekolojik <strong>tarım</strong> çalışmalarına yönelinmiştir. 1970'li<br />

yıllara kadar ayrı ayrı devam eden çalışmalar, 1972 yılında Uluslararası<br />

Organik Tarım Hareketleri Federasyonu'nun (IFOAM : International<br />

Fédération of Organic Agriculture Movement) kurulması ile farklı bir boyut<br />

kazanmıştır. Üç kıtadan 5 kurucu organizasyon tarafından oluşturulan<br />

IFOAM, tüm dünyadaki ekolojik <strong>tarım</strong> hareketlerini bir çatı altında toplamayı,<br />

hareketin gelişimini sağlıldı bir şekilde yönlendirmeyi, gerekli standart<br />

ve yönetmelikleri hazırlamayı, tüm gelişmeleri üyelerine ve tüm ilgili<br />

sektörlere aktarmayı amaçlamaktadır. Bu örgütün merkezi Almanya'dadır.<br />

Organik ürünlerin dünya ticareti 1980'li yıllarda geliştiği halde 1990'lı<br />

yılların sonlarında özellikle deli dana, dioksin ve GDO (genetik yapısı<br />

değiştirilmiş organizmalar, transgenik ürünler) gibi konulara karşı duyulan<br />

endişe ve tepkiler nedeni ile <strong>organik</strong> ürünler için tüketici talebinde çok ciddi<br />

artışlar meydana gelmiş ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, birçok uluslararası kuruluşun<br />

gündemine girmiştir.<br />

32


Dünya'da <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> konusunda ilk geniş boyutlu yönetmelik Avrupa<br />

Birliği (AB) tarafından 1991 yılında EEC 2092/91 sayı ile yayınlanmış ve<br />

daha sonraki yıllarda birçok değişiklikler yapılarak 1999 yılında hayvansal<br />

ürünlerle ilgili (EC 1804/1999) kısım buna eklenmiştir. İsviçre'nin<br />

hazırladığı Bioswiss ve FAO tarafından 1999 yılında hazırlanan Codex<br />

Alimentarius'tan sonra 2000'de hazırlanarak yürürlüğe giren ABD'nde<br />

National Organic Program (NOP), Japonya'da Japanese Agricultural<br />

Standards (JAS) adı verilen <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> standardları tüm dünyada özellikle<br />

küresel Pazar hareketlerini etkilemiştir. Örneğin Japonya'da JAS öncesi<br />

<strong>organik</strong> ürün iç pazarı 1997 yılında 1 milyar dolar iken, 2000 yılında 2.5<br />

milyar dolara çıkmıştır. Ancak "yeşil ürün" olarak tanımlanan bu pazarda<br />

yönetmeliğin kabulünden sonra sertifikalı ürünlerin payı 350 bin dolar<br />

düzeyinde olmuştur. IFOAM'm temel standartları gıda-gıda dışı üretim ve<br />

işleme, girdi üretimi gibi çok daha fazla alanı kapsamasına rağmen, örneğin<br />

AB yönetmeliği kadar ayrıntılı değildir. Ulusal yönetmeliklerde pazarın<br />

harmonizasyonunu sağlamak üzere üçüncü ülkeler ve buradan ithal edilecek<br />

ürünlerin kontrol ve sertifikasyonuna ilişkin maddelere de yer verilmektedir.<br />

2006 yılı itibarıyla dünya üzerinde 25 milyon hektarlık alanda kontrol ve<br />

sertifikalı olarak <strong>organik</strong> üretim yapılmaktadır. 2006 yılı rakamlarına göre,<br />

en geniş <strong>organik</strong> üretim alanına sahip ülkeler sıralamasında 10.5 milyon<br />

hektar ile Avustralya birinci, Arjantin 2.5 milyon hektar ile ikinci, İtalya 1.5<br />

milyon hektar <strong>organik</strong> üretim alanı ile üçüncü sırada yer almaktadır. Bu<br />

ülkelerin <strong>organik</strong> üretim alanlarının genişliği, mera tipi <strong>organik</strong> hayvan<br />

yetiştiriciliği için ayrılmış sertifikalı mera alanlarının genel toplamda yer<br />

almasından kaynaklanmaktadır.<br />

Avrupa ülkelerinde 200 bin adet işletme, toplam 6.0 milyon hektar üzerinde<br />

<strong>organik</strong> üretim yapmaktadır. Avrupa ülkelerinde toplam <strong>tarım</strong> alanının<br />

% 4.0'ı <strong>organik</strong> üretime ayrılmıştır. Zirai işletmelerin içinde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

yapanların oranı % 3'tür. Avrupa'da <strong>tarım</strong>sal üretimin içinde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın<br />

payı % 7'den büyük ülkeler, % 12.0 ile Avusturya, % 10 ile İsviçre, % 8 ile<br />

italya ve % 8 ile Finlandiya'dır. Dünyadaki <strong>organik</strong> ürünlerin pazar payının,<br />

tüm satışların ülkelere göre yıllık % 10-40 artış göstererek 25-30 milyar dolar<br />

dolayında olduğu hesaplanmaktadır. Avrupa, ABD ve Japonya gelişen<br />

pazarlar olarak ilk sırada yer almaktadır. Türkiye, Çin ve Hindistan'la<br />

birlikte ihracatçı konumdaki ülkeler olarak dikkati çekmektedir. Dünyadaki<br />

<strong>organik</strong> ürün Pazar paylarının kıtalara göre dağılımı şöyledir: Batı Avrupa'da<br />

toplam <strong>organik</strong> pazar payı 2004 yılında 11 milyar $ olmuştur. Aynı yıl<br />

Almanya'da <strong>organik</strong> ürün pazarı 3.6 milyar $, İngiltere 1.5 milyar $, İtalya<br />

1.5 milyar $, Fransa 1.3 milyar $ ve İsveç 866 milyon $ düzeyine ulaşmıştır.<br />

33


Avrupa'da <strong>organik</strong> ürünler için kişi başına yıllık harcama 7.3 $ ile en düşük<br />

İspanya'da, en yüksek yıllık harcama ise 105 $ ile İsviçre'de yapılmıştır.<br />

Avrupa'da 2006 yılında <strong>organik</strong> ürün pazarının 15.5 milyar dolara vardığı<br />

tahmin edilmektedir. Kuzey Amerika'da 2005 yılında toplam <strong>organik</strong> ürün<br />

Pazar payı 12 milyar $ olmuştur. ABD'nde <strong>organik</strong> ürün pazarı 11 milyar<br />

dolar, Kanada'da ise 1 milyar dolar olarak bildirilmektedir. Asya'da<br />

Japonya'da, üretimden çok önemli bir tüketici konumunda olup JAS (Japon<br />

Agriculture Standarts: Japon Tarım Standartları) sonrası düşen <strong>organik</strong> ürün<br />

pazarının standarda uygun sertifikalı üretim yapanların sayısı arttıkça bu<br />

miktarın tekrar milyar dolarlar seviyesine çıkacağı beklenmektedir. Çin,<br />

Güney Kore, Singapur ve Tayvan Asya'da gelişen pazarlar olarak<br />

öngörülmektedir. Latin Amerika'da ise Brezilya ve Arjantin 200 milyon $<br />

seviyesindeki <strong>organik</strong> ürün pazarı ile dikkati çekmektedir. Okyanusya'da ise<br />

Avustralya 300 milyon dolarlık <strong>organik</strong> ürün pazarına ulaşmıştır.<br />

Rueün dünya üzerinde 150 dolayında gelişmiş, gelişmekte veya az gelişmiş<br />

ülkede kontrollü ve sertifikalı <strong>organik</strong> yetiştiricilik yapılmaktadır.<br />

Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde Mısır gibi birkaç ülke dışında<br />

<strong>organik</strong> ürün iç pazarı gelişmemiş olup, <strong>organik</strong> üretim, birkaç ürünün<br />

dışsatımına yönelik olarak devam etmektedir. Bu ülkeler, küreselleşen<br />

<strong>organik</strong> ürün pazarında, rekabet edebildikleri ürünlerin üretimine yönelmektedir.<br />

Nitekim Mısır bu konuda pamukla ön plana çıkmıştır. Burada özet<br />

olarak verilen <strong>organik</strong> ürünler yetiştiriciliği hem bitkisel üretim hem de<br />

hayvansal üretimi kapsamaktadır.<br />

3.3. TÜRKİYE'DEKİ GELİŞMESİ<br />

Türkiye 1972 yılında İsveç'in başkenti Stocholm'de yapılan çevre<br />

konferanslarına en üst seviyede katılmış ve özellikle hava, su ve toprak<br />

kirliliğinin önlenmesi konularında, kaynakların sürdürebilir kullanılması için<br />

önlemler almaya başlamış, bu meyanda da ekolojik <strong>tarım</strong> söylemleri ifade<br />

edilmeye başlanmıştır.<br />

Türkiye'de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, 1984 -1985 üretim sezonunda genişleyen Pazar<br />

için Avrupalı firmaların ülkemizden <strong>organik</strong> ürün talebi ile başlamıştır. İlk<br />

<strong>organik</strong> üretimler geleneksel ihraç ürünlerimizden kuru üzüm ve kuru incir<br />

ile Ege bölgesinde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu ürünlere kuru kayısı,<br />

fındık ye antepfıstığı gibi ürünler de katılarak farklı bölgelerimize<br />

yayılmıştır.<br />

Türkiye'deki <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> hareketinin sağlıklı ve doğru gelişimim<br />

34


gerçekleştirmek amacıyla 1992 yılında Ekolojik Tarım Organizasyonu<br />

Derneği (ETO) kurulmuştur. Organik <strong>tarım</strong> konusunda faaliyet gösteren veya<br />

ilgi duyan üretici, işleyici, ihracatçı, kontrol ve sertifikasyon kurum<br />

çalışanları, üniversite ve <strong>tarım</strong> bakanlığı araştırıcıları, teknik elemanlar ve<br />

tüketiciler gibi sektörün tüm ilgilileri derneğin üyesi olmuşlardır. "Ekolojik<br />

Tarım Organizasyonu Derneği" (ETO) <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> konusunda ülkemizde<br />

çatı görevi gören, ilgili hemen tüm kişi ve kurumları kapsayan şemsiye<br />

organizasyonu yapısı olan gönüllü bir kuruluştur.<br />

Türkiye'de <strong>organik</strong> bitkisel üretim gerek saha ve ürün çeşitliliği ve gerekse<br />

üretici sayısı bakımından gelişme göstermekte ve buna paralel olarak bu<br />

<strong>tarım</strong> sisteminin genel <strong>tarım</strong> içindeki payı yavaş da olsa artmaktadır. Son<br />

yıllarda <strong>organik</strong> hayvancılık üretimine de ilgi duyulmakta, bu üretime<br />

yönelik kapalı sistem tesisler kurulmaktadır. 1999 yılından itibaren pazarda<br />

da <strong>organik</strong> hayvansal ürünler bakımından kıpırdanmalar başlamıştır.<br />

Türkiye'de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 yılı verilerine göre toplam<br />

205 adet sertifikalı <strong>organik</strong> ürün üretilmektedir. Toplam 423 bin ton (tahmini)<br />

olarak bildirilen <strong>organik</strong> ürünleri; toplam 14500 üretici/işletme, 203 890<br />

hektar üzerinde üretmektedir. Üreticilerin tamamına yakını <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

konusunda çalışan organizasyon kurumları ile sözleşmeli <strong>tarım</strong> yapmakta ve<br />

elde edilen <strong>organik</strong> ürünlerin önemli bir kısmı ihraç edilmektedir.<br />

Ülkemizdeki <strong>organik</strong> üreticilerin bölgelere göre dağılımı incelendiğinde;<br />

4894 üretici ve % 37 payla Ege Bölgesi'nin ilk sırada olduğu, bunu 2907<br />

üretici % 22 ile Karadeniz Bölgesi, 2021 üretici ve %16 ile Doğu Anadolu<br />

Bölgesi takip etmektedir. Bu bölgeleri İç Anadolu, Marmara ve Akdeniz<br />

Bölgeleri (1374, 746 ve 711 üretici) izlemiş, Güney Doğu Anadolu Bölgesi<br />

373 üretici ve %3 ile en az <strong>organik</strong> üretici bulunan bölge olmuştur.<br />

Bölgelere göre <strong>organik</strong> üretim alanlarının dağılımı incelendiğinde en büyük<br />

üretim alanının 42609 ha <strong>organik</strong> üretim alanı ve %41 payla Ege Bölgesi'nde<br />

olduğu görülmektedir. Bunu 21692 ha alan ve %21 payla Güney Doğu<br />

Anadolu Bölgesi ve 17048 ha alan ve % 17 payla Akdeniz Bölgesi takip<br />

etmektedir. Bu bölgeleri Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri<br />

(7890, 6168 ve 5480 ha alan) izlemiş, Marmara bölgesi 1861 ha alan ve % 2<br />

pay ile en küçük üretim alanına sahip bölge olmuştur.<br />

Biyolojik çeşitlilik veya canlı çeşitliliği, diğer bir söyleyişle tür zenginliği<br />

<strong>tarım</strong>la doğrudan doğruya ilişkilidir. Her şeyden önce Latince söyleyişle<br />

Biyodiversity doğadaki flora ve faunanın her türlü zenginliği demektir.<br />

35


İnsanoğlu evrim süreci içerisinde <strong>tarım</strong>daki gelişmelere paralel olarak<br />

faydalanabileceği türleri kültüre almış ve bunların tabiatta azalmasına, hatta<br />

onları doğadan toplayarak ve avlayarak istismar derecesinde kullanmıştır.<br />

Özellikle konvansiyonel <strong>tarım</strong>da ve klasik yetiştiricilikte günü birlik<br />

menfaatler için geleneksel <strong>tarım</strong> uygulamaları ile bütün canlıları vahşice<br />

tahrip etmiştir.<br />

Yakın zamanlara kadar doğadaki bu tahribatın, her türlü canlı türlerinin,<br />

ormanların, orman altı floranın, sulak alanların, hatta her türlü ekosistemlerin<br />

tahrip edilişinin ve bunların yerine yenilerinin konulamayacağı gerçeğinin<br />

farkına varılamamıştır. Evrenin, ya da arzın yaşma bakılacak olursa, son<br />

birkaç yüzyıldır yapılan tahribatın, hatta sadece 20. yüzyıldaki kaynakların<br />

hoyratça tüketilişi, çevre kirliliği, diğer zamanlardan daha fazla olmuştur.<br />

Bunun çok önemli bir nedeni de, insan nüfusunun çok hızlı bir biçimde<br />

artmasıdır. Nitekim dünya nüfusunu başlangıcından 1950 yılma kadar 3.5-4<br />

milyar olmuş, son 50 yılda ise, tam bir misli daha artarak ve 6.5-7 milyara<br />

ulaşmıştır. İşte bu nüfus baskısı bizatihi fiziki olarak doğayı, doğadaki<br />

kaynakları, her türlü flora ve faunayı ölçüsüz bir şekilde ve vahşice tahrip<br />

etmiştir. Buna rağmen de gerekli gıda güvencesi ve beslenme kalitesi<br />

sağlanamamıştır. Her geçen gün biyolojik çeşitlilik ve tür zenginliği de<br />

zayıflamakta ve zaafa uğramaktadır. İşte bu sebeple de <strong>organik</strong> yetiştiricilik<br />

her geçen gün ayrı bir önem kazanmaktadır.<br />

İnsan tabiatı itibari ile diğer bütün canlarda olduğu gibi çevresi ile madde ve<br />

enerji alışverişi içindedir. Doğanın temel prensiplerine uyma ve ona göre bir<br />

hayat şeklini benimseme, insanın tabiatı gereğidir. İnsan türü, sosyal hayatı<br />

olan ve bu hayat tarzının gereği topluluk içinde yaşar ve çeşitli sosyal<br />

davranışlar sergiler. Bunlara, insanoğlunun değer sistemleri de ilave<br />

edildiğinde sosyal hayatın ne kadar karmaşık bir yapıda olduğu görülür. Öyle<br />

ise, insanoğlunu diğer canlılardan ayırt eden en temel farklılığın, onun sahip<br />

olduğu etnik-değer sistemi ile ilgili olduğu söylenebilir. Son dönemde<br />

insanoğlunun doğal kaynakları bilinçsizce yok edişinin arkasında yatan temel<br />

sorun, insanın doğanın işleyişine ilişkin temel bilgilerden yoksun olması<br />

nedeniyle sergilediği yanlış ahlaki davranışlardır. Tabiatın bütüncül yapısını<br />

bozan bu yanlış davranış kalıpları, ancak bu gerçeklerin farkında olan ve<br />

buna göre uygun davranış kalıplarının geliştirilmesi ve benimsemesiyle<br />

mümkün olacaktır.<br />

Dünya nüfusunun hızla arttığı zamanımızda, bu nüfusun doğal kaynaklar<br />

üzerindeki baskısı da her geçen gün daha da artmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki<br />

yaşam standartlarının yükselmesi gereği, tüketilen kaynak miktarı<br />

36


artarken, çevreye bırakılan atık ve artık miktarı çeşitli çevre sorunlarını da<br />

beraber getirmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise gerek ekonomik<br />

darboğazlar nedeni ile doğal kaynakların tek taraflı aşırı tüketilmesi ve<br />

gerekse iç politik gelişmelere bağlı olarak <strong>tarım</strong>sal ve hayvancılık faaliyetlerinin<br />

kesintiye uğraması ve beraberinde kuraklık ve çeşitli sorunlar, bu<br />

insanların tabii ekosistemlere yönelmesi ile kendini göstermiştir. İnsanların<br />

entelektüel seviyesinin ve gelir düzeyinin yükselmesi onları ister istemez<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerine doğru yönlendirmektedir.<br />

Çiftçilerin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yapması, tüketicilerin <strong>organik</strong> ürün tüketmesi<br />

doğanın üzerindeki her türlü baskıyı azaltmaktadır. Ayrıca yıllardan beri aşırı<br />

kullanım yönünden kaybolan türler belli bir seviyede nefes almaya başlayabilmişlerdir.<br />

Organik <strong>tarım</strong> ürünleri ile insanlar kaliteli beslenmekte ve<br />

sağlıklı hayat sürmektedirler. Geleneksel <strong>tarım</strong> uygulanan yerlerde ise,<br />

tüketiciler beslenme yerine açlıklarını gidermekte ve midelerini doldurmaktadırlar.<br />

Böyle bir beslenme hiçbir şekilde sağlıklı değildir.<br />

Canlı türlerinin içerdiği morfolojik, genetik ve fizyolojik farklılıkların<br />

tamamı biyolojik çeşitliliği oluşturur. Biyolojik çeşitlilik popülasyon içi<br />

çeşitliliği, popülasyonlar arası genetik farklılaşmayı, tür içinde ortaya<br />

konulan çeşitliliği, türler arasındaki çeşitliliği ve türlerin ekosistem<br />

işleyişinde sergilediği rol zenginliğini de içine alır. Uzmanlar biyolojik<br />

çeşitliliği; genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği, ekosistem çeşitliliği ve peyzaj<br />

çeşitliliği olmak üzere dört sınıfa ayırmaktadırlar.<br />

İnsanlar ve gayet tabiî ki, insanların geliştirdiği muhtelif ekosistemler ve<br />

biyolojik çeşitlilik, iyi <strong>tarım</strong> uygulamaları ve özellikle de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

sistemi ile daima korunabilecektir. Aksi takdirde her geçen gün gerek<br />

floradan ve gerekse de faunadan birçok türler kaybolmaktadır.<br />

Besinler, besin güvencesi ve biyolojik çeşitlilik arasında doğrudan bir ilişki<br />

vardır. Bu ilişkinin iyi anlaşılması günümüzde karşılaşılan besin<br />

darboğazının çözümü açısından önemlidir. Biyolojik çeşitlilik dünden<br />

bugüne nasıl besin kaynağının esas kökenini oluşturmuş ise, yarın da aynı<br />

şekilde dünyadaki yaşamın sigortası olmaya devam edecektir. Bu gerçekten<br />

hareketle dünyada yaşamın devamlılığı, insanın da yaşamın devamını<br />

sağlayacağından mutlaka tüm ülkelerde, kalkınma plan ve politikalarının<br />

sürdürülebilir olmasına özen gösterilmeli ve ülkeler arasında eşgüdüm<br />

sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki dünyadaki tüm insanlar aynı geminin<br />

yolcularıdır.<br />

37


Hayatın sınırsız bir şekilde ve huzurlu olarak devam ettirilebilmesi için<br />

çevrenin en iyi şekilde korunması ve muhafaza edilmesi hatta geliştirilmesi<br />

gereklidir. Çevrenin iyi korunması ve muhafazası öncelikle doğadaki hava,<br />

su ve toprak tahribatına ve kirliliğine engel olmak, ayrıca her türlü sanayi ve<br />

<strong>tarım</strong>sal atıkların çevreye bırakılmamasına bağlıdır. Sürdürülebilir bir <strong>tarım</strong>,<br />

ya da her türlü yetiştiricilik için üretimde kullanılan her türlü girdinin israf<br />

edilmemesi ve en ekonomik şekilde uygulanması şarttır.<br />

Sürdürülebilir <strong>tarım</strong>, sürdürülebilir hayatın en önemli tatbikatıdır. Şayet<br />

üretimde kullanılan materyal ve bu materyalin çoğaltılması için kullanılacak<br />

<strong>tarım</strong>sal her türlü kimyasal madde (girdi) ve uygulanacak yetiştirme<br />

teknikleri üzerinde önemle durulması gereken konulardır. Toprak işlemeden<br />

hasat ve harmana kadar bütün yetiştirme süresi boyunca uygulanacak<br />

sistemlerin devamlılığının olması şarttır.<br />

Sürdürülebilir <strong>tarım</strong> içerisinde çevreye en az zarar veren <strong>tarım</strong> sisteminin<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> olduğunu tekrar zikretmekte fayda vardır. İnsanoğlu sağlıklı ve<br />

sürdürülebilir bir hayat için her bakımdan dengede hava, su ve toprak<br />

kirliliğini başta olmak üzere, gürültü ve görüntü kirliliğinden arî bir çevreye<br />

ihtiyaç duymaktadır. Burada sürdürülebilir yaşam ve çevre kavramı ile, biraz<br />

önce de ifade edildiği gibi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, hatta tabiri caiz ise olabildiğince<br />

<strong>organik</strong> yaşam kastedilmektedir.<br />

Sürdürülebilir hayat ve temiz çevre için konuyu biraz daha <strong>tarım</strong> alanına<br />

çeker ve daraltırsak imkan olduğu ölçüde kimyasal kullanmadan özellikle de<br />

ilaç kullanmadan yapılacak <strong>tarım</strong> son derece etkili ve önemlidir. Bir nevi<br />

ilaçsız <strong>tarım</strong>, üzerinde hassasiyetle durulacak bir faaliyettir. İnsanların gerek<br />

bitki besin maddesi olarak bitkilerden daha fazla verim alabilmek için<br />

kullandıkları <strong>organik</strong> ve in<strong>organik</strong> maddeler yani gübreler, gerekse ta M.S.<br />

9. yüzyıla kadar gerilere giden ve ilk defa Çinliler tarafından ortaya<br />

konulmuş haşere ve hastalıkları bertaraf etmek için kullanılan, hatta yabancı<br />

otları öldüren maddeler, yani ilaçlar her geçen gün geliştirilmişlerdir. Çinliler<br />

tarafından bitki koruma sahasında faydalanılan ve bu güne kadar sürekli<br />

olarak bilimsel araştırmaların ilgi alanına girmiş, yine bu konudaki tartışma<br />

ve gelişmeler II.Dünya Harbinden sonra hızla artmıştır.<br />

Tarım ilaçlarının insan sağlığı alanında kullanılmasıyla da bu alanda büyük<br />

bir çığır açılmıştır. DDT'nin sivri sinek ve sıtma mücadelesinde kullanılması;<br />

yine bazı <strong>tarım</strong>sal ilaçların II.Dünya Savaşı sırasında askerlerin başına bela<br />

olan bit ve pireye karşı kullanılması, bu alandaki başarıların en somut örnekleri<br />

olarak hafızalarda yer ederken; DDT'nin insektisit etkisini keşfeden<br />

38


İsviçre'li kimyager Franz Müler'in de bu buluşuyla 1948'de Nobel Tıp Bilim<br />

Ödülü'nü almaya hak kazandığı belirtilmelidir. İtalya'da II. Dünya<br />

Savaşı'ndan sonra yılda 400.000 kişinin öldüğü ve bu sayının 1952'de DDT<br />

kullanımı ile sıfıra indirildiği bilinmektedir.<br />

Doğrudan zehirlenmelere gelince, genel zehirlenme toplamının % 2.8'i<br />

pestisit kaynaklıdır. Ama aynı oran kozmetik ürünlerin kullanımında da<br />

görülmektedir. Beşeri ilaçlardan meydana gelen zehirlenmeler ise genel<br />

zehirlenmenin % 50'sinin üzerindedir.<br />

Birçok alanda da belirtildiği gibi, <strong>tarım</strong> ilâçlarının kalıntı (rezidü)<br />

sorunlarından bahsedilmekte ve ihraç edilen ürünlerin iade edilmesiyle ülke<br />

ekonomisi büyük kayıplarla karşı karşıya kalmaktadır. Bunun sonucunda<br />

medyanın doğal olarak bu konuya ilgisi artmakta, ancak bu ilgi yazık ki çoğu<br />

zaman konu uzmanı olamayan kişilerin kamuoyunu yanlış bilgilendirmesine<br />

de neden olabilmektedir. Bu konuda uzman olan kişilerin konu ile 4<br />

ilgili<br />

görüşlerine müracaat edilmediği gibi, o kişilerin kamuoyunu bilgilendirme<br />

çabaları da medyanın ilgisizliği yüzünden atıl kalmaktadır.<br />

Sadece Türkiye <strong>tarım</strong> sektörünü değil, hemen hemen bütün dünyada <strong>tarım</strong>ı<br />

ve <strong>tarım</strong> sektörünü de büyük zarara sokan, kalıntı problemi ile ilgili olarak<br />

sorulması gereken ilk soru şudur: Böylesine riskli kimyasallar, yani <strong>tarım</strong><br />

ilaçları neden kullanılıyor? Neden bunlar kolayca yasaklanamıyor? Yazık ki,<br />

bu sorulara yanıt vermek o kadar da kolay değildir. Eğer söz konusu <strong>tarım</strong><br />

ilaçları yasaklanacak olursa, bunlarla birlikte en az bunlar kadar tehlikeli<br />

olan, ancak insanoğlunun hayatına girmiş bir yığın diğer kimyasalın da<br />

yasaklanması gerekecektir. Burada verilecek böyle bir örnek çevre kirliğini<br />

önemli ölçüde açıklayabilecektir. Otobüse binmek, toplu taşım araçlarını<br />

kullanmak birçoğuna zor gelebilir ve hemen arabanın kontağına davranılır.<br />

Hatta bazılarının "özel araç lüks değil, temel bir gereksinimdir" dediği de<br />

olur. Nasıl ki hava kirliliğinin en büyük nedenlerinden biri olan ve insanda<br />

idrar tutamama, hemoglobin, hematokrit yükselmesi ve kanser gibi<br />

hastalıklara sebep olan egzoz gazlarını önlemek için arabalar birden yollardan<br />

çekilemiyorsa günlük hayatdan çay, kahve ve tütün çıkarılamıyorsa,<br />

<strong>tarım</strong> ilâçlarını da bir çırpıda silip atmak mümkün değildir. Örneğin kafeinin<br />

farelere karşı kullanılan 2.4 D dozlu Dimetylhoat ile yakın etkiye sahip<br />

olduğunu kısaca hatırlamakta fayda vardır. Yine bayanların vazgeçemediği<br />

rujların yabancı otlarla mücadelede kullanılan Glyphosate ve Simazin isimli<br />

<strong>tarım</strong> ilaçlarıyla nerdeyse aynı derecede toksik olduğunu unutmamak gerekir.<br />

Nasıl ki arabasız, kahvesiz, kozmetiksiz ve hatta bazılarına göre sigarasız<br />

modern bir yaşam düşünülemiyorsa, dünya ve Türkiye <strong>tarım</strong>ının tamamında<br />

39


<strong>tarım</strong> ilaçları ve kimyasal gübreler olmadan da <strong>tarım</strong>sal bir üretimin<br />

düşünülmesi şu an için çok zor görünmektedir. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü<br />

(FAO)'nün verilerine göre <strong>tarım</strong>sal üretimde hiçbir ilaçlama yapılmadan<br />

üretim yapılacak olursa, ürün kayıpları Avrupa'da % 25, Kuzey ve Orta<br />

Amerika'da % 29, Çin'de % 30 ve Afrika'da ise % 42 olacaktır. Bu kadar<br />

büyük miktardaki bir ürün kaybına göz yumulması şimdilik mümkün<br />

görünmemektedir. Çünkü birçok insanın açlıktan öldüğü bir dünyada bu,<br />

şimdilik son derece zordur. Kaldı ki, <strong>tarım</strong> alanlarının ve <strong>tarım</strong>sal üretimin<br />

nüfus artışı gibi artış gösterememesi de büyük açmazlardan biridir. Bu<br />

gerçeği bilen ilaç firmaları, <strong>tarım</strong> ilacı kullanımının önemini belirtirken "ürün<br />

kaybının önlendiği ve dünyada açlık sorununa alternatif hazırlandığı"<br />

tezlerini bilinçli olarak öne sürmektedirler. Ancak kimyasalların <strong>tarım</strong>sal<br />

üretimdeki vazgeçilmezliğini ifade ederken, ilaç firmalarının bu tezlerini de<br />

dikkatlice sorgulamakta fayda vardır. Tarımsal ilaç kullanımı üretimdeki<br />

hastalık, zararlı ve yabancı ot kayıplarını tamamen ortadan kaldırıyor mu?<br />

Elbette ki hayır. Örneğin Türkiye'nin pestisit kullanımı 1979 yılından<br />

günümüze değin 2005 yılma kadar yaklaşık % 45 oranında artmıştır ve buna<br />

göre teorik olarak şu anda hiç ürün kaybı beklenilmemelidir. Eldeki Türkiye<br />

ile ilgili veriler çok sağlıklı olmadığından sorunun yanıtını aramak için başka<br />

ülkelere bakmakta yarar vardır. Amerika Birleşik Devletleri'nde insektisit<br />

kullanımı eskiye göre 10 kat artmış, ama ürün kaybı bu arada azalacağına<br />

yaklaşık 2 kat yükselmiştir. Tabii ki, bu işin sadece üretim yanıdır. Bu işin<br />

bir de insan ve çevre sağlığı ile ilgili olan tarafı vardır. Bu durumda geriye<br />

yapılması gereken tek bir husus kalıyor: Kimyasalları doğru zamanlı,<br />

dozunda ve bilinçli kullanmak ve onların çevreye verdiği zararı kontrol<br />

altında tutmak söz konusudur.<br />

Tarım ilaçları kullanırken ve kullandıktan sonra hasat aşamasında dikkat<br />

edilmesi gereken çok önemli hususlar vardır. İnsanın ödeyeceği en pahalı<br />

bedel tabii ki sağlığıdır, kısacası yaşamıdır. Bilindiği gibi dünyada üretilen<br />

pestisitlerin %80'i gelişmiş ülkelerde kullanılmakta, geri kalan % 20'lik<br />

kullanım payı ise geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelere tekabül etmektedir.<br />

Ancak ilginç olan şu ki, pestisitten zehirlenme olaylarının % 50'den<br />

fazlası, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Demek ki,<br />

bu ülkelerde kullanım sırasında ve sonrasında bazı problemler hala<br />

aşılamamıştır. Yazık ki Türkiye de şimdilik bu tip ülkeler arasında yer<br />

almaktadır. Bilindiği gibi bazı konuları sadece yasalarla kontrol altına<br />

almaya çalışmak o kadar kolay değildir. Yasal düzenlemelere eğitimin de<br />

eklenmesi gerekmektedir. İlaç tavsiye edilmesi ve akabinde kullanılması<br />

sırasında çok dikkatli olunması gerekmekte ve kullanıcının mutlaka<br />

kullanırken kendisini maske ve uygun elbiseyle koruması gerekmektedir.<br />

40


İlaçlamadan sonra da tabii ki doğru ilaç, doğru dozda kullanıldı ise hasat<br />

edilen ve tüketilen üründe herhangi bir kalıntı problemi ortaya çıkmamalıdır.<br />

Türkiye'de şimdilik bu problemin çözülmesi biraz zor görünmektedir. Çünkü<br />

nüfusun yaklaşık %30'u çiftçilikle uğraşmaktadır ve araziler küçük<br />

ölçeklidir. Yetiştirilen ürün türü ve rekoltesindeki çeşitlilik de bu uygulamayı<br />

zorlaştıran bir başka etkendir.<br />

Özetle zirai ilaçlar, alternatifleri bulunana kadar <strong>tarım</strong>sal üretimin<br />

vazgeçilmezleridir. Bunların insan ve çevre sağlığına olumsuz etkilerini<br />

minimize etmenin tek yolu da bilinçli kullanılmalarıdır. Ayrıca sürdürülebilir<br />

yaşam ve nefes alınabilir çevre eğitimle ve bilinçle ancak korunabilir.<br />

4. ORGANİK TARIM MEVZUATI VE<br />

ORGANİZASYONU<br />

Organik, ekolojik veya biyolojik <strong>tarım</strong> tam anlamı ile disipline edilmiş<br />

yetiştiricilik anlamına gelmektedir. Organik <strong>tarım</strong>ın iki önemli tarafı bulunmaktadır.<br />

Bunlardan birisi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünü yetiştirenler, yani çiftçiler,<br />

diğer tarafı da <strong>organik</strong> ürün kullananlar, yani tüketicilerdir. Her iki tarafın da<br />

bir uyum ve bir anlaşma içinde olmaları gereklidir. Kabul etmek gerekir ki,<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri yetiştiriciliğinde yetiştirilen ürünlerin verimi belli bir<br />

oranda düşüktür. Fakat bu ürünlerin kalitesi ise geleneksel ürünlerden çok<br />

daha yüksektir. Verimi % 20-30 daha düşük olan <strong>organik</strong> ürünlerin fiyatı,<br />

%30-40 daha pahalı olabilmektedir. Bugün dünya pazarında geleneksel <strong>tarım</strong><br />

sisteminde yetiştirilen ürünler <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> sisteminde yetiştirilen ürünlerden<br />

% 30 daha fazla fiyatla alıcı bulabilmektedir.<br />

Organik <strong>tarım</strong> sisteminde, yetiştirme esnasında birbirleriyle karmaşık<br />

ilişkiler içerisinde bulunan canlıların her biri ayrı bir üretim birimi olarak<br />

kabul edilmekte ve özellikle bu sistem içinde en önemli etken insan olmaktadır.<br />

Bir başka söyleyişle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da, <strong>tarım</strong> dışı girdilerden daha çok<br />

<strong>tarım</strong> içi kaynaklara yönelmek, hem üretim artışını hem de doğal çevrenin<br />

korunmasını ekonomik ölçüde birleştirmek amaçlanmakta, dolayısıyla da en<br />

fazla görevin insana düştüğü kabul edilmektedir.<br />

Bu konularda Amerika Milli Araştırma Konseyi yaptığı bir çalışmada vardığı<br />

sonuçları <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>la ilgili olarak beş ana başlık altında toplamıştır.<br />

a. Tarımsal üretimde "besin döngüsü, azot fıksasyonu ve zararlı prodetör"<br />

ilişkileri gibi tabii olaylara daha fazla eğilmek.<br />

b. Çevre ve insanlara zararlı olan <strong>tarım</strong> dışı girdilerin kullanımını minimize<br />

etmek.<br />

41


c. Başta bitki ve hayvan olmak üzere üretim materyalini sağlıklı kılmak ve<br />

çok daha verimli kullanmak.<br />

d Ekim nöbetinde en uygun ve ekonomik ürün desenlerini sağlamak.<br />

e. Toprak su enerji ve biyolojik (canlı) kaynakları korumak ve bunların<br />

titizlikle yönetilmesi üzerinde önemle cbırmak.<br />

Başlangıcından beri söylediğimiz üretim istemini uygulayabilmek için<br />

mutlaka belli yasa, yönetmelik, yönerge ve kuralların olması gereklidir.<br />

Ayrıca geliştirilen ve daima güncellenen bu yasa, yönetmelik, yönerge ve<br />

kuralların, hatta bu konuda teşekkül etmiş geleneklerin bir otorite tarafından<br />

uygulanması şarttır. Söylenenlerin hepsini mevzuat olarak özetleyebiliriz.<br />

Mevzuatın cezai müeyyideyi gerektiren yaptırımları olacağı elbette ki söz<br />

konusudur.<br />

Dünyada <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> mevzuatı yerine, uluslararası <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> mevzuatı<br />

demek hem daha uygun ve hem de daha pratiktir. Burada uzun uzun ve çok<br />

detaylı olarak Uluslararası Organik Tarım Mevzuatı yerine, bir fikir<br />

verebilmek açısından özet bazı önemli bilgiler verilmiştir. Zaten her ülkenin<br />

de kendine özgü mevzuatı olduğu için onları teferruatlı incelemeye imkan da<br />

yoktur.<br />

Daha önce de müteaddit defalar söylendiği gibi;<br />

• Organik <strong>tarım</strong> üretiminden tüketime kadar her safhası kontrollü ve<br />

sertifikalı bir tanmsal üretim şeklidir.<br />

• Organik <strong>tarım</strong>ın ulusal ve uluslararası seviyede geçerli kılınmış olan yasal<br />

düzenlemeleri ve akreditasyon (denklik ve karşılıklı kabul edilebilirlik)<br />

sistemleri vardır.<br />

• Üreticilerin aldığı sertifika sadece iç pazarlarda değil dış pazarlarda da<br />

geçerlidir ve/veya talep edilmektedir (istenmektedir).<br />

Organik <strong>tarım</strong> pazarları ve buna paralel olarak da bütün dünyada ürün talebi<br />

son 30 yıldır hızlı bir şekilde genişlemektedir. Bu konudaki ilk adımlar<br />

Amerika Birleşik Devletleri'nde Oregon (1974) ve Kaliforniya (1979)<br />

Eyaletlerinde atılmıştır. Avrupa'da ise <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>la ilgili ilk düzenlemeyi<br />

kabul eden 1985 yılında Fransa olmuştur.<br />

Avrupa Birliği ülkelerinde özellikle 1990 yılından bu yana çevreye uyumlu<br />

<strong>tarım</strong> politikaları desteklenmektedir. AB'de 24 Haziran 1991'de Avrupa<br />

Konseyinde, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>la ilgili bitkisel ürünlerin üretimi ve pazara arzını<br />

düzenleyen yönetmelik yürürlüğe konulmuştur. Daha sonra 14 Ocak 1992<br />

tarihinde 1991 yılında yayınlanan yönetmeliğe ek olarak AB'nin Avrupa<br />

42


Birliğine <strong>organik</strong> ürün ihraç edecek memleketlerin uymak zorunda olduğu<br />

kurallar ile ilgili mevzuatı yürürlüğe konulmuştur. Avrupa Birliği <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> standartları <strong>organik</strong> gıdaların etiketlenmesini de kapsayacak sekile<br />

dönüştürülerek, 1991 yılında kabul edilmiştir. 1999 yılında da daha önce<br />

sadece bitkisel üretim için yürürlüğe konulan yönetmelik hayvansal üretimi<br />

de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Yine aynı tarihlerde Birleşmiş<br />

Milletler Dünya Gıda ve Tarım Teşkilatı (BM/FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü<br />

(WHO) tarafından <strong>organik</strong> ürünler için Codex Alimentarius geliştirilmiştir.<br />

Daha sonraki zamanlarda (2001) dünya ticareti için önemli bir belge, standart<br />

olan JAS (Japon Tarım Standartları=Japon Agricultural Standarts) Japon<br />

Tarım Bakanlığı tarafından bitkisel <strong>organik</strong> ürünler için geliştirilerek<br />

yürürlüğe konulmuştur. Bunu takiben 2002 yalında da Amerika Birleşik<br />

Devletleri Tarım Bakanlığı (National Organic Product=Milli Organik<br />

Üretim) belgesini yayınlayarak yürürlüğe koymuştur.<br />

Merkezi Almanya'nın Bonn şehrinde bulunan ve üç kıtadan beş organizasyonla<br />

oluşturulan ve bugün 100'ün üzerinde 750 dolayında üyesi bulunan<br />

IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu) bütün<br />

dünyadaki ekolojik <strong>tarım</strong> faaliyetlerini bir çatı altında toplamayı ve bu<br />

konuda ortaya konulan standartları genişletip geliştirmeyi bir görev olarak<br />

benimsemiş durumdadır. IFOAM 1972'de kurulmuş, 1980 yılında ilk olarak<br />

yazılı kurallar ortaya koymuş ve 1998 yılından itibaren de ortaya koyduğu<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> standartları 18 dile çevrilmiştir.<br />

Dünyanın muhtelif ülkelerinde yapılan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> mevzuatlarında (kanun,<br />

yönetmelik, yönerge, kurallar ve teşekkül eden teamüller), ortaya konulan<br />

standartlarda önemli ölçüde benzerlikler vardır. Ortaya konulan yönetmeliklerin<br />

hemen tamamı üretim, işleme ve doğadan toplamayı kapsamaktadır.<br />

Yönetmeliklerin hiç birinde perakendecilerin sertifikalı olmasına gerek<br />

yoktur. Bu yönetmeliklerin hemen hepsinde yetiştirme için kullanılacak<br />

girdilerin listeleri bulunmaktadır.<br />

Avrupa, Amerika ve Japonya olmak üzere <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da üç ayrı menşeli<br />

(orijinli) yönetmelik bulunduğu görülmektedir. Her üç yönetmelikte de diğer<br />

ülkelerden ihracat yetkisi için özel sertifıkasyon organlarından şartların<br />

yerine getirilmesi gereken yasalar istenir.<br />

Muhtelif ülkelerin yaptıkları değişik orijinli yönetmeliklerin arasında<br />

önemli farklılıklar da bulunmaktadır. Bu farklılıklar;<br />

• Yerli ve dışsatım farklılıkları,<br />

43


• İsteğe bağlı ya da zorunlu olmaları bakımından,<br />

• Faaliyet alanı farklılıklarıdır.<br />

AB standartları ve JAS formatları nispeten benzerlik gösterirler. Amerikanın<br />

NOP (Milli Organik Üretim)'un farklılığı kapsamında "izin verilen<br />

sentetikler" ve "yasaklanan sentetik olmayan" girdilerin liste ile belirtilmiş<br />

olmasıdır. Amerika'da NOP'ta yıllık geliri 5 bin $'dan düşük olan <strong>organik</strong><br />

ürün yetiştiricileri ve perakendeciler hariç, <strong>organik</strong> ürün üretimi ile ilgili<br />

herkes için sertifika alma mecburiyeti vardır. Avrupa Birliği ve Japon<br />

Standartlarında böyle bir zorunlu uygulama yoktur.<br />

JASTarmda hayvan yetiştiriciliği, deniz ve su ürünleri, pamuk ve bal<br />

standartları yoktur. Avrupa Konseyi standartlarında <strong>organik</strong> işlenmemiş<br />

<strong>tarım</strong>sal ürünler ve hayvansal ürünler bir kategori, <strong>organik</strong> işlenmiş <strong>tarım</strong>sal<br />

ürünler ve hayvansal ürünler ayrı bir kategoridir. Hayvan yemi olarak<br />

kullanılan ürünler ise ayrı bir kategoridirler. Amerika Birleşik Devletleri'nde<br />

NOP bitki, hayvan ve diğer <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal ürünleri kapsar. Arıcılık, su<br />

ürünleri ve mantar üretimi gibi tam olarak açıklığa kavuşturulmamış<br />

detaylar da vardır. Amerikan yönetmeliklerinde kozmetik ile ilgili hükümler<br />

bulunmamakladır. Ancak tekstildeki hammaddelerin <strong>organik</strong> olduğu<br />

belirtilebilir. Japon yönetmeliklerinde ise <strong>organik</strong> kuralları sadece <strong>tarım</strong><br />

ürünleri ve ürünlerden elde edilmiş olan işlenmiş ürünleri kapsamakta olup,<br />

hayvansal ürünler ve su ürünlerini kapsamamaktadır. Alkollü içecekler ile<br />

ilgili herhangi bir düzenlemede yoktur.<br />

Her üç yönetmelikte de (NOP, JAS ve EC) <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçiş periyodu<br />

(süreci) ile ilgili kayıtlar bulunmaktadır. AB yönetmeliklerinde çok yıllık<br />

ürünlerde ilk hasattan üç yıl önce, tek yıllık bitkilerde ise iki yıl önce ürünler<br />

<strong>organik</strong> prensiplere uyularak yetiştirilmeye başlanmaktadır. Kontrol organı<br />

ile yetkili otoritenin uygun görmesi halinde tarlanın (parselin) önceki<br />

kullanılışına bakılarak sürenin kısalıp uzatılabileceğine karar verilebilecektir.<br />

Amerikan yönetmeliğinde ise bu süre, yönetmelikte belirtilmiş olan<br />

kullanımına izin verilmeyen maddeler kullanılmadan ürün hasadı öncesi üç<br />

yıl geçmiş olmalıdır. Japon yönetmeliğine göre; geçiş süresi geniş yeşil<br />

alanların dışında çok yıllık bitkilerin üretimi yapıldığında, ilk hasat<br />

tarihinden itibaren 3 yıl önce, tek yıllık bitkilerde ise bu süre 2 yıl önce olarak<br />

tespit edilmiştir.<br />

Yönetmeliklerde girdilerin kullanımı ile de ilgili önemli kurallar vardır.<br />

Amerika'da <strong>organik</strong> yetiştiricilikte spesifik olarak herhangi bir girdi yasal<br />

44


olarak yasaklanmadıkça şayet doğal ise kullanımı kabul edilebilir, sentetikler<br />

ise olumlu olarak listelenmedikçe hiçbir şekilde kabul edilemez. Japon ve<br />

AB yönetmeliklerinde ise kullanılacak bütün girdilerin müspet olarak<br />

listelenmesi şarttır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da bitki besleme için kullanılacak gübrelerin özel bir önemi<br />

vardır. Avrupa komisyonu tarafından hazırlanan yönetmeliğe göre üretilen<br />

ürünün kaldırdığı kompostlaşmış ve kompostlaşmamış <strong>organik</strong> maddelerin<br />

toprak içinde birbirileriyle ilişkisi ve birbirini etkilemesi daima dikkate<br />

alınmalıdır. Amerika'da Tarım Bakanlığının hazırladığı NOP'da yanmamış<br />

hayvan gübresinin kompost yapılması lazım geldiği, kompost yapılmadığı<br />

takdirde, bu gübrelerin ancak insan tüketimi için kullanılması tasarlanmamış<br />

bitkilere uygulanabileceği ifade edilmektedir.<br />

Gübrelenen ürünün yenilen kısımları toprak partikülleri ile ya da toprak<br />

yüzeyi ile temas ediyorsa, temas halinde hasattan en az 120 gün önce, toprak<br />

partikülleri ya da toprak yüzeyi ile ürünün yenilebilen kısımları temas<br />

etmiyor ise, hasat tarihinden en az 90 gün önce bitkiye uygulanmasına<br />

müsaade edilmektedir. Diğer kompoze olmuş veya tamamen de kompoze<br />

olmuş olgun hayvan gübresine benzeyen hayvansal atıklar da kullanabilmektedir.<br />

JAS'da ise yetiştiricilikte kullanılacak gübreler özelleştirilmemiştir.<br />

Gerek Amerika'da ve gerekse Avrupa'da üretim (çoğaltım) materyali olarak<br />

kullanılan tohumluk, fide, fidan, damızlık, spor, ana arı ve yumurtalar<br />

yetkili otorite tarafından kabul edildikten sonra geleneksel olarak herhangi<br />

bir muamele yapılmamışsa üretimde kullanılabilmektedir. Özellikle<br />

Amerika'da NOP'ta göre; elde yeterli miktarda üretim materyali yoksa<br />

geleneksel çoğaltım materyali kullanılabilir. Çok yıllık geleneksel bitkiler<br />

için en az bir yıllık geçiş süresine ihtiyaç vardır.<br />

Aynı bölgedeki muhtelif işletmelerde yetiştirilen ürünler yönetmelikte<br />

belirtilen ürünlerle çevrilmiş olmamalı ve AB'de kontrol esnasında bunlar<br />

taslak olarak belirtilmemelidir. Amerika'da belli bir bölgede farklı ve<br />

bölünmüş alanlarda ürünlerin karışmasını önleyen bir yönetimle, mutlaka<br />

kayıt tutulması şartıyla yetiştirmeye izin verilebilmektedir. Hiçbir şekilde<br />

çoğaltım materyali olarak GMO (Genetiği Modifıye Edilmiş Organizmalar)'a<br />

üretim materyali olarak izin verilmez. JAS'na göre yetiştirme<br />

alanlarında sadece sertifikalı ürünlerin ayrılması belirtilmiştir.<br />

Uluslararası yönetmeliklerde <strong>organik</strong> yetiştiricilik yapılırken kontaminasyon<br />

(bulaşma) fevkalade önemlidir. AB'de kontaminasyona karşı herhangi bir<br />

45


düzenleme bulunmazken Amerika'da ürünler % 5'den fazla yasaklı madde<br />

içermemelidir kaydı bulunmaktadır. Organik yetiştiricilikte sınırların ve<br />

yerleşim bölgelerinin belirtilmesi şarttır. Fakat GMO bulaşması ile ilgili<br />

belirgin bir düzenleme yoktur. Avrupa'da ağır metallerle ilgili kayıtlar<br />

bulunurken Amerika'da herhangi bir limit yoktur. Ayrıca sulama suyu ile<br />

ilgili düzenlemeler de bulunmamaktadır.<br />

Organik ürünlerin yetiştirilmesi, işlenmesi, pazara ve piyasaya sunulması ile<br />

ilgili en önemli yönetmelik maddeleri etiketleme ile alakalıdır. Avrupa<br />

Birliğinde işlenmiş gıdaların etiketlenmesi üç şekilde olur:<br />

• Organik (Organic) : %95'inden fazlası <strong>organik</strong> içerik içeren gıdaların<br />

üzerine yazılır.<br />

• Kısmen Organik (Partly Organic) : %70-95 arasında <strong>organik</strong> içerik içeren<br />

gıdaların üzerine yazılır.<br />

• Organik Olmayan (Non-Organic): % 70'den az <strong>organik</strong> içerik içeren<br />

gıdaların üzerine yazılır.<br />

Bir ürün % 70-95 arasında <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal içerikten oluşuyorsa "<strong>organik</strong>"<br />

olarak adlandırılamaz. Sadece ürünün içinde bulunan <strong>tarım</strong>sal içeriklerin<br />

% x kadarı <strong>organik</strong> üretim kurallarına göre üretilmiştir denilebilir.<br />

Amerika Birleşik Devletlerinde; 21 Ekim 2002 tarihinde uygulamaya<br />

konulan Amerikan Tarım Dairesi (USDA, United States Department of<br />

Agriculture)'nin Ulusal Organik Programı (National Organic Program-NOP)<br />

dört ürün kategorisi tanımlamıştır. Etiketlerin üzerine bunlar yazılabilir.<br />

%100 Organik: Sadece <strong>organik</strong> olarak üretilen maddeleri içeren ürünlerin<br />

üzerine yazılabilir.<br />

• Organik : Ağırlığı itibariyle %95'i <strong>organik</strong> olarak üretilen maddeleri içeren<br />

ürünlerin üzerine yazılabilir.<br />

• Organik Maddelerle Üretilen Ürünler: İçeriğinde %70'den fazla <strong>organik</strong><br />

madde olan ürünlerdir. Bu <strong>organik</strong> maddelerin en fazla 3 tanesi ambalajın<br />

görünen yüzünde açıkça belirtilebilir.<br />

hammadde kullanılarak üretilen<br />

işlenmiş ürünler: Ambalajın görünen yüzünde "<strong>organik</strong>" kelimesi<br />

^kullanılmaz ancak içeriğindeki <strong>organik</strong> olarak üretilen maddeler bilgi<br />

'bölümünün içindekiler kısmında belirtilebilir.<br />

21 Ekim 2002 tarihinden itibaren ilk iki kategoride yer alan ve NOP'un<br />

46


taleplerini sağlayan ürünlerin üzerinde U USDA ORGANIC" damgası<br />

kullanılabilmektedir.<br />

Japon Standartlarına göre;<br />

• Organik (Organic): 3 yıldan daha fazla bir süre kimyasal madde<br />

kullanılmadan üretilen gıdaların üzerine yazılabilir.<br />

• Geçiş Sürecinde Organik (Organic in transition): 6 ay ile 3 yıl bir süre<br />

zarfında kimyasal madde kullanılmadan üretilen gıdaların üzerine<br />

yazılabilir.<br />

• Pestisit İçermeyen (No pesticides): Pestisit kullanılmadan üretimi yapılan<br />

gıdaların üzerine yazılabilir.<br />

• Azaltılmış Pestisit Kullanımı (reduced pesticides): Üretimi sırasında<br />

konvansiyonel kullanılan % 50 oranında daha az pestisit kullanılmıştır,<br />

yazılabilir.<br />

Kimyasal Gübresiz (No Chemical Feritlizer Grown): Kimyasal gübre kullanılmadan<br />

üretilmiş olan gıdalar, yazılabilir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>, ya da <strong>organik</strong> üreticilik, bitkisel ve hayvansal ürünleri<br />

usulüne uygun olarak teknik bir şekilde yetiştirmenin de ötesinde bir anlam<br />

ifade etmektedir. Organik üretim fikri, düşüncesi, dünyayı o şekilde<br />

algılamak, dünyaya böyle bir pencereden bakmak bir felsefedir, bir yaşam<br />

tarzıdır ve topyekûn bir düşünce sistemidir. Böyle fikirler doğadaki bozulan<br />

tabii dengeyi yeniden tesis etmek ve sürekli ve düşüncesiz bir şekilde ve<br />

vahşice tabii kaynakları tahrip etmek, bunları engellemek daha çok Batı<br />

Avrupa'da öncelik almıştır.<br />

Batı Avrupa'nın önemli firmaları 1984 -1985 üretim sezonundan itibaren<br />

genişleyen pazarları için Türkiye'den ürün talebinde bulunmuşlardır. İşte bu<br />

şekilde ilk <strong>organik</strong> üretimler geleneksel dış satım ürünlerimizden kuru üzüm<br />

ve kuru incir ile başlamıştır. Daha sonra bu ürünlere kuru kayısı ile sert<br />

kabuklu meyveler, fındık ve antepfıstığı, hatta daha ileriki dönemlerde<br />

badem ve ceviz gibi ürünler ilave edilmiştir.<br />

Başta Avrupalı alıcılar olmak üzere ilk defa kendileri 1992 yılında bu<br />

konuda mevzuat geliştirmişler ve standartlar yapmışlardır. Bunların taleplerini<br />

karşılayabilmek için Türkiye'de Tarım ve Köy işleri Bakanlığı tarafından<br />

"Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin<br />

Yönetmelik" 18 Aralık 1994 tarihinde yapılıp 22145 sayılı Resmi Gazetede<br />

yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmeliğe göre, bu konumdaki<br />

yetkiler ve sorumluluklar Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verilmiştir. Daha<br />

47


sonraki zamanlarda Avrupa Birliği'ne katılım sürecinde "Avrupa Birliğine<br />

Muktesebatmm Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı" uyarınca<br />

Avrupa Birliği Organik Tarım Yönetmeliğinde Yapılan ekler ve değişiklikler<br />

bitkisel, hayvansal ve su ürünlerini de kapsayacak şekilde tadil edilerek<br />

11 Temmuz 2002 tarihli 24812 sayılı Resmi Gazetede "Organik Tarımın<br />

Esasları ve Uygulamasına.İlişkin Yönetmelik" şeklinde yayınlanmıştır.<br />

Bu tarihlerden sonra Türkiye Organik <strong>tarım</strong>la ilgili bir kanun çıkarılması<br />

lüzumunu duymuştur. Nitekim gerekil hazırlık çalışmaları yapıldıktan sonra<br />

konu TBMM'de Tarım Komisyonunda görüşülmüş, kısa sürede Genel Kurul<br />

gündemine alınarak müzakereleri tamamlanmıştır. Organik Tarım Kanunu 1<br />

Aralık 2004 tarihinde 5262 numara ile kabul edilmiş ve 3 Aralık 2004<br />

tarihinde de 25659 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.<br />

Kanun beş bölüm ve on beş maddeden ibarettir.<br />

Kanunun birinci bölümünde "Amaç, Kapsam ve Tanımlar" yer almış, ikinci<br />

bölümde "Komiteler, Yetkilendirilmiş Kuruluşlar ve Müteşebbis", üçüncü<br />

bölümde "Uygulama Esasları", dördüncü bölümde "Ceza Hükümleri,<br />

Cezaların Tahsili ve İtiraz", nihayet beşinci bölümde ise "Geçici ve Son<br />

Hükümler" yer almaktadır. Burada kanunun bütün bölümlerini ve maddelerini<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> açısından yorumlamaktan ise tamamen eserin metnine<br />

almanın uygun olacağı düşünülmüştür.<br />

Azaltılmış Kimyasal Gübre Kullanımı: Konvansiyonel ürünlerde<br />

kullanılanın %50 oranında daha az kimyasal gübre kullanılarak üretilen<br />

gıdalar, yazılabilir.<br />

Uluslararası mevzuat olarak, burada başlangıçta da ifade edildiği gibi Avrupa<br />

Birliği veya Komisyonu (EC), Amerika Birleşik Devletleri (NOP) ve Japon<br />

(JAS) mevzuatı kısmen özetlenmeye, daha doğrusu bu mevzuatlar hakkında<br />

genel bir bilgi verilmeye çalışılmıştır. Fakat IFOAM, BIOSWISS ve<br />

CODEX'de önemle üzerinde durulması gereken mevzuatlardır. Özellikle<br />

ikili ticari ilişkilerde alıcı ülke hangi belgeye itibar ediyorsa, onu esas kabul<br />

etmek zorunluluğunun olduğunu kabul etmek gereklidir.<br />

48


4.1. ORGANİK TARIM KANUNU<br />

RESMİ GAZETE<br />

Tarih: 03.12.2004, Sayı: 25659<br />

Organik Tarım Kanunu<br />

ORGANİK TARIM KANUNU<br />

Kanun No: 5262 Kabul Tarihi: 01.12.2004<br />

BİRİNCİ BÖLÜM<br />

Amaç, Kapsam ve Tanımlar<br />

Amaç<br />

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler<br />

sunmak üzere <strong>organik</strong> ürün ve girdilerin üretiminin geliştirilmesini sağlamak<br />

için gerekli tedbirlerin alınmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.<br />

Kapsam<br />

MADDE 2. - Bu Kanun, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin<br />

kontrol ve sertifıkasyon hizmetlerinin yerine getirilmesi ve Bakanlığın denetim<br />

usul ve esasları ile yetki, görev ve sorumluluklara dair hususları kapsar.<br />

Tanımlar<br />

MADDE 3. - Bu Kanunda geçen;<br />

a) Bakanlık: Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,<br />

b) Organik <strong>tarım</strong> faaliyetleri: Toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar<br />

kullanılarak <strong>organik</strong> ürün veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal<br />

alan ve kaynaklardan ürün toplanması, hasat, kesim, işleme, tasnif, ambalajlama,<br />

etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma, pazarlama, ithalat, ihracat<br />

ile ürün veya girdinin tüketiciye ulaşıncaya kadar olan diğer işlemlerini,<br />

c) Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu: Organik ürünün veya girdinin,<br />

üretiminden tüketiciye ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek<br />

ve sertifıkalandırmak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya<br />

tüzel kişileri,<br />

d) Kontrol kuruluşu: Organik ürünün veya girdinin, üretiminden tüketiciye<br />

ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek üzere Bakanlık<br />

tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,<br />

49


e) Sertifikasyon kuruluşu: Tüm kontrolleri tamamlanmış <strong>organik</strong> ürün veya<br />

girdiyi, kontrol kuruluşunun yaptığı kontrol ve bu kontrole ilişkin bilgi ve<br />

belgeler ile gerek duyulan hallerde yaptıracağı analizlere dayanarak sertifıkalandırmak<br />

üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,<br />

f) Yetkilendirilmiş kuruluş: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, kontrol<br />

kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu olarak Bakanlık tarafından yetki<br />

verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,<br />

g) Kontrol: Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin bu Kanuna uygun olarak yapılıp<br />

yapılmadığının belirlenmesi, düzenli kayıtların tutulması, sonuçların rapor<br />

edilmesi, gerek görülmesi halinde ürünün <strong>organik</strong> niteliğinin laboratuvar<br />

analizleri ile test edilmesini,<br />

h) Kontrolör: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu adına veya kontrol kuruluşu<br />

adına, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin her aşamasının ilgili mevzuata göre<br />

uygulanmasını kontrol etmek üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek<br />

kişiyi,<br />

i) Sertifiker: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu adına veya sertifikasyon<br />

kuruluşu adına, kontrolü tamamlanmış ürünün veya girdinin <strong>organik</strong><br />

olduğunu onaylamak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek kişiyi,<br />

j) Denetim: Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin, bu Kanuna uygun olarak yapılıp<br />

yapılmadığını tespit etmek amacıyla yetkilendirilmiş kuruluşlar, işletmeler<br />

ve müteşebbisler ile kontrolör ve sertifıkerlerin, Bakanlık veya Bakanlık<br />

tarafından denetim yetkisi verilen kuruluşlarca yapılan her türlü denetimini,<br />

k) İşletme: Yetkilendirilmiş kuruluşun kontrolü altında, söz konusu<br />

kuruluşlarla sözleşme yapılmak suretiyle <strong>organik</strong> ürün üretilen, işlenen,<br />

depolanan ve pazarlanan yerleri,<br />

1) Müteşebbis: Organik <strong>tarım</strong> faaliyeti yapan gerçek veya tüzel kişiyi,<br />

m) Sertifikasyon: Bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu<br />

işletmenin, <strong>organik</strong> ürünün ve girdinin mevzuata uygun olarak belgelendirilmesini,<br />

n) Sertifika: Bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin,<br />

<strong>organik</strong> ürünün ve <strong>organik</strong> girdinin mevzuata uygun olduğunu gösteren<br />

belgeyi,<br />

o) Çalışma izni: Bu Kanuna göre çalışacak kontrolör, sertifıkerler ile<br />

yetkilendirilmiş kuruluşlara Bakanlık tarafından verilen izni,<br />

p) Organik ürün: Organik <strong>tarım</strong> faaliyetleri esaslarına uygun olarak üretilmiş<br />

ham, yarı mamul veya mamul haldeki sertifikalı ürünü,<br />

q) Organik girdi: Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerinde kullanılan materyali,<br />

r) Organik ürün etiketi: Organik ürün veya ambalajı üzerinde yer alan, ürünü<br />

tanıtan veya içindekini belirten herhangi bir kelime, detay, ticari marka,<br />

tescilli marka, paket üzerinde yer alan resim, sembol, doküman, ilan, tabela<br />

veya tasma gibi her türlü yazılı ve basılı bilgi ve materyali,<br />

50


s) Organik ürün logosu: Nitelikleri ve kullanımı bu Kanun kapsamında<br />

çıkarılacak yönetmelikte tanımlanan basılı işareti,<br />

t) Akreditasyon: Yeterliği onaylanmış kurum ve kuruluşlar tarafından;<br />

kontrol ve sertifıkasyon kuruluşlarının, laboratuvarlarm ulusal ve uluslararası<br />

kabul görmüş teknik kriterlere göre değerlendirilmesini, yeterliğinin<br />

onaylanmasını ve düzenli aralıklarla denetlenmesini,<br />

u) Organik: Bu Kanunda geçen <strong>organik</strong> kelimesi ekolojik ve biyolojik<br />

kelimeleriyle eşdeğer anlamı, ifade eder.<br />

ÎKÎNCÎ BÖLÜM<br />

Komiteler, Yetkilendirilmiş Kuruluşlar ve Müteşebbis<br />

Komitelerin oluşumu, yetki, görev ve sorumlulukları<br />

MADDE 4. - Bu Kanunun uygulanmasında; <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın geliştirilmesi<br />

yönünde çalışmalar yapmak ve Bakanlık içi koordinasyon ve değerlendirme<br />

hizmetleri ile yetkilendirilmiş kuruluşların, işletmelerin, müteşebbislerin,<br />

kontrolör ve sertifıkerlerin faaliyetlerini izlemek üzere Bakanlık bünyesinde<br />

Organik Tarım Komitesi kurulur.<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın ticaretini, tanıtımını, araştırmalarını ve diğer <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

faaliyet stratejilerini belirlemek ve Bakanlık dışı kurum ve kuruluşlarla<br />

koordinasyon ve izleme hizmetlerini yapmak üzere Organik Tarım Ulusal<br />

Yönlendirme Komitesi kurulur. Bu Komite; ilgili kamu kurum ve<br />

kuruluşları, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve özel<br />

sektör temsilcilerinden olmak üzere en az on kişiden oluşur.<br />

Bu komitelere bağlı olarak, yeter sayıda alt komite oluşturulabilir.<br />

Organik Tarım Komitesi ve Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesinin<br />

oluşumu ve çalışma şekli ile ilgili usul ve esaslar Bakanlık tarafından<br />

çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.<br />

Yetküendirilmiş kuruluşlar<br />

MADDE 5. - Bu Kanunun uygulanmasında; <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin her<br />

türlü kontrol ve sertifikalandırma işlemleri, Bakanlıkça veya Bakanlıkça<br />

yetkilendirilmiş kuruluşlarca yapılır. Yetkilendirilmiş kuruluşlar, yeterli ve<br />

tecrübeli personel ile teknik alt yapıya sahip olmak zorundadır.<br />

Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya sertifıkasyon kuruluşu tarafından<br />

sertifıkalandırılmamış ürünler, <strong>organik</strong> ürün veya <strong>organik</strong> girdi adı altında<br />

satılamaz.<br />

51


Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya sertifıkasyon kuruluşu <strong>organik</strong><br />

olmayan <strong>tarım</strong>sal ürün ve girdilere, <strong>organik</strong> ürün veya <strong>organik</strong> girdi<br />

sertifikası veremez.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluşlar ile kontrolör ve sertifîkerler, Bakanlıktan çalışma<br />

izni almak zorundadır. Yetkilendirilmiş kuruluşların çalışma izni bittiğinde,<br />

Bakanlıktan süre uzatımı almadan tekrar faaliyette bulunamazlar.<br />

Bakanlık tarafından verilen çalışma izni devredilemez.<br />

Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu, kontrol ve sertifıkasyon olmak üzere iki<br />

ayrı birimden oluşur. Kontrol biriminde görev yapanlar sertifıkasyon<br />

biriminde, sertifıkasyon biriminde görev yapanlar da kontrol biriminde görev<br />

yapamazlar.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluşlar, bu Kanuna uygun olarak çıkarılacak yönetmelikte<br />

belirlenen dönemlerde Bakanlığa rapor vermek, bilgi ve belgelerini<br />

Bakanlık yetkililerine göstermek zorundadırlar.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluşlar ile kontrolör ve sertifıkerlerin; çalışma izni, izin<br />

süresi, süre uzatımı, izinlerinin iptali, görev ve yetkileri, yetki kullanımı,<br />

kontrol ve sertifıkasyon sistemi ile kontrolör ve sertifıker çalıştırmaya ilişkin<br />

usul ve esaslar, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.<br />

Müteşebbis<br />

MADDE 6. - Müteşebbisler, yetkilendirilmiş kuruluş kontrolünde çalışmak<br />

zorunda olup, bu Kanun kapsamında Bakanlık tarafından çıkarılacak<br />

yönetmelik hükümlerine aykırı faaliyette bulunamazlar.<br />

Müteşebbisler, kontrol veya denetim amacı ile Bakanlık yetkilileri ile<br />

Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş kuruluşların yetkililerine; işletmeye<br />

giriş izni vermek ve muhasebe kayıtları ile diğer ilgili dokümanlarını<br />

göstermek zorundadırlar. Yetkilendirilmiş kuruluşlar, elde ettikleri bu bilgi<br />

ve belgeleri, Bakanlık dışında üçüncü şahıslara veremezler.<br />

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM<br />

Uygulama Esasları<br />

Organik <strong>tarım</strong> faaliyetleri<br />

MADDE 7. - Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerine ilişkin usul ve esaslar Bakanlık<br />

tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.<br />

52


Orman sayılan yerlerde ürün toplanması ile ilgili usul ve esaslar, Çevre ve<br />

Orman Bakanlığının görüşü alınarak, Bakanlık tarafından çıkarılacak<br />

yönetmelikle belirlenir.<br />

Hammaddesi <strong>tarım</strong>sal kaynaklı olan <strong>organik</strong> ürünlerden elde edilen nihai<br />

ürünlerin, imalat veya sanayi ürünü olması halinde, bu nihai ürünlerin<br />

üretilmesi ve tüketiciye ulaşıncaya kadar olan aşamalar ile ilgili usul ve<br />

esaslar Bakanlığın olumlu görüşü alınarak, ilgili bakanlıkça hazırlanacak<br />

yönetmelikle belirlenir.<br />

Organik ürünlerin satışı ve pazarlaması, 24.6.1995 tarihli ve 552 sayılı Yaş<br />

Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında<br />

Kanun Hülonünde Kararname hükümlerine tâbi değildir.<br />

Organik ürünlerin ve girdilerin reklam ve tanıtımı<br />

MADDE 8. - Organik ürün ve girdilerin etiket ve logoları yalnızca <strong>organik</strong><br />

ürünler ve girdiler için kullanılır. Organik ürünlerin ve girdilerin etiketi ve<br />

logosu, reklam ve tanıtımı; sahte, yanıltıcı veya ürünün yapısına, özelliklerine,<br />

içeriğine, kalitesine, orijinine ve üretim tekniklerine göre hatalı bir<br />

izlenim yaratacak, ürünün sahip olmadığı etki ve özelliklere atıfta bulunacak<br />

biçimde olamaz ve tüketiciyi yanıltacak yazı, resim, şekil ve benzerlerini<br />

içeremez.<br />

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yayın yapan ulusal, bölgesel, yerel<br />

radyo ve televizyonların, üretici ve tüketicilerin bilinçlendirilmesi amacıyla<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>la ilgili ayda en az otuz dakika eğitici yayın yapmaları konusunda<br />

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gerekli tedbirleri alır.<br />

Organik ürünlerin ve girdilerin ihracatı<br />

MADDE 9. - İhracat sertifikası olmayan <strong>organik</strong> ürün veya girdiler, <strong>organik</strong><br />

ürün veya <strong>organik</strong> girdi adı altında ihraç edilemez.<br />

İhraç edilen fakat alıcısı tarafından iade edilen ürün ve girdiler, mahrecine<br />

iade olarak kabul edilir. Söz konusu ürünler ve girdiler, ithalatta yapılan<br />

kontrol ve belgelerden muaf olup, gümrük idareleri tarafından sadece ayniyat<br />

tespiti yapılarak, ilgili mevzuat çerçevesinde yurda girişlerine izin verilir.<br />

Organik ürünlerin ve girdilerin ithalatı<br />

MADDE 10. - İhracat sertifikası olmayan <strong>organik</strong> ürün veya girdiler, <strong>organik</strong><br />

ürün veya <strong>organik</strong> girdi adı altında ithal edilemez. Gümrükler dahil yapılan<br />

kontrollerde, <strong>organik</strong> olmadığı tespit edilen ürün ve girdilerin, yurt içine<br />

53


<strong>organik</strong> ürün veya girdi adı altında sokulması, dağıtılması ve satışının<br />

yapılmasına izin verilmez. Bu ürün ve girdiler, sorumlu müteşebbise iade<br />

edilir ya da ilgili ulusal mevzuatına uygun olmaları halinde, yurt içinde<br />

<strong>organik</strong> olmayan ürün veya girdi olarak değerlendirilmesine izin verilir.<br />

Denetim<br />

MADDE 11. - Bu Kanunun uygulanmasında; yetkilendirilmiş kuruluşlar,<br />

işletmeler ve müteşebbisler ile kontrolör ve sertifıkerlerin her türlü denetimi<br />

Bakanlık tarafından yapılır.<br />

Bakanlık gerekli gördüğü hallerde denetim yetkisini kısmen veya tamamen,<br />

akreditasyonu yapılmış; kamu kurum ve kuruluşlarına, özel sektör tüzel<br />

kişilerine ve üniversitelere devredebilir.<br />

Denetim hizmetlerinde çalışacak personelin yetki ve sorumlulukları ile<br />

hizmet içi eğitimine ilişkin usul ve esaslar, Bakanlık tarafından çıkarılacak<br />

yönetmelikle belirlenir.<br />

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM<br />

Ceza Hükümleri, Cezaların Tahsili ve İtiraz<br />

Ceza hükümleri<br />

MADDE 12. - Bu Kanun hükümlerine uymayanlara uygulanacak cezai<br />

hükümler aşağıda belirtilmiştir:<br />

a) 5 inci maddenin ikinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, onmilyar lira idari<br />

para cezası verilir.<br />

b) 5 inci maddenin üçüncü fıkrasına aykırı hareket ettiği tespit edilenlere,<br />

ellimilyar lira idari para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, yetki ve izin<br />

belgeleri iptal edilir. Başka ad ve unvan altında olsa dahi, bu Kanun<br />

kapsamında çalışmalarına izin verilmez.<br />

c) 5 inci maddenin dördüncü fıkrasına aykırı hareket edenlere, onbeşmilyar<br />

lira idari para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, idari para cezası iki katı<br />

olarak uygulanır ve kendilerine bir daha çalışma izni verilmez.<br />

d) 5 inci maddenin beşinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmi milyar lira<br />

idari para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, çalışma izinleri iptal edilir.<br />

e) 5 inci maddenin altıncı fıkrasına aykırı hareket eden kuruluşlara,<br />

onbeşmilyar lira idari para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, idari para<br />

cezası iki katı olarak uygulanır ve çalışma izinleri iptal edilir.<br />

f) 5 inci maddenin yedinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira<br />

idari para cezası verilir.<br />

54


g) 6 ncı maddenin birinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, onmilyar lira idari<br />

para cezası verilir.<br />

h) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira<br />

idari para cezası verilir.<br />

i) 8 inci maddeye aykırı hareket edenlere, onbeşmilyar lira idari para cezası<br />

verilir. Aykırılık etiket bilgilerinden kaynaklanıyorsa, etiket bilgileri düzeltilinceye<br />

kadar ürüne el konulur ve yukarıdaki para cezası uygulanıp ürün<br />

piyasadan toplattırılır. Toplatma masrafları müteşebbisten tahsil edilir.<br />

j) 9 uncu maddenin birinci fıkrası ile 10 uncu maddeye aykırı hareket<br />

edenlere, otuzmilyar lira idari para cezası verilir.<br />

Bu Kanuna göre denetimleri engelleyen kişi ve kuruluşlara, onmilyar lira<br />

idari para cezası verilir.<br />

Cezaların tahsili ve itiraz<br />

MADDE 13. - Bu Kanunda yazılı olan idari para cezaları, Bakanlık veya o<br />

yerin en büyük mülki amiri tarafından verilir, idari para cezalarına dair kararlar<br />

ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine<br />

göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün<br />

içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen<br />

cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.<br />

İtiraz zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa<br />

sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idari para cezaları 21.7.1953<br />

tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun<br />

hükümlerine göre tahsil olunur ve tahsil edilen para cezaları Hazineye gelir<br />

kaydedilir.<br />

BEŞİNCİ BÖLÜM<br />

Geçici ve Son Hükümler<br />

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili yönetmelikler,<br />

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlıkça hazırlanarak<br />

yürürlüğe konulur. Bu yönetmelikler yürürlüğe konuluncaya kadar, bu<br />

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan yönetmeliklerin, bu<br />

Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.<br />

Yürürlük<br />

MADDE 14. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.<br />

Yürütme<br />

MADDE 15. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.<br />

55


4.2. ORGANİK TARIM YÖNETMELİĞİ<br />

Daha önce de ifade edildiği gibi Türkiye'de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> mevzuatı<br />

geliştirilirken yönetmelik kanundan tam 10 yıl önce yapılmış, kanun ise daha<br />

sonra yapılmıştır. Aslında bunun fazla da bir mahzuru olmamıştır. Organik<br />

<strong>tarım</strong> kanunu yürürlüğe girdikten sonra yönetmelikte yeniden gözden<br />

geçirilmiştir. Nitekim "Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin<br />

Yönetmelik" 10 Haziran 2005 tarih ve 25841 sayılı Resmi Gazete'de<br />

yayınlanarak yeniden yürürlüğe konulmuştur. Ayrıca daha sonraki zamanlarda<br />

17 Ekim 2006 tarih ve 26322 sayılı Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe<br />

giren "Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına ilişkin Yönetmelikte<br />

Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" de yapılarak 23 maddeden<br />

meydana gelen bir belge de söz konusudur. Böylece her gelen yeni gün<br />

mevzuatta gerekli görülen yenilikler de yapılmaktadır.<br />

Burada hemen ifade edilmelidir ki, elbette ki kanunun gücü yönetmelikle<br />

mukayese edilmemekle beraber, işlerin teknik detayları yönetmeliklerde<br />

belirtilmiştir. Diğer bir söyleyişle Organik Tarım çiftçileri kanunu göz<br />

önünde bulundurarak yönetmelikle amel etmek durumundadırlar. İşte bu<br />

sebeple, bu konuda bilgi sahibi olmak isteyenlerin faydalanmasına arz etmek<br />

için, kanun olduğu gibi, hem yönetmelik hem de değişiklikleri kitaba dahil<br />

edilmiştir.<br />

Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik<br />

BİRİNCİ KISIM<br />

Genel Hükümler<br />

BİRİNCİ BÖLÜM<br />

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar<br />

Amaç<br />

Madde 1 - Bu Yönetmeliğin amacı; ekolojik dengenin korunması, <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>sal faaliyetlerin yürütülmesi, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal üretimin ve pazarlamanın<br />

düzenlenmesi, geliştirilmesi, yaygınlaştırılmasına ilişkin usul ve esasları<br />

belirlemektir.<br />

Kapsam<br />

Madde 2 - Bu Yönetmelik; her türlü bitkisel, hayvansal ve su ürünleri<br />

üretimi ile kullanılacak girdilerin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metoduna uygun olarak<br />

56


üretilmesi veya temini, orman ve doğal alanlardan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ilkelerine<br />

uygun olarak ürün toplanması, bu ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması,<br />

etiketlenmesi, depolanması, taşınması, pazarlanması, kontrolü, sertifikalandırılması,<br />

denetimi ile cezai hükümlere ilişkin teknik ve idari hususları<br />

kapsar.<br />

Dayanak<br />

Madde 3 - Bu Yönetmelik, 1/12/2004 tarihli ve 5262 sayılı Organik Tarım<br />

Kanununa dayanılarak hazırlanmıştır.<br />

Tanımlar<br />

Madde 4 - Bu Yönetmelikte geçen;<br />

Bakanlık: Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,<br />

îl Müdürlüğü: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı İl Müdürlüğünü,<br />

Komite: Organik Tarım Komitesini,<br />

Kanun: Organik Tarım Kanununu,<br />

Organik <strong>tarım</strong> faaliyetleri: Toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak<br />

<strong>organik</strong> ürün veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal alan<br />

ve kaynaklardan ürün toplanması, hasat, kesim, işleme, tasnif, ambalajlama,<br />

etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma, pazarlama, ithalat, ihracat ile ürün<br />

veya girdinin tüketiciye ulaşıncaya kadar olan diğer işlemlerini,<br />

Organik <strong>tarım</strong> metodu: Organik <strong>tarım</strong>ın uygulanması esnasındaki faaliyetlerin<br />

tümünü belirten metodu,<br />

Konvansiyonel <strong>tarım</strong> metodu: Organik <strong>tarım</strong> metodu dışındaki tüm metotları,<br />

Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu: Organik ürünün veya girdinin, üretiminden<br />

tüketiciye ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek ve<br />

sertifıkalandırmak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel<br />

kişileri,<br />

Kontrol kuruluşu: Organik ürünün veya girdinin, üretiminden tüketiciye<br />

ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek üzere, Bakanlık<br />

tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,<br />

Sertifikasyon kuruluşu: Tüm kontrolleri tamamlanmış <strong>organik</strong> ürün veya<br />

57


girdiyi, kontrol kuruluşunun yaptığı kontrol ve bu kontrole ilişkin bilgi ve<br />

belgeler ile gerek duyulan hallerde yaptıracağı analizlere dayanarak<br />

sertifıkalandırmak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel<br />

kişileri,<br />

Yetkilendirilmiş kuruluş: Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu, kontrol kuruluşu<br />

veya sertifıkasyon kuruluşu olarak Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek<br />

veya tüzel kişileri,<br />

Kontrol: Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin bu Yönetmeliğe uygun olarak yapılıp<br />

yapılmadığının belirlenmesi, düzenli kayıtların tutulması, sonuçların rapor<br />

edilmesi, gerek görülmesi halinde ürünün <strong>organik</strong> niteliğinin laboratuvar<br />

analizleri ile test edilmesini,<br />

Kontrolör: Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu adına veya kontrol kuruluşu<br />

adına, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin her aşamasının ilgili mevzuata göre<br />

uygulanmasını kontrol etmek üzere, Bakanlık tarafından yetki verilmiş<br />

gerçek kişiyi,<br />

Sertifiker: Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya sertifıkasyon kuruluşu<br />

adına, kontrolü tamamlanmış ürünün veya girdinin <strong>organik</strong> olduğunu<br />

onaylamak üzere, Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek kişiyi,<br />

Denetim: Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin, bu Yönetmeliğe uygun olarak yapılıp<br />

yapılmadığını tespit etmek amacıyla, yetkilendirilmiş kuruluşlar, işletmeler<br />

ve müteşebbisler ile kontrolör ve sertifıkerlerin, Bakanlık veya Bakanlık<br />

tarafından denetim yetkisi verilen kuruluşlarca yapılan her türlü denetimini,<br />

İşletme: Yetkilendirilmiş kuruluşun kontrolü altında, söz konusu kuruluşlarla<br />

sözleşme yapılmak suretiyle <strong>organik</strong> ürün üretilen, işlenen, depolanan ve<br />

pazarlanan yerleri,<br />

Müteşebbis: Organik <strong>tarım</strong> faaliyeti yapan gerçek veya tüzel kişiyi,<br />

Organik bitkisel üretim: İnsan gıdası, hayvan yemi, bitki besleme, çoğaltım<br />

materyali elde edilmesi, hammaddesini <strong>tarım</strong>dan alan sanayilere <strong>organik</strong><br />

hammadde temini, tıbbi ve bilimsel amaçlarla her aşaması bu Yönetmeliğe<br />

göre üretilen, yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kontrol edilen ve sertifıkalandırılan<br />

üretim faaliyetini,<br />

Organik hayvansal üretim: Damızlık hayvan veya sperma kullanılarak<br />

hayvan üretilmesi, hayvansal ürünlerden insan gıdası ile hayvan ve bitki<br />

58


esleme ürünleri üretilmesi, hammaddesini <strong>tarım</strong>dan alan sanayilere ve<br />

bilimsel çalışmalara <strong>organik</strong> hammadde temini, her aşaması bu Yönetmeliğe<br />

göre yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kontrol edilen ve sertifıkalandırılan<br />

üretim faaliyetini,<br />

Organik su ürünleri üretimi: Denizler, iç sular, havuz, ağ kafes, baraj, göl,<br />

gölet, dalyan ve çiftliklerde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metoduyla yetiştirilen balık, su<br />

bitkisi, sünger, yumuşakça, kabuklu, memeliler gibi canlılarla bunlardan imal<br />

edilen ürünlerden, insan gıdası, stok takviyesi, hammaddesini <strong>tarım</strong>dan alan<br />

sanayilere <strong>organik</strong> hammadde temini, sportif, tıbbi ve bilimsel amaçlarla, her<br />

aşaması bu Yönetmeliğe göre yetkilendirilmiş kuruluşun denetiminde<br />

kontrol edilen ve sertifıkalandırılan üretim faaliyetlerini,<br />

Sertifikasyon: Bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin,<br />

<strong>organik</strong> ürünün ve girdinin mevzuata uygun olarak belgelendirilmesini,<br />

Sertifika: Bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin,<br />

<strong>organik</strong> ürünün ve <strong>organik</strong> girdinin mevzuata uygun olduğunu gösteren<br />

belgeyi,<br />

Çalışma izni: Bu Yönetmeliğe göre çalışacak kontrolör, sertifiker ile<br />

yetkilendirilmiş kuruluşlara, Bakanlık tarafından verilen izni,<br />

Organik ürün: Organik <strong>tarım</strong> faaliyetleri esaslarına uygun olarak üretilmiş<br />

ham, yarı mamul veya mamul haldeki sertifikalı ürünü,<br />

Konvansiyonel ürün: Konvansiyonel <strong>tarım</strong> metotları ile üretilmiş ürünü,<br />

Geçiş süreci: Bu Yönetmelik hükümlerine göre faaliyete başlanmasından,<br />

ürünün <strong>organik</strong> olarak sertifıkalandırılmasma kadar geçen dönemi,<br />

Organik girdi: Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerinde kullanılan materyali,<br />

Organik ürün etiketi: Organik ürün veya ambalajı üzerinde yer alan, ürünü<br />

tanıtan veya içindekini belirten herhangi bir kelime, detay, ticari marka,<br />

tescilli marka, paket üzerinde yer alan resim, sembol, doküman, ilan, tabela<br />

veya tasma gibi her türlü yazılı ve basılı bilgi ve materyali,<br />

Organik ürün logosu: Bu Yönetmeliğin Ek- 3 (C) bölümünde yer alan basılı<br />

işaretleri,<br />

Biyolojik mücadele: Zararlı, hastalık, yabancı ot ve diğer canlıların<br />

59


kullanılmasıyla, zararlı etmenin ekonomik zarar seviyesinin altında<br />

tutulabilmesi için yapılan mücadele stratejisini,<br />

Biyoteknik yöntemler: Hedeflenen zararlı türlere karşı, tuzak ve tuzak<br />

sistemleri, feromonlar, cezp ediciler, uzaklaştırıcılar, beslenmeyi ve<br />

yumurtlamayı engelleyiciler kullanılarak yapılan mücadeleyi,<br />

Genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar (GDO): Çiftleşme ve/veya doğal<br />

melezlemelerle yani türlerin kendi içindeki gen alışverişleriyle meydana<br />

gelmeyen, biyoteknolojik yöntemler kullanılarak farklı türlerden ve mikroorganizmalardan<br />

alınan genlerle yeni bir genetik materyal kombinasyonu<br />

yaratılmış olan herhangi bir canlı organizmayı,<br />

GDO ürünleri: GDO içeren, GDO'lardan oluşan veya GDO'lardan elde<br />

edilen ürünleri ifade eder.<br />

İKİNCİ KISIM<br />

Organik Tarımın Esasları<br />

BİRİNCİ BÖLÜM<br />

Organik Tarım Faaliyetlerine Göre Genel Üretim<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın genel kuralları<br />

Madde 5 - Organik <strong>tarım</strong>ın genel kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Bu Yönetmelikte belirtilen kurallara uymak kaydıyla tüm ülke sathında<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metodu uygulanabilir. Çevre kirliliğinden şüphe duyulan<br />

alanlarda <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yapılıp yapılmayacağına, kontrol ve sertifıkasyon<br />

kuruluşu veya kontrol kuruluşu tarafından karar verilir.<br />

b) Organik <strong>tarım</strong>, müteşebbis ile yetkilendirilmiş kuruluş arasında imzalanan<br />

sözleşme esasına dayanır. Bu sözleşme; <strong>tarım</strong>sal faaliyetin bu Yönetmelik<br />

hükümlerine göre yapılacağını belirleyen yazılı anlaşmayı ifade eder.<br />

c) Organik <strong>tarım</strong>, yetkilendirilmiş kuruluşun kontrolünde yapılır.<br />

d) Konvansiyonel üretimde kullanılan binalar, alet ve ekipmanlar, bu<br />

Yönetmeliğin Ek-8'inde verilen maddeler ile yıkanıp temizlendikten sonra<br />

<strong>organik</strong> üretimde kullanılır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>a başlama<br />

Madde 6 - Organik <strong>tarım</strong>a başlama kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

60


a) Organik <strong>tarım</strong> faaliyetinde bulunmak isteyen müteşebbis, kontrol ve<br />

sertifikasyon kuruluşuna veya kontrol kuruluşuna başvurur. Aşağıda yer alan<br />

bilgi ve belgelerin tamamlanmasını müteakip sözleşme imzalanır. Bu bilgi ve<br />

belgeler;<br />

1) Müteşebbisin adı, adresi, T.C. kimlik numarası ve vergi numarasını içeren<br />

kimlik bilgi ve belgeleri,<br />

2) İşletmenin yeri ve konumu,<br />

3) Kadastro çalışması tamamlanmış alanlarda tapu kaydı, tamamlanmamış<br />

alanlarda ise araziye ait kroki,<br />

4) Müracaat edilen arazinin veya arazinin kullanım hakkının kendine ait<br />

olduğuna dair bilgi ve belgeleri,<br />

5) Gıda işleyen işyeri ise "Çalışma İzni ve Gıda Sicili Belgesi", "Üretim İzin<br />

Belgesi".<br />

Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce sözleşme imzalamış olan<br />

müteşebbisler en geç altı ay içerisinde yukarıda belirtilen bilgi ve belgeleri<br />

tamamlamak zorundadır.<br />

b) Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu, başvuruda<br />

bulunan müteşebbisin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metoduyla üretime başlayıp başlayamayacağma<br />

karar verir.<br />

c) Organik <strong>tarım</strong>a başlaması uygun bulunan müteşebbis, başvurduğu kontrol<br />

ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu ile sözleşme yapar.<br />

Müteşebbis, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetini bireysel olarak yapabildiği gibi, üretici<br />

grubu ile de yapabilir. Bu durumda, müteşebbis üretici grubu adına kontrol<br />

ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu ile sözleşme yapar.<br />

Müteşebbis; aracı tüccar, depolama, işleme v& benzeri fason hizmetleri<br />

yaptırdığı gerçek ve tüzel kişi ile de sözleşme yapar.<br />

d) Yetkilendirilmiş kuruluş ile sözleşme imzalamış olan, orman ve doğal<br />

alanlardan ürün toplayacak müteşebbis, ürün toplamadan önce, bu alanların<br />

mülkiyetinin veya kullanma hakkının ait olduğu makamdan yazılı izin alır.<br />

Söz konusu alanlardan toplanan ürünler için geçiş süreci, alanın özelliğine<br />

göre, yetkilendirilmiş kuruluş tarafından belirlenir.<br />

e) Su ürünleri üretimi yapacak müteşebbis, kamuya ait alanda üretim<br />

61


yapacaksa, ilgili kurumdan alınacak yazılı izin ile yetkilendirilmiş kuruluşa<br />

başvurarak sözleşme imzalar. Su ürünleri için geçiş sürecini, tür özelliğine<br />

göre, yetkilendirilmiş kuruluş belirler.<br />

f) Yetkilendirilmiş kuruluş, her bir üretim aşaması için, ayrı ayrı sözleşme<br />

yapabileceği gibi, her faaliyeti ayrı ayrı belirtmek kaydıyla tek bir sözleşme<br />

de yapabilir. Yetkilendirilmiş kuruluş, müteşebbise ister bağımsız, ister<br />

üretici grubu dahilinde olsun, Komitece hazırlanacak ve yetkilendirilmiş<br />

kuruluşlara bildirilecek kodlama sistemine göre, bir kod numarası verir.<br />

Geçiş süreci ile ilgili işlemler<br />

Madde 7 - Yetkilendirilmiş kuruluş sözleşme yaptığı; <strong>organik</strong> bitkisel,<br />

hayvansal ve su ürünleri üretimi yapan, orman ve doğal alanlardan ürün<br />

toplayan müteşebbisi geçiş sürecine alır. Bitkisel üretimde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a<br />

başlanmasından oniki ay sonra elde edilen ürünler geçiş süreci ürünü olarak<br />

değerlendirilir. Geçiş süreci ürünü, "Organik <strong>tarım</strong> geçiş süreci ürünüdür"<br />

etiketiyle pazarlanır.<br />

İKİNCİ BÖLÜM<br />

Organik Tarım Metoduyla Bitkisel Üretim<br />

Organik bitkisel üretim kuralları<br />

Madde 8 - Organik bitkisel üretim kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Organik bitkisel üretim, yetkilendirilmiş kuruluş ile sözleşme yapılarak<br />

onun kontrolünde yapılır.<br />

b) Organik bitkisel ürün yetiştiriciliği yapacak müteşebbis geçiş sürecine<br />

alınır. Geçiş süreci, tek yıllık bitkiler ile mera ve yem bitkilerinde iki yıl, çok<br />

yıllık bitkilerde üç yıldır. Tek yıllık bitkiler ekim tarihi, çok yıllık bitkilerde<br />

hasat tarihi göz önüne alınır.<br />

c) Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu; arazinin önceki<br />

yıllardaki kullanım durumu, yapılan uygulamalar, bölgedeki genel durum ve<br />

yetiştirilen ürünler, risk durumları, konu ile ilgili müteşebbis kayıtları ve<br />

raporlarının incelenmesi neticesinde geçiş sürecini uzatabilir ya da<br />

kısaltabilir.<br />

d) Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından, aşağıdaki kriterlere göre daha önceki<br />

faaliyetlerin yer aldığı sürenin geçiş döneminin bir parçası olarak kabul<br />

edilmesine karar verilir.<br />

62


1) Ek-1 (A) ve (B) bölümlerinde bulunan girdilerin dışındaki girdilerin<br />

geriye dönük olarak en az üç yıl kullanılmadığının belgelenmesi halinde, bu<br />

süreç, geçiş sürecinin bir parçası olarak kabul edilir,<br />

2) Üretim parsellerinin zorunlu çevre koruma ve kırsal alanların korunmasına<br />

ilişkin alanlar içerisinde yer aldığının resmi bir belge ile belgelendirilmesi<br />

neticesinde bu süreç, geçiş sürecinin bir parçası olarak kabul edilir.<br />

e) Organik <strong>tarım</strong>a geçmiş veya geçiş dönemi içerisinde bulunan ve Ek-1 (A)<br />

ve (B) bölümlerinde yér almayan girdilerin hastalık veya zararlı kontrolünde<br />

kullanılmasının devletçe zorunlu kılındığı hallerde yeniden belirlenecek<br />

geçiş süreci kontrol ve sertifıkasyon veya kontrol kuruluşunun teklifi ile<br />

komite tarafından azaltılabilir.<br />

f) Bir işletmede, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metodu ile üretilen ürün ile aynı tür ve çeşitten<br />

olan yada bu ürünlerden kolaylıkla ayırt edilemeyen konvansiyonel ürünler<br />

bir arada üretilemez. Ancak, çok yıllık bitkisel ürünlerin üretiminde,<br />

1) Müteşebbisin, işletmenin tamamını engeç beş yıllık plan dahilinde <strong>organik</strong><br />

üretime geçireceğini taahhütte bulunması halinde,<br />

2) Her birimden hasat edilen ürünlerin ayrı ayrı yerlerde tutulmasını sağlayacak<br />

önlemlerin alınması halinde,<br />

3) Yetkilendirilmiş kuruluşun, ürünlerden her birinin hasadından en az 48<br />

saat önce haberdar edilmesi halinde,<br />

4) Müteşebbisin, hasadın tamamlanmasından hemen sonra, elde edilen<br />

ürünlerin kesin miktarı ile ayırt edici özellikleri konusunda yetkilendirilmiş<br />

kuruluşu bilgilendirmesi ve bu ürünlerin diğerlerinden ayrı tutulması için<br />

gerekli önlemlerin alındığını teyit etmesi halinde, aynı ürünün <strong>organik</strong> ve<br />

konvansiyonel üretiminin aynı işletmede yapılmasına yetkilendirilmiş<br />

kuruluş tarafından izin verilir.<br />

Tarımsal araştırma yapılması düşünülen alanlar ile tohum, végétatif üretim<br />

materyalleri ve transplantasyon materyallerinin üretileceği durumlarda (f)<br />

bendinin (2), (3) ve (4) numaralı alt bentlerinde yer alan şartlar aranır.<br />

Toprak koruma, hazırlama ve gübreleme<br />

Madde 9 - Organik bitkisel üretimde toprak koruma, hazırlama ve gübreleme<br />

kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

63


a) Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından yapılan kontrollerde arazide toprak<br />

koruma tedbirleri alınıp alınmayacağına karar verilir.<br />

b) Organik bitkisel üretimde, gereksiz ve toprakta erozyona neden olacak<br />

şekilde toprak işleme yapılamaz.<br />

c) Toprağın verimliliği ve biyolojik aktivitesi aşağıda belirtilen yöntemlerle<br />

sağlanır.<br />

1) Çok yıllık ekim rotasyon programı içerisinde baklagil ve derin köklü<br />

bitkilerin yetiştirilmesi veya yeşil gübreleme yapılmalıdır.<br />

2) Tek ürün için, yılda hektar başına 170 kg saf azotu geçmeyecek şekilde<br />

<strong>organik</strong> hayvansal üretimden elde edilen gübre kullanılmalıdır.<br />

3) Bu Yönetmelik hükümlerine göre üretim yapılan arazilerden elde edilen<br />

karışık veya karışık olmayan <strong>organik</strong> materyallerin kullanılması gerekmektedir.<br />

d) Organik bitkisel üretim yapılacak alanlarda, (c) bendindeki önlemlere<br />

rağmen yeterli toprak verimliliği ve biyolojik aktivitenin sağlanamaması<br />

halinde, bu Yönetmeliğin Ek-1 (A) bölümünde yer alan gübre ve toprak<br />

iyileştiriciler kullanılabilir.<br />

e) Kompost aktivitasyonu için, genetiği değiştirilmemiş uygun bitkisel<br />

kaynaklı karışım veya mikroorganizma karışımları kullanılabilir.<br />

f) Toprak koşulları ile topraktaki veya bitkideki besin maddelerinin<br />

yararlılığının artırılması için Ülkemiz <strong>tarım</strong>sal üretiminde genel olarak<br />

kullanımına izin verilmiş olan mikroorganizma preparatları yetkilendirilmiş<br />

kuruluşun onayı ile kullanılabilir.<br />

g) Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinde Ek-1 (A) bölümünde yer almayan<br />

gübreleme veya toprak iyileştirme ürünleri; bu Yönetmelikte bahsedilen<br />

uygulamalarla karşılanamayan ürünün özel besin ihtiyacı veya özel toprak<br />

iyileştirme amaçları için gerekli ve kullanımları çevre üzerinde bulaşma veya<br />

kabul edilemez etkiler oluşturmuyorsa veya teşvik etmiyorsa, komitenin<br />

onayı ile kullanımına izin verilir.<br />

h) Organik gübre ve toprak iyileştiricilerin üretimi, ithalatı ve ihracatı için<br />

Bakanlıktan izin alınır. Bu izinlerden sonra, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da kullanılacak<br />

64


<strong>organik</strong> gübre ve toprak iyileştiricileri için yetkilendirilmiş kuruluş<br />

tarafından uygunluk belgesi veya sertifika verilir.<br />

Ekim ve dikim<br />

Madde 10 - Organik bitkisel üretim ekim ve dikim kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Organik <strong>tarım</strong>sal çoğaltım materyallerinin özellikleri aşağıdaki şekilde<br />

olmalıdır.<br />

1) Tohum; genetik olarak yapısı değiştirilmemiş, döllenmiş hücre çekirdeği<br />

içindeki DNA dizilimine dışarıdan müdahale edilmemiş, sentetik pestisitler,<br />

radyasyon veya mikrodalga ile muamele görmemiş biyolojik özellikte ve bu<br />

Yönetmelik hükümlerine uygun olarak üretilmiş olmalıdır.<br />

2) Fide; <strong>organik</strong> tohum veya ana bitkiden elde edilmiş, bu Yönetmelik<br />

hükümlerine uygun olarak üretimi sırasında sentetik besleme ve büyütme<br />

maddeleri ile hormonların kullanılmadığı, toprak ve iklim koşullarına uygun<br />

olmalıdır.<br />

3) Fidan ve anaç; <strong>organik</strong> materyallerden elde edilmiş, bu Yönetmelik<br />

hükümlerine uygun olarak üretilmiş, üretimi sırasında sentetik bitki besleme<br />

ve büyütme maddeleri ile hormonlar kullanılmamış, toprak ve iklim<br />

koşullarına uygun olmalıdır.<br />

b) Kullanılacak tohum, fide, fidan, anaç, misel, çelik, yumru gibi çoğaltım<br />

materyali <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metoduyla üretilmiş olmalıdır. Ancak fide dışındaki<br />

çoğaltım materyallerinin, <strong>organik</strong> olarak elde edilememesi durumunda<br />

konvansiyonel üretimden gelen, Ek-1 (A) ve (B) bölümlerinde yer alan<br />

maddelerin dışındaki herhangi bir sentetik kimyasal madde ile muamele<br />

görmemiş çoğaltım materyali kullanılabilir.<br />

c) Organik <strong>tarım</strong>da GDOTu çoğaltım materyalleri kullanılmaz.<br />

Bitki koruma<br />

Madde 11 - Organik üretimde bitki koruma kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Hastalık, zararlı ve yabancı otların mücadelesinde aşağıdaki hususlar<br />

dikkate alınır.<br />

1) Hastalık ve zararlılara dayanıklı tür ve çeşit seçimi yapılmalıdır.<br />

65


2) Uygun ekim nöbeti hazırlanmalıdır.<br />

3) Uygun toprak işleme yöntemleri uygulanmalıdır.<br />

4) Kültürel, biyolojik ve biyoteknik mücadele metotları uygulanmalıdır.<br />

b) Bitki hastalık ve zararlıları ile yabancı otlara karşı yukarıda belirtilen<br />

hususların uygulanamaması veya yetersiz kalması halinde bu Yönetmeliğin<br />

Ek-1 (B) bölümünde belirtilen girdiler kullanılır.<br />

c) Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinde Ek-1 (B) bölümünde yer almayan<br />

ürünler, zararlı, hastalık ve yabancı ot mücadelesi veya hayvan bina ve<br />

barınaklarının temizlenme ve dezenfeksiyonunda kullanılacak ise aşağıdaki<br />

koşulları sağlaması halinde komitenin onayı ile Ek-1 (B) bölümüne ilave<br />

edilebilir.<br />

1) Zararlı, hastalık ve yabancı otların mücadelesi için gerekli, diğer kültürel,<br />

biyolojik mücadele metotları veya yetiştirme alternatifleri mevcut değilse,<br />

2) Bitki koruma ürünleri; tohum, bitki, bitkisel ürün veya hayvan ve<br />

hayvansal ürünler ile doğrudan temas etmiyor ve çok yıllık bitkilerde<br />

uygulandığı dönem itibarıyla üründe kalıntı bırakmıyorsa,<br />

3) Bu ürünlerin kullanımı çevre üzerinde olumsuz etki yaratmıyorsa,<br />

bu bentte yer alan hükümler bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce ortak<br />

kullanımda olan ürünlere uygulanmaz.<br />

d) Organik <strong>tarım</strong>da kullanılmasına izin verilen pestisit ve benzeri maddelerin<br />

ruhsatlandınlmasında 15/5/1957 tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve<br />

Zirai Karantina Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri geçerlidir.<br />

e) Organik <strong>tarım</strong>da hastalık, zararlı ve yabancı ot mücadelesinde kullanılacak<br />

girdilerin üretimi ve ithalatı için Bakanlıktan izin alındıktan sonra bu<br />

girdilere, yetkilendirilmiş kuruluş tarafından <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da kullanılacağına<br />

dair uygunluk belgesi veya sertifika verilir.<br />

Sulama<br />

Madde 12 - Organik bitkisel üretim sulama kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Sanayi ve şehir atık sulan ile drenaj sisteminden elde edilen drenaj suları<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da kullanılamaz, gerekli hallerde suyun uygunluğuna yetkilendirilmiş<br />

kuruluş tarafından yapılacak kontrollerde karar verilir.<br />

66


) Sulama suyu çevre kirliliğine yol açmamalıdır.<br />

c) Sulama, toprak yapısında bozulmaya ve erozyona yol açmamalıdır.<br />

Hasat<br />

Madde 13 - Organik bitkisel üretim hasat kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Organik ürünlerin hasadında kullanılan teknik araç ve gereçlerin ekolojik<br />

tahribat ve kirlilik oluşturmaması gerekir.<br />

b) Elle toplama materyalleri ürünün <strong>organik</strong>liğini bozmayacak yapıda<br />

olmalıdır. Toplama materyalleri hijyenik olmalıdır.<br />

c) Ormanlar, doğal alanlar ve <strong>tarım</strong>sal alanlarda doğal olarak yetişen<br />

yenilebilir bitki ve kısımlarının toplanmasında aşağıdaki hususlara uyulur.<br />

1) Toplama alanı, toplama işleminin 3 yıl öncesine kadar bu Yönetmeliğin<br />

Ek-l'inde yer alan ürünler dışındaki ürünlerle muamele edilmemiş olmalıdır.<br />

2) Toplama alanı son iki yıl içinde yangın geçirmiş olmamalıdır.<br />

3) Toplama alanında anız yakılmamalıdır.<br />

4) Toplama alanındaki doğal yaşam dengesinin ve türlerin korunması sağlanmalıdır.<br />

Organik mantar üretimi<br />

Madde 14 - Organik mantar üretiminde; bu Yönetmeliğin Ek-1 (A)<br />

bölümünün ilk dört satırında yer alan çiftlik gübreleri, <strong>organik</strong> üretim<br />

metoduna göre üretim yapılan arazilerden elde edilen saman benzeri <strong>tarım</strong>sal<br />

kaynaklı ürünler, kimyasal olarak muamele görmemiş torf, kesimden sonra<br />

kimyasal muamele görmemiş odun, doğal yapısındaki toprak, sulama suyu<br />

özelliğindeki su ve kullanımına izin verilen toprak iyileştiriciler ve mineral<br />

gübreler kullanılır. Bu Yönetmeliğin Ek-1 (A) bölümünde ilk dört satırında<br />

yer alan çiftlik gübreleri bulunmadığı takdirde % 25 oranında bu kısımdaki<br />

ihtiyaçları karşılayan çiftlik gübresi kullanılır.<br />

67


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM<br />

Organik Tarım Metoduyla Hayvansal Üretim<br />

Organik hayvansal üretim kuralları<br />

Madde 15 - Organik hayvansal üretim kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Organik hayvancılıkta, tür ve ırk seçiminde yerel koşullar göz önüne<br />

alınır, hastalığa dayanıklı tür ve ırk seçimine dikkat edilir. Burada açıklanmayan<br />

hususlarda; 28/2/2001 tarihli ve 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu<br />

hükümleri uygulanır.<br />

b) Organik işletmelerden getirilen ve tamamen <strong>organik</strong> yemlerle beslenilen,<br />

genetik yapısı değiştirilmemiş, çevreye, iklim koşullarına ve hastalıklara<br />

dayanıklı hayvanlar damızlık olarak kullanılır.<br />

c) Organik hayvan yetiştiriciliğinde tabii tohumlama esastır. Embriyo<br />

transferi yapılamaz. Damızlık hayvanlardan tamamen doğal yöntemlerle elde<br />

edilen, saklanan ve kullanılan sperma ile suni tohumlama yapılabilir.<br />

d) Organik hayvancılık yapacak işletmelerdeki hayvanlar, meralara veya açık<br />

hava gezinti alanlarına veya açık alanlara erişebilmeli ve birim alan başına<br />

düşen hayvan sayısı, üretim birimindeki bitkisel üretime yeterli hayvan<br />

gübresi sağlayabilecek şekilde sınırlı olmalıdır. Organik gübre stoklama<br />

kapasitesi ya da yayılan nitrojen miktarı, kullanılan <strong>tarım</strong>sal alanda tek ürün<br />

için 170 Kg/N/Ha/Yıl'ı aşamaz. Bu miktar aşıldığında, müteşebbisin aynı<br />

bölgede başka bir alan edinmesi veya yetkilendirilmiş kuruluşun onayı ile<br />

komşu işletmelerde bu olanağı sağlaması gereklidir. Yetkilendirilmiş kuruluş<br />

çevre koruma maksadıyla stoklama kapasitesini azaltabilir.<br />

e) Organik hayvancılıkta aynı üretim biriminde bulunan tüm hayvanlar, bu<br />

Yönetmelik hükümlerine göre yetiştirilmelidir. Ancak, bu Yönetmelik<br />

hükümlerine uygun olarak yetiştirilmeyen hayvanlar, yetiştirildikleri<br />

binaların ve arazilerin bu Yönetmelik kurallarına uygun olarak yetiştirme<br />

yapılan birimlerden açıkça ayrı olması ve ayrı türlerin bulunması şartıyla<br />

aynı işletmede bulunabilirler.<br />

f) Bu Yönetmelik hükümlerine göre yetiştirilmeyen aynı tür hayvanlar, bu<br />

Yönetmelik hükümlerine göre yetiştirilen hayvanlar ile aynı anda merada<br />

olmamalıdır.<br />

g) Bu Yönetmelik hükümlerine uygun olarak yetiştirilen hayvanlar aşağıdaki<br />

68


hususların bulunması şartıyla konvansiyonel yetiştirilen hayvanlarla farklı<br />

zamanlarda ortak arazilerde otlatılabilirler.<br />

1) Araziler geçiş sürecini tamamlamış olmalıdır.<br />

2) Bu Yönetmelik hükümlerine göre yetiştirilmemiş hayvanlar, ekstansif<br />

üretimden gelmiş olmalıdır.<br />

3) Bu Yönetmelik hükümlerine göre yetiştirilen hayvanlardan elde edilen<br />

ürünler; ortak arazileri kullanan ve bu Yönetmelik hükümlerine göre<br />

yetiştirilmeyen hayvanlarla aynı anda otlatılmadıkları, bir kontrol ve<br />

sertifıkasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşunca onaylanmadıkça <strong>organik</strong><br />

olarak kabul edilemez.<br />

h) Organik yem bitkileri üretimi yapılacak arazi, aşağıdaki hükümlere göre<br />

geçiş sürecine alınır;<br />

1) Organik hayvan yetiştiriciliği ve hayvansal üretim yapılacak arazi ve<br />

otlaklar 2 yıllık geçiş sürecine alınır.<br />

2) Otobur olmayan hayvanlar tarafından kullanılan otlaklar, açık barınaklar<br />

ve gezinti alanları için geçiş süresi bir yıla indirilir. Söz konusu araziler bu<br />

Yönetmelik ekinde izin verilen ürünlerden başka ürünlerle işlem görmediyse<br />

geçiş süresi yetkilendirilmiş kuruluşlarca 6 aya indirilir.<br />

ı) Hayvan ve hayvansal ürünlerin geçiş süreci;<br />

1) Et üretiminde büyükbaş hayvanlarda 12 ay, küçükbaş hayvanlar ve<br />

domuzlar için 6 ay olmalıdır. Ancak <strong>organik</strong> süt sığırcılığı işletmelerinde<br />

sürüden et amaçlı ayrılacak hayvanlar için bu süre yaşam süresinin 3/4'üdür.<br />

2) Süt üretimi için yetiştirilen hayvanlar için 6 ay olmalıdır.<br />

3) Et üretimine yönelik kanatlılarda, üç günlük yaştan büyük olmamak<br />

kaydıyla 10 hafta, yumurta üretimine yönelik kanatlılarda ise 6 haftadır.<br />

j) Damızlık tür veya ırk seçiminde, hayvanların yerel koşullara adaptasyonu,<br />

hastalıklara olan dirençleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte,<br />

yoğun üretimde kullanılan bazı damızlık veya ırklara ilişkin özel hastalık ve<br />

sağlık problemleri olmayanlar damızlık olarak kullanılır. Öncelik yerli tür ve<br />

ırklara verilir.<br />

69


k) Bir sürü ilk kez tesis edilirken <strong>organik</strong> olarak yetiştirilmiş hayvanlar<br />

yeterli sayıda olmadığında, konvansiyonel yetiştirilmiş hayvanlar aşağıdaki<br />

hususlara uyulmak şartıyla <strong>organik</strong> hayvancılıkta kullanılabilir;<br />

1) Yumurta üretimi için piliçler 18 haftadan büyük olamaz.<br />

2) Etlik piliçler geldikleri çiftlikten ayrıldıklarında üç günlük yaştan büyük<br />

olamaz.<br />

3) Buzağılar ve taylar sütten kesilir kesilmez bu Yönetmelik hükümlerine<br />

göre yetiştirilmelidir ve her koşulda 6 aylıktan küçük olmalıdır.<br />

4) Kuzular ve oğlaklar sütten kesilir kesilmez bu Yönetmelik hükümlerine<br />

göre yetiştirilmelidirler ve 60 günden büyük olmamalıdır.<br />

5) Domuz yavruları sütten kesildikleri andan itibaren bu Yönetmelik<br />

hükümlerine göre yetiştirilmiş olmalı ve 35 kg'dan az olmalıdır.<br />

6) Yetkilendirilmiş kuruluşun onayına tabi olarak, hayvansal üretim<br />

biriminde varolan bu Yönetmeliğin kuralları ile uyuşmayan hayvanlar<br />

<strong>organik</strong> üretime geçiş yapabilirler.<br />

1) Organik sığır besisi yapılan işletmede yeniden sürü tesis edilirken;<br />

öncelikle <strong>organik</strong> hayvancılık yapılan işletmelerden, bulunamaması halinde<br />

bu Yönetmelik hükümlerine uygun şartlardaki besi danaları konvansiyonel<br />

hayvancılık yapılan işletmelerden getirilebilir.<br />

m) Sürünün büyütülmesi ve/veya sürünün yenilenmesi için <strong>organik</strong> olarak<br />

üretilen hayvanların bulunamaması halinde her yıl yetişkin büyük baş<br />

hayvanların maksimum % 10'u, domuz ve küçük baş hayvanların maksimum<br />

% 20'si dişi olarak, yetkilendirilmiş kuruluşun onayı ile <strong>organik</strong> olmayan<br />

üretim yerlerinden getirilebilir.<br />

Bu oranlar aşağıdaki durumlarda yetkilendirilmiş kuruluşun onayı ile<br />

sürünün % 40'ı oranında artırılabilir;<br />

1) Müteşebbisin yazılı taahhüdü ile sürü büyüklüğünün artırılması garanti<br />

edilmesi halinde,<br />

2) Irk değiştirildiğinde,<br />

3) Yeni bir hayvansal üretim geliştirildiğinde,<br />

70


4) Çiftlikteki hayvan ırkı yok olma tehlikesi altındaysa,<br />

n) (m) bendinde belirtilen yüzdeler 10 adetten az büyükbaş hayvan veya 5<br />

adetten az küçükbaş ve domuz bulunan üretim birimlerinde uygulanamaz. Bu<br />

birimlerde yukarıda belirtilen yenileme işlemleri yılda azami 1 hayvan ile<br />

sınırlıdır.<br />

o) Damızlık erkekler, sonradan bu Yönetmelik hükümlerine göre yetiştirilmesi<br />

ve bfeslenmesi şartı ile <strong>organik</strong> olmayan işletmelerden getirilebilir.<br />

p) Hayvanların <strong>organik</strong> hayvansal üretim yapmayan çiftliklerden sağlanması<br />

durumunda hayvan sağlığı kurallarına dikkat edilir. Özel koşullar ve karantina<br />

dönemine bağlı olarak kontrol testleri yapılır.<br />

r) Organik hayvan yetiştiriciliği ve hayvansal üretim yapan işletmeler,<br />

hayvanların giriş ve çıkışı ile tüm tedavi uygulamalarıyla ilgili düzenli<br />

kayıtları tutar.<br />

Organik hayvansal üretimde yem temini ve hayvan besleme<br />

Madde 16 - Organik hayvansal üretimde yem temini ve hayvan besleme<br />

kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Kürk hayvanı, pet hayvanı dışında, <strong>organik</strong> hayvan yetiştiriciliğinde,<br />

hayvanlar <strong>organik</strong> olarak üretilmiş kaba ve kesif yemlerle beslenmelidir.,<br />

b) Besleme ile hayvanların farklı gelişim evrelerindeki beslenme ihtiyaçları<br />

karşılanırken, üretimi yükseltmekten ziyade, kaliteli üretim sağlanmalıdır.<br />

Hayvanların zorlama ile beslenmesi yasaktır.<br />

c) Hayvanlar, öncelikle yetiştirildikleri işletmeden sağlanan <strong>organik</strong> yemlerle,<br />

mümkün olmaması halinde bu Yönetmelik hükümlerine uygun hareket<br />

eden diğer işletmelerden sağlanan ve bu Yönetmeliğin Ek-7'sinde verilen<br />

yemlerle beslenir.<br />

d) Ortalama olarak rasyon formüllerinin kuru maddesinin % 30'una kadarı,<br />

geçiş sürecindeki maddeleri içerebilir. Geçiş Sürecindeki yem maddeleri<br />

hayvanların yetiştirildiği işletmeden temin ediliyorsa bu oran % 60'a kadar<br />

çıkarılabilir.<br />

e) Yavruların beslenmesi öncelikle ana sütüyle sağlanmalıdır. Mümkün<br />

olmaması halinde aynı sürüden elde edilen sütlerle beslenilmelidir. Türlere<br />

bağlı olarak yavruların süt ile beslenmeleri gereken asgari süre; büyükbaş<br />

71


hayvanlarda ve taylarda 90 gün, küçükbaş hayvanlarda 60 gün ve domuzlarda<br />

40 gündür.<br />

f) Yetiştirme sistemi; yılın değişik dönemlerinde hayvanların otlaklara<br />

ulaşabilmelerine mümkün olduğunca olanak sağlamalıdır. Rasyonda; silaj,<br />

taze veya kuru ottan oluşan günlük kaba yemin kuru madde içeriği en az<br />

% 60 olmalıdır. Bununla birlikte, Yetkilendirilmiş kuruluş, süt üretimine<br />

yönelik hayvanlarda laktasyonun başlarında azami 3 aylık bir süre için bu<br />

oranın % 50' ye indirilmesine izin verebilir.<br />

g) Çiftçinin yemlerini yalnızca <strong>organik</strong> üretimden sağlayamaması durumunda,<br />

konvansiyonel yem maddelerinin sınırlı oranda kullanılmasına izin<br />

verilir. Her yıl için izin verilen konvansiyonel yem maddeleri oranı, geviş<br />

getiren hayvanlarda % 10 ve diğerlerinde % 20'dir. Bu oranlar <strong>tarım</strong>sal<br />

kaynaklı yem maddelerinin kuru maddesi üzerinden yıllık olarak hesaplanır.<br />

Nakil dönemleri hariç olmak üzere günlük rasyonda izin verilen konvansiyonel<br />

yem oranı, kuru madde üzerinden % 25 düzeyindedir. Bu uygulamalar<br />

yetkilendirilmiş kuruluşun izniyle yapılır.<br />

h) Doğal afetler nedeniyle yem üretiminin azalması halinde, afet bölgesinde<br />

kısa bir süre için Komitenin belirleyeceği oranda konvansiyonel yem maddelerinin<br />

hayvan beslenmesinde kullanımına izin verilebilir.<br />

ı) Domuz ve kanatlı rasyonlarma kaba yem, taze veya kuru ot veya silaj<br />

eklenmelidir.<br />

j) Yalnızca bu Yönetmeliğin Ek-7'sindeki ürünler, silaj yapımında katkı ve<br />

işleme maddesi olarak kullanılabilir.<br />

k) Bu Yönetmeliğin Ek-7 (A) bölümünde yer alan <strong>tarım</strong>sal kaynaklı,<br />

kimyasal solvent kullanılmadan üretilmiş ve hazırlanmış konvansiyonel yem<br />

maddeleri hayvan beslemede kullanılabilir.<br />

1) Hayvansal kaynaklı yem maddeleri, yalnızca bu Yönetmeliğin Ek-7 (B)<br />

bölümünde yer alıyorsa kullanılabilir.<br />

m) Bu Yönetmeliğin Ek-7 (C) bölümünde yer alan mineral kaynaklı yem<br />

maddeleri ve bu Yönetmeliğin Ek- 7 (D) bölümünde yer alan eser maddeler,<br />

vitaminler, provitaminler ve benzer etkisi olan kimyasal açıdan tam tanımlı<br />

maddeler yer alıyorsa kullanılır.<br />

72


n) Enzimler, koruyucular, mikroorganizmalar, bağlayıcılar, topaklanma<br />

önleyiciler, antioksidanlar, silaj katkı maddeleri, hayvan beslemede<br />

kullanılan ürünler ve yem işlemede yardımcı maddeler, bu Yönetmeliğin Ek-<br />

7 (D) bölümünde yer alıyorsa kullanılabilir.<br />

0) Antibiyotikler, koksidiyostatikler, tıbbi maddeler ile büyümeyi veya<br />

üretimi artırıcı diğer maddeler hayvan beslenmesinde kullanılamaz.<br />

p) Yem maddeleri, yem katkı maddeleri, yem işlemeye mahsus yardımcı<br />

maddeler ve hayvan beslenmesinde kullanılan ürünler; genetiği değiştirilmiş<br />

organizmalar veya bunlardan elde edilmiş ürünler kullanılarak üretilmiş<br />

olamaz.<br />

r) Organik olarak üretilmiş veya işlenmiş yemlerde aranan şartlar:<br />

1) Konvansiyonel yem ile <strong>organik</strong> yem aynı fabrikada aynı anda işlenemez.<br />

2) Ürünlerin bileşiminde yer alan maddeler ya da bu ürünlerin<br />

hazırlanmasında kullanılan başka herhangi bir madde iyonlaştırıcı radyasyon-ışmlama<br />

içeren uygulamalardan geçmemiş olmalıdır.<br />

3) Organik yemler mutlaka etiketlenmelidir. Etiket üzerinde;<br />

Yemin <strong>organik</strong> miktarı kuru madde üzerinden belirtilmelidir.<br />

Organik üretim metoduyla elde edilen yem materyalinin yüzdesi<br />

yazılmalıdır.<br />

Geçiş dönemi ürünlerinden elde edilen yem materyallerinin yüzdesi<br />

yazılmalıdır.<br />

Tarımsal kökenli yem maddelerinin toplam yüzdesi etiket üzerinde<br />

belirtilmelidir.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluşun ismi etiket üzerinde bulunmalıdır.<br />

4) Organik olarak üretilen yemler ile konvansiyonel olarak üretilen yemlerin<br />

fiziksel olarak ayrı yerlerde tutulması ve depolanması gerekmektedir.<br />

5) Organik yem hazırlamada kullanılan her türlü donanımın, konvansiyonel<br />

yem hazırlamada kullanılan her türlü donanımdan bütünüyle ayrılması<br />

gerekmektedir.<br />

73


6) Konvansiyonel yem hazırlama ünitelerinde aşağıdaki şartlara uymak<br />

koşulu ile <strong>organik</strong> yem hazırlanabilir<br />

Yem hazırlama ünitesinde aynı zamanda hem konvansiyonel hem de <strong>organik</strong><br />

yem hazırlanamaz.<br />

Yem hazırlamaya başlamadan önce bu Yönetmeliğin Ek-8'inde verilen<br />

maddelerle yem hazırlama ünitesinin temizliğinin yapılması gerekmektedir.<br />

s) Organik olarak üretilmiş yemler ya da bunlardan elde edilmiş ürünler<br />

konvansiyonel üretilmiş yemlerle karışmaya ve bulaşmaya meydan vermeyecek<br />

biçimde birarada nakledilebilir. Yemlerin nakledileceği araçların bu<br />

Yönetmeliğin 8 No'lu ekinde verilen maddelerle temizlenir. Nakil<br />

esnasındaki ürün miktarı ile teslimattaki ürün miktarının kayıt altına alınması<br />

gerekmektedir.<br />

t) 29/5/1973 tarihli ve 1734 sayılı Yem Kanunu ve diğer ilgili mevzuata göre,<br />

yem fabrikalarında <strong>organik</strong> olarak üretilecek yemler öncelikle<br />

yetkilendirilmiş kuruluşça <strong>organik</strong> olduğuna dair uygunluk belgesi<br />

verildikten sonra rasyon formülleri Bakanlıkça tescil edilir. Ancak bu<br />

işlemden sonra yetkilendirilmiş kuruluş kontrolünde yem fabrikalarında<br />

<strong>organik</strong> yem üretimine geçilir.<br />

Hayvan sağlığı ve veteriner müdahalesi<br />

Madde 17 - Organik hayvan yetiştiriciliğinde hayvan sağlığı ve veteriner<br />

hekim müdahalesi kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Organik hayvan yetiştiriciliğinde hastalık önleyici tedbirler;<br />

1) Uygun damızlık ırkların seçilmesi,<br />

- ><br />

2) Hayvanların doğal bağışıklıklarını artırıcı düzenli egzersiz için gezinti<br />

alanlarına veya otlaklara ulaşımı ve kaliteli yem kullanımının sağlanması,<br />

3) Aşırı kalabalık nedeni ile hayvanlarda sağlık problemlerini önlemek için<br />

uygun yerleşim sıklığı sağlanmasıdır.<br />

b) Tüm önleyici tedbirlere rağmen bir hayvanın hastalanması veya yaralanması<br />

durumunda, gerekiyorsa uygun bir barınakta izole edilerek, derhal<br />

tedavi edilmelidir.<br />

74


c) Organik hayvancılıkta veteriner hekim gözetiminde veteriner tıbbi<br />

ilaçlarının kullanım usul ve esasları;<br />

1) Tedaviye alman hayvan türü üzerinde tedavi edici etkisinin bulunması ve<br />

tedavi koşullarına uygun olması kaydıyla kimyasal sentezlenmiş veteriner<br />

tıbbi ürünler yerine, bitki alıntıları ve bitki özleri gibi bitkisel ilaçlar,<br />

probiyotikler, <strong>organik</strong> asitler, bitki, hayvan veya mineral kaynaklı maddeler,<br />

eser maddeler ve ürünleri ve homeopat tedavi yöntemleri kullanılır.<br />

2) Yukarıda bahsedilen maddelerin kullanımının hastalıkla veya yaralanmayla<br />

mücadelede yetersiz kalması durumlarında ve hayvanın acı çekmemesi<br />

için tedavi amacı ile kimyasal bileşimli ilaçlar veya antibiyotikler<br />

yetkilendirilmiş kuruluşun izni ile kontrollü olarak kullanılabilir.<br />

3) Kimyasal olarak sentezlenmiş veteriner tıbbi müstahzarlar veya antibiyotikler,<br />

hastalık önleyici uygulamalar için kullanılamaz.<br />

d) Organik hayvan yetiştiriciliğinde, hayvanların genetik yapısı değiştirilemez<br />

ve genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar <strong>organik</strong> hayvansal üretimde<br />

girdi olarak kullanılamaz. Gen teknolojisi metotları ile hayvan ıslahına izin<br />

verilmez. Büyüme veya üretimi artırıcı maddelerin kullanımı ve üremeyi<br />

kontrol etmek amacıyla veya diğer amaçlarla hormon ya da benzeri<br />

maddelerin kullanımı yasaktır. Ancak hormonlar, tedavi amaçlı veteriner<br />

hekim uygulaması olarak hasta hayvana verilebilir.<br />

e) Veteriner ilaçlarının kullanılacağı zaman konulan teşhis, müdahale<br />

yöntemi, ilacın dozu, tedavi süresi ve ilacın yasal kesilme süresi ile birlikte<br />

kullanılan ürün kayıt edilmelidir.<br />

f) Bir hayvana normal koşullarda verilen veteriner ilaçlarının son<br />

uygulandığı tarih ile bu hayvanlardan <strong>organik</strong> ürün elde edilme tarihi<br />

arasındaki süre, yani ilacın tanımlanmış yasal arınma süresi <strong>organik</strong><br />

yetiştiricilikte, konvansiyonel yetiştiricilikteki uygulamanın iki katı veya<br />

yasal arınma süresi belirtilmemiş hallerde ise 48 saat olmalıdır.<br />

g) Aşı uygulamaları, parazit tedavisi veya ülkemizce zorunlu olarak<br />

belirlenen hayvan hastalık ve zararlıları ile mücadele programları haricinde,<br />

bir hayvanın veya hayvan grubunun bir yıl içerisinde ikiden fazla kimyasal<br />

sentezlenmiş veteriner tıbbi müstahzarlar veya antibiyotiklerin uygulanması<br />

halinde, söz konusu hayvanlar veya bu hayvanlardan elde edilen ürünler<br />

<strong>organik</strong> ürün olarak satılamaz ve yetkilendirilmiş kuruluşun izni ile yeniden<br />

geçiş sürecine alınır.<br />

75


h) Ülkesel zorunlu mücadele programları dışında işletmenin bulunduğu alanda<br />

ihbari mecburi bulaşıcı ve salgın bir hastalığın ortaya çıkması halinde,<br />

8/5/1986 tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu ve diğer<br />

ilgili mevzuat hükümlerine uyulur ve bağışıklık sağlayan veteriner biyolojik<br />

maddeleri kullanılabilir.<br />

Yetiştiricilik uygulamaları, barınak ve bakım şartlan<br />

Madde 18 - Organik hayvansal üretimde yetiştiricilik uygulamaları, barınak<br />

ve bakım şartları aşağıda belirtilmiştir:<br />

a) Koyunlarda kuyruk kesme amacı ile elastik bant takılması, kuyruk kesme,<br />

diş kesme, gaga kesme ve boynuz köreltme uygulamaları <strong>organik</strong> yetiştiricilikte<br />

sistematik olarak uygulanamaz. Yolma gibi yöntemler uygulanmaz. Bu<br />

uygulamaların bir kısmına genç hayvanlarda boynuz köreltme uygulamasında<br />

olduğu gibi güvenlik, hayvan sağlığı, rahatlığı ve hijyen için<br />

yetkilendirilmiş kuruluş tarafından izin verilebilir. Bu tür uygulamalar ve<br />

ürün kalitesini artırmaya yönelik fiziksel kastrasyon uygulamaları, hayvanlar<br />

en uygun yaşta iken uzman kişiler tarafından hayvanlara acı çektirmeden<br />

yerine getirilmelidir.<br />

b) Hayvanların bağlı olarak tutulması yasaktır. Ancak, yetkilendirilmiş<br />

kuruluş tarafından hayvanların güvenliği ve refahı için, müteşebbisçe<br />

zorunluluğunun ortaya konulması koşulu ile hayvanların sınırlı bir süre için<br />

bağlanmasına izin verilebilir.<br />

c) 10 baş veya daha az sayıdaki büyükbaş hayvan gruplarında, davranış<br />

ihtiyaçlarına uygun olarak grup içerisinde tutmak mümkün değilse, haftada<br />

en az iki kez otlatma alanlarına ve açık barınak alanlarına veya egzersiz alanlarına<br />

ulaşmalarını sağlamak koşulu ve yetkilendirilmiş kuruluşun onayı ile<br />

bağlanabilirler.<br />

d) Hayvanların gruplar halinde yetiştirilmeleri durumunda grubun<br />

büyüklüğü; hayvan türünün gelişim evrelerine ve davranış biçimlerine bağlı<br />

olup, bir uzman görüşü ışığında yetkilendirilmiş kuruluşça belirlenir.<br />

Hayvanların, kansızlığı teşvik edecek koşullarda tutulması veya rasyonlarm<br />

kullanılması yasaktır.<br />

e) Hayvan barınakları, sıhhi bir yapı malzemesinden inşa edilmeli,<br />

barınaklarının koşulları hayvanların biyolojik ve ırk ihtiyaçlarını<br />

karşılamalıdır. Hayvanlar yem ve suya kolayca erişebilmelidirler. Binaların<br />

yalıtımı, ısınması ve havalandırılması; hava akımını, toz seviyesini, ısıyı,<br />

76


nispi nemi ve gaz konsantrasyonunu hayvanlara zarar vermeyecek sınırlar<br />

içerisinde tutacak şekilde olmalıdır. Barınaklar; bol miktarda doğal<br />

havalandırma ve ışık girişine izin vermelidir.<br />

f) Serbest gezinti alanları, açık hava gezinti alanları veya açık barınak<br />

alanları; yerel hava koşullarına ve ilgili türe bağlı olarak yağmura, rüzgara,<br />

güneşe ve aşırı sıcaklığa karşı yeterli korunma sağlamalıdır.<br />

g) Barınaklar hayvanlara rahatça ve doğal olarak durabilecekleri, kolayca<br />

yatabilecekleri, dönebilecekleri, kendilerini temizleyebilecekleri, tüm doğal<br />

pozisyonları alabilecekleri ve gerinme ve kanat çırpma gibi tüm doğal<br />

hareketleri yapabilecekleri yeterli büyüklükte yer sağlayacak şekilde<br />

olmalıdır.<br />

h) Kapalı barınakların ve açık gezinti alanlarının asgari alanları ve farklı<br />

hayvan türleri ve kategorileri için diğer barınak özellikleri bu Yönetmeliğin<br />

Ek-6'smda belirtilen kriterlere uygun olmalıdır.<br />

ı) İklim koşullarının hayvanların açık havada yaşamalarına imkan verdiği<br />

bölgelerde hayvan barınaklarının yapılması zorunlu değildir.<br />

j) İşletmede kokuyu azaltmak, böcek ve kemirgenlerle mücadele amacıyla,<br />

dışkı, idrar ve dökülmüş veya dağılmış gıdalar ortamdan uzaklaştırılmalıdır.<br />

Bütün bu tedbirlere rağmen böceklerin ve diğer kemirgenlerin hayvan<br />

barınaklarından ve diğer tesislerden uzaklaştırılamaması durumunda,<br />

yalnızca bu Yönetmeliğin Ek-1 (B) bölümünün B.6 kısmında verilen<br />

girdiler kullanılır.<br />

k) Tüm memeliler, otlak veya açık hava egzersiz alanlarına veya açık bir<br />

barınak alanına ulaşabilmelidir ve hayvanların psikolojik koşulları, hava<br />

koşulları ve arazinin durumu izin verdiği sürece hayvanlar bu yerleri kullanabilmelidir.<br />

Otoburlar, koşullar elverdiği sürece otlaklara ulaşabilmelidir.<br />

1) Otobur hayvanların otlama dönemlerinde meralara erişebilmeleri halinde<br />

ve kış barınaklarının hayvanlara hareket serbestisi vermesi durumunda, kış<br />

aylarında hayvanlara açık gezinti alanları ve açık alanlar sağlanması<br />

zorunluluğu kaldırılabilir. Ancak; Bir yıldan yaşlı boğalar, meralara, açık<br />

gezinti alanlarına ve açık alanlara erişebilmelidirler. Besinin son döneminde<br />

büyükbaşlar, domuzlar ve küçükbaşlar, yaşam sürelerinin 1/5'ini geçmemesi<br />

kaydıyla ve her durumda yetkilendirilmiş kuruluşun belirleyeceği süre kadar<br />

kapalı alanlarda kalabilirler.<br />

77


m) Hayvan barınaklarının zemini düzgün olmalı fakat kaygan olmamalıdır.<br />

Toplam zemin alanının asgari yarısı, sert ve düz olmalıdır.<br />

n) Altlık; sap-saman veya diğer uygun doğal maddeden oluşmalıdır. Altlık<br />

olarak kullanılan materyal, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da gübre olarak kullanılmasına izin<br />

verilen her türlü mineral madde ile iyileştirilebilir ve güçlendirilebilir.<br />

0) Buzağılar 1 haftalık yaştan sonra bireysel bölmelerde tutulmamalıdır.<br />

p) Kanatlılar açık yetiştirme koşullarında yetiştirilmelidir ve kafeslerde<br />

tutulmamalıdırlar. Su kanatlıları iklim şartlarının elverdiği sürece hayvanın<br />

rahatlığı veya hijyen şartları nedeniyle akarsulara, gölet veya göllere<br />

erişebilmelidirler.<br />

r) Kümeslerde aşağıdaki asgari şartları karşılamalıdır;<br />

1) Zeminin asgari üçte biri, parçalı veya ızgaralı yapıda değil, düz bir yapıda<br />

olmalı ve sap-saman, talaş, kum veya kısa çim gibi maddelerle kaplı<br />

olmalıdır.<br />

2) Yumurta tavuğu kümeslerinde zeminin yarıdan fazlası dışkı toplanmasına<br />

elverişli olmalıdır.<br />

3) Kanatlı grubunun ve kanatlının büyüklüğü ile orantılı büyüklükte tünek<br />

bulunmalıdır. Bu konudaki standartlar bu Yönetmeliğin Ek-6 (B) bölümüne<br />

uygun olmalıdır.<br />

4) Kanatlının büyüklüğüne göre giriş/çıkış delikleri olmalı ve bu delikler<br />

kanatlı barınağının her 100 m 'si için asgari toplam 4 m uzunlukta olmalıdır.<br />

5) Her kanatlı barınağında aşağıdakilerden fazla hayvan barındırılmamalıdır;<br />

4800 adet etlik piliç, 3000 adet yumurta tavuğu, 5200 adet afrika tavuğu,<br />

4000 adet dişi muskovi veya pekin ördeği, 3200 adet erkek muskovi veya<br />

pekin ördeği veya diğer ördekler, 2500 adet et horozu, kaz veya hindi,<br />

6) Et üretimine yönelik kanatlı barınaklarının her birinin toplam kullanılabilir<br />

alanı 1600 m 2 'yi aşmamalıdır.<br />

s) Yumurta tavuklarında doğal ışık ile suni ışıklandırmanın toplamı günde 16<br />

saati geçemez. Suni ışıklandırma olmadan asgari sekiz saat dinlenme süresi<br />

uygulanır.<br />

78


t) Kanatlılar iklim koşullarının elverdiği durumlarda açık hava barınaklarına<br />

ulaşabilmeli ve mümkün olduğunca bu durum yaşamlarının asgari 1/3'ünde<br />

uygulanmalıdır. Bu açık hava barınakları çoğunlukla bitki örtüsü ile kaplanmalı,<br />

koruyucu tesisler bulunmalı ve hayvanların yeterli sayıda suluk ve<br />

yemliklere erişmelerine imkân vermelidir.<br />

u) Sağlık nedenleriyle, iki yetiştirme dönemi arasında kümesler boş<br />

bırakılmalı, bu süre içerisinde binalar ve tesisat temizlenmeli ve dezenfekte<br />

edilmelidir. Ayrıca, her kanatlı grubunun yetiştirilmesi tamamlandığında<br />

gezinti alanları sağlık nedeniyle boş bırakılarak, bitki örtüsünün yeniden<br />

gelişmesine imkan verilmelidir. Yetkilendirilmiş kuruluşlar, barınakların bo§<br />

bırakılması gereken dönemleri belirlerler. Bu gereklilik barınaklarda<br />

tutulmayan ve gün boyunca serbestçe gezinen küçük miktarlardaki<br />

Kanatlılara uygulanmaz.<br />

v) Kanatlılarda asgari kesim yaşları aşağıda belirtilmiştir.<br />

Tavuklar<br />

Et horozları<br />

Pekin ördeği<br />

Dişi muskovi ördeği<br />

Erkek muskovi ördeği<br />

Yaban ördeği<br />

Afrika tavuğu<br />

Hindi ve kaz<br />

81 günlük,<br />

150 günlük,<br />

49 günlük,<br />

70 günlük,<br />

84 günlük,<br />

92 günlük,<br />

94 günlük,<br />

140 günlük.<br />

Nakliye ve kesim<br />

Madde 19 - Organik hayvan nakliyesi ve kesim kuralları aşağıda<br />

belirtilmiştir.<br />

a) Hayvanların nakliyesinde uyulması gereken kurallar;<br />

1) Hayvanların nakilleri stressiz ve kısa zamanda gerçekleştirilecek şekilde<br />

yapılır.<br />

2) Yükleme ve boşaltma işlemleri dikkatlice ve hayvanları zorlamak<br />

amacıyla herhangi bir alet kullanılmadan gerçekleştirilmelidir. Nakliye<br />

öncesi ve esnasında herhangi bir yatıştırıcı ilâç kullanılamaz.<br />

79


3) Kara taşımacılığında 8 saatte bir yemleme, sulama ve dinlendirme için<br />

mola verilir.<br />

4) Yurt içi ve yurt dışı her türlü hayvan nakillerinde 3285 sayılı Hayvan<br />

Sağlığı ve Zabıtası Kanunu ve diğer ilgili mevzuat uygulanır.<br />

b) Kasaplık hayvanlara kesim esnasında stres yaratmayacak şekilde<br />

davranılır. Mümkün olan durumlarda ayrı mezbaha, kesimhane ve kombinalar<br />

kullanılır. Mümkün olmayan durumlarda ise konvansiyonel olarak<br />

yetiştirilmiş hayvanların kesiminden sonra, mezbaha, kesimhane ve kombinalar<br />

bu Yönetmeliğin Ek-8'inde verilen maddeler ile temizlendikten sonra,<br />

<strong>organik</strong> hayvanların kesimi yapılır.<br />

Hayvan gübresi<br />

Madde 20 - Organik hayvan gübresi kullanma, bulundurma ve koruma<br />

kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Organik bitkisel üretim yapılacak alanlarda, arazi üzerine uygulanacak<br />

toplam gübre miktarı, tek ürün için yılda hektar başına 170 kg saf azotu<br />

geçemez. Söz konusu miktara göre bu Yönetmeliğin Ek-5'inde yer alan<br />

tabloda maksimum hayvan sayısı belirlenmiştir.<br />

b) Organik üretim yapan işletmeler <strong>organik</strong> üretim fazlası gübrelerini<br />

dağıtmak amacıyla bu Yönetmelik hükümlerine göre üretim yapan diğer<br />

müteşebbislerle işbirliğine gidebilirler. İşbirliği içerisinde kullanılan <strong>tarım</strong>sal<br />

alanda yılda hektar başına azami 170 kg saf azot miktarının gübreden<br />

sağlanan kısmı hesaplanmalıdır.<br />

c) Hayvansal gübrelerin depolama yerleri; doğrudan akıntı ile veya sızıntı ile<br />

toprak veya suyun kirlenmesini önleyecek özellikte olmalıdır.<br />

d) Müteşebbisin, yetkilendirilmiş kuruluş ile yapacağı sözleşmede, hayvan<br />

gübresinin depolanması için yapılan tesislerin yeri ve tarifi, hayvan<br />

gübresinin yayılmasına ilişkin plan, hayvan gübresinin yayılmasına ilişkin<br />

diğer işletmelerle yapılan yazışmalar yer almalıdır.<br />

Organik an yetiştiriciliği<br />

Madde 21 - Organik arı yetiştiriciliği kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Organik arı yetiştiriciliği yapılacak alan, kovanlardan itibaren uçuş<br />

yarıçapı 3 km. olmak zorundadır. Bu alanda ve aynı zamanda <strong>organik</strong> ve<br />

konvansiyonel arıcılık birlikte yapılamaz.<br />

80


) Arıcılık ürünleri, bu Yönetmelik hükümlerinin asgari bir yıl uygulanması<br />

kaydıyla <strong>organik</strong> ürün olarak pazarlanabilir.<br />

c) Irk seçiminde, arıların yerel koşullara adapte olabilme kapasitesi,<br />

dayanıklıkları ve hastalıklara karşı dirençleri göz önüne alınmalıdır. Apis<br />

mellifera türünün ırkları ve yerel ekotipleri tercih edilmelidir.<br />

d) Kapasite artırımı, kolonilerin bölünmesi veya <strong>organik</strong> arıcılık yapan diğer<br />

işletmelerden oğul veya kovan alınabilir.<br />

e) Yetkilendirilmiş kuruluşdan önceden izin alınması kaydıyla, işletmenin<br />

sahip olduğu konvansiyonel arı kolonileri, <strong>organik</strong> arıcılığa geçiş amacı ile<br />

kullanılabilir.<br />

f) Bu Yönetmelik hükümlerine göre üretim yapmayan arıcılardan sağlanan<br />

arı oğulları, bir yıllık geçiş süreci içerisinde kullanılabilir.<br />

g) Sağlık veya felaket nedenleriyle yüksek hayvan ölümlerinin olması durumunda<br />

ve bu Yönetmelik hükümlerine uygun kovanların mevcut olmaması<br />

halinde, geçiş sürecine tabi olmaları kaydıyla, yetkilendirilmiş kuruluş<br />

tarafından kovanların yeniden oluşturulmasına izin verilebilir.<br />

h) Kolonilerin yenilenmesi amacıyla, bu Yönetmelik hükümlerine uygun<br />

olmayan, yılda % 10 oranında ana arı ve erkek arı, <strong>organik</strong> üretim yapılan<br />

kovanlara yerleştirilmeleri kaydıyla, <strong>organik</strong> üretim yapılan birimlere<br />

alınabilir. Bu durumda geçiş süreci uygulanmaz.<br />

ı) Kovanların yerleşimi aşağıdaki hususlara uygun olmalıdır;<br />

1) Arılar için yeterli miktarda doğal nektar, balözü ve polen kaynağı<br />

bulunmalı ve suya erişim imkânı olmalıdır.<br />

2) Üretim bölgesinin 3 km yarıçapı içerisinde bulunan nektar ve polen<br />

kaynakları, <strong>organik</strong> olarak üretilen ürünlerden veya doğal bitki örtüsünden<br />

oluşmalıdır.<br />

j) Üretim sezonu sonunda arıların kışı geçirebilmesi için kovanlarda yeterli<br />

miktarda bal ve polen bırakılmalıdır.<br />

k) İlkbahar döneminde arı kolonilerinin beslenmesinde <strong>organik</strong> bal kullanılır.<br />

İklim koşullarının balın kristalleşmesini hızlandırdığı durumlarda, beslemede<br />

<strong>organik</strong> metotla üretilen bal yerine <strong>organik</strong> metodlarla üretilen şeker şurubu<br />

81


veya <strong>organik</strong> şeker melası kullanılmasına yetkili kuruluş tarafından izin<br />

verilebilir. Besleme ile ilgili olarak kayıtlara, ürünün tipi, uygulama tarihi,<br />

miktarı ve kullanıldığı kovanlara dair bilgiler yazılır. Besleme işlemi son bal<br />

hasadı ile müteakip nektar veya balözü döneminden önceki 15 gün arasında<br />

yapılır.<br />

1) Arıcılıkta hastalıkların önlenmesi için;<br />

1) Dayanıklı uygun ırklar seçilmelidir.<br />

2) Ana arıların düzenli olarak yenilenmesi, her hangi bir anomali tespiti için<br />

kovanların sistematik olarak kontrolü, kovanlardaki erkek yavru arıların<br />

kontrolü, düzenli aralıklarla malzeme ve teçhizatın dezenfekte edilmesi,<br />

kirlenmiş maddeler veya kaynaklarının imha edilmesi, balmumunun düzenli<br />

olarak yenilenmesi ve kovanlarda yeterli miktarda polen ve bal bırakılması<br />

gibi hastalıklara karşı direnç artırıcı ve enfeksiyon önleyici pratiklerin<br />

yapılması gerekir.<br />

m) Koruyucu önlemlere rağmen, koloniler hastalanır veya zarar görürse,<br />

derhal tedaviye alınmalı ve gerekirse koloniler ayrı kovanlarda izole<br />

edilmelidir. Bu Yönetmeliğe uygun arıcılıkta kullanılacak veteriner ilaçları<br />

aşağıdaki prensiplere uygun olmalıdır;<br />

1) İlaçlar Türk İlaç Kodeksine uygun olmalıdır.<br />

2) Tedavi edici etkilerinin öngörülen tedaviye uygun olması kaydıyla<br />

kimyasal bileşimli ilaçlar yerine fitoterapik ve homeopatik tedavi yöntemleri<br />

kullanılmalıdır.<br />

3) Yukarıda bahsedilen ürünlerin kullanımı, kolonileri tehdit eden hastalık<br />

veya istilacıların yok edilmesinde etkili olmaması durumunda, yetkilendirilmiş<br />

kuruluşun sorumluluğunda, kimyasal bileşimli ilaçlar kullanılabilir.<br />

Ancak koruyucu amaçlı kimyasal bileşimli ilaçların kullanımı yasaktır.<br />

4) Arı zararlısı Varroa için; formik asit, laktik asit, asetik asit, oksalik asit ve<br />

mentol, timol, okaliptol veya kafur kullanılabilir.<br />

n) Tedavi, kimyasal bileşimli ilaçlar ile yapılırsa, bu dönem içerisinde tedavi<br />

altındaki koloniler izole edilmiş bir bölgeye alınır, tedavi sonrası kovanlardaki<br />

balmumları alınır ve yerine <strong>organik</strong> balmumu veya boş çerçeve konulur.<br />

Bu kolonilere bir yıllık geçiş süreci uygulanır.<br />

82


0) Veteriner ilaçlarının uygulandığı zamanlar; aktif farmakolojik madde de<br />

dahil ürünün tipi, konulan teşhis, dozu, uygulama şekli, tedavi süresi ve<br />

ilacın yarılanma süresi açıkça kaydedilmeli ve ürünler <strong>organik</strong> ürün olarak<br />

pazarlanmadan önce yetkilendirilmiş kuruluşa bilgi verilmelidir.<br />

p) Organik arıcılıkta bakım, idare pratikleri ve kayıtları aşağıdaki gibidir;<br />

1) Arıcılık ürünlerinin hasat edilmesi esnasında petekler içerisindeki arıların<br />

yok edilmesi yasaktır.<br />

2) Ana arının kanatlarını kesmek gibi işlemler yasaktır. Ana arıların değiştirilmesi<br />

esnasında eski ana arının öldürülmesine izin verilir. Yalnızca Varroa<br />

bulaşan erkek yavru arıların yok edilmesine izin verilir.<br />

3) Bal hasadında kimyasal sentetik sinek kovucu maddelerin kullanılması<br />

yasaktır.<br />

4) Kovanların yerleştirildikleri alanlar kovan bilgileri ile birlikte kaydedilmelidir.<br />

Kovanlar bulundukları yerden başka yere yetkilendirilmiş kuruluş<br />

bilgisi dahilinde taşınabilir.<br />

5) Arıcılık ürünlerinin üretimi, hasadı, işlenmesi ve depolanması esnasında<br />

kolonilere uygulanan koruyucu önlemler ve tedaviler kayıt edilmelidir.<br />

r) Arıcılıkta kullanılacak materyallerin ve kovanların özellikleri;<br />

1) Kovanlar çevreye ve arıcılık ürünlerine risk getirmeyen doğal malzemelerden<br />

yapılmalıdır.<br />

2) Kovanlar kimyasal boyalarla boyanamaz.<br />

3) Yeni çerçeve için balmumu <strong>organik</strong> üretim yapan birimlerden<br />

sağlanmalıdır. Arıcılığa yeni başlandığında veya geçiş sürecinde <strong>organik</strong><br />

olarak üretilen balmumunun pazarda mevcut olmaması durumunda, <strong>organik</strong><br />

üretim biriminden alınmayan balmumunun kullanılmasına, analizlere<br />

dayanarak yetkilendirilmiş kuruluş tarafından izin verilir.<br />

4) Üzerinde yavrulu gözler bulunan çerçevelerden bal sağımı yapılamaz.<br />

5) Çerçeve, kovan, petek gibi malzemeleri zararlılardan korumak amacıyla<br />

yalnızca bu Yönetmeliğin Ek-8'indeki ürünlerin kullanılmasına izin verilir.<br />

Buhar veya doğrudan alev gibi fiziki uygulamalara da izin verilir.<br />

83


6) Arıcılıkta kullanılan malzemelerin, binaların, teçhizatın ve kapların veya<br />

ürünlerin temizlenmesinde ve taşınmasında yalnızca bu Yönetmeliğin<br />

Ek-8'indeki maddeler kullanılabilir. Arıların taşınması sırasında hayvanlara<br />

stres yaratmaktan kaçınılır.<br />

7) Karantina tedbirleri uygulanan ve uçakla ilaçlama yapılan alanlarda<br />

<strong>organik</strong> arıcılık yapılamaz.<br />

8) Kovanların taşınması, depolanması, pazarlanmasmda ve <strong>organik</strong> arı<br />

ürünlerinin, üretilmesi, işlenmesi, taşınması, ambalajlanması, etiketlenmesi,<br />

depolanması ve pazarlanmasmda bu Yönetmeliğin ikinci Kısım, Dördüncü<br />

Bölüm hükümleri uygulanır.<br />

Organik Su Ürünleri Üretiminde Genel Kurallar<br />

Madde 22 - Organik su ürünleri üretiminin genel kuralları aşağıda<br />

belirtilmiştir.<br />

a) Yetiştiriciliğin gerçekleştirileceği suyun özellikleri, müteşebbis veya<br />

yetkilendirilmiş kuruluş tarafından analiz ettirilerek uygunluğu yetkilendirilmiş<br />

kuruluşça onaylanır. Kirlenme varsa, sorun giderilmeden su ürünleri<br />

üretimi yapılamaz.<br />

b) Yetiştiricilik birimi, önemli bir kirlilik kaynağı olan yerleşim yerinde veya<br />

akarsu yatağında olmamalıdır. İşletmede kullanılacak suyun, alındığı<br />

kaynağındaki ekolojik denge bozulmamalıdır. Havuz tipi balık çiftliklerinde<br />

üretim alanının en az %5'i üzerinde müdahale olmaksızın doğal bitki<br />

örtüsünün gelişimine imkan verilir.<br />

c) Bakanlıktan aldığı izinle yetkilendirilmiş kuruluş ile sözleşme yapan<br />

müteşebbis geçiş sürecine alınır. Su ürünleri üretiminde geçiş süreci<br />

organizmanın türüne, dikkate alınan hayat döngüsüne veya üreme süresine,<br />

yetiştiricilik tekniği, su özellikleri ve tesisin yapıldığı yerin geçmişte<br />

kullanımına göre yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kararlaştırılır. Geçiş<br />

süreci konvansiyonel üretimden gelen materyaller için yaşam süresinin en az<br />

2/3'ü kadardır.<br />

d) Su ürünleri üretimi, çevre korumaya uygun olmalı, atıklar çevreye zarar<br />

vermemeli, biyolojik çeşitlilik teşvik edilmeli, tür ve alt türlerin seçiminde<br />

kapasiteler ve yerel koşullara uyum göz önüne alınmalı, su yapısının<br />

korunması için bütün tedbirler alınmalıdır. Üretim alanından doğaya<br />

kaçışları ve doğadan üretim alanlarına girişleri engelleyici tedbirler<br />

84


alınmalıdır. Üretim alanlarını yırtıcı kuşlar ve diğer hayvan türlerinden<br />

korurken yağmacı hayvanlara fiziksel olarak zarar vermeyen tedbirler<br />

alınmalıdır. Üretimde kullanılan ekipmanlar, boyalar <strong>organik</strong> üretim<br />

prensiplerine uygun seçilmelidir. Canlıya zarar vermemek koşuluyla<br />

markalama yapılabilir.<br />

e) Yetiştiricilik tesislerinde, üretim faaliyetlerinin tümü yetkilendirilmiş<br />

kuruluşun kontrolünde gerçekleştirilir.<br />

f) Su canlıları <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kurallarına uygun olarak üretilmeli, beslemede<br />

<strong>organik</strong> olarak üretilmiş yem ve yem katkı maddeleri kullanılmalıdır.<br />

Yemler, gelişimin çeşitli evrelerindeki canlıların beslenme gereksinimlerini<br />

karşılarken doğal lezzeti bozmamalıdır. Hayvansal orijinli kan unu, kemik<br />

unu gibi sentetik kimyasal muamele görmüş yemler kullanılamaz. Üreticinin<br />

yem maddelerinin tamamını <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>dan sağlayamaması halinde,<br />

konvansiyonel yemin oranı % 20'yi geçmemek üzere ve belirli sürede<br />

yetkilendirilmiş kuruluş kontrolünde kullanımına izin verilir. Balıketine renk<br />

verici sentetik maddeler ile doğal olmayan yöntemler kullanılamaz.<br />

g) Su ürünlerinin beslenme gereksinimlerini temin etmek için, bazı besin<br />

ilaveleri kullanılması gerektiğinde, vitamin ve mineraller yetkilendirilmiş<br />

kuruluşça verilecek izne göre kullanılabilir. Yaş yemlerin kullanılmasına izin<br />

verilmez.<br />

h) Yem katkı maddeleri bu Yönetmeliğin Ek-7' sinde verilenlerdir. Yem ve<br />

diğer besin maddeleri genetik yapısı değiştirilerek elde edilmiş yada kısmi<br />

olarak bunlardan türetilmiş ürünleri, katkıları ve tamamlayıcı maddeleri<br />

içeremez.<br />

ı) Balık yemlerinin bulunduğu alan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kurallarına uygun<br />

olmalıdır. Siloda muhafaza edilen yemlerde <strong>organik</strong> olarak üretilmiş, bu<br />

Yönetmeliğin Ek-7'sinde belirtilmiş olan koruyucu ve katkılar kullanılabilir.<br />

j) Üretimi ve büyümeyi teşvik edici sentetik maddelerin kullanımı yasaktır.<br />

Ancak; yetiştiriciliği yapılan aynı canlı türünden alınmak koşuluyla, balık<br />

yetiştiriciliğinde hipofız enjeksiyonu yetkilendirilmiş kuruluşun izni ile<br />

yapılabilir.<br />

k) Doğal olarak hastalığa dayanıklı tür ve alt türlerin seçimine dikkat<br />

edilmelidir. Nesli tehlike altında olan türler tercih edilebilir.<br />

85


1) Stok yoğunluğu yetiştiriciliği yapılacak türlere göre yetkilendirilmiş<br />

kuruluşlarca belirlenir.<br />

m) Yetiştirme şartları balıkların türler itibariyle doğal davranışlarına imkan<br />

vermelidir. Nakliye aşamasında, olumsuz iklim şartlarında ve kuluçkahaneler<br />

haricinde sıvı oksijen kullanımı yasaktır.<br />

n) Organik su ürünleri yetiştiriciliğinde, hayvanların genetik yapısı değiştirilemez.<br />

Genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve bunlardan üretilmiş<br />

ürünler girdi olarak kullanılamaz.<br />

o) Bazı üretim tiplerinin tabiatında olan hususi müdahaleler dışında uygulanan<br />

büyümeyi arttırıcı ve üreme devrelerini değiştiren maddeler<br />

kullanılamaz. Ancak, canlının sağlığını, dengesini ve davranışlarını<br />

etkilememek koşuluyla fotoperiyot uygulaması ile sıcaklık azaltması veya<br />

artırılması şeklindeki uygulamalar yetkilendirilmiş kuruluşun izniyle<br />

gerçekleştirilir. Fotoperiyot, türün doğal yaşam sahası için bir yıldaki en<br />

uzun doğal gün-ışığı uzunluğundan daha uzun olamaz.<br />

p) Organik su ürünleri yetiştiriciliği yapan tüm işletmeler güncel ve<br />

muntazam kayıtları tutar.<br />

r) Organik olarak üretilen balıkların yakalanması, boylanması ve kesimi<br />

esnasında aşırı stres oluşturmayacak yöntemler uygulanır.<br />

s) Yetiştiricilik ünitesinde mevcut anaçların en az % 20' si her yıl yenilenir.<br />

t) Uygun durumlarda polikültür tercih edilecektir. Kültürü yapılan her bir<br />

türün doğal ihtiyaçları karşılanır.<br />

u) Ürün satımından önceki 3 ay kadar süre içinde ilaç verilmiş ise, her türlü<br />

balık eti ve yumurtası ile su canlısı veya bunlardan elde edilen ürünler<br />

<strong>organik</strong> ürün olarak satılamaz. Omurgasız organizmalarda geleneksel<br />

ilaçların kullanımına müsaade edilmez. Tedavi edici etkisinin bulunması ve<br />

tedavi koşullarına uygun olması kaydıyla kimyasal bileşimli ilaç uygulamaları<br />

yerine bitkisel ilaçlar veya homeopat ürünler kullanılabilir.<br />

86


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM<br />

Organik Ürünlerin İşlenmesi, Ambalajlanması,<br />

Etiketlenmesi, Depolanması, Taşınması ve Pazarlanması<br />

Organik Ürünlerin İşlenmesi ve Ambalajlanması<br />

Madde 23 - Organik ürünlerin işlenmesi ve ambalajlanması kuralları aşağıda<br />

belirtilmiştir.<br />

a) Organik ürünün işlenmesi esnasında, <strong>organik</strong> ürünün bu Yönetmeliğe<br />

uygun olmayan ürünlerle karışma yada bulaşmasını önleyecek ve ürünün<br />

<strong>organik</strong> niteliğini koruyacak gerekli tedbirler alınır.<br />

b) Organik ürünün işlenmesi esnasında, yalnız bu Yönetmeliğin Ek-2' sinde<br />

belirtilen gıda bileşenleri kullanılır.<br />

c) İyonik radyasyon-ışmlama yöntemi uygulanmaz.<br />

d) Organik ürün genetik yapısı değiştirilmiş organizma veya bu organizmalardan<br />

elde edilen ürünler kullanılmadan üretilmiş olmalıdır.<br />

e) Organik <strong>tarım</strong> metoduyla üretilen bitkisel, hayvansal ve su ürünleri ile<br />

<strong>organik</strong> ürünler, hammadde, yarı mamul veya mamul madde halinde<br />

ambalajlanırken <strong>organik</strong> ürün niteliği bozulmamalıdır.<br />

Organik ve Geçiş Süreci Ürünlerinin Etiketlenmesi<br />

Madde 24 - Organik ürünlerin etiketlenmesi kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Nihai ürün etiketi üzerinde;<br />

1) Ürünün adı ve sertifika statüsü belirtilmelidir.<br />

2) Ürünün hasat yılı, üretim tarihi, kime ait olduğu ve bu Yönetmeliğe uygun<br />

olarak üretilmiş olduğu belirtilmelidir.<br />

3) Yurt içinde pazarlanan <strong>organik</strong> ürünlerin üzerinde, bu Yönetmeliğin Ek-<br />

3'ünde belirtilen şekilde <strong>organik</strong> ürün logosu kullanılmalıdır.<br />

4) Yetkilendirilmiş kuruluşun adı, kod numarası, sertifika numarası ve logosu<br />

bulunmalıdır.<br />

5) Ürün içindeki maddeler, ağırlıklarının azalış düzenine göre liste halinde<br />

sıralanmalıdır.<br />

6) Ürünün menşei belirtilmelidir.<br />

7) Ürünü üretim yeri, üretim ve son kullanma tarihi belirtilmelidir.<br />

8) İthal edilmiş ürünlerde Türkçe etiket bilgileri yer almalıdır.<br />

b) Ürün etiketinde <strong>organik</strong> kelimesinin kullanılması; ekolojik, biyolojik<br />

kelimelerinin kullanımıyla eşdeğerdir.<br />

87


c) Bu Yönetmelik hükümlerine göre üretilmeyen ürün etiketinde, bu<br />

Yönetmeliğe uygun üretildiği, hazırladığı, işlendiği, ambalajlandığı,<br />

depolandığı ima ve beyan edilemez. Organik olmayan ürünler etiket ve<br />

ambalaj dizaynıyla, <strong>organik</strong> ürün etiket ve ambalaj dizaynını çağrıştıracak<br />

nitelikte ve benzerlikte olamaz. Böyle ürünler için, tüketicide <strong>organik</strong> ürün<br />

izlenimi oluşturacak, haksız rekabete neden olacak, bio, biyo, eco, eko, org<br />

ön ekleri kullanılamaz.<br />

d) Bir ürün aşağıda belirtilen şartları taşıması halinde, <strong>organik</strong> ürün olarak<br />

etiketlenir.<br />

1) Ürünün bu yönetmelik hükümlerine uygun olarak üretilmesi veya ithal<br />

edilmesi halinde,<br />

2) İşlenmiş ürünlerde; ancak aşağıda belirtilen koşulların sağlanması halinde,<br />

ürün içerisinde bulunan <strong>tarım</strong>sal orjinli ürün veya türevlerin minimum % 95'i<br />

bu yönetmelik hükümlerine göre üretilmiş veya ithal edilmiş olmalıdır.<br />

Ürün içeriğinde bulunan <strong>organik</strong> olarak üretilmeyen <strong>tarım</strong>sal kaynaklı diğer<br />

maddeler bu Yönetmeliğin Ek-2 (C) bölümünde yer almış olmalıdır.<br />

Ürün, <strong>tarım</strong>sal kaynaklı olmayan gıda maddelerini kullanmayı gerektiriyorsa<br />

yalnızca bu Yönetmeliğin Ek-2 (A) bölümünde listelenen <strong>tarım</strong>sal kaynaklı<br />

olmayan gıda katkı maddelerini içermelidir.<br />

Tarımsal orjinli ürün veya türevlerinin işlem görmesi gerekiyorsa bu<br />

Yönetmeliğin Ek- (B) bölümünde listelenen ürünlerle işlem görmüş olması<br />

gereklidir.<br />

e) Bir geçiş ürünü; ancak aşağıda belirtilen şartları taşıması halinde, geçiş<br />

dönemi ürünü olarak etiketlenir:<br />

1) Bu Yönetmelik hükümlerine göre geçiş süreci ürünü olmalıdır.<br />

2) Hasattan önce minimum 12 ay geçiş dönemine uyulmuş olmalıdır.<br />

3) Etiketin üzerinde ürünün, "<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> geçiş süreci ürünüdür." cümlesinde,<br />

"<strong>organik</strong>" ifadesi, "geçiş süreci" ifadesiyle aynı renle, punto ve yazım<br />

tarzında olmalıdır.<br />

t) Minimum %70'i <strong>organik</strong> ürünlerden oluşan işlenmiş ürün etiketinin<br />

aşağıda belirtilen şartları taşıması gereklidir:<br />

1) İçindekiler kısmında <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metoduyla üretildiğinin belirtilebilmesi<br />

için içindeki <strong>tarım</strong>sal orjinli maddelerin veya bunların türevlerinin<br />

88


minimum % 70'i bu Yönetmelik hükümlerine göre üretilmiş veya<br />

yönetmeliğe eşdeğer kurallara uygun uygun olarak üretilmiş ithal <strong>organik</strong><br />

ürün olmalıdır. İçindekiler kısmında <strong>organik</strong> olanlar bilişimlerinin % X<br />

oranıyla birlikte "Organik <strong>tarım</strong> metoduyla üretilmiştir" şeklinde ifade<br />

edilmeli ve bu ifade içindekiler kısmında yer alan diğer maddeler ile aynı<br />

renk, boyut ve yazı tarzında olmalıdır.<br />

2) İşlenmiş ürün içeriğinde bulunan <strong>organik</strong> olarak üretilmeyen <strong>tarım</strong>sal<br />

kaynaklı diğer maddeler bu Yönetmeliğin Ek-2 (C) bölümünde yer almış<br />

olmalıdır.<br />

3) İşlenmiş ürün, yalnızca bu Yönetmeliğin Ek-2 (A) bölümünde listelenen,<br />

<strong>tarım</strong>sal kaynaklı olmayan gıda katkı maddelerini içermelidir.<br />

4) Tarımsal orjinli ürün veya türevleri bu Yönetmeliğin Ek-2 (B) bölümünde<br />

listelenen ürünlerle işlem görmüş olmalıdır.<br />

5) Ürün işleme esnasında iyonik radyasyon kullanılmamalıdır.<br />

6) Ürün, bu yönetmelik hükümlerine göre Bakanlıkça yetkilendirilen kuruluşlar<br />

tarafından kontrolü yapılan müteşebbislerce üretilmiş olmalıdır.<br />

7) Ürün genetiği değiştirilmiş organizma ve/veya bu organizmalardan elde<br />

edilen ürünle kullanılmadan üretilmiş olmalıdır.<br />

8) Geçiş sürecinde üretilen ürünler bu Yönetmelik hükümlerine göre geçiş<br />

süreci ürünü olarak etiketlenmelidir.<br />

Organik Ürünlerin Depolanması<br />

Madde 25 - Organik ürünlerin depolanması kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Organik ürünlerin, depolama alanları, ürünlerin tanınmasına imkân verecek<br />

ve bu Yönetmelikçe uygun bulunmayan başka ürünlerle, maddelerle<br />

karışmaya ya da bulaşmaya meydan vermeyecek biçimde düzenlenmelidir.<br />

Organik ürünlerin depolandığı alanlarda kullanılan yalıtım malzemeleri ve<br />

soğutma ile ilgili ekipmanlar bu amaç gözetilerek seçilmelidir.<br />

b) Ayrı olarak depolamanın mümkün olmadığı durumlarda <strong>organik</strong><br />

ürünlerle konvansiyonel ürünlerin karışması engelleyecek tedbirler alınır ve<br />

bu tedbirlerin yeterliliği yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kontrol edilir.<br />

c) Basınç, sıcaklık ve yetkilendirilmiş kuruluşça uygun görülen gazlarla<br />

kontrol edilebilen koşullarda depolama uygulamaları yapılabilir.<br />

d) Organik ürünlerin depolanması sırasında ürünün <strong>organik</strong> özelliğini<br />

kaybettirecek ilaç ve ilaçlama yönetimi kullanılmaz.<br />

e) Organik ürünlerin depolanmasında sentetik kimyasal maddeler kullanılmaz<br />

ve doğal olmayan uygulamalar yapılmaz; tüm bu işlemler<br />

yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kontrol edilir.<br />

f) Müteşebbis tarafından depolama koşulları ile depolanan <strong>organik</strong> ürünün<br />

giriş ve çıkış miktarları ve tarihine ilişkin kayıtları düzenli olarak tutulur.<br />

89


Yetkilendirilmiş kuruluşa onaylatılır ve çizelgenin bir nüshası müteşebbis<br />

tarafından, diğer nüshası yetkilendirilmiş kuruluş tarafından saklanır.<br />

Organik Ürünlerin Taşınması<br />

Madde 26 - Organik ürünlerin taşınması kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Müteşebbis, <strong>organik</strong> ürünlerin toptancısı ve perakendecileri de dahil olmak<br />

üzere diğer birimlere taşıma sırasında içeriğinde herhangi bir karışmaya<br />

neden olmayacak biçimde uygun paket, konteynır veya kapalı araçlarda<br />

izlenebilirliğini sağlayacak şekilde taşınmasını sağlamakla yükümlüdür.<br />

b) Kontrol sistemine dahil olan iki müteşebbis arasında, kapalı olmayan araç,<br />

konteynır, yada paketlerin bir veya birden daha fazla sayıda nakliye işlemi,<br />

ürün hakkında müteşebbis adı, adres, ürünün adı, etiket bilgileri,<br />

yetkilendirilmiş kuruluşun adı, kod numarası gibi gerekli bilgileri içeren<br />

evraklarla birlikte, gönderici ve alıcı tarafların yetkilisi yada yetkilendirilmiş<br />

kuruluşun bilgisi ve onayı ile olmalıdır.<br />

Organik Ürünlerin Pazarlanması<br />

Madde 27 - Organik ürünlerin pazarlanması kuralları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Organik hammadde ve/veya <strong>organik</strong> işlenmiş ürün olduğu belirten "Ürün<br />

Sertifikasına" sahip olan ve bu Yönetmelik hükümlerince üretilmiş ürünleri<br />

<strong>organik</strong> ürün olarak pazarlanır.<br />

b) Organik ürün ticareti yapan müteşebbis, her bir parti satışı "Ürün<br />

Sertifikası" ile belgelendirmek zorundadır.<br />

c) Organik ürünler, <strong>organik</strong> ürün olduğu açıkça belirtilerek satılır. Organik<br />

ürünlerin, konvansiyonel ürün ile karışması ve <strong>organik</strong> niteliğinin korunması<br />

<strong>organik</strong> ürün satışı yapan müteşebbisin yükümlülüğündedir.<br />

d) İthalatçı ithalat halinde, yetkilendirilmiş kuruluş tarafından istenilen<br />

belgeleri eksiksiz olarak bu kuruluşa verir. Yetkilendirilmiş kuruluş<br />

tarafından yeniden sertifikalandırma yapmak amacıyla aşağıda belirtilen<br />

bilgi ve belgeler istenir. Bunlar;<br />

1) İthalatçının ithalat faaliyetleri; ithalatçının adı, adresi, ürünün geldiği ülke,<br />

ürünlerin ülkeye giriş noktası ve ithal edilen ürünlerin depolanmasında<br />

kullanılacak binaların uygunluğuyla ilgili detaylı açıklama belgeleri,<br />

2) Karşı ülkeden alman ürünün etiketi ve içeriğe dair bütün bilgilerin aslı<br />

veya noter onaylı tercümeleri,<br />

3) İthalat işleminin nasıl gerçekleşeceğini ve ihlal durumunda alınacak<br />

ihtiyati tedbirleri içeren belgeler,<br />

4) İthalatçı tarafından kullanılacak herhangi bir deponun diğer ülkede bulun-<br />

90


ması durumunda, karşı ülkenin yetkilendirilmiş kuruluşu tarafından kontrole<br />

açık olacağını belirten belgeler.<br />

5) İlgili partinin miktarı, orjini ve yapısı, kontrol mekanizmasının detayları,<br />

üretim, işleme, ambalajlama, depolama, nakliye işlemlerinin detayları,<br />

alıcıları, ürün sertifikası, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> müteşebbis sertifikası, ürüne ilişkin<br />

yıllık kontrol raporlarıdır.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından gerek duyulması halinde yukarıdaki bilgi<br />

ve belgelere ek olarak bilgi ve belge istenebilir. Tüm bilgi ve belgeler,<br />

Komite denetimlerinde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir.<br />

e) İthalat veya ihracat yapmak isteyen müteşebbis, yetkilendirilmiş<br />

kuruluştan aldığı Ürün Sertifikası ve ulusal mevzuat hükümleri gereğince<br />

tamamlamakla yükümlü olduğu diğer belgelerle birlikte Bakanlığın ilgili<br />

birimine başvurur.<br />

f) Organik ürünlerin ihracatı, Dış Ticaret Müsteşarlığının "İhracatı Kayda<br />

Bağlı Ürünler Listesi"nde yer alan ürünler için yapılan işlemler tabidir. Bu<br />

nedenle; müteşebbisler, ihracat dokümanlarının bir örneğini Ege İhracatçı<br />

Birliklerine verir. Ege İhracatçı Birlikleri ihracatçı bildirimleri ve verilen<br />

beyanname numaralarını içeren ihracat verilerini her üç ayda bir Komiteye<br />

bildirir.<br />

ÜÇÜNCÜ KISIM<br />

Kontrol ve/veya Sertifîkasyon Sisteminin işleyişi<br />

BÎRÎNCl BÖLÜM<br />

Kontrol Esasları<br />

Kontrol sisteminin özellikleri<br />

Madde 28 - Organik üretimin özelliği, her aşamasının kontrollü olması ve<br />

ürünün sertifikalandırılmasıdır. Bu Yönetmelik hükümlerine göre, ürünün<br />

güvence altına alınmasındaki iki temel unsur, kontrol ve sertifikasyondur.<br />

Kontrol ve sertifîkasyon işlemi, aynı kuruluş tarafından yapılabileceği gibi<br />

ayrı ayrı kurulular tarafında da yapılabilir.<br />

Kontrol yetkisi<br />

Madde 29 - Bakanlık müteşebbis kontrolüne ilişkin yetkisini, yetkilendirilmiş<br />

kuruluşa devredebilir. Kontrol yetkisi verilen kuruluşlar ve kontrolörler<br />

yetkilerini başka bir kurum ve/veya kuruluşa veya kişiye devredemez.<br />

91


İşletme ve müteşebbis kontrolü için gerekli bilgi ve belgeler<br />

Madde 30 - İşletme ve müteşebbis kontrolü için gerekli bilgi ve belgeler<br />

aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Müteşebbisler yaptıkları <strong>organik</strong> faaliyetler ile ilgili her türlü bilgi ve<br />

belgeleri, sözleşmeli olduğu kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya kontrol<br />

kuruluşuna vermekle yükümlüdür. Bu bilgi ve belgeler kuruluş tarafından<br />

kayıt altına alınır. Bu kayıtlar aşağıdaki bilgi ve belgeleri içerir;<br />

1) İşletmenin adı, adresi, kapasite bilgileri, hukuki durumuna ait bilgi ve<br />

belgeler, sözleşme tarihi, imzalanan sözleşme metni, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçişin<br />

başladığı tarih, sözleşme tarihine kadar ki arazi geçmişine ait bilgiler,<br />

2) Faaliyet alanı,<br />

3) İşletmede daha önce uygulanan üretim metodu,<br />

4) İşletmenin ve işletme binalarının planları,<br />

5) Arazi parselleri veya alana dair tüm plan ve krokiler,<br />

6) İşletmenin mevcut makine ve ekipman donanımı,<br />

7) İşletmenin konumu, kullanılan depoların tanımı ve amaca uygunluğu,<br />

8) Ürün münavebe planı,<br />

9) Kullanılacak tüm girdilere ait kayıt defterleri,<br />

10) İşletmenin malları, dışarıdan satın alman malları içeren alım ve satım<br />

defterleri,<br />

11) Ürün çıkış planı, ürünün niteliği, stok durumu, miktarı, ambalajlama<br />

şekli ve materyali,<br />

12) Orman alanlarından ve doğadan ürün toplanması durumunda, alana ait<br />

bütün tanımlamalar, resmi izinler ile alana yapılan tüm teknik müdahaleler,<br />

afetler, karantina tedbirleri gibi bilgilerdir.<br />

b) Müteşebbis, faaliyet alanı ile ilgili bilgileri kapsayan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçiş<br />

ve üretim planları hazırlar.<br />

92


Kontrol işlemi<br />

Madde 31 - Kontrol işlemi; yazılı belgeleri, planları, defterleri, raporları,<br />

kayıtları, arazi, işletme ve depo gibi kritik nokta kontrollerini ve gözlemleri<br />

içermelidir. Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu yılda en<br />

az bir defa haberli veya habersiz olarak işletmeyi yerinde kontrol eder. Bu<br />

amaçla kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu bir kontrol<br />

planı hazırlar ve hazırlanan bu kontrol planı aşağıdaki bilgileri içerir;<br />

1) Müteşebbisin adı ve adresi,<br />

2) Kontrol tarihi,<br />

3) Kontrolün kapsayacağı konular,<br />

4) Kontrolör adıdır.<br />

Müteşebbis tarafından kayıt altına alman bütün <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetleri<br />

kontrol raporları için temel bilgi niteliğindedir.<br />

Kontrol işlemi sırasında kontrolör, bağlı bulunduğu kontrol ve sertifıkasyon<br />

kuruluşu veya kontrol kuruluşunun <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerini içeren kendi<br />

kontrol formlarını doldurur. Kontrolör, yaptığı kontrole dair kontrol<br />

sonuçlarını içeren bir belge düzenleyerek müteşebbise verir ve bu belge<br />

müteşebbisçe saklanır. Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya kontrol<br />

kuruluşu kontrol işlemi sonucunda bir rapor hazırlar. Kontrol raporu,<br />

müteşebbisin bu Yönetmelik hükümlerine göre yapılan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

faaliyetlerinin kontrol sonuçlarını içerir.<br />

İKİNCİ BÖLÜM<br />

Sertifıkasyon Esasları<br />

Sertifıkasyon sisteminin özellikleri<br />

Madde 32 - Sertifıkasyon; bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu<br />

işletmenin, <strong>organik</strong> ürünün ve girdinin geldiği aşamanın belgelendirilmesidir.<br />

Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya sertifıkasyon kuruluşunca;<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> müteşebbis sertifikası ve ürün sertifikası verilir. Sertifikalar,<br />

asgari bu Yönetmeliğin Ek-4'ünde yer alan bilgileri içerecek şekilde düzenlenmelidir.<br />

Düzenlenen sertifikaların icmal listeleri Komiteye gönderilir.<br />

Sertifıkasyon sisteminin özellikleri aşağıda belirtilmiştir;<br />

93


a) Sertifikasyon, Komiteden bu yetkiyi almış gerçek veya tüzel kuruluşlarca<br />

yapılır. Sertifıkasyon işlemi, kontrolü yapan kuruluşça da yapılabilir, ancak<br />

bu işlem için de Komiteden izin ve yetki almak zorundadır. Sertifika yetkisi<br />

verilen kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya sertifıkasyon kuruluşu yetkisini<br />

başka bir kurum veya kuruluşa devredemez.<br />

b) Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya sertifıkasyon kuruluşu bir<br />

sertifıkasyon sistemi oluşturur ve Komiteye sunar. Bu sistemi kontrol ve<br />

sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşunun uyguladığı fiyat<br />

listesi, sertifika belgesi örneği, sertifika çeşitleri, test etme ve sorgulama<br />

metodu, analiz yöntemi ve kullandığı tüm teknikler ve dokümantasyon<br />

sistemi ile ilgili bilgileri kapsar.<br />

c) Sertifikasyon kuruluşu sertifika düzenleyeceği işletmelere ait tüm kontrol<br />

bilgilerini ve raporları kontrolü yapan kuruluştan devralır. Kontrol kuruluşu<br />

bu bilgileri sertifikasyon kuruluşuna vermek zorundadır.<br />

Sertifîkasyonun esasları<br />

Madde 33 - Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu,<br />

bu Yönetmelikte bahsedilen kriterleri ve sertifikasyon esaslarının<br />

uygunluğunu EN 45011 veya ISO 65'e göre sağlamak zorundadır. Kontrol ve<br />

sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu yapılan işin niteliğine<br />

göre kalite sistemini açıklayan bir kalite el kitabı hazırlar.<br />

DÖRDÜNCÜ KISIM<br />

Yetkilendirilmiş Kuruluşlar<br />

BİRİNCİ BÖLÜM<br />

Yetkilendirilmiş Kuruluşların Çalışma Esasları,<br />

Çalışma İzni ve Yaptırımlar<br />

Yetkilendirilmiş Kuruluşların Çalışma Esasları<br />

Madde 34 - Yetkilendirilmiş kuruluşların çalışma esasları şunlardır:<br />

a) Yetkilendirilmiş kuruluşlar; Komiteden çalışma yetkisi almak, çalışma<br />

yetki süreleri dolmadan en az bir ay önce çalışma yetki sürelerinin uzatılması<br />

için başvuru yapmak ve çalışma izinlerinin uzatıldığını belgelemek zorundadırlar.<br />

Yukarıdaki hususlara dikkat etmeyen kuruluşların çalışma izinleri<br />

Komite tarafından yeni izin belgelerini alıncaya kadar durdurulur.<br />

94


) Yetkilendirilmiş kuruluşlar yurt içinde her türlü <strong>organik</strong> ürün ambalajında<br />

ulusal <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> logosunu kullandırmak zorundadırlar.<br />

c) Yetkilendirilmiş kuruluş, bu Yönetmelik hükümlerine göre kontrol sürecini<br />

işletmeden ürün veya girdi sertifikalandırması yapamaz.<br />

d) Yetkilendirilmiş kuruluşlar bu Yönetmelik hükümlerine uymayan üretim<br />

teknikleri ve girdilerin kullanıldığından şüphe duyduğu durumlarda analiz<br />

amaçlı ürün örnekleri alabilir.<br />

e) Tespit ettikleri her türlü aykırılıklar ile uygun gördükleri yaptırım işlemlerini<br />

de içeren karar yazısını, müteşebbisin itirazı var ise yirmi gün<br />

içerisinde, itiraz yok ise yıllık raporlarında Komiteye bildirirler. Ayrıca,<br />

yetkilendirilmiş kuruluş tarafından sistemden çıkarılan müteşebbisler diğer<br />

yetkilendirilmiş kuruluşlara bildirilir. Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından<br />

uygun görülen yaptırımlara itiraz ve şikayet halinde Komite konu ile ilgili<br />

inceleme ve yeni belgeler isteme yetkisine sahiptir. Komite itiraz ve şikayet<br />

ile ilgili bilgi ve belgeleri inceler, nihai kararı verir ve sonucu taraflara iletir.<br />

f) Yetkilendirilmiş kuruluş, bitkisel ve hayvansal ürünler ile su ürünleri<br />

üretimi yapan, orman alanlarından ve doğadan ürün toplayan, ürün işleyen,<br />

ambalajlayan, depolayan, nakleden, pazarlayan, sözleşme yaptığı geçiş<br />

sürecindeki veya bu süreci tamamlamış bütün müteşebbisleri ve<br />

müteşebbislere ait her türlü bilgi ve belgeyi kontrol eder ve kayıt altına alır.<br />

Ayrıntılı rapor hazırlar. Raporlar, faaliyet alanı ile ilgili olarak aşağıdaki<br />

bilgileri içerir.<br />

1) Bu Yönetmeliğin 6' ncı maddesinin (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde<br />

yer alan bilgiler,<br />

2) Üretime dair bütün bilgiler,<br />

3) İşletmeye dair bütün bilgiler, .<br />

4) Kontrollere dair bütün bilgiler,<br />

5) Sertifikasyona dair bütün bilgiler,<br />

6) İhlal ve ihtilaflara dair bütün bilgiler,<br />

7) Gıda siciline dair bütün bilgilerdir.<br />

95


Yetkilendirilmiş Kuruluşlarda Aranan Şartlar<br />

Madde 35 - Yetkilendirilmiş kuruluşlarda aranan şartlar şunlardır:<br />

a) Yetkilendirilmiş kuruluşlar teknik ve idari bakımından görevini yerine<br />

getirebilecek imkânlara sahip olmalıdır. Komite, bu konuda gerekli<br />

incelemelerde bulunmak, tavsiye ve direktif verme yetkisine sahiptir.<br />

Bakanlık tarafından izin verilecek yerli veya yabancı yetkilendirilmiş kuruluşun<br />

Türkiye irtibat bürosu temsilcisinin ve yardımcısının T.C. vatandaşı<br />

olması zorunlu olup, çalışan T.C. vatandaşı personel sayısı, toplam kontrolör<br />

ve diğer personel sayısının 2/3 f<br />

ünden az olamaz.<br />

b) Yetkilendirilmiş kuruluşlar EN 45011 veya ISO 65 veya standartlara göre<br />

alcredite edilmiş olmalıdır.<br />

c) Yetkilendirilmiş kuruluşlar, sürekli irtibat sağlanabilecek her türlü alt<br />

yapıyı oluşturur.<br />

d) Yetkilendirilmiş kuruluşlar, danışmanlık hizmeti veremez.<br />

e) Yetkilendirilmiş kuruluşlar, yöneticilerinin, ortaklarının, kontrolörlerinin<br />

ve çalışanları ile bunların birinci derece yakınlarının <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerini<br />

kontrol edemez ve sertifıkalandıramaz.<br />

f) Yetkilendirilmiş kuruluşun yöneticileri, ortakları, kontrolörleri ve<br />

çalışanları, aynı anda başka bir yetkilendirilmiş kuruluşta görev alamazlar.<br />

Ancak, serbest kontrolörler aynı anda farklı yetkilendirilmiş kuruluş adına<br />

kontrol yapabilirler.<br />

g) Yetkilendirilmiş kuruluşların kontrolörlerinin sayısı, kuruluşun proje<br />

sayısı ve kontrol edilecek alan için yeterli olmalıdır. Bir yıl içersinde<br />

kontrolör için maksimum çalışma süresi 90 kontrol günüdür.<br />

h) Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş kuruluşlardan, yürürlükteki <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> mevzuatlarına uygun faaliyette bulunacaklarına dair noter onaylı bir<br />

taahhütname alınır.<br />

ı) Yetkilendirilmiş kuruluşlar gerekli gördükleri durumlarda en az bir<br />

kontrolör bulundurmak ve komiteden izin almak kaydıyla şubeler açabilir.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluşlar açtığı şubelerince yürütülen tüm faaliyetlerden<br />

sorumludurlar. Şubelerin kapatılması durumunda komite bilgilendirilir.<br />

96


YetMlendirilmiş Kuruluşun Çalışma İzni İçin Başvuru Şekli<br />

Madde 36 - Gerçek veya tüzel kişiler; kontrol veya sertifikasyon veya<br />

kontrol ve sertifikasyon faaliyetlerinde bulunmak için Bakanlığa resmi<br />

olarak müracaat eder. Komite tarafından gerekli incelemeler yapılır ve<br />

müracaat tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde ilgiliye gerekli iznin verilip<br />

verilmeyeceğine dair bilgi verilir. Bakanlıkça izin verilen yetkilendirilmiş<br />

kuruluş bu Yönetmelik çerçevesinde çalışmalarını sürdürür.<br />

Yetkilendirilmiş Kuruluş Çalışma İzni İçin Aranan Şartlar ve İstenilen<br />

Belgeler<br />

Madde 37 - Çalışma izni için istenilen belgeler ve aranan şartlar aşağıda<br />

belirtilmiştir:<br />

a) Yetkilendirilmiş kuruluşların hukuki yapısını belirtir belgeler;<br />

1) Yetkilendirilmiş kuruluş tüzel kişilik ise en az Limited Şirket olmalıdır.<br />

2) Yetkilendirilmiş kuruluş, yabancı bir kuruluşun Türkiye'deki şirketi veya<br />

irtibat bürosu ise; tüm yasal izin prosedürlerini tamamlamış olmalıdır.<br />

3) Gerçek kişi ise iş yeri açma belgesi almalıdır.<br />

b) Yetkilendirilmiş kuruluş yabancı bir kuruluşun Türkiye'deki irtibat<br />

bürosu veya şirketi ise, akreditasyon belgesini müracatta ibraz eder. Yeni<br />

kurulan şirket ise akreditasyon belgesini en geç iki yıl içinde Bakanlığa<br />

göndermelidir. Belirtilen sürede akreditasyon belgesi ibraz edilmez ise<br />

Bakanlık yetkilendirilmiş kuruluşun çalışma iznini, belge Bakanlığa ibraz<br />

edilinceye kadar askıya alır.<br />

c) Yetkilendirilmiş kuruluşların yer ve organizasyon tanımlamalarına dair<br />

belgeler;<br />

1) Adı, yeri, tüm iletişim bilgileri ve var ise logosuna ait belgeler,<br />

2) Kuruluş sahibi, ortakları, çalışanları, kontrolörlerine ait kimlik belgeleri,<br />

3) Kuruluş sahibi, ortakları, çalışanları, kontrolörlerine ait eğitim belgeleri,<br />

4) Çalışanların görev tanımları ve sigorta belgeleri,<br />

5) Yetki sahibi kişilere ait imza sirküleri,<br />

97


6) Yetkilendirilmiş kuruluşun organizasyon semasıdır.<br />

d) Kuruluşun mali yapısına dair belgeler;<br />

1) Sermaye yapısını gösteren belgeler,<br />

2) Vergi türü ve vergi numaralarını da içeren belgelerdir.<br />

e) Kuruluşun çalışma alanı ve çalışma sistemine dair bu Yönetmelikte<br />

belirtilen tüm belgelerdir.<br />

f) Kontrol ve sertifıkasyon yöntemlerini içeren belgeler ve türkçe kalite el<br />

kitabıdır.<br />

Müteşebbisin Sorumlulukları ve Uygulanacak Yaptırımlar<br />

Madde 38 - Müteşebbis; sözleşme yaptığı yetkilendirilmiş kuruluşa <strong>organik</strong><br />

üretimle ilgili istediği tüm bilgi ve belgeleri vermek, üretimin her aşamasında<br />

gerekli kontrolün yapılabilmesi için işletmenin <strong>organik</strong> üretimle ilgili her<br />

birimini yetkilendirilmiş kuruluşa açmak zorundadır. Yetkilendirilmiş<br />

kuruluş <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetinin her aşamasını istediği anda kontrol eder.<br />

Müteşebbis faaliyet alanını tam olarak tanımlamalı ve aldığı önlemleri<br />

yetkilendirilmiş kuruluşa bildirmelidir. Müteşebbis, bu Yönetmelik<br />

hükümlerine uyacağına ve her türlü kontrole izin vereceğine dair bir<br />

taahhütnameyi yetkilendirilmiş kuruluşa vermek zorundadır.<br />

Müteşebbis, ürettiği, işlediği, ithal ettiği yada başka bir müteşebbisten<br />

satın aldığı ürünün bu Yönetmelik hükümlerine uygun olmadığından<br />

kuşkulanıyorsa bu durumu yetkilendirilmiş kuruluşa bildirir. Durum netlik<br />

kazanmcaya kadar söz konusu ürünün <strong>organik</strong> ürün olduğuna dair atıfta<br />

bulunacak <strong>organik</strong> ürün etiket ve logosunu kullanamaz. Müteşebbis söz<br />

konusu ürünü tereddütler ortadan kalktıktan sonra yetkilendirilmiş kuruluşun<br />

bilgisi dahilinde bu Yönetmelik hükümlerine uygun işlemlere tabi tutabilir ve<br />

pazarlayabilir.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından müteşebbise uygulanacak yaptırımlar,<br />

aşağıdaki maddelere göre uygulanır.<br />

a) Müteşebbis, faaliyetleriyle ilgili yetkilendirilmiş kuruluş tarafından<br />

istenilen kayıtları düzenli olarak tutmak zorundadır. Belgelerin düzensiz<br />

veya yanlış tutulması durumunda, yetkilendirilmiş kuruluşlar eksiklik ve<br />

aksaklıkları müteşebbislere ayrıntılı ve yazılı olarak bildirir. Yetkilendirilmiş<br />

98


kuruluş eksiklik ve aksaklıkların düzeltilmesi için müteşebbise bir ay süre<br />

tanır. Bu süre sonunda tekrar kontrol eder. Eksiklik giderilmiş ise sözleşme<br />

aynen devam eder. Aksi halde kalite el kitabında belirtilen yaptırımlar<br />

uygulanır. İtiraz halinde konu ile ilgili bilgi ve belgeler en geç yirmi gün<br />

içinde Komiteye iletilir. Komite gerekli incelemeleri yaptıktan sonra nihai<br />

kararını verir ve sonucu taraflara bildirir.<br />

b) Üretim aşamasında bu Yönetmelik hükümlerine aykırı uygulamaların<br />

saptanması halinde; müteşebbis <strong>organik</strong> üretime geçiş sürecinde ise, süre<br />

yetkilendirilmiş kuruluş tarafından uzatılır, bu süreyi tamamlamışsa tekrar<br />

geçiş sürecine geçirilir ve müteşebbise yazılı olarak bildirilir. Uzatılan geçiş<br />

süresi sonunda bu Yönetmelik hükümlerine aykırı uygulamaları tekrarladığı<br />

tespit edilen üretici müteşebbislerin sözleşmesi feshedilerek Komiteye<br />

bildirilir. İtiraz veya şikayet halinde Komite konu ile ilgili bilgi ve belgeleri<br />

ister ve inceleme başlatır. İnceleme neticesinde, müteşebbisin bu Yönetmelik<br />

hükümlerine aykırı uygulamaların kasıtlı olarak devam ettiği tespit edilmesi<br />

durumunda; Komite müteşebbisi <strong>organik</strong> üretim yapma faaliyetinden beş yıl<br />

süre ile men eder ve tüm yetkilendirilmiş kuruluşlara bildirir. Men kararı<br />

yalnızca Komite tarafından verilir.<br />

c) İşleme, ambalajlama, etiketleme, depolama, taşıma, pazarlama faaliyetlerinde<br />

bu Yönetmelik hükümlerini ihlal eden müteşebbisin ihlale kasıtlı<br />

olarak devam ettiği tespit edildiğinde, Komite müteşebbisi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

faaliyetinden beş yıl süre ile men eder ve bu kararını tüm yetkilendirilmiş<br />

kuruluşlara bildirir.<br />

Yetldlendirilmiş Kuruluşların Göndermekle Yükümlü Oldukları Bilgi ve<br />

Belgeler<br />

Madde 39 - Komite, yetkilendirilmiş kuruluşlardan; müteşebbise, ürüne,<br />

üretime, kontrol işlemine, kuruluşun kendisine, çalışanına ve menşeine dair<br />

her türlü bilgi ve belgeleri istediği zaman ve biçimde talep edebilir. Ayrıca<br />

yetkilendirilmiş kuruluşlar, yapısıyla ilgili yapılan her türlü değişikliği en<br />

geç bir ay içerisinde Komiteye bildirmek zorundadır.<br />

Bu Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin (f) bendinde verilen kod numarasını,<br />

sözleşme yaptığı müteşebbislerin onaylı listesi, arazi yeri, büyüklüğü, ürünün<br />

adı, miktarı işletmenin adı ve <strong>organik</strong> faaliyet bilgilerini içeren listeyi<br />

Yetkilendirilmiş kuruluş Komiteye ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın yapılacağı il <strong>tarım</strong><br />

müdürlüğüne en geç bir ay içinde bildirmek zorundadır. Komite ve il <strong>tarım</strong><br />

müdürlüğü, kendisine bildirilen müteşebbisi "<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metodu<br />

uygulayan müteşebbis" olarak kayıt altına alır.<br />

99


Geçiş sürecindeki kısaltmanın süresi ve gerekçesi ya da müteşebbisin<br />

yeniden geçiş sürecine alınması durumları yetkilendirilmiş kuruluş<br />

tarafından, bir ay içerisinde üretim yapılan ilin il müdürlüğüne, yıllık<br />

raporlarda ise Komiteye bildirilir.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluşlar, geçen takvim yılında yapmış oldukları bir yıllık<br />

faaliyetleriyle ilgili; ürün, müteşebbis, sertifika icmalleri, kontrol, üretim,<br />

ihracat, ithalat, çalışan personel durumu ile ilgili bilgileri müteakip yılın en<br />

geç 31 Mart tarihine kadar Komiteye bildirir. Ayrıca yeni sözleşme yapılan<br />

müteşebbisleri sözleşme tarihinden itibaren en geç bir ay içinde Komiteye<br />

bildirmek zorundadırlar.<br />

Denetim, Yetki ve Sorumluluklar île Denetim Elemanlarının Hizmet îçi<br />

Eğitimleri<br />

Madde 40 - Yetkilendirilmiş kuruluş, müteşebbis ve işletme denetimleri;<br />

Organik Tarım Komitesi Üyeleri ve il müdürlükleri bünyesinde <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> konusunda eğitim almış teknik elemanlardan oluşan Organik Tarım<br />

Birimi tarafından yapılır. Bu denetimler gerek görülmesi halinde Bakanlık<br />

tarafından Teftiş Kurulu Başkanlığına da yaptırılabilir.<br />

İl müdürlüklerinde denetimde görev alacak denetim elemanı; İl müdürlüğü<br />

tarafından önerilen, Bakanlık tarafından eğitilerek kimlik verilen kişilerden<br />

oluşur.<br />

Denetimler; yetkilendirilmiş kuruluş büro denetimi, müteşebbis, işletme<br />

denetimleri olup, yetkilendirilmiş kuruluşların büro denetimi komite<br />

tarafından, diğer denetimler ise İl müdürlüklerince yapılır. Denetimler<br />

denetim yetkisine sahip en az iki elaman tarafından gerçekleştirilir. İl<br />

müdürlüğü elemanlarınca yapılacak denetimler sırasında Bakanlık tarafından<br />

hazırlanmış olan denetim formları kullanılır. Yıl sonunda yapılan<br />

denetimlere ilişkin değerlendirme icmali istatistiki bilgi mahiyetinde<br />

Bakanlığa en geç müteakip yılın 31 Ocak tarihine kadar gönderilir.<br />

Bakanlık merkez teşkilatınca gerek görülmesi halinde taşra teşkilatı denetim<br />

elemanlarına yönelik eğitimler yaptırılır. Çiftçi eğitimleri taşra teşkilatındaki<br />

denetim elemanları tarafından yapılır.<br />

Ceza Uygulamaları<br />

Madde 41 - Kanuna aykırı hareket eden müteşebbislere ve yetkilendirilmiş<br />

kuruluşlara verilecek idari para cezaları aşağıdaki şekilde uygulanır.<br />

100


a) Suçun tespit edildiği mahallin il müdürlüğünün teklifi veya Komiteye<br />

yapılan şikayete bağlı olarak veya Komitenin doğrudan tespiti halinde<br />

Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının (b), (c), (d), (e) bentlerindeki<br />

yaptırımlar Bakanlık tarafından uygulanır. Bu yaptırımlar Komitenin ön<br />

incelemesini müteakip gerek duyulduğu durumda Bakanlık Teftiş Kurulu<br />

Başkanlığı tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre yerine getirilir. Bu<br />

inceleme süresince yetkilendirilmiş kuruluş müteşebbislerle yeni sözleşme<br />

yapamaz. Ancak daha önceden sözleşme yapılmış müteşebbislerle ilgili<br />

kontrol, sertifikasyon ya da kontrol ve sertifıkasyon işlemlerine Komitenin<br />

alacağı karar doğrultusunda devam edilebilir.<br />

b) Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının (f) ve (k) bendlerine aykırı<br />

hareket edenlere Bakanlıkça veya mahallin en büyük mülki amiri tarafından<br />

idari para cezası verilir.<br />

c) Kanunun 12 nci maddesinde yer alan diğer cezalar ise suçun tespit edildiği<br />

mahallin en büyük mülki amiri tarafından verilir.<br />

d) Suça ilişkin cezanın kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde suçun<br />

tekrarlanması halinde Kanunda öngörülen tekerrür hükümleri uygulanır.<br />

Bakanlık veya mahallin en büyük mülki amiri tarafından verilen idari para<br />

cezalarına karşı, kararın ilgilisine tebliğ tarihinden itibaren (7) gün içerisinde<br />

yetkili idari mahkemelere itiraz edilebilir.<br />

Kontrolörlük Kursu, Kontrolörlük Başvurularında Aranılacak Şartlar île<br />

Yetki, Çalışma Şekil ve Esasları<br />

Madde 42 - Bakanlıkça gerekli görülmesi halinde, ziraat mühendisi, veteriner<br />

hekim, su ürünleri mühendisi ve gıda mühendislerine yönelik, yılda bir defa<br />

kontrolör kursu açılır veya açtırılır. Kurs masraflarını karşılamak üzere,<br />

kursa katılacaklardan alınacak önceden Kurumca belirlenmiş olan ücret,<br />

ilgili döner sermaye hesabına yatırılır.<br />

Kontrolörlük başvurularında aranılacak şartlar, kontrolörün, yetki, çalışma<br />

şekil ve esasları şunlardır:<br />

a) Başvuruda aranılacak şartlar;<br />

1) Ziraat, veteriner, su ürünleri ve gıda mühendisliği fakültelerinin birinden<br />

mezun olmak,<br />

101


2) Organik <strong>tarım</strong> konusunda bir yıllık bilgi ve deneyim sahibi olduğunu<br />

gösterir resmi belgeye veya konu ile ilgili yüksek lisans diplomasına veya<br />

konu ile ilgili doktora diplomasına veya Bakanlıkça açılacak veya açtırılacak<br />

kurslardan kontrolörlük eğitimi aldığına dair resmi bir belgeye sahip olmak<br />

veya <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> komitesinde bir yıl süre ile çalışmış olmak veya lisans<br />

eğitimleri uygun <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da görev yapmış Bakanlık müfettişi olmaktır.<br />

b) Yetki;<br />

1) İstenilen bilgi ve belgeleri Komiteye sunan kişilere, Komite tarafından<br />

kontrolörlük yetkisi verilir ve yetkilendirilen kontrolörler kimliklendirilerek<br />

kayıt altına alınır.<br />

2) Lisans aldıkları meslek odasına üye olmak koşuluyla kontrol hizmeti<br />

verebilirler.<br />

3) Kontrolörler aynı anda yalnız bir yetkilendirilmiş kuruluş adına çalışır,<br />

ancak serbest kontrolörler aynı anda farklı yetkilendirilmiş kuruluş adına<br />

kontrol yapabilirler.<br />

c) Çalışma şekil ve esasları;<br />

1) Komiteden alınacak yetki belgesiyle çalışırlar.<br />

2) Yaptıkları kontrolle ilgili rapor tutmak, bu raporları imzalamak ve<br />

yetkilendirilmiş kuruluşa teslim etmek zorundadırlar.<br />

3) Komite, kontrolörün bu Yönetmelik hükümlerine aykırı davranmasını<br />

tespit etmesi halinde kontrolör belgesini geçici veya süresiz olarak iptal<br />

edebilir.<br />

Sertifîker Başvurularında Aranılacak Şartlar ile Yetki, Çalışma Şekil ve<br />

Esasları<br />

Madde 43 - Sertifıkerlik başvurularında aranılacak şartlar ile yetki, çalışma<br />

şekil ve esasları şunlardır:<br />

a) Başvuruda aranılacak şartlar;<br />

1) En az 4 yıllık yüksek öğrenim mezunu olmak<br />

2) Organik <strong>tarım</strong> konusunda bir yıllık bilgi ve deneyim sahibi olduğunu<br />

gösterir resmi belgeye veya konu ile ilgili yüksek lisans diplomasına veya<br />

102


konu ile ilgili doktora diplomasına veya Bakanlıkça açılacak veya açtırılacak<br />

kurslardan kontrolörlük eğitimi aldığına dair resmi bir belgeye sahip olmak<br />

veya <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> komitesinde bir yıl süre ile çalışmış olmak veya lisans<br />

eğitimleri uygun <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da görev yapmış Bakanlık müfettişi olmaktır.<br />

b) Yetki;<br />

1) İstenilen bilgi ve belgeleri Komiteye sunan kişilere, Komite tarafından<br />

sertifıkerlik yetkisi verilir ve yetkilendirilen sertifıkerler kimliklendirilerek<br />

kayıt altına alınır.<br />

2) Sertifıkerler yalnız bir yetkilendirilmiş kuruluş adına çalışabilir.<br />

c) Çalışma şekil ve esasları;<br />

1) Sertifıkerler, Komiteden alınacak yetki belgesiyle çalışırlar.<br />

2) Komite, sertifikerin bu Yönetmelik hükümlerine aykırı davranmasını<br />

tespit etmesi halinde sertifıker belgesini geçici veya süresiz olarak iptal<br />

edebilir.<br />

Kontrol ve Sertifîkasyon Ücreti<br />

Madde 44 - Kontrol ve sertifîkasyon ücretinin esasları aşağıda belirtilmiştir.<br />

Kontrol ve sertifîkasyon ücreti; yetkilendirilmiş kuruluş ile müteşebbis<br />

arasında yapılan sözleşme ile belirlenir. Yetkilendirilmiş kuruluş<br />

kontrollerinde komite üyesinin de kontrolde bulunmasını gerekli görürse,<br />

Komiteye yazılı olarak başvurur ve oluşacak harcırahı kendi kontrolüne<br />

uyguladığı esaslara göre karşılar.<br />

BEŞİNCİ KISIM<br />

Komiteler<br />

BİRİNCİ BÖLÜM<br />

Organik Tarım Komitesi<br />

Organik Tarım Komitesinin Oluşumu, Görevleri, Çalışma Şekil ve Esasları<br />

Madde 45 - Organik Tarım Komitesinin oluşumu, görevleri, çalışma şekil ve<br />

esasları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Komitenin oluşumu; Bakanlık, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel<br />

103


Müdürlüğü, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Tarımsal Araştırmalar<br />

Genel Müdürlüğü, Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü,<br />

Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı ile Dış İlişkiler ve<br />

Avrupa Topluluğu Koordinasyon Dairesi Başkanlığı tarafından<br />

görevlendirilecek temsilcilerinden, Bakan veya yetkilendireceği müsteşar<br />

veya müsteşar yardımcısının onayı ile kurulur. Yukarıda adı belirtilen<br />

kuruluşlardan en az bir üye olmak üzere komiteye alınacak üye sayısını<br />

Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü belirler. İhtiyaç duyulması<br />

halinde Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Hukuk Müşavirliği'nden Komiteye birer<br />

üye alınabilir. Komite başkanlığı ve sekreteryası Tarımsal Üretim ve<br />

Geliştirme Genel Müdürlüğü Alternatif Tarımsal Üretim Teknikleri Daire<br />

Başkanlığınca yürütülür.<br />

b) Komitenin görevleri;<br />

1) Yetkilendirilmiş kuruluş başvurularını değerlendirerek çalışma izni<br />

vermek, izin sürelerini uzatmak, izinlerini iptal etmek,<br />

2) Yetkilendirilmiş kuruluşları kodlamak, kontrolörleri, sertifikerleri<br />

kodlamak ve kimliklendirmek,<br />

3) Kontrolör ve sertifıker yetkisi vermek, yetkilerini iptal etmek,<br />

4) Yetkilendirilmiş kuruluşların büro denetimini yapmak,<br />

5) Yetkilendirilmiş kuruluşlara, kontrolörlere ve müteşebbislere <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> mevzuatlarına aykırı hareket etmeleri halinde gerekli idari para<br />

cezalarının uygulanmasını Bakanlık Makamına teklif etmek,<br />

6) Türkiye'de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın yaygınlaştırılması, geliştirilmesi, tanıtılması<br />

konularında çalışmalar^yapmak, Organik <strong>tarım</strong> konusunda eğitim, seminer,<br />

sempozyum, toplantı, kongre ve ftıarlarm düzenlenmesini teşvik etmek,<br />

bahse konu etkinliklere katılmak ve katkı sağlamak,<br />

7) Uluslararası Organik Tarım mevzuatlarını izleyerek bu konudaki uyumun<br />

sağlanması için değişiklik çalışmaları yapmaktır.<br />

c) Komite, sekreterya tarafından toplantıya çağrılır. Komite üye tam<br />

sayısının en az salt çoğunluğuyla toplanır. Kararlar üye tam sayısının salt<br />

çoğunluğu ile alınır.<br />

104


d) Raportörlük, Komitece Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü<br />

temsilcileri arasından seçilen sekreter üye tarafından yürütülür.<br />

e) Kararlar, toplantı tarihinden itibaren en geç bir ay içinde toplantıya katılan<br />

tüm üyeler tarafından imzalanır. Bakan veya Bakan'm yetki verdiği<br />

Makamın Onayına sunulur ve Makam Onayı tarihinden itibaren yürürlüğe<br />

girer.<br />

İKİNCİ BÖLÜM<br />

Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi<br />

Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesinin Oluşumu, Görevleri,<br />

Çalışma Şekil ve Esasları<br />

Madde 46 - Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesinin oluşumu,<br />

görevleri çalışma şekil ve esasları aşağıda belirtilmiştir;<br />

a) Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi; Tarımsal Üretim ve<br />

Geliştirme Genel Müdür'ün başkanlığında TÜGEM temsilcileri, Devlet<br />

Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük<br />

Müsteşarlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Orman<br />

Bakanlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, Tarımsal Araştırmalar Genel<br />

Müdürlüğü temsilcileri, TÜBİTAK, meslek kuruluşları, sivil toplum<br />

örgütleri, yetkilendirilmiş kuruluşların temsilcisi, üniversiteler ve özel sektör<br />

temsilcileri ile Komitenin toplantı gündemiyle ilgili görüşlerinin alınmasında<br />

yarar gördüğü kurum ve kuruluşların temsilcilerinden olmak üzere en az on<br />

kişiden oluşur.<br />

b) Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi; <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın<br />

uygulanması ve geliştirilmesi, desteklemeler ve teşvikler, tüketicinin<br />

bilinçlendirilmesi, <strong>organik</strong> ürünlerin yurt içi ve yurt dışında pazarlanması,<br />

uygulamalardaki aksaklıkların tespit edilmesi ve bu konudaki stratejilerin<br />

belirlenmesi, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> konusunda proje önerilerinin belirlenmesi ve<br />

araştırma önceliklerinin tespit edilmesi hususunda çalışmaları yürütür.<br />

c) Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi tarafından gerek görülmesi<br />

halinde çalışma grupları oluşturulur.<br />

d) Olağan olarak yılda en az bir kez toplanır. Olağanüstü durumlarda<br />

sekreterya tarafından toplantıya çağrılır.<br />

105


e) Kararlar, toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile alınır ve Komite'ye<br />

tavsiye niteliğindedir.<br />

f) Raportörlük ve sekreterya Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel<br />

Müdürlüğü tarafından yürütülür.<br />

g) Kararlar, toplantı tarihinden itibaren yirmi gün içinde tüm üyeler<br />

tarafından imzalanır. Kararlar imzalandıktan sonra otuz gün içerisinde<br />

Komiteye iletilir. Komite, müteakip ilk toplantısında kararlarla ilgili<br />

değerlendirmeyi yapar.<br />

ALTINCI KISIM<br />

Çeşitli ve Son Hükümler<br />

Uyuşmazlık Halinde Başvurulacak Yer<br />

Madde 47 - Her yetkilendirilmiş kuruluş tarafından, gerekli hallerde<br />

başvurulması maksadıyla bir mahkeme yerinin belirlenmesi zorunludur. Bu<br />

mahal, müteşebbis ile yetkilendirilmiş kuruluş arasında yapılan sözleşmede<br />

belirtilmelidir.<br />

Dış Ticaret Düzenlemeleri<br />

Madde 48 - Organik ürünlerin ithalat ve ihracatına ilişkin gerekli<br />

düzenlemeler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı<br />

tarafından yapılır.<br />

Hüküm Bulunmayan Haller<br />

Madde 49 - Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerinde bu Yönetmelikte hüküm<br />

bulunmayan hallerde; 27/5/2004 tarihli ve 5179 sayılı Gıdaların Üretimi,<br />

Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin<br />

Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, 22/3/1971 tarihli ve 1380 sayılı Su<br />

Ürünleri Kanunu, 29/5/1973 tarihli ve 1734 sayılı Yem Kanunu, 15/5/1957<br />

tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ve<br />

29/6/2001 tarihli ve 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın<br />

Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun, 8/5/1986 tarihli ve 3285 sayılı<br />

Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu ve bu Kanunlara dayalı olarak çıkartılan<br />

ilgili mevzuat hükümleri ile 25/4/2002 tarihli ve 24736 sayılı Resmi<br />

Gazete'de yayımlanan Kimyevi Gübre Denetim Yönetmeliği, 18/3/2004<br />

tarihli ve 25406 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Tarımda Kullanılan<br />

Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik, 4/5/2004 tarihli ve 25452 sayılı Resmi<br />

Gazete'de yayımlanan Tarımda Kullanılan Organik, Organomineral, Özel,<br />

106


Mikrobiyal ve Enzim İçerikli Organik Gübreler ile Toprak Düzenleyicilerin<br />

Üretimi, İthalatı, İhracatı, Piyasaya Arzı ve Denetimine Dair Yönetmelik<br />

hükümlerine uyulur.<br />

Yürürlükten Kaldırılan Mevzuat<br />

Madde 50 - 11/7/2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan<br />

Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik yürürlükten<br />

kaldırılmıştır.<br />

Yürürlük<br />

Madde 51 - Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.<br />

Yürütme<br />

Madde 52 - Bu Yönetmelik hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür.<br />

Ek-1 Gübre ve Toprak İyileştiriciler ile Bitki Koruma Materyalleri<br />

A. Gübreler ve Toprak İyileştiriciler<br />

Organik bitkisel ürün yetiştiriciliğinde kullanımına izin verilen, gübre ve<br />

toprak iyileştiriciler aşağıda verilmiştir. Gübre ve toprak iyileştiriciler, bu<br />

Yönetmelik hükümleri doğrultusunda kullanılmalıdır.<br />

İsim<br />

Tanımı, İçeriği ve Kullanım Koşulları<br />

Çiftlik gübresi<br />

Kurutulmuş çiftlik ve<br />

suyu alınmış kanatlı<br />

hayvan gübresi<br />

Kanatlı ve çiftlik<br />

gübresi içeren<br />

kompostlaştırılmış<br />

hayvan gübresi<br />

- Hayvan dışkıları ve hayvan yatağı bitki materyalleinden oluşan<br />

gübredir.<br />

- Ekstansif hayvancılıktan gelen gübreler kullanılır.<br />

- Çiftlik gübresinin elde edildiği hayvan türleri belirtilmelidir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Ekstansif yetiştiricilik yapılan üretim birimlerinden elde edilen<br />

gübrelerdir.<br />

- Gübrenin elde edildiği hayvan türleri belirtilmelidir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Gübrenin elde edildiği hayvan türleri belirtilmelidir.<br />

- Ekstansif hayvancılıktan gelen gübrelerin kullanımı yasaktır.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

107


Hayvanların sıvı<br />

dışkıları<br />

(taze gübre sızıntısı,<br />

idrar ve benzeri)<br />

Solucan<br />

(vermicompost) ve<br />

böceklerin kompostu<br />

Guano<br />

Hayvansal kaynaklı<br />

ürünler ve yan ürünler;<br />

Kan unu, Tırnak unu,<br />

Boynuz unu, Kemik<br />

unu veya jelatinsiz<br />

kemik unu, Balık unu,<br />

Et unu, Tüy, saç ve<br />

chiguette (öğütülmüş<br />

deri yada kürk) unu,<br />

Yün, Kürk, Saç,<br />

Sütçülük ürünleri<br />

Bitkisel kaynaklı<br />

ürünler ve yan ürünler;<br />

(örneğin: yağlı tohum<br />

küspesi, kakao<br />

kabukları, ıskarta malt,<br />

ve benzeri) elde edilen<br />

gübreler.<br />

Kompostlaştırılmış<br />

veya fermante edilmiş<br />

ev atıkları<br />

Kompostlaştırılmış<br />

veya fermante edilmiş<br />

sebze materyalleri<br />

karışımı<br />

- Kontrollü fermantasyonu ve/veya seyreltmeden sonra<br />

kullanılmalıdır.<br />

- Gübrenin elde edildiği hayvan türleri belirtilmelidir.<br />

- Entansif hayvancılıktan gelen gübrelerin kullanımı yasaktır.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Kuru maddede maksimum krom (VI) kontrasyonu: 0 mg/kg<br />

olmalıdır.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Kompost veya biogaz için anaerobik fermantasyona bırakılarak<br />

ayrıştırılmış evsel atıklar.<br />

- Yalnızca bitkisel ve hayvansal atıklarıdır.<br />

- Yalnızca kapalı ve denetlenen toplama sisteminde üretilmelidir.<br />

- Kuru maddede en fazla konsantrasyonları; kadmiyum: 0.7,<br />

bakır:70, nikel:25, kurşun:45, çinko:200, civa:0.4,<br />

krom (toplam):70 ve krom (VI):0 mg/kg olmalı.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- 31 Mart 2006 tarihine kadar geçerlidir.<br />

- Kompost veya biogaz için anaerobik fermantasyona bırakılarak<br />

bitkisel karışımlardan elde edilen materyallerdir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

108


Deniz yosunu ve deniz<br />

yosunu materyalleri<br />

Talaş ve tahta parçaları<br />

Kompostlaştırılmış<br />

ağaç kabuğu<br />

Ağaç Külü<br />

Peat<br />

Kil'ler<br />

(örneğin: perlit,<br />

vermikülit ve benzeri)<br />

Yumuşak kaya fosfatı<br />

Alüminyum kalsiyum<br />

fosfat<br />

Bazik cüruf<br />

Ham potasyum tuzları<br />

(örneğin: kainit,<br />

silvinit ve benzeri)<br />

Magnezyum tuzu<br />

içerebilen Potasyum<br />

sülfat,<br />

Stillage ve stillage<br />

ekstratı<br />

1- Kurutma, dondurma ve öğütmeyi içeren fiziksel işlemler,<br />

2- Su veya sulu asit ve/veya sulu alkali çözelti ile ekstraksiyon,<br />

3- Fermantasyon,<br />

Yöntemleri ile elde edilmelidir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Kimyasal işlem görmemiş olmalıdır<br />

- Kimyasal işlem görmemiş olmalıdır<br />

- Kimyasal işlem görmemiş olmalıdır<br />

- Bahçe bitkilerinde (küçük ölçekli üretim birimi, çiçek, çalı ve<br />

fidan üretimi) sınırlı kullanılmalıdır.<br />

- 18/3/2004 tarihli ve 25406 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan<br />

"Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik"in<br />

Ek-Tinde belirtilen gübredir.<br />

- Kadmiyum içeriği 90 mg/kg P205'e eşit veya az olmalıdır.<br />

- 18/3/2004 tarihli ve 25406 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan<br />

"Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetnıelik"in<br />

Ek-1' inde belirtilen gübredir.<br />

- Kadmiyum içeriği 90 mg/kg P205'e eşit veya az olmalıdır.<br />

- Bazik topraklarda sınırlı kullanılmalıdır. (pH>7,5)<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Ham potasyum tuzlarından fiziksel ekstraksiyon işlemi ile elde<br />

edilen ve ayrıca magnezyum tuzları da içerebilen gübrelerdir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Amonyum; stillage olarak kabul edilmemektedir.<br />

109


Doğal kaynaklı<br />

kalsiyum karbonat<br />

(örneğin: tebeşir, marn,<br />

öğütülmüş kireçtaşı,<br />

breton toprağı (alg<br />

kreci), fosfat tebeşiri)<br />

Doğal kaynaklı<br />

magnezyum ve<br />

kalsiyum karbonat<br />

(örneğin: magnezyum<br />

tebeşiri, öğütülmüş<br />

magnezyum kireçtaşı<br />

vb.)<br />

Magnezyum sülfat<br />

(örneğin: kieserite)<br />

Kalsiyum klorür<br />

çözeltisi<br />

Kalsiyum sülfat<br />

(Jips=alçı taşı)<br />

Şeker üretiminde elde<br />

edilen endüstriyel kireç<br />

Elementel kükürt<br />

Sodyum klorür<br />

Öğütülmüş kayaç<br />

İz elementler<br />

Mikrobiyal gübreler<br />

- Sadece doğal kaynaklı olanlar kullanılır.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Kalsiyum eksikliği belirlendiğinde elma ağaçlarının<br />

yapraklarına uygulanır.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Sadece doğal kaynaklı olanlar kullanılır.<br />

- 18/3/2004 tarihli ve 25406 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan<br />

"Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik"in<br />

Ek-l'inde belirtilen gübredir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- 18/3/2004 tarihli ve 25406 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan<br />

"Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmeliksin<br />

Ek-1' inde belirtilen gübredir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Sadece ham Sodyum klorür tuzudur.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- 18/3/2004 tarihli ve 25406 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan<br />

"Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik"in<br />

Ek-l'inde belirtilen gübredir.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Genetiği değiştirilmemiş olmalıdır.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

110


B. Bitki koruma maddeleri<br />

B.l. Bitki ve hayvansal orijinli maddeler<br />

İsim<br />

Az dirachta indica A.<br />

Juss (Neem ağacı) dan<br />

elde edilmiş<br />

azadirachtin<br />

Hidrolize proteinler<br />

Lesitin<br />

Balmumu<br />

Jelatin<br />

Nane yağı, çam yağı<br />

ve kimyon yağı gibi<br />

bitkisel yağlar<br />

Quassia amara'dan<br />

elde edilmiş Quassia<br />

Derris spp,<br />

Lonchocarpus spp. ve<br />

Terphrossia spp. dan<br />

elde edilmiş rotenone<br />

Tanımlama, bileşime ait ve kullanım koşulları<br />

- Insektisit.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Çekici<br />

- Sadece ekte yer alan diğer uygun ürünlerle birlikte kullanımına<br />

izin verilir.<br />

- Fungisit<br />

- Budama ve aşı yaralarında kullanılır.<br />

- Insektisit<br />

- Insektisit, akarisit, fungisit ve çimleme önleyici.<br />

- Insektisit, uzaklaştırıcı<br />

- Insektisit.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

B.2. Zararlılara karşı biyolojik mücadelede kullanılacak mikroorganizmalar<br />

İsim<br />

Bakteri, virüs ve rungus gibi<br />

mikroorganizmalar (örneğin;<br />

Bacillus thuringiensis, Granül<br />

oluşturan virüs ve benzeri)<br />

Tanımlama, bileşime ait ve kullanım koşulları<br />

- Sadece genetik olarak modifıye edilmemiş ürünleri<br />

kapsar.<br />

B.3. Sadece tuzak, yayıcı ve çezbedicilerde kullanılan maddeler<br />

Tuzaklar ve yayıcılarm içerdikleri maddelerin çevreye bulaşması ve ekimi<br />

yapılmış ürünlerle teması önlenmeli, kullanıldıktan sonra toplanmalı ve<br />

kullanım süresi dolanlar güvenli şekilde yok edilmelidir.<br />

111


İsim<br />

Diamonyum fosfat ve<br />

benzeri amonyum tuzlan<br />

Metaldehit<br />

Feromon<br />

Pyrethroidler (sadece<br />

deltamethrin veya<br />

lambda-cyhalothrin)<br />

Tanımlama, bileşime ait ve kullanım koşulları<br />

- Cezbedici. Sadece tuzaklarda kullanılır.<br />

- Mollussisit.<br />

- İçerisinde çiftlik hayvanları ve yaban hayvanlarını<br />

uzaklaştırıcıda bulunan tuzaklarda kullanılabilir. 31 Mart 2006<br />

tarihine kadar geçerlidir.<br />

- Eşeysel davranış bozucu.<br />

- Sadece tuzak ve yayıcılarda kullanılabilir.<br />

- Insektisit.<br />

- Sadece türe özgü cezbedici tuzaklarda kullanılır..<br />

- Sadece Bactrocera oleae (Gmel.) ve Ceratitis capitata Wied'e<br />

karşı kullanılır.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

B.4. Organik <strong>tarım</strong>da geleneksel olarak kullanılan maddeler<br />

İsim<br />

Bakır hidroksit, Bakır<br />

oksiklorür, (tribazik)<br />

bakır sülfat ve<br />

bakıroksit<br />

Tanımlama, bileşime ait ve kullanım koşulları<br />

- Fungisit.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- 31 Aralık 2005 tarihine kadar, maksimum 8 kg saf bakır/ha/yıl,<br />

1 Ocak 2006 tarihinden itibaren maksimum 6 kg saf bakır/ha/yıl<br />

kullanılır.<br />

- Ülkede bitki koruma ürünleri ile ilgili yasal mevzuatta bakır<br />

kullanımına ilişkin sınırlamalar mevcut ise izin verilen limitler<br />

dahilinde kullanılır.<br />

- Yukarıda belirtilen miktarlardan farklı olarak, çok yıllık bitkiler<br />

için kullanılabilecek en fazla bakır miktarı aşağıdaki gibidir:<br />

-31 Aralık 2006 tarihinden itibaren 4 yıl geriye gidildiğinde<br />

kullanılacak toplam bakır miktarı 38 kg. saf bakır /ha'ı aşamaz.<br />

-1 Ocak 2007 tarihinden geçerli olmak üzere her yıl için önceki<br />

dört yıl dikkate alınarak kullanılacak toplam maksimum saf<br />

bakır miktarı 2007 yılı dahil 36 kg/ha, 2008 yılı dahil 34 kg/ha,<br />

2009 yılı dahil 32 kg/ha, 2010 yılı ve takip eden yıllarda 30 kg/ha<br />

miktarını aşamaz.<br />

112


-1 Ocak 2007 tarihinden itibaren dört yıl geriye gidildiğinde<br />

kullanılacak toplam maksimum bakır miktarı, 36kg/ha, 2008'de<br />

34 kg Bakır/ha/yıl, 2009'da 32 kg Bakır/ha/yıl, 2010'da 30 kg<br />

bakır/ha/yıl ve takip eden yıllarda her yıl 2 kg Bakır/ha/yıl<br />

azaltılarak hesaplanacaktır.<br />

Etilen<br />

Potasyum sabunu<br />

(yumuşak sabun)<br />

Potasyum alum<br />

(kalinite)<br />

Keriç-kükürt<br />

(kalsiyum polisülfıt)<br />

Parafın yağlan<br />

Mineral yağlar<br />

Potasyum permanganat<br />

Kuartz kumu<br />

Kükürt<br />

- Muzların sarartılmasmda kullanılır.<br />

- İnsektisit<br />

- Muzların olgunlaşmasının geciktirilmesinde kullanılır.<br />

- Fungisit, insektisit, akarisit<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- İnsektisit, akarisit.<br />

- İnsektisit, akarisit, fungisit.<br />

- Sadece meyve ağaçlan, asmalar, zeytin ağaçları ve muz gibi<br />

tropik ürünlerde kullanılır.<br />

- Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

- Fungisit, bakterisit.<br />

- Sadece meyve ağaçları, zeytin ağaçları ve asmalarda kullanılır.<br />

- Uzaklaştırıcı<br />

- Fungisit, akarisit, uzaklaştırıcı.<br />

B.5. Organik <strong>tarım</strong>da ekili bitkiler arasında yüzeye yayılan preparatlar<br />

İsim<br />

Tanım, içerik ve kullanım koşulları<br />

Demir (III) ortofosfat Mollussisit<br />

B.6. İşletmedeki Hayvan Barınak ve Binalarında Zararlı ve Hastalık<br />

Kontrolü İçin Kullanılabilecek Girdiler<br />

• Ek-1 (B) bölümünde B.l, B.2, B.3, B.4, B.5 teki girdiler ve<br />

• Rodentisitler (kemirgenler için)<br />

113


C. Diğer girdiler<br />

• Organik ürünlerde kullanılmasına müsaade edilen ve genelgelerde yeralan<br />

özel girdileri kapsar.<br />

Ek-2<br />

A. Tarımsal Kaynaklı Olmayan Bileşenler<br />

A.1 Taşıyıcılar Dahil Gıda Kalkılan<br />

İsim EC Kodu Özel Koşullar<br />

Kalsiyum Karbonat<br />

E170<br />

Renklendirme dışında kullanımına izin<br />

verilir.<br />

Laktik Asit E270 -<br />

Karbondioksit E290 -<br />

Malik Asit E296 -<br />

Askorbik Asit E300 -<br />

Tokoferolce Zengin Ekstrakt E306 Katı ve sıvı yağlarda antioksidant<br />

Lesitin E322 -<br />

Sitrik Asit E330 -<br />

Kalsiyum Sitrat E333 -<br />

Tartarik Asit [L (+), (-)] E334 -<br />

Sodyum Tartarat E335 -<br />

Potasyum Tartarat E336 -<br />

Monokalsiyum Fosfat E341(i) Unlarda kabartıcı plarak<br />

Alginic Asit E400 -<br />

Sodyum Alginat E401 -<br />

Potasyum Alginat E402 -<br />

Agar E406 -<br />

Karragenan E407 -<br />

Keçi Boynuzu Zamkı E410 -<br />

Guar Zamkı E412 -<br />

Tragakant Zamkı E413 -<br />

Arap Zamkı E414 -<br />

Ksantan Zamkı E415 -<br />

Karaga Zamkı E416 -<br />

Gliserol E422 Bitki ekstraktlan<br />

Pektin E440(i) -<br />

Sodyum Karbonatlan E500 -<br />

Potasyum Karbonatlan E501 -<br />

Amonyum Karbonatlan E503 -<br />

Magnezyum Karbonatları E504 -<br />

Kalsiyum Sülfat E516 Taşıyıcı<br />

114


Sodyum Hidroksit E524 Yüzey düzeltme amacı ile<br />

Silikon Dioksit E551 Baharat ve otlar için topraklaşma önleyici<br />

Argon E938 -<br />

Azot E941 -<br />

Oksijen E948 -<br />

A.2 Lezzetlendirici Maddeler (Doğal çeşni verici maddeler ve karışımları)<br />

A.3 Su ve Tuz [içilebilir su ?<br />

Tuz (Sodyum klorür ve potasyum klorür)]<br />

A.4 Mikroorganizma Preparatlan (Gıda işlemede kullanılan ve genetik<br />

olarak değiştirilmemiş hertürlü mikroorganizmalar)<br />

A.5 Mineraller (iz elementler dahil), vitaminler, aminoasitler ve diğer azotlu<br />

bileşikler (Gıdalarda yasal olarak kullanımına izin verildiği sürece<br />

kullanılabilir.)<br />

B. Organik Üretimde Tarımsal Orijinli Bileşenlerin İşlenmesinde<br />

KuUanılabilen İşlem Yardımcıları ve Diğer Maddeler<br />

İsim<br />

Su<br />

Kalsiyum klorid<br />

Kalsiyum karbonat -<br />

Kalsiyum hidroksit -<br />

Kalsiyum sülfat<br />

Magnezyum klorid (veya Nigari)<br />

Potasyum karbonat<br />

Sodyum karbonat<br />

Sitrik asit<br />

Sodyum hidroksit<br />

Sülfırik asit<br />

İsopropanol (propan -2-ol)<br />

Karbondioksit -<br />

Azot -<br />

Etanol<br />

Tannik asit<br />

Özel Koşullar<br />

Koagülasyon ajanıdır.<br />

Koagülasyon ajanıdır.<br />

Koagülasyon ajanıdır.<br />

Üzümlerin kurutulmasında kullanılabilir.<br />

Şeker üretiminde kullanılabilir.<br />

Yağ üretimi ve nişastanın hidroilizinde kullanılabilir.<br />

Şeker Üretimi, kolza tohumundan (Brassica spp) yağ<br />

üretiminde kullanılabilir.<br />

Şeker üretiminde kullanılabilir.<br />

Şeker işlemede kristalizasyon için kullanılır.<br />

Çözücüdür.<br />

Filtrasyon ajanı<br />

115


Yumurta beyazı albumini<br />

Kazein<br />

Jelatin -<br />

Isinglass -<br />

Bitkisel yağlar<br />

Silikon dioksit jeli veya kolloidal<br />

çözelti<br />

Aktif karbon -<br />

Talk -<br />

Bentonit -<br />

Kaolin -<br />

Diatoma toprağı -<br />

Perlit -<br />

Fındık kabuğu -<br />

Pirinç unu -<br />

Balmumu<br />

Karnuba mumu<br />

Yağlayıcı, serbestleştirici ve köpük kırıcı<br />

-<br />

Serbestleştirici<br />

Serbestleştirici<br />

Enzim ve mikroorganizma preperatları:<br />

Gıda işlemede işlem yardımcısı olarak kullanılan, genetik olarak modîfıye<br />

edilmemiş hertürlü enzim ve mikroorganizma preparatları,<br />

C. Organik Olarak Üretilmeyen Tarımsal Kaynaklı Bileşenler<br />

C.l işlenmemiş, sadece yıkama, temizleme, nem içeriğini azaltmak için<br />

fiziksel, mekanik ya da ısıl işlem görmüş ürünler:<br />

C.l.l Yenilebilir meyveler, kabuklu yemişler ve tohumlar<br />

İsim<br />

Meşe palamutu (Quercus spp.) -<br />

Kola cevizi (Cola acuminate) -<br />

Bektaşi üzümü (Ribes uva-crispa) -<br />

Marakuyas (Passiflora edulis) -<br />

Ahududu (Rubus idaeus) -<br />

Kırmızı Frenk üzümü (kuru) Ribes rubrum) -<br />

Özel Koşullar<br />

116


C.1.2 Yenilebilir Utlar ve Baharatlar<br />

İsim<br />

Yalancı Karabiber (peruvan) (Schinus molle L.) -<br />

Karaturp (Armorica rusticana) -<br />

Lesser galanga (Alpina offıcanarum) -<br />

Yalancı safran çiçeği (Carthamus tinctorius) veya aspir -<br />

Suteresi (Nasturtium officinale) -<br />

C.1.3 Diğer<br />

Özel Koşullar<br />

Konvansiyonel gıda hazırlığında izin verilen deniz yosunları dahil tüm yosun<br />

türleri.<br />

C.2 Gıda katkıları ve aroma maddeleri hariç, yıkama, temizleme, nem<br />

içeriğini azaltmak için fiziksel, mekanik ya da ısıl işlem dışında işlemeye tabi<br />

tutulmuş bitkisel üriinleri.<br />

C.2.1 Rafine edilmiş veya edilmemiş fakat kimyasal olarak işlem görmemiş<br />

aşağıdakiler dışındaki bitkilerden elde edilen katı ve sıvı yağlar<br />

İsim<br />

Kakao (Theobroma cacao) -<br />

Hindistan cevizi (Cocos nucifera) -<br />

Zeytin (Olea europaea) -<br />

Ayçiçeği (Helîantus annuus) -<br />

Palm (Elaeis guineensis) -<br />

Kolza (Brassica napus, rapa) -<br />

Safran Çiçeği (Carthamus tinctorius) -<br />

Susam (Sesamum indicum) -<br />

Soya (Glycine max) -<br />

Özel Koşullar<br />

C.2.2 Tahıllar ve yumru köklerden elde edilen Şeker, nişasta ve diğer<br />

ürünler<br />

Fruktoz<br />

Pirinç kağıdı<br />

Pirinç ve mısır mumundan nişasta (Kimyasal modifiye edilmemiş)<br />

Mayalanmamış ekmek kağıdı<br />

117


C.2.3 Diğer<br />

Bezelye proteini<br />

Rom (Şeker kamışı suyundan elde edilmiş)<br />

Meyve preparatlan<br />

Ek- 3 Türk Organik mallarında kullanılacak Logo örnekleri.<br />

A. Kullanım esasları;<br />

Bu Yönetmeliğe göre <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal ürün veya <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal madde<br />

üreten ve satanlar; ambalajlarında aşağıdaki logo örneklerini kullanmak<br />

zorundadırlar. Bu logoları üzerinde bulundurmayan ürünler <strong>organik</strong> olarak iç<br />

pazara sunulamaz, reklam ve tanıtım yapılamaz veya kısaltmalarıyla patent<br />

için başvuramazlar.<br />

Etiketi kullandırma yetkisi, Bakanlık yetkili organı Komiteye aittir. Bu logo,<br />

bu Yönetmelik hükümlerine göre üretimi yapılmış ham madde, yarı mamul<br />

veya mamul <strong>tarım</strong>sal <strong>organik</strong> üretim maddelerine, yetkilendirilmiş kuruluşça<br />

kullandırılır.<br />

Üretimin niteliği, ebadı ve ambalajın türüne gore aşağıda verilen logo<br />

örneklerinden biri kullanılır. Logoların çapı, 200 mm den küçük 40 mm den<br />

büyük olamaz. Verilen renkler dışındaki renkler ve tonlar kullanılamaz.<br />

Logolar aşağıda belirtilen tonlarda olmalıdır.<br />

B. Logolarda kullanılacak renkler; yeşil, mavi, siyah ve beyazdır.<br />

C. Logo örnekleri<br />

Ek- 4. Organik ürün sertifika örnekleri<br />

A. ORGANİK TARIM MÜTEŞEBBİS SERTİFİKASI<br />

Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşunun Adı:<br />

Kod numarası :<br />

Adresi :<br />

Sertifika No'su :<br />

Müteşebbisin Adı Adresi :<br />

Ürünün Adı ve Özelliği (1) :<br />

Sertifikalanma Statüsü<br />

118


Sözleşme No'su :<br />

Faaliyet Şekli :<br />

Sertifikanın Sona eriş Tarihi :<br />

Sertifika Onay Tarihi ve Yeri :<br />

Bu belgeyle; yukarıda belirtilen ürünlerin, 5262 sayılı Organik Tarım<br />

Kanunu ve Yönetmelik" kapsamında üretildiği onaylanmaktadır.<br />

1- Ürünün Adı ve Özelliği: Ürün veya ürün grupları yazılır.<br />

B.ÜRÜN SERTİFİKASI<br />

Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşunun Adı :<br />

Kod numarası :<br />

Adresi :<br />

Sertifika No'su (1) :<br />

Ürünün Adı ve Özelliği :<br />

Sertifikalanma Statüsü :<br />

Ürün Miktarı :<br />

Hasat Yılı (2) :<br />

Üretim Yılı (3) :<br />

Ürünün Kaynağı (4) :<br />

Sözleşme No'su :<br />

Fatura No'su ve Tarihi :<br />

Sevk İrsaliye No'su ve Tarihi (5) :<br />

Ambalaj Tipi ve Adedi :<br />

Parti No'su ve Kalibresi :<br />

G.T.1.P :<br />

Alıcı Ülke :<br />

Alıcı Müteşebis Adı ve Adresi :<br />

Gönderen Ülke :<br />

Gönderen Müteşebis Adı ve Adresi :<br />

Sertifika Onay Tarihi:<br />

Bu belgeyle; yukarıda belirtilen ürün, 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu ve<br />

Yönetmelik" kapsamında üretildiği<br />

Kuruluşunca kontrol edilerek sertifikalandırılmıştır.<br />

1- Sertifika No'su: OTK'ce verilen Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşu kodu<br />

ile başlamak zorundadır.<br />

119


2- Hasat yılı: Bitkisel üretim için yazılacak.<br />

3- Üretim Yılı: Hayvansal üretimde yazılacak<br />

4- Ürünün kaynağı: Üretici kod numaralan veya bir önceki sertifika<br />

numaralan<br />

5- Fatura yok ise yazılmak zorundadır.<br />

Ek- 5. İşletmede stoklanabilecek gübre miktarına eşdeğer hayvan sayısı<br />

Hayvan Türleri<br />

Altı aydan büyük atlar 2<br />

Besiye alınmış danalar 5<br />

Bir yaşından küçük diğer sığırlar 5<br />

Bir yaşından büyük, iki yaşından küçük erkek sığırlar 3.3<br />

Bir yaşından büyük, iki yaşından küçük dişi sığırlar 3.3<br />

Bir yaş ve üstü erkek sığırlar 2<br />

Damızlık düveler 2.5<br />

Besiye alınmış düveler 2.5<br />

Süt sığırları 2<br />

Gebe süt sığırları 2<br />

Diğer sığırlar 2.5<br />

Dişi damızlık tavşanlar 100<br />

Dişi koyunlar 13.3<br />

Keçiler 13.3<br />

Domuz yavruları 74<br />

Damızlık dişi domuzlar 6.5<br />

Besiye alınmış domuzlar 14<br />

Diğer domuzlar 14<br />

Etlik piliçler 580<br />

Yumurta tavukları 230<br />

nOkgN/HaA^ıl/baş'a<br />

eşdeğer maksimum hayvan<br />

sayısı<br />

120


Ek-6. Hayvancılıkta en az kullanım alanları ve barınak özellikleri<br />

A. Büyük ve küçükbaş hayvanlar<br />

Tür ve Çeşit<br />

Hayvanlara Ayrılan Net Alan (İç alan)<br />

En az canlı ağırlık MVbaş MVbaş<br />

Mera Dışındaki<br />

Serbest Dolaşım<br />

Alanı<br />

Damızlık ve besiye<br />

alınmış sığır ve tek<br />

tırnaklılar<br />

100 kg'a kadar<br />

200 kg'a kadar<br />

350 kg'a kadar<br />

350 kg'a kadar<br />

En az0.75m 2 /100 kg<br />

1.5<br />

2.5<br />

4.0<br />

5.0<br />

En az lm 2 /100kg<br />

1.1<br />

1.9<br />

3.0<br />

3.7<br />

En az0.75m 2 /100kg<br />

Süt sığırları 6.0 4.5<br />

Damızlık boğalar 10.0 30.0<br />

Koyun ve keçiler<br />

Gebe domuzlar ve 40<br />

günlüğe kadar domuz<br />

yavruları<br />

Besiye alınmış<br />

domuzlar<br />

Domuz yavruları<br />

Damızlık domuzlar<br />

50 kg'a kadar<br />

85 kg'a kadar<br />

110 kg'a kadar<br />

40 günlükten büyük<br />

ve 30 Kg'a kadar<br />

1.5 koyun/keçi<br />

0.35 kuzu/oğlak<br />

7.5 2.5<br />

0.8<br />

1.1<br />

1.3<br />

2.5 kuzu/oğlak<br />

başına 0.5<br />

0.6<br />

0.8<br />

1.0<br />

0.6 0.4<br />

2.5 dişi<br />

6.0 erkek<br />

1.9<br />

8.0<br />

121


B. Kümes Hayvanları<br />

Tür<br />

Hayvanlara Ayrılan Net Alan (İç Alan)<br />

Hayvan/Alan<br />

(Adet/ml)<br />

Tünek<br />

genişliği<br />

(tünek/<br />

hayvan)<br />

Yumurta tavuğu 6,0 13,0<br />

Besiye alınmış<br />

kümes hayvanları<br />

(Sabit<br />

Barınaklarda)<br />

20,0<br />

10,0<br />

yalnızca<br />

en fazla 21 Kg Hint<br />

canlı ağırlık/m tavuğu<br />

2<br />

için<br />

Folluk<br />

8 tavuk için 1<br />

folluk tavuk<br />

başına 20 cm<br />

folluk alanı<br />

Serbest<br />

Dolaşım<br />

Alanı<br />

4,0<br />

170 Kg N/ha/yıl<br />

4,0 Et ve Hint tavuğu<br />

4,5 Ördek<br />

10,0 Hindi<br />

15,0 Kaz<br />

tüm çeşitler için<br />

170 Kg N/ha/yıl<br />

Besiye alınmış<br />

kümes hayvanları<br />

(Taşınabilir<br />

Barınaklarda)<br />

16,0<br />

en fazla 30 Kg<br />

canlı ağırlık/m 2 2.5<br />

170 KgN/ha/yıl<br />

Ek-7 Organik Hayvancılıkta Kullanılacak yem ve yem maddeleri<br />

A. Bitki Kaynaklı Yem Maddeleri<br />

A.1 Tahıl, hububat, bunların ürünleri ve yan ürünleri<br />

• Dane,kırmtı,vasat ürün,kabuk ve kepek olarak yulaf,<br />

• Dane, protein ve vasat ürün olarak arpa,<br />

• Dane,kırık, kepek, kepek ve embiryo olarak pirinç,<br />

• Dane darı,<br />

• Dane, vasat ürün, yem ve kepek olarak çavdar,<br />

• Tane sorgum,<br />

• Dane, kepek, glüten yem, glüten ve tohum embiryosu olarak buğday,<br />

• Dane olarak 'triticale' Tane, kepek, vasat ürün, embiryo ve glüten olarak<br />

mısır,<br />

• Malt sapları,<br />

• Malt çimleri,<br />

• Bira posası,<br />

122


A.2 Yağlı tohumlar, yağlı meyveler, bunların ürünleri ve yan ürünleri<br />

• Kolza tohumu, ekspeller kolza küspesi ve kolza kabukları,<br />

• Ayçiçeği tohumu ve ekspeller ayçiçeği tohumu küspesi,<br />

• Tohum ve tohum embiryosu olarak keten tohumu,<br />

• Tohum ve tohum embiryosu olarak susam,<br />

• Tohum embiryosu olarak palmiye çekirdeği,<br />

• Tohum embiryosu olarak kabak çekirdeği,<br />

• Zeytin posası (Purina),<br />

• Ekspeller pamuk tohumu küspesi,<br />

• Ekspeller soya küspesi,<br />

A.3 Baklagil Tohumlar, bunların ürünleri ve yan ürünleri<br />

• Nohut kepeği ve kabukları,<br />

• Burçak,<br />

• Uygun ısıda işlem görmüş fiğ,<br />

• Tohum, vasat ürün ve kepek olarak bezelye,<br />

• Tohum, vasat ürün ve kepek olarak bakla,<br />

• Tohum olarak fiğ ve tohum olarak acı bakla,<br />

A.4 Kök ve Yumru yemler, bunların ürünleri ve yan ürünleri<br />

• Şeker pancarı posası,<br />

• Patates,<br />

• Tatlı patates,<br />

• Kök manyok,<br />

• Patates posası (patates nişastası elde edilirken ortaya çıkan yan ürün),<br />

• Patates nişastası,<br />

• Patates proteini ve tapyoka,<br />

A.5 Diğer tohumlar ve Meyveler bunların ürünleri ve yan ürünleri<br />

Keçi boynuzu, kabak, turunçgil, elma, armut, şeftali, incir, üzüm ve bunların<br />

posaları, kestane, ceviz, fındık küspeleri, kakao kabukları ve meşe palamudu<br />

kalıntıları.<br />

A.6 Yeşil ve kuru Kaba Yem Bitkileri<br />

• Yonca,<br />

• Yonca unu,<br />

• Üçgül,<br />

123


• Üçgül unu,<br />

• Yeşil yemler,<br />

• Çayır otu, çayır kuru otu,<br />

• Silaj,<br />

• Tahıl samanları,<br />

• Yemlik kök bitkiler,<br />

A.7 Diğer bitkiler bunların ürünleri ve yan ürünleri<br />

• Melaslar, deniz yosunu unu,<br />

• Bitki tozları ve bitki kalıntıları,<br />

• Bitki protein kalıntıları (Yalnızca yavru hayvanlara verilir.)<br />

• Baharat ve otlar,<br />

B. Hayvan Kaynaklı Yem Maddeleri<br />

B.l Süt ve Süt Ürünleri<br />

• Çiğ süt,<br />

• Süt tozu,<br />

• Yağsız süt,<br />

• Ayran,<br />

• Ayran Tozu,<br />

• Peynir altı suyu,<br />

• Peynir altı suyu tozu,<br />

• Peynir altı proteini,<br />

• Kazein tozu ve Laktoz tozu,<br />

• Kesilmiş ve ekşimiş süt,<br />

B.2 Balık diğer deniz hayvanları, bunların ürünleri ve yan ürünleri<br />

• Balık, balık yağı ve rafine edilmemiş balık yağı,<br />

• Enzim yoluyla elde edilen yumuşakça,<br />

• Kabuklu Autolysate, Hydrolysate, Proteolysate,<br />

• Balık unu,<br />

B.3 Kümes hayvanı yemi olarak, tercihan aynı hayvan gurubundan yumurta<br />

ve yumurta ürünleri<br />

124


C. Mineral Kaynaklı Yem Maddeleri<br />

C.l Sodyum<br />

• Rafine edilmemiş deniz tuzu,<br />

• Kaba kaya 'tuzu,<br />

• Sodyum sülfat,<br />

• Sodyum karbonat,<br />

• Sodyum bikarbonat,<br />

• Sodyum klorit,<br />

C.2 Kalsiyum<br />

• Lithotamnion ve maerl,<br />

• Su hayvanlarının kabukları (Mürekkep balığı kemikleri dahil),<br />

• Kalsiyum karbonat,<br />

• Kalsiyum Laktat,<br />

• Kalsiyum glükonat,<br />

C.3 Fosfor<br />

• Kemik dikalsiyum fosfat çöküntüsü,<br />

• Deflüor dikalsiyum fosfat,<br />

• Deflüor monokalsiyum fosfat,<br />

fc<br />

• Calcium, magnesyum phosphate,<br />

• Calcium sodyum phosphate,<br />

C.4 Magnezyum<br />

• Susuz Magnezyum oksit,<br />

• Magnezyum sülfat,<br />

• Magnezyum klorit,<br />

• Magnezyum karbonat,<br />

• Magnezyum fosfat<br />

C.5 Kükürt<br />

• Sodyum sülfat<br />

125


D.Yem Katkı Maddeleri<br />

D.l Iz Elementler<br />

• Demir (Demir karbonat, demir sülfat, monohidrat demir oksit),<br />

• İyot (Kalsiyum iyodat, susuz kalsiyum iyodat, hekzahidrat, sodyum<br />

iyodür),<br />

• Kobalt (Kobalt Sülfat monohidratve/veya heptahidrat, baz kobalt karbonat,<br />

monohidrat),<br />

• Bakır (Bakır oksit, baz bakır karbonat monohidratbakır sülfat, pentahidrat),<br />

• Mangan (Mangan Karbonat, mangan oksit ve manganik oksit, mangan<br />

sülfat, mono ve/veya tetrahidrat),<br />

• Çinko (Çinko karbonat, çinko oksit, çinko sülfat, mono ve/veya<br />

heptahidrat),<br />

• Mobilden (Amonyum mobildat, natrium mobildat),<br />

• Selenyum (Sodyum selenat,sodyum selenit)<br />

D.2 Vitaminler, provitaminler ve kimyasal açıdan tam tanımlanmış benzer<br />

etkisi bulunan maddeler<br />

• 70/524/EEC Nolu Talimatla uygun görülen vitaminler,<br />

• Yem maddelerinde doğal olarak ortaya çıkan ham maddelerden elde<br />

edilenler,<br />

• Tek Mideli hayvanlar için doğal vitaminlere eşdeğer sentetik vitaminler,<br />

• Uygun koşullar karşılandığı takdirde, A, D, ve E cinsi sentetik vitaminleri<br />

kullanmaya izin verebilir.<br />

D.3 Enzimler<br />

• 70/524/EEC nolu talimata uygun görülen enzimler<br />

D.4 Mikroorganizmalar<br />

• 70/524/EEC nolu talimata uygun görülen mikroorganizmalar<br />

D.5 Koruyucular<br />

• E 200 sorbik asid,<br />

• E 236 silaj için formik asit,<br />

• E260 silaj için asetik asit,<br />

• E270 silaj için laktik asit,<br />

• E280 silaj için propiyonik asit,<br />

126


D.6 BMeştiricüer,katılaşmayı önleyici müstahzarlar ve katılaştnıcılar<br />

• E551b Koloidal silis,<br />

• E55İC Kieselgur,<br />

• E562 Sepiolit,<br />

• E558 Bentonit,<br />

• E560 Sterit ve kloritlerin doğal karışımı,<br />

•E559 Saf kil,<br />

• E470 Doğal kaynaklı kalsium sterat,<br />

• E561 Vermikulit,<br />

• E599 Perlit<br />

Antioksidan maddeler<br />

• E360 doğal kaynaklı tokoferol açısından zengin ekstreler<br />

Hayvan beslemede kullanılan belli ürünler<br />

• Bira mayası<br />

E. İşleme Yardımcı Ürünler<br />

• Yem işlemeye mahsus yardımcı elementler<br />

Silaj için işlemeye mahsus yardımcı elementler (Deniz tuzu, kaba kaya tuzu,<br />

peynir altı suyu, şeker, şeker pancarı posası, tahıl unu, melas)<br />

Ek-8 Hayvan barınakları, alet ve ekipmanları ile işletmelerin temizlenmesi ve<br />

dezenfekte edilmesi amacıyla kıülanımına izin verilen temizlik maddeleri ve<br />

dezenfektanlar<br />

• Potasyum ve sodyum sabunu,<br />

• Su ve buhar,<br />

• Kireç kaymağı,<br />

• Kireç,<br />

• Sönmemiş kireç,<br />

• Sodyum hipoklorit (çamaşır suyu),<br />

• Kostik soda,<br />

• Kostik potas,<br />

• Doğal bitki özleri,<br />

• Sitrik, parasatik asit, formik, laktik, oksalik ve asetik asit,<br />

• Alkol,<br />

127


• Nitrik asit (süt ürünleri üretim ekipmanları için),<br />

• Fosforik asit (süt ürünleri üretim ekipmanları için),<br />

• Formaldehit<br />

• Süt sağım ekipmanları ve meme başı temzilik ve dezenfeksiyonunda<br />

kullanılan ürünler<br />

• Sodyum karbonat<br />

ORGANİK TARIMIN ESASLARI VE UYGULANMASINA İLİŞKİN<br />

YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK<br />

MADDE 1 - 10/6/2005 tarihli ve 25841 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan<br />

Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 5 inci<br />

maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

M<br />

d) Konvansiyonel üretimde kullanılan binalar, alet ve ekipmanlar temizlenip<br />

dezenfekte edildikten sonra <strong>organik</strong> üretimde kullanılır."<br />

MADDE 2 - Aynı Yönetmeliğin 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının (g)<br />

bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

"g) Çiftçi yemlerini yalnızca <strong>organik</strong> üretimden sağlayamaması durumunda,<br />

konvansiyonel yem maddelerinin sınırlı oranda kullanılmasına izin verilir.<br />

Her yıl izin verilen konvansiyonel yem maddeleri oranı, geviş getiren<br />

hayvanlarda izin verilen % 10'dan 31/12/ 2007'ye kadar % 5, diğer<br />

hayvanlarda ise % 20'lik oran; 31/12/2007'ye kadar % 15, 1/1/2008'den<br />

31/12/ 2Ö09'a kadar olan dönemde % 10, 1/1/2010'dan 31/12/ 2011'e kadar<br />

olan dönemde % 5'dir. Bu uygulamalar yetkilendirilmiş kuruluşun izniyle<br />

yapılır."<br />

MADDE 3 - Aynı Yönetmeliğin 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (a)<br />

bendi yürürlükten kaldırılmış ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiş, (ı)<br />

bendinin (2) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (m)<br />

bendine aşağıdaki (5) numaralı alt bent eklenmiştir.<br />

"2) Üretim bölgesinin 3 km yarıçapı içerisinde bulunan nektar ve polen<br />

kaynakları, <strong>organik</strong> olarak üretilen ürünlerden, doğal veya arıcılık<br />

ürünlerinin <strong>organik</strong> olma niteliğini etkilemeyecek bitki örtüsünden<br />

oluşmalıdır. Bu alanda yeteri miktarda polen ve nektar bulunamaması<br />

halinde, üreticinin arılarını yukarıdaki şartlara uygun olmayan bir alana<br />

nakletmesi durumunda, üretimini <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> usul ve esaslarına uygun<br />

yapmak kaydıyla ürün elde eder ve bu ürün <strong>organik</strong> olarak değerlendirile-<br />

128


mez. Söz konusu kovanların belirtilen bölgeye tekrar nakledilmesi halinde<br />

geçiş süreci uygulanmaz. Yukarıda belirtilen yarıçap içerisinde, aynı üretici<br />

tarafından, <strong>organik</strong> ve konvansiyonel arıcılık birlikte yapılamaz."<br />

"5) Kovanlarda zararlı mücadelesinde bu Yönetmeliğin Ek-l'de yer alan B.<br />

Bitki Koruma Maddeleri başlıklı bölümdeki ürünler kullanılır."<br />

MADDE 4 - Aynı Yönetmeliğin 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (f)<br />

bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

"f) Müteşebbis tarafından depolama koşulları ile depolanan <strong>organik</strong> ürünün<br />

giriş ve çıkış miktarları ve tarihine ilişkin kayıtlar düzenli olarak tutulur.<br />

Müteşebbis tarafından imzalanan bu kayıtlar yetkilendirilmiş kuruluşa<br />

onaylatılır ve çizelgenin bir nüshası müteşebbis tarafından, diğer nüshası<br />

yetkilendirilmiş kuruluş tarafından saklanır."<br />

MADDE 5 - Aynı Yönetmeliğin 26 ncı maddesinin birinci fıkrasına<br />

aşağıdaki (c) bendi eklenmiştir.<br />

"c) Ürünlerin diğer işletmeler ya da birimlerden kabulü sırasında ürünü kabul<br />

eden kişi gerek gördüğü durumlarda paketin kapanışı ya da ambalajının bu<br />

Yönetmeliğe uygunluğunu, ayrıca etiketin bu Yönetmeliğin 24 üncü<br />

maddesine uygunluğunu inceler. Etiket bilgileri ile ürünün beraberinde<br />

gelen diğer dokümanların birbirine uyumunu kontrol ettikten sonra<br />

karşılaştırmanın sonucunu kayıtlarına ekler."<br />

MADDE 6 - Aynı Yönetmeliğin 30 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a)<br />

bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

"a) Müteşebbisler, yaptıkları <strong>organik</strong> faaliyetler ile ilgili her türlü bilgi ve<br />

belgeleri, sözleşmeli olduğu kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu veya kontrol<br />

kuruluşuna vermek ve işletmesinde bulundurmakla zorundadırlar."<br />

MADDE 7 - Aynı Yönetmeliğin 34 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e)<br />

bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

"e) Tespit ettikleri sistemden çıkartmayı gerektirecek aykırılıklar ile uygun<br />

gördükleri yaptırım işlemlerini de içeren karar yazısını, müteşebbisin itirazı<br />

var ise yirmi gün içerisinde, itiraz yok ise yıllık raporlarında Komiteye<br />

bildirirler. Ayrıca, yetkilendirilmiş kuruluş tarafından sistemden çıkarılan<br />

müteşebbisler diğer yetkilendirilmiş kuruluşlara bildirilir. Yetkilendirilmiş<br />

kuruluş tarafından uygun görülen yaptırımlara itiraz ve şikayet halinde<br />

Komite konu ile ilgili inceleme ve yeni belgeler isteme yetkisine sahiptir.<br />

129


Komite itiraz ve şikayet ile ilgili bilgi ve belgeleri inceler, nihai kararı verir<br />

ve sonucu taraflara iletir."<br />

MADDE 8 - Aynı Yönetmeliğin 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (f)<br />

bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

"f) Yetkilendirilmiş kuruluşun yöneticileri, ortakları, kontrolörleri ve<br />

çalışanları, aynı anda başka bir yetkilendirilmiş kuruluşta görev alamazlar."<br />

MADDE 9 - Aynı Yönetmeliğin 37 nci maddesinin birinci fıkrasının (c)<br />

bendinin (4) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

" 4) Çalışanların görev tanımları ve sigorta bildirgeleri."<br />

MADDE 10 - Aynı Yönetmeliğin 38 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki<br />

şekilde değiştirilmiş ve dördüncü fıkrasına aşağıdaki (d) bendi eklenmiştir.<br />

"Müteşebbis sözleşme yaptığı yetkilendirilmiş kuruluşa <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal<br />

faaliyeti ile ilgili tüm bilgi ve belgeleri vermek, her türlü değişikliği<br />

bildirmek, üretimin her aşamasında gerekli kontrolün yapılabilmesi için<br />

işletmenin <strong>organik</strong> üretimle ilgili her birimini yetkilendirilmiş kuruluşa<br />

açmak zorundadır. Yetkilendirilmiş kuruluş <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetinin her<br />

aşamasını istediği anda kontrol eder."<br />

"d) Müteşebbisin yetkilendirilmiş kuruluş tarafından <strong>organik</strong> üretim<br />

metodundan çıkarılması halinde veya kendi isteğiyle <strong>organik</strong> üretim<br />

metodunu uygulamaması durumunda müteşebbis yeni durumunu ürünün<br />

alıcısına yazılı olarak bildirmek zorundadır."<br />

MADDE 11 - Aynı Yönetmeliğin 42 nci maddesinin birinci fıkrası ile ikinci<br />

fıkrasının (b) bendinin (1) ve (3) numaralı alt bentleri aşağıdaki şekilde<br />

değiştirilmiş ve aynı bende aşağıdaki (4) numaralı alt bent eldenmiştir.<br />

"Bakanlıkça gerekli görülmesi halinde, ziraat mühendisi, veteriner hekim, su<br />

ürünleri mühendisi ve gıda mühendislerine yönelik, yılda bir defa kontrolör<br />

kursu açılır veya açtırılır."<br />

"1) İstenilen bilgi ve belgeleri Komiteye sunan kişilere, Komite tarafından<br />

kontrolörlük belgesi verilir."<br />

"3) Kontrolörler yalnız bir yetkilendirilmiş kuruluş adına çalışır,"<br />

130


M<br />

4) Yetkilendirilmiş kuruluşlar çalıştıracakları kontrolörler için, Komiteden<br />

yetki almak zorundadır. Yetkilendirilen kontrolörler Komite tarafından<br />

kimliklendirilerek kayıt altına alınır."<br />

MADDE 12 - Aynı Yönetmeliğin 45 inci maddesinin birinci fıkrasının (a)<br />

bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

"a) Komitenin oluşumu; Bakanlık, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel<br />

Müdürlüğü, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Tarımsal Araştırmalar<br />

Genel Müdürlüğü, Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü, Strateji<br />

Geliştirme Başkanlığı ile Dış İlişkiler ve Avrupa Topluluğu Koordinasyon<br />

Dairesi Başkanlığı tarafından görevlendirilecek temsilcilerinden, Bakan veya<br />

yetkilendireceği müsteşar veya müsteşar yardımcısının onayı ile kurulur.<br />

Yukarıda adı belirtilen kuruluşlardan en az bir üye olmak üzere komiteye<br />

alınacak üye sayısını Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü<br />

belirler. İhtiyaç duyulması halinde Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Hukuk<br />

Müşavirliği'nden Komiteye birer üye alınabilir. Komite başkanlığı Tarımsal<br />

Üretim ve Geliştirme Genel Müdürü veya yetki vereceği Genel Müdür<br />

Yardımcısı veya Alternatif Tarımsal Üretim Teknikleri Daire Başkanı<br />

tarafından, Komite sekreter/yası ise Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel<br />

Müdürlüğü Alternatif Tarımsal Üretim Teknikleri Daire Başkanlığınca<br />

yürütülür."<br />

MADDE 13 - Aynı Yönetmeliğin 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer<br />

alan "Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerinde bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan<br />

hallerde;" ibaresinden sonra gelmek üzere "21/8/1963 tarihli ve 308 sayılı<br />

Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifıkasyonu Hakkında Kanun," ibaresi<br />

eklenmiştir.<br />

MADDE 14 -Aynı Yönetmeliğin Ek-1'inde yer alan A. Gübreler ve toprak<br />

iyileştiriciler tablosunun sonuna aşağıdaki satır eklenmiştir.<br />

Vakumlu tuz<br />

üretiminden<br />

endüstriyel kireç elde<br />

edilmesi<br />

Dağlarda bulunan tuzlu sudan elde edilen vakumlu<br />

tuzun bir yan ürünü. Yetkilendirilmiş kuruluş<br />

tarafından kullanımına onay verilmelidir.<br />

131


MADDE 15 - Aynı Yönetmeliğin Ek-Tinde yer alan B.4. Organik <strong>tarım</strong>da<br />

geleneksel olarak kullanılan maddeler tablosunun sonuna aşağıdaki satır<br />

eklenmiştir.<br />

Kalsiyum hidroksit<br />

Fungusit; Fidanlıklarda dahil olmak üzere sadece<br />

meyve ağaçlarında Nectria galligena'yı kontrol<br />

altında tutmak için kullanılır.<br />

MADDE 15 - Aynı Yönetmeliğin Ek-l'inde yer alan B.4. Organik <strong>tarım</strong>da<br />

geleneksel olarak kullanılan maddeler tablosundaki "etilen"in kullanım<br />

koşulları satırı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

Etilen<br />

Muz, kivi ve kakilerin (Trabzon hurması) olgunlaşmasının<br />

sağlanması, ananasların çiçek indüksiyonunda kullanılabilir.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kullanımına onay<br />

verilmelidir.<br />

MADDE 17 - Aynı Yönetmeliğin Ek-3'ünde yer alan A. Kullanım esasları<br />

başlığının üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

"Üretimin niteliği, ebadı ve ambalajın türüne göre aşağıda verilen logo<br />

örneklerinden biri kullanılır. Logoların çapı 20 mm' den küçük 40 mm' den<br />

büyük olamaz. Verilen renkler dışındaki renkler ve tonlar kullanılamaz.<br />

Logolar aşağıda belirtilen tonlarda olmalıdır."<br />

MADDE 18 - Aynı Yönetmeliğin Ek-6'smda yer alan A. Büyük ve küçük<br />

baş hayvanla ile B. Kümes Hayvanları başlıklı tablolar aşağıdaki şekilde<br />

değiştirilmiştir.<br />

132


"A. Büyük ve küçükbaş hayvanlar<br />

Tür ve Çeşit<br />

Damızlık ve besiye<br />

alınmış sığır ve tek<br />

tırnaklılar<br />

Hayvanlara Ayrılan Net Alan (İç alan)<br />

En az canlı<br />

ağırlık<br />

100 kg'a kadar<br />

200 kg'a kadar<br />

350 kg'a kadar<br />

350 kg'dan fazla<br />

MVbaş<br />

1.5<br />

2.5<br />

4.0<br />

5.0<br />

En az 1 m 2 /100 kg<br />

Mera Dışındaki<br />

Serbest Dolaşım Alanı<br />

MVbaş<br />

1.1<br />

1.9<br />

3.0<br />

3.7<br />

En az 0.75 m 2 /100 kg<br />

Süt sığırları 6.0 4.5<br />

Damızlık boğalar 10.0 30.0<br />

Koyun ve keçiler<br />

1.5 koyun/keçi 2.5<br />

0.35 kuzu/oğlak kuzu/oğlak başına 0.5<br />

Gebe domuzlar ve<br />

40 günlüğe kadar<br />

domuz yavruları<br />

Besiye alınmış<br />

domuzlar<br />

Domuz yavruları<br />

Damızlık domuzlar<br />

50 kg'a kadar<br />

85 kg'a kadar<br />

110 kg'a kadar<br />

40 günlükten<br />

büyük<br />

ve 30 kg'a kadar<br />

7.5 2.5<br />

0.8<br />

1.1<br />

1.3<br />

0.6<br />

0.8<br />

1.0<br />

0.6 0.4<br />

2.5 dişi<br />

6.0 erkek<br />

1.9<br />

8.0<br />

133


"B. Kümes Hayvanları<br />

Tür<br />

Yumurta<br />

tavuğu<br />

Besiye alınmış<br />

kümes<br />

hayvanları<br />

(Sabit<br />

Barınaklarda)<br />

Besiye alınmış<br />

kümes<br />

hayvanları<br />

(Taşınabilir<br />

Barınaklarda)<br />

Hayvanlara Ayrılan Net Alan (İç Alan)<br />

Hayvan/Alan<br />

(Adet/m 2 )<br />

6,0 18,0<br />

Tünek<br />

genişliği<br />

(cm/hayvan)<br />

10,0<br />

20,0<br />

en fazla 21 Kg yalnızca Hint<br />

canlı ağırlık/m 2 tavuğu için<br />

Follluk<br />

8 tavuk için 1<br />

folluk veya<br />

tavuk başına 120<br />

cm 2<br />

folluk alanı<br />

Serbest Dolaşım<br />

Alanı (M 2 /hayvan)<br />

4,0<br />

170KgN/ha/yıl<br />

4,0 Et ve Hint tavuğu<br />

4,5 Ördek<br />

10,0 Hindi<br />

15,0 Kaz<br />

tüm çeşitler için<br />

170KgN/ha/yıl<br />

16,0<br />

en fazla 30Kg<br />

canlı ağırlık/m 2 2.5<br />

170KgN/ha/yıl<br />

MADDE 19 - Aynı Yönetmeliğin Ek-7'sinde yer alan B.2'nin başlığı<br />

aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

"B.2 Balık, diğer deniz hayvanları, bunların ürünleri ve yan ürünleri"<br />

MADDE 20 - Aynı Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-8'in<br />

onbeşinci satırı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

başlığı ile<br />

"Ek-8 Hayvan ve hayvancılık işletmelerinde kullanılan alet ve ekipmanların<br />

temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi amacıyla kullanımına izin verilen<br />

temizlik maddeleri ve dezenfektanlar"<br />

"Süt sağım ekipmanları ve meme başı temizlik ve dezenfeksiyonunda<br />

kullanılan ürünler,"<br />

MADDE 21 - Aynı Yönetmeliğe ekte yer alan 9 nolu ek ilave edilmiştir.<br />

MADDE 22 - Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.<br />

134


MADDE 23 - Bu Yönetmelik hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı<br />

yürütür.<br />

"Ek-9 Bakanlık, tarafından yetkilendirilmiş kuruluştan alınacak yürürlükteki<br />

mevzuata uygun faaliyette bulunacaklarına dair noter onaylı taahhütname<br />

örneği.<br />

TAAHHÜTNAME<br />

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı adına yapacağım Organik Tarımla ilgili<br />

Kontrol ve Sertifikasyon işlemlerini, Organik Tarımın Esasları ve<br />

Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik ile diğer ilgili mevzuat doğrultusunda<br />

yürüneceğimi, mevzuat çerçevesinde Bakanlıktan istenen bilgi ve belgeleri<br />

eksiksiz ve istenen süre içerisinde göndereceğimi, Bakanlıkça verilen<br />

çalışma izni ve yetkinin iptali halinde sözleşme yaptığım, yönetmelikle<br />

tanımlanan müteşebbislerle ilgili her türlü bilgi ve belgeyi iptal tarihinden<br />

itibaren 20 gün içerisinde Bakanlığa teslim edeceğimi, bu taahhüdün<br />

yerine getirilmediğinin Bakanlık elemanlarının düzenleyeceği tutanakla<br />

belirlenmesinden sonra müteşebbislerin uğrayacağı zararın rayiç fiyatlar<br />

üzerinden mahkeme marifetiyle tespitinden sonra, bu zararı yasal faiziyle<br />

birlikte gayri kabil-i rücu hiçbir itiraz beyan etmeden ilk talepte ödeyeceğimi,<br />

ihtilafların hallinde Ankara Mahkeme ve İcra Dairelerinin yetkili olacağını<br />

kuruluşum adına kabul ve taahhüt ederim.<br />

Taahhüt eden:<br />

Tarih:<br />

Yetkili isim ve imza:<br />

Firma kaşesi:<br />

Adres:"<br />

Organik Tarım mevzuatı yakından incelendiğinde görülecektir ki; Tarım ve<br />

Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü,<br />

bünyesinde kurulan, Alternatif Tarımsal Üretim Teknikleri Daire<br />

Başkanlığınca; <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal üretimle ilgili eğitim, denetim, mevzuat<br />

hazırlama, yürürlüğe koyma, veri tabanı oluşturma ve ulusal düzeyde<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> projeleri hazırlama ve uygulama hususlarında çalışmalar<br />

yürütülmektedir. Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerini denetimin daha etkin<br />

yürütülmesi amacıyla Tarım İl Müdürlükleri bünyesinde, Organik Tarım<br />

Birimleri (OTB) oluşturulmuştur. Ayrıca Avrupa Birliğine uyumla ilgili<br />

çalışmalar ilgili Daire Başkanlığı tarafından yapılmaktadır.<br />

135


Organik Tarım Kanununun uygulanmasında; <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın geliştirilmesi<br />

yönünde çalışmalar yapmak ve Bakanlık içi koordinasyon ve değerlendirme<br />

hizmetleri ile faaliyetlerini izlemek üzere Bakanlık bünyesinde yönetmelik<br />

gereği Organik Tarım Komitesi (OTK) kurulmuştur.<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın ticaretini, tanıtımını, araştırmalarını ve diğer <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

faaliyet stratejilerini belirlemek ve Bakanlık dışı kurum ve kuruluşlarla koordinasyon<br />

ve izleme hizmetlerini yapmak üzere Organik Tarım Ulusal<br />

Yönlendirme Komitesi (UYK) tesis edilmiştir. Tablo 2'de görüldüğü gibi; bu<br />

kanun ile <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin her türlü kontrol ve sertifikalandırma<br />

işlemleri, Bakanlık'ça yetkilendirilmiş kuruluşlara verilmiştir.<br />

Tablo 2. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Adına Organik Tarım Faaliyetleri<br />

için YetMlendirümiş Kurumlar.<br />

Firma Adı Adresi Tel Faks Mail Adresi<br />

ANADOLU<br />

BCS<br />

CERES<br />

CU<br />

ECOCERT<br />

-SA<br />

EKO-TAR<br />

Süleymanbey Mahallesi<br />

Mimar Sinan Cad.<br />

YeşilhanNo:5/3<br />

YALOVA<br />

Kazım Dirik Mah. Gediz<br />

Cad. Kadri Dağüstü Apt.<br />

No:21 BBlokDaire:2<br />

35040 Bornova/İZMİR<br />

İnönü Cad.No.705 Yunus<br />

Emre Apt. Kat: 1/1<br />

Poligon/İZMİR<br />

Mansuroğlu Mah. 286.<br />

Sok. Ali Colakoğlu Sitesi<br />

Al Blok No: 16 Kat: 1<br />

Daire:3 35040<br />

Bornova/İZMİR<br />

184. Sok. No:60 Kat:2<br />

Daire:3 35040<br />

Bornova/İZMİR<br />

(MERKEZ) Adnan<br />

Menderes Bulvarı Deniş<br />

Apt. 36/1 33110 MERSİN<br />

(ŞUBE) Ziraat<br />

Mühendisleri Sitesi<br />

4. Blk. 52/A Yıldız<br />

Çankaya/ANKARA<br />

0 226<br />

81221<br />

00<br />

0 232<br />

33905<br />

81<br />

0 232<br />

247<br />

20 22<br />

0 232<br />

34707<br />

04<br />

34707<br />

12<br />

0 232<br />

34343<br />

60<br />

0 324<br />

32549<br />

64<br />

0312<br />

44054<br />

32<br />

0 226<br />

81221<br />

05<br />

0 232<br />

33905<br />

91<br />

0 232<br />

24770<br />

01<br />

0 232<br />

34706<br />

93<br />

0 232<br />

34339<br />

59<br />

0 324<br />

32719<br />

44<br />

0312<br />

44095<br />

57<br />

anadoluekolojik@gmail.com<br />

bcsturkey@superonline.com<br />

info@ceres-cert.com.tr<br />

turkey@controlunion.com<br />

office.turkey@ecocert.com<br />

info@eko-tar.com<br />

136


ETKO<br />

ICEA<br />

IMC<br />

IMO<br />

NİSSERT<br />

160. Sokak No: 13/7<br />

35040 Bornova/İZMİR<br />

Mustafa Kemal Cad. Halil<br />

Bey Apt. B Blok No: 166/2<br />

Kat:7 Daire: 13 35040<br />

Bornova/İZMİR<br />

İzmir Cad. 3/17<br />

Kızılay/ANKARA<br />

225. Sokak Dündar Apt.<br />

No:29 Kat:7 Daire:7<br />

35040 Bornova/İZMİR<br />

Anadolu Bulv. Gıda<br />

Toptancılar Sitesi Gimat<br />

3. Blk. No:29 Macunköy<br />

Yenimahalle/ANKARA<br />

0 232<br />

33976<br />

06<br />

0 232<br />

34260<br />

68<br />

0312<br />

23254<br />

32<br />

0 232<br />

34747<br />

05<br />

0312<br />

39760<br />

09<br />

0 232<br />

33976<br />

07<br />

0 232<br />

34284<br />

64<br />

0312<br />

23250<br />

00<br />

0 232<br />

34747<br />

80<br />

0 312<br />

39700<br />

58<br />

info@etko.org<br />

info@icea-tr.com<br />

admin@icea-tr.com<br />

imcturk@imcert.it<br />

imotr@imo-control. org<br />

nissert@nissert.com<br />

ORSER<br />

(MERKEZ) Simon Bolivar<br />

Cad. Cemal Nadir Sok.<br />

No:10Kat:2No:5<br />

06550 Çankaya/ANKARA<br />

(ŞUBE) Kale Mah. Namık<br />

Kemal Cad. Ankara îş<br />

Merkezi Kat:2 No:4<br />

SAMSUN<br />

0312<br />

43815<br />

60<br />

0 362<br />

43562<br />

68<br />

0312<br />

43815<br />

59<br />

0 362<br />

43262<br />

50<br />

or_ser@hotmail.com<br />

orser06@ttnet.net.tr<br />

TURKGAP<br />

Palmiye Mahallesi 1216<br />

Sokak S. Yılmaz Apt.<br />

No:2/A 33110 MERSİN<br />

0 324<br />

32741<br />

91<br />

0 324<br />

32741<br />

91<br />

turkgap@turkgap.com<br />

Organik (ekolojik, biyolojik) <strong>tarım</strong> ürünleri (bitkisel ve hayvansal ürünler, su<br />

ürünleri, tohum, gübre, fide, fidan ve tüm diğer girdiler, gıdalar, vitaminler<br />

ve diğer tüm katkı maddeleri ile hammaddesi <strong>tarım</strong> olan tüm sanayi ürünleri)<br />

üretecek, işleyecek, pazarlayacak, ithal veya ihraç edecek özel veya tüzel<br />

kişilerin faaliyette bulunabilmeleri için Tarım Bakanlığından yetki almış<br />

kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarından biriyle sözleşme yapmaları<br />

zorunludur.<br />

Gerekli olan sözleşme yapılmadan bu faaliyetlerde bulunulamaz. Organik<br />

<strong>tarım</strong> ile ilgili faaliyetleri üretimden tüketime kadar yapacak (yürütecek) olan<br />

teşkilatın şeması Şekil 3'de gösterilmiştir.<br />

137


Organik Tarım Yönetmeliğinde dört önemli komiteden söz edilmektedir.<br />

Bunlar adından da anlaşılacağı gibi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a ufuk tayin edecek olan<br />

Organik Tarım Ulusal yönlendirme Komitesi, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın bütün yetki ve<br />

sorumluluklarını taşıyan Organik Tarım Komitesi, Organik Tarımla ilgili<br />

araştırmalar yapıp bilgi üretecek Organik Tarım Araştırmaları Komitesi ve<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ticaretinin, Pazar ve piyasasının meseleleri ile uğraşacak,<br />

onlara çözüm bulacak Organik Tarım Ticaret Komitesi'dir. Bu komiteler ve<br />

diğer organlar teşkilat şemasında görülmektedir. Yalnız Organik Tarım<br />

Araştırma Komitesi Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne, Organik<br />

Tarım Ticaret Komitesi de Bakanlığın Ticaretle ilgili ve görevli birimine<br />

bağlıdır.<br />

Şekil 3. Organik Tarım Faaliyetleri Organizasyonu<br />

TARIM<br />

ve<br />

KÖYÎŞLERÎ<br />

Organik<br />

Tarım Ulusal<br />

Yönlendirme<br />

Komitesi<br />

Tarımsal Üretim<br />

ve Geliştirme<br />

Genel<br />

Alternatif<br />

Tarımsal<br />

Üretimleri Daire<br />

Başkanlığı<br />

ORGANİK<br />

TARIM<br />

KOMİTESİ<br />

Alternatif Üretim Veri<br />

Toplama ve<br />

Değerlendirme Şube<br />

Müdürlüğü<br />

Alternatif<br />

Tarımsal Üretim<br />

Şube Müdürlüğü<br />

Mevzuat ve<br />

Politika Şube<br />

Müdürlüğü<br />

TKB 81<br />

İl<br />

Müdürlüğü<br />

ORGANİK<br />

TARIM<br />

BİRİMİ<br />

Yetkilendirilmiş<br />

Kuruluş<br />

138


Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi ile Organik Tarım Komitesinin<br />

görevleri diğer komitelerden daha etkili ve geniş olduğu için bunların<br />

teşekkülü ve çalışması verilmiştir.<br />

Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi; Tarımsal Üretim ve<br />

Geliştirme Genel Müdür'ün başkanlığında TÜGEM temsilcileri, Devlet<br />

Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük<br />

Müsteşarlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Orman<br />

Bakanlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, Tarımsal Araştırmalar Genel<br />

Müdürlüğü temsilcileri, TÜBİTAK, meslek kuruluşları, sivil toplum<br />

örgütleri, yetkilendirilmiş kuruluşların temsilcisi, üniversiteler ve özel sektör<br />

temsilcileri ile Komitenin toplantı gündemiyle ilgili görüşlerinin alınmasında<br />

yarar gördüğü kurum ve kuruluşların temsilcilerinden olmak üzere en az on<br />

ldşiden oluşur. Komite <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın geliştirilmesi ve uygulanması ile ilgili<br />

stratejileri belirlemek üzere yılda en az bir kez toplanır ve alman kararları<br />

tavsiye niteliğinde olmak üzere Organik Tarım Komitesine iletir.<br />

Organik Taran Komitesi (OTK); Komitenin oluşumu; Bakanlık, Tarımsal<br />

Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, Koruma ve Kontrol Genel<br />

Müdürlüğü, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Teşkilatlanma ve<br />

Destekleme Genel Müdürlüğü, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı ile Dış<br />

İlişkiler ve Avrupa Topluluğu Koordinasyon Dairesi Başkanlığı tarafından<br />

görevlendirilecek temsilcilerinden, Bakan veya yetkilendireceği müsteşar<br />

veya müsteşar yardımcısının onayı ile kurulur. Yukarıda adı belirtilen<br />

kuruluşlardan en az bir üye olmak üzere komiteye alınacak üye sayısını<br />

Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü belirler. İhtiyaç duyulması<br />

halinde Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Hukuk Müşavirliği'nden Komiteye birer<br />

üye alınabilir. Komite başkanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel<br />

Müdürü veya yetki vereceği Genel Müdür Yardımcısı veya Alternatif<br />

Tarımsal Üretim Teknikleri Daire Başkanı tarafından, Komite sekretaryası<br />

ise Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Alternatif Tarımsal<br />

Üretim Teknikleri Daire Başkanlığınca yürütülür. Bu komite ülkedeki<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin yaygınlaştırılması, geliştirilmesi, tanıtılması,<br />

takip ve kontrolünden sorumludur. Kontrol ve kuruluşlarına çalışma izni<br />

vermek ve çalışmalarını denetlemek görevleri arasındadır.<br />

4.3. İYİ TARIM UYGULAMALARI<br />

Daha öncede bahsedildiği gibi gerek sürdürülebilir <strong>tarım</strong> uygulamaları gerek<br />

ekolojik ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, gerekse biyolojik <strong>tarım</strong>, biyodinamik, alternatif<br />

<strong>tarım</strong> ve hatta iyi <strong>tarım</strong> kavram ve uygulamalarından kastedilen doğal<br />

139


kaynakların sonsuza kadar korunarak, geliştirilip genişletilerek kullanılması<br />

felsefesidir. Artık insanlığın bu alandaki geliştirmek durumda olduğu<br />

anlayışın, kantiteden daha çok kalite olduğu ortaya konulmuş durumdadır.<br />

Nitekim bütün dünyada gerek beslenme ve gıda uzmanları gerekse insanların<br />

giyim, örtünme ve moda ile ilgili olarak yönlendiricileri ve nihayet barınma<br />

ve mesken gereksinimleri üzerinde fikir geliştiren ve kafa yoranları, <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>dan daha geniş kapsamlı olan iyi <strong>tarım</strong> uygulamaları üzerinde<br />

durmaktadırlar.<br />

Nitekim iyi <strong>tarım</strong> uygulamaları ile ilgili çalışmalar gerek Tarım ve Köyişleri<br />

Bakanlığı tarafından gerekse akademisyenler ve değişik alanlarda faaliyetler<br />

gösteren araştırmacılar tarafından daha önce ortaya atılmıştır. İyi <strong>tarım</strong><br />

uygulamaları ile ilgili yönetmelik hem <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kanunundan, hem de<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yönetmeliğinden önce hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur.<br />

Bütün bu çalışma ve gayretlerin fikri ve düşünce planındaki dayanağı ve<br />

istinat noktası sürdürülebilirlilik, kaliteli ve sağlıklı, aynı zamanda güvenli ve<br />

sürekli gıda elde edebilme görüşüdür. Bununla birlikte her türlü tabii<br />

zenginliğimizin ve doğal kaynaklarımızın sınırsız bir şekilde bizden sonra ki<br />

nesiller tarafından da sonsuza kadar kullanılması felsefesi de önemlidir.<br />

Yapılan yasa, yönetmelik ve konulan kuralların özellikle üretici ve<br />

tüketicilere en iyi şekilde aktarılabilmesi şarttır. İyi <strong>tarım</strong> uygulamaları<br />

yönetmeliğinin hukuki ve pratik dayanağı ise, 441 sayılı Tarım ve Köyişleri<br />

Bakanlığı'nm kuruluş ve görevleri hakkında kanun hükmünde kararnamenin<br />

ikinci maddesinin (f) ve (h) bentleri ile, 6968 sayılı zirai mücadele ve<br />

karantina kanununun 22 ve 24 üncü maddeleri ve 5179 sayılı gıdaların üretimi<br />

tüketimi ve denetlenmesine dair kanun hükmünde kararnamenin<br />

değiştirilerek kabulü hakkında kanunun 16 ve 24 üncü maddeleridir.<br />

İyi <strong>tarım</strong> uygulamaları yönetmeliği Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından<br />

hazırlanıp 08 Eylül 2004 tarih ve 25577 sayılı resmi gazetede yayınlanarak<br />

yürürlüğe konulmuş bir belgedir. Bu yönetmelik aradan kısa bir süre geçmiş<br />

olmasına rağmen, görülen lüzum üzerine revize edilerek değiştirilmiş 05<br />

Mayıs 2005 tarih ve 25806 sayılı resmi gazetede yeniden yayınlanmıştır.<br />

Burada bu yönetmeliklerin maddelerini ele alarak tek tek yorumlamak yerine<br />

biraz fazla yer alacak olmasına rağmen doğrudan doğruya verilemesi uygun<br />

olacağı düşünülmüştür. Böylece yönetmeliklerden bir bütünlük içerisinde<br />

yararlanılması daha da kolaylaştırılmıştır.<br />

140


Tarım ve Köyişleri Bakanlığından:<br />

RESMÎ GAZETE<br />

Tarih: 08.09.2004, Sayı: 25577<br />

îyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelik<br />

BİRİNCİ BÖLÜM<br />

Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak ve Tanımlar<br />

Amaç<br />

Madde 1 - Bu Yönetmelik; çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen<br />

bir <strong>tarım</strong>sal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması, <strong>tarım</strong>da<br />

izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanması amacıyla<br />

hazırlanmıştır.<br />

Kapsam<br />

Madde 2 - Bu Yönetmelik, iyi <strong>tarım</strong> uygulamalarına uyulması için İl<br />

Müdürlüklerinin, üreticilerin, üretici birliklerinin, müteşebbisler ile<br />

yetkilendirilmiş kuruluşların görev ve sorumlulukları ile denetim esaslarını<br />

kapsar.<br />

Hukuki Dayanak<br />

Madde 3 - Bu Yönetmelik, 441 sayılı Tarım ve Köy işleri Bakanlığının<br />

Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci<br />

maddesinin (f) ve (h) bentlerine, 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai<br />

Karantina Kanununun 22 ve 24 üncü maddelerine, 5179 sayılı Gıdaların<br />

Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hülonünde Kararnamenin<br />

Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 16 ve 24 üncü maddelerine<br />

dayanılarak hazırlanmıştır.<br />

Tanımlar<br />

Madde 4 - Bu Yönetmelikte geçen;<br />

a) Bakanlık: Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,<br />

b) Bakan: Tarım ve Köyişleri Bakanını,<br />

c) İyi Tarım Uygulamaları Komitesi (İTUK): Bakan Olur'u ile kurulan ve<br />

Bakan adına bu Yönetmeliğin uygulanmasını takip ve temin eden, bu<br />

Yönetmeliğin 9 uncu maddesinde yer alan Komiteyi,<br />

d) İyi Tarım Uygulamaları (İTU): Tarımsal üretim sisteminin sosyal açıdan<br />

yaşanabilir, ekonomik açıdan karlı ve verimli, insan sağlığını koruyan,<br />

141


hayvan sağlık ve refahı ile çevreye önem veren bir hale getirmek için<br />

uygulanması gereken işlemleri,<br />

e) II Müdürlüğü: Tarım îl Müdürlüğünü,<br />

f) Kontrol Kuruluşu: İyi <strong>tarım</strong> uygulamaları kriterlerine uygun üretilen<br />

ürünün, üretiminden son tüketiciye ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını<br />

kontrol etmek üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel<br />

kişileri,<br />

g) Sertifikasyon Kuruluşu: Tüm kontrolleri tamamlanmış iyi <strong>tarım</strong><br />

uygulamaları kriterlerine uygun üretilen ürünü, kontrol kuruluşunun yaptığı<br />

kontrol ve bu kontrole ilişkin bilgi ve belgeler ile gerek duyulan hallerde<br />

yaptırılacak analizlere dayanarak sertifikalandırmak üzere Bakanlık<br />

tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,<br />

h) Yetkilendirilmiş Kuruluş: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, kontrol<br />

kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu olarak Bakanlık tarafından yetki<br />

verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,<br />

i) Kontrol: İyi <strong>tarım</strong> uygulamaları faaliyetlerinin bu Yönetmeliğe uygun<br />

olarak yapılıp yapılmadığının belirlenmesi, düzenli kayıtların kurulması,<br />

sonuçların rapor edilmesi, gerek görülmesi halinde ürünün niteliğinin<br />

laboratuar analizleri ile test edilmesini,<br />

j) Kontrolör: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu vey v<br />

a kontrol kuruluşu adına<br />

iyi <strong>tarım</strong> uygulamaları faaliyetlerinin her aşamasının ilgili mevzuata göre<br />

uygulanmasını kontrol etmek üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek<br />

kişiyi,<br />

k) Sertifiker: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu<br />

adına, kontrolü tamamlanmış ürünün iyi <strong>tarım</strong> uygulamaları kriterlerine<br />

uygun olduğunu onaylamak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek<br />

kişiyi,<br />

1) Denetim: İyi <strong>tarım</strong> uygulamaları faaliyetlerinin bu Yönetmeliğe uygun<br />

olarak yapılıp yapılmadığını tespit etmek amacıyla, yetkilendirilmiş<br />

kuruluşlar, işletmeler ve müteşebbisler ile kontrolör ve sertifikerlerin<br />

Bakanlık veya Bakanlık tarafından denetim yetkisi verilen kuruluşlarca<br />

yapılan her türlü denetimini,<br />

m) Sertifikasyon: Bütün kontrol yöntemlerinin' uygulanması sonucu<br />

işletmenin ve iyi <strong>tarım</strong> uygulamaları kriterlerine uygun üretilen ürünün<br />

mevzuata uygun olarak belgelendirilmesini,<br />

n) Sertifika: Bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin ve<br />

iyi <strong>tarım</strong> uygulamaları kriterlerine uygun üretilen ürünün mevzuata uygun<br />

olduğunu gösteren belgeyi,<br />

o) Üretim Alanı: İyi <strong>tarım</strong> uygulamaları çerçevesinde üretimin yapıldığı<br />

alanı,<br />

p) Satış Ünitesi: Tarımsal ürünün üreticiden alınıp tüketiciye ulaştırılarak<br />

142


satışını yapan birimi (manav, market, pazar, v.b.),<br />

r) Entegre Ürün Yönetimi (EÜY): Uzun dönemde sürdürülebilirlik şartlarını<br />

kapsayan, yerel toprak, iklim ve ekonomik koşullar gibi çevresel şartlarla<br />

uyumlu ürün karlılığını içeren tam bir <strong>tarım</strong> stratejileri sistemini,<br />

s) Entegre Mücadele (EM): Tarımsal ürünlerde zararlı türlerin popülasyonunu<br />

ve çevre ile ilişkilerini dikkate alarak, uygun olan mücadele<br />

metotlarını ve tekniklerini kullanarak, ekonomik zarar seviyesini en aza<br />

indiren mücadele sistemini,<br />

t) Üretici: Tarımsal ürünlerin her aşamadaki üretimini ÎTU kriterlerine göre<br />

yapan gerçek ve tüzel kişileri,<br />

u) Üretici Birlikleri: 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununa göre<br />

<strong>tarım</strong> üreticilerinin, ürün veya ürün grubu bazında ve gönüllülük esasına<br />

dayalı olarak kurdukları, tüzel kişiliği haiz <strong>tarım</strong>sal üretici birliklerini,<br />

v) Müteşebbis: İyi <strong>tarım</strong> uygulamaları kriterlerine göre; üretim yapan<br />

ve/veya ürünü işleyen, ambalajlayan, etiketleyen, taşıyan ve pazara hazır hale<br />

getiren iç ve/veya dış pazarda pazarlayan, pazarlamada aracılık eden gerçek<br />

veya tüzel kişileri,ifade eder.<br />

İKİNCİ BÖLÜM<br />

Görev ve Sorumluluklar<br />

İl Müdürlülerinin Görev ve Sorumluluklan<br />

Madde 5 - İl müdürlüklerinin görev ve sorumlulukları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Üretici ve üretici birliklerine İTU konusunda eğitim ve yayım hizmeti<br />

vermek,<br />

b) Yetldlendirilmiş kuruluşlar ile kontrolörler ve sertifikerlere İTU<br />

esaslarında aykırı hareket etmeleri durumlarında müdahale etmek, gerekli<br />

uyanları yapmak,<br />

c) Üreticilerin EM ve EÜY tekniklerini kullanarak üretim yapmasını<br />

sağlamak için ürün bazında hazırlanan "teknik talimatlar hakkında üreticileri,<br />

üretici birliklerini ve müteşebbisleri bilgilendirmek,<br />

d) Üreticiler ve üretim ile ilgili, yetkilendirilmiş kuruluşlardan alacakları<br />

bilgileri kayıt altına almaktır.<br />

İTU Kriterlerine Göre Üretim Yapan Üreticilerin ve Üretici Birliklerinin<br />

Görev ve Sorumluluklan<br />

Madde 6 - İTU kriterlerine göre üretim yapan üreticilerin ve üretici<br />

birliklerinin görev ve sorumlulukları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Üretim alanlarında yaptıkları gübre, bitki koruma uygulamalarını ve<br />

gerekli olan diğer zorunlu uygulamaları kayıt altına almak,<br />

143


) Bitki koruma ve hayvan sağlığı ürünlerini tavsiyesine uygun olarak<br />

kullanmak,<br />

c) Üretimde hastalıklar, zararlılar ve yabancı otlar ile mücadele yapmak,<br />

d) Toprak, su, çevre ve insan sağlığını koruyucu tedbirler almak,<br />

e) Toprak ve yaprak analizlerini yapmak/yaptırmak, gübrelemeyi analiz<br />

sonuçlarına göre uygulamak ve analiz sonuçlarını kayıt altında tutmak,<br />

f) Sulama suyunu analiz ettirmek, önerilen miktar ve metotlarda uygulamak<br />

ve kayıt altına almaktır.<br />

ÎTU Kriterlerine Göre Üretim Yapan Üretici ve Üretici Birliklerinin Ürününü<br />

Satın Alan Müteşebbislerin Görev ve Sorumlulukları<br />

Madde 7 - ÎTU kriterlerine göre üretim yapan üretici ve üretici birliklerinin<br />

ürününü satın alan müteşebbislerin görev ve sorumlulukları aşağıda<br />

belirtilmiştir.<br />

a) Üretici, üretici birlikleri ile bunların ürününü satın alan müteşebbisler ÎTU<br />

kriterlerine karşılıklı uyulacağına dair yazılı bir sözleşme yaparlar,<br />

b) Üretime girdi (tohum, fide, fidan, anaçlık, soğan, yumru, rizom, bitki<br />

koruma ürünü, gübre, hayvan sağlığı ürünleri vb.) temin eden özel ve tüzel<br />

kişiler kayıt tutarlar,<br />

c) Ürünü satın alan müteşebbisler, üreticiden ürüne ait kayıtlarının bulunması<br />

şartını ararlar,<br />

d) Ürünü satın alan müteşebbisler, ürünlerle ilgili kayıtların ve uygulanan<br />

işlemlerin yer aldığı bir kayıt sistemi oluştururlar,<br />

e) Gıda güvenliğinden üretici, üretici birlikleri ve bunların ürününü satın alan<br />

müteşebbisler sorumludur.<br />

Yetkilendirilmiş Kuruluşlarının Görev ve Sorumlulukları<br />

Madde 8 - Yetkilendirilmiş kuruluşların görev ve sorumlulukları aşağıda<br />

belirtilmiştir.<br />

a)Yetkilendirilmiş kuruluşlar her türlü üreticiye, üretici birliklerine,<br />

müteşebbise, ürüne, üretime, kontrol işlemine, sertifikasyon işlemine,<br />

kuruluşun kendisine, çalışanına ve menşeine dair her türlü bilgi ve belgeleri<br />

düzenlemekle yükümlüdür.<br />

b)Yetkilendirilmiş kuruluşlar İTU kriterlerine göre üretim yapan üreticilere,<br />

üretici birliklerine, müteşebbise ait her türlü bilgiyi kontrol ederek kayıt<br />

altına alır. 3'er aylık raporlar hazırlayarak bilgi için Tarım İl Müdürlüğü'ne<br />

verir. Tarım İl Müdürlüğü bu raporların özetinden oluşan bir raporu 6 aylık<br />

dönemler halinde gereği için İTUK'a bildirir.<br />

144


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM<br />

iyi Tarım Uygulamaları Komitesi ve Yetkilendirilmiş Kuruluşlar<br />

İyi Tarım Uygulamaları Komitesinin Oluşumu, Görevleri, Çalışma Şekil ve<br />

Esasları<br />

Madde 9 - İyi <strong>tarım</strong> uygulamaları komitesinin oluşumu, görevleri, çalışma<br />

şekil ve esasları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Komitenin oluşumu; Bakanlık Müsteşar veya Müsteşar Yardımcısı<br />

Başkanlığında; Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğünden 3 kişi,<br />

Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünden 2 kişi, Tarımsal Araştırmalar<br />

Genel Müdürlüğünden 1 kişi, Teşkilatlanma ve Destekleme Genel<br />

Müdürlüğünden 1 kişi, Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu<br />

Başkanlığından 1 kişi ve Dış İlişkiler ve Avrupa Topluluğu Koordinasyon<br />

Dairesi Başkanlığından 1 kişi ile konunun uzmanı teknik görevliler veya<br />

kuruluşları tarafından görevlendirilecek elemanlardan oluşur. İTUK<br />

sekreteryası, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından<br />

yürütülür.<br />

b) Komitenin görevleri;<br />

1) Bu Yönetmelik hükümlerini uygulamak ve uygulanması için gerektiğinde<br />

Tarım İl Müdürlüklerini yetkilendirmek,<br />

2) Yetkilendirilmiş kuruluşlara çalışma izni vermek, kurallara uyulmadığı<br />

tespit edildiğinde izni iptal etmek veya geçici süreyle durdurmak,<br />

3) Yetkilendirilmiş kuruluşları, kontrolörleri, sertifikerleri, üretici, üretici<br />

birlikleri ve müteşebbisleri kodlamak ve denetlemek,<br />

4) Yetkilendirilmiş kuruluşları, kontrolörleri ve sertifikerleri, bu Yönetmelik<br />

hükümlerine uyulmadığı durumlarda uyarmak ve gerektiği durumlarda<br />

yaptırım uygulamak,<br />

5) İTU kriterlerinin belirlenmesi, yaygınlaştırılması, geliştirilmesi,<br />

tanıtılması konularında çalışmalar yapmak, İTU'da haksız rekabetin takipçisi<br />

olmak, bu Yönetmeliğe aykırı olan ve ülkenin menfaatlerinin zedelendiği her<br />

konuda yasal işlemler için başvurular yapmak,<br />

6) Sivil toplum örgütleri ile mesleki ilişkiler kurmak ve gereken durumlarda<br />

işbirliği yapmak, ülkenin İTÜ'nün yaygınlaştırılması, geliştirilmesi,<br />

tanıtılması konularında, üniversite, enstitü, araştırma, basın kuruluşları ve<br />

145


ilgili diğer resmi veya özel kuruluşlarla işbirliği yaparak; araştırma, proje ve<br />

eğitim yapmak, yaptırmak,<br />

7) Diğer ülkelerdeki, özellikle AB Ülkelerindeki ÎTU değişikliklerini<br />

izleyerek ülke mevzuatında gerekli değişikleri yapmak,<br />

8) Uluslararası İTU kuruluşlarıyla işbirliğine gitmek, İTU konusundaki<br />

ulusal ve uluslararası seminer, sempozyum, toplantı, kongre ve fuarlara<br />

katılım sağlamak,<br />

c) Komite, olağan olarak her ayın ilk haftası toplanır. Olağanüstü durumlarda<br />

sekreterya tarafından toplantıya çağrılır.<br />

d) Komite kararlarını oy çokluğuyla alır. Kararlar bağlayıcıdır.<br />

e) Raportörlük, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü temsilcilerinden<br />

seçilen sekreter üye tarafından yürütülür.<br />

f) Kararlar, toplantı tarihinden itibaren on gün içinde tüm üyeler tarafından<br />

imzalanarak Müsteşarlık onayına sunulur ve onay tarihinden itibaren<br />

yürürlüğe girer.<br />

YetMlendirilmiş Kuruluşların Oluşumu, Çalışma Şekli ve Esasları<br />

Madde 10 - Yetkilendirilmiş kuruluşların oluşumu, çalışma şekli ve esasları<br />

aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Bu Yönetmeliğin uygulanmasında; ÎTU faaliyetlerinin her türlü kontrol ve<br />

sertifikalandırma işlemleri Bakanlıkça veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş<br />

kuruluşlarca yapılır. Yetkilendirilmiş kuruluşlar yeterli ve tecrübeli personel<br />

ile teknik alt yapıya sahip olmak zorundadır.<br />

b) Yetkilendirilmiş kuruluşlar, kontrol ve sertifika konularında çalışma izni<br />

almak için Bakanlığa başvuruda bulunur. Bakanlıkça gerekli incelemeler<br />

yapılır ve dilekçenin veriliş tarihinden itibaren 45 gün içinde sonuçlandırılır.<br />

Yetkilendirilmiş kuruluşlar çalışma yetki süreleri dolmadan her yıl en az 1 ay<br />

önce çalışma yetki sürelerini uzatmak zorundadırlar. Çalışma izinleri hiç bir<br />

şekilde devredilemez.<br />

c) Kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu; kontrol ve sertifıkasyon olmak üzere iki<br />

ayrı birimden oluşur. Kontrol biriminde görev yapanlar sertifıkasyon<br />

biriminde, sertifıkasyon biriminde görev yapanlar kontrol biriminde görev<br />

yapamazlar.<br />

146


d) Yetkilendirilmiş kuruluşlar ile kontrolör ve sertifıkerlerin; çalışma izni,<br />

izin süresi, süre uzatımı, izinlerinin iptali, görev ve yetkileri, yetki kullanımı,<br />

kontrol ve sertifıkasyon sistemi ile kontrolör ve sertifıker çalıştırmaya ilişkin<br />

usul ve esaslar ÎTUK tarafından belirlenir.<br />

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM<br />

Çeşitli ve Son Hükümler<br />

Denetim<br />

Madde 11 - Bu Yönetmeliğin uygulanmasında; yetkilendirilmiş kuruluşlar,<br />

kontrolör, sertifiker ve müteşebbislerin her türlü denetimi Bakanlık<br />

tarafından yapılır.<br />

Denetim hizmetlerinde çalışacak personelin yetki ve sorumlulukları ile<br />

hizmet içi eğitimine ilişkin usul ve esaslar ÎTUK tarafından belirlenir.<br />

Bakanlık gerekli gördüğü hallerde denetim yetkisini kısmen veya tamamen<br />

akredite edilmiş; kamu kurum ve kuruluşlarına, özel sektör tüzel lcişilerine ve<br />

üniversitelere devredebilir.<br />

Genel Hükümler<br />

Madde 12 - İyi <strong>tarım</strong> uygulamalarını uygulayan üreticiler ve üretici birlikleri<br />

<strong>tarım</strong>sal desteklemelerden öncelikli olarak faydalandırılırlar. Yürürlük<br />

Madde 13 - Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme<br />

Madde 14 - Bu Yönetmelik hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yü* ütür.<br />

EK 5.<br />

RESMÎ GAZETE<br />

Tarih: 05.05.2005, Sayı: 25806<br />

Tarım ve Kövişleri Bakanlığından:<br />

iyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına<br />

Dair Yönetmelik<br />

MADDE 1 - 8/9/2004 tarihli ve 25577 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan İyi<br />

Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmeliğin 4 üncü maddesine aşağıdaki<br />

tanım eklenmiştir.<br />

"y) Kontrol günü: Kontrolör tarafından arazide ve/veya işletmede bir gün<br />

içinde yapılan kontrolü,"<br />

147


MADDE 2 - Aynı Yönetmeliğin 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) ve<br />

(d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.<br />

"a) Komite, Bakanlık Müsteşar veya Müsteşar Yardımcısı ya da yetki<br />

vereceği kişi Başkanlığında; Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel<br />

Müdürlüğünden 6 kişi, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünden 4 kişi,<br />

Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğünden 1 kişi, Teşkilatlanma ve<br />

Destekleme Genel Müdürlüğünden 1 kişi, Araştırma Planlama ve<br />

Koordinasyon Kurulu Başkanlığından 1 kişi ve Dış İlişkiler ve Avrupa<br />

Topluluğu Koordinasyon Dairesi Başkanlığından 1 kişi olmak üzere toplam<br />

15 kişiden oluşur. Ayrıca, ihtiyaç duyulması halinde konunun uzmanı teknik<br />

görevliler veya kuruluşları tarafından görevlendirilecek personelin<br />

görüşlerinden yararlanılabilir. İTUK sekreteryası, Tarımsal Üretim ve<br />

Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından yürütülür."<br />

"d) Komite, üye tam sayısının en az yarıdan bir fazlası ile toplanır. Kararlar<br />

toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile alınır."<br />

MADDE 3 - Aynı Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (d)<br />

bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki (e), (f), (g)<br />

ve (h) bentleri eklenmiştir.<br />

"d) İTU kriterlerine göre üretim faaliyeti için uygulanan her türlü kontrol ve<br />

sertifikalandırma işlemleri Bakanlıkça yetkilendirilmiş kuruluşlarca yapılır.<br />

İTUK, yetkilendirilmiş kuruluşlardan; her türlü üreticiye, üretici birliğine,<br />

müteşebbise, kooperatife ya da tüzel kişilere, ürüne, üretime, kontrol<br />

işlemine, sertifıkasyon işlemine, kuruluşun kendisine, çalışanına ve<br />

menşeine dair her türlü bilgi ve belgeleri istediği zaman talep edebilir."<br />

"e) Kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşları, kontrol ve sertifıkasyon<br />

kriterlerini, izlenebilirlik ve yaptırımlara ait bilgileri de içeren bir kalite el<br />

kitabı hazırlayarak Bakanlığa bildirir. Bu kitapçık Bakanlık tarafından<br />

incelenir ve uygun olmayan kısımlar düzelttirilir.<br />

f) Kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşu, İTU'a ilişkin kontrol kriterlerini<br />

yerine getirebilmek için;<br />

1) Kontrol planını hazırlar ve her kontrol döneminde en az bir defa kontrol<br />

yapar.<br />

2) Üretim alanını yerinde kontrol eder.<br />

3) Kontrol raporunu hazırlar ve rapor tarihinden itibaren en geç 1 ay<br />

148


içerisinde bilgi için faaliyet gösterdikleri ildeki Tarım İl Müdürlüğüne verir.<br />

Tarım İl Müdürlükleri kontrol raporlarının özetini Bakanlığa bildirir.<br />

g) Yetkilendirilmiş kuruluşlar, yapmış oldukları yıllık faaliyetleriyle ilgili;<br />

üretici, üretici birliği, müteşebbis, kooperatifler ya da benzer tüzel kişilere ait<br />

ürün, sertifika, kontrol, üretim, ihracat, çalışan personelin durumu, cezai<br />

işlemler gibi tüm bilgileri, takip eden yılın en geç 31 Ocak tarihine kadar<br />

Bakanlığa bildirir.<br />

h) Yetkilendirilmiş kuruluşlar, tespit ettikleri her türlü aykırılıklar ile ilgili<br />

bilgi ve belgeleri, uygun gördükleri yaptırım işlemini de içeren bir raporu en<br />

geç 20 gün içinde Bakanlığa bildirirler. Yaptırımlarla ilgili itirazlar<br />

Bakanlığa yapılır."<br />

MADDE 4 - Aynı Yönetmeliğin Üçüncü Bölümüne 10 uncu maddeden sonra<br />

gelmek üzere aşağıdaki 11, 12, 13, 14, 15 ve 16 ncı maddeler eklenmiş ve<br />

diğer maddeler buna göre teselsül ettirilmiştir.<br />

"Yetkilendirilmiş Kuruluşlarda Aranan Şartlar, Çalışma İzni ve îstenen<br />

Belgeler<br />

Madde 11 - Yetkilendirilmiş kuruluşlarda aranan şartlar, çalışma izni ve istenen<br />

belgeler aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Yetkilendirilmiş kuruluşlarda aranan şartlar;<br />

1) Bakanlık tarafından izin verilecek yerli veya yabancı yetkilendirilmiş<br />

kuruluşun Türkiye bürosu temsilcisinin veya yardımcısının T.C. vatandaşı<br />

olması zorunludur. Yerli ve yabancı kontrol ve/veya sertifıkasyon<br />

kuruluşlarının Türkiye bürosunda veya şubelerinde çalışan T.C. vatandaşı<br />

kontrolör ve diğer personel sayısı toplam personelin 2/3'ünden az olamaz.<br />

2) Yetkilendirilmiş yerli veya yabancı kuruluşların temsilcisi tercihen, üretim<br />

dalı ile ilgili olarak Ziraat Mühendisi, Gıda Mühendisi, Su Ürünleri<br />

Mühendisi veya Veteriner Hekim olur.<br />

3) Kontrol ve sertifıkasyon işlemleri aynı kuruluş tarafından yapılabilir, fakat<br />

ayrı ayrı izin verilir.<br />

4) Yetkilendirilmiş kuruluş yöneticileri, ortaklan, kontrolörleri ve çalışanları,<br />

o kuruluş adına kodlandığından, başka bir yetkilendirilmiş kuruluşta herhangi<br />

bir görev alamazlar.<br />

5) Kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşlarındaki kontrolörlerin sayısı, kuruluşun<br />

proje sayısı, kontrol edilecek işletme, üretim alanları ve benzeri için<br />

yeterli olmalıdır. Bir yıl içerisinde her bir kontrolör maksimum 90 kontrol<br />

günü çalışır. Yetkilendirilmiş kuruluş her 90 kontrol günü için bir kontrolör<br />

149


çalıştırmak zorundadır. Yetkilendirilmiş kuruluşlarda çalışan kontrolörlerin<br />

yeterlilik sayısı Sosyal Sigorta Kurumu Aylık Pirim Hizmet Belgesiyle<br />

Bakanlığa ispat edilir ve Bakanlıktan onay alınır.<br />

6) Yetkilendirilmiş kuruluşların yöneticileri, ortaklan, kontrolörleri ve<br />

çalışanları ticari olarak İTU faaliyetinde bulunmaları durumunda kontrol<br />

ve/veya sertifıkasyon işlemleri kendi kuruluşları tarafından yapılamaz.<br />

b) Yetkilendirilmiş kuruluşların çalışma izni ve istenen belgeler;<br />

1) Yetkilendirilmiş kuruluş tüzel kişilik ise en az Limited Şirket olur ve<br />

yabancı bir kuruluşun Türkiye temsilciliği veya irtibat bürosu ise tüm yasal<br />

izin işlemlerini tamamlar.<br />

2) Yetkilendirilmiş kuruluşun İTU konusundaki tecrübe ve yeterliğini<br />

gösteren Türk veya yabancı akreditasyon kurumlarından alman belgeler,<br />

3) Yetkilendirilmiş kuruluşun yer ve organizasyon tanımlamalarına dair<br />

belgeler;<br />

Adı, yeri, adresi ve var ise logosuna ait belgeler,<br />

Kuruluş sahibi, ortakları, temsilcileri ve kontrolörlerine ait kimlik<br />

belgelerinin onaylı sureti,<br />

Kuruluş sahibi, ortakları, temsilcileri ve kontrolörlerine ait eğitim<br />

belgelerinin noter onaylı sureti,<br />

Ticaret Sicil Gazetesi,<br />

Çalışanların görev tanımları ve sigorta belgeleridir.<br />

4) Kuruluşun çalışma alanı ve çalışma sistemine dair bu Yönetmelikte<br />

belirtilen tüm belgeler,<br />

5) Uygulayacağı kontrol ve/veya sertifikasyon yöntemlerini içeren<br />

belgelerdir.<br />

Yetküendirilmiş Kuruluşun Şube Açması<br />

Madde 12 - Yetkilendirilmiş Kuruluşun şube açma şartlan aşağıda<br />

belirtilmiştir.<br />

a)Yetkilendirilmiş kuruluşlar gerekli gördükleri durumlarda şubeler açabilir<br />

ve bunlar vasıtasıyla da faaliyet gösterebilirler.<br />

b)Yetkilendirilmiş kuruluşların açacakları şube sayısında sınırlarsa yoktur.<br />

c)Her şube için 11 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı<br />

alt bendi hükümleri uygulanır.<br />

d)Her şubede en az bir kontrolör bulundurulur. Kontrolör sayısı şubenin iş<br />

hacmine göre, 11 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (5) numaralı<br />

alt bendine göre düzenlenir.<br />

e)Yetkilendirilmiş kuruluşlar şubenin yaptığı tüm işlemlerden sorumludur.<br />

150


Yetkilendirilmiş Kuruluşun Çalışma İzninin Askıya Alınması veya İptali<br />

Madde 13 - Yetkilendirilmiş kuruluşun çalışma izninin askıya alınması ve<br />

iptalini gerektiren durumlar aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Yönetmeliğin yetkilendirilmiş kuruluşlarla ilgili maddelerine uyulmaması<br />

durumlarında, Bakanlık tarafından yapılacak inceleme sonucunda uyarı<br />

cezası verilir. Gerekli durumlarda Bakanlık yerinde kontroller yapar ve<br />

belgeleri inceler. Bu inceleme esnasında kuruluşun kontrol ve/veya<br />

sertifıkasyon iznini askıya alabilir. İki kez uyarı cezası alması halinde<br />

yetkilendirilmiş kuruluşun çalışma izni Bakanlık tarafından iptal edilir.<br />

b) Sözleşme yaptığı müteşebbislere karşı sözleşmede belirtilen ve yürürlükteki<br />

İTU ile ilgili mevzuatlara aykırı uygulamalar yapması durumunda,<br />

gerekli inceleme yapıldıktan sonra bu maddenin (a) bendindeki yaptırımlar<br />

uygulanır.<br />

Üreticilerin, Üretici BMiMerinin, Müteşebbislerin, Kooperatiflerin ya da<br />

Benzer Tüzel Kişilerin Uygulamaları<br />

Madde 14 - Üreticilerin, üretici birliklerinin, müteşebbislerin, kooperatiflerin<br />

ya da benzer tüzel kişilerin uygulamaları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Yetkilendirilmiş kuruluş ile üreticiler, üretici birlikleri, müteşebbisler,<br />

kooperatifler ya da benzer tüzel kişiler arasında bir sözleşme yapılır.<br />

b) Üreticiler, üretici birlikleri, müteşebbislere, kooperatiflere ya da benzer<br />

tüzel kişilere yaptırımlar, yetkilendirilmiş kuruluşlar tarafından uygulanır.<br />

c) Yetkilendirilmiş kuruluşlar ile sözleşme yaptığı üretici, üretici birlikleri,<br />

müteşebbis, kooperatifler ya da benzer tüzel kişiler arasında gerekli hallerde<br />

başvurulması maksadıyla bir mahkeme yerinin belirlenmesi zorunludur. Bu<br />

yer üretim bölgesi içerisinde olmalı ve sözleşmede belirtilmelidir.<br />

Kontrolörlerde Aranacak Şartlar, Görev, Yetki, Çalışma Usul ve Esasları<br />

Madde 15 - Kontrolörlerde aranacak şartlar, görev, yetki, çalışma usul ve<br />

esasları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) İTU konusunda bilgi ve deneyim sahibi olduğunu gösterir resmi belgeye<br />

veya konu ile ilgili yüksek lisans diplomasına veya konu ile ilgili doktora<br />

diplomasına veya bakanlıkça açılacak veya açtırılacak kontrolörlük eğitimi<br />

aldığına dair resmi bir belgeye sahip olmak,<br />

b) Kuruluşun faaliyet alanı ile ilgili olarak Ziraat Mühendisi, Gıda<br />

Mühendisi, Su Ürünleri Mühendisi veya Veteriner Hekim olmak.<br />

Kontrolörler lisans eğitimi aldıkları konu dışında kontrol hizmeti veremezler.<br />

c) Aynı yıl içerisinde yalnız bir yetkilendirilmiş kuruluş adına çalışabilir ve<br />

aynı kuruluşun farklı şubelerinde görev alamazlar.<br />

151


d) Kontrolörlerin çalışma yetkisi, Bakanlık tarafından kişiye verilir.<br />

e) Bakanlıktan alınacak yetki belgesiyle çalışırlar. Kontrolöre, Bakanlıkça<br />

verilecek yetki resmi yazı ile bildirilir.<br />

f) Yaptıkları kontrolle ilgili rapor tutmak, bu raporları imzalamak ve kontrol<br />

veya kontrol ve sertifıkasyon kuruluşuna kontrolü takip eden on gün içinde<br />

teslim etmek zorundadır.<br />

g) Bakanlık, kontrolörün İTU kriterlerini uygulamadığını ve yetersizliğini<br />

tespit ettiğinde kontrolör belgesini geçici veya süresiz olarak iptal edebilir.<br />

h) Kontrolör olarak çalışanlar sertifıker biriminde çalışamazlar.<br />

Sertifikerlerde Aranacak Şartlar, Görev, Yetki, Çalışma Usul ve Esasları<br />

Madde 16 - Sertifikerlerde aranacak şartlar, görev, yetki, çalışma usul ve<br />

esasları aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Kuruluşun faaliyet alanı ile ilgili olarak 4 yıllık yüksek öğrenim mezunu<br />

olmak.<br />

b) İTU konusunda bir yıllık bilgi ve deneyim sahibi olmak.<br />

c) Sertifıkerler yalnız bir yetkilendirilmiş kuruluş adına çalışabilir.<br />

d) Sertifıker olarak çalışanlar kontrol biriminde çalışamazlar.<br />

e) Bakanlık tarafından verilen yetki belgesiyle çalışırlar. Sertifıkerlere,<br />

Bakanlıkça verilecek yetki resmi yazı ile bildirilir.<br />

f) Bakanlık, sertifıkerlerin İTU kriterlerini uygulamadığım ve yetersizliğini<br />

tespit ettiğinde sertifıker belgesini geçici veya süresiz olarak iptal edebilir."<br />

Yürürlük<br />

MADDE 5 - Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme<br />

MADDE 6 - Bu Yönetmelik hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür.<br />

5. ORGANİK ÜRETİM TEKNİKLERİ<br />

Esasen <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın en önemli tarafı uygulamalardır. Bir diğer söyleyişle<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın en önemli yönü tekniği ve nasıl yapılması lazım geldiğidir.<br />

Elbette ki <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> düşüncesi, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> felsefesi, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

mevzuatı ve hangi ülkelerin ne kadar <strong>organik</strong> ürün yetiştirdiği ve <strong>organik</strong><br />

pazarlar potansiyeli konularındaki bilgiler, de önemlidir. Fakat işin can<br />

alıcı noktası <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> tekniklerinin en mükemmel şekilde<br />

uygulanabilmesidir.<br />

Organik üretimde başarı, toprak, bitki, hayvan, insan ve pazarın birlikte<br />

düşünülerek üretimin bütünsel bir yaklaşımla planlanması ile sağlanabilir.<br />

152


Bu açıdan işletmede bitkisel ve hayvansal üretim birlikte planlanmalı,<br />

agroekosisteme uygun, dayanıklı ve pazar talebi olan türler ve çeşitler<br />

seçilerek kapalı bir sistem oluşturulmaya çalışılmalıdır. Tek bir ürün<br />

yetiştirme yerine çoklu yetiştiricilik, ekim nöbeti, örtü bitkisi, birlikte ekim<br />

gibi uygulamalara yer verilmektedir. İşletmede çevre, faydalılar için doğal<br />

habitat oluşturmaya yönelik olarak doğal peyzaja uygun biçimde<br />

düzenlenmeli ve atıkların girdi olarak değerlendirilebileceği bir yönetim<br />

planı oluşturulmalıdır. Organik üretim yapmak isteyen girişimciler,<br />

öncelikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Organik Tarım Komitesi tarafından<br />

çalışma izni verilen herhangi bir Kontrol ve/veya Sertifıkasyon kuruluşuna<br />

dilekçe ile başvurur ve işletmesinden elde edeceği ürünlerin ekolojik olarak<br />

değerlendirebilmesi için gerekli çalışmanın yapılmasını talep eder. Kontrol<br />

kuruluşu müteşebbisten istediği çeşitli bilgi ve belgeler yardımıyla<br />

başvurunun <strong>organik</strong> üretim yapmaya uygun olup olmadığına karar verir ve<br />

bunu Organik Tarım Komitesine bildirir. Kontrol kuruluşu <strong>organik</strong> üretim<br />

yapmasını kabul ettiği ve sözleşme yaptığı müteşebbisi geçiş sürecine alır.<br />

Geçiş süreci tek yıllık bitkilerde 2, çok yıllık bitldlerde 3 yıldır. Tek yıllık<br />

kültürlerde ekim tarihi, çok yıllık kültürlerde hasat tarihi dikkate<br />

alınmaktadır. Hayvansal üretimde geçiş süreci ise türlere göre değişmektedir.<br />

Kontrol kuruluşu koşullara göre süreyi % 50 oranında uzatabilir veya<br />

kısaltabilir. Ürün Geçiş Süreci'nin tamamlanmasından sonra "Organik Ürün"<br />

sertifikası almaktadır. Organik <strong>tarım</strong>da genetik yapısı ile oynanmış<br />

organizmaların üretimine veya girdi olarak kullanılmasına izin<br />

verilmemektedir.<br />

5.1. ORGANİK ÜRETİM BAŞVURUSU VE SÖZLEŞMELİ<br />

TARIM<br />

Organik <strong>tarım</strong> yöntemiyle üretim yapmak isteyen herhangi bir müteşebbis bir<br />

kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna başvurur. Kontrol ve/veya<br />

sertifıkasyon kuruluşu, başvuruda bulunan müteşebbisin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

metoduyla üretim yapıp yapamayacağına onun başvurusunu inceleyerek<br />

karar verir. Uygun bulunan müteşebbis, başvurduğu kontrol ve/veya<br />

sertifikasyon kuruluşu ile sözleşme yapar. Müteşebbis, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

faaliyetini bireysel olarak yapabildiği gibi, bir proje dahilinde de yapabilir.<br />

Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu, teşebbüs sahibi ister bağımsız,<br />

isterse proje dâhilinde olsun, müteşebbise bir kod numarası verir. Bu kod<br />

numarasını, her türlü sözleşmenin bir örneğini ve sözleşme yaptığı<br />

müteşebbislerin listesini, gereği için Organik Tarım Komitesine, bilgi için de,<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın yapılacağı İl veya İlçe Tarım Müdürlüğüne en geç bir ay<br />

153


içinde bildirmek zorundadır. İlçe Tarım Müdürlüğü, kendisine bildirilen<br />

müteşebbisi derhal kayıt altına alır ve İl-Tarım Müdürlüğü, Proje ve<br />

İstatistik Şube Müdürlüğüne bildirir. Kod numarası, Komitece hazırlanacak<br />

ve kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşlarına bildirilecek kodlama sistemine<br />

göre verilecektir.<br />

Orman alanlarından ürün toplayan müteşebbis, ürün toplamadan önce, Çevre<br />

ve Orman Bakanlığından izin almak zorundadır. Bu izinle, bir kontrol<br />

ve/veya sertifıkasyon kuruluşuna başvurarak, alanın ürün toplamaya uygun<br />

olup olmadığını tespit ettirir. Uygunluğu durumunda <strong>organik</strong> ürün toplamak<br />

için sözleşme imzalanır. Doğal alanlardan ürün toplayacak müteşebbis, ürün<br />

toplamadan önce, bu alanların mülkiyetinin veya kullanma hakkının ait<br />

olduğu makamdan izin almak zorundadır. Bu izinle, bir kontrol ve/veya<br />

sertifıkasyon kuruluşuna başvurarak, alanın ürün toplamaya uygun olup<br />

olmadığını öğrenir. Uygunluğu durumunda ise, doğal ürün toplamak üzere<br />

sözleşme yapar.<br />

Su ürünleri üretimi yapacak müteşebbis, kamuya ait herhangi bir alanda<br />

üretim yapacaksa, ilgili kurumdan gerekli izinleri alır. Bu izinle, bir kontrol<br />

ve/veya sertifıkasyon kuruluşuna başvurarak, alanın su ürünleri<br />

yetiştiriciliğine uygun olup olmadığını tespit ettirir. Uygunluğu durumunda<br />

sözleşme imzalar. Organik Tarım Komitesi ve İl Tarım Müdürlüğü, Proje ve<br />

İstatistik Şube Müdürlüğü, kendisine bildirilen müteşebbisi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

metodu uygulayan müteşebbis olarak kayıt altına alır. Kayıt altında olmayan<br />

her türlü müteşebbis <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetinde bulunamaz.<br />

Organik <strong>tarım</strong> üretimi yapacak olan girişimcinin, yönetilebilecek bir üretim<br />

projesi hazırlaması gerekmektedir. Organik ürün yetiştiricisi, <strong>organik</strong> ürün<br />

üretim başvurusu ile birlikte, ona ek olarak burada detayları verilecek olan<br />

üretim projesini de verir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>, <strong>tarım</strong>sal üretimin çevreye zarar vermeden, çevre dostu olarak<br />

gerçekleştirildiği değişik bir <strong>tarım</strong> yöntemidir. Organik <strong>tarım</strong> ile geleneksel<br />

<strong>tarım</strong>ı ayıran özelliklerin başında, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın sahip olduğu temel ilkeler<br />

gelir. Daha önce de müteaddit defalar değinildiği gibi bu ilkeler;<br />

1. Doğa ile uyumlu şekilde üretim,<br />

2. Kapalı sistem yetiştiricilik,<br />

3. Ürün münavebesi, yani <strong>tarım</strong>da ekim nöbeti uygulamasıdır.<br />

İşte bu sebeplerden dolayı, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da alternatif <strong>tarım</strong> teknikleri ve<br />

ilkelerinin gerçekleştirilmesini sağlamak için üretimin belirli bir proje<br />

154


kapsamında yürütülebilmesi gerekmektedir. Ayrıca, yürütülen <strong>organik</strong><br />

üretim projesinin kontrolü ve sertifıkasyonu zorunludur. Bu nedenle,<br />

öncelikle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da yer alan bu kavramları ve işlevleri şu şekilde tarif<br />

edebilir, esasen bu kavramlar bu eserin bir çok yerinde de açıklanmıştır.<br />

Danışman: Organik üretimin gerçekleştirilmesinde bilgi ve deneyimleri ile<br />

yetiştiricilere (çiftçilere) değişik aşamalarda katkıda bulunan ve yol gösteren<br />

kişi ve kuruluşlara verilen genel isimdir.<br />

Kontrol: Gerçekleştirilen <strong>organik</strong> üretimin kurallarına uygunluğunu<br />

araştıran, bu amaçla üretici dosya bilgileri, arazi ve işletme denetimlerinin<br />

yapılmasını kontrol eden kişiye kontrolör, yapılan işe de kontrol<br />

denilmektedir.<br />

Sertifika: Organik yöntemler ile üretildiği ileri sürülen ürünün kontrolör<br />

tarafından kabul edilmesi durumunda, adı geçen ürünün <strong>organik</strong> olduğunu<br />

gösteren ve ilgili kuruluşlarca düzenlenen belgeye denir.<br />

İşte danışman <strong>organik</strong> olarak üretimi söz konusu olan ürünün<br />

projelendirilmesi, kontrole hazırlanması ve sertifıkasyonun gerçekleşmesini<br />

sağlamak üzere çalışmalarını belirli bir çerçeve içerisinde yürütür. Bu<br />

çalışmaların üretici ile birlikte arazi üzerinde olduğu gibi, satın alımı<br />

gerçekleştiren tüccar, işletici ve ihracatçı ile birilikte koordine edilmesi<br />

gerekmektedir. Sistemin ve <strong>organik</strong> ürünün güvenilirliğini sağlamak için<br />

üretimden ihracata kadar her aşamanın çok açık bir şekilde olması ve<br />

belgelendirilmesi gerekmektedir. Geleneksel üretimde yer almayan bu<br />

konuların belirli bir eğitim çalışması ile birlikte ilgili kişilere verilmesi<br />

gerekmektedir. Yapılması gerekli işlemleri aşama aşama şu ana başlıklar<br />

altında toplamak mümkündür;<br />

Arazide yapılacak işlemler:<br />

• Arazinin topografık konumu,<br />

• Projeye uygunluğu,<br />

• Toprak verimliliği,<br />

• Geçmiş yıllardaki <strong>tarım</strong> faaliyetleri,<br />

• Plan/ kroki,<br />

• Kodlama,<br />

Organik üretimin gerçekleştirilmesi planlanan arazi üzerinde, danışman<br />

tarafından arazinin <strong>organik</strong> üretime uygunluğu incelenir. Yoğun bir çevresel<br />

kirliliğin ve dolayısıyla arazi ya da üretimi söz konusu ürüne bulaşma<br />

155


iskinin mevcut olduğu yörelerde <strong>organik</strong> üretim belirli önlemler altında<br />

mümkün olabilir, ya da söz konusu dahi olamaz.<br />

Arazi üzerinde yapılan fiziksel incelemelerde <strong>organik</strong> üretim mümkün<br />

görülür ise, yöntemine uygun olarak alınacak toprak örneklerinde toprak<br />

verimliliğine yönelik analizler yaptırılır. Gerek arazideki mevcut kirlilik<br />

hakkında bilgi edinmek ve gerekse <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçiş döneminin<br />

belirlenebilmesi için arazi sahibinden adı geçen arazide geçmiş yıllarda<br />

uygulanan <strong>tarım</strong>sal işlemler hakkında bilgi alınır. Arazinin kolay teşhis<br />

edilmesini ve diğer <strong>tarım</strong>sal arazilerden ayırımını sağlayacak plan ya da<br />

krokisi çizilir.<br />

Arazi üzerinde yapılan incelemeler, toprak analiz sonuçları ve üreticiden<br />

alınan bilgiler <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yapılmasına uygun ise, adı geçen arazinin<br />

belirli bir sistem içerisinde kodlaması yapılır. Bu kodlama, o araziden elde<br />

edilecek <strong>organik</strong> ürünün her aşamada izlenebilmesi açısından gereklidir.<br />

Üreticinin,<br />

• Projeye uygunluğu,<br />

• Mevcut <strong>tarım</strong>sal faaliyetleri,<br />

• Girdi kullanım ve depolama koşulları,<br />

• İlaçlama ve toprak işleme ekipmanları,<br />

• Ürün depolama olanakları,<br />

• Hayvansal varlıkları,<br />

• Dokümantasyonu,<br />

• Sözleşmesi,<br />

• Kodlaması,<br />

• Ürün etiketlemesi ve<br />

• Eğitimi, uygun olmalıdır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın daha doğrusu her türlü <strong>tarım</strong> sisteminin vazgeçilemez iki ana<br />

unsuru vardır. Bunlar; <strong>tarım</strong>sal üretimin gerçekleştirileceği alan (arazi) ve<br />

üretimi bizzat gerçekleştirecek üreticidir. Birinci unsur olan arazi üzerinde<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yönteminde ne gibi işlemler yapılması gerektiği açıklandı.<br />

Şimdi üretici ile ilgili yukarıda maddeler halinde verilmiş olan işlemleri<br />

açıklanacaktır.<br />

Üreticinin hali hazırda sahip olduğu bütün <strong>tarım</strong>sal faaliyetlerinin açık bir<br />

şekilde bilinmesi gerekir. Bu şekilde o üreticinin projeye girişinden itibaren<br />

ileriki yıllara yönelik bütünsel bir üretim planlaması yapılabilir. Bir<br />

üreticinin aynı yıl içerisinde farklı arazilerde farklı ürünleri <strong>organik</strong> ve<br />

156


geleneksel üretimi söz konusu ise, <strong>tarım</strong>sal girdi kullanım çizelgesi<br />

çıkartılmalı ve bu girdilerin depolanma koşulları açık olarak belgelendirilmelidir.<br />

Üreticinin sahip olduğu <strong>tarım</strong>sal araç parkının <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a yeterliliği<br />

incelenmelidir. Tüm ekipmanları kayıt altına alınmalıdır. Hasat sonrası - satış<br />

öncesi süre içerisinde ürünlerin depolanacağı yerler incelenmeli, planlanmalı<br />

ve kayıt altına alınmalıdır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın ana ilkeleri içerisinde yer alan kapalı <strong>tarım</strong>sal işletme<br />

(kendine yeterlilik) ilkesinin gereği, projede yer alacak <strong>tarım</strong>sal işletmelerin<br />

hayvansal varlığı oldukça ayrıntılı bir şekilde üretici dosyasına kayıt<br />

edilmelidir.<br />

Arazi kodlanmasında olduğu gibi üretimin farklı aşamalarında gerekli olacak<br />

üretici kodlaması belirli bir sistemle yapılmalıdır. Üreticiye ve bir önceki<br />

bölümde açıklanan araziye ait tam bilgi ve belgeler düzenli bir dosya<br />

içerisinde toplanmalıdır. Bu belgeler içerisinde üreticinin, Tarım ve<br />

Köy işleri Bakanlığının Organik Tarım Yönetmeliğine göre üretiminin<br />

gerçekleştirileceğini bildiren bir üretim sözleşmesi mutlak yer almalıdır.<br />

Organik <strong>tarım</strong> yöntemleri ile üretimi gerçekleştirilen ürün, hasat sonrası<br />

mutlak etiketlendirilmelidir. Bu etiket ürünün kime, hangi parsele ait<br />

olduğunu ve lüzumlu diğer bilgileri içermelidir.<br />

Gerek araziden ye gerekse üreticiden alman bütün bilgilerin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a<br />

yönlendirilebilmesi için, işlemin bir proje içerisinde değerlendirilmesi<br />

gerekmektedir. İşte bu proje kapsamındaki en önemli noktalardan bir tanesi<br />

de üretici ile birlikte gerçekleştirilecek sezon boyu eğitimdir. Bu eğitim arazi<br />

üzerinde olduğu gibi mevcut bilgi ve belgeler üzerinde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

felsefesinin iyi bir şekilde kavranabilmesine yönelik de olmalıdır.<br />

Aracı, işleyici, ihracatçı:<br />

Daha çok üretim sonrası ticari faaliyet alanı içerisinde değerlendirilebilecek<br />

bu birimlerdeki <strong>organik</strong> ürünün akış kontrolü de en az arazi üzerindeki<br />

<strong>organik</strong> ürünün üretimi kadar önemlidir. Aslında <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, üreticiden<br />

tüketiciye kadar bir bütünlük arz eder. Bu bölümlerde verilmek istenen her<br />

aşamada izlenmesi gerekli noktaların ayrı ayrı anlatımıdır.<br />

• Depolama koşulları,<br />

• Girdi-Çıktı kayıtları,<br />

• Üretici satın alım makbuzları,<br />

• Ürün sevk irsaliyesi,<br />

157


• Satış faturası,<br />

• İşletme koşullarının uygunluğu,<br />

• İşleme öncesi ve sonrası etiketleme,<br />

• Sözleşme,<br />

• İhracat sertifikası<br />

Organik ürün, üretim sonrası bir aracı ile pazar akışını devam ettiriyor ise, bu<br />

aracı tarafından adı geçen <strong>organik</strong> ürüne ait her türlü bilgi ve belgenin<br />

düzenli olarak dosyalanması gerekir. Bu belgelerde, o ürünün hangi üreticiye<br />

ait olduğu, ne zaman satın alındığı, miktarı, satın alım ve ambalaj şekli,<br />

nakliye şekli, eğer depolandı ise nerede ve hangi koşullarda depolandığı gibi<br />

tüm bilgilerin mevcut olması gerekir.<br />

Adı geçen <strong>organik</strong> ürün bir işleme gerektiriyor ise, bu işlemenin hangi<br />

koşullarda ve kim tarafından yapıldığı açık olarak izlenebilmelidir. Bu<br />

işletmede ne türlü işlemlere izin verilebileceği ve işletmenin uymakla<br />

yükümlü olduğu kurallar danışman tarafından işletme sahibine açıklanır ve<br />

gerekli iyileştirme koşulları belirli bir program içerisinde yürütülür. İşleme<br />

sonrası ürün, ihraç edilecek ise aynı şekilde ihracat aşamasında yapılması<br />

gerekenler düzenli olarak yerine getirilir. Bütün bu açıklamaları ve <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>daki birimler arasındaki işbirliğini bir şema üzerinde göstermek<br />

gerekirse, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da izlenmesi gereken sistem daha iyi anlaşılabilir<br />

(Şekil 4).<br />

Şekil 4. Organik Tarımda Kontrol Sistemi<br />

DANIŞMAN<br />

ARAZİ ÜRETİCİ ARACI<br />

(TÜCCAR)<br />

İŞLEYİCİ<br />

İHRACATÇI<br />

Sözleşmeli <strong>tarım</strong> veya sözleşmeli çiftçilik, <strong>tarım</strong>sal üretim yapan çiftçilerle<br />

bunların ürünlerini satın alacak özel veya tüzel kişiler arasında "sözleşme"ye<br />

158


dayalı bir üretim şeklini ifade etmektedir. Bu üretim şekli hem üreticiler ve<br />

hem de ürünü alıcılar bakımından garantilidir. Üreticiler ürettikleri ürün için<br />

önceden alıcıya sahip oldukları için, alıcılar da ticaretini yapacakları ürünü<br />

önceden kolaylıkla bulabilecekleri için, yani her iki taraf da kendi açılarından<br />

kazançlıdırlar.<br />

Sözleşme üretici ve üretilecek ürünü alacak alıcı arasında yapılır.<br />

Üretici: belirli bir genişlikteki arazisini bu ürüne tahsis edeceğini veya<br />

belirli miktarda ürünü alıcıya teslim edeceğini taahhüt eder.<br />

Buna karşılık alıcı; belirli giderleri (tohum, fide, fidan, gübre, ilâç vb.) ve<br />

gerekli teloıik bilgiyi üreticiye vermeyi ve üretilen ürünü belirli fiyatlardan<br />

almayı taahüt eder. Alıcılar ile üreticiler arasındaki sözleşme şartlarının<br />

yerine getirilmesindeki usul ve esaslar Tarım ve Köy işleri Bakanlığı,<br />

sözleşmeli <strong>tarım</strong>sal üretimin düzenlenmesi amacıyla yayınlanmış bir tebliğ<br />

ile düzenlenmiştir.<br />

1 Ağustos 1998 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan "Sözleşmeli Tarımsal<br />

Ürün Yetiştiriciliği ile İlgili Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ"e göre aşağıda<br />

belirtilen hususların sözleşmede yer alması zorunluluğu vardır.<br />

1. Tarafların adı ve unvanı, faaliyet gösterdikleri ve ikâmet ettikleri yerin<br />

açık adresi,<br />

2. Sözleşmeye konu ürünün cinsi, çeşidi, muhtemel teslim miktarı, teslim<br />

yeri, şekli ve zamanı, ürünün üretimi için kullanılacak yöntem veya<br />

yöntemlerle ilgili olarak hazırlanan ve ürünün yetiştirilmesi ile ilgili<br />

faaliyetlerin plan ve bilgileri, muhtemel hasat ve kesim tarihi tartım yeri ve<br />

nakliye ile ilgili temel hususlar, bu faaliyet ile işlemlerin sorumluluklarının<br />

ait olduğu özel ve tüzel kişilerin belirlenmesi.<br />

3. Üretimin yapılacağı yer, ürüne ait var ise 'Türk Standartları Enstitüsü"<br />

standardı veya alıcı tarafından belirlenecek kalite normları, ürünün muhtemel<br />

satış fiyatı ile ürün bedelinin ödeme zamanı ve şekli, taksitli ödemelerde<br />

ödeme planına göre uygulanacak faiz oranları.<br />

4. Üretim faaliyetlerinin başlangıcından ürünün teslimine kadar olan<br />

dönemlerde, her ürün ve üretim faaliyetlerinin kendi özellikleri gereği olarak,<br />

üretimin her evresinde gerekli olacak ana madde, yardımcı madde, malzeme<br />

ve teçhizat gibi girdilerin, nakdi avansın veya işletme kredilerinin; birim<br />

fiyatı, tutarı, temin şekli, teslimi, ödeme şekli ve zamanı.<br />

159


5. Ürünün, sözleşme yürürlükte kaldığı süre içerisinde üçüncü kişilere<br />

satılamayacağı.<br />

6. Teslim edilecek ürünün sözleşmede yer alan normları dışında; ticari<br />

değerini etkileyecek herhangi bir şekilde hatalı, hileli, bozuk, çürük, hasta,<br />

başka ürünlerle karışık, deforme olmayacağı.<br />

7. Sözleşme ile belirlenen miktarın yalnızca alıcıya satılabileceği ve alıcının<br />

sözleşmeye uygun olarak belirtilen ürünü satın almak zorunda olduğu.<br />

8. Üretim yerlerinin, üretimin her safhasında, alıcı veya alıcı tarafından tayin<br />

edilen kimselerce kontrol yetkisinin bulunduğu.<br />

9. Üretici veya üreticinin resmen vekil tayin ettiği kişi veya kişilerin üretim<br />

süresince üretime nezaret etme zorunda olduğu.<br />

10. Üretimin yapılacağı yeri belgelemek için üretimin yapılacağı yere ait tapu<br />

senedi veya kira sözleşmesi ile kadastro planı veya çaplı tasarruf belgesinin<br />

yoksa alıcının kabul edeceği bir belgenin bir örneğinin sözleşmeye ekli<br />

olması.<br />

11. Ürünün, sözleşmede gösterilen üretim yeri dışındaki bir yerde üretilmiş<br />

ürünlerle karıştırılamayacağı.<br />

12. Alıcı tarafından sözleşme karşılığı yapılan üretim faaliyetleri ile ilgili her<br />

türlü girdi ve nakdi avansın bu sözleşmeli üretimin yapılacağı Yerin dışında<br />

kullanılamayacağı.<br />

13. Don, kuraklık, deprem, sel, kasırgada gibi doğal afetlerin ilgili resmi<br />

makamlardan alınacak raporlar ile belgelendirilmesi halinde ise üreticiden<br />

tazminat talep edemeyeceği, grev, lokavt, işletmede meydana gelen önemli<br />

teknik arıza veya iflasın ilgili resmi kuruluş raporu ile belgelendirilmesi<br />

halinde ise üreticinin, alıcıdan tazminat talep edemeyeceği<br />

14. Üretimden teslime kadar olan tüm safhalar için kabul edilebilir toplam<br />

fire miktarının belirtileceği.<br />

15. Üretimin ekolojik <strong>tarım</strong> esaslarına veya entegre mücadele programlarına<br />

uygun olarak yapılıp yapılamayacağı.<br />

16. Sözleşmenin noterde yapılması durumunda noter masraflarının alıcı<br />

tarafından ödeneceği.<br />

160


17. Bitkisel üretimin, İl Tarım Müdürlükleri'nce önerilen münavebe planına<br />

uygun olarak, hayvansal ve su ürünleri üretiminin Bakanlıkça belirlenen<br />

esaslara göre yapılacağı.<br />

18. Ürün kalitesinin belirlenmesi için numunenin, hangi esaslara göre<br />

alınacağı.<br />

19. Sözleşmede yer alan taahhütlerden herhangi birisine uyulmaması halinde<br />

taraflarca hangi mahkemelerin ve icra müdürlüklerinin yetkili olarak kabul<br />

edildiği.<br />

Bütün bunlarla beraber taraflar, yukarıda belirtilen genel hükümlere aykırı<br />

olmayacak şekilde sözleşmeye özel hükümler koyabilirler. Bu genel<br />

hükümlere aykırı hükümler geçersizdir. Üretici ve alıcının anlaşması halinde<br />

sözleşmeye esas ürünler Tarım Sigortası kapsamında sigorta ettirilir. Ürünün,<br />

ödemeye esas fiyatı, üretici ve alıcı arasında serbest piyasa prensipleri<br />

çerçevesinde yapılacak anlaşmaya göre belirlenir. Ürünün alıcıya teslimi<br />

sırasında, sözleşmeyle belirlenen ödemeye esas satış fiyatına göre<br />

hesaplanan ürün bedelinden alıcı tarafından üreticiye borç senedi ile verilen<br />

ayni ve nakdi avanslar düşülür. Aradaki fark, sözleşmede belirtilen ödeme<br />

planına ve şekline uygun olarak alıcı tarafından üreticiye ödenir. Taraflar,<br />

bulunması zorunlu olan hükümler ve koymak istedikleri özel hükümleri<br />

içeren bir sözleşmeyi yazılı olarak iki suret düzenlerler. Bunun bir sureti<br />

üreticide bir sureti de alıcıda kalır. Devlet desteği olan Projeli Üretim<br />

faaliyetlerinin söz konusu olduğu durumlarda sözleşme üç suret olarak<br />

düzenlenerek bir sureti alıcı tarafından ilgili kuruluşun Müdürlüğüne verilir.<br />

Sözleşmede yer alan taahhütlerden herhangi birisine, bir tarafın uymaması<br />

halinde, iddia sahibi taraf, Tarımsal Üretim Sözleşmesinin bir örneği ile İl<br />

veya İlçe Tarım Müdürlüğü'ne başvurarak, durumun tespit edilmesini talep<br />

eder. Tarım Müdürlüğünce görevlendirilen iki kişiden az olmayan bir heyet,<br />

durumu yerinde inceleyerek bir rapor düzenler. Bu raporun bir örneği ilgiliye<br />

verilir, Aslı Tarım II Müdürlüğü'nce saklanır. Durumun bu şekilde<br />

tespitinden sonra taraflar mevcut soruna müştereken bir bir çözüm<br />

bulamazlar ise durumu yargıya intikal ettirirler. Yapılacak işlem sözleşmede<br />

belirtilen yargı organlarının kararma göre belirlenir.<br />

Anlaşmazlık halinde, sözleşmenin yapıldığı yerdeki mahkemeler, icra<br />

daireleri yetkili ve görevlidir. Üretim hangi ilçe sınırları içerisinde<br />

yapılıyorsa o ilçenin İlçe Tarım Müdürlüğü görevli ve yetkilidir. Üretilen<br />

ürünün miktarı sözleşmede belirtilen Muhtemel Teslim Miktarından<br />

161


% 25'ine kadar az olması halinde alıcı için tazminat hakla doğmaz.<br />

Sözleşmedeki teslim miktarından fazla üretilen ürünün alıcı tarafından<br />

alınmaması halinde de üretici tazminat talep edemez.<br />

Görüldüğü gibi burada anlatılan şekilde Organik Sözleşmeli <strong>tarım</strong>ın<br />

sözleşmesi tanzim edilir. Daha sonra <strong>organik</strong> üretime başlanır. Pratik değeri<br />

olması bakımından burada bir "ORGANİK TARIM YETİŞTİRİCİLİĞİ<br />

SÖZLEŞMESİ" örneği verilmiştir.<br />

ORGANİK TARIM YETİŞTİRİCİLİĞİ SÖZLEŞMESİ<br />

MADDE 1-TARAFLAR<br />

(ÖRNEK)<br />

1.1 Bu Sözleşnıe bundan böyle "ALICI" diye anılacak olan<br />

Şirketi ile "ÜRETİCİ" olarak anılacak olan<br />

arasında<br />

aşağıda belirtilen şartlarda tanzim ve imza edilmiştir.<br />

1.2 "ALICININ" merkezi dadır. Adresi aşağıda<br />

gösterilmiştir.<br />

ALICININ ADRESİ:<br />

1.3 "ÜRETİCİNİN" merkezi dedir. Adresi aşağıda<br />

gösterilmiştir.<br />

MADDE 2- TANIMLAR<br />

ÜRETİCİNİN ADRESİ:<br />

2.1 Bu sözleşmede geçen deyimlerden ;<br />

Bakanlık<br />

: Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,<br />

Müdürlük : İl ve İlçe Tarım Müdürlüklerini,<br />

Ürün : Sözleşmeli üretici tarafından sözleşmeli olarak üretilen <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>sal ürünleri,<br />

Üretici : Bu sözleşme hükümlerine göre <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal üretim yapan<br />

gerçek ve tüzel kişiler ile bunların yetkili temsilcilerini,<br />

162


Alıcı : Bu sözleşme hükümlerine göre üretici ile sözleşme akdeden resmi<br />

kuruluşlar, gerçek ve tüzel kişiler ile bunların yetkili temsilcilerini,<br />

Sözleşme : Sözleşmeli üretime konu olan ürünün cinsi, miktarı, fiyatı,<br />

teslim tarihi gibi hususları içeren ve Bakanlığın 1996/6 tebliğine göre<br />

düzenlenen "Organik Tarımsal Üretim Sözleşmesini,<br />

Ürün Takvimi : Toprak hazırlığının başladığı tarih ile ürünün tamamının<br />

hasat edilmesi arasında geçen zamanı,<br />

Organik (Ekolojik) Tarım : Özel yönetmeliğinde belirlenen esaslara ve<br />

Organik metotlara göre yapılan <strong>tarım</strong>sal üretimi; ifade eder.<br />

MADDE 3- SÖZLEŞMENİN KONUSU<br />

3.1 Bu sözleşmenin konusu .... ürünün "Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin<br />

Organik (Ekolojik) Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik" esaslarına<br />

göre .üretilerek bu sözleşmede belirtilen cins, miktar ve kalitede ve yine<br />

sözleşmede belirtilen tarihte "Alıcı" ya teslimidir.<br />

3.2 Bu sözleşmede belirtilen ürünün,<br />

Cinsi :<br />

Çeşidi :<br />

Muhtemel teslim tarihi :<br />

Teslim yeri :<br />

Teslim Şekli ve Zamanı :<br />

Toprak hazırlığı, sulama şekli ve zamanı, gübrelemenin zamanı, miktarı ve<br />

çeşidi, ekilecek tohumun miktarı, muhtemel ekim zamanı, çıkması muhtemel<br />

hastalık, zararlı ve yabancı otlarla mücadelede kullanılacak ilaç ve biyolojik<br />

araçlar ile bunların doz, uygulama şekli ve zamanı, son ilaçlama ve hasat<br />

arasında geçmesi gerekli asgari süre, muhtemel hasat tarihi, çapalama,<br />

muhafaza, tartım yeri ve nakliye ile ilgili hususlar Organik Tarım<br />

Yönetmeliğinde belirtilen esaslara göre olacaktır.<br />

3.3 Bu sözleşmeye konu olan ürünün üretimi yer ve mevkide<br />

yapılacaktır. Ürün "Alıcı" nm anlaşma yaptığı ve Bakanlık tarafından<br />

yetkili " kılman "Kontrol ve Sertifikasyon Organı" tarafından<br />

sertifikalandırılacaktır. Ürünün fiyatı YTL/Kg dır. Toplam ürün<br />

bedelinin ödeme şekli aşağıda belirtildiği şekilde olacaktır.<br />

163


• Toplam ürün bedelinin %<br />

kadarı üreticiye avans olarak ödenecektir.<br />

• Geriye kalan miktarı en geç gün içinde ödenecektir. Aksi taktirde<br />

her geçen ay için % aylık bileşik faiz tahakkuk ettirilecektir.<br />

3.4 Ekimden ürün teslimine kadar olan dönemlerde üretimin her safhası için<br />

gerekli tohum, fide, fidan, ilaç gübre makine, araç ve malzeme gibi girdilerin,<br />

nakdi avansın veya işletme kredilerinin,<br />

• Birim fiyatı<br />

• Tutan<br />

• Temin Şekli<br />

• Miktarı<br />

• Teslimi<br />

• Ödeme şekli ve zamanı<br />

dır.<br />

3.5 Bu sözleşmeye konu olan ürün, sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre<br />

içersinde ve sözleşme ile ilgili ihtilaflar sona ermeden üçüncü kişilere<br />

satılamaz.<br />

3.6 Sözleşmeye konu teşkil eden üretimle ilgili olarak "Üretici" tarafından<br />

bankalardan alınacak zirai işletme kredilerinde, "Alıcı" kefil olacaktır.<br />

3.7 Teslim edilecek ürün sözleşmede yer alan normlar dışında ezik, çürük,<br />

çatlak, yenik, küflü, çamurlu, topraklı, otlu, hastalık ve zararlılarla ve<br />

yabancı ot tohumlarıyla bulaşık olmayacaktır.<br />

3.8 Ürün yalnızca "Alıcı" ya satılacaktır. Alıcı sözleşme hükümlerine uygun<br />

olan ürünü almak zorundadır.<br />

3.9 Üretim yerleri, üretimin her safhasında "Alıcının" anlaşma yaptığı<br />

Kontrol ve Sertifikasyon Organı tarafından kontrol edilecektir.<br />

3.10 Üretimin yapılacağı yer ve mevkiye ait tapu<br />

senedi ve / veya kira sözleşmesi ile kadastro planı veya çaplı tasarruf<br />

belgesi bu sözleşmenin ekleridir.<br />

3.11 Ürün, sözleşmede gösterilen üretim yeri dışındaki bir yerden hasat<br />

edilmiş olmayacak ve başka ürünlerle karıştırılmayacaktır.<br />

3.12 "Alıcı" tarafından sağlanan her türlü girdi ile nakdi avans bu sözleşmeye<br />

konu olan üretimin yapılacağı yerin dışında kullanılamaz.<br />

164


3.13 Don, kuraklık, yangın, dolu, sel, hastalık ve zararlı gibi a<br />

salgınların<br />

müdürlük belgeleriyle belgelendirilmesi hallerinde "Alıcı" "Üretici"den;<br />

grev, lokavt gibi işletmede meydana gelen önemli teknik arıza ve jflasm,<br />

ilgili resmi kuruluş; raporu ile belgelendirilmesi hallerinde ise, "Üretici-<br />

Ahcı"dan tazminat talebinde bulunamaz.<br />

3.14 Üretimden teslime kadar olan tüm safhalar için kabul edilebilir toplam<br />

fire miktarı<br />

Kg.dır.<br />

3.15 Noter masrafı "Alıcı" tarafından ödenecektir.<br />

3.16 Üretimde, <strong>organik</strong> (ekolojik) <strong>tarım</strong> kurallarına uygun bir münavebe<br />

planı uygulanacaktır.<br />

3.17 Bu sözleşmeye konu olan ürünlerin üretiminde her ne maksatla olursa<br />

olsun alınacak numunelerin hangi esaslara göre alınacağı "Organik Tarım<br />

Kontrol ve Sertifikasyon Organı'nca" belirlenir.<br />

3.18 Bu sözleşmede yer alan taahhütlerden her hangi birisine, karşı tarafın<br />

uymaması halinde, üreticinin veya alıcının her hangi bir ihbara veya ihtara<br />

gerek kalmaksızın, durumu müdürlüğe tespit ettirdikten sonra sözleşme tek<br />

taraflı olarak feshedilecektir.<br />

MADDDE 4- ÖZEL HÜKÜMLER<br />

4.1<br />

.......'."'"^.'.'""^'^ (Bu<br />

maddede belirtilecek özel hükümler Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca<br />

çıkarılan 1996/6 sayılı tebliğe aykırı olamaz).<br />

MADDE 5- MÜNAVEBE<br />

5.1 Madde 3.16'ya göre Kontrol ve Sertifikasyon Organınca belirlenen<br />

"Münavebe Planı" Müdürlükçe onaylanacaktır.<br />

MADDE 6- MUHTEMEL SATIŞ FÎYATININ BELİRLENMESİ<br />

6.1 Bu sözleşmeye konu olan ürünün<br />

muhtemel satış fiyatı aşağıda belirtilmiştir.<br />

a) Sözleşmeye konu olan ürün Borsaya tabi ürün olup borsa fiyatı<br />

165


YTL/Kg dır. Sözleşme fiyatı ise bu fiyatın<br />

fazlasıdır.<br />

kadar<br />

b) Sözleşmeye konu olan ürün destek'eme alımları<br />

kapsamında olup sözleşme tarihindeki destekleme alımı taban fiyatı olan<br />

YTL/Kg fiyatın % kadar fazlasıdır.<br />

c) Müdürlükçe belirlenen toptancı hal ortalama fiyatının<br />

kadar fazlasıdır (bu şıkların uygun olanı doldurulacaktır).<br />

MADDE 7- ÖDEMEYE ESAS FİYAT<br />

Ödemeye esas fiyat Madde 6'da belirtilen fiyattır. (Madde 6'da belirtilen 10<br />

dan fazla olacaktır).<br />

MADDE 8- ÖDEME<br />

Bu sözleşme maddelerine göre belirlenen ödemeye.esas satış fiyatı üzerinden<br />

hesaplanan ürün bedelinden "Alıcı" tarafından "Üretici" ye borç senedi ile<br />

verilen ayni ve nakdi avanslar düşüldükten sonra, aradaki bu fark sözleşmede<br />

belirtilen ödeme planı ve şekline uygun olarak "Alıcı" tarafından<br />

ödenecektir.<br />

MADDE 9- SÖZLEŞMENİN DÜZENLENMESİ<br />

Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yayınlanan 1996/6 sayılı tebliğ<br />

hükümlerine göre düzenlenen ve taraflarca imzalanan bu sözleşmenin bir<br />

örneği alıcı tarafından "Müdürlüğe" verilecektir.<br />

MADDE 10- SÖZLEŞMEYE UYULMAMASI<br />

Sözleşmede yer alan taahhütlerden her hangi birisine, karşı tarafın uymaması<br />

halinde, iddia sahibi taraf, bu sözleşmenin bir örneği ile derhal "Müdürlüğe"<br />

başvurarak, durumun tespit edilmesini bir dilekçe ile talep eder. Müdürlükçe<br />

görevlendirilen iki kişiden az olmayan bir heyet durumu yerinde inceleyerek,<br />

yerine getirilmediği iddia edilen taahhütle ilgili bir tutanak düzenler. Bu<br />

tutanağın bir örneği ilgiliye verilir. Aslı Müdürlükte saklanır. Durumun bu<br />

şekilde tespitinden sonra sözleşme tek taraflı feshedilebilir ve konu<br />

taraflardan birisi tarafından yargıya intikal ettirilir. Yapılacak işlem yargı<br />

kararma göre belirlenir.<br />

166


MADDE 11- YARGI YETKİSİ<br />

Bu sözleşme ile ilgili tüm davaların bakılmasına ve anlaşmazlıkların<br />

giderilmesine<br />

deki mahkemeler, icra daireleri ve<br />

Müdürlükler yetkili ve görevlidir.<br />

MADDE-12 TAZMİNAT<br />

Bu sözleşmede yer alan taahhütlerin bir kısmına veya tamamına uymayan<br />

Alıcı ve Üretici alacakları konusunda Müdürlüğe başvurarak iddiaları ile<br />

ilgili durumu tutanakla tespit ettirdikten sonra, sözleşmede belirtilen<br />

muhtemel hasar tarihini takip eden 10. gün sonundan başlayarak yazılı ihtara<br />

gerek kalmadan tazminat davası açabiliriler. Üretici toprak hazırlığı<br />

tarihinden hasat tarihine kadar geçen sürede yaptığı tüm masraflar için, alıcı<br />

ise, verdikleri ayni ve nakdi avanslar için veriliş tarihi itibariyle, ticari<br />

kredilere uygulana oranda faiz de talep ederler.<br />

5.2. ORGANİK BİTKİSEL ÜRETİM<br />

Organik <strong>tarım</strong> fileri, <strong>organik</strong> üretim düşüncesi ilk önce bitkisel ürünlerle<br />

başlamış, bu alanda çalışmalar yapılmış ve yapılan çalışmaların müspet<br />

neticeleri alındıktan sonra aynı görüş diğer alanlarda da uygulanma imkânı<br />

bulmuştur. Çünkü <strong>organik</strong> üretimde, hatta genel <strong>tarım</strong>sal üretimde en fazla<br />

kimyasal sentetik madde bitkisel üretimde kullanılmıştır. Böylece de<br />

bunların mahzurları o şekilde ortaya çıkmıştır. Gerek daha yüksek verim ve<br />

rekolte elde etmek için kimyasal gübreler, gerek yabancı ot mücadelesi için<br />

ve her türlü hastalık etmeni ve haşere zararını önlemek için kimyasal ilaçlar<br />

öncelikle bitkisel üretimde önce kullanılmış, daha sonra diğer alanlara<br />

geçmiştir.<br />

Organik hayvancılık ve su ürünleri ile, ayrıca diğer <strong>organik</strong> üretim<br />

alanlarında kullanılan temel gıda ve beslenme maddeleri ile pek çok preparat<br />

ta bitkisel menşelidir. Bu bakımlardan önce <strong>organik</strong> kavramı ve uygulamaları<br />

bitkisel üretimde yer almıştır. Buna paralel olarak <strong>organik</strong> üretim fikrinin<br />

yayılışı bitkisel üretimde hazlı olmuş, kısa zamanda bütün dünyaya sirayet<br />

etmiştir.<br />

Gerek <strong>organik</strong> bitkisel üretimde, gerekse konvansiyonel <strong>tarım</strong>da üretim için<br />

bir seri yetiştirme teknikleri uygulamak gereklidir. Bu tekniklerin <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>da geleneksel <strong>tarım</strong>dan önemli farklılıkları bulunmaktadır. Uygulamada<br />

bunları bilip titizlikle yerine getirmek şarttır. Yoksa çevreye dost üretimde<br />

167


ulunmak, ayrıca doğal kaynaklarımızdan olan toprak, su, bitki ve hayvan<br />

varlıklarımızı gereği gibi geliştirerek sonsuza kadar devam ettirebilmek söz<br />

konusu olmayacak, bizden sonraki nesiller, kısa zamanda bir takım tabii afet<br />

ve felaketlerle karşı karşıya kalacaklardır. Eğer doğaya ve çevremize gereği<br />

gibi dikkatli, saygılı ve bilgili muamele etmezsek, bırakın sonsuza kadar<br />

sağlıklı ve güvenli yaşamayı, yakında sonumuz gelecek demektir.<br />

Toprak İşleme, Tarla ve Tohum Yatağı Hazırlığı<br />

Bitkisel üretimin en önemli faaliyetlerinden biri toprak işlemedir. Organik<br />

<strong>tarım</strong>daki toprak işleme ile konvansiyonel <strong>tarım</strong>daki toprak işleme arasında<br />

önemli farklılıklar vardır. Organik <strong>tarım</strong>da toprak işleme minimum seviyede<br />

yapılmalıdır. Toprak erozyon meydana getirecek şekilde çok derin ve alt<br />

edilerek işlenmemelidir.<br />

Toprak işlemenin yararlan şöyle özetlenebilir: Toprak gevşetildiği için bitki<br />

köklerinin toprak içerisinde gelişmesi ve ilerlemesi kolaylaşır, toprak<br />

gözeneklerindeki havanın yenilenmesi sağlanır, böylece daha bol azot ve<br />

oksijen alınması temin edilir, toprak mikroorganizmalarının gelişmesi ve<br />

çoğalmasına yardımcı olunur, toprak yüzeyinin gevşetilmesi ile yağmur veya<br />

sulama suyu toprak yüzeyinden kolaylıkla içeriye nüfuz eder, toprak<br />

içerisinde oluşan kılcal gözenek diziliminin neden olduğu borucuklarm<br />

kırılması sonucu topraktan su buharlaşması azalır, topraktaki zararlı ve<br />

yabancı ot azaltılır, bitki artıklarının ve hayvan gübresinin toprağa karışması<br />

sağlanır, tohum yatağı hazırlanır ve toprak sıkışması önlenmiş olur.<br />

Bunun yanında, aşırı toprak işlemenin bazı olumsuz etkileri de sayılabilir.<br />

Bunlar; toprak işleme ile toprak <strong>organik</strong> maddesinin ayrışma hızı azalır, bir<br />

kısım besin maddesi gaz halinde atmosfere karışır, toprak canlılarının bir<br />

bölümü zarar görür, toprak yapısı bozulur, toprak yüzeyi su ve rüzgar kuvveti<br />

ile aşmdırılmaya ve taşınmaya elverişli duruma gelir. Yani, erozyon teşvik<br />

edilmiş olur.<br />

Toprağı en az işleyerek veya işlemeden yapılacak <strong>tarım</strong>sal uygulamalar, her<br />

bitki için uygun olmayabilir. Ancak çok yıllık bitkiler için uygun bir yöntem<br />

olarak kabul edilir. Organik <strong>tarım</strong>la uğraşan çiftçiler, toprağın doğal<br />

özelliklerini bozmayacak şekilde kendi tercihlerini kullanmalıdır.<br />

Yanlış veya uygun olmayan biçimde toprak işlemede karşılaşılan en önemli<br />

sorunların başında toprak sıkışması gelmektedir. Toprak sıkışması, kök<br />

gelişmesini yavaşlatmakta, toprak yüzeyinde veya alt katmanlarda su<br />

168


irikmesine neden olmakta, toprak havalanmasını azaltmaktadır. Toprak<br />

sıkışmasının önüne geçebilmek için, toprağın tavında sürülmesi, ıslak olduğu<br />

durumda sürümden kaçınılması, <strong>tarım</strong> araçlarının ıslak toprak yüzeyinde<br />

kullanılmaması, pulluk tabanı sılaştırmasına karşı zaman zaman daha derin<br />

sürüm (dip kazanla) yapılması gerekmektedir.<br />

Elbetteki gerek geleneksel bitkisel üretimde gerekse <strong>organik</strong> bitkisel ürün<br />

yetiştiriciliğinde tarla ve tohum yatağı hazırlığı farklı olduğu gibi, bu<br />

işlemlerin toprak işlemede de bir takım farklılıkları ve ayrılıkları vardır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da toprak işleme nasıl ki toprağı belli bir derinlikte ve alt üst<br />

etmeden ve yabancı otları kök boğazından keserek öldürecek şekilde<br />

yapılıyor ise ve bunun için de toprak çok fazla sıkıştırılmıyor ve bu<br />

işlemlerde ağır toprak işleme aletleri kullanılmıyor ise, tarla ve tohum yatağı<br />

hazırlığı için ikincil toprak işleme aletleri kullanılır ve toprak fazla ezilmeden<br />

(bastırılmadan), sıkıştırılmadan, nemi kaçırılmadan, havalandırılması<br />

azaltılmadan topralda tohumun en iyi şekilde teması sağlanacak şekilde<br />

yapılmalıdır.<br />

Toprak uygun bir şekilde işlendikten sonra, tarlaya tohum ekilmeden<br />

(elbetteki iklim ve hava olayları da dikkate alınarak) bir veya iki hafta önce<br />

mutlaka tava ve toprağın nemine dikkat edilerek, kazayağı veya benzer bir<br />

aletle toprak karıştırılmalı, havalandırılmalıdır. Özellikle geniş alanlarda<br />

<strong>tarım</strong> yapılan yerlerde, yani büyük parsel tarlalarda toprağa atılacak tohumun<br />

en kısa zamanda ve en iyi şekilde çimlenebilmesi, filiz verip toprak yüzüne<br />

çıkabilmesi, iyi bir kök gelişmesi yaparak, toprakta en sağlam şekilde<br />

tutunabilmesi için toprağın bir merdane veya tapan ile bastırılması şarttır. Bu<br />

şekilde yüzü düzeltilmiş olan tarlada makine ile (mibzer) ekim yapmak ta<br />

daha kolay ve düzgün olacaktır. İyi hazırlanmış bir tohum yatağına, tavlı bir<br />

toprağa, uygun ekim» derinliğine ve uygun zamanda yapılan bir ekimden<br />

hemen sonra, her zaman iyi bir tarla çıkışı temin etmek mümkün<br />

olabilmektedir. Tarla çıkışı düzenli ve fide devresi veya sivrik devresi güçlü<br />

olan tarlalardan yüksek verim ve üstün kaliteli ürün almak daima<br />

mümkündür.<br />

Tarla ve tohum yatağı hazırlığı ürünün hangi mevsimde ekileceğine göre de<br />

farklılık arz edebilmektedir. Sonbaharda ve kışlık olarak yapılacak ekimlerde<br />

toprakta tav olursa çimlenme ve çıkışlar kışa girmeden olacak ve kışa<br />

kuvvetli bir şekilde giren ekimlerden daha yüksek verim alınabilecektir.<br />

Kışlık ekimler yapıldıktan sonra toprak hafif bastırılırsa çıkış daha sağlıklı<br />

olabilecektir. İlkbaharda yapılacak yazlık ekimler toprak nemi ve tavı<br />

bakımından çok daha avantajlıdır. Çünkü Türkiye'de yazlık ekimler<br />

169


ilkbaharda ve kıştan çıkarken yapıldığı için toprakta genellikle tav bulunur.<br />

Tava yapılan ekimlerin geleceği de çoğu zaman garantilidir. Yazlık ekim<br />

yerleri, hem mahsul ekilmeden ve hem de ekim yapıldıktan sonra ikinci sınıf,<br />

hatta üçüncü sınıf toprak işleme aletleri ile hafif bastırılacağı, tohumun<br />

toprakla teması sağlandığı için su alması ve çimlenmesi de kolaylaşacaktır.<br />

Tarlaların herhangi bir işletmede veya çiftlikte ekime hazırlanması onların<br />

belli büyüklükteki, hatta şekildeki parsellere ayrılması işlemini de ihtiva<br />

edebilir. İşte bu bir nevi tarla hazırlığıdır. Tarlaların içinde ekimden önce<br />

temizlik yapmayı gerektirecek bir takım engeller (çalı-çırpı, kaba otlar, taşlar<br />

veya çukurlar) bulunabilir. İşte bunların bertaraf edilmesi geleneksel <strong>tarım</strong><br />

için de <strong>organik</strong> yetiştiricilik için de gereklidir. Bu işler zamanında yapılarak<br />

tarla ve tohum yatağı hazırlığı yapılmış olur. Toprak işlemeden sonra,<br />

yapılacak bu tarla ve tohum yatağı hazırlığı ikmal edildikten sonra artık ekim<br />

yapılabilir.<br />

Ekim Nöbeti<br />

Ekim nöbeti geleneksel <strong>tarım</strong>da olduğu gibi, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da çok daha<br />

önemli bir uygulamadır. Ekim nöbeti kavramını karşılayan başka terimler de<br />

vardır. Ekim nöbeti için münavebe terimi kullanıldığı gibi bütün batı<br />

dillerinde, hatta evrensel olarak rotasyon (rotasion) da söylenmektedir.<br />

Bilinçli ve ileri <strong>tarım</strong> uygulanan ülke ve işletmelerde ekim nöbeti<br />

uygulanmadan yapılan bir <strong>tarım</strong> da düşünülmemektedir. Ekim nöbetinde<br />

kullanılan başka da farklı terimler vardır. Ancak eş anlamlı farklı terimlerin<br />

oluşu bunların uygulamada bazı yanlış anlamalara yol açtığı görülmektedir.<br />

Ekim nöbeti terimlerini içeren ve müşterek anlamlar çıkarılmasını temin<br />

edecek bir standardın oluşması için bazı çalışmalar yapılmış ise de bugün<br />

tam bir terim birliğine varılamamıştır, ekim nöbetinde "toprak yorgunluğu",<br />

"karşılıklı etki tepki", "kendisiyle uyuşabilirlik" ve "kendisiyle<br />

uyuşamazlık" gibi terimler kullanıldığı gibi "kendi ardına ekilmesi<br />

sakıncasız" veya "kendi ardına ekilmesi sakıncalı" gibi terimler de<br />

kullanılmaktadır. Aynı ekim nöbetinde bir defa ekildikten sonra, ikinci defa<br />

ekilmesi için aradan uzun bir sürenin geçmesi gerekli olan bitkilere de "ekim<br />

nöbetinde sakıncalı" bitkiler denilmektedir.<br />

Ekim nöbeti uygulamalarının tarihi çok eskilere gitmekle beraber 17. ve 18.<br />

yüzyıllardan beri bu konu üzerinde bilim adamları ve araştırıcılar durmakta<br />

ve elde ettikleri neticeleri çiftçilere tavsiye etmektedirler. Ekim nöbetinin bir<br />

tarifini vermek gerekirse; <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> sistemi için en önemli prensiplerden<br />

biri olan ekim nöbeti; belli bir bölgede iklim ve toprak özellikleri dikkate<br />

170


alınarak, en yüksek ve en kaliteli üretimi sağlamak amacıyla akraba olmayan,<br />

değişik kültür bitkilerinin birbirlerini karşılıklı olarak destekleyebilecek ve<br />

tamamlayabilecek şekilde ardı ardına yetiştirilmesine denir. Fazla ürün<br />

alınması ise, toprak verimliliğinin en üst düzeyde tutulmasıyla sağlanabilir.<br />

Tek bitki yetiştirilen bölgelerde toprak tek yönlü olarak devamlı bir şekilde<br />

sömürüldüğünden toprak verimliliği azalmakta, bu da birim alan verimini<br />

düşürmektedir. Ürünler uygun bir ekim nöbetine göre yetiştirildiklerinde<br />

verim % 10-15 daha fazla olmaktadır. Organik <strong>tarım</strong> açısından uygun bir<br />

ekim nöbetinden beklenen yararlar şu şekilde açıklanabilir.<br />

Ekim nöbeti uygulamalarında yeşil gübreleme ve hasattan sonra arazide kök<br />

ve hasat artıkları şeklinde kalan <strong>organik</strong> maddeler, toprağın humus yönünden<br />

zenginleşmesini sağlamaktadır. Organik <strong>tarım</strong>da, <strong>organik</strong> maddelerin<br />

parçalanma ve humik bileşiklerin oluşumunu doğal ve toksik (zehirli)<br />

olmayan yollardan hızlandırma özelliğine sahip ürünler kullanılmalıdır.<br />

Biyolojik yoldan açığa çıkan besin maddelerinin ekim nöbetinde yer alan<br />

bitkiler tarafından en iyi şekilde kullanılması da verim artışını sağlayacaktır.<br />

Ayrıca ekim nöbetiyle besin maddelerinin birikmesini sağlayan bitkiler ile<br />

çok besin maddesi tüketen bitkiler ardı ardına getirilerek toprağın<br />

sömürülmesi önlenmekte, topraktaki bitki besin maddelerinin daha etkili<br />

kullanılması sağlanmaktadır.<br />

Monokultur yapılan alanlarda yağışların ve rüzgarın etkisi sonucu oluşan<br />

erozyon ile toprak kayıpları artmakta, toprağın su tutma kapasitesi<br />

azalmakta ve toprak yapısı bozulmaktadır. Ancak ekim nöbetiyle kök ve<br />

toprak üstü yapıları farklı olan bitkilerin aynı arazide yetiştirilmesi toprakta<br />

aşmımı düşürmektedir. Ayrıca ekim nöbeti suyun toprağa sızma derecesini<br />

artırır, yüzey akışından doğan erozyonu önler ve suyun toprakta<br />

depolanmasını sağlamaktadır.<br />

Ekim nöbeti uygulamasında dikkat edilmesi gereken değişik kültür<br />

bitkilerinin gelişim seyrine uyabilen yabancı otların belirlenmesidir. Kökle<br />

üreyebilen çok yıllık yabancı bitkilerin (köygöçüren, devetabanı ve benzeri)<br />

bir tarlada oranı arttığında uygulanan ekim nöbeti planı değiştirilmeli,<br />

yabancı otları yok etmek için yeni uygulamalara gidilmelidir. Ekim nöbeti<br />

planlarken kültür bitkisinin toprağı gölgelendirme gücü, bitkinin ekimden<br />

önce ve hasadından sonra toprağın işlenebilirliği göz önüne alınmalıdır.<br />

Aynı arazide üst üste yetiştirilen kültür bitkileri toprakta belirli hastalık ve<br />

zararlıların oranını artırarak verimsiz olmasına neden olur. Düzenli bir ekim<br />

nöbetiyle hastalık ve zararlılar kontrol edilebilir. Hastalık ve zararlılara<br />

171


dayanıklı ya da hastalıkların ve zararlıların çoğalmasına imkan vermeyecek<br />

bitkilerin ekim nöbetinde yer alması bitkiyi ve toprağı koruyarak verimi<br />

artıracaktır. Sebze üretimi yapılan alanlarda hububat türlerinin rotasyonu<br />

genel olarak önerilmektedir. Çünkü hububatlar, sebzelerde problem olan<br />

hastalık ve zararlıların birçoğuna karşı dayanıklılık eğilimindedir.<br />

Ekim nöbetinde yer alan farklı bitkiler yetiştirme süresindeki işgücünün bir<br />

düzeye dağılmasını sağlar. Yıl içinde düzenli bir çalışma sağlanırken, değişik<br />

zamanlarda yapılan ekim, bakım, hasat, harman gibi işlemler verimli bir<br />

şekilde aksamadan yürütülebilir. Yeni ekim nöbeti işgücünden en ekonomik<br />

biçimde faydalanmayı sağlar. Ekim nöbeti sadece <strong>organik</strong> üretimde değil,<br />

bitkisel üretimde ortaya çıkabilecek bütün risklerin azaltılmasını temin eder.<br />

Bitkisel üretim doğal çevre koşullarının etkisi altında olduğundan üretici,<br />

doğal koşulların el verdiği oranlarda işgücü ve sermayesini üretime<br />

dönüştürebilir. Doğal üretim ve pazar koşulları ne kadar uygun olursa elde<br />

edilen gelir o kadar yüksek olacaktır. Ekim nöbetinde aynı yıl yetiştirilen<br />

kültür bitkileri, beklenmeyen olumsuz çevre ve Pazar koşullarından farklı<br />

düzeylerde etkileneceğinden, ortaya çıkacak zarar minimum düzeyde<br />

olacaktır. Yetiştirilen bir üründen kazanç sağlanmasına karşın olumsuz çevre<br />

ve pazar koşullarından etkilenen diğer üründen zarar edilebilir. Ekim<br />

nöbetinde yer alan ürünlerin çeşitli olmasının bir başka yararı da, tutarsız<br />

pazar koşullarına karşı seçenek sunmasıdır. Üretilen ürün, yeterli fiyatla<br />

satılmazsa üretici için bir hedef olmaktan çıkacaktır. Ancak ekim nöbeti<br />

uygulamaları ile bitkisel üretimde ortaya çıkabilecek risklerin azaltılması<br />

mümkün olacaktır. İşletmede aynı yıl içinde çeşitli ürünlerin yetiştirilmesi,<br />

üreticiye güvence sağlayacaktır.<br />

Organik <strong>tarım</strong> ve ekim nöbeti uygulamaları; çevrenin korunması ve<br />

biyolojik dengenin sağlanması, toprak verimliliğinin artırılması ve toprağın<br />

verim gücünün korunması, sağlıklı, kaliteli ve yüksek ürünün alınması ve bu<br />

ürünlerin tüketiciler tarafından kullanımının özendirilmesi açısından<br />

önemlidir. Organik <strong>tarım</strong>da ekim nöbeti uygulamalarında dikkat edilecek<br />

bazı noktalar şunlardır, azot tüketimi fazla olan kültür bitkileri (kolza, mısır,<br />

şeker pancarı, patates, pamuk) ile azot fiske etme özelliklerine sahip olan<br />

baklagiller (fasulye, nohut, mercimek, fiğ, burçak); derin (kazık) köklü kültür<br />

bitkileri (yonca, üçgül, kolza, şekerpancarı, pamuk vb.) ile yüzeysel (saçak)<br />

köklü bitkiler (tahıllar); Su tüketimi fazla olan kültür bitkileri (çeltik, mısır,<br />

pamuk, şekerpancarı, yonca, yazlık sebzeler) su tüketimi daha az olan<br />

bitkilerle (arpa, buğday, baklagiller, patates); yetiştirme döneminde yavaş<br />

gelişen kültür bitkileriyle hızlı gelişme özelliğinde olan bitkiler; hasattan<br />

sonra bitki kalıntısı fazla olan bitkiler (baklagil yem bitkileri, tahıllar) ile<br />

172


kalıntısı az olan bitkiler (patates, şekerpancarı, soğan) ardı ardına<br />

yetiştirilmelidir. Hastalık ve zararlıların önlenmesinde konukçu olmayan<br />

bitkiler özellikle seçilmelidir. Hastalık ve zararlıların biyolojisi de dikkate<br />

alınarak ekim ve dikim zamanları erkene alınıp, bitkiler zarar periyodundan<br />

uzaklaştırılmalıdır. Bitkilerin çimlenme ve cilasını hızlandırmak için ilk<br />

gelişme döneminde iyi bir bakım, düzenli bir sulama gibi kültürel işlemler<br />

yapılmalıdır.<br />

Toprak verimliliğinin korunması ve hastalık, zararlı ve yabancı ot kontrolü<br />

açısından ekim nöbeti yanında, özellikle meyve ağaçları gibi çok yıllık<br />

bitkilerde uzun ve yayılmayan örtü bitkilerinin kullanımı uygun mikro çevre<br />

oluşmasına yardımcı olur. Bu şekilde rüzgâr zararları, ekstrem sıcaklıklar ve<br />

toprak nemi ile hava oransal nemindeki değişliklere karşı, ekim nöbeti<br />

bitkileri korur. Örtü bitkileri sert kabuklu meyve türlerinde hasatta<br />

kolaylaştırıcı rol oynayabilmektedir. Örtü bitkilerinin su ve besin maddesi<br />

rekabeti uygun biçme veya hasat zamanı ile toprak işleme ile kontrol altına<br />

alınabilmektedir.<br />

Bazı bitki türlerinin allelopatik etkileri veya azot fiksasyonu gibi<br />

özelliklerinden yararlanılarak birlikte ekilmeleri <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da yararlanılan<br />

bir yöntemdir. Ayrıca çoklu sıralar halinde de birçok tür birlikte<br />

yetiştirilebilmektedir. Organik üretimde, sıklıkla başvurulan malçlama, su<br />

tüketimini azaltabilen ve yabancı ot mücadelesinde etkili bir yöntemdir,<br />

ayrıca bazı zararlı böceklerin gelişimini önlediği de bilinmektedir.<br />

Gübreler ve Gübreleme<br />

Daha önce de bahsedildiği gibi, çok hızlı bir şekilde artan dünya nüfusuna<br />

yeterli miktarda gıda maddeleri üretimi için insanoğlu, ta başlangıçtan beri<br />

hayvan dışkılarını gözleme dayanarak verim artışına sebep olduğunu<br />

gördüğü için gübre olarak kullanmıştır. İhtiyaç duyulan <strong>tarım</strong>sal ürün<br />

bununla da karşılanamadığı için, 200 yıl kadar önce ürün artışı temin eden<br />

kimyasalların kullanılmasına da başlanmıştır. Genelde asit ve bazların<br />

kimyasal reaksiyonları (tepkimeleri) sonucu oluşan yapay=ticari=kimyasal<br />

gübrelerin toprağa verilmesi ile birim alandan alman ürün (verim) hızlı bir<br />

şekilde artmıştır. Nitekim <strong>tarım</strong>da kimyasalların kullanılmasıyla bir asır (100<br />

yıl) öncesine göre bitkisel üretimde verim 3-4, katından daha fazla artmıştır.<br />

Geçtiğimiz asırda, 19. yüzyılda bir "ha" alandan elde edilen gıdalar ile 129<br />

kişi beslenirken, 20. asır sonunda, 21. yüzyıl başında bir "ha" alandan alman<br />

ürünle 450 kişiyi besleyebilmek mümkün olmuştur.<br />

173


Ülkeden ülkeye, yöreden yöreye, değişmekle birlikte kimyasalların<br />

(kimyasal gübre ve kimyasal ilaç) kullanımları duyulan ihtiyacın çok üzerine<br />

çıkmıştır. Zaman içerisinde bunun olumsuz etkileri çok belirgin olarak<br />

toprak, su ve havanın kirlenmesi şeklinde gözlenmiştir. Çeşitli ürünlerin<br />

renk, koku, doku, şekil ve tatları ile bu parametrelerin oluşturduğu aroma ve<br />

lezzet giderek azalmıştır. Kısaca ürün miktarı artarken, ürünler doğal<br />

özelliklerini yitirmiş, kaliteleri bozulmuştur. Bunlardan çok daha önemlisi<br />

mücadele ilâçlarının uygulama usul ve yöntemlerine gereken özen<br />

gösterilmediği için ürünler üzerinde ve içeriğinde ciddi anlamda kalıntılar<br />

oluşmuştur. Özellikle gereğinden fazla kullanılan insektisit, fungusit,<br />

nematosit, akarisit, herbisit vb. ilaçların çevrede oluşturdukları zararlar<br />

yanında, kansorejen özellikleri nedeniyle insan ve hayvan saflığındaki<br />

etkileri daha sık ve daha yaygın bir şekilde görülür olmuştur. İnsanlarda<br />

çevre bilincinin giderek gelişmesi gözlenen olumsuzluklardan hızlı iletişim<br />

sayesinde dünyanın kısa sürede haberdar edilmesi, bu sorunlar üzerinde<br />

durulmasını ve çözüm aranmasını hızlandırmıştır.<br />

Tarımsal üretim girdilerinin uygulanmalarında yönlendirme ve kontrolün<br />

yeterli düzeyde olmaması, üreticilerin bu konularda başıboş bırakılması<br />

sonucu ortaya çıkan uygulamaların çeşitli ülkelerde ve değişik yörelerde<br />

çevre üzerindeki olumsuz etkileri daha belirgin şekilde ortaya çıkmıştır.<br />

Tarımda uygulanan kimyasalların sınırlandırılması üzerinde etkin önlemler<br />

öncelikle gelişmiş ülkelerde alınmaya başlamıştır. Nitekim gelişmiş Avrupa<br />

ülkelerinde birim alana verilen kimyasal gübreler son 20-25 yılda<br />

Almanya'da % 48, Hollanda'da % 47, Fransa'da % 33, Belçika'da % 26 ve<br />

İngiltere'de % 21 azalmıştır. Kimyasal gübrelerin tüketimine paralel olarak<br />

<strong>tarım</strong>sal mücadele ilâçlarının uygulanan miktarlarında da çok önemli<br />

düzeyde azalma gerçekleşmiş ve kontrol yaygınlaşmıştır.<br />

Tarımda kimyasalların kontrolsüz şekilde kullanılması ve bu konuda<br />

çiftçilerin kendi hallerine bırakılması Türkiye'de çok önemli olumsuz<br />

etkilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.<br />

Göl ve denizlerdeki balıkların giderek azaldığına, akarsu ve derelerde<br />

kurbağa seslerinin kesildiğine sıkça tanık olunmaktadır. Bu olgunun bir<br />

önemli nedeni de <strong>tarım</strong> topraklarına gereğinden fazla uygulanan kimyasal<br />

gübrelerdir. Örneğin yıkanarak toprakta derine doğru taşman nitrat (N0 3<br />

)<br />

şeklindeki azot (N), taban suyuna bulaşmak suretiyle en sonunda kuyu, ırmak<br />

ve denize karışmaktadır. Bu şekilde bulaşan nitrat doğada uzun yıllar canlılar<br />

üzerinde olumsuz etkisini sürdürmektedir. Nitrat içeriği yüksek mera<br />

bitkilerini yiyen hayvanların, sebze ve meyveleri yiyen insanların<br />

174


sağlıklarında önemli olumsuz etkileşimler ortaya çıkmaktadır. Gereğinden<br />

fazla uygulanan kimyasal gübreler toprakta bitki besin maddeleri dengesinin<br />

bozulmasına neden olmaktadır. Örneğin toprağa gereğinden fazla uygulanan<br />

fosforlu gübreler, bitkilerde çinko noksanlığının ortaya çıkmasına yol açar.<br />

Bu durum insan ve hayvan sağlığını da olumsuz şekilde etkiler. Bu konuda<br />

Türkiye'den ve değişik ülkelerden pek çok örnek verilebilir. Tarım,<br />

uygulamalı da olsa bir bilimdir. Nitelikli bol ürün alınabilmesi,<br />

gerçekleştirilecek her türlü uygulamanın usulüne uygun şekilde kontrollü<br />

olarak zamanında ve yeterli miktarda yapılması ile mümkündür.<br />

Organik bitkisel üretimde, istenilen standartlarda <strong>organik</strong> ürün<br />

yetiştirebilmek için toprak canlılığının, toprağın biyolojik yapısının ve toprak<br />

verimliliğinin korunması şarttır. Bunun için yapılacak işlerin başında<br />

toprakların en uygun ve yeterli miktardaki <strong>organik</strong> gübre ile gübrelenmesi<br />

gerekmektedir. Bu gübrelerin önemli bir kısmı yurt içi kaynaklardan tedarik<br />

edilebildiği halde, önemli bir kısmı da yurtdışından ithal edilmekte ve<br />

oldukça pahalıdır.<br />

Müteaddit defalar tekrar edildiği gibi, <strong>organik</strong> üretim ister bitkisel, ister<br />

hayvansal, isterse su ürünleri üretimi olsun sözleşmeli olarakyapılmak<br />

durumundadır. Organik <strong>tarım</strong> yapacak girişimci, Organik Tarım Komitesi<br />

tarafından yetkilendirilmiş bir kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu ile sözleşme<br />

yaparak <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> için ilk adım olan geçiş sürecine başlar. Bu süreçte<br />

Kontrol ve Sertifıkasyon Kuruluşuna bağlı uzmanlar tarafından girişimcinin<br />

sahip olduğu bağ, bahçe, tarla, sera ve benzeri tüm <strong>tarım</strong>sal varlığı incelenir.<br />

Tarım faaliyetlerinin hiçbir aşamasında yapay şekilde üretilmiş <strong>tarım</strong>sal<br />

kimyasallar kullanılmaksızın, tüm faaliyetler çevreye zarar verilmeyecek,<br />

çevre kirliliğine yol açılmayacak, erozyon ve toprak kaybını önleyecek,<br />

toprağın verim gücünü koruyup arttıracak, işletme içerisinde elde edilen tüm<br />

bitkisel ve hayvansal kökenli <strong>organik</strong> artıkları <strong>tarım</strong>da değerlendirecek,<br />

noksanları <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yapan kuruluşlardan sağlayacak şekilde olmak<br />

üzere işletmenin uygun yerlerinde <strong>tarım</strong>sal faaliyetlerin sürdürülmesi için en<br />

son bilgiler ışığında planlar yapılır ve uygulamaya geçilir. Erozyon ve toprak<br />

kaybını önleme çalışmalarını uygun şekilde gerçekleştirebilmek için işletme<br />

içinde gerekli yerlerde teraslama yapılır, kontur ve şeritvari ekim ve dikim<br />

uygulanır, toprak nemini korumak amacıyla koruyucu materyal kullanılır ve<br />

malçlama yapılır.<br />

Tarımda kullanılan <strong>organik</strong> tabiatlı gübreler denildiği vakit ahır gübresi, yeşil<br />

gübre ve her türlü <strong>organik</strong> artık ve atıkların usulüne uygun fermente edilerek<br />

çürütülmesi (olgunlaştırma) ile elde edilen kompost akla gelmektedir. Ayrıca<br />

175


toprakların hem canlılığını devam ettiren ve hem de doğal yollardan toprağa<br />

bitki besin maddelerinin, köklerle ortak yaşama neticesinde tespit edilmesini<br />

sağlayan mikroorganizmaları da biyogübre (<strong>organik</strong> gübre) kaynağı olarak<br />

kabul etmek gerekmektedir.<br />

Organik bitkisel üretim yapılacak tarla toprağının mutlaka her ekim ve<br />

dikimden önce toprak analizi yapılmalı, biyolojik yapısı korunmalı,<br />

biyolojik yapısı bozulmuşsa iyileştirici gerekli tedbirler alınmalıdır. Tek<br />

yıllık bitkilerde çok yıllık ekim nöbeti programı uygulanır ve rotasyonda<br />

yemeklik baklagil veya baklagil yem bitkilerine, derin köklü bitkilere ve çapa<br />

bitkilerine yer verilmelidir.<br />

Toprağın biyolojik yapısındaki mevcut <strong>organik</strong> madde korunmaya çalışır.<br />

Şayet toprağın biyolojik yapısı bozulmuşsa, saf veya karışım halindeki<br />

iyileştirici <strong>organik</strong> gübre verilir. En önemli <strong>organik</strong> gübre hayvan gübresidir.<br />

Hayvancılığın <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metoduyla yapıldığı işletmelerden temin edilen<br />

büyük ve küçükbaş <strong>organik</strong> hayvan gübreleri ile kümes hayvanları,<br />

yönetmelik ve eklerinde izin verilen torf ve benzeri maddelerden üretilen<br />

gübreler <strong>organik</strong> gübre olarak kullanılabilirler. Organik <strong>tarım</strong> yapılan<br />

işletmelerde yeterli <strong>organik</strong> hayvan gübresi bulunamaması durumunda,<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metoduyla hayvancılık yapmayan işletmelerden sentetik katkı<br />

maddesi içermeyen hayvan gübreleri de temin edilerek topraklara verilebilir.<br />

Ancak, kullanılan bu gübrenin, <strong>organik</strong> gübre içerisindeki oranı % 25'i<br />

geçmemelidir.<br />

Ahır gübresi, çiftlik hayvanlarının katı ve sıvı dışkıları ile yataklık olarak<br />

kullanılan bitkisel materyallerden oluşmaktadır. Ahır gübresi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın<br />

vazgeçilmezi olan çok değerli bir gübredir. Zerresinin kaybedilmeden<br />

<strong>tarım</strong>da kullanılması gerekmektedir. Temel prensip olarak <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

yapılan işletmelerde hem bitkisel ve hem de hayvansal üretimin belli bir<br />

bütünlük içerisinde yapılması gerekmektedir. Böylece de bitkisel <strong>organik</strong><br />

üretim için işletmenin ihtiyacı olan ahır gübresi işletmeden karşılanmış olur.<br />

Eğer şayet durum böyle değilse ve işletmeden elde edilen gübre ihtiyacı<br />

karşılamıyorsa <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> uygulanan ve ekstansif <strong>tarım</strong> yapılan<br />

hayvancılık işletmelerinden ahır gübresi temin edilebilecektir. Ahır<br />

gübresinin hangi hayvan cins ve ırklarından elde edildiğinin, kullanılan<br />

altlığın ne olduğunun bilinmesi ve belirtilmesi gereklidir. Hatta ahır<br />

gübresinin kullanılmadan önce, analiz edilerek içeriğinin tespit edilmesi<br />

uygundur.<br />

İkinci olarak, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da kullanılacak <strong>organik</strong> gübre kaynağı yeşil<br />

176


gübrelerdir. Yeşil aksamı, özellikle yaprağı bol olan tek yıllık otsu bitkilerin<br />

gelişme dönemlerinin belirli bir zamanında ve yeşil aksamının bol olduğu<br />

devrede toprakla karıştırılmasına "yeşil gübreleme" ve bu amaçla kullanılan<br />

bitkilere "yeşil gübre" bitkisi denir. Bu bitkiler toprağa karıştırıldıktan sonra<br />

çürüyerek iyice toprak <strong>organik</strong> maddesi haline gelir. Yeşil gübrelemede amaç<br />

toprağın <strong>organik</strong> madde içeriğini zenginleştirerek fiziksel, kimyasal ve<br />

biyolojik özelliklerini iyileştirmektir. Yeşil gübre bitkisi olarak baklagiller<br />

kullanılmış ise, bu bitldler aynı zamanda kökleri vasıtasıyla atmosferin<br />

serbest azotunu bağladıkları için toprağa azot da kazandırırlar. Ayrıca bu<br />

bitkilerin kökleri geniş bir toprak kitlesiyle temas halindedir. Bu nedenle<br />

yeşil gübre olarak değerlendirilen bu bitkiler, toprak derinliklerindeki mikro<br />

elementleri de alır, dolayısıyla toprağa karıştırıldıkları zaman bu elementleri<br />

toprak yüzeyine de taşırlar. Yeşil gübre olarak hızlı gelişen, bol yeşil aksamı<br />

olan ve fakir topraklarda bile yetişebilen bitkiler tercih edilmelidir.<br />

Bol yeşil aksam, toprağa fazla miktarda bitkinin karışmasını sağlar. Ayrıca<br />

yeşil aksamların su içeriği fazladır. Bu da yeşil gübre olarak kullanılan<br />

bitkinin toprakta çürüyüp <strong>organik</strong> madde haline dönüşümünü hızlandırır.<br />

Yeşil gübre bitkilerinin toprağa karıştırılmalarının kolay, çimlenme<br />

yeteneklerinin yüksek, ısı ve ışık değişikliklerine, hastalık ve zararlılara<br />

karşı dirençli olmaları gerekir. Baklagil bitkileri toprağa ayrıca azot<br />

kazandırdıkları için tercih edilirler.<br />

Tablo 3. Önemli Bazı Yeşil Gübre Bitkileri<br />

Baklagil Bitkileri<br />

Yonca<br />

Çayır yoncası<br />

Taş yoncası<br />

Soya fasulyesi<br />

Kanada yem bezelyesi<br />

Yem börülcesi<br />

Kırmızı açgül<br />

Japon üçgülü<br />

Yalancı tüylü fiğ<br />

Avusturya bezelyesi<br />

Baklagil Olmayan Bitkiler<br />

Çavdarlar<br />

Yulaf<br />

Arpa<br />

Darı<br />

Karabuğday<br />

Çim<br />

Sudan otu<br />

Hardal<br />

Kolza<br />

Kışlık yulaf ve arpa<br />

177


Yeşil gübre bitkileri gerek baklagillerden gerekse buğdaygiller ve başka<br />

familyalardan da olabilirler. Tablo 3'de önemli bazı yeşil gübre bitkileri<br />

görülmektedir.<br />

Yeşil gübre bitkileri en uygun zamanda toprakla karıştırılmalıdır. Burada ki<br />

en önemli nokta, bitkinin C:N oranıdır. Daha önce de açıklandığı gibi C:N<br />

oranı büyük bitkilerin, toprakta çürümeleri için daha uzun zamana ihtiyaç<br />

vardır.<br />

Yağışı az olan yörelerde, yeşil gübrelemenin yapılması çok daha fazla dikkati<br />

gerektirir. Toprakta sınırlı düzeyde bulunan suyun, yeşil gübre bitkisi<br />

tarafından da kullanılacağı için yetiştirilecek esas bitkinin su güçlüğü<br />

çekmesi ihtimal dahilindedir. Öte yandan toprakta suyun az bulunması<br />

nedeniyle, yeşil gübre bitkisinin çürümesi de bir sorun olur. O nedenle kurak<br />

yörelerde, yeşil gübrelemenin yararına göre, zararı kimi durumlarda daha<br />

fazla olabilir. O bakımdan yeşil gübre bitkilerinin su tüketimi çok iyi<br />

hesaplanmalıdır.<br />

Yeşil gübreler, örtü bitkileri ve bitki artıkları (malç) birbirleriyle yakından<br />

ilgili uygulamalardır. Bitki artıkları ve örtü bitkisi toprağı erozyona ve aşırı<br />

güneş ışıklarına karşı korumakta, yeşil gübreler ise kendilerini takiben<br />

yetiştirilecek bitkiler için toprağa nem ve bitki besin maddesi sağlamaktadır.<br />

Yeşil gübreler, yörenin ekolojik koşullarına uygun olarak, herhangi bir<br />

bitkiden önce ekilerek yetiştirilen ve erken hasat edilerek toprağa karıştırılan<br />

bitkidir. Bunlar genellikle baklagiller arasından seçilir. Bunun nedeni<br />

baklagillerin köklerindeki nodüllerde (yumrucuklarda) azot depolanmasıdır.<br />

Yeşil gübre bitkileri genellikle çiçeklerime sırasında (%10 çiçeklerime<br />

olduğunda), en fazla su ve biyokütle ihtiva ettiği dönemde, toprağa<br />

karıştırılmalıdır. Baklagil bitkilerinin dönüşümlü ekimindeki (münavebe)<br />

durum bu uygulamadan farklıdır. Toprağa karıştırılan taze bitki dokuları<br />

toprak içerisinde çok kolay bir şekilde ayrışır ve ihtiva ettikleri bitki besin<br />

maddeleri kolaylıkla toprak çözeltisine geçer.<br />

Yeşil gübrelemede, gerekli ön hazırlıklar yapıldıktan sonra tarlaya yeşil<br />

gübre olarak kullanılacak bitki tohumu ekilir, gerekiyorsa sulama da dahil<br />

olmak üzere bütün bakım işlemleri yapılır, çiçeklenmeden önce biyokütlenin<br />

en fazla olduğu dönemde sürülerek toprağa karıştırılır.<br />

Yeşil gübrenin toprağa karıştırılmasının üzerinden en az 2-3 hafta geçmeden<br />

asıl yetiştirilecek olan bitkinin ekimi yapılmamalıdır. Toprağa karıştırılan<br />

taze bitkinin ayrışması için belirli bir zamanın geçmesi gereklidir. Bu süre<br />

178


daha fazla tutulursa, bu durumda da asıl bitkinin yetişmesi için gerekli zaman<br />

kalmayabilir. Uygulamanın yapıldığı yörenin iklim durumuna göre bu<br />

sürenin ayarlanması gerekmektedir. Yeşil gübrenin toprağa çok derin olarak<br />

karıştırılması doğru değildir. Bu derinlik ağır killi topraklarda 5-15 cm, hafif<br />

kumlu topraklarda 10-20 cm arasında olmalıdır.<br />

Organik <strong>tarım</strong> uygulamalarmda yeşil gübrelerin önemli bir yeri vardır. Yeşil<br />

gübrelemenin yararlan şöyle sıralanabilir:<br />

• Asıl bitkinin ekiminden önce, yeşil gübre bitkisinin kökleri toprağa girerek,<br />

toprağı gevşetir, toprağın havalanmasına yardım eder, su tutmasını<br />

kolaylaştırır ve bitki besin elementlerinin dengeli dağılımını sağlar,<br />

• Tarlada bitki hakimiyeti oluşturarak yabancı otların gelişmesini baskı<br />

altında tutar, toprağı erozyondan ve aşırı güneş ışınlarından korur,<br />

• Yeşil gübre bitkisi olarak baklagiller kullanıldığında toprakta azot birikimi<br />

sağlanır ve asıl bitki için azot depolanır,<br />

• Toprağa karıştırılan taze bitki ayrışmasını takiben toprağa nem ve hazır<br />

bitki besin maddesi sağlar,<br />

• Toprağa eklenen <strong>organik</strong> madde toprak mikroorganizmalarının faaliyetini<br />

artırarak asıl bitki için canlı bir toprak ortamı hazırlar.<br />

• Toprak <strong>organik</strong> maddesinin artışı ile toprak yapısı gelişir ve toprağın su<br />

tutma kapasitesi artar.<br />

Yeşil gübrelemenin etkisi başlangıçta tam olarak görülmeyebilir. Yeterli<br />

etkinin görülebilmesi için uygulamaların devamlılığı gerekmektedir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>daki çok önemli bir diğer <strong>organik</strong> gübre kaynağı <strong>organik</strong> artık<br />

ve atıkların değerlendirilerek kompost yapılması ve olgunlaşmış kompostun<br />

<strong>organik</strong> gübre olarak toprağa verilmesidir.<br />

Organik bitkisel üretimde, toprağa bitki besin elementleri ve <strong>organik</strong> madde<br />

temin etmenin en ekonomik ve kolay yolu, çiftlik içerisinde oluşan hayvansal<br />

ve bitkisel atık ve artık maddelerin kompostlanarak toprağa uygulanmasıdır.<br />

Bu uygulama ile toprak verimliliğinin sürekliliği sağlandığı gibi, zararlıların<br />

ve hastalık amillerinin büyük bir bölümü de ortadan kaldırılmış olur. Ayrıca,<br />

bu artık ve atıkların neden olduğu çevre kirliliği ve kötü koku da en aza<br />

indirilir.<br />

Bitkisel ve hayvansal <strong>organik</strong> artık ve atıkların, havalı (oksijenli) ortamda<br />

(aerobik), yığın halinde veya uygun bir çukurda, belirli bir nemlilikte<br />

karıştırılarak mikrobiyolojik yolla ayrıştırılması işlemi kompostlama,<br />

meydana gelen ürün de kompost olarak adlandırılmaktadır.<br />

179


Kompost için uygun bir yer belirlenir ve tabanı iyice sıkıştırılır. Yığın<br />

yapılacak yere önce bir tabaka saman serilir. Üzerine kompost yapılmak<br />

üzere toplanan <strong>organik</strong> materyal 25-30 cm kalınlıkta tabakalar halinde<br />

yerleştirilir. Her tabakadan sonra üzerine bir miktar toprak ve sönmüş kireç<br />

serpilir. Organik materyalin bu şekilde yerleştirilmesi, yığının yüksekliği 1 -<br />

1.5 metre oluncaya değin sürdürülür. Sonra yığının üstü ve yanları ince bir<br />

toprak tabakası ile örtülür.<br />

Yığının kurumasına, meydan verilmemesine, bekletilme süresince özenle<br />

dikkat edilmesi gerekir. Öte yandan ihtimarm (çürümenin) aerob (havalı)<br />

koşullarda ve hızlı bir şekilde oluşabilmesi için yığının çok sıkıştırılması<br />

gerekir.<br />

Kompostlama sürecinde üç önemli gelişme dönemi vardır. Bunlar <strong>organik</strong><br />

madde yığınının ısınması, soğuması ve olgunlaşması dönemleridir.<br />

Isınma dönemi mikrobiyolojik faaliyetlerin yoğunluğu ile ilgilidir. Ortamda<br />

yeteri kadar mikroorganizma, bu mikroorganizmaların ihtiyaç duyduğu<br />

<strong>organik</strong> ve mineral besin maddeleri, uygun oksijen ve nem mevcut<br />

olduğundan mikroorganizma faaliyeti giderek artar, <strong>organik</strong> maddenin<br />

ayrışması ile ortama fazla miktarda ısı yayılır, bunun sonucu olarak da<br />

<strong>organik</strong> madde yığını içerisindeki sıcaklık, ilk üç günde 60-70 °C'ye ulaşır.<br />

Yığın içi sıcaklığı 2-3 hafta boyunca bu sıcaklıkta kalır. Organik maddenin<br />

ayrışmasının büyük bir bölümü bu ısınma döneminde gerçekleşir. Bu yüksek<br />

sıcaklıkta ve doygun nem ortamında hastalık amilleri, zararlı ve yabancı<br />

otlara ait kökler ve tohumları ölür. Bu dönem devam ederken ortama<br />

yeterince oksijen (hava) girmemesi halinde kötü koku oluşmaya başlar.<br />

Oksijenli ortamda faaliyet gösteren mikroorganizmaların faaliyetleri azalır.<br />

Ayrıca, ortam sıcaklığnm fazla olması nedeniyle yığın önemli miktarda nem<br />

kaybeder, sürecin devamlılığı için buharlaşma yoluyla kaybolan nemin<br />

ıslatılarak karşılanması gerekir. Kompostlama işleminin bu döneminde<br />

ortamın asitliliği azalır ve pH yükselir.<br />

Soğuma dönemi, <strong>organik</strong> maddenin büyük bir kısmının azalmasını takiben<br />

mikrobiyolojik faaliyetin azalması sonucu meydana gelir. Yığının sıcaklığı<br />

25-45 °C'ye düşer. Ancak ayrışma devam eder. Bu dönemde bakteriler<br />

yerine mantarlar faal duruma gelir. Karbon miktarı daha fazla olan sap,<br />

saman, lifli ve odunsu maddeler bu dönemde mantarlar tarafından ayrıştırılır.<br />

Bu ayrışma dönemi yavaştır. Ortamın sıcaklığı artmaz. Isınma döneminin<br />

aksine sıcaklık düşer, asitlik artar, pH azalır.<br />

180


Olgunlaşma dönemi, <strong>organik</strong> maddenin tamamına yakınının ayrıştığı,<br />

mineral bitki besin elementlerinin açığa çıktığı, humik asit ve antibiyotiklerin<br />

oluştuğu, kırmızı kompost-toprak solucanlarının ve toprak mikroorganizmalarının<br />

yığın içerisinde yoğunlaştığı dönemdir. Bu dönemin sonunda,<br />

başlangıçtaki <strong>organik</strong> madde yığınının hacmi yarı yarıya azalır. Rengi<br />

koyulaşır, kompost koyu kahverengi siyahımsı bir renk alır. Oldukça hafiftir.<br />

Avuç içine alındığında kendisini oluşturan <strong>organik</strong> artıklar teşhis edilemez<br />

durumdadır.<br />

Kompost artık hazır durumdadır. Bu aşamadan sonra fazlaca bekletilmeden<br />

tarlaya veya bahçeye götürülerek toprağa uygulanması gerekir. Bekletilme<br />

süresi uzadıkça kompost bitki besin maddesi değerini kaybeder, özellikle<br />

azotun büyük bir bölümü gaz halinde azot oksit gazları (NO, N0 2<br />

...) halinde<br />

atmosfer havasına karışır.<br />

Özet olarak; kompostlama işleminin başarıya ulaşabilmesi için gerekli olan<br />

koşullar; <strong>organik</strong> madde, <strong>organik</strong> maddenin C ve N içeriği, oksijen, nem ve<br />

sıcaklıktır. Mikroorganizmaların yaşamları için gerekli olan bu koşulların<br />

sağlandığı oranda kopost kaliteli olmaktadır.<br />

Kompost yapımı için gerekli süre kullanılan materyalin çeşidine bağlı olarak<br />

6 ile 24 ay arasında değişir. O nedenle yığının yılda iki ya da üç kez<br />

bozularak havalandırılması, ihtimarı tamamlanmış materyallerin elenerek<br />

ayrılması ve yığma yeterli miktarda su karıştırılması gerekir. Bu arada<br />

kompostun değerini artırmak için N, P, K ve öteki bitki besin elementleri de<br />

yığma karıştırılabilir. Genelde kompost yapımında kullanılan her bir ton kuru<br />

bitkisel materyale, 20 kg amonyum sülfat ile 7 kg süperfosfatm karıştırılması<br />

önerilmektedir.<br />

Kompostlamanın temel amacı <strong>organik</strong> atık ve artıkların bitkiler için yarayışlı<br />

hale getirilmesi ve toprak verimliliğinin sağlanmasıdır. Bu amaca uygun<br />

olarak hayvansal ve bitkisel atıkların ayrıştırılmasmda değişik yöntemler<br />

vardır. Kompostlamanın diğer yöntemlerden en önemli farkı, sürecin<br />

oksijenli (havalı) ortamda olmasıdır. Organik <strong>tarım</strong>da uygulanabilecek en<br />

uygun kompostlama yöntemi, <strong>organik</strong> artıkların yığınlar halinde parti parti<br />

ayrıştırılmasıdır. Bu da iki şekilde olabilmektedir. Birincisi geçirimsiz düz<br />

bir zemin üzerinde yığınların ayrıştırılması, ikincisi ise; yine geçirimsiz hale<br />

getirilmiş çukurlarda ayrıştırma işlemidir.<br />

İkinci durumda, yani belirli derinliklerdeki çukurlarda yapılan ayrıştırmada,<br />

buharlaşma kayıplarının azlığına bağlı olarak su kullanımı azalmakta ise de,<br />

181


çoğu kez yeterli havalanma sağlanamadığı için kompost arzu edilen kaliteye<br />

ulaşamamaktadır. Bu nedenle kompostlama işleminin düz zeminler üzerinde<br />

sürdürülmesi tercih edilmektedir.<br />

Uygun bir kompostlamada, yığının yüksekliği 1.5 m'den fazla ve hacmi 1<br />

m ' den az olmamalıdır. Yığın çapının 2.5 m dolayında olması tercih edilmelidir.<br />

Çünkü daha büyük bir yığının kontrolü ve yönetimi zordur. Kompost<br />

kalitesi olumsuz yönde etkilenir.<br />

Kompostlamada kullanılacak <strong>organik</strong> atık ve artıkların C/N oranları büyük<br />

farklılık göstermektedir. C/N oranı; 100/1 olanlar fazla, 25/1 olanlar orta ve<br />

7/1 olanlar az karbonlu olarak sınıflandırılmaktadır. Kullanılabilecek <strong>organik</strong><br />

maddeler, bitkisel artıklar, sığır, koyun, keçi, at, tavuk (fosforca oldukça<br />

zengindir) gübresidir (Tablo 4). Odun külü fazla miktarda K, Na, Ca, Mg<br />

ihtiva eder. Bu nedenle kompostlamada kullanılabilir<br />

Kompostlamada kullanılacak <strong>organik</strong> madde yanında, kompostun bitki besin<br />

maddesi içeriğini zenginleştirmek amacıyla odun külü ve öğütülmüş kaya<br />

fosfatı ilavesi de yapılmaktadır. Az miktarda killi toprak ilavesi yığının su<br />

tutması bakımından önemlidir.<br />

Bir çiftlikte, hem <strong>organik</strong> artıkların giderilmesi ve hem de kompost elde<br />

edilmesi için en uygun karışım; 1/3 oranında çalı, çırpı, yaprak; 1/3 oranında<br />

sap, saman, ot; 1/3 oranında hayvan gübresi, evsel yemek artıkları ve % 5-10<br />

oranında toprak olarak önerilebilir.<br />

Fazla işçilik gerektirmeyen bir kompostlama yöntemi:<br />

1. Kompostlama materyali hazırlığı: Odunsu maddeler küçük parçalara<br />

ayrılır, böylece mikroorganizmalarla temas edecek yüzeyleri artırılmış olur,<br />

diğer materyal ayrı ayrı gruplar halinde kompostlamanm yapılacağı yere<br />

yakın olarak yığılır.<br />

2. Kompost yığını doğrudan doğruya güneş ışığına maruz kalmayacak<br />

şekilde gölgede olmalıdır.<br />

3. Kompostlanacak materyal iyice ıslatılır.<br />

4. Kompast yığının oluşturulacağı zemin temizlenir ve düzeltilir, zeminin<br />

geçirimsiz olmasına dikkat edilir.<br />

5. Kompost yığınının altına kaba maddeler konularak fazla suyun drenajı<br />

(süzülmesi) sağlanır.<br />

6. Bu altlık materyalinin üzerine fazla karbonlu dal, yaprak, sap, saman bir<br />

katman halinde serilir, bunun üzerine düşük karbonlu hayvansal artıklar,<br />

182


yemek artıkları yerleştirilir ve bu katmanın üzerini örtecek şekilde toprak<br />

yayılır. Bu işlem 1.5 m yüksekliğe ulaşılacak şeklide katlar halinde<br />

sürdürülür.<br />

7. Yığının üzeri sap ve samanla kaplanır, bunun üzerine de yağmur suyunu<br />

önlemek için plastik örtü geçirilir. İşlem kapalı yerde yapılıyorsa buna gerek<br />

olmaz.<br />

8. Kurak dönemlerde yığının su kaybetmemesi için yığının tüm dış yüzeyi<br />

çamurla sıvanır.<br />

9. Kompost haliyle beklemeye bırakılır. Dış ortamın sıcaklığına ve<br />

nemliliğine bağlı olarak 2-3 hafta sonunda yığın, hacminin yarısını<br />

kaybeder. Bu durumda yığının aktarılarak alt üst edilmesi ve<br />

havalandırılması gerekir.<br />

10. Aktarma işlemini takiben, yığın tekrar beklemeye bırakılır. Gerektiğinde<br />

aktarma işlemi birkaç kere tekrarlanabilir. Kompostun olgunlaşmasını<br />

takiben işlem tamamlanmıştır ve kompost kullanıma hazırdır.<br />

Tablo 4. Bazı Organik Atıkların C:N Oranlan<br />

Yüksek Karbonlular<br />

Daha Az Karbonlular<br />

Organik Madde C:N Organik Madde C:N<br />

Mısır Sapı 70:1 Hayvan Cesedi 4:1<br />

Mısır Silajı 38-43:1 Sığır, Koyun Gübresi 15-20:1<br />

Mısır Koçanı 60-120:1 Kümes Gübresi 6:1<br />

Saman 200-500:1 At Gübresi 30:1<br />

Sap 80-120:1 Taze Ot 15:1<br />

Kompostun özellikleri ve kalitesi kompostlamada kullanılan <strong>organik</strong> maddelerin<br />

özellikleri ile yakından ilgilidir. Ancak, genel olarak hayvansal ve<br />

bitkisel atık ve artıkların kullanıldığı kompostlamada, kompost bitkiler için<br />

hemen kullanılabilecek bitki besin elementleri ile birlikte toprağın fiziksel<br />

özelliklerini iyileştirici <strong>organik</strong> maddenin ayrışma ürünlerine sahiptir.<br />

Bunun yanında, ayrışmış <strong>organik</strong> maddeye bağlı durumda olan besin<br />

elementleri de toprakta devam edecek ayrışmaya bağlı olarak zamanla toprak<br />

çözeltisine geçebilecek durumdadır. Kompostlamanm ısınma döneminde iç<br />

183


sıcaklık 60-70 °C'ye yükseldiği için kompostlama materyali içerisindeki<br />

zararlılar, hastalık amilleri, yabancı otlara ait kök ve tohumlar canlılıklarını<br />

kaybetmiştir. Ayrıca, mikrobiyolojik faaliyetler sonucu kompost içerisinde<br />

oluşan doğal antibiyotikler toprak ve kök sağlığını korumada önemli katkılar<br />

sağlayacaktır.<br />

İyi durumda, olgunlaşmış kompost, hafif, koyu kahverengi-siyahımsı renkte,<br />

kompostlaşmada kullanılan <strong>organik</strong> maddelerin fiziksel görünümünü<br />

yansıtmayan ve toprak kokulu, yeni bir <strong>organik</strong> maddedir.<br />

Kompost bitkisel üretimde, toprak hazırlığından gelişme döneminin sonuna<br />

kadar her aşamada kullanılabilir. Daha önce de belirtildiği gibi, kompost<br />

sadece bitki besin maddesi olarak değil, aynı zamanda toprak düzeltici olarak<br />

da toprağa uygulanmaktadır.<br />

Bu nedenle, özellikle <strong>organik</strong> artık ve atıkların yönetiminde, ortamda çok<br />

fazla miktarda <strong>organik</strong> atık varsa sürekli olarak kompostlama yapılarak tarla<br />

veya bahçe topraklarına uygulanabilir. Çiçekçilikte kullanılabilir. İşletme<br />

için fazla geldiğinde dökme olarak veya paketlenerek satışı yapılabilir.<br />

Kompostlamada özel bir uygulama da "Verimli Kompostlama" olarak<br />

bilinen, kırmızı toprak solucanlarının kullanılarak daha çok evsel yemek<br />

artıkları ve kuru yaprakların kompostlanmasıdır. Bunun için özel kabinler<br />

yapılmakta, toplanan veya bir kompostlamadan elde edilen kırmızı toprak<br />

solucanları çok yoğun olarak bu kabinlerde ölü yapraklar üzerine<br />

bırakılmakta, solucanların sindirimini takiben bıraktıkları dışkı kompost<br />

olarak değerlendirilmektedir.<br />

Daha önce bir nebzecik değinildiği gibi, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da kullanılabilecek en<br />

önemli <strong>organik</strong> gübreler arasında mikrobiyolojik gübreler gelmektedir. Bu<br />

gübreler doğrudan doğruya toprak verimliliğini ve bitki gelişmesi için<br />

mutlak gerekli olan mikroorganizmaları ihtiva eder. Aslında bu gübrelerin<br />

büyük bir bölümünde bulunan mikroorganizmalar <strong>organik</strong> madde<br />

bakımından yeterli ve iyi yönetilen topraklarda yeterince vardır.<br />

Bu nedenle <strong>organik</strong> maddesi yeterli olmayan topraklara <strong>organik</strong> madde ile<br />

birlikte uygulanması daha iyi sonuç vermektedir. Aksi halde toprakta<br />

yeterli beslenme ortamı bulunmayan mikroorganizmalar canlılıklarını<br />

kaybedebilirler.<br />

Diğer taraftan ticari olarak sunulan mikrobiyolojik gübrelerin ambalajları<br />

184


içerisinde belirli bir bekleme süreleri vardır. Bu sürelerin aşılması<br />

durumunda da mikroorganizmalar canlılıklarını kaybetmektedir.<br />

Bazı mikroorganizmalar toprakta bulunan minerallerin elementel bitki<br />

besinleri haline gelmesini sağlar. Bazıları toprak <strong>organik</strong> maddesini ayrıştırır,<br />

bir kısmı da atmosferdeki hava karışımında % 78 oranında bulunan azot<br />

gazını, bitki besin maddesi olarak bitki köklerine fıkse ederek toprağa taşır.<br />

Bazı mikroorganizmalar bitki kökleri ile ortak yaşama girerek bitkilerin su ve<br />

besin maddesi alımını sağlar ve fosfor alımına da yardımcı olur.<br />

Çoğaltma Materyali<br />

Organik <strong>tarım</strong>da, genetik modifikasyona uğramış tohum ve transgenik bitki<br />

kullanımının men edilmiş olması yanında, <strong>organik</strong> usullerle üretilmiş<br />

yerel çeşitlerin kullanımı adaptasyon güçlerinin yüksekliği nedeni ile<br />

önerilmektedir. Vegetatif çoğaltma materyalinin de en az bir generasyon<br />

<strong>organik</strong> üretim kurallarına göre yetiştirilmiş olması şarttır. Üretimleri<br />

başlamış olmasına rağmen, ülkemizde henüz sertifikalı <strong>organik</strong> tohum, fide<br />

ve fidan yaygın olarak bulunamamaktadır. Organik tohum kullanma zorluğu<br />

henüz yeterince bulunamaması nedeni ile ertelenmektedir. Ancak <strong>organik</strong><br />

sertifikalı tohum bulunmadığı takdirde kullanılan tohumların ilaçlanmamış<br />

ve izin verilmeyen kimyasallarla muamele edilmemiş olması gerekmektedir.<br />

Bazı fide firmaları talep edildiğinde <strong>organik</strong> aşılı sebze fidesi üretmektedir.<br />

Bilindiği gibi, gerek bitkisel üretimde ve gerekse diğer üretim alanlarında en<br />

önemli üretim girdisi çoğaltma materyalidir. Çünkü üretimde, yetiştiricilikte<br />

kullanılan tohum, fide, fidan, damızlık, anaç (arıcılıkta), yumurta ve yavru<br />

(su ürünleri üretiminde) ve mantar sporları (mantar üretiminde) canlıdır.<br />

Canlı materyalin kendine has genetik yapısı ve potansiyeli, aynı zamanda<br />

indivüdual kabiliyeti (kendine has yetenek) söz konusudur. Bitkisel üretimde<br />

üretim materyali olarak kullanılacak tohumluk, fide ve fidan <strong>organik</strong><br />

üretimin istediği vasıflara sahip olmalıdır. Normal şartlarda ve geleneksel<br />

<strong>tarım</strong>da da üretim materyali, yani tohumluk, fide ve fidanın konulan<br />

standartlara uygun, sertifikalı ve adına doğru olması zorunluluğu vardır.<br />

Ancak yüksek verim ve üstün kalite bu koşulların yerine getirilmesi ile<br />

mümkündür. Organik bitkisel üretimdeki üretim materyali, için az önce ifade<br />

edilen hususlardan daha da fazlası istenmektedir.<br />

Organik üretim materyali olarak kullanılan generatif veya vegetatif<br />

tohumlukların hiçbir şekilde genetik yapısı değiştirilmemiş, döllenmiş hücre<br />

çekirdeği içindeki DNA dizilimine (protein sıralanışına) dışarıdan müdahale<br />

edilmemiş, sentetik pestisit, radyasyon veya mikrodalga ile muamele<br />

185


görmemiş, diğer bir söyleyişle üretim materyalinde mutasyon meydana<br />

getirecek bir mutagenle muamele edilmemiş, doğal biyolojik formundaki<br />

tohumluk olmalıdır.<br />

Organik fideler, <strong>organik</strong> olarak elde edilmiş tohumlardan geliştirilmiş<br />

olmalıdır. Fideler, <strong>organik</strong> üretim yapılan alanlarda yetiştirilen, yetiştirmenin<br />

muhtelif aşamalarında sentetik bitki besleme ve büyütme maddeleri ile<br />

hormonların kullanılmadığı, diğer bir ifade ile sentetik büyüme ve gelişmeyi<br />

düzenleyici ve teşvik edici maddelerin kullanılmadığı, toprak ve iklim<br />

şartlarına uygun, yalnızca mevzuatta müsaade edilen toprak iyileştiricilerinin<br />

ve girdilerinin kullanıldığı, hastalık, haşere ve yabancı ot rekabetine karşı<br />

dayanıklı olmalıdır.<br />

Aynı söylemler <strong>organik</strong> fidanlar için de geçerlidir. Üretim materyali olarak<br />

kullanılan fidanların elde edildiği amaçlar, çöğürler veya tohumların da<br />

mutlaka <strong>organik</strong> olması sattır. Organik fidanlar, ayrıca adına doğru olmalıdır.<br />

Fidanlar genellikle bir yaşından büyük olmalıdır. Meyve bahçesinin veya<br />

bağın tesis edileceği yerin iklim ve toprak şartlarına uygun fidanlar seçilmeli,<br />

ayrıca mevzuatın müsaade ettiğinin dışında ne büyümeyi ve gelişmeyi<br />

düzenleyici ve teşvik edici ne de hastalık, haşere ve yabancı otlara karşı<br />

herhangi bir kimyasal kullanılmamalıdır. Fidanlar yetiştirilecekleri çevrenin<br />

doğal iklim ve toprak şartlarına uyum gösterebilmelidirler.<br />

Önceden de ifade edildiği gibi, tohum ve tohumluk, yani üretim materyali<br />

bitkilerin kültüre alınmasından bu yana yararlanılan önemli <strong>tarım</strong>sal<br />

girdilerin başında gelmektedir. Zira, bitkisel üretimde toprak işlemesi,<br />

sulama, gübreleme, mekanizasyon ve bitki koruma gibi uygulamalar en iyi<br />

şekilde yerine getirilseler bile, yeterli ürün elde edebilmek kullanılan<br />

tohumluğun niteliğine ve kalitesine bağımlı olmaktadır. Yeni bir bitki<br />

meydana getirebilen generatif veya vegetatif bitki kısımlarına genel anlamda<br />

"tohumluk" denilmektedir. Dikkat edilirse, bu kavramın içinde bitkisel<br />

üretimde kullanılan tohum, fide, fidan, çubuk, soğan, yumru, gövde çeliği,<br />

stolon, kalınlaşmış anakök ve rizom yer alabilmektedir. Üretime yüksek<br />

nitelikli tohumla başlamak ürün ve kaliteyi garanti ettiğinden, başarılı bir<br />

yetiştiriciliğin ilk şartını kaliteli tohumluk oluşturmaktadır. Yüksek nitelikli<br />

tohum denildiği zaman; çimlenme hızı, gücü ve canlılığı yüksek, genetik<br />

özellikleri yönünden saf, morfolojik özellikleri gelişmiş, hastalıklar ile<br />

zararlılardan arındırılmış tohum anlaşılmaktadır. Ancak, son yıllarda bu<br />

özelliklere makine ile ekime uygun olma, hızlı ve homojen tarla çıkışı<br />

göstermesi, ekim zamanında yeterli nem içermesi ve kaplanmış olması gibi<br />

kriterlerde eklenmiştir.<br />

186


Görüldüğü gibi; yüksek nitelikli tohumluklarda aranılan özelliklerden birisi<br />

de, bunların hastalıklar ve zararlılar yönünden temiz olmaları durumudur.<br />

Tohumların özellikle hastalıklar ile bulaşık olması halinde karşılaşılabilecek<br />

olumsuz etkileri şu şekilde özetlemek mümkündür:<br />

• Elde edilen ürün miktarının azalması (çünkü verim düşük olur),<br />

• Tohumun çimlenme yeteneğinin azalması veya kaybolması,<br />

• Bitki hastalıklarının ortaya çıkması ve yayılması,<br />

• Tohumlarda renk ve şekil değişmeleri,<br />

• Tohumlarda biyokimyasal değişmeler ve<br />

• Tohumlarda toksin oluşması'dır.<br />

Diğer taraftan, tohumlardaki mekanik zararlarıma ile hastalık ve zararlı<br />

kavramlarını ayırt etmek gereklidir. Zararlanma bir tohumun bünyesinin<br />

(yapısının) fiziksel veya hayvansal etki ile hasar görmesidir. Örneğin; yara<br />

oluşması, mekanik hasar ve böcek zararı bazı zararlanma tipleridir. Hastalık<br />

ise, bir tohumun normal yaşam fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyen ya<br />

da bozan bir faktördür. Hastalık uygun olmayan ortam koşullarının<br />

(fizyolojik kökenli) doğrudan etkisi ile oluşabildiği gibi patojenler (biyotik<br />

kökenli) nedeni ile de meydana gelebilir.<br />

Tohumlarda görülen hastalıklar ve zararlanmalar şu ana başlıklar altında<br />

toplanabilmektedir:<br />

• Tohumlarda genetik kökenli bozukluklar,<br />

• Tohumlardaki mekanik zararlar (fiziki),<br />

• Tohumlarda böceklerin neden oldukları zararlar,<br />

• Fizyolojik kökelik tohum hastalıkları,<br />

• Patojenlerin neden oldukları tohum hastalıkları ve<br />

• Tohumlarda diğer faktörlerin neden oldukları bozulmalar 5<br />

dır.<br />

Bunlar arasında patojenlerin neden oldukları tohum hastalıkları, diğerlerine<br />

oranla daha fazla önem taşımaktadır. Zamanımızda çoğu bitkilerde de<br />

hastalık yapabilen 2400 adet mikroorganizma (virüs, bakteri, fungus ve<br />

benzeri) 383 adet bitki cinsinin tohumlarında hastalık meydana getirebilmektedir.<br />

Son yıllarda yapılan ıslah ve çeşit geliştirme çalışmaları sonucunda<br />

belirli hastalık etmenlerine karşı dayanıklı, ya da toleranslı olan bazı türler<br />

elde edilmiş ve tohumları ticari olarak satışa sunulmuştur. Bunlar arasında<br />

Fusarium oxysporum'a dayanıklı kereviz, Helminthosporiıım maydis'e<br />

dayanıklı mısır, Helminthosporium oryzae'ye dayanıklı çeltik^ Phytophtrora<br />

infestans'a toleranslı patates, belirli virüslere toleranslı ya da dayanıklı olan<br />

hıyar, kabak ve marul gibi bitkilerin tohumları yer almaktadır.<br />

187


Patojenlerin yayılmalarını önlemek ve patojenlerin neden oldukları ürün<br />

kayıplarını en düşük düzeye indirebilmek için tohumlarda bulunan<br />

enfeksiyonları belirlemek gereklidir. Bunun için patojenleri tespit etmek<br />

amacı ile yapılan testlerde ana hedef, tohumluklardaki etmenleri bulmak,<br />

teşhis etmek ve tohumluğun hangi düzeyde bulaşık olduğunu ortaya<br />

koymaktır. Bu sağlık testlerinde;<br />

• Kullanılacak yöntemin basit, ucuz ve hızlı olması,<br />

• Sonuçların bir örneği yansıtması,<br />

• Patojenin kolayca tanınabilmesi ve<br />

• Yöntemin uluslararası kullanıma uygun biçimde olması gibi özelliklerin<br />

bulunması istenmektedir.<br />

Günümüzde, tohumluklardaki hastalık etmenlerinin tesbitinde yaygın<br />

biçimde kullanılan yöntemler şematik olarak gösterilmektedir (Şekil 5).<br />

Şekil 5.Tohumlukta Ortaya Çıkabilecek Hastalık Etmenlerinin Şematik<br />

Olarak Görünümü<br />

Tohumlukta<br />

Hastalık<br />

Doğrudan<br />

Kontrol<br />

(Çıplak gözle)<br />

Dolaylı<br />

Kontrol<br />

Bitki yetiştirme<br />

yöntemleri ile<br />

İnkübasyon<br />

yöntemleri ile<br />

Agar testleri ile<br />

Serolojik<br />

Moleküler teknik<br />

yöntemleri ile<br />

188


Üreticilerin, kalitesi yüksek olan tohumlukları alırlarken dikkat etmeleri<br />

gereken konular şu şekilde sıralanmalıdır:<br />

• Genetik olarak saf olduğu belli olan tohumlukların alınması,<br />

• Ambalajlı ve etiketli olan tohumlukların tercih edilmesi,<br />

• Paket üzerinde üretici firmanın markası, üretim yılı, tohumluk miktarları<br />

veya adedi, çimlenme gücü ve benzeri bilgilerin olmasına dikkat edilmesi,<br />

• Tohumun ilâçlı olup olmadığının incelenmesi (<strong>organik</strong> tohumlar ilâçlı<br />

olmamalı),<br />

• Tohumların üretime başlamadan 1-2 ay önce alınması,<br />

• Üreticilerin yalnızca kullanacakları miktarda tohumluk alması,<br />

• Tohumlukların şekil, renk, temizlik ve benzeri özelliklerine özen<br />

gösterilmesi,<br />

• Paket üzerinde bazı tohum kaynaklı hastalık etmenlerden temiz olduğuna<br />

ilişkin bilginin olup olmamasını kontrol etmek gereklidir.<br />

Üreticilerin satın aldıkları tohumlarda, üretim dönemi öncesi sağlık testleri<br />

yaptırmaları, onların güvenli üretim yapma şanslarını arttırmaktadır. Yapılan<br />

bir araştırmanın bulgularına göre; sanayi domatesi çeşitlerine ait tohumluk<br />

örneklerinde bazı etmenler ile bulaşık olma durumu 1991 yılında % 60 iken,<br />

1995 yılında bu değerin % 5-6 düzeyine inmesi, üreticilere bir dekar başına<br />

yaklaşık olarak 1.5 - 2.5 tonluk bir ürün artışı sağlamıştır.<br />

Ekim ve Dikim İşlemleri<br />

Gerek konvansiyonel veya geleneksel <strong>tarım</strong>da, gerekse <strong>organik</strong> bitkisel<br />

yetiştiricilikte iyi bir toprak işleme yapıldıktan, uygun bir tarla ve tohum<br />

yatağı hazırlığından sonra, bölgenin iklim ve toprak şartlarına ve <strong>tarım</strong><br />

kültürüne uygun bir ekim nöbeti planlanması da yapılarak, toprak verimliliği<br />

ve yüksek verim için uygun gübre ve gübreleme yöntemi de seçilebilecektir.<br />

Artık tohumluk konusunda da karar verildiğine göre, sıra ekim ve dikim<br />

işlemine gelmiş demektir. Ekim ve dikim işlerine geçmeden önce, bu konu<br />

ile ilgili her türlü araç-gereç ve alet-ekipmanm ayar ve düzenleri, temizlik ve<br />

bakımları yapılarak ekime geçilebilir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da ekim ve dikim işlemleri, üretim şekli ve tipine göre<br />

sözleşme yapılan kontrol ve/veya sertifikasyon firmasının vereceği talimata<br />

ve izine göre elle veya ekipmanlarla yapılmalıdır. Alet ve ekipmanların ayar,<br />

düzen ve temizlikleri iyi olduğu gibi uygun ekim normuna da azami dikkat<br />

gösterilmelidir.<br />

189


Konvansiyonel <strong>tarım</strong>da ve gayet tabi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da da ekim ya elle veya<br />

makine ile yapılabilir. Geniş alanlarda ve işgücünün de çok pahalı olduğu<br />

günümüzde artık elle ekim hemen hemen yapılmamaktadır. Elle veya serpme<br />

ekim dediğimiz yöntemde birim alanda olması gereken bitki yoğunluğunu<br />

tutturabilmekte çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Ancak dar alanlarda<br />

(aile işletmeciliği şeklinde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yapılan yerlerde) elle, sıraya veya<br />

ocağa da ekim yapılabilir. Burada önemli olan ekimden sonra yapılacak<br />

işlemlerin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kurallarına uygun olarak yapılabilmesidir. Ekimin<br />

sık veya seyrek yapılması, daha ekim yapılırken bütün alanda olacak bitki<br />

sıklığının ayarlanamaması daha sonra büyük masraflara sebep olacak<br />

tekleme ve seyreltme işlemlerine ihtiyaç gösterecektir. Bu da ürün<br />

maliyetlerinin yükselmesine neden olacaktır. O sebeple gerek tarlaların<br />

ekilmesinde gerekse meyve bahçeleri ve bağların kurulmasında <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>ın öngörüldüğü ölçülere dikkat edilerek ekim ve dikim işlemleri<br />

yapılmalıdır.<br />

Organik bitkisel üretim yapılırken işletmelerdeki arazilerin en dikkatli<br />

şekilde düzenlenmesi, çevresinin ve komşu işletmelerle olabilecek ilişkilerin<br />

en iyi biçimde dikkate alınması başarılı bir yetiştiricilik için şarttır. İşletme<br />

içinde ekimden sonra sözkonusu olacak bakım işlerinin kolay ve basit bir<br />

şekilde yapılabileceği daima hatırda tutulmalıdır. İşletme içinde yollar,<br />

sulama kanal ve arkları, sulama yöntemlerinin herhangisinin uygulanacağı<br />

dikkate alınmalıdır. O takdirde <strong>organik</strong> bitkisel üretim olabildiğince zevkli ve<br />

ekonomik olarak yapılabilecektir.<br />

Daha ekim ve dikim zamanında çapalama, boğaz doldurma, yabancı ot<br />

mücadelesi, hastalık ve haşerelerin bertaraf edilmesi, sulama ve hasat<br />

işlerinin de geleceği ve onların da yapılması lazım geldiği düşünülmeli ve<br />

ona göre ekim ve dikim yapılmalıdır.<br />

Bakım İşlemleri<br />

Çiftçilik, kârlılık ve ekonomikliği bakımından diğer meslek ve iş alanları ile<br />

karşılaştırıldığında, diğer işletmelerdeki üretim parametrelerinin durumuna<br />

bağlıdır. Bunlar da her şeyden önce toprak, sermaye, girişimcilik gücü ve<br />

emektir. Eğer bunlar yeterli ise ve uygun büyüklükte ise, elbette ki üretim<br />

ekonomik olabilir. Fakat buradaki en önemli ve büyük risk iklim ve toprak<br />

şartlarına hâkimiyetin durumudur. Açık havada olan olayları yönlendirmek<br />

hemen hemen mümkün değildir. Ancak sahip olunan bilgi ve deneyimlerin<br />

ışığı altında çiftçilik belli bir ölçüde kolaylaştırılabilir ve zevkli hale getirilebilir.<br />

Yoksa çiftçilik dünyanın en zor ve riskli mesleklerinden birisidir.<br />

190


Gerek konvansiyonel <strong>tarım</strong>da, gerekse <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da marifet, sadece<br />

tohumu toprağa atmak, sadece ekim ve dikim işlerini yapmak değildir,<br />

bundan sonra ürünü hasat edebilmek, hatta pazar ve piyasada gereği gibi<br />

değerlendirip paraya çevirebilmektir. İşte buraya kadar yapılacak işlemler<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da daha büyük önem arzeder durumdadır. Bunların en önemlisi<br />

bakım, yani ekilen ürünün tarla çıkışını takip etmek, daha doğrusu iyi bir<br />

tarla çıkışı temin etmek, çapalama, seyreltme, boğaz doldurma, yabancı ot<br />

mücadelesi yapmak, hastalık ve haşerelerle savaşmak ve sulama işlerini en<br />

iyi şekilde yapabilmektir. İşte bunlar bakım başlığı altında toplanmıştır.<br />

Tarımdaki toprak işlemenin en önemli amacı tarladaki yabancı otlarla<br />

mücadele ederek su ve bitki besin maddelerinin yabancı otlar tarafından<br />

kullanılmasını engellemektir. Genellikle yağışı 400-500 mm'nin altında olan<br />

yerlerde binlerce yıldan beri uygulanan NADAS'm da, esas amacı budur.<br />

Toprak işlenerek yabancı otlar öldürülmekte ve böylece kullanılacak su ve<br />

besin maddeleri nadastan sonra ekilecek ürün için biriktirilmektedir. Yapılan<br />

araştırmalar göstermiştir ki nadas, yapıldığı yere düşen yağışın % 23-25'ini<br />

biriktirmektedir. Nadas, genellikle serin iklim tahıllarının hasadından sonra<br />

boş bırakılan arazinin, ertesi yıl ilkbahar mevsiminde otlanması (% 15-20) ile<br />

birlikte işlenmesidir. Genellikle nadasta ilk toprak işlemede döner kulaklı<br />

pulluk kullanılır ve toprak 18-22 cm derinliğinde alt üst edilir. Daha sonraki<br />

zamanlarda tekrar ekim yapılıncaya kadar tarla otlandıkça (%10), ikincil<br />

toprak işleme aletleri ile (diskaro ve kazayağı) tekrar tekrar (ikileme, üçleme)<br />

işlenir. Toprak işleme ile hem yabancı otlar bertaraf edilmekte hem de yağan<br />

yağışlardan sonra toprakta meydana gelen kapilarite (kılcal borular)<br />

kırılmakta ve topraktan suyun buharlaşması önlenmektedir. Böylece de su<br />

biriktirilmiş olmaktadır.<br />

Yetiştirilen bütün kültür bitkileri çapa yapılacak bitki olmayabilir. Fakat çapa<br />

bitkisi olan ürünlerin büyük bir kısmı sulanan alanlarda yetiştirilmektedir.<br />

Sulanan arazilerde yetiştirilen ürünlerin su ve bitki besin maddelerinden<br />

gereği gibi faydalanabilmesi için hem yabancı otların rekabetini engellemek<br />

ve hem de topraktan meydana gelecek buharlaşmayı önlemek için çapa<br />

yapılması şarttır. Özellikle de yabancı otlarla kimyasal mücadele için izin<br />

verilmeyen ve herbisitlerin kullanılması yasak olan <strong>organik</strong> bitkisel üretimde<br />

çapalama mutlaka bir gerekliliktir. Çapalamanm başka yararları da vardır.<br />

Bunların başında toprağın kabartılması ve böylece de toprağın en iyi şekilde<br />

havalanması temin edilmektedir.<br />

Çapalama işlemi ya muhtelif el aletleri ile (çepin, çapa, freze ve benzeri)<br />

yada çapalama makineleri ile yapılmaktadır. Hayvanla çekilen veya motor<br />

191


(traktör) gücü ile çalışan çapa makinaları vardır. Organik <strong>tarım</strong> yapılan küçük<br />

işletmelerde elle çapa yapılabilir, ancak çok geniş arazilerde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

yapılıyor ise, buralarda traktörle yapılması oldukça ekonomik olacaktır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da çapalama, yetiştirilen ürünün cinsine göre değişmekle<br />

beraber, aynı zamanda bitkilerin gelişme seyrine, iklim ve toprak şartlarına<br />

göre 1-3 arasında yapılabilir. Birinci çapa çoğu kez bitkiler 6-8, hatta 10<br />

yapraklı durumda yapıldığı için, fazla derin olmayabilir. İkinci çapa ise, daha<br />

derince ve toprağın iyice havalanmasını temin edecek şekilde yapılmalıdır.<br />

Bitkilerin kolaylıkla çapalanabilmesi için büyük ölçüde ya sıraya veya ocağa<br />

ekilmiş olması şarttır. Üçüncü çapa, çoğu kez yapılmaz, ancak ihtiyaç<br />

duyulursa yapılır.<br />

Gerek <strong>organik</strong> bitkisel üretimde gerekse geleneksel üretimde birim alanda<br />

yeteri kadar bitki yoğunluğu (sıklığı) elde edebilmek için, hangi ekim<br />

şeklinde (elle serpme, elle veya makine ile sıraya, elle veya makine ile ocağa)<br />

olursa olsun, biraz fazla tohum atılabilir. Aksi takdirde ekonomik bir verim<br />

alabilmek için istenilen tarla çıkışı temin edilemeyebilir. Bu takdirde, çıkış<br />

iyi olduğunda seyreltme yapılması şarttır. Yetiştirilen <strong>organik</strong> ürünün birim<br />

alandaki normu ne ise, genellikle, ikinci çapa ile birlikte seyreltme yapılır.<br />

Bazı ürünler de ocağa ekilmektedir. Ocaktaki (bitkilerin) ürünlerin belli bir<br />

büyüklüğe geldiğinde, daha sonraki dönemlerde iyi gelişebilmesi için tek<br />

başına bırakılması gerekir. Bu işleme tekleme denir. Genellikle bu işlem de<br />

ikinci çapa ile birlikte yapılmaktadır. Eğer <strong>organik</strong> bitkisel ürün yetiştirilen<br />

işletmede arazide çok fazla yabancı ot gelişmesi söz konusu ise ve eğer<br />

üçüncü çapa yapıldığı esnada bitkiler çapadan herhangi bir zarar<br />

görmeyeceklerse yapılır. Aksi takdirde üçüncü çapaya gerek yoktur.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da ya da klasik <strong>tarım</strong>da, gerek sulanan ve sıraya ekim veya<br />

dikim yapıldığında, gerekse sıraya ve ocağa ekim veya dikim yapıldığında<br />

bazı ürünlerin boğazlarının doldurulması (diplerinin iyice kapatılması)<br />

gerekmektedir. Bu işlem çoğu kez ikinci çapa ile birlikte yapılmaktadır. Bir<br />

taraftan yabancı otlar bertaraf edilirken, bir taraftan da hem toprak gevşetilir<br />

ve kabartılır, hem de sıralar arasındaki toprak bitkilere, özellikle de bitkilerin<br />

körpe ve genç sürgün yapraklarının bulunduğu orta (göbek) kısmına hiçbir<br />

şekilde zarar verilmemelidir. Çünkü bitkilerin büyüdüğü ve geliştiği kısım<br />

burasıdır. Boğaz doldurma ile hem bitkilerin kökleri güven altına alınmış<br />

olur, hem de daha iyi gelişmeleri sağlanır. Karık sulama yapılan yerlerde<br />

sulamanın da, daha kolay ve sağlıklı yapılması temin edilmiş olur.<br />

192


Yabancı Ot Mücadelesi (Yönetimi)<br />

Her şeyden önce üzerinde durulması. gereken "yabancı ot" ve yabani ot<br />

kavramlarıdır. Bu iki kavramın birbiri yerine kullanılması doğru değildir.<br />

Yabancı ot; "Herhangi bir tarlada kültürü yapılan, yani yetiştirilen ürün<br />

haricindeki kendisinden başka bütün bitkilerdir". Örneğin bir buğday tarlası<br />

içindeki arpa veya yulaf da yabancı ot, aynı buğday tarlası içindeki<br />

köygöçüren veya sarı ot da yabancı ottur. Yabani ot ise, kültürü yapılmayan<br />

ve daha ziyade kültür yapılan, yetiştiricilik yapılan tarlaların, arazilerin<br />

dışında yetişen bitkilerdir. Yani yabani otlar, ekili dikili arazilerin içinde<br />

bulunduklarında, aynı zamanda yabancı ot olarak da kabul edilirler. Normal,<br />

konvansiyonel yani alışılmış <strong>tarım</strong> sistemlerinde, bitkisel üretimde de<br />

yabancı ot mücadelesi son derece önemlidir. Ancak herbisid (ot öldürücü<br />

ilâç) uygulaması ile tarla veya bahçeyi bunlardan kurtarmak mümkündür.<br />

Sonuçta bu yabancı otlar yok olur, ancak ot öldürücünün etkisi devam eder,<br />

asıl üretilen bitkiye de zarar verebilir. Biyolojik çeşitlilik önemli ölçüde<br />

azaltılmış olur. Organik <strong>tarım</strong>da yabancı otlarla mücadelede farklı bir<br />

düşünce, farklı bir felsefe vardır. Yabancı otlar, öncelikle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da<br />

kendiliğinden gelişen, orada ve o zaman aralığında olmaması gereken<br />

bitkilerdir. Yani bu bitkiler yine olmalı, yaşamlarını başka yerlerde ve başka<br />

zaman diliminde sürdürmelidir. Bu yabancı otlar tarlaya ekilen veya dikilen<br />

kültür bitkisinin vegetasyon döneminde olmamalıdır. İşte bu düşünceyle,<br />

yabancı otlarla zararlı olmaları halinde mücadele etmek gerekmektedir.<br />

Bunun dışında böyle bir çabaya gerek yoktur.<br />

Yabancı otlar, ekonomik anlamda gelir elde edilmesi bakımından ekilen veya<br />

dikilen bitkilere farklı şekillerde zararlı olabilirler. Öncelikle, asıl bitkinin<br />

suyuna, besin maddesine ve güneş ışınlarına ortak olurlar. Bu ortaklıkta<br />

yabancı ot sıklıkla önde gider. Yabancı otlar doğaları icabı (çevreye daha iyi<br />

adapte oldukları ve devamlı olarak bulundukları ortamdan daha iyi<br />

yararlandıkları için) genellikle aynı kültür bitkilerinden daha hızlı gelişirler.<br />

Sonuçta asıl bitki yeterli su, besin maddesi ve güneş ışını bulamadığı için<br />

sağlıklı gelişemez, zayıf düştüğü için zararlı ve hastalıkların hedefi haline<br />

gelir. Diğer taraftan, yabancı otlar hasat döneminde hasadı engeller, ürün<br />

kalitesini bozar, toprağa dökülen tohumları veya toprakta kalan kökleri daha<br />

sonraki bitkisel üretim için de zararlı olur. O bakımdan da istenmez.<br />

Bitkisel üretime zarar veren hayvansal canlılarla mücadelede olduğu gibi,<br />

yabancı ot mücadelesinde de yabancı otu iyi tanımak gerekir. Yabancı otun<br />

yaşam süreci ve çevre ilişkileri, bilinmesi gereken hususlardır. Her şeyden<br />

önce tarlaya ekilen veya dikilen bitki türü ve çeşidi bir tanedir. Ancak o<br />

193


tarlanın, çevresinde o dönemde gelişme eğiliminde olan birçok yabancı ot<br />

türü vardır. Bunlardan en az birkaçı bu ortamda asıl bitkiden daha iyi gelişme<br />

şansına sahiptir. Çünkü bunların çoğu o yöreye en iyi uyum sağlayan<br />

bitkilerdir. Bu nedenle <strong>tarım</strong>sal üretimdeki bitki ile yapılacak yarışı<br />

kazanmaları kuvvetle muhtemeldir<br />

Ekonomik olarak yetiştirilen bitkiye oranla yabancı otlar daha az seçicidir.<br />

Bu nedenle herhangi bir tarlada yabancı otun fazla olması o toprakta bazı<br />

sorunların olduğuna da işaret eder. Örneğin; toprakta yeterli bitki besin<br />

maddesi olamayabilir, aşırı su birikimi olabilir, toprak yapısı bozulmuş,<br />

toprak sıkışmış olabilir, toprakta tuz birikmesi meydana gelmiş olabilir.<br />

Kültür bitkileri bu olumsuz durumlarda yeterince gelişemezler, bu nedenle<br />

bu gibi durumlarda yabancı otlar yarışı çok daha kolay kazanır. Ekilen bitki<br />

tarla içerisinde azınlıkta kalır, yabancı otlar çok iyi bir şekilde gelişir. Benzer<br />

şekilde, toprakta yeterince <strong>organik</strong> madde bulunmaması veya toprak<br />

asitliğinin artmış olduğu durumlarda yabancı ot gelişmesi önemli boyutlara<br />

ulaşabilir. Sonuçta, tarlada veya bahçede yabancı otların fazlaca görülmesi<br />

bazı konuların doğru olmadığının en belirgin göstergesidir. Yabancı otların,<br />

toprağın bazı sorunlarla karşı karşıya olduğunu göstermesi yanında, başka bir<br />

takım yararları da vardır. Bunlar:<br />

• Doğrudan ekolojik bir yaklaşımla, yabancı otlar biyolojik çeşitliliğin<br />

önemli göstergeleridir, istenmeyen yerlerde olmasa bile birçok yerde<br />

olmaları ve yaşamlarını sürdürmeleri gerekir ve faydalıdır.<br />

• Yabancı otların çoğu birçok yararlı canlının doğal barınağıdır. Varlıkları ile<br />

zararlılara karşı mücadelede yardımcı olurlar.<br />

• Bazı yabancı otlar çiftlik hayvanları ve hatta insanlar tarafından yenilebilen<br />

besin maddeleridir.<br />

• Yabancı otların bazıları doğrudan doğruya bitkisel ilâç veya diğer ilâçların<br />

etkin maddesi üretiminde kullanılırlar.<br />

• Bitkisel üretimde yeşil gübre olarak değerlendirildiklerinde toprağa önemli<br />

miktarda bitki besin maddesi sağlarlar.<br />

• Toprak oluşumunu hızlandırırlar. Toprağı koruyarak erozyonu önlerler.<br />

Özellikle toprak yüzünün rüzgâra karşı korunmasında faydalı olurlar.<br />

Bütün bunlara karşın, diğer olumsuz etkilerinin yanında, tarla içerisinde asıl<br />

bitkiler arasında gelişen yabancı otlar, bitkiler arasına ışık ve hava<br />

akımlarının girmesini engelleyerek loş ve nemli ortamların oluşmasına neden<br />

olur, bunun sonucunda da bitki hastalıkları çok daha kolay yayılır.<br />

Daha önce de belirtildiği gibi, yabancı ot mücadelesindeki amaç, onları yok<br />

194


etmek değil, bitkisel üretime zarar vermeleri nedeniyle, yer ve zaman<br />

bakımından çoğalmalarını denetim altında tutmaktır. Özellikle kültür<br />

bitkilerinin yetişme döneminde kültür bitkileri ile rekabetlerini önlemektir.<br />

Bilhassa bitkisel üretimin başlangıç döneminde yabancı ot varlığı çok<br />

önemlidir. Bu dönemde genç bitkiler gelişebilmeleri için nem, ışık ve bitki<br />

besin maddesine ihtiyaç duyarlar. Bu isteklerinin yabancı otlar tarafından<br />

engellenmesi durumunda yeterli büyüme sağlanamaz. İyi gelişemeyen ve<br />

zayıf gelişen bitkiler zararlı ve hastalıklardan etkilenir. Yabancı otlar hasat<br />

döneminde de ürünü etkiler. Özellikle yabancı ot tohumları mahsul içine<br />

karışırlar.<br />

Yabancı ot kontrol ve denetiminde yabancı otların çeşitliliği ve miktarı<br />

önemlidir. Bitkinin gelişme döneminde ve herhangi bir dönemde bitkiye<br />

zarar verecek duruma ulaşmaması gerekir. Eğer ulaşırsa büyük ölçüde verim<br />

dolayısıyla rekolte düşüklüğü söz konusu olacaktır.<br />

Yabancı ot denetiminde uygulanabilecek yöntemler, yabancı ot türüne ve<br />

miktarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Genel olarak bu amaçla<br />

yapılabilecekler şu şekilde özetlenebilir:<br />

1. Toprak yüzeyinin bitki artıkları ile kaplı (malç) bırakılması: Bu durumda<br />

yabancı ot tohumları yeterli ışıklanma olmayışı ve malç tabakasını geçme<br />

zorluğu nedeniyle yeterince iyi bir çıkış yapamaz ve yeterince gelişemezler.<br />

2. Yeşil örtü bitkisi: Yeşil örtü bitkisi baskısı ile yabancı ot tohumlarının<br />

çimlenmesi ve sürgün vermesi önlenebilir.<br />

3. Ekim nöbeti: Uygun bitki münavebesi ile yabancı ot gelişimi azaltılabilir.<br />

4. Ekim zamanı ve tohum yoğunluğu: Yabancı ot tohumlarının çimlenmesinden<br />

daha önce ve yeteri miktarda tohum ekimi ile yabancı ot tohumları<br />

yeterince çimlenip gelişemez.<br />

5. Dengeli gübreleme: Böyle bir gübrelemeden kasıt, sentetik kimyasal<br />

gübrelerin dışında, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> uygulamalarında kullanılmasına müsaade<br />

edilen gübrelerin zamanında ve bitki besin maddeleri bakımından dengeli bir<br />

şekilde toprağa uygulanmasıdır.<br />

6. Toprak işleme: Minimum (en az) veya toprak işlemeksizin yapılan bitkisel<br />

üretimde yabancı otlar fazlaca gelişir. Bu durumda yabancı ot mücadelesi<br />

bakımından toprağın sürülmesi gerekebilir. Yabancı ot mücadelesi fiziki<br />

olarak yapılmalıdır.<br />

7. Tohum temizliği: Tohum ekiminden önce ekilecek bitki tohumları<br />

içerisindeki yabancı ot tohumlarının iyice ayıklanması gerekir.<br />

8. Yabancı otlar mutlaka tohum oluşturmadan ayıklanmalıdır: Aksi halde<br />

toprağa karışan tohumlar yeniden çimlenme olanağı bulacaktır.<br />

195


Bu uygulamaların dışında yabancı ot mücadelesinde yapılacak diğer bir<br />

işlem de, mekanik yöntemlerle yabancı otların azaltılmasıdır. Bu iş özel<br />

ekipmanla, elle toplama veya çapalama şeklinde olabilir. Son iki uygulama<br />

emek yoğun bir çalışma gerektirir. Çapalamada seçilecek aletlerin uygun<br />

olmasına dikkat edilmelidir. Yabancı ot mücadele araç ve gereçlerinin<br />

çalışanları fazlaca yormayacak ve onlara zarar vermeyecek şekilde ve<br />

özellikte, ergonomik olmasına özen gösterilmelidir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da uygulanan başka bir yöntem de yabancı otların 100 °C'ye<br />

kadar ısıtılarak veya UV ( Ultra Viyole= Mor Ötesi) ışınları ile zararsız hale<br />

getirilmesidir. Bu da yer yer uygulanabilir. Ancak, özel bir ekipman<br />

gerektirdiği ve enerji giderleri sebebiyle maliyeti yükseltici bir uygulamadır.<br />

Bu tarz bir yabancı ot mücadelesi daha çok geleneksel <strong>tarım</strong>da daha<br />

geçerlidir.<br />

Gerek <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da, gerekse klasik <strong>tarım</strong>da yabancı otlar daha çok<br />

sulanan ve taban arazilerde büyük problem olmaktadır. Buralarda ister geniş<br />

yapraklı, isterse dar yapraklı olsun, yabancı ot yönetiminde, kontrol ve<br />

denetiminde suyun da yabancı ot mücadelesine yardımcı olacak şekilde<br />

kullanılması gereklidir. Örneğin; tarlaya önce su verip sonra yabancı ot<br />

mücadelesi yerine (çapalama yerine) önce çapalama sonra sulama<br />

yapılmalıdır.<br />

Yabancı ot mücadelesindeki en önemli kültürel yöntemlerden birisi de<br />

yetiştirilecek kültür bitkisinin yabancı otlara karşı iyi bir rekabet göstermesi<br />

veya mukavemet göstermesi, bilhassa <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da çok önemlidir. Ayrıca<br />

bazı ürünler sık ekilerek yabancı otların baskı altına alınması da yabancı ot<br />

mücadelesi için iyi bir yoldur. Çoğu kez serin iklim tahılları, özellikle de arpa<br />

sık ekilerek geniş yapraklı yabancı otların ışık almasını engelleyerek<br />

gelişmelerini önler. Geniş yapraklı ve hızlı gelişen bazı bitkiler de<br />

buğdaygiller familyasına mensup birçok bitkinin gelişmesini yavaşlatır ve<br />

büyümesini durdurur.<br />

Hastalıklarla Mücadele<br />

Hemen bütün canlılarda olduğu gibi bitkilerde de, bitkilere arız olan<br />

hastalıkların etmenleri mikroorganizmalar olan bakteriler, funguslar<br />

(mantarlar) ve virüslerdir. Yetiştirdiğimiz veya yetiştireceğimiz kültür<br />

bitkilerinin hastalıklardan korunması için yapılacak iş, daha hastalık etmeni<br />

bitkiye gelmeden, bulaşmadan önleyici tedbirleri almaktır. Çünkü hastalık<br />

etmeni bitkiye bir defa bulaştıktan sonra bitkiyi korumak, hastalığın sebep<br />

196


olacağı muhtemel tahribatı önlemek, onun epidemiyoloj isini (hızlı bulaşma)<br />

durdurmak son derece riskli ve zordur. Hele de <strong>organik</strong> yetiştiricilikte, bu<br />

neredeyse mümkün değildir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da, <strong>organik</strong> bitkisel üretimde hastalıklarla mücadelenin, hatta<br />

bitki korumanın temeli hastalık etmenlerinin gelişebileceği ortamın<br />

koşullarını engellemektir. Gerek hastalıklarla ve gerekse zararlılarla<br />

mücadelede aktif ve pasif olmak üzere iki ayrı bitki koruma anlayışı söz<br />

konusudur. Az önce de bahsedildiği gibi esas önemli olan, hastalık<br />

etmenin veya bitkiye zarar veren haşerenin ortaya çıkabileceği şartları<br />

engellemektedir. Bu da pasif bitki korumanın konusudur. Yalnız hemen ifade<br />

edilmelidir ki bu iki bitki koruma yöntemlerinin birbirinden bağımsız<br />

düşünmemek gerekmektedir. Organik <strong>tarım</strong> üreticilerinin, geleneksel<br />

üreticiye göre yetiştirdiği bitkinin optimal gelişme isteklerini daha iyi bilen,<br />

doğa ile uyum içinde üretim felsefesini kavramış, toprak solucanının toprak<br />

verimliliği için ne anlama geldiğini, zararlı akarlara karşı, gelin böceklerinin<br />

kendisine nasıl yardımcı olduğunu çok iyi kavramış, insanlara kalmtısız,<br />

sağlıklı ürün sunmayı ilke edinmiş kimseler olması gerekmektedir. Bu<br />

kimseler için bitki yetiştirme ile bitki koruma iki ayrı işlem değildir. Bu<br />

çiftçiler <strong>tarım</strong>ı bir bütün olarak düşünmeyi ve yönetmeyi öğrenmiş kişilerdir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da pasif bitki korumanın en önemli temelleri; canlı bir varlık<br />

olan toprak sağlığı, özellikle yabancı ot kontrolü başta olmak üzere birçok<br />

hastalık ve haşerenin gelişmesini önleyen ekim nöbeti, hastalık ve zararlılara<br />

karşı immun (dayanıklı) olan, kalitesi oldukça yüksek, fakat verimi fazla<br />

yüksek olmayan yerli çeşit kullanımı, bazı cins ve türlerin karışık ekimi,<br />

ekim ve dikim normlarının her bitki çeşidi için yapılan araştırmalarla, her<br />

bölge için ayrı tespit edilmiş olması; ekim, dikim ve hasat tarihlerinin<br />

senkronize edilmesi (uyumlaştırılması) işlemleridir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da hiçbir zaman maksimum verim hedeflenmediğinden,<br />

gereğinden fazla üretim eğilimi de yoktur, ama ürünün kaliteli olması,<br />

sağlıldı olması en temel düşüncedir. Organik <strong>tarım</strong>da, bazen tuzak bitkiler<br />

yetiştirerek, aynı zamanda hastalık etmeni de taşıyan zararlılar sürülüp<br />

toprağa karıştırılarak mücadele edilir. Tahıllardaki ve pancardaki önemli bir<br />

zararlı olan kist nematodlarmm yoğunluğunu düşürmek için hem yeşil gübre<br />

olarak uygulanması yapılabilecek, hem de cezbedici (çekici) bitki olarak<br />

yulaf, hardal, kolza ve ıspanak gibi bitkiler 4-6 hafta süre ile yetiştirildikten<br />

sonra toprağa karıştırılırlar. Söz konusu olan nematotlara karşı hassas olan bu<br />

bitkiler, kistlerin aktif hale getirilip larvaların kökleri işgal etmesini<br />

sağlayarak ve tam zamanında toprak işleme ile toprakla karıştırıldıklarında<br />

197


genç nematotlar ölürler. Organik <strong>tarım</strong>da kültürel önlemler kapsamında<br />

yabancı otlara özel bir yer verilir. Geleneksel <strong>tarım</strong>ın "istenmeyen bitkileri"<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da allelopati ( birbiri arkasına gelen bitkilerin karşılıklı olarak<br />

etkileşimleri) yaratma, yararlı fauna (hayvanlar) için bir yaşam yeri sağlama<br />

ve toprak tavının korunmasında yardımcı olma gibi özelliklerine dayanır. Bu<br />

nedenle ekolojik <strong>tarım</strong>da yabancı ot savaşımından değil, yabancı ot<br />

regülasyonu'ndan (kontrolünden) söz edilir. Yabancı otların belirli bir sıklığa<br />

erişmesine göz yumulur, bu sıklıktan sonra sökerek uzaklaştırma, toprak<br />

işleme, ekim nöbeti gibi kısa ve uzun vadeli yöntemlere başvurulur, ancak<br />

asla herbisit kullanımı söz konusu değildir.<br />

Pasif bitki koruma (kültürel önlemler) yoluyla bitkileri hastalık ve<br />

zararlılardan korumanın en önemli yöntemlerinden biri de dengeli<br />

gübrelemedir. Bu deyim bitkinin optimal ürünü için makro ve mikro besin<br />

maddelerince yeteri kadar desteklenmesi sayesinde onun fizyolojisinde<br />

hastalık etmeni ve zararlılara karşı olumsuz bir değişikliğin doğmasının<br />

önlenmesi anlamında kullanılır. Gübreleme konusunda da <strong>organik</strong> ve<br />

geleneksel <strong>tarım</strong> arasında önemli nüanslar vardır. Organik <strong>tarım</strong> "toprağı<br />

gübrele, bitkiyi değil!" sloganı ile gübre niteliğindeki maddelerin sağlıklı<br />

topraktaki yüksek mikrobiyel aktivite yardımıyla biyolojik dönüşüme<br />

uğrayarak, mineralize olarak bitkiye ulaşmaları gerektiğini ifade eder. Bu<br />

nedenle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> toprakta kolay çözünen, bitki tarafından doğrudan<br />

alınabilen sentetik-ticari gübrelerin kullanımını men eder, topraktan<br />

kaldırılan bitki besin maddelerinin ahır gübresi, yeşil gübreleme ve kompost<br />

ile yerine iadesini öngörür. Bunların yanında ekolojik <strong>tarım</strong> işletme dışı ticari<br />

gübreleri de kullanabilir. Ancak bu maddelere gübre değil, daha çok "toprak<br />

iyileştiricileri" bentonit, odun külü, kemik, kan ve boynuz unları, risinus<br />

(Hintyağı tohumu) kabuğu ve guano bu türlü toprak iyileştiricileridir.<br />

Görüldüğü gibi bu maddelerin çoğu ancak bir dönüşüm sonucu bitki<br />

tarafından alınabilen maddelerdir. Burada hemen bu "iyileştiricilerin" de kullanımında<br />

belirli bir sınırın var olduğunu belirtmek gerekmektedir.<br />

Neticeten toprakta patojenlerle (hastalık amilleri) rekabet edebilen ve onların<br />

populasyonlarmı sınırlandıran zengin bir mikrobiyel aktivitenin varlığı,<br />

dengeli bir besin maddesi arzı, akıllı bir ekim nöbeti, dayanıklı çeşitlerin<br />

ekimi, uygun yetiştirme tekniklerini kullanımı suretiyle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın<br />

doğal felsefesi içinde pasif bitki koruma yöntemleri kendiliğinden<br />

uygulanmış olur.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da hastalık etmenleri ile aktif bitki korumada kullanılan pek<br />

çok preparat ve yöntem bulunmaktadır. Bunların başında çok önemli bir<br />

198


fungusit olan kükürt, yine fungal hastalıklara karşı sodyum bikarbonat,<br />

bakterilere karşı potasyum permanganat, fungusit-insektisid-akarisit etkisi<br />

olan kalsiyumpolisülfid, yaraları tedavi etmek için kullanılan balmumu, yeşil<br />

olarak hasad edilen muzların sarartılması için kullanılan etilen, kayısıların<br />

sarartılması için kullanılan kükürtdioksit, muz meyvesinin olgunluğunu<br />

regüle etmek için kullanılan kalinit (potasyum alum), bağ veya asmalarda<br />

meydana gelen bazı önemli fungal hastalıklara (külleme, mildiyo ve benzeri)<br />

karşı kullanılan bakır hidroksit, bakır oksiklorid, bakırsülfat ve benzerleri,<br />

ayrıca bağlarda bağ küllenmesine karşı kullanılan sodyum silikat (su camı)<br />

zikredilebilir. Organik <strong>tarım</strong>da muhtelif hastalıklara karşı kullanılabileceği<br />

ifade edilen preparatlar, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yönetmeliğini uygulamakla yükümlü<br />

olan otorite (Tarım ve Köyişleri Bakanlığı) tarafından gözden geçirilmeli,<br />

özellikle denetimleri çok dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.<br />

Haşerelerle (Zararlılar) Mücadele<br />

Herhalde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın en önemli konusu zararlılarla mücadele olmalıdır.<br />

Çünkü bitki zararlıları gerek <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da, gerekse geleneksel <strong>tarım</strong>da<br />

verimi, dolayısıyla üretim miktarını en fazla düşüren en önemli etkendir.<br />

Bitki zararlıları sadece verimi düşürmekle kalmaz, çok büyük ölçüde kaliteyi<br />

de etkiler. İşte onun için de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da haşerelerle savaş özel bir önem<br />

arz etmektedir.<br />

Bilimsel çevreler ve kamuoyunda pestisit kullanımına karşı düşüncelerin bir<br />

zamanların harika ilacı DDT (Dichloro-Diphenyl-Trichloroethane)'nin<br />

olumsuz etkilerinin belirlenmesiyle başladığı söylenebilir. DDT'ye karşı<br />

başlayan bu kritik, zamanla diğer birçok pestisidi de kapsamış ve sonuçta<br />

çevre ve sağlık sorunlarına yol açan, birçoğunun üretimleri durdurulmuş,<br />

kullanımları men edilmiştir. Ancak bunların çoğunun az gelişmiş veya<br />

gelişmekte olan ülkelerde hala kullanıldıkları bilinmektedir. Ayrıca itiraf<br />

etmek gerekir ki, DDT sadece bitkilere zarar veren haşereleri değil, insanlarda<br />

ve hayvanlarda çok büyük hastalık ve zarar yapan parazitlerin (bit, pire,<br />

tahta kurusu, kene ve benzeri) de yok edilmesinde çok büyük etkide<br />

bulunmuştur.<br />

Okuyucuyu <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a biraz daha ikna etmek ve inandırmak amacıyla<br />

pestisit kullanımından doğan olumsuz sonuçlan özetlemekte yarar<br />

görülmüştür:<br />

• Pestisitler genelde çevreye yabancı ve ona zararlı kimyasal bileşiklerdir,<br />

ekosistemi toprakta yaşayan bir mikroorganizmasından gelişmiş bir<br />

199


hayvanına kadar tahrip etme potansiyeline sahiptirler. Bu etki doğrudan<br />

doğruya toksik bir etki olabileceği gibi, dolaylı da olabilir. Besin zincirinin<br />

kopması, immun (bağışıklık) sistemin zayıflaması, organizmaların birbiriyle<br />

haberleşmelerini sağlayan kimyasal sinyallerde karışıklık yaratması gibi etkiler<br />

de söz konusudur. Bu dolaylı etkiler ve ilgili canlının yaşamında direkt<br />

etkiler kadar önemli olabilirler. Örneğin su pireleri, çürümekte olan <strong>organik</strong><br />

materyalde oluşan sarcosine'i algılayan ve onun sayesinde besinlerini bulan<br />

canlılardır. Yabancı otları kontrol altında tutmak amacıyla etkili maddesi<br />

Phosphonylsarcosine olan bir herbisit kullanıldığında, bu canlılar şaşırmakta<br />

ve besinlerini bulma şansları böylelikle yok edilmektedir. Bu, doğada<br />

pestisitlerin besin zincirini koparmalarına güzel bir örnektir.<br />

• Pestisit kalıntıları insan gıdalarında birikebilirler ve doğrudan alerjilere ve<br />

diğer hastalıklara yol açabilirler. Bu olumsuzlukları pestisitlerin şu anda en<br />

çok araştırılan özelliklerinden birisidir.<br />

• Bazı pestisitler insana doğrudan toksik etki yaparlar. Bu etkiyi hem<br />

üretimleri sırasında ve hem de pestisit kalıntısı içeren gıdaları yiyen<br />

insanlarda gösterirler. 1983'de Birleşmiş Milletler Asya ve Pasifik<br />

Ekonomik ve Sosyal komitesinin yaptırdığı bir araştırmaya göre; yılda iki<br />

milyon kişi bu yüzden zehirlenmekte ve bu zehirlenmelerden 40.000 kişi<br />

ölmektedir.<br />

• Pestisit üreten fabrikalar üretimleri sırasında, ya kaza ile (İtalya'da Seveso,<br />

Hindistan'da Bhopal) veya rutin emisyonlarla (Ren Nehri) çevreyi<br />

kirletmekte ve büyük zararlara sebebiyet vermektedirler.<br />

• Hükümetler bu sorunları çözmek veya en aza indirmek için daha sıkı<br />

çevre standartları koymakta ve bazen o pestisitlerin kullanımını<br />

engellemektedirler.<br />

• Pestisitlerin çevreye ve insanlara bu olumsuz etkilerinden söz ederken bitki<br />

metabolizmasında yol açtıkları değişiklikleri unutmamak gerekir. Bu<br />

değişiklikleri şu şekilde ve basitçe şematize etmek mümkündür:<br />

• Sağlıklı bitkiler zararlı ve patojenlere ( hastalık etmeni) karşı kendilerini<br />

daha aktif olarak savunabilirler. Bu savunmada bitkinin protein sentez<br />

yeteneği önemli bir rol oynar.<br />

• Protein sentezi ya pestisitlerin direkt etkisi nedeniyle ya da dengesiz<br />

gübreleme sonucu özellikle (aşırı azot vermek gibi) normalden sapabilir.<br />

Bazı durumlarda normalin dışındaki sıcaklık ve nem de benzer etkiyi<br />

yapabilir.<br />

• Protein sentezi normalden ayrıldığında, bitki dokusunda suda eriyebilir<br />

şekerler, azotlu bileşikler ve serbest aminoasitler birikmektedir.<br />

• Bu durum patojenlerin bitki dokusunda gelişmeleri için ideal bir ortam<br />

sağlar.<br />

• Sonuçta patojenler daha yoğun olarak ürerler, normalde kendilerini baskı<br />

200


altında tutan doğal düşmanların etkisinden kurtulurlar ve kendilerine ortam<br />

olarak seçtikleri bitkide daha fazla zarara yol açarlar.<br />

• Pestisitlerin olumsuz etkilerine daha pek çok örnek vermek mümkündür.<br />

Bu nedenle ekolojik <strong>tarım</strong> sentetik pestisitlerin kullanımını men etmekte ve<br />

bitki sağlığının devam ettirilmesinde kültürel ve biyolojik önlemlere ağırlık<br />

vermekte, bu önlemlerin sentetik esaslı olmayan bitki koruma maddeleriyle<br />

kombinasyonunu öngören bir yaklaşım sergilemektedir.<br />

Aslında pek çok AB ülkesinde, Türkiye'den çok daha fazla birim alana hem<br />

kimyasal gübre ve hem de kimyasal ilaç kullanılmaktadır. Örneğin<br />

Hollanda'da dekara verilen gübre miktarı 17 kg iken, bu değer Türkiye'de<br />

3-4 kg'dır. Polonya'da dekara isabet eden kimyasal ilaç (pestisit) miktarı<br />

dekara 7-8 kg iken, yine aynı değer Türkiye'de 600 g civarındadır. Bu<br />

değerler Türkiye <strong>tarım</strong>ının neden <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a AB ülkelerinden daha<br />

elverişli olduğunu göstermektedir.<br />

AB ülkeleri işte bu çok fazla pestisit ve gübre kullanımından dolayı ta 1990'lı<br />

yıllarla bir takım önlemler almış, hatta bu konuda bazı yönetmelikler<br />

geliştirilmiştir. AB 2092/91 No'lu Yönetmelik ve bu yönetmeliğe ek olarak<br />

1488/97 No'lu Yönetmelik ile zararlılara karşı kullanılabilecek bitki koruma<br />

maddelerini listeler halinde vermiştir. Bunların önemlileri ve hangi zararlıya<br />

karşı etkili oldukları burada özetlenmiştir.<br />

• Sinergist katkılı, Chrysanthemum cinerariaefolium'dan elde edilmiş piretrin<br />

esash preparatlar:<br />

Pireotu bitkisinin çiçeklerinden soğuk su ekstraksiyonu ile elde edilen<br />

piretrin, ısırıcı ve emici böceklere karşı insektisit etkilidir, böcekleri felç<br />

yapar. Sinergist olarak susam yağı, sulfoksit veya çoğunlukla<br />

piperonilbutoksit kullanılır. Sentetik piretroitlerin kullanımı uygun değildir.<br />

Yönetmelikte sinergisitlerin kullanımı üzerinde açıklama yapılmamaktadır.<br />

Bu preparatlarm arılara toksik etkisi yoktur.<br />

• Derris spp., Lonchocarpus spp. ve Terphrosia spp.'den elde edilmiş rotenon<br />

(temas) etkili maddeli preparatlar:<br />

Tropik bir baklagil türü olan D. elliptica'nm kökleri insektisit etkili rotenon<br />

içerir. Temas zehiri olan bu madde nisbeten yüksek bir balık toksisitesine<br />

sahiptir. Uygulamanın uzman kuruluş ya da personelin kontrolü ile<br />

yapılmasına izin verilmiştir.<br />

201


• Quassia amara'dan elde edilmiş preparation<br />

Bu bitkiden elde edilen preparatlar, meyvecilikte unlu bitlere ve testereli<br />

arılara karşı insektisit ve repellent (kaçırıcı) olarak kullanılmıştır. Bugün<br />

önemleri azalmıştır.<br />

• Ryania speciosa'dan elde edilmiş preparatlar:<br />

Güney Amerika kökenli bu bitkinin içerdiği ryanodin adlı alkaloit<br />

Lepidoptera (kelebekler) larvalarına temas ve mide zehiri olarak selektif<br />

etkiye sahiptir.<br />

• Kieselgur (alglerden elde edilen kireç):<br />

Kieselalg'lerden elde edilen bu madde alg kireci adı altında Patates<br />

Mildiyösü ( Phytophtora infestens)'ne veya Patates Böceğine (Leptinoterca<br />

decemlinata) karşı kullanılır. Etkisi su çekme veya böceklerin solunum sistemini<br />

tıkamasına dayanır. Belirli şartlarda bitkiyi kuvvetlendirici olarak da<br />

etki yapabilir.<br />

• Kaya Unu:<br />

Çeşitli zararlı böceklere karşı solunum sistemini (trakeleri) kapayıcı toz<br />

olarak kullanılır. Bu açıdan yararlı faunaya da etkilidir. İçerdiği silisyum<br />

nedeniyle kieselgur gibi bitkiyi kuvvetlendirici olarak da yararlı olabilir.<br />

• Metaldehit:<br />

Sentetik bir molluskisit (sümüklü böcek, salyangoz ve benzerini öldüren)<br />

olan bu maddeden elde edilen preparatlar tuzaklarda repellent (kaçırıcı),<br />

olarak kullanılır. Esas kullanım alanı sümüklü böceklerin savaşımında<br />

yoğunlaşmıştır. Kullanımdan kaldırılması düşünülmektedir.<br />

• Potasyum sabunu (Arap sabunu):<br />

Meyve ağaçları ve sebzelerde yaprak bitlerine karşı kullanılan bu sıvı<br />

sabunun başarısı populasyon yoğunluğuna göre değişmektedir, etki süresi<br />

çoğunlukla kısadır.<br />

• Feromon preparation:<br />

Dişi böceklerin erkekleri cezbetmek için kullandıkları feromonlar (tuzaklar)<br />

202


kısmen sentetik olarak üretilmekte ve özel tuzaklarda elma iç kurdu, salkım<br />

güvesi gibi zararlılara karşı populasyon yoğunluğunun tahmininde<br />

kullanılmaktadır. Bağ salkım güvesine karşı son yıllarda "şaşırtma tekniği"<br />

alanında daha yaygın bir kullanım alanı bulmuştur. Feromon preparatlarmı<br />

içeren tuzaklarda erkek bireyler yakalanmakta ve böylelikle bu zararlının<br />

üreme şansı azaltılmaktadır. Bu preparatlara yalnızca tuzaklarda ve<br />

yayıcılarda kullanım için izin verilmiştir.<br />

• Bacilus thuringiensis (BT)-Preparatları:<br />

Bu bakteri meyvecilikte, özellikle bağcılıkta, Lepidoptera (kelebek)<br />

larvalarına karşı selektif etki göstermektedir. Patates böceğine karşı da<br />

uygulanmaktadır. Yönetmelik sadece genetik olarak modifıye edilmemiş<br />

(90/220/EEC'ye uygun) bakteri preparatlarmm kullanımına izin vermiştir.<br />

• Böceklerde granül oluşturan virüs preparatlan:<br />

Elma iç kurduna karşı kullanılan bu preparatlar, diğer meyve iç kurtlarına<br />

karşı da denenmektedir. Preparatlar İsviçre'de Madeks ticari adıyla<br />

tanınmaktadır. Kullanılan preparatın genetik olarak modifıye edilmemiş<br />

(90/220/EEC'ye uygun) olması şarttır.<br />

• Bitkisel ve hayvansal yağlar:<br />

Hayvansal yağların ekolojik <strong>tarım</strong>da kullanımları enderdir. Buna karşılık<br />

kolza ve neem bitkilerinden (ağaçsı bir bitki) hazırlanan yağlı preparatlar,<br />

kısmen kükürdün de eklenmesiyle kırmızı örümceklerin kışlık yumurtalarına<br />

karşı başarıyla kullanılmaktadır. Yönetmelikte yapılan yeni düzenleme ile<br />

nane, çam ve kimyon yağlarının insektisit, akarisit olarak kullanımlarına izin<br />

verilmiştir.<br />

• Parafin yağlan:<br />

Bu mineral yağlar ekolojik <strong>tarım</strong>da insektisit ve akarisit olarak zararlıların<br />

kış yumurtalarına karşı kullanılmaktadır. Bu maddeler yumurtaların üzerinde<br />

bir film tabakası oluşturarak onların hava ile temasını engellemekte ve<br />

böylece de ölümlerine sebep olmaktadır.<br />

• Azadirachta indica'dan elde edilmiş azadirachtin esaslı preparatlar:<br />

Neem ağacı'nın (A.indica) tohumlarından ekstraksiyon ile elde edilen<br />

azadirachtin ideal bir insektisitin özelliklerine sahiptir. Tropik ve subtropik<br />

203


ölgelerde yaşayan 200 f den fazla ısırıcı böcek türüne etkili olduğu tesbit edilmiştir.<br />

Yararlı böceklere ve sıcak kanlılara toksik etkisi bulunmamaktadır.<br />

Preparatlar ABD'de Margosan O ve Azatin EG ticari adlarıyla tanınmaktadır.<br />

Yönetmelik azadirachtin'in kullanımını sadece tohum, vejetatif üretim<br />

materyali üretmek amacıyla yetiştirilen ana bitkiler ve süs bitkileriyle<br />

sınırlandırmıştır.<br />

• Nicotiana tabacum ekstraküan:<br />

Tütün (N.tabacum)'ün sulu ekstraktlarmın insektisit olarak kullanılmasına<br />

izin verilmiştir. Yönetmelik bu ekstraktm sadece subtropikal meyve ağaçları<br />

(Portakal, Limon) ve tropikal meyve ağaçları (Muz)'ndaki yaprak bitlerinin<br />

savaşımı amacıyla kullanılabileceğini belirtmektedir. Daha sonra uygulamadan<br />

kaldırılabilir.<br />

• Piretroidler (Sadece Deltamethrin veya Lambdacyhalothrin):<br />

Bu sentetik piretroidlerin insektisit olarak özel cezbediciler ile birlikte<br />

tuzaklarda sadece Bactrocera oleae (zeytin bakterisi) ve Ceratitis capitatala<br />

(unlu bit) karşı kullanılmasına izin verilmiştir. Uzman personel tarafından<br />

uygulanması şarttır. İlerde uygulamadan kaldırılabilir.<br />

• Jelatin:<br />

insektisit olarak kullanımı mümkündür. Fakat ne şekilde kullanılabileceği<br />

hakkında herhangi bir bilgi mevcut değildir.<br />

• Diamonyumfosfat:<br />

Cezbedici olarak sadece böcek tuzaklarında kullanımına izin verilmiştir.<br />

• Kuvars kumu:<br />

Böceklere repellent (kaçırıcı) etkisi bulunması nedeniyle kullanılabilmektedir.<br />

• Hidrolize proteinler:<br />

Cezp edici olarak kullanılmaktadırlar. Yönetmeliğin ek liste II, kısım B'deki<br />

belirtilen diğer preparatlarla kombinasyonu sadece uzman kişilerin<br />

yetkisindedir.<br />

204


Sulama<br />

Organik olarak yetiştirilecek bitkisel ürünlerin her biri için de uygulanacak<br />

yetiştirme işlemlerinden biri olan sulama, sulama suyu kalitesinden tutun su<br />

temini, suyun israf edilmeden kullanılması, en uygun sulama yöntemlerinin<br />

tayin ve tespiti fevkalade önemlidir. Organik bitkisel üretimde yetiştirilecek<br />

bitki çeşidi, ne kadar su verileceği, yani toplam büyüme süresinde verilecek<br />

miktar, bu miktar suyun kaç defada ve nasıl verileceği önceden tesbit<br />

edilerek uygulama yapılmalıdır. Organik <strong>tarım</strong>da taşırma usulü, baskın tarzı<br />

sulamalara izin verilmemektedir. Sulama en azından karık usulü ile<br />

yapılmalıdır. Yapılacak sulamalarda asla yüzey erozyonu ve dikey erozyon<br />

söz konusu olmamalıdır. Zaten böyle sulamalara "Organik Tarım<br />

Yönetmeliği" imkan vermeyecektir. Organik <strong>tarım</strong>da yetiştirilecek ürüne ve<br />

bölgeye göre; basınçlı sulama (yağmurlama ve damla sulama) sistemleri<br />

uygulanmalıdır. Özellikle yağmurlama sisteminde günün serin zamanları,<br />

akşam kuşluğundan (güneş batarken) sabah kuşluğuna kadar sulama<br />

yapılmalı, sıcaklığın çok arttığı ve hava nispi neminin çok düştüğü<br />

zamanlarda (ki bu zamanlar buharlaşma ile su kaybının en fazla olduğu<br />

saatlerdir) sistem kapatılmalıdır.<br />

Gerek <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da ve gerekse geleneksel <strong>tarım</strong>da sulama daima kontrol<br />

edilmeli ve asla göllenmelere fırsat verilmemelidir. Çünkü bitki kök<br />

bölgesinde bitki kökleri için gerekli olan hava (oksijen) göllenmelerle yok<br />

olacağı için, kök boğulmaları, kök çürümeleri, önemli bakteri ve fungus<br />

(mantar) hastalıklarının bitkilere büyük ölçüde zarar vereceği dikkate<br />

alınmalıdır.<br />

Hasat ve Harman İşlemleri<br />

Organik bitkisel üretimde elde edilen ürünlerin iki önemli kaynağı vardır.<br />

Bunlardan birincisi gerekli mevzuata uygun olarak (ilgili kanun ve<br />

yönetmelik, ve diğer ilgili yönetmelikler, kurallar ve teamüller) doğadan<br />

toplanan ürünler, ikincisi ise normal kültür arazilerinde yapılan, elbetteki<br />

yine ilgili mevzuata uygun olarak bizzat yetiştirme teknikleri tatbik edilerek<br />

yetiştirilen ürünlerdir.<br />

Doğadan toplama, doğrudan doğruya hasat olmakla beraber, burada da<br />

dikkat edilmesi gerekli hususlar bulunmaktadır. Meralar da, ormanlar da,<br />

doğal alanlar ve <strong>tarım</strong>sal alan olmakla birlikte yetiştirme teknikleri ile<br />

kültürü yapılmayan ve kendiliğinden yetişen yenilebilir bitki ve bitki<br />

kısımlarının hasadıdır. Bunun için yapılacak hasatta son derece dikkatli<br />

olunmalıdır.<br />

205


Daha önceden gerekli işlemler yerine getirilerek toplama alanı olarak,<br />

toplanacak ürün için ilgili otoriteden müsaade alman yer, ürünün alıcısı<br />

olarak sözleşme yapılan kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşunca bir (1) yıl<br />

önceden kontrol ve gözlem altına alınmış olmalıdır.<br />

Toplama yapılacak (bir nevi hasat) alanda herhangi bir çevre kirliliği ve<br />

tahribatı olmadığı gibi, son iki yılda da özellikle herhangi bir şekilde yangın<br />

çıkmış olmamalıdır. Ayrıca da toplama alanında sap, saman, anız ve çalılar<br />

da yakılmamalıdır. Toplama alanında herhangi bir hasta ve herhangi bir<br />

zararlı epidemiyolojisi (salgını) görülmemelidir. Organik ürün hasat edilecek<br />

yerde,, son iki yılda karantina önlemleri alınmış ve uygulanmış olmamalıdır.<br />

Organik bitkisel ürün toplama alanlarında, biyolojik çeşitlilik muhafaza<br />

edilmiş ve biyolojik çeşitlilik için gerekli önlemler alınmış olmalıdır. Ayrıca<br />

toplama alanlarında bulunan doğal ortam ve tür zenginliği hiçbir şekilde<br />

kirlenmemiş ve tahribata uğramamış olmalıdır. Bu söylenenlerin yerine<br />

getirilebilmesi için azami dikkat ve gayret sarf edilmelidir.<br />

Herhangi bir işletmede usulüne uygun ve ilgili mevzuata riayet edilerek<br />

kültürü yapılarak yetiştirilmiş ürünlerin hasadına geçmeden önce, ürün hasat<br />

olgunluğuna gelmiş olmalıdır. Bunun için yetiştirilen ürünler daima gözlem<br />

ve kontrol altında bulundurulmalıdır. Hasada karar verildikten sonra, hasat<br />

hazırlıkları dikkatle yapılmalıdır. Hasat elle mi, yoksa makine ile mi<br />

yapılacak, hasattan sonra ürün nereye konulacak, nasıl depo ve muhafaza<br />

edilecek, sınıflandırma ve tasnif işleri nasıl yapılacak, bütün bu konularla<br />

ilgili plan, program ve hazırlıkların ikmal edilmiş olması şarttır.<br />

Hasat başlamadan önce, <strong>organik</strong> ürünlerin hasadında kullanılacak tekniklerin<br />

ve aletlerin dikkatle gözden geçirilmesi, temizlik ve ayarlarının yapılması<br />

şarttır. Hasatta kullanılacak bu yöntem ve ekipmanlar hasat esnasında<br />

<strong>organik</strong> ürünlerde herhangi bir tahribat ve kirlilik meydana getirmeyecek<br />

olmalıdır. Elle yapılacak hasatlarda toplayıcılar, yani hasad ediciler (hasad<br />

işçileri), toplama alet ve ekipmanlarında ve materyallerinde gerekli hijyenik<br />

önlemleri almış olmalıdırlar.<br />

Eğer hasat makine ile yapılacaksa, hasat makinası tüm atık ve artıklardan<br />

temizlenmeli, ayar ve düzenleri tekrar tekrar kontrol edilmeli ve hatta<br />

mümkünse hasat makineleri bulaşıklarından arındırılmak için temiz su ile<br />

yıkanmalıdır. Bilhassa ürünle temas edecek parçaların temizliğine özel itina<br />

gösterilmelidir. Hasatta eğer imkân varsa <strong>organik</strong> nitelikli toplama kapları<br />

kullanılmalıdır.<br />

206


Belki de bütün bu söylenenlerin temeli, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da hem yetiştirme<br />

işlemlerini yapacak hem de hasad işlemlerini yapacak personelin son derece<br />

iyi eğitilmiş olması gereğidir. Bu işler ancak bilgi ve eğitimle istenilen<br />

şekilde yapılabilir. Bunun için de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yapacak çiftçilerin ve<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da çalışacak kişilerin özel kurs, seminer ve uygulamalardan<br />

geçirilmesi lazımdır.<br />

Pazara ve Piyasaya Arz<br />

Türkiye'de sözleşmeli yetiştiricilik sistemi ile başlayan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

ürünleri üretimi, konvansiyonel ürünlerde olduğu gibi talep yaratma<br />

çabalarının yoğunluk kazanması sonucu bağımsız projelerle gerçekleştirilen<br />

üretim şekliyle de desteklenmeye başlanmıştır. Dış pazarlarca talep edilen<br />

çeşitlerin talep edilen miktarlarda üretilmesiyle 1985 yılında başlayan<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri üretimi ve dış satımı 2000'li yıllara gelindiğinde yeni<br />

bir boyut kazanmıştır. Kuru incir, kuru üzüm ve kuru kayısı ile başlayan<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri üretimi; bitkisel ürünler, işlenmiş gıda ürünleri,<br />

hayvansal ürünler ve gıda dışı <strong>organik</strong> ürünler olarak smıflandırabilecek<br />

sektörel yelpazeye ulaşmıştır. İlk yıllarda sadece 8 ürün <strong>organik</strong> olarak<br />

üretilirken, bugün 200'ün üzerinde ürün çeşidine ulaşılmıştır. Ürün<br />

çeşidindeki bu artış beraberinde üretim artışını da getirmiştir.<br />

1999 yılında 168 bin ton olan <strong>organik</strong> ürün üretimi 2006 yılına gelindiğinde<br />

yaklaşık 310 bin ton'a ulaşmıştır. 1999-2006 döneminde üretim artışı<br />

ortalama yaklaşık % 85 olmuştur. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> strateji belgesine göre 2006-2020 döneminde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri ile<br />

ilgili olarak şu gelişmeler planlanmaktadır:<br />

• Türkiye'de küçük ve parçalı <strong>tarım</strong> işletmelerinin yaygın olduğu göz önüne<br />

alındığında <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da üretici örgütlenmesinin teşvik edilmesi,<br />

• Organik <strong>tarım</strong>da üretim planlamasının yapılması,<br />

• Ülkenin avantajlı olduğu <strong>organik</strong> tohum, şeker, fosfat kay açları, zeolit gibi<br />

ürünlerde üretim imkânlarının artırılarak, girdilerde yerel kaynakların<br />

kullanımının ön plana çıkarılması,<br />

• Diğer <strong>organik</strong> girdiler konusunda yapılacak ihtiyaç analizleri sonucunda,<br />

sektörün ihtiyaç duyduğu girdilerin üretiminin geliştirilmesi ve<br />

yaygınlaştırılması,<br />

• Organik <strong>tarım</strong>ın temel felsefesine uygun olarak bitkisel ve hayvansal<br />

üretimin kapalı sistemde yapılmasının geliştirilmesi ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal<br />

sanayi ile bütünleştirilmesi için müteşebbislerin teşvik edilmesi,<br />

• Kontrol ve sertifıkasyon maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla üreticilerin<br />

bir araya gelerek büyük ölçekli projelere yönelmelerinin teşvik edilmesi,<br />

207


• Doğa koruma alanları ile çevresel açıdan hassas bölgelerde uygun üretim<br />

tavsiyelerinin özendirici bir şekilde yapılarak <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın bölge halkı için<br />

sürdürülebilir bir geçim kaynağı olarak yaygınlaştırılması,<br />

•2010 yılında işlenen <strong>tarım</strong> alanlarının %3'ü, 2020'de ise %8'i gibi hedeflerin<br />

öngörülmesi ve bu hedeflere ulaşmak için teşvik ve yönlendirmelerin<br />

yapılması gerekir.<br />

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Organik ürünler üretim ve ticareti, özel<br />

düzenlemeler gerektirmekte, bu düzenlemelerin de uluslararası bazda kabul<br />

görmüş kontrol ve sertifıkasyon kuruluşlarınca kontrol edilmesi<br />

gerekmektedir. Türkiye'de Uluslararası düzeyde kabul görmüş 11 kontrol ve<br />

sertifıkasyon firması faaliyet göstermektedir (Tablo 2). Bunun yanı sıra yine<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerinin ihracat ve ithalatı 10.06.2005 tarih ve 25841 sayılı<br />

resmi gazetede yayınlanan "Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına<br />

ilişkin Yönetmelik'in" 27. maddesinde düzenlenmiştir.<br />

Organik ürünler üretim ve ihracatı sert kabuklu ve kuru meyveler,<br />

dondurulmuş meyve ve sebzeler, yaş meyveler ve sebzeler, baharatlar ve<br />

bakliyat sektörlerinde yoğunlaşmış olup gülsuyu, gülyağı, zeytinyağı ve<br />

pamuk üretimi ve ihracatı gerçekleştirilen diğer <strong>organik</strong> ürünler olmuştur,<br />

ihraç edilen ürünlerin ülkelere göre dağılımı Tablo 5'de görülmektedir.<br />

Tablo 5. İhraç Edilen Ürünlerin Ülkelere Göre Dağılımı<br />

İhraç Edilen Ürünler<br />

Fındık<br />

Kuru İncir<br />

Kuru şeftali ve kayısı<br />

Kuru üzüm<br />

Bakliyat<br />

Baharat ve Tıbbi bitkiler<br />

Dondurulmuş meyve ve<br />

sebzeler<br />

Meyve konsantresi ve<br />

suyu<br />

Zeytin yağı<br />

Diğer <strong>tarım</strong>sal ürünler<br />

Ülkeler<br />

Almanya, Fransa, İngiltere, Danimarka, İsviçre, Kanada,<br />

Avustralya ve Japonya<br />

Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere, Danimarka, Norveç,<br />

İsviçre, Kanada, Japonya, İtalya, ABD, Avusturya, Belçika,<br />

İsveç<br />

Almanya, Fransa, İngiltere, ABD, Avusturya, Avustralya,<br />

Danimarka, Japonya, İsviçre, Hollanda<br />

İsviçre, İngiltere, Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa,<br />

Danimarka, Norveç, Kanada, Japonya, Avustralya<br />

Almanya, İngiltere<br />

İngiltere, Fransa, Almanya, İsviçre, Hollanda, İspanya<br />

Almanya, Hollanda, İsviçre, Fransa, Belçika, İngiltere,<br />

İsrail, İtalya, Japonya, Danimarka, Brezilya, İspanya, İsveç,<br />

Macaristan<br />

Almanya, İsrail, ABD, Yunanistan<br />

ABD<br />

Almanya, İspanya, Fransa, İsviçre<br />

208


AB ülkeleri Türkiye'nin en önemli ihraç pazarlarını oluşturmaktadır. AB<br />

ülkeleri içinde Almanya, Hollanda, İsviçre ve İngiltere, Kuzey Avrupa<br />

Ülkeleri, ABD, Kanada, Avustralya ve Japonya ihraç potansiyeli en yüksek<br />

pazarlardır. Türkiye'de olduğu gibi bir çok ülkede de <strong>organik</strong> ürün üretimi<br />

artmakla beraber talep karşılanamamaktadır. Bu durum gelişmekte olan ülke<br />

ihracatçıları için bu pazarlara giriş veya pazardaki mevcut durumlarını<br />

güçlendirmek için iyi bir fırsattır. Türkiye'nin <strong>tarım</strong> alanları gelişmiş ülkeler<br />

düzeyinde kirlenmediği ve zarar görmediği için <strong>organik</strong> ürün üretim<br />

potansiyeli de oldukça yüksektir. Bu durum iyi değerlendirilebilirse dünya<br />

pazarlarında daha iyi pay alınabilir. Fakat yıllar itibariyle <strong>organik</strong> ürün<br />

ihracatına bakıldığında özellikle 2004 yılından itibaren bir düşüş olduğu<br />

görülmektedir (Tablo 6).<br />

Tablo 6. Türkiye'nin Yıllara Göre Organik Ürün İhracatı<br />

Yıl Miktar (Kg) Tutar ($)<br />

1998 8.616.687 19.370.599<br />

1999 12.049.949 24.563.892<br />

2000 13.128.934 22.756.297<br />

2001 17.556.280 27.242.407<br />

2002 19.182.859 30.877.140<br />

2003 21.083.351 36.932.995<br />

2004 16.093.189 33.076.319<br />

2005 9.319.328 26.230.259<br />

2006 10.374.493 28.236.617<br />

Türkiye'de üretilen <strong>organik</strong> ürünlerin ilk yıllarda yaklaşık % 99'u ihraç<br />

edilirken, günümüzde iç tüketimin artmasıyla bu oran azalmaktadır. 1985-<br />

1986 yıllarında kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı ihracata konu olan <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> ürünlerimiz iken, yıldan yıla sektör ve ürün yelpazesi genişlemektedir.<br />

Önemi gün geçtikçe artan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, tüm yönleriyle ele alındığında,<br />

dünya pazarlarında önemli bir paya sahiptir. Bu pay içerisinde Türkiye'nin<br />

hissesi ise 30 milyon dolar civarındadır. Ülkemizin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> açısından<br />

sahip olduğu avantajları ve dünya pazarındaki payı düşünüldüğünde,<br />

yapılması gereken daha çok işin bulunduğu anlaşılmaktadır.<br />

209


Türkiye'nin yurt dışından <strong>organik</strong> ürün ithalatı son derece azdır. İthal edilen<br />

ürünlerin önemli bir kısmı da işlenmiş ürünlerdir. Türkiye'de <strong>organik</strong> ürün<br />

satan ülkelere bakıldığında bunların önemli bir kısmının Avrupa ülkeleri<br />

olduğu ve Almanya'nın 2006 yılında 550 tonla birinci sırayı aldığı<br />

söylenebilir.<br />

Dahili piyasadaki bir takım gelişmelere rağmen, hala <strong>organik</strong> üretimin<br />

<strong>tarım</strong>sal üretimdeki payı düşüktür ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri üretimi için<br />

gerekli olan girdiler bakımından pazar olarak yurt dışına bağımlı olması<br />

nedeniyle, Türkiye'de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın gelişimi ve ürün çeşitliliği sınırlı<br />

kalmaktadır. Organik <strong>tarım</strong> ürünleri pazarı 2000 yılma kadar, dış pazara<br />

yönelik olarak gelişmiştir. Bu süre içinde iç pazarda büyük satış<br />

mağazalarına yönelik bazı çabalar ürün yelpazesinin sınırlı, fiyatların yüksek<br />

olması sonucu başarılı olamamıştır. 1999 yılından sonra <strong>organik</strong> ürünlerin<br />

İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Kuşadası, Bodrum gibi<br />

merkezlerde özelleşmiş dükkanlarda satılmaya başlanması ile birlikte talepte<br />

de artış gözlenmiştir. Bu tip dükkanlarda ürün yelpazesini genişletmek üzere<br />

doğal ve/veya ev yapımı ürünlere de yer verilmekte ayrıca ek hizmet<br />

olarak tüketiciye <strong>organik</strong> ürünler konusunda bilgiler sunulmaktadır. Fakat bu<br />

konudaki gayretler oldukça cılızdır. Organik ürünlerin yeterli tanıtımı<br />

yapıldığı takdirde iç pazarda da ilgi göreceği düşünülmektedir. Özellikle<br />

büyük şehirlerde eğitim ve gelir seviyesi yüksek kişilerden talep<br />

beklenmektedir. Bu konuda 1999 yılında Ankara, İstanbul ve İzmir'de 1000<br />

tüketici, 2000 yılında İzmir'de 500 tüketici üzerinde yapılan araştırmalarda<br />

bu görüşü destekleyen benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır.<br />

Türkiye'de 2002-2006 yılları arası <strong>organik</strong> ürünlerde iç pazar tüketimindeki<br />

değişim Tablo 7'de görülmektedir. Buna göre, 2002 yılında toplam üretimin<br />

% 1,6'sı iç pazarda tüketilirken, 2006 yılına gelindiğinde bu oran % 22'ye<br />

çıkmıştır. Özellikle iç tüketimin 2005-2006 yıllarında arttığı görülmektedir.<br />

Tablo 7. Organik Ürünlerde tç Pazar Tüketimindeki Değişim (Ton)<br />

Yıllar İç Pazar Tüketim Malları Toplam Üretim %<br />

2002 4.990.31 310.124.58 1.61<br />

2003 15.274.85 291.875.92 5.23<br />

2004 12.082.22 279.663.16 4.32<br />

2005 29.454.17 289.082.32 10.18<br />

2006 66.265.99 309.521.59 22.40<br />

210


Türkiye iç ve dış <strong>organik</strong> pazar ve piyasasının bugünkü değerinin 100<br />

milyon dolar dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Organik <strong>tarım</strong><br />

ürünlerinin yeterli şekilde tanıtımlarının yapılabildiği, tüketicilerin<br />

entelektüel seviyesi (dünya görüşü ve eğitim arttıkça) geliştikçe, gayet tabiî<br />

ki gelir seviyelerinin de artması ve yükselmesi gerekmektedir. Talebin<br />

artırılması ve <strong>organik</strong> ürün pazarının geliştirilebilmesi için, tüketicilerin<br />

aldatılmaması ve hatta en azından aldatılmadıklarmm ikna edilmesi şarttır.<br />

Organik Mantar Üretimi ve Seracılık<br />

Gerek <strong>organik</strong> mantar üretimi ve gerekse seralarda üretim sadece <strong>organik</strong><br />

bitkisel üretim içinde değil, geleneksel üretimde bile ayrıcalıkları olan üretimlerdir.<br />

Onun için de burada ayrı bir başlık açılmasına lüzum görülmüştür.<br />

Tarla ürünleri, ya da bahçe ürünlerinden meyvecilik, bağcılık ve sebze ürünlerinin<br />

de yetiştiriciliği açısından ufak tefek farkları olabilir, amma işin esası<br />

tamamen ayrıdır.<br />

Organik mantar üretiminde; <strong>organik</strong> gübre, kimyasal olarak muamele<br />

görmemiş torf, kesimden sonra kimyasal muamele görmemiş odun ve<br />

değişik aletlerden çıkmış odun talaşı, doğal yapısındaki toprak, hiçbir<br />

kimyasal iyileştiriciler ve mineral gübreler kullanılmalıdır. Zaten bunun için<br />

yönetmelikte hangi materyalin kullanılacağına izin verileceği bildirilmiştir.<br />

Bu malzemeler tek başlarına veya karışım halinde mantar üretiminde<br />

kullanılabilirler. Ancak, karışım kompost oluşumundan önce yapılmalı,<br />

kompost fermentasyona bırakıldıktan sonra yeni kompostun toplam<br />

ağırlığından, kaplama materyali olarak kullanılan toprak ve kompost<br />

içindeki su miktarı çıkarıldıktan sonra yapılmalıdır.<br />

Seralarda <strong>organik</strong> bitkisel üretime gelince; seralarda kullanılacak toprak,<br />

<strong>organik</strong> özelliğini yitirmemiş olmalıdır. Daha doğrusu sera toprağı <strong>organik</strong><br />

madde bakımından oldukça zengin olmalıdır. Organik toprak hazırlığında<br />

yönetmelik eklerinde belirtilen toprak iyileştiriciler ve gübreler dışındakiler<br />

kullanılamaz. Seralardaki yetiştiricilikte, mutlaka damla sulama yöntemi<br />

kullanılır. Gereklilik ve imkân varsa, şişleme sulama da yapılabilir. Aynı<br />

durum mantar yetiştiriciliği için de geçerlidir. Toprak işleme, gübreleme ve<br />

hasat, elle kullanılan ekipmanlarla yapılmalıdır. Seranın iyi bir şekilde doğal<br />

havalanması sağlanmalıdır.<br />

211


Seralarda ve serada üretimde dikkat edilmesi gereken hususlar:<br />

1. Sera yapıları, sera içi iklim kontrolünü ve zararlı girişini kontrol edecek<br />

şekilde düzenlemeli (yükseklik, alan, çatı havalandırması, çift kapı, hava<br />

perdesi, netler ve benzeri).<br />

2. Seralarda da tarla ve bahçelerde olduğu gibi ekim nöbeti uygulanmalıdır.<br />

3. Seralarda üretim materyali olarak mutlaka hastalık ve zararlılara karşı<br />

dayanıklı çeşit ve gerektiğinde anaç kullanılmalıdır.<br />

4. Seralarda tuzak bitkiler ve benzeri önlemler (beyaz sinekler için patlıcan)<br />

alınmalı ve kullanılmalıdır. Bu uygulamalar dikkatli bir şekilde ve özenle<br />

yapılmalıdır.<br />

5. Seralarda üretimde solarizasyon sağlanmalı ve güneşlenme ve güneşten<br />

ihtiyaç olduğu gibi faydalanılmalıdır.<br />

6. Seralarda gerektiğinde biyolojik mücadele ajanları ve tuzakları<br />

kullanılmalıdır.<br />

7. Seralarda meyve yetiştirilmesi sözkonusu ise; döllenme ve meyve tutması<br />

için vibrasyon (titretici alet) ve arılar kullanılmalıdır. Özellikle çiçeklerin<br />

tozlanıp döllenebilmeleri için arılar (normal arı, bambus ve benzeri)<br />

kullanılmalıdır.<br />

8. Seralarda toprağın <strong>organik</strong> maddesini artırabilmek için yeşil gübreleme<br />

yapılmalı ve yönetmeliğin izin verdiği önlemler alınmalıdır.<br />

5.3. ORGANİK HAYVANSAL ÜRETİM<br />

Dünya nüfusunun hızla artması ve buna bağlı olarak <strong>tarım</strong> ürünlerine olan<br />

talebin yoğunluğu; son zamanlardaki bitkisel üretim gibi, hayvansal<br />

üretiminde, geleneksel hayvancılık veya konvansiyonel hayvancılık da<br />

denilen yoğun (intensif) üretim şeklinde yapılmasına sebep olmuştur.<br />

Geleneksel <strong>tarım</strong>da birim alan veya birim hayvandan çok yüksek miktarda ve<br />

ekonomik ürün alınması öncelikli olduğu için; doğadaki ekolojik denge ve<br />

ürün kalitesinde sağlık kriterleri ikinci plana atılmıştır. Nitekim bunun<br />

sonucu olarak da zamanımızda artık geleneksel bitkisel üretim gibi<br />

geleneksel hayvansal üretimin de, çevreye, hayvan ve insan sağlığına<br />

olumsuz etkileri kendini göstermeye başlamıştır.<br />

Klasik hayvansal üretim işletmelerinde, barmaklardaki hayvan sayısının çok<br />

olmasına bağlı yerleşim sıkışıklığı ile yetersiz kalan iş gücü ve dikkatsiz<br />

bakım hayvanların daha kolay ve çabuk hastalanmalarına sebep olmakta ve<br />

özellikle tırnak ve ayak rahatsızlıkları ile başta mastitis (meme ucu iltihabı)<br />

olmak üzere hayvan yetiştirme ile ilgili bazı hastalıklar da artmıştır. Bunun<br />

sonucunda daha fazla ilaç kullanımı ve hayvansal ürünlerde çok fazla ilaç<br />

212


kalıntısı birikimi riski ortaya çıkarmıştır. Meydana gelen bu sakıncalı durum<br />

insan sağlığını tehdit etmektedir. Bunun yanında, bu üretimlerde kullanılan<br />

yemler ve diğer katkı maddeleri sorunları daha da artmaktadır. Nitekim<br />

geleneksel hayvansal üretimin bitkisel kaynaklı yem ihtiyacını karşılayan<br />

klasik bitkisel üretim, gerek erozyona zemin hazırlayarak, gerekse de genetik<br />

olarak değiştirilmiş (GDO) bitki tohumları, yoğun kullanılan kimyasal ilaçlar<br />

ve gübreler, hem ekolojik dengeyi bozmakta, hem de çevreyi kirletmekte,<br />

hem de hayvanların sağlığını devamlı tehdit etmişlerdir. Özellikle<br />

İngiltere'de ortaya çıkan ve halk arasında deli dana hastalığı diye bilinen,<br />

önce hayvanlarda sinir felçlerine sebep olan ve daha sonra birkaç haftada<br />

hayvanların ölümüyle neticelenen hastalık, insanları <strong>organik</strong> hayvansal<br />

üretim istikametine yönlendirmiştir. Bilindiği gibi bu hastalık 1980'li yılların<br />

başlarında ortaya çıkmış ve daha sonra 1988 yılında, yem üreticilerinin<br />

maliyeti düşürmek için sığır yemlerine, koyun ve benzer hayvanları da<br />

öldüren bir mikroptan ileri geldiği, onların kadavralarından ve artıklarından<br />

yapılmış unların, katılmasıyla ortaya çıktığı, onun için de yasaklandığı,<br />

hastalığın da böylece azaldığı anlaşılmıştır.<br />

Geleneksel hayvancılıkta, yemlerde olduğu gibi muhtelif katkı maddelerinin<br />

kullanılmaları da önemli sağlık problemlerine sebep olmuştur. Kanatlılarda<br />

ve özellikle etlik piliçlerde gelişmeyi ve yağından yararlanmayı teşvik edici<br />

olarak antibiyotik kullanımı konusunda en önemli prensip, insanlarda ve<br />

hayvanlarda tedavi amacıyla kullanılanlardan olmaması veya bunlarla ilişkisi<br />

ve etkileşimi bulunmaması gerekirken, zaman zaman söz konusu olan<br />

prensibe uyulmadığı görülmektedir. Bu bağlamda, dünya sağlık örgütü<br />

(WHO)'nün hazırladığı bir raporda antibiyotiklerin etlik piliçlerde<br />

semirtmeyi hatalı kullanım sonucu, bir çok mikrobun bağışıklık kazandığı ve<br />

bu bilinçsiz uygulamanın devam etmesi sonucu, insanlarda kulak, boğaz ve<br />

burun iltihaplarına karşı kullanılan antibiyotiklerin etkili olmayacağı<br />

sonucunu doğurmuştur. Onun için de AB ve birçok gelişmiş ülke<br />

antibiyotiklerin hastalıkların dışında, gelişmeyi ve yemden yararlanmayı<br />

uyarıcı kullanmalarını men etmiştir. Ayrıca bütün bunların yanında, gelişmiş<br />

ülkelerde hayvan hakları ve refahı kavramlarına önem verilmekte,<br />

hayvanların stres koşullarından uzak bir şekilde sağlıklı, ışıklı, geniş,<br />

hastalıklardan korunabilecekleri barınaklarda yetiştirilmesine özel bir önem<br />

verilmektedir. Burada sıralanan nedenlerden dolayı, ileri ülkelerde ve<br />

ülkemizde konvansiyonel hayvancılığa karşı, <strong>organik</strong> hayvancılığın<br />

yapılmasına özel önem verilmiş ve <strong>organik</strong> hayvansal üretime geçilmiştir.<br />

Bunun için en başta gelen prensip <strong>organik</strong> bir sürü oluşturmaktadır.<br />

213


Organik Hayvansal Üretimde Çiftlik Ve Üretim Planlaması<br />

Organik <strong>tarım</strong> işletmelerinde en önemli prensiplerden biri, işletmede hem<br />

<strong>organik</strong> bitkisel hem de <strong>organik</strong> hayvansal üretimin birlikte yapılmasıdır.<br />

Çünkü <strong>tarım</strong> işletmesi ve <strong>tarım</strong> kavramı bir bütündür, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın bir<br />

bütünlük içinde yapılması bir ülke <strong>tarım</strong>ının seviyesi ile yakından ilgilidir.<br />

İşletmede hem bitkisel üretim hem de hayvansal üretim birlikte yapılabiliyor<br />

ve hele bir de bu çiftlik <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> işletmesi ise hiç şüphe yok ki <strong>tarım</strong><br />

kültürü de gerçekten yüksektir.<br />

Organik <strong>tarım</strong> çiftliklerinde besin maddesi döngüsü fevkalade önemlidir. Her<br />

şeyden evvel, <strong>organik</strong> bitkisel üretimden kazanılan yem bitkileri, sap ve<br />

saman veya baş ve yaprak gibi yan ürünler, tarla veya bahçe <strong>tarım</strong>ından elde<br />

edilen diğer biyokütle materyali, mutfak, yemek atık ve artıkları gibi hayvan<br />

beslenmesinde önemli olan girdiler, çiftliklerde ucuz ve yeterli miktarda<br />

sağlanabilirse, gerçekten uzun ömürlü ve dört başı mamur bir <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

yapma imkanı elde edilmiş olabilir. İyi bir şekilde beslenen ve bakılabilen,<br />

uygun şartlarda barındırılan sağlıklı hayvanların gübresi de <strong>tarım</strong><br />

topraklarında verimliliğin sürekliliğini ve devamı için ayrı bir önem<br />

taşımaktadır. Çiftlik için ve tarla toprakları için çok kıymetli bir <strong>organik</strong><br />

madde kaynağıdır.<br />

Herhangi bir <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> çiftliğinde yetiştirilen hayvan cins ve ırklarına<br />

göre elde edilen hayvansal ürünler; et, süt, yumurta, deri, yün, kıl, tüy ve<br />

benzeri ürünler hem işletmenin kendi ihtiyacını karşılar ve hem de pazar ve<br />

piyasada değerlendirilerek önemli ölçüde gelir elde edilir. Gerek genel<br />

ekonomistler gerekse <strong>tarım</strong> ekonomistleri herhangi bir <strong>tarım</strong> işletmesinin bir<br />

bütünlük arz etmesini, bitkisel üretim ile hayvansal üretimin bir bütünlük<br />

içinde yapıldığında birbirini tamamladığını ifade etmekte ve tavsiye<br />

etmektedirler. Herhangi bir <strong>tarım</strong> işletmesi böyle bir bütünlük içerisinde<br />

olduğunda, hayvancılığın sağladığı avantajlar şöylece sıralanabilir. Bu<br />

durum <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> açısından daha da, bir önem göstermektedir.<br />

• Toprak verimliliğinin devamlılığı ve toprağın fiziki, biyolojik ve kimyasal<br />

iyi özellikler göstermesi için işletmede ahır gübresi üretilmiş olur.<br />

• Bitkisel üretimin yanında çiftlik ihtiyaçlarının karşılanması ve satışı için<br />

hayvansal ürün üretilmiş olur.<br />

• Bitkisel üretim ve işletmedeki evsel atıklar ve artıklar başta olmak üzere<br />

<strong>organik</strong> artıklar hayvan yemi olarak değerlendirilebilir.<br />

• İşletmedeki hayvanlar ihtiyaç duyulduğunda ve gerekli görüldüğünde her<br />

türlü işte kullanılabilir.<br />

214


• Hayvanlar sermaye (mal) ve güvenilir yatırım olarak büyük önem taşırlar.<br />

• Zaman zaman kıraç alanlarda, işletmedeki hayvanlar, mevsimine göre<br />

yabancı otlarla beslenerek bitkisel üretimde yabancı ot mücadelesinde<br />

kullanılmış Ve yararlı olabilirler.<br />

• Çiftlikteki veya meralardaki hastalık ve haşereleri, özellikle zararlı<br />

böcekleri ayakları ile çiğneyerek veya onlarla beslenerek azalmalarına<br />

yardımcı olurlar.<br />

• Hayvanlar üreyerek çoğalır, böylece çiftliğin gelirleri artar ve sürüler<br />

gençleşmiş olur.<br />

Hayvan Seçimi (Damızlık Temini)<br />

Organik hayvancılık; işletmelerde hayvan gübresi ihtiyacını karşılama,<br />

baklagil ve buğdaygil yem bitkileri gibi yenilebilir doğal kaynakların<br />

kullanılması, çayır ve meraların uzun dönemde toprak verimliliğinin<br />

korunması ve iyileştirilmesinin sağlanması ve sürdürülebilir <strong>tarım</strong>ın<br />

geliştirilmesine katkıda bulunması açısından, bitkisel üretimle bir bütünlük<br />

içinde birlikte ele alınarak, toprak-bitki, bitki-hayvan ve hayvan-toprak-bitki<br />

arasında karşılıklı bağımlılığın oluşması, toprağın <strong>organik</strong> maddesinin<br />

iyileştirilmesi ve bitkilerin beslenme ihtiyaçlarının karışlanması, <strong>tarım</strong>sal<br />

üretim sistemleri dengesinin oluşmasına katkıda bulunulması ve biyolojik<br />

çeşitliliğin teşvik edilmesi ve korunması gibi faktörler sebebiyle bir<br />

mecburiyettir.<br />

Organik hayvancılıkta en önemli safha yetiştirilecek tür ve ırkların seçimidir.<br />

Hayvan ıslahı kanununun genel hükümleri saklı kalmak şartıyla <strong>organik</strong><br />

hayvansal üretimde, tür ve ırk seçiminde (damızlık seçiminde) çevre<br />

koşulları ve yerel şartlar ve imkânlar mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.<br />

Özellikle hastalığa dayanıklı tür ve ırkların seçimine dikkat edilir. Fakat,<br />

elbette ki hayvanların verimleri de göz önünde bulundurulmalıdır.<br />

Organik hayvancılıkta, damızlık seçimi yapılırken, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yöntemiyle<br />

üretim yapan işletmelerden temin edilen ve tamamen <strong>organik</strong> yemlerle<br />

beslenmiş olan, üretme ve çoğaltmada kullanılacak, genetiği değiştirilmemiş<br />

organizmalara (GDO) ihtiyaç olduğu gayet açıktır. Damızlık olarak<br />

kullanılacak bu hayvanlar veya tesis edilecek <strong>organik</strong> sürü, çevreye, iklim<br />

koşullarına, hastalıklara dayanıklı olmak durumundadırlar. Damızlıklar,<br />

hayvanlardan tamamen doğal yol ve yöntemlerle elde edilen, saklanan<br />

ve kullanılan hayvan sun'i tohumlama materyalleri ile çoğaltılmış<br />

hayvanlar olmalıdır. Organik hayvancılıkta embriyo transferine müsaade<br />

edilmemektedir.<br />

215


Yeni bir <strong>organik</strong> hayvancılık işletmesi tesis ederken, eğer bu söylenen<br />

vasıflar da yeteri kadar damızlık temini mümkün olamazsa, o takdirde<br />

konvansiyonel veya geleneksel hayvan işletmelerinden de damızlık hayvan<br />

alınabilir. Damızlık hayvanlar, <strong>organik</strong> olmayan hayvan işletmelerinden<br />

alınıyorlar ise, hayvan sağlığı ve hijyen kurallarına azami dikkati<br />

göstermelidir. Organik bir sürü oluşturabilmek için, işletmeye geleneksel<br />

işletmelerden getirilecek hayvanların sağlıklarına azami dikkat gösterildiği<br />

gibi, yaşlarının belli sınırların altında olmasının da hassasiyetle üzerinde<br />

durulmalıdır. Bunun çok çeşitli nedenleri vardır. Bu durumlarda birlikte<br />

çalışılan kontrol ve sertifikasyon kuruluşunun, hatta Organik Tarım<br />

Komitesinin de olumlu görüşleri alınmalıdır.<br />

Çünkü gerek büyük başlarda buzağılarda, gerekse küçük başlarda kuzu ve<br />

oğlaklarda bağışıklık sistemlerinin güçlenmesi, geviş getiren hayvanlarda<br />

rumen gelişmelerini tamamlamaları gerekmekte ve yemlere alışmaları<br />

önemlidir (Tablo 8). Kümes hayvanlarında da gerek yumurtacı ve gerekse<br />

etçi piliçlerde ilk üç günlük besin maddesi rezervlerini bitirmeden, cinsel<br />

olgunluğa ulaşarak klavuz yumurtaların görüldüğü yumurtlama dönemi<br />

başlamadan bulundukları işletmelerden alınıp damızlık olarak<br />

kullanılacakları <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> işletmesine getirilmeleri şarttır.<br />

Organik damızlık temininde güçlük çekilecek <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> işletmelerinde,<br />

konvansiyonel işletmelerden de damızlık alınmasında bazı istisnalar ve<br />

toleranslar sözkonusu olabilir. Şöyle ki, bu amaçla geleneksel işletmelerden<br />

yıllık en fazla % 10 büyükbaş, % 20 küçükbaş yetişkin hayvanlar sağlık<br />

kontrolünden geçirilerek <strong>organik</strong> sürüye katılabilir.<br />

Organik işletmelerde, sürünün büyümesi çevre kirliliğine yol açmamalı, yani<br />

hayvan sayısına bağlı olarak artan ahır gübresi miktarı işletmenin kullanılan<br />

<strong>tarım</strong>sal alanında asla nitrat ve nitrit kirliliğine yol açmamalıdır. Bunun için,<br />

işletmedeki <strong>tarım</strong>sal alanda gübre ile yayılan nitrojen (N) miktarı yılda<br />

hektara 170 kg N'u geçmemelidir. Yılda 170 kg N'a eşdeğer gübre veren<br />

hayvan sayıları, büyük başlarda 2/5, küçük başlarda 13.3 ~ 14, et tavukları<br />

için 580, yumurta tavukları için 230'dur.<br />

216


Tablo 8. Damızlık Olacak Hayvanlara! Yaşlan<br />

Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar<br />

(Sığır, koyun ve keçi)<br />

1<br />

Yönetmelik 1<br />

Buzağı en fazla 6 aylık a,c<br />

Buzağı en az 1 aylık b<br />

Buzağı (dana besisinde) en fazla 4 aylık c<br />

Buzağı (dana besisinde) en fazla 1,5 aylık a,c<br />

Kuzu ve oğlak (kuzu ve oğlak besisinde) en fazla 1 aylık c<br />

Damızlıkta kullanılacak hayvanlar en fazla 14 aylık c<br />

Kanatlı kümes hayvanları (tavuk)<br />

Etlik civciv en fazla 2 günlük a,b,c<br />

Yumurta pilici<br />

en fazla 18<br />

haftalık<br />

a) Avrupa Birliği Yönetmeliği, 1999; b) IFOAM, 2002; c) T.C. Yönetmeliği, 2002<br />

a,b,c<br />

Bu değerler aşıldığında, diğer bir ifade ile hayvan sayıları artırıldığında,<br />

işletmede toplanan gübre başka çiftliklerde değerlendirilmeli,<br />

kullanılmalıdır. Önemli bir çevre kirliliği olup olmayacağı konusu hem işletmeci,<br />

hem de kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu tarafından yakından takip<br />

edilmelidir. Çiftlikte toplanabilecek gübre miktarına eşdeğer hayvan sayısı<br />

Tablo 9'da görülmektedir.<br />

217


Tablo 9. İşletmede Hektar Başına Düşen Hayvan Sayısı<br />

Tür ve Çeşitler<br />

170 Kg N/Ha/YıPa Eş değer<br />

Olacak Hektar Basma Maksimum<br />

Hayvan Sayısı<br />

Altı Aydan Büyük Atlar 2<br />

Besiye Alınmış Danalar 5<br />

Bir Yaşından Küçük Diğer Sığırlar 5<br />

Bir Yaşından Büyük, İki Yaşından Küçük Erkek<br />

Sığırlar<br />

Bir Yaşından Büyük, İki Yaşından Küçük Dişi<br />

Sığırlar<br />

İki Yaş ve Üstü Erkek Sığırlar 2<br />

3.3<br />

3.3<br />

Damızlık Düveler 2.5<br />

Besiye Alınmış Düveler 2.5<br />

Süt Sığırları 2<br />

Gebe Süt Sığırları 2<br />

Diğer Sığırlar 2.5<br />

Dişi Damızlık Tavşanlar 100<br />

Dişi Koyunlar 13.3<br />

Keçiler 13.3<br />

Etlik Piliçler 580<br />

Yumurta Tavukları 230<br />

Geçiş Süresi<br />

Geçiş süreci ve süresi kavramı, bitkisel <strong>organik</strong> üretimde olduğu gibi <strong>organik</strong><br />

hayvancılıkta da son derece önemlidir. Geçiş süreci <strong>organik</strong> hayvancılığa<br />

başlanmasından ürünün <strong>organik</strong> olarak kabul edilmesine kadar geçen süredir.<br />

Bir başka söyleyişle, bu süreç geleneksel veya konvansiyonel hayvansal<br />

ürünün <strong>organik</strong> hayvansal ürüne dönüşüm periyodudur. Genellikle hayvan<br />

türüne ve elde edilen ürün çeşidine göre değişmektedir. Hatta bu konularda<br />

yönetmelikler arasında da bazı farklılıklar olabilir. Bu süreler kontrol ve<br />

sertifikasyon kurullarının inisiyatifine göre bazen uzatılıp bazen de<br />

kısaltılabilir. Her halükarda kısaltılan süre, öngörülen geçiş süresinin<br />

218


yarısından daha az olamaz. Kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşu geçiş<br />

süresi için yapılan kısaltma veya uzatma süresinin nedenlerini gerekçeleri ile<br />

birlikte verdiği dönem raporlarında Organik Tarım Komitesi'ne açıklamak<br />

durumundadır. Burada, Tablo 10'da muhtelif hayvan tür ve verim yönlerine<br />

göre geçiş süreleri görülmektedir.<br />

Hayvan Barınakları<br />

Gerek geleneksel, gerekse <strong>organik</strong> hayvancılık, ya açık havada meralar ve<br />

çayırlarda ya da kapalı alanlarda yapılmaktadır. Hayvancılık ister açık<br />

alanlarda isterse kapalı alanlarda yapılsın, özellikle de <strong>organik</strong> hayvancılık<br />

mutlaka yakından kontrol edilmeli ve hayvanlarla çok ciddi bir şekilde<br />

ilgilenilmelidir. Fakat burada çok bilinen bir gerçeği dile getirmek<br />

mecburiyetindeyiz ki, hala Anadolu'nun geniş bir bölümünde hayvancılık<br />

"saldım çayıra, mevlam kayıra" anlayışı ile yapılmaktadır.<br />

Açık alanlarda yapılan mera hayvancılığı veya kontrollü hayvancılıkta da<br />

hayvan barınakları ağıllar, sundurmalar, gölgelikler ve padoklar<br />

kullanılmaktadır. Kapalı alanlarda, yani ahırlarda yapılan hayvancılıkta da<br />

farklı uygulamalar söz konusudur. Her nerede olursa olsun, barınaklar<br />

hayvanlara temiz hava ve gün ışığı sağlayarak, onları ekstrem hava<br />

koşullarında koruyacak şekilde yayılmalıdır. Ayrıca barınakların inşaatında<br />

kullanılan yapı malzemesi ve her türlü üretim araç ve gereçleri hayvan ve<br />

insan sağlığı açısından sakıncalı olmamalıdır. Hayvan barınakları gerek şekil<br />

ve biçimleri gerekse, boyutları bakımından <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da geleneksel<br />

<strong>tarım</strong>da olduğundan daha farklı olmak durumundadır.<br />

219


Tablo 10. Muhtelif Hayvan Tür ve Verim Yönlerine Göre Geçiş Süresi<br />

Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar<br />

(Sığır, koyun ve keçi)<br />

Yönetmelik 1<br />

1<br />

- Sığır eti üretiminde 12 ay a,b,c<br />

yaşam süresinin 3/4'ü kadar<br />

" (dana besisinde) 6 ay a,c<br />

- Koyun ve keçi eti üretiminde 6 ay a,c<br />

" (kuzu ve oğlak besisinde) 2 ay a,c<br />

- Sığır, koyun ve keçi sütü üretiminde 3 ay a<br />

Kanatlı kümes hayvanları<br />

(Tavuk)<br />

3 ay b<br />

6 ay c<br />

- Piliç eti üretiminde 2.5 ay a,c<br />

«<br />

Tüm yaşam (Verrastro, 1999)<br />

- Yumurta üretiminde 1.5 ay a,b,c<br />

a) Avrupa Birliği Yönetmeliği, 1999; b) IFOAM, 2002; c) T.C. Yönetmeliği, 2002<br />

Organik hayvancılıkta, hayvan barınaklarının tesis ve bakımlarında gerekli<br />

tüm hijyenik önlemler alınmalı, kapalı barınaklarda yeterli temiz hava<br />

bulunmalı ve barınaklar her tür ve ırkın hareket serbestliğine imkan<br />

vermelidir. Gerek büyükbaş, gerek küçükbaş ve gerekse kümes hayvanları<br />

yetiştiriciliğinde, hayvanların sosyoloji ve psikolojileri azami ölçüde dikkate<br />

alınmalı ve hareket kabiliyetleri üzerinde daima durulmalıdır (Tablo 11-12).<br />

Organik hayvancılıkta, işletmedeki her türlü binaların, tesislerin ekipman ve<br />

kapların temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi ve bu işlemin sürekli yapılması<br />

şarttır. Gerek konvansiyonel hayvancılıkta, gerekse <strong>organik</strong> hayvancılıkta en<br />

ufak bir hastalık, parazit veya enfeksiyon derhal önlenmelidir. Aksi takdirde<br />

ortaya çıkacak tahribatın derecesi tahmin bile edilemez. Bu bakımdan<br />

özellikle <strong>organik</strong> hayvancılıkta temizliğe, hayvan sağlığına ve hijyenik<br />

çalışmalara özel önem verilmelidir. Bütün bu konular için önceden koruyucu<br />

önlemler alınmalıdır.<br />

Hayvan barınaklarından veya hayvanların dolaştıkları alanlarda başta<br />

hijyenik olmak üzere, hayvan sağlığı ve temizliği, hayvanların bakımı ve<br />

hayvanların yemlik, suluk gibi yararlandıkları, sundurma ve gölgelik gibi<br />

barındıkları yerlerde kullanılmasına "Organik Tarım Yönetmeliğine göre<br />

müsaade edilen, izin verilen ürünler; Potasyum ve sodyum sabunu, su ve<br />

buhar, kireç kaymağı, kireç, sönmemiş kireç, sodyum hipoklorit (çamaşır<br />

a,c<br />

220


suyu), kostik soda, kostik potas, hidrojen peroksit, doğal bitki özleri, sitrik<br />

asit, perasetik asit, formik asit, laktik asit, oksalik asit, asetik asit, alkol, nitrik<br />

asit (günlük süt ekipmanı temizliği için), fosforik asit (günlük süt ekipmanı<br />

temizliği için), formaldehit, sodyum karbonat, emzik ve süt sağma tesisleri<br />

için temizlik ve dezenfeksiyon ürünleri kullanılabilmektedir.<br />

En Uygun Üretim Tekniklerinin Seçimi<br />

Organik <strong>tarım</strong> yapan çiftçiler veya girişimciler, ister <strong>organik</strong> bitkisel üretim,<br />

ister <strong>organik</strong> hayvansal üretim ya da <strong>organik</strong> su ürünleri üretimi olsun, kendi<br />

alanlarındaki yenilikleri günü gününe takip etmek durumundadırlar.<br />

Özellikle yeni teknolojileri çok yakından izlemelidirler. Buna göre de; kendi<br />

işletmeleri için en uygun olanı seçmelidirler. Bu söylem büyükbaş ve<br />

küçükbaş hayvancılık için de geçerli olmakla beraber, bilhassa kümes<br />

hayvancılığı için gerçekten çok önemlidir. Eğer uygun üretim teknikleri takip<br />

edilip seçilemese, maliyetler yükselir, karlılık azalır ve işletmeler ekonomik<br />

olmaktan çıkarlar, bu da zararla sonuçlanır.<br />

Organik hayvancılık işletmesinde üretilen gıda veya gıda dışı ürünler<br />

işlenerek değerlendirilmek durumundadır. Örneğin et ve süt ürünleri bunların<br />

en başında gelen ürünlerdir. Bunların işlenmesi neticesinde önemli sayı ve<br />

çeşitte et ve süt türevleri ortaya çıkacaktır. İşte herhangi bir <strong>organik</strong><br />

hayvancılık işletmesinde bu ürünlerin üretilmesi söz konusu ise, orada en<br />

uygun üretim teknikleri seçilmelidir. Bu da daha önce belirtildiği gibi bu<br />

alandaki yeniliklerin, gelişme ve uygulamaların yakından takibi ile<br />

mümkündür.<br />

221


Tablo 11. Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvanlar îçin Barınak Alanları<br />

Tür ve Çeşit<br />

Hayvanlara Ayrılan Net Alan<br />

(İç alan)<br />

En az canlı ağırlık m 2 /baş m 2 /baş<br />

Mera Dışındaki<br />

Serbest Dolaşım<br />

Alanı (Dış Alan)<br />

Damızlık ve<br />

besiye alınmış<br />

sığır ve tek<br />

tırnaklılar<br />

100'e kadar<br />

200'e kadar<br />

350'e kadar<br />

350'den fazla<br />

1.5 1.1<br />

2.5 1.9<br />

4.0 3.0<br />

5.0 3.7<br />

En az İm 2 /100 kg<br />

En az 0.75 m 2 /100 kg<br />

Süt sığırları 6.0 4.5<br />

Damızlık<br />

boğalar<br />

Koyun ve<br />

keçiler<br />

Gebe domuzlar<br />

ve 40 günlüğe<br />

kadar domuz<br />

yavruları<br />

Besiye alınmış<br />

domuzlar<br />

50'e kadar<br />

85'e kadar<br />

110'e kadar<br />

10.0 30.0<br />

1.5 koyun/keçi<br />

0.35 kuzu/oğlak<br />

7.5 2.5<br />

0.8 0.6<br />

1.1 0.8<br />

1.3 1.0<br />

2.5<br />

2.5<br />

kuzu/oğlak başına 0.5<br />

Organik hayvancılıkta hayvan barınaklarının, <strong>organik</strong> hayvancılığa<br />

uygunluğu temin edildikten sonra hayvanların bakımı da son derece<br />

önemlidir.<br />

222


Tür<br />

Yumurta<br />

tavuğu<br />

Besiye<br />

alınmış<br />

kümes<br />

hayvanları<br />

(Kafeste)<br />

Besiye<br />

alınmış<br />

kümes<br />

hayvanları<br />

(Yer<br />

sisteminde)<br />

Tablo 12. Kümes Hayvanları İçin Barınak Alanları<br />

Hayvanlara Ayrılan Net Alan<br />

(İç Alan)<br />

Hayvan/Alan<br />

(Adet/m 2 )<br />

6.0 18.0<br />

20.0<br />

10.0<br />

canlı ağırlık/m 2 tavuğu için<br />

en fazla 21 Kg yalnızca Hint<br />

Serbest<br />

Serbest Dolaşım<br />

Tünek genişliği<br />

(cm 2 tünek/hayvan) Folluk Alanı (Dış Alan)<br />

(m 2 )<br />

8 tavuk için 1<br />

folluk veya<br />

tavuk başına<br />

120 cm2 folluk<br />

alanı<br />

4.0<br />

170KgN/ha/yıl<br />

4.0 et ve hint<br />

tavuğu<br />

4.5 ördek<br />

10,0 hindi<br />

15,0 kaz<br />

tüm çeşitler için<br />

170 KgN/ha/yıl<br />

16.0<br />

en fazla 30 Kg<br />

canlı ağırlık/m 2 2.5<br />

170KgN/ha/yıl<br />

Hayvan Sağlığı ve Bakımı<br />

Organik <strong>tarım</strong>da, hayvanların sağlıklı olması ve sağlıklı ortamlarda <strong>organik</strong><br />

bitkisel üretim yöntemleri ile üretilmiş yemlerle beslenmeleri esastır. Hayvan<br />

sağlığını tehdit eden mikroorganizmalar ve parazitler çoğu yerde vardır.<br />

Önemli olan hayvanları sağlıklı tutarak bu zararlılara karşı önceden<br />

koruyucu önlemler alınarak onları korumaktır. İnsanlarda olduğu gibi,<br />

hayvanların da doğal bağışıklık sistemi vardır. Bu nedenle çoğu<br />

mikroorganizmalara karşı dayanıklıdırlar, kolaylıkla hastalanmazlar. Eğer<br />

yeterince beslenemezler, doğal davranışları kısıtlanır ve sosyal olarak stres<br />

altında kalırlarsa, bağışıklık sistemleri zayıflar ve hastalıklara yakalanma<br />

riski artar. Hayvanın sağlık durumu, doğal bağışıklık sistemi ile diğer<br />

faktörlerin denge halinin bir yansımasıdır. Çiftçiler bu dengeyi hayvanın<br />

sağlığının iyileşmesi yönünde değiştirebilirler. Bunun için hayvanın<br />

mikroplardan ve parazitlerden korunması, beslenme ve barınma koşullarının<br />

iyileştirilmesi gerekir. Yeterli çeşitlilikte, yeterli miktarda ve uygun kalitede<br />

yem, sağlıklı, temiz ve yeterli içme suyu, uygun koşulları sağlayan<br />

223


arınaklar, atıkların yönetimi gibi uygulamalar, hayvanların bağışıklık<br />

sistemini destekler ve hastalanma riskini azaltır. Bütün bunlara rağmen<br />

hayvanlar yine de hastalanabilirler. Bu durumda <strong>organik</strong> hayvancılık<br />

yöntemlerine göre tedavi edilmeleri gerekir.<br />

Organik <strong>tarım</strong> kurallarına göre, <strong>organik</strong> hayvancılıkta, tedaviden önce<br />

koruma gelir. Koruma denildiğinde sadece mikrop ve parazitlerden koruma<br />

akla gelmemelidir. Hayvanların kendi aralarındaki birbirlerine karşı olan<br />

davranışları, üstü açık bulunan bir çukura düşmeleri, barınakta veya dışarıda<br />

kendilerinin neden olduğu bir kaza sonucu yaralanmaları da dikkate<br />

alınmalıdır. Bütün bu olumsuzluklar dikkate alınarak gerekli riskler<br />

yönetilmelidir. Alman bütün bu önlemlere karşı, hayvanların hastalanması<br />

veya yaralanması durumunda yapılacak tedavide, öncelikle bitkisel ve<br />

alternatif tedavi yöntemleri kullanılmalıdır. Ancak bunların yeterli olmaması<br />

halinde sentetik tedavi edici maddeler ve ilaçlar (örneğin antibiyotikler)<br />

kullanılabilir.<br />

Organik hayvan yetiştiriciliğinde hayvan sağlığı için izlenecek yol sırasıyla<br />

şöyledir:<br />

• Yerel iklim koşullarına ve var olan yem potansiyeline uyum gösteren yerli<br />

ırklar arasından, sağlıklı ve genç hayvanlar seçilmeli,<br />

• Yeterli ve sağlıklı yemle beslenme, temiz ve sağlıklı içme suyu, uygun<br />

barınaklar, yeterli hareketlilik olmalı,<br />

• Alternatif, geleneksel bitkisel tedavi, uygulanmalı,<br />

• Bunların yararlı olmaması durumunda, sentetik ilaçların sınırlı olarak<br />

kullanımı önerilmelidir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da veteriner hizmetleri son derece önemlidir. Herhangi bir<br />

hayvanın hastalanması halinde, hastalığın tanısının konulması, nedenlerinin<br />

araştırılması, hayvan doğal savunma mekanizmasının neden yetersiz kaldığı<br />

gibi hususların araştırılması, daha sonraki koruma önlemlerinde veya<br />

tedavide etkili veteriner hizmetleri gereği gibi yerine getirilmelidir. Bunun<br />

için de <strong>organik</strong> hayvancılıkta, IFOAM'm hasta hayvanların tedavisi ve<br />

veteriner hizmetleri için koyduğu kurallar vardır. Bu kurallar, bitkisel<br />

üretimdeki kuralların aksine, alternatif tedavi yöntemlerinden iyi sonuç<br />

alınamaması halinde, sentetik iyileştirici maddelerin kullanımına izin<br />

vermektedir. Ancak, bu standartlarda, hayvanların sağlıklı kalabilmeleri için<br />

birinci derecede beslenme ve barınma koşullarının iyileştirilmesine öncelik<br />

verilmesi şart koşulmaktadır.<br />

224


Hasta hayvanların tedavisinde sentetik iyileştiricilerin veya ilâçların<br />

kullanılmasının mecburi olması durumunda, hayvansal ürünlerin "<strong>organik</strong>"<br />

etiketli olarak pazara sunulması için belirli bir sürenin geçmesi zorunluluğu<br />

vardır.<br />

Hastalıklar yanında, hayvanların parazitlere karşı korunması da çok<br />

önemlidir. Hayvan barınaklarının yeterince bakımlı olması halinde<br />

parazitlerin çoğalması ve hayvan sağlığını tehdit etmesi oldukça uzak bir<br />

ihtimaldir. Ancak, her şeye rağmen parazitlerle mücadele gerekebilir. Bu<br />

durumda da bitkisel ilaçların kullanılması zorunludur. Parazitlere karşı<br />

uygulanan bitkisel ilaçlar çok eskiden beri vardır. Birçok ülke, kendi<br />

kültürlerinin bir parçası olarak ilaçları üretir ve kullanırlar. Mesela, nikotin<br />

sülfat tütünden elde edilen ve fevkalade büyük bir insektisit etkisine sahip<br />

<strong>organik</strong> bir ilaçtır. Bu ilaç hayvanlarda hemen bütün dış parazitlere bit, pire,<br />

keneler ve bütün sineklere karşı etkili bir şekilde kullanılabilir.<br />

Organik hayvancılıkta, hayvanların üremesi sürecinde de genel olarak doğal<br />

yollar tercih edilir. Ancak, suni döllenmeye İzin verilirken, embriyo nakline,<br />

genetik müdahalelere ve hormonsal eşzamanlılığa izin verilmemektedir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>sal üretim bir yönetim sistemidir. Bu sistemin başarılı olması<br />

ekolojik olduğu kadar ekonomiklik bakımından da önem taşımaktadır. Bu<br />

nedenle <strong>organik</strong> hayvancılıkta da ekonomiklik önemlidir. Bunun için<br />

çiftlikte veya işletmede yetiştirilecek hayvanların türü, cinsi, cinsiyeti ve<br />

sayısı yanında, bu hayvanlardan elde edilecek hayvansal ürünün ekonomik<br />

değeri de işletmenin sürdürülebilirliği yönünden dikkate alınmalıdır.<br />

Organik <strong>tarım</strong>da, doğal olarak yerel koşullara adapte olamamış veya olması<br />

zor olan ırklar yerine, yüksek verimli yerli ırkları seçmek daha doğru bir<br />

yaklaşımdır. Ya da en azından melez hayvanların seçilmesi uygundur.<br />

Organik hayvancılıkta, sağlıklı ve sağlam barınaklar sağlandıktan sonra,<br />

önemli olan dikkatli bir bakımdır. Hayvan sağlığının korunması ve devam<br />

ettirilebilmesi için, veteriner hekim tavsiyeleri ile dezenfeksiyon ve aşı gibi<br />

her türlü hijyenik tedbirlere müsaade edilmelidir. Ancak yeterli hijyenik<br />

koşullar sağlandıktan sonra da, sağlık problemleri çıkarsa, hayvansal<br />

ürünlerde kalıntı bırakmayan bitkisel ilaçlar gibi, alternatif ilaç kullanımına<br />

öncelik verilir. Acil durumlarda sentetik ilaç gerekirse, toksikoloji<br />

listesi dikkate alınarak kullanılır. Ancak, ürünün ekolojik olarak<br />

değerlendirilebilmesi için, kullanılan ilacın kalıntılarının vücuttan atılması ve<br />

bunun için de son ilaç dozu alımından itibaren belli bir süre geçmesi beklenir.<br />

225


Bu süre, konvansiyonel üretim de yasa ile belirtilenin en az iki katıdır ve<br />

herhangi bir süre belirtilmemiş ise en az 48 saat olmalıdır. Aşı uygulamaları<br />

ve parazit tedavisi dışında, bir yıl içerisinde hayvanlara üçten fazla (veya<br />

üretken yaşam süreçlerinin bir yıldan az olması halinde birden fazla), sentetik<br />

ilâçların kullanılması halinde söz konusu hayvanlar veya bu hayvanlardan<br />

elde edilen ürünler, ekolojik ürün olarak satılamazlar. Bu hayvanlar, kontrol<br />

ve/veya sertifıkasyon kuruluşunun izni ve komitenin uygun görmesi şartıyla<br />

yeniden geçiş sürecine alınabilirler.<br />

Barınaklarda hijyenik tedbirler alınması yanında, hayvanların bakımıyla<br />

ilgili olanları strese sokarak bağışıklık sistemlerini zayıflatacak<br />

davranışlardan da kaçınmalıdır. Organik hayvan yetiştiriciliğinde, büyükbaş<br />

ve küçükbaş hayvanlarda kastrasyon, boynuz köreltme, kulak delme gibi<br />

hayvanın fiziki yapısına müdahaleler sadece kontrol kuruluşunun onayı ile<br />

yapılır. Bu müdahalelerde hayvanların acı çekmesi minimize edilmeli,<br />

gerekirse anestezik ilaçlardan yararlanılmalıdır. Bu hayvanlarda kuyruk<br />

kesme, tavuklarda ise gaga kesme uygulanmamalıdır. Hayvanların taşınması,<br />

hayvanlarda en az stresi oluşturacak ve en kısa zamanda gerçekleştirilecek<br />

şekilde yapılmalı ve nakil sırasında sakinleştirici kullanılmamalıdır. Organik<br />

üretim yapılacak hayvanlar ile konvansiyonel üretim yapılacak hayvanların<br />

kesimi mümkünse ayrı kesimhanelerde, mümkün değilse aynı kesimhanede<br />

farklı zamanlarda yapılmalıdır. Ayrıca, hayvanlara kesim esnasında stres<br />

yaratmayacak şekilde davranılmalı ve uygun kesim yöntemlerinden<br />

yararlanılmalıdır.<br />

Bitkisel üretimde olduğu gibi ve daha öncede belirtildiği gibi hayvansal<br />

<strong>organik</strong> üretimde de hayvanların genetik yapısı değiştirilemez ve bunlardan<br />

üretilmiş ürünler <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yöntemine uygun olmadığından, <strong>organik</strong><br />

hayvansal üretimde girdi olarak da kullanılamaz. Organik yetiştiricilikte gen<br />

teknolojisi ile hayvan ıslahına izin verilemez.<br />

Organik hayvan yetiştiriciliğinde, büyümeyi ve gelişmeyi artırıcı ve teşvik<br />

edici maddeler, üreme devrelerini değiştiren maddeler, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

ilkelerine uymadığı, hayvanların dengesini, sağlığını ve davranışlarını<br />

etkilediği için asla kullanılmamalıdır.<br />

Müteaddit defalar değinildiği gibi, <strong>organik</strong> hayvancılıkta suni tohumlama<br />

ancak kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşunun izniyle yapılabilir. Suni<br />

kızgınlık gerektiği durumlarda, steroid madde enjekte edilecekse, kontrol ve<br />

sertifıkasyon kuruluşundan mutlaka izin alınmalıdır.<br />

226


Organik hayvansal üretim yapılan işletmelerde veya çiftliklerde hayvanların<br />

bakımı için kuyruk kesme, koyunların kuyruklarına elastik bant yapıştırma,<br />

diş kesme, gaga kesme, kanatları yolma gibi yöntemler uygulanmaz. Fakat<br />

iğdiş etme ve boynuz köreltme hayvana zarar vermemek şartı ve kontrol<br />

ve/veya sertifıkasyon kuruluşunun onayı ile yapılabilir. Bu uygulamalar en<br />

müsait yaşta ve en deneyimli personel tarafından yapılmalı ve hayvana acı<br />

çektirilmemesine dikkat edilmelidir.<br />

Tedaviye alman hayvan türüne kimyasal bileşimli ilaç uygulamaları yerine,<br />

tedavi edici etkisinin bulunması ve tedavi koşullarına uygun olması kaydıyla<br />

bitki alıntıları ve bitki özleri gibi bitkisel ilaçlar, bitki, hayvan veya mineral<br />

kaynaklı maddeler gibi doğal yapılı ürünler, eser madde ve ürünleri<br />

kullanılmalıdır.<br />

Bütün bu önleyici tedbirlere rağmen, bahsedilen maddelerin kullanımının<br />

hastalıkla veya yaralanmayla mücadele de yetersiz kalması veya yetersiz<br />

kalmasının muhtemel olduğu durumlarda, hayvanın acı çekmemesi için,<br />

tedavide veteriner sorumluluğunda kimyasal bileşimli ilaçların<br />

kullanılabileceği, daha önce de söylenmiştir.<br />

Hastalık etmenlerinin hayvanlara geçiş riskini en aza indirmek veya önlemek<br />

için uygun ilaçlar tatbik edilebilir. Bir hayvana normal koşullarda verilen<br />

veteriner ilaçlarının son uygulandığı tarih ile bu hayvanlardan <strong>organik</strong> ürün<br />

elde edilme tarihi arasındaki süre ilacın tanımlanmış kesilme süresinin iki<br />

katı veya kesilme süresi belirtilmediği hallerde en az 48 saat olacaktır.<br />

Bir hayvana veya hayvan grubuna aşı uygulamaları, parazit tedavisi, bir yıl<br />

içerisinde ikiden fazla veya azami üç kez kimyasal bileşimli veteriner<br />

ilâçlarının veya antibiyotiklerin uygulanması halinde, söz konusu hayvanlar<br />

veya bu hayvanlardan elde edilen ürünler Organik Tarım Yönetmeliğine<br />

uygun olarak üretilmiş ürün sıfatıyla satılamazlar ve kontrol ve/veya<br />

sertifikasyon kuruluşunun izni ve Komitenin mutabakatı şartıyla bu<br />

hayvanlar ve ürünleri ancak geçiş sürecine alınabilirler.<br />

Kasaplık hayvanlarda kesimden önceki 2 ay, süt ve süt ürünleri alınacak Ve<br />

yapılacak hayvanlara süt alımından 7 gün ve yumurta verecek olanlara<br />

yumurta alımından en az 5 gün önce sentetik ilaç verilmiş ise, bu ürünler<br />

<strong>organik</strong> ürün olarak satılamaz. Kanatlılarda yumurtlamayı ve yumurta<br />

sarısını artırıcı ya da kalite düzenleyici sentetik maddeler ile doğal olmayan<br />

yöntemler asla kullanılamaz.<br />

227


Organik hayvan yetiştiriciliği ve hayvansal üretim yapan işletmeler,<br />

hayvanların girişi ve çıkışı ile, tüm tedavi uygulamaları ile ilgili güncel,<br />

detaylı ve düzenli kayıtlar tutarak hayvanlara kimlik vermek<br />

durumundadırlar. Organik <strong>tarım</strong> işletmesinde yapılan her işin kayıt altına<br />

alınması yönetmeliğin amir hükmüdür.<br />

Hayvanların nakilleri stressiz ve kısa zamanda gerçekleştirilecek şekilde<br />

yapılmalıdır. Yükleme ve boşaltma işlemleri dikkatlice yapılmalı ve<br />

hayvanları zorlamak amacıyla herhangi bir elektriksel aygıt<br />

kullanılmamalıdır. Nakliye öncesi ve esnasında herhangi bir yatıştırıcı ilaç<br />

kullanılmamalıdır.<br />

Organik olarak yetiştirilmiş besi hayvanlarına, yani kasaplık hayvanlara,<br />

kesim esnasında strese girmelerini önlemek için munis, mutedil ve dikkatli<br />

davranılmalı, uygun kesim yöntemleri uygulanmalıdır. Mümkün olan<br />

durumlarda ayrı kesimhaneler kullanılmalı, mümkün olmayan durumlarda<br />

ise, <strong>organik</strong> hayvanların kesimi, konvansiyonel olarak beslenmiş hayvanların<br />

kesiminden ve kesimhane iyice temizlendikten sonra yapılmalıdır. Kesim<br />

işlemi aynı kesimhanede, aynı anda yapılmamalıdır. Kesim yapılacak<br />

hayvanların belli bir yaşa gelmiş olması lazımdır. Bu durum özellikle kümes<br />

hayvanları için daha da önemlidir. Bu bakımdan bazı kümes hayvanlarının<br />

kesim için asgari yaşı verilmiştir (Tablo 13).<br />

Organik hayvancılıkta, hayvanlara bütün doğal davranışlarını gösterebileceği<br />

barınak, sağlık ve iyi bir bakım imkanı verilse de, bir diğer söyleyişle hayvan<br />

refahı ile ilgili <strong>organik</strong> yetiştirme şartları temin edilse de, <strong>organik</strong> olarak<br />

beslenme imkanları temin edilip <strong>organik</strong> yem verilmedikçe, sağlıklarının<br />

korunması, devam ettirilmesi ve onlardan sağlıklı <strong>organik</strong> ürünler alınması<br />

mümkün değildir. Nitekim sadece <strong>organik</strong> hayvancılıkta değil, geleneksel<br />

hayvan yetiştiriciliğinde de en önemli sağlık sorunlarının hayvan beslemede<br />

yapılan hatalardan kaynaklandığı görülmektedir. Hayvan beslemede<br />

hayvanların meralarda otlaması, kaba yem ihtiyaçlarının karşılanması ve<br />

kesif yem rasyonlarını oluşturan yemlerin kalitesi, enerji değeri, miktarı ve<br />

veriliş şekilleri ile kullanılan katkı maddeleri başta hayvan sağlığı olmak<br />

üzere, gelişimi ve değişimini önemli ölçüde etkilemektedir.<br />

228


Tablo 13. Kümes Hayvanlarının (Kanatlı) Kesimi îçin Asgari Yaş Sınırlan<br />

Tavuklar<br />

Et horozları<br />

Pekin ördeği<br />

Dişi muscovy ördeği<br />

Erkek muscovy ördeği<br />

Yaban ördeği<br />

Afrika tavuğu<br />

Hindi ve kaz<br />

81 günlük<br />

150 günlük<br />

49 günlük<br />

70 günlük<br />

84 günlük<br />

92 günlük<br />

94 günlük<br />

140 günlük<br />

Yem Temini Ve Beslenme<br />

Organik hayvancılıkta kullanılacak yemin, <strong>organik</strong> bitkisel üretimle<br />

sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle hayvancılık işletmesinde <strong>organik</strong> yem<br />

bitkilerinin de üretilmesi uygundur. Aksi halde dışarıdan yem temini her<br />

zaman mümkün olmayacağı gibi ekonomik de olmaz. Hayvanların sağlıklı<br />

olması, yemin çeşitliliği, yeterliliği ve kalitesi ile ilgilidir. Organik<br />

hayvancılık işletmelerinin bitkisel <strong>organik</strong> işletmelerle bütünleşmesinden ve<br />

bunun yararlarından daha önce uzun uzun bahsedilmiştir.<br />

Çiftlikte bulunan hayvanlardan et, süt, yumurta üretiliyorsa, hayvanların<br />

dengeli ve yeterli beslenmeleri zorunludur, aksi halde üretimde önemli<br />

düşüşler görülebilir. Eğer yeterli ve dengeli beslenme yapılamıyorsa, hayvan<br />

sayısı azaltılmalıdır. Örneğin, süt inekleri için sürekli taze ota ve proteinli<br />

yemlere ihtiyaç vardır. Dengeli beslenen hayvanlar, sağlıklı ve üretken olur.<br />

Uygun beslenen hayvanların canlılığı, gürbüzlüğü, tüy ve derilerinin<br />

parlaklığı dikkati çeker. Geviş getiren hayvanların sindirim sistemlerinin<br />

özelliği nedeniyle, ot ve yaprakla beslenmeleri önemlidir. Baklagil yem<br />

bitkileri yüksek oranda protein ihtiva ettiğinden hayvancılıkta fazlaca<br />

yararlanılır. Bunların tarlada üretilmesi ile toprağa önemli miktarda azot<br />

sağlanır ve bitki gelişmesi artar. Mineral madde olarak hayvanlara doğal<br />

tuzlar verilir. Organik hayvancılıkta sentetik yemlerin verilmesi men<br />

edilmiştir.<br />

Meralar<br />

Hem Türkiye'de ve hem de bütün dünya'da ve özellikle de Avustralya,<br />

Kanada, Arjantin, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği Ülkeleri ve<br />

Bağımsız Devletler Topluluğu gibi hayvancılığın ileri olduğu ülkelerde gerek<br />

229


konvansiyonel ve gerekse <strong>organik</strong> hayvancılık bakımından meraların çok<br />

özel bir önemi vardır. Aslında meralar ve çayırlar herhangi bir ülkenin en<br />

değerli tabii kaynaklarıdır. Bugün dünya yüzünde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a ayrılmış en<br />

geniş alanlar, <strong>organik</strong> hayvancılık yapılan Avustralya, Arjantin, Kanada ve<br />

benzeri ülkelerdedir. Bu geniş <strong>organik</strong> alanlar mer'alardır.<br />

Türkiye'de genelde meraların durumuna bakacak olursak, pek de iyimser<br />

olmak mümkün değildir. Özellikle Cumhuriyet döneminde yakın bir zamana<br />

kadar meralarla ilgili hukuki bir düzenleme yapılamamış ve meraların<br />

tespit, tahdit ve ıslah işlemleri büyük ölçüde ihmal edilmiştir. 1950 yılından<br />

sonraki dönemde <strong>tarım</strong>da güç kaynağı olarak her geçen gün daha etkili olarak<br />

makine-motor (traktör) kullanılmış, diğer araç ve gereçlerin traktörle birlikte<br />

kullanılışı, meraların işlenmesine ve tarla arazisine dönüşmesine sebep<br />

olmuştur. Cumhuriyetle beraber, daha sonra 1940-1950 arasında çiftçiyi<br />

topraklandırma kanunu ile birlikte meralar azalmaya başlamış ve 1960'lı<br />

yıllarda 45 milyon hektar olan mera arazisi bugün 15-20 milyon hektara<br />

kadar düşmüştür. Sadece meralar alan olarak azalmamış, büyük ölçüde<br />

çeşitliliği ve verimliliği de kaybolarak bozulmuştur. Bilhassa 1960'lardan<br />

sonra sürekli bir şekilde ve ısrarla meralarla ilgili bir mevzuatın ortaya konulması<br />

için uğraşılmış ve ancak rahmetli Tarım ve Köyişleri Bakanlarından<br />

Mustafa Taşar'm üstün gayretleri ile 1997 yılında Türkiye Büyük Millet<br />

Meclisi'nden bir mera yasası çıkarılabilmiştir. Bu yasadan sonra<br />

Türkiye'deki meralar ve çayırlık alanlar önce tesbit edilmiş, sonra ıslah edilecek<br />

yerler tahdit edilmiş ve bu konu ile ilgili olarak Tarım ve Köyişleri<br />

Bakanlığı illerde ve ilçelerde mera komisyonları oluşturulmuş ve bozulan<br />

meraların ıslahı yapılmaya çalışılmaktadır. Buna rağmen ülkedeki meralarda<br />

bazı iyileştirmeler olmakla beraber, daha çok mesafe ve alınacak yol vardır.<br />

Türkiye meralarından elde edilen kaba yem halen elde bulunan hayvan<br />

popülasyonunun ihtiyacına kafi gelmemektedir. Meraların aşırı otlatılmasına<br />

bir türlü kabili tatbik bir sınırlama getirilememiştir.<br />

Hiç şüphesiz ki gerek konvansiyonel hayvancılıkta ve gerekse <strong>organik</strong><br />

hayvansal üretimde, eğer meralar vasıflı ise, hayvanların meralarda<br />

otlatılması ve beslenmesi daha ekonomiktir. İşçilik giderleri azdır. Elbette ki<br />

meralar <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kurallarına göre yönetilmelidir. Hayvan sayısına bağlı<br />

olarak otlaklarda ve meralarda otlatma sınırlandırılabilir. Mevsim olarak<br />

erken otlatma ve birim mera alanında taşıma kapasitesinin üzerinde hayvan<br />

otlatma toprağın fiziksel özelliklerini bozar, toprak erozyonu meydana gelir.<br />

Aynı şekilde hayvanların erken ve yoğun olarak meralara salınması ile<br />

biyolojik çeşitlilik önemli ölçüde etkilenir. Erken bahar döneminde,<br />

hayvanların, kökleri ile çıkararak yedikleri bitkiler artık bir daha gelişemez,<br />

230


hayvanların ağırlıkları ile toprak sıkışır, yağmur suları toprak yüzeyinden<br />

içeri giremez, yüzeyden akışa geçer ve toprak aşınarak taşınır. Bu nedenle,<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da otlak ve mera yönetimi hem hayvancılık bakımından ve hem<br />

de ekolojik dengenin korunması bakımından önem taşır. Ekolojik ve<br />

ekonomik bakımdan sorunlarla karşılaşılmaması için, ilkbaharın erken<br />

döneminde otlatmadan vazgeçilmeli, otların gelişmesi ve köklerinin<br />

güçlenmesi, ayrılarak dönüşümlü (münavebeli) olarak otlatılmalıdır. Her<br />

parselde otlatılacak hayvan sayısı ve otlatma süresi meranın özelliklerine<br />

göre belirlenmelidir. Bu şekilde hayvanların uzun yol kat etmeleri de<br />

önlenmiş olacağından, et ve süt verimleri de artar. Başıboş ve kontrolsüz<br />

otlatmada et ve süt veriminin önemli ölçüde azaldığı bilinmektedir. Ayrıca,<br />

hayvan dışkısı da belirli alanlarda yoğunlaştığı için mera toprağının<br />

gübrelenmesi ile bitkilerde gelişme görülür, toprak <strong>organik</strong> maddesi artar ve<br />

erozyon azalır. Erozyonun azalması ile önemli bir su kirliliği sorunu da<br />

ortadan kalkar. Çünkü taşman toprak parçacıkları ve bu parçacıklara bağlı<br />

hayvan dışkısı su kaynaklarının kirlenmesine neden olur. Hayvanların otlak<br />

ve meralarda beslenmesi, iklim özelliklerine, bitkisel üretime, arazi varlığına,<br />

otlak ve meraların özelliklerine bağlı olarak değişir.<br />

Organik hayvancılık yapılacak yerlerde gerçekleştirilecek mera ıslahında,<br />

mümkün mertebe suni gübreleme yapılmamalı, ya da <strong>organik</strong> hayvancılık<br />

için mutlaka geçiş süresi beklenmelidir.<br />

Yemler<br />

Hayvancılıkta, hayvanları beslemek için, meraların oluşumundaki yem<br />

kaynakları kaba yemler ve kesif yemlerdir. Kaba yem kaynakları başta yem<br />

bitkileri olmak üzere, her türlü anızlar, sap ve saman, kavuz ve benzeri hasat<br />

artıklarıdır. Kesif yemler veya konsantre yemler ise; hemen hemen bütün<br />

buğdaygil ve baklagiler familyalarında bulunan serin veya sıcak iklim tahılı<br />

olarak yetiştirilen mahsullerin ya doğrudan doğruya kendi daneleri veya<br />

selektör artığı, elekaltı ve benzeri kısımları, yemeklik dane baklagiller içinde<br />

aynı materyaller zikredilebilir. Bunların yanında, yine buğdaygil ve baklagil<br />

yem bitkilerinin dane ve enerji veren kısımları kesif yem; ot, sap, saman ve<br />

artıkları (baklagil, buğdaygil veya diğer familyalar) kaba yemleri<br />

oluşturmaktadır. Her iki kategorideki yemleride <strong>organik</strong> hayvancılık<br />

bakımından ve daha yakından incelemekte yarar vardır.<br />

Organik hayvancılıkta, hayvan beslemede genç geviş getiren hayvanların<br />

beslenmesinde öncelikle anne sütü dikkate alınmaktadır. Doğumla birlikte<br />

buzağılar en az 3 ay, kuzu ve oğlaklar ise an az 1.5 - 2 ay, ana sütü ile<br />

231


eslenmeli ve diğer yemlere yavaş yavaş alıştırılmalıdır. Organik hayvan<br />

beslemede kaba ve keşif yemler; <strong>organik</strong>, özellikle bitkisel kaynaklı olmalı<br />

ve üreticiler bu yemleri mümkün olduğunca kendi işletmelerinden veya<br />

komşu işletmelerden sağlamalıdırlar.<br />

Kaba Yemler<br />

Hayvan beslemede kullanılan her türlü yemler ihtiva ettikleri<br />

(içerdikleri) besin maddelerinin yoğunluğuna ve çeşitliliğine göre değer<br />

kazanmaktadırlar. Birim ağırlıkta düşük oranda sindirilebilir besin maddesi<br />

içeren selüloz oranı (% 18-20) yüksek yemlere "Kaba Yemler" denmektedir.<br />

Gerek konvansiyonel hayvancılıkta ve gerekse <strong>organik</strong> hayvancılıkta<br />

hayvanlara doyumluk vermek, işkembeyi çalıştırmak ve geviş getirmek için<br />

gerekli olan kaba yemler ekonomik ve sağlıklı bir beslenmenin esasıdır. Bu<br />

yemler kalitelerine bağlı olmakla beraber, çoğunlukla hayvanların enerji,<br />

protein, vitamin ve mineral ihtiyaçlarının önemli bir kısmını da karşılarlar.<br />

Hayvanlara verilecek yem karışımları hazırlanırken temel olarak kaba<br />

yemler esas alınıp, kesif yemin bileşiminin kaba yemin özelliklerine göre<br />

belirlenmesi gerekir. Hayvana yeteri kadar kaba yem verilmezse, yemler<br />

sindirim kanalından hızlı geçer ve yeterince sindirilemez, hayvan bu<br />

sindirme işlemini yapabilmek için tahta, kumaş parçaları gibi şeyleri yiyerek<br />

işkembesini ve bağırsaklarını doldurmaya çalışır. Öte yandan saman gibi,<br />

dolgu maddesince zengin yemler fazla verilirse, hayvanların ihtiyacı olan<br />

protein, vitamin, mineral gibi besin maddesi eksiklikleri görülür. Yani<br />

hayvan işkembesini doldurmuş, ancak besin maddesi ihtiyacını<br />

karşılayamamış olur. Doğal ve yapay mer'a yemleri, yonca, fiğ, korunga,<br />

mısır hasılı, karışım halinde yetiştirilen yeşil yemler (fiğ, yulaf, arpa<br />

karışımları), her tür fabrikasyon yan ürünleri (pancar posası, bira posası vb.),<br />

kök ve yumru yemler (şeker ve hayvan pancarı, havuç, patates vb.), her tür<br />

meyve ve sebzeler (kavun, karpuz, elma, domates vb.), ekşitilmiş yemler<br />

(silo yemleri), kuru otlar (çayır kuru otu, yonca kuru otu vb.), harman<br />

kalıntıları (sap, saman, kavuz, kes vb.) kaba yem kaynağı olarak geviş getiren<br />

hayvanların rasyonlarmda kullanılmalıdır.<br />

Organik hayvancılıkta baklagil yeşil yemlerinin ayrı bir önemi vardır.<br />

Bunların en önemlileri yonca, üçgül, korunga ve fiğdir. Buğdaygil yeşil<br />

yemlerinden bazıları ise tahıl hasılları, mısır hasılı, yulaf hasılı, darı ve<br />

ayrıktır. Baklagil yeşil yemleri, buğdaygil yeşil yemlerine göre protein,<br />

kalsiyum ve A vitamini yönünden daha zengin, daha lezzetli ve birim<br />

alandan daha fazla ürün verirler.<br />

232


Kaba yemlerden olan çayır ve meralar en ucuz ve en bol yem<br />

kaynaklarmdandır. Kaba yem ihtiyacının büyük bir bölümü çayır ve<br />

meralardan karşılanabilmektedir. Birçok bitki bir arada bulunduğundan<br />

çayır-meralarm beslenme değerleri yüksektir. Sığırlar kaliteli bir mera da<br />

ortalama 7 saat otlayarak 70 kg mera otu tüketebilirler. İyi kaliteli bir<br />

meradan inek ve genç hayvanlar besin maddesi ihtiyaçlarını karşılayabilirler.<br />

Eğer mer'alar iyi kaliteli değilse, enerji ve mineral madde ilaveleri<br />

yapılmalıdır. Yüksek boylu bitkiler 20 cm, kısa boylu bitkiler 10 cm boya<br />

ulaşınca meralar kontrollü olarak otlatılmalıdır. Fakat bu mer'alarda asla<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yönetmeliğine aykırı herhangi bir işlem yapılmış olmamalıdır.<br />

Yonca, dünyada en fazla yetiştirilen yem bitkilerindendir. Birim alandan<br />

daha fazla verim alınır, protein, Ca, Mg, K ve vitaminler bakımından<br />

zengindir, lezzetlidir, sindirimi kolaydır. Yonca 1/10 çiçeklendiğinde<br />

biçilmelidir. Yonca lifli olduğu için diğer kaba yemlere oranla daha yüksek<br />

oranda ve daha hızlı sindirilir. İşkembedeki asitliği giderici etkisi yüksektir.<br />

Protein bakımından zengin olması nedeniyle kaba yem yonca kullanılmasıyla<br />

hayvanın protein ihtiyacının önemli bir kısmı karşılanmış olur. Yonca<br />

çoğunlukla kuru olarak kullanılmakla birlikte, taze olarak ta hayvanlara<br />

verilebilir. Taze yoncanın hayvanlara alıştırılarak ve soldurularak,<br />

mümkünse kuru ot, kurutulmuş şeker pancarı posası, kepek ve saman ile<br />

birlikte verilmesi tavsiye edilir. Çünkü körpe, özellikle de çiğ düşmüş yonca<br />

geviş getiren hayvanlarda gaz ve şişkinliğe sebep olur. Yeşil yoncanın sütün<br />

tadını olumsuz etkilememesi için sağımdan sonra verilmesi gerekir. Yeşil<br />

yonca süt ineklerine 40-50 kg/gün, keçi ve koyunlara 4-6 kg/gün olarak<br />

verilir. Kaliteli kuru yonca elde etmek için hasat zamanı, yaprak oranı,<br />

kurutma şekline dikkat edilmelidir.<br />

Korunga, yoncanın yaptığı gibi hayvanlarda şişkinliğe neden olmaz.<br />

Hayvanlara soldurulmadan verilebilir. İrat hayvanlarına yoncanın verildiği<br />

düzeyde verilebilir. Fiğ de yeşil ya da kurutularak hayvanlara verilebilir.<br />

Protein ve mineral halamından yonca kalitesine yakındır. İneklere fazla<br />

verildiği zaman sütün tadını bozabilir. Onun için ölçülü ve dikkatli<br />

verilmelidir.<br />

Buğdaygil ve baklagil yemleri yeşil olarak hayvanlara verilecekse bunların<br />

ekiminin karışık yapılması, hayvanın yemden yararlanması bakımından daha<br />

iyidir. Mesela yulaf ile fiğ karışık ekilebilir. Yeşil yulaf, nişasta ve su<br />

bakımından zengin olduğundan hayvanlar tarafından istekle ve iştahla<br />

tüketilirler.<br />

233


Süt, süt olum devresinde ya da yarı yarıya taneler sertleşince biçilen mısır<br />

hasılı, besi ve süt sığırlarına günde 25-30 kg, keçilere 5-6 kg, koyunlara 3-4<br />

kg verilebilir. Et ve süt sığırlarına fazla miktarda verilen mısır haslı ishale<br />

neden olabilir. O bakımdan çok dikkatli olunmalıdır.<br />

Pancar yaprakları toz ve topraktan arındırılıp temiz bir şekilde<br />

soldurulduktan sonca hayvanlara verilmelidir. Toprak ve tozla bulaşık pancar<br />

yaprakları ishal oluşturduğu gibi rumen iç duvarında da yaralar ve buna bağlı<br />

iç kanamalar oluşturabilir. Bacaklarda şişlik ve-gebelerde yavru atma<br />

oluşturabilir. Pancar yaprakları fazla miktarda verildiğinde hayvanlarda<br />

kalsiyumun değerlendirilmesini engellemekte, ishal, iştahsızlık ve sinirlilik<br />

hali görülmektedir. Bu yüzden yüksek verimli süt ineklerinde süt humması<br />

meydana gelmektedir. Pancar yaprakları daha çok besi sığırların da<br />

semirtmede kullanılır. Besi sığırlarına günde 30-40 kg verilebilir. Pancar<br />

yaprakları hayvana verilirken kalsiyumca desteklenmelidir. Bu amaçla 1 kg<br />

pancar yaprağı hayvana verilirken, ince öğütülmüş 100-150 gr kalsiyum<br />

karbonat katılabilir. Pancar hasadı esnasında kesilen pancar başları da<br />

hayvanlara yedirilebilir. Yalnız pancar başları hayvanların yiyebileceği<br />

şekilde kıyılmalıdır. Tüm yıl boyunca yeşil yem temin edilemeyeceğinden<br />

yeşil yemler ya kurutularak ya da silolanarak muhafaza edilmelidir.<br />

Silaj üretiminde birçok bitki kullanılabilirse de, mısır en çok kullanılan<br />

bitkidir. Bunların yanında tahıl hasılları, değişik buğdaygil ve baklagil otları,<br />

doğal çayır ve mera bitkileri ile bir çok tarla bitkileri ve sanayi bitkileri yan<br />

ürünlerinden de silaj yapılabilir.<br />

Silaj yapmak için mısır biçilirken toprak taş gibi parçaların karışmayacağı<br />

şekilde biçim yapılmalıdır. Soldurma yeteri kadar yapılmalı ve su oranı %70<br />

ten fazla olmamalıdır. Aksi takdirde silodan su sızıntısı olur. Silaj bitkileri<br />

ortalama 1-2 cm boyunda parçalanır. Taşıma ve doldurma işlemleri bozulma<br />

meydana gelmemesi için hiç zaman kaybetmeden gerçekleştirilmelidir. Süt<br />

ineklerine günlük maksimum 30/40 kg silaj yemi verilebilir. Besi sığırları ve<br />

danalara 15 kg/gün, koyunlara 3-4 kg/gün silaj yemi verilebilir. Silaj süt<br />

ineklerine sağımdan sonra yedirilmeli, aksi halde silaj m kokusu süte<br />

geçebilir. Buzağı ve genç sığırlara kaliteli olmak şartıyla 5. ve 6. haftadan<br />

itibaren silaj vermeye başlanabilir ve 5-6 aylarda günde 5 kg'a kadar silaj<br />

verilebilir. Koyunlara kaliteli olmak şartıyla günde 1-1.5 kg silaj, kuru otla<br />

birlikte karıştırılarak verilmelidir.<br />

Kök (şalgam, hayvan pancarı, şeker pancarı, havuç) ve kök ve yumrulu<br />

yemler (patates, yer elması, tapyoka) su bakımından zengin olması nedeniyle<br />

234


esi hayvanlarında fazla oranda kullanılmamalıdır. Fazla miktarda verilirse<br />

etin yumuşamasına neden olur. Bu yemler hayvana verilirken temiz<br />

olmalıdır. Hayvanlara aşırı miktarda hayvan pancarı ve şeker pancarı<br />

verilirse sindirim bozuklukları, hipokalsemi (kalsiyum eksikliği) hatta<br />

ölümler bile görülebilir. Şeker ihtiva eden pancar gibi yemler, belirli<br />

sınırlarda verilirse süt yağını artırır. Ancak fazlası süt yağı miktarını azaltır.<br />

Süt ineklerine aşırı miktarda verilirse sütün kokusunun değişmesine neden<br />

olur. Şeker pancarı, süt ineklerine 40 kg'a kadar verilebilir. Şeker pancarı<br />

hayvanlarda gaz oluşumuna ve bunun sonucunda şişkinliğe neden olabilir.<br />

Bu yüzden şeker pancarı hayvanlara verilirken kuru ot, yonca ve saman gibi<br />

yemlerde karıştırılarak verilmelidir.<br />

Patates, genelde mineral maddeler bakımından fakirdir, ancak potasyum<br />

minerali yüksektir. Olgunlaşmamış filiz veren patates, ışığa maruz kalarak<br />

rengi yeşilimsi olanlar ve sürgün veren patatesler hayvanlara kesinlikle<br />

verilmemelidir. Yoksa hayvanlarda zehirlenmeler (Solanin alkoloidinden<br />

ileri gelen) görülebilir. Patates aşırı verildiğinde hayvanda karın ağrısı,<br />

gebelerde yavru atımına sebep olabilmektedir. Hayvanlara patates verilirken<br />

kuru ot, küspe gibi yemlerle deseklenmelidir. Patates hayvanlara<br />

alıştırılarak, günde süt ineklerinde 10-20 kg, besi sığırlarına 20-25 kg, besi<br />

koyunlarına 3 kg verilebilir. Süt ineklerine fazla miktarda verilirse peynir ve<br />

tere yağ yapımında zorluk olur ve daha sulu tereyağı oluşumuna neden olur.<br />

Kavun ve karpuz hayvanlara verilmeden önce mutlaka küçük parçalar<br />

halinde doğranmalıdır. Kepekle karıştırılarak verilirse tüketim daha da<br />

kolaylaşır. Kabak hayvanlara verilirken kuru ot, tane yemler ve küspe gibi<br />

kuru yemlerle karıştırılarak verilmelidir. Sığır ve atlara bu şekilde günde 15<br />

kg'a kadar verilebilir.<br />

Ağaç dal ve yaprakları süt ineklerine günde 4 kg'dan fazla verilmemelidir.<br />

Fazlası süt verim ve kalitesini olumsuz yönde etkiler, gebe hayvanlara zarar<br />

verebilir ve kabızlığa neden olur. Saman, kavuz ve kabuk gibi yemler<br />

hayvana günlük verilen fakat sindirilmeyen, sadece işkembesinin dolmasına<br />

neden olan yemlerdir. Samanlar sığırlara günlük 2-7 kg, koyunlara 1-2 kg,<br />

atlara 3-4 kg kadar verilebilir. Gebe hayvanlara daha az verilmelidir.<br />

Kuru ot, sap ve saman gibi kaba yemlerinin depolanması için basit ve<br />

ekonomik, aynı zamanda yemin kolaylıkla alınması ve zarar görmesini<br />

önleyecek bir planlamanın yapılması gerekir. Kaba yem deposu, yüksek üstü<br />

beşik çatıyla örtülü ve etrafı açık, basit bir yapı tarzında düzenlenebilir. Kaba<br />

yem deposu yüksekliği 5 m alınabilir. Depo hacminin belirlenmesinde yonca<br />

235


kuru otunun balyalı halde birim hacim ağırlığı 6 ton/m3, buğday ve arpa sap<br />

ve samanı için 14 ton/m alınabilir.<br />

Başlangıçtan beri, <strong>organik</strong> hayvancılıkta hayvanlara yedirilmesi söz konusu<br />

olan bütün bu yemlerin tamamı <strong>organik</strong> olarak yetiştirilmiş olmalıdır.<br />

Organik hayvan yetiştiriciliğinde şayet <strong>organik</strong> olarak yetiştirilmiş yemler<br />

bulunmasa, kontrol ve sertifıkasyon kurumunun da görüşü alınarak konvansiyonel<br />

olarak yetiştirilmiş kaba yemler de yedirilebilir. Ta ki geleneksel<br />

kaba yem oranı % 60'ı geçmemelidir.<br />

Kesif Yemler<br />

Türkiye'de hayvancılığın en önemli handikaplarından, engellerinden biri<br />

yeterli kaba yem üretilememesidir. Değil sadece <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> için<br />

geleneksel <strong>tarım</strong>da, geleneksel hayvancılıkta bile kaba yem noksanı<br />

hayvancılığı ve hayvansal ürünlerin üretimini olumsuz yönde etkilemektedir.<br />

Özellikle et, süt ve bunların tüketimi giderek artmakta ve bu talep bir türlü<br />

karşılanamamakta ve hayvansal ürünlerin fiyatları da devamlı artmaktadır.<br />

Durum böyle olunca gerek konvansiyonel hayvancılık, gerekse <strong>organik</strong><br />

hayvancılık kesif yemlerle ve endüstri yemleri ile desteklenmek<br />

durumundadır.<br />

Konsantre yemler (yoğunluğu ve enerjisi yüksek yemler) enerji, protein ya da<br />

her ikisi bakımından da zengin olan, sindirilme ve yarayışlılık derecesi<br />

yüksek yemlerdir. Organik hayvancılıkta kullanılacak kesif yem<br />

kaynaklarının da mutlaka <strong>organik</strong> olması ve <strong>organik</strong> olarak yetiştirilmiş<br />

materyallerden elde edilmesi şarttır. Bu kurallar <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

yönetmeliğinde de zikredilmiştir.<br />

Bitkisel kaynaklı <strong>organik</strong> kesif yem kaynakları denildiğinde tahıllar, bunların<br />

ürünleri ve yan ürünleri; yağlık tohumlar, yağlı meyveler, bunların yan<br />

ürünleri, aynı zamanda bunların küspeleri ile her türlü baklagiller (gerek<br />

yemeklik dane baklagiller ve gerekse yemlik baklagiller) bunların ürünleri ve<br />

yan ürünleri, yumrulu kökler, toprak altında teşekkül eden kök-gövdeleri,<br />

kalınlaşmış ana kökler, rizomlar, yumrular, bunların ürünleri ve yan ürünleri,<br />

diğer tohumlar ve meyveler ile bunların ürünleri ve yan ürünleri akla<br />

gelmektedir. Süt sığırlarının konsantre yem karmalarında kullanılan başlıca<br />

tahıl taneleri mısır, arpa, buğday, yulaf ve çavdardır. Genellikle protein<br />

oranları % 8-12 arasında değişir. Kolay sindirilebilir karbonhidratlardan olan<br />

nişasta oranları yüksek olanlar asidozise sebep olurlar. Protein bakımından<br />

eksik olduklarından özellikle yüksek verimli ineklerin beslenmesinde protein<br />

236


akımından zengin yemlerle (baklagil taneleri veya küspeler) takviye<br />

edilmelidirler. Buğdaygil tanelerinin sığırlara kırılarak ve hatta daha iyisi<br />

ezme şeklinde verilmeleri uygun olur. Aksi takdirde büyük bir kısmı<br />

işkembede değerlendirilmeden dışkı ile atılır. Bu da bir nevi israf demektir.<br />

Mısır, enerji bakımından en zengin (3300 kcal/kg), selüloz bakımından en<br />

fakir (%2) tane yemdir. Sindirilme derecesi yüksektir. Doymamış yağ<br />

asitlerinden zengin olduğundan fazla verilirse hayvanlardan elde edilen<br />

tereyağını yumuşatır. Sorgum, kurak ve sıcak iklimlerde yetişebilir. Besin<br />

maddeleri miktarı ve besleyici değeri mısıra benzer. Bazı türlerin de,<br />

özellikle kavuzlu tohumlarında yüksek düzeyde tanen vardır. Sorgum, bu<br />

nedenle hayvanların çoğu tarafından sevilmez.<br />

Buğdayın enerji düzeyi mısıra yakındır. Sindirilme derecesi oldukça<br />

yüksektir. Yağ (%2'den az) ve selüloz (yaklaşık %2) miktarı düşüktür.<br />

Azotsuz öz maddenin çoğu nişastadan oluşur. Buğday, kalsiyum bakımından<br />

fakir, fosforca zengindir. Vitamin A ve D bakımından çok yetersizdir.<br />

Vitamin E yönünden yüksektir. Çok ince öğütülerek hayvanlara verilmesi<br />

hamurlaşmaya neden olur. Alıştırmadan fazla verilirse sindirim zorluğu,<br />

şişme, bazen ishal yapabilir. Karbonhidratlarda zengin olduğundan besi<br />

hayvanları için oldukça uygundur. Süt ineklerine verilecek karışımlara % 30<br />

buğday katılabilir.<br />

Arpa, besin değeri kavuz miktarına bağlıdır. Koyun ve keçiler dışındaki<br />

hayvanlara kabaca kırılarak verilmelidir. Sindirilme derecesi iyidir, ancak<br />

kavuzda bulunan selülozun sindirimi oldukça düşüktür. Lisin bakımından<br />

yetersiz olduğu için proteinin kalitesi düşüktür. Arpa fosfor açısından<br />

zengindir.<br />

Yulaf, tahıllar içinde en önemli yem maddesidir. Ortalama % 12 protein,<br />

% 11 selüloz içerir. Yağ oranı (% 5) fazladır ve doymamış yağ asitleri<br />

bakımından zengindir. Yağın yüksek olması yemin lezzetini artırır. Yulafın<br />

besleyici değeri kavuz miktarına göre değişir, yulaf ortalama % 20-30 kavuz<br />

içerir. Enerjisi düşüktür. Vitamin E miktarı diğer tahıllardakinin iki katıdır.<br />

Besi sığırları için yeterli enerji sağlamaz, yem karışımına tane yemlerin 1/3'ü<br />

kadar konursa hayvanlar tarafından iyi değerlendirilir. Kırılarak, ezilerek ya<br />

da kabaca kırılarak verilir. Selülozca zengin olduğu için tek başına<br />

verildiğinde sindirim sisteminde topaklaşmaya neden olmaz. Yulaf süt<br />

inekleri için uygun bir yemdir, süt yağını ve verimi olumlu etkiler, fazlası<br />

tereyağını yumuşatır ve tek başına yeterli besin maddesi sağlayamaz. Enerjisi<br />

düşük olduğu için beside karmaya katılan miktar % 25'den fazla<br />

237


olmamalıdır. Daha çok genç hayvanların ve damızlıkların beslenmesinde<br />

kullanılır.<br />

Yine tahıl kalıntılardan önemli bir kesif yem olan çavdar, lezzetli olmadığı<br />

için genelde iştahla tüketilmez. Büyümeyi önleyici maddeler (pentozanlar)<br />

ile çavdar mahmuzunda ergotamin alkaloidi bulunduğu için fazla<br />

verildiğinde hayvanlarda performansı düşürebilir, sindirim bozuklukları<br />

görülebilir, gebe hayvanlarda abort (yavru atma) olabilir. Onun için çavdarın<br />

tek başına değil mısır, yulaf veya arpa ile karıştırılarak verilmesi uygundur.<br />

Besi rasyonlarında çavdar oranı hiçbir zaman kesif yemin % 20'sini<br />

aşmamalıdır. Süt ineklerine daha fazla verilebilir (% 40), fazlası tereyağını<br />

sertleştirir.<br />

Önemli bir buğday çavdar melezi olan Tritikale'nin enerji değeri yüksektir<br />

(2800-3200 kcal/kg). Protein düzeyi yaklaşık % 15 olup, kalitesi buğdaydan<br />

daha iyidir. Ürün verimi buğdayın 2/3 ile 3/4'ü kadardır. Görüldüğü gibi<br />

dane verimi düşüktür.<br />

Baklagillere gelince; baklagil tane yemleri (fiğ, bakla, mürdümük vb.),<br />

protein (% 20-40) ve yağ (% 1-20) bakımından zengindirler. Ham selüloz<br />

miktarı kavuzlu buğdaygillerinkinden düşük, kavuzu alınmış olanlardan daha<br />

yüksektir (% 5-15), kalsiyum miktarı da buğdaygillerinkinden yüksektir,<br />

içerdikleri acı maddelerden dolayı, istekle tüketilmezler. Kabızlığa sebep<br />

oldukları için lakzatif etkili yemlerle birlikte verilmesi uygundur.<br />

Fiğ, protein bakımından zengin (% 29), selüloz bakımından fakirdir. Fazla<br />

verilirse kabızlığa, sütün lezzetinde bozulmaya neden olabilir. Süt ineklerine<br />

günde 1.5-2 kg'a kadar kırılarak verilir. Değirmencilik yan ürünlerinden<br />

kalın ve ince buğday kepeği, razmol çavdar kepeği, pirinç kepeği yem olarak<br />

kullanılmaktadır. Bir ton buğdaydan 150-160 kg kadar kepek çıkmaktadır.<br />

Buğday kepeği ortalama % 14 protein içerir. Kepek, lisin bakımından buğday<br />

ve mısıra göre daha zengindir, bu nedenle biyolojik değeri de bu tane<br />

yemlerden daha iyidir. B grubu vitaminleri ve mineral madde içeriği iyi<br />

durumdadır. Fosfor bakımından oldukça zengindir (% 1.29). Kalsiyum<br />

düşüktür. Hayvan beslemede kepeğin kullanımını sınırlayan en önemli<br />

faktör selüloz içeriğidir (% 12-17). Bundan dolayı enerji değeri düşüktür,<br />

yaklaşık 1300 kcal/kg'dır. Süt verimini olumlu etkilediği halde fazlası<br />

tereyağında yumuşamaya neden olur. Kepek hayvan beslemede; yoğun<br />

yemlerin hafifletilmesinde, lezzetsiz yemlerin lezzetlerinin artırılmasında,<br />

sindirimin kolaylaştırılmasmda, fosfor kaynağı olarak ve lakzatif etkisinden<br />

dolayı kabızlık yapıcı yemlerin etkisini azaltmak için yararlı bir yemdir.<br />

238


Enerji düzeyi düşük olduğu, için besinin ilk dönemlerinde sığır karma<br />

yemlerine % 20, kuzu besi yemlerine % 10-15 oranında katılır. Besinin son<br />

döneminde rasyondan çıkarılması ya da azaltılması yararlı olmaktadır. Süt<br />

ineklerinde yem karmasına %30 katılabilir.<br />

Yağlı tohumların, yağı alındıktan sonra, geriye kalan proteince zengin ürüne<br />

küspe denir. Küspeler iyi bir protein kaynağıdır. Kalsiyum bakımından fakir,<br />

fosfor, potasyum, magnezyum minerali bakımından ise zengindir.<br />

Pamuk tohumu küspesi; protein içeriği kabuk miktarına ve elde ediliş<br />

metoduna göre oldukça değişkendir (% 25-40). Kalsiyumu düşük, fakat<br />

fosfor içeriği yüksektir, pres küspe süt ineklerine günde 1 kg verilir, fazlası<br />

tereyağını sertleştirir, lezzeti bozulabilir, ekstraksiyon küspe günde 3-4 kg<br />

verebilir. Beside günde hayvan başına 4/5 kg verebilir, ancak ideali 1-2<br />

kg'dır. Fazlası et yağını sertleştirir. İçerdiği gossipol (alkoloid) dolayısıyla<br />

fazlası zararlı olabilir (süt verimi ve kalitesi düşebilir, gebe hayvanlarda<br />

yavru atmalar, damızlık erkeklerde kısırlık görülebilir). Pamuk küspesi<br />

kullanımında dikkatli olunmalıdır.<br />

Soya küspesi protein değeri açısından en kıymetli bitkisel proteinlerdendir.<br />

Protein oranı kabuk durumuna göre % 40-50 arasındadır. Selüloz miktarı<br />

diğer küspelere göre oldukça düşüktür (% 5-7). Soya küspesi iyi bir protein<br />

kaynağı olması nedeniyle genellikle genç hayvanların ve kanatlıların<br />

beslenmesinde kullanılmaktadır. Eğer vermek gerekiyorsa süt ineklerine<br />

günde 2-2.5 kg, besi sığırlarına 2-3 kg, kuzu ve toklulara 300-500 g küspe<br />

verilebilir.<br />

Ayçiçeği küspesinin kalitesi içerdiği kabuk miktarına bağlıdır. Protein % 20-<br />

40 arasında değişir. Süt karma yemlerine % 25, ya da günlük 2 kg<br />

karıştırılarak verilebilir, fazlası tereyağını sertleştirir.<br />

Açıkça ifade edilmesi gerekir, ki, <strong>organik</strong> hayvancılıkta, özellikle <strong>organik</strong><br />

kesif yem temininde çok önemli güçlüklerle karşılaşılabilir. Bunun için<br />

daima uyanık, önceden tedbirli ve hazırlıklı olunmalıdır. Bilhassa GDO'lu<br />

ürünlerin ürünleri, bunların yan ürünleri hayvanlara asla verilmemelidir.<br />

Hayvansal <strong>organik</strong> yetiştiricilikte, hayvan besleme materyali olarak<br />

hayvansal kaynaklı <strong>organik</strong> yemler de verilebilir. Bunların başında süt ve süt<br />

ürünlerinin atıkları ve yan ürünleri gelmektedir. Örnek vermek gerekirse,<br />

ham süt, süt tozu, kaymaksız süt, kaymaksız süt tozu, ayran, ayran tozu,<br />

peynir altı suyu ve tozu ile kazein ve laktoz tozu, ifade edilebilir. Bunlardan<br />

239


ayrı olarak; balık, diğer deniz ürünleri, bunların ürünleri ve yan ürünleri olan<br />

rafine edilmemiş balık yağı, enzimler yoluyla elde edilen yumuşakçalar ve<br />

balık unu söylenebilir. İyot bakımından zengin deniz yosunları kurutulup toz<br />

haline getirilerek rasyonlara katılabilir.<br />

Mineral kaynaklı yem maddelerinden olan, rafine edilmemiş deniz tuzu, kaba<br />

kaya tuzu, sodyum sülfat, sodyum karbonat, sodyum bikarbonat ve sodyum<br />

klorür ile deniz ve su hayvanlarının kabuk ve kemikleri öğütülerek elde<br />

edilmiş tozları, kalsiyum karbonat, kalsiyum laktat ve kalsiyum glukonat ile<br />

fosfor kaynağı olan kemiğin dikalsiyum fosfat çökeleği, floru alınmış<br />

dikalsiyum fosfat ve floru alınmış monokalsiyum fosfat ile susuz<br />

magnezyum oksit, magnezyum sülfat, magnezyum klorür ve magnezyum<br />

karbonat gibi magnezyum tuzları ile bir kükürt bileşiği olan sodyum sülfat<br />

da, <strong>organik</strong> hayvancılıkta beslenme maddesi olarak kullanılabilir.<br />

Bütün bunlardan başka gerek konvansiyonel gerekse <strong>organik</strong> hayvancılıkta<br />

hayvan beslemede kullanılabilecek yem katkı maddeleri de bulunmaktadır.<br />

Bunların önemli bir kısmı iz element şeklindeki minerallerdir. Eser (çok az)<br />

miktarda yemlere (rasyonlara) katıldıklarında hayvanlara pozitif yönde<br />

etkileri olmaktadır.<br />

Bilinen ve en fazla yem katkı maddesi olarak kullanılan iz elementlerdir;<br />

• Demir (demir (E) karbonat, demir (E) sülfat-monohidrat, demir (III) oksit),<br />

• İyot (susuz kalsiyum iyodür, kalsiyum iyodür-hekzahidrat, potasyum<br />

iyodür),<br />

• Kobalt (kobalt (E) sülfat monohidrat ve/veya heptahidrat, bazik kobalt (II)<br />

karbonat-monohidrat),<br />

• Bakır (balar (II) oksit, bazik balar (E) karbonat-monohidrat, balar (E)<br />

1<br />

sülfat-pentahidrat),<br />

• Mangan (mangan (E) karbonat, mangan oksit ve manganik oksit, mangan<br />

(E) sülfat-mono ve/veya tetrahidrat),<br />

• Çinko (çinko karbonat, çinko oksit, çinko sülfat-mono ve-veya<br />

heptahidrat),<br />

• Molibden (amonyum molibdat, sodyum molibdat),<br />

• Selenyum (sodyum selenat, sodyum selenit),<br />

• Natrolit-fonolit (aleminyum silikatın doğal karışımı, alkali toprak, alkali<br />

alüminyum dirosilikat, natrolit (% 43-46,5 ve felspat formülü ve yemdeki<br />

oram en fazla 25 000 mg/kg),<br />

• Volkanik kökenli klinoptilolit (en aza % 85 klinoptilolit ve en fazla % 15<br />

felspat, mika ve kil içeren, kuvars ve fiber içermeyen volkanik orijinli<br />

240


sulu kalsiyum alüminosilikat formülü yemdeki oram en fazla .10 000<br />

mg/kg)'dir.<br />

Ayrıca <strong>organik</strong> hayvancılıkta yemlerle birlikte hayvanlara verilmesinde yarar<br />

olabilecek vitaminler, provitaminler ve kimyasal açıdan tanımlanmış benzer<br />

etkisi bulunan maddeler, enzimler, mikroorganizmalar, koruyucular,<br />

birleştiriciler, katılaşmayı önleyici müstahzarlar, katılaştırıcılar ve bir takım<br />

işlemlere yardımcı olacak (özellikle silaj işlemi) elementler de<br />

bulunmaktadır. Bütün bu maddeler kullanılırken, <strong>organik</strong> üretimde çiftçiye<br />

yardımcı olacak olan kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu ile istişare etmek<br />

şarttır.<br />

Benzer etkisi olan maddelere örnekler:<br />

• 70/524/EEC'nolu talimatla uygun görülen vitaminler,<br />

• Yem maddelerinde doğal olarak ortaya çıkan ham maddelerden elde<br />

edilenler,<br />

• Tek mideli hayvanlar için doğal vitaminlere eşdeğer sentetik vitaminler.<br />

Enzimler:<br />

• 70/524/EEC'nolu talimatla uygun görülen enzimler,<br />

Birleştiriciler:<br />

• E 551 b koloidal silis,<br />

• E 551 c kieselgur,<br />

• E 553 sepiolit,<br />

• E 558 betonit,<br />

•E 559 saf kil,<br />

• E 561 vermikulit,<br />

• E 599 perlit.<br />

Silaj yapmada kullanılan yardımcı maddeler; deniz tuzu, kaba kaya tuzu, bazı<br />

enzimler, maya, peynir altı suyu, şeker, şeker pancarı posası, tahıl unu,<br />

melas; laktik, asetik, formik ve propiyonik bakterilerdir. Bunların<br />

kullanılmasına hava şartlarının etkisi vardır. Uygun olmayan hava şartları söz<br />

konusu ise, kontrol ve sertifıkasyon kuruluşunun görüşü ve müsaadesi<br />

alınarak silaj üretiminde laktik, asetik, propiyonik ve formik asit de<br />

kullanılabilir.<br />

241


Organik Hayvansal Ürünlerin Pazarlanması<br />

İster <strong>organik</strong> bitkisel, ister <strong>organik</strong> hayvansal ve isterse <strong>organik</strong> su ürünleri<br />

gibi gıda ve beslenme maddeleri üretimleri olsun, ya da giyim ve mefruşat,<br />

hatta barınma gibi mekanla ilgili üretimler olsun, mümkün olduğunca, ya<br />

özel ihtisas dükkanlarında (pazar, fuar, tehşir mağazaları), yada büyük<br />

alışveriş merkezlerinde ayrı reyonlarda (bölümlerde) pazarlanmaktadır, daha<br />

doğrusu öyle yapılmalıdır.<br />

Organik olarak üretilmiş hayvansal ürünlerin piyasaya arz edildikleri ve<br />

pazarlandıkları yerde, yani tüketiciye satıldıkları yerde, tercih edileni<br />

ambalajlı, üzerinde etiketi, markası ve işareti (logosu) olan bir şekilde<br />

verilmesi söz konusudur. Ayrıca tüketici talep ettiği takdirde hem yetiştirme<br />

esnasındaki her safhada, hem de değerlendirme esnasındaki her safhada<br />

yapılan kontrollerin belgesi ona gösterilebilmelidir. Ayrıca bütün bunların<br />

sonucunda alınmış olan <strong>organik</strong> üretim sertifikası da satıcıların elinde<br />

bulunmalıdır. Organik ürün piyasa ve pazarları ancak bu şartlarda gelişebilir<br />

ve genişleyebilirler. Özellikle fazla kazanma duygusuyla ihtikâr yapmaktan<br />

sakınmalı ve tüketicilerin kuşkularının ortadan kaldırılmasına yardımcı<br />

olunmalıdır. Bu hayvansal ürünler için daha da önemlidir. Tüketici hayvansal<br />

<strong>organik</strong> ürün alırken her türlü şüpheden vareste (uzak) olmalıdır. Özellikle<br />

aldatılmışlık duygusuna kapılmış bir tüketiciye malın tekrar pazarlanması<br />

son derece zordur. Organik <strong>tarım</strong>ın emekleme ve başlangıç safhasında böyle<br />

durumlarla karşılaşması söz konusu olmamalıdır.<br />

Organik hayvansal ürünlerin bir yerden başka bir yere taşınması ve<br />

nakledilmesi, <strong>organik</strong> hayvansal ürünlerin soğuk zincire dâhil edilmesi<br />

sonderece önemlidir. Aslında bitkisel <strong>organik</strong> ürünler için de bu durum<br />

dikkatle üzerinde durulacak bir konudur. Fakat gerek hayvansal <strong>organik</strong>,<br />

hayvansal ürünler, gerekse <strong>organik</strong> su ürünlerinin nakliyesi, bir yerden başka<br />

yerlere götürülmesi çok daha fazla özen ve hassasiyet isteyen bir iştir. Bunun<br />

için geliştirilmiş standartlar, kurallar ve yöntemler söz konusudur. Bu<br />

standartlara uyulması şarttır. Aksi takdirde hem ürünün değeri düşecek, hem<br />

de kalitesi bozulacaktır.<br />

Bitkisel <strong>organik</strong> ürünlerin perakende olarak tarla ve bahçe başında veya<br />

doğrudan doğruya işletmede pazarlanması da yapılabilir. Bu sırada da<br />

fevkalade duyarlı davranılmalıdır. Aynı durum hepsi için söz konusu olmasa<br />

bile, bazı hayvansal ürünler (balık, yumurta ve benzeri) için de söz konusu<br />

olabilir. Böyle durumlarda bile küçük de olsa düzenli ve disiplinli bir satış<br />

yeri veya büfesinin olması tüketicinin satıcı (üretici)'ya olan güvenini artırır.<br />

242


Hayvansal <strong>organik</strong> ürünlerin verilen sipariş üzerine de satışı söz konusu<br />

olabilir. Hele böyle durumlarda daima birinci planda tüketicinin güveni göz<br />

önünde bulundurulmalıdır. Bütün <strong>organik</strong> ürünlerin, gayet tabii ki bu arada<br />

hayvansal <strong>organik</strong> ürünlerin de tanıtımının (reklam) yapılması uygundur ve<br />

gereklidir. Ancak bu tanıtım propaganda ve reklamdan daha çok<br />

bilgilendirilmeye dayalı olmalı ve mutlaka gerçekleri yansıtmalıdır. Aksi<br />

halde zaten parasını harcarken kılı kırk yaran tüketicilere ilerisi için caydırıcı<br />

olunabilir. Bu da sektörün gelişmesine ve genişlemesine olumsuz etki<br />

yapacaktır.<br />

Organik ürün pazarlarının çok dikkatli bir şekilde denetlenmesi, bu ürünlerin<br />

alıcılarına daima güven verecektir. Organik ürün üretici ve satıcıları haksız<br />

rekabetten kaçınmalıdır. Eğer rekabet yapılacaksa, rekabetin koşullarına<br />

uygun hareket edilmelidir. Organik üreticilerin örgütlenmesi ayrıca<br />

önemlidir, eğer böyle bir teşkilatlanma olabilmişse, bu ürünlerin pazara ve<br />

piyasaya arzında da önemli avantajlar sağlayacaktır.<br />

Organik Bal Üretimi<br />

Esasen arı, hayvanlar âleminin bir bireyi olarak kabul edildiği için, <strong>organik</strong><br />

bal üretimi de, <strong>organik</strong> hayvancılık büyük başlığı altına alınmıştır. Fakat<br />

aslında arıcılık apayrı bir konu ve gerçekten çok özen isteyen ve arının<br />

dilinden anlayanların yapabileceği bir üretim alanıdır. Hele de <strong>organik</strong><br />

arıcılık, <strong>organik</strong> bal üretimi konvansiyonel üretimlerden çok daha farklı ve<br />

fevkalade dikkat ve özen gösterilmesi gereken hassas bir iştir. Bu bakımdan<br />

bu konu olabildiğince ayrı ve farklı işlenmiştir.<br />

Arıcılık; yapılan araştırmalarda elde edilen verilere göre tahmini olarak<br />

16.000 yıl öncesinden beri insanların uğraşa geldikleri bir üretim faaliyetidir.<br />

Aynı şekilde Anadolu insanın da vazgeçilmez bir geleneği olarak<br />

süregelmiştir. Ancak arıcılıktaki gelişmeler son birkaç yüzyıl içine yayılmış<br />

ve bugün gelinen noktada başlı başına bir <strong>tarım</strong>sal faaliyet olarak "bal<br />

arılarını kullanabilme ve yönetebilme sanatı" olarak tanımlanmıştır.<br />

Türkiye'de sanayileşme adına önemli yatırımlar yapılmasına ve bu yönde<br />

önemli adımlar atılıyor olmasına rağmen, <strong>tarım</strong> nüfusu hala % 3 0-3 5'ler<br />

düzeyindedir. Bu durum Türkiye için "henüz sanayileşmekte olan bir <strong>tarım</strong><br />

ülkesi" tanımını getirmektedir.<br />

Hızlı nüfus artışı ve işsizlik sorunu da göz önüne alındığında; artan nüfusu<br />

dengeli beslemek, gerekli çeşitliliği sağlayabilmek, işsiz insan sayısını<br />

243


azaltabilmek ve rekabet edebilecek bir ihracata yönelmek için topraksız ve<br />

işsiz insanlara farklı üretim dalları önerilmelidir.<br />

Bu noktada, dünya ballı bitkiler florasının %75'ine sahip Türkiye'de; bal,<br />

propolis, polen gibi insan sağlığı ve beslenmesi açısından çok kıymetli ve<br />

<strong>tarım</strong>ı yapılan bitkilerde sağladığı tozlaşmayı (polinasyon) artırıcı özelliği ile<br />

<strong>tarım</strong>sal üretimde hayati öneme sahip arıcılık, büyük değer kazanmaktadır.<br />

Zengin florası, uygun ekolojisi, koloni (kovan) varlığı ve arı popülâsyonundaki<br />

genetik varyasyon bakımından Türkiye büyük bir arıcılık potansiyeline<br />

sahiptir. Artvin-Camili Havzasında bulunan uzun dil ve sakinlik özelliğiyle<br />

tanınan Saf Kafkas Ari'sinin keşfedilmesi çok büyük önem taşımaktadır.<br />

Dünyada ekonomik öneme sahip dört arı türünden biri olan bu arı, doğru<br />

kullanılırsa Türkiye <strong>tarım</strong>ı için bir dönüm noktası olabilir.<br />

Özellikle gelişmiş ülkelerdeki bireylerin; tükettikleri ürünlerin niteliği<br />

konusunda gösterdiği özenin artması, buna bağlı olarak daha fazla bedel<br />

ödemelerine rağmen, daha doğal ürünler talep etmeleri, <strong>organik</strong> bal gibi arı<br />

ürünlerinin önemini artırmaktadır.<br />

Ancak Türkiye'de arıcılığa gerekli önem verilmemekte, özlenen politikalar<br />

ve yatırımlar çok cılız kalmaktadır. Halen arıcıları tek çatı altında toplayan<br />

bir organizasyonun olmaması; teknik destek, standartlaşma, satış ve<br />

pazarlama gibi sorunların çözüme kavuşamamasma sebep olmakta ve bu<br />

durum özel sektöre önemli görevler yüklemektedir.<br />

Fosil bulgular arının dünyada 80 milyon yıldır bulunduğunu göstermektedir.<br />

Kimi kaynaklara göre, 16. yüzyıla kadar sadece Eski Dünya topraklarında<br />

bulunan balansı Yeni Dünya'ya Avrupa'dan göçlerle taşınmıştır. Arıcılığın<br />

tarihçesi ise, insanların mağara hayatı yaşadığı on binlerce yıl öncesine kadar<br />

gitmektedir. M.Ö. 7000 yıllarına it mağaralara çizilen resimler, çok eski<br />

tarihlere ait arı fosilleri ve benzeri tarihi bulgular bu görüşü doğrulamaktadır.<br />

İlk insanlar doğal olarak ağaç kovukları ve kaya oyuklarına yuvalanan<br />

oğulları öldürerek ballarından yararlanmışlardır.<br />

Tarihi gelişim içinde taş devrinden itibaren; önce mantar ve ağaç kütükleri,<br />

sonra da toprak ve kilden yapılmış kaplar kovan olarak kullanılmış ve<br />

zamanla bugün kullanılan kovanlar geliştirilmiştir. Günümüzde arıcılık,<br />

kutup bölgeleri dışında dünyanın her bölgesinde yapılmaktadır.<br />

Bir üretim dalı olarak arıcılığın ilk olarak Eski Mısır'da yapıldığı<br />

244


sanılmaktadır. Neolitik çağa (M.Ö. 5000) ait testi ve kütük kovanlar en<br />

önemli bulgulardır. Mezopotamya; Dünya'da ilk merkezlerdendir. Son<br />

birkaç yüzyıl öncesine kadar, çok uzun bir süre ilkel olarak yapılan arıcılık,<br />

birçok bilimsel buluş ve gelişmelerin ışığında günümüz arıcılığına kadar<br />

gelişme süreci yaşamıştır. Günümüz arıcılığına gelinmesinde; 1787 yılında<br />

ana arının havada çiftleştiğinin tespiti, 1845 yılında arı üreme biyolojisinin<br />

izahı, 1851 yılında çerçeveli fenni kovanın keşfi, 1857 yılında temei petek<br />

kalıplarının bulunuşu, 1865 yılında bal süzme makinesinin icadı, 1882<br />

yılında larva transfer yöntemiyle ana arı yetiştirme tekniğinin keşfi ve 1926<br />

yılında ana arılarda yapay (sun'i) döllemenin bulunuşu gibi icatlar katkıda<br />

bulunmuştur.<br />

Ancak arıcılığın gelişmesinde dönüm noktası sayılabilecek buluş, A.B.D.'li<br />

gözlemci Langstroth tarafından 1851 yılında çerçeveli kovanın bulunmasıyla<br />

gerçekleştirilmiştir. Bugün de aynı adla bilinen çerçeveli kovanlar arıcılık<br />

tekniklerinin gelişmesine ve arı biyolojisinin eksik kalan yanlarının<br />

öğrenilmesine yardımcı olmuştur. Günümüzde büyük kapasiteli modern<br />

arıcılık işletmeleri faaliyet göstermektedir. Sepet, küp gibi ilkel kovanlarda<br />

yeni bakım teknikleri uygulanamazken, çerçeveli kovanlarda yüksek<br />

kazançlı arıcılık mümkündür.<br />

Meslek Standartları Kurumu'nun tanımına göre; arıcı, kendi başına ve<br />

belirli bir süre içerisinde, anlı kovan hazırlama, ana arı, oğul arı ve arı<br />

ürünleri üretme, arı kolonisinin bakım, beslenme, arı ürünleri hasadı, arıcılık<br />

araç, gereç ve ekipmanlarının bakım ve onarım işlemlerini yapma bilgi ve<br />

becerisine sahip nitelikli kişidir.<br />

Arıcı, işletmenin genel çalışma prensipleri doğrultusunda, araç, gereç ve<br />

ekipmanları etkin bir şekilde kullanarak, işçi sağlığı, iş güvenliği ve çevre<br />

koruma düzenlemelerine ve mesleğin verimlilik ve kalite gerekliliklerine<br />

uygun olarak, belirlenmiş görev ve işlemleri yerine getirir.<br />

Türkiye coğrafyasının iklimi ve bitki örtüsü özellikleri, arıcılığı Türkiye'nin<br />

hemen her yerinde yapabilme imkanı vermektedir. Sahip olunan flora verimi<br />

yüksek sonuçlar alınmasına olanak sağlayacak niteliktedir. Arıcılık az bir<br />

sermaye ve emekle yapılmaya çok uygun bir uğraştır. İsteyen herkes evinin<br />

bahçesinde 2-3 kovana bakabileceği gibi, işe ticari boyut katıp bu sayı<br />

rahatlıkla 20-30 kovana çıkartabilir. Bu özelliğinden dolayı, bir ailenin<br />

geçimini sağlayan ana uğraş olabileceği gibi, diğer işlerin yanında, ek gelir<br />

sağlayan yardımcı bir faaliyet olarak da rahatlıkla yapılabilir.<br />

245


Arıcılığın <strong>tarım</strong> açısından en büyük önemi ise, bitkilerin tozlaşmasında<br />

oynadığı roldür. Balardan, özellikle açık alanlarda tozlaşmayı (polinasyon)<br />

en iyi yapan böceklerdir. Balarılarmm değişik evrim aşamalarından geçerek<br />

nektar ve polenle beslenme sistemine geçmeleri ve bu amaca uygun<br />

organlarının oluşumu, bitkilerin tozlaşma ihtiyaçlarının karşılanması ile<br />

bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle vücut yapıları ve beslenme<br />

tarzları gereği, çok iyi tozlayıcı olan arılar, nektar salgılamaları ve renkleri ile<br />

çiçekler tarafından cezb edilirler.<br />

Polen toplamak için çiçekten çiçeğe gezen arı, bitkilerin doğal yoldan<br />

döllenmesine yardımcı olur. Yapılan araştırmalara göre arının bu fonksiyonu<br />

yaklaşık olarak üründe % 40 verim artışı sağlar. Yurtdışında birçok meyve<br />

bahçesi sahibi tozlaşma döneminde bahçesi için arı kovanı kiralar. Buralarda<br />

arıcılar bu işten de gelir elde eder.<br />

Arıdan elde edilen bal, balmumu, polen ve diğer ürünler ülke ekonomisine<br />

önemli katkılar sağlar. Bu ürünlerin besin olarak tüketilmesinin sağlıklı<br />

yaşam ve dengeli beslenme konusuna olan katkıları da herkesçe bilinir.<br />

Bir arı kolonisinde diğer <strong>tarım</strong>sal üretim dallarında olduğu kadar sürekli<br />

bakım gerekmez. En azından sabah akşam, yem, su, gübre vs. istemez. Belli<br />

dönemlerde birkaç saati alacak bir bakım işlemi, sağlıklı arı kolonilerine<br />

sahip olmak için yeter de artar bile! Arıcılık ayrıca büyük uzmanlıklar<br />

gerektirmez, kolaylıkla öğrenilebilir. Zaten arıcıların en büyük<br />

meziyetlerinden birisi de bildiklerini başkalarına öğretme arzusudur. Arıcılık<br />

yapmaya karar veren herkes, bu işi bilenlerin yardımlarıyla kısa zamanda<br />

arıcılık faaliyetinin ince ayrıntılarını öğrenmeye başlar.<br />

Arıcılığın çok önemli bir uğraş olduğu, bu işe gönül verenler tarafından<br />

sıklıkla vurgulansa da, maalesef Türkiye'de bu alanla ilgili gerekli ve yeterli<br />

yatırımlar önemsenerek yapılmamaktadır. Bilindiği gibi bütün dünyada<br />

sentetik katkı maddeleri içermeyen doğal gıdalara karşı büyük bir ilgi<br />

oluşmaya başlamıştır. Arıcılık hiçbir teknolojik yatırım yapmaya gerek<br />

kalmadan kendiliğinden katkısız ve doğal gıda üreten bir sistemdir. Bu<br />

yüzden ekonomik değeri önümüzdeki yıllarda kendiliğinden artacaktır.<br />

Geleneksel arıcılık, yüzyıllardan beri yapılan arıcılık türüdür. Türkiye'de<br />

"Karakovan" tabir edilen kovanlarda yapılır. Bu kovanlar yöreden yöreye<br />

çok değişken özellikler gösterir. Tahtadan sandık gibi yapılan çeşitleri<br />

olduğu gibi, sepet şeklinde örülerek çamur ve taze hayvan dışkısıyla<br />

sıvananları da vardır.<br />

246


Geleneksel sistemde her şey doğal olarak seyreder. Arı kolonileri arıcının<br />

denetimi altında değildir. Arıcının yapabileceği tek şey kovanları dış<br />

etkenlerden korumaktır. Bu sistemde arıları gerekli olduğunda beslemek,<br />

hastalıkları teşhis edip ilaçlama yapmak, kovan içi problemlere müdahale<br />

etmek, ana arıyı daha verimli bir ana arıyla değiştirmek gibi uygulamalar<br />

mümkün değildir. Bal verimi düşüktür ve ayrıca bal hasadı da oldukça<br />

zordur.<br />

Geleneksel sistemin tek avantajı üretimde yapay hiçbir şey olmayışı, petek ve<br />

balın tamamen doğal özelliklere sahip olmasıdır. Bu yüzden geleneksel<br />

yöntemlerle üretilen ballar pazarda, modern yöntemlerle üretilen ballara<br />

nazaran daha çok tercih edilir. Burada geleneksel terimi yerine <strong>organik</strong><br />

terimi kullanılsa fazla yanlış yapılmış olmaz.<br />

Modern arıcılık sistemi ise, konvansiyonel, yani klasik arıcılık sistemidir.<br />

Modern sistemi (belli bir ölçüde konvansiyonel bal üretimi) geleneksel<br />

sistemden ayıran üç (belli bir ölçüde <strong>organik</strong> bal üretimi) tane temel özellik<br />

vardır. Bunlar; çerçeve, hazır petek ve bal süzme makinesidir. Organik<br />

arıcılığı iyi kavrayabilmek için modern arıcılığı çok iyi bilmek gerekir.<br />

Bal arısı 1 kilo balmumu yapabilmek için yaklaşık 10 kilo bal ve çok yoğun<br />

bir emek harcar. Hazır petek arının işini çok kolaylaştırır. Arı çerçeveye<br />

takılmış hazır peteği kısa zamanda kabartır ve petek gözlerine bal<br />

depolamaya başlar. Böylece arı çok zahmetli olan peteğin temelini oluşturma<br />

işleminden kurtulmuş olur ve zamanının büyük kısmını bal depolamaya<br />

harcar. Ayrıca bal süzme makinesinde balı boşaltılan petekler arılar<br />

tarafından tekrar tekrar kullanılabilir.<br />

Yurtdışında plastik benzeri bir maddeden hücreleriyle birlikte hazır petek<br />

yapma çalışmaları sonuç vermiştir. Özellikle yabancı internet sitelerinde çok<br />

sayıda plastik hazır petek satış ilanları göze çarpmaktadır. Böylece modern<br />

çağın imkânlarıyla arılar petek gözlerini yapma zahmetinden de kurtarılmış<br />

görülmektedir.<br />

Modem sistemin geleneksel sistemlere avantajlarım şöyle sıralayabiliriz:<br />

1) Yapay petek kullanıldığı için arı performansını bal depolamaya harcar ve<br />

böylece bal üretimi çok daha fazla olur.<br />

2) Bal hasadı çok kolaydır.<br />

3) Kovanlar rahatlıkla açılıp problem ve hastalıklar tesbit edilebilir.<br />

4) Irk ıslahı için anaarı değiştirilebilir.<br />

247


5) Zayıf kovanlar rahatlıkla birleştirilebilir.<br />

6) Oğul verdirmek veya verdirmemek arıcının kontrolündedir.<br />

7) Suni oğullar almak mümkündür.<br />

8) Arı kolonisi rahatlıkla başka bir kovana alınabilir.<br />

9) Polen, arı zehiri, arı sütü gibi diğer arı ürünleri rahatlıkla alınabilir.<br />

10) Arıcılık alanındaki yeni gelişmeler ve yeni teknikler kolaylıkla<br />

uygulanabilir.<br />

11) Balın kıt olduğu senelerde arıların kış ve ilkbaharda sönmelerinin önüne<br />

geçmek modern kovanlarda çok kolaydır. Sonbaharda verilecek 3-5 kilo<br />

şeker şerbeti o koloninin kışı rahatlıkla geçirmesine yeter.<br />

Doğada bulunan polen, nektar, su ve propolisin arılar tarafından toplanarak<br />

çeşitli arı ürünlerine dönüştürülmeleri işleminde, üretimden tüketime kadar<br />

tüm aşamalarda yapay beslenme ve kimyasal ilaçlama yapmadan, <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> alanlarında veya doğal yapısı bozulmamış florada gerçekleştirilen her<br />

aşaması kontrollü ve sertifikalı yapılan tüm arıcılık faaliyetleri <strong>organik</strong><br />

arıcılıktır.<br />

Arıcılık ürünü olarak genelde, sadece bal bilinmektedir. Daha önce de ifade<br />

edildiği gibi arılardan bal, balmumu, arısütü, polen, propolis ve arı zehiri gibi<br />

altı çeşit ürün sağlanır. Arılar, bal poleni ve propolisi doğadan<br />

toplamaktadırlar. Arı sütünü, bal mumunu, ve arı zehirini ise bal ve polen<br />

kullanarak metabolizmalarında üretmektedirler.<br />

Arıcılık ürünlerinin <strong>organik</strong> üretim olarak nitelendirilmesi; kovanların<br />

özelliklerine, çevre kalitesine, arıcılık ürünlerinin özenle elde edilmesine,<br />

işlenme ve depolama koşullarına bağlıdır. Bir arı işletmesinin, aynı bölgede<br />

birçok arıcılık birimini işletmesi durumunda bütün birimlerin <strong>organik</strong> arıcılık<br />

üretimi koşullarına uygun olması gerekir.<br />

Organik bal üretiminde yavrulu çerçevelerden bal sağımı yapılması yasaktır.<br />

Ayrıca iyonize arı ürünleri <strong>organik</strong> olarak değerlendirilemez. Konvansiyonel<br />

arıcılıktan <strong>organik</strong> arıcılığa geçiş süreci bir yıldır. Geçiş sürecinin başlangıç<br />

tarihi olarak <strong>organik</strong> arıcılığa uygun olmayan girdilerin son kullanma<br />

tarihleri dikkate alınır. Ancak <strong>tarım</strong>sal üretim yapılmayan alanlarda geçiş<br />

süreci uygulanmaz. Geçiş sürecinde kovanlardaki bütün petekler <strong>organik</strong><br />

balmumundan yapılmış olmalıdır. Organik olmayan bal mumu kullanılması<br />

durumunda kalıntı analizi yapılarak, kalıntı olmadığının belgelenmesi<br />

gerekir. Geçiş sürecinde üretilen ürün <strong>organik</strong> ürün olarak değerlendirilmez.<br />

Arı ırklarının seçiminde seçilecek tür çevreye uyumlu hastalık ve zararlılara<br />

248


karşı dayanıklı olmalıdır. Arı kolonisi, <strong>organik</strong> olarak üretim yapılan<br />

işletmelerden suni oğul olarak veya konvansiyonel arılardan <strong>organik</strong> paketli<br />

çerçevelere aktarma sureti ile elde edilir. Ana arı ihtiyacı, yapay (sun'i)<br />

tohumlama ile veya konvansiyonel kolonilerin % 10'u kadar alınarak<br />

giderilir. Ana arıların kanatlarının kesilmesi men edilmiştir. Ana arıların<br />

yenilenmesi esnasında eski ana arının öldürülmesine izin verilir.<br />

Organik arı yetiştiriciliği yapılacak alanın asgari uçuş çapı 3 km olmalıdır.<br />

Bu alan bir yıl önceden kontrol altına alınır ve harita üzerinde yeri belirtilir.<br />

Organik arıcılık yapılacak yerin sınırları açık bir şekilde işaretlenir.<br />

Kovanların yerleştirildiği yerde, yeterli nektar, polen ve temiz su kaynağı<br />

bulunmalıdır. Çevre kirliliği muhtemel olan; kent merkezleri, otoyollar,<br />

sanayi bölgeleri, atık merkezleri, atık yalana merkezleri gibi <strong>tarım</strong> dışı<br />

üretim kaynaklarından yeterli uzaklıkta olmalıdır. Organik arıcılık yapılacak<br />

alanda asla kimyasal mücadele yöntemleri kullanılmamalıdır. Ayrıca<br />

karantina tedbirleri uygulanan alanlarda <strong>organik</strong> arıcılık yapılamaz.<br />

Organik arıcılıkta arıların beslenmesi, kendi kovanlarmdaki balla<br />

yapılmalıdır. Ancak arıların yaşamının yapay beslenmeye bağlı olduğu<br />

durumlarda yapay besleme, son ürün hasadından başlanılarak, nektar<br />

alımından 15 gün öncesine kadar yapılabilir. Yapay (sun'i) beslemede ancak<br />

<strong>organik</strong> bal ve polen kullanılmalıdır.<br />

Organik bal ve polenin olmaması durumlarında ise, <strong>organik</strong> şeker şurubu<br />

veya <strong>organik</strong> şeker melası kullanılabilir. Yapılan besleme ile ilgili kovan<br />

siciline, kullanılan ürünün tipi, tarihi, miktarı ve besleme yapılan kovan<br />

numaraları kaydedilmelidir. Arılara şeker, pekmez, süt, melas, glikoz ve<br />

diğer konvansiyonel maddeler kesinlikle verilmemelidir. Organik bal veya<br />

<strong>organik</strong> şekerle hazırlanan şuruba takviye amacı ile herhangi bir katkı<br />

maddesi ilave edilmemelidir.<br />

Kovanlar, çevreye ve arıcılık ürünlerine risk getirmeyen toprak, ağaç gibi<br />

doğal malzemelerden yapılmalıdır. Kovanlarda kimyasal boya yerine<br />

propolis, balmumu ve bitki yağları gibi doğal ürünler kullanılmalıdır.<br />

Kovana verilecek yeni petekli çerçeve için temel petek, <strong>organik</strong> üretim yapan<br />

birimlerden sağlanmalıdır. Kabartılmış petekleri güve zararlılarından<br />

korumak için naftalin gibi maddeler kullanılmamalıdır.<br />

Organik <strong>tarım</strong> metoduyla üretilen arı ve arı ürünleri ambalajlanırken <strong>organik</strong><br />

ürün niteliğinin bozulmamasma azami dikkat gösterilmelidir. Ambalajlar;<br />

249


cam malzemeden, tahta malzemeden, özel üretilmiş uygun <strong>organik</strong> kaplama<br />

malzemelerinden yapılmalıdır. Organik arı ürünlerinin ambalajlanması<br />

esnasında, ürünün <strong>organik</strong> niteliğini koruyacak bütün hijyenik tedbirler<br />

alınmalıdır.<br />

Organik arı ürünleri konvansiyonel ürünlerden ayrı olarak depolanmalı ve<br />

muhafaza edilmelidir. Organik ürünlerin depolanması sırasında herhangi bir<br />

kimyasal ilâç kullanılmamalıdır. Organik arı ürünleri, karayolları kenarında<br />

bekletilmemeli ve satılmamalıdır.<br />

Gerek <strong>organik</strong> arıcılıkta gerekse konvansiyonel arıcılıkta en önemli konu<br />

hastalık ve zararlılarla mücadele konusudur. Hastalık ve zararlılarla gereği<br />

gibi mücadele edilmeyen yerlerde verim düşebileceği gibi arı kolonileri,<br />

hatta arıcılık işletmesinin tamamı sönebilir, zarar görebilir. Bunun için<br />

alınacak tedbirlerin en basında dayanıklı ırk ve hatların seçilmesi<br />

gelmektedir. Bununla beraber ana arılar ve balmumu düzenli olarak<br />

yenilenmeli, kovanlardaki erkek arılar daima kontrol edilmelidir. Arıların<br />

hastalığa yakalanmaması için, dinç ve güçlü olabilmeleri için kovanlarda<br />

yeterli miktarda polen ve bal bırakılmalıdır. Aksi takdirde arılar zayıf düşer<br />

ve hastalıklara kolayca yakalanabilirler.<br />

Arı sağlığı için kovanlar sürekli ve sistematik olarak kontrol edilmeli ve<br />

özellikle acil durumlarda gerekli önlemler alınmalıdır. Arılıklarda kullanılan<br />

bütün malzemeler, düzenli olarak <strong>organik</strong> yöntemlerle dezenfekte<br />

edilmelidir. Kullanım esnasında herhangi bir şekilde kirlenmiş maddeler<br />

veya kaynaklar zararsız bir şekilde ve gerekli özen gösterilerek imha<br />

edilmelidir. Bütün koruyucu önlemlere rağmen koloniler hastalanır veya<br />

zarar görürse, derhal onlar tedaviye alınmalı ve gerekli görülürse koloniler<br />

(kovanlar) ayrı, değişik alanlara taşınarak izole edilmelidir. Hastalanmış<br />

kovanlar için geçiş süreci uygulanmalıdır. Dikkat edilecek husus, önleyici<br />

tedbir olarak kimyasal bileşimli ilaç kullanılmamasıdır. Ayrıca temizlik için<br />

de kimyasal maddeler kullanılmamalıdır.<br />

Önemli bazı hastalıklar koloniyi zayıflatırken, bazıları da tamamıyle yok<br />

olmasına neden olur. Çok bulaşıcı ve tehlikeli olan Amerikan Yavru<br />

Çürüklüğü ile Varroa zararlısı, ihbarı zorunlu hastalıklardır. Arılığında bu<br />

hastalıkların varlığını fark eden arıcı kanunen yetkililere haber vermek<br />

zorundadır. Bunlara ilaveten bahsedilmesi gerekli diğer arı hastalıkları<br />

Avrupa yavru çürüklüğü, kireç hastalığı, taş hastalığı, nosema ve torba<br />

hastalığıdır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının etkeni funguslardır. Her<br />

birinin mücadelesi ayrı ayrıdır. Daha önce de belirtildiği gibi <strong>organik</strong><br />

250


arıcılıkta kimyasal ilâç kullanılmayıp fiziki, kültürel ve biyolojik önlemler<br />

alınmalıdır.<br />

Arı hastalıklarının veya zararlılarının en önemlisi Varma'dır. Bu bakımdan<br />

bu zararlı üzerinde biraz durulmasında fayda vardır. Varroa, görüntü olarak<br />

keneye benzeyen ve arıların kanını emerek yaşayan 1.5 mm uzunluğunda, 1.7<br />

mm genişliğinde bir asalaktır. Arı bitinden farkı; arı biti 6 ayaklı, varroa 8<br />

ayaklıdır. Varroa arıların kurtçuk, larva ve ergin devrelerinde kanlarını<br />

emerek yaşar. Varroa zararlısına uğramış yavru ve ergin arılar zayıf ve<br />

güçsüzdürler.<br />

Ayak, kanat ve vücutlarının diğer kısımlarında birtakım deformasyonlar<br />

görülür. Arının ömrü kısalır bu yüzden arı ailesi zamanla zayıflayarak yok<br />

olur. Varroa bir arıda 6 adet bazen daha fazla bulunabilir. Hastalık<br />

genellikle bu hastalığa yakalanmış diğer arılardan bulaşma vasıtasıyla olur.<br />

Varroa zararlısı görüldüğü andan itibaren diğer arıcılara ve ilgili resmi<br />

kurumlara haber verilmesi gerekir.<br />

Varroa, kapalı yavru gözlerinde geliştiği için, mücadelesinde kullanılan<br />

ilâçlar etkisiz kalmaktadır. Mücadelenin başarısı ve ilacın etkinliğini görebilmek<br />

için ilaçlamanın yavrusuz dönemde yapılması gerekmektedir. Bunun<br />

için Varroa ile mücadele de en uygun zaman kolonilerde kuluçka<br />

faaliyetlerinin ve kapalı yavru miktarının en az olduğu erken ilkbahar ve geç<br />

sonbaharda olmaktadır. Varroa zararlısından korunmak ve tedavisi için<br />

ruhsatlı bir takım ilaçlar geliştirilmiştir. Bunlar arasında Perizin, Vamitrat-<br />

Va, Rulamit-Va, Apistan sayılabilir. Ancak böyle durumlarda <strong>organik</strong> bal<br />

üretim ve arıcılığının derhal geçiş dönemine alınması lazımdır. Organik<br />

arıcılıkta Varroa mücadelesinde, <strong>organik</strong> kökenli formik asit, laktik asit,<br />

asetik asit, oksalik asit, mentol, timol, okaliptol veya kâfur kullanılabilir.<br />

Biyolojik yöntem olarak erkek arı gözlü çerçeveler kullanılabilir.<br />

Yönetmelik bu amaçla erkek arı gözlü, peteklerin imha edilmesine izin<br />

vermektedir.<br />

Isıtma yöntemi uygulanabilir. Bu sistemde arılar 45°C de 5 dakika bekletilir<br />

ve kovan dip tahtasına dökülen Varroa'lar toplanarak imha edilir. Kovanların<br />

dezenfeksiyonu, pürümüz yakılarak yapılır. Diğer arıcılık malzemeleri ise<br />

kaynar suyla ve diğer yöntemlerle dezenfekte edilmelidir. Arıcılıkta<br />

kullanılan ekipmanın ve kovanın temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi<br />

amacıyla potasyum ve sodyum sabunu, su ve buhar, kireç kaymağı, kireç,<br />

sönmemiş kireç, sodyum hipoklorit (örneğin çamaşır suyu), kostik soda,<br />

251


kostik potas, hidrojen peroksit, doğal bitki özleri, sitrik asit, perasetik asit,<br />

formik asit, laktik asit, oksalik asit ve asetik asit, alkol, formaldehit ve<br />

sodyum karbonat kullanılabilir.<br />

5.4. ORGANİK SU ÜRÜNLERİ ÜRETİMİ<br />

Türkiye su ürünleri bakımından çok zengin kaynaklara sahip olduğu halde,<br />

gerek su ürünleri toplam üretimi gerekse av ürünlerinden yararlanma<br />

açısından yeterli seviyeye ulaşabilmiş değildir. Konvansiyonel veya<br />

geleneksel su ürünleri yetiştiriciliği bakımından durumu böyle iken, su<br />

ürünleri <strong>organik</strong> üretimi bakımından da henüz emekleme safhasındadır.<br />

Türkiye'nin gerek coğrafi konumu, gerek topoğrafik yapısı ve gerekse<br />

zengin su kaynakları, bugünkü su ürünleri üretimi ile mütenasip değildir.<br />

Ülkenin üç tarafı denizlerle çevreli, Marmara Denizi gibi bir iç denizi<br />

bulunmaktadır. Ayrıca başta Van gölü olmak üzere, su ürünleri yetiştirmeye<br />

uygun onlarca gölü ve akarsuyu vardır.<br />

Türkiye'nin denizleri, özellikle Karadeniz hem biyolojik çeşitlilik<br />

bakımından çok zengin, hem de miktar bakımından büyük bir potansiyele<br />

sahiptir. Gerek Ege ve Marmara Denizleri, gerekse Akdeniz'den de yeteri<br />

kadar faydalanılamamaktadır. Çünkü daha bu denizlerin potansiyelleri tespit<br />

edilip planlı ve programlı bir av işletme ve ekonomisi tayin edilebilmiş<br />

değildir. Ayrıca başta Marmara Denizi olmak üzere denizlerimiz her geçen<br />

gün kirletilmekte ve canlılıkları da azalmaktadır. Gerek Akdeniz ve Ege<br />

Denizleri'nde, gerekse Marmara ve Karadeniz'deki yüzlerce koy ve<br />

körfezden gereği gibi faydalanılamamakta, bu koy ve körfezler gereği gibi<br />

kullanılamamaktadır.<br />

İtiraf etmek gerekir ki, bu balamdan iç sularımızın durumu da çok parlak<br />

değildir. Gerek göllerimiz, gerekse akarsularımız, hem doğal potansiyel<br />

tespiti açısından hem de balıklandırma ve kültür yetiştiriciliği bakımından<br />

asla istenilen seviyeye gelebilmiş değillerdir. Yurdun hemen hemen büyük<br />

bir kısmında, .kültür balıkçılığı yapılabilecek su kaynakları bulunmakla<br />

beraber, gerek Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi ve gerekse Akdeniz, Ege<br />

ve Marmara Bölgelerinin verimli yaylaları ve bol su kaynakları da su<br />

ürünleri yetiştiriciliği açısından son derece elverişlidir.<br />

Su ürüniernun geneli hakkında bu kısa bilgileri ve panoromik görüntüyü<br />

verdikten sonra, <strong>organik</strong> su ürünleri yetiştiriciliği konusunda da belli bazı<br />

temel esaslar dile getirebilir.<br />

252


Organik Su Ürünleri Üretiminin Planlanması<br />

Bundan önce üzerinde biraz daha geniş bir şekilde durulan bitkisel ve hayvan<br />

üretim, yani • <strong>organik</strong> bitkisel üretim ve <strong>organik</strong> hayvansal ürün<br />

yetiştiriciliğinde de açıklandığı gibi, herhangi bir ürünü gerek konvansiyonel<br />

olsun, gerek <strong>organik</strong> olsun üretmeden evvel onun pazarının ve piyasasının en<br />

iyi ve rasyonel bir biçimde araştırılması gerekmekte ve ona göre de, bir<br />

işletme üretim planlaması yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde, eğer<br />

pazar ve piyasa oluşumuna göre bir işletme üretim planlaması yapılmadan bu<br />

işlere başlanırsa, bu karanlıkta el yordamı ile yol bulmaya benzer ve büyük<br />

ölçüde yanılmalara ve ekonomik kayıplara yol açar. Bunun için <strong>organik</strong> su<br />

ürünleri işletmesinin kapasitesi, periyodik olarak üretim sirkülasyonu,<br />

damızlık, yem ve diğer ihtiyaçların nasıl ve nerelerden temin edileceği,<br />

işletmede istihdam edilecek personel sayısı, bu personelin kalitesi çok ciddi<br />

biçimde üzerinde durulacak konulardır. Yapılacak yatırım için gerekli<br />

sermayelerin nasıl temin edileceği ve bu sermayenin geri dönüşümün nasıl<br />

sağlanacağı, işletme kapasitesinin nasıl artırılacağı, buna gerek olup olmadığı<br />

çok ciddi bir şekilde planlanmalıdır. En ince detaylarına kadar periyodik<br />

olarak uygulama programları yapılmalıdır.<br />

Su Ürünleri İşletmesi ve Çevre<br />

Su ürünleri <strong>organik</strong> yetiştiriciliği için olduğu gibi, genelde de çevre, çevre<br />

kirliliği ve çevrenin gereği gibi temiz ve sürdürülebilir, yaşanabilir, huzurlu<br />

bir hayat ortamı üzerinde ne kadar durulsa azdır. Çevre kirliliği denildiği<br />

zaman başta toprak, su ve hava kirliliği olmak üzere gürültü kirliliği, trafik<br />

kirliliği ve hatta bilgi kirliliği gibi kavramlar ve alanlar akla gelmektedir. Bu<br />

alanların hemen hepsinin gerek konvansiyonel veya geleneksel <strong>tarım</strong>a<br />

gerekse <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a çok ciddi etkileri söz konusudur.<br />

Su ürünleri işletmesi kurulacak yer ister denizler de veya kıyılarda olsun,<br />

isterse iç sularda akarsu veya göllerde olsun mutlaka çevre kirliliğinden uzak,<br />

temiz, arı ve duru ortamlar olmalıdır. Aksi takdirde daha başlangıçta yanlış<br />

yapılmış olur. Bu bakımdan son derece duyarlı ve titiz olunmalıdır.<br />

Organik Tarım Yönetmeliğinde bu konular dikkatli bir şekilde ifade edilmiş,<br />

kural ve yöntemleri gösterilmiş olmakla beraber sadece <strong>organik</strong> su ürünleri<br />

yetiştirilecek yerde değil, konvansiyonel su ürünleri yetiştiriciliğinde de<br />

işletme kurulacak alanda özellikle kimyasal kirlenme olup olmadığının<br />

tespiti için, müteşebbis kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşu ile ön<br />

sözleşme yapar. Durumun <strong>organik</strong> su ürünleri yetiştiriciliği bakımından<br />

253


uygun olduğu Organik Tarım Komitesi'ne bir raporla bildirilir. Şayet<br />

herhangi bir kirlenme söz konusu ise bu sorun giderilmeden, problem<br />

çözülmeden orada su ürünleri işletmesine asla müsaade edilmez.<br />

Ayrıca, su ürünleri işletmesi kurulup <strong>organik</strong> su ürünleri üretimi yapılacak<br />

yer, çevre korumaya uygun olmalı, muhtelif atıklar ve artıklar hiçbir şekilde<br />

çevreye zarar vermemeli, biyolojik çeşitlilik teşvik edilmeli, tür ve alt<br />

türlerin seçiminde kapasiteler ve yerel koşullara uyum göz önüne alınmalı, su<br />

yapısının korunması için bütün tedbirler alınmalıdır.<br />

Üretim Materyali Seçimi ve Temini<br />

Su ürünleri <strong>organik</strong> üretimi için seçilecek anaç damızlık ve yetiştiricilik için<br />

seçilecek yumurta, yavru üretim materyali son derece dikkat istemektedir.<br />

Organik su ürünleri yetiştiricilinde doğal olarak hastalığa dayanıklı tür ve alt<br />

türlerin seçimine dikkat edilmelidir. Su ürünleri yetiştiriciliği yapılacak<br />

yerin, kurulacak tesislerin yerel şartlara uygun olmasına azami özen<br />

gösterilmelidir. Büyütülecek olan yavrular ve damızlıklar, işletmenin<br />

şartlarına önemli ölçüde intibak edebilmelidir.<br />

Organik su ürünleri yetiştiriciliğinde, hayvanların genetik yapısı<br />

değiştirilemez ve genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve bunlardan<br />

üretilmiş ürünler, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metoduna uygun olmadığından, girdi olarak<br />

kullanılamaz. Gen teknolojisi metotları ile ıslaha izin verilmez. Ancak<br />

yapılacak ıslah ve geliştirme çalışmaları konvansiyonel, klasik yöntemlerle<br />

yapılabilir.<br />

Organik su ürünleri yetiştiriciliğinde, bazı üretim tiplerinin tabiatında olan<br />

özel müdahaleler dışında uygulanan, büyümeyi arttırıcı ve üreme devrelerini<br />

değiştiren bazı maddeler, kullanımı <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ilkelerine uymadığı ve su<br />

canlılarının dengesini, sağlığını ve davranışlarını etkilediği için<br />

uygulanamaz. Canlıya zarar vermemek koşuluyla markalama yapılabilir.<br />

Ayrıca, canlının sağlığını, dengesini ve davranışlarını etkilememek<br />

koşuluyla fotoperiyot uygulaması ile sıcaklık azaltılması veya artırılması<br />

uygulamaları kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun izniyle<br />

gerçekleştirilebilir.<br />

Su ürünleri üretiminde, <strong>organik</strong> veya konvansiyonel olsun, çoğu kez<br />

damızlık işletmeleri ile üretim işletmesi ayrı olabilir. Damızlık işletmelerinin<br />

mutlaka kuluçkahanelerinin olması gerekir. Su ürünlerinin anaçlarının<br />

yetiştirildiği, bunlardan yumurta almak ve yumurtadan çıkan larvaların belli<br />

bir büyüklüğe kadar gelmesi için kurulan tesisler kuluçkahanelerdir.<br />

254


Kuluçkahane tesislerinin kurulacağı yerlerin seçimi özel özen istemektedir.<br />

Buralarda 1 ile 5 grama kadar, hatta bazen 10 grama kadar gelişen yavrular,<br />

<strong>organik</strong> su ürünleri üretim işletmesine özel su ürünleri üretim materyali nakil<br />

araçları ile itina bir şekilde taşınmalıdır. Çoğu kez kuluçkahanelerin<br />

bulunduğu işletmelerde <strong>organik</strong> su ürünleri üretimi de yapılır, fakat sadece<br />

ürün üretim işletmelerinde damızlık bulundurulması söz konusu değildir.<br />

Üretim materyali (yumurta, larva, yavru) seçimi ve bunların nakledilmesi bu<br />

işin en önemli safhalarından biridir. Şayet <strong>organik</strong> olarak üretilmiş damızlık<br />

materyal veya üretim materyali temin etmek mümkün değilse, konvansiyonel<br />

olarak elde edilmiş üretim materyali de <strong>organik</strong> yetiştiricilikte bir müddet<br />

kullanılabilir.<br />

Geçiş Süreci ve Süresi<br />

Organik su ürünleri üretimi yapılacak işletmelerde üretici, müteşebbis;<br />

üretim yapacağı alan ve uygulayacağı yetiştiricilik projesi ile ilgili gerekli<br />

tüm izin ve onayları Bakanlığın ilgili kurumundan almak zorundadır. O da<br />

Organik Tarım Komitesi'dir. ilgili kurumun verdiği izinle bir kontrol ve/veya<br />

sertifikasyon kuruluşu ile sözleşme yapılır. Müteşebbis, üretim yapacağı<br />

işletme veya alan ile ilgili istenen tüm bilgileri sözleşme yaptığı kontrol<br />

ve/veya sertifikasyon kuruluşuna vermek mecburiyetindedir. İşletme, kontrol<br />

ve/veya sertifikasyon kuruluşunca, geçiş sürecine alınır. Organik su ürünleri<br />

üretiminde geçiş süreci uygulamaları değişik olabilir. Ama en az bir üretim<br />

dönemi geçiş süreci olması zorunluluğu vardır. Eğer imkanlar müteşebbisi<br />

zorlanıyor ise, sözleşme yapılan kurum kontrol ve/veya sertifikasyon<br />

kuruluşu ile uyum içerisinde geçiş sürecinin süresi tayin edilebilir. Netice<br />

olarak; kuluçkahane ve yetiştiricilik üniteleri ilk kez oluşturulurken, <strong>organik</strong><br />

olarak beslenmiş canlılar yeterli miktarda temin edilemezse, konvansiyonel<br />

yöntemlerle üretilmiş canlılar kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun da<br />

izniyle işletmeye getirilebilir ve üretime alınabilir.<br />

Su Ürünleri Organik Üretim Tesisleri<br />

Su ürünleri <strong>organik</strong> üretim tesisleri, deniz ve kıyılarda veya göl ve<br />

akarsularda olmak üzere denizlerde veya iç sularda kurulmaktadır.<br />

Denizlerde veya iç sularda ister konvansiyonel isterse <strong>organik</strong> olsun,<br />

seçilecek yerin önemli bir takım özelliklere sahip olması lazımdır. Hatta su<br />

ürünleri <strong>organik</strong> üretimi için, bu çok daha önemlidir. Yetiştiricilik tesisinin<br />

sanayi merkezlerinden (tesislerinden) ve atıklarından uzak, çevre kirliliği<br />

olmayan, her türlü doğal vasfını muhafaza eden, ekolojik bozukluk ve<br />

bozulmalara uğramamış bir yer olması tercih edilmelidir.<br />

255


Denizlerdeki ve iç sulardaki <strong>organik</strong> yetiştiricilik tesislerinde, insan gıdası,<br />

stok takviyesi, süs, hijyen malzemesi, kozmetik, sportif ve bilimsel<br />

amaçlarla, kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşunun denetiminde yapılan<br />

üretim faaliyetleri, aynı zamanda su ürünleri yetiştiriciliğidir. Konvansiyonel<br />

su ürünleri yetiştiriciliğinden olan farkı, <strong>organik</strong> oluşudur. Organik su<br />

ürünleri yetiştiriciliği yapılan bütün işletmelerde, uygulanan mer'i mevzuata,<br />

kanun, yönetmelik ve kurallara riayet etmek şarttır. Bunu takip etmek, bu<br />

konuda görev yüklenmiş kontrol ve sertifıkasyon kuruluşuna aittir. Bunları<br />

da Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Organik Tarım Komitesinin yakından takip<br />

etmesi gerekir.<br />

Organik su ürünleri yetiştiriciliği yapan bütün işletmelerde ve tesislerdeki<br />

canlı-ölü ürün miktarları, yemleme ve besleme ile ilgili yapılan bütün<br />

işlemler, üretimin yapıldığı suyun özellikleri, üretilen su ürünlerinin sağlığı<br />

ve bakımı, hastalıkları ve yapılan tedaviler, önceden alman koruma önlemleri<br />

ile ilgili güncel işlerin detaylı ve disiplinli kayıtları düzgün bir şekilde<br />

tutulmalıdır.<br />

En Uygun Organik Üretim Tekniklerinin Seçimi<br />

Gerek <strong>organik</strong> olsun, gerekse konvansiyonel olsun, verimli bir su ürünleri<br />

işletmesinde uygun üretim tekniklerinin seçilmesi son derece önemlidir.<br />

Ancak bundan sonraki bütün yetiştirme ve üretim işlemleri ona göre farklılık<br />

arz edecektir. O bakımdan, işletmenin yeri, yöneyi, topoğrafık konumu ve<br />

üretim tesislerinin havuz, kanal, lagün veya kafeslerin ona göre planlanması<br />

gerekecektir.<br />

Gerek deniz ve sahillerde, gerekse akarsular ve göllerde, yani iç sularda<br />

kurulacak tesislerin üretim kapasiteleri pazar ve piyasaya göre gerçekçi bir<br />

şekilde tespit edilmelidir. Buna göre kurulacak, yada tesis edilecek kafeslerin<br />

şekli, boyutları, bunların bırakılacağı derinlik ve sahilden uzaklığı çok<br />

dikkatli bir biçimde hesaplanarak tayin edilmelidir. Hiçbir şekilde<br />

işletmelerde hababam usulü yöntemlerle hareket edilmemelidir. Özellikle iç<br />

sulardaki <strong>organik</strong> su ürünleri işletmelerinde su kaynağının durumu, yani<br />

debisi, suyun temizliği, sertliği, pH'sı, yani kalitesi mutlaka ciddi bir şekilde<br />

araştırılarak tespit edilmelidir.<br />

Organik su ürünleri işletmelerindeki tesislerde hangi havuz ve kafeslerde<br />

hangi boy balık yada diğer su ürünlerinin üretileceği, bunların nasıl<br />

besleneceği, sağlık ve hijyenik durumlarının nasıl takip edileceği, daha<br />

önceden programlanmalıdır. Bu programlar yetiştirme teknikleri ve<br />

256


yöntemlerine göre uygulanmalıdır. Programlarda yapılabilecek değişiklikler<br />

beklenmeyen uygulamalar olmamalıdır. Su ürünleri <strong>organik</strong> işletmelerindeki<br />

üretim teknikleri seçilirken işletmenin imkânları, pazar ve piyasanın talebi,<br />

genişliği ve derinliği önceden haşata katılmak ve özellikle tüketicilerin bilgi<br />

ve entelektüel seviyesi ile gelir düzeyleri göz önünde bulundurulmalıdır.<br />

Aksi halde başarısızlık söz konusu olabilir.<br />

Organik üretim tekniklerinin seçimi, geliştirilmesi ve üretimin güvenliği<br />

bakımından kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşu ile işletme sahiplerinin<br />

daima istişare halinde olması gereklidir. Organik su ürünleri üretimi, gerek<br />

<strong>organik</strong> bitkisel üretim ve gerekse <strong>organik</strong> hayvancılık üretiminden daha<br />

fazla dikkat ve hassasiyet, gayet tabiî ki bilgi ve deneyim isteyen bir üretim<br />

şeklidir. Çünkü meydana gelebilecek herhangi bir talihsizlikte ürünlerin<br />

tamamı heba olup elden çıkabilecektir. Herhangi bir şekilde bunu telafi<br />

edebilmek mümkün değildir.<br />

Organik su ürünleri üretiminde bilgili olmak, deneyim sahibi olmak ve bunun<br />

için de daima yeni gelişmeleri ve teknolojiyi yakından takip etmek şarttır. Bu<br />

bakımdan bilhassa büyük su ürünleri işletmelerinde işletmenin bulunduğu<br />

yerdeki ekosistemleri, iklim ve hava olaylarını, özellikle denizlerde uzun<br />

yıllar periyodik olarak ortaya çıkacak atmosfer ve su olaylarını iyi takip<br />

etmek ve bilmek önemlidir. Aksi takdirde Karadeniz'de kurulmuş olan bir su<br />

ürünleri üretim işletmesinde meydana gelebilecek dev dalgalar, birkaç saat<br />

içinde bütün kafesleri paramparça edebilir. Bırakın <strong>organik</strong> su ürünleri<br />

üretimini, konvansiyonel üretimi bile yapamayabilirsiniz.<br />

Organik Su Ürünleri Üretiminde Sağlık ve Bakım<br />

Su ürünleri üretimi gerçekten bilgi ve uzmanlık gerektiren bir yetiştiricilik<br />

sahasıdır. Su ürünleri işletmesinin kurulacağı yerin temiz, çevre kirliliği ile<br />

ilgisi olmayan, hijyenik ve sağlıklı bir yer olması, daha başlangıçtan üzerinde<br />

durulması gereken temel bir prensiptir. Ayrıca bir de <strong>organik</strong> üretim söz<br />

konusu olunca, gerek sağlık konularına, gerekse bakım ve çevre konularına<br />

daha fazla hassasiyet gösterilmesi şarttır.<br />

Kuluçkahane ve yetiştiricilik tesislerinin kurulacağı yer seçiminden itibaren<br />

her bakımdan elverişli olması gerekir. Organik su ürünleri üretiminde, bazı<br />

üretim şekillerinin tabiatında olan özel müdahaleler dışında uygulanan<br />

büyümeyi artırıcı ve gelişmeyi teşvik edici, üreme devrelerini değiştiren bazı<br />

maddelerin kullanımı <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ilkelerine uymadığı ve su canlılarının<br />

dengesini, sağlığını ve davranışlarını etkileyeceğinden kullanımlarına izin<br />

257


verilemez. Su ürünleri işletmelerinde her türlü hastalık etmenlerine karşı<br />

koruyucu önlemler alınmalıdır.<br />

Gerek su ürünleri yetiştiriciliğinde, gerekse normal yetiştirme şartlarında<br />

canlı üretim materyaline hastalık ve zararlı olarak etkide bulunacak<br />

faktörlerin başında, bilhassa hastalıklar için bakteriler, mantarlar ve virüsler<br />

etkendir. Yetiştirilen ürünlere zarar verecek haşereler ise, kirlilik yapacak<br />

canlılardan tutun, makro ve mikro seviyede canlılara kadar değişebilirler.<br />

İşletme daima gözaltında tutularak ve koruyucu ön tedbirler alınarak daha<br />

başlangıçta sağlık sorunlarının çıkmasına fırsat verilmemelidir.<br />

Organik su ürünleri işletmelerinde herhangi bir sebeple şayet bir hastalık<br />

tespit edilmiş ise, hiç vakit geçirmeden olay uzmanına haber verilerek tedavi<br />

uygulamaları yapılmalıdır. Bakım işlemlerinin zamanında ve yeterli bir<br />

biçimde yapılması, hastalıkların da önüne geçilebilmesi açısından gereklidir.<br />

Özellikle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> işletmelerinde epidemiyolojik vak'alar mutlaka kısa<br />

zamanda önlenmelidir.<br />

Su ürünleri yetiştiriciliğinde bakım ve yemleme, besleme ve sağlık<br />

konularını belli bir bütünlük içinde (entegrasyon) ele almak şarttır. Aksi<br />

takdirde çok ciddi risk ve istenmeyen durumlarla karşılaşılabilir. İç sularda<br />

yapılacak <strong>organik</strong> su ürünleri üretimlerinde gerek havuzlarda gerekse kanal<br />

ve benzeri yerlerde istenmeyen bitkilerin gelişmesine meydan verilmemeli,<br />

aynı şekilde istenmeyen diğer hayvansal canlıların yaşantı ve gelişmesi<br />

engellenmelidir.<br />

Organik Su Ürünleri Üretiminde Yem Temini ve Besleme<br />

Su ürünleri işletmelerinde yetiştirilen canlıların beslenmesi ve pazara arz<br />

edilecek duruma gelinceye kadar bunların takibi başlı başına bir ihtisas ve<br />

sabır işidir. Organik su ürünleri işletmelerinde yem olarak kullanılacak su<br />

canlıları mutlaka <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kurallarına uygun olarak üretilmeli,<br />

beslemede <strong>organik</strong> madde ve <strong>organik</strong> yemler kullanılmalıdır.<br />

Organik su ürünleri yetiştiriciliğinde yemler önceden temin ve tedarik<br />

edilerek en az bir mevsimlik veya sezonluk stok yapılmalıdır. Gerekli yem<br />

stokunu sağlamada zorluk çekildiği durumlarda, sınırlı miktarlarda ve<br />

kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun bilgisi ve müsaadesi dahilinde<br />

<strong>organik</strong> olmayan saf veya karma yemler de geçici bir süreyle, izne bağlı<br />

olarak kullanılabilir. Su ürünlerinin besleme ihtiyaçlarının karşılanabilmesi<br />

için bazı besin ilavelerinin kullanılması gerektiğinde vitamin ve mineraller<br />

de koşullu olarak kullanılabilirler.<br />

258


Türkiye'de <strong>organik</strong> olarak su ürünleri üretimi yapan su ürünleri<br />

işletmelerinin, ürettikleri ürünleri iç veya dış hangi pazarlarda piyasaya arz<br />

edecekleri hakkında çok ciddi piyasa ve Pazar araştırması yapmış olmaları<br />

gerekir. Aksi takdirde gerek <strong>tarım</strong>da ve gerek sanayide en önemli konu<br />

üretilecek malın hangi kitlelere ve tüketicilere nasıl pazarlanacağıdır. Eğer bu<br />

bilinmiyorsa, çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalınabilir.<br />

Balık ve diğer deniz ürünleri yemlerinin bulunduğu alan, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

kurallarına uygun olmalıdır. Yemler, gelişimin çeşitli evrelerindeki canlıların<br />

beslenme ihtiyaçların karşılarken doğal lezzeti bozmamalıdır. Hayvansal<br />

orijinli kan unu, kemik unu gibi sentetik kimyasal muamele görmüş yemler<br />

<strong>organik</strong> su ürünleri üretiminde kullanılamaz. Üreticinin yem maddelerinin<br />

tamamını <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>dan sağlayamaması halinde, kontrol ve/veya<br />

sertifıkasyon kuruluşu konvansiyonel yem oranının % 20'yi geçmemesi<br />

koşuluyla konvansiyonel yem kullanılmasına belirli bir süre için izin<br />

verebilmesi söz konusudur. Balık etine renk verici sentetik maddeler ile<br />

doğal olmayan yöntemler kullanılamaz.<br />

Yem ve diğer besin maddeleri genetik yapısı değiştirilerek elde edilmiş ya da<br />

kısmi olarak bunlardan elde edilmiş ürünleri, katkıları ve tamamlayıcı<br />

maddeleri içeremez. Bu söylenenler Organik Tarım Yönetmeliğinin açık<br />

hükümleridir. Siloda muhafaza edilen yemlerde <strong>organik</strong> olarak üretilmiş olan<br />

koruyucu ve katkılar kullanılabilir.<br />

Organik su ürünleri yetiştiriciliğinde üretimi ve büyümeyi teşvik edici<br />

sentetik maddelerin kullanımı men edilmiştir. Ancak; hipofız enjeksiyonu<br />

yetiştiriciliği yapılan aynı canlı türünden alınmak şartıyla kontrol ve/veya<br />

sertifıkasyon kuruşunun izni ile yapılabilir.<br />

Balıkların yakalanması, boylanması ve kesimi esnasında stres oluşturmayacak<br />

uygun yöntemler uygulanmalıdır. Balıklar ve diğer canlı su ürünleri<br />

yakalama ve kesim sırasında hiçbir şekilde zorlanmamalıdır.<br />

Yetiştiricilik ünitesinde mevcut anaçların % 20-30'u her yıl yenilenmelidir.<br />

Bu demektir ki, her yıl bu kadar amaç yemeklik olarak pazarlanacaktır.<br />

Organik su ürünlerini pazara çıkarıp ürün satımından önceki, yaklaşık üç<br />

aylık bir zaman diliminde ilaç verilmiş ise, her türlü balık eti ve yumurtası ile<br />

su canlısı veya bunlardan elde edilen ürünler, <strong>organik</strong> ürün olarak satılamaz<br />

ve pazarlanamazlar. O halde böyle bir durum, yani sağlık için ilaç verilmesi<br />

söz konusu ise bunun en az kesim veya hasattan üç ay önce.bırakılması<br />

gerekir.<br />

259


Organik Su Ürünlerinin Pazarlanması<br />

Organik olarak yetiştirilen su ürünlerinin herhangi bir strese meydan<br />

verilmeden hasadı, sınıflandırılması ve işlenmesi yapılmalıdır. Yetiştirilmiş<br />

mahsuller milli ve hatta milletlerarası standartlara göre işlenmeli ve gerek<br />

nakliyede gerek piyasa ve pazara arzda ambalaj, etiketleme ve lüzumlu bütün<br />

bilgilerin verilmesi ve tüketicilerin huzurlu bir şekilde alışveriş yapmaları<br />

sağlanmalıdır. Özellikle taze tüketilemeyecek durumu olan ürünler depolama<br />

ve muhafaza sırasında, nakliye ve taşıma esnasında gerektiği muameleye<br />

(soğuk zincir, güvenli ve sağlıklı transfer) tabi tutulmalıdır. Depo ve<br />

muhafaza yeri koşulları bakımından gerekli hassasiyet ve dikkatin<br />

gösterilmesi şarttır.<br />

Organik su ürünleri üretildikten sonra pazar ve piyasaya arzında büyük<br />

alışveriş merkezleri, ikinci derecede pazarlama yerleri ve nihayet özel<br />

ürünlerin pazarlandığı yerler olabilir. Buraların hemen hepsinde <strong>organik</strong><br />

ürünler ayrı reyonlarda ve stantlarda pazarlanmalıdır. Aksi durum<br />

yönetmelik kurallarına ve <strong>organik</strong> ürün pazarlama usullerine uygun değildir.<br />

Tüketicilerin aldıkları ürünlerin nerede, ne şekilde üretildiğini, ne zaman<br />

üretildiğini bilmeye hakları vardır. Ayrıca <strong>organik</strong> ürünleri pazarlayanlar,<br />

isteyen tüketicilere fazla bilgi vermek, kontrol belgelerini ve ürünün <strong>organik</strong><br />

olduğunu gösteren sertifikayı göstermek durumundadırlar.<br />

Elbette ki bunların dışında genel pazarlama ve satış kurallarına uyulması<br />

zaten şarttır. Bunları söylemeye ve zikretmeye bile gerek yoktur. Organik<br />

<strong>tarım</strong> ürünlerinde dağıtım kanalları, üretici müteşebbisler, kooperatifler,<br />

birlik veya dernekler, açık hava pazarları, <strong>organik</strong> ürün ihtisas mağazaları,<br />

toptancılar, özel balıkçı dükkânları ve süpermarketlerdeki (büyük alışveriş<br />

merkezleri) su ürünleri reyon ve stantları da özel görev yapmaktadırlar.<br />

Buralarda ürünlerin orijinalliklerini mümkün mertebe muhafaza etmesi<br />

gereklidir.<br />

5.5. ORGANİK ÜRÜNLERİN DEPOLANMASI,<br />

MUHAFAZASI ve TAŞINMASI<br />

Mevzuata, yasa, yönetmelik ve ilgili kurallara göre hasat edilmiş, işlenmiş ve<br />

tasnif edilmiş ürünlerin belli bir süre belli bir yerde muhafaza altında<br />

tutulması gerekebilir. İşte bu durumda <strong>organik</strong> ürünlerin depolanması söz<br />

konusudur. Her şeyden önce, <strong>organik</strong> ürünler konvansiyonel veya klasik<br />

usullere göre yetiştirilmiş ürünlerle aynı zamanda ve mekanda<br />

işlenmemelidir. Organik ürün işlemede ayıklama, yıkama, kurutma,<br />

260


soldurma, ezme, karıştırma, kompost veya posa haline getirme, sulandırma,<br />

katılaştırma, konserve haline getirme, şekillendirme ve mayalandırma<br />

ünitelerinde geleneksel olarak yetiştirilmiş normal ürünler işlenmemelidir.<br />

Organik ürünlerin işlenmesi esnasında, sentetik ve kimyasal katkı maddesi<br />

kullanılamaz. Organik ürünlerin işlenmesi sırasında ışınlama yöntemleri<br />

kullanılmadığı gibi ürünün <strong>organik</strong> niteliğini koruyacak her türlü hijyenik<br />

tedbirler alınmalıdır.<br />

Organik ürünlerin işlenmesi esnasında "Organik Tarım Ürünleri<br />

Yönetmeliği" başta olmak üzere, gıdaların üretimi tüketimi ve denetlenmesine<br />

dair her türlü mevzuat, kanun, kararname, Türk Gıda Kodeksi<br />

Yönetmeliği hükümlerine uyulmak mecburiyeti vardır. Kullanılabilecek<br />

katkı maddelerinin (<strong>organik</strong> veya in<strong>organik</strong>) isimlerinin mevzuatta mutlaka<br />

zikredilmesi gerekmektedir. Organik olarak üretilmiş ürünler işleme<br />

esnasında iyonizasyona tabi tutulmadığı gibi, genetik olarak da herhangi bir<br />

değişikliğe uğratılamazlar.<br />

Her şeyden önce <strong>organik</strong> ürünler geleneksel (konvansiyonel, klasik)<br />

ürünlerden ayrı olarak muhafaza altına alınır, depolanırlar. Ancak ayrı<br />

olarak depolanmanın mümkün olmadığı durumlarda, <strong>organik</strong> ürünlerle<br />

konvansiyonel ürünlerin karışmasını önleyecek tedbirler alınır ve bu<br />

önlemlerin yeterliliği kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşu tarafından<br />

denetlenerek uygun bulunduğu zaman müsaade edilebilmektedir. Organik<br />

ürünlerin depolandığı yerlere müsaade edilmeyen kimyasal ilâçlar asla<br />

kullanılamaz. Depolanmış olan <strong>organik</strong> ürünlerin gelişme ve<br />

olgunlaşmalarının hızlandırılmasına, çimlendirilmesi veya yönetmelikte<br />

belirtilmeyen kimyasal temizlik maddeleri ile yıkanmasına asla izin<br />

verilmemelidir.<br />

Organik Tarım ürünü yetiştiricilerinin depolarla ilgili kapasite, vasıf,<br />

havalandırma gibi bütün özelliklerini gösterdi bilgileri içeren belgelerin<br />

kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşlarınca onaylanmış olması şarttır. Bu<br />

belgelerin bir nüshası çiftçi (müteşebbis)'de bulunurken, bir nüshası da<br />

yetkili kuruluş tarafından saklanmalıdır.<br />

Organik olarak üretilmiş ürünlerin, başta pazarlama ve piyasaya arzetme<br />

(ihracat, ithalat) olmak üzere herhangi bir başka maksatla da olsa, bir yerden<br />

başka bir yere nakledilmesi, yani taşınması için mevzuattaki kurallara aynen<br />

uyulması şarttır. Ürünlerin nasıl taşınacağı mevzuatta belirtildiği gibi,<br />

kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşu tarafından da önceden belirlenmiş<br />

olmalıdır. Organik ürünler taşıma esnasında veya taşınırken otoyol<br />

261


kenarlarında bekletilmemelidir. Organik ürünü üreten çiftçi (müteşebbis)<br />

veya taşıyıcı malı yakıt kullanan herhangi bir araçla taşıyacaksa ekzoz<br />

gazlarından ve her türlü dış tesirlerden etkilenmeyecek önlemleri almalıdır.<br />

Tüketiciye ambalajlanmış ve etiketlenmiş bir şekilde ulaşan ürünler, yakıt<br />

kullanan araçlarla ulaştırılacaksa, çift muhafazalı kapalı kaplarla ve<br />

etiketlenmiş olarak taşınmalıdır.<br />

Taşıma, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerinin üretim bölgelerinden işleme ve tüketim<br />

merkezlerine ulaştırılmasıdır. Taşıma faaliyeti dağıtım fonksiyonunun bir<br />

parçasıdır ve üretim bölgelerinden toplama yerlerine, ambalajlama yerine,<br />

işleme merkezlerine ya da perakende satış noktalarına taşınmasıdır. Taşıma<br />

hizmetlerinin iyi organize edilmesi gerekir. Ürünlerin küçük yükler halinde<br />

ayır ayrı taşınmaları masrafı yükseltir. Organik <strong>tarım</strong> ürünlerinin diğer<br />

geleneksel ürünlere göre taşınması bazı farklılıklar gerektirmektedir. Bu<br />

farklılıkların bir kısmı yukarıda zikredilmiştir.<br />

Organik ürünler, toptancı ve perakendecilere yalnızca uygun paket ve<br />

konteynırlar ile kapalı biçimde, içindekilerin karışmasını önleyerek<br />

etiketlenmiş olarak taşınabilir. Organik ürünün taşınması sırasında yetkili<br />

Bakanlığın ilgili kurumundan yurtiçi dolaşım sertifikası alınması gereklidir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın esasları ve uygulamasına ilişkin yönetmeliğe göre<br />

(10.06.2005/25841 tarih ve sayılı resmi gazete-dördüncü bölüm madde 26)<br />

Organik ürünlerin taşınması kuralları şu şekilde belirtilmiştir.<br />

Müteşebbis, <strong>organik</strong> ürünleri toptancı ve perakendeciler de dahil olmak üzere<br />

diğer birimlere taşıma sırasında içeriğinde herhangi bir karışmaya neden<br />

olmayacak biçimde uygun paket, konteynır veya kapalı araçlarda,<br />

izlenebilirliğini sağlayacak şekilde taşınmasını sağlamakla yükümlüdür.<br />

Kontrol sistemine dahil olan iki müteşebbis arasında, kapalı olmayan araç,<br />

konteynır yada paketlerin bir veya birden fazla sayıda nakliye işlemi, ürün<br />

hakkında müteşebbisin adı, adresi, ürünün adı, etiket bilgileri,<br />

yetkilendirilmiş kuruluşun adı, kod numarası gibi gerekli bilgileri içeren<br />

evraklarla birlikte, gönderici ve alıcı tarafların yetkilisi ya da yetkilendirilmiş<br />

kuruluşun bilgisi ve onayı ile olmalıdır.<br />

5.6. ORGANİK ÜRÜNLERİN AMBALAJLANMASI ve<br />

İŞARETLENMESİ (ETİKETLEME)<br />

Sadece <strong>organik</strong> ürünlerin değil üretilen her türlü ürünün dış etkilerden<br />

korunması, bir yerden başka bir yere nakliyesi ve taşınması, tüketici<br />

taleplerine uygun miktarlarda pazara ve piyasaya arz edilebilmesi için<br />

262


ambalajlanması gereklidir. Ambalajlama, <strong>tarım</strong> ürünleri ister konvansiyonel<br />

veya geleneksel, isterse <strong>organik</strong> veya ekolojik olsun, mutlaka şarttır.<br />

Ambalajlama (ya da paketleme) ürünü muhafaza etmek, korumak, çevre<br />

şartlarından etkilenmesini önlemek, öz niteliklerini kaybetmemek için de<br />

yapılması zorunlu bir işlemdir (Resim 8). Ambalajlama yapılmayan <strong>tarım</strong><br />

ürünleri, gayet tabii ki <strong>organik</strong> ürünler, gıda güvenliği ve halk sağlığı<br />

açısından da her türlü riski ihtiva etmektedir. Bu açıdan da ürünlerin<br />

ambalajlanması mevzuat gereğidir. Yetiştirilmiş, hasad edilmiş, usulüne<br />

uygun olarak sınıflandırılmış, tasnif edilmiş ürünlerin raf ömürlerinin<br />

korunması amacıyla da ambalajlanması gerekmektedir.<br />

Organik <strong>tarım</strong> yöntemi ile yetiştirilmiş bitkisel ürünler, hayvansal ürünler, su<br />

ürünleri, mantar ve bal gibi diğer <strong>organik</strong> ürünler, ayrıca bu ürünlerin<br />

yetiştirilmesi ve üretilmesi için kullanılması şart olan <strong>organik</strong> girdiler,<br />

hammaddeler, yarı ve /veya mamul maddeler de mutlaka ambalaj lanmalıdır.<br />

Bütün bu ambalajlama işlevi ve paketleme yapılırken <strong>organik</strong> materyallerin<br />

<strong>organik</strong>liğine herhangi bir halel gelmemelidir, nitelikleri bozulmamalıdır.<br />

Ambalajlama işleminde pamuk veya keten bez torbalar, cam ve kağıttan<br />

üretilmiş malzemeler, ahşap (orman emvali)'tan yapılmış sandık, kasa ve<br />

kutu gibi malzemeler kullanılmalıdır. Her türlü tabii ve <strong>organik</strong> hayvansal ve<br />

bitkisel liflerden üretilmiş materyal, kamış ve benzeri malzemeler,<br />

özel olarak uygun <strong>organik</strong> kaplama maddelerinden yapılmış kaplar<br />

ambalajlamada kullanılmalıdırlar. Şayet <strong>organik</strong> ürünler plastik, metal veya<br />

bunlara benzer <strong>organik</strong> olmayan malzeme ile paketlenecekse<br />

(ambalajlanacaksa) o takdirde bunların iç yüzeyleri ürünlerle temas<br />

ettirilmemelidir. Organik ürünlerin ambalajlanması esnasında, ürünün<br />

<strong>organik</strong> niteliğini koruyacak her türlü hijyenik önlemler alınmalıdır.<br />

Organik ürünlerin ambalajlanması ve işaretlenmesi esnasında, gerek Organik<br />

Tarım yasası, gerek <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yönetmeliği, Türk Gıda Kodeksi<br />

yönetmeliği ve Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine dair<br />

yönetmelik hükümlerine aynen uyulmalıdır. Organik ürünler<br />

ambalajlandıktan sonra ambalaj üzerine belli işaretlerin (Logo) konulması<br />

şarttır. Bu da yasa ve yönetmelik gereğidir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>sal ürün veya <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal madde üreten ve pazara sunacak<br />

üreticiler ambalajlarında burada görülen logo (işaret) örneklerini kullanmak<br />

zorundadırlar. Bu logoları üzerinde bulundurmayan ürünler, <strong>organik</strong> olarak<br />

iç ve dış pazarlara sunulamaz, <strong>organik</strong> olarak reklam ve tanıtım yapılamaz ve<br />

bu kelimeler veya kısaltmalarıyla patent için başvuramazlar. Bu logoların<br />

(işaretlerin) bulunduğu yer ambalajların üzerindeki etiketlerdir. Bakanlık bu<br />

263


işaretleri kendi basar veya bastırır. Etiketi kullandırma yetkisi, Bakanlıkça<br />

yetkili olan <strong>organik</strong> Komiteye aittir. Bu logo, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ilkelerine göre<br />

üretimi yapılmış ham maddelerde ve yarı mamul veya mamul <strong>tarım</strong>sal<br />

<strong>organik</strong> üretim maddelerinde kullanılmak üzere Bakanlığın yetki verdiği<br />

kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşları aracılığıyla müteşebbislere verilir.<br />

Üretimin niteliğine, ambalajın ebadı ve türüne göre burada verilen logo<br />

örneklerinden biri kullanılır. Logoların çapı, 20 mm'den küçük 40 mm'den<br />

büyük olamaz. Logolar belirtilen renklerde olmalıdır. Verilen renkler<br />

dışındaki renkler ve tonlar kullanılamaz. Bunlar mevzuat gereğidir (Şekil<br />

6,7,8).<br />

İşlenmiş, ambalajlanmış ve üzerine yetkili otoritenin işareti (logosu)<br />

konulmuş olan <strong>organik</strong> ürünün pazara arz edilip tüketicinin görüşüne<br />

sunulabilmesi için etiketlenmesi gereklidir. Etiketleme, ürünü pazara ve<br />

piyasaya arz etmeden önce yapılacak belki de son işlemdir. Pazara arz edilen<br />

<strong>organik</strong> ürünlerin üzerinde markalan da bulunmalıdır. Ürünün markası<br />

etiketin uygun bir yerinde tüketicinin kolay ve iyice görebileceği yerinde<br />

olmalıdır. Etiketleme işi tüketiciye ürünü tanıtıp, ürün hakkında bilgiler verip<br />

ürün güvenliği ve sağlığı bakımından son derece önemlidir.<br />

Şekil 6. İşaretlerde Kullanılan Renkler<br />

Şekil 7. Renkli Fonlu İşaret (logo)<br />

Şekil 8. Çerçeveli İşaret (logo)<br />

264


Etiketleme ve etiket bilgileri nasıl ki tüketiciyi koruma, ona güven ve doğru<br />

bilgiler verme açısından gerekli ise, üretici ve mal pazarlayıcı, pazara<br />

arzedici bakımından da o kadar önemli ve gereklidir. Üretici ve satıcının<br />

pazar ve piyasada tutunabilmesi, verilen bilgilerin sağlıklı olmasına bağlıdır.<br />

Organik ürünlerin kontrol belgeleri ve sertifikalarının bile istenildiği takdirde<br />

gösterilebilmesi, Pazar güvenliği <strong>organik</strong> ürün pazarının gelişmesi ve netice<br />

de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin gelişmesine ve genişlemesine en büyük<br />

destek olacaktır. Organik <strong>tarım</strong>ın, <strong>organik</strong> ürün pazarı ve piyasasının<br />

gelişmesi ve genişlemesi için <strong>organik</strong> ürün tüketicilerinin asla aldatıldıkları<br />

filerine kapılmamaları, bilakis alacakları <strong>organik</strong> ürüne her bakımdan<br />

güvenmeleri şarttır.<br />

Organik ve geçiş süreci ürünlerinin etiketlerinin üzerinde hangi bilgilerin<br />

bulunması lazım geldiği, Organik Tarım Yönetmeliği'nin 24. maddesinde<br />

çok açık ve etraflı bir şekilde ifade edildiği görülecektir.<br />

Her şeyden önce pazara sürülen <strong>organik</strong> ürün etiketinde ürünün adı ve<br />

<strong>organik</strong> ürün olduğu açıkça belirtilmelidir. Ürün yılı, kime ait olduğu<br />

mevzuata, kanun, yönetmelik ve yönetmeliğin eklerine uygun olarak<br />

üretilmiş veya üretildiği yerden satın alınmış olduğu yazılmalıdır. Etikette<br />

ürünün logosu (işareti) bulunmalı, kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun<br />

adı, işareti ve ürüne verdiği sertifika numarası bulunmalıdır. Organik ürünler<br />

sözleşmeli olarak üretildiğine göre; sözleşme yapılan şirket açık bir şekilde<br />

belirtilmelidir. Etiketin üzerinde kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna<br />

Organik Tarım Komitesinin vermiş olduğu kod numarası bulunmalıdır.<br />

Herhangi bir malın üzerine konulmuş etiket o mala ait bütün bilgileri, bu<br />

arada malın içeriğini de tam liste halinde vermelidir. Malın üzerindeki fiat<br />

etiketi ile mal hakkında bilgileri içeren bilgi etiketi birbirine<br />

karıştırılmamalıdır. Organik ürünün hangi ülke malı olduğu etikete<br />

yazılmalıdır. Etiketin üzerinde malın üretim yeri, üretim tarihi ve son<br />

kullanma tarihi belirtilmelidir.<br />

Organik ürün etiketinde, <strong>organik</strong> kelimesinin kullanılması ile ekolojik ve<br />

biyolojik kelimelerinin kullanılması, ayrıca işlenmiş ürünlerde de doğal<br />

kelimesinin kullanılması eşdeğer (aynı)'dir. Organik Tarım Yönetmelik<br />

hükümlerine göre üretilmeyen ürünün etiketinde, Yönetmeliğe uygun<br />

üretildiği, hazırlandığı, işlendiği, ambalajlandığı, depolandığı ima ve beyan<br />

edilemez. Böyle ürünler için <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal ürün olarak marka, patent ve<br />

tescil alınamaz. Organik olduğunu ima eden bio, eko gibi örnekler, işlenmiş<br />

üründe de doğal ön eki kullanılamaz. Bu ürünler <strong>organik</strong> ürün olarak<br />

tanıtılamaz ve reklamı yapılamaz, işlenmiş ürünlerde doğal tanımının<br />

265


kullanılması ürünün <strong>organik</strong> olarak üretildiğini ifade eder. Burada ifade<br />

edildiği gibi doğru olmayan beyanlar için Organik Tarım kanununda cezai<br />

müeyyideler bulunmaktadır. Ayrıca böyle davranışlar için ceza kanununda<br />

da hükümler vardır. Eğer şayet, Organik Tarım Kanunu ve yönetmeliği bu<br />

konularda yeterli olmasa; Organik ürünün etiketlenmesi esnasında, Türk<br />

Gıda Kodeksi Yönetmeliği ve Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve<br />

Denetlenmesine Dair Yönetmelik hükümlerine de başvurulmalıdır.<br />

Organik ürün etiketi kullanabilmek için, ürünün <strong>organik</strong>liğinin tespit<br />

edilmesi zorunludur. Organik Tarım sözleşmeli olarak yapılmalı ve üretilen<br />

ürünün <strong>organik</strong>liği tespit ettirilecekse; bunun için bir kontrol ve/veya<br />

sertifikasyon kuruluşuna başvurulması gerekir. Kontrol ve/veya<br />

sertifikasyon kuruluşu gerekli incelemeleri yapar, gerekli sertifikaları<br />

düzenler ve durumu Organik Tarım Komitesine bildirir. Komite; kontrol<br />

ve/veya sertifikasyon kuruluşundan aldığı bilgi ve belgeleri Bakanlığın ilgili<br />

Genel Müdürlüğüne yasal izin için verir. Böylece üretici de ürünü için<br />

<strong>organik</strong> müsaadesi almış olur. Eğer ürün, geçiş süreci ürünü ise, etiketine<br />

<strong>organik</strong> ürün yerine "Organik Tarım Geçiş Süreci Ürünü'dür" yazılır.<br />

Organik ifadesi ile geçiş süreci ifadesi aynı renk ve puntolarla konulmalıdır.<br />

Organik ürünler muhtelif büyüklüklerdeki ambalajlar halinde etiketlendikten<br />

sonra pazara arz edilirler. Ürün artık tüketicinin görüşüne sunulmuş<br />

demektir. Organik ürünleri pazarlayanlar ya doğrudan doğruya üreticiler<br />

(işletmeciler, çiftçiler) veya kooperatifler, birlikler, mağazalar gibi<br />

satıcılardır. Organik ürünler büyük ölçüde sözleşmeli olarak yetiştirildiği<br />

için, üretici ile sözleşmeyi yapanlar, büyük ölçüde pazarlamayı da<br />

yapmaktadırlar. Dağıtım ve pazarlama konusu son derece önemli, kendine<br />

has özellikleri olan faaliyetlerdir. Malların pazarda tutunması, tanınması,<br />

reklamı ve bizatihi tüketicinin eline ulaşması oldukça fazla gayret ve<br />

organizasyon isteyen işlerdir. Bu işlerin her biri için profesyonel personele<br />

ihtiyaç vardır.<br />

Organik ürün üreticisi ve/veya işletmesi, diğer endüstrilerde olduğu gibi<br />

küçük ve büyük işletmelerin sahip olduğu özelliklere sahiptir. Bir çiftçi<br />

ve/veya işletmeci bir işletmenin hem de işletmecisi gibi geniş bir role sahip<br />

olabilir. Bu roller; ürünün üretimi, pazar araştırması, hedef pazar seçimi,<br />

reklam, satış, finansman yönetimi, çalışanlarla ilgilenme ve gün ve gün<br />

tüketicilerin takip edilmesi işleridir. Aynı zamanda potansiyel pazarın<br />

büyüklüğünün değerlendirilmesi yapılmalıdır. Önceki bölümlerde<br />

açıklandığı gibi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın (özellikle Türkiye açısından) tarihi oldukça<br />

yenidir. Bu başlangıçla birlikte, Türkiye'de üretilen <strong>organik</strong> ürünler yabancı<br />

266


firmaların talebi üzerine ihraç edilmektedir. Diğer bir ifadeyle <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>da yapılanma dışa yönelik olarak ve yabancı firmaların isteği<br />

doğrultusunda gelişmiş ve oluşmuştur. Dolayısıyla ülkemizde bu ürünlerin<br />

bir iç pazarı oluşmamış ve başlangıç halinde olanlarda gelişip<br />

yaygınlaşmamışken son yıllarda iç pazarda gelişmeye başlamıştır. Organik<br />

<strong>tarım</strong> ürünlerinin pazarlanması, bu ürünlerin pazarının özel durumlarından<br />

dolayı (üretici sayısı sınırlı, ürün sayısı sınırlı, tüketici kesimi az, daha çok<br />

eğitim ve gelir seviyesi yüksek - gibi nedenler), kendine has pazarlama<br />

yaklaşımları uygulanmalıdır. Son yıllarda iç pazarda tüketilen <strong>organik</strong><br />

ürünlerin ihraç edilenlerden fazla olduğu söylenebilir.<br />

Türkiye'mizde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri üretimi ve çeşidi her geçen yıl sürekli<br />

artmaktadır. En önemli ve güncel sorun pazarlama sorunlarıdır. Gerçekte<br />

pazarlama üretimden daha çok önemli bir sorundur. Üretilen ürünlerin çeşit,<br />

kalite vb. özelliklerini geliştirirken bu ürünleri uygun yer, uygun zaman ve<br />

uygun şekilde bulundurma, yani pazarlama faaliyetleri de buna paralel<br />

geliştirilmelidir. Pazarı ve piyasası geliştirilemedikten sonra <strong>organik</strong><br />

ürünlerin kitle halinde yetiştirilmesi bir anlam ifade etmez, mümkün de<br />

değildir. Şüphesiz ki mal müşteriye satılır. Yukarıda da belirtildiği gibi<br />

<strong>organik</strong> ürünlerin talebi hem ekonomik imkânlarla hem de eğitim öğretim<br />

(entelektüel seviye ve dünya görüşü) ile yakından ilgilidir.<br />

Çoğu kez pazarlama, "kişisel ve örgütsel amaçlara ulaşmayı sağlayacak<br />

mübadeleleri gerçekleştirmek üzere, fikirlerin, malların ve hizmetlerin<br />

geliştirilmesi, fıyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına ilişkin<br />

planlama ve uygulama sürecidir" şeklinde tarif edilmektedir. Bunun özel bir<br />

şekli olan <strong>tarım</strong>sal pazarlama ise, <strong>tarım</strong> ürünlerinin üreticiden, hatta üretimin<br />

başladığı tarla veya bahçeden, yani <strong>tarım</strong>sal işletmeden, tüketimin son<br />

aşamasına, yani tüketicinin sofrasına kadar geçirdiği işlemleri inceleyen ve<br />

bunları düzenleyen bir bilim dalıdır. Pazarlamanın temel amacı, müşterinin<br />

(tüketicinin) tatmin ve uzun dönemde tüketicinin ürüne olan güveninin<br />

sağlanmasıdır. Bu bağlamda <strong>tarım</strong>sal pazarlama tüketiciye en yüksek<br />

tatmini sağlayarak, yani ürünü mümkün olan en uygun fiyatla satmak ve<br />

üreticilere ürün bedeli olarak mümkün olduğu kadar yüksek bir değer<br />

ödemektir. Bu noktada özellikle <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerinin pazarlanmasmda,<br />

pazarlama faaliyetlerinin önemi büyüktür. Çünkü mevcut durumda <strong>organik</strong><br />

ürünleri daha çok gelir seviyesi yüksek kesim tüketmektedir. Organik<br />

ürünlerin fiyatları da geleneksel ürünlerin fiyatlarına göre en az % 20 -30<br />

daha yüksek olduğu düşünülürse, <strong>organik</strong> ürünlerin daha geniş tüketici<br />

kitlesine ulaştırılmasında ve fiyatların düşmesinde pazarlama faaliyetlerinin<br />

rolü ve önemi ortaya çıkmaktadır. Organik ürünlerle geleneksel ürünler<br />

267


arasındaki fiyat farkı % 60-70 kadar olabilmektedir. Yapılan bilimsel<br />

çalışmalar buna imkan olduğunu göstermektedir. Fakat özellilde birkaç katı<br />

fiat farkının normal olmadığı, bunun tüketiciyi istismar anlamına geldiği ve<br />

böyle fahiş bir fiat farkının ihtikar (haksız kazanç) olduğu ifade edilmektedir.<br />

Özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinde konvansiyonel <strong>tarım</strong> ve <strong>tarım</strong><br />

ürünlerinin, çevre ve canlılar üzerinde artan olumsuz etkileri karşısında<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçiş büyük önem kazanmış ve önemli gelişmeler olmuştur.<br />

Organik <strong>tarım</strong> üretiminin ve tüketiminin konuşulup, ciddi anlamda ele<br />

alındığı günümüzde bu ürünlerin pazarlama stratejilerinin de aynı zamanda<br />

ve yoğunlukta belirli bir prosedür dahilinde ele alınmaması, önemli<br />

gecikmelere ve soranlara neden olacaktır. Çünkü pazarlama, ürünün üretimi<br />

ve hasadı aşamasından önce başlamakta ve üretim sonrasına kadar devam<br />

etmektedir. Bu nedenle pazarlama ürünün zamanında ve usulüne uygun<br />

olarak elde edilmesini ve tüketiciye uygun yer ve zamanda ulaştırılmasını<br />

sağlamalıdır.<br />

Daha önce de belirtildiği gibi <strong>organik</strong> ürün, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ölçülerine ve<br />

mevzuatına uyularak yetiştirilmiş ürünlerdir. Hiçbir şekilde sentetik/<br />

kimyasal ilaç kalıntısı ve hormon içermeyen ürünlerdir. Daha çok üretim<br />

sonrası ticari faaliyet alanı içerisinde değerlendirilebilecek bu birimlerdeki<br />

<strong>organik</strong> ürünün akış kontrolü de en az arazi üzerindeki <strong>organik</strong> ürünün<br />

üretimi kadar önemlidir. Aslında <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, üreticiden tüketiciye kadar<br />

bir bütünlük arz eder.<br />

Ürünün pazarlama aşamasında yapılması ve izlenmesi gereken noktalar şu<br />

şekilde özetlenebilir:<br />

• Depolama koşulları,<br />

• Girdi-Çıktı kayıtları,<br />

• Üretici satın, alım makbuzları,<br />

• Ürün sevk irsaliyesi,<br />

• Satış faturası,<br />

• İşletme koşullarının uygunluğu,<br />

• İşleme öncesi ve sonrası etiketleme,<br />

• Sözleşme,<br />

• İhracat sertifikası.<br />

Organik ürün, üretim sonrası bir aracı ile pazarlanıyor ise, bu aracı tarafından<br />

adı geçen <strong>organik</strong> ürüne ait her türlü bilgi ve belgenin düzenli olarak<br />

tutulması ve dosyalanması gerekir. Bu belgelerde, o ürünün hangi üreticiye<br />

268


ait olduğu, ne zaman satın alındığı ve ambalaj şekli, nakliye şekli, eğer<br />

depolandı ise nerede ve hangi koşullarda depolandığı gibi tüm bilgilerin<br />

olması şarttır. Diğer taraftan <strong>organik</strong> ürünlerin pazarlanması için "Organik<br />

Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik"in 27. maddesinde<br />

kurallar şu şekilde belirlenmiştir;<br />

a- Organik hammadde ve/veya <strong>organik</strong> işlenmiş ürün olduğunu belirten<br />

"Ürün Sertifikası"na sahip olan ve bu Yönetmelik hükümlerince üretilmiş<br />

ürünler <strong>organik</strong> ürün olarak pazarlanır.<br />

b- Organik ürün ticareti yapan müteşebbis, her bir parti satışını "Ürün<br />

Sertifikası" ile belgelendirmek zorundadır.<br />

c- Organik ürünler, <strong>organik</strong> ürün olduğu açıkça belirtilerek satılır. Organik<br />

ürünlerin, konvansiyonel ürün ile karışmaması ve <strong>organik</strong> niteliğinin<br />

korunması <strong>organik</strong> ürün satışı yapan müteşebbisin yükümlülüğündedir,<br />

d- İthalatçı ithalat halinde, yetkilendirilmiş kuruluş tarafından istenilen<br />

belgeleri eksiksiz olarak bu kuruluşa verir. Yetkilendirilmiş kuruluş<br />

tarafından yeniden sertifikalandırma yapmak amacıyla aşağıda belirtilen<br />

bilgi ve belgeler istenir.<br />

Bunlar;<br />

• ithalatçının ithalat faaliyetleri; ithalatçının adı, adresi, ürünün geldiği ülke,<br />

ürünlerin ülkeye giriş noktası ve ithal edilen ürünlerin depolanmasında<br />

kullanılacak binaların uygunluğuyla ilgili detaylı açıklama belgeleri,<br />

• Karşı ülkeden alman ürünün etiketi ve içeriğine dair bütün bilgilerin aslı<br />

veya noter onaylı tercümeleri,<br />

• ithalat işleminin nasıl gerçekleşeceğini ve ihlal durumunda alınacak<br />

ihtiyati tedbirleri içeren belgeler,<br />

• İthalatçı tarafından kullanılacak herhangi bir deponun diğer ülkede<br />

bulunması durumunda, karşı ülkenin yetkilendirilmiş kuruluşu tarafından<br />

kontrole açık olacağını belirten belgeler,<br />

• İlgili partinin miktarı, orjini ve yapısı, kontrol mekanizmasının detayları,<br />

üretim, işleme, ambalajlama, depolama, nakliye işlemlerinin detayları,<br />

alıcıları, ürün sertifikası, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> müteşebbis sertifikası, ürüne ilişkin<br />

yıllık kontrol raporlarıdır.<br />

Organik <strong>tarım</strong> ürünlerinin iyi bir şekilde pazarlanarak tüketicilere<br />

ulaştırılmasında ve onlara zaman, yer ve şekil faydaları sağlandığı zaman,<br />

gerçek anlamda üretim faaliyeti tamamlanmış olur.<br />

Organik ürünler konvansiyonel ürünlerden ayrı, <strong>organik</strong> ürün reyonu olduğu<br />

açıkça belirtilmiş reyonlarda satılır (Resim 9). Organik ürünler ana<br />

269


caddelerde ve günde 1000'den fazla aracın geçtiği yollarda veya mağazanın<br />

caddeye bakan kısmında açıkta ambalajsız olarak satılamazlar. Şayet<br />

herhangi bir şekilde ambalajsız olarak satılmasına müsaade edilmişse<br />

ambalajsız olarak satılan <strong>organik</strong> ürünlerin üzerinde tek tek ürün etiketi<br />

bulunmalıdır.<br />

Organik ürün ambalajı üzerinde yönetmelik hükümlerine göre düzenlenmiş,<br />

kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşunun adının, kod numarasının, logo<br />

veya kaşesinin, ürünün sertifika numarası ile <strong>organik</strong> ürün logosunun<br />

bulunduğu bir etiket mutlaka olmalıdır.<br />

Yurtiçi dolaşım ve ithalat ve/veya ihracat belgeleri ilgili kurumdan alınır.<br />

Daha sonra kontrol ve/veya sertifıkasyon kuruluşundan ithalat ve/veya<br />

ihracat sertifikası alınması gerekir. İthalat ve/veya ihracat sertifikası, ancak<br />

<strong>organik</strong> hammadde ve/veya <strong>organik</strong> işlenmiş ürün sertifikasına sahip ve<br />

<strong>organik</strong> ürünlere verilebilir. İthalat ve/veya İhracat için kontrol ve/veya<br />

sertifıkasyon kuruluşu aşağıdaki belgeleri düzenler:<br />

İthalatçı ve/veya ihracatçının tüm mal varlığı ve ithalat ve/veya ihracat<br />

faaliyetleri, ürünlerin ülkeye giriş ve çıkış noktaları ve ithal edilen ürünlerin<br />

depolanmasında kullanılacak binaların uygunluğuyla ilgili detaylı açıklama<br />

belgeleri.<br />

İthalatçı ve/veya ihracatçı tarafından Yönetmeliğe uygunluk için alınacak<br />

tüm tedbirlerle ilgili belgeler.<br />

İthalat ve/veya ihracat işleminin nasıl gerçekleşeceğini ve ihlal durumunda<br />

alınacak ihtiyati tedbirleri içeren belgeler.<br />

İthalatçı ve/veya ihracatçı tarafından kullanılacak herhangi bir deponun<br />

kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu, yada depoların diğer ülkede<br />

bulunması durumunda, karşı ülke tarafından onaylanmış bir denetleme<br />

kuruluşu tarafından denetlemeye açık olacağını belirten raporlar.<br />

Belgeler, ilgili partinin miktarı, orijini ve yapısı, ithal ve/veya ihraç edilen<br />

ülkenin kontrol mekanizmasının detayları, üretim, işleme, ambalajlama,<br />

depolama, nakliye, işlemlerinin detayları, alıcıları, gümrük ve sağlık raporları<br />

dahil tüm bilgileri içermelidir. Bu belgeler kontrol ve/veya sertifikasyon<br />

kuruluşu tarafından Komite denetimlerinde kullanılmak üzere saklanır.<br />

İthalat ve/veya İhracat halinde, ithalatı ve/veya ihracatı yapılan her kalemin<br />

nakliyesinde, müteşebbis kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından<br />

270


verilen sertifikayı gösterebilmelidir. İthalat ve/veya İhracatta, ithal ve/veya<br />

ihraç edilecek <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal ürünler, konvansiyonel ürün veya gıda<br />

maddelerinin işlendiği, paketlendiği veya depolandığı binalarda depolanırsa,<br />

<strong>organik</strong> ürünler, konvansiyonel ürün ve/veya gıda maddelerinden ayrı<br />

tutulmalı ve karışmanın önlenmesi için bütün tedbirler alınmalıdır.<br />

İthalat ve/veya İhracat halinde, ithalatçı ve/veya ihracatçının kullandığı<br />

depolar ve binalar Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından her yıl<br />

en az bir kez kapsamlı fiziksel kontrole tabi tutulmalı, kontrol ve/veya<br />

sertifikasyon kuruluşunun ilgili sertifika ve belgeleri incelenmeli, madde<br />

analizi için örnek almalı, her kontrol için denetim raporu düzenlemeli ve bu<br />

rapor, denetimi yapan kontrolör tarafından imzalanmalıdır. Bu raporun bir<br />

nüshası Organik Tarım Komitesine, bir nüshası ithalatçı ve/veya ihracatçı<br />

firmaya verilir.<br />

İthalat ve/veya ihracatta, ithalatçı ve/veya ihracatçının; raporlarını ve<br />

sertifikalarını kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna vermelidir. Eksik<br />

belge ile ithalat ve/veya ihracat yapılamaz.<br />

İthalat ve/veya ihracatta karşı ülkeden ürünün etiketi ve içeriğine dair bütün<br />

bilgiler aslı veya onaylı tercümeleri ile birlikte ithalatçı ve/veya ihracatçı<br />

tarafından kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna verilir.<br />

İthalat ve/veya ihracatta üretim, işleme, ambalajlama, depolama, etiketleme,<br />

nakliye, pazarlama ve <strong>organik</strong> ürünün içeriği ile ilgili Yönetmeliğin bütün<br />

koşullarına uyulmalıdır.<br />

Organik ürünlerin ihracatı, Dış Ticaret Müsteşarlığı' nın "İhracatı Kayda<br />

Bağlı Ürünler Listesi" nde yer alan ürünler için yapılan işlemlere tabidir. Bu<br />

nedenle; kontrol ve/veya sirtifikasyon kuruluşları, ithalat ve/veya ihtacat<br />

dokümanlarının bir örneğini Organik Tarım Komitesine, bir örneğini de<br />

İhracatın yapıldığı yerdeki İhracatçı Birlikleri'ne her üç ayda bir rapor<br />

etmeli, bu ihracatçı birlikleri ihracatçı bildirimleri ve verilen beyanname<br />

numaralarını içeren ihracat verilerini her üç ayda bir Organik Tarım<br />

komitesine bildirmelidir. İhracat ve/veya ithalat sertifikası verilen ürünlere<br />

ait kesilen faturaların aslı ve Türkçesinin birer kopyaları her 3 ayda bir<br />

Komiteye iletilmelidir.<br />

Yönetmelikte özel olarak açıklanmamış konularda, Türk Gıda Kodeksi<br />

Yönetmeliği ve Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair<br />

Yönetmelik hükümlerine uyulmalıdır.<br />

271


6. TÜRKİYE'DE ORGANİK TARIM POTANSİYELİ<br />

Türkiye oldukça geniş ve büyük bir ülkedir. Türkiye'nin en önemli ekonomik<br />

sektörlerinden biri de <strong>tarım</strong>dır. Diğer sektörlerin başında hizmetler sektörü<br />

ile sanayi ve ticaret sektörü yer almaktadır. Türkiye'de <strong>tarım</strong> sektörü, ülkenin<br />

ekonomik ve sosyal gelişmesinde uzun zaman birinci sırada yer almış ve<br />

topyekûn ekonominin gelişmesinde birinci derecede rol oynamıştır. Ancak<br />

uzun zaman ekonominin temel unsuru olan bu sektör, bundan çeyrek asır<br />

kadar öncesinde azalan nispi bir paya sahip olmaya başlamış, son yıllarda da<br />

gelişme önceliğini sanayi, ticaret ve hizmetler sektörüne bırakmıştır. Fakat<br />

bugün hâlâ Türkiye milli gelirinin % 11'ini ve Türkiye'deki istihdamın da<br />

% 33'ünü <strong>tarım</strong> sektörü oluşturmaktadır. Bunların yanında <strong>tarım</strong> sektörü gıda<br />

ve beslenme, giyinme ve barınma gibi birincil (temel) ihtiyaç maddelerinin<br />

karşılanmasında doğrudan etkili olmaktadır. Ayrıca aktif nüfus ve işgücünde<br />

yüksek değerler, milli gelire olan katkısı ve sanayi sektöründe sağladığı<br />

hammadde ve sermaye yanında, sağlıklı ve güvenli bir çevrenin<br />

oluşturulması ve ekolojik dengenin korunması, sürdürülebilirliği açısından<br />

da tüm ülke halkını yakından ilgilendiren, ekonomik ve sosyal bir sektör<br />

olma özelliği taşımaktadır.<br />

Gerek Türkiye ekonomisinde ve gerekse Türkiye'nin sosyal yapısında büyük<br />

ve hızlı değişimler yaşanmaktadır. Bunların en başında geleni, bundan yarım<br />

asır kadar önce başlayıp ve hala önemli bir hızla devam eden kırsal<br />

alanlardan şehirlere ve sanayi merkezlerine olan göçtür. Nüfus hareketlerinin<br />

bu şekilde oluşunun etkileri hem olumlu hem de olumsuz olabilmekte,<br />

bundan dolayı gerek nüfusun başıboş bir şekilde yığıldığı büyük<br />

metropollerde ve gerekse kırsal alanlarda ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır.<br />

Bu sorunların çözüme kavuşturulabilmesi için bir an önce isabetli sosyolojik<br />

ve ekonomik analizlerin yapılması şarttır. Gayet tabii ki, yapılan bilimsel<br />

araştırmaların neticelerinden çıkarılan sonuçların uygulaması, ayrıca büyük<br />

önem arz etmektedir. Bu açıdan ülke yöneticilerine büyük sorumluluklar<br />

düşmektedir. Görevlerini ülke çıkarlarını dikkate alarak yapacak olan devlet<br />

ve siyaset adamları, hâlâ nüfusun %29'u kırsal kesimde yaşayan ve %33'u<br />

<strong>tarım</strong>la iştigal edilen bir memlekette hem doğrudan doğruya konvansiyonel<br />

<strong>tarım</strong>a ve hem de onun yeni bir düşünce ve anlayışla uygulaması olan <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>a büyük önem vermek durumundadırlar.<br />

Gerek <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ve gerekse topyekûn iyi <strong>tarım</strong> uygulamalarında temel<br />

espri, doğaya saygılı olmak ve doğal kaynakları tahrip etmeden, mümkün<br />

olduğunca geliştirerek, bütün insanlara yetecek tarzda kaliteli,, beslenme<br />

değeri yüksek, gıda güvenliği ve hijyeni açısından sağlıklı ürünler elde ede-<br />

272


ilmektir. Pratik bir söyleyişle yapılacak iş, insanların açlık duygularınıgidermek<br />

için karınlarını doyurmak veya doldurmak yerine, beyin<br />

fonksiyonlarını en iyi bir şekilde faaliyete geçirmek ve bundan insanlığın<br />

yararına neticeler hasıl edebilmek için, ona gerekli enerjiyi temin<br />

edebilmektir. Bunu da ancak <strong>organik</strong> üretimle yapabilmek mümkündür.<br />

Organik üretim bakımından şartların ve olanakların en elverişli olduğu<br />

ülkelerden birisi Türkiye'dir. Burada bölge bölge Türkiye'nin <strong>organik</strong> üretim<br />

potansiyeli üzerinde durulacaktır.<br />

6.1. TÜRKİYE'NİN KONUMU ve TOPOĞRAFİK DURUMU<br />

Bir yerin iklimi <strong>tarım</strong> açısından önemli olduğu gibi, <strong>organik</strong> üretim<br />

bakımından daha da ehemmiyetlidir. Çünkü <strong>organik</strong> yetiştiricilikte başta<br />

iklim faktörleri olmak üzere yapılacak üretime toprak şartları da çok etkilidir.<br />

Bir başka söyleyişle, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da yetiştiricilik koşulları, elbette ki uygun<br />

olmak kaydı ile müdahalelerden etkilenmemelidir.<br />

Herhangi bir ülkenin veya bölgenin iklim ve topoğrafık özelliklerine o yerin<br />

konumu ve yeryüzü şekilleri önemli ölçüde etki etmektedir. Bu açıdan<br />

Türkiye'nin durumuna bakılacak olursa, Türkiye kuzey yarım kürede, eski<br />

dünya karalarının birbirlerine en çok yaklaştıkları bir bölgesinde yer<br />

almaktadır. Buna bağlı olarak büyük su ve kara kütlelerine yakınlığı,<br />

bilhassa iklimi bakımından son derece önemlidir. Herhangi bir ülkenin<br />

matematiksel ve özel konumu o ülkenin sosyal, politik ve ekonomik durumu<br />

üzerine etkili olmaktadır.<br />

Türkiye 360 ve 420. kuzey paralelleri ile 250 ve 450. doğu boylamları<br />

arasında yer almaktadır. Bu konum, Türkiye'de dört mevsimin de en belirgin<br />

bir şekilde yaşanmasına imkân vermektedir. Dört mevsimin de belirgin bir<br />

tarzda yaşandığı yeryüzünde ılıman ilkim kuşağmdadır. Ilıman iklim<br />

kuşağına yıl içinde güneş ışınları (özellikle düz yerlere) dik gelmez.<br />

Türkiye'de bu sebeple yatay düzeleme dik duran cisimlerin gölge boyları<br />

sıfır olmaz. Ülkenin doğusu ile batısı arasında 76 dakikalık bir zaman farkı<br />

vardır. Türkiye doğu-batı doğrultusunda bir dikdörtgen şeklinde<br />

uzamaktadır. Kuzeyi ile güneyi arasında 650 km, doğusu ile batısı arasında<br />

ise 1565 lan mesafe bulunmaktadır.<br />

Türkiye, 78 milyon hektar yüzölçümü ile Akdeniz'in doğu kesimi ve<br />

Asya'nın güney-batı bölgesinde yer almaktadır. Bu alanın %26'smı<br />

ormanlar, %16'smı çayır ve mer'a alanları, %35'ini <strong>tarım</strong> alanları<br />

oluşturmaktadır. Türkiye; yazları sıcak ve kurak, kışları uzun ve soğuk<br />

273


iklimi yanında, her mevsim sürekli yağış alan nemli bölgeleri olduğu gibi,<br />

Akdeniz'in yarı tropik ılıman iklimine de sahiptir. Bu coğrafık yapı ve uygun<br />

ekolojik koşullar nedeniyle, <strong>tarım</strong>sal üretimde miktar ve ürün çeşitliliği<br />

yönünden büyük ve seçenekli bir potansiyeli vardır. Ortalama yıllık 643 mm<br />

yağış alan Türkiye'de, uygun su kaynağı olarak 14.300 km2 göl ve nehir<br />

alanları bulunmaktadır. 28 milyon hektarlık <strong>tarım</strong> arazisinin, ekonomik<br />

olarak sulanabilir özellikte olan 8.5 milyon hektarının, ancak 4.7 milyon<br />

hektarı sulanabilmektedir. Güney Doğu Anadolu Projesi'nin (GAP) tümüyle<br />

devreye girmesiyle 1.7 milyon hektarlık ek alan sulamaya açılmış olacaktır.<br />

Topoğrafik yapısı bakımından Türkiye, yüksek yayla karakterinde, çok<br />

değişken engebeli ve dağlık arazi durumundadır. Ülkemizde ortalama<br />

yükselti 1.130 m civarında olup, arazinin ancak %10'unda yükseli 0-250 m<br />

arasındadır. Fazla yükselti yanında, buna bağlı olarak Türkiye arazisinin %20<br />

kadarı %15 ve daha az eğimde, geriye kalan %80'i ise %15'ten yukarı eğimli<br />

arazi karakterindedir. Toprak oluşumun aktif faktörlerinden olan iklim, doğal<br />

bitki örtüsü ve kültür bitkilerinin dağılımı üzerinde en büyük etkendir. Yağış<br />

ve sıcaklık gibi klimatik faktörler seçilecek <strong>tarım</strong> sistemleri, <strong>tarım</strong>sal üretim<br />

ve desenlerine doğrudan etkili olan öğelerdir.<br />

Belirli bir bölgenin iklimini belirleyen en önemli etmenler enlem dereceleri,<br />

deniz ve okyanus gibi büyük su kütlelerine olan uzaklık ve yakınlığı, denize<br />

göre yükseltisi ve yeryüzü şekilleri, egemen olan rüzgarların yönü ve<br />

şiddetidir.<br />

Üç tarafı denizlerle çevrili, 360-420 enlem dereceleri arasında yer alan<br />

Türkiye'nin coğrafi konumu ve topoğrafik durumu ülkemizde çeşitli iklim<br />

tiplerinin varlığına neden olmuştur. Karadeniz kıyı şeridinin doğusu dışında<br />

yağışların dağılımı düzenli değildir. Yıllı ortalama yağış 643 mm olmakla<br />

birlikte bu değer, toplam yüz ölçümünün 2/3'nü oluşturan iç kısımlarda 250<br />

mm'ye kadar düşmektedir. Karadeniz kıyı şeridinde 2500 mm'ye<br />

yükselmektedir. Yağışların düzensizliği nedeniyle birçok bitki için, büyüme<br />

derecesinde sulama yapılması gerekmektedir.<br />

Türkiye beş temel iklim bölgesine ayrılmaktadır:<br />

1. Yağışlı fidim Bölgeleri: Kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz ve batıda<br />

Ege Denizi kıyı şeridine paralel bölgeleri kapsar. Batıda ve güneyde Akdeniz<br />

iklim tipi iklim özelliklerini gösterir. Yağış ortalaması 700 mm'in<br />

üzerindedir.<br />

2. Nemli-Az Yağışlı iklim Bölgeleri: Trakya, İç Batı Anadolu ve Akdeniz<br />

kıyı şeridiyle Orta Anadolu platosu arasında kalan küçük bir bölgeyi kapsar.<br />

Yıllık ortalama yağış 550-750 mm arasında değişir.<br />

274


3. Kuru - Az Yağışlı İklim Bölgeleri: İç Anadolu yarı kurak bölgesini<br />

çevreleyen geniş ve düzensiz bir iklim kuşağından ibarettir. Yıllık ortalama<br />

yağış 400-500 mm arasında değişir.<br />

4. Yan Kurak İklim Bölgeleri: Orta Anadolu'da Eskişehir, Ankara, Çorum,<br />

Konya ve Kayseri illerinin çevrelediği geniş bir iç bölgedir. Yıllık yağış<br />

ortalaması 350 mm civarındadır.<br />

5. Çok Yağışlı İklim Bölgeleri: Doğu Karadeniz bölgesinin dar bir kıyı<br />

bölgesinde Rize ve civarında görülür. Yıllık yağış ortalaması 2500 mm'ye<br />

çıkar, çok dar bir alanı kapsamakla birlikte ekonomik bakımından çok<br />

önemli bazı bitkilerin tek yetişme bölgesi oluşu (çay gibi) ile önem kazanır.<br />

Türkiye'de doğal bitki örtüsünün temelini oluşturan çayır-mera arazileri,<br />

orman örtüsü ve fundalık-çalılık alanların genel büyüklük, dağılımı ve<br />

potansiyel özellikleri önemlidir. Topraklarımızın yaklaşık %65'i doğal bitki<br />

örtüsü altında bulunmakla birlikte, doğal vejetasyon çeşidi ve yoğunluğu,<br />

ülkemizdeki iklim tiplerine göre tipik değişiklikler gösterir.<br />

Yağışlı bölgelerde özellikle Karadeniz kıyı şeridi boyunca doğal vejetasyon<br />

örtüsü iğne yapraklı ağaçlar, özellikle çam, ladin, köknar ile yaprağını döken<br />

ağaçlardan kayın, gürgen, meşe, yabani fındık, ceviz, funda ve çalılar<br />

oluşturur. Ayrıca, yağışı seven tipik çayır-mera bitkileri, eğrelti otları da<br />

bulunur. Yarı nemli ılıman Akdeniz iklim tipinin etkisi altında kalan batı ve<br />

güney bölgelerde, iklim faktörleri topografya ve ana materyalinde birlikte<br />

etkileri sonucu bu bölgeler için meşe, dış budak, dut, çitlembik, günnük<br />

ağacı, fıstık çamı ve diğer çam türleri yanında defne, pırnar meşesi, ılgın,<br />

meyan kökü, mersin, hayıt gibi çok yıllık ağaç ve ağaççıklar ve çok çeşitli<br />

yabani gramine türleri ve değişik çayır otları Akdeniz iklim bölgelerinin<br />

doğal bitki örtüsünü oluşturur. Akdeniz iklim tipi batıda denize dik olarak<br />

inen dağların oluşturduğu vadiler ile iç bölgelere; güneyde ise Güney Doğu<br />

Anadolu bölgesine kadar etkilerini devam ettirebildiğinden denize göre<br />

yükselti ve az çok değişen iklim özelliklerine rağmen Akdeniz iklim<br />

bölgelerine özgü doğal vejetasyon iç bölgelere ve güney doğu sınırlarına<br />

kadar uzanır.<br />

Karakteristik yarı kurak iklim özellikleri gösteren İç Anadolu Bölgesi'nin<br />

doğal bitki örtüsü yarı kurak bölgeler için tipik bitki türlerinden oluşur. Tek<br />

veya çok yıllık çalı ve dikensi çalı örtüsü (yavşan otu, geven, deve dikeni) ile<br />

birkaç senelik otlardan özellikle ayrık otu, domuz ayrığı, sorguç otu, yumak<br />

otu, yonca, fiğ, beyaz tirfil, dikenli tirfil gibi değişik bitkiler ile püsküllü<br />

brom, tek yıllık bitkilerden yabani gramineler; yabani arpa, yabani yulaf gibi<br />

otlara ve nemli yerlerde yetişen mürdümük doğal çayır ve mera örtüsü<br />

275


oluşturur. Çok yıllık bitkilerden karışık ve iğneli ağaçlara ve orman örtüsüne<br />

geniş alanlar halinde rastlanmaz.<br />

Yüksek dağlık bölgeyi oluşturan Doğu Anadolu'da doğal bitki örtüsünü çayır<br />

ve mer'alar oluşturur. Yer yer yaprağını döken ağaç ve çamların oluşturduğu<br />

geniş orman alanlarına da rastlanır.<br />

Genel olarak iklim farklılıkları, ana kaya, topografya, denize göre yükselti ve<br />

toprak derinliği gibi faktörlere bağlı olarak, kurak ve yarı kurak bölgelerde<br />

seyrek, kısa boylu ve kısa ömürlü otlar ve çalılar, biraz daha nemli<br />

koşullarda seyrek çalı ve bodur ağaçlar, yağışlı bölgelerde ise yaprağını<br />

döken ve dökemeyen ağaçların meydana getirdiği orman örtüleri<br />

oluşturmuştur.<br />

Türkiye'de Organik Tarımsal Üretim Potansiyelini ortaya koyabilmek için<br />

yukarıdaki bilgiler; iklim, toprak, bitki örtüsü ve özellikle toprak ve su<br />

imkânları verilmeye çalışılmıştır. Şimdi de Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesi<br />

<strong>organik</strong> yetiştiricilik açısından hangi imkan ve potansiyele sahiptir, ayrı ayrı<br />

verilmesinde yarar görülmektedir.<br />

Türkiye, 1941 yılında yapılan 1. Coğrafya kongresindeki çalışmalar<br />

sonucunda, başta iklim ve toprak özellikleri ile tabii bitki örtüsü ve yer<br />

şekilleri de dikkate alınarak yedi coğrafi bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgeler<br />

tespit edilirken, bölgenin o zamana kadar sahip olduğu yer altı ve yer üstü<br />

zenginlikleri ile bundan sonraki gelişmelerin muhtemel istikametleri dikkate<br />

alınmıştır.<br />

6.1.1. MARMARA ve TRAKYA BÖLGESİ<br />

Marmara ve Trakya Bölgesine Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne,<br />

İstanbul, Kırklareli, Kocaeli (İzmit), Sakarya (Adapazarı), Tekirdağ ve<br />

Yalova illeri girmektedir. Marmara ve Trakya Bölgesi hem yaşayan<br />

kümülatif nüfus bakımından hem de birim alana düşen fert sayısı açısından<br />

başta gelmektedir. Bu bölge Türkiye'nin en fazla tüketimde bulunan<br />

bölgesidir. Özellikle sanayi tesislerinin, hatta Türkiye'de ağır sanayinin<br />

kurulduğu ve geliştiği yerdir. Marmara ve Trakya Bölgesinde İstanbul gibi<br />

sanayinin çok geliştiği yerlerde her türlü çevre kirliliği söz konusudur.<br />

Konuya <strong>organik</strong> üretim açısından bakıldığında da bilhassa toprak ve su<br />

kirliliği bakımından bölgeler arasında birinci sırada olduğu görülmektedir.<br />

Bu bölgede <strong>tarım</strong> ve hayvancılık oldukça gelişmiştir. Önemli bazı ürünler<br />

276


akımından birinci sırada gelmektedir. Bunların başında ayçiçeği<br />

gelmektedir. Türkiye ayçiçeği üretiminin %80'i bu bölgeden<br />

karşılanmaktadır. Buğday ve mısır yetiştiriciliğinde, çeltik yetiştiriciliğinde<br />

Türkiye'de ikinci sırayı almaktadır. Bursa ve Yalova illerinde meyve, Bursa<br />

ve Adapazarı ovalarında sebzecilik, Balıkesir ve Bursa dolaylarında zeytin<br />

üretimi çok önemlidir. Trakya'da Ergene, Anadolu'da ise Karacabey,<br />

Yenişehir, Adapazarı ve İnegöl ovalan çok bereketli topraklara sahiptir. Bu<br />

bölge sun'i gübre ve zirai mücadele ilaç kullanımı bakımında da ön sıralarda<br />

gelmektedir. Önemli su kaynaklarına sahip olan bölgenin yıllık yağışı da 650<br />

mm dolaylarındadır.<br />

Marmara ve Trakj^a bölgesinin <strong>organik</strong> üretim bakımından, özenli ve<br />

önemli bazı önlemler alındığı takdirde potansiyeli oldukça iyidir. Bölge<br />

çiftçisi ülkedeki en bilgili ve <strong>tarım</strong> kültürü en yüksektir. Özellikle <strong>organik</strong><br />

üretim yapılacak sebze ve meyve yetiştirilecek yerlerde mutlaka dikkatli bir<br />

şekilde geçiş süresi uygulanmalıdır. Toprakların bitki besin maddeleri ve<br />

toprak-su kaynaklarının zirai mücadele ilaç ve sun'i gübreler açısından<br />

analizleri yapılarak dikkatle takip edilmesi şarttır. Organik üretim yapacak<br />

üreticilerin en iyi şekilde organize olarak kapama üretim yapmaları, ekim<br />

nöbetine ve yabancı ot yönetimine azami dikkat etmeleri şarttır.<br />

Marmara ve Trakya'da <strong>organik</strong> yetiştiricilik yapacak olan çiftçiler, Organik<br />

Tarım Yönetmeliğine ve bu konuda geliştirilmiş kural ve tecrübelere<br />

harfiyen dikkat etmelidirler. Çünkü daha önce de değinildiği gibi, bölgenin<br />

zirai potansiyeli çok yüksek, büyük sanayi tesislerinin ve hatta her türlü<br />

kimya sanayinin gelişmiş olması ise, <strong>organik</strong> üretim için en büyük risktir.<br />

Bölgedeki akarsuların geçtiği yerlerde teşekkül etmiş allüviyal ovalarda<br />

toprak verimliliği oldukça yüksektir. Organik yetiştiricilik potansiyeli,<br />

alınacak basit ve fakat önemli yetiştirme teknikleri tedbirleri ile (toprak<br />

işleme, ekim nöbeti, <strong>organik</strong> gübre uygulamaları, fiziki ve kültürel yabancı<br />

ot yöntemleri, basınçlı ve kapalı sulama sistemleri ve benzeri) büyük ölçüde<br />

geliştirilebilir.<br />

Marmara ve Trakya Bölgesi'nde büyük sanayi tesislerinden uzak, yolların ve<br />

yerleşme yerlerinin uzağında, özellikle hafif meyilin başladığı arazilerde,<br />

<strong>organik</strong> bitkisel üretim bakımından hala uygun yerler bulunabilir ve buralar<br />

bu açıdan değerlendirilebilir. Çevre kirliliğinin toprak ve su kaynakları gibi<br />

doğal zenginliklerimize en az zarar verdiği yerler <strong>organik</strong> üretim için hala<br />

büyük şans demektir. Marmara ve Trakya Bölgesi'nin hafif yüksekliklerinin<br />

hâkim olduğu platolarda, nispeten küçük aile işletmelerinin bulunduğu, el<br />

277


emeğinin daha fazla kullanılabileceği yerlerde <strong>organik</strong> yetiştiricilik<br />

yapılabilir. Gerek <strong>organik</strong> üretimde gerekse konvansiyonel üretimde esas<br />

önemli olan üretilen ürünlerin eder fiyatla tüketiciye ulaştırılabilmesidir.<br />

Bunun için yapılacak en önemli iş çiftçilerin, özelliklede küçük çiftçilerin<br />

örgütlenmesidir.<br />

6.1.2. EGE BÖLGESİ<br />

Ege Bölgesi'nde Afyon, Aydın, Denizli, İzmir, Kütahya, Manisa, Muğla ve<br />

Uşak illeri bulunmaktadır. Ege Bölgesi alan itibariyle dar bir bölgedir. Nüfus<br />

sayısı bakımından Marmara, Iç Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinden sonra 4.<br />

sırada yer almakla beraber, nüfus yoğunluğu bakımından 2. sırada<br />

bulunmaktadır. Ege Bölgesi'nde nüfus dağılışı düzenli değildir, sanayinin<br />

geliştiği ve zengin ovaların bulunduğu sahil kesimi son derece yoğun bir<br />

nüfusa sahip iken yer şekilleri bakımından oldukça engebeli olan iç kesimler<br />

seyrektir.<br />

Ege Bölgesi'nin sahil kesiminde de, çevre kirliliği ve doğal kaynakların<br />

kullanımı ve aşırı derecede istismarı bakımından olumsuz bir manzara<br />

seyretmektedir. Türkiye'deki termik santrallerin büyük çoğunluğu buradadır.<br />

Bölgede özellikle sahillerde Akdeniz iklimi hâkim ve iç kısımlarda karasal<br />

iklim hüküm sürmektedir. Bölgedeki akarsular dağları yararak Ege Denizi'ne<br />

doğru dik olarak akar ve verimli kıyı ovalarını meydana getirirler. Yağış iç<br />

kısımlarda 500 mm, sahil kısımlarında ise 700 mm civarındadır. Bilhassa<br />

sahil ovalarında <strong>tarım</strong> çok büyük bir çeşitlilik arz etmektedir. Özellikle incir,<br />

üzüm, pamuk, tütün, zeytin ve turunçgiller ile çok çeşitli sebzeler<br />

yetiştirilmektedir. Bu bölgede seracılık da çok büyük ölçüde gelişmiştir.<br />

Ayrıca Kuşadası, Bodrum ve Marmaris gibi Türkiye'nin birinci sınıf turizm<br />

merkezleri de Ege Bölgesi'nde bulunmaktadır.<br />

Tarımsal üretim ve çeşitlilik açısından oldukça zengin olan Ege Bölgesi,<br />

çiftçi kültürü bakımından da son derece yüksektir. Marmara ve Trakya<br />

Bölgesi'nde olduğu gibi, Ege Bölgesi'nde de en fazla yetiştirilen bu bölgenin<br />

karakteristik ürünleri bulunmaktadır. Türkiye tütün üretiminin %50'sini,<br />

zeytin üretiminin %48'sini, üzüm üretiminin %40'mı, incir üretiminin<br />

%82'sini ve pamuk üretiminin %42'sini bu bölge vermektedir.<br />

Turunçgillerde %10 ile Akdeniz Bölgesi'nden sonra ikinci sırada yer<br />

almaktadır. Daha önce de işaret edildiği gibi yaş sebze ve meyve üretimi ve<br />

çeşitliliği açısından son derece zengindir. Ege Bölgesi'nin iç kısımlarında<br />

ise, daha ziyade haşhaş, şekerpancarı, tahıl ve baklagiller gibi ürünler<br />

yetiştirilmektedir.<br />

278


Ege Bölgesi'nde de <strong>tarım</strong>da kimyasallar yoğun bir şekilde hem sun'i<br />

gübreler ve hem de mücadele ilâçları olarak kullanılmaktadır. Ancak <strong>organik</strong><br />

üretim kavramının da önce geliştiği yerlerin başında bu bölge gelmektedir.<br />

Potansiyel bakımından oldukça zengindir. Bilhassa kuru ve kurutulmuş<br />

meyve ve sebzeler bakımından (kuru üzüm, kuru incir v.b. gibi) hâlâ <strong>organik</strong><br />

üretim potansiyeli yüksektir. Bilhassa geçiş süresi ve sürecinin dikkatli bir<br />

biçimde uygulanabileceği önemli lokal bölgeler söz konusudur. Bilhassa<br />

sahilden 100-150 km akarsu vadilerine doğru iç kısımlara uzanan arazilerde,<br />

her türlü <strong>organik</strong> yetiştiricilik yapılabilir.<br />

Gerek iç kısımlarda ve gerekse sahillerde kapama üretimin yapılabileceği,<br />

<strong>organik</strong> gübrelerin kullanılacağı ve mücadele de başta yabancı otlar olmak<br />

üzere fiziki ve kültürel önlemlerin alınabileceği yerlerde, <strong>organik</strong> üretim<br />

bakımından büyük potansiyel mevcuttur. Bu potansiyelin harekete<br />

geçirilmesinin ve teşvik edilmesinin de büyük katkısı olabilecektir. Bu<br />

bakımdan da çiftçilerin özel bir hassasiyet göstermesi gerekir.<br />

Ege Bölgesinin <strong>organik</strong> üretim açısından özel bir yeri ve önemi olduğunu da<br />

gözden uzak tutmamak gerekmektedir. Daha önce de değinildiği gibi bu<br />

bölgemiz başta İzmir olmak üzere Türkiye'nin dünyaya açılan kapısıdır.<br />

Hemen her türlü yenilikler ve teknolojiler de Türkiye'ye buradan<br />

girmektedir. Nitekim <strong>organik</strong> üretim için de durum böyledir. Organik <strong>tarım</strong><br />

ve <strong>organik</strong> yetiştiricilikte Türkiye'ye buradan girmiştir. Ege Bölgesi'ndeki<br />

bu konuda yeterli birikim ve bilgiler <strong>organik</strong> yetiştiricilik potansiyelini her<br />

alanda geliştirmeye yetecek durumdadır. Ayrıca Ege Bölgesi üreticilerinin<br />

örgütlenme durumu ve özellikle başta AB olmak üzere dış dünya ile<br />

bağlantıları da oldukça yüksek düzeydedir.<br />

Ege ve Marmara Bölgelerinde, özellikle orman içi ve orman altı florası<br />

içerisinde bir kısım ilaçlık ve baharatlık bitkilerin doğadan toplanması da söz<br />

konusudur. Yani bu ürünler de <strong>organik</strong> olarak değerlendirilmekte iç ve dış<br />

pazarlarda alıcı bulmaktadır. Bilhassa Ege Bölgesi'nin biraz meyilli alan ve<br />

Akdeniz florasının hâkim olduğu orman içi ve orman yakını yerleşme<br />

yerlerinde yaşayan kırsal alan nüfusu bu şekilde bir üretimden<br />

(toplayıcılıktan) faydalanmaktadır. Tabii floradan toplanan bu ürünlerin<br />

gerekli ve usulüne uygun şekilde toplanması, temizlenmesi, sınıflandırılması,<br />

ambalajlanması ve etiketlenmesi halinde daha kolay alıcı bulacağı<br />

bilinmektedir.<br />

279


6.1.3. AKDENİZ BÖLGESİ<br />

Akdeniz Bölgesi'ne giren iller Adana, Antalya, Burdur, Hatay, İsparta, İçel,<br />

K.Maraş, Kilis ve Osmaniye'dir. Akdeniz Bölgesi ismini komşu olduğu<br />

denizden almaktadır. Bölge, yer şekilleri ve buna bağlı olarak ekonomik<br />

özelliklerinin farklılığı nedeniyle Antalya ve Adana Bölgeleri olmak üzere<br />

ikiye ayrılmaktadır. Adana Bölgesi'nde Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin<br />

taşıdığı allüviyal topraklardan oluşan Çukurova ve Göksu ırmağının<br />

oluşturduğu Silifke ovası, bölgedeki en verimli arazilere sahiptir. Bu<br />

bölümde bulunan Amik ve Maraş ovaları da çöküntü ovalarıdır, bu ovalar da<br />

fevkalade verimli ovalardır. Antalya Bölümü'nde yer alan Tefenni, Elmalı ve<br />

Göller Yöresi ovaları karstik oluşumlu arazilerdir.<br />

Akdeniz Bölgesi'nin, batıdan doğuya doğru 2000 m'den başlayıp 3500 m'ye<br />

kadar yükselen dağlara sahip olduğu bilinmektedir. Bitki örtüsü olarak<br />

kıyılara yakın yerlerde makiliklere sahip olduğu; iç kısımlarda, Toroslar da<br />

ise, iğne yapraklı ağaçlardan meydana gelen ormanlara sahip olduğu<br />

görülmektedir. Bölgenin sahil şeridinde Akdeniz iklimi hâkimdir. Yazlar çok<br />

sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve çok yağışlı geçmektedir. Göller Bölgesi'nde<br />

iklim değişmeye başlar, karasal bir iklim kendini gösterip mevsimlik ve<br />

gece-gündüz sıcaklık farkları artar. Yıllık ortalama yağış 750-1000 mm<br />

arasında değişmesine rağmen, subtropikal yüksek basıncın etkisi ile şiddetli<br />

yaz kuraklıkları görülür.<br />

Akdeniz Bölgesi, Türkiye'nin 4. gelişmiş bölgesidir. Bölge genişliğine<br />

rağmen oldukça az bir nüfusa sahiptir. Nüfus daha ziyade başta Çukurova<br />

olmak üzere, Amik ovası ve Göller Bölgesinde yığılmıştır. Çukurova ve<br />

Antakya (Hatay) Bölgesinde Nüfus yoğunluğu çok yüksektir. Toros dağları<br />

ve iç kısımdaki yaylalar tenhadır.<br />

Akdeniz Bölgesinin ekonomisi büyük ölçüde <strong>tarım</strong>, turizm, ticaret ve<br />

sanayiye bağlıdır. Bölgede yazların uzun ve sıcak, kışların ılık ve yağışlı<br />

geçmesi yılda 2-3 defa ürün almaya elverişlidir. Her ne kadar yazların uzun<br />

ve kurak oluşu sulamayı gerekli kılıyor ve <strong>tarım</strong>ı olumsuz etkiliyor ise de,<br />

kışların ılık geçmesi ve güneşlenme süresinin uzunluğu seracılık<br />

faaliyetlerinin gelişmesine sebep olmuştur. Akdeniz Bölgesi'nde ekonomik<br />

değeri yüksek olan ve ihraç edilen <strong>tarım</strong> ürünlerinin yetiştirilmesi tercih<br />

edilmektedir. Tarım bakımından potansiyeli çok yüksek olan bölgede<br />

turunçgil ve muz üretimi yapılmaktadır. Ayrıca Türkiye'de yetiştirilen<br />

pamuğun %35'i, sebzenin %26'ı, yerfıstığmın %88'i, susamın %80'i ve<br />

anasonun %65'i bu bölgeden elde edilmektedir. Turunçgillerin ise %85'i<br />

280


Akdeniz bölgesinden elde edilmektedir. Bölgenin iç kısımlarında tahıl,<br />

anason, şekerpancarı, patates, haşhaş, gül ve baklagiller yetiştirilmektedir.<br />

Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi, tartışmasız zirai potansiyeli en yüksek<br />

bölgesidir. En fazla kimyasal ilaç ve en fazla kimyasal gübreler bu bölgede<br />

kullanılmaktadır. Bu açıdan <strong>organik</strong> ürünler bakımından oldukça risklidir.<br />

Fakat alınacak bir dizi önlemlerle <strong>organik</strong> ürün yetiştiriciliği açısından,<br />

özellikle sahillerden biraz içeride ve bölgenin doğusunda ve yükseklerdeki<br />

<strong>organik</strong> üretim potansiyeli harekete geçirilebilecektir. Aslında Akdeniz<br />

Bölgesi ve bilhassa narenciye yetiştirilen yerler ile sebze <strong>tarım</strong>ı yapılan<br />

araziler oldukça fazla gübre ve ilaç kullanmaktan dolayı kirlenmiştir.<br />

Buralarda yeniden <strong>organik</strong> üretim yapma son derece zordur. Malum olduğu<br />

üzere Akdeniz Bölgesi çiftçileri de <strong>tarım</strong> kültürü ve zirai bilgileri yüksek<br />

olan yetiştiricilerdir. Bunlar şayet Pazar ve bilhassa dış Pazar imkânı elde<br />

edilebildiği takdirde kolaylıkla <strong>organik</strong> yetiştiricilik yapabilecek feraset ve<br />

basirete sahiptir. Çukurova, Mersin, Antalya ve Hatay Bölümlerinde<br />

sanayinin geliştiği ve çevre kirliliğinin had safhada olduğu yerler de<br />

bulunmaktadır.<br />

6.1.4. İÇ ANADOLU BÖLGESİ<br />

İç Anadolu Bölgesini, kuzeyinden Kuzey Anadolu ve güneyinden de Toros<br />

Dağları çevrelemektedir. Bu konumu ile bölge topoğrafık bir çukur çanak<br />

şeklini (küvet) andırmaktadır.<br />

îç Anadolu Bölgesi Konya Bölümü, Yukarı Sakarya Bölümü, Orta<br />

Kızılırmak Bölümü ve Yukarı Kızılırmak bölümleri olmak üzere dört<br />

bölümde incelenmektedir. İç Anadolu Bölgesi genişlik bakımından Doğu<br />

Anadolu'dan sonra 2. sırada yer almaktadır. Bölgenin ortalama yüksekliği<br />

1000 m dolayındadır. Tek tek çok yüksek dağları olmasına rağmen, yüksek<br />

uzun dağ sıraları bulunmaz. Genel hatları itibarı ile doğuya doğru<br />

gidildiğinde yüksekliği artan bir platodur.<br />

îç Anadolu Bölgesi'nde bulunan iller; Aksaray, Ankara, Çankırı, Eskişehir,<br />

Karaman, Sivas, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde ve<br />

Yozgat'tır. Bölgede Kızılırmak, Sakarya ve Zamantı ırmağı ile çok sayıda<br />

tektonik göl bulunmaktadır. Ankara, Eskişehir, Konya ve Kayseri gibi<br />

yüksek ve geniş ovalara sahip olan îç Anadolu; Haymana, Cihanbeyli,<br />

Obruk, Orta Kızılırmak, Bozok ve Yazılı Kaya platolarını da<br />

bulundurmaktadır. Hirfanlı barajından Hidro elektrik santralı olarak<br />

yararlanılmaktadır.<br />

281


İç Anadolu Bölgesi'nin iklimi tipik bir karasal karaktere sahiptir. Kış<br />

mevsimi doğuya doğru gidildikçe sertleşir, yaz mevsimi çok kurak ve sıcak<br />

geçmektedir, yağışı en az olan bölgedir, ortalama yağışı 350 mm olmakla<br />

beraber, Tuz Gölü çevresinde bu yağış 200 mm'nin bile altına düşmektedir.<br />

En yağışlı mevsim %48 ile kış ve sonra %32 ile ilkbahar gelmekte, %14 ile<br />

sonbahar ve %6 ile yaz ayları en düşük yağışı almaktadır. Bölgenin doğal<br />

florası yazın kuruyan otlardan oluşan bozkırlardır, ancak %7 5<br />

sinde ormanlar<br />

bulunmaktadır. Akarsu boylarında kavak ve söğüt ağaçları yer almaktadır.<br />

İç Anadolu Bölgesi Marmara'dan sonra en fazla nüfusa sahip olan bölgedir.<br />

Fakat geniş olduğu için nüfus yoğunluğu, bölgenin kenarlarındaki dağ<br />

eteklerinde kısmen sanayinin geliştiği Yukarı Sakarya Bölgesinde<br />

yoğunlaşmıştır. En tenha bölümü Yukarı Kızılırmak Bölümü ve Tuz Gölü<br />

çevresidir. Bölgenin ekonomisi çok büyük ölçüde <strong>tarım</strong>a dayalıdır, ekilen<br />

arazi hemen hemen bölgenin 1/3'ünü kaplamaktadır. Yaz kuraklığı, daha<br />

doğrusu yağış ve su noksanlığı <strong>tarım</strong>ı ve verimi kısıtlayan en önemli<br />

faktördür. İç Anadolu Bölge'sinde <strong>tarım</strong>ın bir diğer önemli sorunu da<br />

erozyondur. Gerek su ve gerekse rüzgâr erozyonu son derece önemlidir,<br />

<strong>tarım</strong>sal faaliyetleri de çok olumsuz etkilenmektedir.<br />

Türkiye'de yetiştirilen tahıllardan arpanın % 39'u, buğdayın da %31'i bu<br />

bölgeden elde edilmektedir. En önemli tahıl (arpa, buğday) üretim alanları<br />

Konya, Ankara, Yozgat ve Kayseri'dir. Yemeklik dane baklagiller (bilhassa<br />

nohut ve mercimek) bakımından da Konya ve Yozgat önde gelmektedir.<br />

Nevşehir ve Niğde'deki hafif topraklara sahip volkanik arazide patates,<br />

sulama yapılabilen (özellikle yer altı su kaynaklarından) başta Konya Ovası,<br />

Eskişehir ve Ankara gibi bölgeler ile Aksaray gibi geniş alanlarda<br />

şekerpancarı yetiştirilmektedir.<br />

Orta Anadolu Bölgesinde önemli derece de kimyasal gübre ve zirai mücadele<br />

ilâcı kullanılmakla beraber, bölge çok geniş olduğu için birim alana isabet<br />

eden miktar düşüktür. Geniş alanlarda tarla ürünlerinin <strong>organik</strong> olarak<br />

yetiştirilmesi bakımından büyük bir potansiyel söz konusudur. Ancak bu<br />

konuda çiftçi kültürü yeterli ölçüde gelişmiş değildir. Ayrıca ifade etmek<br />

gerekir ki, toprak işleme ve geniş alanlarda toprağı tahrip edercesine<br />

defalarca işlemek de toprağın bünyesinin bozulmasına, erozyonun teşvik<br />

edilmesi bakımından fevkalade önemlidir. Bu konuda mutlaka gerekli<br />

tedbirler alınmalıdır. Organik üretim için çiftçilerin gereği gibi<br />

bilinçlendirilmesi şarttır. Aksi halde bugünkü şartlarda geniş alanlarda tarla<br />

ziraatı şeklinde <strong>organik</strong> bitkisel üretim yapabilmek oldukça güçtür.<br />

İç Anadolu Bölgesi Türkiye'nin gelişmişlik bakımından 3. büyük bölgesidir.<br />

282


Bölge ekonomisinde <strong>tarım</strong>ın çok büyük bir yere sahip olduğu vurgulanmıştır.<br />

Özellikle tarla ürünleri açısından arpa, buğday, pancar, patates, baklagiller,<br />

yapağı ve hayvancılık bakımından ise koyunculuk çok önemli bir yere<br />

sahiptir. Daha yukarıda da ifade edildiği gibi geniş alanlarda tek yıllık tarla<br />

bitkilerinin <strong>organik</strong> olarak üretimi söz konusu olduğunda İç Anadolu<br />

Bölgesi'nin potansiyeli oldukça iyi olup henüz çok uzun geçiş süresine<br />

ihtiyaç olacak kadar kimyasal gübre ve zirai mücadele ilâcı da kullanmış<br />

değildir.<br />

6.1.5. KARADENİZ BÖLGESİ<br />

Karadeniz Bölgesi de Ege, Akdeniz ve Marmara Bölgelerinde olduğu gibi<br />

adını komşu olduğu, sınırdaş olduğu denizden almaktadır. Bölgenin tamamı<br />

doğal, ekonomik ve sosyal karakterler bakımından benzer özellikler<br />

göstermektedir. Ancak topoğrafık yapı, yer şekilleri, iklim, <strong>tarım</strong>, yerleşme<br />

ve ekonomik faaliyetler açısından Batı, Orta ve Doğu Karadeniz Bölümleri<br />

olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Batı Karadeniz Bölümünde birbirine ve<br />

denize paralel üç sıra halinde uzayan sıra dağlar, Orta Karadeniz'de kıyıdan<br />

uzaklaşıp iç kısma doğru açılarak birleşmiş ve tek sıra haline gelmişlerdir.<br />

Orta Karadeniz Bölümünün yükseltisi de azalan sıra dağlar, Doğu<br />

Karadeniz'de iki sıra halinde ve yine paralel olarak ayrıca yükseltileri de<br />

tekrar artarak uzanmışlardır. Bu dağ sıralarının aralarında derin vadilerde<br />

Kızılırmak, Gökırmak, Filyos, Devres, Çoruh ve Kelkit ile Yeşilırmak<br />

akmaktadırlar. Zaman zaman bu akarsuların vadilerinde meydana gelmiş<br />

çöküntü ovaları da söz konusudur. Bölgenin Bafra ve Çarşamba gibi<br />

sahildeki delta ovaları yanında Suluova, Taşova, Artova, Turhal, Merzifon,<br />

Tosya ve Boyabat gibi çöküntü ovaları da bulunmaktadır.<br />

Karadeniz Bölgesi'nin iklimi hemen her mevsimde serin ve yağışlı bir<br />

karaktere sahip olmakla beraber genişliğin nispeten artığı Orta Karadeniz'de<br />

kışları sert ve yazları da sıcak, hatta kurak geçmektedir. Özellikle Doğu<br />

Karadeniz'de dağlar yükselmekte iklim daha fazla yağışlı ve havalar hemen<br />

bütün yıl kapalı bir durum göstermektedirler. Karadeniz Bölgesi'nin yer<br />

şekillerine bağlı olarak, özellikle denize bakan yamaçlarda ormanlık alanlar<br />

ekseriyettedir. Ormanlar deniz seviyesinden başlayıp 2200 m'ye kadar<br />

çıkmaktadır. Daha yukarı ki rakımlarda çayırlarla kaplı yaylalar<br />

görülmektedir.<br />

Karadeniz Bölgesi'nde Amasya, Artvin, Bartın, Bayburt, Bolu, Çorum,<br />

Giresun, Gümüşhane, Karabük, Kastamonu, Ordu, Rize, Samsun, Sinop,<br />

Tokat, Trabzon ve Zonguldak illeri bulunmaktadır. Bölge nüfus çokluğu<br />

283


akımından 3. sırada yer almakta ve birim alana düşen nüfus yoğunluğu<br />

açısından da 2. sıraya gelmektedir. Doğu Karadeniz'de nüfusun çok büyük<br />

bir kısmı sahillerde, ovalarda ve Batı Karadeniz'de de özellikle Zonguldak ve<br />

çevresinde yığılmıştır. Topyekûn Karadeniz Bölgesi'nde iklimin nispeten<br />

nemli ve yağışlı olması, <strong>tarım</strong>sal koşullar, kırsal nüfusun fazlalığına sebep<br />

olmuştur. Arazinin çok engebeli ve meyilli oluşu, su kaynaklarının zenginliği<br />

dağınık yerleşmeyi teşvik etmiştir. Bütün bunların yanında en fazla göç veren<br />

bölgelerin başında da Karadeniz Bölgesi gelmektedir. Nüfus artış hızı<br />

açısından da Doğu ve Güney Doğu'dan sonra gelmektedir.<br />

Karadeniz Bölgesi'nde <strong>tarım</strong> arazileri parçalı ve dardır. Arazi genellikle<br />

eğimlidir. Bu durum <strong>tarım</strong>da mekanizasyonu zorlaştırmakta, hatta<br />

önlemektedir. Batı ve Orta Karadeniz'de bu durum nispeten daha iyi<br />

olmakla beraber, Doğu Karadeniz'de İşletmelerin parçalılığı ve küçüklüğü<br />

had safhadadır. Bu bakımdan Karadeniz'de, Bilhassa Doğu Karadeniz'de<br />

meyve ve sebze <strong>tarım</strong>ı ile bazı özel ürünlerin yetiştiriciliği, Fındık ve çay gibi<br />

öne çıkmıştır. Bölge mısır üretiminde Türkiye'de birinci sıradadır. Bafra,<br />

Çarşamba ve Terme ovalarında bol miktarda sebze yetiştirilmekte, çeltik ile<br />

kavun ve karpuz ekilmektedir. Tütün <strong>tarım</strong>ında ise Ege Bölgesi'nden sonra<br />

2. sırayı almaktadır. Çay ve fındık Karadeniz Bölgesi'ne has özel ürünlerdir.<br />

Türkiye fındık üretiminin %84'ü Karadeniz Bölgesi'ndedir. Fındık hemen<br />

bütün Karadeniz Bölgesi'nde ve iç kısımlarda yetişmekle beraber en yoğun<br />

olarak Ordu, Giresun, Düzce (Akçakoca), Adapazarı ve Samsun'da<br />

yetiştirilmektedir. Ordu ve Giresun'da yetişen en kaliteli fındıktır. Çay ürünü<br />

bol nem ve kış aylarında ılıman iklime ihtiyaç duymaktadır. Trabzon-Rize<br />

arasında ki Karadeniz kıyılarında denize dönük yamaçlarda üretilir. Ülke<br />

ihtiyacının tamamı Karadeniz Bölgesinden karşılanmaktadır. Kastamonu,<br />

Samsun, Amasya, Tokat ve Çorum'da şeker pancarı <strong>tarım</strong>ı gelişmiştir.<br />

Karadeniz Bölgesi'nde küçük aile işletmelerinin çoğunlukta oluşu, iklim ve<br />

toprak şartları, ekoturizm açısından <strong>organik</strong> yetiştiricilik için potansiyeli en<br />

yüksek bölgedir. Çevre kirliliği, kimyasal gübreler ve zirai mücadele<br />

ilâçlarının kullanımı bakımından henüz tehlikeli boyutlara ulaşılmış değildir.<br />

Bilhassa iç kısımlardaki Çoruh, Kelkit, Çekerek, Yeşilırmak, Gökırmak,<br />

Devrez ve Filyos çayı gibi akarsuların geçtiği vadiler, gerek meyvecilik ve<br />

gerekse sebzecilik açısından <strong>organik</strong> yetiştiriciliğe oldukça uygundur. Bolu<br />

ve ilçeleri, Kastamonu ve ilçeleri ile Sinop'un iç kısımları Amasya ve ilçeleri<br />

ile Gümüşhane, Bayburt ile ilçeleri yerel meyve ve sebzeler açısından<br />

<strong>organik</strong> ürün yetiştirilecek ideal yerlerdir. Buralarda daha önce de belirtildiği<br />

gibi gübre ve mücadele ilâcı kullanımı tolere edilebilir ölçüdedir. Yalnız<br />

buralardaki en önemli sorun çiftçilerin bilgilendirilmesi, eğitim ve öğretimi<br />

284


ile örgütlenmesidir. Çünkü bu bölgenin dışa açılımı ve Pazar ekonomisi ile<br />

bütünleşmesi oldukça zaman alacağa benzemektedir. Yalnız fındık ve çay<br />

gibi ürünler için durum oldukça farklıdır. Türkiye'nin bütün bölgeleri için<br />

geçerli olmakla beraber, özellikle geçit bölgelerinde ve Karadeniz bölgesi<br />

gibi dağ ve yayla turizmine müsait olan yerlerde ekoturizm ve yol boyu<br />

turizmi ve durak yerleri <strong>organik</strong> üretim potansiyeli için, bilhassa iç pazar ve<br />

tüketimde önemli bir imkan ve potansiyeldir. Önemle üzerinde durulmalıdır.<br />

6.1.6. DOĞU ANADOLU BÖLGESİ<br />

Doğu Anadolu Bölgesi, arazi genişliği ve yüksekliği bakımından Türkiye'nin<br />

birinci sırada olan bölgesidir. Hem nüfusu az, hem de nüfus yoğunluğu<br />

bakımından en seyrek bölgelerindedir. Doğum oranı çok yüksek olmasına<br />

rağmen en fazla göç veren bölgelerin başında gelmektedir. Bölgenin<br />

kenarları yüksek dağlarla çevrilidir. Yer şekilleri ve iklim özellikleri dikkate<br />

alındığında Yukarı Fırat, Erzurum-Kars, Yukarı Murat-Van ve Hakkari<br />

Bölümlerinden meydana geldiği görülmektedir. Bölgede yüksekliği 3000<br />

m'yi aşan, doğu-batı yönünde birbirine paralel uzanan dağ sıraları ve bu dağ<br />

sıraları arasındaki vadilerde geniş çöküntü ovaları yer almaktadır. Bölgeyi<br />

kuzeyden çevreleyen Karasu-Aras dağları ile güneyden çevreleyen<br />

Güneydoğu Toroslar, Şerafettin ve Hakkari Dağları Doğu Anadolu<br />

bölgesinde nokta şeklinde bir çatı oluşturmaktadır. Bölgenin kuzeyinde<br />

Erzincan, Tercan, Erzurum ve İğdır çöküntü ovaları ile Güneyde Elbistan,<br />

Malatya, Elazığ, Bingöl ve Mu$ çöküntü ovaları yer almaktadır. Yüksekova<br />

ve Başkale gibi 2000 m'nin üzerinde olan ovalar da vardır. Bölgenin en<br />

çukur yeri 840 m ile İğdır Ovası ve en yüksek yeri 1165 m ile Ağrı Dağıdır.<br />

Doğu Anadolu Bölgesi volkanik dağların ve fay hatlarının bulunduğu bir<br />

deprem bölgesidir. Doğu Anadolu önemli akarsularla yarılmış platolara da<br />

sahiptir. Göl ve akarsular bakımından en zengin bölgemizdir. Ayrıca da<br />

akarsuların önemli bir kısmı sınır ötesi sulardır. Akarsuların rejimi düzensiz,<br />

yatak eğimleri de oldukça fazladır. Ciddi anlamda erozyon söz konusudur.<br />

Doğu Anadolu Bölgesinin iklimi büyük denizlere uzaklığı ve yüksekliği<br />

sebebiyle karasal ve serttir. Bölge çok geniş ve yeryüzü şekilleri çok farklı<br />

olduğu için iklim farklılıkları bakımından da çok büyük zenginlik arz eder.<br />

Bir yandan İğdır gibi ılıman iklime sahip olan yerler söz konusudur. Kış<br />

yağışları oldukça fazla, fakat yazları da oldukça sıcak ve kuraktır. Erzurum<br />

ve Kars Bölümünde ise yaz yağışları da fazladır. Bölgedeki ormanlar büyük<br />

ölçüde tahrip edilmiş ve bozkırlar hâkim durumdadır. Ancak Kars-Sarıkamış<br />

Bölümünde İğne yapraklı, Tunceli-Bingöl Bölümünde ise geniş yapraklı<br />

ormanlar yer almaktadır. 2500 m'den daha yüksek rakımlarda gür ve kuvvetli<br />

çayır ve otlaklar bulunmaktadır.<br />

285


Doğu Anadolu Bölgesinde Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Elazığ, Erzincan,<br />

Erzurum, Hakkari, İğdır, Kars, Malatya, Muş, Şırnak, Tunceli ve Van illeri<br />

yer almaktadır. Bölgenin dağlık oluşu, bölgede çok uzun zamandan beri terör<br />

olaylarının varlığı göçleri tahrik ve teşvik etmekte, özellikle bazı yerlerin çok<br />

tenhalaşmasına sebep olmuştur. Bölge nüfusunun büyük kısmı Yukarı Fırat<br />

Bölümündeki ovalarla, İğdır Yöresinde toplanmıştır. Erzurum, Erzincan,<br />

Malatya ve Elazığ ile Van Bölgesi en kalabalık merkezleridir.<br />

Doğu Anadolu Bölgesi ekonomisi bazı istisnaları ayrı, tamamen <strong>tarım</strong>a<br />

dayalıdır. Bölgenin topoğrafik yapısı çok fazla engebeli olduğu için <strong>tarım</strong><br />

yapılan ekili ve dikili alanlar oldukça dardır. Ürün yetiştirilen arazilerin<br />

önemli bir kısmı Malatya, Elazığ, Erzurum, İğdır, Muş, Bingöl ve Erzincan<br />

ovalarıdır. Bölgedeki akarsu vadilerinin de belli bir sıcaklıkta olmasına<br />

rağmen, ürün çeşitliliği ve ürünlerin yetişme süresi kısadır. Büyüme ve<br />

gelişme süresi kısa olunca, pek çok üründe verim düşüklüğü söz konusudur.<br />

Oldukça yüksek yerlerde ürün yetiştirilmekte çayır ve mer'alarda geniş ve<br />

verimli olduğu için hayvancılık nispeten iyi ve kazançlı olabilir. Ürün<br />

çeşitliliği çok olmamakla beraber 1500-2000 m yükseklikte buğday, arpa,<br />

pancar, ayçiçeği ve patates ile bazı yem bitkileri yetiştirilmektedir. Ayrıca<br />

İğdır, Erzincan ve Malatya, Elazığ ovalarında bölgeye has meyve ve<br />

sebzeler yetiştirilmektedir. Bunların arasında kayısı, dut ve bazı sebzeler<br />

sayılabilir. Doğu Anadolu Bölgesinde gerek kimyasal gübre ve gerekse<br />

mücadele ilâçları çok fazla kullanılmamaktadır. Bu bakımdan <strong>organik</strong> üretim<br />

potansiyeli oldukça iyidir. Özellikle kayısı, dut, erik vb. bölgeye mahsus<br />

meyve ve sebzeler için <strong>organik</strong> yetiştiricilik ortamına oldukça müsaittir.<br />

Ancak burada da üzerinde durulacak husus çiftçi örgütlenmesi, çiftçi eğitim<br />

ve öğretimidir. Doğu Anadolu Bölgesinde <strong>organik</strong> hayvansal ürünler,<br />

özellikle <strong>organik</strong> bal üretimi ile derin vadilerde örtü altı sebzeciliği<br />

yapılabilir. Yapılacak kontrollü mer'a hayvancılığı <strong>organik</strong> hayvan<br />

yetiştiriciliği ve hayvansal ürünler istihsali bakımından önemle üzerinde<br />

durulmaya değer mahiyettedir. Gerek meyve ve sebze üretiminde gerekse<br />

geniş alanlarda yetiştirilecek tarla ürünlerinde kaliteli yerel çeşitlerin büyük<br />

önemi vardır. Bu ürünlerin beslenme değeri yüksek, muhafazası kolay,<br />

hastalık ve zararlılara dayanıklılığı dikkate alınacak değerdedir. Doğu<br />

Anadolu Bölgesinde <strong>organik</strong> olarak üretebilecek süt ve mamulleri ile et ve<br />

mamullerinin kalite açısından iç ve dış pazarlardaki kıymeti ve alıcı bulması<br />

son derece önemlidir. Doğu Anadolu Bölgesi <strong>organik</strong> üretim potansiyeli en<br />

yüksek olan bölgelerimizden biridir.<br />

286


6.1.7. GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ<br />

Güneydoğu Anadolu Türkiye'nin en küçük bölgesidir. Bölge yer şekilleri<br />

topoğrafık yapı ve bunlara bağlı olarak yerleşme ve ekonomik özellikler<br />

bakımından Orta Fırat ve Dicle Bölümü olmak üzere iki kısımda<br />

incelenebilir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer şekilleri çok fazla<br />

engebeli değildir. Yüksekliği fazla olmayan plato ve ovalardan meydana<br />

gelmiştir. Bölgenin kuzey kesiminde Toros Dağlarının güney yamaçları<br />

uzanmaktadır. Bölgedeki en yüksek dağ ortadaki Karacadağ'dır. Bu dağın<br />

yüksekliği 1938 m olup, volkanik bir kütledir. Güneydoğu Anadolu<br />

Bölgesindeki en önemli ovalar Karacadağ'm batısındaki Altmbaşak (Harran)<br />

ovası, Ceylanpmar ve Birecik ovalarıdır. Dicle Nehri ve kollarının toplandığı<br />

Diyarbakır havzasında fazla geniş olmayan ve fakat çok verimli bir ova<br />

bulunmaktadır. Karacadağ'm batısındaki Şanlıurfa, Gaziantep ve Adıyaman<br />

platoları Fırat Nehri ve kolları tarafından derin bir şekilde yarılmıştır.<br />

Karacadağ'm doğusu daha engebelidir. Bu bölümün güneyinde Mardin-<br />

Midyat eşiği yer almaktadır.<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesi büyük su kütlelerine ve denizlere uzak olduğu<br />

için özellikle sıcaklık bakımından karasal bir karakter göstermektedir. Bölge<br />

Türkiye'nin yazları en sıcak bölgesidir, kışları nispeten yağışlı ve ılık<br />

geçmektedir. Bölgedeki bitki örtüsü Orta Anadolu bölgesinden daha fakir<br />

olan bozkırlardan oluşmuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi orman ve<br />

ağaçları açısından en fakir yeridir.<br />

Bölgede Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Mardin, Siirt ve<br />

Şanlıurfa illeri bulunmaktadır. Türkiye'nin nüfusu en az olan bölgesi<br />

burasıdır. Bölgede doğum oranı yüksek olmasına rağmen nüfusun az ve<br />

seyrek oluşu çok ciddi bir şekilde devam eden iç göçlerden dolayıdır. Ayrıca<br />

bu bölgeden diğer bölgelerimize mevsimlik işçi (<strong>tarım</strong> işçisi) göçleri de<br />

olmaktadır. Nüftıs yoğunluğunun en yüksek olduğu yer Orta Fırat ve<br />

Gaziantep Bölümüdür.<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin ekonomisi ve halkın geçim kaynağı <strong>tarım</strong>a<br />

dayalıdır. Çok geniş <strong>tarım</strong> arazilerine sahip olmasına rağmen yağış ve<br />

sulama imkânlarının sınırlı oluşu neticesinde ortaya çıkan kuraklık verimi<br />

büyük ölçüde düşürmektedir. Bölgenin önemli bir kısmı da <strong>tarım</strong> toprakları<br />

çok parçalı ve işletmeler de küçük olduğu için buda verimin düşük olmasına<br />

etki etmektedir. Arazinin önemli bir kısmı her yıl nadasa bırakılmaktadır.<br />

Bilindiği gibi bu bölgede uygulanmaya konulan ve cumhuriyet tarihinin en<br />

287


üyük kalkınma projesi olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) sayesinde<br />

ciddi gelişmeler olmaya başlamış ve olacaktır. Bölgenin gerek<br />

konvansiyonel yetiştiricilik gerekse <strong>organik</strong> üretim açısından potansiyeli<br />

oldukça yüksektir. Yapımı tamamlanmamış ve dünyanın dolgu hacmi<br />

bakımından 6. büyük barajı olan Atatürk Barajı'ndan Şanlıurfa tünelleri<br />

sayesinde (uzunluğu 26'şar lan olan 2 tünel ) saniyede 326 ton su Harran<br />

ovasına akıtılacak ve sulama tesisleri ile işlemlerin tamamı ikmal edildiği<br />

takdirde yaklaşık 2 milyon hektar arazi sulanacaktır. Atatürk Barajı daha<br />

doğrusu GAP projesi entegre bir bölge kalkınma projesi olup hem<br />

hidroelektrik santrallerini, hem de sulama yatırımlarını kapsamaktadır.<br />

Bugüne kadar, planlanan elektrik enerjisi yatırımlarının %85'i yapılmış<br />

olmasına rağmen, <strong>tarım</strong> ve sulama yatırımlarının ancak %15'i<br />

yapılabilmiştir. Ne zaman ki bu yatırımlar ikmal edilebilecek, şüphesiz<br />

bölgenin çehresi değişecek, <strong>tarım</strong> ve <strong>tarım</strong>sal çeşitlik ve verimlilik artacak<br />

bölgenin cazibesi (çekim gücü) gelişecektir.<br />

Şimdilerde Güneydoğu Anadolu Bölgesinde başta Şanlıurfa, Diyarbakır,<br />

Siirt ve Adıyaman'dan her yıl ekilir alanların hemen yarısında buğday ve<br />

arpa yetiştirilmektedir. Bölgenin sulanabilen arazilerinde pamuk<br />

yetiştiriciliği çok hızlı bir şekilde gelişmekte ve yayılmaktadır. Bölgede<br />

sadece Şanlıurfa ve Diyarbakır illeri, Türkiye'nin ihtiyacı olan kırmızı<br />

mercimeğin çok büyük bir kısmını üretmektedir. Sulanabilen yerlerde<br />

pamuktan başka çeltik, mısır ve susam gibi ürünler yetiştirilmektedir.<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilen diğer önemli ürünler<br />

antepfıstığı, üzüm, zeytin ve vb. meyve ve sebzelerdir. Antepfıstığı bölgenin<br />

karakteristik meyvesi olup Türkiye üretiminin %90'ı buradan temin<br />

edilmektedir.<br />

Yeterli olmamakla beraber ulaşım oldukça iyidir. Ayrıca tarihi ve turistik<br />

yerler açısından son derece zengin olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi<br />

bilhassa din turizmi bakımından gelişmiştir. Bölge Türkiye'nin tek petrol<br />

üretim bölgesidir. Potansiyel bakımdan zengin olduğu ve gelecekte önemli<br />

gelişmeler olabileceği ifade edilmektedir. Doğu Anadolu Bölgesi gibi<br />

Güneydoğu Bölgesi de en geri kalmış bölgemizdir.<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesi daha öncede ifade edildiği gibi hem geleneksel<br />

hem de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> açısından potansiyeli en yüksek bölgemizdir. Gerek<br />

kimyasalların fazla kullanılmamış olması gerek ilerde sulu <strong>tarım</strong> yapma<br />

olanaklarının muhtemelen gelişecek olması, bölgenin ekolojik yetiştiricilik<br />

şansını artırmaktadır. Bir başka önemli hususta, bölgenin Ortadoğu ve İslam<br />

ülkelerine yakın oluşu, sosyal ve kültürel yaşantı bakımından bu bölgeler<br />

288


enzer olması, özelliklem <strong>organik</strong> olarak üretilen ürünlerin ihracatı büyük bir<br />

avantajdır. Organik <strong>tarım</strong> potansiyelini kuvveden fille çıkarabilmesi için<br />

çiftçilerin her bakımdan maddi ve manevi olarak desteklenmesi ve teşvik<br />

edilmesi şarttır.<br />

Güneydoğu Anadolu Projesi içinde alınacak önlemlerle, ihtiyaç duyulan<br />

<strong>organik</strong> üretim materyalini ve <strong>organik</strong> yetiştiricilik için geçerli olan bilgileri<br />

ortaya koyabilmek amacıyla bölgede alt araştırma istasyonları kurularak<br />

çalışmalar yapılmalıdır. Hali hazırda var olan her alandaki araştırma<br />

enstitüleri her bakımdan takviye edilerek güçlendirilmelidir. Özellikle<br />

A.B.D., AB, Japonya, Kanada ve İskandinav ülkeleri gibi entelektüel<br />

seviyenin ve ekonomik sosyal yapının güçlü olduğu ülkelerde, <strong>organik</strong><br />

tekstil ürünleri talebi gelişmeye başlamış ve dolayısıyla <strong>organik</strong> pamuk<br />

üretimine büyük miktarda gereksimin duyulabileceği anlaşılmaktadır. Bugün<br />

dünyada tüketilen <strong>organik</strong> pamuk henüz %1'ler seviyesinde olmakla birlikte<br />

gelecekte bu oran daha da artacaktır. Türkiye'nin de en büyük pamuk<br />

istihsal bölgesinden biri olarak Güneydoğu Anadolu'daki <strong>organik</strong> pamuk<br />

üretim potansiyeli mutlaka harekete geçirilmelidir.<br />

Bölgenin önemli ürünlerinden antepfıstığı, zeytin ve üzüm gibi ürünleri<br />

içinde <strong>organik</strong> üretim önemli bir anlam ifade etmektedir. Bu bölgedeki var<br />

olan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> potansiyelini topyekûn geliştirmek için, başta Kamu<br />

kuruluşları olmak üzere, ziraat odaları, üretici birlikleri ve kooperatifler gibi<br />

sivil toplum kuruluşlarına da önemli işler düşmektedir. Bu konularda<br />

çiftçiler hem örgütlenmeli hem de eğitim öğretime tabi tutulmalıdır.<br />

6.2. ORGANİK TARIM ÜRÜNLERİ EKONOMİSİ<br />

Önceki bölümlerde daha çok <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın genel ve değişik alanlarda<br />

teknik uygulama ve gelişmeleri ile ilgili konular üzerinde durulmuştur. Bu<br />

bölümde ise <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerinin iç ve dış Pazar ve piyasalardaki<br />

durumu ile eğitim ve öğretim hususları hakkında bilgiler verilecektir.<br />

Organik <strong>tarım</strong> ürünlerinin bütün dünyada ve özellikle Türkiye'de<br />

yetiştirilmesi, işlenmesi, bu konuda Türkiye'nin potansiyeli ve bu<br />

potansiyelin harekete geçirilebilmesi için neler yapılması gerektiği, ayrıca<br />

<strong>organik</strong> ürünler işlendikten sonra bunların tüketimi, Pazar ve piyasalarda,<br />

özellikle bu açıdan iç piyasada yapılması gerekenler ve alınması lüzumlu<br />

önlemlerin üzerinde durulması önemlidir.<br />

Bugün <strong>tarım</strong>sal üretim biçiminde değişen kavram ve şartlar ekonomik ve<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ı ön plana çıkarmaya başlayınca, çiftçiler de bu değişim<br />

289


karşısında durumlarını, davranışlarını ve tercihlerini gözden geçirmek<br />

zorunda kalmışlardır. Geçmişte <strong>tarım</strong>sal üretimin hedefi, beslenme sorununu<br />

çözmek amacıyla yüksek verim ve yüksek üretim olmuştur. Kalite kavramı<br />

daha sonra gelmiştir. Böylece, "direkt" girdilerin ve çevre ekonomisiyle ilgili<br />

dolaylı değişik işletme şekil ve büyüklüklerinde organize olabilen, rekabet<br />

gücü yüksek, piyasa isteklerine yönelik, doğal dengeleri bozmayan, bu işi<br />

yapanlara mutluluk veren, toplumun saygı duyduğu bir <strong>tarım</strong>sal yapı ve<br />

çalışma ortamı olarak <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> belirmektedir. Bu nedenle çevreyle<br />

uyum ve girdileri azaltıcı <strong>tarım</strong>sal üretim modelindeki üretim masraflarının<br />

sürekli olarak ekonomik ve <strong>organik</strong> süzgeçlerinden geçirilerek tartışılması<br />

gerekir.<br />

Ancak <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kavramının doğuş, gelişme ve yaygınlaşması<br />

incelendiğinde Avrupa'daki olgu ile Türkiye'deki durum arasında önemli<br />

farklar bulunduğu görülmektedir. Örneğin, Almanya'da ekolojik <strong>tarım</strong>ın<br />

geçmişine bakıldığında, yüzyılın başında bazı duyarlı çiftçilerin kendi<br />

inisiyatifleriyle nispeten az sayıdaki tüketiciye Bio-ürün pazarladıkları<br />

görülmektedir. 1989/90 Avrupa Topluluğu Tarımın Ekstansifleşmesi<br />

Programı çerçevesinde ise, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın finansal olarak destelendiği<br />

bilinmektedir. Değişik koşullara göre 5 yıllık geçiş döneminde, Almanya'da<br />

yılda 300-510 DM/ha destek yapılmıştır. Daha sonra, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçişin<br />

yanı sıra, <strong>organik</strong> üretim biçiminde kalış da desteklenmiştir. 1970/88<br />

arasında yılda yaklaşık 115 işletme ekolojik <strong>tarım</strong>a geçerken, bu finansal<br />

destek nedeniyle 1990'da 2500 dolayında işletme <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçiş<br />

yapmıştır. Özetle ifade edilirse Almanya'da <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçişin 2 temel<br />

dayanağı vardır:<br />

• Doğal kaynakların korunması ve muhafaza edilmesi bakımından "Organik<br />

Tarım" gerçekçi bir alternatif olarak görülmüştür.<br />

• Organik <strong>tarım</strong> 1989'dan beri AT (Avrupa Topluluğu) tarafından çok ciddi<br />

bir şekilde finansal olarak desteklenmektedir.<br />

Bütün bunlara karşılık Türkiye'de ekolojik <strong>tarım</strong>ın gündeme gelmesi ise,<br />

artan dış talebe karşı ithalatçı ve ihracatçıların bir reaksiyonu şeklinde<br />

olmuştur. Organik <strong>tarım</strong>dan başlangıcından bugüne bir çeyrek asır (25 yıl)<br />

geçmesine rağmen büyük ve düzenli bir iç Pazar doğmamıştır. Çiftçilerin<br />

ilgisi, "Organik Tarım" fikrinin dışında, daha fazla gelir sağlama amacına<br />

yöneliktir. Almanya'nın aksine Türkiye'de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> finansal olarak<br />

desteklenmemektedir. Devlet de bunu önce, çiftçiye ek gelir olarak görmüş,<br />

sonra ihracak artışı olarak değerlendirmiştir. Özetle vurgulanırsa, Türkiye'de<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın başlaması:<br />

290


• Ne çiftçilerde çevre bilincinin gelişmesinden, ne de fmansal desteklenme<br />

politikasından kaynaklanmıştır. Tamamen dış talebin etkisivle başlamıştır.<br />

Kontrol Sistemi ve Kontrollü Yetiştiricilik<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın en önemli safhası yapılan üretimin mevzuata uygun bir<br />

şekilde kontrol edilmesidir. Organik <strong>tarım</strong>la meşgul olanlar, hatta <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> ürünü yetiştiriciliği konusunda fikir yürüten, düşünce geliştiren,<br />

araştırma yapanlar ve <strong>tarım</strong> eğitim ve öğretimi alan ve verenler <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>ın yaygınlaştırılmasını ve geliştirilmesini arzulamakta, bunun için de<br />

çiftçileri bu konuda desteklemektedirler. Elbette ki işin aslı da budur. Ancak<br />

"marifet iltifata tabidir" <strong>organik</strong> ürün talebi olmazsa, yani <strong>organik</strong> ürün<br />

tüketicilerinin talep kâr olması, <strong>organik</strong> ürünü tüketmeyi istemesi şarttır.<br />

Yine bilinmektedir ki, <strong>organik</strong> ürün demek gıda güvenliğine haiz ve sağlıklı,<br />

beslenme değeri yüksek ürün demektir. Bu ürünleri talep edenler ve<br />

tüketenler entelektüel seviyeleri oldukça yüksek ve gelirleri de oldukça iyi<br />

(yüksek) olanlardır. Pazara ve piyasaya arz edilen her türlü ürünün şüphesiz<br />

ki sağlıklı ve güvenlikli olması şarttır. Fakat .belli bir kurallar manzumesi<br />

esas alınarak yetiştirilenlerin ise çok daha emniyetli olması gerekmektedir.<br />

Onun için de devlet otoritesinin mutlaka tüketiciyi koruması, her türlü tağşişe<br />

(karıştırma) engel olması şarttır. Daha önce de ifade edildiği gibi, <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>ın en önemli safhası kontrol safhasıdır.<br />

Kontrollü ve sertifikaya bağlı bir üretim faaliyeti olan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kanun ve<br />

yönetmelik uyarınca Tarım ve Köyişleri Bakanlığından yetki almış özel<br />

kuruluşlar tarafından kontrol edilmektedir. Mevzuata göre Tarım ve<br />

Köyişleri Bakanlığında bu konudaki en yetkili organ Organik Tarım<br />

Komitesidir. Bu Komite kendi yetkilerini şartları uygun olan özel kurumlara<br />

devredebilmektedir.<br />

Kontrol işlemleri iki aşamadan oluşmaktadır. Bunlardan birincisi müteşebbis<br />

kontrolüdür. Organik Tarım Komitesi bu yetkiyi kontrol ve/veya<br />

sertifıkasyon kuruluşuna devreder. İkincisi ise, kontrol ve/veya sertifıkasyon<br />

kuruluşunun kontrolüdür. Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun<br />

kontrolü ve denetlenmesi yetkisi Komiteye aittir. Her iki kontrolün de<br />

güvenirliği açısından Organik Tarım Komitesi gerekli görür ise, kendisinin<br />

veya bir kontrol ve/ veya sertifikasyon kuruluşunun yaptığı bir kontrolü,<br />

Tarım İl Müdürlüğü, Proje ve İstatistik Şube Müdürlüğünde çalışan <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> uzmanına, başka bir kontrol ve /veya sertifikasyon kuruluşuna,<br />

kontrolöre veya uygun göreceği uzman kişi veya kuruma yeniden<br />

yaptırılabilir, ya da denetleme yetkisi verebilir. Kontrol yetkisi verilen<br />

291


kuruluşlar veya kontrolörler yetkilerini başka bir kurum ve/veya kuruluşa<br />

veya kişiye hiçbir şekilde devredemez.<br />

Türkiye'de kontrol ve/veya sertifıkasyon faaliyetinde bulunmak isteyen yerli<br />

veya yabancı özel veya resmi kuruluşlar Bakanlık bünyesinde bulunan<br />

Organik Tarım Komitesine başvuruda bulunurlar. Komite tarafından gerekli<br />

araştırma ve incelemeler yapıldıktan sonra uygun bulunan kuruluşlara 3 ay<br />

içinde kontrol ve /veya sertifıkasyon izni verilebilir.<br />

Bugüne kadar 13 yabancı ve yerli firmaya kontrol ve sertifıkasyon<br />

faaliyetinde bulunma yetkisi verilmiştir. Türkiye'deki Organik Tarım<br />

Kontrol ve Sertifıkasyon yetkisi alan kuruluşlar Tablo 2'de görülmektedir.<br />

Herhangi bir çiftçi veya yetiştirici <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçmek istiyorsa, en az bir<br />

yıl önce denetime girmesi gerekmektedir. Bu konuda yetkilendirilmiş olan<br />

kuruluşa bağlı denetçi tarafından çiftliğin tüm faaliyetleri incelenir ve<br />

değerlendirilir, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> uygulamaları ve standartlar hakkında ilgililer<br />

bilgilendirilir, çalışmalarının planlanmasında yardımcı olunur. Kontrollerde<br />

arazi ve toprak varlığı ve özellikleri, tarlalar, bahçeler, ağaçlar, çiftlik<br />

binaları ve diğer fiziki kapasite, hayvanlar, hayvan barınakları, otlaklar,<br />

havuzlar vb fiziki kapasite gözden geçirilir, gerekli kayıtların doğru ve güvenilir<br />

olarak tutulması sağlanır. Var olan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> mevzuatı esaslarının<br />

uygulanıp uygulanmadığı belirlenir, yanlış uygulamalar veya eksiklikler<br />

tespit edilerek giderilir. Herhangi bir kuşku halinde, denetçi tarafından<br />

laboratuar analizleri yaptırılarak denetim raporunda bunlara yer verilir.<br />

Sertifıkasyon Sistemi ve Standardizasyon<br />

Organik yetiştiricilikte kontrol, standardizasyon, akreditasyon (belgelendirme)<br />

ve sertifıkasyon işlemleri yapılan işin temelidir, esasıdır. Bu<br />

işlemleri, daha doğrusu kavramları birbirinden ayırmakta son derece zordur.<br />

Ancak meselenin daha iyi açıklanabilmesi bakımından böyle bir yol takip<br />

etmek uygun olacaktır.<br />

Organik ürün elde etmede doğadan ve orman alanlarından toplama ve avcılık<br />

olduğu gibi, su ürünleri üretimi ve arı yetiştiriciliği konusunda da üzerinde<br />

durulacak önemli prensipler bulunmaktadır. Piyasa ve pazara arz edilecek her<br />

<strong>organik</strong> ürün etiketi altındaki ve ambalajı içindeki ürünler, mutlaka<br />

denetlenmek ve kontrol edilmek mecburiyetindedir. Bizatihi <strong>organik</strong><br />

yetiştiricilik yapılacak yerin tapusuna sahip olunduğu takdirde takip edilecek<br />

yolda bazı farklar olabilir.<br />

292


Orman alanlarından ürün toplayan müteşebbis, ürün toplamaya başlamadan<br />

önce, Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan izin almak zorundadır. Bu izinle, bir<br />

kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna başvurarak, o alanın ürün<br />

toplamaya uygun olup olmadığını tespit ettirmelidir. Uygunluğu durumunda<br />

ancak sözleşme imzalanması söz konusudur.<br />

Doğal alanlardan ürün toplayan müteşebbis, ürün toplamadan önce, bu<br />

alanların mülkiyetinin veya kullanma hakkının ait olduğu makamdan izin<br />

almak zorundadır. Bu izinle, bir kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna<br />

başvurarak, o alanın ürün toplamaya uygun olup olmadığını tespit ettirerek<br />

uygunluğu durumunda sözleşme imzalanması geçerlidir.<br />

Su ürünleri üretimi yapacak teşebbüs sahibi, kamuya ait alanda üretim<br />

yapacaksa, ilgili kurumdan gerekli izinleri almalıdır. Bu izinle, bir kontrol<br />

ve/veya sertifikasyon kuruluşuna başvurarak, o alanın su ürünleri<br />

yetiştiriciliğine uygun olup olmadığını tespit ettirmelidir. Uygunluğu<br />

durumunda ancak sözleşme imzalayabilir.<br />

Organik Tarım Komitesi ve İl Tarım Müdürlüğü, Proje ve İstatistik Şube<br />

Müdürlüğü, kendisine bildirilen müteşebbisi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> metodu<br />

uygulayan müteşebbis olarak kayıt altına alır. Kayıt altında olmayan her türlü<br />

müteşebbis <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetinde bulunamaz.<br />

Organik <strong>tarım</strong>sal üretimin çok belirgin ve uyulması zorunlu olan standartları<br />

ve kuralları vardır. Bu standartlara uygun üretim yapılması halinde ürün<br />

ancak "<strong>organik</strong>" olarak etiketlenebilir. Bu standartlar ürünün pazara<br />

sunulduğu andaki kalitesi ile ilgili değildir. Yani ambalajlanmış bir ürünü<br />

analiz ettirmek suretiyle <strong>organik</strong> ürün olup olmadığına karar verilmez.<br />

Standartlar, üretimin başlangıcından sonuna kadar her aşamasında uyulması<br />

gereken kuralları içermektedir.<br />

Örneğin, rafta "<strong>organik</strong>" etiketi taşıyan bir reçel analiz ettirilerek bakiye<br />

pestisit olup olmadığı görülebilir. Bakiye pestisit bulunmaması ürünün<br />

"<strong>organik</strong>" olduğunu göstermez, ancak önemli olan üretim sürecinde diğer<br />

kısıtlamalarla birlikte sentetik kimyasal pestisitlerin de kullanılmamış<br />

olmasıdır.<br />

Milletlerarası seviyede, en geçerli olan standartlar IFOAM tarafından<br />

belirlenen <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> standartlarıdır. Bu standartlar zaman içerisinde<br />

gözden geçirilerek güncellenmektedir. Bu standartlarda <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın<br />

temel ilkeleri ve uyulması gereken kurallar ortaya konulmuştur. Bu<br />

293


standartların dışında, uluslararası, ulusal ve özel standartlar da vardır. Ancak,<br />

IFOAM'm standartları çerçeve niteliğindedir. Diğer standartların bunun<br />

altında kalması beklenemez, daha ileri düzeyde kalite artırıcı uygulamalar<br />

olabilir. Ulusal standartların IFOAM standartlarının kapsamı içine alınması<br />

gerekir.<br />

Usulüne uygun olarak müfettişler tarafından kontrol edilerek yetiştirilen<br />

<strong>organik</strong> ürünlere bu ürün "<strong>organik</strong>"tir diye bir belge verilir. Bu belgeye<br />

"Organik Ürün Sertifikası" denir. Sertifika (belge) vermeye yetkili bir<br />

kuruluş tarafından hazırlanarak verilen "Organik Tarım" standartlarına<br />

uygun olarak faaliyette bulunduğunu gösteren belgedir. Bu belgenin<br />

alınabilmesi için, denetçi tarafından hazırlanan yazılı denetim raporu<br />

incelenir, belgelendirme komitesi tarafından faaliyetlerin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

standartlarına uygun olup olmadığına karar verilir.<br />

Sertifîkasyon kuruluşları ulusal ve uluslararası kuruluşlar olabilir. Uluslar<br />

arası kuruluşlar başka bir ülkedeki şubesi aracılığı ile bu faaliyetlerini<br />

sürdürebilir. Günümüzde, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerine talep gelişmiş ülkelerden<br />

geldiği için bu ülkelerde sertifikasyon kuruluşları daha önceden<br />

oluşturulmuştur. Genel olarak, bu ülkelerdeki ithalatçı firmalar aracılığı ile<br />

az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki çiftçilerle sözleşmeli <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>sal üretim yaptırılmaktadır. Bu ülkelerdeki sertifika kuruluşları da<br />

gerekli belgelendirme işlemlerinde görev almaktadır. Özellikle pazarın<br />

bulunduğu ülkedeki deneyimli sertifikasyon kuruluşlarının belgelendirme<br />

standartlarının farklılığı, ücretler ve diğer giderler * dikkate alındığında<br />

ithalatçı kuruluşlara pahalıya gelmektedir. Bu giderlerin maliyeti etkilemesi<br />

ürünün Pazar fiyatını da artırmaktadır. Neticede serbest piyasa şartlarında<br />

rekabet ortamında satış sorunları ile karşılaşılmaktadır. Bu maliyet artışı<br />

sorununu ortadan kaldırmak için, yabancı sertifikasyon kuruluşları üretimin<br />

yapıldığı ülkede şube açmışlar ve bu şubelerde yerli elemanları istihdam<br />

etmişlerdir. Sertifikasyon işlemi merkez büro tarafından yapılmasına karşın,<br />

yerel denetçilerin devreye girmesi ile ulaşım giderleri kısmen azalmış,<br />

denetlenecek çiftliklere daha kolay ulaşılmış ve aynı dil konuşulduğu için<br />

daha kolay iletişim sağlanabilmiştir.<br />

Bunlara karşın, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerinde bulunan ülkelerde kendi yerli<br />

sertifikasyon kuruluşları da gelişme göstermiştir. Özellikle yerli <strong>organik</strong><br />

pazarların oluşmasında daha etkili ve yararlı olunmakta, işler daha kolay<br />

yürümektedir. Ancak, dış pazara yapılacak ihracatta, pazarın bulunduğu<br />

ülkenin sertifikasyon kuruluşları ile işbirliği oluşturulması ihracatın<br />

geliştirilmesi açısından yararlı görünmektedir.<br />

294


Bazı ülkelerde yerel boyutlarda küçük ölçekli <strong>organik</strong> çiftçi, üretici ve<br />

yetiştiricilerin uluslararası belgelendirme kuruluşları tarafından denetlenmesi<br />

ve belgelendirilmesi oldukça pahalı bir işlemdir. Bu nedenle, uygun bir<br />

model oluşturularak, çiftçi, üretici ve yetiştiricilerin bir şemsiye kuruluş<br />

altında birleştirilerek gruplar halinde belgelendirilmesinin yapılması<br />

mümkündür. Bu gruplaşma, benzer üretim yapan üreticiler için kooperatif<br />

veya üretim birlikleri şeklinde olabilir. Grubun kendi arasında, demokratik<br />

bir yönetim sistemi içerisinde oluşturulacak iç denetim merkezi tarafından<br />

görevlendirilecek iç denetçiler, yılda en az bir kere olmak üzere her bir<br />

üretim birimini denetleyerek rapor hazırlar, dış denetleme kuruluşundan<br />

gelen dış denetçi, iç denetçilerin raporları ile birlikte kendi denetleme<br />

sonuçlarını birlikte değerlendirerek bir rapor hazırlar ve belgelendirme<br />

kuruluşuna verebilir. Grup içerisinde herhangi bir üretim biriminin uygunsuz<br />

faaliyette bulunması grup belgelendirmeyi riske sokar. Bu nedenle grup<br />

belgelendirmede her üretim birimini <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> standartlarına ve<br />

kurallarına uygun faaliyette bulunması beklenir. Hem de bu şekilde herkes<br />

birbirini kontrol etmiş olur.<br />

Organik <strong>tarım</strong>sal üretimde ve <strong>organik</strong> gıda sanayinde zaman zaman<br />

istenmeyen olaylar meydana gelmekte, bu olaylar bazen skandal niteliğinde<br />

gelişmektedir. Sonuçta, <strong>organik</strong> ürün tüketicisi tedirgin olduğu için talepler<br />

düşmekte ve satışlar azalmaktadır. En önemlisi insan sağlığı riske<br />

sokulmaktadır. Bu amaçla ürünün güvenilir olduğunun belirlenmesi ve<br />

etkilenmesi esastır. Bu işlemler de yetkilendirilmiş kontrol ve sertifıkasyon<br />

kuruluşları tarafından yapılmaktadır. 2007 yılı verilerine göre, dünya<br />

genelinde 410 <strong>organik</strong> sertifika hizmeti vermekte olan kuruluş bulunmakta<br />

ve bunların sayıları giderek artmaktadır. Bunların 300'den fazla adedi AB,<br />

ABD, Japonya, Kanada ve Brezilya'da bulunmaktadır. Sadece AB'de 120<br />

adet kontrol ve sertifıkasyon kuruluşu hizmet vermektedir. Dünya genelinde<br />

56 kuruluş kendi ülkelerinin dışında da hizmet verirken, 77 ülkede yerli<br />

sertifika kuruluşu vardır. Japonya'da 85 ve Asya kıtasının tamamında 100'e<br />

yakın sertifika kuruluşu bulunmaktadır.<br />

Organik Ürünlerin Hasadı ve Tasnifi<br />

Tarımda herhangi bir ürünün yetiştiricilik safhalarından en önemlisi belki de<br />

olgunluk, hasad zamanıdır. Gerek geleneksel <strong>tarım</strong>da gerekse <strong>organik</strong><br />

yetiştiricilikte ürünlerin hasad edilebilmesi için fizyolojik olgunluk safhasına<br />

gelmiş olması şarttır. Herhangi bir ürünün ne zamanından önce ve erken ne<br />

de zamanından sonra ve geç hasat edilmesi onun kalitesinde ve miktarında<br />

çok önemli farklılıklar meydana getirir. Meydana gelen bu farklılıklar ya<br />

295


üreticinin veya tüketici her ikisinden birisinin aleyhine olabilir. Bunu<br />

engellemek (önlemek) için ürün tam olgunluk zamanında devşirilmelidir.<br />

Hemen hemen her ayrı genus, tür ve hatta çeşit için olgunluk zamanları,<br />

hasad safhaları farklıdır. Herhangi bir ürün çeşidinin hasat olgunluğuna<br />

geldiğini anlayabilmek ve hasadın yapılacağı zamanı kararlaştırabilmek<br />

için bir takım göstergeler mevcuttur. Hasada karar vermeden önce bu<br />

parametreler bir bir kontrol edilerek hasada karar verilebilir. Ürünlerin<br />

hasadından sonra hangi muameleye tabi tutulacağı da hasat zamanı için<br />

bilinmelidir. Ürünün hasat olgunluğu için genetiği, yada içeriği önemli<br />

olduğu gibi, iklim ve toprak şartları ile işletmenin imkânları da son derece<br />

önemlidir. Hasattan sonra elde edilen ürünlere hangi işlemlerin uygulanacağı<br />

da hasat olgunluğu için önemlidir. Ürün herhangi bir tasnife ve<br />

sınıflandırmaya mı? tabi tutulacak, ki çoğu zaman böyle olur! Ayrıca<br />

depolanarak muhafaza altına mı alınacak, yoksa doğrudan doğruya piyasa ve<br />

pazara mı? sevk edilecek! Yoksa herhangi bir işleme tabi tutularak yarı<br />

mamul veya mamul madde haline mi? getirilecek! Bunların hepsinin çok iyi<br />

bilinmesinde büyük yararlar vardır.<br />

Gerek bitkisel üretimde, gerek hayvansal üretimde, gerekse su ürünleri<br />

üretimi ve arıcılıkta, ya da mantar üretiminde hasat zamanı ve ürünlerin<br />

sınıflandırılması, yani kalite ve nevilerine göre tasnif edilmesi pazar ve<br />

piyasa değeri halamından da gereklidir. Ancak bu işlemler yapıldıktan sonra<br />

ürünlerin usulüne uygun olarak ambalajlanması ve etiketlenmesi söz<br />

konusudur. Hasat edilen, tasnif edilen <strong>organik</strong> ürünler hangi standartlara göre<br />

hazırlanmışsa bunun da mutlaka önceden bilinmesi ve ürünün etiketinde<br />

işaret edilmesi gerekmektedir.<br />

"Organik Tarım Yönetmeliği"nin 14. maddesi <strong>organik</strong> ürünlerin hasadı<br />

hakkında detaylı bilgiler vermekte ve bu konuda önemli kurallar ortaya<br />

koymaktadır. Ekolojik, yada <strong>organik</strong> ürünler iki ayrı orijinden gelmektedir.<br />

Bunlardan biri doğadan toplama (Resim 6), diğeri de kültürü yapılarak<br />

yetiştirmek veya üretmektir (Resim 7). Bu ikinci orijin tam anlamı ile<br />

herhangi bir ürünün üretim girdilerini kullanarak bir <strong>tarım</strong> işletmesinde<br />

yetiştirilmesi, yani <strong>tarım</strong>ının yapılmasıdır. Üretilen ürünlerin hasadına karar<br />

verildikten sonra, hasatta kullanılacak teknik araç ve gereçlerin, ürünlerin<br />

<strong>organik</strong> kirlilik ve <strong>organik</strong> tahribatına sebebiyet vermemesi şarttır. Organik<br />

ürün hasadında çalışanların mutlaka eldiven giymesi şarttır. Hoş, doğadan<br />

<strong>organik</strong> ürün toplayanların da bu kuralı mutlaka göz önünde bulundurması<br />

gereklidir. Gerek elle gerekse makine ile yapılan toplama ve hasatlar da<br />

toplayıcılar ve toplama araç-gereçlerinde gerekli hijyen önlemleri mutlaka<br />

296


alınmalıdır. Organik ürünlerin makine ile hasadında hasat makineleri <strong>organik</strong><br />

ürün hasadına başlanmadan önce tüm artıklardan çok iyi bir biçimde<br />

temizlenmelidir. Eğer mümkünse hasat makineleri tamamen dezenfekte<br />

edilerek yıkanmalıdır. Hasat esnasında kullanılan her tür araç ve gereç imkân<br />

varsa <strong>organik</strong> menşeli olmalıdır.<br />

Hasat edilen <strong>organik</strong> ürünlerin sınıflandırılacağı ve tasnif edileceği yerler,<br />

araç ve gereçler kelimenin tam anlamı ile temiz olmalıdır. Eğer daha önce bu<br />

alet ve ekipmanlarla veya cihazlarla geleneksel ürünler hasad edilmişse,<br />

bunların mutlaka dezenfekte edilmesi şarttır. Aksi takdirde kontaminasyon,<br />

yani bulaşma kaçınılmaz olacaktır. Doğadan toplanan veya herhangi bir<br />

<strong>tarım</strong> işletmesinde kültürü yapılarak yetiştirilen <strong>tarım</strong> ürünleri tasnif<br />

yapılacakları, ambalajlanacakları, etiketlenecekleri veya depolanacakları<br />

yerlerde (depo ve antreporlarda) hiçbir şekilde geleneksel ürünlerle temas<br />

etmeyecekler, hatta aynı mekânda bulundurulmayacaklardır.<br />

Organik üretimde geçerli olan yönetmelikler, bütün üretim zinciri için<br />

kurallar koymaktadır. Bu balamdan henüz gıda ve tekstil gibi gıda-dışı<br />

maddelerin işlenmesine yönelik Avrupa Birliği yönetmeliklerinin<br />

yayınlanmamış olması nedeni ile bazı belirsizlikler bulunmaktadır. Ancak,<br />

hali hazır bu yönetmeliklerin yanı sıra muhtelif firmaların spesifıkasyonlar<br />

(kendine has kurallar), kontrol-sertifıkasyon kuruluşları (mesela, su ürünleri<br />

için Naturland) talimatları, Uluslararası Organik Tarım Hareketleri<br />

Federasyonu (IFOAM), dünya ölçüsünde orman ürünleri (WWF) veya diğer<br />

uluslararası kuruluşların geliştirdiği standartlar ürünlerin işlenmesinde yol<br />

gösterici olmaktadır.<br />

6.2.1 ÎÇ PAZARDA ORGANİK ÜRÜNLERİN PAZARLANMASI<br />

Az önce de belirtildiği gibi Türkiye'de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerinin<br />

yetiştirilmesi iç pazarın veya yerli tüketicinin talebi ile olmamıştır. Daha<br />

ziyade dış pazarın ve Avrupalı tüketicilerin, daha doğrusu Avrupalı<br />

tüketicilere ürün sunan firmaların gayreti ile başlamıştır. Nitekim bütün<br />

dünyada ve özellikle de Avrupa'da ticareti 1970'li yıllarda başlamış olan<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri ve bu alandaki gelişmelere uygun olarak, Avrupa<br />

orijinli firmalar Türkiye'deki firmalardan <strong>organik</strong> ürün talebinde bulunmuş<br />

ve böylece 1984-1985 yıllarında Türkiye'de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> başlamıştır. Bu<br />

yıllarda Türkiye'nin ilk <strong>organik</strong> ürün dış satımı geleneksel ihraç ürünlerinden<br />

kuru incir ve kuru üzüm ile Ege bölgesinde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra<br />

bu ürünlere kuru kayısı, fındık gibi ürünler de katılarak <strong>organik</strong> ürünler farklı<br />

bölgelere yayılmıştır. İlk yıllarda Avrupa kökenli bazı firmalar kendi<br />

297


ihtiyaçları olan ürünleri anlaşmalı çiftçilerle yetiştirmek ve elde edilen<br />

ürünleri Türk ihracatçıları vasıtasıyla kendi ülkelerine ithal edebilmek için<br />

Türkiye'de <strong>organik</strong> üretim projeleri tesis etmişlerdir. İlk yıllardaki bu<br />

<strong>organik</strong> üretim faaliyetlerinin danışmanlık, teftiş ve sertifikasyon gibi<br />

vazgeçilmez esasları tamamıyla yabancı kişi ve kuruluşlarca yerine<br />

getirilmiştir. 1990'lı yılların başında bu konularda az sayıda da olsa Türk<br />

uzmanlar yetişmiş ve yabancı firmaların Türkiye'deki temsilciliğini yapmaya<br />

başlamışlardır.<br />

Türkiye'de sözleşmeli yetiştiricilik sistemi ile başlayan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

ürünleri üretimi, konvansiyonel ürünlerde olduğu gibi talep yaratma<br />

çabalarının yoğunluk kazanması sonucu bağımsız projelerle gerçekleştirilen<br />

üretim şekliyle de desteklenmeye başlamıştır. Dış pazarlarca talep edilen<br />

çeşitlerin talep edilen miktarlarda üretilmesiyle 1985 yılında başlayan<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri üretimi, 2000'li yıllara gelindiğinde yeni bir boyut<br />

kazanmıştır. Kuru incir, kuru üzüm ve kuru kayısı ile başlayan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

ürünleri üretimi; bitkisel ürünler, işlenmiş gıda ürünleri, hayvansal ürünler ve<br />

gıda dışı <strong>organik</strong> ürünler olarak smıflandırılabilecek sektörel yelpazeye<br />

ulaşmıştır, ilk yıllarda (1984-85) sadece 8-10 ürün <strong>organik</strong> olarak<br />

üretilirken, bugün 200 civarında ürün çeşidine ulaşılmıştır. Ürün çeşidindeki<br />

bu artış beraberinde üretim artışını da getirmiştir.<br />

İki binli yılların başında 170 bin ton ürün ve mal üretilirken, bugün bu değer<br />

420 bin tona ulaşmıştır. 2000 ile 2007 yılları arasında miktar olarak <strong>organik</strong><br />

ürünlerin üretiminde % 100'den fazla bir artış olmuştur. Tarım ve Köyişleri<br />

Bakanlığı'nm bu konudaki stratejisine göre, 2006 ile 2020 yılları arasında<br />

geçecek 15 yılda çok ciddi artışlar planlanmaktadır.<br />

Şöyle ki;<br />

Türkiye'de küçük ve parçalı <strong>tarım</strong> işletmelerinin yaygın olduğu göz önüne<br />

alındığında <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>da üretici örgütlenmenin teşvik edilmesi,<br />

• Organik <strong>tarım</strong>da üretim planlamasının yapılması,<br />

• Türkiye'nin avantajlı olduğu <strong>organik</strong> tohum, şeker, fosfat, zeolit gibi<br />

ürünlerde üretim imkânlarının artırılarak, girdilerde yerel kaynakların<br />

kullanımının ön plana çıkarılması,<br />

• Diğer <strong>organik</strong> girdiler konusunda yapılacak ihtiyaç analizleri sonucunda,<br />

sektörün ihtiyaç duyduğu girdilerin üretiminin geliştirilmesi ve<br />

yaygınlaştırılması,<br />

• Organik <strong>tarım</strong>ın temel felsefesine uygun olarak bitkisel ve hayvansal<br />

298


üretimin kapalı sistemde yapılmasının geliştirilmesi ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal<br />

sanayi ile bütünleşme için müteşebbislerin teşvik edilmesi,<br />

• Kontrol ve sertifıkasyon maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla üreticilerin<br />

bir araya gelerek büyük ölçekli projelere yönelmelerinin teşvik edilmesi,<br />

• Doğa koruma alanları ile çevresel açıdan hassas bölgelerde uygun üretim<br />

tavsiyelerinin özendirici bir şekilde yapılarak <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın bölge halkı için<br />

sürdürülebilir bir geçim kaynağı olarak yaygınlaştırılması,<br />

• 2010 yılında işlenen <strong>tarım</strong> alanlarının %3'ü, 2020'de ise % 8'i gibi<br />

hedeflerin <strong>organik</strong> yetiştiricilik için öngörülmesi ve bu hedeflere ulaşmak<br />

amacıyla yapılması gerekenlere yer verilmesi söz konusudur.<br />

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Organik ürünler üretim ve ticaretine özel<br />

düzenlemeler getirmekte, bu düzenlemelerin de uluslararası bazda kabul<br />

görmüş kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarınca kontrol edilmesi<br />

gerekmektedir. Türkiye'de uluslararası düzeyde kabul görmüş 13 kontrol ve<br />

sertifikasyon firması faaliyet göstermektedir (Tablo 2). Bunun yanı sıra yine<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerinin ihracat ve ithalatı 10.06.2005 tarih ve 25841 sayılı<br />

resmi gazetede yayınlanan "Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına<br />

İlişkin Yönetmelik" in 27. maddesinde düzenlenmiştir.<br />

Bilindiği gibi, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> kontrollü ve sertifikaya bağlı olarak yapılan bir<br />

faaliyettir. Türkiye'de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin kontrol ve sertifikasyon<br />

işlemleri, yönetmeliğin 11.maddesi uyarınca Tarım Bakanlığından yetki<br />

almış özel kuruluşlar tarafından yapılmaktadır.<br />

Organik ürünlerin ilgili yönetmelik veya standartlarda bildirilen yöntemlere<br />

uygun olarak üretilip üretilmediğinin kontrolü ve uygun ise bunun<br />

sertifikalandırılması, yetkilendirilmiş bağımsız denetim firmalarınca<br />

yapılmaktadır. Kontrolü yapılan nihai ürün olmayıp, tüm sürecin uygunluğu<br />

denetlenmektedir. Kontrol süreci ekim veya dikimden başlamakta, ancak o<br />

tarla üzerindeki geçmiş uygulamalar göz önüne alınarak projelendirilmektedir.<br />

Belirli bir geçiş sürecini tamamlamış, ancak kurallara uygun üretime<br />

başlayanlara geçiş dönemi sertifikası verilmektedir.<br />

Türkiye'de kontrol ve sertifikasyon faaliyetinde bulunmak isteyen yerli<br />

ve/veya yabancı özel veya resmi kuruluşlar Tarım Bakanlığına başvururlar.<br />

Bu arada yabancı kuruluşların daha önceden Başbakanlık Hazine<br />

Müsteşarlığı'ndan çalışma izni almış olmaları gerekmektedir. Bugüne kadar<br />

Tarım Bakanlığı adına Türkiye'de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ı kontrol etme ve<br />

sertifikalandırma yetkisi 13 kontrol ve sertifikasyon firmasına verilmiştir.<br />

299


Kontrol ve sertifıkasyon firmalarının yerli olmasının bir çok avantajlarının<br />

yanında bazı dezavantajları da vardır. Kontrol ve sertifıkasyon firmalarının<br />

yerli olmasının avantaj ve dezavantajları Tablo 14'de görülmektedir.<br />

Tablo 14. Kontrol ve Sertifıkasyon Firmalarının Yerel Olmasının Avantaj<br />

ve Dezavantajları<br />

Avantajları<br />

• Daha düşük üretim maliyeti,<br />

• Yerel dil ve şartlardan dolayı<br />

daha iyi bilgilendirme,<br />

• Sertifıkasyon kuruluşu ve üretici<br />

arasında daha iyi bilgi akışı,<br />

• Sertifika kuruluşu ve üretici<br />

arasında güven oluşumu,<br />

• Para (döviz) yerel ekonomide<br />

tutulur,<br />

• Daha çok habersiz teftiş<br />

yapabilme olanağı.<br />

Dezavantajları<br />

• Bazı bilgi ve yetkilerin eksik<br />

olması,<br />

• Uluslararası kabul görmüş bilgi ve<br />

belgeleri bulmada zorlanma<br />

(EN45011)<br />

• Başlangıçtaki yüksek yatırım<br />

maliyetleri diğer faaliyetlere<br />

yatırımı engelleyebilir.<br />

Türkiye'de üretilen çeşitli <strong>organik</strong> ürünlerin kitle halindeki miktarının 400<br />

bin tonun üzerinde olduğu Tarım ve Köy işleri Bakanlığının kayıtlarından<br />

anlaşılmaktadır. Bu miktar ürünün 21 bin tonu geçen bir kısmının muhtelif<br />

ülkelere ihraç edildiği yine aynı Bakanlığın verilerinden görülmektedir. O<br />

halde üretilen ve <strong>organik</strong> olduğu kaydedilmiş ürünlerin çok büyük bir kısmı<br />

yurt içinde pazarlanmakta ve tüketilmektedir. Yalnız burada hemen<br />

kaydedilmelidir ki verilen bu rakamların güvenirliği çok yüksek değildir.<br />

Hâlbuki <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>la ilgili pek çok yazı, makale, kitap veya internet<br />

ortamındaki bilgiler Türkiye'nin çok fazla miktarda <strong>organik</strong> ürün ihraç ettiği<br />

veya en azından potansiyelinin olduğu istikametindedir. Bu bilgileri daima<br />

ihtiyatla karşılamakta yarar vardır.<br />

Türkiye'de <strong>organik</strong> ürünlerin iç pazarlardaki durumu, hangi bölgelerde ne<br />

kadar üretildiği ve tüketildiği konusundaki bilgileri başta Türkiye İstatistik<br />

Kurumu (TÜİK) olmak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı da dahil, ilgili<br />

kuruluşlar sağlıklı bir biçimde temin edip kamuoyuna verebilmelidirler.<br />

Gerek iç ve gerekse dış pazarlardaki bu alandaki bilgiler ilerdeki gelişme ve<br />

genişlemeler için temel alınacağından güvenilir olmalıdır. Bu konularda fikir<br />

300


yürütüp düşünce beyan edenler, oldukça dikkatli ve ihtiyatlı olmalıdırlar.<br />

Aksi takdirde çok ciddi hatalar ortaya çıkabilir.<br />

Başka memleketlerde olduğu gibi henüz Türkiye'de de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

ürünlerine ilişkin sağlıklı ve güvenilir istatistiksel altyapı oluşturulamamıştır.<br />

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından açıklanan üretim istatistikleri ile Ege<br />

ihracatçı Birlikleri tarafından açıklanan dış ticaret istatistikleri arasında<br />

önemli farklılıklar görülmektedir. Bahsedilen istatistiksel farklılıkların pek<br />

çok nedenleri vardır.<br />

Türkiye'de <strong>organik</strong> ürünlerin en fazla tüketildiği pazarlar nüfusun en<br />

kalabalık olduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Konya, Bursa ve benzeri<br />

büyük şehirlerin, ya da sanayi merkezlerinin, gelir seviyesi ve entelektüel<br />

düzeyinin yüksek olduğu kişilerin yaşadığı yerlerdir. Bunun yanında büyük<br />

turizm merkezleri, eko turizmin geliştiği bölgeler de <strong>organik</strong> pazarların<br />

geliştiği yerler olarak zikredilebilir.<br />

Bunlar;<br />

• Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından açıklanan istatistik! bilgilerin çoğu<br />

işlenmemiş ürün değerlerini yansıtmaktadır.<br />

• Ege İhracatçı Birlikleri'nce açıklanan istatistik değerler ise işlenmiş ürün<br />

(yaş, kurutulmuş, dondurulmuş ve diğer şekillerde işlenmiş ürün) değerlerini<br />

yansıtmaktadır.<br />

• Organik <strong>tarım</strong> ürünlerinin bir kısmı yurtiçi tüketime sunulmakta ve tabiî ki<br />

bu miktarlar Ege İhracatçı Birlikleri kayıtlarında yer almamaktadır.<br />

• Organik <strong>tarım</strong> ürünlerinin ihracatı kayda bağlı olmasına karşın, Türkiye'de<br />

faaliyet gösteren firmalar zaman zaman kayıt yaptırmamaktadırlar.<br />

• Ayrıca Dünyada ve Türkiye'de konvansiyonel ürünler ticaretinin izlenmesine<br />

imkan sağlayan Armonize Sınıflandırma sisteminin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

ürünleri için oluşturulmamış olması, tüm dünyada <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri<br />

ticaret istatistiklerinin izlenmesini güçleştiren bir diğer önemli faktör olarak<br />

karşımıza çıkmaktadır.<br />

6.<strong>2.2.</strong> DIŞ PAZARLARDA ORGANİK ÜRÜNLERİN PAZARLANMASI<br />

Müteaddit defalar belirtildi gibi, Türkiye'de <strong>organik</strong> ürünlerin yetiştirilmesi<br />

dış pazarların, özellikle de Avrupa Birliği Ülkelerinin talebi üzerine<br />

olmuştur. Ancak bundan sonra iç piyasadaki tüketiciler de yavaş yavaş<br />

<strong>organik</strong> ürün talep etmeye başlamışlardır.<br />

301


Türkiye'de <strong>organik</strong> ürünler üretim ve ihracatı sert kabuldü (fındık, antep<br />

fıstığı, ceviz, badem ve benzeri) ve kuru (kayısı, dut, elma, armut, erik ve<br />

benzeri) meyveler, dondurulmuş meyve ve sebzeler, yaş meyveler ve<br />

sebzeler, baharatlar ve bakliyat sektörlerinde yoğunlaşmış olup gülsuyu,<br />

gülyağı, zeytinyağı ve pamuk üretimi ve ihracatı gerçekleştirilen diğer<br />

<strong>organik</strong> ürünlerdir. İhraç edilen ürünlerin ülkelere göre dağılımı Tablo 6'de<br />

görülmektedir.<br />

Avrupa Birliği (AB) ülkeleri Türkiye'nin en önemli ihraç pazarlarını<br />

oluşturmaktadır. AB ülkeleri içinde Almanya, Hollanda, İsviçre ve İngiltere,<br />

Kuzey Avrupa ülkeleri (İsveç, Norveç, Finlandiya ve Danimarka), Amerika<br />

Birleşik Devletleri (ABD), Kanada, Avustralya ve Japonya ihraç potansiyeli<br />

en yüksek pazarlardır. Türkiye'de olduğu gibi, bir çok ülkede de <strong>organik</strong><br />

ürün üretimi artmakla beraber talep karşılanamamaktadır. Bu durum<br />

gelişmekte olan ülke ihracatçıları için, bu pazarlara giriş veya pazardaki<br />

mevcut durumlarını güçlendirmek bakımından iyi bir fırsattır. Türkiye'nin<br />

<strong>tarım</strong> alanları, gelişmiş ülkeler düzeyinde kirlenmediği ve zarar görmediği<br />

için <strong>organik</strong> ürün üretim potansiyeli oldukça yüksektir. Bu durum iyi<br />

değerlendirilebilirse, dünya pazarlarında daha yüksek pay alınabilir. Fakat<br />

yıllar itibariyle <strong>organik</strong> ürün ihracatına bakıldığı zaman özellikle 2004<br />

yılından itibaren maalesef bir düşüş yaşandığı görülmektedir (Tablo 15).<br />

Bunun yapısal bir sebebinin olduğu, yani konjektürel olduğu düşünülebilir.<br />

Türkiye'de üretilen <strong>organik</strong> ürünlerin ilk yıllarda yaklaşık % 99'u ihraç<br />

edilirken, bu günlerde iç tüketimin artmasıyla bu oran azalmaktadır.<br />

1985-1986 yıllarında kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı ihracata konu olan<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerimiz iken, yıldan yıla sektör ve ürün yelpazesi<br />

genişlemektedir. Önemi gün geçtikçe artan <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, tüm yönleriyle ele<br />

alındığında, dünya pazarlarında önemli bir paya sahiptir. Bu pay içerisinde<br />

Türkiye'nin hissesi ise 30-40 milyon dolar civarındadır. Türkiye'nin <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong> açısından sahip olduğu avantajları ve dünya pazarındaki payı<br />

düşünüldüğünde yapılması gereken daha pek çok çalışmanın olduğu<br />

söylenebilir.<br />

Türkiye'nin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri ve <strong>organik</strong> ürün ithalatı, ihracatına göre<br />

oldukça azdır. İthal edilen ürünler çoğunlukla işlenmiş ürünlerdir. Tablo<br />

16'de 2004-2006 yıllarında ithal edilen ürünler, miktarı ve ithal edilen<br />

ülkeler itibariyle görülmektedir. Organik ürün ithal edilen ülkelere bakıldığı<br />

zaman Avrupa ülkelerinin hakim olduğu ve özellikle de Almanya'nın<br />

ağırlıkta olduğu anlaşılmaktadır. 2006 yılında toplam yaklaşık 550 ton<br />

<strong>organik</strong> ürün ithalatı yapılmıştır.<br />

302


Bu değerler ve ülkeler yıldan yıla değişebilmektedir. Hiç şüphesiz ithal<br />

edilen ürünlerin cinsi ve miktarı da farklı olabilmektedir.<br />

Tablo 15. Yıllar İtibariyle Organik Ürün İthalatı Verileri (Miktan-Ton)<br />

Ürün Çeşidi 2006 Ülke<br />

Bisküvi 1.07 Almanya<br />

Bisküvi 4.08 Belçika<br />

Çikolata 1.34 Almanya<br />

Pudding 0.36 İspanya<br />

Bitkisel Süt 1864 İt Almanya<br />

Bebek Maması 181.41<br />

Kalsiyumlu soya içeceği<br />

Almanya, İngiltere, İspanya, Polonya,<br />

Çek Cumhuriyeti<br />

Almanya<br />

Kafeinsiz Kahve (çekirdek) 0.38 Belçika<br />

EKPRESSO Kahve (çekirdek) 0.06 Belçika<br />

Brussels Breakfast Çay 0.25 Belçika<br />

Kayısı konservesi 0.25 Belçika<br />

Yabanmersini konservesi 0.25 Belçika<br />

Kırmızı meyve konservesi 0.25 Belçika<br />

Çilek konservesi 0.25 Belçika<br />

Tatlı portakal konservesi 0.25 Belçika<br />

Havuç suyu<br />

Almanya<br />

Fasulye 20.50 Kırgizistan<br />

Nohut 325.00 Etiyopya<br />

Ananas komposta<br />

Kuru ananas<br />

Sri Lanka<br />

Sri Lanka<br />

Sirke 1.26 İtalya<br />

Müsli ve Müsli kıranç 1.70 Fransa, İsviçre<br />

Ayçiçek yağı 9.87 Hollanda, Almanya<br />

Çorbalıklar, çorba kreması ve Bulyon<br />

Sebze bulyon<br />

Fesleğen-Kekik<br />

Maydonoz<br />

Tahıl barı<br />

Almanya<br />

Almanya<br />

Almanya<br />

Almanya<br />

Fransa<br />

303


Çikolatalı içecek<br />

Soğuk meyve karışımı<br />

Vanilyalı soya içeceği<br />

Domates çorba kreması<br />

Karışık ot kübü<br />

Kuşburnu<br />

Mantar çorba kreması<br />

Sebze çorba kreması<br />

Toplam (yaklaşık) 550<br />

Fransa<br />

Almanya<br />

Fransa<br />

Almanya<br />

Almanya<br />

Almanya<br />

Almanya<br />

Almanya<br />

7. ORGANİK TARIMIN SORUNLARI ve ÇÖZÜM<br />

ÖNERİLERİ<br />

Sağlık ve çevre sorunlarına yol açmamak amacıyla, insan sağlığına zararlı<br />

olabilecek kimyasal maddelerin kullanılmadığı, <strong>tarım</strong>sal üretim yöntemi olan<br />

<strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>, gerek dünyada gerekse Türkiye'de giderek daha çok<br />

önemsenmeye başlamıştır. Bu gün toplam <strong>tarım</strong>sal üretimin çok düşük bir<br />

yüzdesi <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>sal üretim metodu ile yapılmakta ise de, çevre ve insan<br />

sağlığının öneminin öne çıkışı ile gelecek yıllarda <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın toplam<br />

<strong>tarım</strong>sal üretim içindeki payının daha da artacağına kesin gözü ile<br />

bakılmaktadır.<br />

Şu sıralarda, <strong>organik</strong> ürünlere istenen ve beklenen talebin sağlanamamasının<br />

nedenlerinin başında, hem tüketicilerin hem de üreticilerin bu konu hakkında<br />

yeterli bilgiye sahip olamaması gelmektedir. Yakın zamandan itibaren, gıda<br />

ürünlerinin hemen hepsinin üzerinde de detayları yazılmaya başlanan temel<br />

besin öğelerinin gıda maddeleri içindeki oranının önemi yavaş yavaş<br />

kavranmaya başlamıştır, ancak kesinlikle yeterli düzeyde değildir. Organik<br />

ürünlerde bulunan bu temel besin maddelerinin; karbonhidratlar, proteinler,<br />

yağlar ve büyümeyi düzenleyiciler olan vitaminlerin oranı diğer ürünlere<br />

kıyasla daha yüksektir. Dolayısıyla <strong>organik</strong> tüketim sayesinde az ve öz<br />

beslenme sağlanabilmekte, bu şekilde hem israf hem de yanlış beslenmenin<br />

önüne geçebilmektedir. Ancak mevcut durumda, <strong>organik</strong> ürünler daha çok<br />

gelir seviyesi yüksek olan tüketiciler için hazırlanıp bu şekilde<br />

sunulmaktadır. Organik ürünler genellikle küçük, kapalı ambalajlar içinde<br />

satılmakta ve sertifikasyon zorunluluğu gibi bir takım artı maliyet,<br />

gereğinden fazla satış fiyatına yansıtılmaktadır. Oysa az önce bahsedilen<br />

<strong>organik</strong> ürünlerin temel besin öğelerince zenginliğinin vurgulanmasıyla<br />

304


irlikte, aşırı fiyat yükseltilmesi gibi konularda çözüm sağlanması, bu<br />

ürünlerin güvenliğinin ispatlanması ve bunun tüketiciye en etkin bir şekilde<br />

duyurulmasıyla birlikte tüketim daha da artabilecektir.<br />

Özetlemek gerekirse, sözleşmeli çiftçilere yeterli teknik bilgi ak<strong>tarım</strong>ı ile<br />

ülke planlamasına uygun, hayvancılığın da geliştiği yörelerde, dışa bağlı<br />

olmaksızın yapılacak <strong>organik</strong> ürün üretimi; toprağı ve suyu kimyasal maddelerle<br />

fazla kirlenmemiş Türkiye için daha ucuza yapılabilecektir. Bu<br />

sayede gelecek yıllarda ihracatın daha da artması sağlanacak ve tüketicinin<br />

de bilinçlendirilmesi ile beraber dış tüketimin yanında, iç tüketimde de artış<br />

sağlanabilecektir.<br />

Organik Tarımı değişik açılardan inceleyebilmek için SWOT analizi yapmak<br />

ve ona göre bir neticeye gitmek ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın geleceği bakımından<br />

yorumlarda bulunmak daha isabetli olacaktır.<br />

SWOT analizi; bir işletmenin, ülkenin veya bölgenin bir bütün olarak<br />

durumunun güçlü veya zayıf yönlerini belirlemekte ve dış çevreden<br />

kaynaklanan fırsat ve tehditleri ortaya koymakta kullanılan bir tekniktir.<br />

SWOT, şu İngilizce kelimelerin baş harflerinden oluşturulmuş bir<br />

kısaltmadır. S.Strength (güçlü yönlerin tespit edilmesi), W:Weakness<br />

(güçsüz/zayıf yönlerin tespit edilmesi), 0:Opportunity (Sahip olunan<br />

fırsatlar), T:Threat (karşı karşıya bulunan tehdit ve tehlikeler).<br />

Türkiye'nin <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünleri yetiştirciliğinin ve pazarının gelişme<br />

potansiyelini iyi değerlendirebilmek için güçlü ve zayıf yönleri ile sahip<br />

olunan fırsat ve tahditler iyi analiz edilmelidir. Bunun için de SWOT analizi<br />

en uygun araçtır. Rekabet açısından Türkiye'ye ilişkin olarak <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

sektörünün ve <strong>organik</strong> ürünler pazarının değerlendirmesini şöyle<br />

yapılabiliriz.<br />

7.1. SORUNLAR<br />

Eğer <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın zayıf yönleri ve dezavantajları ortaya konulacak olursa<br />

aşağıdaki maddeler sıralanabilir:<br />

• Organik <strong>tarım</strong> konusunda eğitim seviyesinin düşük olması nedeniyle<br />

yenilik fırsatlarından yararlanılamamaktadır: Türkiye'nin kırsal bölgelerinde<br />

okur yazarlık oranı hala düşüktür. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu<br />

Bölgelerinde bu oran diğer bölgelerin kırsal kesimlerine göre daha da<br />

düşüktür. Eğitim seviyesinin çok düşük olması nedeniyle devlet ve diğer<br />

kurum ve kuruluşlar, yeterli eğitim desteği sağlayamamaktadır.<br />

305


• Ayrıca çiftçilerin ve üreticilerin bir çoğu <strong>organik</strong> üretim sistemi hakkında<br />

yeterli bilgi sahibi değildirler. Bir çok çiftçi <strong>organik</strong> çiftçilikle ilgili<br />

uygulamalar hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığı için, bunun getireceği<br />

fırsatları da idrak edememektedir. Özellikle dünyadald pazar fırsatları<br />

hakkında henüz yeterli bilgi yoktur.<br />

• Organik <strong>tarım</strong> yapan firma ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> yapılan araziler küçük<br />

ölçeklidir. Bu da maldnezasyona engel teşkil etmekte ve maliyetler yüksek<br />

teşekkül etmektedir. Organik ekim yapılan alanlar çok küçük ve küçük<br />

parçalara ayrılmış durumdadır.<br />

• Ülkenin genelinde çok küçük bir kesim bu konu ile ilgilenmektedir.<br />

Türkiye'de kırsal kesimde yaşayan nüfusun oranı yaklaşık % 30'dur. Bu<br />

nüfus içinde de <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>la uğraşan kesim fevkalade küçüktür.<br />

• Gerek üretici gerekse tüketici kesimde örgütlenme yetersizdir.<br />

• Organik <strong>tarım</strong> ile ilgili Ulasal ve uluslar arası boyutta veri tabanı noksandır.<br />

• Daha henüz GEN kaynaklarının koruma altına alınmamış olması <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>a olumsuz etki yapmaktadır.<br />

• Dünyada üretimde söz sahibi olunan ürünlerde (üzüm, incir, kayısı, fındık,<br />

antepfıstığı gibi) Pazar hakimiyeti ve marka oluşturulamamıştır.<br />

• Organik <strong>tarım</strong> ürünleri üretiminde hayvansal üretimin payı son derece<br />

düşüktür.<br />

• Hükümetlerin belli bir <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> politikaları yoktur veya yetersizdir.<br />

• Ar-Ge çalışmaları hemen hemen hiç yok veya kifayetsizdir.<br />

• Eğitim-Öğretim-Ar-Ge Uygulama kuruluşları içinde ve arasında işbirliği<br />

çok zayıftır.<br />

• Organik <strong>tarım</strong> alanındaki yayın ve çalışma yetersizdir.<br />

• Organik ürün fiyatları fahiş denilecek kadar yüksek ve kontrol yoktur.<br />

• Hastalık ve zararlılara karşı dayanıldı çeşitler azdır.<br />

• Üreticilerin bu konudaki bilinci, eğitimi, bilgi eksikliği ve örgütlenmeleri<br />

çok zayıftır.<br />

• Ülke arazileri çok küçük, parçalı ve dağınıktır.<br />

• Pazar sıkıntısı, iç ve dış pazarlar dengeli gelişmemektedir.<br />

• Ürünlerin analizlerinin yapılabildiği akredite bir laboratuvarm olmaması ve<br />

bu nedenle maliyetlerin artması üzerinde durulacak önemli bir konudur.<br />

• Kamu örgütleme yapısı dağınık ve istatistik bilgiler noksandır.<br />

• Organik <strong>tarım</strong>la uğraşan işletmelerin ölçekleri küçüktür.<br />

• Maalesef, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ın geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına imkân<br />

tanıyan uygun desteldeme politikaları yoktur. Zaten <strong>tarım</strong>ın genelinde de bu<br />

noksanlıklar görülmektedir.<br />

306


7.2. ÇÖZÜMLER<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın yukarıda ifade edilen zayıf yönlerine karşılık, çok güçlü<br />

yönleri de vardır. Bunları sıralayacak olursak <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> adına bir<br />

nebzecik müsterih olma imkânı vardır:<br />

• Türkiye'deki çiftçi ailelerin önemli bir kısmı düşük ücretli işgücü olarak<br />

kullanılabilir. Türkiye'de ve özellikle Doğu ve Güney Anadolu Bölgesi'nin<br />

nüfus yapısı dikkate alındığında ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> ürünlerinin emek yoğun<br />

işçilik gerektirdiği düşünüldüğünde bu önemli bir avantaj sağlamaktadır.<br />

Ayrıca İç Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinin iç kesimlerinde de durum<br />

böyledir.<br />

• Türkiye'de sentetik kimyasallar çiftçilerin büyük bir kısmı tarafından ya<br />

çok az kullanılmakta, ya da hiç kullanılmamaktadır. Bu nedenle <strong>organik</strong><br />

<strong>tarım</strong>a geçiş daha kolaydır. Özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu<br />

Bölgelerinde bu tür alanlar çok yaygındır ve bu bölgelerde <strong>organik</strong><br />

hayvancılık da yapılabilir.<br />

• Türkiye doğal şartlar bakımından oldukça elverişlidir. O halde uygun doğal<br />

şartlarda çok çeşitli ürünler yetiştirilebilir. Türkiye'nin birçok yöresinde<br />

iklim şartlarına bağlı olarak farklı ürünler yetiştirilebilmektedir. Örneğin<br />

Antalya Bölgesi sebze ve meyve, Güneydoğu Anadolu bölgesinde pamuk,<br />

fıstık ve sebze, Trakya Bölgesi ayçiçeği ve buğday gibi. Bu ürünler bu<br />

bölgelerde <strong>organik</strong> yöntemlerle de üretilebilir.<br />

• Türkiye su kaynakları, toprak yapısı ve iklim şartları itibariyle farklı <strong>tarım</strong><br />

ürünlerini yetiştirebilecek büyük bir potansiyele sahiptir.<br />

• Türkiye'de <strong>tarım</strong> her şekilde (elle, araç-gereçle, vs.) yapılabilmektedir.<br />

Ülkede <strong>tarım</strong> hala modernize olamamıştır, hala <strong>tarım</strong>ın ilkel yöntemlerle<br />

yapıldığı birçok yer vardır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu<br />

Bölgesinde <strong>tarım</strong> işçisi olan nüfusun yoğunluğu ve <strong>tarım</strong>da hala ilkel yöntemlerin<br />

kullanıldığı dikkate alınırsa, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a geçiş ve <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong><br />

daha rahat yapılabilir. Bu konuda geçit bölgelerinin ayrı bir önemi vardır.<br />

• Türkiye fındık, incir, kayısı, üzüm gibi türlerde hala dünya üretiminde söz<br />

sahibidir.<br />

• Yenilenebilir enerji kaynakları bakımından Türkiye büyük bir potansiyele<br />

sahiptir.<br />

• Organik koşulların çeşitliliği ve bazı yerlerde yılda 2-3 ürün elde edilebilecek<br />

bir ekolojinin varlığı önemlidir.<br />

• Türkiye'nin yeniliklere açık, genç nüfus varlığı bulunmaktadır.<br />

• AB (Avrupa Birliği) mevzuatına uyumlu yasal düzenlemelerini yapmıştır.<br />

• Organik <strong>tarım</strong> faaliyetlerinin denetim ve kontrolünden sorumlu kurumlar<br />

faaliyettedir.<br />

307


• Türkiye doğal kaynaklar ve biyoçeşitlilik bakımından zengindir.<br />

• Toprak ve su kaynakları çok fazla kirlenmemiştir.<br />

• Türkiye'de <strong>tarım</strong>sal biyolojik çeşitliliğe müsait iklim ve ekoloji bulunmaktadır.<br />

• Organik hayvancılığın yaygınlaştırılmasına imkân sağlayacak çayır ve<br />

meraların hala mevcut olması önemli bir zenginliktir.<br />

• Organik <strong>tarım</strong>ı destekleyici geleneksel bilgi ve tecrübenin birikimi vardır.<br />

• Organik <strong>tarım</strong>ın yaygınlaşması bölgeler arasındaki gelişmişlik farkının<br />

azaltılmasında ve köyden kente göçün önlenmesinde etkili olabilecektir.<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın Türkiye açısından, maddeler halinde ki bu güçlü yönlerine,<br />

aşağıdaki fırsatlar ilave edilebilir:<br />

• AB (Avrupa Birliği) destekli <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong> projeleri 2006 yılından itibaren<br />

başlamıştır.<br />

• Sektördeki örgütlenmenin geliştirilmesine fırsat tanıyacak Üretici Birlikleri<br />

Kanunu çıkmıştır.<br />

• Organik ürünler daha yüksek fiyatla alıcı bulmaktadır.<br />

• Dünyada <strong>organik</strong> ürünlere olan talep artmaktadır.<br />

• Organik <strong>tarım</strong> sektöründe istihdam artmakta ve geliştirilmektedir.<br />

• Agro-ekoturizm ve sağlık turizmine yönelik talepler artmaktadır.<br />

• Tüketici bilincinin gelişmesi ile sağlıklı, kaliteli <strong>organik</strong> ürünlere talep<br />

yaratılmaktadır.<br />

• Türkiye coğrafi konumu nedeniyle ana pazarlara yakındır.<br />

• Dış pazarlara erişim imkanı güçlüdür.<br />

Organik <strong>tarım</strong>ın Türkiye açısından bu zayıf yönleri yanında bazı tehlikeleri<br />

de söz konusudur. Bunlar da şu şekilde sıralanabilir:<br />

• Organik girdi temininde büyük oranda dışa bağımlılık söz konusudur,<br />

• Rakip ülkelerde <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>a devlet desteklerinin artması,<br />

• Organik gıda fiyatlarının konvansiyonel ürünlere oranla daha yüksek<br />

olması,<br />

• İhracat pazarında pazara girişteki teknik engellerin giderek artması,<br />

• Özellikle son yirmi yıldan beri artarak devam eden çevresel kirlilik,<br />

• Denizlerde özellikle de Karadeniz'deki kirlilik,<br />

• Küresel iklim değişikliği ve bölgesel kuraklıklar,<br />

• Tarım topraklarının amaç dışı kullanımı ve erozyon,<br />

• Gen kaynaklarımızın patentlenmemiş olması,<br />

• Teknolojide dışa bağımlılığın artması gibi nedenler, <strong>organik</strong> <strong>tarım</strong>ı tehdit<br />

eden unsurlar olarak ön plana çıkmaktadır.<br />

308


KAYNAKLAR<br />

ACER, S. 2000. Tarım Sistemlerinde Ekim Nöbeti. Ank.Ün. Fen Bilimleri<br />

Enst. Tarla Bitkileri Anabilim Dalı. Seminer. ANKARA.<br />

AKSOY, U, ve A. ALTTNDÎŞLÎ (Editörler) 1998. Ekolojik (Organik,<br />

Biyolojik) Tarım. Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO). Bornova /<br />

İZMÎR.<br />

AKSOY, U. (Editör) 1999. Short Course On: Production Methods In Organic<br />

Agriculture: Normative Prenciples and Technical Aspects. Ege Üni. İzmir /<br />

TUPvKEY.<br />

AKSOY, A. ve A. ALTTNDÎŞLÎ. 1999. Ekolojik Tarım Ürünleri Üretimi,<br />

İhracatı ve Geliştirme Olanakları. İstanbul Ticaret Odası (İTO) yayınları.<br />

Yayın No: 70 İSTANBUL.<br />

AKSOY, A.,vd. 2005. Organik (Ekolojik, Biyolojik) Tarım Uygulamaları.<br />

Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi. 1. Cilt, 291-346.<br />

ANKARA.<br />

ALTIN, M. vd. 2005. Çayır Mera Islahı. TKB. Çayır Mera Yem Bitkileri ve<br />

Havza Geliştirme Dairesi Başkanlığı. ANKARA<br />

ALTESfDÎŞLÎ, A., vd. (Editörler), 1999. Türkiye I. Ekolojik Tarım<br />

Sempozyumu (2001). İZMİR.<br />

ANONİM, 2006. Türkiye 3. Organik Tarım Sempozyumu, Program ve<br />

Bildiri Özetleri. Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü.<br />

YALOVA.<br />

AUBERT, C. 1997. Organiseher Landbau. Eugen Ulmer Verlag.<br />

STUTTG ART/DEUTS CHL AND.<br />

AYDEMÎR, A. 2006. Erozyon, Doğa ve Çevre. TEMA VAKFI Yayın No:<br />

51. İSTANBUL.<br />

AYTOGU, R, 2006. Organik Tarım Analizi ve AB Pazar Fırsatı. İTO<br />

Yayınları No:2008-12 İSTANBUL.<br />

BATAL, S. (Editör) 1999. Bitkilerin Su ve Gübre İstekleri. Hasad Yayıncılık<br />

Ltd. Şti. P.K. 212. Kadıköy. 34711 İSTANBUL.<br />

309


CEYLAN, A. 1994. Tarla Tarımı. Ege Ün. Basımevi, Bornava / İZMİR.<br />

ÇAKMAKÇI, R. vd. 2005. Organik Tarım. Atatürk Ün. Ofset Tesisleri.<br />

ERZURUM.<br />

ÇEPEL, N. 2003. Ekolojim Sorunlar ve Çözümleri. TÜBİTAK Popüler<br />

Bilim Kitapları 18. Atatürk Bulvarı Nu: 221 Kavaklıdere 06100. ANKARA.<br />

DÎZDAR, Y. 1984. Toprak, Nedir? Nasıl oluşur? Nasıl Yok olur? Nasıl<br />

Korunur? TBK. Köy Hizmetleri Genel Müd. Yayınları. Yayın No: 773.<br />

ANKARA.<br />

DURMUŞKÂHYA, C 2006. Bitkisel Hayat. TÜBİTAK, Popüler Bilim<br />

Kitapları 216. Atatürk Bulvarı No: 221 Kavaklıdere. 06100 ANKARA.<br />

ER, C (Derleyen) 1998. Organik Tarım Ders Notları. Roto. Ank. Ün.Fen<br />

Bilimleri Enst. Tarla Bitkileri Anabilim Dalı. ANKARA.<br />

ESER, D. 1997. Tarımsal Ekoloji. Ank.Ün. Ziraat Fak. Yayın No: 1473, Ders<br />

Kitabı. 438. ANKARA.<br />

ESER, D.,vd. 1997. Tarımsal Ekoloji Terim ve Tanımlar Sözlüğü. Yayın No:<br />

1474. Yrd. Ders Kitabı: 439. ANKARA.<br />

ESER, D. ve H.H. GEÇİT 2007. Ekoloji. Ank.Ün. Basımevi. İncitaşı Sok.<br />

No: 10 06510 Beşevler/ANKARA.<br />

FAO/BM TEMATTK GRUBU, 2003. Türkiye'de Bioçeşitlilik ve Organik<br />

Tarım Çalıştayı Raporu. ANKARA.<br />

FARİS, M.A. and M.HASANKHAN (Editors) 1993. Sustain able<br />

Agriculture ın Egypt. Lynne Reinner publishers. Boulder and London /<br />

UNITED KINDOM.<br />

GÜNDÜZ, M. 1994. Dünyada ve Türkiye'de ORGANİK TARIM. Organik<br />

Ürün Pazarları ve Türkiye İhracatı Açısından Değerlendirilmesi. İGME,<br />

Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı. ANKARA.<br />

GÜNEĞI, S. (Editör), 2006. Organik Tarım. TKB Yayın Dairesi Başkanlığı.<br />

Çiftçi Eğitim Serisi Yayın No: 2004/1 ANKARA.<br />

IŞIK, K. (Editör ve Çevirmen), 2004. Bitki Biyolojisi. Palme Yayıncılık.<br />

ANKARA.<br />

310


ÎZMtR TARIM tL MÜDÜRLÜĞÜ, 2002. Organik Tarım. Emre Basımevi.<br />

855. Sok. Nu: 51. İZMİR.<br />

KALÇIN, F.T. 2002. Tıbbi Bitkilerde Ekolojik Tarım. Ank.Ün.Fen Bilimleri<br />

Enst. Tarla Bitkileri Anabilim Dalı. Seminer, ANKARA.<br />

KARATAŞ, N. 2003. Organik Bitki Besin Maddelerinin Yem Bitkilerinde<br />

Kullanılması. Ank. Ün. Fen Bilimleri Enst., Tarla Bitkileri Anabilim Dalı.<br />

Seminer. ANKARA.<br />

KIRIMHAN, S. 2005. Organik Tarım Sistemleri ve Çevre. Turhan Kitapevi<br />

Ofset Matbaacılık Tesisleri. ANKARA.<br />

MARANGOZ, M. 2008. Organik Ürünlerin Pazarlanması. Ekin Basım ve<br />

Yayın Dağıtım. Altiparmak cad. Burç Pasajı. Nu. 27-29. BURSA.<br />

OR-KOOP, 2005. Avrupa Birliği Sürecinde Orman Köylüsü ve<br />

Ormancılığımızdaki Yeri. Replik Rekl. ve Arşt. Hizmetleri Ltd. Şti.<br />

Abdullah Cevdet Sokak 12/3. Çankaya, 06680 ANKARA.<br />

ÖZTÜRK, A. vd (Editörler) 2001. Türkiye II. Ekolojik Tarım Sempozyumu.<br />

ANTALYA.<br />

POLAT, M. 2003. Meyvecilikte Ekolojik Tarım Uygulamaları. Ank. Ün. Fen<br />

Bilimleri Enst. Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı. Seminer. ANKARA.<br />

SAYIN, C. 2002. Dünya, AB ye Türkiye'de Organik Tarıma Yönelik<br />

Gelişmeler ve İzlenen Politikalar. İzmir Ticaret Borsası Yayınları. Yayın No:<br />

76. İZMİR.<br />

SAYIN, S.,y 1989; Çeşitli Yönleri ile ANIZLARIN Yakılması. TKB: Köy<br />

Hizmetleri Genel Md. Baskı İşleri Müdürlüğü. ANKARA.<br />

SERÎN, Y. (Editör) 2008. Yem Bitkileri ve Mer'aya Dayalı Hayvancılık<br />

Eğitimi Erciyes Üniversitesi Yayın No: 160. s.s. Yerköy Köyü Tarımsal<br />

Kalkınma Kooperatifi Yayın No: 2 KAYSERİ.<br />

SIEBENEICHER, G.E. 1993. Handbuch für den Biologischen Landbau.<br />

Maturbuch Verlag. AUSBURG/DEUTSCHLAND.<br />

SÜRMELÎ, A. 2002. Sürdürülebilir Tarım Teknikleri. STCYD. ANKARA.<br />

311


TAKKA, S. 1993. Arazi Toplulaştırılması. Kültürteknik Derneği Yayınları<br />

No:l ANKARA.<br />

TKB. 2001. Organik Tarım El Kitabi. TKB. Yayın Dairesi Başkanlığı.<br />

ANKARA.<br />

TKB. 2003. Organik <strong>tarım</strong>ın Genel İlkeleri. APK Planlama ve Projeler<br />

dairesi Başkanlığı. ANKARA.<br />

TKB. 2004. II. Tarım Şurası Sonuç Raporları. TKB. ANKARA.<br />

TKB. 2005. Organik Tarım Kanunu ve Organik Tarım Esasları ve<br />

Uygulamasına İlişkin Yönetmelik. TKB. Yayın Dairesi Başkanlığı.<br />

ANKARA.<br />

YAMAN, N.A. 2004. Arıcılık ve Türkiye'de Arıcılığın Karşılaştırmalı<br />

Analizi. İvedi Finansal Danışmanlık Hizmetleri Limited Şirketi.<br />

İSTANBUL.<br />

YAMAN, N.A. 2007. Organik Tarımın Türkiye'deki Son Durumu: Ank.<br />

Üni. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarla Bitkileri Anabilim Dalı. Tezsiz Yük.<br />

Lisans Dönem Projesi. ANKARA.<br />

YANMAZ, R. ve S.ATLI, 2006. Sorularla Organik Tarım. ÖRGÜDER<br />

Yayınları: 01. ANKARA.<br />

YAVUZ, F. (Editör), 2005. Türkiye'de Tarım TKB. Yayın Dairesi<br />

Başkanlığı. ANKARA.<br />

ZENGİN, M. 2007. Organik Tarım. Hasat Yayıncılık Ltd. Şti. P.K: 212<br />

Kadıköy. 34711. İSTANBUL.<br />

• Bu alanda yazılmış çok sayıda makale takip edilmiştir.<br />

• Bu konu ile ilgili çok sayıda Web sayfası izlenmiştir.<br />

312


İTO YAYINLARI (2008)<br />

2008-1 Türkiye'nin Küreselleşmesi Fırsatlar ve Tehditler (3 cilt)<br />

2008-2 İnternet Üzerinde Hukuki Yükümlülükler - Bilişim Suçları<br />

2008-3 Avrupa Birliği'ne Uyum Sürecinde Otomotiv Sektörü Rehberi<br />

2008-4 Türkiye'de KOBİ'lerin BASEL H'ye Uyum Süreci ve Öneriler<br />

2008-5 Orta Asya'da Girişimcilik: Fırsatlar, Sorunlar ve Çözüm Önerileri<br />

2008-6 Lonca'dan Oda'ya Nadir Eserler Katalogu<br />

2008-7 Organik Pamuk ve Tekstil Sanayi<br />

2008-8 İş Dünyasına Yönelik Bilgi Merkezleri<br />

2008-9 İstanbul Ticaret Odası Görev ve Hizmetler<br />

2008-10 Uluslararası Hizmet Ticaretinde Gelişmekte Olan Ülkeler ve<br />

Türkiye<br />

2008-11 İstanbul'da Şiddet ve Şiddetin Sosyolojik Arka Planı<br />

2008-12 İhracat Yönelimli Yabancı Yatırım Ortamı: Karşılıştırmalı Bir<br />

Analiz ve Politika Önerileri<br />

2008-13 AB ve Diğer Uluslararası Birlikler ile İlişkilerde Türkiye'nin<br />

Seçenekleri<br />

2008-14 Yöneticilerin Toplantı Yönetimi Becerileri ve Çalışanların Kararlara<br />

Katılma Düzeyleri Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi<br />

2008-15 Yöneticilerin Liderlik Stilleri, Değişim Yönetimi ve Ekip Çalışması<br />

Arasındaki İlişkilerin Çok Yönlü Olarak Değerlendirilmesi<br />

2008-16 Kozmetik, Güzellik ve Itriyat Sektörünün Sorunları, Çözüm<br />

Önerileri ve Geleceği<br />

2008-17 Fiyat İndeksleri<br />

2008-18 Öğrenci Yönetmeliği<br />

2008-19 Yeni Başlayanlar İçin Tüccarlığın Prensipleri<br />

2008-20 Dersaadet / İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası'nda Kayıtlı Olan<br />

Banker, Tüccar ve Komisyoncuların İsimleri<br />

2008-21 İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası<br />

2008-22 Sigortacılık Yasası, Yeni Yönetmelikler, Yeterlilik Belgesi ve<br />

Levhalar<br />

2008-23 Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelere Yönelik Vergi Teşvik Politikası<br />

2008-24 Küreselleşme Sürecinde Rekabet Gücünün Artırılması ve<br />

Türkiye'deki KOBİ'ler<br />

2008-25 Sigorta Sektörünün, Sigorta Düzenleme ve Denetleme Yasasından<br />

Beklentileri ve Vergi Problemleri<br />

2008-26 Türkiye'de Sınır Ticaretinin Gelişimi ve Mevcut Durumu<br />

2008-27 Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Eksik ve Aksak<br />

Yönleri ile Tadiline İlişkin Çözüm Önerileri<br />

2008-28 Teknik Eğitim Fakülteleri Araştırması<br />

313


2008-29 Meslek Yüksek Okulları Araştırması<br />

2008-30 Solvent ve Baz Yağların Kullanımına Yönelik Karşılaşılan Sektör<br />

Sorunları<br />

2008-31 Enerji ve Çevre Uyumu<br />

2008-32 Dünyada Türkiye ve İstanbul (Broşür)<br />

2008-33 Turkey & İstanbul in the World (broşür)<br />

2008-34 Türkiye'de Kongre Turizmini Geliştirme İmkanları<br />

2008-35 Sahra Altı Ülkeleri Pazar Araştırması: Senegal, Mali, Fildişi Sahili,<br />

Gana<br />

2008-36 Avrupa Birliği Vergi Sisteminde Gelişmeler<br />

2008-37 Osmanlı Misafirperverliği ve Avrupa'daki Yankıları (2.baskı)<br />

2008-38 20 Soruda Reach: AB'nin Yeni Kimyasallar Stratejisi<br />

2008-39 Mikroenerji Santralleri<br />

2008-40 AB ve Türkiye'de Sosyal Diyalogun Gelişimi<br />

2008-41 İş Makinası Tescil Belgesi İşlemleri<br />

2008-42 Milano Ulusal ve Uluslararası Tahkim Odası Tahkim Kuralları<br />

2008-43 Makro Ekonomik Göstergeler<br />

2008-44 Kamu İhale Kanunu'na Göre Sağlık ve İnşaat Sektörlerinde Teklif<br />

Hazırlama ve Sözleşme Yönetimi<br />

2008-45 Rakamlarla İstanbul Ekonomisi<br />

2008-46 istanbul in Figures<br />

2008-47 Rakamlarla İstanbul Ekonomisi (Arapça)<br />

2008-48 Rakamlarla İstanbul Ekonomisi (Rusça)<br />

2008-49 Türk Yan Sanayi Borsası Üye Profili Araştırması<br />

2008-50 Türk Bankacılık Sektöründe Yabancılaşma: Risk mi, Fırsat mı?<br />

2008-51 Uluslararası Finans Merkezi Olarak İstanbul'un Yapılanması ve<br />

Finans Kümelenmesi<br />

2008-52 Taşınmaz Kültürel Miras Yönetimi ve Mali Teşvikler<br />

2008-53 Uluslararası Ticarette Risk Yönetimi<br />

2008-54 Bavul Ticareti ile Başlayan Tekstil Dış Ticaretinin Sorunları ve<br />

Çözüme Yönelik Beklentileri<br />

2008-55 İstanbul'da Gayrimenkul Pazarı<br />

2008-56 Türkiye Ekonomisinde Son Yıllarda Yaşanan Yüksek Oranlı<br />

Büyüme Rakamlarının İç Piyasa Üzerindeki Etkileri<br />

2008-57 Türkiye'de Katılım Bankacılığı<br />

2008-58 Sorularla Açıklamalı Güncel Kambiyo Mevzuatı<br />

2008-59 Türkiye'de Yayın Hayatı (Türkçe)<br />

2008-60 Türkiye'de Yayın Hayatı (İngilizce)<br />

2008-61 Türkiye'de Yayın Hayatı (Almanca)<br />

2008-63 Rakamlarla Türkiye Ekonomisi (Türkçe)<br />

2008-64 Rakamlarla Türkiye Ekonomisi (İngilizce)<br />

314


2008-65 Yer-Yüzey, Havuz Suyu Kimyasalları Mevzuat, Sorunları ve<br />

Çözüm Önerileri<br />

2008-66 2007 Yılı İstanbul Küçük Sanayi Kapasite Kullanım Araştırması<br />

2008-67 Türk Tekstilinin Altyapısının Yaşaması için Alınması Gereken<br />

Önlem ve Çözümler<br />

2008-68 Trafik Kaza Tutanakları ile İlgili Uygulamada Karşılaşılan<br />

Sorunlar ve Çözüm Önerileri<br />

2008-69 Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem ve İstihdam Paketinin Getirdikleri<br />

2008-70 Bir Zamanlar İstanbul: Şehir Mektupları<br />

2008-71 Yargıtay Kararları Işığında Sorularla 4857 Sayılı İş Yasası<br />

(gncl.2.bs)<br />

2008-72 Hamdım.. .Çizdim.. .:Mesnevi'den Çizgiler<br />

2008-73 Türkiye'de Tarımsal Kooperatifçilik ve AB Modeli<br />

2008-76 2023 İçin 13 Genç Fikir<br />

2008-77 Elektronik Ticaretin Vergilendirilmesi<br />

2008-78 Ottoman Hospitality and Its Impact on Europe<br />

2008-79 Başarılı lhracatçılar'2007 (kitap-cd)<br />

2008-80 İstanbul'un Ekonomik ve Sosyal Göstergeleri<br />

2008-81 İstanbul'un Ekonomik ve Sosyal Göstergeleri (İng)<br />

2008-82 Türk El Halıcılığı Sektör Araştırması<br />

2008-83 Ekonomik Rapor: 2008<br />

İTO YAYINLARI (2009)<br />

2009-1 Züccaciye-Turizm Sektörleri Ekonomik Etkileşimi<br />

2009-2 2009-2 Züccaciye-Turizm Sektörleri Ekonomik Etkileşimi (özet)<br />

* Şubat 2009 itibariyle.<br />

Not: 2004 yılı ve sonrası çıkan bütün yayınlarımıza internet sitemizden tam<br />

metin olarak ücretsiz ulaşılabilmektedir.<br />

315


2008-21 İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası<br />

2008-22 Sigortacılık Yasası, Yeni Yönetmelikler, Yeterlilik Belgesi ve<br />

Levhalar<br />

2008-23 Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelere Yönelik Vergi Teşvik Politikası<br />

2008-24 Küreselleşme Sürecinde Rekabet Gücünün Artırılması ve<br />

Türkiye'deki KOBİ'ler<br />

2008-25 Sigorta Sektörünün, Sigorta Düzenleme ve Denetleme Yasasından<br />

Beklentileri ve Vergi Problemleri<br />

2008-26 Türkiye'de Sınır Ticaretinin Gelişimi ve Mevcut Durumu<br />

2008-27 Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Eksik ve Aksak<br />

Yönleri ile Tadiline İlişkin Çözüm Önerileri<br />

2008-28 Teknik Eğitim Fakülteleri Araştırması<br />

2008,29 Meslek Yüksek Okulları Araştırması<br />

2008-30 Solvent ve Baz Yağların Kullanımına Yönelik Karşılaşılan Sektör<br />

Sorunları<br />

2008-31 Enerji ve Çevre Uyumu<br />

2008-32 Dünyada Türkiye ve İstanbul (Broşür)<br />

2008-33 Turkey & İstanbul in the World (broşür)<br />

2008-34 Türkiye'de Kongre Turizmini Geliştirme İmkanları<br />

2008-35 Sahra Altı Ülkeleri Pazar Araştırması: Senegal, Mali, Fildişi Sahili,<br />

Gana<br />

2008-36 Avrupa Birliği Vergi Sisteminde Gelişmeler<br />

2008-37 Osmanlı Misafirperverliği ve Avrupa'daki Yankıları (2.baskı)<br />

2008-38 20 Soruda Reach: AB'nin Yeni Kimyasallar Stratejisi<br />

2008-39 Mikroenerji Santralleri<br />

2008-40 AB ve Türkiye'de Sosyal E>iyaloğun Gelişimi<br />

2008-41 İş Makinası Tescil Belgesi İşlemleri<br />

2008-42 Milano Ulusal ve Uluslararası Tahkim Odası Tahkim Kuralları<br />

2008-43 Makro Ekonomik Göstergeler<br />

2008-44 Kamu İhale Kanunu'na Göre Sağlık ve İnşaat Sektörlerinde Teklif<br />

Hazırlama ve Sözleşme Yönetimi<br />

2008-45 Rakamlarla İstanbul Ekonomisi<br />

2008-46 istanbul in Figures<br />

2008-47 Rakamlarla İstanbul Ekonomisi (Arapça)<br />

2008-48 Rakamlarla İstanbul Ekonomisi (Rusça)<br />

2008-49 Türk Yan Sanayi Borsası Üye Profili Araştırması<br />

2008-50 Türk Bankacılık Sektöründe Yabancılaşma: Risk mi, Fırsat mı?<br />

2008-51 Uluslararası Finans Merkezi Olarak İstanbul'un Yapılanması ve<br />

Finans Kümelenmesi<br />

2008-52 Taşınmaz Kültürel Miras Yönetimi ve Mali Teşvikler<br />

2008-53 Uluslararası Ticarette Risk Yönetimi<br />

316


2008-54 Bavul Ticareti ile Başlayan Tekstil Dış Ticaretinin Sorunları ve<br />

Çözüme Yönelik Beklentileri<br />

2008-55 İstanbul'da Gayrimenkul Pazarı<br />

2008-56 Türkiye Ekonomisinde Son Yıllarda Yaşanan Yüksek Oranlı<br />

Büyüme Rakamlarının İç Piyasa Üzerindeki Etkileri<br />

2008-57 Türkiye'de Katılım Bankacılığı<br />

2008-58 Sorularla Açıklamalı Güncel Kambiyo Mevzuatı<br />

2008-59 Türkiye'de Yayın Hayatı (Türkçe)<br />

2008-60 Türkiye'de Yayın Hayatı (İngilizce)<br />

2008-61 Türkiye'de Yayın Hayatı (Almanca)<br />

2008-63 Rakamlarla Türkiye Ekonomisi (Türkçe)<br />

2008-64 Rakamlarla Türkiye Ekonomisi (İngilizce)<br />

2008-65 Yer-Yüzey, Havuz Suyu Kimyasalları Mevzuat, Sorunları ve<br />

Çözüm Önerileri<br />

2008-66 2007 Yılı İstanbul Küçük Sanayi Kapasite Kullanım Araştırması<br />

2008-67 Türk Tekstilinin Altyapısının Yaşaması için Alınması Gereken<br />

Önlem ve Çözümler<br />

2008-70 Bir Zamanlar İstanbul: Şehir Mektupları<br />

2008-72 Hamdım...Çizdim...:Mesnevi'den Çizgiler<br />

2008-76 2023 İçin 13 Genç Fikir<br />

* Ocak 2009 itibariyle.<br />

Not: 2004 yılı ve sonrası çıkan bütün yayınlarımıza internet sitemizden tam<br />

metin olarak ücretsiz ulaşılabilmektedir.<br />

317

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!