You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
dilerseniz tadım maceranıza müzenin kafesinde devam
edebilirsiniz. Bu arada ilginç bir detay: Scotch viskilerin
çoğu Amerika’dan gelen ve önceden içinde Bourbon
bekletilmiş fıçılarda yıllandırılıyormuş.
Belki biraz dinlenmek aklınızdan geçerse Harry Potter’ın
yazarı JK Rowling’in de müdavimi olduğu “Elephant
Cafe”ye bir şans vermek isteyebilirsiniz. Sonrasında
ise bir süre OldTown’ın merdivenli dar sokaklarında kaybolmanızı
öneririm ki bu bir şehri tanımanın en güzel
yolu olmalı… Tabi ki Edinburgh’un da bolca parkı var
ve “Royal Botanic Garden” ve “Princes Street Gardens”
bunlardan sadece ikisi. Yine de bence en güzel gündüz
aktivitelerinden bir tanesini hala söylemedim. Şimdi
diyelim ki etkileyici “Scott Monument”a bakıyorsunuz
ve daha da etkileyici bir şey arıyorsunuz. Etrafınızda bir
tur atın ve Edinburgh’un en yüksek noktasını gözünüze
kestirin. İşte orası “Arthur’s Seat”. Yaklaşık 45 dakikalık
yürüyüş ve dar taş basamaklardan tırmandıktan, birkaç
küçük vadi geçtikten sonra tüm ama tüm Edinburgh’u
360 Derece seyredebileceğiniz şehrin en yüksek noktasına
ulaştınız. Burası rüzgârlı olduğu kadar dingin de bir
nokta ve gördüğünüz manzara o yolu yürüdüğünüze
değecek…
Edinburgh’un gece hayatına geçmeden önce oraya kadar
gitmişken yapılması gereken olmazsa olmazlardan
bir tanesinden bahsetmek istiyorum. O da en az 1 gününüzü
alan “Highlands”turu. İskoçya’nın kuzey bölgelerini
harika bir anlatımla eğlenceli bir biçimde gezmek
isterseniz benim katıldığım turu öneririm: Timberbush
Tours ve rehberinizin özellikle David olmasını isteyin.
Meşhur canavarıyla LochNess Gölü’nde (bunu da Loh
Nes şeklinde okuyorlar) bir tekne turunu da kapsayan
bu fevkalade turda göreceklerinizi anlatmak gerçekten
çok güç. Yine de denemek için; bugüne kadar gördüğünüz
en yeşil yeşili gözünüzün önüne getirin. Şimdi
ona bir kat daha yeşil katın. Ya da şöyle söyleyebilirim:
etrafınızda gördüğünüz yeşil renk eğer pastel ise burada
görecekleriniz kesinlikle guaj yeşili.
En dikkat çekici yanlarından biri hiç toprak görmemeniz.
Nadiren kaya oluşumları bulunmakla birlikte geri
kalan her yer çok kuvvetli bir yeşilden oluşuyor. Tabi tarihi
İskoç Şatoları da cabası. Monthy Python and the Holy
Grail filmi ve Game of Thrones dizisinin bazı bölümleri
de bu bölgede çekilmiş. Highlands o kadar etkileyici ki
inanın turdan döndüğünde rüyadan dönmüş gibi oluyor
insan. Aşağıdaki fotoğrafta herhangi bir Instagram
hilesi olmadığını özellikle belirtmek isterim.
Bu kadar gezmek yeter, biraz da eğlenelim diye düşünüyorsanız
Edinburgh’un müzik anlamında çok iyi bir
noktada olduğunu söyleyebilirim. Mesela “Whistlebinkies”de
bir açık mikrofon gecesine denk gelirseniz ne
demek istediğimi daha iyi anlayacaksınızdır. Amatör