13.01.2015 Views

Başlarken - Türk Eğitim-Sen

Başlarken - Türk Eğitim-Sen

Başlarken - Türk Eğitim-Sen

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Makale<br />

mayız. Bu sebeple, daha önceki<br />

yazılarımda da belirttiğim gibi<br />

Türk devlet ve fikir adamlarının<br />

bu dönemdeki “ırkçı” söylemlerini<br />

o günün Batı anlayışı içinde<br />

irdelemek gerekir. Aşağıda birkaçını<br />

tekrarlayacağım o sözleri<br />

söyleten ruh hali, “<strong>Sen</strong> ana aşağılık<br />

ırk diyorsun. Hayır, ben de<br />

yüksek bir ırkın mensubuyum”<br />

müdafaasıdır. Buna, “savunma<br />

ırkçılığı” denebilir: “Türkçülük<br />

ırkçı olmadığı için noksandır,<br />

Kemalizm ona ırkçılığı ilave etmiştir<br />

[1][3]” (Agop Dilaçar,<br />

1940), “Biz Türk’üz, Türkçüyüz<br />

ve daima Türkçü kalacağız. Bizim<br />

için Türkçülük, bir kan meselesi<br />

olduğu kadar ve en az o kadar da<br />

bir vicdan ve kültür meselesidir<br />

[1][4].” (Başbakan Şükrü Saraçoğlu,<br />

1942), “Benim kanaatimce<br />

kahramanlık, milletler arasında<br />

birinci sırada yer tutmak için ilk<br />

şarttır. Kahramanlık, kanın fıtraten<br />

haiz olduğu kudretten gelir.<br />

Irkımızın kahramanlığına Gaziantep<br />

güzel bir numune olmuştur<br />

[1][5].” (Başbakan İsmet İnönü,<br />

1932), “Cumhuriyet idaresinin<br />

genç Türk unsuruna verdiği inandırıcı<br />

kanaat budur ki dünyanın<br />

inanmadığı eserleri vücuda getiren<br />

azim ve fedakârlık ırkımızda<br />

vardır.” (Başbakan İsmet İnönü,<br />

1933) [1][6] İlk Türk Tarih Cemiyeti<br />

kurultaylarına (1932, 1937)<br />

sunulan tebliğler [1][7] bugün<br />

okuyanların ağzını açık bırakacak<br />

niteliktedir ve hekimler, Türk<br />

ırkının karakterleri konusunda<br />

ayrıntıya girmektedir. Ders kitaplarındaki<br />

değişikliklerin biraz<br />

arkadan gelmesinden olmalı,<br />

1960’lı yıllarda benim lisede okuduğum<br />

“İnkılâp Tarihi” dersinde<br />

hâlâ, “Türkler brakisefal, beyaz<br />

bir ırktır” bilgisi yer alırdı.<br />

Üçüncü dönem, İkinci Dünya<br />

Harbi’ni kimin kazanacağı belli<br />

olduktan ve Batı’da galiplerin<br />

“Bizi birbirimize<br />

bağlayan en kuvvetli<br />

bağ İslâm’dır” iddiasıyla<br />

üst kimlik yaratma<br />

teşebbüsü, kesinlikle<br />

anlamsızdır. Bu söz,<br />

meselâ Pakistan,<br />

İran veya Arap<br />

ülkeleriyle ilişkilerimiz<br />

konuşulurken sarf<br />

edilebilir. Fakat,<br />

Türkiye’nin millî birliğine<br />

hizmet maksadıyla<br />

kullanılması her halde<br />

aklı selime sığmaz.<br />

İslamiyet, Türk milletine<br />

mensubiyet şuurunun<br />

unsurları arasında<br />

zaten vardır. Bir Türkün<br />

diğerine, «ben sana<br />

Müslüman olduğun<br />

için bağlıyım» demesi,<br />

babanın oğluna, «ben<br />

seni, babamın torunu<br />

olduğun için seviyorum»<br />

demesine benzer.<br />

ırkçı söyleme karşı çıktıklarının<br />

anlaşılmasıyla başlar. Kesin<br />

başlangıç tarihini Stalingrad’da<br />

Almanların yenilmesine yerleştirebiliriz.<br />

İsmet İnönü’nün muhalefetsiz<br />

iktidarına rastlayan bu<br />

tarihlerde, daha önceki ırkçılıkla<br />

birlikte, Atatürk döneminin milliyetçi<br />

anlayışı da kötülenmiştir.<br />

Atatürk’ün tutumuna nispetle<br />

revizyonist ve hatta karşı devrim<br />

niteliğindeki bu anti-milliyetçi<br />

yeni politikaya, “Atatürk milliyetçiliği”<br />

denmesi olsa olsa ironiktir.<br />

“Atatürk Milliyetçiliği”nin,<br />

Atatürk’ün milliyetçiliği ile uzak<br />

yakın bir ilgisi yoktur.<br />

Nihayet son döneme, 21. asrın<br />

başına geliyoruz. Tıpkı geçen<br />

asrın başındaki gibi bir “kimlik”<br />

tartışmasının içindeyiz. Sonu,<br />

geçen seferkine benzemesin... Bu<br />

yeni tartışmanın en çarpıcı özelliği,<br />

bizzat iktidar mevkiinden<br />

başlatılmasıdır.<br />

Yeni tartışmanın fikir temeli<br />

bulanıktır. Dün söylenene bugün,<br />

“ben öyle dememiştim”<br />

denmektedir. Tek net tarafı,<br />

Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerinin<br />

ve millet devletine (ulus<br />

devlete) pek sempatiyle bakmamasıdır.<br />

Bulanık ifadeler arasında<br />

iki çizgiyi hayal meyal seçmek<br />

mümkün görünüyor. Bunlardan<br />

biri, “siyasî milliyetçilik”<br />

denilen tutumdur: “Millet”i sosyoloji,<br />

kültür filan değil, siyasî<br />

sınırlar belirler. Bu görüşe göre,<br />

Millî Mücadele yapılmasaydı,<br />

bugün Adana ve Mersin’de<br />

Fransız, Antalya’da İtalyan ve<br />

İzmir’de Yunan milleti oturuyordu.<br />

Demek oluyor ki, geçen<br />

asrın başında Sykes-Picot, Sir<br />

Percy Cox ve Gertrude Bell Hanım,<br />

güneyimizde bir dizi millet<br />

yaratıvermiştir. Şimdi buralarda,<br />

“vatandaşlık üst kimliği” hüküm<br />

sürmektedir.<br />

Bu tezin sahipleri, bu yolla<br />

“birlik ve bütünlük” hizmetinde<br />

bulunduklarını sanıyorlarsa, yarın<br />

meselâ bir Amerikan yarbayı<br />

çıkıp, “Hele şu sınırları yeniden<br />

çiziverelim; siz yeni sınırlara göre<br />

üst kimliğinizi kolayca belirleyiverirsiniz”,<br />

derse ne cevap vereceklerini<br />

düşünmelidirler.<br />

Klişe kullanmayı sevmem ama<br />

“arabayı atın önüne koşmak” bu<br />

siyasî milliyetçilik için ısmarlama<br />

uygunluğunda bir ifade. Biz,<br />

önce millet vardır, sınırlar ona<br />

göre belirlenir diye biliyorduk.<br />

Meğerse önce sınırlar çizilir ve<br />

sonra o çizgilerin içinde milletçilik<br />

oynanırmış. Millet, kültürün,<br />

50<br />

Eğitimin Sesi

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!