11.07.2015 Views

Kendi Anlatımlarıyla - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

Kendi Anlatımlarıyla - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

Kendi Anlatımlarıyla - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Kendi</strong> <strong>Anlatımlarıyla</strong>İLAUM • <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> iletişim Araştırma ve Uygulama Merkezi


<strong>Kendi</strong> <strong>Anlatımlarıyla</strong>Yılmaz GümüşbaşCüneyt ArcayürekMehmet Ali KışlalıHüsamettin ÇelebiOrhan TokatlıŞevket EvliyagilEmel AktuğSelçuk AltanJülide GülizarCemal SaltıkTurgay ÜçözSalih ErdenGüngör YerdeşSavaş KıratlıSelçuk SümerAyçan GiritlioğluYaşar GüngörFahrettin GülsevenAli AbalıKemal Bağlum


<strong>Kendi</strong> <strong>Anlatımlarıyla</strong>DuayenGazetecilerEditörSüleyman CoşkunİLAUM<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Araştırma ve Uygulama Merkezi<strong>Ankara</strong>, 2003


ANKARA ÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ • 2003www.ankara.edu.tr


Asker Kartarı •Sunuş<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi, iletişiminkuramsal, teknik ve hukuksal alanlarında bilimsel araştırma,eğitim, üretim, uygulama ve yayın faaliyetlerinde bulunmak ve bu alanlardafaaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliğiyapmak amacıyla kurulmuştur. İLAUM, bu amaç doğrultusundailetişim alanında bilimsel araştırma, inceleme, uygulama yapar, yaptırır;bu gibi çalışmalara katılır ve bu çalışmaları destekler.Merkezin önemli etkinlik alanlarından biri İletişim Fakültesi öğrencilerininaraştırma çalışmalarına olanak sağlamak ve bu çalışmaları İletişimFakültesi bünyesindeki atölyelerden yararlanılarak kamuya ulaştırmaktır.Radyo Radyo ile radyo yayınları yapılmakta, Kısa Film Atölyesi'ndeöğrenci filmleri üretilmekte, Reklam Atölyesi, Fotoğraf Birimi veGörünüm Gazetesi akademik yıl boyunca öğrencilerin en yoğun çalışmaalanları olmaktadır. Hem basılı hem de internette yayınlanan Görünümgeleceğin gazetecilerinin yetişmesinde önemli bir işlevi yerine getirmektedir.Görünüm çalışanları bu kez de <strong>Ankara</strong>lı Gazetecilerle yaptıklarıröportajları kamuyla paylaşmak istiyorlar. Ülkemizde bir ilk olan ve büyükemek, sabır ve gazetecilik yeteneği isteyen bu çalışmayı merkezimizyayınları arasında yayınlamaktan büyük sevinç duymaktayız. Üç cilttenoluşması planlanan bu çalışmanın iletişim tarihi araştırmalarınakaynaklık etmesi dileğiyle emeği geçenleri kutluyorum.Prof. Dr. Asker KartarıMerkez Müdürü


Önsöz<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesi'nde Gazetecilik Bölümü'nünöğrencilerinin uygulamalı derslerinin sorumlularından Prof. Dr. HalukGeray ile Öğretim Görevlisi Süleyman Coşkun'un başlattıklar <strong>Ankara</strong>'daki"bizden önceki gazeteciler" ile görüşmeler yapılması iyi sonuçlarverdi diyebilirim. Bu kitap Haluk Geray ve Süleyman Coşkun'unyüreklendirmeleriyle öğrencilerimizin çabaları sunucu gerçekleşen20 görüşmeden oluşuyorGörüşme yapılan 20 gazeteciden 2 tanesi <strong>Ankara</strong>'da kadın gazeteciolarak öne çıkan Emel Aktuğ ve Jülide Gülizar. 7 tanesi ise 1965'teeğitime başlayan AÜ SBF BYYO'dan gazeteci kontenjanı ile eğitimgören gazetecilerimiz Yılmaz Gümüşbaş, Orhan Tokatlı, TurgayÛçöz, Salih Erdem, Güngör Yerdeş, Fahrettin Gülseven ve Ayçan Giritlioğlu.20 gazetecinin hepsi 20. Yüzyılın ilk yarısında doğmalarına rağmenkendi çaplarında önemli insanlar. Mesleklerini sevmiş, başarılı olmakiçin çalışmış gazeteciler. Aralarında gazetecilik dünyasında hala isimlerindensöz edilenlerin olması da ayrı bir önem taşıyor. Mesleklerindebaşarılı olmuş <strong>Ankara</strong>lı gazetecileri tanıtan bu kitabın ortaya çıkmasıyönünden Prof. Haluk Geray ile Öğretim Görevlisi SüleymanCoşkun ile görüşmeleri yapan öğrencilerimizi başarılı çalışmalarınedeniyle kutluyor, çalışmalarının devamının gelmesini diliyorum.Prof. Dr. Oya TokgözGazetecilik Bölümü Başkam


"Duayen Gazeteciler"i sunarken...<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesi'nde Prof. Dr. Haluk Geray'labirlikte vermeye başladığımız Araştırmacı Gazetecilik dersinde öğrencilereiyi bir pratik kazandırmak için yola çıktık aslında. Gençler adlarınıbildikleri meslek büyükleri ile kapsamlı görüşmeler yapabilirlerdi. Bu,onların hem kaynağa ulaşmaları açısından deneyim kazanmalarını sağlayacaktı,hem araştıracakları konu ile ilgili olarak yeni kaynaklar bulmalarınayardımcı olacaktı. Hem de meslek büyükleri ile mesleki deneyimlerinipaylaşacaklardı. Okul için de iyi bir belge birikimi sağlanacaktı.Üç yıl içinde yüze yakın gazeteci ile söyleşi yapıldı. Üç klasör doldu.Daha da dolacak. Bu çalışmaların sadece <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişimFakültesi'nde kalmaması gerektiğini düşünmeye başladık. Bu çalışmalardanbaşta meslek profesyonelleri olmak üzere herkes yararlanmalıydı.<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Araştırmaları Merkezi'ne söyleşilerin kitaphaline getirilmesini önerdik. Merkez de kabul edince elinizdeki ürünortaya çıkmış oldu.Basın tarihlerini yazanlar, o tarihi oluşturanları o tarihin kahramanlarınıgenellikle gözardı ederler. Oysa gazetelere, radyolara yada televizyonlaracan verenler gazetecilerdir. Biz bu kitabımızla o insanların yaşamöykülerini gelecek kuşaklara aktarmak istedik. Kuşkusuz en büyüknoksanımız söyleşi yaptığımız gazetecilerin <strong>Ankara</strong>'da yaşayanlarla sınırlıolması. Kitabın adını koyarken <strong>Ankara</strong>lı Gazeteciler diyemememizde bundan kaynaklandı. <strong>Ankara</strong> basını için son derece önem taşıyan, ancakartık bu kentte yaşamayanlara ne yazık ki ulaşamadık. Söyleşilerin


8 • Duayen Gazetecilerbir ders kapsamı içinde yapılması nedeniyle öğrencilerden kent dışınaçıkmalarını istememize olanak yoktu çünkü...İsimleri tarafımızdan belirlenen gazeteciler, öğrencilere biraz da kenditercihleri göz önüne alınarak dağıtıldı. Öğrenciler önce söyleşi yapacaklarıgazeteci ile ilgili çeşitli kişilerden ve kaynaklardan bilgi topladılar.Görevli oldukları gazeteci ile ilgili olarak bir biyografi yazacak düzeyegeldiklerine inandıklarında- aslında biraz da benim inandığımda- o gazetecidenrandevu aldılar ve söyleşiyi gerçekleştirdiler. Metni okuyupeğer bazı bölümlerinin noksan olduğunu görmüşsem, o gazetecinin kapısınıyeniden çalmak da gene görevli öğrenciye düştü.Üç dört yıldır süren çalışmamız boyunca kapısını çaldığımız hementüm gazetecilerin ellerinden gelen desteği gösterdiklerini de vurgulamamgerekiyor. Kapısı en çok çalınan kurumlar da Gazeteciler Cemiyetiile Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü oldu. Her iki kuruluşunyetkilileri de ellerinden gelen katkıyı yaptılar. Onlara biraz da sıkıcıolan bu çalışmaya destekleri nedeniyle teşekkür borçluyum.İlke olarak çalışmanın hiçbir aşamasında, pek çoğunu kişisel olarak tanımamakarşın devreye girmedim. Çalışmaların sonucu gösterdi ki, devreyegirsem de sonuç pek değişmeyecekti. Yüze yakın gazeteci ile yapılansöyleşi için en az dörtyüz beşyüz kişi ile görüşüldüğünü söylememde gereksiz sanırım. Rakam ortaya koyuyor ki sadece kendileri ile söyleşiiçin değil başkaları hakkında bilgi almak için de gazeteci dostlarımızınbüyüklerimizin kapıları birden çok çalınmak zorunda kalındı. Bütünbu çabalar sırasında sadece bir yada iki meslek büyüğümüz önerimizireddetti. Onların da çalışmanın kapsamını ve amacını bilmemeleri yüzündenböyle davrandıklarını düşünüyorum.Bu çalışmayı birkaç kitap halinde sizlerin değerlendirmesine sunacağız.Ancak başta da belirttiğim gibi çalışma sadece <strong>Ankara</strong> ile sınırlı kalıyor.Oysa böyle bir çalışmanın çok daha geniş kapsamlı yapılması gerektiğineinanıyorum. Diğer üniversitelerin iletişim fakültelerindeki dostlarımızda belki kendi bölgelerinde yaptıracakları çalışmalarla alanı daha dagenişletirler. Ülkemizde basın örgütlenmesi daha çok iki kentte yoğunlaşmışdurumda. <strong>Ankara</strong> ve İstanbul'da çalışan gazeteciler genellikle


ulusal çapta tanınırlar. Oysa yerel basında çalışan yada ulusal basınınyerel temsilcileri olan pek çok gazetecinin isimleri sadece o yörede bilinir.Bu gazetecilerin mesleki deneyimleri de mutlaka bu çalışmanın çerçevesiiçinde düşünülmelidir.Bu konuda en önemli görev de meslek örgütlerine düşüyor. Onlarınmeslek profesyonelleri aracılığıyla yapacakları çalışmalar çok daha anlamlıürünleri ortaya çıkaracaktır. Zaten tek tek de olsa bazı meslek profesyonellerininbu yöndeki çalışmaları da başladı.Bu çalışmanın kitap haline gelmesine katkısı olan pek çok dostumuz var.Tabii ki onların emeklerine teşekkür etmek diye bir borcumuz var. Önce<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Araştırmaları ve Uygulama MerkeziMüdürü Sayın Prof. Dr. Asker Kartarı'ya; ardından her zamanki titizliğiyleçalışmayı birkaç kez okuyup düzeltmeleri yapan, isim ve tarihlereilişkin hataları bulup ortadan kaldıran gazeteci büyüklerimizden SelçukAltan'a; fakültenin hemen her çalışmasında olduğu gibi bu kitabınhazırlanmasında da emekleri olan Reklam ve Fotoğraf Atölyelerinin liderleriÖğretim Görevlileri Mehmet Sobacı ile Atila Çangır'a da teşekkürediyorum. Fotoğraf birimi kitabın görsel malzemesi için elindekitüm kaynakları önümüze döktü. Yetmedi öğrencilerimizden Engin Gelibolu'yugörevlendirdi. O da elinde makine yaz sıcağında dolaşıp eksikleritamamladı. Sobacı da önce öğrencilerinden Yetkin Yüce'ye hazırladığısayfa düzenine uygun çalışmalar yaptırdı, sonra da kendi geçti bilgisayarınbaşına.Galiba en meşakkatli çalışmalardan birini de indeksi hazırlayan FakültemizAraştırma Görevlilerinden İlksen Dinçtürk yaptı. İlksen kitabınilk düzeltmelerine de katkıda bulundu. Ve kitap ortaya çıktı.Başta da belirttiğim gibi bu kitap tümüyle bir öğrenci çalışması. Tabii kikitabın tüm onuru genç arkadaşlarımızın, hataları ise onları denetlemeklesorumlu olan benim.Süleyman Coşkun<strong>Ankara</strong> 24 Eylül 2003


10 • Duayen GazetecilerİçindekilerSunuşProf Dr. Asker KartarıÖnsözProf.Dr. Oya Tokgöz"Duayen Gazeteciler"i Sunarken...Süleyman CoşkunYılmaz GümüşbaşYavuz BayramCüneyt ArcayürekEsin DemirbaşMehmet Ali KışlalıCüneyt ÖzenHüsamettin ÇelebiAyşegül TezcanOrhan TokatlıNeslihan SemerciŞevket EvliyagilElifZülfikar - H. Mehmet DoğanEmel AktuğSibel ÖztaylanSelçuk AltanSongül Coşkun - Meltem EsirgemezJülide GülizarGülşah Atalay


Cemal SaltıkFatma ÖzdemirTurgay ÜçözAylin Yıldırım - Bengü NaraSalih ErdenNatalia RojinaGüngör YerdeşEmrullah TaşdelenSavaş KıratlıMusa ErgunSelçuk Sümerİnci ÖrkünAyçan GiritlioğluAli Cura - Melahat ElmasYaşar GüngörYücel Mısırlı Şakir - Dilaver FahriyevFahrettin GülsevenHande İlbeyi - İ. Meltem ÇetinkökAli AbalıAyça Şengönül - Zeynep ErözdenKemal BağlumSeval Tuncay-Serdar YılmazDizin


YılmazC Z İ İ f f l İ İ o h (1QKJıA^lı i lAsDUllOYavuz Bayram2000Fotoğraf: Cumhuriyet Gazetesi Arşivi1939'da Sivas'ın Giiriin ilçesinde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Sivas'ta tamamladı. <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> HukukFakültesi'nde okudu. 1960'ta Kudret Gazetesi'ndegazeteciliğe başladı. Ulus, Akis ve Cumhuriyet'te çalıştı.Kısa bir süre Bern'de Basın Ateşe Yardımcılğı görevindebulundu. İki dönem Türkiye Gazeteciler Sendikası <strong>Ankara</strong>Şube Başkanlığı, bir dönem de Çağdaş Gazeteciler Derneği<strong>Ankara</strong> Şube Başkanlığı yaptı. Bu söyleşi, Güınüşbaş'ınyaptığı belki de son söyleşi oldu. Giimüşbaş 10 Şubat 2001tarihinde aramızdan ayrıldı.


14 • Duayen GazetecilerYılmaz Gümüşbaş(1939 - 10 Şubat 2001)Eğitim hayatınızı anlatır mısınız?1939 Sivas Gürün doğumluyum. İlkokul birinci sınıfı orada okudum.Babam Sivas'da Devlet Demir Yolları'nda işçi idi. Ailemle Sivas'a taşındık. Ortaokul ve liseyi de Sivas 'da bitirdim. O zamantest sınavı yoktu. Doğrudan doğruya yazılı sınavla giriliyordu üniversiteye.İyi bir derece ile Hukuk Fakültesi'ne girdim <strong>Ankara</strong><strong>Üniversitesi</strong>'nin. Yalnız <strong>Ankara</strong>'ya geldikten sonra, babamın parasalaçıdan bana pek yardımı olmayacaktı. Onun için çalışmak zorundaydım.Sivas'dan ayrılırken edebiyat hocamız Halim Yağcıoğluvardı şair. Bilmiyorum adını hiç duydun mu? Çok meşhur birşiiri vardır; "Aynı Zeliha" onun yazarı. Onun mektubu ile geldimburaya. Burada Fethi Giray o zamanın eski şairlerinden. Orhan Velilerin,Cahit Sıtkıların arkadaşı. Onların yakın arkadaşı. O zamanKudret Gazetesi diye bir gazete çıkmaya başlamıştı. Orada başladımgazeteciliğe 1960 yılının eylül ayında. Hemen bir ay sonra başladımgazeteciliğe. 21 yaşında idim. Bir süre orada çalıştım. Fakatçizgisi benim düşünceme tersti. O zaman Osman Bölükbaşı' nın daortak olduğu bir ölçüde. Bu gazetenin çizgisi muhafazakar bir çizgideydi.Osman Bölükbaşı da Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ninGenel Başkanıydı. Onların çizgisindeydi. Biraz da 27 Mayıs'aters yayınlar yapılıyordu. Halbuki biz 27 Mayıs'ın havasmdayız.1959'da bir şeyimiz de oldu. Tutuklanmaya yakın bir maceramızda oldu. İktidara karşı bir gösteri yaptık Sivas'da. Gazeteninçizgisi bana ters gelince yeni arayışlara girdim. Ne yapalım pek tanımıyorumda <strong>Ankara</strong>'yı, Sivas' dan yeni gelmişiz. Çevremiz de


Yılmaz Gümüşbaş •yok. Yakın tanıdığım bir arkadaşımın aracılığı ile Ulus Gazetesi'negeçtim. O zaman Ulus Gazetesi CHP'nin yayın organı. Arada birgazete var ama o anlatmaya değmez. O benim işsizlik dönemimikapatmam içindi.Bu arada okula devam ediyor musunuz?Devam edemiyorum. Şöyle devam edemiyorum. Ulus'da işler sıkı.Gündüz çalışmak gerekiyor. Ama ben bir taraftan da hukuku pekbenimseyemedim doğrusu. Ama ister istemez öğrenci olarak kaldım.Çünkü askerlik sorunu vardı. 1966' ya kadar Ulus gazetesindeçalıştım. Bu arada askerliğimi de yaptım. Evlendim. Ulus Gazetesi'ndekimler vardı o zaman. Belki tanıyacaksın. Şimdi hala öğretimüyeliği yapıyor Seyfettin Turan. Eskiden <strong>Ankara</strong>' da idi. Sizinokulda ders verdi. Sonra İstanbul'a naklini yaptırdı. BugünHürriyet'in başyazarı olan Oktay Ekşi istihbarat şefi idi. Uzun yıllar<strong>Ankara</strong>'da Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yapan BeyhanCenkçi. Duymuşsundur ismini yazı işleri müdürü idi. Ülkü ArmanDeniz Arman' m babası vs. böyle çok güzel bir kadro içindeUlus'ta hızlı bir şekilde başladık. 1966'da askerden döndüm. Budefa Ulus Gazetesi de tatmin etmemeye başladı. Zaten partinin gazetesiolduğu için çok müdahale oluyordu. Bir çok yazımıza takıyorlardı.Öyle rahatsızlıkların arttığını görünce başka yere atlayabilirmiyim diye düşündüm. Akis'e geçtim. Akis'te o zaman rahmetliTeoman Erel vardı. Güneri Civaoğlu vardı. Mahmut Tali Ön-


16 • Duayen Gazetecilergören vardı. Sizin hocanız olmuştur. O da yakında vefat etti. Oradaçalıştım kapanmcaya kadar. Akis'te bir buçuk iki yıl kadar devamettim. Metin Toker kapattı sonra. Tirajı düşmüştü. Sonra MetinToker ters düştü bizimle, çalışanlarla. O eski havasına devametmek istiyordu. Biz biraz daha sola kaymak için teklifler götürüyorduk.Kabul etmedi. Kapattı dergiyi. Dergi kapandıktan sonraCumhuriyet serüvenimiz başladı. 1967'nin sonunda Cumhuriyet'egirdim. Fikret Otyam aracılığı ile. 1982'ye kadar Cumhuriyet'te çalıştım.Bu arada TGS <strong>Ankara</strong> Şubesi Başkanlığı yaptınız.Bu arada tabi onu söyleyecektim. Sendikacılık yaptım iki dönem.TGS' nin <strong>Ankara</strong> Şubesi başkanlığı yaptım.Tam olarak 1972 yılı mı?Evet 1972. Bir de bir isviçre maceramız oldu. O zaman sözleşmelieleman gönderiyordu Basın Yayın Genel Müdürlüğü yurt dışına.Dil öğrenmek amacı ile genç gazeteciler arasından. Geleceğe kalabilecekgibi gördüklerini Basın Yayın yurt dışına gönderiyordu.Ben de gittim bu arada iki ay kadar. İsviçre'de Bern'de Basın AteşeYardımcısı olarak çalıştım. Dönüşte tekrar Cumhuriyet'e döndüm.Zaten Cumhuriyet'le ilişkimi kesmemiştim. Ücretsiz izinliolarak görünüyordum. Nadir Nadi tekrar Cumhuriyet'e başlamamıistedi. Başladık. Bu arada tekrar TGS' nin Şube başkanlığına seçildim.Yine bu ara sendikanın kontenjanından Türk İş YönetimKurulu Üyesi seçildim. Seyfi Demirsoy, Halil Tunç dönemi. SeyfiDemirsoy genel başkan, Halil Tunç genel sekreterdi. Bir süre sonrada görevi bıraktım. Sonra tamamen gazeteciliğe döndüm.1982'ye kadar Cumhuriyet'te devam ettim. 1982' de bir uyuşmazlığımoldu. Kemal Aydar vardı o zaman gazetenin <strong>Ankara</strong> temsilcisi.O emekli olunca başkasının gelmesi gerekli oldu. Yalçın Doğan'ıistedi patron. İtiraz ettim. Ayrıldım. Temsilciliğe Yalçın Doğangeldi.


Yılmaz Gümüşbaş • 17O zaman Hasan Cemal vardı galiba?Hasan Cemal İstanbul'a gittikten sonra Yalçın Doğan'ın temsilciliğigündeme geldi. Hasan Cemal genel yayın müdürü oldu. İştençıktıktan sonra belirli bir süre işsiz yaşadık. Fazla gazete yoktu çalışmakiçin. Bu arada Harb-İş sendikasının dergisini çıkardım. Oarada Hürriyet Gazetesi'nin yeni bir gazete çıkarma girişimi oldu.Hergün diye bir gazete çıkardılar. Cumhuriyet çizgisinde falan.Cumhuriyet'teki kadrodan Oktay Kurtböke, Turan İlgaz vardı.Ümit Gürtuna <strong>Ankara</strong> temsilcisi idi. Biz de o zaman bir kırk elligün o gazetede çalıştık. Patron gazeteyi elli günde kapattı. Çünküsürekli eleştiriler gelmişti. Sol çizgide olduğundan. Eleştiriler gelincedayanamadı. Baskılar da oldu o sıralar çeşitli çevrelerden. Vegazeteyi kapattı. Tabiî biz yine işsiz kaldık. Ondan sonra çıkmaktaolan Harb-İş dergisinin yayımını bize devrettiler. Gene Hergünkadrosundan genç arkadaşlar vardı. Ümit Gürtuna, ben, Sabri Duransoy,şimdi Milliyet'te olan Halit adında bir arkadaş. Böyle dörtbeş kişi ile o dergiyi çıkartmaya başladık. O arada Türk HaberlerAjansı'nda bir süre çalıştım. Kısa bir dönem. Güneri Civaoğlu' nunda bulunduğu Güneş de çıkmaya başlamıştı. Türk Haberler Ajansı'nıda onlar aldı. Orada çalıştım bir ara. Orada çalışırken Noktadergisi yayınlanmaya başladı. Ayçan Giritlioğlu, Ahmet Kahraman,Ahmet Tümel, Hıcal Uluç vs. böyle bir kadro ile Nokta'nm<strong>Ankara</strong> bürosunda çalışmaya başladım. Orada da bir buçuk iki yılkadar çalıştım. O arada siyasal partilerin yeniden kurulmasına izinverildi. Halkçı Parti'nin Basın Müşavirliğini yaptım. Arkadaşlarımçağırmıştı. Necdet Calp'in Halkçı Partisi. Orada böyle bir dönemgeçirdim. O arada Yalçın Doğan' m da işine son verdiler.Sizin Yalçın Doğan'ı istememenizin nedeni kişisel miydi?Yapamazdı. İnsan ilişkileri buna tersti. Aslında fazla bir sorunumuzyoktu çizgi olarak. Gerçi o Maoculuktan gelmişti ama, benimkendisine muhalefet ettiğim dönemde kalmamıştı ne Maoculuğune de solculuğu. O ayrılınca Ahmet Tan geldi. Tekrar döndüm bende. Geçtiğimiz mayıs ayına kadar devam ettim. Mayıs ayında sağlıksorunları başlayınca... Gerçi ben farketmiştim. Yürümem çok


18 • Duayen Gazetecilergüçleşmişti. Ama ben bekliyordum. O arada ağustos ayında patdiye bu ameliyat geldi. Ben zaten 1989'da emekli olmuştum. Cumhuriyet'inikinci dönemini emekli olarak yaşadım. Geçen mayısakadar çalıştım. Şimdi de böyle dinleniyorum. Bakalım ne olacak.Artık aktif gazetecilik yapabileceğimi düşünmüyorum. Ne yapacağımıbilmiyorum. 40 yıl geçti, hatta 42 yılım geçti. Anılarımı yazmayıdüşünüyorum. Bu arada televizyonlarda değişik bir programyapma amacım var. Bakalım günler ne getirecek.Bugünkü Cumhuriyet ile Atatürk'ün Cumhuriyet'i arasındafark görüyor musunuz? Yayın politikası açısından buzaman diliminde dalgalanmalar oldu mu?Yayın politikası 1920'li yıllarda Nadir Nadi'nin döneminde Cumhuriyet,Atatürk'ün sözcüsü durumunda idi. CHP kurulduktansonra partinin sözcüsü durumuna getirdiler. Birinci Dünya Savaşı'ndansonra Yunus Nadi'nin yayın politikasına ağırlık verdiler.Yunus Nadi öldükten sonra Doğan Nadi yürüttü işleri. Ondansonra bir yayın politikası değişikliği olmadı hala da devam ediyor.Yine de okunabilir bir gazete olarak Cumhuriyet'i görüyorum. BirHasan Cemal gazetenin yayın politikasını daha bir liberal çizgiyegetirmeye çalıştı. Karşı geldik rahmetli Uğur Mumcu, İlhan Selçukayrıldık altmış kişi kadar. Yüz kişi İstanbul bürodan ayrıldı. Okurgazeteyi okumayı bıraktı. Tirajı 35 bine kadar düştü. Sonra bu kötüdurum patronu telaşlandırdı. O zaman Uşaklıgil ailesinin elindegazete. Emine Uşaklıgil patron durumunda. Hasan Cemallerinişine son verdiler.Bir gazeteci olarak siyasilerle ilişkileriniz nasıldı?Darbelerden olumsuz yönde etkilendiniz mi?Siyasi partilerle doğrudan hiçbir ilişkim olmadı. Hiçbir partiye üyeolmadım. 1960İ1 yıllardı TİP'e sempati duydum. Ulus'da çalıştımama Halk Partisi ile hiçbir zaman ilişkim olmadı. 27 Mayıs'ı yaşadık.Talat Aydemir'in 22 Şubat, 21 Mayıs olayları geldi. Onlarınodağında idim. An an yaşadım onları, başlayışından bastırılışına


Yılmaz Gümüşbaş 19kadar. Ali Sirmen'in Barış Derneği'nden yargılanması oldu. İlhanağabeyi Madanoğlu Cuntası nedeniyle tutukladılar. Uğur Mumcusürekli şey altında idi. Aldılar bıraktılar. Hapise attılar. Benim olmadı.Birkaç defa sorguya gittim. Ama tutuklama olayı yaşamadım.Uğur Mumcu' nun katillerinin yakalandığına inanıyormusunuz?Valla bu defa herhalde yakalanacaklar. Ama bu kaçıncı oluyor.Daha önce de katiller bulundu dediler. Ama bu defa iş biraz dahaciddi görünüyor. Ama İran bağlantısını tahmin ediyorduk. Yalnıziç odaklardan başka şeylerin de çıkacağı kanısındayım. Uğur'umaalesef karambole getirdiler.Biz de Kışlalı hocamızı kaybettik.Evet Ahmet Taner Kışlalı ile uzun yıllardan beri, gazeteciliğe ilkbaşladığı yıllardan beri arkadaştık. O zaman Yeni Gün Gazetesivardı. Orada çalışıyordu. Ben Kudret'te idim. O zamandan başlayanbir arkadaşlığımız vardı. Onu da yediler.Sizin zamanınızda gazetecilikte etik anlayışı daha mı önemliidi?Çok, çok... Bizim ilişkilerimiz hiç bu günkü ilişikler gibi değildi.Tabi biz de başbakanla görüşüyorduk. Ama hiçbir zaman gazeteciliğindışında ilişkilerimiz olmamıştır. Şimdi hem patronlar girdio ilişkiye hem de onlara yardımcı olarak gazeteciler.Yeniden gençlik yıllarınıza dönseniz tekrar bu mesleğiyapmayı düşünür müsünüz?Şu günün şartlarında pek düşünmem. Çok değişti gazeteci işverenilişkileri, gazeteci-gazeteci, gazeteci-siyasetçi ilişkileri değişti. Ga-


20 • Duayen Gazetecilerzeteciler siyasetçiler ile çok içli dışlı oldular. Halbuki gazetecilikteolabildiğince kamuoyu oluşturacaksın, eleştiri yapacaksın. Amaşimdi bazı ünlü gazetecilerimiz Cumhurbaşkanının özel gazetecisiolmuşlar. Bunlar gibi gazetecilik yapmayı istemem. Holdinglerdeyer almış, kurucuları olmuş gazeteciler var. Biz bunlarıyaşamadık. Şimdiye kadar kendi maaşım dışında para girmedievime. Gazete ne verdiyse onunla yaşadık bugüne kadar. Ben onlargibi gazetecilik yapmak istemem. Benim düşündüğüm şekildegazetecilik yapmanın da imkanı kalmadı. Yaptırmazlar. Önce almazlar.Bilirler tanırlar onlar adamlarını. Girsen bile yapamazsın.Onun için benim için tek Cumhuriyet vardır istediğim şekildegazetecilik yapabileceğim.Gazetecilik yıllarınızda maddi açıdan zorluk çekiyormuydunuz?Tabii. Hiç birimiz varlıklı insanlar değildik. Halk çocuklarıydık.Başka bir gelirimiz yoktu. Ücretlerimiz çok düşüktü. Sana sorayımsence mesleğe ilk girdiğimde aldığım ilk maaş ne kadardır?Lira.Kuruş mu, Lira mı?Bilemiyorum on lira mı, yirmi Ura mı? Tahmin etmek zor.350 lira ile başladım. Sonra 1961 yılında 212 sayılı kanun çıktı. Obizi çok rahatlattı. Çok güzel haklar getirdi. Asgari ücret maaş, ikramiyelerfalan. İşveren istediği zaman işten atamıyor. O zamanlartransfer olayı hiç yoktu. Şimdi gazeteciler hokkabazlık yapıyor.Kimi holdingde murahhas üye, kimi kurucu falan.Hiç ödül aldınız mı?<strong>Ankara</strong> Gazeteciler Sendikası tarafından 3-4 defa yılın gazetecisiseçildim. İkincilik aldım. O arada bir kitap yayınladım. Toprak


Yılmaz Gümüşbaş • 21Ağası adıyla. Seri röportajdı. Onu kitaplaştırdım. ÇGD'nin <strong>Ankara</strong>Şubesi kurucusu oldum. Mustafa Ekmekçi genel başkandı. Amaçok yoruldum. Anadolu'yu defalarca dolaştım. Bülent Ecevit'in ilkÇalışma Bakanlığı'ndan başlayarak yakınlarında olduk. Daha sonragenel başkan olmasında çok katkımız oldu. O zaman Akis'deidim. Ecevit ile 12 Eylül'e kadar ilişkimiz devam etti. Hatta bir aragenel başkan iken Altan Öymen ile beraber Ecevit' in oluşturduğudanışma kurulunda yer aldım. O sıra dergi de çıkarmıştık.Sağlık sorununuz olmasına karşın bize zaman ayırdınız.Size çok teşekkür ediyorum.Rica ederim. Beni mutlu ettiniz, ben çok teşekkür ederim.


CüneytArcayürekEsin Demirbaş2000Fotoğraf: <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim FakültesiFotoğraf ve Grafik Anabilim Dalı ArşiviCüneyt Arcayürek 1928 'de <strong>Ankara</strong> 'da doğdu. Öğretmenanne ve babanın ikinci oğludur. Öğrenimini <strong>Ankara</strong>'datamamladı. Gazeteciliğe 1947'de CHP'nin yayın organıolan Ulus 'ta başladı. Hiirriyet'te çalıştı, Milliyet 'te veMetin Toker'in yayımladığı Akis dergisinde hem yazarlıkhem de genel yayın müdürlüğü yaptı. CumhurbaşkanlığıBaşdanışman lığı yaptığı süre dışında, 1985'ten beriCumhuriyet gazetesinde "Güncel" adlı köşede yazıyor.Arcayürek, yak m cumhuriyet tarihini en iyi bilen veizleyen gazetecilerin başında sayılıyor.


24 • Duayen GazetecilerCüneyt Arcayürek(1928)Cüneyt Arcayürek'in öğrencilik döneminde yapmak istediğimeslek gazetecilik miydi?Hayır değildi. Annem benim doktor olmamı istiyordu. Ancak rahmetlininyanlış bir hesabı vardı; doktorluk uzun eğitim gerektirenbir meslekti. Annem ve babam emekli öğretmendi, hesaplayamadılar.Gazetecilik yapmak benim hiç aklımda yoktu. O zaman Çetin Altan'laçok iyi arkadaştık. O Ulus'ta çalışmaya başladıktan 3 ay sonrabeni de oraya götürdü. Ben de orada böylece göreve başlamış oldum.Benim kafamda gazetecilik gibi bir meslek yoktu. Daha doğrusu ozaman gazetecilik diye bir meslek yoktu zaten. Gazetecilik öyle düşünüldüğügibi bohem bir yaşantı sunmuyor. Düzenli, planlı programlıbir yaşantıyı ve sabah erken kalkmayı gerektiren bir meslek.Aslında şimdi düşünüyorum da benden çok iyi bir çocuk doktoruolurdu. Çocukları çok severim.Gazeteciliğe başladığınız dönemin gazetecilik anlayışı nasıldı,bir gazetecide aranan özellikler nelerdi?Benim gazeteciliğe başladığım dönemde öyle pek gazete filan yoktu.İşte iktidar partisi CHP'nin yayın organı olan Ulus vardı. Ulus dışındada muhalefetin çıkarttığı Kudret bir de Ulus'un yavru gazetesiAkşam vardı. Malum tabirle ulusal basın hep İstanbul'da idi. İstanbul'dada Son Posta, Tasvir bir de Cumhuriyet vardı. Milliyet veHürriyet sonradan çıktı. 1948-50 yılları. O zamanlar gazete Anka-


Cüneyt Arcayürek • 25ra'ya bile bir günde geliyordu. Anadolu'yu artık sen düşün, 5-6 gündeancak varıyordu. İmkanlar çok kısıtlıydı. Basın pek öyle saygındeğildi. Sonuçta gazetecilik tek parti döneminden çıkmış, özgürlüklerekapalı bir ortamda başladı.Hiç öyle bugünkü gibi anlı şanlı bir meslek değildi. Öyle özellik filanaradıkları da yoktu gazetecide. Ama o zamanın gazetecileri de bugünkügibi devleti idare etmeye kalkmazdı. Telefonla haber yazdırılanbir gazetecilik dönemiydi. Hele Anadolu'ya çıktın mı şehirlerarasıtelefonla gazeteyi bağlatmak imkansızdı, ancak jandarma telefonuylabağlatabilirdik. İnönü'nün seçimi kaybettiği yıl Malatya'yagitmiştim. "Refakat muhabirliği" diye bir şey vardı. İnönü muhalefetlideri olarak ilk konuşmasını yapmıştı. Bu haberi geçmek için telefonetmeye jandarmaya gittim, <strong>Ankara</strong>'ya zor bela ulaşarak, 2-3 saatte,perişan bir halde haber yazdırdım. Şimdi ise 18'inde gençler, ellerindeenvai çeşit ses alma aygıtları ve cep telefonlarıyla gayet rahatlar.Ayrıca da ukalalar.Meslek hayatınıza başlarken kendinize örnek aldığınız biri varmıydı, hocamdır diyebileceğiniz biri oldu mu?Yok öyle özellikle örnek aldığım biri. Ama o zamanlar gençlerin yetiştirilmesineözen gösterirlerdi. Bizden yaşlı olanların hepsini hocamızgibi görür her söylediklerini pür dikkat dinlerdik. Bizden yaşlıgazeteciler Türkçe'yi çok iyi kullanırlardı. Şimdikiler ne söylediğini


26 • Duayen Gazetecilerkendi bile bilmiyor ki, başkasına anlatabilsinler. Bizim dönemimizdekigazeteciler kibar bir dille hatalarımızı, bilmediklerimizi anlatırlardı.Akşam yemeklerinde ve toplantılarda bulunur, dikkatli bir şekildeonları dinler, fikirlerinden faydalanırdık. Sevdiğim gazetecilervardı tabii ki. Hepsi bizi yetiştirdiler. En etkili olanlardan biri de KemalZeki Gençosman idi; çok iyi bir adamdı, en genç muhabirine bileyaşıtı gibi muamele ederdi. Bizlerle beraber yaşardı, son derece ilginçbir yaşam tarzı vardı. Sonra bizi Çetin'le beraber gazeteden kovdular.Neden kovdular?Uzun hikaye kovdular işte! Sonra ben Vatan gazetesine gittim. Çetinde Akşama gitti. Akşam'm <strong>Ankara</strong> temsilcisi oldu. O zaman Vatan'daSabahattin Sönmez vardı. Gazetenin <strong>Ankara</strong> temsilcisiydi. Ozaman temsilcilik de muhabirlik demekti. Ben onun çömezi oldumşimdiki tabirle yardımcısı oldum. Ama çömezi demekten de gocunmuyorumöyleydi. Bunu hala da söylerim ondan da çok şey öğrendim.Çok partili siyasi yaşamı aşağı yukarı Vatan'da Sabahattin Sönmez'inyanında öğrendim. Çünkü biz CHP'nin gazetesinde çalışıyordukve farklı şeyler yazamıyorduk. Benim ilk büyük haberim <strong>Ankara</strong>Akşam Haberleri'nde, Kemal Zekinin gazetesinde çıktı. Yıl 1947ya da 1948, aldığım haber şuydu; ilk Amerikan yardımı Derince Limanı'nageldi. Ben bunu öğrendim ve yazdım sabah Zeki bey, bunumanşet yaptı. Etraf birbirine girdi. Ne kadar gazete varsa bizim gazeteyetoplandı. O zamanın büyük haberi buydu. Akşam Haberleri'ninsayfa sekreteri Nihat Subaşı vardı o da iki haberimi imzamlaçıkardı. Şimdiki gibi öyle kolay kolay imzalı haberimiz çıkmazdı.Ben onu okuduğum zaman gazeteyle yolda yürüyorsam, Ulus meydanındaherkes bana bakıyor sanırdım. Böyle güzel duygular yaşardımyani...


Cüneyt Arcayürek • 27Aktif gazetecilik yaptığınız dönemde en çok haber atlatangazeteci olarak tanınıyorsunuz, bu haberler içindeunutamadığınız haberler hangileri?Ben hepsini unuttum da hala hatırlatıyorlar ve söylüyorlar. Hayretleriçinde bakıyorum ve genelde utanıyorum. Hala, "Nasıl ulaştın,nasıl yaptın" diye soruyorlar. Benim unutamamaktan öte sevdiğimhaberlerim var. Haber gazetenin anonim başarısıdır. Tamam insanfaktörü de etkilidir. Halk bilir kimin yaptığını, imzasına bakarlar tamam.Ama bunu o gazetenin bünyesinde yapmanın kıvancını kimsesöylemez. Ben utanıyorum eskiden yaptığım şeyleri söylemeye. Niyetimde yok, isteğim de yok. Ben böyle yaşadım, böyle de ölebilirimdiye düşünüyorum.Unutamamaktan öte sevdiğim haberler var dediniz. O zamansevdiğiniz haberleri anlatır mısınız?"Johnson mektubunu" anlatmayacağım. Zaten bahsettiğim o değil.Öyle şaşılacak bir şey değil, en sevdiğim haber "Türkiye'yi yönetenlerinmal beyannameleri" diye bir haberdi. 1970'lerde Hürriyet'te çalışıyordum.Hürriyete bir gün bir telefon geldi, "Ya tiraj da düştü birşeyler yapın" diye. Benim aklıma şu geldi; "Arkadaşlar eğer bir sakıncagörmüyorsanız devleti yönetenlerin mal beyannamelerini soralım.Sadece kendilerininkini değil ailelerininkini de soralım" dedim.Ama bunu yaptıktan sonra yarın birinin çıkıp, "Sen böyle bir şeyi yapıyorsunda senin gazetenin patronunun mal beyannamesini niyevermedin" dememesi için patron mal beyanını verecekse onun beyanınıda yayımlayalım" dedim. Anında cevap geldi, "Her şey hazır,patron mal beyanını yazdı gönderdi" dediler.Cumhurbaşkanı o zaman Cevdet Sunay idi. Ondan, Yargıtay ve Sayıştaybaşkanlarına kadar herkesin, muhalefetteki İsmet Paşanın, veSüleyman Demirel ile kardeşlerinin de mal beyanlarını öğrendik. Bilhassagidip tek başıma topladım bu beyanları. Şimdiki gibi sekreterdişuydu buydu yoktu. Bütün konuşmaları kendimiz çözer kendimiz


28 • Duayen Gazetecileryazardık. Bu mal beyannameleri büyük bir etki yaptı. Şevket Demirel'ino zaman sıradan bir şirketi vardı. 1995'te Meclis'teki malvarlıklarıaraştırma komisyonuna, verdiği beyanı gördüm de şaşırmaktankendimi alamadım.Neyse bunlar ilginç ama, önemli olan yaşam seyir defterinin ortayaçıkmasıdır. Hangi noktadan hangi noktaya nasıl geldikleri görülüyor.Ama bugün hangi gazeteci araştıracak da bulacak. Araştırıpbulsa da koymaz. Niye? Çünkü, artık gazeteler; Demirel gazetesi, şugazetesi, bu gazetesi diye anılır oldu. Basm artık kendini bulamayanadam gibi.Meslek hayatınızda hiç pişmanlık duyduğunuz bir şey oldu mu?Hayır, ben yaptığım hiç bir şeyden pişmanlık duymam. Yaşanan yaşanmıştır.Yapmışsmdır bunun pişmanlığı olmaz, ama kötü bir şeyyaptıysam şurada da yanlışlık yaptım derim. Bir daha da tekrarlamamayaçalışırım.1980 darbesinden önce ele geçirip yayımladığınız uyarımektubunun öyküsünü anlatır mısınız?Bu kafa çalıştırma, beyin fırtınası işidir. Evde oturuyordum öyle televizyonfilan da yok, radyo dinliyordum. Hiç unutmam, 19.00 haberlerinidinliyordum. Sekizinci ya da dokuzuncu haberdi, bir cümlelikbir şey; "Komutanlar bugün saat 17.00'da Genelkurmay Başkanıbaşkanlığında Çankaya Köşkü'ne çıkarak Cumhurbaşkanı'yla görüştüler".İşte bu yetti. Düşündüm de; bunların böyle toplu halde yukarıçıkmalarını gerektirecek durum protokoldür, böyle bir gelenekyok ki, niye yani? Kafaya takınca ben duramam hala öyledir. DenizKuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu ile aramız iyiydi. Birbirimizi severve saygı duyardık. Ona telefon ettim, "Hayrola Cüneyt" dedi. "Yabugün yukarıya çıkılmış" dedim, "Çıktık" dedi. "Ben bir tahmindebulunayım" dedim. "Bulun" dedi. "Siz oraya galiba bir mektup ya daöyle bir şeyler verdiniz" dedim.


Cüneyt Arcayürek • 29"Verdik" diye yanıtladı. "Yazıda sanırım şunları şunları yapmanızıistiyoruz" dediniz. "Evet dedik" dedi. "Peki yapılmazsa ne yapacaksınız"diye sorunca "Gerekeni yapacağız, ne yapacağız" dedi. Ben bunuöğrenince, ne yapacaklarını tahmin etmek güç değil, oturdum,haberi yazdım. Gece İstanbul yazı işlerindeki çocuğa bunu yazdırdım.Devletin başbakanı, devletin en iyi istihbaratlarına sahip olduğunuiddia eden ana muhalefet partisi lideri, hiç birinin bu gelişmedenhaberi yok ve bu uyarı mektubu 27 Aralık 1979 tarihinde yazıldı.Aradan 5 gün geçmiş haberleri yok. Ertesi gün etraf birbirine girdi,ben korktum, ya doğru çıkmazsa diye. Ne rezalet olurdu düşünmekistemiyorum bile. Saat 13.00'de gene açtım haberleri, birinci haberbuydu; "Cumhurbaşkanı ana muhalefet partisi başkanını çağırdıve ordunun kendisine verdiği uyarı mektubunun birer kopyasınıiletti".Demirel bana telefon etti. "Bir haber verseydiniz" diye sitem etti. Busitemini garipsedim doğrusu... Sonuçta bir uyarı mektubu verilmiş.Hiç kimse üstüne alınmıyor. Haber vermem doğru olmazdı bu benimişim değil.Haber vermem doğru değil dediniz, meslek ilkelerinizi anlatırmısınız?Birincisi bu işte, ikincisi de karşımdakine güven vermeye yöneliktir.Birinden öğrendiğimi diğerine söylemem. Şimdiki gazeteciler "bohçacıkadınlar" gibi o kapıdan o kapıya gidiyor, ordan aldıklarını öbürkapıya, oradan aldığını başka kapıya taşıyorlar. Bu gazetecilik değildir.Sözümona haber hareketi sağlıyorlar. Bu ayıp bir şey, ben böylebir şeyi kesinlikle yapmam. Anlatması uzun olur bazı şeyleri.Meslek hayatınızın kaçıncı yılındasınız, hiç yoruldumdediğiniz oldu mu ?1947'de başladım. 53 yıl oldu işte! Hayır yorulmadım yorulduğumanda biter zaten. Ben hayatımı böyle kazanıyorum.


30 • Duayen GazetecilerDP'nin 1950-60 iktidarı sırasında bir yazınızdan dolayı hapsegirdiniz. Yazının içeriği neydi ve ne kadar süre hapisyattınız?Yazının içeriğinde bir şey yoktu. O zamanlar bunun gibi yüzlerce davavardı. DP ilk iktidara geldiği dönem bizlere öyle bir basın özgürlüğüvaat etmişti ki "Yatak odalarımıza bile gireceksiniz" demişlerdi.Evet biz bir yere girdik ama yatak odalarına değil, hapishaneye...Ben o zaman Akis'in genel yayın sorumlusu idim. Yazı basit bir yazıidi, Demokrat Parti grubunda başbakana karşı bir hareket, bir isyanhavası vardı. En çok işlenen konu da buydu haliyle. AdnanMenderes grup toplantısına geldi ve gitti, ses yok. Benim yazı da şu;"Kedi gelince fareler ortadan yok oldu". Gruptaki olayı anlatan biryazıydı.Beni Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin manevi şahsiyetini tahkir suçlamasıylave bir daha suç işlemeyeceğim yolunda görüşleri oluşmadığıgerekçesiyle hapse attılar. En çok da buna bozuldum. Sankielimde makinalı tüfekle çıkmışım, Ulus meydanında yüz kişiyi taramışımda bir daha suç işlemem engellenecek... Böylece bir 30 günyattım. DP beni 7 aya mahkum ettirmişti. O zaman Yargıtay CezaDairesi Başkanı Baha Arıkan idi. Suçsuz olduğumu düşünüp hakkımdakiceza kararının bozulmasını istediği için adamı o gün emekliettiler. O zaman "görülen lüzum üzerine emekli ediyoruz" diye birmadde vardı. Lüzum neydi anlayamıyorum. Böyle saçma sapan şeyolmaz. Sonra o göreve kendi adamlarını getirdiler. Metin Toker odönem 2 kez içeri girdi. Arıkan'ı CHP'li diye tasfiye ettiler. Kısa birsüre sonra da öldü ve çok üzüldüm. Hala da o acıyı hissederim. Arıkangörevden alınmasını sindiremedi ve üzüntüden öldü kanımca.Yetiştirdiğiniz gazeteciler kimler, ya da ben yetiştirdimdediğiniz biri var mı?Ben kimseyi yetiştirmedim, yalnızca ben kişide bir yetenek varsayardım ederim. Hani bir kumaştan elbise olur mu olmaz mı diye bakarım.Şunu şöyle yap böyle doğru olur derim. Ama ben buna yetiş-


Cüneyt Arcayürek • 31tirmek olarak bakmıyorum. Bizim Türk basınında bugün kalmayanahlakı, yaşatmaktan ibaret bu yaptığım. Bu gün koca koca adamlar,küçük küçük çocukları; yeni filizlenen gençleri, tehlikeli gördüğü andaboğuyor. Böyle bir şey olur mu ya! Bu kendine güvensizliktir. Çocuklardaha 20 yaşında. 30 yaşına kadar bir şekilde kendilerini geliştirecekeksiklerini giderecekler belki de. Ben öyle gördüm... Bir şeyleröğrenmeye meraklı öyle bir sürü çocuk var. Arada bir gelirler, sorularsorarlar anlatırım. Neyse bazen insanın hoşuna gidiyor böyleşeyler. Bir gün bir çocuk, ismi lazım değil, bir şeyler yazmıştı beğenmiştim,siz yetiştirdiğiniz için böyle, demişti. İnsanın hoşuna gidiyortabi...ABD Başkam Johnson'ın İnönü'ye yazdığı mektubu nasıl birçalışma sonucu ele geçirdiniz?Bunu karıştırma, daha anlatmanın zamanı değil, şimdi anlatmayakalksam kaç adam rahatsız olur. Bu konu için bana çok gelenler oldu.Kitap yazacaklarmış, "Anlatır mısınız?" dediler. "Anlatamam"dedim. "Bunu ben anlatmak istesem, oturur kendim yazarım hem deistediğim gibi yazarım. Sana niye anlatayım" dedim.Bir dönem gazetecilikten kopup, CumhurbaşkanlığıBaşdanışmanlığı yaptınız. CumhurbaşkanlığıBaşdanışmanlığı'nın, gazetecilikten farkı neydi, mesleğehemen döndünüz neden?Ben Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığına başladığımın 2. ayındabu görevin benim ilkelerimle çeliştiğini farkettim. Bir süre daha bugörevi sürdürdüm, çünkü bazı şartlar zorladı beni.Gazetecilikten hiç bir dönem kopmadım, yalnızca günlük yazı yazmadım.Çünkü söylediğim her şey cumhurbaşkanın sözü gibi algılanabilirdi.Öyle bir şeyi de adama yapmak istemezdim. Bunu yapanlarolabilir ama ben yapamazdım. Adamı böyle bir şeyle nasıl bağlardım.Ayrıca benim yapımda bürokratlık yok bir kere... Ben doğruya


32 • Duayen Gazetecilerdoğru; iyi veya kötü her şeyi söylerdim. Demirel memnun oluyordu.Çünkü, ben çevresindekilerden farklı olarak doğru bildiğimi söylüyordum.Demirel bir gün bana şöyle bir iltifat etti:"Buradaki hiç kimse sizin bana söylediklerinizi söylemedi ve söyleyemez."Demirel'in çoğu zaman "Cüneyt beyin dediği gibi yapalım" dediğiolmuştur. Çünkü ben diğerleri gibi yapmazdım. Doğru olarak neyibiliyorsam gerekçeleriyle açıklardım. Diğerleri ise benim için "pişmişaşa su katıyor" diye düşünürlerdi. İstifa dilekçem de kaldığım sürececebimdeydi. Kağıt yıpranırdı, atar yenisini yazardım. Köşkün atmosferizaten çok farklı, sanki Türkiye'de değilsin. Dış dünyadanben kendimi hiç soyutlamadım. Akşam üzeri beni çağıracağını bilir16.00 gibi orada olurdum. Her gün çağırır konuşurdu da anlamazdım.Bu kadar eleştirdiğim halde niye çağırıyor diye...Milliyet'te ve Metin Toker'in yayımladığı Akis Dergisi'ndegenel yayın müdürlüğü yaptığınız dönemi kısaca anlatırmısınız?O dönem çok ilginç bir dönemdi. Yani daha yeni yeni <strong>Ankara</strong>'da, gazeteyibasalım mı basmayalım mı tartışmaları vardı. <strong>Ankara</strong>'da ilkbasılan Akşam gazetesiydi. Sonra Hürriyet harekete geçti ben o zamanHürriyet'teydim. Muhalefet partisi CHP idi. Metin Toker de,muhalefet dergisi Akis'i çıkarıyordu. Ben gelince tamamen muhalefetedöndük. Akis 25 kuruşa mal oluyorsa, 250 kuruşa satılıyordu.Dergi bulunmuyordu; karaborsa yani... Akis 50 bin satıyordu. Hükümet,kağıt tahsisi yapıyor, bize kağıt vermiyordu. Yani, istediği gazeteyekağıt veriyor, istemediğine vermiyordu. Akis, muhalefeti sürükleyenbağımsız bir dergiydi. Hatta 27 Mayıs ihtilalini yapanlardanbiri, "Biz Akis'i okuyarak bu darbeyi yaptık. Ondan beslendik" dedi.Ben o zaman yayın yönetmeniydim. Hapse girip çıkınca, Metin benigenel yayın müdürü yaptı. Yoksa o zamanlar öyle bir sıfat yoktu,sonradan hep kullanılır oldu. Şimdi neredeyse her sayfaya genel yayınmüdürü yapacaklar. Neyse; dürüst ve halkın duygularını ifade


Cüneyt Arcayürek • 33eden muhalefet her zaman tutulur. Eğer araştırıp doğruyu yazarsanbu halktan kabul görür. İktidar gazeteleri pek satmaz, mesela Ulusda satmıyordu. İktidar partisi CHP'nin yayın organıydı çünkü...Mesleğin her aşamasında görev aldınız ama en çok hangiaşamasını sevdiniz?Ben en çok muhabirlik aşamasını sevdim. Hele haber atlattığın zamanertesi gün atlayanları izlemek çok zevklidir.Peki siz hiç haber atladınız mı?Evet bir kere oldu. Ama intikamını da aldım. Hem de aynı konuydu.Bir gazeteci arkadaşım bir haber yazdı. Şimdi ismini vermek istemiyorum.Alınabilir çünkü...O arkadaş o zamanın Dışişleri Bakanı Selim Sarper'le ilgili bir haberyaptı. Ve biz onu atladık. Şimdi içeriğini hatırlamıyorum. O günlerdeşimdiki Başbakanlık Konutu'nda bir kokteyl vardı. Selim Sarperde oradaydı. Bir baktım Metin (Toker) geldi.Yandaki bir salona geçti. Sarper kalktı gitti. Sonra Sarper geldi, Metingitti. Ben hemen eve döndüm. Metin'i aradım, "Ne oldu, istifa mıetti?" dedim. "Etti"dedi. Çünkü, Sarper ile İsmet Paşa arasında birgerginlik vardı. Gerginlik Talat Aydemir isyanlarıyla ilgiliydi kanaatimce."Neden istifa etti" diye sordum. Metin de anlattı. Tahmin ettiğimgibi Talat Aydemir isyanlarıyla bağlantısı olduğu söylentilerivarmış...Ertesi gün Hürriyet'te "Sarper istifa etti" diye yazdım. Sonra arkadaşıaradım, "Nasılsın iyi misin?" dedim.Bir de Kıbrıs harekatı başladığında herkes, Mersin'de otellerde kampkurmuştu. Ben arabaya binip Mersin'e gittim. Kimsenin orada olduğumdanhaberi yoktu. Arabada uyudum. Beni birlikte götürmek istemeyecekleriendişesini taşıyordum. Kara Kuvvetleri Komutanı'nıntelefonunu bulmuştum. Beni çok severdi. Ama oraya geldiğimde,


34 • Duayen GazetecilerBedrettin Demirel Paşa beni gemiye almak istemedi. Tam ben oradangiderken telefon çaldı.Demirel de, "Emredersiniz komutanım" falan diyordu.Sonra, "Burada Cüneyt diye biri var" dedi. Demirel, "EmredersinizPaşam" deyince tabii anladım. Bedrettin Demirel, bana doğru dönerek,o garip konuşma tarzıyla, "Sizi götüreceğiz" dedi.Ben korkudan, çıkarma gemilerinin kalkış saatinden 4 saat önce gemiyebinmek istedim. Düşün o sıcağı... "Yahu ölürsün orda" dediler.Buna rağmen ben tam 4 saat ter dökerek orda bekledim. Çocuklardursun otelde sap gibi... 4 kaset renkli 4 kaset de siyah beyaz negatiflegeri döndüm. Tam iki gün hiç uyumadım. Hemen İstanbul'adöndüm Mersin'den gece 11.00'de bindim arabaya sabah 08.00'de gazetedeydim.Zevkli yanı bunlar mesleğin! Sonra bu haberi atlayanarkadaş istifa etti.53 yıldır gazetecilik yapıyorsunuz. Sabah kalkıp akşam yatanakadar gazetecisiniz. Ara zamanları nasıldeğerlendiriyorsunuz 1Benim kafam başka bir şeyle meşgul değil. Bütün gün haberlerle uğraşırım.Sabah 07.00'de kalkar, gazeteleri okurum. Sonra gazeteyegelirim buradaki toplantı bitmiş olur. Sonra biz toplanırız; MustafaBalbay, haber müdürü arkadaşımız ve ben...Benim dönemimdeki bütün gazeteciler tüm gazeteleri iyi okur. BirMetin Toker ya da Hasan Pulur. Hasan Pulur, kendisiyle yapılan birröportajda, "<strong>Ankara</strong>'dan Arcayürek'i okurum" demiş. Bunun sebebiyorumumu merak etmesi değil elbette. Bilir ki, ben bir şeyi yazıyorsamtakip ederim. Köşenin adı "Güncel".Kadro iyi çalışıyorsa gazete gazetedir. Gazete bilgi vermeli, doğrubilgi vermeli. Ufku, güneşin batışını anlatan yazı, bulutun arkasındanşimşek çakacağını haber vermiyorsa bilgi içermiyordur. Aradabir sinemaya gidiyorum. En son "Yeşil Yol" filmine gittim. Sporla daizleyici olarak ilgilenirim, Fenerbahçeliyim.


Sendikal faaliyetler ve sosyal güvenlik alanında birmücadeleniz oldu mu ?Bir defa cemiyet mücadelesine girdik, <strong>Ankara</strong>'da yaşlılar grubu vardı.Onları devirdik. Üye oldum, ama başka bir çalışmam olmadı, sadeceonların aldığı kararlara uydum.Sonuçta böyle bir görevi alırsan vakit ayırmalısın. Ayrı bir dal o.Haftada bir toplanacaksın üzerine düşeni yapacaksın falan... Vakitayırmam çok zor. Sadece üyelikle yetindim.


KişıcrnCüneyt Özen2000Fotoğraf: Engin GeliboluAnnesi ilkokul öğretmeni, babası Ziraat Bankası vezne tdı. Üç yaşındayken Tokat'ın ilçesi Zile'ye gittiler, oradGaziantep Nizip'e. İlkokulun ilk üç sınıfım Zile'de, döcü ve beşinci sınıflarını Nizip'te okuyan Kışlalı, ilkoıardından bir rahatsızlık nedeniyle bir sene daha Nizip'tdı ve 1944 yılında orta öğrenimi için İstanbul'a, GalataLisesi'nc gitti. 1953 yılında Galatasaray Lisesi'nden ııolan Kışlalı, üniversiteyi <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Siyasaller Fakültesi'nde bitirdi. Öğrencilik yıllarında hayali nolmaktı, bu amaçla hep Fransa'ya gitmeyi düşledi. Ancoanda kararını değiştirdi ve diplomat olmak için Anka]Mülkiye'ye gitti. Öğrencilik hayatı zordu ve aldığı bunyanısıra kendisinin de para kazanması gerekiyordu. MeAli Kışlalı'nın gazetecilik hayatı, üniversitenin birincifında, ekonomik zorluklarla başa çıkabilmenin bir yolu c


38 • Duayen GazetecilerMehmet Ali Kışlalı(1933)Gazeteciliğe hangi gazetede haşladınız?Gazeteciliğe Zafer Gazetesi'nde başladım. Zafer Gazetesi o zamanlarDemokrat Parti'nin yayın organıydı ve bütün demokratlar oradaydı.Zafer Gazetesi'nde önceleri tercüman olarak, daha sonraları da sporyazarı olarak çalıştım. Aslında amatör spor yazarlığına 1948'te İstanbul'daSon Saat Gazetesi'nde başlamıştım. O arada hem basketboloynuyordum, hem de basketbol maçlarını yazıyordum. Galatasaray'da,ardından bir yıl Fenerbahçe'de basketbol oynadım. Ondansonra üniversite öğrenimi için <strong>Ankara</strong>'ya gittim ve Mülkiye'de hemoynadım hem de antrenörlük yaptım.Profesyonel basketbolcu muydunuz?O zamanlar profesyonellik yoktu, yani birinci takımda oynadım.1958'de basketbolü Mülkiye'de bıraktım. 1957 yılında Mülkiye'yi bitirdimve genel yayın müdürlüğünü Altan Öymen'in yaptığı, HürriyetPartisi'nin yayın organı olan Yenigün Gazetesi'ne geçtim.1957'den 1960'a kadar orada kaldım, gazetenin yazı işleri müdürlüğünüve genel yayın müdürlüğünü yaptım. 1960 yılında Abdi İpekçi'ninverdiği diplomatik muhabirlik görevi ile Milliyet'e geçtim.Türkiye'nin ilk diplomasi muhabiri olarak <strong>Ankara</strong>'da muhabirlikyaptım. 1966 yılma kadar Milliyet'te kaldım, o arada askerliğimi deyaptım. 1966-1968 yılları arası Tercüman Gazetesi'nde diplomatik veaskeri konularda muhabirlik yaptım. 1968-1970 yılları arasında Tercümanve Milliyet gazeteleri ile Dünya, Hayat ve Ses dergilerinin


Mehmet Ali Kışlalı • 39kurduğu Türk Haberler Ajansı'nın <strong>Ankara</strong> bürosunu yönettim. 1971yılı başında, Ocak ayında Yankı Dergisi'ni kurdum. Hem en büyükhissedarıydım, hem de genel yayın müdürlüğünü yaptım. 1983 yılıNisan ayında Yankı'yı Tercüman'a devrettim.Yankı Dergisi'ni Tercüman'a devretmenizin nedeni neydi?Artık Yankı bir yere gelmişti, 30-40 bin tirajı vardı. Ama daha büyümüyordu.Kemal Ilıcak, Tercüman'ın patronu, İstanbul'a götürülürsederginin daha da büyüyeceği kanısındaydı. Ben <strong>Ankara</strong>'dan ayrılamazdım,çünkü 1960'dan itibaren <strong>Ankara</strong>'da birçok yabancı gazeteve radyonun temsilciliğini yapıyordum.Hangi gazete ve dergilerdi bunlar?Bunlar Londra'da çıkan The Daily Telegraph, Amerika'da yayınlananNew York Times ile onların yan yayınları ve bununla birlikteMünih'ten yayın yapan Radio Free Europe ve Radio Liberty radyolarınınmuhabirliğini yaptım. Bu nedenle <strong>Ankara</strong>'dan ayrılamıyordum.Ayrılamaymca da hisselerimi sattım. Bu arada benim Galatasaray'dançok yakın bir arkadaşım olan Çetin Emeç, bana Hürriyet'in<strong>Ankara</strong> bürosunu yönetmemi önerdi, kabul ettim ve dört sene Hürriyet'in<strong>Ankara</strong> temsilciliğini yaptım. Ondan sonra Aydın DoğanBey ile anlaştık ve Milliyet'in ilavesi olarak Haftaya Bakış diye birdergi yayınladık.


40 • Duayen GazetecilerHaftaya Bakış da Yankı benzeri bir dergi miydi?Evet, Yankı'yla aynı, haber dergisi. Sonra Milliyet içinde bu haberdergisi bir rahatsızlık yarattı. Ayrı bir kişilik oluşturuyordu ve budurum huzursuzluk yaratacağı için Haftaya Bakış'ı Milliyet'ten ayırdık.Ardından Kemal Ilıcak'ın arzusuyla işlerin kötü gittiği Yankı ileHaftaya Bakış'ı birleştirip düzeltmeye çalıştık ancak Tercüman'ınekonomik durumu çok bozulunca Haftaya Bakış'ı kapattık. Bu aradaTaha Akyol Tercüman'ın genel yayın müdürüydü ve onun isteğiyle,Tercüman çok kötü durumlara düşene kadar, <strong>Ankara</strong>'dan diye günlükyazılar yazdım. Daha sonra Tercüman'ın iyi yetişmiş bir elemanıolan Kenan Akın Türkiye Gazetesi'ne genel yayın müdürü olarakgeçti ve bana Türkiye Gazetesi'ne yazma teklifi yaptı. Ve TürkiyeGazetesi'nde yazmaya başladım. Bu arada bütün meslek hayatımboyunca ilgi saham güvenlik konuları olmuştur ve bu konulara ilgimsürmüştür. Güneydoğu'da 1984 yılında başlayan PKK olayını Hürriyetve Tercüman gazetelerinde izlemiştim. Sonra bu çalışmaları veincelemeleri genişleterek 1996 yılında "Güneydoğu: Düşük YoğunlukluÇatışma" adlı bir kitap olarak yayınladım.Bu kitap Güneydoğu konusundaki kapsamlı ilk araştırmakitabı mıydı?Evet, bu konuda ilk araştırma kitabı oldu, daha sonra da yapıldı mıbilmiyorum. Ondan sonra, iki buçuk sene önce bir gün, bizim Yankı'dagazeteciliğe başlamış, yetenekli bir arkadaşımız olarak uzunsüre yazı işleri müdürlüğümüzü yapmış olan ve istanbul'da DoğanGrubu'nda dört beş tane gazetenin genel yayın müdürü olarak görevyapan Mehmet Yılmaz beni aradı ve benden Radikal Gazetesi'ndeyazmamı istedi. Düşündüm, savunma konularında haftada bir yazıyazabilirdim. Başladık, daha sonraları bu haftada iki, üç derken dördeçıktı. Şimdi iki buçuk yıldır Radikal'de haftada iki tane daha ziyadegüvenlik konuları, bir tane dışa bağımlı konuları, bir de spor alanındaolmak üzere dört yazı yazıyorum. Türkiye Gazetesi'ndeki yazılarada devam ediyorum.


Mehmet Ali Kışlalı 41Meslek hayatınızdaki kaçıncı yılınız?Meslek hayatımda 47'inci yılıma girdim.Hiç yorulduğunuzu hissettiniz mi?Tabii, 40 senedir süren o dış temsilcilikler bıktırdı. Önce 1990'lı yıllarınbaşıydı herhalde The Daily Telegraph'ı, sonra 1990'ların ortasındaNew York Times'ı bıraktım. Time Dergisi'nin bir çok başka yayınlarıvardır; Sports Illustrated, Fortune gibi, onlara olan katkımı daasgariye indirdim. <strong>Kendi</strong>mi haftada dört gün çalışır hale getirdim.Bu yabancı gazete ve dergilerle çalışma sisteminiz nasıldı?Haber alış-verişini nasıl sağlardınız?Öncelikle yabancı gazete ve dergilere verilen haberler, genellikle büyükhaber ajansları tarafından geçilen günlük haberlere yapılan ekhaberlerdir. Yani, bu gazetelerin ve dergilerin, Türkiye ile ilgili büyükajanslar tarafından geçilen haberlere ilişkin istediği ek haberlerdir.Tabii, önemli haberlerde onların istemesi beklenmez ve onlar istemedenhaberler geçilir. New York Times daha uzun, The Daily Telegraphdaha kısa haberler isterdi. Ayrıca bu gazetelerin ve dergilerinbölge temsilcileri Türkiye'deki bazı olaylar hakkında kapsamlı,background bilgiler isterlerdi, onlara bu bilgileri geçerdim. Bir de bugazetelerin ve dergilerin muhabirleri Türkiye'ye geldiklerinde, onlarayardımcı olurdum. Araştırma konuları hakkında bilgi sağlardım,görüşmeler ayarlardım.Bu yabancı gazetelere ve dergilere büyük katkılarınız oldumu?Tabii, mesela Time Dergisi'ne 1960-1999 arası katkılarım olmuştur.Örneğin, 1970'li yıllarda Kıbrıs konusunda hazırladığım bir haberkapak olmuştu ve Time editörü, "Mehmet Ali Kışlalı'nın büyük katkılarıyla..."diye başlayan bir mektup yazmıştı.


42 Duayen GazetecilerTürk basınında uzun yıllar gazetecilik yapmış biri olarak,Mehmet Ali Kışlalı nın hocam diyebileceği biri var mı?Türkiye'de gazeteciye hocalık yapma diye bir şey yoktur. Çünkü gazeteciyüzde 99 kendi işiyle meşguldür. Mesela istihbarat şefinin yanındaçalışan genç arkadaşları yetiştirecek vakti yoktur. Onların haberlerinebakar, işe yarıyorsa verir, yaramıyorsa yırtar atar. Gazetecilerböyle düşe kalka yetişir. Ben de öyle yetiştim. Fakat Yenigün Gazetesi'ndeüç sene birlikte çalıştığım ve o zamanın çok iyi gazetecilerindenolan Cihat Baban'm bana bir takım telkinleri olmuştu, tabii.Ondan sonra Abdi İpekçi ile Milliyet'te altı sene çalıştım. Abdi İpekçibenim Türkiye'de gördüğüm en kapasiteli, Batı Anglo-Sakson tipigazeteciliği kavramış gazeteciydi. O da insana bir şey öğretmezdi ancakkoyduğu bir takım ilkeler vardı. O ilkelere uymaya çalışarak gazetecilikalanında bazı adımlar atıldı. Bana daha ziyade, yabancı gazetelerinve dergilerin gerek merkezlerindeki çalışmalar gerekse onlarınçok iyi yetişmiş, meşhur muhabirleri ile Türkiye'de yaptığım çalışmalarbir şeyler öğretti. Yalnız, Yankı'yı çıkarırken, Türkiye'de haberdergiciliği alanında yetişmiş kimse olmadığı için, kendi kadrolarımıyetiştirmem için, benim oralarda öğrendiklerimi burada uygulamamgerekiyordu. Bu arada hiç mübalağasız birkaç yüz gençle çalıştım.Hepsiyle ilgilenmek zorunda kaldık, burada bir kadro oluşsundiye. O arada çok yetenekli arkadaşlar çıktı ama çok büyük bir kısmıda dayanamayıp ayrıldılar. Çünkü benim bir prensibim vardır, hiçbirşekilde işten adam çıkarmam. Ama peşini de bırakmam. Yani onundaha iyi olması için çok titiz, bazen de sert olabilen yaklaşım içindeolmuşumdur. Ama zannediyorum, benimle bir süre çalışan arkadaşlarımınbenim bu üslubumdan bir şikayetleri olmamıştır. Ve böylecebugün piyasada çok değerli arkadaşlar var bizim Yankı'da yetişen.Bunlardan bir tanesi dört tane gazetenin genel yayın yönetmenliğiniyapan, çok yetenekli, çok değerli bir yazar Mehmet Yılmaz.


Mehmet Ali Kışlalı 43Birlikte çalıştığınız gazetecinin peşini bırakmazdınız, pekibirlikte çalışacağınız gazeteciyi nasıl seçerdiniz?Bana gelen bütün arkadaşlar bilirler, Basın Yaym'da okuyan, Siyasal'daokuyan, işte ben okuyorum ama gazeteci olmak istiyorum diyenbütün arkadaşlara, maddi imkanlar çok iyi olmasa da asgari ücretlebaşla ve çalış derdik. Bir süre sonra bu disipline dayanamayanlarayrılırlardı, bırakırlardı. Dayananlar devam ederdi, bunların birkısmı diğer basın organlarından daha iyi teklifler alırlar, ayrılırlardı.Biz de yenilerini alırdık. Bu böyle devam etti, gitti.Sizin için gazeteci kimliği her şeyin önündeydi galiba. Beraberçalıştığınız gazetecilerin dünya görüşleri, zevkleri, yaşantılarıönemli değildi.Hiçbir zaman. Mesela, Avni Özgürel ile yıllarca birlikte çalıştık. Bizonu tam MHP'li, Türkeş yanlısı bir arkadaş olarak görürdük. Hiç bizirahatsız etmemiştir. Öbür taraftan mesela, Yalçın Küçük, çeşitliiniş çıkışları olan bir insandır ama Yalçın her zaman arkadaşımızdır.Bazen karşılaştığımızda hala, abi ya o günler falan der. Mesela, BaskınOran üniversiteden uzaklaştırılmıştı, birlikte çok büyük bir zevkleçalışmıştık. Aydınlık Dergisi kapanmıştı, o zamanlar Aydınlık Maocuydu,Doğan Yurdakul ve eşi işsiz kalmıştı. Birlikte çalıştık. Bütünbu arkadaşlar kendi görüşlerini muhafaza etmişlerdir. Biz Yankı'dada, Haftaya Bakış'ta da doktrin ile ilgili bir şey yapmıyorduk, haberdergiciliği yapıyorduk. Arkadaşlar da öyle görüyorlardı. Efendim,işte korkmuyor musunuz askerden falan derlerdi. Bana ne ya derdim,biz burada kendi işimizi yapıyoruz, habercilik, haber dergiciliğiyapıyoruz. Mesela Türkeş'i yılın adamı yaptık bir kez, herkes çıldırdı.Hiç unutmuyorum, 1977 yılı Avni Özgürel ile buradayız. Genelseçimler var. Tam sayıyı şimdi hatırlamıyorum, Türkeş üç-beşmilletvekiliyle seçime giriyor, 45 milletvekiliyle seçimden çıkıyor.Büyük bir başarı. Biz de Türkeş'i yılın adamı yapmıştık.


44 • Duayen GazetecilerYankı Dergisini döneminin diğer dergilerinden ayıran enönemli özelliklerinden biri buydu galiba. Yankı Dergisi'ninhiçbir siyasi görüşle, partiyle göbek bağı yoktu.Tabii. Ama Yankı Dergisi'nin en önemli özelliği haber dergisi olmasıdır.O zamanlar Türkiye'de haber dergisi yoktu, şimdi de yok. Birhaber dergisi haftanın haberlerini en iyi şekilde, öz olarak veren dergidir.Mesela, Ercan Arıklı Nokta Dergisi'ni kurmuştu o zaman.Gündemimizi bir yaparız diyordu. O farklı bir dergi oldu. Çünkü haberdergisi gündemi yapamaz, haberler gündemi yapar ve haberdergisi de o haberlerin peşinde koşar. Yankı'yı Yankı yapan haberdergisi olmasıdır.Yankı Dergisi kurulduğunda haber dergisi yoktu dediniz, halada yok. Aslında haber dergisine büyük bir ihtiyaç var amanedense bir haber dergisi yok. Bunun nedeni ne sizce?Çok önemli birinci neden, haber dergisinin ne olduğunu bilen yok.Yani bilen var tabii, mesela Sami Kohen biliyordur, Metin Toker bilirama buna para yatıracak, çok yararlı bir şey, her ülkede var dabizde niye yok diye bunu kavrayacak bir patron lazım, bu yok. Ondansonra haber dergisinde yetişen gazeteci yok, haber ajanslarının,gazetelerin çok iyi muhabirleri var ama haber dergisi muhabiri yok.Yani ben işte bu işin içine Time Dergisi ve kovulma nedeniyle zorlagirdim ve 14-16 sene uğraştım. Benim dışımda, bizim çocuklar vartabii, işte Can Dündar'ı var, Mehmet Yılmaz'ı var, Ömer Tarkan'ıvar, bizim yazı işleri müdürlerimiz var, yetişmiş arkadaşlarımız var.Fakat bakarsanız hiçbirisi bu işte ısrarlı olmadı. Farklı alanlarda parladılar;işte televizyona gitti, köşe yazarı oldu, gazete yönetiyor falanama Yankı'da yetişmiş olanların hiçbirisi haber dergiciliğinde ısraretmediler. Çünkü biliyorlar ki, bu işi kafasına yerleştirecek patronyok. O olmayınca, kimse desteklemeyince olmuyor. Efendim banadergi verseniz dediğiniz zaman patrona, yaa işte gazetede yazıyor,ne yazacaksın sen, özel haber mi çıkaracaksın diye soruyor. Hayırefendim, haber dergisi özel haber dergisi değildir. Haber dergisi çokyönlü, karmaşık, uzun süreli devam etmiş olayları, bir sütuna, iki sü-


Mehmet Ali Kışlalı • 45tuna güzel bir üslupla, en vurucu yerleriyle koyduğun bir dergidirve bütün dünyada böyledir. Time'da böyle, Newsweek'te böyle. Bunuanlatamadığınız zaman kimse size destek olmaz. Biz bunu AydınDoğan Bey ile Milliyet'te yapacağımızı düşünüyorduk. Ne oldu?Haftaya Bakış Milliyet'in ekiyken bir şahsiyet kazandı. Ne oluyordu,cumhurbaşkanı bir yere gidiyordu, bir kişi Milliyet'ten çağırıyordu,bir kişi Haftaya Bakış'tan. Tabii böyle olunca Milliyet içinde bir takımrahatsızlıklar oluştu. Efendim işte bize yük oluyor, gazeteye getirdiğibir şeyler yok gibilerinden. Baktım ki Milliyet'in de huzurukaçıyor, Aydın Doğan Bey de bunlardan bahsediyor, sizin için mühimolan Milliyet'tir dedim ve bıraktım. Bakın 12-13 bin tirajımızvardı, Milliyet'in muhasebesi bir hesap yaptı ve dediler ki bu bizeyüktür, biz bunu istemeyiz. Yankı'da 40 bine kadar çıkmıştık bıraktığımızda1987'de falan, eğer bu devam edebilseydi şimdi ne güzelkadrolar yetişmiş olurdu. Yani bu konuyu kavrayacak patron lazım.Ve bu kolay da bir iş değil, çok zor bir iş. Geçen geldiler buraya, YankıDergisi'nin isim ve yayın hakkını satın almışlar. Ama bu iş bu kadarkolay değil, şundan dolayı; bir, haber dergiciliğine uygun bir haberkadrosu, muhabir kadrosu yaratmak lazım. İki, haber dergisinihazırlayacak, dergide çıkacak yazıları yazacak bir redaktör, yazar lazım.Üç, bu mekanizmayı çok iyi bilen, haber dergisinin nasıl hazırlanacağınıbilen yönetici kadro yani yazı işleri müdürleri kadrosuhazırlamak lazım. Bir de bu derginin tümüne hakim olacak bir genelyayın müdürü. Bunlar olmadan haber dergisi olmaz. Dediğim gibi,Türkiye'de çok iyi ajans muhabirleri, gazete muhabirleri, gazete yazarları,genel yayın müdürleri var ama onlar başka, bu iş başka, çokbaşka. Maalesef bizim bu konuda çok iyi yetişmiş beş-altı arkadaşımızbu konuda ısrar etmedi, çünkü bu konu yok Türkiye'de. O zamanmecburen başka konulara, çok başka dallara gidip başarılı oldular.Ama benim maddi imkanım olsa, bugünün teknik imkanları içerisindealtı ay içinde böyle bir kadroyu okul gibi çalıştırarak hazırlarım.Çünkü bütün ülkelerde var, büyük tiraj yapıyorlar, gazetelerdenfazla satıyorlar. Time 6 milyon, Nevvsvveek 3-4 milyon tiraj yapıyor.Niye Türkiye'de satmasın? Elinize konfirme, gayet iyi hazırlanmış,zevkle okuyacağınız bir şey gelince niye okumayasınız?


46 • Duayen GazetecilerBir haber dergisinde haber nasıl hazırlanır? Yankı'da haberlerinasıl hazırlardınız?Bir örnek vereyim. Mesela gündemdeki konu anayasa değişiklikleri.Anayasa değişiklikleri ile ilgili bütün gazeteler sayfa sayfa yazıyor,bir sürü demeçler veriliyor. Bu gazetelerde yer alan haberler kesilir,küpürlerden bir dosya oluşturulur. İşte o redaktör dediğimiz yazarbunları okur, boşluklar bulur. Gazetelerde yer alan haberlerde boşlukbulunması normaldir çünkü gazeteler çok acele hazırlanır. Muhabirlerbu boşlukları doldururlar ve böylece bir dosya oluşturulur.Bu dosyayı çok iyi kavrayan, yazı yeteneği olan birisi haberi yazar,dergide birkaç sayfa yayınlanır. Ama öyle bir yazıdır ki, onu okuduğunuzzaman en güzel şekilde, en iyi şekilde anayasa değişiklikleriözetlenir. Asıl olan şey, haber dergisi, o haftanın bir çok alanda enönemli konuları hakkında okurlarını haberdar etmek için hazırlananbir dergidir. Ve bu dergi, çok kapsamlı, çok dikkatli hazırlanmış, konununen önemli unsurlarını içine alan ve rahat okunabilen bir dergidir.Bu nedenle hazırlanması zordur.Bu dergiyi hazırlamak için kalabalık bir kadroya ihtiyaç vardı,sanırım.Gücümüzün yettiği kadar. Ama bizde çok iyi yetişmiş, üniversitededoktora yapmış arkadaşlar falan vardı. Mesela Ahmet Taner Kışlalıvardı, Artun Ünsal vardı, Emre Kongar vardı, böyle çok iyi yetişmiş,değerli genç bilimadamları vardı. Bunlar bilimadamı olduğu için değil,yetişmiş, kültürlü, yetenekli oldukları için vardı. Onlara bir konuverdiğimiz zaman boşlukları bulurlar, okurlar, araştırırlar ve kavrarlardı.Mesela Ertuğrul Özkök... Zannediyorum bizde iki sene kadarbu tür bir yazarlık yaptı. Diğer genç arkadaşları istihbaratta kullanıyorduk,yetişmeleri için yol gösteriyorduk. Gidiyorlardı, konuşuyorlardı.Şu soruları sor, sen de bir şeyler ekle falan diyorduk. O dosyanıntamamlanması sağlanıyordu ve ortaya ilginç, kapsamlı yazılarçıkıyordu.


Mehmet Ali Kışlalı 47Yankı Dergisi'nin haftada bir gazetelere özel servis yapan birajans niteliği de vardı.Yankı pazartesi günleri yayınlanırdı. Gazeteler bizden pazar günlerihaberler alıyorlardı. Çünkü maddi imkanımız çok sınırlıydı, reklamalamıyorduk ama basının bizden aldığı haberleri "Yankı böyle yazıyor"şeklinde kullanmasından yararlanmaya çalışıyorduk."Bir Dergi Yankı'dır" sloganında da gazetelerin bazen sizinhaberlerinizi kullanırken Yankı ismini kullanmaması mı etkilioldu?"Bir Dergi Yankı'dır" demişizdir ama bu ondan dolayı değil. Tabii şikayetettiğimiz birkaç nokta vardı. Yani Yankı ismini kullanmayanlarya bize antipati duyuyorlardı ya da "Yankı böyle yazıyor" deyincekendi itibarlarını düşürmüş addediyorlardı ki, bu çok yanlış ve ilkelbir davranıştı.Yankı Dergisi 1971 yılı başında kuruldu. Hemen ardından 12Mart Muhtırası geldi. Mehmet Ali Kışlalı'nın da askerikesimde sağlam kaynakları vardı. Askeri kesimden edindiğinizistihbaratlar yeni bir dergi olan Yankı için olumlu bir durummuydu? Basın askerlerin ne yapacağını, ne düşündüğünü,gelişen olayları nasıl değerlendirdiğini sizden takip ediyordu.Ben silahlı kuvvetlerle Milliyet Gazetesi'nde de, Tercüman Gazetesi'ndede çok yakından ilgileniyordum. Çünkü silahlı kuvvetlerinTürkiye için önemli bir kurum olduğunu hep düşünmüşümdür. Bunuobjektif gazetecilik yaklaşımıyla sergilemeye çalıştım. Nedensehala silahlı kuvvetleri bu açıdan yani güvenlik ve savunma açısındanizlemeyi kendine ihtisas alanı edinmiş gazeteci, belki bir tane ikitanedir. Bunu hiçbir zaman anlamamışımdır. Ben silahlı kuvvetleribüyük bir merakla izledim. Ve bu konuda, zaman zaman komuta heyetleriyleyakın ilişkilerim olmasına rağmen, gazeteciliğin dışına çıkmamayada büyük bir titizlik gösterdim. 1971 yılı başında tartışmaordunun kimi desteklediğiydi, Demirel'i mi falan. Böyle olunca bizimbirinci sayı, kapağında "Ordu Kimin Yanında" başlığıyla çıktı.Ve tesadüf, o zamanlar gerginlikler vardı, 12 Mart Muhtırası geldi.


48 • Duayen Gazeteciler1 Mart'ta çıktık, 12 Mart'ta muhtıra geldi. Muhtıra gelince bu dergiaskerlerle mi ilgili diye bir takım düşünceler oluştu. Ama koleksiyonlarortada, incelendiği zaman bizim bütün gayretimizin olağanüstübir konuma geçen silahlı kuvvetlerin içindeki gelişmeleri objektifbir şekilde, polemiklere yer vermeden yansıtmaya çalışmak olduğugörülebilir. Yakın ilgi dolayısıyla kaynaklarımızın da olmasıayrı bir dikkat de çekti tabii ki.Maliyetler artınca, bir de matbaacılık deneyiminiz olmuş.Evet, şöyle oldu. Başlangıçta Daily Nevvs'ın sahibi İlhan Çevik bizimortağımızdı. Kemal Ilıcak da Tercüman adına ortak olacaktı ancakdaha sonra vazgeçti. Böyle olunca Kemal Ilıcak ben basarım sizinderginizi dedi ve dergiyi bir süre Tercüman'ın matbaasında bastık.Bir süre sonra rotatif pahalıya geldi ve tiraj da düşüktü. Bu nedenlebir süre İlhan Çevik'in düz ofsetinde bastık. Tabii onu dizmek çokzordu, bilgisayar falan da yoktu o zaman. Dizdirmek de pahalıyamal oluyordu. Bir yer kiraladık, orada dizgi makinesi kurduk. Sonrabaktık ki İlhan Çevik'in orası da pahalıya geliyor, bir düz makine aldık,kendimiz basmaya çalıştık. Yani bu tür şeylerle de uğraştık.İşin matbaa kısmı ayrı bir tat olsa gerek.Doğrusunu isterseniz, matbaacılık bana bir tat vermedi. Bu konularçok yordu beni. Ama yapmak zorundaydık.Basın ilkelerine çok bağlı bir gazeteci olarak tanınıyorsunuz.Nedir basın ilkeleriniz?Ben bugüne kadar ayrı bir titizlik göstermedim. Ancak batının büyükbasın organlarında çalışmakla bir kere onların prensiplerini yakındangörüyorsunuz ve kavrıyorsunuz. Sonra Türkiye'de YenigünGazetesi'nde de, Abdi İpekçi'nin Milliyet'inde de bir takım prensiplereuyduk. Abdi İpekçi'nin getirdiği en büyük ilke şudur; bir haber


Mehmet Ali Kışlalı 49birçok yönüyle izlenir, objektif olarak belli bir üslupla yazılır. Gazeteciliktebundan daha önemli hiçbir şey olamaz. Bunu Abdi İpekçi'ninMilliyet'inde altı sene uyguladım, batıdaki basın organlarındakırk sene. Bu yeterli midir? Tabii, birçok kitap okuduk, kütüphaneleryaptık gazetecilik konusunda. Bunları okuyorsunuz ve batılı biranlayışta öğütüyorsunuz. Bununla ilgili hoş bir anım vardır. Özal'ınbaşbakan olduğu bir dönem, ben Hürriyet'te çalışıyordum. ÖzalBodrum'da denizde yüzerken, bütün gazetelerden muhabir arkadaşlarlasohbet ediyor. Özal'a muhabir arkadaşlar bazı gazeteciler hakkındafikirlerini soruyorlar. İşte İlhan Selçuk hakkında ne düşünüyorsunuz?Uğur Mumcu için ne düşünüyorsunuz? Bir arkadaşımızda Mehmet Ali Kışlalı hakkında ne düşünüyorsunuz diyor. Özal ötekilerleilgili fikrini söylediği gibi, benim hakkımda da fikrini söylüyor."Aaa, o batı tipi, batı usûlleri ile gazetecilik yapan biridir" diyor.Bunu büyük bir iltifat olarak almışımdır, ben. Hakikaten batı basınının,Anglo-Sakson basınının kurallarına göre çalışmaya gayret etmişimdir.Batı basının kuralları nelerdir?Batı basınında temel ilke şudur; gazeteleri haberler oluşturur. Teknikolarak haberin nasıl oluşturulacağına dair kurallar vardır. Haberinnasıl araştırılacağına, nasıl yazılacağına dair kurallar. Çok basit anlamdahaberin çeşitli yönleri araştırılmalı, bunlar haberde yer almalı,haber birkaç kaynaktan doğrulatılmalıdır. Bunu Türkiye'de en iyiuygulayan kişi Abdi İpekçi'dir.Time, New York Times, The Daily Telegraph gibi basınkuruluşlarının Türkiye temsilciliklerini yapmanızı dasağlayan bu batı tipi gazetecilik anlayışınız mıydı?Tabii. Ayrıca dil bilmenin büyük yararları oldu, dış olayları muhakemeetme yeteneği, kişilik gibi unsurlar da etkili oldu.


50 • Duayen GazetecilerTürkiye'deki basın kuruluşları batı tipi gazetecilikörgütlenmesine nasıl sahip olabilir?Türkiye'de gazetelerin batı usûllerine göre şekillenmesi ancak gazeteninbaşındaki kişinin düzeyine göre olur. İşte Abdi İpekçi'nin düzeyiçok yüksek olduğu içindir ki, bence gelmiş geçmiş en iyi gazetecidirve batı kurallarını kavramış, özümsemiş ve onları uygulayanbir gazetecidir, onun döneminde Milliyet batı düzeyinde bir basınkuruluşuydu. Dediğim gibi gazetenin başındaki kişiler neye inanıyorlarsa,hangi kurallara inanıyorlarsa, gazete de o biçimde şekilleniyor.Abdi İpekçi'nin ölümünden sonra, 1979'dan sonra Türk gazeteciliğiçok şey kaybetti. Çünkü Abdi İpekçi'nin zamanında diğer gazetelerMilliyet'e bakarak hizaya gelirlerdi. Bir takım ölçüleri Milliyet'tenalırlardı.Günümüz basınını nasıl değerlendiriyorsunuz?Bugün baştan sona eleştireceğim çok şey var. Batılı, Anglo-saksongazeteciliğinde çok belirgin şeyler var, bunlar değişmez. Nedir bunlar,haber gazetenin esasıdır. Haber olmazsa olmaz. Günümüzdemuhabirlerin işlevi en düşük düzeye indi. Köşe yazarları ön planaçıktı. Köşe yazarlarının köşelerinde yazdıkları yazılar birinci sayfalaramanşet olmaya başladı. Bu, dünyada benim bildiğim batı ülkelerindekesinlikle olmayan bir şey. Mesela Amerika'da New York Times'dakesinlikle olmayan bir şey. Hiçbir zaman köşe yazılarındahaber olmaz. Haber yazacak olan insan, onu haber olarak yazar vediğer sayfalarda yer alır. Fakat Türkiye'de böyle değil. Böyle oluncamuhabirliğin rolü asgari düzeye indi. Muhabirleri kaynaklar çoğuzaman ciddiye almıyorlar. Ancak köşe yazarı konuşuyor, köşesineyazıyor. Bu çok değişik bir şey, Türkiye'ye özgü. Sonra haber ayrıdır,yorum ayrıdır, bunlar birbirine karışmaz. Köşe yazarı köşesinde haberyazmaz, yani haberlere bir takım yorumlar katılmaz. Mümkünolduğu kadar her şey objektif olur.


Mehmet Ali Kışlalı 51Gazetecilik ilkelerine bağlılık gün geçtikçe azalıyor. Sizcebunun somut bir nedeni var mı?Gazetelerin başındaki kişiler çok önemli. Nasıl yetişmişler? Hangideneyimlerden geçmişler? Bunlar çok önemli. Patronlar da değişti.Eskiden gazete sahipleri, gazeteci ailelerden gelirlerdi. Şimdi büyükişadamları gazetelerin sahipleri oldular. Tabii, gazetenin başındakikişilerle bu işadamlarının ilişkileri değişik boyutlarda. Ben hep şunudemişimdir; Abdi İpekçi'nin ölümünün büyük kaybı şudur, şimdibakıp da hizaya geleceğiniz yayın organı yok. Aman şuna dikkatedelim, şu hem itibar yapıyor hem tiraj yaratıyor diye bir şey yok.Herkes kendi başına gidiyor.Günümüz basınına baktığımızda sadece haber içerik anlamında değil,sendikal faaliyetler ve sosyal güvenlik alanında da büyük gerilemelerolduğu görülüyor. Pek çok genç gazeteci sosyal güvenlik haklarındanmahrum olarak, çok düşük ücretlerle hatta çoğu zaman ücretsizçalışmak zorunda kalıyor.1960'h 1970'li yıllarla günümüz koşullarınıkarşılaştırdığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor? 0dönemlerde sendikal faaliyetler nasıldı?Ben hayatımın hiç döneminde sendika üyesi olmadım. Ama başkaarkadaşlarım da niye üye oluyor diye bir şey düşünmedim. O yıllarda,1960'lı yıllarda çalışanların haklarını korumak için önemli biradım atılmıştı, 212 sayılı kanun diye. Tabii bu bugün de sürüp gidiyorama öyle bir döneme girildi ki, ne yapıyor da bu adam ne hak isteyecekya da o sendikaya üye olmasa da hakkını alır deniliyor. Bu,zemin olarak çok kötü bir şey. Şimdi hiç işe yaramayan adamlarahak isteyen bir sendika ve işe yarayan adamların da sendikaya ihtiyacıolmaması imajı var. Durum böyle olunca, sendikanın ağırlığıkalmıyor. Bu işler Türkiye'de iyi yönetilmiyor. 1960'lı yıllarda bu işlerdaha ciddiydi ama şimdilerde anlamını yitirdi.


52 • Duayen GazetecilerMehmet Ali Kışlalı için haber nedir?Haber, bir olayın çeşitli yönlerini içeren unsurların birleştirildiği biröyküdür.Haber atlatmak. Aktif gazetecilik yaptığınız dönemlerde nasılhabet atlatırdınız?Bir muhabir olarak haber atlatmaya olaylar ve tesadüfler de yardımeder ama bütün meselenin esası kendinizi muhabir olarak görevinizevermeniz, kendi sahanıza düşen olayları mümkün olduğu kadaryakından çok dikkatli izlemeniz, bu olaylarla ilgili kaynaklar edinmenizdir.Haberlerin içinde olunca, konuyu herkesten daha iyi izliyorsunuz,yeni unsurlar, yeni açılar ortaya çıkıyor. Ama insanın hayatındakien önemli haber her zaman böyle olmuyor.Sizin gazetecilik hayatınızdaki en önemli haberiniz hangisi?Benim için unutulmaz bir haberim var. Herkes için, Türkiye için çokönemlidir. 1964 yılı, İnönü başbakan, Kıbrıs krizi yaşanıyor. Kıbrıs'taMakarios Türkleri öldürüyor, Türkiye bir şey yapamıyor. VeTürkiye ne yapacak sorusu gündemde, diplomatik alanda bir şeyyapılamıyor falan. İnönü'den Time Dergisi için bir randevu aldık veTime'ın Beyrut'tan gelen bölge büro şefiyle birlikte Başbakan İnönü'ylekonuştuk. Amacımız Türkiye'nin ne yapacağını öğrenmek,böyle giderse ne olacak, Türkiye ne yapacak, müdahele edecek mifalan. Tabii, İnönü çok deneyimli bir adam ve bu yöndeki sorularımızıuzun süre cevaplamak istemedi ama sonra şunu söyledi; "Buböyle devam ederse, yeni bir dünya kurulur, -NATO düzeni lafınıetmeden- yani o yıkılır, yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de o dünyadayerini alır." Tabii ki bu çok önemli bir açıklamaydı. Bunu Time'averdik ama Time kullanmadı. Sonra ben bunu Milliyet'e yazdım.Milliyet bütün birinci sayfa, sekiz sütun olarak yayınladı buhaberi. Ve tabii çok büyük dikkat çekti. Haberin yayınlandığı günİnönü köşkün bahçesinde sağlık yürüyüşü yapıyordu, bütün gaze-


Mehmet Ali Kışlalı 53telerin muhabirleri oradaydı. Ben de oradaydım çünkü merak ediyordumne olacak diye. Haber bütün Türkiye'yi allak bullak etmişti.Herkes "Efendim işte Milliyet bunu yazıyor, doğru mudur paşam?"diye soruyordu. İnönü beni gördü ve ona sorun diye beni işaretetti. İnönü'nün bu lafı daha sonra iktidarı düşürmüştü. Bu dameslek hayatımdaki birçok özel habere rağmen unutamadığım birhaberdi. Bu haber de bir araştırma haberi değildi, tesadüfen İnönüile bir konuşma sonrası ortaya çıkmıştı. Tabii, atlatma haber bir gazetecininelde ettiği en önemli neticedir ama bunu elde etmek içingazetecinin izlediği konuları dört başı mağmur bir şekilde izlemesi,öğrenmesi gerekir.Peki, keşke şunu da kaçırmasaydım, niye kaçırdım dediğiniz,atladığınıza hayıflandığınız haberler oldu mu?Hiç hatırlamıyorum ama mutlaka olmuştur, gerek ben de gereksediğer arkadaşlarda. Yalnız benim bazı avantajlarım vardı; Milliyet'teAbdi İpekçi'nin beni görevlendirdiği diplomatik muhabirlikalanında başka muhabir yoktu. Başka lisan bilen muhabir yoktu. Lisanbilmem nedeniyle büyükelçiliklere rahat girebiliyordum. Yabancıgazetelerin muhabiri olmamın bir avantajı vardı. Ayrıca, Dışişleri'ndekidiplomatların çoğu benim Galatasaray'dan, Mülkiye'denarkadaşlarımda Bu bakımdan haber kaynaklarım genişti.Doğrusu o zamanlar muhabir olarak çok rahat çalıştım, şimdi tabiibu kadar kolay değil.Geçmişe dönüp bir baktığınızda en çok özlemini duyduğunuz,yapmak isteyip de yapamadığınız şey ne acaba?Çetin Emeç bana Hürriyet'in <strong>Ankara</strong> bürosunun başına geçmemiteklif ettiği zaman çok heyecanlı bir konuşma yapmıştık. Hürriyetçok iyi bir gazete, Türkiye'nin en büyük gazetesi, 30-40 kişilik kocamanbir bürosu var, o zamanlar diğer gazetelerin büroları 3-5 kişilikti.İkimiz aramızda istedik ki, Hürriyet'in <strong>Ankara</strong> bürosunu, NewYork Times'ın Washington bürosu gibi bir büro haline getirelim


54 • Duayen Gazeteciler-orada da bulunmuştum, çalışmıştım- Hürriyet'e yeni boyutlar getirmeyeçalışalım falan, bunları büyük bir hevesle düşünmüştüm.Fakat maalesef Hürrriyet'in bünyesi muhafazakardı, bize bu imkanınverilmeyeceğini anladım ve vazgeçtim. Ama isterdim ki Hürriyet'in<strong>Ankara</strong> bürosunu New York Times'm Washington bürosu gibiyapalım.Ailenize baktığımızda sizden sonra çok önemli gazetecilerinyetiştiğini görüyoruz. Ahmet Taner Kışlalı, Hıncal Uluç,Öcal Uluç. Acaba onların gazeteciliğe başlamasında sizin biretkiniz oldu mu?Bunun üzerinde durmak gerekir tabii. Altan Öymen Yenigün Gazetesi'negeçmem için beni ikna etmişti. Ama Yenigün Gazetesi'negeçtikten iki üç gün sonra Altan Öymen oradan ayrıldı ve başka biryere geçti. Ve Altan Öymen'in ayrılmasından sonra Genel YayınMüdürü Cihat Baban, bana hiç beklemediğim görevler verdi. Gazeteninmaddi imkanları yoktu ve bir kadro oluşması gerekiyordu. Dışarıdanmuhabir almak gibi imkanlarımız yoktu, ben de ilk olarakÖcal'ı, Ahmet'i, Hmcal o zaman bir aylığına İstanbul'daydı, işe başlattım.Çok gençlerdi, enerji doluydular. Daha sonra kadro genişledive tamamıyla genç bir kadro oluştu. İşte Kurthan Fişek, GüneşTecelli, Yaşar Güngör falan. Yani birçok genç arkadaşlı kadroyla işiYenigün Gazetesi'nde yürüttük. Ve onlar ilerde çok iyi gazetecileroldular.Herhalde gençlerle çalışma alışkanlığınız da burada başladı.Evet, Yankı'da buna güvenerek başladık. Mesela ben bunu Hürriyet'teyapamazdım. Çünkü Hürriyet çok geniş kadrolu, çok imkanlarıolan, oldukça muhafazakar bir yapısı olan bir gazete. Onun dışındaben nereye gitsem böyle genç bir kadro oluşturmak istemişimdir.Türk Haberler Ajansı'nda da aynı şeyi yaptım.


Mehmet Ali Kışlalı 55İlginç bir özelliğiniz de beraber çalıştığınız kişileri yüzlerinekarşı övmemeniz. Bu bilinçli bir davranış mı?Aslında övme işini şimdi şimdi yapıyorum, yoksa eskiden hiç yapmazdım.Rahmetli Çetin Emeç de öyleydi. O'nu da eleştirirlerdi, hiçiyi şeyler söylemiyorsun diye. Biz Çetin Emeç ile aynı fikirdeydik,bir iş yapıyoruz ve kimseyi övmek diye bir şey yok. Bu profesyonelbir iş ve burada işini iyi yapan zaten gözüküyor. Ben bana övgü dolusözler söylenmesini beklemezdim ve bana da kimse böyle bir şeysöyledi mi şüpheliyim. Başkasına da söylemedim. Benimle çalışanarkadaşların kısa bir süre sonra kendilerinden memnun olup olmadığımıanlamamaları mümkün değil. Ama insan yaşlandıkça mı diyelim,olgunlaştıkça mı diyelim, zaman zaman ya aferin iyi yazı falandiyor. O zaman da hayret ediyorlar, ya abi sen hiç böyle şey demezdindiyorlar. Ama zaten herkes kendini gösteriyor. Benim vekimsenin böyle bir şey söylemesine gerek yok.<strong>Kendi</strong>nize dair sıkı bir disiplin anlayışınız var ve boşa vakitgeçirmeyi sevmeyen bir insansınız. Bu özelliğiniz yüzündendiğer gazetecilerle çeşitli ortamlarda çok sık birlikteolmamanız, sohbetlere vakit ayırmamanız ilişkilerinizi etkiledimi? Sizi soğuk biri olarak niteleyenler de var. Sizi nasıltanıyorlar?Bu doğrudur. Ben Gazeteciler Cemiyeti'nin yıllarca üyesiydim. Sonrabirtakım şeylerden dolayı ayrıldım. Hiç Gazeteciler Cemiyeti'negitmezdim. O zamanlar meslek dışında gece kulüplerine falan gidilirdi,ben gitmezdim. Dış seyahatlerde falan sohbetlere katılmaz, gazeteve kitap falan okurdum. Şimdi beni tanımayanlar bazı yanlışgözlemler yapmış, yanlış kanılar edinmiş olabilirler. Ama benimleçalışan hiçbir arkadaşım Kışlalı kendini beğenmiştir, ukaladır diyemez.Ben öyle bir insan değilim. Ama ben değişik bir tür çalışma şekliolan bir gazeteciyim. Çalıştığım yerlerde bile, mesela Tercüman'da,Milliyet'te herkes otururdu, çay içer, sohbet ederdi. Benbundan bir şey anlamazdım. Gittiğim yerlerde ilk ricam bana ait kü-


56 • Duayen Gazetecilerçük bir yer verin de, ben kendi başıma orada okusam etsem olurdu.Böyle bir yapım var ama herkesin aynı düşüncede olması beklenemeztabii.Mehmet Ali Kışlalı boş vakitlerinde neler yapar?Boş vakitlerimde spor yaparım ve yazarım. Şimdi artık televizyon davar. Vakit bunlarla geçiyor.Televizyon dedik, hiç televizyon programı yapmayıdüşündünüz mü?Hayır, hiç düşünmedim.Bunun bir nedeni var mı?Televizyon ayrı bir konu, beni ilgilendirmiyor. Çeşitli programlaraçağırıyorlar, hiçbir meslektaşımı kırmamaya çalışıyorum, bakın sizinlede konuştum. Ama benim kendi konularım var ve o konulardakonuşacaksak konuşalım. Güvenlik konuları bilhassa. Ama onun dışındaikide bir televizyona çıkıp da konuşmak ayrı bir şey, bana göredeğil. Ben yazıyorum. Televizyonların da ayrı programcı kadrolarıolmalı, bu anlamda televizyon programı yapmayı hiç düşünmüyorum.Zor beğenen bir insan mısınız?Öyle tabii. Beğenmem, çok zor beğenirim. Çünkü çalıştığım yerlerdebana öğretilen, benim gördüğüm ölçüler var. Dediğim gibi hep Milliyet'itekrarlıyorum. Sporda da antrenörlük yaptığım dönemlerdenkalan bir şeyler de var. Ayrıca batıdaki ilişkilerinizde ne kadar kaliteliişlerin ortaya çıktığını görüyorsunuz ve bunları ister istemezöğütüyorsunuz ve uyguluyorsunuz.


Mehmet Ali Kışlalı 57Spor demişken, hem Galatasaray'da hem de Fenerbahçe'debasketbol oynamış biri olarak hangi takımı tutuyorsunuz?Aslında ben Galatasaray Lisesi'ne gitmeden önce kuzenim, meşhurFenerbahçeli yazar Necati Bilgiç'in de etkisiyle Fenerbahçe'yi tutuyordum.Galatasaray'a gidince, Turgay Şeren ile birlikte basketbolabaşladık, o daha sonra futbola geçti. Galatasaray'ın yıldız takımında,genç takımında, A takımında oynadım ve Galatasaraylı oldum. Sonyıl Galatasaray'da oynarken bizim çok iyi bir antrenörümüz vardı,Fenerbahçe'ye geçti. Beni de aldı. Bir yıl kadar Fenerbahçe'de oynadım.Daha sonra <strong>Ankara</strong>'ya, Mülkiye'ye geldim. Mülkiye'de hemoynadım hem de antrenörlük yaptım. Eskiden oğullarım baba hangitakımı tutuyorsun diye sorduklarında Mülkiye derdim. Baba olurmu, doğru dürüst bir takım söyle derlerdi. Fenerbahçe ve Galatasaray'asempatim var ama bu kadar yıl gazetecilik yapınca hiçbirinebir noktanın ötesinde yaklaşamıyorsunuz. Bakıyorsunuz, hangisihoşunuza giderse.Bu tarafsız yaklaşımınızda gazetecilik anlayışınızın büyüketkisi olduğunu söylediniz. Tarafsız gazetecilik anlayışınızın,korkusuz tavrınızın gazeteciliğinize olumlu etkileri olmuşturherhalde, ya da olumsuz!Şimdi bakm ben iki kere kovuldum. Birincisi, Milliyet'in <strong>Ankara</strong> bürosununbaşına birisi geldi, ismine gerek yok. Diplomatik muhabirne demek, böyle şey olmaz, her işe koşması lazım diyen bir adam.Onunla sürtüştük, biraz karakterim de serttir itiraf edeyim, sürtüşmelerdefalan yumuşak biri değilimdir. Sürtüşme sonunda beni iştençıkardılar, kovdular. İkincisinde, Türk Haberler Ajansı'nı ben kurdum,bir genel müdürü vardı, ismine gerek yok, bambaşka bir adam.Ne haber bilir, ne dünyayı bilir, ne gazeteciliği bilir, dil falan da bilmez,belli çıkarları manipule etmeye çalışan bir adamdı. Oradaonunla da sürtüştük ve oradan da kovuldum. Bir yerde de iyi oldu,çünkü bunun üzerine Yankı'yı kurdum. 13-14 sene Yankı'da, ondansonra Hürriyet'te falan rahat ettim kolay bir şey değil. İnsan bir yerleregeliyor ama zor tabii.


58 • Duayen GazetecilerBasm-Yayın Yüksekokulu'nda bir dönem hocalık da yaptınız.Tekrar üniversitede ders vermeyi düşünür müsünüz?İki sene hocalık yaptım, uygulamalı gazetecilik dersi. Bir işe yaramadığınıgörünce bıraktım. Hiç ilgi görmedim, uygulamalı gazetecilikdersi düşünebiliyor musunuz? Bir gazeteci bunu yapmazsa neyi yapar?Hiç ilgi falan görmedim ve bıraktım.Herhalde bir daha ders vermeyi düşünmüyorsunuz.Bir daha mı? O zamanlar İhsan Doğramacı YÖK Başkanıydı. Onunlabüyük münakaşalarımız oldu, bu sistem gazeteci yetiştirmiyor diye.A bak orda okumuş, orda değil imam hatipte de okusa o çocukiyi gazeteci olacak. Yetenekleri var, kültürü var falan. Ama burdaokuyup da mezun olanların pat diye gelip gazeteci olması lazım.Yok böyle bir şey. Okullar iyi düzenlenmemiş, gazeteci falan yetiştirmiyor.Peki bu anlamda bir gazetecide olması gereken en önemliözellik nedir sizce?Gazeteci ciddi olmalı bir kere. Verilen bir görevi son derece ciddiyealıp, mümkün olduğu kadar her yönüyle araştırmalı, bütün kaynaklarızorlamalı, işini büyük bir ciddiyetle yapmalı ve yılmamalı. Yazıyıgetirir, bakarsın olmamış der yırtar atarsın, tabii bunu daha yumuşaktarzda yapmak daha iyidir ama bundan yılmayacak. MeselaHmcal boyuna yazar, kaç kere yazıları yırtıldı ama şimdi Türkiye'ninen iyi yazarı. Mehmet Yılmaz, müthiş bir üslubu var. <strong>Kendi</strong>sibilir, "Ya Mehmet ne kadar güzel bir üslubun var" dedim. "Ya abinereden?" dedi, "Bizim yazılara neler yapardın" dedi. "Ama benimyazılarım böyle değil" dedim. "Ama sizin, sizin gibi bir yazı işlerimüdürünüz yoktu, sizin yazılarınızda bunu uygulayacak" dedi. Bununolması lazım ve yılmayacak. İşte yılmayanlardan Can Dündar,nefis üslubu var, üstün yazıyor. Kararlılıkla, ciddiyetle çalışmanız enbüyük vasıf olur.


Mehmet Ali Kışlalı 59İki çocuğunuz var. Gazeteci olmayı düşünüyorlar mı?Bir tanesi oldu. İkisi de ODTÜ'den mezun oldu. Birisi ekonomi, diğeriuluslararası ilişkiler okudu. Ekonomi okuyan Amerika'ya gitti,master yaptı ve döndü. İkisi de askerliklerini Güneydoğu'da komandoolarak yaptılar. Sonra ekonomi okuyan fikrini değiştirdi ve gazeteciolmaya karar verdi. Şimdi Hürriyet'in ekonomi grubunda. Öbürüişadamı olacağım dedi ve işadamı oldu.


62 • Duayen GazetecilerHüsamettin Çelebi(1934)Hüsamettin Çelebi ne zaman nerede doğdu?Ben, hem ana tarafından hem baba tarafından Sürmene asıllı ailelerdengeliyorum ama doğum yerim Bayburt. 1917'den, Sovyet Sosyalistİhtilali'nden önce Türk - Rus Savaşı olunca Ruslar Karadeniz sahilindenTürkiye' ye girmişler. Bizim ailelerde de erkekler savaşa gitmiş;kadınlar ve ihtiyarlar daha batıya kaymışlar ve Ordu'ya gelmişler.Ancak bir kısmı Ordu' da kalmakla birlikte, bir kısmı da daha öncedentanıyıp bildiği Bayburt'a gidip yerleşmişler ve ben Bayburt -Saraycık Köyü'nde 1 Ocak 1934 tarihinde doğmuşum.Tahsiliniz nasıl, ne şartlarda başladınız?Köyümüzde ben 10 yaşma gelene kadar ilkokul yoktu. Dolayısıylaokula geç başladım. O dönemde, ora köylerinde tek parti hükümetindengizlice yürütülen Kur'an kursları vardı. Tüm çocuklar kışın okurslara giderdi ve Kur'an öğrenirlerdi. Zaten dedemin de niyeti benihafız yapmaktı. Caminin bitişiğinde, tavanı otla, toprakla, samanlakapatılmış, zemini hasırla örtülü bir yerde ders okurduk. Bir taraftakızlar, bir tarafta erkekler olurdu. Aynen eski kitaplarda gördüğümüzfalaka yöntemi bile uygulanırdı. O zamanlarda çok kar yağardıo bölgeye. Giyim kuşam ona göre olurdu. Sabahleyin okula giderkenAmme Cüzü ile birlikte, ısınmak için herkes geven ya da tezek alırdıyanına. Getirmeyeni hoca falakaya yatırırdı.


Hüsamettin Çelebi 63Sizin başınıza hiç böyle tatsız bir olay geldi mi?Benim başıma hiç gelmedi. Hep götürürdüm. Ama asıl sebep, hatırlıbir ailenin çocuğuydum. O sırada lastik ayakkabısı olan tek çocukbendim köyde. Erkekler çarık, hanım kızlar nalın giyerlerdi. Çok perişandık,iyi bir ailenin çocuğu olduğum halde şartlar yine de çokzordu. 1944'e kadar yani 10 yaşıma kadar böyle geçti. Kur'an-ı Kerim'ibaştan sona okuduk, hatim indirdik. O sene köyde bir kampanyaaçıldı. Zaten bizim ailede hep bir kampanya vardır. Büyükannemsürekli olarak benim ve benden sonra doğan 2 kardeşimin okumalarınıisterdi ve bunun gerekli olduğunu hep vurgulardı. Şehre gitmemizgerektiğini, vaktin geciktiğini hep söylerdi ve aşağı yukarı haftadabir kez bu konuda evde kavga olurdu. Büyükbabam, onun aksine"Daha ne okusun, Kur' an okuyor ya" derdi.1944'lerde Türkiye'deki genel kıtlık yılı ve II. Dünya Savaşı' dan dolayıçekilen sıkıntılar sebebiyle köyde toprağı olan bir aile köye geldi.Sıtkı Bey. O da erkekler arasında aynı kampanyayı başlattı veköylü hareketlendi. Köyümüzde bir okul kampanyası başlamıştı.Köyde 1920'li yıllarda Karabekir'in doğudan getirip, o şartlarda ortaokulokuttuğu çocuklardan bir tanesi, köye dönmüş çiftçilik yapıyor;Hasan Efendi. Onu hemen Erzurum'a eğitmen olmak üzere kursagönderdiler. Köyde kavaklıktan kavakları kesip şehirde sıra yaptırıldı.6 ay sonra yeni sıralarda yeni öğretmenle, eski yerimizdederslere başladık. İlkokulun ilk 3 sınıfı ile başladık. Gelenlerden kimseokumamış, kız öğrenci çok az. Hasan Efendi beni 1 yıl okuttu. Ba-


64 • Duayen Gazetecilerbam ortaokul okumuş ve askere gitmiş. Sonra da memur olarak Zonguldak'a gitti ve bizi yanma aldı.Büyükannenizin isteği yerine geliyor galiba?Böylece ben 1. sınıftan 2. sınıfa geçmiş olarak şehre gittim. 2, 3 ve 4'ü Devrek'de okudum. Yazm köydeydim. O yıllarda ailede hastalıklaroldu ve ben orak biçmekten koyun sağmaya kadar hepsinin yaptım.Büyükannemin ilk isteği yerine gelmişti ama evde kavgalar yinebaşlamıştı. 1948' de yani ben beşinci sınıftayken. Okula devam etmembüyük kavgalar sonucu dedemi ikna etmemizle oldu. Bir atımızve toprağımız kaldı. Tekrar Ordu'ya, dedemin kardeşlerinin yanmageldik ve İsmet Paşa İlkokulu beşinci sınıfına başladım.Köyden şehre gelen ve okula geç başlayan biri olarak kolayadapte olabildiniz mi?O sırada sizin saçlarınız gibi saçlarım vardı, köyde uzamıştı. Kaydımıyaptırdım. İlk gün Muazzez Tiryaki diye bir Hanımefendi yaşımdanve saçımdan dolayı" Ne istiyorsunuz?" der gibi baktı," "Geç arkayaotur, yarın saçlarını kestir!" dedi ve saçlarımı kestirdim; bir dahada uzamadı. Zaten o sene itibariyle dökülmeye başladılar. Hocamlaiyi anlaştık ve Ordu Ortaokulu'na gittim. O sene ilk kez Ordu'daresmi lise açıldı. Lise ile ortaokul aynı binadaydı. Ben iftiharageçmiş bir öğrenci olarak karnemi ilk Muazzez Hocama götürdüm.O da mutlu oluyordu. Liseyi de orada bitirdim.Geldik Üniversiteye...20 Ağustos 1956'da <strong>Ankara</strong> Hukuk Fakültesi'ne gidip kaydımı yaptırdım.O dönemde Mülkiye ve Tıp Fakültesi haricindeki okullardagiriş sınavları yoktu ve isteyen istediği okula kayıt yaptırabiliyordu.Niyetim; hukuk okumak, avukat olmak, Ordu'da ünlü bir avukatolarak çalışmak ve politika yapmak idi.


Hüsamettin Çelebi • 65Politika merakı taa o dönemlere rastlıyor demek?Evet evet... İlk sınıfı hiç takıntısız geçtim. 3. sınıfta ilk takıntım geldi.Kamu Hukuku isterdim; çünkü politikaya ilgim hep vardı. Kamuhukuku yoruma, anlatıma açık, edebiyat tarafımla yürütebileceğim,bilgi, birikimle üstesinden gelinebilecek bir bölümdü; dolayısıyla oderslere merakım vardı. Takıntımın sebebi şu idi. Ayrıntılarını dahasonra anlatacağım olaylar sebep oldu.Gazetecilik bir tesadüf mü? Hukuk merakı ve ardından gelengazetecilik mesleği, hem de iyi bir gazetecilik, nasıl oldu peki?Türk Basın Ajansı adında bir ajansta gazeteciliğe başladım. Hukukakaydımı yaptırdığım günün ertesi günü. Evet gazetecilik bir tesadüftü.Niyetim gazeteci olmak falan değildi. <strong>Ankara</strong>'da yaşayacak, geçimimisağlayacak kadar para bulmaktı. Yani gazetecilik değil de bu,bir memuriyet olabilirdi.İlk haberinizi hatırlıyor musunuz diye sorsam?İlk haberim mesleğe ilk girişim oldu. Şöyle ki, kız kardeşim, KandilliLisesi'nde okuyordu. Onu, Ordu'dan vapurla İstanbul'a bıraktımve <strong>Ankara</strong>'ya geldim. Tan Vapuru'nda (nerede duman görse orayayanaşırdı) bir fırtınaya yakalandık. Gazetelerimi bitirdim ve dikkatimindağılması için yanımdaki insanın gazetesini istedim. Zafer Gazetesi.Bu gazete o dönem DP'nin yayın organı ve bu aslında banaters. Normalde tüm gazeteleri okurdum ama onu hiç düşünmemiştimdaha önce. Tüm haberleri okudum ve ilanlara göz atamaya başladım.Vapur sağa sola yatmaya devam ediyordu. O sırada "Stajyergazeteci alınacaktır!" diye bir ilan gördüm. Ben de çalışarak okumakihtiyacında olarak <strong>Ankara</strong>'ya geldiğim için ilanı kesip cebime koydum.Anafartalar'da Işıklar Caddesi, Toygar Han, 3 numara... TürkBasın Ajansı. Fakülteye kaydoldum, sonra buraya gittim. Kekeme,benim yaşlarımda bir çocuk karşıladı beni. İlgili kişi yokmuş o sırada,ajans sahibi Hakkı Saym yanımdan geçerek odasına girdi. Beni


66 • Duayen Gazetecilerçağırttı, ne istediğimi anlattım." Biz sınav açtık siz adresinizi bırakınbiz sizi ararız" dedi. Beni savdığını düşündüm ve çalışmaya acilenihtiyacım olduğunu, beklemeye vaktim olmadığını söyledim. GazetedenSBF'ye öğrenci alımlarıyla ilgili bir ilan gösterdi ve onu haberyapmamı istedi. Ben o döneme kadar ne haber yazmışım, ne de ilgilibir şey... Ancak edebiyat ve politikaya ilgim sebebiyle, ayrıca çokda gazete, dergi vs okuduğum için ne yazdım, nasıl girdim, ne dedimhatırlamıyorum haberi yazdım. Bir yazıya, bir bana baktı HakkıBey şaşkındı ve "Yarın başlayınız!" dedi. "Ne alacağım?" dedim.Mecburum, cebimdeki para beni ancak 10 gün daha götürür. İkincianneden 5 çocuk daha olmuş. Babam bir küçük memur. Ben kendibaşımın çaresine bakmalıyım. Dedem bu okumayı istemiyor, babamkısa yoldan okuyup kendilerine de yardım etmemi istiyor ki kafasındanöğretmenlik geçiyor. Oysa ben uçuyorum, öğretmenlik falankesmiyor. "6 ay deneyelim" dedi. "Ben gideyim bekleyemem" dedim.Belki güleceksiniz; sonunda ayda 100 TL'ye anlaştık. Diğer arkadaşlarasöylemedik. Anlaşıldı ki bu iş böyle yürüyor. Zaten ajansbatmak üzere. Bugünkü gibi basın yok. <strong>Ankara</strong>'da yalnızca Ulus, Zafer,Hürses gazeteleri var. Büyükanneme bir telgraf çektim. Benimbütün kardeşlerimin yegane desteğidir o ve şu an bile ondan başkagözümde kimse yoktur. Haber verdim bu işi ve okulu.Aldığınız parayı yetirebildiniz mi?Aylık 20 TL tutan okul yurduna da kaydımı yaptırdım. Yemek, yıkanma,ütü, -politika niyetim olduğu için giyimime de çok özen gösteriyordum-1liraya öğlen yemeği (işkembe, kuru fasulye, pilav)...Yani kendi yağımla kavrulabiliyordum. Ben, hiçbir zaman 100 lirayıtam olarak alamadım. İş arkadaşlarım Kemal Şener, Necdet Onur,Zeki Sözer... Hepsinin değişik ihtiyaçları var. Aziz Nesin konusu birolay bu. Kemal'e baş muhabir falan demeli, unvan meraklısı. Ailesiylekaldığı için para problemi yok. Necdet Onur evlenmiş, paraya ihtiyacıvar, alamıyor. Ben ise ay başında ancak bir 30 lira alabiliyorumve sonra 5 lira 10 lira cebime sokuyor patron. Kötü bir adam değil,olmadığı için veremiyordu. Necdet Bey yurtdışı meraklısı bir adam


Hüsamettin Çelebi • 67ve Hakkı Bey de onun sakalına göre bir tarak bulmuş; "Necdet Beyyazınız; Dış Haberler Servisimiz Şefi -ki öyle bir servisimiz yok. Berbatbir radyo dinleniyor ve oradan haberler çıkarılıyor- tetkik ve temaslardabulunmak üzere Federal Almanya'nın başkenti Bonn'a gidecektir.<strong>Kendi</strong>sine 1500 DM tahsis edilmesini arz ederim" ve o yazınındüzeltimini bir türlü beğenmiyor. Bu uğraşılar sonucu Necdet dezaten gideceğim diye para istemiyor. Bir süre sonra Maliye BakanıHasan Polatkan imzalı bir kağıt geldi. "Kabul edilmiştir, tahsis edilmiştir"demliyor ama kağıt bir süre masalarda dolaşıp tekrar kayboluyor.Ortada ne para ne bir şey... Benim halim de ortada. Zeki Sözersürekli gelmiyor zaten. Hukuk'ta elemeler çekiliyor. Yıl içinde 6 dersokutuluyor ve 2'si kura ile çekiliyor. Yazılıya bu derslerden giriliyor.Ben bu kuralardan sonra para ve mesai olarak ajansla ilgimi kesiyorumbir ay boyunca. İki dersten beşer ya da toplam on almalısınız.5'ten aşağı olamaz. Yazılılar biter bitmez sözlülere çalışmak için hemenOrdu'ya gidiyordum. Ajanstan bir şey söyleyen yok. Hoş geldino kadar. O iyiliklerini unutamam. Zaten hakkımda çıkan yazılarınhepsinde bu ajansm yeri vardır. Yani bu şekilde geçimimi sürdürmeyeçalıştım.Muhabirlik nasıl gelişti? Gazeteciliği sevdiniz mi o dönem?1 Kasım' a kadar sabah giderken polis-adliyeden kayıtları alıp haberyaptım. 1 Kasım'da beni meclis muhabirliğine getirdiler. Benim içinhayatımın dönüm noktalarından biri oldu. Yemek yiyordum ya,meclise gidince ağzımı tutmaktan, kapamaktan bir hal olurdum. Sarımsaklıişkembe kokacak da rezil olacağım diye. İlk üç ay fakülteyihem işi götürdüm. Sonra okula haftada bir iki kez gitmeye başladım.<strong>Kendi</strong>mi bir anda politika ortamı içinde buldum. Cumhuriyetçi KöylüMillet Partisi'ne üyeyim o dönem. Osman Bölükbaşı var partidenve 4 milletvekili. Hepsi de Kırşehir'den.Okulda üçüncü smıfa geldik. Yine eleme kurası çekildi. Yavuz Abadan'mHukuk Sosyolojisi diye bir dizi metni var. Çok kirli bir metindir.Kamu hukuku, felsefi tarafı ile bir gecede hallederim dedim. Sı-


68 • Duayen Gazetecilernava girdim ve 10 numara bekliyordum. Akşama tahtaya asarlardıve millet birbirini iterek bakardı. Ben de baktım ki 3 almışım. Bir şeyibir kez başaramazsam yıkılırım, yanma varmam. Bir sene sınavlaragirmedim. Avukat olacaktım, politikaya girecektim ya... Zatenben o ünlü insanların yanında meclisteydim ve iyi para alıyordum.Okuyup ta ne olacaktı.Nee okulu mu bırakıyorsunuz?Hayır! Büyükannem "hakkımı helal etmem" dedi, ki büyük haklarıvardır üzerimde. Başka arkadaşlarımın da etkileri oldu elbette okuladevam etmemde. Yeni Asır <strong>Ankara</strong> Bürosu'na geçtim ve 450 TLaldım. Zeki Sözer'le orada samimi olduk. <strong>Ankara</strong>'da ihtilalle birlikteTürkeş Öncü isminde bir gazete çıkardı. Ama gazetenin sahibiolarak yakın arkadaşı olan İKA Ajansı sahibi gürünüyordu. Bin-2bin lira gibi çok iyi paralar vererek çok iyi insanlar topladı. AltanÖymen, Örsan Öymen, Oktay Ekşi, Mustafa Ekmekçi, NilüferYalçın... Ben Ordu'dayım, bir geldim piyasa böyle yükselmiş. O sıradaben Tercüman'a geçtim. Şimdiki Zara mağazası üzeri 3. kat,maaşım 700 TL oldu.Tercüman macerası nasıl başladı ?Kemal Şener'in arkadaşı Muammer Yaşar Bostancı <strong>Ankara</strong> Temsilcisio dönemde. Bir gazeteci arıyor ve beni de biliyorlar ya. Gidip görüştümve hemen meclise verdiler. Zaten başka bir birimde çalışmadımmuhabir olarak. Bu kez bu insanlar ve büyükannem bırakmamamıisteyince, teşvikleriyle yeniden defteri, kitabı aldım ve çalışmayabaşladım. 1961' de mezun oldum.Mezun oldunuz ve gazeteci olarak çizginizi belirlediniz. İlginçolaylarla muhakkak karşılaşmışsınızdır. Hatırlayabildiğiniz birolay var mı?


Hüsamettin Çelebi • 69Tercüman'da bir olay oldu. Türk Basınında başka zaman da hiç olmamışbir olay bu: Muammer Yaşar, Rodos'tan evli ve evlerine gidipyemek falan yiyebildiğim iyi bir eşi var. Eşini Rodos'a göndermiştive beraber kalmaya başladık. Bir sabah evden çıkarken gazetelerimizialdık. Türkiye'nin seçime doğru gittiği bir dönemdi. Tercüman'ınsahibi Ragıp Kutman idi. CKMP'den birisi. 200 milyona yakın servetiolan ama cebinde 200 kuruşu olmayan biri. Aynı zamanda kömürcülükyapıyor, müteahhitlik yapıyor. Partinin genel kurul üyesi. Seçimedoğru giderken, siyasi faaliyet yasağı var Milli Birlik Komitesi'nin.Bunu ihbar ettiler, kömür ocağında siyasi telkinler yapıyor diye.Bu adamı içeri aldılar. Niye anlattım? Ragıp Bey içeri alınınca genelsermaye bulmak güç oldu. Masraflar karşılanmıyor. İstanbul çalışanları4 - 5 aydır maaş almıyorlar. Oysa biz alıyoruz. O sırada buçalışanların arasına Kemal Ilıcak giriyor. O dönem Türkiye Birlik diyebir gazetenin sahibi ve ayrıca muhabir. Tercüman çalışanlarına"Enayilik etmeyin, gazeteyi elinden alm" diyor. O dönem Müfit Duru,Kutman'ın adamı. Kapının önüne konuluyor çalışanlarca. Bizbunlardan bihaberiz, oturduk, konuştuk, rakımızı içtik. İşte her şeygazeteyi aldığımız o sabah cereyan etti ki; taşra gazetesi gibi bişeylekarşılaştık ve bu ne dedik. Yeni Tercüman'mış. "Hadiselere Tercüman"idi, şimdi "Halka Olaylara Tercüman olmuş" Ebatları değişmiş.Ve manşet; "Bir numaralı tebliğ; çalışanlar gazeteye el koydu!" Şokolduk. Hemen bir taksiye atlayıp, büroya gittik ve teleksin başınageçtik. İhsan Bilici, gazete spor servisinden şunu yazıyor; "Tebrikederiz, nihayet bir gazete sahibi olduk." Kardeşim bizim haberimizyok ne oluyor? Gazetenin temizlikçi kadını bile demiş ki: "15 yıldırburada çalışıyorum ya sonunda bir gazete sahibi de oldum". Bizi dahiletmeyin, kesinlikle bu işin içinde değiliz dedik. Acele etmeyin falandendi ve <strong>Ankara</strong>'ya Kemal Ilıcak, Uğur Reyhan geldi, İhsan Beygeldi. O ara büro hesaplarını tamamladık ve gelince teslim edeceğiz.Yalvardılar. Maaşlarınızı arttıracağız dediler. Biz dedik ki; işte anahtar,işte paralar. Hakkımızı ararız, bunu kabul etmeyiz dedik. Vurdukkapıyı çıktık; Behiç, Muammer, Savaş Kıratlı, ben... Paris radyosubile bu haberi verdi. KİM dergisi yayınladı. Türk basınında olmamışbir olaya tanık olmuştuk. Önce <strong>Ankara</strong> Gazeteciler Sendikası bi-


70 • Duayen Gazetecilerze sahip çıktı. Bir süre avukata falan başvurup mücadele ettik, sonravazgeçtik.Tercüman' ın ilk bölümü bu şekilde sona ermiş oldu. Sıradahangi gazete var?O sırada meclise gidince "Bravo aslanlar..." deniliyor bizlere. Beraber hareketetme kararımız var arkadaşlarımla. Bana Şemsi Kuseyri; Akşam<strong>Ankara</strong> temsilcisi idi. Halk Partili havada bir insan "Gidip başla!" Nereyebaşlayayım ağabey? Beraber oturup arkadaşlarla konuştuk. En azındanbir arkadaşımız büyük bir gazetede olsun ki; hem sesimizi duyursunhem de parasal yönden biraz rahatlayalım dediler. Gidip yine meclismuhabiri olarak başladım. Aziz Nesin, Çetin Altan, baş yazar İlhamiSoysal, Müşerref Hekimoğlu yazıyor Akşam'da. İyi de benim havamlabunların havası uymuyor, ama netice de ben de bir muhabirim. Sizin ilgiduyduklarınıza yeri geliyor küfür ediyorlar; cevap versen olmaz, vermesenolmaz. Altı ay sonra askere gittim, 1963 Polatlı. 212 kanun gereğinceilk kez askerdeyken yarı maaş alanlardanım. 1965'te döndüm; TRTkurulmuş. Bizim Muammer orada, Doğan Kasaroğlu orada. Bunlar daparlamento bürosu başına adam arıyorlar. Zaten Akşam'a dönmek istemiyorum.Görüştük ve TRT'ye başladım.TRT Haber Merkezi' deki bütün gelenekleri ve kurallarımesleki birikim ve yetenekleriniz, çalışmalarınızla, DoğanKasaroğlu, Muammer Yaşar Bostancı ve Zeki Sözer'le birliktedeğiştirdiğinizi ve TRT'nin yıllarca bu kurallarla habercilikyapmaya çalıştığını biliyorum. İsterseniz bir de sizinağzınızdan dinleyelim....Parlamento Büro Müdürü'nden memnun değillermiş ama direkt olarakda işten çıkaramadıkları için ben, ilk olarak; Tarım Ticaret Ekonomi Müdürüolarak başladım. O sırada Haber Merkezi'nde yalnızca Doğan Kasaroğlu,Basri Balcı ve ben yüksek tahsilli idik. Dolayısıyla ben maaşdaönlerine geçmiştim. (1025 TL - elime 1444 TL geçiyor) Altı ay sonra asılgörevime geçtim. 1965 seçiminden sonra başladığım görevimde 1973'e


Hüsamettin Çelebi • 71kadar kaldım. TV siyah beyaz olarak yayına başladı. Haber Merkezi tekolduğu için artık TV ye de haberler yapmaya başladık. TV' de Abdi İpekçi'densonra Şemsi Kuseyri ve ben Açık Oturumlar yaptık. Ayrıca " BirKonu Bir Konuk" programını da yapmıştım.Yaptığınız açık oturumların başarıları saygınlığı halakonuşuluyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?Çok başarılı bulunuyordu ama bence başarıdan değil, milletin televizyonuilk kez görmesinden kaynaklanıyor. Hala yaşlılar yoldan çevirip;"Ne programlardı, ne edepliydi, neler öğreniyorduk" diyorlar.Zaman zaman tartışmalara çanak tutuyordum, ben de tartışmalaragiriyordum vs.TRT diyorduk...Evet.... Bütün seçimleri; senato yenileme, genel seçim, mahalli seçim,siyasi ne varsa partilerin büyük kongrelerini her şeyini bizim ekipyapıyordu. O kongreler hep yaza gelirdi ve yurt dışına hep bizimgruptan giderlerdi. Baki Şehirlioğlu, Mehmet Bican, şimdiki TRT HaberDairesi Başkanı Okay Göçer, reklamcı Şahin Tekgündüz, ErcanSan, Erdinç Sağlam, Ali Baransel... Hepsi iyi yerlerde, iftihar ediyorum.İnsanları seçerek alıyorum diyorum soranlaraGenç muhabirlere olan babacan ve olumlu yaklaşımınız buinsanların da başarılarındaki payınız olabilir mi? BakiŞehirlioğlu, 33 yıldır bu işi yaptığını ve hala sizin kurallarınızdışında hareket edemediğini, sizin şapkanızın hep üzerindeolduğunu belirtiliyor. Ne diyorsunuz?Bunu öncelikle Baki' nin iyiliğine bağlıyorum. Bir de söylediğim gibiseçici davranmama bağlayabilirim. Birlikte çalışacağım insanlarıtanıyıp neyi yapıp neyi yapamayacaklarını bilirim. Hiç kimseyi iştenattırmadım belki ama servislerini değiştirdiğim oldu. Çünkü; gazetecilikşarap değildir, yılla değil işle ölçülür. 10 yıl bu işi çok iyi ya-


72 • Duayen Gazetecilerpabilirsiniz, ama bir gün yaptığınız bir hata meslek hayatınızı alt üstedebilir. Seçim öncesi ve sürecinde sol bize faşist diyordu, sağcılarkomünist diyorlardı. Doğan Kasaroğlu ile jaluziyi aralayıp dönüpbirbirimize "Sen misin komünist, ben miyim" derdik. Dalga geçiyordukama moralimizi etkiliyordu aslında. Seçim oldu ve İsmail CemTRT Genel Müdürlüğüne getirildi (1973). Gelişi yasaya aykırıydı;hiçbir kamu görevi yapmamış, dışarıda okumuş ama yüksek tahsiliyok. Gelsiiiin... Ama gelir gelmez gerekçesiz olarak Doğan'ı görevdenaldı. Zaten hayatımız hep bunlarla geçti. Birilerine karşı mücadelelerle...Aldı, güya kağıt üzerinde Genel Müdür Müşaviri olarakterfi etti. Ben Zeki Sözer, Muammer Yaşar, Cemal Aygen kalkıp gittikve dedik ki; "Bu arkadaşı aldınız. Bunu bir yayın yanlışı ya da suçuylaaldıysanız bu işi biz hep birlikte yapıyoruz. Hata hepimizin olduğunagöre bizi de alın." "Hayır, hayır" diye hikaye yazdı. Bana veZeki'ye iltifat ediyordu. "Siz buradasınız diye ben buraya geldim"de dedi. İndik aşağıya, istifalarımız kabul edilmedi. Kimimiz raporaldık, kimimiz yıllık izne çıktık. 15 gün sonra döndüm, arkadaşlarımyok. Bu gruptan birimiz yoksak ve bir haber programı yayınlanıyorsaiçimizden biri bunu mutlaka izliyordur. Ertesi gün onu değerlendireceğiz;yanlışlık var mı bakacağız. Doğan yoksa yerine ben vekaletetmeliydim. Odasına geçtim, baktım tatsız. Bir dilekçe yazdım."Böyle böyle oldu; Doğan Kasaroğlu'na yapılan muamelenin aynınınbenim hakkımda da yapılmasını rica ederim." Gittim genel evraktangeçirdim. Genel Müdür odasına gittim; aynı muhabbet yineoldu. "Bırakalım bunları" dedim. "Şunu imzalayın gideyim" dedim."Bu ne?" dedi. Birincisi o dönem prosedürü bilmiyordu. Ben olsam"Hadi oradan, sen kim oluyorsun, ben genel müdürüm" falan derdim."Siz bana bir şey bırakmamışsınız" dedi ve imzaladı ve Doğan'mstatüsüne hepimiz getirildik. Dışarıda buluşup gideceğimiziherkese söyledik. Kimisi garip davranışlar sergiledi, kimileri dedi ki,"Kimisi yatarak, kimisi çalışarak para kazanır burada. Bak çalışanlargitti; benim gibi yatanlar kaldı." O kişiyle bir daha hiç konuşmadım.O dönem aktif yaşlarımızdayız. Ne yapabiliriz derken Naci Erdem(İstanbul TRT binasını yapan mühendis) "Birlikte iş yapalım" dedi.Turizmle ilgili bir şey. Bu ekip kaçmazmış. Konuştuk. Biz olura ya-


Hüsamettin Çelebi • 73tınca da patronluğa soyundu ve "Ben bu işte yokum, politikaya gireceğim"dedim. İki üç gün içinde 1974'de Günaydın'dan teklif geldi.Tam aradığım iş. Köşe yazarlığı...TRT hayatınız böyle sonlandı demek?Evet. <strong>Ankara</strong>'ya dönerken benden resim göndermemi istedi, birincisayfadan duyuru yapacaktı patron. Havaalanından uçağa bindim,tesadüfe bak; ODTÜ eski rektörü, ODTÜ'yü kuran Kemal Kurdaş,eski Kayseri Milletvekili ve bir ünlü daha, birlikte konuşuyoruz. Banasordular, acaba kontenjan senatörleri ne zaman seçilecek, kimlerolacak... Özellikle Kemal bey durup durup bunu soruyor; "Sen gazetecisin,sen bilirsin" diyor. Gece yarısı <strong>Ankara</strong>da'yız.Kemal bey arabasıyla bırakacaktı. Arabada yine konuştuk ve ısrarlasordu. "Bilmiyorum" dedim.Anlıyorum ki, sizin olacağınızı tahmin bile edememişsiniz?Hayır, hayır... Pazar sabahı bir telefonla uyandım. "Tebrik ederim"diyen ince bir ses. Zannettim ki Günaydın için. "Nereden duydunuz"efendim dedim. "Neyi" dedi? Ben de "Siz neyi tebrik ediyorsunuz"dedim. "Siz senatör oldunuz" dedi. "Pardon siz kimsiniz" dedim."Ben Fahri Çöker; Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı. (ŞimdiMeclisin tarihini yazıyor. Neredeyse 90 yaşında) Siz duymadınız mı"dedi; "Tebliğ edilmedi mi? Benden duyduğunuzu söylemeyin" dedi.Erdinç Sağlam geldi aklıma. Kimseyle paylaşamazdım. Eve çağırdımanlattım. Bir telefon geldi. "Nereye tebliğ edelim" dediler; ben de"TRT Genel Müdürlüğü'ne" dedim.Senatörlük döneminizde hiç kanun teklifi yaptınız mı, kabulgördü mü ?Yaptım elbet; hepsini açıkçası hatırlamıyorum. Bir tanesi gazetecilerinçalışma sürelerine ilişkin olarak 6 ayı bir sene sayma teklifi kabul


74 • Duayen Gazetecileredildi. Ceza kanunun rüşvetle ilgili maddesinin değiştirilmesi kabuledilmedi. Bir de o dönemde Erbakan'la çok uğraşmıştım.Senatör olduktan sonra Günaydın'da yazmaya devam ettinizmi?Günaydın'da yazmaya devam ettim güya. İkisini götüremem dedimve 1977'ye kadar yazmadım. 77 seçimlerinden bir gün sonra ısrarüzerine ilk yazıyı verdim. Senatoda Başkanlık Divanı üyesiydim.Her yerden istifa ederek ayrılıyordum. Senatoda olmadı da Günaydın'da yazılara müdahaleler başladı. Bazen yazı girmiyor, bazenilanlarla yazınız garip şekiller alıyor. Bazen yazınız kesiliyor. Sonratekrar ara verdim, istediler, baktım olmuyor bıraktım. Sonra Bulvargazetesi maceram oldu. Orayı da aynı sebeplerle bıraktım. Hem sansüregelemem, hemde iyice cıvımıştı Bulvar. Taşradan mektuplar alıyordum;"Biz seni ciddi milliyetçi bilirdik. Ha bu gazeteye nasi yaziyisun?"Israr ediyorum, düzeltmek istiyorum arka sayfayı bir çeviriyorumyine aynı; çıplak beden teşhiri. Bu kez Tercüman'a tekrar istendim.Kemal Ilıcak. Ama ben başlangıçtaki o hadiseden dolayı istemedim.1983 seçimlerinden sonra Anadolu Ajansı'na Genel Müdüroldum.Demek ki A.A.'nin yeniden doğuşu, dönüm noktası bu yıldabaşladı.İhtilal Ajansın başına bir general getirdi. Yönetim Kurulu'nda NecatiZincirkıran, Behiç Ekşi, adını hatırlayamadığım bir Paşa... BunlarPaşa'dan kurtulup sivil idareye geçmek istiyorlardı. Gidip ajansla ilgilibakan olarak Mesut Yılmaz'la konuşmuşlar ve adımı duyuncatamam demişler. Bana geldiler. Ben ajansın iyi olduğundan emin değildim.


Hüsamettin Çelebi• 75A.A. yıllarca çok ilkel koşullarda, çok zor şartlarda çalışan, çokpolitize olmuş, çok kalitesiz, çalışanlarının özlük ve parasalhaklarının çok zayıf olduğu, teknolojinin en ilkel olduğu ve birçok kişinin güvenmediği bir kuruluş olarak bilinirmiş taki sizgelene kadar....Maalesef... Zaten siyasi müdahale olur diye de bir endişem vardı."Tansiyonum var, yapamam" dedim. "İlle de gel" dediler ve MesutYılmaz'a gittik. Ajans öyle bir duruma gelmiş ki; sadece mecburolanlar orada çalışır olmuş. Akrabaların arpalıkları olmuş. Herkeskendini büyük gazeteci sayıyor. Anlattım, "Eğer yayma müdahaleolacaksa, böyle bir şeye girmem" dedim ve onlar da ajansın zaten iyiajans olmasını istediklerini söylediler. "İcabında bizi de eleştirin" dediler.Ben de, "Biz eleştiri yapmayız, haber veririz" dedim. Konuşurkennot aldım. Geldim bir sözleşme hazırladım. Benim bu durumdaolduğumu, istendiğimi Paşa MİT'e mektup yazmış. Elime geçti kimdirnedir ajansta çalışabilir mi? Biri de personelden, birbirini gammazlıyorherkes. İş heyecanı kaybolmuş. Yönetim Kurulu defterinehangi şartlarda geldiğimi yazdım; Mesut Bey'e okudum. "Bir aksilikolacaksa başlamadan bitsin" dedim. Kabul etti ve başladım. 371 kişiden16 tane müstahdem vardı. Kişilerin dedeleri yaşında insanlaroradaydı ve o insanlardan bir şey isteyemezdim. Prosedür çok fazlaydı,vakit kaybı hat safhadaydı. 16'dan 4'e indirdik; ama gönüllerinialarak. Yurt dışında 9 büro açtık; ki hiç bir şey yoktu. Yılmaz Polat,Kıbrıs'da 200 dolar karşılığı gönderilmiş ama ne ona bu para verilmiş,ne de o haber göndermiş. Bir de Federal Almanya'dan mektuplahaber geliyor. Önce sistemi bilgisayara çevirdik; personel vebürolarda düzeltimler yaptık. Saçım olsa hergün yolacaktım. İdaredeiki adam var; yazı yazıyorlar, siz önünüze gelince tekrar yazmakzorundasınız. Ben ayrılırken 341 personel vardı; ilaveler olmadı.Merkezde de pek çok adamı yolcu ettim. Kimisini ikna ederek, kimisinicezalandırarak. ANAP Hükümeti hakkında ilk gensoru önergesiverilmiş; müzakereler sürüyor. Ben de o mecliste 30 sene oturmuşum.Gazeteci, senatör, şimdi de "Genel Müdür olarak bir bakayım"dedim. Oraya bizzat gönderdiğim bir arkadaşım vardı; zannettim kihaberleri geçiyor. Kağıt geldi; "Böyle geçebilir miyim" diye. Müza-


76 • Duayen Gazetecilerkereler bitmek üzere ve hiç haber geçilmemiş. Herkes haber bekliyor.Biz böyle yapıyorduk dedi. Onu müdür yapmıştım, içim battı. BaşbakanTurgut Özal yerine Halil Şıvgın geçmiş telekste; bu olmaz. Görevdenaldım tabi, küstü. Ne yapayım ben!!! Merkezde eskilerden etkili;yetkililerden kimse kalmadı. Ama Vecdi gibi değerli arkadaşlarımlabirlikte güzel çalışmalar da yaptık; ekonomi servisini kurduk.Habere ne kadar önem verdiğinizi, haberi ne kadar politikanınüzerinde tuttuğunuzu, siyasi otorite karşısındakibağımsızlığınızı duydum. Hatta devletten ne kadar az paraalırsanız müdahalenin de o kadar asgariye ineceği görüşüyledevlet parasındaki cimriliğiniz de konuşulurmuş. Hiç mimüdahale olmadı?Allah için bana, benim arkadaşlarıma bu haberi böyle verin diye hiçbirmüdahale olmadı; cesaret edemezlerdi, reddederdik. Arkadaşlarımlailgili haberlere şikayetler oldu. Doğru personelimin hep yanındaoldum. Turgut Özal bizim arkadaşlar bizden o kadar serbest kaldılarki; tarafsız görünmek için bize muhalefet eder oldular dedi birkaçyerde. Yarı şaka ama kulağına da gitsin der gibiydi. Bir gün birkanun hükmünde kararname çıktı. Bizim Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nebağlı olduğumuza dair... Kıyameti koparttım elbet. YönetimKurulu'nu topladım ve toptan istifa kararı aldık. Haber yazdık, nedenlerianlattık, yayına verdik ve ortalık karıştı. "Biz, tarafsız doğruhabercilik yapacağız beyanıyla bu işi kabul ettik, aksini kabul edemeyiz.İstifa ediyoruz" İstifa etmedik tabii. Özal aradı; "Kardeşim neleroluyor" dedi. "Bir şey yok" dedik, "Bu sebeplerle yaptık, geçmişimizvar bizim" dedim. "Düzeltiriz" dedi. "Bu sözümüzü basına duyurduk.Sizin ağzınızdan yayına verebilir miyim?" dedim. "Tabii"dedi. Düzeltmeye yetmedi vaktimiz. Basında görülmez halde olanA.A. görünür oldu. Dış ajanslarla bağlantılar kuruldu. Biz haberlerimizikarşılıksız verirken onlar, biz büyük ajansız diyerek haberlerinibüyük paralar karşılığı veriyorlardı. Ben de ajansım derdim. Alışmamışlarböyle şeylere. Daily News diye bir yayın Türkiye'yi tanıtıyorumdiye bir bülten hazırlıyor; her yerinde bizden bedava temin et-


Hüsamettin Çelebi • 77tikleri resimler ve yazılar... Belli saatte siz resimleri bir yere götüreceksinizo gelip alacak. A.A. değil; istediği isimde yayınlayacak. Tekmasraf taşıma. TRT yıllık 3,5 milyon veriyordu. Genel Müdür TuncaToskay' la 300 milyona anlaştık. "Siz beni atlattınız" dedi. "Ne ki seniniçin bu para" dedim. Hep böyle bedava gelmiş. Bu ajansın bir arşiviolmalıydı; Cumhuriyet'in arşivi. Milli Kütüphane'ye göndermişler;sonra yok. Çok acıyorum. Elimizden geldiğince yukarıya getirip,itibarını yükselttik. Vecdi büyük emek sarf etti; teknik olarak da çokiyiydi, Baki'nin dürüstlüğü, çalışkanlığı...Görüyorum ki her şey gayet iyi gidiyor; peki buradaki istifaniye?A.A.'da sistemi yenilemek için kredi almak zorunda kaldık vekrediyi ödemekte problemler yaşadık. İsmet Paşa "Personeline maaşveremeyen kurum, kurum değildir!" derdi. Çok etkilenirdim.Hükümet değişti sonra. Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı MehmetYazar, ben Senato'dayken yemek yemek için araya adamlar sokardı.Oysa ilgili bakanımız olunca havalara girdi. Bir şey sormak içingidince beş saat bekletirdi. Sonra da niye gelmedin derdi. Ben de bumuameleyi yaparsanız bırakırım dedim ve 1989'da bıraktım. DailyNevvs'ce doldurulmuş adamlar da bana karşıydı zaten.Şimdi nereye gidiyoruz?Bir yıl çalışmadım. Tercüman'dan Kemal Ilıcak yeniden çağırdı. Gittim.Ilıcak ekonomik olarak içten yıkılmıştı. Personeline iyi bir patron,kademeden geldiği için işi biliyordu. Ancak maddi yönden çökmüş."İçim yanıyor. En büyük hayalim olan Tercüman binasını yaptırdımve onu ipotek ettirdim." dedi. Üzüldüm kırmayıp başladım.Sözleşmeyi ben yazarım dedim. Parayı hiç konuşmadım. Niye ısrarlıolduğumu sordu ve önüne gelince göreceğini söyledim. Yazaryazılarının konularını seçmekte ve işlemekte serbesttir. Bir buçuk yılyazdım. Gazete iyice müşkül duruma düşmüştü. Bir gün bir yazıyazdım. " İsmet Paşa kendisini ispat ihtiyacında değildir!" başlıklı,


78 • Duayen GazetecilerÖzal'ı eleştiren bir yazı. Gazetenin genel yayın müdürü iktidardakipartiye yakın bir isim olan Altemur Kılıç'tı. Yazımla ilgili olarak beniaradı. Yazımın kendisinin birinci sayfadan yazdığı yazıya tersdüştüğünü söyledi. <strong>Kendi</strong>sinin genel yayın müdürü olduğunu belirtti.Ben de gazetenin yazarı olduğunu söyledim, "olursa böyle, olmazsahiç olmaz" dedim. Telefona Kemal beyi verdi. "Sözleşme istememinnedenini anladın mı, siz de Altemur Bey gibi düşünüyorsanızben bırakırım" dedim. "Biz sizi üzmek istemeyiz" dedi.Düzeltildi zannettim. Ertesi sabah gazeteyi aldım, yazım yoktu. Hemengazeteye gidip istifa mektubu yazdım ve 1992'de Tercüman'mikinci macerası da bitti.O günden sonra TRT de dahil olmak üzere çeşitli yerlerden tekliflergeldiyse kabul etmedim. Artık strese dayanamam. Tam bir emeklihayatı yaşıyorum.Meslek hayatınız koltuk kaygısı olmadan, işinizindoğruluğunu, olması gerektiği gibi yerine getirme çabalarıylasonlandırmışsınız. Daha önceki çalıştığınız kurumlara şimdigittiğinizde nasıl karşılanıyorsunuz?Ayrıldığım yerlere bir daha gitmem. Personel müşkül durumdakalır. TRT'ye yalnızca iki kez işim olduğu için gittim; ajansa hiç gitmedim.Ben saygı görmek isterim ve istediğim gibi davranılmazsahoşuma gitmez; onlar nasıl davranacaklarını bilemeyebilirler.Şimdiki Türk basınını nasıl buluyorsunuz? Verilenmücadelelere değmiş mi?Şimdi basında kalite kaybı çok fazla. TV'yi izler, Türkçe hatalarınıajandama not ederim. Hürriyet okurum. Okurken öyle şeylergörürüm ki; rahatsız olurum, yakıştıramam.


Basın etiği konusunda ne dersiniz bugüne dair?Etik mi? Var mı!!! Şimdilerde itibar edenlere aptal gözüyle bakıyorlar.Örneğin ben Kadir Çelik' in patronu olsaydım hiç şansı olmazdı.Benim arkadaşlarım, istekli, arzulu, mağrur insanlardı.


Fotoğraf: Görünüm Gazetesi ArşiviOrhan Tokatlı 1930 İstanbul doğumlu. Lise de dahilonuncu sınıfa kadar İstanbul'da Taksim Lisesi'nde okudu.Tekel miidilrü olan babasının tayini nedeniyle Sivas'a gitti.Liseyi orada bitirdi. Türk Haberler Ajansı'nda gazeteciliğebaşladı.Yeni Gazete ve Akşam'da çalıştıktan sonra MilliyetGazetesi'ne transfer oldu. Bu gazetede 40 yıl sürekli çalıştı.Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu


82 • Duayen GazetecilerOrhan Tokatlı(1930)Gazeteciliğe nasıl başladınız?Sivas'ta Liseyi bitirdim. Kardeşim Erdoğan'da bitiriyordu artık.Babam müracaat etti. "Yüksek tahsile gidecek çocuklarım" dedi.Onun için ya İstanbul ya <strong>Ankara</strong>'ya gidilecek. O zaman her taraftaüniversite yoktu ki. <strong>Ankara</strong>'ya tayin ettiler. Ben o zaman HukukFakültesi'ne girdim. Kardeşim de Tıp Fakültesi'ne girdi. Gelirgiderken bir ahbapla tanıştık. "Gel, gazetecilik yapalım" dedi."Hay hay" dedim. Türk Haber Ajansı'na girdik. Kadri Kayabal'dıo zaman sahibi. İki sene sonra da kardeşim girdi gazeteciliğe. Çalışırkenbaktım etrafıma, bütün gazeteciler kronik asker. Dedim ki"Ben de bunlara benzeyeceğim, en iyisi ben gideyim askere". Yedeksubaylık için müracaat ettim ve gittim. Ulaştırma subayı olarakçıktık. Erzurum'un Ilıca kazasında askerliğimizi yaptık döndük.Sene 1953'lerdi. Türk Haber Ajansı'na tekrar devam ettim.Şimdiki Ajans Press'in sahibi Gökşin Sipahioğlu genel yayın müdürüoldu. İstanbul'da Yeni Gazete vardı. Oraya girdim. TemsilciAltan Öymertfdi. Ben de muhabir olarak girdim yanına. Sonra kapandıgazete. Oradan Akşam'a transfer oldum. O zamanlar Akşamdaha yeniydi. Armatör Malik Yolaç almıştı. Oranın <strong>Ankara</strong>bürosunda çalıştım. Çetin Altan vardı. Bir ara tiyatro tahsili içinAziz Nesin gelmişti. O bayağı ciddi olarak çalıştı. 1959 Aralık'taMilliyet'e geçtim. <strong>Ankara</strong> bürosuna iktisat muhabiri olarak girdim.40 yıl oldu yalnız Milliyet'te.


Hep Milliyet'teydiniz yani?Hep Milliyet'te. Hiçbir yere gitmedim. Transferler istediler. Ateşelik,yurtdışı falan. Böyle bir tutkum var yani. Gittiğim yerde kalırım,oradan da emekli oldum.Hangi yıllar arasında <strong>Ankara</strong> Temsilciliği yaptınız?1971'de Milliyet'in <strong>Ankara</strong> Temsilcisi oldum. Emekli olana kadarda 24 sene bu görevdeydim. <strong>Ankara</strong>'da en uzun süre temsilcilikyapan kişiyim. Onun için duayen derler bana.Okulunuzun ilk mezunlarından birisiniz. Aslındagazeteciliğe okuldan çok önce başladınız. Alanla ilgili eğitimalma fikri nasıl oluştu?O zaman lise mezunuydum. Doğan Kasaroğlu "Bak bu da bir fırsat.Sen bir fakülteyi bitir. Ne olur ne olmaz" dedi. Baktım doğru,bugün buradayım ama yarın ne olacağımı bilmiyorum. Hiç olmazsabir yüksek tahsil olsun dedim. Dedim ve girdim. Girdimama sevdim. O zaman Meclis muhabiriydim. Sabahları okula gidiyordum,hemen bitirip Meclise gidiyordum, grup toplantılarıfalan vardı. Onları izliyordum. Zorda oldu yani benim için. Amao zamanki temsilci İzzet Bey hoşgörüyordu. Öylece bitirdim.


84 • Duayen GazetecilerOkula girişiniz nasıl oldu ?Meslekten olanlara ayrı bir sınav ve kontenjan vardı. Onu kazandım.Ve girdim. 1969'da da bitirdimRadyo televizyon sinema bölümünden mezunsunuz. Mezunolduğunuz yıllarda da televizyon, Türkiye için yeni yenigelişen bir kitle iletişim aracı idi. Hiç televizyonda görevalmayı düşündünüz mü?Öyle bir isteğim olmadı. TRT o zaman <strong>Ankara</strong>'ya yerel yayın yapıyordu.Arkadaşlarım da oradaydı. Ama hiç de heves etmedimtelevizyonculuğa. Televizyonun bu kadar gelişeceğini de tahminetmiyordum. Orada çok konuşmak lazım. Çok konuşan bir adamdeğilim. Pek o kadar açık bir insan da değilim. <strong>Kendi</strong>mi o kadarumutlu görmedim.Hayır.Şu an bir televizyon kanalından teklif gelse kabul edermisiniz?Bir söz vardır: "Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur"diye,ne derece katılırsınız?Ben ona pek fazla katılmıyorum. İçinde bu mesleğe tutkusu olanherkes gazeteci olabilir. Biz alaylıydık o zaman, siz eğitimli geliyorsunuz.Sonra biz de mektepli olduk.Yazdığınız ilk haberi hatırlıyor musunuz?Binlerce haber yazdım ama ilk haberim hangisiydi hatırlamıyorum.Çok haberler yazdık, çok röportajlar yaptık, seri yazılar yazdık.


Peki size çok ilginç gelen bir haberiniz oldu mu?Babam tekel müdürüydü burada. O zamanlar zam haberleri vardı."Tekel maddelerine zam!" Ve bilirdik yani. Babam gelir derdiki "Zam var. Yine biz kontrole gidiyoruz oğlum". Akşamdan giderlerdibunlar. Sabaha da zam açıklanırdı. Ben büroya geldim.Yazdım haberimi. Arkadaşlar vardı Güngör Yerdeş ve Atilla Bartınlıoğlu."Hadi gidelim dedim. Bir ucuz içki içelim sizinle" Herkes,gazeteciler de orada. İçiyor herkes. Biz ucuz içiyoruz diye seviniyoruz.Ertesi gün manşet, tekellere şu kadar zam diye. Akşam'ınTemsilcisi Zihni Korkmaz vardı. O da İstanbul'daydı. İstanbul'dabüfeye gidiyor, gazetelere bakıyor. Bir tek bizde, Akşam'davar zam haberi. Diğerlerinde hiç kimsede yok. "Gene bizimçocuklar almış haberi" diyor. Alıyor fakat tedirgin. "Nedensadece bizde var da diğerlerinde yok" Sonra bir sigara rica ediyor.Satıcı "Efendim, satışlar durduruldu, zam var" diyor.O zaman babanız önemli bir haber kaynağıydı?Evet. Fakat öyle ki onu da ismimle vermedim. Çünkü Tokatlı desembitti. Fakat tahkikat açtılar. Ama birşey tutturamadılar.Mesleğinizin ilk yıllarında karşılaştığınız sorunlar neydi?Ben ajansta başladım. Ajans fakir bir ajanstı. Yani olanağı yoktu.Bir daktilo vardı, üç kişiydik, sırayla kullanırdık. Telefonla da fazlakonuşturmazlardı, fazla para yazmasın diye. Gideceğimiz yerlereyaya giderdik, ya da otobüse binerdik. O zamanlar Menderesbir yasa çıkartmıştı. Kardeşim Halkçı Gazetesi'ndeydi. Bir tekzibiyayınlamadığı için hapse mahkum olmuştu. <strong>Ankara</strong> Cezaevi'ndehapisteydi. İkimizin de bıyıkları vardı. Benzeriz de birbirimize.Birgün otobüste gidiyorum. "Ya sen hapiste değil misin?" dedilerbana. "Yoo" dedim. "Ya, daha dün hapse girdin sen kardeşim" dediler."İzinli çıktım" dedim. O zamanlar çok olanaksız şartlar altındaçalıştık. Maaş azdı, yok gibi bişeydi. Çok kötü şartlar da gazetecilikyaptık biz.


86 • Duayen GazetecilerTeknolojik imkansızlıkların yanısıra 1960'lı yıllardatoplumsal ve siyasi çalkantılar da vardı. Onların getirdiğidezavantajlar neydi?Ayağımız yere değen bir muhabirdik. Davadan falan da çok ürkerdik.Binamız Karanfil Sokağın başındaydı. Kızılay'a hakimdi.Kızılay'ı görürdü. Başlardık Osman Paşa marşıyla, Altan başlatırdı.Bir giderdik, gözyaşı bombalarıyla, gözlerimizden yaş akaaka haber takip ederdik. Bir kere ihtisaslaşma yoktu. Polis adliyeyeyollarlardı seni, meclise yollarlardı, iktisat haberi yaz derlerdi.Her türlü şeyi yapardık. Ben iktisat muhabiri olarak girdim. Hertarafa baktım. Şaki vardı doğuda, takip et derlerdi. Binerdik trene.Siirt yollarını çiğne yani. Ne yapalım görev görevdir. Şimdibakıyorum ellerde cepler, arabalar emrinizde. Çok iyi şartlardaçalışıyorlar. Herşey var, bilgisayar var. Biz tuşlara basa basa daktiloyukullanırdık. Hala ben daktiloyu kullanırım. Onun sesi gelsinbana yeter. O tuşların sesi beni hala etkiliyor. Hoşuma gidiyordaktilo.Kardeşiniz Erdoğan Tokatlı da sizin gibi bir gazeteci.Meslek seçiminde aile içi bir yönlendirme olduğunusöyleyebilir miyiz?Hayır. O heveslendi bana. Bir de o zamanlar mahallede gazeteciymişdendiğinde herkes bakardı. Bir saygınlığı vardı. Girdiğinizyerde, bir gazinoya, bir lokantaya girdiğinizde çok farklıydınız.Siz hukuk eğitiminizi yarım bıraktınız, kardeşiniz tıpeğitimini tamamladı mı?O da yarım bıraktı. O da benden sonra Basın Yaym'a girdi ve bitirdi.Zafer'de çalıştı. Halkçı'yı da kendisi çıkardı. Yeni Ulus'ukurdu. Sonra burayı bıraktı ve Datça' ya gitti. Ben yaşamımda 27Mayıs'ı Erdoğan'la birlikte akşam 7'de haber aldım. Darbe saba-


ha karşı yapılacaktı. 12 Mart'ı on saat evvel haber aldık. 22 Şubatoldu. Bir de bu ihtilaller var. Hepsini gördük. Çok önemli dönemler.Türkiye 'nin ara rejimler dönemi. Hep onlara şahit oldukbiz. Hatırlıyorum 22 Şubat ihtilal teşebbüsü Aydemir'in. Meclis'tebütçe müzakereleri devam ediyor. Yazdım , gazeteye geçeceğim.Açtım telefonu. "Ne bütçesi" dediler. "İhtilal oluyor. Senhemen meclisin yukarısına çık. Orayı bir kolla" Çünkü orası HarpOkulu'na bakar. "Peki" dedim. Tam çıkıyorum. Sonradan AP milletvekiliolan, fanatik Demokrat Partili birini gördüm. Müthiş fanatikti.Askere falan küfrederdi. "Gel" dedim. Gittik, baktık kiHarp Okulu'nun o yokuşuna bütün tanklar dizilmiş. "Aman" dedi."Ben sende kalabilir miyim bu gece?" "Hayır, kalamazsın" dedimve bir aşağıya indik ki; herkes arabalarına binip kaçıyor.Gündüz gündüz ihtilal oluyordu. Artık Suriye'ye benzemiştik.Zorlu geçti bizim dönemimiz, pek rahat değildik. Bir de hergünhaber atlatmak vardı. Haber atlamamak. Ertesi gün Hürriyet'igördüğüm zaman yıkılırdım. "Gene atlamışız" diye. Abdi İpekçiaçardı: "Kardeşim siz orada necisiniz?" Yani korkardık. Ürkerdik.Şimdi oralı bile değil adamlar. Haberi atlamışsak atlamışız diyorlar.Biz içimiz içimizi yerdik. Ve o ayıbımızı yenmek için her tarafasaldırırdık, biz de aynı şekilde karşılık verelim diye. Gazetecilerdede bir rekabet vardı. Gündüz yazardık, akşam içkilerimiziiçerken de "Yarın görürsün sen" diye düşünürdük. Eskiden biryerlerde toplanırdık. Şimdi öyle bir arkadaşlık dostluk havasıyok. Basın camiasında herkes kendine ayrılmış vaziyette. Ailedüzeyindeydi bizim arkadaşlıklarımız. Akşamları oturur, biryerlerde tartışırdık. Şimdi o yok.İlk yıllarda örnek aldığınız kimler vardı?En çok Abdi İpekçi. İyi bir gazeteciydi. Yazarlardan Çetin Altanvardı. Aziz Nesin vardı. Gazeteci olarak hepimiz aynı düzeydeydikama bunlar sevdiğimiz, saydığımız gazetecilerdi.


88 • Duayen GazetecilerUzun seneler Milliyet'te çalıştınız. Hep aynı kurumdakalmanızı neye bağlıyorsunuz?Bir kere genel yayın müdürüme bağlıyorum. Abdi İpekçi'ye bağlıyorum.Çok saygın bir gazeteciydi. Sabahleyin açtığı zaman"Şunda şunlar var. Bizde yok. Niye?" Ve fikri takip vardı. Bugünkühaberi on gün sonra sorardı. "Ne oldu o haber?" Şimdi yok öylefikri takip. Bir gün veriyorsun, manşet oluyor. İkinci gün arıyorsunyok o haber.Abdi İpekçi Milliyeti'yle Aydın Doğan Milliyeti'nikarşılaştırdığınızda neler söylersiniz?Ben Aydın Doğan'la da çalıştım. Aydın Doğan'ın hiçbir dahli yokMilliyet üzerinde. Ne yazdın, kimin aleyhine yazdın? Hiç karışmaz.Benim dönemimde de hiçbir şeye karışmazdı. Abdi İpekçi'densonra gelenleri, genel yayın müdürü olanları görüyoruz.Sol diye bir şey var mı şimdi? Cumhuriyet var bir tek sosyal demokratolan. Biz de öyleydik. Abdi İpekçi' nin döneminde öyleydi.Ve de bozulmayan tek bir gazete kaldı şimdi: Cumhuriyet.Hepsi magazinleşti.Milliyet'i günümüzde nasıl görüyorsunuz?Milliyet de artık pek ağırlıklı değil. Eskisiyle alakası yok.Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, ve son olarakAhmet Taner Kışlalı gibi fikirleriyle topluma ışık tutanaydın gazeteci yazarlarımızın katledilmesi hakkında nedüşünüyorsunuz?Ben hem Abdi İpekçi hem de Çetin Emeç' le çalıştım. Uğur MumcuCumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra <strong>Ankara</strong> bürosuna gelmişti.Zaten daha evvelden de arkadaşımdı. Ahmet Taner en yakın arkadaşımdı.Ne diyeyim? Hepsini Hizbullah'a bağlamışlardı. Ama


sonuçlan yok. Abdi İpekçi'nin sonucu yok. Derin devlet diyorlarya, bilemiyorum. Ama çıkmıyor. Hiçbirinden sonuç çıkmadı. MuammerAksoy çıkmadı. Bahriye Üçok çıkmadı. Uğur'un çıkmadı.Ahmet Taner'in çıkmadı. Çetin Emeç'in çıkmadı. Abdi İpekçi'ninçıkmadı, yok. Bu konuda biraz fazla kötümserim. Çıkmayacak gibigeliyor.Gazetecilik doğası gereği çok stresli ve yoğun bir meslek.Bunu en çok yaşayan insanlardan biri de sizsiniz.Gazeteciliğin yıpratıcı bir meslek olduğuna katılıyormusunuz?Kesinlikle. Birtakım arkadaşlarımın çoğu kalpten ve beyin kanamasındangitti. Çoğu da kalpten gitmiştir.Bir de gazetecilerin içkiye ve sigaraya düşkün olduğusöylenir. Sizin de içkiye özel bir düşkünlüğünüz olduğubiliniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?Stresli bir çalışma gününden sonra iki kadeh içerdik. Çocuklarlaanlaşırdık. Nerede buluşuyoruz? Oh rahatlardık. Gittiğimiz yerlerde,kokteyllerde viski falan verirlerdi. İçerdik ama pek beğenmezdik.Rakı derdik, votka derdik. Onları içerdik biz.Siz siyasilerin güvendiği bir gazetecisiniz. Aranızda halasüren sıkı ilişkiler olduğu söyleniyor. Bu güveni neyebağlıyorsunuz?Benimle herşeyi konuşurlardı. Ve ertesi gün hiçbir şey çıkmazdıgazeteye. Şimdi bile konuştuğumda hepsi "Ah, sizin zamanınız"diyorlar. Hepsiyle mesafeliydik. Şimdi bir bakıyorsun; meclisiniçinde adam sigarayla geziniyor. Biz önümüzü iliklerdik, kravatımızlaciddi ciddi girerdik koridora. Onlar da bize "Nasılsınız beyefendi?"derlerdi. Şimdi hepsi el ense.


90 • Duayen GazetecilerSadece siyasi çevrelerle değil, orduyla da yakın ilişkilerinizvar, sanırım.Sıkıyönetim komutanlarıyla da çok sıkı diyaloglarımız oldu. Buda güvene dayanıyor aslında. "Bunlar burada kalacak" derdim vebiterdi. Yalnız her Ağustos ayında benim haberim beklenirdi. Terfive atama haberleriyle isim yapmıştım o zamanlar. Tokatlı yazdıysadoğrudur derlerdi. Hakikaten de hepsini tuttururdum. Belirliyerlerden alırdım tabii haberleri. "Şu korgeneral, şu orgeneralolacak" diye yazardım. Herkes " Ordu haberleri Tokatlı'dan sorulur"derdi.Ûzal dönemine ilişkin Kırmızı Plakalar isimli bir kitabınızvar. Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?Daha emekliye ayrıldığım zaman ismini aklıma koymuştum. Kırmızıplakaları yazacağım diye. O kırmızı plakalı arabalar içindegezerdik bakanlarla. Bazen "Gel Tokatlı, beraber gezelim" derlerdi."Yok abi. Ben kırmızı plakalara binmem" derdim ben. Oradankafamda kaldı ve yazacağım dedim. Kitabın ismi de bu olacak dedim.Şimdi de kitabımda hep kırmızı plakalı bakanlara yönlendiriyorumolayları.Yeni bir kitap yazma projeniz var mı?Kırmızı Plakaların devamı olacak. 1961-1971 olacak şimdi. Yani 27Mayıs'tan sonra İnönü hükümetiyle başlıyor. 1971'de SüleymanDemirel' in şapkayı alıp gitmesiyle bitiyor. Sonra ara rejim.1973'te tekrar başlıyor. Bunu da Çiller'in gelişine kadar götürmekistiyorum. Kırmızı Plakalar üç-dört tane olacak.Yıllarını gazeteciliğe adamış biri olarak hiç anı kitabıyazmayı düşündünüz mü?Öyle bir düşüncem yok. Ama kitaplarımın içine önemli gördüğümanılarımı koyuyorum, aralara serpiştiriyorum. Mesela 27


Mayıs'ın durumunu anlatıyorum. Nasıl haber aldığımı yazıyorum.İnönü hükümeti kurulacak. Ecevit nasıl bakan oldu? Kimsebilmiyor bunu. Kim bakan yaptı onu? Bunları yazıyorum.Beraber çalıştığınız insanlardan sizi en çok etkileyen isimlerkimler?Başta Abdi İpekçi geliyor. İlhami Soysal vardı. Örsan Öymen veMehmet Kemal de beni etkileyenlerin başında geliyor.Elimde yetişti diyebileceğiniz gazeteciler var nıı?Reha Muhtar'ı dışişlerine aldık. Emin Çölaşan'ı aldık. O zamanÇölaşan Petkim'de memurdu. İzmir Caddesi'nde karşı karşıyaydık.Sonra geldi. Açtım Abdi Bey'e ve onu da aldık. Şimdi Marmaraİletişim'in dekanı olan Ünsal Oskay'ı da iktisat muhabiri olarakaldık. Mete Akyol'la beraber çalıştık.Yoğun meslek yıllarınızda evinize ve eşinize ne kadar vakitayırabiliyordunuz?Hiç. Yani emekli oluncaya kadar hiç. Zaten eşim de, şimdi evlendik,diyor. Gerçekten de öyle. Meslek yıllarında çok fazla yorulmuşuz.Yattığımız zaman "aman ne atladık" diye düşünürdük.Sorumlusun. Uzun yıllar istihbarat şefliği yaptım. Ertesi gün AbdiBey açtığı zaman sen muhatapsın.Halen gazeteye yazı yazıyor musunuz?Dört aydır yazmıyorum. Yeni kitabımın çalışmalarıyla uğraşıyorum.


92 • Duayen GazetecilerEmekli olduktan sonra günleriniz nasıl geçiyor?Sabahları sekiz buçukta kalkıyorum. Kahvaltıdan sonra yukarıda,odamda çalışıyorum. Arkadaşlar telefon ediyor, biniyoruz, gidiyoruz.Biraz sohbet, hafif içki. Dostluk, arkadaşlık, komşuluk ilişkileriyleiyi geçiyor. Pek fazla statik değil yaşamım. Şu sıralar daikinci kitabımla ilgileniyorum.Eşiniz de bir ressam olduğuna göre sanata değer veren birinsansınız.Eşim Özen, yukarıda odasında resim yapıyor. Bazen o benim odamageliyor, bazen de ben ona gidiyorum. Çalışmalarına bakıyorum.Sinemaya, tiyatroya vakit ayırabiliyor musunuz]Sinemaya gidiyoruz. Tiyatroda ise özellikle özel tiyatroları tercihediyoruz. Ali Poyrazoğlu gibi dostlara gidiyoruz.Sadece siyaset ve ordu değil, sanat dünyasından dadostlarınız var sanırım.Şener Şen, Ali Poyrazoğlu çok sevdiğimiz insanlar. Gazanfer Özcanbenim sınıf arkadaşımdı Taksim Lisesi'nden. Erol Keskin, CüneytGökçer devamlı görüştüğümüz insanlar. Yazlıkta da Ruhi Suvardı. Aziz Nesin, Fakir Baykurt gibi dostlarımız vardı. Sadecepolitik kişilerle değil, sanatla da iş dünyasıyla da dostluklarımızvar. Hepsiyle karşılıklı mesafeli, saygıya, sevgiye dayanan iyi ilişkilerimizvar.Spor yapıyor musunuz?Yazın yüzüyorum. Zaman zaman yürüyüş yaparım. Yaşamımısürdürmek için elimden ne geliyorsa yapıyorum.


Arkadaşlarınızla nerelerde vakit geçiriyorsunuz?Meyhaneye gideriz, zaman zaman da Atlı Spor Kulubü'ne giderim.Ayrıca ben TÜTAV genel başkan yardımcısıyım. Oraya giderim.Arkadaşlarla güzel sohbetlerimiz olur orada.TÛTAV'daki çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?Çoğunlukla Uzakdoğu'ya doğru Singapur, Malezya, Banghok gibiülkelere folklor ve Türk sanatları ile ilgili broşürler hazırlıyoruz.Benim için bir tür meşgale.Tekrar asıl mesleğinize dönelim. Sizce basının içindebulunduğu güçlükler nedir?Basın şimdi güç koşullar altında değil. Bir elde yağ, bir elde bal.Gayet rahat çalışma koşulları var. Ama genel olarak bakılırsa birkere sendika yok. İki dudak arasındasm. Hadi güle güle dediklerinde,eyvallah deyip gidiyorsun. Tazminatı da patron verirse verir,vermezse dava açıyorsun ama Türkiye'de davaların durumubelli. Onun için güvencesi yok. Bizim zamanımızda güvencesivardı. Şimdi yok. Maaşları da az. Üstte olanlar alıyor, altta kalanıncanı çıksın. Genelleştirmek istemiyorum ama bazı kişiler paraylahaber yazıyor. Bunlar da var. İş adamlarıyla dostluklar kuruluyor,politikacılarla ahbaplık yapılıyor ama Allahtan ki az.Fazla olsa zaten basın biter. Onun için gazetecilerin muhakkakgüvence altına alınması lazım. Hiç olmazsa şu sendikalaşma olayınızorunlu hale getirmek lazım.Gazeteciliğin hukuk, tıp gibi bir oda etrafındatoplanamayaşını neye bağlıyorsunuz?O zamanlarda Abdi Bey Basın Ahlak Yasası'nı kurmuştu. Çok iyibir şey yapmıştı. İşledi ama yaptırımı yok. Şimdi de konsey var:Basın Konseyi, Oktay Ekşi'nin. Ne yapıyor Basın Konseyi? İhtar


94 • Duayen Gazetecilerediyor, bir yaptırımı yok. Artık basının kensinini düzeltmesi gerekiyor.Rekabet de yok artık. Eskiden bir haber atlatma çabası vardı.Şimdi yok. Ne verirsen basıyor, çıkıyor. Neyse ki şimdi tabakçanaktan kurtulduk. Bakalım yüz bine nereye kadar dayanacaklar?Günümüzde iş alanında üretim de fazla yok. Reklam gelirleride yetmiyor. Basını zor günler bekliyor. Ya promosyona dönecekler,ya fiyatları artıracaklar, ya da elden çıkaracaklar.Son olarak mesleğinizin ilk yıllarıyla günümüzükarşılaştırdığınızda halkın gazeteciliğe bakışını nasılyorumluyorsunuz?Feci. Girdiğiniz yerde dururdu herkes gazeteci diye. O kadar saygınlığıvardı ki o zaman gazeteciliğin. Şimdi "yalancılar geliyor"deniyor. Bir de politika var, onlar da bozuldu. Politikacıyla konuşuyorsun,"Hayır, ben söylemedim" diyor. Gazetecinin durumuda zor, ben onu da takdir ediyorum. Adamlar yanar döner. Bantaalıyorsun, o montajdır, diyor. Napayım be kardeşim? Yani bir ülkedekurumlar yozlaştığında bütün yönleriyle yozlaşıyor. Gazetecisiöyleyse, meclisi de öyledir, iş adamı da öyledir. Yalnız gazetecilerdedeğil, kurumlarda bir yozlaşma var. Özal geldi, ne dedi:"Benim memurum işini bilir, herkes eski işlerine devam etsin"Olur mu? Ya milletvekillliğini yap, yap kasaplığı yap. O zamanlardarüşvet, iltimas, suistimal başladı, hala önünü alamıyorsunuz.İllegal çalışan Çakıcı'lar falan hepsi meydanda. Politikacılarlatelefonlar vs. Daha düne kadar aynı. Bozulma yalnız basındadeğil, bütün kurumlar bozuk. Düzeni tekrar toparlamak lazım.Onu da kim toparlar bilemem. Yalnız Ecevit'in toparlayamayacağınıtahmin ediyorum.


ŞevketEvliyagilElif ZülfikarH. Mehmet Doğan2002Fotoğraf: Ajans-Türk Arşivi1924'te İstanbul'da doğan Evliyagil Çorutnhgelmekte. İki erkek kardeşi olan Ei'liyagil tiiccbabanın en büyük oğlıı. 1967'den bu yana Basahibi olan Evliyagil, İstanbul Erkek Lisesi'ngirdiği İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> İktisat Fakültesigazeteciliğe başladı. Çeşitli gazetelerde çalıştuTürkiye'nin en biiyiik matbaalarından biri ohTürk'ü kurdu. Uzun şiire SBF BYYO'da Ö?ı


98 • Duayen GazetecilerŞevket Evliyagil(1924)İktisat okuduğunuz halde neden gazeteci olmaya kararverdiniz? İdealiniz miydi gazetecilik?Herkes gibi ünlü olayım, bir ismim olsun,imzam olsun, köşe yazarıolayım diye girdim gazeteciliğe. Tüccar olan babam beni mağazasınaçağırıyordu ama ben o işlerden hoşlanmadım. Üniveristedeiyi bir öğrenciydim. Fakültedeki hocalarımdan Prof. Alfredİsaac da benim asistanı olarak kalmamı istemişti ancak ben gazeteciliğitercih ettim.Gazeteciliğe ne zaman hangi gazetede hangi görevdebaşladınız?Gazeteciliğe üniversite yıllarmdayken başladım. Üniversitedeykenyani oldukça genç yaşta İstanbul'un en büyük halkevlerindenbiri olan Eminönü Halkevi'nin de başkanıydım aynı zamanda.Çetin Emeç'in babası olan Ragıp Emeç'in gazetesi "Son Posta" vardıo zamanlar. Onda başladım muhabirliğe. Sonra üniversite bittihalkevciliğim devam etti. Üniversite biter bitmez İstanbul'da büyükbir gazete çıkarma hazırlığı vardı. 2. Dünya Savaşı yeni bitmişti.Bütün varlığını 2. Dünya Savaşı'nda kazanmış Habib EdipTörehan vardı benim "Yeni İstanbul"daki patronum. ProfesörümAhmet Ali Özeken, Habib Edip Törehan'ı tanıyordu ve beni orayaönerdi. O sırada Hürriyet çıkmak üzereydi. Ben "Son Posta"dadevam ediyordum. Hürriyet gazetesini çıkaran Sedat Simavi


Bey'in "Yeni Gün" dergisinde de yazılar yazıyordum. Nihayet ben"Son Posta"dan sonra "Yeni İstanbul'u tercih ettim.Neden Hürriyet'i değil de Yeni İstanbul'u tercih ettiniz?O zaman benim çok sayıp sevdiğim Cumhuriyet'in Yazıişleri MüdürüCevat Bozkurt vardı. Tiyatro yazarıydı aynı zamanda, CevatAğabey derdik ona. Dedim ki Cevat Ağabey bir taraftan Sedat Simavibeni çağırıyor, bir taraftan da Habib Edip Bey. Senin fikrinialmaya geldim. Bana Sedat Simavi kaç tane gazete batırıp çıkardıonu da batırır dedi, Hürriyet için. Öbürü zengin sen ona git dedi.Ve biz ona gittik. Yeni İstanbul çok büyük bir gazeteydi. Çok gençolmama rağmen o gazetenin kuruluşunu ben gerçekleştirdim diyebilirim.Hakikaten batılı bir gazeteydi. Çok çalışıyordum hattaHabib Edip Bey "Benim mirasım senin" dedi. Benim kimsenin mirasındagözüm yok ama teşvik etmek için tabii. 25 yaşında oldukçagençken genel yayın yönetmeni oldum.Yeni İstanbul'da hangi görevlerde bulundunuz? Genelyayın yönetmenliğinden önce muhabirlik yapmadınız mı?Benim gazateciliğim genelde yöneticilikle geçti. Her gazeteci gibiünlü bir yazar olayım diye başlamıştım ama teknik alana yöneldim.Yönetici kadroya girdim. Gazeteciliğin zor olduğu bir dönemdegazeteciliğe başladım. Zamanla ancak patronların para ka-


100 • Duayen Gazetecilerzanabileceğini anladım. Şimdi ne enayilik etmişim de babamla işegitmemişim diyorum.Sizin için "Ecevit'i Ecevit yapan gazeteci" deniyor,siz bukonuda ne diyorsunuz? Neden İnönü'ye karşı Ecevit'idesteklediniz?O zamanlar ben de pek çok insan gibi Ecevit'i destekliyordumama şimdi gördüğünüz gibi başucumda İnönü'nün fotoğrafı var.Artık birçok şey değişti. Ecevit'i Ecevit yapan lafı da abartılmış.Uzun yıllar gazeteciliğe devam ettiniz mi Yeni İstanbul'da?Başka gazetelerde de çalıştınız mı?Hayır. Son Posta ve Yeni İstanbul'dan sonra ajansı kurduk. CevatFehmi Başkurt ile konuştuktan sonra 1946 ya da 1947'de Yeni İstanbul'ageçtim. 1950'de yazı işleri müdürü oldum. Yönetici kadrodaçalıştım nerdeyse tüm gazetecilik yaşamım boyunca.Hiç muhabirlik yapmadınız mı?Pek yapmadım sayılır. Bazen özellikle gitmek istediğim haberolursa gidiyordum. O da her zaman olmazdı zaten. Onun dışındahep teknik yönle ilgilendim. Şartlar öyle gerektirdi.Ajans Türk'ü kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Haber ajansıolarak mı kuruldu matbaa olarak mı?Ben altı aylık yedek subaylığımı <strong>Ankara</strong>'da yaptım.O yıllarda <strong>Ankara</strong>'dadoğru dürüst basımevi yok. DP iş başı yaptığı için Ulusgazetesi sallanıyor. DP Zafer'i çıkarıyor. <strong>Ankara</strong>'da basın ve basımalanlarında bir boşluk olduğunu gördüm ve mutlaka <strong>Ankara</strong>'yageri dönmeye karar verdim. Yedek subaylıktan sonra İstanbul'agönderildim asteğmen olduğum ve gazeteci olduğum bilin-


diği için. Ben <strong>Ankara</strong>'ya dönüp ajansı kurmaya karar vermiştimbile. O sıralarda kardeşim Necdet Evliyagil Cumhuriyet gazetesindeacar bir gazeteci. Gece gündüz çalışıyoruz ikimiz de. ÖnceleriNecdet'i ikna edemedim. O <strong>Ankara</strong>'ya gelmek istemedi. Bu sıradaFaruk Süren beni <strong>Ankara</strong>'ya çağırdı. TBB (Ticaret BorsalarıBirliği) kuruluyordu. TBB'nin ilk müdürü benim. Bu işi fırsat bilip<strong>Ankara</strong>'ya geldim. Daha sonra Necdet de asker olarak <strong>Ankara</strong>'yageldi ve Cumhuriyet'ten ayrıldı. Ajansı kurup gazetelere habervermeye başladık. Yani aslında gazete haber ajansı olarak kurmuştuk.TBB müdürlüğüm de devam etti ajanstan sonra birkaç aydaha, paraya ihtiyacımız vardı çünkü. Bugünkü Karanfil Sokak'taydıajans. Bir süre sonra bültenleri sıcak dizgiyle pedaldançıkarıp yollamaya başladık. Bu durum gazetelerin çok hoşuna gitti.Basıma matbaaya yönelmeye başladık. Daha çok talep olduğunudaha kazançlı olduğunu gördük. Haber ajansı hem daha zordaha zahmetli. Matbaacılığın daha istikrarlı bir iş olduğunu <strong>Ankara</strong>'dabu alanda büyük bir boşluk olduğunu gördük.<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesi'nde o günkü adıylaBasın Yayın Yüksek Okulu'nda dersler verdiniz. Hattakuruluşunda da emeğiniz geçmiş. Nasıl başladınız, ne kadarsüre devam ettiniz?<strong>Ankara</strong>'da ajansla uğraşırken <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong>'nin o yıllardakirektörü Cumhur Ferman teklif etti hoca olmamı. Onu kıramadım,hayır diyemedim ve tam 30 sene ders verdim.Hangi derslere girdiniz?Gazete Yayınlama Yöntemleri, Basın ve Basım Sanayiinin TemelKavramları ve Basın ve Basım İşletmeciliği derslerine girdim.


102 • Duayen GazetecilerGünümüz Türkiye'sin deki gazeteciliği nasûdeğerlendiriyorsunuz?Bugün Türkiye'deki gazetecilik değil, gazeteci ve gazetecilik kalmadı.Birkaç sermayedarın elinde gazeteler. Bizim zamanımızdahaber vermek için çıkardı gazeteler, haber önceydi. Bugün gazetelerdevlet yönetimini etkilemek belirleyici olmak için çıkıyor. Şimdimagazin oldu haber tamamen, koşullar yüzünden diye düşünüyorum.Bugünün gazeteciliğiyle o günün gazeteceliğini karşılaştırmaktutarlı olmaz. O günün koşulları onu gerektiriyordu,bugünküler bunu gerektiriyor. O günkü patronlar gazeteciliktenyetişmişti. Ama şimdi sermaye gelip gazeteleri satın aldı. Gazetemaldır sonuçta ve alınıp satılabilir tabii. Beni tek rahatsız eden şeykalemlerin alınıp satılması. Gazeteyi satın alabilir ama mesela OktayEkşi'yi satın alamamalı. Bugün kalemler satın alınmamıştır.Şu anda teslim olmamışlardır. Patronu üzmemek için mülayimdavranabilirler ama satın alınmış sayılmazlar.Gazetecilik yaşamınıza dair anımsadığınız sizi etkileyen birolay ya da bir anınız var mı? Atladığınız ya da atlattığınızsizin için önemli bir haber de olabilir.Abdi İpekçi nöbetçi olduğu bir gün önemli bir haberi atladı. Benbir şeyler söyledim, sinirlendi ve kalemi fırlatıp "Ben gidiyorum,buna at çatlatmak denir." dedi. Başka anı aklıma gelmiyor şu anzaten benim gazetecilik hayatım yöneticilikte geçtiği için anlatacakfazla bir şey yok gazetecilikle ilgili.Gazeteciliğin basının geleceğini nasıl görüyorsunuz?Yazılı basın başka bir yön alacak. Beyaz ekran her şey gibigazetelerin de canına okudu. Promosyonların falan nedeni o.Televizyondan anında verilen haberleri gazetelerden okuma ihtiyacıhissetmiyorlar. Yalnız bazı önemli fikir adamlarının olaylarıtahlil edişlerini öğrenmek için okuyorlar. Gelecekte CD'ler


atılacak kapılara gazete yerine. Yazılı basın yön değiştirecek. Yineiletişimcilere ihtiyaç olacak, kuruluşların da ihtiyacı olacak. Amayön değiştirecek tabii. Kağıt pahalı aslında, ormanları da mahvetti.Onun yerini disketler CDİer alacak sanırım. Bir zamanlarAjans-Türk en seçkin basımeviydi <strong>Ankara</strong>'nın. Teknoloji çokgelişti. Önceden işçilik önemliydi. Burada yetişen gençler matbaakurdu. Önceden tif kalıplar vardı, elle hazırlanırdı, bizim ustalarhazırlardı. Şimdi hazır geliyor. Matbaacılık da, basın da çok değişti.


u gibolu'kiye'nin ilk kadın gazetecilerindiiığt mesleğinde 44 yılı geride biriliğin onu bırakmaya niyeti yok.Daily News Gazetesinin parlâıınıpıyor. O, yılların Kara bomba E•net ablası. Mesleğe Demokrat İz


106 • Duayen GazetecilerEıııel Aktuğ(1938)Gazeteciliğe yaşında İzmir'de başladınız. Bu sizin içinbilinçli bir tercih miydi yoksa bir tesadüf müydü?Meslek hayatına çok genç başladım. İzmir'de 1955 yılında İzmirDemokrat Gazetesi'nde başladım gazeteciliğe. Ben lise son sınıf öğrencisiydimbaşladığım zaman. Tesadüf. Benim hayatımda gazetecilikfalan yoktu. Çok ulaşılmaz bir şey olarak görüyordum. Bendoktor olmak istiyordum. Ailemin de zaten durumu müsait değildi.Ben fakir bir ailenin çocuğuyum. Babamın durumu çok kötüydü,beni okutmak istemedi. Hatta normal okullarda okutacak durumdada değildi. Benim okuduğum ilkokul çok masraflıydı. Okuldanaldı beni. Ben küçük olduğum için anlamadım, meğer parasıyokmuş, iflas etmiş. Bu yüzden evden kaçtım ben, teyzemin yanınagittim 2-3 ay teyzemin yanında kaldım. Sonra babam bağışlamış,gelsin okula da göndereceğim, demiş. Okula gitmek şartıylaeve geldim.İlkokul yaşlarında hevesliymişsiniz okumaya...Ben 5 buçuk yaşında ilkokul ikinci sınıfa gittim. Çünkü okuma yazmabiliyordum. Birinci sınıfa aldılar beni sonra da kovdular. Öğretmenabc öğretmeye çalışırken ben okuyordum. Çok kitap okurdum.Çeşitli ve bilinçsiz şekilde okurdum. Edebiyat hocam benimbir dev düştekar, çok önemli bir adamdı. Senin bu kitapları okumamanlazım, dedi. Beni yönlendirecek kimse yoktu, ben elime geçeniokuyordum.


Gazeteciliğe başlamanızda da okuma hevesinizin etkisi oldumu?Okula giderken gazetelere bakıyordum, harçlıklarımı biriktirip gazetealıyordum. Gazetede bir ilan okudum. Büyük Millet Meclisi'nininşaatını yapan Herus Rollinger Şirketi aynı zamanda Çeşme'demilletvekillerine lojman, yani yazlık ev yapıyordu. Çok ünlübir han vardı. Çok meşhur eski bir han. Çıktım, bir baktım oradagözlüklü bir adam oturuyor; Haydar amca. Babamın muhasebemüdürü. Onu görünce kaçtım, korktum. O benim arkamdan koştu.Bizde adresin var, biz seni istiyoruz, dedi. Ben, babam keser beni,dedim. Haydar amca "Sen okuldan çıkınca geleceksin, sana Çeşme'dentelefon edecekler. Şu kadar çimento, demir, kum, kireç istiyoruz,diyecekler. Sen de belli yerlere telefon edip bunları ısmarlayacaksın,senin işin bu kadar" dedi. O tarihte bayağı da iyi bir para,200 lira verdiler. "Tamam" dedim, kabul ettim. Çalışmaya başladım.Firmanın başmühendisi bir Alman vardı. Muhasebeciler gittiktensonra geliyor, kasayı açıp bazı faturalar koyuyordu. Çok küçüktüm,aklım ermiyordu ama orada bir sahtekarlık var. BunuHaydar amcaya söyledim. Haydar amca, sen hiçbir şeye karışma,dedi bana. Ertesi gün o başmühendis geldi. "Burnunu her şeye sokma,kopartırız senin o burnunu" dedi bana. Ben de kovarlar diyekorktum, hiçbir şey söylemedim. Zaten kime söyleyeceğim, onlarınne yaptığının farkında bile değilim. Sonra bir gece mali polis geldi,bizim büroyu bastı. Kasayı mühürlediler, el koydular. Ben annemleiletişim kurabiliyorum, babama hiçbir şey söyleyemiyorum. Baş-


108 • Duayen Gazetecilermühendis "Bizim lehimize tanıklık yapsın, kasayı açmadığımızı, faturakoymadığımızı söylesin" diye aradı. Böyle bir şey söylemem,dedim. Gece yarısı evimize geldiler, koktuk. Kapıya çıktık. Annemkapıda konuştu. Babam duyacak diye korkuyoruz. Babamın hiçbirşeyden haberi yok. Mahkeme günü geldi, 7 Eylül günü. Hakim sordu.Dedim ki: "Türk adliyesi önünde size yalan söyleyemem. Neolduğunun pek de farkında değilim ama gördüklerimi anlatacağım.Baş mühendis bazı faturalar getirip koyuyordu ama ne yazıyor,neden koyuyor bilmiyorum." Ertesi gün benim lafım bütüngazetelerde manşet oldu. "Küçük bir kız, Türk Adliyesi karşındayalan söyleyemem, dedi ve ele verdi" diye. Bizim bir savcı muaviniakrabamız geldi, seni gazeteci yapacaklar, dedi. O zamanın çokünlü bir gazetesi ve patronu vardı, Adnan Düvenci. Beni ona götürdüler.Olayı ona da anlattım. "Kaç para alıyordun orada" dedi."200" deyince "Sana 2400 lira vereceğiz" dedi. Ne yapacağım, yazıyazmasını bilmem, bir şey bilmem. "Öğrenirsin, kimse anasınınkarnından gazeteci doğmadı" dedi. Sonra da "Yarın saat onda gazeteyegelirsin" dedi. "Gazete" derdi O. Ertesi gün de Pazar, 9 Eylül.Ben kendi aklımca içimden "İhtiyar günleri şaşırmış" diyorum. "Pazartesisaat 9'da gelirim" diyorum Adnan Bey'e. "Hayır, yarın saat10'da geleceksin" dedi. O sırada ben patladım, "Yahu yarın Pazar!"dedim. "Birinci ders" dedi, "Gazeteciliğin pazarı, çarşambası yoktur."Böylece başladım. İstihbarat şefim Atilla İlhan ve İlhanEsen'di. İlk yazı işleri müdürüm Cavit Yamaç'tı, çok önemli bir gazeteciydi.Bizim gazetenin yazarları; Ziya Osman Saba, HalikarnasBalıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı'ydı. Onların içinde yetişmiş olmanınbüyük faydalarını gördüm. Onlar bana çok şeyler öğrettiler.Tercümede Ahmet Angın vardı. Daktiloda haber alan Şeref Bakşık'dı.Orhan Suda vardı, o da daktiloyla haber alıyordu. Öyle güzelinsanlarla başladım ve kısa bir süre sonra liseden mezun oldum.Liseden sonra eğitiminize devam ettiniz mi?Paris'e Sorbonne <strong>Üniversitesi</strong>ne okumaya gittim. Maalesef son sınıftaparasızlıktan ayrıldım. Milliyet Gazetesi'nin Paris muhabirli-


ğini de yapıyordum. 2 buçuk yıl kaldım orada. Ama mezun olamadım.Her sene mezun olabilmek için oraya para yatırdım ama gidemedim.Çünkü anında emeğimi paraya çevirip para kazanmak zorundaydım.Babamın bana bakacak durumu yoktu. Bana bakmakgibi bir zorunlulukları yok, paraları da yok zaten. Çok pişman oldumbitiremediğime. Halbuki para imkanı da tanımışlardı. Arkadaşlarımbana para yolluyorlardı ama kabul etmedim. Hem okuyorhem muhabirlik yapıyordum Paris'te. Allah rahmet etsin Abdiİpekçi'nin büyük faydaları oldu bana. Genel yayın müdürüydü ozaman. Benim haberlerimi birinci sayfadan çıkarırdı ki ben öğrenciharçlığımı çıkarabileyim. Tabii her gün birinci sayfada çıkacak,Türkiye'yi ilgilendiren haber Fransa'da yok. O nedenle yetişemiyordumtabii. Ayrıca yabancı bir çevredesiniz, kendinizle yetinmekzorundasınız. Yabancı ülkeye gittiğiniz zaman o dayanışmayı göremiyorsunuz.O günlerde biraz da olsa vardı, şimdi hiç yok. Hattaköstekleme olayı çok oluyordu.Milliyet'ten başka bir gazete için de çalışıyor muydunuzParis'te?<strong>Ankara</strong>'da tüm küçük ve büyük gazetecilerin yetiştiği <strong>Ankara</strong> TelgrafGazetesi vardı. <strong>Ankara</strong> Telgraf Türkiye'de gördüğünüz bütünbüyük yazarların çalıştığı yerdi. Herkes önce oraya gider, sonrabaşka gazetelere dağılırlardı. Bir nevi okuldu orası. Çok önemli yazarlarvardı orada. Ordan burdan kovulan yazarlar gelirler ordaufak da olsa bir paraya çalışırlardı ama tabii kendi becerileri olduğuiçin başka gazetelere geçerlerdi. <strong>Ankara</strong> Telgrafta çalıştım. Paris'teykenona da muhabirlik yapıyordum. Ama onlar bana çikolataalayım diye para gönderirlerdi. Paraları yoktu çünkü.Okula burada devam etmeyi hiç düşünmediniz mi?Aradan yıllar geçti. Bu arada ben mezun olmadım. Sonra Özel GazetecilikYüksek Okulu kuruldu. Müdürü Besim Göçer. İlla, "Gelseni yazdıralım buraya" diyor bana. Sınavsız da alıyorlar. Bense is-


110 • Duayen Gazetecilertemiyorum. "Ne münasebet, Sorbonne gibi bir üniversitede okumuşum,ben buradan mezun olsam neye yarar" diyorum. Ama banaçok engel oldu diplomayı almamam. Diploma lazımmış meğer.Paris'ten sonra nereye geldiniz, neler yaptınız?Sonra Paris'ten İstanbul'a geldim. Döndüm buraya, biraz İstanbul'dakaldım ama çalışmadım orada. Tercüman Gazetesi ile anlaştım.O zaman çok büyüktü bu gazete ve <strong>Ankara</strong>'ya geldim. Geliş ogeliş. 1957 sonu, 1958 başı. Çok kısa çalıştım. 60 ihtilali olmadan önceayrıldım Tercüman'dan. Sonra Kudret diye bir gazete çıktı. 60ihtilalinden sonra <strong>Ankara</strong> Telgrafçılar, bunların sahipleri rahmetliFethi Giray, Tuğrul Aşuroğlu ve Gazanfer Kunt Kudret Gazetesi'niçıkardılar. Osman Bölükbaşı'nm partisi Cumhuriyetçi Köylü MilletPartisi için çıkarılmıştı gazete. Müthiş bir gazeteydi, çok önemli gazetecilergörev yaptı. Tabii ki Osman Bölükbaşı'nm da sözcülüğünüyaptı, çünkü para onlardan geliyordu.Döneminizin sayılı kadın gazetecilerinden birisiniz. Başkakimler vardı o dönemde?Benim zamanımda bayan gazeteci yoktu. Parmakla gösterilirdi. Benimgazeteciliğe <strong>Ankara</strong>'da başladığım zaman Nilüfer Yalçın vardı.Ancak beni daha çok tanırlardı, ben daha bir hareketliydim, arabamvardı. Ben daha çok sağa sola gittiğim için daha çok tanınıyordum.Oysa Nilüfer Yalçın benden daha kıdemliydi ve çok da güzelbir kadındı. Çok da güzel İngilizce biliyordu. Çok iyi bir dış politikayazarıydı. Bir de İffet Aslan vardı. Müşerref Hanım ise 70'li yıllardaAkşam Gazetesi'ne geldi. Hatta Kudret Gazetesi'nden sonra900 lira maaşla Son Havadis Gazetesi'ne geçtim. Maaşıma 1000 lirazam yaptılar ve dedikodu yazmamı istediler. Ben kabul etmeyincede kovdular. Yani o bir gazetecilik midir değil midir, tartışılır. Kamuoyunuilgilendiriyor belki ama yararlı mı? Kamuoyu, kendini


avutmak için kim ne yapıyor, ne diyor her şeyi biliyor. Ama böyleher şeyi bilmekle olmaz.Bu kadar az kadın gazetecinin olduğu bir dönemdeyaşadığınız zorluklar nelerdi?Kadın gazeteciliğin çok zorluklan var. En başta tercih edilmiyorlar.Nedeni çok basit; erkekler hep yönetimde. Kadın gazeteciler zannediyorumeski tarihlerde de bugün de çok daha başarılı. Kadın daharahat girer ve haberi alır. Daha girişkendir bu yüzden daha başarılıdırerkekten. <strong>Kendi</strong>sine daha çabuk yol açabilmesi erkek tarafındanengellenmesine neden oluyor. Ama bu doğal olarak diğer arkadaşlarınınkıskançlığını çeker. Hep araya girip kösteklemek isterler.Bu nedenlerden dolayı kadının gazeteci olması çok zor. Çokkösteklenir. Yazı işleri müdüründen tutun da, en ufak muhabirekadar kösteklenir. Bunun altında kıskançlık yatar. Çok başarılıolanlar kalmışlardır ancak. Kusura bakmasınlar hanım arkadaşlarbu mesleğe biraz da koca bulmak için giriyorlar. Bu yanlış bir şey,bunu kafalarından silmeleri gerekir. İnsan bir şekilde evlenir. Ancakbu meslek evliliğe de engeldir. Hem erkek arkadaşlarımın hanımlarıhem de kadın gazetecilerin beyleri bu meslekten dolayı rahatsızdırlar.Pek de uzun ömürlü olmaz evlilikleri bu yüzden.Siz de mi bu yüzden evlenmediniz?Ben de bu yüzden evlenmedim. Herkes bayıldı, öldü evlenmekiçin. Ben ne kadar kiminle nişanlandıysam da ben hep birinci planaçıktığım için erkek bunu kabul etmedi. İster istemez birinci planaçıkıyordum. Türk erkeği böyle bir şeyi kabul etmez.Siz bu şartlarda nasıl bu güne kadar gelebilen bir gazeteciolmayı başardınız?Benim o tarihte öne çıkmamda birinci unsur dil bilmem oldu. Bırakınızdil bilmeyi, o sırada lise mezunu gazeteci bile yoktu. Fransız-


112 • Duayen Gazetecilerca çok önemliydi o tarihlerde. İyi bir gazetecilik yapabilmek için iyibir eğitim almak lazım. Hiç durmadan çalışmanız, kafanızın çalışmasıve kendinizi hiç hesaba katmamanız lazım. Bunlarla engelleriaşarsınız ama nereye kadar aşarsınız. Zaten sağlık açısından da çokyorucu bir meslek. Ömrünüz yetmiyor.Siz de birçok sağlık sorunuyla karşılaştınız. Bir by-passamaliyatı geçirdiniz.Çok şeyler oldu. O by-passtan sonra beyin kanaması geçirdim. Halentedavisi sürüyor. Bunlar tabii mesleğin ve stresin bana getirdiğişeyler. Bir gazetecinin heyecansız olması mümkün değil. Bütüninsanlardan önce bir önemli olayın içine giriyorsunuz. O önemliolayı yaşarken hemen arkasından bir önemli olay daha yaşıyorsunuz.İnsanın kalbi dayanmıyor buna. O anda bütün amacınız onuyazıp merkezinize bildirmek. Bunlar insanda önemli sağlık sorunlarınaneden oluyor.Tüm bu sorunlara rağmen yine de hayatı takmayıpistediğiniz gibi yaşayan birisiniz. Bir defa işi nedensizbırakıp tatile gitmişsiniz.Evet öyle yaptım. 62 yılındaydı. Çalışmakta olduğum gazete Kudret,bütün gazetelerle savaş halindeydi. Hiçbir şey ama hiçbir şeyyokken, öyle otururken çantamı aldım çıktım. O tarihlerde vize sonunuda yoktu. Bindim uçağa Paris'e gittim. Bir ay sonra telefon ettim,param yok, biletim yok, İstiyorsanız bilet gönderip aldırın, dedim.Sonra da devam ettim çalışmaya.İnsanlarla ilişkileri çok iyi olarak tanımlanan birisiniz. Builişkilerin mesleğinize nasıl faydaları oldu?İyi ilişkiler kurmanın meslek açısından tabii çok yararı oldu. Benkorkusuzca girerim, çünkü art niyetim yoktur. Benim amacım haberialmaktır, onu öğrenmektir. İnsanlar bunun farkına varıyorlar.


Bir de doğruyu yazmak önemli. Bu güne kadar hayatımda yanlışbir şey yazmadım. Bir defa yaptım, onun da cezasını çok çektim.Hislerimi kullanmıştım. Ondan sonra da hayatımın hiçbir dönemindehislerimi kullanmadım. 1965 yılına kadar nabız yoklamasındabirinci oldum. O da her şeyi soyutlayarak olaylara yalın olarakbakmamdan kaynaklandı. Hiçbir partiye mensup olmadım. Halende değilim. Bunlar bana yarar sağladı. Mensup olanlara ise çok zararverdi.Jaques Chirac'la da aranızın iyi olduğu da biliniyor. BundaFransa'da yaptığınız gazeteciliğin etkisi oldu mu?Jacques Chirac'la aramız iyi, şöyle; Tektaş Ağaoğlu, beni gittiği yerekendisiyle götürürdü. Demokrat Parti zamanında Samet Ağaoğlu'nunoğlu. Paris banliyölerinin birinde 1957 yılında Jacques Chirac'ınpartisinin kongresi vardı. Kongreye beni de götürdü. Ben çokiyi Fransızca bilmiyorum ama çevirdiklerini anlıyorum, arada birde ona soruyorum. Chirac, "Biz kendimizi 1980 yılına kadar hazırlayacağız,85'li yıllara doğru da iktidara tırmanacağız, 85'ten sonratam iktidar olacağız" dedi. 57'de söylüyor bunu, 23 sene önce."Yuh" dedim ben de. O tarihlerde çok basit bir ülkeden gelmişim,halen öyle sayılıyor. Böyle ileriye uzanan planlar, projeler benimmemleketimde yok. Günlük yaşıyoruz ve öyle yaşadığını zannediyoruz."Yuh" demişim ben ve bu duyuldu. Sordular, Tektaş "Alkışlıyor,bravo diyor" dedi. Ne desin. Linç ederler. Jacques Chirac 1984yılında Paris Belediye Başkanı seçildi. Başkan seçilince adamın1957'de söylediklerini düşündüm. Dediği doğru çıktı, plan doğruymuş.Oturdum bir mektup yazdım ve onları anlattım. Ben ufak birülkeden geldiğim için bu kadar uzun vadeli bir plana insanın ömrününbile yetmeyeceğini düşünerek böyle bir çirkin kınamada bulunmuştum,dedim. Ama dedikleriniz doğru çıktı, sizi tebrik ederim,dedim. Jacques Chirac sonra beni Paris'e davet etti.


114 • Duayen GazetecilerDavetini kabul ettiniz mi?Gittim, çok büyük bir değişiklik gördüm. Ünlü ressamlardan birininevinde kaldım bir gece. Ona Paris'te büyük bir değişiklik olduğunusöyledim. Hadi canım sen de, dedi bana. Ben de görmemişim,senelerdir gitmemişim Paris'e. Jaques Chirac belediye başkanı olduktansonra hiç gitmemişim. Paris'te Saint Nehri üzerinde çokönemli bir köprü vardı; Victoria Köprüsü. Baştan başa heykellerledoludur. Köprüye geldim, baktım heykeller parlatılmış. O yeşil,okside olmuş heykeller pırıl pırıl. Abidin'e; "Görmüyor musunuz,tüm heykeller, abideler parlatılmış" dedim. "Aaa, doğru söylüyorsun"dedi. Düşünebiliyor musun, Paris'e tepeden bakıyorsun öyleparlak parlak bir şeyler yanıyor. Sonra ara sıra mektuplaştık Chirac'la.Bu arada Fransızcanızı aynı seviyede koruyabildiniz mi?Bizim buraya bir büyükelçi gönderdiler, o da bizi yemeğe davet etti.Adam beni tanıdı ben adamı tanımadım. "Sen Emel değil misin?"dedi. "Evet" dedim. "Biz sınıf arkadaşı değil miydik?" dedi.Fransızca'yı unuttuğum için de çok kızdı bana. Çok uğraştı benleFransızca'yı tekrar canlandırmam için, ama yine de yarım bıraktıkonu. Şimdi Paris'e gidiyorum, on gün kulaklarım duymuyor, sonradanbaşlıyorum konuşmaya.<strong>Ankara</strong>'da Türkiye'nin gündemini oluşturan bir üçgenvardı: Ulus'taki Meclis, <strong>Ankara</strong> Palas ve Karpiç üçgeni...Atatürk, Meclis'in karşısına <strong>Ankara</strong> Palas'ı yaptırmakla çok büyükbir iş yapmış. O zaman <strong>Ankara</strong> dağınık. Milletvekillerinin hepsikahvehanelere gidiyor. Onları toparlamak için yapmış <strong>Ankara</strong> Palas'ı.Ondan sonra Karpiç'i kurdurmuş. Adam Rus, adı Karpiç, Türkiye'yegelmişler oraya mükellef bir restaurant yapmışlar. O restauranta,<strong>Ankara</strong> Palas'a kimse giremezdi zaten. Oraya milletvekilleri,üstad yazarlar, romancılar, edebiyatçılar, şairler gelirdi. Büyük


hakimler, reisler gelirdi. Onlardan da çok şey öğrendim tabii ki. Biryuvarlak masa vardı, o masaya bile kimseyi almazlardı. Çetin Altan'ıbile almıyorlardı düşünebiliyor musun. Ama ben güzel birkızdım, oturturlardı beni masaya. Herhalde meze olarak kullanırlardı.Ama ben sesimi çıkarmadan küçücük bir kağıt çıkarırdım.Müthiş notlar alırdım.Bu üçgende aldığınız notlarla ilgili bir anınız var mı?Şöyle bir şey anlatayım. Nurettin Artam Bey'i tanıma şerefine nailoldum. Çok kültürlü bir adamdı. Her kurduğu cümle içinde Arapça,Farsça yani Osmanlıca kelimeler bulunurdu. Bunları konuşmasındakullanırdı, ben de onları not ederdim. Akşam giderdim lügatabir bakardım. Fethi Develioğlu benim dostumdu. Büyük Lügatiyazan büyük bir üstad, müthiş bir adamdı. Lügatta bulamazsamona telefon ederdim, gece yarısı ediyorum tabii. Adamı uykudankaldırıyorum. O da çok titiz bir adamdı. Gider kütüphaneye bakargelir, bana cevabını verirdi. "Bu böyle olmayacak" dedi, "Ne olacak?"dedim. "Sen yarın bana gel" dedi. Gittim. "Sen Osmanlıca dersialacaksın" dedi bana. Nasıl alacağım, para yok ki! <strong>Ankara</strong> Palas'ınküçük binasında Aneks diye bir yer var. Orada kalıyorum.180 lira para veriyorum 240 lira maaş alıyorum... "Mümkün değil"dedim. "Sen derse gel, ben bir çaresine bakacağım" dedi. Öyle gittim,aybaşı geldi .Para yok adama para vereceğiz. Adam da tez hazırlıyor,doçent olacak. Develioğlu bana, "Bunu söyleyecek sana,sen daktiloya yazacaksın, ayda 25 lira alacaksın" dedi. Öyle de birşansım oldu benim. Tabii tam anlamıyla öğrenmedim ama günlükkonuşmalarda, yazılarda kullanılan kelimeleri öğrendim. Demirelbasın toplantısı yaptığında çocuklar sorardı ne söylediğini, benigöstererek "Ona sorun" derdi.Bu üçgende geçen konuşmalar ve ilişkileriniz sayesinde hiçatlatma haber yaptınız mı?Çok yaptım. Cemal Gürsel'i söyleyim. Bir akşam Karpiç'de oturuyorum.Yine o üstadlar var tabii, ben de sesimi çıkarmadan oturu-


116 • Duayen Gazetecileryorum. Telefon geldi bana. "Cemal Gürsel Çankaya'nın önündekibahçede oturuyor ve korkunç şeyler söylüyor" dediler. Arabamaatlayıp gittim oraya. Baktım doğru. Cemal Gürsel oturmuş. DahaYassıada'dakiler idam mı edilecekler ne olacaklar belli değil. Türkiyediken üstünde duruyor. Tünel kazıp kaçacakları söylentileri devar. Halk bunları Cemal Paşa'ya dümdüz soruyor. Cemal Paşa'da"Öyle bir teşebbüs olduğu an orda kemik yığmıyla karşılaşırlar" diyor,yok ederiz gibisinden. Ben bunları dinledim dinledim. CemalPaşa bir bankın üzerinde ışıklı bir yerde oturuyor ben de onun arkasındaoturuyorum. Beni görmüyor Cemal Paşa. Agasi Şen diyebir albay vardı, onun başyaveriydi. Agasi Şen beni gördü. Ben arabamaatlayıp kaçtım tabii oradan. Ertesi gün sabah gazeteye geldim,asker basmış gazeteyi, Gazanfer Kunt'un elleri titriyor. PatronumuzTuğrul Aşuroğlu'nun elleri titriyor. Sakıp abi var, TuranDilligil var genel yayın müdürümüz. Oktay Ekşi, Fikret Otyam,Mehmet Çağan, Ercan San, Atilla Onuk. Türkiye'nin yine kalburüstü insanları oradalar. Beni bir kaşık suda boğacak gibi arıyorlarmış.O zaman para da yok, telefon da yok telefon etsinler. YükselCaddesi'nde küçücük bir müştemilatta kalıyorum. "Seni CemalGürsel istiyor" dediler. Beni aldılar kuş gibi Başbakanlık'a götürdüler."Gel bakayım buraya" dedi. Cemal Gürsel küçüklüğümden beribeni tanır. Evimizi küçücük bir perde ayırırdı. Gider dizlerineotururdum ben, "Beyefendi Paşa" derdim. Çok kızardı beyefendidediğim zaman, "Sen dün akşam neler yaptın, yazdın mı onları" dedi.Ben hemen toparlandım, aklıma geldi, "Yazmadım, zaten gazeteyeyeni gelmiştim" dedim. "Onların hiçbirisi yazılmaz şimdi" dedi."Ben yazarım" dedim. "Atarım seni içeri" dedi. "Çıktığım zamanyazarım" dedim. Bir de mücadeleciyimdir. Cemal Paşa'yla da eskiaile dostluğumuz nedeniyle rahat konuşuyorum. Askerlerden aslındakorkarım ben, sevmem de. Çok bağırıp çağırdıkları zaman kızarım."Sen gel bakayım buraya, ben seni bilirim yaparsın. Sen evdenkaçtın, Fransa'ya okumaya gittin" dedi. Biliyordu beni. "Senlebir pazarlık yapalım" dedi. "Nasıl bir pazarlık" dedim."Ben sana yapacağımızönemli konulardan haber vereyim, sen bunları yazma"dedi."Neymiş bu önemli konular, bileyim" dedim. Türkiye'deilk kez lise mezunlarını yedek subay olamayacağını ben yazdım.


Başka bir sürü daha haber var içinde, Türk insanını en çok ilgilendirenhaber buydu. Beni aldılar yine kuş gibi gazeteye getirdiler.Yazı işleri müdürü Hıncal Uluç'tu. "Bu haberi benim adım ve gazeteninadı kullanmadan kimse alamaz, bu haber benim" diye bir deşart koştum. Yalnız Türkiye değil, bütün dünya aldı o haberi. Çokbüyük bir haber çünkü, o tarihe kadar lise mezunu adam yoktu. Lisemezunu olanlar yedek subay oluyorlardı. Ondan sonra olamadılar.Böyle bir atlatma haber olmuştu, pazarlıkla da olsa.Celal Bayar'la da aranızda geçen bir olay var.Evet ayağa kalkmadım diye beni kovdular. Aradan kırk sene geçtirahatça söyleyim, hakikaten görmedim. O saygısızlığı yapmam.Kim olursa olsun seçilmiş insanlara karşı büyük saygım vardır benim.Seçilmek zor bir iştir çünkü. Celal Bayar Cumhurbaşkanıydı.<strong>Kendi</strong>siyle benim temasım da çok kısa sürdü. Ben 58'de başladımgazeteciliğe, Türkiye'de 60'da ihtilal oluyor. <strong>Ankara</strong> Palas'ta büyükbüyük koltuklar var. Birisi içinde oturuyorsa ve arkası dönükse görünmezyani. Celal Bayar <strong>Ankara</strong> Palas'ın kapısından girmiş, salonageçmiş. Herkes ayağa kalkmış. Ben de kimseyi görmüyorum ki,sırtım dönük çünkü. Ve ben ayağa kalkmadım. Ahmet Salih Korur,Başbakanlık Müsteşarı beni çağırdı. "Niye bu terbiyesizliği yaptın?"dedi. "Hakikaten görmedim" dedim ama beni <strong>Ankara</strong> Palas'tankovdular. Ben orada kalıyordum, oturuyordum. Onlar sayesindeev sahibi oldum sonra. Çıkardılar beni <strong>Ankara</strong> Palas'tan.Ama sonra Celal Bayar da öğrendi bunu ve çok üzüldü.Bir dönem de Yıldırım Akbulut'uıı da basın danışmanlığınıyaptınız, değil mi?Evet yaptım. Onun hayatını yazdım. Bu sırada Daily Nevvs'e de devamettim, halen de öyle. Burda danışmanım, ama bizim anlaşmamızvar. Benim gazetem o şartla bıraktı. "Yoksa izin vermeyiz" dediler.Benim de bir sürü tazminatım var. Bırakamadım onu. Benşimdi yazı yazmıyorum ama arayıp bazı şeyler soruyorlar. Onu


118 • Duayen Gazetecilerherkes soruyor zaten, gazetem niye sormasın. Ben uzun yıllar, 20yıldır çalışıyorum orda. 80'den beri oradayım. Kimse bir yerde 20yıl çalışmamıştır.Yirmi yıldır Daily Neıvs'da çalışıyorsunuz, ama öncekiçalıştığınız gazetelerde işten atılmalar yaşadınız mı?Atılma çok yaşadım. 18 gazetede çalıştım. Altısından istifa ettim.Öbürlerinden hep kovuldum.Bu atılmaların nedenleri nelerdi?Çoğu zaman ilk kadın gazeteci olmanın sorunlarıyla ilgiliydi. Amasonra dayanamayıp beni tekrar aldılar. Geri dönüşlerim oldu. Benhiçbir grubun ayanı, hiçbir grubun adamı olmadım.Varto Depremi'nde de bir kadın gazeteci olarak bulundunuz.Burada yaşadığınız sorunlar nelerdi?Orada bir gazetecilik olayı var. O zaman Son Baskı ve Haber gazetelerindeçalışıyorum. Rahmetli Erdoğan Örtülü genel yayın müdürümüzdü.Süleyman Demirel yanma benden başka kadın gazetecialmazdı. Sebebini sonradan öğrendim. Karısıyla geziyor, vatandaşkarısının kim olduğunu bilmiyor. Kadın gazetecilerin yanına gidiyorlar.Sanki oradaki vatandaşın ağzından ne alacaksın. Onun birderdi vardır, onu söylemek istiyordur. Bense hemen tutardım. Hanımefendiburda sizinle konuşsun, derdim. Süleyman Bey el altındanhaber vermişti, kadın gazeteci götürmezdi benden başka. Bizimgazeteden de benden başka kimseyi götürmezdi. Gazetenin sahibionun sınıf arkadaşıydı, onun hatırı için çıkarmıştı Haber veSon Baskı gazetelerini. 19 Ağustos günü İzmir Fuarı'nı açmaya gidiyoruz.Biz bir gün önceden gidiyoruz, Süleyman Bey ertesi güngelip fuarı açacak ve İzmir bölgesini gezecek. Ben de çok yorgunum,hep Süleyman Bey'in seyahatlerindeyim. Ben Efes Oteli'nde


kalacağım. İzmirli olduğum için Ege'yi tanıdığım için geziye katılmayacağım.Katılmadan da yazabilirim. Akşamüstü gazeteden çıkıyorum.Oktay Kurtböke var yazı işleri müdürü, Hıncal Uluç var.Hıncal Uluç'la rahmetli Ahmet Taner Kışlalı'yı ben almıştım gazeteye.Üniversitede okurken çok güzel iki yazı getirmişlerdi. ErdoğanÖrtülü'ye baskı yapmıştım, onları aldırmıştım. Onlar da var.Tam ben çıkarken teleksin zili çaldı. O zaman teleksler önemli haberverdiğinde zil çalardı. Bildiğimiz zil var ya, o zil böyle sallanırdı.Ben koştum hemen, hep böyle ataktım zaten. Bir baktım "Varto'dadeprem, 300 ölü" diyor. O çok büyüyecek, çok da büyüdüsonra. İstatistiklerde 2 bin 900 ölü yazar ama öyle değildir, 9 bin kişiölmüştür. Depremlerde her devlet saklar gerçek istatistikleri. Bizbindik uçağa, gittik İzmir'e, Efes Oteli'nde resepsiyona yaklaştım."<strong>Ankara</strong>'dan yıldırım seni aradılar" dedi. Yıldırım telefonlar vardıo zamanlar. Bu telefonlar, dijitaller yoktu. Şehirlerarası konuşmayagittiğin zaman şehirlerarasına yazdırırdın, onlar bağlarlardı size.Yani gazetecilik ciddi biçimde zordu, haberleşme çok fevkaladezordu. Ben tam gazeteyi aramaya davranırken rahmetli ErdoğanÖrtülü beni aradı. "Emel derhal dön, sabah 7'de Süleyman Bey Varto'yagidiyor" dedi. Gece saat 11:30 İzmir-<strong>Ankara</strong> arası 770 km. Nasıldöneceğim, 100 km sürat yapsam bile saat 12'ye geliyor, sabah7'de yetişmem mümkün değil. İçişleri Bakanı Faruk Sükan'dı. O dafuarda partilileri toplamış, konuşma yapıyor. Gittim ona, elimlemakas işareti yaptım. Anlamadı. Not yazdım, "Varto'da deprem,300 ölü. Süleyman Bey saat 7'de Varto'ya gidiyor, konuşmayı kes",dedim. O da dalgınlığına gelmiş, notu okumaya başladı. Sonra farkınavardı, yarıda kesti. Biz arabalara atladık. Önümüze eskortlargeldi. Saat 7'ye 5 kala Etimesgut askeri Havaalanı'na geldik. Uçakkapısı kapanmış. Süleyman Bey durdurdu uçağı. Bütün bakanlarıgeldi yani, yalnız ben değil. Benim için açtırmadı kapıyı yani. Bindik,ilk Hınıs'a gittik. Hınıs Erzurum'un bir kazası. Sürekli sallanıyoretraf. Bir ortaokulun girişinde tümsek bir yer var. SüleymanBey orada halka konuşuyor. Ben de at arabasının üstünde fotoğrafçekiyorum. Bir sallanmaya başladım, olmaz böyle bir şey. SüleymanBeyin konuşmakta olduğu bina dümdüz oldu, yalnız o tüm-


120 • Duayen Gazetecilersek kaldı. Ve at arabası koşmaya başladı. Ben üstündeyim, hayvanürktü ve koştu. Birdenbire bir yer açıldı. Hayvan oradan nasıl geçti,bilmiyorum. Kenarından geçtik. İnsanlar içine düştü. Kadınlarellerini uzattılar bizi kurtarın diye. Ve o anda bütün dünya basınıoraya, Vato'ya gelmeye başladı çünkü binlerce ölü var... Özel uçaklarınabinip gelmişler, yani bizim gibi değil.Bu koşullarda nasıl haberleşebiliyordunuz?Bana, Süleyman Beye söyle bir kramportör bağlatsın buraya, dediler.Çünkü Muş'u dünyaya bağlayan tek bir hat var. Yıldırım yazdırıyorsun.Yüzlerce gazeteci var. Sıra gelmiyor bir türlü. Süleymanbeyin yanına gittim. O da bir subayla konuşuyor. Subay zayıf biradam, hareket elbisesi giydiği için rütbesi görünmüyor. O da konuşmayıuzattı. Gazeteciler benim arkamda bekliyor. Ben adamınomuzuna şöyle bir dokundum. "Teğmen bir dakika, başbakanla görüşecem"dedim. Adam bir döndü, Faik Türün; General. Bir baktıbenim yüzüme böyle, "Bana nasıl teğmen dersin" diye. SüleymanBey geçiştirdi,. "Daha ne istiyorsun seni genç teğmen yaptı" dedi.Süleyman Beyle konuştum, kramportör bağlandı. Ama yine konuşmakmümkün değil. Ben haber veremiyorum. Haber geçemiyorumkatiyen. O tarihte gazetecilerin çoğu kovuldu o yüzden. Hat bekçisivardı bir tane, adı Mehmet Ali Yılmaz. Şu kadarcık bir boyu vardı.Ben seni konuştururum istediğin yerle, dedi. Bizim gazeteninmerkezinin biri İstanbul'da biri <strong>Ankara</strong>'da. Nasıl konuşturursun,diye sordum, "sen gel, ama sahraya çıkacaz, ordan görüşeceksin"dedi. Ben de bilmiyorum, peki, dedim gittim. Merdivenlerden çıkardıbeni. Bir kancayla hattı bir aldı, "Nereye istiyorsan konuş" dedi.Ben saatlerce İstanbul'a <strong>Ankara</strong>'ya haber yazdırdım. Fikret Otyamkıyametleri kopardı, "Nasıl yazdırdın bu haberi, yalan söylüyorsun"dedi. "Ne yalanı, yazdıklarım yalan mı" dedim. "Hayır değil,nasıl yazdırıyorsun" diye sordu. Söyler miyim. Ama ne oldu.Ben o merdivene çıktım ya o Ali Yılmaz bacaklarımı okşamaya başladı.Örümcek gibi elleri vardı, hiç unutamıyorum. Şimdi de tüylerimdiken diken oluyor. "Emel tahammül et" diyorum. Başka türlü


Emel Aktuğ -121haber yazdıramıyorum çünkü. Ve ben Varto'da üç ay kaldım, oadam üç ay benim bacağımı okşadı. Ben de takır takır bütün haberleriyazdım. Aradan yıllar geçti hiç unutamıyorum. 1997 yılında buadam bana telefon etti. Mehmet Ali Yılmaz var ya Trabzon SporBaşkanı'ydı. Ben de çok severim onu. Arayıp "Orada mısın ben geliyorum"deyince o zannetim. Bu adam, bücür adam gelmez mi!Böyle bir giriverdi şu kadarcık boyuyla. Beni tanıdın mı, dedi. "Defolgit namussuz, nerden seni tanıyorum." "Ben sana o kadar haberyazdırdım" dedi. "Sen de benim bacağımı yakaladın pezevenk, gitbaşımdan" dedim kovdum adamı. Emekli olmuş, gelmiş Emel Aktuğ'uarıyor.İhtilali yapan kadro ile de aranızın çok iyi olduğu ve sizegüvendikleri söyleniyor. Bu ilişki nedeniyle hiç atlatma haberyaptınız mı?Haberlerime yansıyordu tabii. Ama bunları hep çok dikkatli olarakyazdım. Çünkü öyle bir şeydi ki o anda o çıplaklığıyla yazmak,Türkiye'nin aleyhineydi. Türk milleti hezeyana gelebilir, her şeyiyapabilirdi. Onları çok dikkatli yazdım. Zamanı geldiğinde de kullandımve inkar edemediler. 20-21 Mayıs olaylarında, 80 ihtilalindehep oldu. Bazıları da benim evimde tezgahlandı yani. Küçücük birevim vardı Paris Caddesi'nde. Çocukları sakladım mesela ben. DenizGezmiş'i sakladım, Harun Karadeniz'i sakladım. Dünyanın engüzel insanıydı o. Yaşar Okuyan'ı sakladım üç ay evimde. Hepsinisakladım yani. Bak partili olmadığımı oradan da anlayabilirsiniz.Ben kimin ayağına basarlarsa hepsine yardım ettim.Bodrum gibi küçük bir yerde bir gazete çıkarttınız. Bu nasılgerçekleşti?Cahit Dingil var, eski bir gazeteci o. Ben de o sırada Hürriyet'teparça başı çalışıyorum galiba. Bana, "Bodrum'da bir gazeteçıkarıyorum. Gazetenin genel yayın müdürü olur musun" diye sordu."Olurum, çok da hoşuma gider" dedim. Ama müthiş bir kavga


122 • Duayen Gazetecilerverdim, olamaz böyle bir şey. Çünkü orası nereden baksan bir taşra.Orda millet giyiniyor, süsleniyor püsleniyor, geziyor. Amagazete çıkarmaya geldiğin zaman iletişim yok. O zamanlarda Türkiye'debilgisayar hiç yaygın değil. Hiç yok hemen hemen. Bodrum'datek tane yok. Biz gazete yapıyoruz ama orada gazeteci deyok. Gel de orada gazete çıkar. Gazeteci olmayanları gazeteci yaptıkorada. <strong>Ankara</strong>'ya gönderdik yaptıklarımızı. Ofset olarakbasarak bize gönderdiler. İlk ofset gazeteydi o tarihte. Ama bayağıbir renkli ofsetti. Bizim Yazı İşleri Müdürü Selçuk Sümer, GenelYayın Müdürü olarak benim adımı yazmayı unutmuş. Sonra biryazı yazarak "Bu gazetenin Genel Yayın Müdürü Emel Aktuğ'dur"dedi, düzeltme çıktı ama o tarihe geçmeyecek. Çünkü adım yok.Ben bir ilçede, taşrada ilk ofset gazeteyi çıkarmış olmaktan büyükhaz, büyük zevk duydum. Sonra maalesef o gazete küçüldü. BodrumExpress hala çıkıyor, ama bir daktilo ebadında küçücükçıkıyor. İlgi müthişti. Bütün Bodrum'da mesela Ali Poyrazoğlugazeteyi satıyordu.Hangi yıllarda çıkmıştı Bodrum Express?1980 ihtilalinden kaçtım ben burdan. 1981-82 galiba. İyi hatırlamıyorumyalnız. Kaçtım tabii, bir ihtilalin olacağını biliyordum.Beni tutuklayacaklardı. Sonra da tutukladılar zaten. Bodrum'a gittim,ordan da İstanbul'a geçtim. İstanbul'da köprünün üstündeyakaladılar beni. Çocukları saklamıştım ben. Ama hiçbir şeybulamadılar.Meslektaşlarınız arasında "erkek gibi bir kadın" olaraktanınıyorsunuz. Erkek arkadaşlarınızla geceleri barlara gidereğlenirmişsiniz.Hiç kimseyi takmazdım. Tüm arkadaşlarım bana asılırlardı. Sonrasarhoş olurlardı. Onları sırtıma koyardım, güçlü kuvvetliydim de.Karılarına götürür, kapıyı çalardım. Al kocanı getirdim, der teslimederdim. Kadın şaşırırdı. Çok mahçup olurlardı. Bir daha asılmaz-


lardı. Karıları da beni hiç kıskanmazlardı. Çok güzel bir kızdımben. Paris'te ve Hollanda'da trafik tıkadım ben. Aktrist zannettilerbeni. Ama ben o güzelliğimin yararını hiç görmedim.Tüm tanıyanlarınız sizi herkesin sevgilisi, yardım etmeyi çokseven biri olarak tanıttı.Bunu duymak çok güzel. İnsanlara ufak mutluluklarla yardımcı olmakkadar güzel birey yoktur. Bunu yapabilmek çok güzel bir şey.Ben bunu yaparım. Ne zaman dertleri olsa bana gelirler. Yardımederim, zevk alırım bundan.Yardımlarınız arasında kitap çıkarma da var sanırım.Bir akşam Fethi Giray'la Ümit Yaşar Oğuzcan geldi, yeni şair. AhmetArif de yeni şair o zamanlar. Ümit Yaşar defterler getirdi, bunlardanseçip kitap yapmak için. Ben iyi seçiciyimdir. En az 400-500tane şiirini yırtıp attım. Maalesef yaptım bunu. Ahmet kızar o yüzden."İnsan alır, bir kenara koyar", der. Onlar kayıp şimdi, yok yani.Ümit meşhur olduktan sonra onları yazmaya çalıştı ama hatırlayamadıklarıçok var içerisinde. Onun kitabını çıkardım ilk, böyleşeyler yaptım.Şu anda Gazetecilik Dayanışma Vakfı'nın başkanlığınıyapıyorsunuz. Buradaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?Haber yarışı birbirimize düşürdü bizi. Çok kötü bir şey bu. Aynıbüroda bile insanlar birbirine yardım etmiyorlar. Haber yarışıpeşindeler. Onlara da hak vermiyor değilim. Şu anda 3300 gazeteciişsiz. Halen çalışanlarda da işsiz kalma korkusu var. O yüzdenmüthiş bir yarış içindeler. Biz bu Dayanışma Vakfı'nı daha başkaamaçlarla kurmuştuk. Yani gazetecilerin çocuklarını yetiştirmek,işsiz kalan gazetecilere yardım etmek amacıyla kurduk. Ama hazırgelir elde edemedik bu Dayanışma Vakfı'nda. Kanunlarda da tüm


12 • Duayen Gazetecilersorumluluk kurucuya verilmiş. Ben de o sorumluluktan korktuğumdan,etraftan kimin ne yapacağını kestiremediğimden hiçbirşey yapamıyorum. Ama şimdi bir şeyler yapmak gerekir. Çünkügazeteci arkadaşlarımızın durumu çok kritik, çok zor. O vakıf halenyaşıyor ama sadece isim olarak duruyor. Birde parası var bankada,onu da ellemiyorum.Sizce bir gün gazeteciliğin ve gazetecilerin yaşadığı birbirinedüşmeler sona erer mi?O kalkmaz. Yarın öbür gün biliyorum ki, biliyorum çünkü istihbaratlarımvar, eylül ayında yeni gazeteler çıkacak. Şimdi birgazetenin kadrosu taş çatlasa 150 kişidir. 3 bin 300 gazeteci var. Bugazete patronları gazeteci olmadığı için, önlerine geleni gazeteciolarak koydular. Şimdi onlar da, ben gazeteciyim, diyor, ben de ayrılmamdiyor. Ama ondan sonra da bir çirkin yarışma başlıyor. Birbirleriniöldüresiye bir yarışma başlıyor. O da çok çirkin bir şey.Herkes bir başka meslek de seçemiyor. Benim çok arkadaşım var,işsizler şu anda. Herhangi bir meslekte çalışabiliriz, diyorlar. Çünküonların da çoluğu, çocuğu var, evi geçindirecekler. Ama bu yarışkatiyen bitmeyecek.İyi bir gazeteci olmanın kriterleri neler?Bir gazetecinin çok iyi okuması, iyi bilgilenmesi, her konuda, herdalda bilgi edinmesi lazım. Ben Fransa'da okurken Le Mondegazetesinin başyazarı vardı. Dünya çapında bir adamdı. O adambeni aldı. Ben ilk olarak nereye gittim biliyor musun? Yedi kat yerindibindeki matbaada kurşun döktürmeye başlattılar bana. Oranınufak bir istihbaratında çalışan bir adam beş fakülte mezunuydu.Daha da üniversitede okuyordu.Bir gazetecinin sağlam olması için, hem kamuoyuna sağlam bilgilervermesi hem de kendi ayakları üzerinde durabilmesi için mutlakaçok okuması, bir dil hatta birkaç dil bilmesi gerekir. Çünkü bir dil


ir insan, iki dil iki insan. Bunları yapmayan ileriki tarihlerdeelenecektir. Çaresi yoktur bunun. Gazete patronları bir süre insanlarıaldılar. Bu kriterlere göre değil, iyi yazanı iyi bileni değil herhangibirinin tanıdığını aldılar.


SelçukAltanSongül CoşkunMeltem Esirgemez2003Fotoğraf: Süleyman Coşkun1935 yılında Burdıır'da doğdu.<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> HukukFakültesi mezunu. <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> EğitimFakültesi'nde Yüksek Lisans yaptı. Gazeteciliğe 1955yılında Ulus gazetesinde stajyer olarak başladı. Üç aylıkstajyerlik sonucu okul ağır basınca çalışmaya araverdi.1957 yılında Yeni Giin gazetesi ile mesleğe yenidendöndü. Akşam,Dünya Öncü ve Yeni Sabah gazetelerindeçalıştı. Dünya gazetesinde <strong>Ankara</strong> Temsilcisi iken TRT'ninaçtığı sınavı kazanarak bu kurumun Haber Merkezi'negeçti.12 Eylül döneminde 1017er olayı ile TRT'denuzaklaştırıldı. Yaşadığı ciddi bir sağlık sorunununardından Güneş Gazetesi'nde yeniden gazeteciliğe döndü.Bir ara <strong>Ankara</strong> Biiyükşelıir Belediyesi'nin kurduğu RadyoAnki'nin kurucuları arasında yer aldı. TRT'ye karşı açtığıdavayı kazanıp kuruma yeniden döndü. Ve buradan emeklioldu.


12 • Duayen GazetecilerSelçuk Altan(1935)Hukuk Fakültesinde öğrenciyken stajyer olarak "Ulus"gazetesinde çalışmaya başladınız. Bir hukuk öğrencisi nedengazetecilik stajı yapmak istedi?Gazeteciliğe olan ilgim küçük yaşlarımdan beri vardı. Aslında benavukatlık stajı da yaptım ama hiçbir zaman avukatlık yapmadım.Çünkü lisedeyken de Hukuk'da okurken de gazeteci olmak istiyordum.Daha Hukuk birde öğrenciyken, 1955 yılında, Ulus Gazetesi'ninbinasına gittim ve Genel Yayın Yönetmeni Cemal Sağlam'ınodasına çıktım. Kapısı açıktı, bugünkü çoğu gazete patronunun kapısıgibi kapalı değildi. Cemal Sağlam masasının üzerindeki bir yazıylailgileniyordu, başını kaldırdı ve bana baktı. <strong>Kendi</strong>mi kısacatanıttıktan sonra "Ben gazeteci olacağım" dedim. Bu sözü öyleinançlı ve kararlı söylemişim ki bana şöyle bir baktı, gülümsedi ve"İstihbarat Şefi Erdoğan Örtülü'nün yanma git ve benim gönderdiğimisöyle" dedi. Erdoğan Örtülü de beni polis-adliye muhabiri DoğanKasaroğlu'nun yanına gönderdi ve onun yanında üç ay stajyerolarak çalıştım. Bir süre sonra babam Hukuk Fakültesindeki derslerimiçin endişelenmeye başladı, sınıfta kalacağımı sanıyordu, buyüzden ayrılmak zorunda kaldım.Deneyimli bir gazeteci olarak sizce gazeteciliğe neredenbaşlanmalı?Muhabirler için temel olan polis-adliye muhabirliğidir. Ben de mesleğepolis-adliye muhabirliğindeki üç aylık stajyerliğimle başladım.


Hayatın tam içerisidir orası, işe buradan başlarsınız ve daha sonrafarklı alanlara gidersiniz. Bizim zamanımızda polis-adliye muhabirliğindensonra belediye, daha sonra da bakanlık muhabirliğinegeçerdik. Bakanlıklar muhabirliğini 3-4 muhabir bölüşürdü. Haberkaynağı ile daha yakın ilişki kurmayı ve nerelerden haber çıkarılacağınıöğrenirdik ve bütün bu alanlardan sonra Başbakanlık vesonra da Parlamento muhabiri olurduk.Şimdi adam gazeteci biledeğil, bu aşamalardan geçmemiş, geliyor, gazete ya da televizyondayönetici oluyor ve anayasayı doğru dürüst bilmeyen, MilletMeclisi'nin çalışma biçimini bilmeyen insanları muhabir diye orayagönderiyor ve gazetecilik, yayıncılık yönünden bir çok tuhaflığaneden oluyor.Üç aylık staj döneminden uzunca bir zaman sonra 1957yılında "Yeni Gün" gazetesinde "düzeltmenlik" kadrosundaçalışmaya başladınız. Mesleğe "geri dönüşünüz" nasıl oldu?Hukuk Fakültesi'ndeki derslerimi başarı ile sürdürüp babamın içinirahatlattıktan sonra, 1957 yılında gazeteci olmak isteyen birkaçarkadaşla birlikte Yeni Gün gazetesine gittik. Yeni Gün, yeni çıkmayabaşlayacak bir gazeteydi ve sadece bir düzeltmenlik kadrosuboştu. Bize "aranızda anlaşın" dendi. Diğer arkadaşlar bu işi istemediama ben o kadar istekliydim ki, gazete içinde çok farklı bir işbile olsa kabul ederdim. Benim için bir gazetenin içinde olmak yeterliydi,eğer başlarsam kendimi göstereceğime inanıyordum.


1 • Duayen GazetecilerBir düzeltmen neler yapar, diizeltmenlik size ne kazandırdı?Düzeltmenlik haberin gazetede sunulmasıyla ilgili bir iştir. Düzeltmenlermetindeki bir daktilo veya dizgi hatasını, ya da bir kelimehatasını, eğer cümlede bir anlam bozukluğu veya bilgi yanlışı varsaonu düzeltirler. Ana metin, basımevindeki dizgi işinden sonra,bir kağıda basılarak düzeltmenin önüne getirilir. Buna prova denilir.Düzeltmen ana metin ile bu provayı karşılaştırır ve yanlışlıklarvarsa işaretler.O zamanlarda da çoğu genç muhabir yanlış yapardı. Örneğin "suni"kelimesi yanlış yazılmışsa, düzeltmen bunu düzeltirdi. Düzeltmenlikçok önemliydi o zamanlar. Eğer başyazarımız Cihat Babansabahleyin gazetede bir hata görürse aynı akşam sorumluyu bulurve ona gereken uyarıyı yapardı. Eğer çok büyük bir hata yapılmışsaCihat Baban elindeki cetveli şöyle bir sallar ve hatası olanın avucunuaçmasını isterdi. Siz sadece avucunuzun içindeki acı hissi ilekalmaz bir de başyazardan kötü not almış olurdunuz ki aslında dahaönemli olan da buydu bizim için. O yüzden hepimiz işimize çokdikkat ederdik.Gerek üç aylık stajyerlik dönemim gerekse Yeni Gün'deki çalışmalarımbana çok şey kazandırdı. Düzeltmenler olarak biz bütün gazeteyiokumuş olurduk. Bir müddet sonra haberin altında muhabirinismini görmesek de kimin yazdığını bilirdik. O zamanlar düzeltmenler,gazeteler sabaha karşı basıldığı için, geceleri çalışır, sabahakarşı işten çıkar, ertesi akşam yine işe gelirlerdi. Düzeltmenlikyaparken uykumdan fedakarlık yapıp gündüz de işe gelirdim.Belki bana da bir muhabirlik işi verirler diye gazetede beklerdim.Zamanla beklediğim oldu, fırsatlar çıkmaya başladı karşıma. Beşaltıay düzeltmenlik yaptıktan sonra birkaç haberim çıktı. O günlerde"Parkın Işıkları Yanmıştı" adlı bir röportajım da gazetede tamsayfaya yakın yer aldı. Bu röportajım Gençlik Parkı ile ilgiliydi.Bilmem anımsar mısınız, bir zamanlar, boyacılar ayakkabıları boyarkençoraplar boyanmasın diye ayakkabınız ile çorabınızın arasınabir karton koyarlardı. Bunlar, gazetelerin matris denilen kalıpla-


ından kesilirdi. Ben Yeni Gün gazetesinin röportajımın çıktığı sayısınınkarton kalıplarını hala saklıyorum.Yeni Gün belirttiğim gibi yeni çıkmaya başlayan bir gazeteydi amakadrosunda çok iyi isimler vardı. Altan Öymen, Rafet Genç, MehmetAli Kışlalı, Ahmet Taner Kışlalı, Aydın Köker ve daha pek çokiyi isim. Onlarla çalışmak, aynı yerde gazetecilik yapmak bana çokşey öğretti, çok şey kazandırdı.Bu anlattıklarınızdan sonra meslekte kazandığınız her şeyikendi çabanıza borçlu olduğunuzu görüyorum. Zorlamadanhiç birşey olmuyor.Hiç kimse size durduğunuz yerde bir şeyler vermez. Zorlamadan,fark yaratmadan, bir işe herkesten önce koşmadan, olayların farkınavarmadan meslek içinde kalmanız çok zor. Eğer gazete sahibininakrabası değilseniz, bu meslekte ancak kendi gücünüzle varolursunuz.1958 yılında Akşam gazetesinde işe başlamışsınız. Size çokşey kazandıran ve iyi bir kadro ile çalıştığınız halde nedenbaşka bir gazeteye geçtiniz?Evet, Yeni Gün gazetesi bana çok şey kazandırdı. Artık gazetecilikteilerlediğimi düşünmeye başlamıştım ki diğer meslektaşlarım ilegazete yönetimi arasında mali anlaşmazlıklar çıktı. Eğer maaş zammıistekleri kabul edilmezse istifa edeceklerdi. Oysa benim mali birproblemim yoktu ama ben ve Rafet Genç onları yalnız bırakmamakararı aldık, eğer istifa ederlerse biz de istifa edecektik. Öyle de oldu.Onlar istifa edince biz de istifa ettik. Rafet Genç Milliyet gazetesindeçalışmaya başladı. Akşam gazetesinin <strong>Ankara</strong> TemsilcisiAtila Bartmlıoğlu uzaktan benim yaptığım işleri takip ediyormuş,îşten ayrıldığımı duyunca Akşam gazetesinde çalışmamı önerdi,ben de kabul ederek Akşam gazetesinde çalışmaya başladım.


12 • Duayen GazetecilerSanırım Akşam'da muhabirlik yanında başka işler deyaptınız.Evet, bir yandan muhabirlik yapıyor diğer yandan da günlük haberleritelefonla İstanbul'a geçiyordum. O zamanlar pek çok gazetegibi Akşam Gazetesi'nde de henüz teleks yoktu. Bu yüzden haberleritelefonla İstanbul'a geçerdik. İşim bitikten sonra karşı taraftahaberi alan arkadaşın telefonu pencereden dışarı uzatmasını isterve vapur seslerini dinlerdim. Ben hep İstanbul'a gitmek istemişimdir,gezgin ruhluyum ve gazetecilikten başka bir tutkum da denizciliktir;işte bu nedenle haberleri geçtikten sonra telefondanduyduğum vapur sesi beni İstanbul'a ve başka yerlerdeki limanlaragötürür, yorgunluğumu unutturur ve beni mutlu ederdi.1959 yılında Akşam gazetesinden Dünya Gazetesi'ne"transfer" oluyorsunuz.O yıllarda gazeteci transferi mesleğe daha uygun şekilde yapılırdı.Dünya'nın <strong>Ankara</strong> Temsilcisi Bekir Çiftçi benim yaptığım işleri takipetmiş ve beğenmiş olacak ki bana iş önerdi. Akşam'da 275 liraalıyordum, Dünya bana 500 lira önerdi ki bu maaş o zamanlar nerdeysebir müsteşarın aldığı maaştı ve ilginç olan temsilcinin 495 liraalıyor olması idi. Ben bunun ne anlama geldiğini sorunca " Senibu maaşla ikna ettiğimi söyleyince benim maaşımı da elbette arttıracaklar"dedi. Ben de Atila Bartınlıoğlu ile görüştüm Dünya'nınteklifinden bahsettim, onun da onayı ile teklifi kabul ettim. Dünyagazetesinin <strong>Ankara</strong> Bürosu'ndan haberler İstanbul'a telefonla değil"teleks"le geçiliyordu ve bu teknik, o zamanlar çok önemliydi çünkühızlı haber geçme olanağı yaratıyordu.Bir yıl sonra <strong>Ankara</strong>'da yeni çıkan bir gazete olan Öncü'yebu sefer Altan Öymen'in çağrısı ile geçiyorsunuz.Evet, 27 Mayıs 1960 devriminden sonra gazeteler üzerindeki baskısona ermiş ve büyük bir özgürlük havası hakim olmaya başlamıştı.


Pek çok gazete ve derginin çıkacağı yönünde haberler yayılmıştı ve<strong>Ankara</strong>'da Öncü diye bir gazetenin çıkacağı söyleniyordu. GazetedeAltan Öymen, Örsan Öymen, Oktay Ekşi, Oktay Kurtböke, MustafaEkmekçi, Aydın Köker, Sermet Çağan, Erdoğan Tokatlı gibiisimlerin yanında oldukça geniş bir yazar ve haberci kadrosu vardı.Gazete Türkiye çapında dağıtımı yapılan çok önemli gazetelerdenbiri olacaktı. Öncü'ye Altan Öymen'in çağrısı ile geçtim.1960 ve 1961 gazeteciler için oldukça önemli yıllar. 1960yılında gerçekleştirilen devrim, basın-yayın dünyasındakibaskılara son verirken Milli Birlik Komitesi de gazetecileriçin çok önemli olan 212 sayılı yasanın çıkmasında büyük roloynadı.Doğru. Kamuoyunda gazetecilerin mali durumuna ilişkin genel birbakış vardı: "Gazeteci, çay ve simit ile çalışır." derlerdi. Bu, gazetecilerinmali durumunun ne kadar kötü olduğunu gösteren bir ifadedir.Milli Birlik Komitesi üyesi Ahmet Yıldız'ın öncülüğündeoluşturulan bir kurul, o yıllara kadar sosyal konumlan ve mali durumlarıçok geri kalmış olan gazetecilerin sosyal haklarını kazanmalarıiçin bir yasa hazırladılar. Yasa Meclis'te kabul edildi ve 10Ocak 1961 günü Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. İşverenlere,iş sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması, sözleşmelereyapılacak işin tarifi, ücret miktarı, gazetecinin kıdemi ve kıdem tazminatı,izin hakkı gibi öğelerin mutlaka konulması, ücretlerin peşinödenmesi gibi bazı yükümlülükleri getiren ve bugün kısaca 212 sayılıyasa olarak anılan yasa gazetecilik mesleğinde çalışanlara yepyenive yasayla garanti altına alman bazı haklar getirmiştir. Bu yasayı,dokuz patron dışında herkes destekliyordu. Bu yasanın, önceçıkmaması için ve çıktıktan sonra da değiştirilmesi için bazı gazetesahipleri büyük çaba göstermişler ama başarılı olamamışlardır.


1 • Duayen GazetecilerGazete patronları yasayı protesto etmek için gazetelerini üçgün süre ile kapatmış ve bu durum basın tarihine "DokuzPatron Olayı" diye geçmiş. Patronların gerekçelerini veyasanın çıkmasına engel olmak için neler yaptıklarını anlatırmısınız?Gazete patronları yasa çıkmadan önce de gelişmelere karşı çıkmış,yasanın çıkmamamsı için çok çaba harcamışlardı ama, buna güçleriyetmemişti. 10 Ocak 1961 sabahı Akşam, Cumhuriyet, Dünya,Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabahgazetelerinin okuyucuları "Gazetemizi Üç Gün Kapatıyoruz" başlığıile aldılar gazetelerini. Patronlar, bu başlığın altında yer alan bildirideyasanın doğrudan doğruya hak ve hürriyetleri kısıntıya sokabileceknitelikte olduğunu ve girişimlerinin bu yasanın çıkmasınaengel olamadığını söyleyip üzüntülerini belli etmek için bu kapatmakararını aldıklarını ifade ediyorlardı. Gazetelerin sorumlunyazı işleri müdürleri ise bildirinin çıkacağı gün, patronların bu tutumunukınamak için, gazetelerine imzalarını koymayacaklarınısöylemişlerdi. Gerçekten de o gazeteler, onların imzası olmadançıkmıştır.Gazeteciler olarak sizler neler yaptınız?Okuyucular, çalışan gazetecilere haklar getiren bu yasanın neden"tehlikeli" olduğunun ve neden "temel hak ve hürriyetleri kısıntıyasokacağı"nın yanıtını patronların bu bildirisinde bulamadılar. Bizlerde bu gazete kapatma kararını protesto ettik. Öncü gazetesi herzamankinden çok daha fazla basıldı ve <strong>Ankara</strong>lı gazeteciler bu gazeteleriİstanbul'a götürüp sokakta sattılar. Önemli olan okurlarabu tepkiyi anlatmaktı. Türkiye Gazeteciler Sendikası da patronlarınboykotu boyunca, üç gün üst üste İstanbul'da Basın adlı bir gazeteçıkarttı. Okuyucular kapatmanın basın özgürlüğü ile değil patronunçıkarlarıyla ilgili olduğunu "Basın" gazetesi ile öğrendiler.


Yasanın çıkarılmasından bir süre sonra bazı arkadaşlarınızlabirlikte Öncü gazetesinden çıkarılmışsınız. Bunun nedeninedir? İşin ilginç olan yanı Öncü gazetesi yasayı destekliyorama sizleri işten çıkarırken yasanın verdiği hakları vermiyor.O sıralarda Öncü gazetesinin kadrosunda değişiklikler yaşanmayabaşladı ve sizin de dediğiniz gibi bir süre sonra ben, Oktay Kurtbökeve Sermet Çağan işten çıkarıldık. Biz siyasi nedenlerle atıldık,çünkü Öncü, o zamanlar yeni kurulan Yeni Türkiye Partisi'nin yayınorganı haline gelmişti, düşünce biçimi, yayın politikası değişmişti.Bizim düşüncemize göre gazete bir partinin yayın organı olmamalıydıama Öncü bu hale gelmişti ve biz olaya tepki duyuncaişten çıkarıldık. 212 sayılı yasanın bize verdiği haklarımız da verilmedi.Aslında dava açsaydık haklarımızı alabilirdik ama gazeteninzayıflamış mali yapısından kaygı duyan bazı arkadaşlar bize "Davaaçarsanız bizler de maaşımızı alamayız" dediği için, onları düşünerekve mesleki bir dayanışma düşüncesi ile dava açmadık.Öncü gazetesinden sonra 9 Patron Olay'ının içinde olan birgazetede, Yeni Sabah gazetesinde çalışmaya başladınız. Sizonların yasayı kabullendiğini düşünüyor muydunuz? Çokkısa bir süre sonra buradan da ayrıldınız. Nedeni nedir?Evet, Yeni Sabah'ın <strong>Ankara</strong> Temsilcisi Emin Karakuş beni çağırdıve parlamento muhabirliği önerdi, ben de büyük bir sevinçle hemenkabul ettim. 15 gün sonra hem 15 günlük işlemiş maaşımı,hem de 212 sayılı yasaya göre peşin almam gereken yeni ay maaşımıbeklerken bunları alamadım. Emin Karakuş'a nedenini sorunca"Selçuk, bu adamlar yeni yeni şeyler çıkarttılar, herkesten tarihsizistifa mektubu istiyorlar" dedi. Emin Ağabey üzüntüsünden işebaşlarken bana bunu söyleyememişti. 212 sayılı yasaya göre bir gazeteciişten çıkarılacağı zaman üç aylık bir ihbar süresi tanınıyor,bu süre içinde maaşı ödeniyor, ayrıca hergün iş arayabilmesi içinbirkaç saat izinli sayılıyordu. Eğer tarihsiz bir istifa mektubunuzpatronda olursa, sizi işten çıkarma yerine istifanızı yürürlüğe koya-


1 • Duayen Gazetecilercak, böylece ödemesi gereken paraları ödemeyecekti. Yasa o kadaryeniydi ki patronların ne tür önlemler bulduğunu bilmiyorduk Benimböyle bir şeyi kabul etmem mümkün değildi. Ben de işin içyüzünüöğrenmek için İstanbul'a gazeteye gittim ama patronun makamınaçıkmak bir yana, kapısının önüne bile gidemedim. Benimuhasebeye gönderdiler. Muhasebeci bir çekmeceden tarihsiz biristifa mektubunu çıkarttı, önüme uzattı ve imzalamamı söyledi.Kabul etmedim, istifa mektubunu imzalamadım ve 15 günlük işlemişmaaşımı alıp ayrıldım.1962 yılında, daha önce kendi isteğinizle ayrıldığınız Dünyagazetesine geri döndünüz ve uzunca bir süre orada çalıştınız.Daha önce ayrıldığınız bir gazeteye nasıl geri döndünüz vedaha sonra niçin ayrıldınız?Dünya'nın <strong>Ankara</strong> Temsilcisi Zeki Sözer'di. Onun yanına gidip"Ben geri döndüm" dedim. O da "Tamam patrona bir söyleyelim"dedi. Patron da itiraz etmedi ve yeniden Dünya'da çalışmaya başladım.Dünya, çalışanlarından tarihsiz istifa mektubu istemeyennadir gazetelerdendi. Çoğu zaman gazetede yatardım ben. Dünya'damuhabirlik, yazarlık, sanat sayfası yönetmenliği ve <strong>Ankara</strong>temsilciliği yaptım.Başta anlattığım gibi ben de aşama aşama ilerledim gazetecilikte...Polis-adliye muhabirliğinden parlamento muhabirliğine ve <strong>Ankara</strong>Temsilciliğine kadar gittim. Dünya gazetesinde "Karga Bana DediKi" adlı benim yönetimimde hazırlanan ama diğer arkadaşlarımında yazılarının yer aldığı bir köşe vardı. 1974 yılına geldiğimizde benimdünyaya bakışım ve gazetecilik ilkelerimle gazetenin politikalarıfarklılaşmaya başlamıştı. Ben de bu durumdan duyduğum rahatsızlığımıbildirmek için patronun yanına çıktım ve nedenlerimisöyleyerek ayrılmak istediğimi söyledim. Beni içtenlikle dinlediğinianımsıyorum. İstifamı kabul etti ve tüm haklarımı verdi.


Anlattıklarınızdan aynı dönem içindeki gazetelerde,gazeteciler için farklı uygulamalar olduğunu görüyoruz.Öncü yasaya destek vermiş ama haklarınızı vermemişti, YeniSabah yasaya karşıydı, yasa çıktıktan sonra sizi işe aldı ama,yükümlülüklerinden kurtulmak için sizden peşin istifamektubu istedi. Dünya da yasaya karşıydı ama haklarınızıverdi. Bu farklılık nereden kaynaklanıyor?Evet, Dünya gazetesi 212 sayılı yasaya karşıydı ama yasal hakkımızıverdi, çünkü gazetenin patronu holding sahibi ya da ek iş olarakgazete patronluğu yapan bir kişi değildi. O meslekten gelen, yazarlıkyapan bir gazeteci patrondu. Patron eğer isterse bize yasaya göreödemesi gereken parayı gene yasaya göre taksitler halinde ödeyebilirdiama, benim yanımda bir bankaya senet vererek borç aldıve tazminatımın tamamını hemen ödedi.Dünya'da <strong>Ankara</strong> Temsilciliği yaptığınızı söylediniz. Bir<strong>Ankara</strong> Temsilcisi neler yapar, biraz anlatır mısınız?Bizim zamanımızda <strong>Ankara</strong> Temsilcileri sadece gazetecilik, habercilikyapardı. Patron <strong>Ankara</strong>'daki temsilciden ya da gazeteciden iştakibi istemeye cesaret bile edemezdi. Gerçi takip edilecek işleri depek yoktu, çünkü onlar sadece gazeteciydi. Kağıdı SEKA'dan, mürekkebiBabıali'den alırlardı. <strong>Ankara</strong> Temsilcisi, <strong>Ankara</strong>'daki büronunen üst makamıydı ve gazeteciler onun gözetimindeydiler.Temsilci, "istihbarat şefi" ile birlikte kimin ne iş yapacağına, nereyegideceğine karar verir, günü planlar ve resmi davetlerde gazeteyitemsil ederdi.Gazetecilikten daha doğrusu yazılı basın dünyasından görselyayın dünyasına geçtiniz 1974 yılında. Biraz bu konuda bilgiverir misiniz?1974 yılında Dünya'dan ayrıldıktan sonra 6-7 ay süren bir işsizlikdönemi yaşadım. O yıl, TRT muhabirlik sınavı açtı. Bazı arkadaş-


1 • Duayen Gazetecilerlar, meslekte tecrübeli olanlar, bu sınavlara girmek istemedi amaben ve Ahmet Tümel bu sınavlara girdik ve kazandık. Daha sonrabazı kurslara katıldık ve bir müddet sonra haber merkezinde muhabirolarak çalışmaya başladık.Meslek yaşantınızda hep işten çıkarılma olayları ilekarşılaştınız ve istifalar yaşadınız. Sanırım bu durumTRT'de biraz daha farklı olsa da yine yaşandı. Yaşadıklarınızne ilk ne de sondu ve önce 1977 yılında Van'a daha sonra da1981'de Mersin'e sürüldünüz. Nedeni nedir acaba?1970'lerin ikinci yarısında TRT'de sıkıntılı günler yaşanmaya başlamıştı.TRT'de bu dönemlerde yasal ve fiili olmak üzere iki genelmüdür vardı. Yasal müdür İsmail Cem, fiili müdür Şaban Karataş'tı.Danıştay Şaban Karataş'ın genel müdür olmadığına, İsmailCem'in genel müdür olduğuna karar vermiş ama bu karar hükümettarafından uygulanmamış ve Şaban Karataş masasında oturupişlem yapmaya devam etmişti. Biz de onun hakkında bir şikayet dilekçesihazırladık, bu dilekçeyi yaklaşık 1000-1500 TRT'li imzaladı.Başı Ahmet Tümel ve ben çektiğimiz için de ben Van'a, Ahmet TümelErzurum'a gönderildik. Ama Danıştay bu işlemleri durdurmakararı aldı; Şaban Karataş ise kararı uygulamak yerine ikimizin deişine son verdi ama gene Danıştay kararı ile geri döndük.<strong>Ankara</strong>'dan ikinci kez uzaklaştırılmam Mersin'e oldu. Mersin'eTRT Çukurova Radyosu Müdür Yardımcısı olarak "sürüldüm".Şimdi "Hem müdür yardımcısı sıfatını almak, hem de Mersin'egönderilmek sürgün müdür?" diyeceksiniz. Danıştay'a açtığım davaile bunun bir sürgün olduğunu kanıtladım, çünkü bu atama "kamuyararı" ilkesine aykırıydı ve sadece beni <strong>Ankara</strong>'dan uzaklaştırmaamacına yönelikti. TRT muhalefetin sesini vermiyordu, benTRT'de muhabir olarak çalışıyordum ve buna karşı çıkıyordum. Buolaydan bir yıl sonra da 12 Eylül yönetiminin bir tasarrufu olarak101 yayıncı, mesleğimizle hiç ilgisi olmayan başka kamu kurumlarınaatandık. Çok geç de olsa, 1994'e kadar İdare Mahkemeleri'nin


ve Danıştay'ın her biri birer hukuk anıtı olan kararları sayesindeçok sevdiğimiz mesleğimize geri dönebildik.TRT'de çalışırken örgütlü bir mücadele içinde de yeralmışsınız ve TRT-DER'in üyesi olmuşsunuz. AcabaTRT'den uzaklaştırılmanızda bunun etkisi var mı?Bizim zamanımızda TRT çalışanlarının üyesi olduğu iki dernekvardı: TRT-DER ve TRT-BİR. Biz TRT-DER'de personel haklarınısavunurduk, çağdaş yayıncılık ilkelerinin kabul edilmesini ve uygulanmasınıbeklerdik, çünkü TRT bunlardan uzaklaşmıştı. Yayıncılıkanlayışımız kurumun politikası ile uyuşmuyordu. 101 kişininçoğu TRT-DER üyesiydi yani solcuydu ama içinde 6-7 tane sağcı davardı. Hepsi alanlarıyla hiç ilgisi olmayan yerlere gönderildi. O yıllardakuruma hakim olanlar günün şartlarından yararlanıp sevmedikleriinsanların tasfiye edilmelerini sağladılar. Yargı yoluna başvuranlarıntamamına yakını işlerine geri dönebildiler."101 'ler Olayı"ndan sonra nereleregönderildiniz?Ben Bayındırlık Bakanlı'ğında hukuk müşavirliğine gönderildim,mesela havacılıkla hiç ilgisi olmayanlar "Sivil Havacılık"a, bazı muhabirve kameramanlar "Köy Hizmetleri" ya da Orman Bakanlığı'mnçeşitli kuruluşlarına gönderildiler.Bayındırlık Bakanlığı'na gittiğimde bana "Burada mesai 9'da başlar17'de biter" diye disiplin hatırlatması yapılmıştı. Ben de "TRT'de işbazen sabah 5'te başlar gece 24'te biter. Merak etmeyin" demiştim.O zamanlar yeni anayasa hazırlıkları vardı. Çeşitli kuruluşların,sendikaların ve derneklerin yeni anayasa hakkındaki görüşlerininbelirtilmesi istenmişti. Biz de Çağdaş Gazeteciler Derneği olaraktoplanmıştık. Çok ciddi ve yoğun bir tartışma vardı, heyecanlanmıştım,birden rahatsızlandım ve "Ben biraz dışarı çıkayım" dedim.Bir daha içeri giremedim. Yere düşmüşüm, beni arabaya bindiriphastaneye götürmüşler ama o günlere dair fazla bir şey hatırlamı-


1 • Duayen Gazetecileryorum. Ciddi bir beyin kanaması geçirdim. Bunda, heyecanlanmamkadar meslekten uzaklaştırılmamın sıkıntısı da etken oldu sanırım.Sabahleyin işe geliyorsunuz, yapacak bir şey yok, size iş vermiyorlar,bütün gün oturuyorsunuz, sonra işten çıkıyorsunuz, bubenim yapacağım bir iş değildiMeslek yaşamınız boyunca pek çok kez işten çıkarılmış amayılmamış, sonra da geri dönmüşsünüz.Evet, hep geri döndüm ve hakkımı koruyabildim, yargıya güvendim,hakkımı alabildim, çünkü hepsinde de haklıydım.Geçirdiğiniz rahatsızlık bile çalışmalarınızı durdurmamış ve1982 yılında Güneş gazetesinde çalışmaya başlamışsınız.Geçirdiğim beyin kanamasının ardından yedi sekiz ay çalışamadımama 1982 Eylül ayında Güneş gazetesinde işe başladım. Güneş yeniçıkmaya başlayan, gazetecilere sosyal haklarını tanıyan ve bünyesindeiyi gazeteciler bulunduran bir gazeteydi. "Arka Pencere"adlı bir köşemiz vardı ve burada önce Melih Aşık'la sonra da AltanAşar ile birlikte çalıştık. Bu köşe günlük ve siyasi yaşama dair yazıların,fıkraların, karikatür ve fotoğraflarla toplumsal sorunlara aitnotların yer aldığı bir köşeydi. Haklının yanında haksızın karşısındaydık.Genel Yayın Müdürü Güneri Cıvaoğlu'ydu. Gazeteyi dahasonra Mehmet Ali Yılmaz, Yılmaz'dan sonra da Asil Nadir aldı.Gazeteyi Asil Nadir alınca gazetenin koridorlarında yeni bir genelyayın müdürü ve onun ekibinden söz edilmeye başlandı. Bu ekiptenbazı gazeteciler Asil Nadir'e eğer kendilerine yüksek bir ücretödenirse gazetenin tirajını artırabileceklerini söylemişler. Bu söylentilerdenkısa bir süre sonra da Hürriyet'ten kopup gelen bu gazeteciler<strong>Ankara</strong> ve İstanbul'a yerleştiler ve bu arada bizi işten attırdılar.Gazete, tüm haklarımızı ödedi ama bizi işten attıranlar, biryıla kalmadan maaşlarını bile alamaz oldular. Sonunda o gazetekapandı.


Güneş'ten sonra aslında sizin için yeni sayılmayacak amaçok önemli bir başka deneyim olan Radyo Anki dönemi yaniradyoculuk başlıyor.Dönemin <strong>Ankara</strong> Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçmbir radyo kurmak istiyordu ama yasa buna engeldi. Karayalçın buyasal engel ortadan kalkana kadar ellerinde yetişmiş eleman bulunsunistiyordu. Basın Danışmanı Teoman Yalazan'ın kendisineanımsatması üzerine Karayalçm, Jülide Gülizar, Ahmet Tümel vebana radyo hazırlığı yapmamızı önerdi. Biz de, belediyelerin tellalçıkarma yetkisine dayanarak, Gençlik Parkı'nda "çağdaş tellal" olarakmikrofondan yayın yapabileceğimizi ve böylece ilerdeki radyoyaeleman yetiştirebileceğimizi söyledik ve çalışmalara başladık.Ben haberlerden, Jülide Gülizar spikerlerden ve Ahmet Tümelprogramlardan sorumluyduk. İlk programları <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong>İletişim Fakültesi'nin stüdyolarını kullanarak hazırladık. GençlikParkı'nm değişik yerlerine çok sayıda hoparlör yerleştirildi. Parktakibir bina hoparlör yayınının merkezi idi. Haberler canlı okunacak,müzik ve program yayınları teypten verilecekti. Yayının başlayacağıgün Telsiz Genel Müdürlüğü'nden bazı yetkililer gelerek bu yayınaengel olmaya çalıştılar. Çünkü gazetelerde "<strong>Ankara</strong> BüyükşehirBelediye Radyosu bugün yayına başlıyor" diye haberler çıkmıştı.Yetkililer gelip inceleme yaptıktan sonra yapılacak yayının radyoyayını olmadığına, sadece hoparlör yayını olduğuna karar verdiler.Gerçekten de biz belediyenin tellal çıkarma yetkisine dayanarakçalışıyorduk. Kanuna göre belediyeler ne olup bittiğini halkaduyurmak için tellal çıkarma hakkına sahiptir. Günümüz koşullarındabunu yapamayacakları için daha modern bir yol bulunmuşve hoparlör yayını başlatılmıştı. Böylece radyo kalitesinde bantlarhazırladık ve yaz-kış yayınlara devam ettik. Parka gezmeye gelenleroturdukları yerde hem yayınları dinliyor, hem eğleniyor hem debilgileniyorlardı.


12 • Duayen GazetecilerSanırını bu uygulamanın dünyada bir benzeri daha yoktur.Sizin için gerçekten heyecanlı bir deneyim olmuş.Yaptıklarınızdan biraz daha bahsedebilir misiniz? Meselakimler çalıştı, çalışma ortamınız nasıldı?Biraz önce söylediğim gibi önceleri Gençlik Parkı'nda çalıştık. Buradabüyük bir salon vardı. Herkesin bu salonda bir masası vardı.Muhabirler, Müzik ve Söz Programcıları, Spikerler hep bir aradaydık.Canlı olmayan programlar İletişim Fakültesi stüdyosunda kaydedilir,kasetler teyplere takılır ve yayına verilirdi. Parkta soğuk kışgünleri kimseler olmasa bile biz yayına devam ederdik. Jülide Gülizar'ınkarlı bir kış günü, "Şu anda bizi bir kişi bile dinliyor olsa,yayınımızı sürdüreceğiz" dediğini anımsıyorum.Bu yayınlar beğenilince, yayın alanı Kurtuluş Parkı ile Abdi İpekçiParkı'na kadar kablolar yoluyla genişletildi. Jülide Gülizar spikerlikkursu açtı. Onun derslerini iyi takip edenler şimdi özel radyo vetelevizyonlarda başarıyla çalışıyorlar. <strong>Kendi</strong>lerinin doğuştan spikerolduğuna inananlar ise hiçbir yerde iş bulamadılar. Haberciliğinevrensel ölçütlerine uymak istemeyenler ya da "Ben yazdım,oldu"diyenler de meslekte ilerleyemediler.Her insan hata yapabilir. 47 yıllık gazeteciyim ama her haberimiyanımda kim varsa bir kere ona okuturum, "Şuna bir göz at" derim.Gazetede çalışırken bazen muhabir arkadaşların tamamı işte olurdu.Ben de çaycımıza haberimi uzatıp "Oku bakalım, yanlışım varmı, bak bakalım ne demişim, ne anlatmışım?" diye sorardım. O da"Ağabey, ben senin yanlışını nasıl bulurum" derdi ama bu düşüncesiyanlıştı, çünkü yarın o haberi okuyacak olanlar gene bu insanlardıve haberde eksik kalan noktalar ya da anlaşılmayan ifadelerolabilirdi.Soğukta, parkta kimse olmadığı durumlarda bile biz park yayınınıbırakmadık. Bir yıl park yayını yaptıktan sonra <strong>Ankara</strong> BüyükşehirBelediyesi BELYA adlı bir şirket kurup Gazi Osman Paşa'da radyoiçin bir yer kiralayınca anten yayınına geçildi. Artık, tam anlamıylabir radyo, yani sorumlu müdürleri, muhabirleri, programcıları,teknik elemanları olan bir radyo vardı.


Ben Radyo Anki'de "<strong>Ankara</strong>'ya Açılan Pencere" adlı bir programyapıyordum. Bu programda genç bir spiker arkadaşımla birlikte politikadangünlük yaşama her konuda konuşuyorduk. Genç arkadaşımgerektiğinde araya girip sorular sorar, şunu da unutmayın derdi.Hayatımın en renkli dönemlerinden biriydi. Çok kaliteli bir yayıncılıkyaptığımızı ve iyi elemanlar yetiştirdiğimizi düşünüyorum.Tam işleri yoluna koymuşken işler karışmaya başladı galiba.Evet, zamanla Radyo Anki'nin yönetimine yeni bir kadro geldi. Buyeni kadro bana, "Sadece programını yap ve haberlere karışma", JülideGülizar'a da "Sadece spikerlerle ilgilen, başka işe karışma" dedi.Zamanında belediyede radyonun kurulmasına karşı çıkanlar bileradyoda söz sahibi oldular. Biz biraz kırgın, biraz üzüntülü amagelecekten umutlu çalışırken, bildiğiniz gibi belediye seçimleri oldu,sonucu görünce de Jülide Gülizar'la ben istifa ettik.Radyo Anki deneyimi bizler için hoş bir anı oldu. Bence radyo, televizyondandaha hoş ve keyiflidir. Bir romanı okuduğunuzda büyükzevk alırsınız çünkü hayal gücünüzü işe katma olanağınız vardırama aynı romanın filmim izlerseniz belki de aynı zevki almayabilirsiniz,çünkü hayal kuramazsınız, hayalin yerini görüntü almıştır.Radyoda da aynı şey vardır, radyoyu dinlerken de hayal edebilirsiniz.Ayrıca radyo, televizyondan çok daha kullanışlıdır, herhangibir iş yaparken kulağınızı radyoya verebilirsiniz ve bu insanlaramüthiş bir kolaylık sağlar.Radyo Anki'den ayrıldıktan sonra TRT'ye geri döndünüz1994'te.Evet, biraz önce söylemiştim. Ben hep haklıydım ve hakkımı geç deolsa aldım. Davayı kazandıktan sonra genel müdür yardımcısınınyanına çıktım. O, benim galiba yaşımı göz önüne alarak biraz daharahat bir yerde çalışmak isteyeceğimi düşünüyordu ama muhabirolmak istediğimi söyledim ve TRT'ye gene muhabir olarak geri


1 • Duayen Gazetecilerdöndüm. Emekliliğime bir yıl kala TRT Haber Programları Müdürüoldum ve bu görevdeyken emekli oldum.Haber merkezinin bir canlılığı vardır, daktilo ve telefon sesleri insanaçalışma şevki verir. Gerçi artık bu sesleri duymak mümkündeğil, çünkü bilgisayara geçildi, artık haber merkezlerinde daktilonunsesini duyamıyoruz ama bilgisayar da büyük bir kolaylıksağlıyor.Sizin hakkınızda söylenen en güzel ve sık tekrarlananşeylerden biri "Selçuk Altan eşittir muhabir, muhabir eşittiryaşam" ve "Selçuk Altan, muhabir ruhludur" oldu. Muhabirruhlu olmak ne demektir?Arkadaşlarıma çok teşekkür ederim, çok güzel şeyler söylemişler.Habercilik hayatı paylaşmaktır; habercilikte soylu bir taraf vardır,çünkü başkasını da olaylardan haberdar ediyorsunuz. Bir bilgiyikendine saklamanın tam karşıtıdır habercilik, güzel-çirkin, iyi-kötüher ne varsa bir başkasıyla paylaşmaktır. Haberci kendisinde olanıbir başkasına verir. Bir insanın yaşamını en çok etkileyen şey bilgidir,bu nedenle habercilik kutsal ve duyarlı bir iştir. Başka bir insana,insanlara ve dünyaya ilgi duymayan habere de ilgi duyamaz.Selçuk Altan için haber nedir?Benim için her şey haberdir. Bir örnek vereyim: İzmir'de Alsancak'taKıbrıs Şehitleri diye bir cadde var. Maalesef her yerde olduğugibi burada da pek çok dükkan ve mağazanın adı İngilizce yazılmış.Onların arasında bir dükkan gördüm, "fast food" tabelalıdiğer dükkanlarla aynı yiyecekleri satmasına rağmen bu dükkanıntabelasında "fast food" yerine "tez yemek" yazıyordu. Yolum bir dahao caddeye düşerse, fotoğrafını çekerek haberini bir gazeteyegöndereceğim. Türkçe'ye saygılı bu işyerinin sahibini kutluyorum.Sizler de yolunuz İzmir'e düşerse lütfen o dükkana girip dükkansahibini kutlayın.


İlk haberinizi ya da ilk atlatma haberinizi hatırlıyormusunuz?Çok zor bir soru, hatırlamak çok zor benim için. Ama şöyle bir şeyhatırlıyorum: 1959'da Atila Bartınlıoğiu'nun "çok önemli" olduğunuve herkesi atlattığımı söylediği bir haberim Akşam'dayayınlandıydı. Bu bir "elektirik zammı" haberiydi. Şimdi diyeceksinizki bu haberin nesi önemli? Nerdeyse iki ayda bir elektiriğezam gelir. Gerçekten önemliydi, çünkü o zamanlar zam ancak beşon yılda bir yapılırdı ve o gün için çok önemli bir haberdi bu.Sizin "fikri takip" denilen bir özelliğe sahip olduğunuzuöğrendik. Habercilikte "fikri takip" ne demektir?Bir haber yaparsınız, yaptığınız bu haberin yankıları da devamı daönemlidir. Haber bir defalık değildir. Haberden sonra ne tür gelişmelerolmuş,haberin etkileri ne olmuş, ona da bakmamız gerek.Diyelim birisi yolsuzluk iddiası ile mahkemeye verilmiştir ve siz buolayı haber olarak yazarsınız. Ama bu haberin devamını izlemezseniz,yaptığınız iş gazetecilik değildir. Mahkumiyet kadar aklanmada önemlidir.Diyelim çok ünlü bir bilim adamı suçlanmış olsun,siz o haberi verip, daha sonra mahkemede aklandığına dairhaberi vermezseniz, ya da iç sayfalarda,ufacık bir haber olarakverirseniz, meslek ilkelerine aykırı davranmış olursunuz. Bazenhaberciler olmamış birşeyi olmuş ya da olmuş birşeyi olmamış gibigösteriyorlar, aslında böyle arkadaşlara da haberci dememeklazım.Bir gazeteci olarak Selçuk Altan'ın yetişmesinde kimlerinkatkısı var?Altan Öymen, Aydın Köker, Sami Karaören, Atila Bartmlıoğlu, RafetGenç bana büyük katkılar yaptılar. Altan Öymen Kim dergisinin<strong>Ankara</strong> temsilcisiydi, onun askerlik günlerinde İstanbul'a haberleriben geçmiştim ve Öncü'de birlikte çalıştık. Ama ben deneyimlitüm meslektaşlarımı kendime hoca olarak kabul ederim.


1 • Duayen GazetecilerBir gazeteci olarak kurallarınız nelerdir? Gazeteciler neleredikkat etmeli?Bir gazeteci gözüyle gördüğü şeyi bile kontrol etmeli. Diyelim,sokakta yürürken bir kaza gördünüz. Kazayı yapan arabanınplakasını yanlış okur ve yazarsan, hatalı davranmış olursun.Kazayı yapan arabanın plakası AC mi, AÇ mi. O bir harf farkı, dahaçok kişinin üzüntüsüne neden olacaktır.Gazeteciler, sadece haber peşinde koşmazlar, bazen de haberlergazetecilere getirilir. Birisi size gelip haber değeri olan bir şeyi anlatırsahaber size gelmiş olur ama siz bu haberi hemen oturupyazamazsınız, haberi ancak birkaç kaynaktan kontrol ettikten sonrayazabilirsiniz.Asla hakaret kastı ile veya kasıtlı haber yapmamalısınız, tabii övgüamacıyla da. Haberi açık bir dille ve anlaşılır şekilde yazmalısınız.İşte bu kurallara uyduğum için meslek hayatımda hiçbirhaberim tekzip edilmedi.Ben öğrenmeyi ve öğretmeyi çok seviyorum, bana göre gazeteci,meraklı olursa iyi gazeteci olur. Gazeteci çok soru sormalı. Aslındadiğer tüm mesleklerde olan insanlar da ustalarına soru sormalılarki öğrenebilsinler. Halı tezgahında çalışan da gazeteci de ustasınasorular sormalı ki, mesleğinde ilerleyebilsin. Öğrenmenin yolu,sormaktan geçer.Sanata yakın ilginiz olduğunu öğrendik. Bu ilginin kaynağınedir?Bence tiyatro izlemeyen, kitap okumayan, resme ilgi duymayan,sinemayla ilgilenmeyen, ulusal ve evrensel gelişmeleri izlemeyen,nerede ne oluyor bilmeyen insan gazeteci olamaz; gazeteci her şeyimerak etmeli ve her şeye ulaşmalı ve her şeyden haberdar olmalı.Bir şey anlatayım size: Ünlü yönetmen Asaf Çiğiltepe <strong>Ankara</strong> SanatTiyatrosu'nu kurduktan sonra bir basın toplantısı düzenledi. <strong>Ankara</strong>lıgazeteciler olarak Çiğiltepe ile o toplantıda tanıştık. Çiğiltepe


yaşamı paylaşmayı seven biriydi, beni ve bazı arkadaşlarımı tiyatrosanatına yönlendiren insan o oldu. Hiç unutmam ODTÜ'nde birtiyatro festivali vardı ve Çiğiltepe de jüri üyesiydi. Her akşam birotobüs dolusu gazeteci ve sanatçı festivali izlemeye giderdik. Birgece oyundan sonra aynı otobüsle döndük. Biz gazeteciler onu GülAğacı adlı bir gece kulübüne davet ettik. Bize dedi ki: "Arkadaşlar,bir gece de kulübe gitmeyi bırakın da gelip AST'ta bir prova izleyin."Bunu o kadar içten söylemişti ki o gece yarısından sonra(provalar temsilden sonra olurdu) ilk kez bir tiyatro provası izledik,<strong>Ankara</strong>lı genç gazeteciler olarak hepimiz büyülendik. Dahasonraki oyunları da provalarından itibaren izlemeye, beğendiğimizya da eleştirdiğimiz noktaları sanatçılarla tartışmaya başladık.Tiyatroya ilgimiz ve sevgimiz o hızla devam ediyor. DünyaGazetesi'ndeki sanat sayfamızdan bu yana da resme büyük ilgiduyuyorum.


JülideGülizarCülşah Atalay2000Fotoğraf: Jülide Gülizar ArşiviMersin'de doğdu. İlk ve ortaokulu Mersin'de, liseyi<strong>Ankara</strong>'da bitirdi. <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hukuk Fakültesimezunu. Mesleğe TRT'de başladı. TRT'den emekli olduktsonra Cumhuriyet gazetesinde çalıştı. İki sömestr <strong>Ankara</strong><strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesi'nde ders veren Gülizar,çeşitli özel dershanelerde spikerlik kursları vermekte.


1 • Duayen GazetecilerJülide Gülizar(1932)Sayın Gülizar herkes sizi meslek yaşamınızdakibaşarılarınızla tanıyor. Bize biraz daha öncesine giderekçocukluk ve gençlik yıllarınızdan bahseder misiniz?Benim çocukluğum güneyde ve güneydoğuda geçti. İlkokulu veorta okulu son sınıfa kadar Mersin'de okudum. Babam demiryollarındamemur, annem ise dikiş dikerek katkıda bulunabileceğinidüşünen bir insan. Yani o yıllar çok sıkıntılı durumdayız. O yıllardaasıl adı Neriman Hızır olan bir eğitimci vardır. Ayşe Abla adıylaçocuk saati düzenliyordu. Haftada bir, cumartesi günleri. İşte osıralar ben de şiir yazmaya hevesleniyorum. Orta birinci sınıftayım.Birşeyler yazıp, konuşmaya hevesleniyorum. Zaten dokuzaylıkken konuşmaya başladığım için,konuşma benim ayrılmazbir parçam. O çocuk saatini dinlediğim zamanlar bunların içindeben niye yokum diye düşünürdüm. Mersin'deyken <strong>Ankara</strong>'yagelme umudu da yok. Hep ama hep o çocuk saatinde olmak isterdim.Ortaokul bitti. Mersin'de lise yoktu o yıl. Bu arada anneminöz dayısını bulduk. 35 yıl aileden kopmuş. Dayım anneme çolukçocuk var mı deyince, annem zaten çok sulu gözlü insandır, başlamışağlamaya "işte Jülide var, Ayhan var oğlumuz, bir kızımızdaha var Tomris". "E niye ağlıyorsun peki". "Jülide ortaokulu bitirdi.Mersin'de lise yok. Bizim de onu okutma imkanımız yok.Onun için ağlıyorum. Kızcağız okumaya çok meraklı. Çok hevesli".Dayım demiş ki "Gelsin diyeceğim ama, ben de kendi halindebir adamım; çocuk bakmasını bilmem" Annem daha sonraları"Hiç üzülmesinler, ben de giderim, ikisini de götürürüm" demiş.


Mersin' den <strong>Ankara</strong>'ya gidişiniz sizi radyodaki "ÇocukSaati"ne birkaç adım daha yaklaştırdı o halde.Evet, o zamanlar hissetmiştim bunu. Ama kendimi yaşlı buldumçocuk saatinde. Artık çocukluktan genç kızlığa dönüyorum diyedüşündüm. Ve hiç arkasını aramadım. Fakat düşüncelerimin arkasındahep vardı. Radyoda birşey olmak. Eh radyoda konuşabilmekiçin de spiker olmak gerekiyor.Peki radyoyla tanışmanız nasıl oldu ?İlk adımı lise son sınıftayken atmıştım. Lise de okurken hemenhemen her genç gibi şiirler yazmaya çalışıyorum. Radyoda bir şiirsaatinin olmadığını farkettim. Bir radyoda şiir saati olmazsa onaradyo denmez diye düşündüm. İki kız arkadaşımı aldım. Bir akşamokul çıkışında Radyo Evi'ne geldik. Hikmet M. Ebcioğlu diyeçok mükemmel bir spiker vardı. Aklımda kaldı o. Daha başkalarıda var ama o kalmış aklımda. Kapıdan içeri girdim. HikmetEbcioğlu diye bir yazı gördüm. Herhalde burasıdır dedim, başvurulacakyer. Gittim, dedim ki "Ben Hikmet M.Ebcioğlu ile görüşmekistiyorum". "Randevunuz var mı?" dedi adam. O kadar sinirlendimki. O zamanlar "randevu" kötü anlamda kullanılırdı. "Biznamuslu bir aileyiz. Ben öyle bir ailenin kızıyım. Bizde böyle şeyolmaz" dedim. Ama bunu söylerken dehşet saçan gözle baktım.Adam anlamadı. "Ayıp değil mi be adam, böyle şeyler soruyorsun!"dedim. "Ben kötü birşey sormuyorum. Daha önce telefon fa-


12 • Duayen Gazetecilerlan ettiniz mi? "Filan saatte gel dedi mi size" dedi. "Ah öyle miolur?" dedim. "Evet öyle olur" dedi. "Ben telefon falan etmedim.Telefonum bile yok zaten. Ama söyleyeyim, çok önemli birşey konuşacağım"dedim. İş mi özel mi diye sordu. İşe girecek yaşta değilim.Lise son sınıftayım. İş dersem ürkütürüm insanları sandım."Çok hususi hem de çok hususi" dedim. Telefon etti içeri. "Liseson sınıftan çok hanım bir kız geldi. Sizinle çok hususi görüşmekistiyormuş" dedi. Adam da gelsin demiş. Ben tabi öyle heyecanlandımki. Ebcioğlu'nu daha önce hiç görmemiştim. İçeri girdim."Burada, radyoda neden bir şiir saati yok?" dedim. Adam hayretlebaktı yüzüme." Evet sahiden neden yok acaba" dedi. "Öyle birsaat olmalı ve onu da ben yapabilirim ancak" dedim.<strong>Kendi</strong>nize güvenli, hırslı bir gençmişsiniz.Eh kendimi de geleceğin en büyük şairi olarak düşünüyorum.Böyle bir cahil cesareti var üzerimde. "Olması lazım" dedim. "Evetolması lazım ama siz, siz de yapabilirsiniz ama nasıl yaparsınız?"dedi. "Ben şiir yazıyorum" dedim. Genç insanları kırmamaya çalışanbir insandı. Bakın dedi, oturttu beni. "Bizim programımız üçeraylık dönemlerde yapılır. Biz şimdi üç aylık programın üçte ikisinibitirdik. Sonuna geldik. Şimdi olmaz ama iyi hatırlattınız" dedi.O kadar kibar davranıyordu ki. "Hiç aklımıza gelmeyen birnoktayı hatırlattınız . Size teşekkür ederim. Yeni programa başlarkenbir şiir saati düşüneceğiz. Bana telefon numaranızı verin." dedi.Telefon da o sıralar çok ender insanlarda var. Biz zaten sıkıntılıdurumdayız. Telefonumun olmadığını söyledim. "O zaman adresiniziverin biz size haber veririz" dedi. Eve öyle bir koşa koşagidişim vardı ki. Ayaklarım popoma değiyor. O kadar sevinçliyim.Çıkrıkçılar Yokuşu'nda oturuyoruz. Radyoevi'nden orayakadar nefes nefese koştum. <strong>Kendi</strong>mi eve atar atmaz "Ben radyodaşiir saati yapıyorum" dedim. Babam "Sana mı kaldı şiir saati" dedi."Şiir yazıyorum ben. Geleceğin en büyük şairi olacağım, banakaldı o yüzden" dedim. "İyi, hayırlı olsun" dediler ama pek inanmadılar.


Sonra sizi aradılar mı?Aradan bir buçuk ay geçti. Bizim kapı çalındı. Annemin kapıdakilerlekonuşmasını duyuyorum. "Bizde Jülide var da o hanım değil"deyip duruyor. Adam "Yarın saat 14.00'de Hikmet Ebcioğlu,Jülide Hanım'ı bekliyor" dedi. Tabii o gece hiç uyku yok. Sabahleyinnefes nefese yola koyuldum. Bu defa "Randevum var" dedim,kapıdan koşarak girerken. Ebcioğlu, "Şiir saatinden daha farklı birşey yapmak istiyoruz" dedi. "Biz buraya, büyük stüdyoya dinleyicileriçağıracağız. Onlarla yeni bir program yapacağız. Orada şiirokuyacaksınız ama bunu bir yarışma şeklinde yapmak istiyoruz.Senin gibi genç, şiir yazan hele erkek arkadaşın varsa daha iyiolur. Çağır onu. Ses rengi bakımından da dinamik olur" dedi. Vardeyince "hemen şimdi git" dedi. Arkadaşımı bulup, koştura koşturagetirdim. "İşte bu" dedim. "Sizi stüdyoya alacağız, konuk olarak.Programın müzik bölümleri de var başka bölümleri de. Dinleyicilerlebirlikte bir konu belirleyeceğiz. Sizi içeri alacağız. Konubelirlendikten iki dakika sonra, sizden iki mısra yazmanızı isteyeceğiz,okuyacaksınız. Hanginiz daha çok alkış alırsa, o gelecekprograma iki kişilik davetiye kazanacak.Bahsettiğiniz program nasıl gerçekleşti?Gerçekten bizi çıkardılar iki dakika sonra. Türkiye radyolarındadinleyici önünde yapılan ilk program olmuştu.Kaç senesiydi?Yıl 1952. Program yapıldı. Emel Gazimihal diye bir spiker vardı.Atatürk onu yayın bilgisini arttırsın, dilini ilerletsin, spikerliği öğrensindiye yurtdışına yollamıştı, altı aylığına. Programa gittiğimizgün şöyle bir manzarayla karşılaştık. Hikmet M. Ebcioğlu,smokin giymiş, tepeden tırnağa. Emel Hanım uzun etek giymiş.Diplomatları da çağırmışlar. Türkçe, Fransızca, İngilizce anonslaryapılıyor. O kadar ciddiye alınmış. Bizlere iki dakika süre verdiler,yazdık.


1 • Duayen Gazeteciler"Gökyüzünde yıldızlar, ayışığı ve şiir"."Işıktan bir ipliğe inci gibi dizilir".Şiiri yazarken de gözümün önünde Japon adaları canlanmıştı. Denizinortasında birbirine yapışık gibi adalar. Ondan böyle bir şiiryazmıştım. Ali Rıza Özer de okudu. Ben de okudum. Bana kalırsao daha çok alkışlanmıştı. Ona kalırsa da ben daha çok alkışlanmıştım.En sonunda bizi berabere ilan ettiler. Şeye çok dikkat ettik.Genç insanları kırmamaya özen gösteriyordu. Benimle konuştu,söz verdi, tam anlamıyla aynı olmasa da programa çağırdı. Arkadaşımbir daha gelmedi. Ben ise programa devam etttim. Altıyediay ben orada şiir okudum. <strong>Kendi</strong> yazdıklarımı da okuyordumprogramda.Bu program sizin meslek yaşamınıza açılan güzel bir kapıolmuş. Asıl spikerlik TRT'de nasıl başladı?Hukuk Fakültesi ikinci sınıftayken nişanlanmıştım. Evlilik sonrasıErzurum'a gitmiştik. Yedek subaylık için. Aslında bana, şiirokumaya başladığımda Ebcioğlu şöyle demişti: "Çok güzel bir sesinvar. Çok da güzel şiir okuyorsun, seni spiker yapalım". Amaben o zamanlar bunu genç bir kıza iltifat olarak görmüştüm. Hiçbaşka türlüsünü düşünmemiştim. Fakülte bitti. Askerlik sonrası<strong>Ankara</strong>'ya eşimle birlikte geri döndük. Hemen hazır iş vardı, orayagirdik. Spikerlik sınavlarının gazetelerde ilanını gördüm. Radyodanda duymuştum. Spiker alınacaktır sınavla diye. İşte benoraya gittim. Biraz sıkıntılı falan oldu. Bir iki aşama falan atlatmakgerekti. Kazandım smavı ve spikerliğe başladım.Siz, şu anda Türkiye' de Türkçeyi en iyi kullananinsanlardan biri olarak anılıyorsunuz. Televizyon haberveya eğlence programlarını bu anlamda nasıldeğerlendiriyorsunuz ?Çıldırıyorum. Sadece TV'de değil. Özel radyolarda da aynı şekilde.Açıyorum, hep geyik muhabbeti. <strong>Kendi</strong>leri de aynı şeyi söylü-


yorlar. Telefona çıkanlara "nasılsınız" yerine "nasılsın" diyorlar.Hatta bir gün telefonla arayan biri adının "Mualla" olduğunu söylediğindespiker," Ah ne ala Mualla" deyiverdi. Bir tekerleme vardırbenim çocukluğumda, spiker aynen o tekerlemeyi söyledi. Kadıncağızo kadar bozuldu ki. "Hanım kızım, sen kaç yaşındasınbilmiyorum ama ben 66 yaşındayım" dedi. Kız hiç oralı değil. Yanianlamak mı istemedi anlayamadı mı? Sonuç olarak gayet laubalive hiçbir içeriği olmayan konuşmalar yapıyorlar. Mesela genebaşka bir hanım kız bağlantı kurdu bir izleyicisiyle, anneler gününde,bir babayla. "Bugün ne düşünüyorsunuz?" O söyledi. "Cemaldedi. "Ah çok güzel." Burada insanın aklına Vedat çok güzeldide Ahmet olursa çok feci. Boş bir laf. Aynı insana soruyor, aynıspiker:" Çocuklarınız var mı?". "Bir tane çocuğum var"." Allahbağışlasın" dedi. Ondan sonra "kız mı oğlan mı" diye sordu." "Birkızım var" dedi. "Ayyy çok güzel" diye yanıt. Peki oğlan olsa çokmu kötü? "Kızınızın adı ne? " dedi. "Gülay" dedi adam. "O haldeAllah bağışlasın" diye anlamsız bir yanıt daha. O an ister istemezbenim aklıma Gülay değil de Tülay olsaydı veya Hülya olsaydı"Allah onu gebertsin" mi diyecekti.Boş içerikli konuşmalarla radyo programlarının şişirildiğinisöylüyorsunuz.Boş içerikli bile değil, içeriksiz hatta. Ege'ye gidiyorduk. Dinar'dadurduk, mola veriyoruz. Kızın biri radyoda haber okuyor. Anlayabileneaşk olsun. Hiçbir şey anlaşılmıyor. Bir kere bu özel radyolarradyoculuk yapmıyor, müzik kutusu olarak çalışıyorlar.Radyoculuk sadece müzik yayını yapmaktan ibaret değil. Programlarözel olarak hazırlanıp, yazılmıyor. Ben 30 sene spikerlikyaptım. Her zaman da Türkiye'nin en iyi spikerlerinden biri olarakanıldım. Ama önüme on tane plak alıp üç saat müzik programıyapamam. Diyebilirler ki genç arkadaşlar bu sizin yeteneksizliğiniz.Ben yeteneğimle isim yapmış bir insanım. Eğer geyik muhabbetiyseasıl amaç değil üç saat, sekiz saat yapılır. Guiness RekorlarKitabı'na da girilir. Ama radyoculuk olmaz bu. Radyoculukgenç arkadaşların oyuncağı haline geldi.


1 • Duayen GazetecilerPeki ya televizyon yayıncılığını nasıl buluyorsunuz?Televizyon biraz daha sosyetik genç arkadaşların oyuncağı halinegeldi. Yani tamam televizyon görüntülü bir iletişim aracı. Görüntüçok önemlidir. Ama görüntü her şeyin önünde değildir. Benbugün televizyonlarda haber izlerken, radyolarda da öyle çıldıracaknoktalara geliyorum.Hatta bir defasında bir muhabir hanımgarip garip laflar ediyor. Elimde de bir bardak vardı. İçindeki suyubitirmeden neredeyse fırlatıyordum. Eşim elimi havada kaptı.Televizyon 350 milyon dedi. Kısacası televizyonu pek rahat seyredemiyorum.Dinleyemiyorum.Gerek görsel basında gerekse tekevizyon yayıncılığındahaberleri etik açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?Haberler, magazine dönüştü. Haberle yorum birbirine geçti. Şunuda diyebilirler "Efendim artık 21'inci Yüzyılda haberle yorum ayrıdeğildir. Haberle yorumun içiçe geçmesi tartışılabilir konu.TRT geleneklerinde haberin içinde yorumdan söz etmekmümkün değil, öyle değil mi?Bizde asla yorum yaptırılmazdı. Yorum haberden ayrı bir şeydir.Yorum başkası tarafından yapılırdı. Yorum yapmak için biraz yaşamışolmak lazım. Yirmilerinde bir insanın yaptığı yorum inandırıcıolmuyor. Yorum yapmak için bir başka şey de gerekir. Dünyagörüşünün sağlam olması. Muhabirin, spikerin sağlam, kesinbir bakış açısı olması gerekiyor. Türkiye okuma özürlü bir toplum.25 yaşında bir insanı düşünün, 15 yaşından beri kitap okuyorolsa bile 10 yılda genç algılamasıyla bu kadar netleştirebilir midünya görüşünü? Hepimiz yaşadık o yılları, ben de yaşadım. Hepimiz,her şeyi biliyoruz sanmıştık. Öyle değil. Üstelik ben, H. M.Ebcioğlu ile karşılaşmamdan, bana karşı saygılı olan, kırıcı olmayandavranışlarından bir şey de edindim. Gençleri dışlamam. Banagelirler. Telefon ederler, sınav açılacağı zaman. İşte Sayın Gü-


lizar bana iki saat ders verseniz de sınava girsem derler. Bu kadarbasit değildir bu iş. Gençleri kırmak istemiyorum. Ebcioğlu benikırsaydı ve ben onun yerinde olsaydım, "Git kızım sen deli misin"diyerek kovardım. O öyle davranmadı. Çok kibar davrandı. Çokumut verici davrandı. Güzel şiir okuyorsunuz, sesiniz çok güzeldedi. Seni spiker yapalım dedi. Belki genç kıza yapılmış bir iltifattıama hiçbir zaman kırmadı beni. O yüzden bu gençleri kırmamayaçalışırım. Ama onları eleştirdiğim için kırılacaksa da kırılsınlar.Düzeltmeye baksınlar. Ben kendilerine her zaman yardımcı olmayahazırım.<strong>Kendi</strong>lerini düzeltmeye baksınlar dediniz. Spiker olmakisteyenler işe ilk nereden başlasınlar? Mesleğin başındabulunan insanlara neler tavsiye edersiniz?Kültür herkese gerekir. Spikerlik için biraz daha fazlası gerekir.Özellikle haber spikeri olmak isteyenlere. Dünyada neler olup bitiyor,bir kere bunları izlemelerini tavsiye ederim. Bu şart. Olayları,kafalarında yorumlamaya, özümsemeye çalışmak şart. Türkiye'yenasıl yansıyor. Bunu bilmeden haberci olunmaz. Yine de haberciolmak şart değil. Başka türlü spiker de olunabilir. Ama kültürşart. Demin de söyledim. Okuma özürlü bir toplumuz. Çocukları,gençleri televizyona esir etmemenin yollarını bulmalıyız.Çünkü televizyondan benim kasttetiğim anlamda bir kültür eldeetmek pek mümkün değil. Daha yüzeysel bir kültür oluyor.Son yıllarda televizyonlarda izleyiciye birşeyler veren,eğitici program bulmak çok zor. Eski televizyon yayıncılığıanlayışı büyük erozyona uğradı. Şimdi kanallara gözattığımızda televizyonlarda, paparazzilerden başka şeybulmak zor.Evet. Eğlence programlarına, hele hele yarışma programlarına birbakın ne veriyor. Bize yarışma programını nasıl anlatmışlardı biliyormusunuz? Yarı eğiten, eğlendiren, bilgilendiren program ol-


1 • Duayen Gazetecilermalıdır. Peki ya şimdi, kısmete bağlı yarışma programı olur mu?Bilgiye dayanmalıdır. İzliyorum pek de bir şey bulamıyorum. Yarışmaprogramlarında iş yarışmayı sunanın kafa bulmasına kalmış.Yarışma o değildir oysa. Bilgidir esas olan. Hem yarıştıracak,eğlendirecek hem bilgilendirecek, eğitecek. Ben böylesini görmüyorumşimdi. Bir de bu işin çok iyi eğitimini almak gerekiyor.TRT'de... beş yıl boyunca her yıl olmak üzere yani beş, altı kezkurstan geçerler spikerler. İkincisi "ben oldum" dememek lazım.Bu insanı yitirir, bitirir. Şimdi bir nokta dikkatimi çekiyor. Bir spikertelevizyona çıktığı zaman tamam olduğunu düşünüyor.Oysa bu meslek zamanla, deneyimlerle yerine oturabilecekbir iş. Meslek yaşantısı boyunca eğitim aslında devamediyor öyle değil mi?Çok doğru. Bizler radyoda yetiştik. Televizyona daha sonra geçtik.Biz şanslıyız. Daha sağlamdı eğitimimiz. Yıllar yılı devameden eğitim verdiler. Aynı şeyi şimdi de yapıyor. Bizim zamanımızdakikadar olmamasıyla birlikte aynı şeyi yapıyor."TRT bir okuldur" sözü hala geçerli mi sizce?Evet hala geçerli. Ama yine de bizim zamanımızdaki kadar değil.Çok yaygın bir konudur bu. Eğitimsiz olmaz bu iş.Ama bu söylediğimizin tam zıttı örneklerle çokkarşılaşıyoruz ekranda. Sadece, tescilli güzel olduğu içinkamera karşısına oturtulanlar var. Bu spikerleri nasıldeğerlendiriyorsunuz ?Bazı spikerler var mesela. Bunlardan birisi Jülide Ateş. Kızcağızgüzellikle birinci olup, televizyona çıkanların ilkiydi. Manken olarak,kraliçe olarak spiker olanların ilki. Başlangıçta pek iyi örnekvermedi, çok yalpaladı. Ama bu işi ciddiye aldı. Haber spikerliği-


ni amaçlıyorum dedi. Gülmüştük ilk sıralar bizler. Ama kızcağızher yıl yaz tatilinde ABD'ye gitti. Orada bir yerel televizyonda çalıştı.<strong>Kendi</strong>ni geliştirdi. Bu günlerde de en iyi haber spikeri diyeödül aldı zaten.Televizyon dünyasına verilen bu ödüller sizce meslek başarıgrafiğine iyi bir ölçüt mii?Çok büyük bir ölçü değildir. İnsanların ödülü. Çünkü ne türlü verildiğinide biliyoruz. Ama yine de bir göstergedir. Jülide Ateş,çok iyi bir örnek. Hala da kendini yetiştirmek için çabalıyor. Gençarkadaşlara bakın ayrıca bunu da öneririm.Televizyonun Türkiye'deki günlerine siz yakından tanıkoldunuz. Televizyonda ilk günlerimiz nasıl geçti?Televizyon Türkiye'de bildiğimiz gibi 31 Ocak 1968'de başladı.Bir süre deneme çalışmaları yapıldı. 1968'in 31 Ocak'ında da ilkyayın yapıldı. Bu yayın başlangıçta haftada üç gündü. Üçü aşmadıdaha doğrusu. Saat 19.00'da başlardı. 21.30'da biterdi. O günlerçok önemli günlerdi Türk toplumunun yaşamında. Herkeste televizyonyoktu. Bazı evlerde vardı. Bütün televizyon meraklıları, televizyonuolanlarm evlerine doluşurdu. Sinema-tiyatro salonlarındaolduğu gibi televizyonlu evlerin salonlarına sıra sıra koltuklarkonurdu. İnsanlar oraya yerleşirlerdi. Başından başlar sonunakadar izler, sonra evlerine dağılırlardı. Komik bir durumdu. Televizyonsahibi olan evin hanımı gelenlere çay kahve dağıtmaktankendisi televizyon izleyemezdi. Erken gelenler ön sıraları kapardı.Arkadakiler biraz homurdanırdı. Halit Kıvanç o günlerde gelentelevizyon izleyenlerine güzel bir isim takmıştı: telesafirler.Televizyonda ilk haber spikeri radyoda çalışan erkek spiker, ZaferCelasun oldu. Sonraları diğer erkek spikerleri de bu işe katmakistediler. Daha sonra Çetin Çeki'yi İngiltere'ye eğitilmesi için yollamıştıTRT. Zafer'le Çetin ilk erkek haber spikerlerindendi. Za-


1 • Duayen Gazetecilermanla biz hanımlar da "Biz niye çıkarılmıyoruz" diye homurdanmayabaşladık. İki yıl sonraydı. 1970'de hanımları da ekrana aldılar.Kadroda tam 4 hanım, 4 erkek spiker oluşturulmuştu. Hanımlargece haberleriyle başladı. 22.00'ye doğru.Televizyonda her şeyçok ilkeldi. Cihazlar bakımından çok ilkeldi. Anlayış olarak çok ilkeldi.Televizyon haberciliğinin tam olarak ne olduğu bilinmiyordu.Hanım spikerlerden ilk olarak Ülkü Kuranel arkadaşımız çıktı.Kimse bize televizyona çıkarken şuraya bakacaksınız, şunlarısöyleyeceksiniz gibi şeyler söylememişti. Birden denize atıverirlerya insanı yüzme öğrensinler diye, bizi de televizyona atıverdiler.Ülkü Kuranel okudu haberleri ama makyaj yapılmamıştı. Makyözümüzbile yoktu, her şeyi kendimiz yapardık. O ilkelliklerde yinede çok güzel şeyler başardığımıza inanıyorum.Televizyonda ilk günlerinizden aklınızda kalan ilginç biranınız vardır mutlaka.İlk haber okuduğum günü hatırlıyorum. Ben üçüncü olarak çıktım.Az önce de belirttiğim gibi kimse bize ne yapmamız gerektiğiniöğretmedi. Makyöz yok. Arkadaşlar yaptı en sonunda makyajımı,simsiyah kömür gibi gözler. Kıpkırmızı ruj. O yıllarda kabarıksaçlarda modaydı. Ben de kocaman bir kafa olmuş. Çok muciddi görünmek istedim bilmiyorum. Balıkçı boğazlı yaka, sımsıkıuzun kollar. Simsiyahta gözlük takmışım. Sonra da kendi görüntümüekrandan izlediğimde şaşırıp kalmıştım. Simsiyah birkarartı gibi olmuşum meğer. Ben stüdyoya girdim sonradan. Amahaberlerin hepsini ezberlemiştim. Eh tabi hünerimi göstereceğim.Nasıl ezberlediğimi... Çekim öncesi durmadan tekrarlıyorum.Karşımda kameralar. Ancak kameraya nasıl bakılacağını bilmiyorum.Hangi ışıkta çekildiğimi bilmiyorum. Haber okurken nereyebakacağım? İçeride insanlar var ama hepsi benim çocuğum yaşında,onlara sormayı kendime yediremiyorum. Koskoca Jülide Gülizarbunu bilmiyor mu derler diye çekmiyorum. <strong>Kendi</strong> kendimebir mantık yürüttüm. Bu trafik ışıklarının ilk konulduğu zamanlardı.Onu düşündüm. Kırmızı yanınca geçilmiyor. Kırmızı tehli-


ke işareti, dedim kendi kendime. Demek ki kameraya bakılmayacak.Oysaki tam tersiymiş. Ben bu arada haberlere başladım. Birdenbireelim ayağım çözülür oldu. Ezberlediğim her şeyi unuttum.Kağıtları elime alıp okumaya başladım. Sonradan izlediğimdehatırlıyorum, kağıtlara aynen yumulmuşum. Kazara gözümkameraya kırmızıdayken ilişmişse hemen çekivermiştim. Hattabir izleyicim bana telefon edip, "Siz de farkındasınız heralde gözlerinizinkudretini ki, kameraya hiç bakmadınız nazar değmesindiye" diyerek çok ince ve güzel şekilde beni eleştirmişti. Dahasonraları öğrendim ne yapmam gerektiğini.Televizyon spikerliğinde önceden belli hocalardan ders almışmıydınız?Bizi radyo spikeri olarak yetiştirmişlerdi. Kurslara almışlardı. Ustaspikerlerin yanma verip bize radyoda spikerliği öğrettiler. Amatelevizyona böyle çıkarmadılar. Hiçbir hocadan biz televizyonspikerliği konusunda ders almadık. <strong>Kendi</strong> kendimize, denemeyanılmayöntemleriyle kendimiz bulduk ne yapmamız gerektiğini.İlk günlerimiz aslında çok rezil olduğumuz günlerdi. Aslındaizleyiciler de bizlerin hatasının farkına varacak durumda değildi.İzleyiciler izleyiciliği, biz televizyonculuğu beraber öğrendik denebilir.Radyoya başlarken hepimiz öğrenciydik. İlk beş yıl boyunca heryıl beş-altı defa kursa alındık. Çok yetenekli insandı bizi yetiştirenler.Örneğin Refik Sevengil Radyo Dairesi Başkanı'ydı. Bizi sürekliizledi. O zamanlar 24 saat yaym yoktu radyolarda. Cumagünleri saat 10-12 arasında bütün spikerleri toplardı Refik AhmetSevengil radyoya. Bir hafta boyunca konuşmalarımızı banda aldırdı.O bantları bizlere dinlettirir, yanlışlarımızı düzelttirirdi.Her cuma bu tekrarlanırdı. Sonra çok meraklı yöneticiler vardı.Böyle bir yanlış telaffuz ettiğimizde düzeltirlerdi, telefon açıp bize.Sürekli gözaltındaydık. Zamanla biz yetiştik. Bizden öncekispikerlerdi bizleri yetiştirenler. Çok sıkı eğitimden geçtik biz.TRT'de her türlü eğitimi aldık, her türlü yolla.


12 • Duayen GazetecilerHatta Hikmet Münir Ebcioğlu'nun bir sözü vardır. "Burası bir fakültegibidir. Liseyi bitiren bir öğrenci derslerini günü gününeyapmak koşuluyla fakülteyi dört yılda bitirir. Onun için buradaspiker oldun dememiz için dört yıl çok başarılı bir spiker olmanızgerekir" derdi. Bizi öğrenci kabul ettiler. Bizde fakülteyi bitirdik.Fakülteyi bitirince spiker adaylarını eğitme bayrağı sizinelinize geçti herhalde...Evet, TRT'ye giren her spikere, sınavı geçen herkese hocalık yaptım.Benden sonra girenleri kastediyorum. Bizler yedi sekiz yılsonra kuruma alınan herkese dersler verdik.Peki Jülide Gülizar nasıl bir hocaydı ?Benim arkadaşlarım pek sevmezlerdi hocalığı. Ben de oldum olasıöğretmenliği çok seven bir insanım, spikerlik konusunda da çokseverek öğretmenlik yaptım. Herkese çok istekli dersler verdim.Hatta çeşitli illerdeki radyolara giderdim. Bölge radyolarında spikerlikyapanlara da ders verirdim yani. Özel radyolar ve televizyonlaryaygınlaşınca da telefonla yardım isteyenler çoğaldı. Banadanışanlar, soru soranlar. Mesela Jülide Ateş bunlardan bir tanesi.Şebnem Yakuphan var. Mankenlikten geçti o da spikerliğe. O daçok istekli. Pek çok konuda yardımımı istemiştir spikerliğini geliştirmekkonusunda. Şimdiyse çeşitli kurslarda dersler veriyorum.Spikerliği bıraktım ama şimdi bütün gayretimi yeni spikerleryetiştirmek için harcıyorum.Ders verdiğiniz kurslarda öğrencileriniz genelde hangimeslek grubundan geliyorlar veya hangi yaşta insanlar?Belli bir yerden diye yer vermek mümkün değil. Her yaştan herkültürden insan geliyor. Liseyi bitirmiş olmak gerekiyor yalnızderslerimize girmeleri için. Genç arkadaşların çoğu spiker,


sunucu olmak için geliyor. Halkla ilişkilerden çok gelen var. Öğretmençok. Öyle çeşitli ki aslında. Benden ders almak için doktorlarbile geliyor. Spikerlik, sunuculuk dışında çeşitli amaçlar içindede gelenler var. Sonuçta ne olursa olsun, kime olursa olsun dersvermeyi seviyorum. Hayata da ilk öğretmenlik yaparak atılmıştım.Eşimin yedek subaylığı için Erzurum'a gittiğimde ErzurumLisesi'nde öğretmenlik yapmıştım. <strong>Ankara</strong>'ya döndüğümde,Anafartalar Ortaokulu'nda iki yıl hocalık yaptım. Şunu söyleyebilirimki spikerlik, sunuculuk yanında öğretmenlik mesleğinide çok sevdim.Biraz da gazetecilik dönemlerinden bahseder misiniz? Birdönem Cumhuriyet gazetesinde çalışmıştınız.1981'de TRT'den emekliliğimi istemiştim. 12 Eylül'de dayanamadım.Sonları başıma gelecekleri tahmin ettim. Cumhuriyet gazetesindeysehep çalışmak isterdim ama asla gidip kendim söylemezdim.Bir gün, Cumhuriyet Gazetesi <strong>Ankara</strong> Temsilcisi Yalçın Doğan'dıo zamanlar. Beni aradı. "Bizimle çalışır mısın?" dedi. Birkızılderili çığlığı atmışım ben, hatırlamıyorum, seviçten. Sanatsayfasında bir kişiye ihtiyaç varmış. Haftanın iki ya da üç günüçalışmamı istendi. Başta hoşuma gitti. Ama sonraları böyle çalışmayıçok yadırgadım. Çalışan kadın mıyım yoksa ev kadını mıbelli değildi. Yalçın' la konuştum. Sonraları haber de yazmayabaşladım. Muhabirlik de yaptım. Gazeteciliği asıl onda öğrendim.TRT'de haber peşinde falan koşmuyorduk. Özel haber çıkarmıyorduk.Başlarda gazetede bocaladım. Ayrıca TRT geleneğindenkalan devlete dokunmayın anlayışı vardı. Haber yaparken çekincelerimolurdu bilinç altımda. Ama haber toplamakta hiç zorlanmadım.beş yıl kadar Cumhuriyet'te çalıştım. 1987 Mart'ında ayrıldım."Zincirli Gelecek" diye bir diziye başlamıştım. Yazdıklarımİstanbul'da çok değişiyordu. Dizinin üçüncü bölümünde istifa ettim.Hazırladığım dizi altı yedi bölümlüktü, dayanamadım.


1 • Duayen GazetecilerGazetecilik sonrası mesleğe tamamıyla veda mı ettiniz yoksabaşka alanlara da mı yöneldiniz?Cumhuriyet sonrası dokuz ay ANKA'da çalıştım. MüşerrefHekimoğlu'yla çalıştım. Ajansçılığı sevmedim. Oradan da ayrıldım.Bir okulun devamı gibi. Yetişkinler için sıkıcıydı. Sonra arkadaşlarlaGökkuşağı diye bir dergi çıkardık. Yıl 1988. Ali Taygun'laberaber. Dergiyi 11 sayı kadar çıkardık. Sonra dergiye deson verdik. Dergicilikten sonra tekrar gazeteciliğe döndüm.Adımlar gazetesinde bir haftalık güncel olayları özetliyordum.Üniversitede bir süre hocalık yaptınız. Biraz daüniversitedeki günlerinizden bahseder misiniz?Yıl 1995'de iki sömestir ders verdim. Dersin adı KonuşmaSanatıydı. Ayrıca Sezer Akarcalı ile haber programı hazırlamaküzerine dersler verdik. <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesindenayrılış nedenim ders programları konusunda yönetimleanlaşamayışımdı. 22-23 yaşına gelmiş. Dördüncü sınıfa gelmiş biröğrencinin konuşma biçimini "konuşma sanatı" dersiyle değiştirmekmümkün değil. Sınıflar da çok kalabalık. 60 kişilik sınıflarvardı. Seçme yapılmasını istemiştim. Üniversiteden ayrıldıktansonra Türk Hava Kurumu'nda Basın Danışmanlığı yaptım. AyrıcaRadyo Anki'de çalıştım. Şu anda ise sadece Güzel Konuşmave Spikerlik kurslarında hocalık yapıyorum.Sayın Gülizar gerek televizyon gerek radyo ve gereksegazete olmak üzere medya dünyasının her alanındaçalıştınız. Hangi dünyada daha mutlu oldunuz bu farklı üçdünyadan?Evet radyoda da, televizyonda da çalıştım. Hepsi birbirindengüzel. Hepsi bir başka türlü güzellik veriyor insana. Yani bir ayrımyapamıyorum. Ama ilk göz ağrım olduğu için radyo birazdaha ağır basıyor, içlerinde. Televizyonun akşam haberlerinde


açıktır yalnızca, ama radyom sürekli açıktır. Radyo ağır bassa dahepsinde çalışmak çok güzeldi. Şu anda hocalık yapıyorum. Benihayata bağlıyor. Sağlığım izin verdiği sürece de çalışmaya devamedeceğim. Ben sadece TRT'den emekli oldum. Yaşamdan henüzemekli olmadım.


CemalSaltıkFatma Özdemir2001Fotoğraf: <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim FakültesiFotoğraf ve Grafik Anabilim Dalı ArşiviNüfus kayıtlarındaki ismi Mehmet Celalettin Saltık. 19.<strong>Ankara</strong> doğumlu. Ailesi Tuncelili. Dedesi Mustafa ZekiSaltık Birinci Meclis'te Dersim Mebusu. İlkokulaTrabzon'da başladı. Sonra <strong>Ankara</strong>'ya geldi. İsmet Paşaİlkokuluna devam etti. Kurtuluş lisesinde ortaokulu bitiOrta okuldan sonra Günümüzde adı Atatürk Lisesi olaTaşmektep Erkek Lisesi'ne gitti. 1938 yılında Lise sonsınıfta iken cebir-geometri hocasıyla tartışıp okuldanayrıldı. Sonra askere gitti ve dönünce PTT'ye memur olgirdi. 1948 yılında Ulus gazetesinde mesleğe başladı.Gazeteciliğinin yanısıra Beden Terbiyesi GenelMüdürlüğü'nde çalıştı. Futbol Federasyonu Başkanlığıgörevinde bulundu. Tercüman ve Güneş gazetelerinin sservislerinde çalıştı. Gençlik Spor Bakanlığı ve ÇankayaBelediyesi'nde danışmanlık görevlerinde bulundu.


1 • Duayen GazetecilerCemal Saltık(1920)Gazeteciliğe nasıl başladınız?1948 yılında Ulus'ta başladım gazeteciliğe. O dönemde, Ulus'unspor bölümüne Belediye Müfettişi Ferit Karslı bakıyordu." Hadisen bak bundan sonra" dedi. Ferit Hoca. Böylece başlamış oldum.İki sene çömezlik dönemim var. Ayda 50 lira alıyordum. Ferit Hocaöldükten sonra kadroya geçtim. İki sene basın kartını bekledim.20 sene kullandım alınca da. 1974'te Beyhan Cenkçi' nın zamanında,Bülent Ecevit'le birlikte Basın Şeref Kartı aldım. 47 senedirvesikalıyım yani. Ulus'un spor müdürlüğünü, genel yayın yönetmenliğini,yazı işleri müdürlüğünü yaptım. Sonra CHP GenelBaşkanı Bülent Ecevit Ulus'u kapattı. O sırada yazı işleri müdürüydüm.Ardından Halkçı'da Nihat Erim'in çıkardığı YeniUlus'ta ve Barış gazetelerinde çalıştım. Yaşar Aysev'le kapışınca"Eyvallah" dedim çıktım. Bir buçuk sene işsiz kaldım. Kemal Satırbile bana iş bulamadı. Sonra Anadolu Ajansı'ndan Emin Karakuş"gel" dedi, "spor servisinin başına otur, haber toplama". On ay daöyle çalıştım. Sonra Bülent Ecevit'in isteği üzerine danışmanlıkyaptım. Yüksel Çakmur'la beraber iki sene çalıştım. Talat Asal bakanolunca "Artık seninle çalışmayacağım" dedi. Çünkü solcuydum."O zaman müsaade edin istifa edeyim" dedim. Almanya'yagittim. Stuttgrat'la maç vardı. 1-0 yenildik. Geldim emekli oldumoradan. O sırada Futbol Federasyonu başkanlığı da yaptım. Bizimzamanımızda federasyonda sekiz kişi olurdu ve uyumlu bir şekildeçalışılırdı. Şimdi 25 kişi var ve 25 kafadan da ayrı ses çıkıyor.


Gazetecilik haricinde de bir çok iş yapmışsınız?Tabii. Aynı zamanda Beden Terbiyesi Bölge Başkanlığı yaptım. İkidönem Türkiye Spor Yazarları Derneği <strong>Ankara</strong> Şube Başkanlığıyaptım. Gençlik Spor Bakanlığinın danışmanlığını yaptım. ÇankayaBelediyesinde Doğan Taşdelen zamanında dokuz sene yönetimkurulu üyeliği yaptım. Taşdelen'den sonra Haydar Yılmazgeldi. Geldiği yılın ilk ayında beni görevden aldılar. Yani gazetecilikdışında da çok iş yaptım. Bir ara 12 Eylül sonrası Halkçı Parti'degörev aldım. CHP'den milletvekili adayı bile oldum. Yinegazetecilikle ilgili olarak Yeni İstanbul'a, Tercüman'a servis yaptım.Cüneyt Arcayürek Güneş'in <strong>Ankara</strong> temsilcisiyken iki seneoraya servis yaptım. Doğan Kasaroğlu'nun başkanlığında <strong>Ankara</strong>Gazeteciler Cemiyeti üyeliği yaptım.Kimlerle çalıştınız gazetecilik mesleğinde?Ulus'ta Bülent Ecevit'le on dört sene çalıştım. Altan Öymen'le,Çetin Altan'la, Şinasi Nahit Berker'le çalıştım. Şinasi sabah gazeteleriokur, dört beş fıkra yazar getirirdi. Ben de kıyamaz fıkralarınısaklardım. Aradan seneler geçti. "Kitap yazmaya karar verdim"dedi." Kitabın bende hazır" dedim. O fıkralarını iki tane kitapyaptı.


1 • Duayen GazetecilerNeden spor?Hep ilgim vardı spora. Gençliğimde futbol, voleybol oynardımmahalle takımlarında. Atletizm yapardım, 100 metreyi 11 saniyedekoşardım.Boş zamanlarınızda ne yapardınız?Ben Ulus'ta çalışırken tüm gazeteler Rüzgarlı'daydı. Tam bizimgazetenin karşısında Cemal Babanın Meyhanesi diye bir yer vardı.İşten çıkınca Cenap Çetinel, Doğan Araslı, Teoman Karahun,Sertaç Tüzün'le oraya geldik. Oraya gitmezsek de Karpiç'e giderdik.Rakı içerdik. Diri kalmamın sebebi. Rakının yanında da sarımsaklısemiz otunu çok severim. Karnabaharı normalde hiç sevmemama rakının yanma yoğurtlu karnabahar da iyi gider.Sigarayla da aranız iyi galiba?Eskiden Harman içiyordum Paşa'nın içtiğinden. Ama çok ağırgeldi, Samsun'a başladım. Günde iki paket içerdim ama şimdisağlığıma dokunuyor biraz azalttım.Unutamadığınız anılarınız var mı?İsmet Paşa'nın çok büyük bir devlet adamı olduğunu gösteren biranım var. İsmet Paşa CHP Genel Başkanı. Bir gün önce Ecevit genelsekreterlikten istifa etti. Ulus Ecevit aleyhine yazılar yazıyor.Ben de o sıra da yazı işleri müdürüyüm. Metin Toker telefon açtı."Paşa seni çağırıyor" dedi. İnönü sakala gıcıktır. Sakalımı kestim,dişimi fırçaladım, gittim. Ulus İdari Genel Müdürü Turan Erkerde vardı. İçinde bilardo masası olan bir okuma salonu vardı. Röpteşambırıylaköşede oturuyordu Paşa. O çifte kavrulmuş lokumuçok severdi. " Ordan al" dedi bana da, "Ne içersin?" dedi. Kahveiçtik. Bana baktı ve "Bundan sonra Ulus'ta Ecevit aleyhinde tekyazı istemiyorum" dedi. Şimdi öyle liderler yok. Arıyoruz ama


yok. İnşallah sizlerden çıkar. Atatürk'ü de gördüm üç dört sefer,<strong>Ankara</strong> Palas'a girip çıkarken. Bu şansı da yakaladım yani. Yinebir gün İsmet Paşa Polatlı'ya Topçu Birliğine gidecek. İsmet Paşa'nmsınıfı da topçuydu zaten. Ülkü Arman da Ulus yazı işlerimüdürü. Bana dedi ki: "Sen de İsmet Paşa'yla beraber gideceksin'dedi.Benden başka kimse kalmadı mı gidecek? Ben ne bilirimbu işleri dedim. "Sen becerirsin" dedi. Beden Terbiyesi'nin arabasınıaldım, Hüseyin Ezer'i de yanıma aldım, köşke gittim. Paşa benigörünce maça gitmiyoruz dedi. Beni görevlendirdiler dedim."Tamam" dedi. "Ama sen resmi plakalı arabanla geliyorsun"."Hem sizi izleyeceğim hem de stadı denetleyeceğim" dedim. "Kitabınauydurdun" dedi.Oysa öğrendiğim kadarıyla siz hiçbir zaman resmi aracınızıözel işleriniz için kullanmazmışsınızTabi, kullanmazdım. Bölge müdürüyken bir gün hanım hastalandı.Rüzgarlı'da hastaneye getirdim. Çıktık oradan. Bizim görevliye"taksi çağır" dedim. "Ama müdürüm arabanız var" dedi. "Hayır"dedim. "Çağır" dedim. Neyse.... Gittik Polatlı'ya. İsmet Paşabir saat irtica ve topçu birliği hakkında konuştu. Kan ter içindenot tuttum. Yemekten sonra İsmet Paşa, Mevhibe Hanım'a döndüve " İzin verirsen bir sigara ve kahve içeyim" dedi. Sonra bana"Haydi kalk, stad inşaatını gör de gel" dedi. Sonra da geri döndük.Ertesi gün haberim Ulus'ta manşetten çıktı. Saat 11 gibi Paşa gazeteyegeldi. Paşa'nm habere tepkisini merak ediyordum. "Paşaseni çağırıyor" dediler. Çok korktum., fırça yiyeceğimi düşündüm.Gittim yanına, "Sen spordan başka bölüme de, parlamentoyafilan da baksana" dedi. Teşekkür etti bana. Korkarken övgüylekarşılandım. Bir keresinde de beni hala ürperten bir haber yapmıştım.Bir sonbahardı. Karpiç'te arkadaşlarla oturmuş, iki kadehiçiyorduk. Yazı işleri müdürümüz Nihad Subaşı aradı. " Esenboğa'yauçak düşmüş, Hüseyin'i de ara ikiniz beraber gidin"dedi.Yine "Bir ben mi kaldım oraya gidecek?" dediysem de dinletemedimve gittim. Allah kimseye göstermesin. O gün hafif kar yağ-


12 • Duayen Gazetecilermıştı ve karın üstü parçalanmış cesetlerle doluydu. O haberi nasılyazdım, düşündükçe hala tüylerim diken diken oluyor.Yakıtı dostlarınız kimler?Rahmetli Ercüment Kahyaoğlu, Arman Talay, Öcal Uluç, HmcalUluç, Oktay Akengin, Meriç Enercan, TRT Spor Müdürü CihatSoysal, Ülkü Arman ve daha pek çok kişi.Gazetecilikte kimlerden yardım gördünüz?Ulus'a geldiğimde yazı işleri müdürü olan Cemal Sağlam'dan akşamhaberlerine bakan Nihat Subaşı'ndan ve Münir Berik'ten, buüç nitelikli adamdan çok yarar gördüm. Benim elimden tutanlarbunlardır. Tabii Ferit Hocayı unutmamak lazım.Peki siz kimlerin elinden tuttunuz?Arman Talay'ın, Nahit Duru'nun, Yavuz Donat'm. Yavuz, HüseyinEzer'in yerine çekingen bir çocuk olarak gelmişti. Mustafa Kaya'nınve oğlum Cenan Saltık'ın. Cenan iki yıl Ulus'ta çalıştıktansonra TRT'ye geçti.Maddi kazancınız ne oldu gazetecilikten?Hiçbir şey. Cebeci'de şehitliğin karşısında bir evim var, kira. Birde 74 model bir Renaultum. Onu da Ulus'tan aldığım tazminatlaalmıştım.Yaptığınız haberler için ödül aldınız mı hiç?İki haberim için ödül aldım. İkisinde de birincilik ödülü. İlki,Ulus'ta yazdığım ve Futbol Federasyonu'nu Kayseri'deki stadiçin uyardığım ciddi önlemler alınması gerektiğini söylediğim ha-


er içindi. Çünkü haberimden 15 gün sonra Kayseri'de olay oldu.Stad çöktü, 48 kişi öldü. Gündüz Kılıç da vardı üstelik yarışmada.İstanbul bir dükalık spor yazarlığında, ama buna rağmen ödül aldım.İkinci ödülüm ise "Unutulmayanlar" isimli, <strong>Ankara</strong>, Eskişehirve İzmir' de yaşayan eski şöhretlerle ilgili haberimden dolayıaldım.Peki şimdi günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?Eşim öldükten sonra kızda kalıyorum çoğu zaman, bazen oğlumaçıkıyorum. Eskişehir'de dayımın çocukları var, onların yanınagidiyorum. Haftada bir Türkiye Spor Yazarları Derneği'negidiyorum. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Beyhan Cenkçi ile uzunyıllar çalıştım. Cenkçi, Kaş'a büyük hizmetler vermiştir. Her seneanma törenine giderim. Antalya'ya giderim kesem elverdiğince.Orada bir arsamız var, satamıyoruz artık onu da, ne yaparız bilmiyorum.Sayısal loto oynarım. Rozet merakım var. 400 - 500 tanerozetim var. Anahtar ve çakmak merakım var. Yeniden dernekbaşkanı olmam için Mustafa Salihoğlu ve diğer arkadaşlardan ricavar, niye olmasın? Ben boş duramam, canım sıkılır çünkü.Mesleğe yeni başlayacak olanlara ne tavsiye edersiniz?Mesleğinizi severek yapın, sevmezseniz başarıya ulaşmanız çokzor olur. Habere yorum katmaya bir çok arkadaşım karşıdır amabence en azından son paragraf yoruma ayrılmalı. Aksi takdirdehaber askıda kalır. Okuyana bir şey vermek, kazandırmak lazım.Ama tek taraflı habere de yüzde yüz karşıyım. Herhangi birkonuda kaynaktan haber aldınız. Biri suçlanıyor. Mutlaka suçlananadamı dinleyeceksiniz. Gazetecilik çok güzel bir meslek.Yeniden dünyaya gelsem yine gazeteci olmak isterdim. Ama yineo eski gazetecilik olsaydı. Sizin işiniz çok zor. Şimdi herkes birbirininayağını kaydırmaya çalışıyor çünkü.


1 urgay• •UçözAylin YıldırımBerıgü Nara2002Fotoğraf: <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim FakültesiFotoğraf ve Grafik Anabilim Dalı ArşiviTurgay Üçöz, 1931 yılında Denizli Sarayköy'de dil,geldi. Babası öğretmen olan Üçöz, 1942'de ortaokul,başladı. Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdikten sonra siya:yakın bir meslek olması nedeniyle gazeteciliği seçti.Üçöz, meslekte bir dönem çalıştıktan sonra üniversigirme kararı aldı. Çalıştığı alanın eğitimini almayıetti. İş hayatında kazandığı deneyimi okulda kendisiverilenlerle birleştiren Üçöz, 1969 yılında SBF BYbirincilikle mezun oldu. Bundan sonraki yıllardagazeteciliğe Anadolu Ajansı'nda devam etti. 1994 yajanstan ayrıldı ve PTT Yönetim Kurulu Üyeliği'n,edildi. 1997 yılında buradan da ayrılarak emekli old


1 • Duayen GazetecilerTurgay Üç öz(1931)Gazeteciliğe ne zaman, hangi gazetede başladınız?Lise bittikten sonra 1950 yılında Zafer gazetesi'nde çalışmaya başladım.O zaman bizim meslekte polis muhabirliği ile başlanırdı.Acemi olanlar polis muhabiri olurdu. Başladığımda üç ay bedavaçalıştım. Sonra kadroya aldılar. İlk maaşım 50 lira idi. 1950 yılından1960 yılma kadar Zafer gazetesinde çalıştım. O zamanlar <strong>Ankara</strong>'daiki gazete vardı; biri Zafer, biri de Ulus'tu. Ulus, CumhuriyetHalk Partisi'nin resmi organıydı. Zafer Gazetesi de yeni iktidaragelen Demokrat Parti'nin resmi organıydı. Ulus gazetesindeo zamanlar Falih Rıfkı Atay başyazardı, Yakup Kadri de bu gazetedeyazıyordu. Zafer gazetesinde ise Mümtaz Faik Fenik başyazardı.Zafer Gazetesi'nde hangi görevlerde bulundunuz?Bu gazetedeki on yıllık çalışma dönemim içinde polis muhabirliğindenistihbarat şefliğine, istihbarat şefliğinden sekreterliğe yükseldim.Sekreterlik, yazı işleri müdür muavinliği anlamına geliyor.Ayrıca uzun seneler parlamento muhabirliği yaptım. Parlamentomuhabirliğini Metin Toker'den devralmıştım. O dönemMetin Toker de Zafer gazetesinde çalışıyordu. İhtilale yakın dayazı işleri müdürlüğü görevinde bulundum. İhtilal olunca Zafergazetesi kapandı.


İhtilalden sonra neler yaptınız?Kudret gazetesi çıkıyordu o dönem <strong>Ankara</strong>'da. Bu gazetenin yazıişleri müdürlüğü görevinde bulundum. Kudret gazetesinde birbasın suçundan dolayı mahkum oldum. İhtilalden sonra ilk hapsegiren gazeteci ben oldum. Mahkumiyetimi üç ay KızılcahamamHapishanesi'nde geçirdim. Metin Toker bizden ayrıldıktan sonraAkis mecmuasını çıkarmaya başlamıştı. Cüneyt Arcayürek, KurtulAltuğ da Akis'te çalışıyorlardı. Onlar da Demokrat Parti iktidarıdöneminde mahkum oldular. Onlar <strong>Ankara</strong>'da yatıyorlardıve hapishaneyi Hilton diye tabir ediyorlardı.Hapse girmenize neden olan olay neydi?Biz o dönem gazete olarak Tokat'tan bir mektup almıştık. Mektubuortaokul talebeleri yazmıştı. Bir derste hocaları bir çocuğa ağırhakaret edip dövmüş. Sebep çocuğun babasının Demokrat Partiliolmasıymış. Hoca çocuğa "Siz vatan hainisiniz" demiş. Bununüzerine bütün sınıf imzalı mektup göndermiş gazeteye. Biz de gazetedeo mektubu yayınladık ve "Vatan haini çocuk ve babası değil,vatan haini sizsiniz" dedik hocaya. O zaman yazı işleri müdürüolarak dava açmışlar bana Tokat'ta. Mahkum ettiler, KızılcahamamHapishanesi'nde yatıp çıktım.


1 • Duayen GazetecilerKııdret'ten sonra nerede çalıştınız?O dönem İstanbul'da Son Havadis diye bir gazete yayınlanıyordu.Ben o gazetenin <strong>Ankara</strong> temsilciliği görevine getirildim. Bu görevde10 sene kaldım. Bu arada <strong>Ankara</strong> Temsilciliği yaparken BasınYayın Yüksekokulu'na girdim gazeteci arkadaşlarla beraber.Belli bir dönem meslekte kalmıştınız. Üstelik o dönemdemeslekte alaylı diye tabir edilen çekirdekten yetişmişinsanlar egemendi. Bu koşullarda neden iletişim eğitimialmak istediniz?Bizim zamanımızda üniversite mezunu gazeteci hemen hemenyok gibiydi. Ama benim hikayem başkaydı. Benim siyasi tarafımda vardı. O dönem Adalet Partisi'nde Süleyman Demirel, SaadettinBilgiç çekişmesi vardı. Ben bu çekişmede Süleyman Demirel'intarafını tutuyordum. Çok yakın bir işbirliğimiz vardı. Genel başkanlıkseçimlerinde Saadettin Bey benim aleyhimde konuşmuş;"Süleyman Bey ortaokul, lise mezunlarıyla işbirliği yapıyor" diyebeyanda bulunmuş. Bu benim babama intikal etmiş ve babam birhayli üzülmüş. Onun üzerine hırslandım ve "Diploma alacağım"dedim.O zaman Süleyman Bey'e "Benim geçimimi teminedebileceğim bir iş verin. Ben üniversiteye gidip diploma alacağım"dedim. Benim çocuklarım vardı, o dönem koleje gidiyorlardı.Hukuk Fakültesi'nde yeni imtihan usulü açılmıştı. Dil Tarih'teimtihansız alıyorlardı talebeleri. Basın Yaym'da o sene açılmıştı.Süleyman Bey "Sen gazeteyi bırakma, ben sana patronundan izinalırım" dedi. Gerçekten de patronumla konuştu. Patronum bana"Temsilciliğin devam edecek, öğlene kadar izinlisin"dedi. Sabahlarıokula gidebilecektim. O dönem hukuk imtihanına girdim vekazandım. Hukuk Fakültesi'ne bir yıl devam ettim. Sonra BasınYayın Yüksekokulu açılınca o bölümün benimle ilgili olduğunudüşündüm ve oraya girdim. Basın Yayın'da Bülent Daver, NerminAbadan vardı. Biz sekiz-on gazeteci arkadaş devam ediyorduk.


Bildiğimiz kadarıyla beş yıllık basın kartı olanların okulakabulü üç dönem sürmüş.Evet. Biz okuduk ve mezun olduk. Ben Haber Bölümü'nü birinciliklebitirdim. O zaman bana Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin yayınlarından30 bin liralık kitap hediye etmişlerdi. Korkmaz Alemdarda birincilikle mezun olmuştu. Ona da kitap vermişlerdi. ErtuğrulÖzkök de bizim zamanımızda öğrenciydi. O dönem gazetecilikyaparken geri dönen bizler okulda ağabeydik.Uzun yıllar gazetecilik yaptıktan sonra o alanla ilgili eğitimaldınız. Meslekte öğrendikleriniz ile okulda size verilenlerarasında çelişkiler doğmuş muydu?Çelişki olmuyordu. Çünkü eğitim o zamanlar çok daha hafifti.Gerçi birkaç Amerikalı hoca vardı ama okul yeni açılmıştı, ilk yıllardı.O nedenle ağır değildi. Eğitim fazla bir şey vermedi bize.Çünkü çekirdekten yetişmiştik, her şeyi öğrenmiştik. O zamanhem habercilik tarafını hem de teknik tarafını biliyorduk. Okulfazla bir şey vermedi. Ama bize yol açtı. Benim daha sonraki yıllardaumum müdürlüğe kadar gelmemi sağladı. Diplomam olmasaydıumum müdür olamayacaktım. Diploma bize yükselme yolunuaçtı.Peki okul yıllarından sonra neler değişti meslekhayatınızda?Ben Son Havadis'te çalışırken hem okul hem iş zorladı beni veAnadolu Ajansı'na geçtim. 1970'lerde genel müdür yardımcısıolarak göreve başladım. Daha evvel temsilcilik yaparken, ek görevolarak ajansta yönetim kurulu üyeliğinde bulunuyordum zaten.Böylece gazeteyi bırakıp ajansa geçmiş oldum.


1 • Duayen GazetecilerAktif gazeteciliği Anadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcısıolunca bıraktığınızı söyleyebilir miyiz?Hayır, Anadolu Ajansı'nda da aktif gazeteciydim. Yönetici olarakoradaydım ama her gün toplantılara katılıyordum, haberlerle ilgileniyordum.Bütün genel müdürler ve genel müdür yardımcılarıiçin gereklidir bu. Muhabirlik değildir ama muhabirleri yönlendirmeolayıdır. Bu da aktif gazeteciliktir.Ajansa girdikten sonra neler oldu ?Yapı siyasi olduğu için iktidar değişimi oldu ve ajanstan ayrıldım.İktidar değişikliklerinde kadrolarda değişim olur. O dönemumum müdürlüğüne Cumhuriyet'in temsilcisi Kemal Aydar geldi.Ben ajanstan ayrıldım, kısa süre sonra tekrar ajansa geldim. Bukez yönetim kurulu başkanı olarak geldim. Bu dönem Samet Ağaoğluile çalıştım. Yönetim Kurulu Başkanı iken 1994'te Radyo TelevizyonÜst Kurulu seçimleri vardı. Ben Doğru Yol Partisi'ndenaday olarak gösterildim. Fakat mecliste bir rey ile kaybettim. 23defa sayım yapılmıştı. Yakın arkadaşım bir milletvekili vardı,aleyhimde çalıştılar, kazandırmadılar. Radyo Televizyon Üst Kuruluseçimlerini kaybettikten sonra Anadolu Ajansı Genel Müdürüoldum. Son 20 sene yönetici kadroda çalıştım. O zaman BaşbakanTansu Çiller'di. Seçimler yapılmıştı. <strong>Kendi</strong> partim bana baskıyapmak istedi. Ben meslekte dürüst olmak gerektiğine inandığımiçin o baskıya direndim. Benim partim beni umum müdürlüktenaldı. Bu ilk defa olan bir olaydı. Halk Partisi getirdiği adamı almaz,diğer partiler de almaz. Ama direndiğim için beni aldılar.1994'te PTT Yönetim Kurulu Üyeliği'ne tayin edildim. O zamanüçlü kararname ile tayin yapılıyordu. Üç senede orada çalıştım.Ondan sonra her şeyi bıraktım. Şimdi emeklilik hayatı yaşıyorum.Neden bu mesleği seçtiniz?Benim siyasi bir tarafım vardı. Aslında bu seçim siyasetle ilgili.1983 yılında kapatılan partiler serbest bırakıldı. Biz o zaman Doğ-


u Yol Partisi'ni kurduk. Ben bu partinin kurucu üyelerindenim.O nedenle partim diyorum. Partinin ilk genel başkan yardımcısıbendim. Fakat o zaman askeri idare devam ediyordu. Askeri yönetimbenimle birlikte 30 arkadaşı veto etti. Kuruculuktan aldılarbizi. Fakat bir hayli zaman geçtikten sonra kurucu ve genel idareüyesi olarak devam ettik. Gazetecilik seçimimde de bu politika etkilioldu. Ben 1950'de gazeteciliğe başladığımda, babam DemokratParti milletvekiliydi. Üniversite olmadığı için liseden sonra biriş bulmam gerekiyordu. Ben siyasete yakınlığı dolayısıyla gazeteciliğiseçtim. O zaman babam beni Zafer gazetesinde başyazarolan Mümtaz Faik Fenik'in yanma göndermişti.Gazetecilik 24 saati olan, yaşayan bir meslek, okuldaöğretilemez diye yaklaşım var. Sizce okulda öğretilebilir mi?Okulda öğretilir. Ancak öğretilenleri pratiğe dönüştürebilmek gerekir.Peki iyi bir gazeteci olmak için iletişim eğitimi şart mı?Kesinlikle şart. İletişim fakültelerindeki sıkıntı; bilgiyi veriyor,diplomayı veriyor ancak uygulamada çok zayıf kalıyor. Bir habernasıl yazılır bunu bilmelidir okulu bitiren. Bizim ilk başladığımızdönemlerde istihbarat şefimiz yazdığımız haberleri yırtıp atıyordu,"Olmamış" diyordu. Biz tekrar yazıyorduk. Bu süreçten geçmekgerekiyor.Siz de gazetelerde ve ajansta idareci olarak çalıştınız.Yanınıza gelen stajyerlere karşı tavrınız öğretici miydiyoksa zorlayıcı mıydı?Ben öğretici tavırlarda bulunurdum. Yanımda çalışanları kollamadığımsürece verim alamayacağım kanısındaydım. Sert tavıralırsanız, bunun karşılığı kötü olabilir. Ben gece saat 2'de telefonaçardım muhabirlerime, gelen istihbarat doğrultusunda gidecek-


12 • Duayen Gazetecilerleri yeri söylerdim. Karşı çıkmadan seve seve giderlerdi. Bir taneside bahane uydurup kaçmaya çalışmazdı. Bu, sevgiden ve benimyaklaşımımdan dolayı böyle oluyordu. Sert tavırlar yanlıştır.Benim bir muhabirim vardı, çok içki içerdi. Bana cemiyetten telefonaçar, para isterdi. Ben ona para gönderirdim müşkül durumdakalmasın diye. Ama ayık olduğu zamanlarda da ona nasihateder, yaptıklarının yanlış olduğunu söylerdim. Bizimki ağabeykardeşilişkisiydi.Aslında sizin döneminizde gazeteci-patron ilişkisi defarklıydı. Aileden gelen ve çekirdekten yetişen gazetecilerpatronluk yapıyordu. Bugün ile kıyasladığınızda nelerdüşünüyorsunuz?Ben bunun için çok üzülüyorum. O dönemde bir Bedii Faik vardımeslekten gelme. Dünya gazetesini çıkarıyordu. O gazete 10-15bin satardı ama 500 bin satan gazeteden daha geçerli bir itibarıvardı. Şimdi öyle değil. Patronlar, bir tarafta ticaret yapıyorlar, birtaraftan da gazetecilik yapıyorlar. Yan kuruluşlarıyla gazeteyi istismarediyorlar. Bizim zamanımızdaki gazetecilik bambaşkaydı.Bütün patronlar çekirdekten yetişme gazetecilerdi, başka işleriyoktu onların. Bugünküler çıkarları doğrultusunda müdahaleediyorlar. Ali Kırca neden ayrıldı? Bakın hala yok piyasada.Bir gazetecide olması gereken özellikler neler sizce?En başta mesleğini sevmeli. Çünkü bu meşakkatli bir meslek, zamanıyok. Eskiden burada basılmazdı gazeteler. Kartona basılmışgazeteler uçakla <strong>Ankara</strong>'ya gelirdi. Onlar meydandan almır, matbaayagetirilirdi. Basılmadan önce gece saat 2'de yeni bir habervarsa muhabiri uyandırırdık. Matbaaya gider o haberi yazardıkve orada kalıp değiştirirdik. O şartlarda gazetecilik yapmak bugünegöre daha külfetliydi. Şimdiki gibi cep telefonuyla haber yazdırmakne mümkün! Konya'ya giderdik, bir siyasi konuşurdu. Okonuşma saatler sürerdi. Not alırdık, o zaman teypler pek yoktu.


Konuşma bitince koşarak postaneye giderdik, gazeteciler kuyruğagirerdi. Sıra gelince saatlerce onu yazdırırdık. Bir kere CumhurbaşkanıCelal Bayar ile Fethiye depremine gidiyorduk, bir duraktamola verdik. O dönem ben Zafer gazetesinde çalışıyordum.Anadolu Ajansı Umum Müdürü Erdoğan Bey ile birlikte haberyazdırıyorduk, biz haberi yazdırırken cumhurbaşkanı gitmiş. Bütünarabalar gitmiş. Biz iki arkadaş orada kaldık. Nasıl yetişeceğiz?O tarafa giden bir kamyonu çevirdik. Kamyonla takip etmeyebaşladık. O şartlarda gazetecilik yapılıyordu. Mesleği sevmek,bilgili olmak ve mutlaka lisan gerekir. Ben lisan bilmemenin acısınıçok çektim, çok az Almanca biliyorum. Meslekte yükselmek istiyorsanızmutlaka lisan bilmeniz lazım. Genel kültür olması lazım,dar kalıp içinde kalmamak gerekir.Meslekte bağlı olduğunuz ilkeler ve kaynakla ilişkilerdesizin için önemli olan unsurlar nelerdi?Kaynak anlamında haberi doğrulatmak önemlidir. Aldığınız haberihemen yazmak bence meslek ilkelerine aykırıdır. Çünkü ertesigün o haber yalanlanır ve siz sıkıntıya düşebilirsiniz. Habermutlaka ikinci kanallardan teyit edilip doğrulanmalıdır. Sonra haberdeyorum yapmamak gerekir. Yorum başkasına bırakılmalıdır.Haber ne ise o verilmelidir. Ne görüyorsanız, onu yazmalısınız.Yorum başka şekilde yapılır. Biz haberi yazdıktan sonra arkadaşlarlayarış ederdik. İmzalı yazılar yazardık, yorum yapardık. Kaynaklailişkilerde bir önemli nokta da kaynağı gizli tutmaktır. Davaaçılsa bile ismini söylememek gerekir.Gazetecinin yorumdan uzak kalması zor mu?Bu mesleğin gereğidir. Örneğin kendi partim olduğu halde doğruyuyazmakta direttiğim için beni ajanstaki görevimden aldılar.Diretmeyip onların suyundan gitseydim, hata yapmış olacaktım.Bana seçim sonuçlarıyla ilgili rakamları TRT'den alacaksın diyorlardı.TRT'ye baskı yapmış o dönemin iktidarı. Biz kendi muha-


1 • Duayen Gazetecilerbirlerimizden gelen rakamları kullanıyorduk. TRT'nin rakamlarıile bizim ulaştıklarımız çelişiyordu. Örneğin Doğru Yol PartisiTRT'de yüzde üç oy almışsa, bizde yüzde bir görünüyordu. Yanidaha düşüktü aslında aldıkları oy oranı. Bana "Siz rakamlarıTRT'den alın, doğru vermiyorsunuz"' diyorlardı. Doğru verdiğimizibiliyordum ve istediklerini yapmadım. Ben onların dediğiniyapmadığım için görevden alındım.Siyasi kimliğinizin mesleğinizi etkilemesine izin vermedinizyani öyle mi?Elbette. Ben rakamları TRT'den alabilirdim, bire beş katabilirdim.Ben yüzde bir yazmak yerine o günü kurtarmak için onların dediğiniyapardım ve oy oranını yüzde beş olarak gösterirdim. O zamanben umum müdürlükte kalırdım ama yapılan doğru olmazdı.Sizce haber ne? Bugün bu başlık altında sunulanlar sizcegerçekten haber mi?Bence toplumu ilgilendiren her şey haberdir. Toplumu kötü yolasevk edecek olanlar yahut memleket menfaatinin dışında olanlarda haber olur. Ama bunları ona göre haber yapmak gerekir. Süzgeçtengeçirmekte fayda olduğu kanaatindeyim.Bugün baktığınızda hatırladığınız atlatma bir haberiniz varmı?Benim genelkurmayda ve Halk Partisi içinde istihbaratlarım vardı.Bana telefon açar içerideki bilgileri verirlerdi, ben de haber yapardım.Büyük gazetelerin kaynak avantajı vardır. Cüneyt Arcayürek,Cüneyt Arcayürek olmuşsa bunda kendisinin payı elbetteki vardır ama gazetesinin (Hürriyet'in) büyük olması daha etkilidirbu konuda. Benim atlattığım haber döneminde Kore Savaşı


vardı. Kore'ye asker gidecekti ama gizli tutuluyordu. Benim istihbaratımdanliste halinde "Şu tarihte, şu limandan, şu Amerikangemisiyle, şu kadar asker Kore' ye gidecektir" diye bilgiler gelmişti.Küçük bir kağıtta Kore'ye gidecek Türk Tugayı'nın tüm listesinibana verdiler. Kumandana kadar gidecek herkesin adı yazıyordu.Amerikalılar ve bizim askerler çok disiplinli çalışıyorlardı. AlbayAsım Eren vardı, onun aracılığı ile yeni bilgiler almıştım.Onunla konuştum diye adamı göndermediler. Nasıl sızdı bu olaydiye kızdılar. Haberi yaptım ve manşet oldu, bütün gazeteleri atlattım.Bu unutamadığım bir haberdir.Kaçırdığınız için hayıflandığınız haberleriniz oldu mu?Elbette oldu. Ulus gazetesinde Tuğrul Aşuroğlu diye bir polis muhabirivardı. O emniyette iyi istihbarat sağlıyordu. Ben de Zafergazetesinde polis muhabiriydim. İkide bir beni atlatırdı o. Benimmesleğe ilk girdiğim yıllardı, o daha tecrübeliydi. Benden biradım öndeydi. Ama bende ondan sonra askerler tarafından merkezkumandanlığına girmiştim, orada askeri mahkeme vardı.Türkiye'de yakalanmış casusların duruşmaları yapılıyordu. Bende orada onu atlatırdım. Öyle bir rekabet vardı.Gazetecilik yorucu bir meslek çalıştığınız uzun dönemboyunca hiç bu alanı seçmiş olmaktan pişmanlık duydunuzmu?Hayır, hiç pişmanlık duymadım. Zevkli fakat zamanı olmayan birmeslek.Peki mesleğinizden aile yaşamınız nasıl etkilendi?Benim mesleğimden en çok ailem çekti. Zafer'de sekreterlik yaparkenakşam 4'te 5'te gazeteye gidiyordum, sabah 5'te eve dönüyordum.Ben yatıyordum çocuklar okula gidiyordu. Böyle bir on


186 • Duayen Gazetecilersene devam etti.Çocuklarınız işinizin zorluğunu görüyorlardı, buna rağmengazeteci olmak istediler mi?Birisi şu an TRT'de çalışıyor. Filoloji mezunuydu aslında benimmesleğimi seçmemişti. Ama sonra TRT'de çalışmaya başladı. Öncedış kaynaklarda çalıştı, şimdi planlamada çalışıyor. Diğer kızımise Brüksel'de mimarlık yapıyor.Peki siz mesleğinizin olumsuz yönlerini bilmenize rağmençocuklarınızın gazeteci olmasını istiyor muydunuz?Ben istiyordum ama şartlar ağırdı biraz. Dış haberlerde çalışırkenyabancı dil bildiği için çeviri yapıyordu. Sabah 7 haberlerine yetişmesiiçin 4'te kalkıyordu. Zorluk çekti. Sonra oradan ayrıldı dışkaynaklara geçti.Meslekte sizi yetiştiren biri var mıydı?İstihbarat şefim vardı, Adnan Aktan. Çok iyi bir insandı. Bana çokşey öğretti. Biz o zaman çok saygılıydık. Bizden bir gün evvel işebaşlayan kişiye ve büyüklerimize karşı çok saygılıydık. Bu saygınınbir ifadesi olarak bir anekdot anlatayım: Bir gün birkaç arkadaşbiraz alkol almıştık. Sabah kalkamadım ve gazeteye geç gittim.Adnan Bey "Niye geç kaldın?" diye sorunca "Meyhaneye gittik"diyemedim ve "İçki mahallinden geldik" dedim. O kadar saygılıydıkbiz. "Meyhane" lafını hakaret olarak kabul eder diye düşünmüştüm.Benim adım ondan sonra "içki mahalli" ne çıkmıştı.Sizin emeğinizin geçtiği, "öğrencim " dediğiniz kişilerkimler?Mehmet Muhsinoğlu (şimdi Demirel'in basın müşaviri), GüngörYerdeş, Barlas Küntay ile birlikte çalışmıştım. Ajansta mesleği öğrettiğiminsanların sayısı elbette daha fazlaydı. Ajansta şu an


umum müdürlüğü yapan insanlar hep benim dönemimdendir.Nur Batur vardı CNN Atina Temsilcisi, onu ajansa ben almıştım.Betül Uncular, İbrahim Çingay bunlar benimle birlikte çalıştılar.Meslekte çok önemli dönemlerin tanığı oldunuz öyle değilmi?Evet. İhtilalden sonra Kudret'te çalışıyordum. Davalarım için ikide bir adliyeye gidiyordum. Duruşmayı beklerken beni alır SıkıyönetimKomutanı Cemal Madanoğlu'nun yanma götürürlerdi.Bir seferinde yine askerler götürdü beni. Madanoğlu bana "Sizdenbıktık" dedi. "Nedir sıkıntınız?"dedim. Konya'da yağmur duasınaçıkmışlar, bizde bunu haber yapmışız. Bu, ihtilale karşı bir hareketmiş.Çok sinirlenmiştim "Bir gün onu bir gün bunu söylüyorsunuz.O zaman elimize bir liste verin de ona göre haber yapalım"dedim.O şartlardan geçildi. Bunların bilinmesinde büyükfayda var.Demokrat Parti iktidarının ilk yılları basın için biraz dahaözgürdü ama 1954'de çıkan basın yasası baskıcıydı. Siz odönemde mesleğin içindeydiniz. O yıllarda gazeteci olmakzor muydu?Çok zordu. Yine bir hatıra ile anlatayım. Meclis'te Tedbirler Kanunugörüşülüyordu.(Bu Yassıada'da Menderes'in idamına nedenolan kanundur.) İhtilalden hemen önceydi. Ben o zaman yazıişleri müdür muaviniydim. Meclis'te uzun süre çalıştığım içinmecliste olan olayları yazı işleri müdürü bana havale ederdi başlıklarısen at diye. O gün kıyametler kopmuş, İsmet Paşa'yı yuhalamışlar,Tedbirler Kanunu kabul edilmiş. Haberler bana geldi.Ben haberi okuyup başlık atacağım. Başlığı yazdım verdim ben. Oarada Bahadır Dülger aradı. Bahadır, murahhas azamızdı. Yaniyazı işleri müdüründen sonra gazetenin başıydı. Bahadır Dülger,yazı işleri müdürü ve ben bir üçlüydük. Bahadır gece saat 2'dearadı. "Bugün Meclis'te çok olay oldu, nasıl bir başlık attın?" dedi.


18 • Duayen GazetecilerBen yazdığım başlık metnini okudum. Bana "Sen aptalsın, bu işianlamamışsın. Öyle bir başlık atılır mı? Sen beni yarım saat sonraara, ben sana başlığı vereceğim" dedi. Aradım başlığı aldım. Obaşlık onları Yassıada'ya götürdü. Ertesi gün haber onun başlığıile çıktı. Ben ertesi gün kıyametlerin kopacağını biliyordum. Bunedenle kendi yazdığım metni sumenin altına koydum. O başlıkçıktıktan sonra gerçekten kıyamet kopmuş. Ben gece çalışıp gündüzyatıyordum, öğlen saat 3-4 gibi gazeteden beni aradılar. "Acelegel" dediler. Gittiğimde gazetenin yazı işleri müdürü titriyordu.Menderes çağırmış, "Siz ihanet içindesiniz böyle başlık mı verilir"demiş. Yazı işleri müdürü de bana kızdı başlık için. Ama ben, başlığıBahadır Dülger'in yazdırdığını söyledim ve kendi yazımı gösterdim.Benim yazımı aldı ve Menderes'e gitti. Geldiğinde bizkurtulmuştuk, normalde hemen kovarlardı. Bizim yerimize BahadırDülger'i aldılar. Ondan sonra olay Yassıada'ya kadar gitti.Yassıada'da idamdan döndü ve müebbet hapse mahkum oldu.Anadolu Ajansı kurulduğu dönemde özel bir modeldi. Sizinbulunduğunuz dönemde özel yapısı devam ediyor muydu?İktidar kararlarından uzak kalabiliyor muydu?Hayır uzak kalamıyordu. Anadolu Ajansı'nm özel bir durumuvardı, bir anonim şirketti. Hisselerin yüzde 51'i şahısların, yüzde49'u devletin elindeydi. Dolayısıyla şahıslar bir araya gelebilseözerk olabilecekti. Ama o şahıslar Atatürk zamanından kalma, odönemin ileri gelenleriydi. Onlar ölmüştü, miraslarının kime kaldığıbelli değildi. Her umumi anonim şirket toplantısında MaliyeBakanlığı ya da Basm Yayından sorumlu bakan kimse, o yönetimkurulu üyeliği için bir liste sunar. O liste yüzde 49 hissenin sahibiolanların katılımıyla kabul edilirdi. Dolayısıyla o günkü iktidarabağımlı oluyor ajans. Daha önce de umum müdürün kim olacağısöyleniyordu. Yönetim kurulu bir araya gelince de güya umummüdür seçilmiş oluyordu. Büyük bir bağımlılık durumu vardıajansın. Aslında anonim şirketti, yapısı böyle olmamalıydı. Amadevlet de bir noktada haklı. Çünkü bu ajansın mali kaynağının


yüzde 90'ı bütçeden yani devletten çıkıyordu.Ajansta öyle.O zaman iktidardan kopuk olmuyor gazetecilik.Gazetelerde nasıl peki?Onlar patron yoluyla denetim altında tutuluyor. Patron "Ben fabrikamaşu ithalatı yapacağım" diyor. O zaman iktidar da "Sana buhakkı veririm ama sen de şu tip haberler yapmayacaksın"diyor.Anlaşıyorlar böylece.İlk dönemlerde gazete patronlarının başka işi yoktu. Odönemlerde iktidarın gazeteler üzerinde bu tür sınırlamalarıolmuyor muydu?O dönemde de kağıt vermiyorlardı. Öyle bir baskı vardı. Çekirdektenyetişme gazeteciler döneminde kağıt dışardan ithalediliyordu. Devlet ithal müsaadesi vermiyordu o zaman. <strong>Kendi</strong>dediği yapılmazsa ithal izni vermiyordu. Direnen direniyordu,direnemeyen direnemiyordu.Yine bir şekilde baskı vardı sonuçta.Evet, her dönemde vardı.Gazetecilik alanında her noktada bulundunuz. En çok keyifaldığınız aşama hangisiydi?Muhabirlikti. Muhabirlik zordu ama zevkliydi. Başkalarının bilmedikleriniilk siz biliyorsunuz. İlk muhatap olan, onu ilk haberyapan sizsiniz. Muhabirlik iyidir. Örneğin parlamento muhabiriolmakla ufkunuz genişliyor, daha çok şey öğrenme imkanınızoluyor.


1 • Duayen GazetecilerGazete ve ajanslardan başka mecralarda çalışmayı hiçdüşündünüz mü? Örneğin televizyonda çalışmak istedinizmi?Ben televizyon programına ilk yıllarda katıldım. Şemsi Kuseyri'ninyönetimi ile, Doğan Kasaroğlu, ben, Altan Öymen birlikteprogram yaptık. O dönemde televizyon daire başkanlığınaalacaklardı beni. Fakat parti içindeki çekişmelerden dolayıSaadettin Bey beni istemedi. Benim yerime Hami Tezkan diye birarkadaş daire başkanı oldu. Ben o dönemde TRT'ye giremedim.Ondan sonra da mesleğim gazetecilik olduğu için televizyonu ayrıbir alan olarak düşündüm.Şu an o kadar da ayrı değiller galiba?Günümüzde televizyona çok şey karıştı. Güzel olursanız sorun olmuyor.Günümüz medyasını nasıl görüyorsunuz?Olumsuz görüyorum. Ama olumsuzluk bence çalışanlardandeğil, patronlardan kaynaklanıyor.Dönemimizde gazetecilerin iş olanakları ve sosyalgüvenceleri çok iyi değil, sizin döneminizde nasıldı?Bizim dönemimizde sendika vardı. İlk gazeteciler sendikasınınbaşkanlığım da yaptım.Her konuda gençlere aktaracağınız çok önemli bilgilerinizvar. Bunları kitap haline getirmeyi düşündünüz mü hiç?Düşündüm. Aslında bazı zamanlarda yazılar yazıyorum da. Çok


hatıra var bende. Ama bir türlü kısmet olmadı. Şu an 50 seneninbirikimi var, çok önemli olaylar var.Peki genç meslektaşlarınıza önerileriniz neler?Bu mesleği seçiyorlarsa ve bu alanda kalmak istiyorlarsa yılmasınlar,ödün vermesinler. İşlerinde ciddi olsunlar. Ben bunlarlahiç kaybetmedim, hep kazandım. Bizim yazı işleri müdürümüzmuhabir arkadaşlara tokat bile atardı. Ama ben ciddi olduğum vedediğini yaptığım için ona fırsat vermezdim. Açık vermediğimiçin bir şey yapamazdı bana. Yapacak olsa cevabını alırdı.Dolayısıyla ben hiç inmedim, yükseldim. Dürüst olacaksın, mesleğiseveceksin, fedakarlıkta bulunacaksın. Özellikle aile yaşantınızolduğunda fedakarlıkta bulunmanız şart. Gençlere bir diğerönerim de gazeteci olanlar bir partiye yamanmasınlar. <strong>Kendi</strong> bünyelerindepartili olabilirler o ayrıdır. Ama resmi bir partili taraflarıolmamalıdır.


SalihErdenNatalia Rojina2000Fotoğraf: <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim FakültesiFotoğraf ve Grafik Anabilim Dalı ArşiviDenizli'nin Sarayköy ilçesinde 1935 yılındıortaokul, lisenin bir bölümünü İzmir'de, getamamladı. <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Siyasal BitBasın Yayın Yüksek Okulu'nu 1969'da biti1951 yılında Ege Ekspers'te başladı. Çeşitliçalıştı. Bayındırlık Bakanlığı ve Ticaret BalBasın Müşaviri olarak görev yaptı. 16 yıl s<strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesi'nde Öğretim


1 • Duayen GazetecilerSalih Erden(1935)Meslekten beklentileriniz nelerdi? Bunlar oldu mu?Meslekten beklentilerimi genel olarak gerçekleştirdim. Tiraj bakımındanbüyük ve orta ölçekli gazetelerde etkili ve yetkili görevlerdebulunmam beklentilerimin gerçekleşmesi bakımından yeterlioldu. Gazetelerde muhabirlikten genel yayın müdürlüğünekadar her kademe görevlerde bulundum.Hangi gazetelerde, hangi görevlerde bulundunuz?Muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine kadar çalıştığım gazeteler:Ege Ekspres, Yeni Sabah, Zafer, Barış, Meydan, Vakit. Ayrıcaİsparta'da Demokrat Gazetesi'nin kuruculuğunu ve sahipliğiniyaptım.Gazetecilik dışında ne yaptınız?Gazetecilik dışında yakından ilgili ve sözleşmeli olarak Bayındırlıkve Ticaret Bakanlıklarında basın ve halkla illişkilerden sorumlubakan müşavirliği (toplam 6.5 yıl), Gazi <strong>Üniversitesi</strong> Basın YayınYüksek Okulu ve Meslek Yüksek Okulu'nda öğretim görevlisi(toplam 16 yıl). Mesleğe 1951-1993 döneminde ara vermedim.Bu dönemdeki diğer görevlerim sözleşmeli ve part-time olarakdevam etti.


Mesleğinizde etkilendiğiniz kişiler, hocalar kimler?Mesleğimde kıdemli ve mesleğinde şöhret olmuş her kişiden etkilendim.Özellikle Bab-ı Ali'deki ustalardan. Ve onlardan çok şeyöğrendim.Bugünkü teknoojik gelişmeleri göz önüne aldığınızdageçmişte ne gibi sorunlarla karşılaştınız?1950,1960 ve 1970'li yılların teknoloji yetersizliği sıkıntılara nedenoldu. Özellikle baskı teknikleri, ulaşım yetersizlikleri sıkıntılarınbaşlıca kaynağını oluşturdu. Son yıllardaki teknolojik gelişmelerve imkanlar tirajları fazla etkilemese de çalışanlara bir takım kolaylıklarsağladı. Gazeteler bugün baskı teknikleri bakımından rahatlığa,çalışanlar da iletişim araçlarının kolaylığına kavuştular.Deneyiminizde atladığınız veya atlattığınız haber oldu mu?Sizin için çok önemli olan bir haberi yayınlatamadığınızoldu mu?Atladığım haberler elbette oldu. Ancak atlattığım haberler de oldu.Yolsuzlukla mücadele çerçevesinde (ki meslek hayatımda buolaylara çok yakın ilgi gösterdim ve peşini bırakmadım) 1963 yılındayakaladığım (33 lokomotif yolsuzluğu) bir haberi ancak birgün yayınlatabildim. Bazı çevrelerin baskısı ve patronun müda-


16 • Duayen Gazetecilerhalesi yüzünden gerisini getiremedim. Başka gazeteler olayınüzerine gittiler ve günlerce yayın yaptılar.Çalıştığınız kuruluşların yayın politikalarıyla görüşlerinizuyuşuyor muydu?Çalıştığım yayın organlarının yayın politikaları ayrıntılar dışındagörüşlerimle uyuşuyordu. Aksine bir durumun ortaya çıkmasıhalinde o gazete veya kuruluştan ayrıldım.Meslek etiği konusunda ne düşünüyorsunuz?Meslek etiği konusundaki düşüncelerimin bugünkü durumlabağdaşır yanı olmadığını söyleyebilirim.Gazeteciliğe başladığınız dönemde gazetecilerin sendikalhakları söz konusu muydu? Bu konuda nedüşünüyorsunuz?Gazeteciliğe başladığım dönemlerde, gazetecilerin sendikal haklarıyoktu. Gazetecilerin sendikal hakları bugün dahi tartışılır durumdadır.Yani bu haklardan yararlanabilme ya çok sınırlı ya dayok gibidir.İş nedeniyle karşılaştığınız sağlık sorunları oldu mu?Genelde sağlık sorunlarım oldu. Ancak yaşadığım sağlık sorunlarımıniş nedeniyle olmadığını söyleyebilirim.Mesleki deneyiminizden unutamadığınız bir anıyı anlatırmısınız?Meslekle ilgili pekçok anım var. Bunları ortaya koymam için yahacimli bir kitap yazmam ya da süresi uzun bir konferansta ko-


nuşmam gerekiyor. Bunları zamanım elverirse bir sohbet toplantısındada anlatmam mümkün.Hayatınızda mesleki açıdan olumlu ya olumsuz "keşke"dediğiniz olaylar var mı?Elbette oldu. Geriye baktığım zaman, bugün için telafisi mümkünolmayan hatalar olduğunu daha iyi anlıyorum. Örneğin üniversiteyekadrolu öğretim elemanı veya durumuna uygun bir kamukuruluşuna yüksek dereceli yönetici olabilirdim. Geçmişte banayapılan bu teklifleri kabul etmedim.1960'larm gazetecileri ve gazetecilik anlayışlarıylagünümüz gazetecileri ve anlayışları arasında farklarısormak istiyorum.Hürriyet Gazetesi'nin kurucusu merhum Sedat Simavi'nin çokgüzel bir sözü var: "İşimiz gazetecilik". Bu sözün gazetecilik ilkesinien güzel şekilde ortaya koyduğu bir gerçektir. Bugünkü gazetecilikanlayış ve uygulamalarınm "işimiz gazetecilik" veciz sözüile bağdaştığını söylemek çok zor. Bizim anlayışımıza göre zor.Özellikle bugünkü habercilik anlayışının, genelde, ciddiyetinikaybettiği, magazin haberciliğinin medyada ön planda olduğugörülmektedir. Bize göre bunu kabullenmek kolay değil, hatta imkandışıdır.Yetiştirdiğiniz gazeteciler var mı?Bugün medyanın üst yöneticilerinin çoğu öğrencimdir. Özellikleİstanbul'da çok. <strong>Ankara</strong>'dakilerden Bekir Coşkun'u örnek verebilirim.


18 • Duayen GazetecilerGazetecilik sizin için daha çok meslek miydi, yoksa hobimiydi?Gazetecilik işi benim için meslekti. Ama bugün için bir hobi olduğunusöyleyebilirim.<strong>Ankara</strong> gazeteciliği diğer kentlerdeki ve genel olarak ulusalgazetecilikten farklı mı?Bugün için <strong>Ankara</strong> gazetelerinden bahsetmek (tiraj bakımından)mümkün değil. Ancak medyanın (özellikle İstanbul'un yazılı vegörsel basınının) <strong>Ankara</strong>'daki temsilciliklerinin görevi çok önemli.Zaten onlar da bunun bilinci ile kadrolaşmışlar ve <strong>Ankara</strong>'yabüyük önem vermişlerdir. Zira habercilik yönünden <strong>Ankara</strong>büyük önem taşımaktadır. İstanbul bugün, magazin haberciliğinincazibe merkezidir.


GüngörYerdeşEmrullah Taşdelerı2002Fotoğraf: <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim FakültesiFotoğraf ve Grafik Anabiîim Dalı ArşiviGüngör Yerdeş, 1933 yılında İçel'in Silifke ilçesinde doğdu.Gaziantep'te Dayı Ahmet Ağa İlkokulu'nda öğrenimhayatına başlayan Yerdeş, <strong>Ankara</strong> Gazi Lisesi'ni bitirdi.<strong>Ankara</strong>'da Dil-Tarilı-Coğrafya Fakültesi'nitı FelsefeBölümii'nde iki yıl okudu.1.950'de Gazi Lisesi son sınıfta iken gazeteciliğe başladı.Son Havadis, Hakimiyet, Dünya, Akşam, Vatan, Tesfir,Ulus, Yeni Asır gazetelerinde muhabir olarak görev aldı.TRT de Redeksiyon Müdürlüğünde kadrolu, daha sonrakadrosuz çalıştı. Son olarak RTÜK'te uzman olarakgörevini sürdüren Yerdeş 2000 yılında gazetecilikmesleğinden emekli oldu.


• Duayen GazetecilerGüngör Yerdeş(1933)1950 yılında başladığınız gazetecilik mesleğinin bugün 52.yılındasınız. Bize kısaca anlatabilir misiniz, bu yarımasırlık meslek geçmişinizi?Dediğiniz gibi, 1950 yılında başladım gazeteciliğe. O zaman GaziLisesi son sınıf öğrencisiydim. Mehmet Barlas'ın babası Cemil SaitBarlas'ın tabloit olarak çıkardığı Son Havadis gazetesinde Polis-Adliye muhabiriydim. O zamanlar, meslekte önce polis-adliyemuhabirliği, sonra belediye muhabirliği, siyasi partiler muhabirliği,en son olarak da meclis muhabirliği yapılırdı. Tabii meclis muhabiriher gazeteci olamazdı. Ben 1954 yılı sonlarında yaptımmeclis muhabirliğini. Zamanın iktidar partisi Demokrat Parti'ninyayın organı olan Zafer gazetesi'nin küçük bir nüshası gibi olanHakimiyet gazetesinde başladım. Sonra Dünya gazetesi ile devamettim. O zamanlar, Oktay Ekşi, Nilüfer Yalçın ve ben Dünya Gazetesinin<strong>Ankara</strong> bürosunda tek gözlü bir odada sabahlara kadarçalışırdık. Meclis muhabiriydik. Daha sonra Kazım Şinasi Dersantarafından Malik Yolaç'a devredilen Akşam gazetesinde görevebaşladım. Böyle bir gazetede çalışmak meslek hayatımda daönemli bir kariyer edinmemi sağladı. Birçok önemli haberlere imzamıbu gazetede çalışırken atmıştım. Ondan sonra sırada Vatangazetesi vardı, arkasından Tasvir gazetesi. Onun da arkasındanHürriyet <strong>Ankara</strong> Bürosu. Cihat Baban beyin sahibi olduğu Yenigüngazetesi ve ondan üç dört sene sonra Ulus gazetesi çalıştığımdiğer gazeteler oldu. İlk hapishaneye girişim, Son Havadis gazetesindekizamanıma denk geldi. Uzun yıllar çalışmıştım Son Ha-


vadis gazetesinde. Buradayken darbe oldu, 1980 darbesi. ÖnceMamak, sonra Selimiye. Hapishane'den sonra uzun bir dönemöyle çalıştım. Son olarak da Radyo Televizyon Üst Kurulu'nda uzmanolarak görev aldıktan sonra emekli oldum. Tabi meslek hayatımdakiTRT sürecini de atlamamak gerekiyor. TRT'de kadroluçalışmadım ama kuruluşunda yer aldım. İlk kadroları biz seçtik,Doğan Kasıroğlu, Muammer Yaşar, Adnan Öztırak ile birlikte.- Tahminen iki sene de kadrolu olarak redaksiyon bölümünün müdürüolarak da görev aldım TRT'de.Güngör Yerdeş, kendini bu kadar meslek hayatında en iyihangi gazetede ifade ettiğini düşünüyor? Neden?Güngör Yerdeş, kendisini hemen hemen bütün gazetelerde, çalıştığıbütün gazetelerde ifade etmeye çalıştı. Hiçbirinden müştekiyani şikayetçi değilim. Ama en çok Akşam gazetesi ile Son Havadisgazetesinde daha çok kendimi buldum, özellikle Son Havadisgazetesinde kendimi buldum desem doğrudur. Çünkü, Son Havadisgazetesinde köşem vardı. Köşe yazıları yazıyordum. Bu aradabirşey daha söyleyeyim, unuttum! 1970-1975 yılları arasındada Yeni Asır gazetesini <strong>Ankara</strong>'da temsil ettim. Orada da beş seneköşe yazıları yazdım.


• Duayen GazetecilerGüngör Yerdeş'in gazetecilik hayatında hocam dediği kişilervar mı?Şöyle bir huyum var benim. Benden bir gün kıdemli olan bu meslektekiherkesi hocam olarak görürüm ben. Onun için bu isim, şuisim demem çok zor. Ama ilminden, irfanından, Türkçesinden,dünya görüşünden faydalandığım çok insanlar olmuştur. Fakatbaştan dediğim gibi kıdemli olanların hepsi benim hocamdır.<strong>Kendi</strong>nize örnek aldığınız gazeteciler var mı? Hangiyönlerini örnek aldınız?<strong>Kendi</strong> jenerasyonumdan olan gazeteciler var elbet örnek aldığım.Şimdi isim vererek bunu şuna tercih ediyorum, o örnektir desem,olmaz. Şükür çoğu yaşıyor. O yüzden gücenmelerini istemem. Bubeni üzer. Ama mesela Oktay Ekşi, daima doğruları söylemiştir.Ekşi ailesi başta Oktay olmak üzere hiç yalan söylememişlerdir,bu Oktay'ın bende bıraktığı en büyük tesirlerden birisidir.Gazetecilik yaşamınızda yetiştirdiğiniz öğrenciler var mı?Öğrencilerinizi seçerken onlarda hangi özellikleri arardınız?Bunların arasında mesela şimdi biri Cumhurbaşkanlığı Basın SözcüsüMetin Yalman, var. Onu gazeteciliğe ben aldım. <strong>Kendi</strong>sindende memnunum. Çünkü ta köşke kadar yükseldi ve sayıncumhurbaşkanının sözcülüğünü üstlendi, o bakımdan yüzümükara çıkarmadı. Bu arada mesela şu anda RTÜK'te başkan olanNuri Kayış, ben Son Havadis'te o anlı şanlı köşe yazılarımı yazarve kılıç çekip cihat ilan ederken, o zamanlar yeni başlamış birgenç gazeteciydi. Ben sadece öğrencilerimden değil, bu mesleğiyapan herkesten, bir kere; doğruyu söylemelerini, doğruyu yazmalarını,Türkçeyi iyi kullanmalarını, çok iyi araştırmalarını, mutlakaüç-beş kaynaktan haberi doğrulatmalarını, mutlaka saygıduymalarını istemişimdir.


Birlikte çalıştığınız kişilerin dünya görüşleri ve siyasieğilimleri sizin için önemli miydi?Hiçbir şekilde önemli değildi. Ben aslında hiçbir partiye üye değildim,hiçbir partiye gazetecilik hayatımda üye olmadım, bunukesinkes söylüyorum. Fakat sempati duyduğum şeyler vardı mesela.İsmet Paşa, Allah rahmet eylesin, büyük bir devlet adamıydı.Ondan sonra Celal Bayar çok önemli bir devlet adamıydı. AdnanMenderes hislerine çoğu zaman esir olmuş bir başbakan olarakon sene benim gözümün önünden geldi geçti. Dediğim gibi İsmetPaşa, Celal Bey, ondan sonra, onun ötesinde, şu anda diğerleriyleuzun yıllar birarada olduk.Gazeteciliği bırakma noktasına hiç geldiniz mi? Yoruldumdediğiniz anlar oldu mu?Hayır hiç yorulmadım ve bırakma noktasına hiç gelmedim. Amaartık piyasayı gençler alıyor, o yüzden onlara yol açmak gerekir.Gazetecilik ilkeleri bakımından batı basını ile Türkiyebasınını karşılaştırdığımızda, sizce ortaya nasıl bir tabloçıkıyor?Batı basını tabi ki hem teknik, hem ilkeler olarak çok önde. YalnızTürk basınını da dikkatten kaçırmamak gerekir. Türk basını ta İbrahimMüteferrika'dan bu yana hep devamlı gelişim içinde olmuştur.Fakat üzülerek söylüyorum, son zamanlarda geriye doğrubir hareket var. Son on senede eski kudret ve kuvvetini büyükölçüde kaybetti Türk basını. Bunu üzülerek söylüyorum.Genç gazetecilerin önünü açmak için <strong>Ankara</strong> GazetecilerSendikası ve <strong>Ankara</strong> Gazeteciler Cemiyeti'nde yaptığınızçalışmaları anlatır mısınız?<strong>Ankara</strong> Gazeteciler Cemiyeti'nde Rahmetli Doğan Kasıroğlu'yla,Muammer Yaşarİa uzun yıllar idare heyeti üyeliği yaptım. Sendi-


6 • Duayen Gazetecilerka idare heyeti üyeliklerinde de bulundum. Haklarımızın aranmasıve korunması için çok gayretlerimiz olmuştur. Arkadaşlarımızıyüreklendirmek gerekiyordu, çoğu zaman vazifeleri kusursuzşekilde yerine getirdiğim kanaatini taşıyorum.CHP'li olduğunuz halde CHP Genel Sekreteri ve AdanaMilletvekili Kasım Giilek'in Albay Fens'e gönderdiğimektubu ele geçirip Akşam gazetesinde yayınladınız veKasını Giilek'in kariyerinin sona ermesine sebep oldunuz.Olayı anlatır mısınız? Burada gazeteci kimliğinizin siyasikimliğinizden daha ağır bastığını söyleyebilir miyiz?Ben daha öncede söylediğim gibi hiçbir şekilde hiçbir partiye, gazetecilikhayatımda üye olmadım. Ben İsmet Paşa'ya ve CHP'yesempati duymakla beraber hiçbir zaman partinin üyesi olmadım.Albay Fens hadisesine gelince bu hadiseyi gözümü kırpmadangazeteye geçirdim. Çünkü CHP büyük ölçüde yara almıştı. Çünkü,Kasım Gülek, CHP'li Malatya Milletvekili Nüvit Yetkin'i "o lisanbilmiyor, onun yerine beni çağırın" diye Albay Fens'e mektupyazarak şikayet etmişti. Yanlış hatırlamıyorsam Nato'yla ilgili birtoplantı vardı, oraya çağırılıyordu. Yani Türkiye'den bir delegasyonunteşkili icap ediyordu. Aralarında CHP'den Nüvit Yetkin devardı. O'nu şikayet ederek göndermedi. CHP bu olay yüzündenbüyük ölçüde yara aldı.Harp Okulu Kumandanı Talat Aydemir'e basıntoplantısında sorduğunuz bir soru yüzünden tehditedildiniz. Sorduğunuz soru neydi? Bu olayı kısaca anlatırmısınız?Talat Aydemir, Harp Okulu Komutanı idi ve ilk ayaklanmasındansonra İsmet Paşa'nın affına uğrayarak çıkmıştı. Yıl 1962-1963.İki ayaklanması vardır Talat Aydemir'in. İkincisinde Mamak'tayargılanıp asıldı. Talat Aydemir, Kumrular Sokaktaki SaraçoğluMahallesi'nde bir evde oturuyordu. Birinci ayaklanmasından son-


a affedilip, salıverildiğinde, evinde bir basın toplantısı düzenledi.Yanında, beraber asıldığı yüzbaşı arkadaşı (ismini hatırlayamadım)vardı. Gene esti, yağdı, ileri geri konuştu yani hiç uslanmamışbir görüntü içindeydi. Tam basın toplantısı biterken el kaldırdım,dedim ki bir sualim var. "Buyurun efendim" dedi." Albayımsiz asılmak mı istiyorsunuz?" dedim. Yani o zaman daha ortadafol yok yumurta yok. İkinci ayaklanma hiç belli değil. Birdenayağa fırladı ve dedi ki; "Toplantı bitmiştir." Eski Zafer gazetesimensuplarından, Son Havadis gazetesinin önemli çalışanlarındanbir arkadaşım vardı, birlikte çalışırdık, adı Turgay Üçöz. Talat Aydemirona mektup yazmış, demiş ki; "Artık elimden kurtulamaz.<strong>Kendi</strong>ne mezar beğensin." Turgay Üçöz, Talat Aydemir'in ikinciayaklanması başladığında, sabaha karşı beni evimden arayarak,"Güngör kaç canını kurtar, adam seni yakalayacak" dedi. Hiçunutmuyorum bu olayı.Gazetecilerin sendikal ve sosyal güvenlik hakları konusunu,günümüz koşulları ve sizin yıllarınızdaki koşullardakıyaslarsanız, nasıl bir durum ortaya çıkıyor?Bunu kıyaslamak için öncelikle geçmişin bugünden ya da bugününgeçmişten eksik veya fazla yönlerinin olması lazım. Şu kadarınısöyleyeyim ki gazeteciler, çürük bir tahta üstünde yürümeyehalen devam ediyorlar. Son defa krizi takiben biliyorsunuz, İstanbul'dave bütün Türkiye'de 4 bine yakın gazeteci işinden oldu. Ondansonra maaşları düşürdüler, eksilttiler, kendiliğinden gidip işinikaybetmemek üzere maaşımı indirin, ben buna razıyım diyenbaş yazarlar halen yazı yazıyorlar. Onların isimlerini vermeyeyim.Hiçbir zaman gazetecinin teminatı, evet a'dan z'ye kadar yumuşak"g" dahil, tamamdır diye Türkiye'de birşey olmadı. 212 sayılı kanunçıktı. Şu çıktı, bu çıktı, fakat bugün mesela iş aramak üzeremüsait bir genç istikbal vaat ediyor, çocuğu almak icap edecek fakatpatronlar soruyorlar sendikalı mı, değil mi? Sendikalı ise gitsinbaşka yerde çalışsın, diyorlar. Yani böyle ümitler daha başlangıçtayok olup gidiyor. Biz ne kadar teminatsız idiysek, şimdi kendili-


8 • Duayen Gazetecilerğinden patronlar çok daha fazla para kazanır haldeler. Gözü kesen,gözünün kestiği kalemini biraz iyi oynatan bir arkadaşımızadiyor ki şu evi sana vereyim gel diyor. Mesela şu anda çok öndegiden gazetelerden birinde vardır, bu. Çıkarken mesela tazminatiste, patrona verdiği para dokunmuyor ama bu paralar önde gelen8-10 kişiye veriliyor. Geride kalanlar, çurçur dedikleri, 200 milyonagünümüzün parasıyla asgari ücretlere mecbur ediliyor.Zamanınızda basın çalışanlarının önündeki engellernelerdi?Basın çalışanlarının önündeki engellerden en önemlisi basın kanunuydu.Devamlı polis takibi vardı. Hep devamlı tehdit, ondansonra dayak, ikinci şubeye çekilme, hakkında tahkikat vs. Koministti,vay bilmem neydi, şuydu buydu. Şimdi bunlar bu kadaryok tabii, gazetecilerin teminatı da halen yok. Şu anda da bir gazetecimesela yüklü para tazminatı tehditleriyle karşı karşıya. Üstelikson zamanlarda artık gazeteler mahkum oldukları para tazminatınıödemiyorlar, doğrudan doğruya yazan kimse köşe yazarıveya haberi yazan, o ödeyecek diyorlar. Böylece tazminata maruzkalanın hayatı kararıyor.Çalıştığınız yıllardaki ve günümüzdeki basın etiğikonusunda neler söyleyebilirsiniz?Şu anda basın etiği yani basın ahlakı bizim zamanımızdakine göreçok daha düşmüş vaziyette, maalesef. Çok daha aldırmaz bir şekilde.Çünkü haberi masada yazıyor. Gidip tahkik etmiyor, üç-beşyerden doğrulatmıyor, kafasına göre yazıyor gazeteci. Birtakım siyasikamplara yahut iktisadi kamplara, ekonomik kamplara ayrılmışlaryahut kendilerini bağlamışlar. Buna aykırı birşey gördüklerian derhal yakıp yıkıyorlar ve sonunda da çok acı neticelerle karşılaşıyorlar.Bizim zamanımızdaki basın ahlakı çok daha güçlüydü,haaa, aramızda çürük elmalar yok muydu, elbette her zamanolduğu gibi ama bugün çürük elma sayısı çok daha fazla.


Güngör Yerdeş'in ifadesiyle haber nedir?Haber, herşeyden önce doğruyu ifade etmeli ve doğru olanı, buüzücü de olsa, göz yaşartıcı da olsa, kahkalara da sebebiyet verecekolsa veya alkışlanacak durumlar yaratsa bile haber her zaman,ister menfi ister müsbet doğruyu aksettirdiği zaman en yüce değerdir.En önemli haberiniz neydi?Benim çok önemli haberlerim oldu. Mesela ben biraz önce de söyledim,Albay Fens mektubu. Şimdi yazdığım bir kitap var. Allahizin verir de yayınlanırsa, esas orada zamanında yazamadıklarımıifade edeceğim. Kitabımın içeriği 1950'den bugüne kadar ki kamuyaintikal etmiş hadiseler ama perde arkaları henüz su yüzüneçıkmamış, devletin arşivlerinde olan fakat sade vatandaşın, sokaktakivatandaşın henüz ayrıntılarını bilmediği önemli siyasi gelişmeler.Önümüzdeki son baharda piyasaya çıkacak kitabın ismi"Beyefendi" Şundan beyefendi; Türkiye'de hemen hemen herkeskendini beyefendi zannediyor ama bunların içinden pek azıbeyefendi.Keşke şunu yapsaydım veya yapmasaydım dediğiniz bir şeyvar mı?Hayır yok. Şükürler olsun, herşeyi isteyerek yaptım, bilerek yaptım.Ve bunlardan da üzüntü duymuyorum. Çünkü bunlarıntamamına yakını bana şan, şöhret ve şeref getirdi.Sizce bir gazetecide olması gereken en önemli özellik nedir?Bir kere uzak görüşlü olacak, asık suratlı olmayacak, sempatikdavranacak, bir anda çarpıp, bölüp, toplayıp, çıkartıp yani aritmetiktekidört işlemi yaparcasına karşıdaki gelişmeyi, karşıdaki


1 • Duayen Gazetecilerkonuşmacıyı bir anda tahlil edip ona göre soru sormak, aldığıcevabı çarpıtmadan olduğu gibi aksetirmek, gerçekleri saklamamakve yalan yazmamak.Genç gazeteci adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?Önce Türkçeyi öğrensinler. Dahi manasına gelen de'leri, da'ları,soru işareti anlamına gelen mi'leri, mı'ları beraber yazıyorlar. Mürettiplerde bozuldu. Muhabirler, bu basit dil bilgisi kurallarınıbilmediklerinden onları idare eden yazı işleri müdürleri, sayfasekreterleri de onlardan cahil olduklarından artık bugün gazeteler,dünyanın en zengin dili olan Türkçe'yi anlaşılmaz, sanki birEskimo lisanı haline getirdiler. Bu televizyonlar için de böyle. Vene yazık ki, Basın Konseyi ilkelerine rağmen, RTÜK, bu konudaüzerine düşen görevi yapmıyor. Türkçemizle ilgili bu korkunç gidişidurdurmak üzere bir teşebbüste bulunmadı.Gençlik yıllarınızda şiir yazdığınızı biliyoruz. GüngörYerdeş'in hayatında şiirin önemi nedir?Aslında daha çok, resim yaptım. Elbette şiire merakım vardı veyazdım da. Ama dediğim gibi, resmin hayatımdaki yeri bir başkaydı.Ben gazeteciliğe başladığımda paletim, fırçalarım,boyalarım ve sehpam duruyordu.Benim jenerasyonumda özellikle Mersin'de okurken TeomanKarahun, Ercan Belen, Ziya Arman gibi arkadaşlar vardı, çokönemli şairlerdi. Türkiye'nin önde gelen şairleriydi. Mersin Lisesiçok önemli bir liseydi. Çok iyi talebeler yetiştirirdi. Yalnız benMersin Lisesi'nin önde gelen ressamı durumundaydım. Yani benşiir matinelerinde bulunur, arkadaşlarımı yüreklendirir, alkışlaraynı zamanda onlar da benim açtığım resim sergilerine gelerekbeni teşvik ederlerdi.


Güngör Yerdeş boş vakitlerini nasıl değerlendiriyor?Aslında iki yıl öncesine kadar boş vakit çok fazla bulamıyordum.50 yılımı mesleğime verdim. Gazeteciliğin gerektirdiği herşeyi buyarım asırlık meslek hayatımda yerine getirdiğime inanıyorum.Şimdi iki yıldır emekliyim. Meslek hayatımda da okurdum, araştırmayapardım. Şimdi boş zamanım çok. Yine kitap okuyorum.Bu sefer daha fazla tabii. İncelemeler, araştırmalar yapıyorum. Enönemlisi de yazıyorum.


SavaşKıratlıMusa Ergün2002Fotoğraf : Engin GeliboluSavaş Kıratlı 1940 yılında İstanbul'da doğdu. İlk ve ortaöğreniminden sonra İstanbul Pertevniyal Lisesi ve <strong>Ankara</strong><strong>Üniversitesi</strong> DTCF Tarih Bölümü'ilden mezun oldu.Gazeteciliğe 1960 yılında başladı. Kudret, Zafer, Dünya,Tercüman, Akşam, Türkiye, Yeni Sabah ve çeşitligazetelerde muhabir, parlamento muhabiri, istihbarat şefive <strong>Ankara</strong> Temsilcisi olarak görev yaptı. Türkiye'nin SesiRadyosu'nda uzun yıllar yöneticilik yaptı. Ayrıca TRTHaber Dairesi ve Dış Yayınlar Dairesi başkanlıklarındaçeşitli kademelerde görev aldı. TRT den emekli olan KıratlıTRT'den sonra TGRT, ETV ve 9'uncu Kartal'da <strong>Ankara</strong>Temsilcisi olarak görev yaptı. 1960 yılından bu yanaGazeteciler Cemiyeti üyesi olan Kıratlı bu süre içinde MaliSekreter, Genel Sekreter ve Başkan Yardımcılığıgörevlerinde bulundu.


1 • Duayen GazetecilerSavaş Kıratlı(1940)Gazeteciliğe başlamanız nasıl oldu?Gazeteciliğe <strong>Ankara</strong>'nın Bab-ı Ali'si denilen Rüzgarlı Sokak'tabaşladım. Biraz mürekkep yalayalım diye atıldığımız meslek birömür devam etti. Hala da devam ediyor. Hem <strong>Ankara</strong>'yı hemmesleği tanıma çabasıyla geçen ilk yıllarda deneyim kazandık.Deyim yerindeyse piştik.İlk yıllarınız nasıl geçti.İlk haberinizi hatırlıyor musunuz?İmzamın gazetede çıktığı gün duyduğum heyecanımı, mutluluğumubugün bile hatırlarım. Rüzgarlı'da Kudret ve Zafer'de geçenilk yıllar mesleğin geleneğine uyarak Polis-Adliye, Vilayet,Belediye muhabirlikleri yaptım, basın toplantılarını, sendika haberlerinive siyasi parti haberlerini izledim.Mesleğin bu ilk yıllarında sizi etkileyen olaylar var mı?Bu yıllarda beni etkileyen 212 sayılı basın yasasının çıkarılmasıiçin düzenlenen ve Türk basın çalışanlarının hemen tamamınınkatıldığı yürüyüş olmuştur.


Hatırlayabildiğiniz atlatma haberiniz var mı, bizimlepaylaşır mısınız?Tl Mayıs sonrasında Milli Birlik Komitesi yeni Anayasa ve KurucuMeclis kurma çalışmalarını Sağlık Sokağı'nda Türk Hukuk Kurumu'ndayürütüyordu. Haber için oraya gittim. Öğle tatili olduğuiçinde kimseyi göremedim. İçeriyi gezerken tesadüf eseri çalışmamasasında unutulmuş kağıtları fark ettim. Kağıtlarda KurucuMeclis'e ilişkin isim listeleri ve Anayasa çalışmalarına ait notlarvardı. Bu arada dışarıdan bir ses geldi. "Kimse yok mu?" diye soranses gazeteci arkadaşım Selçuk Altan'ın sesiydi. İkimiz birliktemasada duran notları hızlıca not ettik. Aldığımız notlarla birliktesessizce odadan çıktık. Ertesi gün yakaladığımız haber gazetelerde(Öncü, Kudret) manşet oldu. Bu haberle birlikte birazda maceraiçin atıldığım meslekten kopamayacağımı anladım.İlk yıllarda sizi etkileyen gazeteciler kimlerdi?Üslubunuz nasıl şekillendi?Tabi ki doğal alarak birlikte çalıştığınız insanlardan etkileniyorsunuz.Özellikle istihbarat şefliğimi yapan Kenan Harunoğlu'ndanetkilendiğimi söyleyebiliriz. Bunların içinde Fikret Otyam, NusretBaban ve Kamuran Özbir'i sayabiliriz. Haber üslubumun nasıl şekillendiğinegelince doğal olarak başta da söylediğim gibi birlikteçalıştığımız insanların etkileri olmuştur. Gazetecilik usta-çırak


16 • Duayen Gazetecilerilişkisinin yoğun olarak yaşandığı bir meslek olduğu için yetişmemizdeağabeylerimizin çok büyük emekleri oldu. Ancak gazeteciliğinevrensel üslubu var, o da doğruları, gerçekleri; yansız, tarafsızbir şekilde yazmak, yansıtmaktır. Gazeteciliğin bu evrenselkurallarına uyunca en doğru haber üslubunu yakalamış oluyorsunuz.Toplumsal olayların en üst seviyede olduğu bir dönemdegazetecilik yaptınız. O dönemin getirdiği avantaj vedezavantajlar neler oldu?O dönem gerçekten Türkiye için sıkıntılı, zorlu yıllardı.Türkiyetepkiler ve yürüyüşler ülkesiydi. Bizde o dönemi fazlasıyla yaşadık,gazeteci olarak olayların ortasındaydık. Öyle bir dönemi yaşamakbizi yetiştirdi diye biliriz. Tabiri caizse olayların içindeyoğrulduk. Bir keresinde göstericilerden bir grup çalıştığım Tercümangazetesine yöneldi. Taşlar yağmaya başladı. O sırada gazetedeolan arkadaşlarla birlikte, sahip olduğumuz en önemli cihazolan teleks ile birlikte yan komşumuz terziye sığınmak zorundakaldık.Bir süreliğine büro işgal edildi. O yıllar yorucu amazevkliydi, bizim mesleğimize daha çok bağlanmamızı sağladı.Darbelerin sık yaşandığı yıllardı. Siyasi çalkantılar, gösteriler,toplumsal olaylar mesleğin ilk yıllarında bizim yetişmemizi kolaylaştırdı.Türkiye'nin tarihi dönüm noktalarına tanıklık ettik,zor şartlar altında şevkle, heyecanla ve sorumluluğumuzun bilinciyleen iyi şekilde mesleğimizi yapmaya gayret ettik.Tercüman gazetesinden <strong>Ankara</strong> bürosu olarak toplu istifaettiniz, bu nasıl oldu?Tercüman gazetesinde yaşanan <strong>Ankara</strong>-İstanbul gerginliği sonucundaistifa ettik. Sendika da çalışanların yanında yer aldı. Tercümangazetesi <strong>Ankara</strong> bürosuna bir ay boyunca yeni elaman alınmadı.Daha sonrada Tercüman dönemi kapandı ve biz toplu olarak<strong>Ankara</strong>'da yeni çıkacak olan Ekspres gazetesinde çalışmaya


aşladık. Daha sonra Dünya gazetesi <strong>Ankara</strong> bürosunda görevimizedevam ettik.Türk basın tarihinde sendikalı bir dönemde çalıştınız.Günümüzde biliyorsunuz Türk basınında sendika yokdenilebilir. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Evet o dönem öyleydi. Sendika teminattı. Sendikasızlık bir meslekayıbıdır. Bugün ne görsel basında ne yazılı basında sendika yok,bu durum meslek için çok büyük bir talihsizliktir. Yetişmiş insanlarıniş güvencesi olmaması çok büyük bir eksikliktir. Biz basınolarak başkalarının, memurların, işçilerin haklarına son derecebağlıyızdır, onların haklarına sahip çıkarız ama kendi haklarımızasahip çıkmada aynı çabayı göstermeyiz. Bu basınımız için sonderece üzücü bir durum.Teknolojik gelişmelerin hızlandığı, insanhaklarına duyarlılığın geliştiği günümüzde basın çalışanlarının işgüvencesinin olmaması son derece büyük bir talihsizliktir. Basıniş kolunda çalışanların patrona daha çok bağlı duruma gelmesininen büyük nedeni Türk basınında sendikanın olmamasıdır.Dünya gazetesinde çalıştığınız dönemleri mesleğinizaçısından olgunluk yıllarınız olarak niteleyebilir miyiz?Dünya gazetesi'nde çalışmaya başladığımız dönem de yine buhranlıbir dönem olan Kıbrıs meselesinin yoğunlaştığı yıllara denkgeldi. O dönem profesyonelliği daha iyi kavradığımız kanısındayım.Arşiv tutmanm önemini, araştırmacı gazeteciliğin öneminigördüğümüzü söyleyebilirim. Seçimlerin, Kıbrıs meselesinin olduğuyoğun, haberle dolu yıllardı. Haber sıkıntısı yoktu yani.Bir süre sonra yazılı basını bırakıp TRT çalışmayabaşladınız. Sizin için TRT nasıl bir deneyim oldu?TRT'de çalışmaya başlamamla birlikte görsel basınla tanışmış oldum.Radyo ve televizyonun toplum üzerinde nasıl bir etkide bu-


18 • Duayen Gazetecilerlunduğuna tanıklık ettik. Gazetecilikten gelen tecrübeyle beraberönemli olayların içinde bulunduk.Her iki alanda çalışmış bir gazeteci olarak görsel ve yazılıbasını karşılaştırır mısınız? Sizce toplum üzerinde nasıletkileri var?Yazılı basın daha kalıcı, görsel basın ise toplum üzerinde daha etkilibir silah, toplumsal olayları etkilemede daha başarılı. Yazılıbasında inşa ettiğiniz binalar daha kalıcı olurken görsel basıngündemi etkilemesi ve değiştirmesi ile daha farklı bir konumda.Ama her ikisinde de esas olan doğruyu, güzeli sunmaktır.Günümüz basınıyla, aktif gazetecilik yaptığınız dönemikarşılaştırırsak, günümüz gazeteciliği ne konumdadurmaktadır? "Ah eski gazeteler" sözünün altında yatannedenler neler olabilir?Eskilerin önemi şundan kaynaklanmakta, gazeteye duyulan inançbunda etkiliydi. Gazeteler, gazeteciler araştırmaya daha fazlaönem veriyorlardı, daha titiz hareket ediyorlardı. Halkın gözündedaha itibarlı, daha prestijli bir konumdaydılar. Halkta gazete yazdıysadoğrudur anlayışı vardı. Zamanla bunun kötü örnekleri ortayaçıkınca bu inanç sarsıldı. Gazeteler eski konumlarını yavaşyavaş kaybettiler.Peki bu durumda günümüzde ki gazetecilerin bu işihakkıyla yapmadığını söyleye bilir miyiz?Onu söyleyemeyiz. Gazeteciliğin fonksiyonu değişmemiştir. Gazetecilikdün neyse bugün de odur. Fonksiyonu itibarıyla odur.Bu işi çok ciddi yapan, ciddiye alan meslektaşlarımız var. Toplumayönelik görevlerini iyi bir şekilde yapmaya çalışan idealist gazetecilervar. Geçmişte belli şartlarda bu daha yoğundu. Bu gün/


ise kötü örnekler biraz daha fazla diye biliriz. Yanlışlıklar dahaçok gözle görülebilir hale geldi. Aslında kurallar da aynı. Bu durumundüzelmesi için herkesin üzerine düşeni yapması gerekirdiye düşünüyorum.Eski bir gazeteci olarak bu mesleği yapmayı düşünengençlere neler tavsiye edersiniz.Öncelikle gençlere hedeflerini iyi seçmelerini, kararlı olmalarınıöneririm. Karakterlerinden ödün vermeyip üzerlerine düşen görevlerien iyi şekilde yapmalarını önerebilirim. Gazetecilik zor, biro kadarda zevkli ve kutsal bir meslek. Kararlılıklarını sürdürdüklerimüddetçe başarılı olacaklardır.Bildiğim kadarıyla bir kitabınız yok. Türkiye'nin enbuhranlı yıllarında gazetecilik yapmış biri olarak anılarınızıyazmayı düşünüyor musunuz?Evet bu doğru, bir kitap yazmadım. Gazetecilik yaptığımız dönemlerTürkiye açısından önemli yıllardı. Tarihin dönüm noktalarıdiyebileceğimiz bir zaman diliminde biz olaylara tanıklık ettik,bizzat olayların içinde olayların nabzmı tuttuk diyebiliriz.Yaşadığımız ve tanıklık ettiğimiz olaylar tarihi dönemeçlerdi. Benbir kitap yazmamamın bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.Yazacağım şeylerin tarihe birinci elden kaynaklık edeceğinin farkındayım,umarım bir gün anılarımı bir araya getirebilirim.Gazeteciler mesleklerinin yoğun olması dolayısıyla özelyaşamlarına fazla vakit ayıramıyorlar. Siz yoğun meslekhayatınızda ailenize yeterince vakit ayırabildiniz mi?Biz de her gazeteci gibi özel yaşamımıza yeterince vakitayıramadık. Bizim mesleğin gecesi gündüzü, yazı kışı, bayramıtatili yok. Herkes bayram geldi diye sevinirken biz yine işimizin


• Duayen Gazetecilerbaşında olur, Bayram gazetesi çıkartmak için çalışırdık. Bazen evemisafir gelir tam o esnada bir olay olur ve saat kaç olursa olsun sizişinizin başına gidersiniz. Gazeteciliğin mesai saati yoktur. Meselaevlendiğimde bile üç gün izin alamamıştım çünkü Kıbrıs olayıvardı.Bildiğim kadarıyla gençlik yıllarınızdan başlayarak siziniçin kullanılan "baba" tabiri var. Bu tabir nasıl ortayaçıktı?Enteresan bir durum, çok genç yaşlardan itibaren benim için kullanılmayabaşlayan bir tabirdir. Genç yaşlarda arkadaşlar arasındabirbirimize duyduğumuz saygı ve sevgi bu tabii ki karşılıklıydı,ama bu tabir bizde kaldı. Bu da üzerimize düşenleri hakkıylayaptığımızın bir kanıtı olsa gerek.Son olarak emeklik günleriniz nasıl geçiriyorsunuz?Hep anlattığım bir olay vardır. İstanbul'da tramvay sürücüsü vatmanlarıizin günlerinde çift görürsünüz. İzin gününde neyapıyorsun diye sorulduğunda "İşte arkadaşın yanına geldik" der.Biz de onun gibi emekli olmamıza rağmen bir şekilde tıpkı vatmanlargibi yine bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Yinegazeteciliğin, aktif olarak olmasak da, bir şekilde içindeyiz. Veyine bize görev düşerse üzerimize düşeni en iyi şekilde yapmayaçalışırız.


SelçukSümerİnci Örkiin2001Fotoğraf: Engin Gelibolu1941 Ağrı doğumlu. <strong>Ankara</strong> İktisadi Ticari İlimlerAkademisi'ni bitirdi. Akademiyi kazandığı 1959'da Zafergazetesinde mesleğe başladı. Tercüman gazetesinde uzunyıllar muhabirlik ve sayfa sekreterliği yaptı. Güneşgazetesinde İdare Miidiirlüğii Ve <strong>Ankara</strong> Temsilciliğigörevlerinde bulundu. Anadolu Ajansı Geııel Müdüryardımcılığı yaptı. Gazeteciler Cemiyeti'nde yöneticilikgörevlerinde bulundu.


• Duayen GazetecilerSelçuk Sümer(1941)Bize önce çocukluğunuzdan sözeder misiniz?Ben hiç çocukluk yaşamadım. Onun için çocukluğumdan bahsetmeyelim.Gençliğimi de yaşayamadım aslında. 1959 yılında lisemezunu olarak yani 18 yaşındayken çalışma hayatına atıldım. İktisadive İdari Bilimler Fakültesini kazandıktan sonra da çalışmayadevam ettim. Aslında fazla söz edilebilecek bir şey yok gençlikyıllarımla ilgili. Hatta 68 Kuşağı denilen dönemi bile tam olarakyaşayamadım.Gençliğim gazeteciliğim diyorsunuz..Evet, bir bakıma öyle. Gençliğimi taraf olarak değil, gözlemci olarakyaşadım.Peki gazetecilikle tanışmanız nasıl oldu ? Bunu bizimle]paylaşabilir misiniz?Liseyi bitirdiğim 1959 senesinde, içimde önceden de müthiş bir istekvardı, babama baskı yapıyordum beni bir yere yerleştirmesiiçin. Uzun uğraşlardan sonra ikna ettim. Babam beni Doğan Poyraz'agötürdü. Türk - Amerikan Ajansı Haber Müdürüydü o sıralarkendisi. O da Zafer gazetesinde Haber Müdürü Bahadır Dülger'eyolladı. Bahadır Bey'in karşısına çıktım. İlk önce bana kaleminnasıl diye sordu. Bocaladım, ne demek istediğini ilk etapta


anlamadım. Ardından elimi cebime attım. O anda anladım ki yazıyazma kabiliyetimden bahsediyor. Bayağı bir gülmüştü kendisi.Git spor servisine başla dedi. 1959 Eylül'ünden sonra başlayışo başlayış.Anladığım kadarıyla haber üretim sürecinde çokaktifmişsiniz. Sizin için "Tam bir mutfak adamıdır, aynızamanda kılı kırk yarar" diyorlar. Ne diyorsunuz?Doğrudur, inanılmaz derecede dikkatliyimdir. Gazetecilik hayatımboyunca en çok zevk aldığım sayfa sekreterliğidir. Nedeni isetam bir üretim yapılmasıdır..Neden muhabirlikte devam etmediniz de, mutfağayöneldiniz?Ben başladığımda Zafer gazetesi, o zamanın en büyük gazetesiydi.Ve daha da önemlisi parti gazetesiydi. Zafer gazetesi kapatıldıktansonra, Rüzgarlı ağırlıktaydı o zaman, küçük gazetelerdeçalışmak zorunda kaldım. Adam sayısı az olan bu gazetelerde herişi öğrenip üç-beş kişi hep birden her şeyi yapmak zorunda kalıyorduk.Mutfak işini o sıralar mecburen öğrendiğim halde, dahasonradan zevkle devam ettirdim. Tercüman gazetesinde daha damutfağa yönelmemin nedeni tabii ki mecburiyet değil, bu işi çoksevmem.


6 • Duayen GazetecilerSizi gazetecilik yaşamınızda destekleyen, hatta bu günleregelmemde ektilidir diyebileceğiniz birileri var mı?Var tabii ama bir iki ismi çıkarıp sayamam size. Meslek hayatımboyunca çevremdeki pek çok kişiden, pek çok meslektaşımdan diyeyim,iyi, örnek yanlarını öğrenmeye çalıştım. Ama hiçbir zamanbir idolüm olmadı.Selçuk bey, politik haberleriniz biraz Demirel yanlısı gibi.Ne dersiniz?O neden? O yazıların çıktığı tarihe bakmak lazım. Benim yazdığımdönemlerde Demirel de mücadele veriyordu. Yıpranma sürecihenüz başlamamıştı. Zirveden bir iki adım aşağıda olsa da zirvedeolduğu zamanlardı. Dolayısıyla o dönemde yazılan yazılarona yönelikti.Yazılarınızda politik haksızlıklar söz konusu olduğunda açıküslubunuz hicivli bir yapıya bürünüyor değil mi?Aslında bu açık üslup, hiciv o zamanlarda ki haberlerin çok dışındabir yapı. Eğer arşiv incelemesi yapmaya zamanımız olsaydı görürdünüzki, o zamanlann yazıları hep - mişli geçmiş zamanlaryazılan, suya sabuna dokunmayan bir yapıdaydı. Benim ki birazfarklı sanırım.Yani sizin yazılarınız, o dönemin genel üslubundanfarklı....Evet, aynen öyle. Daha doğrusu yazılarımın olayı ortaya koyuşşekli farklı.


1980 sonrası Anadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcılığıyapmanızda Demirel'in herhangi bir etkisi oldu mu?Hayır, Demirci' in hiçbir etkisi olmadı. Anadolu Ajansı'nda kadrokurulması için Ceyhan Baytur'a talimat verilmişti. Ben de doğrudanCeyhan Bey'le ilişki kurarak teklifi değerlendirerek kabulettim. Benim meslek hayatım boyunca hiçbir siyasiyle özelliklegazetecilik hayatım boyunca hiçbir ilişkim olmadı.Anadolu Ajansı'ndan ayrılmanızda Demirel'in köşkeçıkmasının ardından iktidara gelen Tansu Çiller ve eşininetkisi var mıydı gerçekten?Tansu Çiller başbakan olduğunda biz halâ görevdeydik. Çiller iktidarageldikten hemen sonra kocası Özer Çiller ve Yıldırım Aktunaaracılığıyla Anadolu Ajansı sanki bir parti organıymış gibi kullanmakistediler. İcraatın İçinden programını hatırlıyorsunuzdur.Ceyhan Baytur TRT'den Anadolu Ajansına geçtikten sonra buprogramm koordinesini TRT Anadolu Ajansı'na devretti. İşte anlaşmazlıklargörüntülü haber çalışmalarının başladığı tam bu sıradaortaya çıkmaya başladı. DYP organı gibi kullanılmaya karşı çıkınca"tu kaka" olduk. Biz Anadolu Ajansı'na geçerken orayı memurzihniyetiyle gören pek çok kişi yönetim kurulundan çıkarılmıştı.Amaç ajansı tam bir haber organı haline getirmekti. AncakÇiller hükümetiyle beraber yönetim kurulundan herkes geri getirildi.Tabii biz istifa ettikten sonra. Hiçbirine yaranamadık. Zatenhiçbir zaman böyle bir kaygım olmadı. İyi de oldu.Selçuk bey, meslek yaşamınız boyunca her tür muhabirliğiyaptınız. Merak ettiğim, bir savaş muhabiri için spor ya damagazin sıkıcı gelmedi mi?Hepsini büyük zevkle yaptım. Bence habercilik için önemli olanbu olmamalı. Benim iki prensibim vardır. Birincisi doğru habervermek, ikincisi kendi açımdan doğru vermek. Bunu başarabil-


8 • Duayen Gazetecilerdikten sonra spormuş, magazinmiş fark etmez. Mesela bu bir defilehaberinde bile böyledir. İlk trende defileyi ben yaptırdım. Vebundan inanılmaz derecede zevk aldım. Pek çok düğün haberimvar ve bunlar bana hiç ağır gelmedi. Sevimli olmayan Meclis'tenbile zevk almayı başardım.Kıbrıs çıkartmasının en ünlü muhabirlerindensiniz. Ozamanın koşulları göz önüne getirildiğinde böyle hızlı haberaktarmayı nasıl başardınız?Ben Kıbrıs'a ilk grupla gittim. Kıbrıs'ta olduğumu belgeleyen ilkgazeteciyim. Gerçi ilk vapurla Cüneyt Ağabey gitti ben de helikopterleama ilk orada olduğunu fotoğrafla belgeleyen bendim.Haber akışı diyordum. Nasıl başardınız?O rezaletti. Yazdığımız haberleri çektiğimiz fotoğraflarıyla Türkpilotları aracılığıyla yolluyorduk. Bizim için oldukça zordu. Gerçibu sadece Kıbrıs için geçerli bir şey değildi. O dönemlerde Türkiyeiçinde bile haber akışı zordu çünkü. Örneğin seçim gezilerindetaksilerle yola çıkılırdı. Ben sağcı Tercüman gazetesinde çalıştığımhalde, solcu Cumhuriyet gazetesindeki arkadaşımla bir taksiyleyola çıkardık. O zamanlar ne otobüs ne uçak vardı. Haberialdın mı, postaneye gideceksin. Adını yazdıracaksın. Sana bir saatrandevu verecekler. Ondan sonra konuşacaksın. İşte bu yüzdeno dönemlerde gazeteciler arasında hem rekabet hem de dayanışmavardı. Bir arkadaşımız patronundan azar işitsin, haksız birmuamele görsün hep beraber tepki gösterirdik. Daha o zamanlarbana dokunmayan yılan bin yaşasm politikası yoktu. Teknolojiilerledikçe dayanışma da yok oldu. Yani bence teknolojiyle dayanışmaarasında ters bir orantı kuruldu.


Savaş yazılarınız oldukça duygusal ve düz piramit. Nedenböyle bir anlatımı tercih ettiniz? Daha düz, daha sadeceolanları anlatan bir yaklaşım tercih edemez miydiniz?Aslında o yazılan yazılar mecburen oldu. Ortamın getirişi diyebiliriz.Zaten beni en çok etkileyen savaş muhabirliği olmuştur. Düşünsenize,yürüdüğünüz yollarda yüzlerce ceset ve siz olanlarıgörüp haber yapmaya çalışıyorsunuz. Bu benim psikolojimi mahvetti.Belki haberlerin bu özelliğinin nedeni içinde bulunduğumpsikolojidir.Savaş dönüşü TRT'ye bir söyleşiye çağrıldınız. Ve canlıyayında ilginç bir olay yaşadınız. Bu anınızı bizimlepaylaşabilir misiniz?Savaş dönüşü izlenimlerimizi, orada yaşananları birinci ağızdaniletmek için TRT bizi canlı yayında söyleşiye aldı. beş-altı arkadaşdavet edilmiştik. Bana sorular sorulmaya başladığında ne olduğunuanlayamadım. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Gözyaşlanmıdurduramıyordum. O kadar zaman Kıbrıs'ta haber telaşıiçinde ortaya çıkaramadığım duygularımı canlı yayında isteğimdışında ortaya döktüm. Hala ben de anlam veremem. Yalnız çoketkilenmiştim.Hatırladığınız, çok ses getiren haberiniz var mı?Hiçbir zaman atlatma haberim olmadı. Ben şeyi anlamıyorum.Bunun ölçütünü nasıl belirtiyorlar. Şu an sektörde söz konusuolan atlatma haberlerden söz etmeye değecek hiçbirini hatırlamıyorum.Çünkü şu andaki ölçüt zaten bana uymuyor. Ölçütünüzne diye sorarsanız son yılların tek bir atlatma haberi söyleyebilirim.Henüz onun üzerine de bir atlatma haber görmedim. CüneytArcayürek'in ortaya çıkardığı Johnson'un İnönü'ye gönderdiğimektup. İşte atlatma haber budur. Yani kısacası benim ölçütümde bu. Yalnız atlatma haberle ilgili olarak çok güzel bir anım var.Tam olarak tarihini hatırlamıyorum ama 1980 öncesi seçimlerden


• Duayen Gazetecilerbiriydi. Tabi her gazetenin kendi matbaası var. <strong>Ankara</strong>'da seçimgecesi sonuçlar toplanarak, ara sonuçlar belirleniyordu. Ben <strong>Ankara</strong>'dabelirli bir düzen kurmuştum. Ve sabaha karşı kurduğumdüzen sonucunda ortalama bir sonuç çıkardım. İstanbul'a geçtim.İstanbul cevap olarak farklı bir sonuç çıkardığını söyledi. Tabii talimatonların çıkardığı sonucu basmam yönündeydi. Yapılmamasıgereken bir şeyi yaptım. Ve baskıya benim sonuçlarımı geçirttirdim.Ertesi gün gazeteler çıktı. Her gazetenin farklı bir sonucuvardı. Tabii benim gazetemin İstanbul merkezinin de. Gerçek seçimsonuçları ortaya çıktığında o kadar gazete arasında bir tek bizimkininsonuçlarının doğru olduğu görüldü. Sonuç olarak benkendi gazetemi de atlattım.Basın sektöründe şu an tanıdığınız pek çok öğrencinizvardır eminim.Bir sürü var tabi. Hatta bazılarını emekli bile ettim. Özellikledemutfakta yetiştirdiklerimi. Şu an hatırladığım Mithat Sirmen var,Sedat Yazıcıoğlu var. Sonra Milliyet'ten Engin Pazarcı var, sonraNezih Önal var. Hürriyet'ten Serdar Turgut var. Bu böyle gider.İsterseniz tüm gazeteleri bir tarayın.Türkiye Gazeteciler Sendikası bildiğim kadarıyla BasınKonseyi'ne karşı. <strong>Ankara</strong> Gazeteciler Cemiyeti'yle ortak birtavır sergiliyor da diyebiliriz. 1983'te "Basının kendikendini kontrolü ve uygulamaları seminerinde, TürkiyeGazeteciler Sendikası basın dışı denetime, dolayısıyla BasınKonseyi'ne karşı bir tavır aldı. Bu konuda siz destekçimiydiniz?Basın Konseyi'ne karşı tavır, ne deve ne kuş olmasından kaynaklanıyor.Aslında temelde konsey kavramına karşı olsak da bizdekininbu özelliği bile yok. Dernek değil, örgüt değil, hiçbir şey değil.Gazeteciden çok sektör dışı kişilerin egemen olduğu bir yapı.Ne olduğu belli olmayan öğretim görevlileri de var içinde. İçlerin-


de mimarlar odasından adamlar, Barolar Birliği'nden adamlarvar. Basının kendi kendini denetlemesini isterken bir de basın dışındakikişilerle uğraşıyoruz. Basın kendi kendini denetlemeli. Birmimar ya da bir avukat basın meslek ilkelerini belirleyemez vedenetleyemez. Türkiye'deki gazeteciler cemiyetlerinin çoğunluğununve Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın karşı duruşu devametmektedir. Bu karşı çıkışın bacağı <strong>Ankara</strong> Gazeteciler DerneğiBaşkanı Nazmi Bilgin'dir, kendisi aynı zamanda Gazeteciler Federasyonubaşkanıdır.Bayağı bir sürtüşme de oluyor aranızda. Hatta cemiyet,konseyi tanımadığını da bildirdi.Laf sürtüşmesi oluyor daha çok. Başka bir şey de olamaz zaten. Buyapının misyonu yok ki. Açıklayıcı olur mu bilmem ama BasınKonseyi Başkanı, <strong>Ankara</strong> Gazeteciler Cemiyeti üyesi. Zamanında<strong>Ankara</strong> Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığına da aday olmak istedi.Ama başaramadı. Böyle işte...Felaket!Gerek görsel gerekse yazılı basında haberleri etik açıdannasıl değerlendiriyorsunuz?Şöyle bir içinizi döker misiniz Selçuk Bey?Özal döneminden sonra belki göze batan bir takım iyi şeyler olduama onun dışında da çok kötü şeyler de oldu. Basında çok kötüşeyler oldu. Özal'ın yarattığı imtiyazlı basın şımarıklığı ve ölçüsüzlüğüberaberinde getirdi. O zaman ki Star 1, şimdiki Star'ın kanunsuzaçılışıyla başlayan yozluk iyice yayıldı.Yani bütün bunların sorumlusu Özal mı?Onunla başladı her şey ve zıvanadan çıktı.


• Duayen GazetecilerÖnlemenin yolu ne sizce?Yolu yok. Yani şu an açıkça ortaya konulabilecek basın ilkeleriylekonseyle veya kurum içi yapılanmalarla ortaya konmuş, hiçbir çözümçıkmadı. Zaten konseyle de olabilecek bir durum yok. Her şeyiyerli yerine oturacak ama yasal tedbirlerle değil. Zaten cemiyetve sendikanın elinde de mesleki tedbirler yok. Kısacası basını vebu kötü gidişatın kendisini ancak çalışanların kendisi düzeltecek.Belki de bu çılgınlığın yaşanması lazım. Bir gün patlama noktasınagelinecek ve ondan sonra yeniden bir yükseliş yaşanacaktır.Tercüman 'm teknolojiye giden yolu anlatan gururlu"Taşındık" yazısında başta siz olmak üzere pek çok muhabirbu durumdan memnunmuş gibi sunuldu. Doğru muydu?Biz ilk Sevgi Hastanesinin arkasına taşındık. 1980 öncesiydi. Yalnızbunu karıştırmayalım tekelleşmeye giden süreç değildi bu.Söz konusu olan <strong>Ankara</strong>'da ilk defa oluşturulan derli toplu birbasın merkeziydi. Yani şimdiki basın plazalarından farklı bir olay.Rüzgarlı'dan çıkıp matbaa büro birlikteliğini kurduk. İlk ofsetbaskıyı da getirdik.Kısacası bu şu andaki kartel yapılanmasından dahamasumdu diyorsunuz?Tabi ki. O yüzden destekledik.Kemal İlıcakla başlayan tekelleşme sürecine karşı çıktınız.Patronaj baskısı altında gazetecilik yapılamayacağınısöylediniz. Bu günkü medyayı 1980'lerden itibarengördünüz diyebilir miyiz?Galiba evet. Kemal Ilıcak'm başlangıcı çok farklıydı. NazlıIlıcak'la evlenene kadar işçi dostu idi. Bu yüzden Gazeteciler Sendikası'nıntoplu sözleşmeler döneminde en rahat ettiği gazeteTercüman'dı. Fakat Nazlı Ilıcak'la evlendi o Kemal gitti yerine


aşkası geldi. Tabi ki çok mücadele ettik. Belki de en büyükmücadele örgütsüzlüğe karşı. O dönemlerde geleceği görmek çokzor değildi.t.1980 öncesi politik haberlerinizde karşılaşmadığınızkösteklerle bu dönemde karşılaştınız sanırım?Siyaset medyanın kösteği. Evet 1980 sonrası olaylarla başladı.1980 öncesi çok büyük sorunlar yaşamadık. Hükümet ve medyapatronları ilişkileri Çavuşoğlu'yla başladı. Türkiye'de Hisarbank'mbatmasıyla başlayan bu süreç direk basının kanına girdi.Hisarbank, Türkiye'de ilk batan bankadır. Bu olaydan sonraÇavuşoğullarınm elindeki Güneş gazetesi devamlı sahip değiştirdi.Çıkar çıkmaz birinci sınıf olarak piyasaya giren, tirajda ilk üçarasında bulunan Güneş, el değiştire değiştire en son Asil Nadir'evardı. Ve son raddede siyaset patron ilişkisi içinde battı. îşte budönemde çok zorluklar çektik. Hiç alışık olmadığımız bir yapınıniçinde zorlandık tabii ki. Dolayısıyla tepkilerimizi de göstermeyebaşladık.Örgütlensinler!Stajyerlikle başlayıp gazeteciliğe yönelecek biz gençleretavsiyeleriniz de vardır?Bu kadar mı?Örgüt ve dayanışma. Başka hiçbir çıkar yolu yok bunun. Eskidenyapılan haksızlıklara karşı tek vücut olan basın sektöründe artıkbir insana yapılan haksızlık bir diğerine şans olarak geri dönüyorgibi görünüyor. Tabii bu da patronun işçiyi ezmesine nedenoluyor. Kısacası direniş ve dayanışma olmazsa patron her zamaniçin fikir işçisini ezecektir.


AyçanGiritlioğAli CuraMelahat Elmas2002Fotoğraf: Görünüm Gazetesi ArşiviGazeteciliğe Dariissafaka'da teksit


• Duayen GazetecilerAyçan Giritlioğlu(1940)Bildiğimiz kadarıyla meslek hayatınıza aslında lise yıllarındabaşlamışsınız. Gazeteciliğe ilk olarak nasıl girdiniz?Lise son sınıfa kadar Darüşşafaka'da okudum. Son sınıfta oradankovuldum. Çünkü daha o zamanlar gazete çıkarıyordum. Hem deteksir makinesinde. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes'e o çıkarmışolduğum gazetede hakaret ettiğim gerekçesiyle kovuldum.Çok çalışkan bir öğrenci olduğum söylenemezdi tabii. Dolayısıylabu olayla birlikte yönetim de bize kapıyı gösterdi. Öğrenimimi devamettirmek için Gazi Lisesi'ne <strong>Ankara</strong>'ya geldim ve buradan mezunoldum. Ancak Gazi Lisesi'nde okurken 1958 yılında Zafer gazetesindeMenderes'in gazetesinde gece sekreterliğine başladım.Benim kim olduğumun kimse farkında değildi. Zafer gazetesineböyle başladım. Bir süre yazılı basında devam ettim. Zafer'den sonraHaftalık Zafer'de çalıştım. Sonra Akşam gazetesinde çalıştım.Gazeteciliğe başlamadan önce ticaretle de uğraştınız. VehbiKoç'un da yanında çalışmıştınız?Darüşşafaka'da okurken yaz tatillerim ailemin yanında <strong>Ankara</strong>'dageçiyordu. Ben de yaz tatillerinde çalışmaya başlamıştım. 1952'deiş hayatına atıldım. En son çalıştığım yer de Oto Koç idi. Bu aradasinemada bilet sattım. Kalfalık yaptığım eczaneden kovuldum. Sinemadanda kovuldum. Çünkü bir locayı üç dört kişiye vermiştim.Bijuteride çalıştım. Ellerim çok yeteneklidir. Adamın ne kadar ger-


Ayçan Giritlioğlu • 237danlığı varsa takısı varsa tamir ettim. Oradan da kovuldum. O çalışmasüresi içinde Koç ile de çalıştım.Ticarette bayağı yetenekli olduğunuz anlaşılıyor. Gazeteciliğeniye başladınız?Başka bir şey düşünemiyordum ki, şu olayım ya da şu işin ucundantutayım denir ya, benim aklıma da gazetecilikten başka hiç bir şeygelmiyordu. Bilinçli bir hedef değildi. Sanki olması gereken oymuşgibi.Mesleğe başladığınızda idealinizdeki gazetecilik neydi, neylekarşılaştınız?Tabii her işte olduğu gibi idealize ettiğiniz ve karşılaştığınız şeylerbirbirine uymaz. Ama bir kez karşılaştıktan sonra asla yanılma şansınızyoktur. Yanılma niyetiniz de yoktur. Ülkenizde olan bu gerçektirve artık o gerçeği yaşamaktasınız. Ben de gazetecilikle böyletanıştım. Tabii düşündüğüm gazetecilik okuduğum kitaplara dayanarakhiçbir şekilde aynı gazetecilik değildi. Parantez açayım: BenimDarüşşafaka'da velim Dünya gazetesinin yazarlarından ve sahiplerindenolan Bedii Faik idi. Dünya gazetesi o zaman da çıkıyorduve çok popüler bir gazeteydi. Muhalefet eden bir gazeteydi. Sonzamanlarda biraz değişti. Dolayısıyla oradan da bir esinlenmemvardı. Eskiden gazeteler kurşun harfler dökülerek yazılırdı. O kur-


• Duayen Gazetecilerşunlar üzerine harfler işlenir bir cümle haline getirilir sütunlar öyleoluşurdu. Prova dediğimiz bir olay vardı. O sütunlar gazete oluyormuşgibi bir tahtanın üzerine serilir, onlar taka tukayla sıkıştırılırdı.Sonra üzerine mürekkep sürülür, onun üzerine de bir kağıtörtülürdü. Kağıdı kaldırdığınızda orada ne yazıyorsa onu görüyordunuz.Diyelim ki birinci safya öylece o kağıdın üzerine geçerdi.Onu, müsahhih derlerdi o zaman, şimdi düzeltmen denir, onunüzerinden düzeltmelerini yapardı. Bütün bunları mürettiphaneyegirip de gördüğünüz zaman oranın kokusu alışkanlık yapardı. Odeğişmez bir şey. Şimdi o güzelim kokular yok. Artık yağ kokuyor,boya kokuyor. Hatta o mürettiphanelerde çalışanlara süt yoğurtverilirdi. Zehirlenme gerçekleşmesin diye. Ama çoğu da erkenemekli olmuştur. İşte o atmosfer içinde bulunmuş olan insanlar içinalternatif bir iş olması bile söz konusu olamazdı.Örnek aldığınız bir gazeteci var mıydı? Örneğin BediiFaik'ten söz ettiniz onu mu örnek alırdınız?Hayır. Örnek aldığım bir insan yoktu ama, ismini şimdi hatırlayamadığımçok insandan edindiğim deneyimlerim vardı, onların çalışmalarınıdikkatle gözlemlerdim. Soru sormalarını dikkatle izlerdim.Niçin, hangi zamanda o soruyu sorarlardı dikkat ederdim. Sorusorarken hangi kelimelerin üzerine vurgulamayı yaparlardı onadikkat ederdim. Tabii spiker olmanın da getirdiği avantaj da vardı.Ben de radyo görüşmelerinde o vurgulamaları dikkatle yapardım.Zaman zaman bunu avantaj haneme de yazıyordum doğrusunu isterseniz.1960-1970 yıllarının siyasi havasından da etkilenerekgazetecilik adına neler yaşadınız? TRTdeki görevinizde busiyasi havanın yansımaları nasıl oldu?O dönemde öğrenci olayları yavaş yavaş gelişmeye başlamıştı. Birdefa çok okurdum. Okulda hem münazara takınandaydım hem dekütüphane sorumlusuydum. Dolayısıyla çok okurdum. Kitap sir-


Ayçan Giritlioğlu • 239külasyonundan çok yararlanırdım. Bu tabi benim dünyaya bakışımıoldukça değiştirdi. Tabii ki meslek hayatımı da. Bütün din kitaplarınıokudum. Ekonomiye hiçbir merakım olmamasına rağmenekonominin siyasi tarafının beni ilgilendirdiğinin farkına vararakonlardan da okumaya başladım. Ve dolayısıyla kendime bir siyasibakış açısı belirledim. Bu da oldukça solda bir yaklaşım. Aslındabütün ailem böyle. Ailem de beni etkiledi ben de ailemi etkiledim.Babam çok erken öldüğü için zaman zaman babalık yapma durumundada bulundum. Yaşım ne olursa olsun aile içerisinde bu etkileşimbüyük ölçüde sürdü. İnsanların,öğrencilerin talepleri o dönemdeçok yerinde taleplerdi. Başlangıçta bu talepler üniversiteyedönük taleplerdi. Sonra iş siyasete dönüştü. Tabii sistem her yerdeolduğu gibi Türkiye'de de kendini korudu. Olan öğrencilere oldu.Biz bu arada TRT haber dairesinde yöneticilerin de zaman zamankabul etmediği, zaman zaman göz yumduğu kadarıyla haberleriobjektif vermeye çalıştık. Ama o günkü koşulları düşünürseniz buzor bir şeydi. Mesela talebeler Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>'nin oradaninerek Kurtuluş'tan yollarına devam edeceklerdi. Ve hiçbir olay dabeklenmiyordu. Benim oraya gönderdiğim muhabirlerden aldığımbilgiye dayanarak söylüyorum. Sonra polis Kurtuluş'ta özellikleöğrencilerin üzerine yürüdü ve birinci arbede oldu. Ben muhabirlerimegüvenmek zorundayım. Polis saldırmasaydı hiçbir olay olmayacaktı.Ve o haber öylesi bir dönemde yayınlandı.O zaman TRT'ye bu anlamda farklı bir tarz getirdinizdiyebilir miyiz?O zaman bizim haber dairesi müdürümüz Doğan Kasaroğlu idi.Bana kalırsa gazeteciliğini hiçbir zaman unutmayan, hiçbir zamandevlet memuru olamayan bir adamdı. Hiçbirimiz devlet memuruolamadık ama hepimiz devlet memuruyduk. Ama bir gazetecinindevlet memuru olması mümkün değildi. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıbankalar soyuyordu, kaçıyorlar. Ortam karmakarışık. Ben deonların grubundan olan öğrencilerden biri ile görüştüm. Güç bela.Savcılık çok sordu bu kişinin nerede olduğunu ama ben söyleme-


• Duayen Gazetecilerdim. Hatta orada görüşme yapmadığım halde ODTÜ'nün tuvaletindegörüştüm dedim savcılığa. Bu görüşmem sadece Milliyet veTRT'de yayınlandı.TRT'rıin bu tür haberleri yayınlamasında sizin mi katkınızvar?Hayır. Çünkü ben o dönemde karar verici durumda değildim. DoğanKasaroğlu karar vericiydi. Muammer Yaşar olsaydı mesela yayınlamazdıo haberi. Muammer Yaşar iç haberler müdürüydü. DoğanKasaroğlu haber müdürüydü. Kasaroğlu bu gazetecilik heyecanınıduyuyordu. Öbürü daha çok devletçiydi.TRT'de birçok konuda ilklere imza attınız.1969'da Türkiye'de ilk kez Yaser Arafat ile o bölgede görüşmeyiben başardım. Ben ve bir de Ahmet Oktar. O zamanlar henüz FilistinKurtuluş Örgütü tanınmıyordu. Ama o konuşmayı bir de banttanverdik. Yanımızdaki kamera da cumhurbaşkanını izlemek zorundaydı.Onun çok ayrı bir hikayesi vardır. Arafat ile görüşmeyiayarladım, fotoğraf makinesi vardı bende ama flaşı yoktu. Flaşı daÜrdün gizli istihbaratından aldım ve görüşmeyi yaptım.Anlaşıldığı kadarıyla siz tanınmayan bir örgütle ilgiligörüşme yaprp haber yapabiliyordunuz. Aykırı, sıradışıhaberler.Evet sıradışı haberler yapıyordum. Çünkü sıradışı olduğum söylenebilir.İşte benim bütün hayatım böyle.TRT'yi özel sektör tarzına mı çevirmeye çalıştınız?Hayır, öyle olsun isterdim tabi ki, Şunu söylemek mümkün,TRT'de bir gazeteci gibi çalıştım diyebilirim.


Ayçan Giritlioğlu • 241Yaser Arafat'la görüşmeniz gibi TRT'de başka ilkleriniz devar. Bunlardan biraz söz edebilir misiniz?TRT'de dediğiniz gibi birçok ilklerim oldu. Ama hatırlayabildiğimkadarıyla bunlardan en önemlisi TRT'de ilk siyasi açık oturumuyaptım ve yönettim. Bu bir ilktir. Mümtaz Soysal, Yalçın Doğan,Güneri Civaoğlu, Oktay Ekşi katılmıştı bu açık oturuma ilk defa.Haftada bir yaptığımız bu açıkoturumlar 1978 yıllarında başladı.O zamanki oturumlar şimdiki oturumlarla kıyaslandığındanasıldı?Soruyu nasıl sorduğunuza bağlı. Eğer soruyu dolandırıyorsanızradyo ve televizyonda öyle bir hakkınız ve lüksünüz yok. Zamançok kıymetli ve çok dar. Böyle olunca her şeyi Usturuplu fakat kısasormak zorundasınız. Bunlardan politikacılar hiç hoşlanmazlar.Daha yumuşak bekledikleri sorular olmalıdır. Biz açık oturumlarıkıyasıya yapıyorduk. Bizi hiç sevmezdi politikacılar.Açık oturumlara başka kimler katılıyordu?Genel olarak siyasiler vardı. Grup başkan vekilleri, siyasi partiler,Meclis'te grubu olanlar. Bir gün başımdan geçen bir olayı anlatayım.Açık oturumla ilgili olarak: Genelkurmay Başkanı Kenan EvrenBrüksel'e gitmişti. Brüksel dönüşü Esenboğa Havaalanı'nda birdemeç verdi. Birkaç saat geriye dönüyorum. Ben de açık oturumyapıyorum. Ve banda kaydediliyor. Açık oturumda CumhurbaşkanıFahri Korutürk vardı. Dedi ki, bu konularda bir açık oturum yapılmalı,basın bunun üzerine gitmeli, ve bir çözüm aranmalı. Konuneydi? Cumhurbaşkanı niye seçilemiyor? Parlamento'da bir türlücumhurbaşkanı seçilemiyor. Turlar turlar turlar.. Bir türlü cumhurbaşkanıseçilemiyor, bir taraftan da yasa masa çıkmıyor. Harcananpara nedir? Bana bunu çıkartın dedim. Parlamento'daki elektrik suparasından tutun çalışanların maaşlarından milletvekillerinin giderlerinekadar bir toplama yaptılar. Muazzam bir para ortaya çık-


• Duayen Gazetecilertı. Cumhurbaşkanı seçilemedi. Siyasi partilerin grup başkan vekillerioturuyor, "Şu anda Meclis'te harcanan para bu" diyerek başladım."Bu tabii Türk milletin cebinden çıkar. Parlamento hala cumhurbaşkanıseçemiyor. Hadi bakalım buyrun niye parlamento cumhurbaşkanınıseçemiyor?" Kavga çıktı. Ben de dedim ki "Burada bilebeş kişi altı kişi birbirlerine girdiler. Neden seçilemediğini takdirlerinizebırakıyorum" dedim ve programı kapadım. Bu bant kaydıydıtabii.O zaman televizyon haberleri müdürüydüm. Haberler geliyor bende izliyorum. Genelkurmay Başkanı Esenboğa'da bir demeç vermiş;"Ben Brüksel'de iken NATO genelkurmay başkanları bana sordular:'Ülkenizde niye hala cumhurbaşkanı seçilemiyor?' Ben dekıkırdadım. 'Çünkü dedim' dedi, 'Parlamento'da demek ki cumhurbaşkanıseçilecek adam yokmuş.'"Buna canım sıkıldı çünkü adam Parlamento ile dalga geçiyor. Vetabii bir de parlamenter rejime karşı da bir tavır alıyor. Şimdi bende çok kısa bir süre önce açık oturumda onunla aynı paralelde görüşbildirdim ve programı kapatmıştım. Yani bu yayınlanmış olsaydıihtilalden iki gün önce yayınlanmış son açıkoturum olacaktı.Ve ben ne olacaktım? Parlamento düşmanı adamın biri olacaktım.Hemen aşağı montaja indim o bölümü çıkardım. Ne kadar iyi etmişim,iki gün sonra da ihtilal oldu.Siz o zaman gazeteciliğin her alanında bulundunuz.Çalışmadığınız bir alan var mı?Bir tek polis adliye muhabirliği yapmadım. Eğer yapsaydım o alanaçok değişik bir tarz getirmeye çalışırdım. Bir de magazin haberciliğiyapmadım.Bu arada geçen yıllarda TRT'de bir program yaptım. "Ben Olsaydım"diye. Aslında bu da bir ilktir. Bildiğimiz sıradan, yeter ki okumayazması olsun herhangi biri. Konumuz memleket ya da herneyse. Konumuz hayat pahalılığı. Katılımcı da 'ben olsaydım' diyehayat pahalılığını şöyle şöyle çözerdim. Bazılarını yapabilecekleri-


Ayçan Giritlioğlu • 243ni bazılarını ise yapamayacaklarını çünkü yasalara aykırı olduğunubelirtiyorlardı. Böylece bir tartışma ortamı ile insanlar konuşuyordu,insanlar tartışıyordu. Bunu niye böyle yaptım? Çünkü çeşitliprogramlar var. Özel kanallarda pek çok meslektaşımız yapıyor.Ama sıra yurttaşa gelince onu hemen susturuyor, bilinen birine sözveriyor. Mankendi bilmem sanatçıydı. Ben de tam tersini yapayımbiraz da onlar konuşsun bakalım dedim. Ve 13 program ancak yapabildik.Bir şey yapacaksanız farklı yapmalısınız.Özel kanalların yaygınlaşmasından sonra bu tarzprogramlarla beraber gazeteciliğin gerçekten öldüğüneinanıyor musunuz?Üstelik gazeteciliğin suyunu çıkartarak öldürdükleri kanaatindeyim.Çünkü bizim yapmaya çalıştığımız iş bu mesleğin gereği, halkınhaber almasını sağlayabilmektir. Haber dediğiniz bilmem kaçtane mankenin bilmem kimle beraber olduğu değildir. Pek çok habervar. Bunun olumlusu da olumsuzu da var. Ben haber deyincetamamen olumsuz haberler alalım, olumlulara bakmayalım demiyorum.Moral de gerekir. Hiç olmazsa böyle de oluyormuş diyebilmeli.Bugün haberlere baktığınız zaman pek kötü. Tabii bunlarıözel kanallar haberleri kendi çıkarları için yapıyorlar, bunun birçokörneği var. Adam bir çimento fabrikasını ucuza kapatmak istiyorsahükümet haberlerini ona göre veriyor. Ya da Trakya elektriğin dağıtımınıo almak istiyorsa onun patronu almak istiyorsa hükümetleilgili haberleri hem gazetesinde hem televizyonunda ona göreveriyor. Bu habercilik değil çıkarcılıktır.Tanıdık tanımadık bütün gazete köşe yazarlarına da bakışınızbu yönde mi?Hayır. Bunu söylemek zor tabii. Meslektaşlarım için çok büyük birtarizde de bulunmak isterim. O da nedir? Basın da bir sendika vardı.Sendika demek şu demektir: Sendika olduğu takdirde patronunisteği doğrultusunda haber yazmak zorunda değilsin. Ekonomik


• Duayen Gazetecilerhaklarınız var. Efendim o benim istediğim gibi yazıyor ona beş yüzo da benim istediğim gibi yazmıyor ne yapalım ona da yüz lira, hattakapıya koyalım içinde asla olamaz. Sendika ne kurallar koymuşsatoplu sözleşmeye ne imza atmışsa işveren ona aynen uymak zorunda.Ne oldu şimdi. Pek çok eskiden muhabir olan şimdi genelyayın yönetmeni pek çok namusu inkar edilemez cümlelerinde bunuyazıp çizen yazarlarımız başta kendileri bu ilkelerden ayrıldılar.Patron öyle istiyor. Sendika tek Anadolu Ajansı'nda kaldı. Bir deCumhuriyet'te göstermelik. Böyle basın olur mu? Kim denetler bubasını. Patron dışında hiç kimse. Eskiden sendikanın gücü vardı,sendikanın gücü dolayısıyla pek çok çalışanlar gazetelerini denetlemehaklarına sahiptiler. Bu nasıl olurdu? Patronun istediği gibiveya hükümetin istediği gibi haber yazmamak suretiyle olurdu.TRT'den ayrıldıktan sonra Nokta'ya kadar uzanan, çevreniztarafından da pek bilinmeyen bu süreç içerisinde neyaptınız?Tabii oldu. Hiç aklınıza gelmeyecek birşeyi yaptım. Gene bir ilk.Türkiye'de ilk kez alt yazılı video çıkardım. Bunun için bir yıl İngiltere'yegittim. Bu arada ben askerden sonra yurtdışına gitmek zorundakaldım. Döndüğüm zaman beni tabii TRT'ye almadılar. Sonrabir daha gittim Londra'ya. Orada IKM'de danışman olarak çalıştım.Bu bağımsız televizyonun haber bölümüydü. Sonra İsmailCem TRT'ye genel müdür olunca beni geri çağırdı. İkinci kezTRT'ye gelmiştim. İngiltere'de, karakter jeneratör dedikleri şeyi televizyonlardada kullanılıyor şimdi, onu aradım. Filmlerde dizilerdetercümeleri alt yazılarda görüyorsunuz ya. Böyle bir cihaz Türkiye'deyoktu. TRT'de de yoktu. Bana BBC'ye verdikleri cihazıönerdiler. O kadar parayı ben hayatta yan yana görmedim. Mümkündeğildi tabi. Sonra Türkiye'ye geldiğimde yine bir yurtdışınagidecektim. Merkez Bankası'nda döviz için sırada beklerken oradabir genç arkadaş vardı. O bir yerden tanıyormuş beni. Selam verincelakırdı açıldı ne iş yapıyorsun dedim. Yani sen ne yaparsın dedim.Bilgisayarlar üzerine çalıştığını söyledi. Peki şöyle şöyle bir


Ayçan Giritlioğlu • 245şey yapabilir misin? dedim. Yaparım dedi. Ertesi gün onunla buluştumve karakter jeneratörünü yaptı. Hatta tabii ona başka şeylerde yaptırdım tek bir şey yapmak ona ekonomik gelmiyordu. Karakterleriyani harfleri bana öğrettiler hepsini ben yaptım. Oturdumsabahlara kadar uğraştım ve yaptım. Sonunda karakter jeneratörünüaldık bir büromuz vardı orada çok ilginç filmlerin alt yazılarınıyaptık. İlk defa Türkiye'de gerçekleşti bu. O arada bütünbunları yaptım işte.Peki TRT'den niye ayrıldınız?Genel Müdür Macit Akman Paşa idi. Üstelik 101'ler diye bir şeyvardı. 101 kişiyi kovmuşlardı TRT'den. Ben de birinciydim. Amabunun yani bana çok önem verilmiş de o yüzden falan değil, çokbasit bir nedeni var. Londra'ya gitmek için devlet memurları izinalırlar. Londra'ya gideceğim diye dilekçe vermiştim. Bu adam giderne olur ne olmaz bir daha gelmez diye herhalde izin kağıdı yerinesarı zarf kağıdı geldi.Nokta Dergisi hikayeniz nasıl başladı?Ercan Arıklı arkadaşımdı. Onunla birlikte çalışan son derece değerlihem gazeteci hem avukat olan Adil Özkol var. Şu anda Bilgi <strong>Üniversitesi</strong>'ndehoca. Onlar bana böyle bir niyetimiz var, gel dediler.İstanbul'a gittim. Sonra ben <strong>Ankara</strong>'daki büroyu kurdum.Hangi anlayışla Nokta Dergisi'ni kurdunuz?Çok enteresan oldu. Önce Newsweek gibi mi yapalım yoksa Fransa'nınLe Puan dergisi var, onun gibi mi yapalım diye tartışmalaroldu. Tabii Fransızlar'm bu dergisine daha yakın olmak gerekiyordu.Çünkü Nevvsvveek haftanın özetini yapıyor. Amerikalılar içinbu son derece uygun. Zaten ABD'de vatandaş o dergiyi almaz. Dahaçok işadamları alır. Onlar da trende en çok da uçakta vakit ge-


• Duayen Gazetecilerçirmek için ne olmuş dünyada diye okurlar. ABDİiler dünyanın entembel adamlarıdır. Bu açıdan baktığınızda doğru dürüst haberdinlemezler, hele uluslararası haberlerle hiç ilgilenmezler. CNN Internationalyayını Amerika'da asla yapılmaz Orada Amerikalılariçin yayın yapılır, haberler verilir. Çünkü Amerikalar Amerika dışındabaşka bir şeyle ilgilenmezler.Nitekim Newsweek olmasın dedik. Türk halkı Amerikan halkı kadaraptal değildir. En azından okumayı bilir, bunu ancak parasıolanlar için söyleyebiliriz tabii. Olayların arkasından gitmeyelim.Olaylarla beraber gidelim. Daha çok olayları biz yaratalım dedik veNokta'da çok enteresan işler yaptık.Olayları biz yaratalım derken neyi kastettiniz?Mevcut durumu ama hiçbir şekilde ortaya çıkmamış, çıkması da istenmiyortamamen de örtülmek için çaba harcanıyor. İşte onları ortayaçıkarmak kastımız.Hazır bu noktaya gelmişken bir eleştirimi dile getirmek isterim.Araştırmacı gazetecilik diye bir şey olamaz. En eleştirdiğim konulardanbiridir bu. Basında çalışan insanlar ikiye ayrılır. Biri gazetecidirhaber peşinde koşar. Diğeri köşe yazarıdır. Köşe yazarları daikiye ayrılır. Bir tanesi Allah'ın adamıdır. Milliyet'te var ya HasanPulur gibi. Onlar hiçbir şey araştırmazlar, onlar kendilerine gelenmektuplar, gazetelerde çıkan haberler doğru mu hiç bakmaz. <strong>Kendi</strong>sinegelen bir iki telefon onu da hiç araştırma ihtiyacı hissetmezve yazar. İşte ona Allah'ın adamı denir.Diğer tür köşe yazarı ise mesela Uğur Mumcu gibi. Ve o yüzden dearaştırmacı gazetecilik ortaya çıktı denilir. <strong>Kendi</strong>sine gelen haberi,dosyayı araştırır. Gazeteci kendisine gelen herşeyi basan yayınlayaninsansa ona 'gazeteci' denmez. Gazeteci kimdir? Şöyle bir tanımyapalım. Gazeteci aldığı istihbaratı sonuna dek araştırıp onuiyice doğrulattıktan sonra yayınlayan ya da yayınlatan kişidir. Pekiaraştırma yaptınız mı yapmadınız mı? Yaptınız. Peki siz araştırmacıgazeteci misiniz yoksa gazeteci mi? Nesiniz? Bu durumda ne


Ayçan Giritlioğlu • 247olabilir? Sizler elbette gazetecisiniz. Çünkü gazeteciliğin temelindearaştırma yatar. Bir gazeteci araştırma yapmıyorsa ona gazetecidenmez.Ayçan Bey, size göre haber nedir peki?Bence haber halkın bilmesi gerektiğine inandığımız her türlü olay,görüşme ve bununla paralel davranış biçimlerinin medyada doğrubiçimde yansıması, yansıtılması. Bunun öğelerini de sıralayabilirim;çabuk olacak, doğru olacak, anlaşılır olacak. Bunları da içermesigerekir. İşte buna "haber" denir.Siz meslek hayatınız boyunca bu habercilik tanımına uygunçalıştığınıza inanıyor musunuz?Kesinlikle. Yani TRT'de haber dairesinden uzaklaştırılmamın sebebi,haber olmayan meselelerin habermiş gibi yutturulmaya çalışılmasınıengellemeye çalışmamdır. Mesela size bir örnek vereyim.Bunun haber olup olmadığına karar verin: 'Cumhurbaşkanı Sezer,bugün saat 16'da Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nu kabul ederekhaftalık olağan görüşmesini yaptı. Görüşmeden sonra bir açıklamayapılmadı.' Bu haber mi? Bence değil. Hangi manada haber.Emir demiri keser manasında haber. Ama genel olarak bu haberdeğildir hiçbir zaman. Haber bir defa şu değildir: 'Görev haber değildir.'Rutin görev aslında haber olmaz. Başbakan bir bakanla konuşur.Benimle konuşacak değil. Bu konuşmada şu meseleleri alırsınhala çözülmemiştir ya da başbakanla bakan arasında o meseleile ilgili anlaşmazlık vardır. Buna bir çözüm bulunmuştur ya da çözümsüzkalmış bakan görevden alınmıştır. İşte bu haberdir.Ancak TRT'nin haber tarzı ise verdiğim örnek gibidir. GenelkurmayBaşkanı'nın Cumhurbaşkanı ile olağan görüşmesi adı üstündeolağandır. Olağan olan hiçbir şey haber değildir.


248 • Duayen GazetecilerGazetecilik hayatınızda sizin en önemli haberiniz nedir?Pek çoğunu birbirinden ayırmam mümkün değil. Biraz önce sizesöyledim. Arafat'la görüşmem. Deniz Gezmiş'in beraberindeki oöğrenci ile yaptığım görüşmem. Bütün gazeteciler Rus işgali sırasındaAfganistan devlet başkanı ile görüşmek istiyorlar. M. Ali Birandbaşta olmak üzere. Ama ben görüştüm. O zaman Devlet BaşkanıDr. Necibullah'dı.İlk görüşmeyi Turgut Özal ile ben yaptım Nokta'da. Sonra meselaPolhen diye birisi vardı. Bilir misiniz CIA <strong>Ankara</strong> Masası'nın başıydı.Uğur Mumcu bahseder kitaplarında. Bu adam geldi Türkiye'yegene bütün değerli gazetecilerimiz peşlerine düştü. O anda benbuldum konuştum. Nokta'da yayınlandı.Siz değişik kademelerde yöneticilik de yaptınız. Muhabirlereyönelik tavrınız, onlara davranışınız nasıl oldu?Mesela pazartesi sabahları gündem toplantısı yapardık. Gündemhazırlayacağız ve onu İstanbul'a göndereceğiz. Hafta içinde nereyekoşacağımız belirlenecek. Arkadaşlar kendi gündemlerini getirirlerdi.Çoğu zaman bunlar bana hitap etmezdi.Neden? Zor mu beğenirdiniz?Yani zor beğenmenin ötesinde şunu anlatmaya çalışırdım insanlara.Eğer Nokta farklı bir dergiyse ki, bunun için çok çaba harcadık,bir eski SHP'li milletvekili ile başka bir SHP milletvekilini birlikteKahramanmaraş'a ceset aramaya göndermiştik. Mesela o bir haberdi.Ama milletvekilerini onu yapmaya ikna etmek önemliydi. Bizgitsek de bulacaklardı büyük ihtimal. Önemli olan onları orayagönderip haber çıkarmaktı.Nokta Dergisi'ndeki başarılarınızdan söz eder misiniz?Nokta benim dönemimde 140 bin sattı. Bu bir dergi için mükemmelbir rakam. Bugüne kadar hiçbir dergi Türkiye tarihinde bu rakama


ulaşamadı. Bu başarıyı halk da gördü tabii ki. Nokta ekibi çok çalıştıve her zaman daha iyiyi aradı.Örneğin YÖK ile ilgili bir çalışmamız oldu, yayınlandı. İhsan Doğramacı'yıİstanbul <strong>Üniversitesi</strong>'nin giriş kapısını klozet yapıp üstüneoturttuk. Ve bu kapağımızdan sonra dergi 100 bin sattı. YÖK'ünyüzünü halk görmüş oldu.Zaten iyi bir dergiyseniz haftalık olmalı. Bir hafta boyunca masadakalıyor çünkü. Şu anda Türkiye'de pek iyi bir dergi göremiyorum.Zaten dergi fiyatları çok astronomik. Tempo ve Aktüel ara sıra güzelyayınlar yapıyor o kadar. İyi bir gazete sorarsanız bana göre oda yok. Cumhuriyet'in haberi kötüdür, Milliyet kör topal, Hürriyeten iyisi, Radikal araştırmada iyi, Hürriyet ve Sabah'ı zaten bazı yazarlarıokumak için almalısınız.Hiç atladığınız keşke ben yapsaydım dediğiniz haber oldumu?Şimdi TRT'de Doğan Kasaroğlu'nun bize öğrettiği bir şey vardı.Ben Kasaroğlu'ndan çok şey öğrendim. Büyük bir masamız vardı.O masaya sabah toplantılarında gazeteyi yayardı. Daha önce gazeteleriokumuş, tabi biz de okuyoruz. Kırmızı kalemle bazı haberleriişaret etmiş. Devlet televizyonunda bu olur mu? diye bir soru soracaksınız.Bize sorardı niye bu haber bizde yok? Niye atladınız bunudiye. Ama bu fevkalade önemli bir şey. Böyle birşeyi bir gazeteçalışması içinde birbirinize sorar ve tartışarak yapabilirsiniz. Amadevlet televizyonunda olunca o zaman şunu anlamak durumundaolacağız. Devlet memuru olabilirdik o zaman, ama asla devlet memuruolduğumuzu hissetmedik.Ancak bugünkü TRT gazeteciliğine gelirsek çok çok vahim olduğunusöyleyebilirim. Atladığım, keşke yaymlasaydık dediğim habermuhakkak olmuştur hiç kuşkum yok. Ama bu TRT'de iken sözkonusu.Nokta'da iken biz hep özel haber peşinde koştuk. Rutinle hiçilgilenmedik.


250 • Duayen GazetecilerO zaman bazı haberleri atlamanız TRT'nin politikasındankaynaklanıyor tabii ki.O da vardı tabii ama ben bir tarafı yönetiyorsam, dış haberler ya dahaber dairesinde atladığımız bir şey varsa bu da benim sorumluluğundaolması gerekir, sadece TRT'nin politikasından değil. AmaTRT'de hayatımız hep mücadele ile geçti. Bir şey atladık mı atlamadıkmı bunu bile düşünecek halimiz olmadı.Nokta Dergisi'nden ayrılmanız nasıl oldu?Nokta'dan sonra İstanbul'a çağırdılar. Gelişim Holding genel müdürüoldum. Yani orada 21 tane dergi, ansiklopediler vardı. Zatenilk işim hemen ansiklopedileri kapatmak oldu. Çok da iyi ettim.Gelişim Grubu'nun Asil Nadir tarafından satın alınmasından birsüre sonra Nadir'le geçinemeyeceğimi gördüm ve istifa edip ayrıldım.Haber kovalamada gazetecilik anlamında inatçı mıydınız?Kesinlikle. Bir de haber kaynakları beni tanırlardı. Gazetecilik deönemli olan güvendir. Ancak bence gazeteci çok güvenilecek bir insandeğildir. Polisler de güvenilecek insanlar değildir. Hele bir gazeteciile polis arkadaşsa bu ilişki hiç güvenilir olmaz. Benim böylearkadaşlıklarım olmadı ama çok gözlemlerim oldu. Polis müdürüylegazeteci arkadaştı. Polis müdürü gazeteciyi tutukladı, gözaltınaaldı. Adam görevini yaptı. Öbür gazeteci de bir haberi alır, alışbiçimi çok önemlidir. Gider onu yayınlar. Halbuki adam onu yayınlasındiye söylememiştir. İzin vermemiştir. İşte o zaman olmaz.O zaman güven duyulmaz. Bir insana güven duyarsınız 'of the record'diye bir olay vardır, 'yazılmamak kaydıyla'. Bu bir müessesedir.Eğer buna uyarsanız siz çok iyi bir kaynakla berabersiniz demektir.O kaynak size hiç aklınıza gelmeyecek haberleri fısıldar.Güven vermeyen bir gazeteciyseniz haber kaynaklarınız her günbirer birer kurur. Sonra tabii işinizi yapmakta zorluk çekersiniz.


Ayçan Giritlioğlu • 251Patronlar da işini yapmakta zorlanan gazetecileri pek bağışlamaz.Ama bu tabii haber kaynağı 'bak kardeşim bunu sana söylüyorumama yazmayasm' dediği zaman orada pazarlık yapmayacağınız anlamınada gelmez. Ucundan yazalım diye başlayıp pazarlığı sürdürebilmekmümkündür. Ama önemli olan güvenilir bir gazeteciolmak, doğrusu da ben biraz öyle olduğumu düşünüyorum. Çünküinsanları çok sıkıştırmama kalmadan, bana rahatlıkla haberlergelirdi.Bir de örnek vermek istiyorum: Bu güvenilirlilik meselesininötesinde haberci olma açısından gazeteci olma açısından kişiselolarak da güvenilir olmak gerekir. Bunun örneğini vereyim. <strong>Ankara</strong>'daöğretmenler yürüdüler. <strong>Ankara</strong> Valisi TRT'ye geldi. GenelMüdür o zaman Şaban Karataş idi. Kameraman istenmiş. Ben detelevizyon haberlerini yönetiyorum. Validen bir dakika 20saniyelik bir görüntü ve demeç alınmış. Vali, "Bu öğretmenler kiherşeyin sorumlusu onlardır, onlardan kötüsü yok" diyor.Tamamen hakaret. O kadar hakaret ki, TRT yasası buna uygundeğil. Bana haber verilmeden, böyle bir şey kaçırılıyormuş gibiyapılması da hoş değil. Neyse, haberi yapmışlar. O zamanlarhaberler bir masaya konulur, haber dairesi başkanı bunu bunuyapalım, bunu bunu koymayalım derdi. Bu habere geldi sırahaberin hem metni hem bandı ortada yok. Onlar da benim odamdamasada. Haber Dairesi Başkanı Hami Tezkan idi. "Aycancığım niyeyok o haber?" diye sordu. "O haber değil" dedim. TRT Yasası'nınbazı maddelerine aykırı olduğunu söyledim. Diyelim ki bunuyayınladık. Cevap hakkı doğardı. "O zaman onu da yayınlayın"dedi. Asıl benim istediğim o idi. Ertesi gün yayından sonra ÖğretmenlerSendikası da cevap verdi. Aynı şekilde saniyesi saniyesine.Cevabı yayınlayacakken, "Aycancığım bunu yayınlamayalım" dedi."Niye? Dün böyle konuşmamıştık. Bu yayınlanacak" dedim.Baktı olmadı. Çekti gitti. Bağlandık, spiker okumak üzereydi. ErcanSan geldi. Haber müdürüne vekalet ediyor. "Bu haberin yayınlanmasındasence sakınca var mı?"deyince "Bence yok" dedim. Haberyayınlandı. Ve bu haberden sonra 3 ay açığa alındım.


252 • Duayen GazetecilerGeçmişteki TRT ile şimdikini kıyaslarsanız?TRT'de 16 yıl kesintisiz çalıştım. İsmail Cem ile birlikte dönüş yaptım.Kovuluncaya kadar çalıştım. TRT bugün bu halde olduğu içinüzüntü duyuyorum. Geçmişteki TRT ile bugünkü asla kıyaslanamaz.TRT'nin yayın amacı Türk halkını bir yerden alıp onu üstseviyeye götürmektir. Halka bir şeyler öğretmelisiniz. Şimdi reytingolayı var. Reyting cihazlarının yüzde 70'i gecekondulardabulunuyor. Dolayısıyla gecekondu beğenisi Türkiye'nin beğenisihaline geldi. O zaman halkın standardı beğenisi de düşmüş oldu.Zaten Nokta döneminden sonra hayatınız senaryo yazma ilegeçiyor ve hala senaryo yazarlığı yapıyorsunuz.Senaryolarınız ne üzerine?'Sahte Dünyalar' benim ilk senaryom. TRT'de yayınlanmıştı.İçeriğinde ise büyük sermayede dönen dolaplar seçim sisteminegetirilen eleştiri, delege sistemi, film festivallerinde dönen dolaplargibi konular yer alıyordu. Senaryo yazdım ama gazetecilik de yaptımbu yolla. Dizi yoluyla gazetecilik de yapmış oldum. Tabii budizinin ardından dört beş tane daha senaryo yazdım. Aşağı yukarıonların da konuları benziyordu, Kara para, kaçakçılık gibi konular.Önce TRT sonra Star'a senaryo verdim. Tabii bunlar 8-10 bölümyayınlandıktan sonra bir anlaşmazlığa düştük. Tekrar TRT'ye döndüm.Şimdi öyle yazmıyorum. 13 bölümü yazıp elimde tutup ondansonra veriyorum. Senaryolarım hep dizi senaryolarıydı amakendi içinde bütünlüğü olan dizilerdi.Senaryo yazmak aklınıza nereden geldi?Senaryo yazmak aslında aklımda değildi. Fakat ekonomikdurumum iyi değildi. Malum SSK emeklisiyim, yani işçi emeklisiyim.Bir SSK emeklisinin de ne kadar aldığı ortada. Basın mensuplarınıSSK'lı olması nedeniyle emekliliğinde çok da iyi bir hayatstandardı beklemiyor.


Ayçan Giritlioğlu • 253Hep muhabir mi kaldınız?Muhabir işin en güzel tarafı. İçiniz kıpır kıpırdır her zaman. Çokhoş olan zaten o. Askerde posta iken yol boyunca Paşaya haberlerinsatır aralarını anlatırdım. Paşa bütün albayları toplar: Bugüngazeteleri okudunuz mu diye sorardı. Albaylar okuduklarını söylerdi.Ama paşa benim anlattıklarımı onlara anlatır o haber aslındaöyle değil şöyleydi derdi. Haberi yayınlayan bile muhabir olmadıkçao nüansı fark edemez. Önemli olan o heyecanı hissetmek veolayları o gözle görmektir.Yalnız gazetecilik öyle bir haberi yazıp bırakmak da değildir. Fikritakip denen bir şey var. Haber yazarsınız ama onun mutlaka birdevamı vardır. Onların devam etmesi gerekir. En azından ertesigün aynı haberi takip ederdim. Hatta bu beş gün bile sürerdi. Eğeröyle yapmazsanız gerçek anlamda bir gazetecilik yapmamış olursunuz.Haber film gibidir. Onun da sonu vardır.Gazeteci olduğunuza hiç pişman oldunuz mu?Asla pişman olmadım. Hayatımda tek bir şeye pişman oldum O daEcevit ile 1980'lerde parti kurmaya kalkışmam oldu.İlk eşinizi ve oğlunuzu bir uçak kazasında kaybetmenizmesleğinizi olumsuz yönde etkiledi mi?Kaza başkasını değil, zaten sadece beni etkiledi. Ateş düştüğü yeriyakar. Bu benim meselemdi. Duygularımı fazla belli etmem. Buyüzden mesleğime etki etmesini önledim. Ancak bu kaza sağ basınıetkiledi. Bana olan olumsuz tutumlarına bu kaza malzeme oldu.Bana çok çirkin saldırılarda bulundular.İlk eşimle flört dönemim mesleğimi olumsuz etkilemiş olabilir. Birgün ilk eşimle flört ederken TRT'de radyoda ara haberleri okumayıunuttum. Turgut Özakman geldi haberin niye okunmadığını yazılıolarak sordu. Benim cevabım ise "Çünkü unuttum" demekten başkahiçbir şey olamazdı.


YaşarGüngörYücel Mısırlı ŞakirDilaver Fahriyev2000Fotoğraf: Engin GeliboluYaşar Giingör 1936 yılında Beypazarı'da doğdu.İlköğrenimini <strong>Ankara</strong>'da, orta öğrenimini Bilecik veistanbul'da yaptı. 1959 yılında Siyasal Bilgiler FakültesiMaliye Böliimü'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1957'deYeni Giin gazetesinde başladı. 1961-1967 yılları arasındaFransa'da doktora yaptı. 1967-1978'de Tercümangazetesinde çalıştı. 1978'de Akdeniz Haber Ajansı (AkAjans) Genel Yayın Yönetmenliği'ne getirildi. Ak Ajanskapatıldıktan sonra 1990 yılında Türkiye İşverenSendikaları Konfederasyonu'nun (TİSK) Basın Halklaİlişkiler Bölümü Başkanlığı'na getirildi.


256 • Duayen GazetecilerYaşar Güngör(1936)Sayın Güngör, öğrencilik yıllarınıza damgasını vuran, çokşey borçlu olduğunuz hocalarınız kimlerdi?Benim gençlik ve daha sonraki yıllarıma damgasını vuran hocalarımınhepsi Mülkiye'dedir. Sadun Aren, Muammer Aksoy, YavuzAbadan, Nermin Abadan, Bahri Savcı hocam başta olmak üzere SiyasalBilgiler Fakültesi'nin hemen hemen tüm hocaları bizi etkilemişlerdir.1955-60'lı yıllarda Türkiye büyük bir demokrasi mücadelesiveriyordu, fakülte olarak da Siyasal Bilgiler Fakültesi ve HukukFakültesi, bu fakültelerin gerek hocaları, gerekse öğrencileribu mücadelede başrolleri oynuyorlardı. Bu dönem Türkiye demokrasisininoluştuğu dönemdir.Gazetecilik mesleğine ilk adım öğrencilik yıllarında attınız.Akademik kariyere başlamayı düşündünüz mü? Meslekihayata başlamak nasıl bir duygu?Fransa'da iki tür doktora vardır: biri doktora üniversite, diğer isedoktora deta. Yani birisi yabancılar için kolay bir doktora titridir.Doktora deta dediğimiz de Fransa'da geçen bir doktora türüdür.Doktora üniversite yaptığım ama kullanmadığım bir şeydir. Birsüre Türkiye'ye dönmemeyi düşündüm. Ama 1968'li yıllara gelirkenTürkiye için İşçi Partisi'nin Meclis'te temsil edildiği bir dönemdirve tekrar demokratik bir açılımın bulunduğu bir dönemdir.Fakülteye dönüp örneğin Sadun Aren'in kürsüsüne veya Ay-


din Yalçın'ın kürsüsüne girmeyi düşündüğüm bir dönemde, Türkiye'yedöndüğümde gördüm ki, ikisi de parlamentoya girmişlerdi,birisi Adalet Partisi'nden, birisi de Türkiye İşçi Partisi'nden. Odönemde fakülteye girer miyim, girmez miyim derken cazip birteklif aldım. Cazipten maksat parası bir cazibedir, çünkü memuriyeto zamanlar maddi açıdan pek tatminkar değildi. Gazetecilerbugünküne nazaran 212 sayılı Kanun'un teminatı altındalardı, bukanun bugün maalesef revaçta değil. Daha çok maddi motiflerdendolayı gazetecilik mesleğine döndüğümü söyleyebilirim. Fakülteyedönmeyi düşünmüştüm, ama gerçekleşmedi.Gazeteciliğe başladığınız dönemde arkadaşlarınız kimlerdi?Ben gazeteciliğe başlarken Mülkiye çıkışlı bir ekibin içinde bulundum.Bizim o zaman ekip başı olan Mehmet Ali Kışlalı Yenigün'deçalışıyordu; o bizden iki - üç sene büyüktü. Onun ekibi olarak daAhmet Taner Kışlalı, Öcal Uluç, Hmçal Uluç, Güneş Tecelli, GünalTanşıbay, Oktay Kurtböke ve şu anda aklıma gelmeyen başkaisimlerin de bulunduğu bir ekiple başladık. Bu kişilerin hepsi bugünbasınımızda önemli kişilerdirGazeteciliğe başlarken karşılaştığınız zorluklar nelerdi?Gazetecilik bir ekip işidir, hem bazı meslektaşlarla beraber çalışmakdurumundasınız, hem de kaynak olarak bazı haber kaynakla-


258 • Duayen Gazetecilerrıyla beraber çalışmak durumundasınız. Zorluğumuz şuydu: bizokumuş kişiler olduğumuz için meslektaşlarımız bizi hazmetmekistemiyorlardı, bizi dışlamaya çalışıyorlardı; başlangıç yıllarımızbunun mücadelesiyle geçti. Haber kaynaklarımızın ise eski alışkanlıklarıvardı, daha doğru dürüst formasyonu olmayan gazetecilereistediklerini yazdırıp haber yaptırma alışkanlıkları karşısındaaraştırıcı, soran, gerçeği öğrenmek isteyen gazeteci tipini yadırgıyorlardı,dolayısıyla bize pek fazla yüz vermek istemiyorlardı.Ama biz <strong>Ankara</strong>'da biraz evvel saydığım isimlerle bu direnci hemiçte meslektaşlarımız arasında, hem de dışta haber kaynaklarınıyıkmayı başardık. Kişisel kanaatim bugün maalesef o yılların araştırıcı,doğruları objektif şekilde yansıtıcı bir meslek ortamının olmadığınıdüşünüyorum, o yılları hasretle anıyorum.Gazeteciliğe spor yazarlığıyla başladığımızı söylemiştiniz.Bu işi yaparken ne tür zorluklarla karşılaştınız?O dönemde zorluk şuydu; sporu yöneten ve yapanlar, ayrıca izleyipyazanlar gerekli bilgiye sahip değildiler. Hepsi kulaktan dolma,onun bunun ustaçırak usulü yetiştirmesiydi. Diyelim bir basketbolmaçı yazılırdı, iyi oynadı, kötü oynadı şeklinde yazılır, teknikbilgiler sunularak bilinçli bir şekilde yazılmazdı. Biz izlediğimizher dalı bilerek öğrenerek yazmaya çalıştık. Mesela bizim odönem verdiğimiz bir kavga vardı, futbolda penaltı olayı, bana görepenaltı, sana göre penaltı hep tartışılırdı. Biz bu ekiple şunu getirdik;bana göre sana göre penaltı yoktur, kitaba göre penaltı vardır.Penaltıyı gerektiren dokuz kural vardır, bu dokuz kurala görepozisyonun penaltı olup olmadığı belirlenir dedik. İnsanlar o zamanöğrendi futbolda kuralların varolduğunu. İlk başta tabii karşımızdaolanlar oldu, fakat sonuçta biz kazandık.Tercüman gazetesinde ne tür işler yaptınız?Yenigün'deki spor muhabirliğinden sonra 1960'ta siyasi ve ekonomikmuhabir olarak Tercüman gazetesine geçtim. O zaman parla-


mentoyu, dış işlerini, dış politikayı takip ediyordum. Daha sonra<strong>Ankara</strong> büro şefi oldum. Daha sonra <strong>Ankara</strong> temsilciliği göreviniyaptım.Sayın Güngör, Ak Ajans'taki genel müdürlüğe atanmanıznasıl gerçekleşti?Ben işte o zamanlar Tercüman gazetesinin <strong>Ankara</strong> bürosunu yönettiğimiçin ve o günkü şartlar altında çok iyi bir habercilik diliniyakaladığım için; biliyorsunuz, meslekte size başarılı kılacak verdiğinizhaberlerdir ve verdiğiniz haberlerin gerçekleşme oranıdır.Ben o zamanlar verdiğim haberlerle gündemde olan gazeteciydim.O arada Türkiye'de yeni yeni başlamış olan TRT'nin televizyonbölümünde çeşitli söyleşiler yapıyordum. Hem söyleşilere katılanhem de söyleşileri yöneten biri olarak da günün önde gelen gazetecileriarasmdaydım. Ak Ajans'ta yeni kurulmuş olmasına rağmenbir atılım yapma ihtiyacı duyuluyordu; benim başladığım dönemdeve orada transfer olarak da orada çalışmaya başladım. Gerçekten12 yıllık Ak Ajans Genel Müdürlüğüm süresince çok iyi gazetecilikyaptık, büyük haberlere imza attık.Ak Ajans özel ajans olmasına rağmen varolan ajanslarlarekabet ortamında nasıl başarıya ulaştı?Rekabet çok güç bir şeydi. Çünkü ajans gazeteden daha çok parave sermaye isteyen bir iştir. Fakat o dönemde Tercüman gazetesiyayınlarıyla büyüyen ve holdingleşen bir kuruluş olduğu için birajans yükünü kaldırabiliyordu. Biz başladığımız zaman Türkiye'dekibeş büyük gazete, başta Hürriyet, Milliyet ve Cumhuriyetolmak üzere abonelerimiz arasındaydı. Buradan gelen gelirler ileve özellikle TRT'nin bize abone olmasıyla kendi yağımızla en azındankavruluyorduk. Büyük bir teşkilat kurmuştuk. Fakat sonrakisiyasi gelişmeler önce abone sayısının azalması, sonra da siyasi engellemelerdolayısıyla basın hayatına devam etme imkanı kalmadıve kapattık.


260 • Duayen GazetecilerAk Ajans'ta yaptığınız yemlikler nelerdir?O zamanki aşamada abonelerimize anında resim yetiştirmek çokönemliydi, biz o günkü şartlara göre getirdiğimiz en gelişmiş fakscihazlarıyla abonelerimizin bürolarına koyduğumuz aletlerle hemolay yerinden hem de genel merkezden anında resimler geçiyorduk.Daha kameralar devreye girmediği için en büyük abonemizolan TRT televizyonunda o haberler bu fotoğraflar ile desteklenirdi.Bugünkü gibi canlı yayın hayaldi o zaman. Bugünkü canlı yayınlargibi bizim getirdiğimiz yenilik Türk televizyonuna da hareketgetirmiştir. Diyelim ki Rusya'dan kaçırılmış bir uçağın Sinop'ainmesi halinde bizim geçtiğimiz resim hem TRT ekranlarında yayınlanıyordu,hem de ertesi gün gazetelerde yayınlanıyordu. Bu, ozaman için büyük bir gelişmeydi. İkincisi, çok kısa, objektif ve çoksayıda haber veriyorduk. O zamanlar rakibimiz olan AnadoluAjansı siyasi liderlere yönelmişti ve hükümete ağırlık veren bir yayınyapardı. Biz bunu kırdık ve günde yüzün üstünde haber geçiyorduk,kısa ve öz haber geçiyorduk ve hemen hemen siyasi biryorum koymadan sadece haber veren ajans konumundaydık. Birbenzetme yapmak gerekirse nasıl bugün NTV televizyonu televizyonhaberciliğinde objektif, kısa ve bol haber veriyorsa biz de o zamanajans olarak bunu yapıyorduk.Sizin gazetecilik mesleğinde yetişmenize katkıda bulunankişiler kimlerdir?Tabii ki, bu konuda bizim ekibin başı olarak adını andığımız veonur duyduğumuz kişi Mehmet Ali Kışlalı'dır. Gerçek meslekteMehmet Ali Kışlalı iyi bir eğiticilik, iyi bir ağabeylik yapmıştır. FakatTürk basın hayatında beraber çalışma şansını elde ettiğimizherkesin takdir ettiği Cihat Baban, bizden çok önceki dönemlerdengelen çok büyük bir gazeteciydi. Önde gelen siyasetçilerden biriydi.Mesleğini çok iyi bilen bir insandı, bize zaman zaman yaptığıuyarılarla hala kulağımızda küpe olarak kalan kuralları vardı. CihatBaban hem Türkiye'de, hemen de yurt dışında bilgisi, görgüsü


olan ve Fransız ekolünün etkisinde kalan bir gazeteciydi. Bu aradaözellikle Tercüman gazetesi döneminde beni benimseyen ve destekleyenpatronumuz Kemal Ilıcak'm verdiği imkanlar çok büyüktü.Halen de öyledir, patronun verdiği destek ve imkân bir gazeteciiçin çok önemlidir. Ben o imkâna müteşekkirim.Gazetecilik yaptığınız dönemde başlıca prensipleriniznelerdi?Prensiplerim vardı, özellikle yöneticilik yaptığım dönemlerde, haberciliktenbaşka hiçbir endişemiz olmadı. Daima doğru haber yakalamak,çabuk vermek ilkemizdi. Onun için o dönemde çok başarılıolan ve ün yapan AK Ajans'm devletin ajansı karşısında önegeçmesini sağlama başarısını gösterdik. Habercilikten ödün vermedim,habercilikten ödün veren arkadaşım kim olursa olsun,onunla çalışmadım. Haberi yanıltan veya maksatlı haberi getirenhiçbir arkadaşımı affetmedim. Ama haberciliği öğrettiğim, haberciliktedoğru haber, yansız haber, çabuk haber verelim ilkesini benimsettiğimarkadaşlarımın hepsi büyük gazete ve televizyonlarınınköşe başlarındadır ve başarılı olmuşlardır.Gazetecilik yaptığınız dönemde sizi mutlu eden bir olayıanlatır mısınız?Mutlu olduğum, şimdiki basında olmayan bir şey, biz o zaman "atlatmahaber" derdik. Atlatma haberden maksat hiç kimsede olmayanbir haber verip, diğerlerini atlatmaktı. Bir dönem cumhurbaşkanlığıseçimi tıkanmıştı. Kim olacak arayışı sürerken "Fahri KorutürkCumhurbaşkanı oluyor" diye haberi verdim.Haberi verdiğimgün de Korutürk cumhurbaşkanı seçildi. Haberi yapan gazeteciolarak çok mutlu olmuştum. O haber beni habercilikte zirveyegötüren haberlerden biriydi.


262 • Duayen GazetecilerYurtdışında hangi ülkelere seyahatler yaptınız? Varsa ilginçbir anınızı anlatır mısınız?Japonya hariç gitmediğim yer yok, Avrupa'daki eğitimim sırasındabütün Avrupa ve Amerika, Afrika her fırsat bulduğumda isterözel olsun, ister mesleğimin gereği seyahatler yaptım. En önemlianım şudur: Ak Ajans Genel Müdürü iken, Kenan Evren'in ilk yurtdışı gezisi olan Pakistan'a gittik. 1982 yılıydı, oradan faks geçmekbirinci vazifemdi. Ordan yerel basından bir resim alıp haberimleberaber bunları faks geçtim. Dönüş için kafileyi uçağa götüren Pakistanaraçları vardı. Ben de 19 numaralı aracın bagajına faks aracımıkoydum, sanırım 8-10 kilo geliyordu, ağırca bir şeydi. Bir taraftanuğurlama törenini takip ediyor, bir taraftan valizlerimiziuçağa yerleştiriyoruz. O arada uçağa bindik, tören devam ediyordudışarıda, biz yerlerimizi bekliyoruz. Birdenbire "eyvah" dedim,faks aracım yok, büyük bir panikle kendimi dışarıya atarak 19 noluaracı aramaya başladım. Sonunda aracı buldum, fakat araç kilitlive başında kimse yok. Bagajı zorlayınca, bagaj açıldı, faks aracımıkaptığım gibi koşmaya başladım. Ben koşuyorum, arkamdanda birileri koşuyor. Sonradan öğrendiğimizde ben oradan bir şeykaçırıyorum sanıyorlarmış. Elimdeki ağır makinayla koşuyorum,fakat uçakla aramdaki mesafe de çok, nefesim tıkanacak gibi, Uçağatam binmek üzeriyken arkamdakiler bana yetişti. Konuşmalaroldu, uçağın yetkilileri bu alet gazetecinin kendi aletidir diye anlattılar.Uçağın içinde bu olay büyük gülüşmelere neden olmuştu.Büyük hatıralarımdan biri de şu: Sadi Irmak bir ara dönem hükümetininbaşbakanı olarak görevlendirildi. İlişkilerim dolayısıylagörevlendirildiği akşam kendisinden ilk beyanatı alma sözünü aldım.Özel bir yemeği olmasına rağmen, hala kullanılan başbakanlıkkonutunda bir ara odaya teybimi yerleştirerek beklemeye başladım.Üç sorumu cevaplandırmayı kabul etmişti, yemekteki misafirinebir dakika deyip geliyordu. Soruyu alıp tekrar misafirininyanına dönüyordu. Cevabını hazırlayıp belli bir süre sonra tekraryanıma geliyor. Bu gitme ve gelmelerden sonra röportajımı tamamladım.<strong>Kendi</strong>si çok kıymetli bir insandı. Eve döndüm, yatma-


dan önce kaydettiğim röportajı kontrol ettiğimde hiçbir sesin kaydedilmemişolduğunu fark ettim. Soğuk terler içinde kaldım. Tekrarhemen başbakanı aradım. Bu olayı anlattığımda gece yarısınıgeçmişti. Röportajın tekrarı için kendisini görmeye gittim ve röportajıgerçekleştirdim.Sayın Güngör, bugün oldukça yaygın olan promosyonolgusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Hiç tasvip etmiyorum, hele bugün promosyon dibe vurmuştur. Birgazeteyi alan adam promosyonu alıyor, gazete kalsın diyor; yanigazeteler bugün gazete değil promosyon ürününü pazarlayıp satıyorlar.Son tirajlar gösteriyor ki, promosyon olayı da yavaş yavaşgeçmektedir; gazeteler promosyonla bile satılmaz hale gelmişlerdir.Benim meslek hayatımın zirvesinde olduğum dönemde GüneriCivaoğlu Genel Yayın Yönetmenimdi, ben de <strong>Ankara</strong> temsilcisiydim.1978 yılının başında gazeteyi 1 milyon bastık ve 1 milyongazeteyi öğleye kadar sattık. Bugün 1 milyon satan gazete yok. Ozamanın şartlarında 1980 öncesi 3,5 milyon tirajı vardı Türkiye'nin.İşte bunlar 6-7 gazetenin tirajı, eğer yanılmıyorsam, bugüntoplam tiraj maalesef 2,5 milyon civarındadır.Tercüman gazetesinde <strong>Ankara</strong> temsilcisi olduğunuzdönemde, gazetenin çok satması için özel olarak ne yaptınız?1976 yılında Tercüman gazetesine göreve geldiğimde sağ ağırlıklıbir gazeteydi. Biz gazeteyi sadece sağ parti sempatizanlarının değilmerkez partilerin de sol partilerin de okuduğu bir gazete halinegetirmiştik. Yani merkezde haberciliği objektif habercilik üzerinekuran fakat köşe yazarlarının istediklerini yazdığı bir gazetehaline getirmiştik. Bu arada da iyi bir lotaryacılık uygulamasınıgetirmiştik. Milli Piyango çekilişinde bir şey kazanmayanlara bizikinci bir şans veriyorduk. O zaman için bu uygulama yeni bir olguydu.


264 • Duayen GazetecilerHaber ajanslarının habercilik anlayışını, gazetelerin haberanlayışından ayıran özellik nedir?Haber ajansını gazetelerden ayıran en büyük özellik objektif habervermesidir. Gazeteler istediği haberi istediği şekilde yorumlayarakyazabilir. Ajans haberi hem çok çabuk hem de kısa ve öz olmalıdır.Gazete haberciliği, ajans haberciliği kadar hızlı olmayabilir.Gazetecilik deneyimi hayata bakış açınızı nasıl etkiledi?Gazetecilik sevdiğim bir meslek, başka bir mesleğim olmasına karşıngazeteciliği tercih ettim. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin MaliyeBölümü'nü bitirmiş biri olarak bir mesleğim vardı, müfettiş olabilirdim,fakat cazip geldi, çünkü gerçekleri yakından takip etmek,gerçekleri kaynağından öğrenmek, gerçekleri anında nakletme tutkusubeni bu mesleğe bağladı. Bu yolda çeşitli ödüller aldım ve çeşitlihaberlere imzamı attım. Bütün bunlar sadece bu tutkumun sayesindeolmuştur. Ama bu tutkum insanın başka şeyleri ihmal etmesineneden oluyor. <strong>Kendi</strong>mizi düşünmedik, geleceğimizi düşünmedik,malı mülkü düşünmedik. Sandık ki, habercilikte haberverdiğimiz zaman günün adamısınız. En büyük haberlerimden biridir;gazetenin birici sayfasında manşette "Korutürk bugün cumhurbaşkanıseçiliyor" diye bir haber verdiğim zaman bütün herkesbeni aradı, nereden çıkarttın dediler, herkes şaşırdı, öğleden sonrasaat 15'te toplanan Meclis Korutürk'ü cumhurbaşkanı seçtiği zamanben günün kahramanı oldum. Gazeteciliği cazip kılan bu haberlerdir,başarılardır. Ama o haber bütün kamuoyuna mal olduğuiçin unutuldu, başka haberlerin peşinde koşuldu. Her gün başkayeni bir haber yakalamak koşturmacası insanın başka görevlerinihem aile içinde hem de aile dışında, hem de kendi özel yaşamındaihmal etmesine sebep oluyor, ki bunlardan, gene ölçülü olaraksöylemek istiyorum, kendine zaman ayırıp da yarınını düşünenarkadaşlarımızın malları mülkleri olmuştur, benim bu konudaöyle bir endişem olmadığı için, ben mal mülk peşinde koşmadansadece başarı peşinde koşmuşumdur. Ama pişman değilim.


Acaba bu "mal mülk peşinde koşan" arkadaşlarınız meslekilkelerini ihlal ettiler mi?Benim için ihlal etmişlerdir. Biz mesleğe başladığımız zaman bu"alaylı" dediğimiz gazetecilere verdiğimiz savaşlarda "koçancılık"diye bir şey vardı. Yani olmayan bir şeyi giderler, satarlar, ona karşılıkmakbuz keserlerdi; gazetecilik kimliklerini kullanarak paratoplarlardı. Biz bu anlayışa savaş açtığımız için mücadelemizi verdik;bugün gazeteciler kimliklerinin verdiği güçlerini, haber bilgilerinimaddi menfaat karşılığında kullanarak gazeteciliğin bir numaralıilkesini ihlal ediyorlar. Ben o bakımdan meslek açısındanşanslı sayılırım.Günümüzdeki teknik olanaklar haberciliği büyük ölçüdedeğiştirdi. Çalıştığınız döneme özgü gazeteciliği teknikaçıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?Bugün yazılı basın görsel basının gerisinde kaldı. Siz basıp ertesigünü piyasaya verene kadar görsel basın o haberi görüntüsüyle sesiyleakşama kadar en az on kere tekrarlıyor. Bu bakımdan habercilikzorlaştı, nasıl zorlaştı: diyelim, ben bahsettiğim Korutürk haberiniyakaladığım an bütün matbaa çevresinde sızmasın diye tedbiralmıştık. Amacımız hiçbir gazetenin haberi olmadan onu basmakve piyasaya vermekti. Bugün bir haberi saklayamıyorsunuz,bir defa haber bütün kameraların önünde cereyan ediyor. Zorlaştı,diyorum, buna rağmen haberin perde arkasını, haberin oluşumunu,haberin gizli taraflarını yakalayıp vermek daha zorlaşıyor, bunuyapabilen arkadaşlar bizim yaptıklarımızdan daha başarılı birsavaşı veya mücadeleyi kazanmış oluyorlar. O bakımdan habercilikbir yönden zorlaştı, diğer yönden de kolaylaştı.Günümüzde gazetecilik mesleği ciddi bir sendikalörgütlenmeden yoksun. Bu durumun nasıldeğerlendiriyorsunuz ?Ben burada işveren teşkilatının içinde bulunuyorum. İşçi yönündenolsun, işveren yönünden olsun sendikasız bir çalışma hayatı


266 • Duayen Gazetecilerdüşünemiyorum. Türkiye bunu yakalamıştı, fikir işçilerinin hepsininüye olduğu bir sendikal oluşum vardı, hemen hemen yüzde90'ı sendikalıydı. Diğer yönden, işverenler, gazete sahipleri de birişveren sendikası kurmuşlardı, ve tesadüftür benim burada çalıştığımTürkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'nun üyesiidiler; fakat sonradan işverenler sendikasından ayrılmışlardı.Bugün de herhangi bir sendikaları yok. Buna paralel olarak da işçisendikalarını da yani fikir işçiliği sendikalarını da dağıtmışlardır.Bugün şöyle baktığımızda yazılı veya sözlü basında sendikalıişçi parmakla gösterilir. Sendika hem işveren açısından hem de işçiaçısından çok önemli bir kuruluştur. Bugün geldiğimiz aşamadasendikasızlığı büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Teminatı olansendika teminatını arkasında gören işçi daha iyi çalışır, işçisi iyiçalışan bir işveren de daha iyi bir işletmenin başında olur daha çokkazanır.Gazetecilerin birden çok alanda bilgi sahibi olması gerektiğigörüşüne katılıyor musunuz? Yoksa gazetecilerin belli biralanda uzmanlaşması mı gerekir?Gazetecinin bir kere genel kültürü olması lazım. Nasıl bilgi sahibiolacağını bilmesi lazım, diyelim bugün Türkiye'nin nüfusunu bilmeyebilir,ama Türkiye'nin nüfusunun kaç olduğunu nerede bulacağınıbilmesi lazım. Bugün artık her haberi alırım, her haberin peşindenkoşarım devri kapanmıştır. Bir konuda uzmanlaşıp o daldailerlemek lazım; bir foto muhabiri olmasanız bile boynunuzda birfotoğraf makinası olsun, hayatta belki bir fotoğraf çekersiniz o dasizin hayatınızın fotoğrafı olur. Bugün gazeteciler uzmanlaştıklarıdalı takip etsinler ama kulakları delik olsun, herhangi duyduklarıbir haber de olabilir, araştırsınlar versinler. Gazetecilikte "Bu benimalanım değil" diye bir şey yoktur.İletişim fakültelerinin daha çok pratik bilgilere mi dayalıolması gerekir, yoksa teorik bir temele mi öncelik tanınmalı?


Benim dışarıdan izlediğim kadarıyla bu alanda eğitim yapanfakültelerde her ne kadar teknik dersler olsa da, pratiğe giremiyorlar.Haber nasıl yazılır, haber yazıldığı zaman nasıl yazılır, haberyazıldığı zaman nasıl geçilir, habere nasıl gidilir, geldikten sonrane yapılır, bunları görmüyorlar. Bizim zamanımızda o imkanlarıverdik, stajyer öğrenci kullanırdık, okuyan öğrenciler aynen tıpfakültelerinde olduğu gibi son senesinde diyelim mutlaka mesleğiniçine girmesi, çalışması lazım. Herhangi bir gazetede, herhangibir televizyon kanalında uzmanlaştığı alanın pratiğini yapmasılazımdır. Düşüncem; bugünkü iletişim fakültelerindenmezun olan öğrenci, herhangi bir kuruluşta görev aldığındaverilen görevi anında yapmaya başlayabilecek bir düzeyde olmalıdır.Gazetecilik mesleğinin yapısı gereği gazeteciler yoğun iştemposu ve stres nedeniyle çeşitli sağlık sorunlarıylakarşılaşırlar. Siz bu tür sorunlarla karşılaştınız mı?Bana gazeteciliğimin verdiği en büyük ödül hastalığımdır. îki kerehayati tehlike atlattım. Bizim zamanımızda zor şartlar altındaçalışmak mecburiyetindeydik; kilometrelerce koşar, bir yerde PTTbulacağız, oradan telefonla haber geçeceğiz diye uğraşırdık. Yüksektansiyon hastasıyım, bana mesleğimin armağanıdır.Boş zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?Mesleğimi aktif olarak sürdürürken Türkiye'ye yeni bir sistemgetirmiştik. Faks kullanan ilk ajanstık. Yeni gelişmeleri izledim,mesleğim için daima okudum, bir de hobi olarak edebiyatla uğraştım.Fakülte veya lise yıllarımda sanatla uğraştım, şiirler, hikayeleryazdım, hatta o dönemde önde gelen eserlerim yayınlanmıştı.Ama gazetecilik mesleği öyle bir meslektir ki, metres kabul etmez,kendinizi bir başka işe veremezsiniz. Maalesef ihmal ettiklerim oldu.Ama şu kalmıştır: edebiyatla ilgili hep okurum, bir de bugünlerdesağlığımla da ilgili yürüyüş yapıyorum.


sevent kökIniversitesi İletişim FakültesiAnabilim Dalı Arşiviiır'da doğdu. İlk ve ortaokulu İğdır'dabirinci sınıfını Kars 'ta tamamladıktanüçüncü sınıfı İstanbul'da, Pertelmiyallerinde okudu. Olgunlaşma sınavlarınliseyi Kars'ta bitirdi. 1948 yılında An•kuk Fakültesi'ne girdi, ancak okulla işdiği için, hukuk fakültesindeki eğitimiıîO'de Anadolu Ajansı' nda muhabir ol\jansta çeşitli görevlerde bulunanolu Âjansı'ndan ayrılıp TRT ye geçti,is haberleri ve yurt haberlerinde görevrumlusu, haber dairesi başkam, yurt dbaşkam, inceleme ve araştırma kurulıir süre de başbakanlık basın danışmanı, 1981 yılında emekliye ayrıldı. FalıretMında <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Siuasal Bi


270 • Duayen GazetecilerFahrettin Giilseven(1925)Hukuk Fakültesini yarım bıraktığınızı öğrendik. Nedendaha sonra Basın Yayın Yüksek Okulu'na devam ettiniz?Bizden önceki dönemlerde birçok basm üyesi alaylıydı. <strong>Kendi</strong> kendiniyetiştiren, mesleğe ilgi duyup o hevesle atılanlar çoğunlukta,okulundan mezun olanlar ise azdı. Tabii bunun bir de ilmi yanınıyapmanın insanlara kazandıracağı birtakım değerler vardı. İşte omanevi değerleri elde edebilmek için, mevcut bilgilerimi daha dakökleştirmek, geliştirmek için okula devam etmeyi uygun buldum.Çünkü daha evvel hukuku yarım bırakmıştım. Yani çalışmayla eğitimhayatını bir arada götüremedim. <strong>Ankara</strong> Hukuk'a kayıtlıydım,bu arada Anadolu Ajansın'a başlamıştım. Devamlı çalışma halivardı. Ayrıca devlet daireleri gibi değil, 19:00 haberlerini vermedençıkamıyorsunuz. Haftada bir gün izniniz var. Olmadı, yapamadımajansta. İkisini birlikte götüremedim. İçimde bir ukte kaldı, yüksektahsili yarım bıraktığım için. Bu yüzden, böyle bir imkan çıkıncakarşıma bundan yararlanmak istedim, Basın Yayın Yüksek Okulu'nakaydımı yaptırdım.Gazetecilik mesleğini tercih etmenizdeki sebep nedir?İlkokulda, ortaokulda ve lisede yazmaya meraklıydım. Kompozisyonlardaen iyi notu ben alırdım. O yıllarda hocalarımız bizi yazmayave okumaya teşvik ederdi. İğdır'da, bir sınır kasabasında doğupbüyümüştüm. Ona rağmen bizim evimize gazete, kitap giriyordu.


Fahrettin Glseven 271Okumaya ve yazmaya o yıllardan ilgim vardı. İleride gazetecilikmesleğini seçmem kaçınılmazdı.Gazetecilik mesleğine nasıl başladınız?Hukuk Fakültesine kayıt olduğum zaman otelde kalıyordum. Eskişehir'dengelen bir zat vardı, <strong>Ankara</strong>'da bir işi takip ediyordu.Benim gazeteye meraklı olduğumu görünce:" 'Zafer' diye bir gazetekuruluyor" dedi. O zaman Demokrat Parti muhalefette, "Zafergazetesi kurulduğu zaman bir yolunu bulup ona girsene" dedi.Nasıl gireceğimizi falan bilemiyoruz, genç olduğumuz için.Araştırdık, tecrübeli gazeteci arıyoruz dediler. Öylece kaldı. Arkadaşlardanbiri bana: "Sen Anadolu Ajansı'na girsene, benim birarkadaşım var orada çalışıyor" dedi. Başvurdum ve; alındım. Dahasonra kendimi işime çok verdim. Amirlerim çok tuttular beni.Öyle bir an geldi ki ben , benden eskilerin üstüne şef oldum. İşimiçok sevdim. Yayıncılık öyledir ki, bu işin hakkını vermezsenolmaz. Anadolu Ajansı'nda çeşitli kademeleri geçerek, başbakanlıkmuhabirliği, dışişleri bakanlığı muhabirliği, meclis muhabirliği,istihbarat şefliği, iç haberlerden sorumlu müdürlük, merkezmüdür yardımcılığı yaptım. Muhabirlikten genel müdürlüğe geldiğiiçin ayak uyduramayan bir arkadaşımızla sorunlar yaşadığımiçin kovuldum. Daha sonra TRT'ye muhabir olarak girdim.Meclis muhabiri, basın bürosu sorumlusu olarak görev yaptım.Yurt haberlerinde çalıştım. Haber Dairesi Başkanlığı, Yurtdışı Ya-


272 • Duayen Gazetecileryırılar Dairesi Başkanlığı ve İnceleme ve Araştırma Kurulu üyeliğiyaptım. Sonra da kalp krizi geçirdiğim için 1981'de kendi isteğimleemekliye ayrıldım. 1980 öncesi, Demirel henüz uzaklaştırılmamıştı,Başbakanlık Basın Bürosu'nda görev aldım. Askeri yönetimgeldiğinde Bülent Ulusu Başbakan olmuştu. İşte orada birtasfiye yaptılar ama bana dokunmadılar. Çünkü benim sicilimsağlamdır.Okula düşkün olmanızın nedeni nedir? Okulun ortamındanmı kaynaklanıyor bu düşkünlüğünüz?Siyasal'a bağlı olarak kurulan Basın Yayın Yüksek Okulunun kuruluşçalışmalarına, Anadolu Ajansı'nı temsilen ben katıldım, genelmüdürümüz beni görevlendirdi. Sanırım, en önemli nedenibu. Okul bir kültür yuvasıdır. Okulla ilişkiyi daima devam ettirmeklazım. Eskilerin deneyimlerini mutlaka kendilerinden sonragelenlere aktarmaları lazım. Devamlı okulu teşvik etmek, dahaileriye götürmek, daha faydalı olmasını sağlamak gerekir. İlişkiyikoparmamak gerekir. Gazateci demek sosyal yönü en yüksek seviyedeolan insan demektir. İşte okulla girişilen faaliyetler de sosyalolmanın bir parçasıdır. Bir gazateci, bir yayıncı, kültür adamıdır.Keşke okula daha fazla zaman ayırabilsem, sizlerin arasınadaha fazla karışabilsem. Gelsem konuşsak, tecrübelerimi sizlereaktarsam. Çünkü hayatta tecrübenin yerini tutabilecek hiçbirşeyyoktur. Onun için konuşmalarla, sohbetlerle, konferanslarlagençlere aktarılmasında büyük bir fayda vardır. O yüzden severekgeliyorum okula. Sizler de sosyal yönünüzü çok yüksek seviyedegeliştirmeye çalışın.Mesleğe Anadolu Ajansı nda başladınız? Bu bir tercih miyoksa bir tesadüf mü?Tercih değil tesadüf oldu. Orada çalışmak gibi bir isteğim yoktu,ama iyi oldu. Özellikle meclis muhabirliği yapmak başlı başınaönemliydi. Meclis müzakerelerini takip etmek insanları o kadar


Fahrettin Gülseven • 273olgunlaştırıyor ki. Çünkü ülkenin bütün meseleleri orada en yetkiliağızlardan tartışılıyor. Artık öyle bir an gelmişti ki, bakanlarınağzından uydurup haber yazabilir duruma gelmiştim. Ama yapmadımtabii ki.TRT ile AA'nın çalışma ortamlarını karşılaştırır mısınız?Çalışma ortamları farklıdır. Büyük ölçüde maddiyattan kaynaklanıyordu.TRT büyük maddi imkanlara sahipti. AA'nın imkanlarıkısıtlı olmuştur. Yetkililer bunu anlayamamışlardır, üstüne eğilmemişlerdir.Ajansa yeterli bütçe vermemişlerdir. Bir daktilo makinesialabilmek sorun olmuştur. TRT'de yüz tane daktilo makinesivardı. Kadro ona göre geniş oluyor. AA'da üç adamın işinibir adam yapıyor. TRT'de bir işin peşinden beş adam koşuyor.TRT'nin imkanları çok geniş. Çok rahat, o bakımdan AA ile mukayesekabul etmez. AA'nm oldum olası kendi bütçesi yoktur.Devletten yardım alıyor. Yardım da hangi bakanlığa bağlı ise obütçede görüşülüyor, onlar bir yardım belirliyorlar.Reuters veya BBC yi düşünün. Bu ajanslar ne kadargelişmiş, dünya çapında bir ajans olmuşlar.Anadolu Ajansı bir yere muhabir tayin edecek, bin türlü sıkıntı ilekarşılaşıyor. Halbuki önemli merkezlerde mutlaka muhabir bulundurulmasılazım. Çünkü kendi görüşünüze göre vereceksinizhaberleri. Dünyada büyük lobi faliyetleri vardır. Rumlar, Ermeniler,Amerikalılar kendi adamlarını yerleştiriyorlar ve onlar mutlakabir yerde kendi görüşleri açısından haberleri veriyorlar. Amabiz bunu alıp olduğu gibi yayınlıyoruz. Bu sakıncalı bir şeydir.AA'nm da, TRT'nin de, Basın Yayın'ın da dünyada mutlakaönemli merkezlerde temsilcilerinin bulunması gerekiyor. Devletbuna para ayıracaktır, şarklılıktan kendini kurtarmalıdır. Atatürk'ündevleti kurarken ilk düşündüğü şeylerden biri ajans olmuştur.Altı numaralı kanun AA kanunudur. Atatürk kendi sesiniduyuracağı haber kuruluşunun önemini kavradığı için ilk çıkardığıkanunlardan biri olmuştur.


274 • Duayen GazetecilerAA'nın doğru dürüst bir arşivi de yoktu bu yüzden ajansla ilgiliyazılmış doğru dürüst bir belgeye ulaşılamamaktadır.Ajansta çalışmanın bazı güçlükleri vardı. Bakanların konuşmalarınıaktarırken, onların kaprisleriyle de başa çıkmaya çalışıyorduk.Bakanların konuşmalarını illa ki tam metin vereceksiniz.Özetleme yapmak yok. Kazara bir yerini yanlış yazarsan, ajanskendi kendini nasıl doğrulayacak. Müşkül durumda kalırsınız.Bunun sıkıntısını çok çekiyorduk. O zamanlarda ses kayıt çihazıyoktu. Eskiler arap harfleri ile not tutuyorlardı. Gençlerin ön planaçıkmasını istemediklerinden ses kayıt cihazı gibi aletlere karşıydılar.Genel müdürümüz, cumhurbaşkanı ile Amerika'ya gittive oradan dönüşte bir ses kayıt cihazı getirdi. Bu bize büyük birkolaylık oldu.Başbakanlık basın bürosunda çalıştığınızı öğrendik. Basınmüşavirliği mi yaptınız?Basın müşavir yardımcılığı yaptım. Başbakanın isteğiyle basın başdanışmanı oldum. Daha sonra kalp krizi geçirdiğim için bu görevimdenayrılarak, TRT'deki pasif görevime geri döndüm.Meslekte örnek aldığınız biri var mı?Mesela ben bir Abdi İpekçiyi çok severdim. Bu kadar işe nasıl yetişiyorbu adam diye düşünürdüm. Hiç boş zamanı yoktu. Herşeyiplanlıydı. Cüneyt Arcayürek de öyledir. Arşivleri iyidir, düzenliçalışır.Gazeteci olmanızda size yol gösteren, sizin de yolgösterdiğiniz birileri var mı?Ben AA'da ve TRT'de birçok arkadaşımı himaye etmeye çalıştım.Mesela Ergin Ünal vardı. Hürriyet'te de çalıştı bir süre. O AA'damuhasebe servisindeydi, yetenekli olduğu için onu haber servisi-


Fahrettin Gülseven• 275ne aldırdım. İyi bir haberci oldu. İyi bir arkadaşımız vardı, telexservisinde çalışan, Galatasaray mezunu, lisanı iyiydi. O yüzdengenel müdüre rica ettim, dış haberlere alındı.Haber sizce nedir?Haber olayları yorum yapmadan bir fotoğraf makinesi sadakatiyleyazı ile aksettirmektir. Mutlaka doğru olması, yorum katılmamasılazımdır ve tabii çabuk yetiştirilmesi gerekir.Şimdiye kadar haber atlattınız mı?Ajanstayken bunu yaptım. Hatta şöyle bir anım vardır. Ereğli DemirÇelik Fabrikaları açıldığı zaman koalisyonlar dönemiydi. SüleymanDemirel başbakan olmuştu, İnönü başbakanlıktan düşürülmüştü,muhalefet lideri idi. Açılışa çok büyük bir gazeteci grubu,milletvekilleri, her kesimden insan katılmıştı. Ben, o karmaşadaİnönü'den özel bir demeç alma peşine düştüm. Ereğli DemirÇelik Fabrikası hakkında İnönü ile röportaj yapmak için kapısınınönünde uzun süre bekledim ve en sonunda röportajı yaptım. Konuylailgili olarak, benden başka kimse İnönü ile röportaj alamamıştı.Biz gazetelere çalıştığımız için haber atlatma bizde pek olmazdı.Sizce bir gazetecide bulunması gereken özellikler nelerdir?Gazetecilik güzel bir meslektir, ama özel bir kabiliyet ister. Sırfbunun tahsilini yapmak yetmez. Bir çok gazetecilik mezunu farklıiş alanlarında çalışıyor. İyi yazabilmek çok önemli. Benimsemeklazım. Bir insan eğer haber dinlemekten hoşlanmıyorsa gazeteciolamaz. <strong>Kendi</strong>nizi iyi yetiştirmeniz şarttır ve mutlaka bir arşivinizolmalıdır. Gençlere çok okumalarını ve sürekli yazmalarını tavsiyeederim. Ayrıca bir gazetecinin gerçekçi olması gerekir. Size bukonuda bir anektod anlatmak isterim: 'TRT'ye meslektaş aldığı-


276 • Duayen Gazetecilermız zaman, hiç unutmam sormuştuk, "Neden TRT' ye girmek istiyorsunuz?"diye. Necla Zarakol vardır, o, benden bir önceki sınıftaydı.Yazmış, efendim parası boldur, garantilidir. Komisyonbaşkanı benim. Diğer arkadaşlardan itiraz geldi, bu paracı diye.Daha sonra dürüst davrandığını düşünerek kendisini işe aldık veçok başarılı oldu.'Bazı basın mensubu arkadaşlarımız bir partinin üyesi gibi davranıyor.Yayıncı, gazeteci öyle olmaz. Tarafsız olması lazım.Politikayı seviyorsan politikaya gir. Ben TRT ve Anadolu Ajansı'ndaçalıştım . Bunların da tarafsız olması gerekiyor. TRT'dehaber dairesi başkanlığı yaptığım sırada mahkemeye hiç gitmedimve bu durumda olan tek haber dairesi başkanıydım. Titizlikletarafsız kalıp, böyle yayın yapmayı prensip edindim. Mahkemeyegitmeme sebebim budur.27 Mayıs sonrası Yassıada Mahkemeleri'ni takip etmek için benigörevlendirdiler. Benim başkanlığımda bir ekiple Yassıada'damahkemeleri takip ettik. Orada da çok tarafsız kalmaya gayret ettim.Gerçek kararları yazdığım için bazen de sürtüşmeler oldu.'Bundan sonra hiç değilse biraz törpüleyerek yaz' dediler.Birçok bakanla çok yakınlığım oldu, ama hiçbir zaman dostluklarıişime karıştırmadım. Meslek olarak, benden daha iyi gazeteci yokmu? Elbette vardır. Ama dürüstlüğüme, teknik acıdan, ahlaki vemesleki açıdan hiç toz kondurmam.Ben ajansta da TRT'de de şunu savundum: "Gazeteci dil bilmelidir."Bilmiyorsa dışarı gönderilip öğrenmesi sağlanmalıdır yada bundan sonra dil bilenler alınmalıdır. Dil bilmediğim içinbunun sıkıntısını çok çektim.TRT' de çalışmış biri olarak Türkiye'deki resmi ve özelbasını değerlendirir misiniz?Özel basında veya medyada sorumluluk duygusu zayıf. Resmibasın tabii gerekli titizliği gösterir ve ilkelerinden taviz vermez.


Fahrettin Gülseven• 277Ama özel basında bunu göremiyoruz. Özel basın, hangi habere nekadar yer vereceğini bilemiyor, neyi birinci haber olarakvereceğini bilemiyor. Buna rağmen kamu kesimi buna bir ölçüdedevam ediyor. Anadolu Ajansı için anayasada maddeler vardır,devletten yardım almaktadır. TRT'de devletten yardım alır. Ancakbuna rağmen ikisi de tarafsızlığını korumaya çalışmalıdır.Ama zaten yasadaki maddeler tam olarak uygulanmamaktadır.TRT ve AA gibi kamu kuruluşları bir yerde devletin politikasınıda korumalıdır. Ancak özel basının hiç böyle bir kaygısı yoktur.


AliAbalıAyça ŞengönülZeynep Erözden2002Fotoğraf: <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim FakültesiFotoğraf ve Grafik Anabilim Dalı ArşiviAli Abalı, 1931 yılında Fethiye'de dünyaya geldi. İlkokuluköyde, ortaokulu Fethiye'de okudu. Daha sonra <strong>Ankara</strong>Maliye Usesi'ni bitirince maliyeciliğe ve 1949 yılında dagazeteciliğe başladı. Ardından İstanbul'a gidip İstanbulİktisat Fakültesi'ne bağlı, iki yıl eğitim veren GazetecilikEnstitüsü'nü bitirdi. Eski adıyla İstanbul Yüksek TicaretAkademisi şimdiki adıyla İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> İktisadi veİdari Bilimler Fakültesi'nden mezun oldu.


280 • Duayen GazetecilerAli Abalı(1931)Gazetecilik yaşantınıza hangi gazetede başladınız?Cumhuriyet gazetesinde başladım. Sebebi de şu; Cumhuriyet gazetesisahibi Yunus Nadi benim amcamdı. Benim gazeteciliğim deYunus Nadi'nin akrabam olması nedeniyle Cumhuriyet'te başladı.1969'a kadar Cumhuriyet'te devam ettim. Önce İstanbul'da,sonra <strong>Ankara</strong>'da çalıştım. <strong>Ankara</strong>'ya geldiğimde spor muhabiriydim.Burada idare müdürlüğü yapmam teklif edildi. Spor yazarlığınıbırakmamak kaydıyla bu görevi kabul ettim. Ancak tabiispor yazarlığıyla kalmadı, özellikle 1960 ihtilali sonrasında siyasiyazılara başladım.Spora olan ilginizin özel bir nedeni var mı?Spor benim hobim. Kesinlikle bırakmam dediğim bir alan. Halende devam ediyorum. Temsilci oldum, siyasi yazar oldum, köşeyazarı oldum. Ancak spor yazarlığını, özellikle muhabirliği hiçbirsene bırakmadım. 1949'dan 2002'ye 52 sene boyunca spor yazdım.Bir rahatsızlığım yüzünden 1969 yılında İngiltere'ye gittim. Fakatiyileşince yine yazdım ve İngiltere'den buraya yazı gönderdim.Eskiden gazete patronları gazeteci ailelerden gelirlerdi. Şimdiise medya bir takım ticari çevrelerin elinde.Kesinlikle doğru bulmuyorum. Eskiden gazete sahipleri veya yöneticileriişadamlarının kurumlarıyla ilişkisi olmasını hiç istemez-


lerdi. Bu konuyla bağlantılı bir anımı anlatayım. Ben spor yazarıolduğum için sanıyorum 1962-1963 yıllarında Orhan Şeref Apaküstadımız, dedi ki; bize basın olarak yardım et. <strong>Kendi</strong>si GençlerBirliği taraftarıdır. Ben de peki dedim. Verdiği görevlere göre,işimden geri kalan zamanda geceleri kendisine yardım ettim. İrlanda'yatakım gidecek, seni de kafileye aldık, İrlanda'ya götüreceğizdediler. Ben de sevindim tabii, hazırlandım, pasaportumuçıkarttırdım. Zaten biz gazetecilerin pasaportu her zaman hazırolur. Müddeti geçse bile hemen yenileriz. İstanbul'a durumu bildirdim.Bana bir cevap geldi: "Eğer giderse gazeteye istifasını versin."Bunu söyleyen Nadir Nadi. "Bir federasyonun, kişinin ya dakuruluşun biletiyle benim adamım hiçbir yere gidemez, ne yurtdışına, ne de yurt içine!" demiş. Orhan Şeref Bey'e gelemeyeceğimisöyledim ve bıraktım. Bir gün, kalınca bir zarf geldi elime. Baktım,içinde Pan Amerikan'ın First Class İrlanda bileti ve harcamamiçin bir miktar para. Gazete, bileti kendisi ayarlamış ve bizimelimizle gidip gelsin demiş. Buradan şunu demek istiyorum,basın eğer bir kişinin, kuruluşun, kurumun baskısı veya kontrolüaltındaysa hür değildir. Normal yazılarını yazamaz. Nitekim, bugüngörüyoruz gazetelerin durumlarını. O, birinin aleyhine yazıyor,öteki diğerinin...Ben bir köylü çocuğuyum ama dünyanın her yerini gezdim. Dünyanınhiçbir yerinde basınla meşgul olanlar iş sahipleri değillerdir.Ticaret erbabının basınla ilgilenmesi, kanımca, doğru değildir.


282 • Duayen GazetecilerDolayısıyla akıllara etik sorusu geliyor. Bu gününgazetecilerinin yazılarını etik açısından nasıldeğerlendiriyorsunuz?İyi yazanlar da var, yönlendirici yazanlar da. Bu nedenle şimdiisim vermek olmaz. Böyle karma bir durum var. Eğer ki, tüm yazılanlardoğru ve inandırıcı olsaydı gazetelerin tirajı aynı seviyedekalmazdı. 1960 senelerinde nüfus kırk-elli milyonken tirajımızbu kadardı. Şimdi yetmiş milyona geldik tiraj aynı. Dolayısıyla birtakım lotaryalar ve hediyelerle, gazete tirajlarını suni olarak yükseltmeyeçalışıyorlar. Bu da gösteriyor ki, gazetelerin inandırıcılığıkalmadı. Belki bunda televizyonların da rolü vardır, diyebiliriz.Çünkü vatandaş haber saatinde televizyonu açıp haberi alabiliyor.Basına güvenin azaldığından bahsettiniz. Devletin diğerorganlarına olan güven de yitirildi. Bu durumugazeteciliğinizin ilk yıllarına bakarak değerlendirirseniznasıl bir tablo çıkar?Basının inandırıcılığının azaldığını şöyle ifade etmek istiyorum.Benim zamanımda birisinin aleyhinde, yolsuzluk veya yanlışlıkyaptığına dair yazı yazıldığında, ertesi gün o adamı işten alırlardı.Şimdi böyle bir şey yok. Hiç kimse gazetelerin yazdıklarınainanmıyor. Yalan yazıyor deyip geçiyorlar. Halbuki açık açık yolsuzluk,hırsızlık yapanlar oluyor. Fakat gazeteler inandıramıyor.Çünkü bir tarafın dediği bir şeyi karşı taraf müdafaa ediyor. Gazetelerüçe, dörde ayrıldığından savunanlar da çıkıyor.Gazetecilik hayatınız boyunca hangi kuruluşlardaçalıştınız?Başta da söylediğim gibi, gazetecilik yaşantıma Cumhuriyet'tebaşladım. Yaklaşık yirmi yıl çalıştım. 1969 senesinde koptum. Birkonuda ikili anlaşmazlığa düşmüştük. Nadir Nadi akrabam olma-


sına rağmen, ben doğru bildiğim yoldan ayrılmak istemedim. Bunedenle gazeteden ayrıldım. Sonra Yeni Asır'm temsilciliğini yaparkenSabah gazetesini kurduk. Sabah'ta da temsilcilik yaptım.Orada da patronun bazı istekleri oldu. Onun isteği doğrultusundahareket etmedim ve ayrıldım. Bir süre Radikal'de yazdım.Yaklaşık on yıl da Milliyet'te çalıştım. Anadolu Ajansı'nda yönetimkurulu üyeliği yaptım.Anadolu Ajansı'ndaki görevinizden bahseder misiniz?Anadolu Ajansı yönetim kurulu üyeliği'ne daha önce beni Özalzamanında çağırdılar. 11 ya da 15 milyon ücreti vardı ancak o parayıalmadan çalıştım orada. Daha sonra yeni bir grup geldi ve bizimyerimize onlar başladı. Beni ikinci sefer çağırdılar AnadoluAjansı'na. Anadolu Ajansı'nın o zamanki parası, devletin parasıpulu olmadığından, güç şartlar altındaydı. Mali işleri bana vermişlerdi.Enteresan bir anımı anlatayım. Toplu sözleşme zamanıgeldi. İstanbul'dan sendika başkanı Ziya Sonay Bey geldi. Oturduk,madde madde belli bir anlaşmaya vardık. Sonra yönetim vezamanın bakanı bu anlaşmaya karşı çıktılar. Bunun üzerine sendika,grev ilan etti. Zamanın hükümeti de lokavt kararı almış. Ben,aynı zamanda DYP Urfa Milletvekili Necmettin Cevheri'nin danışmanlığınıda yapıyorum. Lokavt kararında diğer üyelerin imzalarınıalmışlar. Bana dediler ki; zamanın bakanı seni çağırıyor.Gittim, Anadolu Ajansı'nı kapatıyoruz dediler. Şimdi bir kişi dahiitiraz ederse lokavt kararı yani kapatma gerçekleşmeyecek. Veben imzalamam dedim. Ben beş yüz tane gazeteciyi sokağın ortasınaatamam, dedim. Bunun üzerine bakan kızdı, gitti arka odaya.Arka odadan Necmettin Cevheri'yi aramış ve söyle senin şu adamınaimzalasın demiş. Necmettin de demiş ki; o imzalamam diyorsadoğrusu öyledir, ben karışmam. Bu olaydan sonra AnadoluAjansı'ndan ayrıldım.


284 • Duayen GazetecilerAnlattığınız dönemdeki sendikal faaliyetlerle günümüzarasında büyük farklılıklar görüyoruz. O dönemdesendikalar gazetecilerin elindeydi, peki ya şimdi?Sendika sadece ajansta kaldı, Cumhuriyet'te kaldı. Fakat Cumhuriyet'tehiçbir şey yapamıyoruz, çünkü Cumhuriyet gazetesi bugünkendi ayakları üzerinde zor duruyor. Sendika daha fazla üzerinegiderse o gazete de kapanır. Cumhuriyet, Nadir Nadi öldüktensonra onun çocukları olmadığı için vakfa devredildi. Diğer gazetelerbugün 250-300 bine satılırken, Cumhuriyet 500 bin lira. Sendikanınhiçbir etkisi kalmadı. Bu gerçekten üzücü bir durumdur. BizimGazeteciler Sendikası'nı söylemiyorum da, toplum olarak Türkiye'dekisendikacılık yozlaştığı için dolayısıyla bizim sendika da etkileniyor.Sendikalar yozlaştı, sendika ağaları türedi. Öyle ki sendikalardabir adam geliyor, ölünceye kadar o sendikanın başında kalıyor.Her türlü şeyi yapıyor. İşçinin hakkını koruyacağı yerde, belkibir ölçüde koruyordur ancak, kendi menfaatini daha fazla koruyor.Bugün sendikaların Türk-İş, TESK bilmem ne hepsinin bölünmelerindenbelli, Türkiye'de sendikalar da bölündü.Sendikasızlaşmada yalnızca yozlaşmanın değil, gazetepatronlarının da etkisi olduğunu da görüyoruz.Elbette. Şimdi ben Yeni Asır'da çalışırken gazetenin sahibi oylamayaptırmak için uçakla sendika üyelerini götürdü. Şimdi bir gazetedeherhangi bir grev ya da karar alınmadan önce bütün üyelerinbir bir oyları alınır, karar oylarla doğrulanırdı. Yalnız Sabah'tadeğil, Hürriyet grubu, Milliyet sonra ayrıldı, Star yeni çıktı. Bizimzamanımızda Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet grubundan gazetelervardı. Bu gazete patronları üst seviyedeki kimselere çok yüksekparalar vererek sendikaları yok etme çabasına giriştiler ve başarılıda oldular.Peki, Necmettin Cevheri'nin danışmanlığını yaptığınızıbiliyoruz. Buna hangi durum sebep oldu ?


Şöyle anlatayım, ben hastalandım, İngiltere'ye gittim. Gazetedenayrılmak zorunda kaldım. Niye ben akrabamla anlaşmazlığa düşerekayrıldım diye düşünürken, kalp krizi geçirdim. Şimdi, NecmettinCevheri ve Süleyman Demirel soruyorlar; "Ali nerede, ortalardayok?" diye. Araştırıp buluyorlar beni orada. Ve bana sahipçıktılar. Beni Londra'daki basın müşavirliğine atadılar. Buradakievimi satacağım sırada tayinim geldi. Dolayısıyla İngiliz hükümetibana bakmak zorunda kaldı. Tedavimi yaptırdım. Tedavim biterbitmez bir buçuk sene sonra döndüm. Döner dönmez de Milliyet'egirdim. Zaten Milliyet'e İngiltere'deyken haber yolluyordum.Daha sonra Necmettin Cevheri bakan oldu. Beni buldu vededi ki; sana ihtiyacım var. Ben de yaptıklarının altında kalmakistemiyordum. "Hay hay" dedim, yardım ederim. Neticede personelgenel müdürüne emir vermiş , bir kararname hazırlamış. ÜstüneAli Abalı yazıp altına imzasını atmış. Müsteşarlık dolu, onundışında ne görev istiyorsa verin, demiş. Ben de imzalamadım, ücretsizçalışacağımı söyledim. Bu durumu personel genel müdürüanlatamamış sanırım. Meclis'te bir gün geldiler şeref kapısından,dedi ki Necmettin Bey "Sana küsüm, konuşmuyorum, görevi kabuletmemişsin." Ben kadro kabul etmediğimi söyledim dedim.Necmettin Bey'in yanında gerek bakanlıkta, gerek başbakanlıktabeni herkes kadrolu zanneder, bedava çalıştım. Ücretsiz onay aldık,o şekilde çalıştık. Bana vaktiyle hastalığımda gösterdikleri yakınlığıbu şekilde ödemek istedim. Hala daha Necmettin Bey'indanışmanlığını yapıyorum.Peki, parlamentoyla yakın ilişkiler kurmanız gazetecilikyaşamınızda size ne gibi avantajlar sağladı?Şimdi, az önce de söylediğim gibi beni tanıyanları aradığım zamanhiçbiri bana hayır demedi. Bu yakınlığı onlara sağlamış oldumdürüst davranarak. Dürüst davrandığım kanısındayım onlarakarşı. Ben Necmettin Bey'e de, "Sizin yanınızda paralı çalışırsamsize yararlı olamam, çünkü amir memur oluruz" dedim zaten.Oysa ben şimdi Necmettin Bey'e şu eğri bu doğru diyebiliyo-


286 Duayen Gazetecilerrum, o da kabul ediyor ya da etmiyor. O da yılların, elli yılın politikacısı.Meslek hayatınızda dürüst davrandığınızı doğrulardanşaşmadığınızı ifade ettiniz. Bu sebeple yönetime tersdüştüğünüz oldu mu? Böyle bir durum söz konusu olduysane yaptınız?Ben isteklerimi kabul etmezlerse tabiiki ayrıldım. Sabah'ta da öyleoldu. Patronun bazı isteklerinin doğrultusunda hareket etmedim.Bakıyorum, çok zorlanırsam eşyalarımı toplayıp gidiyorum.Hiçbir yerden de tazminat alarak ayrılmadım. Boyun eğmem,çünkü tenezzül etmem. Yani bu demek değil ki çok param var.Hayır çok param yok. Ama elli yıllık gazetecilik hayatımda hiçparasız kalmadım. Allah her zaman doğruların yardımcısı olurinancındayım.Meslek hayatınıza baktığımızda farklı ideolojileri temsileden gazetelerde çalıştığınız göze çarpıyor. Sizce gazeteci,kuruluşun ideolojisini ve kendi ideolojisini geri plana atıp,nesnel habercilik yapabilir mi?Doğrusu benim haberlerime hiç müdahale edilmedi. Çünkü gazetelerinmutfağında çalışan yazı işleri, hangi gazetecinin ne şekildehareket edeceğini bilir. Benim herhangi bir ideoloji saplantım olmadı.Doğruları yazmaya çalıştım devamlı. Gördüğümü, bulduğumuyazmaya çalıştım. Hep doğruların üzerine gittim. O nedenlede şimdi benimle temas eden kimseler yazılarımı sorgulamazlar,o yazdıysa doğrudur derler.Muhabir daha nesnel, köşe yazarı daha öznel tavırdaolmasına rağmen, köşe yazarlarının yani yorumcularıninandırıcılığı ve onlara olan güven daha fazla oluyor. Sizmuhabirlik ve köşe yazarlığı yaptığınız dönemlerde buikisinin ayrımı nasıldı?


Ben hiç fark gözetmiyorum. Muhabir doğru yazdıysa bu yorumyazandan daha etkili olur. Çünkü yorumcu kendine göre, kendigözlüğüne göre orada yorum yapmaya çalışır. Ama haberci, gördüğüşeyi yazar. Soyut değil, gerçek bilgilere dayanarak yazı yazar.Habercinin yazdığı daha doğru ve nesneldir. Yorumcu uzatır,çeker, başka kılığa sokar haberi.Sizi 1967 yılında yılın gazetecisi yapan bir haberiniz var.Bunun hikayesini anlatır mısınız?1967 yılında bir davet üzerine İsveç'e gitmiştim. İsveç Stockholm'debaktım "Kulu Street" yazan bir tabela var. Böyle bir sokakvar. İsveçliler Konya Kulu'dan çalışmak için oraya gidenlerin yaşadığıyere, bu adı vermişler. Vaktim de vardı, onların aralarınagirdim. Hepsi erkek. Çalışmak için göç etmişler. Eşleri, çocuklarıyanlarında yok. Senede bir defa Türkiye'ye geliyorlar. Döndüktensonra bu sefer Konya Kulu'ya gittim ve kadınlarla görüştüm.Cumhuriyet'te yedi sekiz gün devam eden bir röportaj oldu, resimli.O zaman yılın gazetecisi seçmişlerdi beni.Bir de Süleyman Demirel'in Adalet Partisi'ne genel başkanseçileceği haberini atlatmışsınız.Şimdi, 1960 yılında 27 Mayıs ihtilali olduktan sonra yeni siyasipartiler kurulmaya başlandı. O arada Süleyman Demirel'in partininbaşına geçeceğiyle ilgili Cumhuriyet'te küçük bir haber yayınlanmış.Biz de gazete bürolarında sırayla nöbet beklerdik. Gecesaat on bir, on ikiye kadar. Nedeni, yazdığımız haberleri telefonlave teleksle bildirirdik. Telefonla konuşabilmek için İstanbul'ubağlatırdık. Dört, beş saat sonra sizi bağlarlardı İstanbul'a. Gece,o çıkacak olayları da gazeteler on birde bastığı için beklerdik nöbette.Birgün böyle bekliyorum. Birisi geldi asker elbisesiyle. Bendedi, Süleyman Demirel. Yedek subaylığını yapıyormuş. "Beniçok güç durumda bıraktınız. Ben askerim, komutanlar bu ne diyebana hesap soruyor" dedi. Ben de onun isteği üzerine ertesi gün


288 • Duayen Gazetecilerbir haber yaptım. Sonra tabii terhis oldu, hakikaten partiye geldi.Ben aradığım zaman hemen benimle görüşürdü ve ondan sağlıklıbilgiler alırdım. O sırada milletvekili değildi. Adalet Partisi'ninGenel Başkanı Ragıp Gümüşpala vefat edince, onun arkasındanherkes Saadettin Bilgiç'in seçilmesini bekliyordu. O sırada MilletMeclisi'nde bütçe görüşmeleri yapılıyordu. Gerek hükümet, gereksemuhalefet ne yapıp edeceğini o görüşmelerde bildirirlerdi.Konuşmacı olarak Demirel, Saadettin Bilgiç'i çıkardı. Bilgiç de iyibir politikacı, iyi bir partici; ama eline yazılıp verilenleri okuyamadıve dolayısıyla kamuoyunda iyi not toplayamadı. Daha sonramilletvekili seçimlerinde Demirel milletvekili oldu. Büyükkongre toplandı gazetede, herkese bir yazı yazdırdılar, herkes debekliyor ki genel başkanlığı Saadettin Bilgiç alacak. Ecvet Güresin,daha sonra senatör olan temsilcimiz, bana sen de yaz, dedi.Ben dedim, ilk turda şu kadar oyla Demirel seçilecek diye. Hepimizinyazısını gazeteye aldılar. Nitekim bir iki oy farkla benimdediğim gibi Demirel seçildi. Böylece bu haberi ilk ben vermiş oldum.Süleyman Bey'le ahbaplığımız halen sürer. Ne zaman arasam,görüşmek istesem geri çevirmez, hemen cevap verir.Tekrar spor konusuna dönelim. Masa TenisiFederasyonu'nu nasıl kurdunuz? Bu spor dalıyla ilgileniyormuydunuz?Spor yazarı olarak başladıktan sonra <strong>Ankara</strong>'ya geldim. Buradabütün spor dallarının hakemlik kursları açılırdı. İstanbul'daykenfutbol hakem kursuna katıldım. Merhum Sulhi Garan, ilk FİFAhakemimiz, onun kursunda futbol şeyini aldık. <strong>Ankara</strong>'da ZiyaOzan o zaman bölge müdürü, ona başvurdum. Bütün kurslara katılacağımısöyledim. Madem spor yazıyorum, kurallarını da öğreneyimdiye düşündüm. Eskrim, boks, güreş, basketbol, masa tenisifalan kursları açtılar. Masa tenisi kursuna da gittim ama imtihanzamanı yurtdışına çıkmak zorunda kaldığımdan sınavlarınagiremedim. Israrla beni imtihana aldılar. Masa tenisi o zaman tenisfederasyonuna bağlıydı. Masa tenisinde bir olay oldu ve beni


orada hakem, arabulucu olarak tayin etti zamanın teşkilatı. Ben dekararımı verdim şu şudur, diye. Daha sonra başka bir şey oldu,masa tenisi benim üzerimde kaldı. Eşimle haftada iki kez sinemayagider, geceleri de 19 Mayıs Stadyumu'nda masa tenisi oynardık.Sonra iş büyüdü, büyüdü. Masa tenisi, tenis federasyonundanayrılınca beni federasyon başkanı yaptılar. Aralıklı olarakmasa tenisinde yirmi yılı aşkın federasyon başkanlığı yaptım.Aslında önceden futbol oynamıştınız.Futbol oynadım. Futbola <strong>Ankara</strong>gücü'nde başladım. Daha sonra<strong>Ankara</strong>gücü'nden ayrılınca, Gençlerbirliği'nde lisanslı oldum.Okullararası bir kavga çıkmıştı. Kavgada bize atılma ve ceza verdiler.Bir daha da futbol oynamak kısmet olmadı. Zaten futboluyazıyorum ama o kadar sevmediğim için düşmedim üzerine fazla.Masa tenisinde de yirmi yıl görev yaptım. Uluslararası alanlardaçeşitli görevler verdiler. Geçen hafta Masa Tenisi Avrupa Birliğibenim hizmetlerimden ve kendilerindeki hizmetlerimden ötürübana gümüş rozet, onur ödülü verdiler.Bizim zamanımızda Avrupa birinci ligine çıktık, iyi dereceler eldeettik. Nihayet 1992 senesinde masa tenisinde yapacağım daha fazlabir şey olmadığı için ordan ayrıldım. 1966 yılında kurmuştukfederasyonu. Şu an 36 yaşında.<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesi, Siyasal BilgilerFakültesine bağlı Basın Yayın Yüksek Okulu iken buradaders vermişsiniz. Hangi dersi vermiştiniz?Mizanpaj dersi verdim ben, Gazete Yayınlama Teknikleri yeniadıyla. Bizim zamanımız, öğrencilerin gemi azıya aldıkları dönemdi.Sürekli olaylar içinde okula giderdim. 1980 öncesiydi. Benarabayla gittiğimde, arabayı kapının önüne bırakır, derse girerdim.Herkes de beni sever zannediyordum. Dışarı çıktığımdaodacıların benim arabamın altında çalı süpürgesiyle bomba ara-


290 • Duayen Gazetecilerdıklarını görürdüm. Öyle bir ortamda çalıştım. Ama ben öğrencilerimledevamlı iyi ilişkiler içindeydim, sağcısıyla, solcusuyla.Hiçbir zaman onlarla sorun yaşamadım.Peki, bir zamanlar hocalık yapmış olmanızı da göz önünealarak size haber nedir diye sormak istiyoruz.Haber, günlük olayların yansımasıdır. Aslında basit bir kavramdır.Mesleğe atılmadan önce gazeteci olma hayaliniz var mıydı?Vardı. Şimdi, ilkokulda köydeyken bize Cumhuriyet gazetesi gelirdi.Ve o gazeteyi ilkokuldayken okurdum. Gazetede uygun gördüğüm,güzel gördüğüm yerleri keserdim, kendi yazdığım yazılarlabirlikte duvar gazetesinde yayınlardım. Geceleri oturur neşeyle,o gaz lambasının altında yazılar yazardım. Bunları duvarayapıştırırdım.Zaten idealinizde varmış gazetecilik.Yani beni böyle yönlendirdi, teşvik etti. Devamında akrabamız olmasınedeniyle Nadi ailesi bana ilgi gösterdi. Bende ne buldularsaartık, yakınlık gösterdiler."Gazeteci olunmaz, doğulur" sözü sizce doğru mu?Doğru tabi, doğru söz. Şimdi tutup getiriyorlar zengin çocuklarıgazeteye, gazeteci olsun diye. Üç beş gün duruyor. Yani o içindeyoksa istediği kadar kabiliyetli olsun, başka şeyler düşünüyorsagazeteci olamıyor. Bugün patronun emriyle yazı yazanlar var.Vaktiyle gazeteci diye getirdikleri adamların yazılarını biz yazardık.Bazen onlar söyler biz yazardık. Buna kendim de şahit oldum.Bir kimse gazeteci olmak istiyorsa ve bunu devam ettirmek


Ali Abalı- 291istiyorsa sürekli kendini yenilemeli, olayları devamlı takip etmelidir.Çeşitli kimseler geliyor, oturuyor, yazı yazıyor. Falantarihte bu konu hakkında bir yazı yazılmış bunu okudun mudiyoruz, belli ki gazeteleri ve dergileri takip etmemiş. Ben MilliKütüphaneye gider bütün gazetelere göz atarım, her gün ama.Başka yolu yok. Bir yazı yazarken eğer önemli bir konuyu atlarsanokuyucunun güvenini yitirirsin.O halde gazetecilik eğitimi veren okulların da yeterliolmadığını düşünüyorsunuz.Hayır. Okuldan çıkıp gazeteci olunmaz. Okul bir eğitim, belirli biryol, yön verir size. O yönde sizin ilerlemeniz, ondan sonrakihareketlerinize bağlıdır.Gazeteci adaylarına önerileriniz var mı?Sabırla çalışacaksınız. Belirli konular üzerinde ihtisaslaşmayabakacaksınız. Benim ilk şefim Yaşar Kemal'dir. İstanbul'da yurthaberlerine bakardık. Bana on kere yazı yazdırdığını hatırlıyorum.Olmamış bir daha yaz, olmamış bir daha. On kere yazdırmıştıbana. İyi ki yazdırmış. O zaman üzülüyordum, kızıyordum,sinirleniyordum ama doğrusu bu.Şu anda çıkarmakta olduğunuz haftalik Gözlem gazetesiniarılatır mısınız?Sabah'tan ayrıldıktan sonra, Sabah'm Genel Müdürü Çetin GürelBey İstanbul'dan ayrıldı. İzmirlidir kendisi. Cumhuriyetgazetesinden beri de bizim arkadaşlığımız vardır. İzmir'e gitti.Bundan on bir sene önceydi. Telefon ettiler "Hayırlı olsun, İzmir'debir gazete çıkıyor, sen de <strong>Ankara</strong> temsilcisisin" dediler.Bana sormadan beni temsilci atamışlar. Ağustos'ta on bir seneolacak. Bunca zamandır sürükledik geldik.


292 • Duayen GazetecilerHaftalık bir gazetedir, on beş yirmi bin arasında satar. İçeriğiekonomi politiktir. Yanında Gözlemci diye bir dergisi vardır. İçindeİngilizce bir sayfamız da var. Son günlerde pek faydalıolamıyorum, bırakacağım.Çalışma arkadaşlarınızı seçerken özellikle dikkat ettiğiniznoktalar var mı?Benim öyle sınırlamalarım yoktur. Herkese buyur derim. Gelenarkadaş kendi çalışmasıyla yerini elde eder veya kaybeder. Benimaleyhimde bulunanları da çalıştırmışımdır. İşini yapan kimseyekapım açıktır.Prensipleriniz nelerdir?Ben hep erken kalkarım ve kimse gelmeden iş yerime gelirim.Kimse yokken o günün yazılarını toplarım, gideceğim yerleri,yapacağım görüşmeleri ayarlarım. Herkes gelene kadar gazeteleriokuyup, notlarımı almış olurum. Böyle davranarak, erken kalkıpişe gelmemin neticesinde meslek hayatımda rahat ettim.Gazetecilik yaşamınızda çok iyi diyebileceğiniz isimlerkimlerdir?Ben her zaman Doğan Nadi Bey'i iyi gazeteci olarak görmüşümdür.Nadir Nadi, Hüseyin Cahit Yalçın, Valâ Nureddin bizimzamanımızın gerçekten iyi gazetecileridir.Günümüzde basında kutuplaşma var, tekelleşme,magazinleşme var. En başta güvensizlik var. Bu durumdageleceği nasıl görüyorsunuz? Bu meslekte geleceğe umutlumu bakılmalı yoksa çok mu karamsar?Tabi büyük umut yok. Ama karamsar olmaya da gerek yok.Düzelecek başka çaresi yok bunun. Gazetecilerin bu şekilde kötü


durumda olması, toplumdaki bazı kişilerin, kurumların kötü olmasındankaynaklanıyor. Siyaset kötü, ticaret kötü, her şey kötü.Bu kötüler içinde zaten basınm iyi olması mümkün değil.


KemalBağlumSeval TuncaySerdar Yılmaz2002Fotoğraf: <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim FakültesiFotoğraf ve Grafik Anabilim Dalı ArşiviKemal Bağlum 1923'de <strong>Ankara</strong> da doğdu. İlkokuluİlkokulunda, ortaokulu ve liseyi Gazi Lisesi'ııde bitsonra <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hukuk Fakültesi'ne gir,Öğrenciyken gazeteciliğe başladı. Kudret, Ulus, VıHürriyet, Güneş gibi gazete ve dergilerde muhabirAyııı zamanda çeşitli başkentlerde basın ataşeliği,.Birlik Komitesi basın sözcülüğü, harp haberler biiryöneticiliği gibi görevlerde bulundu. 1981 yılındaoldu. Emekli olduktan sonra yine çeşitli gazetelerd1988'den beri lıala Milli Savunma Bakanlığı'nda lmüşavirliği yapıyor. Çeşitli eserleri bulunan KemiBağlum, <strong>Ankara</strong> Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Ga;Cemiııeti ve Rotanı Kulübü'nden çeşitli ödüller alt


296 • Duayen GazetecilerKemal Bağlmıı(1923)Siz hukuk fakültesinde okurken gazeteciliğe başladınız.Neden gazetecilik?Gazeteciliği çok seviyordum. O zamanlarda üniversite talebelerine,özellikle gazeteci olmak isteyenlere çok imkan tanınırdı. Gazetecisayısı çok azdı. Pek öyle yüksek mektep mezunu talebeler falanyoktu.Hangi gazetede gazetecilik mesleğine adım attınız?1945'de Halk Partisine muhalif olan tek muhalif gazete Kudret gazetesiidi. Ben ilk olarak Kudret'te gazeteciliğe başladım.Gazeteciliğe başlamanız nasıl oldu?Nurettin Ardıçoğlu genel yayın yönetmeniydi. Nurettin Ardıçoğlu'nagittim. Odasına girdim. Yazı yazarken beni gördü, ne istiyorsundedi. Ben üniversite talebesiyim, gazetecilik yapmak istiyorumdedim. Bana; gel beleş çalışırsan çalış dedi. Ben iki ay beleşçalıştım. Üçüncü ay 20 lira maaş verdiler. Dördüncü ay UlusGazetesi'nden 30 lira maaşla teklif geldi. 10 lira daha fazla veriyorlar.Ben Ulus gazetesinde çalışmaya başladım.


Ulus gazetesinde ne kadar çalıştınız?2 ay Ulus gazetesinde çalıştıktan sonra Vatan gazetesinin <strong>Ankara</strong>Bürosu Müdürü Sabahattin Sönmez 120 lira maaş ile Vatan gazetesindeçalışma teklifi getirdi. Çok büyük para o zamana göre. VatanTürkiye'nin en büyük gazetesiydi. Bütün gazetelerin toplamındandaha fazla satardı. Böylece ben bir anda zengin oldum.Beş ay gazetecilik yaptınız. Bu çok kısa bir süre.Türkiye'nin en büyük gazetesinden yüksek miktarda maaşlasize teklif geliyor. Bunun sebebi sizce neydi?Ben Ulus gazetesinde çalışırken Sabahattin Sönmez beni tanıyordu.Benim gazeteciliğimi çok iyi biliyordu. Çok gençtim ama çokfaaldim. Çok disiplinli bir şekilde çalışıyordum. Emeğimin bir sonucuyduo teklif.Siz nasıl çalışırdınız? Yani çalışma şekliniz nasıldı?Ben haberin doğruluğuna çok önem verirdim. Mutlaka haberimidoğrulardım. Haber kaynağımı istemediği takdirde kesinlikleaçıklamazdım. O zaman gazetelerin büroları iki kişi ile idare edilirdi.Bir patron yani temsilci, bir de muhabir. Ben muhabirdim.Bize o zaman çömez derlerdi. Benim de yanımda çalışan üç muhabir,bir de telefoncum vardı. Benim her tarafta ahbaplarım var-


298 • Duayen Gazetecilerdı. Çok geniş bir çevrem vardı. Çöpçüler, bekçiler dahi benimadamımdı. Benim açamayacağım kapı yoktu. Bana karşı <strong>Ankara</strong>'daki bütün gazeteciler birlik çalışırlardı. Ben adliyeyi, polisi,meclisi ve tüm bakanlıkları takip ederdim. Ben hiçbir zaman direksoru sarmazdım. Soruları dolaylı yoldan sormak gerekir. Dolaylıyoldan soru sorulup, ortalık kızışınca karşındaki konuşmaya başlar,sen de diğer sorularını sorarsın.Yanınızda çalışan gazetecileri seçerken sizin için önemliolan kıstas neydi?Benim için bir gazetecinin haber alma yeteneğine sahip olması gerekir.Gazetecinin haberi değerlendirebilmesi çok önemli. Gazeteciliktebir tabir vardır; köpek gibi koklamak. Bir gazeteci bu yeteneğesahip olmalı. Bu işe gönül vermek gerekir. Bir de dürüstlüğeçok önem verirdim. Araştırma yapmak da çok önemli. Bu kıstaslarıgöz önünde bulundurarak birlikte çalıştığım gazetecileri seçerdim.Sizin gazetecilik yaşantınızda hocam diyebileceğiniz biri varmı?Ben gazetecilik yaparken çok az sayıda gazeteci dışında gazetecilerçok fazla deneyimli değillerdi. Çoğu gazeteciliğe yeni başlamışlardı.Bana çok emeği geçmiş insanlardan bir tanesi SabahattinSönmez idi. Ben sert yazardım. Bana sert yazma, köşeli yazma,köşeli yazı insana batar derdi. Ayrıca haberin doğru olması gerekirliğinibana o öğretti.Gazetecilik yaşantınızda sizin üzerinizde iz bırakan, hiçunutmadığınız bir haberiniz var mı?O kadar çok haber var ki. Mesela bir gün bir komiser ahbabımı ziyaretetmeye gittim karakola. Biz konuşurken bağırmalar çağırmalareşliğinde bir kadın grubu içeri geldi. Birisi bu benim çulu-


ğumu çaldı diyor, diğeri inkar ediyor. Komiser polisi çağırarakevde arama yapılıp yapılmadığını sordu. Polis arama yaptıklarınıfakat hiç bir şey bulamadıklarını söyledi. O arada kadınlar dövüşmeyebaşladı. Hırsız olan kadın yuvarlanmaya başladı. Culuk kadınınşalvarının içindeymiş. Culuk ortaya çıktı. Bu çok önemli birhaberdi. Basit ama aslında çok önemli.Aktif olarak gazeteciliği bırakıp 1959'da basın ataşesi olarakABD'ye gittiniz. Bu görevi kendiniz mi istediniz?1959'da Almanya Maliye Bakanı Türkiye'ye geldi. 6 Ağustos1958'de Türk hükümeti ekonomik krizden dolayı 1958 kararlarınıalmıştı. Ben havaalanında bakanı karşıladım. Ben arabanın ön tarafındabakanla birlikte bakanın gittiği tüm yerlere gittim. Bakantüm görüşmelerini bitirip tam uçağa binecekken size bir soru sormakistiyorum dedim. Bana "Sen Dışişleri Bakanlığı'ndan değilmisin?" dedi. "Hayır ben gazeteciyim" dedim. Adam gülmeyebaşladı. Beni dışişleri bakanlığından sanmış. "Size bir sualim var"dedim. "Türkiye'nin aldığı 1958 kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?"diye sordum. "Çok güzel bir soru, ben de zaten bununiçin Türkiye'ye geldim. Türkiye'nin bu kadar kısa bir sürede büyükbir başarıyı nasıl elde ettiğini görmeye geldim" dedi. Bakangittikten sonda beni dışişleri bakanlığına götürdüler. Benden haberimiyazmamı istediler. Ben itiraz edip, yalnızca kendi gazetemiçin haber yazarım dediysem de bana zorla haberimi yazdırdılar.Haberi Başbakan'a götürmüşler. Başbakan beni çağırdı, "Seniyurtdışında değerlendirmek istiyoruz" dedi. Böylece basın ataşesiolarak ABD'ye gittim.Basın ataşeliği yaparken bulunduğunuz yerlerde haberyazıyor muydunuz? Yazdığınız haberler Türkiye'deyayınlanıyor muydu?Ben tanıdık gazetelere Türkiye'nin lehine olabilecek haberleri yazardım.Diplomatların nasıl çalıştığını çok iyi biliyordum. Diplo-


300 • Duayen Gazetecilermasi haberleri yazardım. Orada da çevrem çok genişti. Yakın çevremdenduyduğum şeyleri, eğer haber niteliği taşıyorsa, yani Türkiyeiçin önemliyse yazıp gönderirdim.Başka hangi görevlerde bulundunuz?Ben ABD'de iken ihtilal oldu. Beni basın ataşeliğinden merkezeçektiler. Türkiye'ye geldim. Artık işsizim. Ben o ara basın yaymada gitmiyorum. Beni bir gün apar topar Basın Yayın Genel MüdürüAhmet Yıldız'm karşına çıkardılar. Bana "Kardeşim sen nerelerdesin?Seni arıyoruz bulamıyoruz" dedi. Ben de "Buralardayım"dedim. Benim masam yok, sandalyem yok, odam yok, hiçbirşeyim yok. Gelip koridorlarda dolaşacak halim de yok. Ben de"Gelmiyorum" dedim. Gülmeye başladı. "Seni komiteden istiyorlar"dedi. Ben her gün komitenin aleyhine konuşuyordum. Benikesin Yassıada'ya gönderiyorlar diye düşündüm. Neyse bizi biralbayın karşına çıkardılar. Albay bana işim, tahsilim gibi çeşitlisorular sordu. Ben de yanıtladım. Albay bana "Sen artık Milli BirlikKomitesi'nin basın sözcüsüsün dedi. Böylece de Milli BirlikKomitesi'nin sözcülüğüne geldik.Milli Birlik Komitesi'nde basın sözcülüğü yaparken işinizeson verildi. Bunun sebebi neydi?Tam idam kararları verilmek üzereydi, hatta kararlar verilmiş.Komite toplantı halindeyken komiteden beni çağırdılar. CemalGürsel "Evlat gel bakalım, sen hem gazetecisin hem de hukukçusun.İdamlar konusunda sen ne düşünüyorsun?" dedi. Düşünsenizekomite zavallı Kemal Bağlum'a soruyor. "Paşam sizin görüşünüzegöre mi, yoksa şahsi fikrimi mi söyleyeyim?" diye sordum.Bana "<strong>Kendi</strong> fikrini söyle" dedi. Ben de asılmalarına karşıydım.Asılmalarının aleyhine konuştum. Dünyadan örnekler verdim.Toplantı bittikten yarım saat sonra işime son verdiler.


Askeri bir yapının emrinde çalışmak çok zor olsa gerek!Askerle çalışmak çok zor. Askerle nasıl çalışılacağını çok iyi bilmekgerekir. En ufacık bir hatada insanın canını okurlar. Askeringörüşünün dışında görüş bildiremezsin. Onlardan talimat alarakişlerini yürütürsün. Her konuda ama her konuda mutlaka "Efendimşöyle bir şey var, ne yapmamız gerekiyor?" diye sormak gerekir.Milli birlik komitesinden ayrıldıktan sonra ne iş yaptınız?Ben ABD'ye basın müşaviri olarak gitmeden önce 1952'de AssociatedPres Ajansının Türkiye muhabirliğini yaptım. Aynı zamanda1954 yılında Vatan gazetesinin <strong>Ankara</strong> bürosu şefliğine geldim.Milli Birlik Komitesi'nden ayrıldığımda ben zaten Basın YayınGenel Müdürlüğü kadrosundaydım. Zaten belli bir süre sonra askeriyönetimin yerini sivil yönetim alınca ben 1964 Kıbrıs harekatındaHarp Haberler Bürosunun başkanlığı yaptım. Ben basın yayındanemekli oldum.Emekli olduktan sonra da yine gazetecilik yapmayabaşladınız. Hangi gazetelerde çalıştınız?Ben emekli olduktan sonra çeşitli gazetelerde çalıştım. Güneş gazetesindeçalıştım. Birkaç gazetede daha çalıştıktan sonra en sonHürriyet gazetesinde çalıştım.Yılların gazetecisi olarak Kemal Bağlım'ıın atlattığı sayısızhaber vardır. O günün koşullarında çok önemli olan ya dayankı uyandıran haberleriniz arasından hangisinisöyleyebilirsiniz?1956'da bir grup hadisesi oldu. Demokrat Parti hadisesi. Hükümeti(Adnan Menderes) düşürdüler. Demokrat Parti'de benimadamlarım vardı. Çok yakın arkadaşlarım vardı. Grup gizliydi.Bir gün önce bir milletvekilinden grupta çok önemli şeyler olaca-


302 • Duayen Gazetecilerğım duydum. Ertesi gün grup toplandı. Fakat hiçbir şey açıklamadılar.Kimse bir bilgi alamadı. Akşam ben arkadaşımın evine gidipne olmuş ne bitmiş her şeyi öğrendim. Adnan Menderes kürsüyeçıkıyor; "Siz o kadar büyük bir kudrete sahipsiniz ki hilafetihatta padişahı getirirsiniz" diyor. Benim için en önemli olan bu.Hükümet düşmüş ama en önemlisi bir başbakanın böyle bir şeysöylemesi. Ben oturup haberimi yazdım. İstanbul'a "Bu haber yalnızbende var, manşet çekin" dedim. Fakat gazetenin patronu AhmetEmin bana sormadan bunu nasıl yayımlarsın diye beni kovdu.Ama herkes bana alkış tuttu. Bir ikramiye maaş aldım. Dahasonra Ahmet Emin beni bu haberimden dolayı tebrik etti.Peki günümüz Türk basının nasıl değerlendiriyorsunuz?Basın çok yozlaştı. Yanlış haberler yazılıyor. En büyük gazetelerdebile yanlış haberler çıkıyor. Eskiden bir yanlış haber yazdığınvakit adamı işten atarlardı. O zamanlar gazeteciler arasındaüniversite mezunu çok azdı. Şimdi herkes üniversite mezunu.Buna rağmen adam haberin nasıl yazılması gerektiğini bilmiyor.Haberin doğruluğunun mutlaka kanıtlanması gerekir. Haber yalnızcabir kaynaktan değil birkaç kaynaktan doğrulanmalı.Günümüzde gazeteciler araştırmıyorlar. Biz eskiden haberi aslanınağzından kılla çekerdik. Şimdi haber ayağına geliyor. Adamsana haber vermek için çırpmıyor ama onu dahi değerlendiremiyoruz.Hem araştırma yapıldığı vakit yeni haberler bulursun.Şimdi parayla haber yazıyorlar. Eskiden böyle bir şey yoktu.Bunu daha çok televizyonlar yapıyor.Sizce haber yorum arasındaki ilişki nasıl olmalıdır?Bana göre haber ayrı yorum ayrı olmalıdır. Ya da haberde yorumdaolabilir. Bunlar çok hassas konulardır. Çok dikkat edilmesigerekir. Haberde ilk paragrafta haberin özetinin özeti çıkarılır.Daha sonra ayrıntıya geçilir. Bir haberi okutabilmeliyiz.


Gazetecilik yaşantınız boyunca çeşitli kuruluşlardan bir çoködül aldınız. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?Ödüllerimi boş verin arkadaşlar. Onlar üzerinde fazla konuşmayagerek yok. Önemli olan sizin kendinizi tatmin edebilmeniz. Eğersiz kendinizi tatmin edebiliyorsanız en büyük ödül odur.Kamuoyunun takdir etmesi önemli.57 senedir çalışıyorsunuz. Hiç yorulduğunuzuhissetmediniz mi?Ben 21 sene önce 1981'de emekli oldum. Emekli olduktan sonraçeşitli gazetelerde çalıştım. En son Hürriyet Gazetesi'ndeyken ısrarlardandolayı 1988'de Milli Savunma Bakanlığı'na BasınMüşaviri olarak geçtim. Hala Milli Savunma Bakanlığı'ndayım.Benim hala çalışmamın nedeni ben çalışmasam çökerim. O zamanyorulurum. Ben 15 sene soyunca Milli Savunma Bakanlığı'ndayaptığım tatil iki ayı geçmemiştir. Bu benim tutumum. Ben çalışmaktan,yeni bir şeyler bulmaktan zevk alıyorum. Çalışmayandemir pas tutar.


304 • Duayen GazetecilerDizinKurumlarAdalet Partisi (AP): 87,178, 257, 287, 288Anavatan Partisi (ANAP): 75<strong>Ankara</strong> Büyükşehir Belediyesi: 127, 141, 142, 235<strong>Ankara</strong> Cezaevi: 85<strong>Ankara</strong> Gazi Lisesi: 201, 202, 236, 295<strong>Ankara</strong>gücü: 289<strong>Ankara</strong> İktisadi Ticari İlimler Akademisi: 223, 224<strong>Ankara</strong> Palas: 114,115,117,171<strong>Ankara</strong> Sanat Tiyatrosu (AST): 146, 147<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Dil Tarih Coğrafya Fakültesi: 178, 201, 213<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Eğitim Fakültesi: 127<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesi: 101, 141,149, 164, 289<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hukuk Fakültesi: 13, 14, 61, 64, 67, 82, 127,128,129,149, 154, 178, 256, 269, 270, 271, 295, 296<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) / Mülkiye: 37, 38, 43,53, 64, 66, 179, 255, 256, 257, 264<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> SBF Basın Yayın Yüksek Okulu: 43, 58, 81, 86, 97, 101,178, 193, 269, 270, 272, 289Barış Derneği: 19Barolar Birliği: 230Basın Konseyi: 210, 230, 231Basın Yayın Genel Müdürlüğü: 16, 76, 300, 301Bayındırlık Bakanlığı: 139, 193, 194Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü: 167, 169, 171BELYA: 142Bilgi <strong>Üniversitesi</strong>: 245Cumhuriyet Halk Partisi (CHP): 15,18, 23, 24, 26, 30, 32, 70,168,169, 170,


176,180, 184, 206, 296Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP): 14, 67, 69,110Cumhuriyet Senatosu: 61, 74, 77Çağdaş Gazeteciler Derneği: 13, 21, 139, 295Çankaya Belediyesi: 167,169Danıştay: 138, 139Darüşşafaka: 235, 236, 237Demokrat Parti (DP): 30, 38, 65, 87, 100, 113, 176, 177,181, 187, 202, 271,301Doğru Yol Partisi (DYP): 180, 181, 184, 227, 283Eminönü Halkevi: 98Ereğli Demir Çelik Fabrikaları: 275Fenerbahçe: 38, 57FİFA:288Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ): 240Galatasaray: 38, 57Gazeteciler Cemiyeti (<strong>Ankara</strong>): 15, 55,169, 173, 205, 213, 223, 230, 231, 295Gazetecilik Dayanışma Vakfı: 123Gazi <strong>Üniversitesi</strong> Basın Yayın Yüksek Okulu: 194Gazi <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesi: 193Gazi <strong>Üniversitesi</strong> Meslek Yüksek Okulu: 194Gelişim Holding: 235, 250Gençlik ve Spor Bakanlığı: 167, 169Gençlerbirliği: 281, 289Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>:239Halkçı Parti: 17, 169Harb-İş Sendikası: 17Hisarbank: 233


306 • Duayen GazetecilerHürriyet Partisi:38İdare Mahkemeleri: 138İstanbul <strong>Üniversitesi</strong>: 249İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> İktisat Fakültesi: 97, 98, 279İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü: 279Kara Harp Okulu: 206Karpiç: 115, 114, 170, 171Kızılcahamam Hapishanesi: 177Köy Hizmetleri: 139Kurucu Meclis: 215Maliye Bakanlığı: 188Marmara <strong>Üniversitesi</strong> İletişim Fakültesi: 91Masa Tenisi Avrupa Birliği: 289Masa Tenisi Federasyonu: 288Merkez Bankası: 244Milliyetçi Hareket Partisi (MHP): 43Milli Birlik Komitesi: 69, 133, 215, 295, 300, 301Milli Kütüphane: 77, 291Milli Savunma Bakanlığı: 295, 303MİT: 75Mülkiyespor: 38, 57NATO: 52, 242Odalar ve Borsalar Birliği:77Orman Bakanlığı: 139Ortadoğu Teknik <strong>Üniversitesi</strong> (ODTÜ): 59, 73, 147, 240Öğretmenler Sendikası: 251Özel Gazetecilik Yüksek Okulu: 109PETKİM: 91PKK: 40PTT: 167, 175, 180, 267Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK): 180, 201, 203, 204, 210Rotary Kulübü: 295Sayıştay: 27SEKA: 137Sivil Havacılık: 139Sorbonne <strong>Üniversitesi</strong>: 108, 110Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP): 248Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK): 252Telsiz Genel Müdürlüğü: 141TESK: 284


Ticaret Bakanlığı: 193, 194Ticaret Borsaları Birliği: 101Trabzonspor: 121TRT-BİR: 139TRT-DER: 139Turizm Bakanlığı: 235Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM):27, 30, 83, 87,107,114,129,133,187,202, 215, 228, 241, 242, 256, 257, 264, 272, 285, 288Türkiye Futbol Federasyonu: 167, 168, 172Türkiye Gazeteciler Federasyonu: 231Türkiye Gazeteciler Sendikası: 13, 16, 20, 51, 70,134, 205, 216, 230, 231, 232,243, 244, 284Türk Hava Kurumu: 164Türk Hukuk Kurumu: 215Türk-lş: 16, 284Türkiye İşçi Partisi (TİP): 18, 256, 257Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK): 255, 266Türkiye Spor Yazarları Derneği.: 169, 173Türk Ticaret Bankası: 202TÜTAV: 93Yargıtay: 27, 30Yeni Türkiye Partisi (YTP): 135YÖK: 58, 249


308 • Duayen GazetecilerGazete, Dergi ve TelevizyonlarAdımlar: 164Ajans Press: 82Ajans Türk: 97Akdeniz Haber Ajansı (AK Ajans): 255, 259, 260, 261, 262Akis Dergisi: 13,15,16, 21, 23, 32, 177Akşam: 24, 26, 32, 70, 81, 82, 85, 110, 127, 131, 132, 134, 201, 202, 203, 206,213, 235, 236Akşam Haberleri: 26Aktüel: 249Anadolu Ajansı (AA): 61, 74, 75, 76, 77, 168, 175, 179, 180, 183, 186, 188,189, 223, 226, 227, 244, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 283, 284ANKA: 164<strong>Ankara</strong> Telgraf Gazetesi: 109, 110Associated Press: 301Aydınlık Dergisi: 43Barış: 168,194Basın: 134BBC: 244, 273Bodrum Express: 122Bulvar: 74CNN International: 187, 246Cumhuriyet: 13,16, 17, 18, 20, 23, 24, 88, 99,101, 134, 149,163,164,180,228, 244, 249, 259, 280, 282, 284, 287, 290, 291Daily News: 48, 76, 77,105,117, 118Demokrat Gazetesi (İsparta): 194Dokuzuncu Kanal: 213Dünya: 38, 127,132, 134, 136, 137, 182, 201, 202, 213, 216, 217, 237Ege Ekspress: 193,194Ekspress: 216ETV: 213Haber: 118Haftalık Zafer: 235, 236Haftaya Bakış Dergisi: 39, 40, 43, 45Hakimiyet: 201, 202Halkçı Gazete: 85, 36, 168Hayat Dergisi: 38Hergün: 17Hürriyet: 15, 17, 23, 24, 27, 32, 33, 39, 40, 49, 53, 54, 57, 59, 78, 87, 98, 99,


121, 134, 140, 184, 197, 202, 230, 259, 274, 284, 295, 301, 303Hür Ses: 66İKA: 68İzmir Demokrat Gazetesi: 106Gökkuşağı: 164Gözlem: 291Gözlemci: 291Günaydın: 73, 74Güneş: 17, 127,140,141, 167, 169, 223, 233, 295, 301Kim Dergisi: 69, 145Kudret: 13, 14, 19, 24, 110,177,187, 213, 214, 215, 295, 296Le Monde: 124Le Puan: 245Meydan: 194Milliyet: 17, 24, 32, 38, 39, 40, 42, 45, 47, 48, 49, 50, 52, 53, 55, 56, 57, 81, 82,83, 88, 108, 109, 131,134, 230, 240, 246, 249, 259, 283, 284, 285Newsweek: 44, 45, 245, 246New York Times: 39, 41, 49, 50, 53, 54Nokta Dergisi: 17, 44, 235, 244, 245, 246, 248, 249, 250NTV: 260Öncü: 68, 127,132,133, 134, 135,137, 145, 215Radikal: 40, 249, 283Radio Free Europe: 39Radio Liberty: 39Radyo Anki: 127, 141,143,164Resmi Gazete: 133Reuters: 273Sabah: 249, 283, 284, 291Ses Dergisi: 38Son Baskı: 118Son Havadis: 110, 178,179, 201, 202, 203, 204, 207Son Posta: 24, 98, 99, 100Son Saat: 38Sports Illustrated Fortune: 41Star Gazetesi: 284Star TV (Star 1): 231, 252Tasvir: 24, 201Tempo: 249Tercüman: 38, 39, 40, 47, 48, 55, 68, 69, 70, 74, 77, 78, 110, 134, 167, 169, 213,216, 223, 225, 228, 232, 255, 258, 259, 261, 263


310 • Duayen GazetecilerTGRT: 213The Daily Telegraph: 39, 41, 49Time Dergisi: 41, 44, 45, 49, 52TRT: 61, 70, 71, 72, 73, 77, 78, 84,127, 137,138,139,143,144,149, 154,156,158,161,163, 165,172,183, 184,186, 190, 201, 203, 213, 217, 227, 229, 235,238, 239, 240, 241, 242, 244, 245, 247, 249, 250, 251, 252, 253, 259, 260, 269,271, 273, 274, 275, 276, 277TRT Çukurova Radyosu: 138Türk-Amerikan Ajansı: 224Türk Basın Ajansı: 61, 65Türk Haberler Ajansı: 17, 39, 54, 57, 81, 82Türkiye: 40, 213Türkiye Birlik: 69Türkiye'nin Sesi Radyosu: 213Ulus: 13,14,18, 23, 24, 66, 86,127, 128, 167,168,169,170, 171,172,176,185,201, 202, 295, 296, 297Vakit: 194Vatan: 26, 134, 201, 202, 295, 297, 301Yankı Dergisi: 39, 40, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 54, 57Yeni Asır: 68, 201, 203, 283, 284Yeni Gazete: 81, 82Yeni Gün: 19, 38, 42, 48, 54, 99,127, 129,130, 131, 202, 255, 257, 258Yeni İstanbul: 98, 99, 100,134,169Yeni Sabah: 134, 135, 194, 213Yeni Ulus: 168Zafer: 38, 65, 66, 86,100,176, 181,183, 185, 194, 202, 207, 213, 214, 223, 224,225, 235, 236, 271


İsimlerAbadan Nermin: 178, 256Abadan Yavuz: 67, 256Abalı Ali: 279, 280, 285Ağaoğlu Samet: 113, 180Ağaoğlu Tektaş: 113Akarcalı Sezer: 164Akbulut Yıldırım: 117Akengin Oktay: 172Akın Kenan: 40Akman Macit: 245Aksoy Muammer: 89, 256Aktan Adnan: 186Aktuğ Emel: 105,106, 114,119, 120,121, 122Aktuna Yıldırım: 227Akyol Mete: 91Akyol Taha: 40Alemdar Korkmaz: 179Altan Çetin: 24, 26, 70, 82, 87,114, 169Altan Selçuk: 127,128, 135, 144,145, 215Altuğ Kurtul: 177Angın Ahmet: 108Apak Orhan Şeref: 281Arafat Yaser: 240, 241, 248Araslı Doğan: 169Arcayürek Cüneyt: 23, 24, 28, 31, 33, 34, 169,177, 184, 228, 229,174Ardıçoğlu Nurettin: 296Aren Sadun: 256Arıkan Baha: 30Arıklı Ercan: 44, 245Arif Ahmet: 123Arman Deniz: 15Arman Ülkü: 15,171, 172Artam Nurettin: 115Aslan İffet: 110Aşar Altan: 140Aşık Melih: 140Aşuroğlu Tuğrul: 110, 116, 185


312 • Duayen GazetecilerAtatürk: 18, 114,153,171,188, 273Atay Falih Rıfkı: 176Ateş Jülide: 158, 159, 162Aydar Kemal: 16, 180Aydemir Talat: 18, 33, 87, 206, 207Aygen Cemal: 72Aysev Yaşar: 168Baban Nusret: 215Baban Cihan: 15, 42, 54, 130, 202, 260Bağlum Kemal: 295, 296, 300, 301Bakşık Şeref: 108Balbay Mustafa: 34Balcı Basri: 70Baransel Ali: 71Barlas Cemil Sait: 202Barlas Mehmet: 202Bartınlıoğlu Atilla: 85,131, 132, 145Başkurt Cevat Fehmi: 10Batur Nur: 187Bayar Celal: 117, 183, 205Baykurt Fakir: 92Baytur Ceyhan: 227Bedii Faik: 237, 238Berik Münir: 172Berker Şinasi Nahit: 169Bican Mehmet: 71Bilgiç Necati: 57Bilgiç Sadettin: 178, 190, 288Bilgin Nazmi: 231Birand Mehmet Ali: 248Bostancı Muammer Yaşar: 68, 69, 70, 72, 203, 205, 240Bozkurt Cevat: 99Bölükbaşı Osman: 14, 67,100Calp Necdet: 17Celasun Zafer: 159Cem İsmail: 72, 138, 244Cemal Hasan: 17, 18Cenkçi Beyhan: 15, 168, 173Cevheri Necmettin: 283, 284, 285Chirac Jacques: 113,114


Dizin -313Çıngay İbrahim: 187Civaoğlu Güneri: 15, 140, 241, 263Coşkun Bekir: 197Çağan Mehmet: 116Çağan Sermet: 133, 135Çakmur Yüksel: 168Çelebi Hüsamettin: 61, 62Çeki Çetin: 159Çelik Kadir: 79Çetinel Cenap: 169Çevik İlhan: 48Çiftçi Bekir: 132Çiğiltepe Asaf: 146,147Çiller Özer: 227Çiller Tansu: 90,180, 227Çöker Fahri: 73Çölaşan Emin: 91Daver Bülent: 178Demirel Bedrettin: 33Demirel Süleyman: 27, 29, 31, 47, 90,118,119,120, 178, 226, 227, 275, 285,287, 288Demirel Şevket: 27Demirsoy Seyfi: 16Dersan Kazım Şinasi: 202Develioğlu Fethi: 115Dilligil Turan: 116Dingil Cahit: 121Doğan Aydın: 39, 45, 88Doğan Yalçın: 16, 163, 241Doğramacı İhsan: 58, 249Donat Yavuz: 172Dr. Necibullah: 248Duransoy Sabri: 17Duru Müfit: 69Duru Nahit: 172Dülger Bahadır: 187, 188, 224Dündar Can: 44, 58Düvenci Adnan: 108Ecevit Bülent: 21, 91, 100, 168, 169, 170, 253Ebcioğlu Hikmet Münir: 151,152,153,154, 156, 157, 162_


314 • Duayen GazetecilerEkmekçi Mustafa: 21, 68,133Ekşi Behiç: 69, 74Ekşi Oktay: 15, 68, 93, 102, 116,133, 202, 204, 241Emeç Çetin: 39, 53, 55, 88, 89, 98Emeç Ragıp: 98Enercan Meriç: 172Erbakan Necmettin: 74Erden Salih: 193, 194Erel Teoman: 15Eren Asım: 185Erim Nihat: 168Erker Turan: 170Esen İlhan: 108Evliyagil Necdet: 101Evliyagil Şevket: 97, 98Evren Kenan: 241, 262Ezer Hüseyin: 171, 172Ferman Cumhur: 101Ferik Mümtaz Faik: 176,181Fişek Kurthan: 54Garan Salih: 288Gazimihal Emel: 153Genç Rafet: 131, 145Gençosman Kemal Zeki: 26Gezmiş Deniz: 121, 239, 248Giray Fethi: 110,123Giritlioğlu Ayçan: 17, 235, 236, 247Göçer Besim: 109Göçer Olcay: 71Göğüş Ali İhsan: 15Gökçer Cüneyt: 92Gülek Kasım: 206Gülizar Jülide: 141, 142,143,149, 150, 153, 156,160,162, 164Gülseven Fahrettin: 269, 270Gümüşbaş Yılmaz: 13, 14Gümüşpala Ragıp: 288Güngör Yaşar: 54, 255, 256, 259, 263Gürel Çetin: 291Güresin Ecvet: 288Gürsel Cemal: 115, 116, 300


Gürtuna Ümit: 17Harunoğlu Kenan: 215Hekimoğlu Müşerref: 70,110,164Hızır Neriman: 150İlgaz Turan: 17Ilıcak Kemal: 39, 40, 48, 69, 74, 77, 78, 232, 261Ilıcak Nazlı: 232Irmak Sadi: 262Isaac Alfred: 98İlhan Atilla: 108İnönü İsmet (Paşa): 25, 27, 31, 33, 52, 53, 77, 78, 90, 91,100, 64,170, 171,187, 205, 206, 229, 253, 275İnönü Mevhibe: 171İpekçi Abdi: 38, 42, 48, 49, 50, 51, 53, 71, 87, 88, 89, 91, 93, 102, 109, 142, 274Kabaağaçlı Cevat Şakir: 108Kahraman Ahmet: 17Kahyaoğlu Ercüment:172Kanık Orhan Veli: 14Karadeniz Harun: 121Karahun Teoman: 169Karakuş Emin: 135, 168Karaosmanoğlu Yakup Kadri: 176Karataş Şaban: 138, 251Karayalçın Murat: 141, 235Karslı Ferit: 168,172Kasaroğlu Doğan: 70, 72, 83,128,169, 190, 203, 205, 239, 240, 249Kaya Mustafa: 172Kayabal Kadri: 82Kayış Nuri: 204Kemal Mehmet: 91Kemal Yaşar: 291Keskin Erol: 92Kılıç Altemur: 78Kılıç Gündüz: 179Kıratlı Savaş: 69, 213, 214Kırca Ali: 17Kışlalı Ahmet Taner: 19, 46, 54, 88, 89, 119,131, 257Kışlalı Mehmet Ali: 37, 38, 41, 42, 47, 49, 52, 56, 131, 257, 260Kıvanç Halit: 159Kıvrıkoğlu Hüseyin: 247


316 • Duayen GazetecilerKoç Vehbi: 236Kohen Sami: 44Kongar Emre: 46Korkmaz İzzet: 83, 85Korutürk Fahri: 241, 261, 264, 265Köker Aydın: 131, 133, 145Kunt Gazanfer: 116Kuntman Ragıp: 69Kurdeş Kemal: 73Kuranel Ülkü: 160Kurt Muzaffer: 110Kurtböke Oktay: 17, 119,133,135, 257Kuseyri Şemsi: 70, 71,190Küçük Yalçın: 43Küntay Barlas: 186Madanoğlu Cemal: 187Makarios: 52Menderes Adnan: 30, 85, 187, 188, 205, 236, 301, 302Muhsinoğlu Mehmet: 186Muhtar Reha: 91Mumcu Uğur: 18, 19, 49, 88, 89, 246, 248Müteferrika İbrahim: 205Nadi Doğan: 18, 292Nadi Yunus: 18, 280Nadi Nadir: 16, 281, 284, 292Nadir Asil: 140, 233, 235, 250Nesin Aziz: 66, 70, 82, 87, 92Oğuzcan Ümit Yaşar: 123Oktar Ahmet: 240Okuyan Yaşar: 121Onuk Atilla: 116Onur Necdet: 66, 67Oran Baskın: 43Oskay Ünsal: 91Otyam Fikret: 16, 116, 120, 215Ozan Ziya: 288önal Nezih: 230Öngören Mahmut Tali: 15Örtülü Erdoğan: 118,119, 128Öymen Altan: 21, 38, 54, 68, 82, 131, 132, 145, 169, 190


Öymen Örsan: 68, 91,133Özakman Turgut: 253Özal Turgut: 49, 76, 78, 94, 231, 248, 283Özbir Kamuran: 215Özcan Gazanfer: 92Özeken Ahmet Ali: 98Özer Ali Rıza: 154Özgürel Avni: 43Özkol Adil: 245Öz tırak Adnan: 203Öztürk Ertuğrul: 46, 179Pazarcı Engin: 230Polatkan Hasan: 67Poyraz Doğan: 224Poyrazoğlu Ali: 92,122Pulur Hasan: 34, 246Reyhan Uğur: 69Saba Ziya Osman: 108Sağlam Cemal: 128, 172Sağlam Erdinç: 71Salihoğlu Mustafa: 173Saltık Cemal: 167, 168Saltık Cenan: 172Saltık Mustafa Zeki: 167San Ercan: 71, 116, 251Sarper Selim: 33Satır Kemal: 168Savcı Bahri: 256Sayın Hakkı: 65, 66, 67Selçuk İlhan: 18,19, 49Sevengil Refik Ahmet: 161Sezer Ahmet Necdet: 247Simavi Sedat: 98, 99, 197Sipahioğlu Gökşin: 82Sirmen Ali: 19Sirmen Mithat: 230Sonay Ziya: 283Soysal Cihat: 172Soysal İlhami: 70, 91Soysal Mümtaz: 241


318 • Duayen GazetecilerSönmez Sabahattin: 26, 297, 298Sözer Zeki: 66, 67, 68, 70, 72,136Su Ruhi: 92Subaşı Nihat: 26,171, 172Suda Orhan: 108Sunay Cevdet: 27Sükan Faruk: 119Sümer Selçuk: 122, 223, 227, 231Süren Faruk: 101Şehirlioğlu Baki: 71, 77Şen Agasi: 116Şen Şener: 92Şener Kemal: 66, 68Şeren Turgay: 57Şıvgın Halil: 76Tan Ahmet: 17Talay Arman: 172Tanşıbay Günal: 257Tarancı Cahit Sıtkı: 14Tarkan Ömer: 44Taşdelen Doğan: 169Taygun Ali: 164Tecelli Güneş: 54, 257Tekgündüz Şahin: 71Tezkan Hami: 190, 251Tokatlı Erdoğan: 86,133Tokatlı Orhan: 81, 82, 90Toker Metin: 16, 23, 30, 32, 33, 34, 44, 170, 176,177Toskay Tunca: 77Törehan Habib Edip: 98, 99Tunç Halil: 16, 17Turan Seyfettin: 15Turgut Serdar: 230Tümel Ahmet: 17, 138, 141Türkeş Alparslan: 43Tüzün Sertaç: 169Uluç Hıncal: 17, 54, 58, 117, 119, 172, 257Uluç Ömer: 54, 172, 257Ulusu Bülent: 28, 272Uncular Betül: 187


Uşaklıgil Emine: 18Üçok Bahriye: 89Üçöz Turgay: 175,176, 207Ünal Ergin: 274Ünsal Artun: 46Vala Nureddin: 292Yakuphan Şebnem: 162Yalazan Teoman: 141Yalçın Aydın: 257Yalçın Hüseyin Cahit: 170, 292Yalçın Nilüfer: 68,110, 202Yalman Ahmet Emin: 302Yalman Metin: 204Yamaç Cavit: 108Yazıcıoğlu Sedat: 230Yerdeş Güngör: 186, 201, 202, 207, 209, 211 (Yerleş: 85Yetkin Nüvit: 206Yıldız Ahmet: 133, 300Yılmaz Haydar: 169Yılmaz Mehmet: 40, 42, 44, 58Yılmaz Mehmet Ali: 120, 121, 140Yılmaz Mesut: 74, 75Yolaç Malik: 82, 202Yurdakul Doğan: 43Zarakol Necla: 275Zincirkıran Necati: 74<strong>Kendi</strong> <strong>Anlatımlarıyla</strong>Basın tarihlerini yazanlar, o tarihioluşturanları o tarihinkahramanlarını genelliklegözardı ederler. Oysa gazetelere,radyolara ya da televizyonlaracan verenler gazetecilerdir. Bizbu kitabımızla o insanların yaşamöykülerini gelecek kuşaklaraaktarmak istedik. Kuşkusuz enbüyük noksanımız söyleşiyaptığımız gazetecilerin<strong>Ankara</strong>'da yaşayanlarla sınırlıolması. Kitabın adını koyarken<strong>Ankara</strong>lı Gazetecilerdiyemememiz de bundankaynaklandı. <strong>Ankara</strong> basını içinson derece önem taşıyan, ancakartık bu kentte yaşamayanlarane yazık ki ulaşamadık.Söyleşilerin bir ders kapsamıiçinde yapılması nedeniyleöğrencilerden kent dışınaçıkmalarını istememize olanakyoktu çünkü...


m..,.;.'Yılmaz GümüşbaşCüneyt ArcayürekMehmet Ali KışlalıHüsamettin ÇelebiOrhan TokatlıŞevket EvliyagilEmel AktuğSelçuk AltanJülide GülizarCemal SaltıkTurgay ÜçözSalih ErdenGüngör YerdeşSavaş KıratlıSelçuk SümerAyçan GiritlioğluYaşar GüngörFahrettin GülsevenAli AbalıKemal Bağlum

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!