You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
n Öncelikle tutkumuz sonra da mesleğimiz gereği<br />
çok fazla film izliyoruz. Ancak bunlardan çok azı<br />
bizleri koltuklarımıza çiviliyor, kendimizden geçiriyor<br />
ve kalbimizi çalıyor. İşte onlardan biri “Paris’te Son<br />
Konser”… Ünlü yönetmen Radu Mihaileanu’nun<br />
(Daha önce ‘Bir Şans Daha’ ve ‘Hayat Treni’ filmlerinden<br />
tanıdığımız) son eseri sinemanın büyüleyici<br />
gücünü seyirciye sonuna kadar tattırarak keyifli bir 2<br />
saat geçirmesini sağlıyor.<br />
Yaklaşık <strong>30</strong> yıl önce, Bolşoy orkestrasının ünlü şefi<br />
Andrei Filipov, Yahudi müzisyenleri orkestrasında<br />
çalıştırdığı için kovulur. Şimdi ise Bolşoy’da sadece<br />
bir temizlikçidir. Bir gün tesadüfen, Fransız Chatelet<br />
Tiyatrosu’nun Bolşoy’u Paris’te çalması için davet<br />
ettiklerini öğrenir. Fırsattan yararlanan Andrei,<br />
eski müzisyenlerini bir araya getirip Paris’te Bolşoy<br />
Orkestrası’nın yerine çalmaya karar verir. Yahudi<br />
ve Roman kökenli eski müzisyenlerine solo keman<br />
sanatçısı olarak genç virtüöz Anne-Marie Jacquet’in<br />
eşlik etmesini ister. Andrei’in bu güzel ve başarılı keman<br />
virtüözü ile geçmişten gelen gizemli ilişkisi hem<br />
orkestra ekibinin dikkatini çekecek hem de yıllar<br />
önce tanıştığı ve virtüözün menajeri olan Guylene’i<br />
rahatsız edecektir.<br />
Andrei rolünde döktüren Alexei Guskov,<br />
canlandırdığı karakterin derinliklerinde yaşayan<br />
kırgınlık, başarısızlık, tatmin olamama duygusunu<br />
öylesine dolu perdeye taşıyor ki, onunla bir olup<br />
heyecanına ortak olmamak elde değil doğrusu. O<br />
kadar ekibi biraraya getirerek, Rusya’dan kalkıp<br />
Paris’teki bilinmeyene doğru yol almak ve en<br />
önemlisi yıllardır ulaşmaya çalıştığı Anne-Marie<br />
Jacquet’in saklı geçmişini ona anlatmakla Andrei,<br />
hayatı boyunca içinde ukde kalmış hayalleri bir bir<br />
gerçekleştiriyor. En son “Inglourious Basterds”tan<br />
hatırlayacağınız duru güzellik Melanie Laurent, özellikle,<br />
muhteşem final sahnesinde sergilediği yüksek<br />
performansla yılların virtüözlerine taş çıkarıyor.<br />
Yeri gelmişken hemen belirtelim, özellikle de klasik<br />
müzik tutkunlarının hayranlıkla izleyecekleri ve de klasik<br />
müzik icracılarının kıskanacakları denli olağanüstü<br />
bir final sahnesi seyircileri ödüllendiriyor. Başlıkta<br />
da belirttiğimiz üzere, hem görsellikle, hem müzikle,<br />
hem de seyirciyi konser salonunda hissetmesini<br />
sağlayacak dinamik kurgusuyla yönetmen seyircinin<br />
kalbini çalmayı başarıyor.<br />
Sırası gelmişken filmlerini ve tarzını anlamak adına<br />
biraz yönetmenden bahsedelim. Radu Mihaileanu,<br />
Bükreş doğumlu. Çavuşesku döneminde henüz<br />
bir öğrenciyken Fransa’ya göç etmiş. Zamanında<br />
Marco Ferreri’nin asistanlığını da yapmış olan<br />
Mihaileanu’nun babası komünistliği ile nam salmış yahudi<br />
bir gazeteci. “Paris’te Son Konser”de komünizmin<br />
artı ve eksilerini de masaya yatırmaktan çekinmeyen<br />
yönetmen, bunu Ivan karakteriyle gerçekleştiriyor.<br />
Bükreş’te Romenlerin arasında büyüyen Mihaileanu,<br />
filmlerinde sık sık ‘Yahudi’ ve ‘Romen’ karakterleri<br />
kullanıyor, karşı karşıya getiriyor. “Hayat Treni”ndeki,<br />
çingenelerle yahudilerin karşılıklı müzik atışmasını<br />
nasıl bir duyguyla görsel şölene dönüştürdüğünü<br />
hatırlarsınız...<br />
Söylenecek daha fazla şey yok... Son dönemlerin<br />
en akılda kalan ve en kalbe hitap eden filmlerinden<br />
biri “Paris’te Son Konser”... Yıllar sonra bile tekrar<br />
tekrar izlenecek...