8FULLı
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
TÜRKÇE 8 YAZI TÜRLERİ - 1
1.
Deneme, bir konu üzerinde yazarın kesin yargılara varmadan, kanıtlama amacı gütmeden kişisel görüşlerini ifade ettiği yazı
türüdür.
Aşağıdakilerden hangisi bu açıklamayı örneklendiren bir metin değildir?
A)
B)
Benim yaptığım, bildiklerimi söylemek değil; kendimi öğrenmektir; başkasına değil, kendime ders veriyorum. Ama bunları
başkalarına da anlatmakla kötü bir iş yapmıyorum. Bana yararı olan bu işin belki başkasına da yararı olabilir. Zaten
benim bir şeye dokunduğum yok.
Öğrendiklerimle hiç de yetinmiyorum. İnsanın kendini anlatmasından daha zor ve daha yararlı hiçbir şey yoktur. Üstelik
meydana çıkmak için insanın süslenmesi, kendine çekidüzen vermesi gerekiyor.
C)
D)
Kendinden söz etmeyi kötü görmek, yasak etmek âdet olmuştur. Çünkü kendinden söz etmek her zaman kendini övmek
gibi görünür, kendini övmekse herkesin zıddına gider. Ama kendinden söz etmeyi yasak etmek, çocuğun burnunu
silecek yerde, burnunu koparmak olur.
Yürümek ve koşmak, kilo vermek için yapılabilecek egzersizler arasında her zaman en iyisi ve tabii ki en popüleridir.
Pahalı spor salonlarına, haftanın neredeyse yarısını kaplayan egzersiz programlarına gerek kalmadan rahatça kilo vermek
için haftada düzenli olarak yapılacak dört saatlik yürüyüşler, kişinin sağlıklı ve formda kalmasına yardımcı olmaya
yetiyor.
2.
Aşağıdaki metinlerden hangisi yay ayraç içinde verilen türde yazılmamıştır?
A)
Çehov, 1897 yılında liseyi bitirdikten sonra Moskova’da tıp fakültesini okudu. Tıp öğrenimi sırasında ailenin geçimine katkıda
bulunmak için çeşitli dergilerde yazılar yazdı. Bu dönemde yazdığı yazılarını “Melbourne’ün Masalları” adlı kitapta
birleştirdi. Mezun olduktan sonra ise bu kitabı yayımladı. Üniversiteyi bitirdikten sonra da hekimliğe başladı. “Cerrahlık”,
“Cansız Ceset”, “Kaçak” adlı hikâyelerini hekimlik döneminde yazmıştır. (Otobiyografi)
B)
Ben taşrada fakat yatılı bir okulda, birkaç yıl bulunmuştum; sonra daha uzun zaman İstanbul’da, öğrenci sayısı bine
yaklaşan büyük bir kız okulunda öğretmenlik ettim. “Yoksul çocuk”un gerçek yüzünü buralarda asla görmemiştim. Ve acı
gerçek karşısında insanın yüreği nasıl sızlar? Bilmiyordum. “K...” Ortaokulunun birinci sınıf B şubesinden içeriye adım
attığım gün, duyduğum hayret ve dehşeti ömrüm oldukça unutamam! (Anı)
C)
D)
En yapmayacağınız işleri size tatlı dille, güler yüzle yaptırıverirler. “Haydi şekerim şunu yapıver!” demek başka, “Kalk
şunu yap!” demek başkadır. “Kalk şunu yap!” dedikleri zaman “Ne etsem de yapmasam?” diye düşünürsünüz. “Ne diye
yapacakmışım? Mecbur muyum? Başkası yapsın! Hep bize mi yükleniyorlar? Yapmayacağım işte!” dersiniz. Ortada hiçbir
sebep olmasa bile dayatmanın yollarını ararsınız; önünde sonunda yapmaya mecbur olsanız dahi iyi yapmaz, baştan
savarsınız. Çünkü bu emir size dilin tatlı tarafından gelmemiştir. (Söyleşi)
Akşam olunca çalıların arasına sakladığı kazmasını alıyor, gün ağarıncaya kadar söküyor, koparıyor, kazıyordu. Kazdıkça
kaya, kazdıkça taş... Bütün bir yaz, bütün bir kış, orman memurunun tazyiki, çalı, palamut, defne, koca yemiş,
diken, ot, kök ona karşı koydular. Bu korkunç mücadeleye üç evlek toprak için Mustafa’dan başka bizim köyde kimse
girişemezdi. (Hikâye)
202