Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
çalıştığı pozisyon olmadığı için beyaz yaka alımından
başlayarak her şeyi biz buradan yönetiyorduk. Zor bir
süreçti. Departmanlardan ayrılanlar oldukça onların
işlerini ben kapmaya başladım. İşi kapmak, işin üstüne
gitmek gerekiyor. 2006 ile 2010 arasındaki süreçte bu
böyle devam etti. Ben 2010’da askere gittim ve 5 ay ara
verdim iş hayatına. 2011 Haziran’da geri geldiğimde ben
zaten Özgörkey’e devam etmek istiyordum, demek ki
geçmişte iyi bir izlenim bırakmışım ki onlar da benle çalışmak
istiyordu. 2011 Haziran’dan sonra tekrar burada
çalışmaya başladım ve benim hayatım artık değişmeye
başladı. Yine eleman pozisyonunda başlamıştım ama
ondan sonra sorumlu oldum, uzman oldum, takım lideri
oldum ve son düzenlemeden itibaren yöneticiliğe
terfi ettim. En son da müdür pozisyonuna geldim. İş
böyle güzel devam ederken özel hayatımda da güzel
gelişmeler oldu; Tuğçe Feast’in pazarlama bölümünde
işe başladı. O işe başladıktan sonra hiç konuşmamıştık
birbirimizle. Sonra bir anda buradaki bir yılbaşı kutlamasında
birbirimizden etkilendik.
Eşinle aynı işyerinde olmak zor değil mi?
Çağdaş Işıksoy: Aslında değil, çünkü direkt temasta
değiliz. Belki aynı departmanda olsak aradaki iş de,
birliktelik de yürümeyebilirdi ama farklı departmanlarda
olmamız daha iyi oluyor bizim için. İnsan Kaynakları
departmanı ve pazarlama departmanının bazen temas
halinde olması gerekebiliyor elbette ama bu sürekli
olan bir şey değil. Öyle ki, biz eşimle yemekhanede bile
birbirimizi göremiyoruz. Aynı serviste gidip geliyoruz;
tam yol arkadaşıyız.
Hangi bölümden mezunsun?
Çağdaş Işıksoy: İşletme mezunuyum.
İşletme stajı için mi gelmiştin buraya?
Çağdaş Işıksoy: Bazı ailevi sebeplerden dolayı üniversiteyi
açık öğretimden okuyup aynı zamanda çalışmak
durumunda kaldım. Böylece Özgörkey ile tanıştım ve iş
hayatım başladı.
Peki Meltem, senin işe ilk girişin nasıl oldu?
Meltem Gültekin: Ben de 3 yıl önce geldim. Ben de
gıda mühendisliğinden mezunum ama hiç kendi mesleğimi
yapmadım. Mesleğimi yapmamaya da stajım
sırasında karar verdim. İçerideki üretim ortamı, kıyafetler,
tulumlar, boneler, iş ayakkabıları bana göre değil, ilk
onu fark ettim. O ortamı sevmeyeceğimi düşündüm.
Sonrasında ilk önce satışta başladım, Pınar Süt’te 3 yıl
endüstriyel ürünler satışında çalıştım. Ucundan da olsa
gıda ile biraz ilgiliydi. Ardından bin kişilik bir firmadan
50 kişilik bir aile şirketine geçiş yaptım. Sağlık sektöründe
yine satışta görev yaptım, 12 yıl çalıştım. Meditera
diye bir şirketti ve benim hayatımın dönüm noktası da
orası oldu. Orada insan kaynakları ile ilgili bir pozisyon
oluştuğunda ben herkesin işinden bir şeyler öğrenen
biri olduğum için bana teklif ettiler, ben de "yaparım"
dedim. Sandığım kadar kolay olmadı bu departman,
zorluklarla doluydu. Dışarıdan çok kolaymış gibi görünüyor
ama değilmiş aslında.
Bizim işimiz insanla ilgili. Ben insana dokunan ve insanla
ilgili olan şeyleri seviyorum. Satışta da insana dokunuyordum,
onu da çok severek yapıyordum ama şu anki
kadar değildi tabi ki. Şu an insanların aileleriyle olan ilişkileri
de dahil olmak üzere çok özel zamanlarına tanık
oluyoruz. Eğer bize anlatırlarsa ekip arkadaşlarımızla
birlikte destek olmak, yanlarında olmak, bazen çocuklarının
eğitim hayatlarıyla ilgili görüşmek, onların ilk iş
mülakatlarını yapıyor olmak işimizin en önemli parçası.
Her zaman sevinçli anlar olmuyor; üzüntülü anlarda da
yanlarında olmak bizim için önemli. Örneğin bir yangın
ya da vefat durumunda biz insan kaynakları olarak onların
yanındayız ve aileden biri gibiyiz. Zaten kendi içimizde
de bir aile gibiyiz. Özellikle Çağdaş’la sırtımı dayayabileceğim,
güvenebileceğim bir kardeş ilişkimiz de
bulunuyor.
Çağdaş Işıksoy: İşimizin altyapısında güven var ve biz
bunu çalışan diğer arkadaşlarımızla da sağladık. Normalde
insan kaynaklarının hakkında genel bir algı oluyor
arkadan iş mi çeviriyorlar acaba diye ama biz burada
yılların getirdiği süreçte o düşünceyi kırdığımıza eminiz,
personele dokunabiliyoruz. Onlar da bunu hissettiği için
kötü bir olay bile olsa bize hiç negatif olarak gelmiyorlar.
Meltem Gültekin: Biz insanları son ana kadar kazanmaya
çalışıyoruz. Çalışanlar da bunu çok iyi biliyorlar.
Elbette ki iş hayatı gönül bağıyla oluyor çünkü burada
herkes evinden daha çok vakit geçiriyor ama bazen o
gönül bağı kopabiliyor. Evlilikte, aşkta bile bu olabiliyor.