16.11.2021 Views

ELLENostalji

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

KASIM 2021<br />

ÖZEL SAYISI<br />

GÖKÇE BAHADIR,<br />

BARIŞ ARDUÇ, ASUDE KALEBEK,<br />

SALİH BADEMCİ, METİN AKDÜLGER<br />

KULÜP DİZİSİNİN<br />

5 OYUNCUSU BİR ARADA!<br />

50’Lİ VE 60’LI YILLARIN MODASI, POPÜLER KÜLTÜRÜ, MÜZİĞİ, DEKORASYONU VE İSTANBUL’U


NOSTALJİ<br />

Kapakta<br />

22 KULÜBE<br />

HOŞGELDINIZ<br />

Çok konuşulan dizinin<br />

oyuncularıyla buluştuk!<br />

İçindekiler<br />

4 DEĞİŞİM<br />

RÜZGARLARI<br />

50’lerin popüler kültürüne<br />

yolculuk<br />

10 SON SES 50’LER<br />

Eğlence kültürünün kurallarının<br />

baştan yazıldığı dönem<br />

14 TAŞI, TOPRAĞI<br />

ALTIN İSTANBUL<br />

Geçmişe ışınlanıyoruz<br />

52 MODANIN<br />

MUHTEŞEM ÇAĞI<br />

En ilham verici yılları<br />

detaylarıyla anlattık<br />

70 YIL 1947, MODADA<br />

DEVRİM!<br />

Christian Dior’un ikonik<br />

koleksiyonu “New Look”<br />

72 1950LERIN STIL<br />

IKONLARINDAN<br />

ILHAM ALIN!<br />

Dönemin yıldızlarının stilleri<br />

mercek altında<br />

78 İKİNCİ ELE EVET!<br />

Modada nostaljinin faydaları<br />

82 SAHNE<br />

ONLARIN!<br />

Vintage takıların şimdi<br />

tam zamanı<br />

86 VINTAGE<br />

YENIDEN!<br />

Hızlı tüketim karşısında<br />

etik bir seçim<br />

90 KOZMETİĞE<br />

RETRO<br />

DOKUNUŞ<br />

Arşivlerden çıkmış gibi<br />

(ama yeni!)<br />

94 MID-CENTURY<br />

MODERN<br />

1945’te popüler olup<br />

70’lerin sonuna kadar<br />

devam eden tasarımlar<br />

evlerimizde<br />

102 HEYKELSİ<br />

KIVRIMLAR<br />

Brezilyalı mimar Oscar<br />

Niemeyer’ı kaleme aldık<br />

104 OTEL<br />

SEKTÖRÜNDE<br />

YÜZYIL ORTASI<br />

NOSTALJİSİ<br />

50’lerin mimarisi günümüz<br />

otellere de ilham oldu<br />

110 NOSTALJİK GECE<br />

Kulüp dizisinin<br />

galasındayız<br />

Nostalji,<br />

ÇÜNKÜ...<br />

Yapılan araştırmalar insanların<br />

nostalji kelimesini genellikle pozitif<br />

duygularla bağdaştırdıklarını gösteriyor<br />

(Holbrook&Schindler, 2003). Özellikle pandemi<br />

gibi kayıplarla dolu belirsiz süreçlerde geçmişe<br />

referanslar ve eski olan her şey bize daha anlamlı<br />

geliyor, güvende ve konforlu hissettiriyor, sonunu<br />

bildiğimiz bir filmin içinde olma keyfini veriyor.<br />

Tanıdık imgeler ya da karakterler yalnızlık hissini<br />

azaltıyor (yeniden çekilmeye başlanan ünlü<br />

dizileri bir düşünsenize!). Dijital pazarlama<br />

uzmanı M. Wilkinson, daha mutlu olduğumuz<br />

günlerle kurduğumuz duygusal bağın farkında olan<br />

markaların nostalji/newstalji stratejisini reklam<br />

kampanyalarına çoktan yerleştirdiklerini söylüyor.<br />

Pizza Hut’un Pac-Man’li ilanları ya da Pokémon<br />

kartlarının uçan değeri başka nasıl açıklanabilir?<br />

Hollywood’un siyah-beyaz çekilmiş üç yeni<br />

sinema filmini vizyona sokmaya hazırlandığını<br />

da hatırlatalım. Peki ya moda? Orada da durum<br />

farklı değil. Vitrinler, ‘eski’ koleksiyonlardan ilham<br />

alan ‘yeni’ koleksiyonlarla dolu. Retro ve vintage<br />

yükselişte. Mekan tasarımlarındaki ‘midcentury’<br />

akımıyla paralel olarak, retro formların etkisi<br />

yüksek.<br />

Kısacası, ELLE Nostalji sayısı kaçınılmazdı ve<br />

kapağımız için hikayesi, karakterleri, ışığı, dekoru<br />

ve kostümleriyle bizi 1955 yılının Pera’sına götüren<br />

Kulüp dizisinin 5 yetenekli oyuncusunu bir araya<br />

getirme şansı doğunca, Netflix ile birlikte kolları<br />

sıvadık. Keyifle okuyacağınızı umuyorum!<br />

Melda Narmanlı Çimen<br />

YAYIN DİREKTÖRÜ


ELLENOSTALJİ DÖNEM<br />

1950’LER:<br />

Değişim RÜZGARLARI<br />

1950’Lİ YILLAR SANKİ YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI GİBİYDİ.<br />

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN ARDINDAN KENDİNİ TOPARLAMAYA<br />

BAŞLAYAN CESUR YENİ DÜNYA TAZE BİR ENERJİNİN İVMESİNİ ARDINA<br />

ALMIŞTI. BİRLEŞİK DEVLETLER ROCK’N’ROLL’UN YÜKSEK VOLÜMÜNE<br />

KENDİNİ KAPTIRMIŞKEN, AVRUPA DA FRANSIZ YENİ DALGASIYLA<br />

AYAKLARI YERE BASAN HİKAYELERİN PEŞİNDEYDİ.<br />

YAZI: AYKUN TAŞDÖNER FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK<br />

4 ELLE


1950’ler tüm dünyada farklı<br />

şekilde yaşanıyor tabii. Birleşik<br />

Devletler popüler kültür yardımıyla<br />

bir rüyayı satmaya çalışırken<br />

dünyanın geri kalanı savaşın<br />

etkilerini yaşamaya devam<br />

ediyordu. Televizyonun gücüyle<br />

de insanlara empoze edilmeye<br />

çalışılan tek şey ‘daha fazla tüket’<br />

mantığıydı.<br />

‘tarih tekerrür eder’<br />

sözünün tam bir yansıması<br />

gibi. Birinci Dünya Savaşı’nın<br />

ardından gelen 20’li yıllar na-<br />

1950’li yıllar<br />

sıl ki değişen eğlence kültürü ve özgürleşen insanlarla<br />

hatırlanıyorsa 50’leri tanımlayan başlıklar da Büyük<br />

Buhran ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen atılımlar,<br />

keşiflerle anılıyor. Teknolojik yenilikler, moda, sanat<br />

ve dekorasyonda yeni eğilimler 100 yıllık bir devrin<br />

orta yerinde dönüm noktası oldu ve geleceğin popüler<br />

kültürünü de baştan aşağıya değiştirdi. Bugün sıklıkla<br />

eleştirdiğimiz Babyboomer jenerasyonu o zamanların<br />

kanı kaynayan gençleri olarak popüler kültürde devrim<br />

yaratıyorlardı. O günlerin popüler kültürünü belirleyen<br />

şey gelişen teknolojinin paralelinde hızlı sanayileşme ve<br />

kapitalist yaklaşımdı.<br />

Dönemi tek tek anlatmak mümkün değil, ileriki sayfalar<br />

ve genel anlamda bu derginin tamamı konuyu farklı<br />

açılardan ele alıyor zaten. İlham kaynaklarıyla günümüze<br />

taşıyor. Ancak 1950’li yıllar deyince hemen aklımıza<br />

gelen birkaç isim, hatta marka var. Elvis Presley, Marilyn<br />

Monroe, ’57 Chevy gibi. James Dean, Sophia Loren ve<br />

Marlon Brando gibi. Grace Kelly’nin aşkları ve modayla<br />

olan ilişkisi gibi. İlham Gencer, Müzeyyen Senar gibi...<br />

Yakından bakalım.<br />

HOLLYWOOD KÜLTÜRÜ VE<br />

DÖNEMİN YILDIZLARI<br />

Amerika Birleşik Devletleri’nde tabii ki 1950’li yıllar o<br />

dönemin deyimiyle ‘sarışın bombalar’ın etkisi altındaydı.<br />

Karanlık dramalar, gerilim filmleri insanları gişeye<br />

çekme sebepleriydi. Tek bir isme indirgemek elbette<br />

mümkün değil ama Alfred Hitchcock sineması özellikle<br />

de Arka Pencere ve Vetigo bugünden geriye baktığımızda<br />

dönemin ruhunu en iyi özetleyen yapımlardan. Marlon<br />

Brando, Marilyn Monroe ve Elizabeth Taylor bugün<br />

sinema yıldızı dediğimiz kavramı bize ezberleten isim-<br />

ELLE 5


ELLENOSTALJİ DÖNEM<br />

O sırada<br />

Avrupa’da da<br />

Brigitte Bardot<br />

(yukarıda, Come<br />

Dance With<br />

Me filminde) ve<br />

Sophia Loren yıldız<br />

mertebesindeydi.<br />

Agnes Varda<br />

ise sinemanın<br />

gidişatını<br />

değiştiriyordu.<br />

1950’li yıllar deyince<br />

akla bazı popüler<br />

filmler geliyor direkt.<br />

A Streetcar Named<br />

Desire’da Marlon<br />

Brando’nun “Stella”<br />

diye haykırışı aradan<br />

yıllar geçse de herkesin<br />

favori sahnelerinden.<br />

Breathless, The Snows<br />

of Kilimanjaro ve Ben-<br />

Hur diğer favorilerden.<br />

lerdi. Bugün Zendaya’nın, Elle Fanning’in insanın ağzını<br />

açıkta bırakan kırmızı halı görünümlerinin ustaları<br />

Grace Kelly ve Audrey Hepburn’dü. Mesela dönemin en<br />

ünlü kostüm tasarımcısı ve ünlüleri giydiren Edith Head,<br />

Kelly için o zaman şöyle demişti. “Yüzlerce ünlü, oyuncu<br />

ve hayvanı giydirdim ama kişisel favorim hep Grace Kelly<br />

olarak kalacak.”<br />

Kelly de Hepburn gibi bir moda ikonuydu.<br />

Kristen Stewart’ın Chanel’in, Jared Leto’nun Gucci’nin<br />

yüzü olması gibi birliktelikler o yıllarda da<br />

vardı. Tasarımcı, marka ve Hollywood yıldızı ekseninde<br />

Hepburn Givenchy’nn adını daima liste<br />

başında tutmayı başarıyordu. 1950’lerin sonunda<br />

Grace Kelly’nin Monaco’da daha sonradan ‘Kelly<br />

bag’ olarak adlandırılacak çantayla fotoğraflanması<br />

üzerinden 10 yıllar geçse de konu işbirlikleri<br />

olunca hep bir referans kaynağı olmaya devam<br />

ediyor. Bu isimler bugün bile kırmızı halıda oyuncular<br />

tarafından yeniden anılıyorlar, referans alınıyorlar.<br />

Jennifer Lawrence’ın, Penelope Cruz ve<br />

Lady GaGa’nın kıyafetleri, Kate Winslet’ın saçları<br />

hep bu yılların kırmızı halı görünümlerinden ilhamını<br />

alıyor. Humphrey Bogart ve Lauren Bacall<br />

özellikle 50’lerin tam ortalarında Hollywood<br />

dünyasının en saygın ve gözde çiftlerindendi. Kırmızı<br />

halıda döneminin Brangelina’sıydılar.<br />

Bir garip not. M harfi o günlerde çok popüler.<br />

Yani aslında bu Hollywood kulislerinde dönen komik<br />

bir dedikodudan ibaret. Adınızda iki tane M harfi varsa<br />

tüm kapıların size açılacağını söylüyordu fısıltılar. Bakınız;<br />

Mickey Mantle, Marilyn Monroe ve Mickey Mouse.<br />

Bir diğer dedikodu da Elizabeth Taylor hakkında. Oyuncu,<br />

çekim mekanları evine uzakta olduğunda “Senaryoyu<br />

beğenmedim” diyerek teklifleri reddediyormuş.<br />

VE DÜNYA SİNEMASI!<br />

1953’te Mehmet Muhtar ilk korku filmimiz Drakula<br />

İstanbul’dayı çeker, dönemin yıldızları ise Atıf Yılmaz,<br />

Metin Erksan ve Lütfi Akad’dı. 1954’te arka arkaya Şimal<br />

Yıldızı, Cingöz Recai - Beyaz Cehennem ve Vahşi<br />

Bir Kız Sevdim filmlerini çekerler, o sırada Avrupa’da da<br />

Fransız yeni dalgasını konuşur.<br />

Yeni Dalga akımını benimseyen film yapımcıları kendilerinden<br />

emin bir biçimde klasik film formunu reddetmeleri<br />

ve tabuları yıkma cesaretleriyle bilinirler.<br />

Hatta 1954 yılında François Truffaut bir manifesto<br />

kaleme almıştır. Agnes Varda, 1955’te La Pointe<br />

Courte’yi çektiğinde sinemada da yeni bir dil hatta<br />

devrimsel bir dil benimsenmeye başlar. Sonrasında<br />

Truffaut’nun 400 Blows ve Goddard’ın Breathless’ı<br />

dönemin popüler kültürünün yapı taşlarını oluşturdular.<br />

1950’yle 70’ler arası Japon Sineması’nın altın<br />

çağı kabul ediliyor. Yasujiro Ozu, Akira Kurosawa<br />

dönemin en büyük film yönetmenleri ve yaptıkları<br />

6 ELLE


filmler Batı ülkeleri için Uzakdoğu’nun bilinmeyen dünyasına<br />

bir pencere gibi açılıyordu. 1957 yılında Sessue<br />

Hayakawa da Akademi Ödülleri’ne adaylık kazanan ilk<br />

Japon oyuncu oluyor.<br />

SARAYDA NELER OLUYOR?<br />

Cannes’dayız. Festival bunca yıldır sadece sinema yıldızlarının,<br />

genç yeteneklerin şöhrete kavuşmalarını,<br />

endüstri içinde hatırı sayılır bir noktaya ulaşmalarını<br />

sağlamakla kalmıyor, kelimenin tam anlamıyla hayatları<br />

baştan yaratıyor. 1955 yılında Grace Kelly “To Catch A<br />

Thief” filminin tanıtım turu kapsamında Cannes’a gider.<br />

Burada Prens Rainier III ile tanışır. Bir yıl boyunca<br />

birlikte olduktan sonra o güne kadar popüler kültür tarihinin<br />

görüp görebileceği en büyük düğünle evlenirler.<br />

2000’den fazla gazeteci oradadır, MGM ise Avrupa’da<br />

töreni canlı olarak yayınlar. (Bu arada gelinliği görmek<br />

isteyenler Philedelphia Museum of Art’ı ziyaret edebilirler.)<br />

Ancak dönemin belki de en görkemli saray hikayesi,<br />

biraz daha kuzeyden yani Birleşik Krallık’tan gelir. Kraliçe<br />

II. Elizabeth’in, babasının taç giyinme törenini izledikten<br />

16 yıl sonra 2 Haziran 1953’te Westminister Abbey’de<br />

27 milyon izleyicinin karşısında görevi resmiyet<br />

kazanır. Ve saga bugün bile devam ediyor.<br />

BİRAZ DA SANAT<br />

20. yüzyılın ortalarına kadar Paris, dünya sanat sanhesinin<br />

merkeziyken 50’li yıllarda bu değişmeye<br />

başladı. 50’li yılların sanat akımları doğudaki<br />

sosyalizm, batıdaki kapitalizm ve savaş<br />

döneminin sonrasında gelen karamsarlıkla<br />

şekilleniyordu. Dönemin en belirgin sanat<br />

akımlarından olan ‘Abstract Expressionism’,<br />

ilk Amerikan sanat akımı olarak kabul edilip,<br />

sanat dünyasının merkezinin Paris’ten New York’a<br />

kaymasında etkili olmuş. Dönemin popüler sanatçıları<br />

da Avrupa’dan Nazi rejiminden kaçanlar. Akımın temsilcileri<br />

de Jackson Pollock ve Willem de Kooning’dir.<br />

Ancak en önemli akım bu değil! 1950 sonrası ilk olarak<br />

Londra sanat okullarında daha sonra New York’ta<br />

yeni bir sanat akımı olarak dikkat çekmeye başlamıştır.<br />

Evet pop art’tan bahsediyorum. Richard Hamilton,<br />

Andy Warhol, Roy Lithenstein, Tom Wesselman, Claes<br />

Oldenburg, David Hockney ve Jasper Johnes gibi sanatçıların<br />

başı çektiği pop art gündemdeydi. Bugünkü NFT<br />

jenerasyonun ve genel olarak hayata yaklaşımın biriciklik<br />

ekseninde döndüğünü düşünecek olursak pop art bu<br />

fikre tamamıyla zıttı aslında. Bu akımda geçmişten alınan<br />

unsurlar, eklektik bir şekilde renklerle kullanılmaya<br />

başlanmıştı. Ve zaten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.<br />

TEDDY BOYLAR<br />

Dönem kültürünü belirleyen en büyük alt kültürdü.<br />

Ayrıca New York ya da Los Angeles’da değil, Londra’da<br />

doğup gelişen bir akımdı. Esasında daha fazla modayı etkisi<br />

altına almıştı. Daha çok üst sınıf gençlerin rock’n’roll<br />

ruhuyla harmanlayarak ortaya çıkardıkları bir alt kültür.<br />

Gençler, hükümetin savaş sonrası politikalarına tepki<br />

olarak bu trendi yayar ve zamanla bir sınıfa ait olmaktan<br />

çok bütün adayı sarar. Blackboard Jungle filmi vizyona<br />

girdikten sonra gençler ayaklanma çıkarmaya başlarlar.<br />

Zaman içinde maalesef sadece kendilerine değil azınlık-<br />

Brigitte Bardot, onu tanıdığımız sarı saçlarından uzakta<br />

bugün Bottega yeşili diyebileceğimiz renkteki bir ceketle<br />

ELLE Fransa kapağında. Türkiye’de ise Ses, Hayat gibi<br />

haftalık dergiler yaşam, popüler kültür ve ünlülerin<br />

dünyasına açılan bir kapıydı.<br />

ELLE 7


ELLENOSTALJİ DÖNEM<br />

lara karşı da saldırılar gerçekleştirmeye başlarlar. Yüksek<br />

belli, geniş omuzlu, geniş paçalı ve geniş yakalı kıyafetler<br />

giterler. Oxford ayakkabılarla da görünümlerini tamamlarlardı.<br />

İşte bu yüzden en çok modayı etkilemiştir.<br />

TELEVİZYONUN ALTIN ÇAĞI<br />

Auter yönetmenlerin ve sinema yıldızlarının küçük ekranı<br />

etkileri altına almalarıyla televizyon geçtiğimiz 10<br />

yıl içerisinde ikinci altın çağını yaşasa da asıl görkemli<br />

yılları 1950’li yıllara tekabül ediyor. Esasında bu yeni<br />

teknoloji neredeyse bir 30 yıl önce bulunmuştu. Ancak<br />

sadece 20 yıl boyunca kısıtlı bir tabakanın elinin altında<br />

yer alıyordu. Televizyon radyo ve gazeteleri alt ederek<br />

dönemin en önemli haberleşme aracı oldu. Bugün bizim<br />

için garip olanı ise o zamanlarda televizyonda akan her<br />

şeyin fazlasıyla doğal oluşuydu. Zira o günlerde neredeyse<br />

tüm yayınlar canlı olduğundan izleyici de tüm aksaklık<br />

ve hataları görebiliyordu. Konu televizyon olunca<br />

popüler kültürün hemen diğer her alanında olduğu gibi<br />

dünyayı domine eden içerikler Birleşik Devletler’den<br />

geliyordu. Lucille Ball’un programı ‘I Love Lucy’ televizyondaki<br />

en popüler yapımdı.<br />

GELIŞEN EV TEKNOLOJILERI<br />

Dönem yapımlarında da sıklıkla karşımıza çıkan bir motif<br />

vardır. Kadınlar genelde bellerinden aşağıya bir çan<br />

gibi açılan etekleriyle mutfakta vakit geçirirler. Zaman<br />

kurtaran küçük ev aletleri dönemin en gözde araç-gereçleri.<br />

Reklamlar zaten tamamıyla bunların üzerinden<br />

dönüyor. Blender, tost makineler, ekmek kesme aletleri<br />

favoriler arasında yer alıyor. 1950’lere geldiğimizde<br />

birçok kadın çamaşırlarını elde yıkamaya devam etseler<br />

de Miele, 10 yılın sonuna doğru bir atağa geçerek ilk<br />

elektrikli kurutma makinesini hayata geçiriyor. Birleşik<br />

Devletleri, Kanada ve Birleşik Krallık’ın kurduğu sistem<br />

sayesinde Atlantik’in her iki yakasında telefon görüşmeleri<br />

yapılabiliyordu. Bu neredeyse 1950’li yılların sonuna<br />

denk geliyor ve inanılmaz pahalı olduklarını da hatırlatmaya<br />

gerek yok tabii.<br />

DÖNEM TÜRKİYESİ<br />

1950’ler yeni bir dünyanın kurulduğu, Türkiye’nin de<br />

orada yerini almaya çalıştığı yıllar olarak geçiyor kayıtlara.<br />

1946, Türkiye’de tek partili dönemin sona erdiği<br />

bir yıl olarak işaretlenmişti takvimlerde, sonrası politik<br />

olarak yine gerginlikler. Ama popüler kültürde İstanbul<br />

bir arzu nesnesi olarak gösterilip şehre doğru göçün artmasına<br />

sebep olmuş. Bu da tabii şehir ve köy yaşamı, göç<br />

sebebiyle de halklar arasında fiziksel olmasa da çatışmalara<br />

ve ayrımlara neden olmuştur. (Ülkenin popüler kültürünü<br />

ele alan başlıklar ileriki sayfalarda.)<br />

UZAY ÇAĞI<br />

Bugün Elon Musk ve Jeff Bezos uzayda yaşamanın ha-<br />

Chevrolet Bel Air<br />

(en yukarıda),<br />

hayatımızda<br />

1956 yılında<br />

girdi. Dönemi en<br />

iyi fotoğraflayan<br />

kişi Slim<br />

Aarons’dan<br />

başkası değil.<br />

(Yukarıda)<br />

Hemen<br />

yanda, moda<br />

dünyasının görüp<br />

görebileceği en<br />

cool süpermodel<br />

Twiggy, Londra<br />

sokaklarında poz<br />

verirken.<br />

8 ELLE


yallerini kurarken bundan 50 yıl önce, Ingiltere Kralı<br />

da televizyon karşısında hayallerini nasıl gerçekleştiremediği<br />

konusunda umutsuzca hava araçlarının siyah<br />

sonsuzluğa doğru olan yolculuğunu izliyordu. 50’li yıllar<br />

uzay araştırmaları konusunda rekabet içinde geçti. Birleşik<br />

Devletler ve Sovyet Rusyası arasında devam eden<br />

soğuk savaş dönemi burada da kendisini hissettiriyordu.<br />

Sputnik 1’in uzaya gönderilmesi süper güçler arasında<br />

yeni bir rekabet olan Uzay Yarışı’nı başlattı. Bu resmi<br />

olmayan uzay yarışı neredeyse 20 yıl boyunca devam<br />

etti. Bugün milyarderlerin kovaladığı o büyük hayali ilk<br />

gerçekleştirenlerden biri de Layka’ydı. Dünya yörüngesine<br />

çıkan ilk hayvandı Sovyet uzay köpeği. Moskova<br />

sokaklarından toplanan melez bir köpek olan Layka, 3<br />

Kasım 1957 tarihinde fırlatılan Sputnik 2 uzay aracının<br />

yolcusu olarak seçildi. (Ve maalesef birkaç saat içinde<br />

yaşamını yitirdi.)<br />

Zaman tünelinde<br />

10 ÖNEMLI OLAY<br />

◆<br />

◆<br />

◆<br />

◆<br />

4 MAYIS 1950<br />

İlk organ nakli (böbrek) gerçekleşti.<br />

27 HAZİRAN 1951<br />

CBS ilk renkli yayını gerçekleştirdi.<br />

13 NİSAN 1953<br />

Ian Fleming, James Bond serisinin ilk kitabı<br />

Casino Royale’i yayınladı.<br />

4 MAYIS 1953<br />

DNA keşfedildi.<br />

PEKİ, NE YİYORDUK?<br />

Bugünkü sağlıklı, vegan ya da glütensiz seçeneklerinden<br />

çok uzakta bir gastronomi anlayışı hakimdi. The New<br />

York Public Library’nin arşiv bölümünde menülerin saklandığını<br />

biliyor muydunuz? Yine bu arşivlere göre özellikle<br />

New York’ta büyün görkemli davetlerde Chicken à<br />

la King servis ediliyormuş. Bon Appétit dergisi, özellikle<br />

malzemelerin kutulanıp marketlerde daha kolay bir<br />

şekilde satılmaya başlanmasıyla hamur işi ve tatlıların<br />

dünya çapında çok fazla rağbet görmeye başladığını yazıyor.<br />

Genel olarak kek ve turtalar herkesin favorisiyken<br />

ananaslı keklerin yıldız olduğunu belirtiyor yayın. İlk<br />

olarak 30’lu yıllarda mutfakta kendine yer edinse de jöleyle<br />

yapılan tatlıların altın çağının 1950’ler olduğu var<br />

sayılıyor.<br />

Dönemi<br />

YAKINDAN<br />

TANIMAK İÇİN<br />

Okuyun; Larger Than Life:<br />

Movie Stars of the 1950s<br />

(Star Decades: American<br />

Culture/American Cinema)<br />

Türkiye’nin 1950’li Yılları,<br />

Mete Kaan Kaynar, İletişim<br />

Yayınları<br />

İzleyin; Hollywood’un<br />

en görkemli yapımlarıyla<br />

dönemi yeniden keşfedin:<br />

Funny Face, Gentleman<br />

Prefer Blonde, Rear<br />

Window, Vertigo<br />

◆<br />

◆<br />

◆<br />

◆<br />

◆<br />

◆<br />

Siemag’ın Meisterin isimli<br />

daktilosu o dönemde bugünün<br />

iMac’leri gibi fazlasıyla popüler.<br />

Dönem teknolojilerinin ötesinde<br />

bir iletişim aracıydı. Saniyede<br />

10 vuruşu kaldırabilecek en hızlı<br />

makine olarak biliniyordu.<br />

2 HAZİRAN 1953<br />

Kraliçe Elizabeth’in taç giyme töreni düzenlendi.<br />

17 TEMMUZ 1955<br />

Disneyland açıldı.<br />

1 KASIM 1955<br />

Vietnam Savaşı başladı.<br />

5 MAYIS 1957<br />

Rus uydusu Sputnik uzaya gönderildi.<br />

23 EKİM 1958<br />

Boris Pasternak Nobel Edebiyat Ödülü’ne<br />

layık görüldü. Ancak Rus hükümeti bunu reddetmesini<br />

istedi.<br />

1 OCAK 1959<br />

Fidel Kastro Küba’nın başına geçti.<br />

ELLE 9


ELLENOSTALJİ KÜLTÜR<br />

50’ler<br />

SON SES<br />

BİR YANDA TÜRKÇE SÖZLÜ HAFİF BATI MÜZİĞİ, DİĞER TARAFTA ROCK’N’ROLL VE<br />

CAZ’IN KAPIŞMASI. KABARELER, MÜZİKALLER VE GAZİNO KÜLTÜRÜ DERKEN SANKİ<br />

EĞLENCE KÜLTÜRÜNÜN KURALLARININ BAŞTAN YAZILDIĞI BİR 10 SENEDEYİZ.<br />

YAZI: AYKUN TAŞDÖNER FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, DOĞAN BURDA ARŞİVİ<br />

1950’lerden itibaren dünya çalkalanmaya başlıyor.<br />

Tek bir konuda değil, yaşamın her alanına, kültür<br />

–sanatın tüm disiplinlerine yayılan bir başkaldırıdan<br />

bahsediyoruz. Belki de 1960’larda adlandırılan<br />

o “Youthquake”in ilk tohumları bu zamanda atılmaya<br />

başlanıyor. Bugün için sıradan ama o güne göre toplumun<br />

genel ahlak kurallarını bozan, gelenekleri bir bir yıkan<br />

yeni anlayışlar giriyor insanların hayatlarına. Bu yıllarda<br />

yasaklara tepki ve politik bir başkaldırı olarak da<br />

rock’n’roll doğuyor. Rock’n’roll sözlüklere göre 1950’lerin<br />

Amerika’sında ortaya çıkmış; gospel, caz, boogie woogie<br />

ve R&B’den etkilenmiş bir müzik türüdür. Yazar,<br />

araştırmacı ve radyo programcısı Gökhan Akçura bir yazısında<br />

şöyle anlatıyor kültürü, özellikle de ülkemizdeki<br />

yansımasını. “Gençlik ve kadın dernekleri bildiriler yayınladılar,<br />

toplantılar yaptılar, cezalar konmasını istediler.<br />

Önlemler alındı, yönetmelikler çıkarıldı. Ama hiçbiri<br />

etkili olmadı.” 1957’de Rock’n’roll ve striptize önce İzmir<br />

Kadınlar Birliği tepki göstermiş. İşte o gün de yenilikten,<br />

geleneklere tepki verilmesinden korkuyorlardı.<br />

Gönül Yazar<br />

Zeki Müren ve<br />

Bülent Ersoy’un<br />

yakın ilişkileri<br />

çok uzun yıllar<br />

boyunca devam<br />

etti. Beraber<br />

sahne aldılar, gizli<br />

gizli şarkılar da<br />

kaydettiler. Müren,<br />

Ersoy’a ‘Japon<br />

Orkidesi’ dermiş.<br />

Müzeyyen Senar<br />

ve Safiye Ayla<br />

Yukarıda, Brigitte Bardot<br />

ve Dario Moreno 1959<br />

yapımı La Femme et le Pantin<br />

setinde.<br />

Zeki Müren ve<br />

Bülent Ersoy<br />

10 ELLE


Dönemin meşhur<br />

danslarından twist<br />

Göksel Arsoy<br />

50’lerin en büyük sinema<br />

yıldızlarından biri olan<br />

Göksel Arsoy, daha sonra<br />

beyazperdeden uzaklaşıp<br />

şarkıcılık yapmaya başlar.<br />

Kulüp dizisinin müzikleri<br />

Netflix’te geçtiğimiz haftalarda gösterime giren<br />

Kulüp kullandığı müziklerle dönem hakkında çok<br />

fazla ipucu veriyor. İşte bazı ilginç bilgiler.<br />

◆ Dizide duyduğumuz parçalar arasında Yasmin Levy’den<br />

Adio, Fazıl Say ve Serenad Bağcan’dan Dört Mevsim<br />

parçaları da var.<br />

◆ Söz ve müzikleri Kenan Doğulu ve Sezen Aksu’ya ait bu<br />

diziye özel yapılmış şarkılar da dinliyoruz. Masal (1. bölüm)<br />

ve Yıldızlara (3. bölüm) gibi.<br />

◆ 6. bölümdeki Resim isimli şarkının söz, müzik ve bestesi<br />

Gökhan Mert Koral’a ait.<br />

◆ Salih Bademci, söylediği tüm şarkıları kendi seslendirmiş.<br />

Bunun için 20’ye yakın özel şan dersleri almış.<br />

◆ Dizide çalışan müzisyenler ise Ender Akay, Cem Ergünoğlu<br />

ve Mert Koral. Scoringleri Ercan Tanrıverdi yapmış.<br />

◆ Dönemin müzik kültürü hakkında araştırmalar yapıp kitaplar<br />

kaleme alan Gökhan Akçura, Kulüp’ün danışmanlığını da<br />

yapmış.<br />

◆ Duyduğumuz Ladino parçaların bulunması konusunda İzzet<br />

Bana yardımcı olmuş.<br />

◆ Esra Karbek dizideki tüm sahne show’larının koreografisini<br />

üstlenmiş. Dans sahnelerinin tamamı profesyonel isimlerle<br />

gerçekleştirilmiş ve Salih Bademci ile özel dersler yapmış.<br />

Ayten Alpman<br />

Ayten Alpman, 60’lı<br />

yılların sonunda Sensiz<br />

Olamam isimli şarkısıyla<br />

büyük çıkışını yapsa da<br />

taş plak olarak yayınladığı<br />

ilk kaydını 1959 yılında<br />

piyasaya sürmüştü.<br />

Rolling Stone dergisi, Rock’n’roll’u anlatırken şöyle<br />

diyor: “Türü incelediğinizde şunu fark ediyorsunuz, bu<br />

janr müzikte bir inovasyon yapmamıştı, içerik olarak da<br />

çok önemli değildi. Ancak genç jenerasyona hitap eden,<br />

o kültürü etkisi altına alan tek popüler müzik formuydu.<br />

Aynı zamanda daha önce marjinal olarak adlandırılan<br />

grupların, mesela fakir halk, getto’larda yaşayan siyah<br />

gençlerin görünürlüğe kavuşmalarını sağlamıştı. Elvis<br />

Presley kamyon şoförlüğünden milyonlara hitap eden<br />

bir idol olma statüsüne bir yıl içinde kavuşmuştu.”<br />

50’ler elbette bununla sınırlı değil. Evet Türkiye her<br />

zaman, her konuda olduğu gibi müzikte de o dönemler<br />

küçük bir Amerika olmanın hayaliyle üretimler yapıyor<br />

ya da tüketiyordu. Ama; Fransız Şanson müziğinden pop,<br />

soul, caz ve kalipso’ya 1950’lerin popüler müzik kültürünün<br />

skalası bir hayli genişti. Tango bile vardı!<br />

DİVALAR! VE<br />

TÜRKİYE’DEN YÜKSELEN SESLER<br />

Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses...<br />

İstanbul müzik sahnesinin en büyük isimleri o yıllarda.<br />

Hepsi de 1930’lu yılların başında gazinolarda<br />

sahne almaya başladılar. Ve onların müzikleri, sahneleri<br />

sayesinde bir anda gazinoların manzaraları,<br />

kitleleri değiştti. Bu dönemde görkemli sahne şovları<br />

yok ancak fasıllar var mesela.<br />

50’ler ise büyük değişimin yaşandığı dönemler.<br />

Gösteriler, danslar, büyük şovlar o zamanlar başlıyor.<br />

1950’lerde özellikle İstanbul’da gece yaşamının<br />

yeni bir ivme kazandığını görüyoruz. 1964 yılında<br />

ELLE 11


ELLENOSTALJİ KÜLTÜR<br />

Dalida<br />

Tevfik Dölen Sıraselviler’de Kulüp<br />

12’nin üst katına Türkiye’nin ilk diskoteğini<br />

açıyor.<br />

Yine yabancı dilde şarkılar söylemek<br />

ve yabancı şarkılara yeni ve<br />

Türkçe sözler yazmak bu dönemde<br />

başlıyor. En önemli örnekleri 60’larda<br />

görsek de bunun zemini 50’li yıllarda<br />

atılmaya başlanıyor. Sezen Cumhur<br />

Önal, aranjmanlar ile Türkçe Pop<br />

müziğine farklı bir yol verirken hemen<br />

hemen aynı yıllarda Adamo’nun, Petula<br />

Clark’ın da Türkçe şarkılar seslendirdiğini görürüz.<br />

Ajda Pekkan’dan Hümeyra’ya, Zeki Müren’den<br />

Ayten Alpman’a kadar herkesin Türkçe<br />

aranjmanlarını söylediğini görüyoruz. 1950’ler<br />

ve 1960’larda Fransa’da şarkıcı ve oyuncu olarak<br />

ün kazan Dario Moreno romantik sesiyle<br />

herkesi mest ediyor. Disko kraliçesi Dalida,<br />

cazdan Türkçe sözlü pop müziğini başlatan İlham<br />

Gencer o günlerin en popüler isimleriydi<br />

Avrupa’da, Türkiye’de.<br />

Kültürü yakından<br />

tanıyabileceğiniz<br />

BAZI KITAPLAR<br />

Şimdiki Zaman Beledir – Derya<br />

Bengi<br />

Karışık Kaset – Uygar Şirin<br />

İstanbul Twist – Gökhan Akçura<br />

İstanbul Şarkıları – Gökhan Akçura<br />

Barış Manço<br />

Müzeyyen Senar,<br />

Hamiyet Yüceses,<br />

Safiye Ayla<br />

“GAZINOCULAR KRALI”<br />

Mesela yine tam bu dönemde 59 yılında gazinocular<br />

kralı Fahrettin Aslan’la tanışıyoruz.<br />

Maksim’e önce ortak oluyor, sonra tek sahibi<br />

olup her şeyi en ince ayrıntısına kadar baştan<br />

organize ediyor. Sırasıyla önce Taksim’deki<br />

Maksim ‘Büyük Maksim’ oluyor, ondan sonra<br />

da adeta zincir gazino haline dönüşerek Caddebostan,<br />

Bebek ve Taşlık’ta yeni şubeleri açılıyor. Üstelik tüm bu<br />

işlere giriştiğinde henüz sadece 25 yaşındaydı. Müzeyyen<br />

Senar’dan sonra Behiye Aksoy’u, assolistlik kavramını<br />

yücelten kişi olarak eğlence dünyasına adını yazdırmıştır.<br />

BİR YILDIZ DOĞIYOR<br />

Ve bu isim Zeki Müren’den bir başkası değil. Klasik<br />

Türk Müziği’nin en büyük sanatçılarından olan<br />

‘Sanat Güneşi’ tam da bu dönemde 1950 yılında<br />

TRT İstanbul Radyo’sunun açtığı yarışmaya katılır<br />

ve birinci olarak tamamlar, böylece müzikle olan<br />

yolculuğu da resmi bir şekilde başlar. Hemen bir<br />

sene sonra verdiği radyo konserinden sonra Hamiyet<br />

Yüceses’in onu tebrik edişiyle müziğin yeni<br />

divasının kim olduğu da belli olur. Aynı yıl kaydettiği<br />

Muhabbet Kuşu şarkısıyla ünü Anadolu’ya da<br />

yayılır. 1955’te sahnedeki ilk konserini verir. Kıyafetlerini<br />

kendi tasarlıyordu Müren. Aynı zamanda<br />

saz heyetine tek tip kıyafet giydirmek ve T podyum<br />

kullanmak gibi çeşitli yenilikler getir. Maksim Gazinosu’nun<br />

sahnelerinde 11 yıl boyunca aralıksız<br />

Behiye Aksoy ile dönüşümlü konserler verir.<br />

Frank<br />

Sinatra<br />

Nina Simone<br />

Edith Piaf ve<br />

Marc Bonel<br />

12 ELLE


Elvis Presley<br />

Gönül Yazar<br />

gazinoda<br />

Zeki Müren,<br />

Müzeyyen Senar<br />

Miles Davis<br />

Judy Garland<br />

The Beatles<br />

Monica Vitti<br />

BEAT KUŞAĞI VE CAZ ETKİSİ<br />

1950’li yıllarda konformist bir hayatı yücelten<br />

ABD toplumunun değerlerine karşı<br />

olan bir takım New Yorklu yazar bu dönemi<br />

özetliyor. Allen Ginsberg Howl’u, Jack<br />

Kerouac On The Road’u 50’lerin ikinci<br />

yarısında yazmıştı. Sonu gelmez bir yolda<br />

olma isteğiydi onlarınki. Üretimler esasen<br />

daha fazla edebiyat alanında gerçekleşse<br />

de cazla da yakından ilişkileri vardır. Zira<br />

özellikle de Billie Holiday gibi caz müzisyenlerinin<br />

anlattıkları hikayeler onlara<br />

çok fazla ilham olmuştur ve bir kuşağın<br />

oluşumuna caz katkı sağlar.<br />

MÜZİĞİN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ<br />

Türkiye için asıl yarış 1975 yılında başlayıp heyecan<br />

2003’te tavan yapsa da yarışmanın geçmişi 1956’ya dayanıyor.<br />

Avrupa’nın en zengin ülkeleri Belçika, Fransa,<br />

Almanya, İtalya, Lüksemburg, Hollanda ve İsveç bir<br />

araya gelerek müzik endüstrisinin olimpiyatları, draması<br />

yüksek Eurovision Şarkı Yarışması’nı başlatır. Bugün<br />

Madonna gibi dünya starlarının bile bir parçası olmayı<br />

kabul ettikleri yarışma o yıllarda Avrupa Yayın<br />

Birliği’nin tüm kıtayı bir araya getirme ve<br />

yayıncılık kalitelerini kontrol etme isteğiyle<br />

yola çıktı. (Gerçi artık Avustralya yarışıyor<br />

ve program Çin ve Amerika Birleşik Devletler’inde<br />

de canlı yayınlanıyor.) 56’daki ilk<br />

programın video kayıtları maalesef bulunmuyor,<br />

üstelik o yıllarda kıtada televizyonya<br />

sahip hane sayısının az olması nedeniyle<br />

program radyoda da yayınlanmış. Yarışma<br />

sayesinde bambaşka bir janrın ve kültürün<br />

doğduğunu kimse inkar edemez ama.<br />

SPOTIFY’DA en çok dinlenen<br />

50’Lİ YILLARA AİT ŞARKILAR<br />

Brenda Lee – Rockin’ Around The Christmas Tree, 141.703.775 kez<br />

Johnny Cash – I Walk The Line, 116.146.240<br />

Elvis Presley – Jailhouse Rock, 114.744.472<br />

Bobby Helms –Jingle Bell Rock, 110.723.616<br />

Elvis Presley – Blue Christmas, 103.817356<br />

Chuck Berry – Johny B. Goode, 108. 177.695<br />

Johnny Cash – Folsom Prison Blues, 100.000.632<br />

Ray Charles – I’ve Got A Woman, 86.503.558<br />

Dave Brubeck Quartet – Take Five, 77.425.312<br />

Louis Armstrong & Ella Fitzgerald – Dream A Little Dream – 74.673.416<br />

PEKİ YA SONRA?<br />

Ve, tam o eşik yılları. 60’ları ve sonrasında<br />

gelecek 50 yılı etkileyecek büyük yıldızların<br />

sahneye çıktıkları o an. Barış Manço, tam da<br />

1957’de atılır müziğe. Önceleri tabii amatör<br />

bir şekilde ilgilenmeye başlar. Ertesi yıl ilk<br />

grubu olan Kafadarlar’ı kurar. İlk bestesti Dream<br />

Girl’ü yapar ve grupla beraber popüler rock’n’roll<br />

şarkılarını cover’larlar. İlk 45’liğini ise birkaç yıl<br />

sonra 1962’de yayınlar. Bir diğer tarafta ise Britanya’da<br />

The Beatles çılgınlığı yine tam bu günlerde<br />

start alır. Takvimler tam da 1960’ı gösterdiğinde<br />

Liverpool’da The Beatles kurulur. İlk albümlerini<br />

iki yıl sonra Abbey Road’da kaydetmeye başlarlar<br />

ve sonrasında müzik tarihinde hiçbir şey eskisi gibi<br />

olmaz zaten.<br />

ELLE 13


ELLENOSTALJİ YAŞAM<br />

TAŞI, TOPRAĞI<br />

Altın istanbul<br />

14 ELLE


LEVANTENLERİN FAVORİ SEMTİ BEYOĞLU’DAN, ŞEHRİ ÇEVRİLEYEN TATAVLA,<br />

BOYACIKÖY VE ADALAR’A KADAR KOZMOPOLİTAN BİR İSTANBUL’DA<br />

YOLCULUĞA ÇIKIYORUZ. ENTELEKTÜEL VE KÜLTÜREL ZENGİNLİĞİN ŞEHRİN<br />

AZINLIK HALKLARI, GAYRİMÜSLÜMLER TARAFINDAN ÜRETİLDİĞİ YILLARDAYIZ!<br />

ZAMANIN EN POPÜLER MEKANLARINDA MÜDAVİMLERİYLE BİRLİKTEYİZ.<br />

DERLEYEN: AYKUN TAŞDÖNER FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK<br />

1959 yılından bir<br />

Taksim manzarası<br />

ELLE 15


ELLENOSTALJİ YAŞAM<br />

Dönemin<br />

sembollerinden<br />

tramvay.<br />

1924’te sinema olarak açılan,<br />

1950’den sonra opera binası<br />

olarak yeniden düzenlenen<br />

Süreyya, dönemin gözde<br />

adreslerinden.<br />

Büyük<br />

Maksim Gazinosu<br />

Elit hanımefendi ve<br />

beyefendilerinin uğrak yeri<br />

olan İstiklal Caddesi’nin<br />

sembol yapılarından<br />

olan Markiz Pastanesi’ne<br />

bir dönem şapkasız<br />

girilemiyordu.<br />

60’lı yıllarda<br />

Galata Köprüsü<br />

16 ELLE<br />

İstiklal Caddesi’nde sinema salonları<br />

önünde oluşan kuyruk


1959 yılından bir<br />

Haliç manzarası<br />

Son dönemde her konuda olduğu gibi eski İstanbul’a,<br />

hayallerimizde şehre, anılara dair karşı konulamaz<br />

bir nostalji besliyoruz. Bu yüzden minik<br />

bir şehir turuna çıkıyoruz şimdi. Büyük bir değişimin<br />

eşiğinde geçen 10 yıllık bir dönemden söz ediyoruz<br />

1950’li yılların İstanbul’u deyince. 50’lerin tüketim<br />

kültürüyle birlikte şehirde değişimler başlamış. Bir kere<br />

her şeyden önce savaşın hemen sonrasındaki 40’lı yıllarda<br />

evlere çekilen eğlence kültüründe, sosyal yaşamda<br />

bir patlama yaşanmaya başlamış. Dönem aynı zamanda<br />

şehre doğru olan göçleri de beraberinde getiriyor. Şehir<br />

kabuk değiştirmeye başlıyor. Anadolu’dan şehre doğru<br />

yaşanmaya başlayan büyük ölçekli göçler İstanbul’u saran<br />

diğer semtlerin de daha kalabalık olmasını sağlıyor.<br />

Ulaşım sistemiyle de kültür de yaşam da dört bir yana<br />

yayılmaya başlamış.<br />

1950’li yılları anlatan kaynaklarda İstanbul aşağı yukarı<br />

hep şu cümlelerle özetleniyor. “Bu dönemde üst gelir<br />

grubunda yazlık-kışlık ikametgâhlar söz konusuydu.<br />

Otomobil sahipliliğinin artması ile İstanbul’a yakın dinlenme<br />

alanları, Şile ve Erdek gibi deniz kenarı yerleşmeleri<br />

popüler oldu. Osmanlı döneminin<br />

önemli eğlence mekanlarından biri olan<br />

hamamlar artık yerini plajlara bırakmıştı.<br />

Florya, Moda, Yeşilköy, Büyükçekmece<br />

ve Çardak Plajları dönemin en popüler<br />

plajlarıydı.” Artan çeşitlilik elbette<br />

bununla sınırlı kalmıyor. Gece hayatı da<br />

kabuk değiştirmeye başlıyor.<br />

1950’lerin başında Gondola, Tabu,<br />

Melodi, Anjelik; 1950’lerin sonunda<br />

Hilton ve Divan otelleri ve barları en<br />

O DÖNEMDE<br />

İstanbul’un<br />

sokaklarını kendine<br />

mesken edinen<br />

YABANCI FİLMLER<br />

Five Fingers, 1952<br />

İstanbul, 1957<br />

Tintin and the Golden Fleece, 1961<br />

Rusya’dan Sevgilerle, 1963<br />

Topkapı, 1964<br />

popüler gece eğlence mekanlarına dönüşmüş. Ayrıca,<br />

Eminönü - Bahçekapı, Galata ve Karaköy, Beyoğlu’ndaki<br />

lokantalar; Taksim Kristal, Tepebaşı, Cumhuriyet, Taksim<br />

Belediye, Maksim, Yenikapı, Bebek Belediye, Maçka<br />

Küçükçiftlik Parkı gazinoları da yine dönemin önemli<br />

eğlence mekanlarını oluşturuyordu. Sinemalar bu dönemde<br />

de insanların gittiği en uğrak mekanlar olmuştu.<br />

Beyoğlu’ndaki Emek, Atlas, Dünya, Fitaş sinemaları<br />

bunlardan birkaçı.<br />

Sayfiye: ADALAR- MODALAR<br />

Adalar her zaman olduğu gibi o yıllarda da İstanbul’un<br />

en gözde sayfiye yerlerindendi. Ancak en çok da sayfiye<br />

yıllarının tam da bu dönemde keşfi başlıyor. Plajlar, plaj<br />

kültüründeki değişim gerçekleşerek sayfiye sadece üst<br />

sınıfın yaz aylarındaki eğlencesi olmakla kalmıyor.<br />

1914 öncesinde İstanbul’un en saygın mekanlarından<br />

biri haline gelen Büyükada’daki Splendid Hotel çoğunlukla<br />

gayrimüslüm müşteriler için düzenlenen balolarla<br />

adından söz ettiriyordu. Ama bununla sınırlı değil sadece.<br />

Mesela 50’li yıllarda dönemin önemli<br />

sanatçıları Ayetullah Ömer ve İbrahim<br />

Çallı’nın sergilerine ev sahipliği yapmış<br />

Splendid.<br />

Büyükada’nın en büyük yapılarından<br />

birisi Büyükada Anadolu Kulübü,<br />

1906’da Prinkipo Yacht Club Company<br />

Limited adıyla İngiltere Yat Kulübü’nün<br />

şubesi olarak bir yat kulübü kurulmuş,<br />

1923’te Büyükada Yat Kulübü Osmanlı<br />

Anonim Şirketi adını, hemen ardın-<br />

ELLE 17


ELLENOSTALJİ YAŞAM<br />

Türkiye’de 1950<br />

yıllardan sonra kendini<br />

göstermeye başlayan<br />

burjuvazi bir yaz tatili<br />

mekanı olarak Adalar’ı<br />

şehri çevreleyen sayfiye<br />

yerlerini keşfeder.<br />

Ancak o yıllarda<br />

İstanbul’un dört bir<br />

yanı halkı denizle<br />

buluşturabiliyordu.<br />

Moda burnu,<br />

Caddebostan<br />

ya da Süreyya<br />

Plajı’nda kalabalık<br />

serinleyebiliyordu.<br />

Bugün malesef artık<br />

şehrin sembollerinden biri<br />

olamayan Bakireler Anıtı<br />

1956 yılında<br />

Büyükada<br />

İskelesi’nde<br />

çekilmiş bir aile<br />

fotoğrafı<br />

dan cumhuriyetin ilanı ile Cumhuriyet Yat Kulübü<br />

Anonim Şirketi adını almış. 57 odası bulunan otelin tüm<br />

odalar denize yönelecek şekilde düz bir hatta sıralanmış<br />

olması buranın en ilgi çekici yanlarından biri.<br />

Öncelerde Moda’da yaşayan İngiliz aileler tarafından<br />

kurulan Yat Kulübü vardı. Atatürk bir İstanbul ziyareti<br />

sırasında, daha sonra kulübün de başkanı olacak Celal<br />

Bayar’dan Moda Deniz Kulübünü kurmasını ister. Murat<br />

Belge, İstanbul Gezi Rehberi’nden 50’lerin Moda’sını<br />

ve deniz kulübünü şöyle anlatıyor. “Semtin altın çağı<br />

1950’lerdi. Bu yıllarda Moda, akşamları bütün Kadıköy<br />

halkının aktığı bir piyasa yeriydi. Bu kalabalık Moda<br />

Burnu’nu (Devriye Sokağı) turlar, ama en çok, ucunda<br />

Ferit Tek’in yaptığı bina olan uzun iskele yolunu doldururdu.<br />

Çünkü burada, Moda Deniz Kulübü’nün orkestrasını<br />

yakından dinlemek mümkündü. Kulüp işletmesini<br />

yaz boyunca, Ankara’dan gelen Süreyya yapıyordu. Ünlü<br />

Rus lokantacı Baba Karpiç’in baş garsonunun Türkçe<br />

adıdır Süreyya; Rusça adı Sergey’di, ama herkes bunu<br />

Fransızcalaştırarak Serj derdi. Ankara’da Serj her şeyi<br />

bilirdi; son politik kararı da, kimin kiminle yattığını da.<br />

Kızılay meydanında, yeraltında, Ankara sosyetesinin bir<br />

numaralı mekanı olan bir kulübü işletiyor, yazın da başgarsonu<br />

Lefter’i, aşçılarını ve İtalyan orkestrasını toplayıp<br />

Moda Deniz Kulübü’ne geliyordu. Gündüz kiralanıp<br />

Moda Plajı’nın kadınlar bölümünün önünde dikize çıkan<br />

sandallar, gece de kulübün önünde sıralanır, Moda’nın<br />

namlı güzellerinin nasıl dans ettiği seyredilirdi. Moda<br />

sosyal hayatında önemli bir çekim merkezi olan kulübün<br />

tenis kortu, yazın iskele açıklarına demirlenen “raft”ı,<br />

zengin Moda gençlerinin mekanlarıydı.”<br />

Yükselen Semtler: GAZİNO KÜLTÜRÜ<br />

& YEME- İÇME ALIŞKANLIKLARI<br />

Rum ve Ermeni mutfağı Beyaz Rusların gastronomi alanına<br />

katkısı ve Levantenlerin şekillendirmesiyle oluşan<br />

bir mutfak kültürü söz konusu o dönemde İstanbul’da.<br />

Tüm bunların yanında bir de miras alınmış saray mutfağı<br />

ve gelenekleri söz konusu. Göçle beraber şehre gelenler<br />

de Anadolu mutfağını İstanbul’a getiriyor. Böylece şeh-<br />

18 ELLE


Büyükada Anadolu Kulübü<br />

Boğaz kıyısında bir<br />

restoran<br />

1950’li yılların eğlence<br />

sektörü, gazino adabının<br />

oturduğu, içkili müzikli<br />

eğlencelerin çeşitlendiği, dans<br />

ve ses yarışmalarının şehrin<br />

dört bir yanını sardığı yıllar<br />

olarak hatırlanıyor.<br />

60’lı yıllarda<br />

Caddebostan sahili<br />

60’lı yılların başı<br />

Zeki Müren ve<br />

Kadınlar Matinesi<br />

Plajlarıyla, meyhaneleriyle,<br />

tavernalarıyla herkesin kendi<br />

keyfine göre İstanbul’un tadını<br />

çıkarabildiği yıllar aslında 50’ler.<br />

Şimdilerde bizde nostalji hissini<br />

körükleyen bir çeşitlilik hakim o<br />

yıllarda.<br />

Markiz’in<br />

iç dekorasyonu<br />

Yeşilçam Sinemas’ında<br />

Vesikalı Yarim filminin<br />

gösterimi<br />

rin farklı bölgelerinde yeni restoranlar açılmaş.<br />

1956 ile 1960 arasında şehirde başlayan kentsel dönüşüm,<br />

yapılan yollar İstanbul’un çehresini değiştirmeye<br />

başlayarak da yeni keşiflere sebebiyet vermiş. (Tabii bu<br />

dönemde yıkılan yapılar ve tarihten silinen eserler de<br />

yok değil.) Bu dönemde yeni semtler oluşmuş, bazıları<br />

ise yükselişe geçmiş. Bunlardan bir tanesi de Şişli. Mesela<br />

1948 yılında Prof. Sedat Hakkı Eldem tarafından<br />

“Taşlık Kahvesi” yapılmaya başlanmış ve 1950 yılında<br />

kahvehane tamamlanmış. Taşlık, muhteşem Sarayburnu,<br />

Boğaziçi manzarası ve Dolmabahçe’yle Yıldız Sarayları’na<br />

yakın konumuyla, İstanbullular kadar Batılı<br />

gezginlerin de şehri seyretmek için tercih ettikleri bir<br />

manzara terasına dönüşmüş. Halk bu yeni kamusal alanı<br />

çok sever, gençler burada buluşur, bebek arabaları burada<br />

gezdirilirmiş. Ancak bir süre sonra Taşlık Gazinosu<br />

ve çay bahçesi yıkılır ve Dolmabahçe Sarayı’nın hemen<br />

arkasına, Swissotel inşaatı başlar.<br />

Avusturya asıllı Rudolph Fischer 1931 yılında Tünel<br />

Geçidi’nde kendi soyadını taşıyan bir restoran açar. 50’li<br />

yıllardaysa kızı Madam Fischer Galatasaray Hamidiye<br />

Çeşmesi’nin yanında yeni restoranı açar. Rusların yaklaşık<br />

130 mekan işlettiği dönemde Fischer Alman ve Avusturya<br />

mutfağını servis ediyordu.<br />

Markiz; Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde bulunan tarihi<br />

pastane. 1940 yılında, Paris’te bulunan Marquis de Sevigne<br />

çikolata firmasının kalitesinde üretim planlayan<br />

Avedis Ohanyan Çakır tarafından Markiz ismiyle açılmış.<br />

Karşısında bulunan Lebon gibi edebiyatçıların ve<br />

İstanbul’un yeni kentsoylularının yeğlediği bir mekan<br />

olmuş. Bu ilgide, ortamının ve ürünlerinin kalitesi kadar<br />

mimari düzenlemesi ve dekorasyonunun da büyük payı<br />

vardır.<br />

Büyük Kulüp; yönetici, diplomat ve iş insanlarından<br />

oluşan 30 kurucu üye tarafından Cercle a’Pera adıyla<br />

Beyoğlu’nda kurulmuş ve aynı yıl Cercle d’Orient<br />

adı kullanılmaya başlanmış. Önceleri kulüpte kullanılan<br />

resmi dil Fransızca’ymış ve Osmanlı tebasına ait olmayan<br />

kişiler girebiliyormuş. 1950’lerde, günümüzde derneğin<br />

merkezi olarak hizmet veren Çiftehavuzlar’daki<br />

arsa kulüp tarafından yalnızca yaz aylarında kullanılması<br />

amacıyla kiralanmış.<br />

ELLE 19


ELLENOSTALJİ YAŞAM<br />

İstanbul’un görkemli<br />

sinema salonlarından biri<br />

Yerleşen otel kültürü:<br />

HİLTON VE DİVAN<br />

OTELLERİ<br />

O yıllarda İstanbul henüz turistler için<br />

‘hip’ bir destinasyon olmadığı gibi, şehirde<br />

zaten onların kendi ülkelerinde<br />

deneyimlediği gibi görkemli oteller de<br />

bulunmuyordu. Başlıca popüler otellerin<br />

başında tam da 50’li yıllarda iş<br />

hanına çevrilen Hıdivyal Palas ya da<br />

orjinal adıyla Hotel D’Anglettere bulunuyordu. Hilton<br />

Istanbul Bosphorus’un yapımına 20 Ekim 1952 yılında<br />

başlanmış ve 21 Nisan 1955 tarihinde tamamlanmış.<br />

Avrupa’da II. Dünya Savaşı sonrası tamamen yeniden<br />

inşa edilen ilk modern otel olma özelliğine sahip. Aynı<br />

zamanda, Amerika Birleşik Devletleri dışında, Hilton<br />

zincirin en uzun hizmet veren üyesi. Otelin şehre gelişi<br />

aynı zamanda dönemin jargonuna da katkıda bulunmuş.<br />

Mesela ‘Hiltonculuk’ bunlardan biri. Hilton’dan yayılan<br />

“Amerikan Bar” ilk diğer otellerde daha sonra da yüksek<br />

gelirli insanların evlerine girmiş. Hilton ile hemen<br />

hemen aynı zamanda kapılarını açan Divan İstanbul bu<br />

yapıyla sürekli kıyas halindeydi.<br />

Kültür – sanat hattı<br />

SİNEMALAR & SANAT GALERİLERİ<br />

1945 yılına gelindiğinde, içinde İpek ve Sümer sinemalarının<br />

da bulunduğu Cercle d’Orient bloğu ile Melek<br />

Sineması İstanbul Belediyesi tarafından satın alınır.<br />

1950’li yıllarda Melek’te MGM, Fox ve Columbia’dan<br />

seçilen salon filmleri gösterime girmeye başlar. Mesela<br />

Gone With the Wind’in ilk gösterimi de yine Melek’te<br />

yapılmış. Melek Sineması farklı türden Hollywood filmlerinin<br />

Beyoğlu’ndaki en önemli merkezlerinden birisi<br />

haline gelir.<br />

Türkiye’de sinema sektörünü<br />

1960’ların başında büyüyor. Sinema<br />

seyircisinin yükselişiyle birlikte salon<br />

ve koltuk kapasitesi de artmış. 1961<br />

yılında İstanbul’da 68’i kapalı ve<br />

145’i açık olmak üzere 213 salon<br />

varmış.<br />

Ama, İpekçiler’in 1954’te Yeni Melek’i açmasıyla<br />

Melek Sineması da eski ağırlığını yitirmeye başlar. Ses<br />

getiren meşhur filmler Yeni Melek’e kaydırılınca burası<br />

sosyetenin yeni buluşma mekanı haline gelir. Melek ise<br />

yavaş yavaş düşüşe geçer. Belediye tarafından 1951 ve<br />

1956 yıllarında iki kez satışa çıkarılan Cercle d’Orient<br />

bloğu, 1957’de Emekli Sandığı’na satılır. Bu dönemde<br />

Emekli Sandığı Emek Film adlı şirketi kurar ve sinemanın<br />

adını da Emek Sineması olarak değiştirir. Emekli<br />

Sandığı, devraldığı diğer sinema olan Sümer (Rüya Sineması)<br />

ile birlikte Emek’i onarımdan geçirir ve her iki salon<br />

da Dünyanın En Güzel Kadını filmiyle açılış yaparlar.<br />

İstiklal Caddesi üzerinde adını verdiği Atlas Pasajı’nda<br />

bulunan sinema, İstanbul’un en büyük ve tarihi sinemalarından<br />

biri.1870’deki Büyük İstanbul Yangını’ndan<br />

sonra Sultan Abdülaziz zamanında Ermeni işadamı<br />

Agop Köçeyan tarafından kışlık ev olarak kullanılmak<br />

20 ELLE


DÖNEMİ anlatan KITAPLAR<br />

Körburun – Hikmet Hükümenoğlu : 50’li yıllardan<br />

sonra, 90’lara kadar olan bir dönemde küçük bir İstanbul<br />

adasında yaşananlar üzerinden dönemi anlatıyor.<br />

İstanbul Gezi Rehberi – Murat Belge : Murat Belge<br />

bu rehber kitapta İstanbul’un eşsiz zenginliğini tarihi<br />

“dedikodularla”, Pera’dan Polonezköy’e kadar uzanan bir<br />

güzergahta gözler önüne seriyor.<br />

Sofranız Şen Olsun – Takuhi<br />

Tovmasyan: 1920’lerden 1950’lere İstanbul’un,<br />

Trakya’nın sesini duyuyoruz. Geleneksel yemek kitabı<br />

kalıplarının ötesine geçerek, bugün artık “geçmiş”<br />

mertebesine erişmiş günlere götürüyor bizleri usul usul.<br />

Galata, Pera, Beyoğlu: Bir Biyografi – Brendan<br />

Freely & John Freely: Suriçi’nden bakıldığında öteki<br />

taraf olarak adlandırılan bölgenin hikayesi.<br />

Bir Levantenin Beyoğlu Anıları – Giovanni<br />

Scognamillo: Bir Levanten’in 73 yıllık renkli yaşantısını<br />

okurken sadece Beyoğlu, Yeşilçam ve yakın çevresini<br />

görmekle kalmıyor, 70 yıllık İstanbul’un yakın kültür<br />

tarihinin labirentlerinde dolaşmaya çıkıyoruz.<br />

Tutku, Değişim ve Zarafet, 1950’li Yıllarda<br />

İstanbul – Güven Gürkan Öztan & Serdar<br />

Korucu: Kitap bu zamanın insanlarının ve gündelik<br />

hayatının izini sürüyor. İnsan hikâyelerini, gündeliğin<br />

ritmini, parıltılı yaşamlardan şehre tutunamayanlara<br />

uzanan geniş bir yelpazeyi konu alıyor.<br />

60’lı yılların başı.<br />

İstiklal Caddesi<br />

üzere yaptırılmış. Taş ve<br />

dökme demir kullanılarak<br />

karkas özelliklerde inşa<br />

edilen binanın bugün pasaj<br />

olarak kullanılan zemin katının<br />

eskiden at ahırı olarak<br />

kullanıldığı daha sonra ise<br />

at cambazhanesine dönüştürüldüğü<br />

biliniyor.<br />

Zamanla ihtiyaçlar doğrultusunda<br />

binanın mimari<br />

şekli değiştirilerek bugünkü<br />

pasaj kısmına ilave yapılmış<br />

ve konak kısmıyla birleştirilmiş. Konak daha sonra<br />

Köçeyan tarafından Taksim Vosgeperan Ermeni Kilisesi’ne<br />

hediye edilmiş. 1932’de geçirdiği onarımın ardından<br />

eğlence ve sanat merkezi haline getirilmiş.19 Şubat<br />

1948’de 1860 kişilik kapasite ve 35 loca ile Atlas Sineması<br />

ve Kulis Bar Restoran, 1951’de ise Küçük Sahne Tiyatrosu<br />

açılmış. (Bu arada 1985’te Hazine’ye devredilen tarihi<br />

sinema Türker İnanoğlu ve İrfan Atasoy tarafından<br />

işletiliyor.)<br />

1950’li yılların başları, Türk resim sanatının yeni bir<br />

mecraya aktığı bir döneme işaret eder; bu dönemde 1883<br />

yılından beri sanat konusunda mutlak otorite olan Akademi’nin<br />

tekeli kırılır. Bu döneme kadar sanatın İstanbul<br />

ve Akademi merkezli bir sanat ortamından söz edilirken<br />

1950’li yıllar itibariyle bu merkezin parçalandığı, kimi<br />

dalların gövdeden ayrıldığı görülür. Bu merkezin parçalanmasında<br />

etken olan oluşumlardan biri de, 1951-52<br />

yılında Akademi’ye karşı çıkışları başlatan Tavanarası<br />

Ressamları’dır. Nuri İyem’in Asmalımesçit’teki atölyesinde<br />

çalışan bir grup genç sanatçının oluşturduğu Tavanarası<br />

Ressamları, yeni sanatın ancak kitap ve röprodüksiyonlardan<br />

öğrenildiğine ilişkin Akademi görüşüne<br />

karşı çıkarlar.<br />

1950 yılında Adalet Cimcoz tarafından açılan Maya<br />

Sanat Galerisi Türkiye’de resim piyasanın oluşmasında<br />

öncü bir rolü olmuş. Maya Sanat Galerisi, ticari bir beklentiden<br />

ziyade; genç sanatçılara destek vermek ve toplumdaki<br />

resim sanatının bilincini geliştirmek amacıyla<br />

kurulmuş. Maya, dönemin entelektüelleri ve sanatçıları<br />

tarafından da desteklenmiş. Maya Sanat Galerisi, 1950’li<br />

yıllarda sanat piyasası oluşmadığı için varlığını sürdürememiş<br />

ama. 1954 yılında ressamların hediye ettiği tablolarla<br />

düzenlenen kurtarıcı sergi bile Maya’nın masraflarını<br />

karşılamaya yetmemiş, galeri 1955 yılında kapanmak<br />

zorunda kalmış. Galerideki sergilerin çoğunluğu soyut<br />

sanat türünde yapılmış eserlerden oluşuyormuş.<br />

Tepebaşı Dram Tiyatrosu, 1930’lu yıllardan başlayarak<br />

İstabul’un en önemli kültür sanat duraklarından<br />

biriymiş. Pucci’nin Tosca operası, La Traviata hep buralarda<br />

sahnelenmiş. 1955 yılında süs bahçesi yapılmak<br />

için yıkılmak istenir, ancak bu gerçekleşmez.<br />

ELLE 21


‘KulüP’<br />

1950’LERIN ISTANBUL’UNDAN<br />

KALBE DEĞEN INSAN HIKAYELERI<br />

VE BU HIKAYELERIN ANLATIM<br />

BIÇIMI HERKESİ ÇOK ETKİLEDİ<br />

BU NEDENLE YOLU O ‘KULÜP’TEN GEÇEN KARAKTERLERE<br />

RUH VEREN YETENEKLİ OYUNCULAR Gökçe Bahadır, Barış<br />

Arduç, Asude Kalebek, Salih Bademci, Metin Akdülger İLE<br />

NETFLIX’İN EN ÖZEL İÇERİKLERİNDEN BİRİNİ KONUŞMAK<br />

İÇİN BULUŞTUK. BİR YANDAN İSTİKLAL CADDESİ’NİN<br />

SINEMATOGRAFIK ATMOSFERİNDE MATİLDA’NIN,<br />

RAŞEL’İN, FISTIK İSMET’İN, SELİM’İN VE ORHAN’IN<br />

DÜNYALARINA DAHİL OLURKEN, BİR YANDAN DA<br />

YAKIN TARIHIMIZLE YÜZLEŞTİĞİMİZ BU ŞİİRSEL DİZİNİN<br />

ÇOK KÜLTÜRLÜ TOPLUMLARIN SOSYAL SORUNLARINA<br />

SAHICI YAKLAŞIMINA ŞAPKA ÇIKARDIK.<br />

RÖPORTAJ: MELDA NARMANLI ÇİMEN FOTOĞRAFLAR: BURCU KARADEMİR/PPR<br />

MODA DİREKTÖRÜ: ASLI ASİL MODA EDITÖRÜ: İBRAHIM DUMAN<br />

22 ELLE


Barış Arduç: Siyah smokin takım elbise, 1995 TL, KIP Boğazlı kazak, 849 TL BEYMEN CLUB<br />

Siyah loafer, 1499 TL, GEORGE HOGG / DIVARESE<br />

Asude Kalebek: Fırfır detaylı uzun elbise, 33.500 TL, ISABEL SANCHIS / VAKKO COUTURE Beyaz kenar detaylı topuklu ayakkabı, 7595 TL, CASADEI /<br />

VAKKO Küpe, 4290 TL, Yüzük, 4261,58, ikisi de SWAROVSKI<br />

Metin Akdülger: Lacivert renkli kadife ceketli smokin takım, 12.990 TL, VAKKO Beyaz smokin gömlek, 1649 TL, CANALI / BEYMEN Siyah papyon, 249 TL,<br />

BEYMEN CLUB<br />

Salih Bademci: Siyah düğme detaylı beyaz smokin gömleği, 1290 TL, Ekru rengi ceketli siyah smokin takım, 10.990 TL, VAKKO<br />

Gökçe Bahadır: Beyaz balon kol detaylı uzun elbise, 34.500 TL, RASARIO / VAKKO COUTURE Zincir detaylı topuklu ayakkabı, 1499 TL, BEYMEN<br />

COLLECTION / BEYMEN Siyah kristal taşlı altın kaplama küpe, 1122 TL, RAISA VANESSA Labradorit taş detaylı altın kaplama yüzük, 795 TL, BERRİN ÖZKAN<br />

ELLE 23


KULÜP DİZİSİNİ<br />

YAYINLANDIĞI HAFTA<br />

SEYREDEN PEK ÇOK<br />

İZLEYİCİ, HİKAYEYE,<br />

ANLATIM BİÇİMİNE<br />

VE OYUNCULUK<br />

PERFORMANSLARINA<br />

SOSYAL MEDYADAN<br />

ÖVGÜ YAĞDIRDI.<br />

Metin Akdülger: Boğazlı logo detaylı triko, 8950 TL, Bej rengi pantolon, 7450 TL ikisi de FENDI / BEYMEN Suni kürklü palto, 59.950 TL, BOTTEGA<br />

VENETA / BEYMEN Siyah Oxford ayakkabı, 999 TL, ALDO Altın rengi yüzük, moda editörüne ait<br />

Salih Bademci: Hardal rengi boğazlı kazak, 4299 TL, LARDINI / BEYMEN Gri kırçıllı ceket, 24.450 TL, Pantolon, 10.750 TL, ikisi de BOTTEGA VENETA<br />

/ BEYMEN Bordo kaşkol, 1790 TL, VAKKO Lacivert kalın tabanlı loafer, 1749 TL, LES BENJAMINS Baklava desenli çorap, moda editörüne ait<br />

Gökçe Bahadır: Taba rengi asimetrik kesimli bluz, 4349 TL, Midi boy etek, 9250 TL, ikisi de A.W.A.K.E MODE / BEYMEN Logo detaylı topuklu ayakkabı,<br />

8950 TL, FENDI / BEYMEN Altın rengi küpe 3290 TL, MER’S ‘Harmonia’ kelepçe bileklik, 5000 TL, SWAROVSKI Altın rengi yüzük, moda editörüne ait<br />

Asude Kalebek: Bordo elbise, 27.450 TL, ALAIA / BEYMEN Fiyonk detaylı siyah ‘Fiocco’ makosen, SERENA UZIYEL<br />

Barış Arduç: Kalın krem boğazlı kazak, 749 TL, W COLLECTION Taba rengi pantolon, 4499 TL, LARDINI / BEYMEN Bordo kalın tabanlı loafer, 1749 TL,<br />

LES BENJAMINS<br />

24 ELLE


ELLE 25


“OYUNCULUĞUN EN SEVDIĞIM TARAFI; BAŞKA BAŞKA<br />

KADINLARLA TANIŞIP, DÜNYAYI ONLARIN GÖZÜNDEN<br />

ANLATMAK. ÖNYARGILARI KIRIP, DÜNYAYA DAHA GENIŞ<br />

PENCERELERDEN BAKMAMI SAĞLIYOR.”<br />

GÖKÇE BAHADIR<br />

“FARKLI HIKAYELERI DINLEMEYI, INSANLARI<br />

GÖZLEMLEMEYI VE ONLARI ANLAMAYI ÇOK ESKIDEN<br />

BU YANA ÖNEMSEYEN BIRIYIM. GERÇEKTEN<br />

HİSSETMENİZ VE EMPATI KURMANIZ HALINDE SIZE<br />

ÇOK ŞEY KATIYOR VE BILINÇSEL DÜZEYINIZI DE BAŞKA<br />

BIR YERE TAŞIYOR.”<br />

BARIŞ ARDUÇ<br />

“HÂLÂ UYANMAKTAN KORKTUĞUM BIR MASALDA<br />

GIBIYIM. NE KADAR ŞANSLI OLDUĞUMU BILIYORUM,<br />

BUNU BIR SORUMLULUK OLARAK ALIYORUM.”<br />

ASUDE KALEBEK<br />

“MESLEĞİMDE EN BÜYÜK<br />

MOTİVASYONUM KEYIF ALMAK, IYI BIR IŞ<br />

YAPMAK, IYI BIR ROL ÇIKARMAK, FARKLI<br />

ROLLER ÇIKARMAK.”<br />

SALİH BADEMCİ<br />

“PROJE SEÇERKEN KRITERIM DÜRÜSTLÜK DIYEBILIRIM.<br />

ANLATICILAR VE HIKAYE BANA NE KADAR DÜRÜST OLURSA BEN<br />

DE ONLARA O KADAR DÜRÜST OLABILIYORUM VE BU DA IŞIN<br />

GELIŞIMINE VE MESAISINE ÇOK GÜZEL KATKI SAĞLIYOR.”<br />

METİN AKDÜLGER<br />

26 ELLE


Metin Akdülger: Siyah smokin takım, 9421 TL, Siyah yelek,<br />

1719 TL, Beyaz gömlek, 1345 TL, Beyaz kravat, 427 TL,<br />

hepsi BROOKS BROTHERS Siyah loafer, 1399 TL, BEYMEN<br />

COLLECTION / BEYMEN<br />

Gökçe Bahadır: Beyaz gül detaylı dantelli elbise, 4900 TL,<br />

MIRELA CERICA Zincir detaylı topuklu ayakkabı, 1499 TL,<br />

BEYMEN COLLECTION / BEYMEN Küpe, moda editörüne ait<br />

Salih Bademci: Boğazlı triko, 4500 TL, Beyaz takım,14.000<br />

TL, Beyaz trençkot, 12.000 TL, hepsi EMRE ERDEMOĞLU<br />

Siyah smokin ayakkabısı, 419,90 TL KIP<br />

Asude Kalebek: Dantel detaylı siyah krep elbise, 3950 TL,<br />

MACHKA Altın toka detaylı siyah süet makosen, 4095 TL,<br />

POLLINI / VAKKO Vintage küpe, 4000 TL, YSL / VINTAGE<br />

AND SPIRITS<br />

Barış Arduç: Siyah düğme detaylı beyaz smokin gömleği,<br />

499 TL, Siyah smokin takım elbise, 1995 TL, KIP Açık<br />

papyon, 229 TL, BEYMEN COLLECTION / BEYMEN Siyah<br />

loafer, 1499 TL, GEORGE HOGG / DIVARESE<br />

ELLE 27


Beyaz derin yakalı fırfır detaylı<br />

transparan bluz, 45.250 TL,<br />

ISABEL SANCHIS / VAKKO<br />

COUTURE Siyah uzun çan etek,<br />

1749,99 TL, ROMAN Beyaz<br />

kristal taşlı altın kaplama küpe,<br />

1122 TL, RAISA VANESSA<br />

Sütyen, 199,95 TL, OYSHO<br />

“GÜVERCINLER MATILDA IÇIN<br />

ÖZGÜRLÜĞÜ TEMSIL EDIYOR ÇÜNKÜ<br />

MATILDA AŞKINDA ÇOK ÖZGÜR<br />

OLAMAMIŞ BIR KADIN.”<br />

GÖKÇE BAHADIR<br />

28 ELLE


ELLE 29


30 ELLE


Yün pantolon, 699 TL,<br />

MASSIMO DUTTI Bordo kalın<br />

tabanlı loafer, 1749 TL, LES<br />

BENJAMINS Gri fötr şapka,<br />

259,95 TL, ZARA Beyaz atlet,<br />

Bordo pantolon askısı, ikisi de<br />

moda editörüne ait<br />

“İSMET KÖKSÜZ BIRI VE<br />

KENDINI HIÇBIR YERE AIT<br />

HISSETMEDIĞI IÇIN BU KÖKLERI<br />

SALMAYA DA HAZIR DEĞIL. AILE<br />

VE AILE OLMA KAVRAMI ILE ILGILI<br />

TRAVMALARI VAR.”<br />

BARIŞ ARDUÇ<br />

ELLE 31


Beyaz fırfırlı siyah bağlama<br />

detaylı gömlek, 3649 TL,<br />

PHILOSOPHY DI LORENZO<br />

SERAFINI / BEYMEN Beyaz<br />

midi boy balon etek,<br />

12.250 TL, ALEXANDER<br />

MCQUEEN / BEYMEN Siyah<br />

panço, 17.711,80 TL, RAISA<br />

VANESSA Beyaz kenar detaylı<br />

topuklu ayakkabı, 7595 TL,<br />

CASADEI / VAKKO Külotlu<br />

çorap, moda editörüne ait<br />

“KEŞFETMEK ISTIYORUM, BENIM<br />

IÇIN KOCAMAN YENI BIR DÜNYA<br />

BURASI. ÖĞRENECEĞIM ÇOK ŞEY<br />

VAR. ÖZGÜR OLABILDIĞIM YERLERDE<br />

KALMAK ISTIYORUM.”<br />

ASUDE KALEBEK<br />

32 ELLE


ELLE 33


34 ELLE


“HAYALLERINE ÇOK<br />

INANAN, IÇINDE<br />

BUNUN UFAK<br />

UFAK HIRSLARINI<br />

DA TAŞIYAN, BIRAZ<br />

NAIF VE KIRILGAN,<br />

BİRAZ DA ÇILGIN<br />

BIR INSAN PORTRESI<br />

VARDI ÖNÜMDE.”<br />

SALİH BADEMCİ<br />

Kolsuz çizgili kazak, 550 TL,<br />

HATİCE GÖKÇE Lila kadife<br />

takım elbise, 9000 TL, EMRE<br />

ERDEMOĞLU Kahverengi<br />

püsküllü loafer, 1699 TL,<br />

GEORGE HOGG / DIVARESE<br />

Altın rengi yüzük, moda<br />

editörüne ait<br />

ELLE 35


Mavi çizgili gömlek, 899 TL,<br />

Yeşil kravat, 599 TL, ikisi de<br />

VAKKO Çizgili takım elbise,<br />

21.450 TL, CORNELIANI /<br />

BEYMEN Siyah loafer,<br />

1399 TL, BEYMEN<br />

COLLECTION / BEYMEN Altın<br />

rengi yüzük, Çiçek desenli<br />

cep mendili, ikisi de moda<br />

editörüne ait<br />

“ORHAN KULÜP SAYESINDE<br />

HAYATA TUTUNABILEN BIRI,<br />

ÖZGÜRLÜK ONUN IÇIN<br />

DÜNYA’NIN EN GÜZEL<br />

ŞOVU. BU ŞOVA GIDEN<br />

ILK ADIM HAYAL KURMAK<br />

ONUN IÇIN.”<br />

METİN AKDÜLGER<br />

36 ELLE


ELLE 37


“MATİLDA KENDINI SUÇLADIĞI IÇIN KONUŞMAKTAN,<br />

GÜLMEKTEN UZAKLAŞMIŞ, SUÇLULUK DUYGUSUYLA<br />

BERABER BETONLAŞMIŞ VE TAŞLAŞMIŞ; AMA ASLINDA<br />

ÇOK KIRILGAN VE KIRGIN BIR KADIN.”<br />

GÖKÇE BAHADIR<br />

Gökçe Bahadır: Ekru gömlek<br />

6165,50 TL, Mini ceket elbise,<br />

15.413,75 TL, Bermuda tüvit şort,<br />

8407,50 TL, hepsi RAISA VANESSA<br />

Kristal taş işlemeli altın kaplama<br />

‘Snowflake’ küpe, 1250 TL, THE NINON<br />

Labradorit taş detaylı altın kaplama<br />

yüzük, 795 TL, BERRİN ÖZKAN<br />

Asude Kalebek: İpek gömlek, 1750 TL,<br />

Ekru rengi crop ceket, 2250 TL Ekru pilili<br />

etek, 2550 TL, hepsi MACHKA Beyaz<br />

dantel külotlu çorap, moda editörüne ait<br />

“RAŞEL’I TEK KELIMEYLE TANIMLAMAK<br />

ZORUNDA KALSAYDIM SANIRIM<br />

‘EVCILLLEŞTIRILMEMIŞ’ DERDIM.”<br />

ASUDE KALEBEK<br />

38 ELLE


Gökçe Bahadır: Altın düğme detaylı ekru gömlek 6165,50 TL Mini ceket elbise, 15.413,75 TL,<br />

Bermuda tüvit şort, 8407,50 TL, Topuklu çizme, 6277,60 TL, hepsi RAISA VANESSA Kristal taş<br />

işlemeli altın kaplama ‘Snowflake’ küpe, 1250 TL, THE NINON<br />

Asude Kalebek: İpek gömlek, 1750 TL, Ekru rengi crop ceket, 2250 TL Ekru pilili etek, 2550 TL,<br />

hepsi MACHKA Beyaz logo detaylı mini topuklu ayakkabı, 8095 TL, CASADEI / VAKKO Beyaz<br />

dantel külotlu çorap, moda editörüne ait<br />

ELLE 39


40 ELLE<br />

Metin Akdülger: Kırmızı çizgili gömlek, 1090 TL, Kahverengi yün takım elbise, 15.990 TL, ikisi de VAKKO Altın rengi yüzük, moda editörüne ait<br />

Salih Bademci: İnce mavi çizgili gömlek, 1345 TL, Kahverengi yelek, 947 TL, İnce mavi çizgili ceket, 6086 TL, Kahverengi pantolon, 3795 TL, Yeşil<br />

çizgili papyon, 298 TL, Kaşmir şal, 1397 TL, Krem rengi cep mendili 477 TL, hepsi BROOKS BROTHERS<br />

Barış Arduç: Takım elbise, 8381 TL, Mavi gömlek, 1345 TL, Kırmızı kravat, 1407 TL, Cep mendili 435 TL, hepsi BROOKS BROTHERS


ELLE 41


Gökçe Bahadır<br />

Bizimle Matilda’nın hikayesini ve ruhunun en belirgin<br />

özelliklerini paylaşır mısın?<br />

Matilda, 1950’li yıllarda İstanbul’da yaşayan Yahudi bir kadın.<br />

17 yıl hapis yattıktan sonra af ile beraber hapishaneden<br />

çıkmasıyla onu yeni bir macera ve yolculuk bekliyor. Aslında<br />

hapisten çıktıktan sonra İsrail’e gitmek üzere kurmuş olduğu<br />

planları var. Beklemediği olayların ortaya çıkmasıyla,<br />

daha doğrusu kızını bulması ve görmesiyle tamamen fikrini<br />

değiştirip, kendini kızını kurtarmaya adayan bir anne oluyor.<br />

Hayattaki tüm motivasyonu, tüm hedefi kızının kaderinin<br />

kendininkine benzememesi ve bunun için de büyük bir<br />

mücadele veriyor. Matilda hem varlıklı hem sevgi dolu bir<br />

ailede büyümüş biri, ama çok genç yaşta annesini kaybediyor.<br />

Annesini kaybettikten sonra abisi ve babasıyla kalıyor<br />

ve evlerinde bir nevi anne görevini üstleniyor. Bu da çok erken<br />

yaşta olgunlaşmasına sebep oluyor. Dışarıya karşı daha<br />

sakin, daha durağan görünen, ama aslında içinde fırtınalar<br />

kopan bir karakter. Eskiden hayatı seven biriymiş aslında,<br />

ama hatasının bedelini çok ağır ödediği için bütün neşesini<br />

yitirmiş. Tüm gücünü kaybettiğini düşündüğü bir zamanda<br />

kızını görmesiyle eski gücünü yeniden kazanmaya ve kızı<br />

için mücadele vermeye başlıyor.<br />

Rol için fiziksel olarak da bazı değişimler gerekmiş, karakterin<br />

görüntüsünü nasıl tasarladınız?<br />

Evet, bazı fiziksel değişimlerim oldu. Öncelikle o dönemin<br />

kadınlarının fiziksel özelliklerinden yola çıkıldı. Ben o dönemin<br />

kadınlarına göre biraz daha ince yapıda olduğum için<br />

daha etine dolgun görünmem adına kostümlerim bu yönde<br />

tasarlandı. Ayrıca yüzümün daha yıpranmış, yorgun görünmesi<br />

gerekiyordu, makyajsız oynadım diyebilirim ama biraz<br />

daha yorgun görünmem için gerekli uygulamalar yapıldı.<br />

Saçım, makyajım ve kostümlerim Matilda’nın bir bütün olması<br />

için en ince ayrıntısına kadar tasarlandı.<br />

Çoğu sahnede içindeki fırtınayı saklayan bir duvarla görüyoruz<br />

seni. Deyim yerindeyse beton gibi bir dış görüntünün<br />

ardından seyirciye pek çok duygu geçiriyorsun.<br />

Nasıl başardın bunu?<br />

Bu galiba benim Matilda’yı canlandırırken en zorlandığım<br />

kısım olabilir. Çünkü ben Gökçe olarak elini kolunu çok<br />

fazla kullanan biriyim ve hareketli bir yapım var, kontrol<br />

etmekte zorlandığım şeylerden biri de bu oldu. Bu konuda<br />

Zeynep Günay Tan’ın bana katkısı çoktur, beni Gökçe<br />

kimliğimden uzaklaştırdı. Matilda için sete çıkmadan önce<br />

2-3 ay kağıt üzerinde onun travmaları ve yaşadıkları üzerine<br />

çalıştık. Bunları çalıştıkça üzerime daha farklı bir enerji<br />

oturmaya başladı ve yavaş yavaş Gökçe’den uzaklaştım. Matilda’nın<br />

acısı o kadar fazla ve ağırdı ki, benim de duygularım<br />

değişmeye başladı. Neredeyse tüm set boyunca dokunsanız<br />

ağlayacak durumdaydım. Kendini suçladığı için konuşmaktan,<br />

gülmekten uzaklaşmış, suçluluk duygusuyla beraber<br />

betonlaşmış ve taşlaşmıştı Matilda; ama aslında çok kırılgan<br />

ve kırgın bir kadın.<br />

Gönüllü tutsak Matilda için güvercinler neyi sembolize<br />

ediyor?<br />

Güvercinler Matilda için özgürlüğü temsil ediyor çünkü<br />

Matilda aşkında çok özgür olamamış. Günümüzde bunu anlamakta<br />

zorlanabiliriz ama o dönemin şartları oldukça zor.<br />

Sevdiği adamla birlikte olamıyor ve o güvercinleri kendine<br />

benzetiyor, kendini onlar gibi bir kafesin içinde sıkışmış<br />

hissediyor. O kafesten uçup gitmek istiyor, buna cesareti de<br />

var aslında, ama düştüğü bir yanılgı ve sevdiği adam tarafından<br />

uğradığı ihanetle özgürlüğü tamamıyla elinden alınıyor.<br />

Sevgisinin ve aşkının büyük kurbanı oluyor Matilda.<br />

Dizide kızından ikinci bir şans istiyorsun. Gerçek hayatta<br />

da ikinci şanslara inanır mısın, verir misin?<br />

Herkesin ikinci bir şansı hak ettiğini düşünüyorum.<br />

Matilda yaralarını çok iyi saklayan bir kadın. Sen üzüntülerini,<br />

hayal kırıklıklarını saklar mısın, yoksa kolayca<br />

anlatıp dışa vurur musun?<br />

Matilda ile kadın olmamız dışında ortak bir noktamız olduğunu<br />

pek düşünmüyordum, ama sen bu soruyu sorduğunda<br />

fark ettim ki ben de hayal kırıklıklarımı kolayca dışa vurup,<br />

gösterebilen biri değilim, kolay kolay anlatamam, daha çok<br />

içimde yaşarım. Bu anlamda benziyoruz diyebilirim.<br />

Hikayenin geçtiği 1950’li yılların İstanbul’u seni nasıl<br />

etkiledi?<br />

1950’li yıllar diziyi izleyen herkesin yaşamak istediği bir<br />

dönem bence şu anda. Ben de kısa da olsa o dönemde yaşamak<br />

isterdim. Şık ve zarif, özel ve özenli yıllar. Tabii ki yine<br />

sorunlar var ve her zaman diliminde olduğu gibi hiçbir şey<br />

kolay değil, ama her şey daha kıymetli, daha özenli, eğlencesi,<br />

insanlık ilişkileri daha naif ve kıymetli geliyor bana.<br />

Genelde iş seçerken aklınla mı, içgüdülerinle mi hareket<br />

ediyorsun? Bu role evet demendeki etken ne oldu?<br />

42 ELLE


Genelde işlerimi içgüdülerimle seçiyorum. Beni heyecanlandıran<br />

hikayeler, karakterler olduğu zaman o işi kabul<br />

ediyorum. Bu işin hikayesinden ve Matilda’dan çok etkilendim.<br />

Ondan çok fazla şey öğreneceğime inandım. Onu<br />

keşfetmeyi ve Zeynep Günay Tan ve Seren Yüce ile çalışma<br />

deneyimini yaşamak istedim. Rol arkadaşlarımla beraber<br />

saçından makyajına ve kostümüne, herkesin ne kadar özenli<br />

çalışacağının farkındaydım. Netflix ile de daha önce bir<br />

araya gelmemiştik, bu da benim için büyük bir etken oldu.<br />

Bir müzik albümün ve bir de müzikal tecrüben var, devamı<br />

gelecek mi?<br />

Müzik benim hayatımda her zaman var zaten, kendimi rahatlattığım<br />

bir alan. Şu sıralar oldukça yoğun bir tempodayım,<br />

bu yüzden devamı ile ilgili bir planım yok. Müzik benim<br />

için daha keyfi bir yerde...<br />

Dünyanın çok zorlandığı iki yılın ardından şimdi taşlar<br />

yerine oturuyor gibi. Hem televizyonda, hem Netflix’te<br />

iki ayrı projen başladı. Senin için oyunculuğun en keyifli<br />

yanı nedir?<br />

Dünya olarak gerçekten hiç unutulmayacak çok zor bir süreçten<br />

geçiyoruz; neredeyse 2 yıl dolmak üzere ve hâlâ da<br />

bitmiş değil. Bir şekilde hem alıştık hem de yapacak bir şey<br />

olmadığından normalleşmeye çalışıyoruz. İnsanlarla, hayvanlarla,<br />

doğa ile fazlasıyla empati kurabilen biriyim, bunun<br />

dozu artınca yorucu olabiliyor. Oyunculuk benim için<br />

kurtarıcı oldu bu dönemde. Çünkü hayata başka kadınların<br />

dünyasından bakmak, onları tanımak, hayatı onların gözünden<br />

yaşamak ve bunları doğru bir yerden dışa vurup, aktarmak<br />

beni çok rahatlattı. Empati kurma özelliğimi işimde<br />

kullanmak bana mesleki anlamda da çok katkı sağlıyor ve<br />

beni rehabilite ediyor. Ne zaman ki hayata başkalarının pencerelerinden<br />

bakmaya başlıyoruz, o zaman fark ediyoruz ki,<br />

hayat sadece kendi yaşadıklarımızdan ibaret değil. Oyunculuğun<br />

en sevdiğim tarafı; başka başka kadınlarla tanışıp,<br />

dünyayı onların gözünden anlatmak. Önyargıları kırıp, daha<br />

geniş pencerelerden dünyaya bakmamı sağlıyor.<br />

Barış Arduç<br />

Pera’nın gözdesi Fıstık İsmet... Senin ilk dönem rolündü<br />

değil mi? Ruh halini, travmalarını, dünyayla derdini anlatır<br />

mısın bu genç adamın?<br />

Evet, benim ilk dönem rolüm İsmet oldu. Şu anda televizyonda<br />

da yine bir dönem karakterini canlandırıyorum ama<br />

Kulüp hem daha önce çekildiği, hem de daha önce yayına<br />

girdiği için benim için bir ilkti. İsmet’ten bahsedecek olursam;<br />

öncelikle köksüz biri olduğunu ve kendini hiçbir yere<br />

ait hissetmediği için bu kökleri salmaya hazır olmadığını<br />

söyleyebilirim. Aile ve aile olma kavramı ile ilgili travmaları<br />

var. Aslında bu durum onu erken yaşta hayata hazırlıyor.<br />

Dünya ile derdi var tabii ama bunu daha çok kendi içinde<br />

yaşayıp, hayatı keyifli geçiren, neşeli ve çok şahsına münhasır<br />

bir adam.<br />

Karakteri ilk okuduğunda nesinden etkilendin/heyecanlandın?<br />

Hazırlık aşamasında özel bir çalışma yaptın mı?<br />

Karakterin 1950’li yıllarda yaşayan, gerçek biri olması beni<br />

çok etkiledi. Böylece nasıl bir adam olduğu ile ilgili daha<br />

net bilgiler alabildim. Beni en çok heyecanlandıran taraf bu<br />

oldu.<br />

Dizideki en yakın rol arkadaşlarından biri de Pakize.<br />

Kendisini tanıtabilir misin? Senin eski araba merakın var<br />

mıdır?<br />

Evet, gerçekten de Pakize İsmet’in en yakın arkadaşı ve sırdaşı.<br />

İsmet’in uçarı, kök salamayan, kendisi olmaya çalıştığı<br />

dünyanın içindeki evi Pakize. Kendisi ile birlikte tüm hayatının<br />

şahidi… Bir yalanla karşı karşıya kalmayacağı veya art<br />

niyetli bir durumu ona yaşatmayacak, en günahsız varlık<br />

İsmet için. Benim de eski arabalara merakım var ama biraz<br />

daha spesifik.<br />

ELLE 43


Dürüstlük İsmet için en önemli şey, ama hem kendisini<br />

başka isimle tanıtan hem de yakın arkadaşına yalan<br />

söyleyen bir kıza tutuluyor. Bu bir tezat değil mi?<br />

Raşel aslında İsmet’in bazı ezberlerini bozuyor ve bozulan<br />

bu ezberler ona karşı bir tutku beslemesine zemin hazırlıyor.<br />

İsmet kendi doğruları olan bir adam, genel yargılara ve<br />

kalıplaşmış tabulara çok önem veren bir karakter değil, bu<br />

nedenle tutulduğu kızın arkadaşına yalan söylemiş olması<br />

onu çok etkilememiş olabilir, çünkü bir taraftan da İsmet’e<br />

karşı olan ilgisinden/aşkından kaynaklandığını da biliyor.<br />

Ancak kendisine yalan söylenmesi durumu bambaşka bir<br />

boyuta taşıyor, çünkü yalan İsmet’in asla kabul edebileceği<br />

bir davranış değil. Bazen aşk ve tutku bu kızgınlıklarla, benzeşememekle,<br />

istediğini elde edememekle, inatla ortaya çıkabilir<br />

ve bu inat zamanla bir tutkuya dönüşebilir. Çok tezat<br />

da sayılmaz yani.<br />

1950’li yılların İstanbul’unda bir taksi şoförünü canlandırdın.<br />

O dünyanın içine girdiğinde, o yıllarda olup şimdi<br />

kaybettiğimiz değerler, alışkanlıklar fark ettin mi?<br />

Pera’ya çıkarken insanların giyimine kuşamına verdiği özen,<br />

anın, dakikaların kıymetini bilerek yaşamak, daha doğru ve<br />

kaliteli iletişimle daha fazla hikayeye temas etmek... Bu etkenler<br />

de çokça anı biriktirmeyi sağlıyor bence. Biz dijital<br />

çağın olumlu etkilerinden faydalanırken, bu değerleri de<br />

kaybetmemeliyiz diye düşünüyorum.<br />

İlk dijital işin... Dijital platform oyuncunun elini ve anlatımını<br />

özgürleştiriyor mu? Nasıl bir tecrübeydi?<br />

Dijitalde hikayeleri 50-60 dakikayı kapsayan, daha kapsül<br />

bölümlerle anlatıyoruz, çekimlere başlamadan genellikle<br />

tüm bölüm senaryoları hazır olduğu için hazırlık aşamasında<br />

da; çekim takviminden mekanlara, sanata kadar tüm detaylar<br />

netleşmiş oluyor. Televizyon dizilerinin bir amacı da<br />

mümkün olduğunca uzun sezonlar boyunca yeni bölümlerle<br />

yayında kalmak olduğu için süreç biraz daha farklı ilerliyor.<br />

Her ikisinin de başka dinamikleri var.<br />

Seni geçmiş mi, gelecek mi daha çok cezbediyor?<br />

Geçmiş benim için hep cezbedici olmuştur; çok daha sakin,<br />

dingin ve anlaşılabilir geliyor bana. Hayat o kadar hızlı<br />

akıyor ki, bazen sürekli bir şeyler yetiştirmeye çabalayan<br />

varlıklara dönüşüyoruz. İş üretmek, çalışmak tabii ki çok<br />

önemli ama günümüzün hızlı temposunda kendi anlarımızı,<br />

dakikalarımızı yaşayacak, hissedecek, fark edecek zamanlar<br />

da yaratmalıyız kendimize.<br />

Eski Yeşilçam filmlerini izlemeyi sever misin? Favori filmlerin?<br />

Hemen hemen bütün Yeşilçam filmlerini izledim. Ertem<br />

Eğilmez’in yazıp yönettiği “Canım Kardeşim” filmi ise favorim.<br />

Dizide her karakterin ailesiyle, anne veya babasıyla ilgili<br />

bir yarası var. Son zamanlarda yakın aile travmalarının<br />

insanın hayatını ve kişiliğini ne kadar etkilediğiyle ilgili<br />

başka diziler de izledik. Sen neler düşünüyorsun? Aile<br />

kurumu ve değerleri önemli midir senin için? Ailenin seni<br />

şekillendirdiğine inanıyor musun?<br />

Aile kurumu ve değerlerine önem veren biriyim. Bir çocuğun<br />

kendi benliğinin oluşması, nasıl bir insan olacağının<br />

şekillenmesi kesinlikle aileyle başlıyor. Çocuklar dünyaya<br />

gözlerini açtığı anda ilk figür olarak anne ve babalarını<br />

görüyor ve büyüme sürecinde ailesinden gördüğü/aldığı<br />

doneler, hayata bakış açıları, yaşam tarzları çocuğun gelişiminde<br />

büyük rol oynuyor. Süreç içerisinde tabii ki kişinin<br />

kendi kararları, düşünce sistemi, hayata yaklaşımıyla beraber<br />

karakteri şekilleniyor olsa da, ailenin birincil etken olduğunu<br />

düşünüyorum.<br />

Oyunculuğun en sevdiğin, en mutlu eden yanları neler?<br />

Başka insanların hayatlarını üzerine giymek senin hangi<br />

yönlerini geliştiriyor, değiştiriyor?<br />

Farklı hikayeleri dinlemeyi, insanları gözlemlemeyi ve onları<br />

anlamayı çok eskiden bu yana önemseyen biriyim. Bu<br />

oyunculuğu da besleyen durumlardan biri aynı zamanda.<br />

Bir karakteri canlandırmak için, o karakteri/hayatını anlamak,<br />

bilmek, bir anlamda o karaktere bürünmek çok enteresan<br />

ve büyüleyici, çünkü her karakter başka bir hayat, başka<br />

bir bakış açısı, başka bir zihin… Gerçekten hissetmeniz ve<br />

empati kurmanız halinde size çok şey katıyor ve bilinçsel<br />

düzeyinizi de başka bir yere taşıyor.<br />

44 ELLE


Asude Kalebek<br />

İzleyici seninle ilk kez tanışacak, biraz kendinden bahseder<br />

misin?<br />

Adana’da doğdum, büyüdüm. Küçükken kasetli kameramızı<br />

bir koltuğun altında bulup onunla kardeşlerime skeçler<br />

oynatıp çekmekle, annemle sinemaya gidişimizde kendimi<br />

perdede hayal etmekle başlayan ama bir türlü yapma fırsatı<br />

bulamadığım, yılların özlemi oyunculuk benim için. Boğaziçi<br />

Üniversitesi Çeviribilim bölümünü kazanarak İstanbul’a<br />

taşındım. Birinci sınıfta okuldaki tiyatro kulübüne katıldım.<br />

Çok zaman alıyordu, başarı bursumu kaybettim, para<br />

kazanmak için bir reklam ajansına kaydoldum ve orada şu<br />

anki menajerimle tanıştık. Kamera önü için audition veriyordum,<br />

seçilmiyordum. Madem öyle ben de önüme bakayım<br />

dediğim bir dönemde bu işe audition verdim ve benimle<br />

görüşmek istendi. Zeynep Günay Tan’ın önüne çıktığımda<br />

sahneyi oynamaya çalışıyordum ama paniktim, dilim sürçüyordu.<br />

Sorular soruyor, cevaplarıma gülüyor, o gülünce<br />

ben de gülüyordum, ‘ben anlayacağımı anladım’ diyerek çıkıp<br />

gitti. İşte her şey böyle başladı. Sonrasında rolü emanet<br />

edecek kadar güvenebilmeleri için tekrar tekrar denemeler…<br />

Hepsi aylar süren süreçler.<br />

İlk set, ilk rol... ‘Raşel’i sen oynuyorsun’ dediklerinde ne<br />

gibi duygular yaşadığını hatırlıyor musun?<br />

Hâlâ uyanmaktan korktuğum bir masalda gibiyim. Ne kadar<br />

şanslı olduğumu biliyorum, bunu bir sorumluluk olarak<br />

alıyorum.<br />

Nasıl hazırlandın? Yetimhanede büyüyen bir karakteri<br />

anlamak için özel bir çalışma yaptın mı?<br />

Zeynep Günay Tan ve Seren Yüce ile karakter üzerine tartışmalar<br />

yaptık, bize sahneler üzerinden doğaçlamalar yap-<br />

tırdılar. Raşel üzerine Zeynep hocayla çok konuştuk. Tansu<br />

Biçer ile iki ay kadar çalıştık. Ben de dünyaya, getirdiği sınırlarıyla,<br />

özgürlükleriyle Raşel’in gözünden bakmaya gayret<br />

ettim.<br />

Dürtüleriyle hareket eden, kuralları takmayan, hesap soran,<br />

asi bir genç kız Raşel... Nasıl bağ kurdun? Senin o<br />

yaştaki halinle var mı benzerlikler?<br />

Raşel’i tek kelimeyle tanımlamak zorunda kalsaydım sanırım<br />

evcilleştirilmemiş derdim. O düşünmeyen, ayıp nedir<br />

bilmeyen, sosyal inşaalardan habersiz bir kız. Bu yüzden iyi<br />

ve kötü yanlarıyla işlenmemiş, ham bir insan bence. Belki<br />

de olması gerektiği gibi, mutlu olmayı var olmanın getirdiği<br />

bir hak olarak görüyor. İstediğini almak üzere alışageldiği<br />

yöntemleri kullanıyor, hırçınlığı bundan. Sonuçta o yetimhanede<br />

kendi kendini büyüten ve kendi hakkı için hep kendi<br />

başına savaşmak zorunda kalan çocuklardan biri. Ses çıkarmayı<br />

hakkını aramada bir yöntem olarak geliştirmiş. Onun<br />

bir 50’ler kızı olduğunu da unutmamak gerek; okula da gitmediği<br />

için dış dünyayla tek bağlantısı yetimhaneden kaçıp<br />

çevirdiği türlü oyunlar. “Ev”de ise baba figürüne en yakın<br />

olan David (yetimhane müdürü) ona özel bir yakınlıkla<br />

davranıyor, Raşel’in kendini ifade ediş biçimine aşina ya da<br />

edemeyişlerinden sıkıntısını anlıyor demek daha doğru olur<br />

belki. Yani gerçek dünyayla çok da yüzleşmemiş. Hikayenin<br />

başladığı yere kadar biz böyle kurduk. Matilda’nın gelişiyle<br />

kendine kurduğu o hayaller ve oyunlarla dolu dünya<br />

bir anda yırtılıyor ve bulutlardan gerçek dünyaya çakılıyor<br />

sanki. Sorunları büyüyor, baş etme yöntemleri işe yaramadıkça<br />

savrulmaya başlıyor zaten. Söz de dinlemez, illa kendi<br />

aklıyla çözecek. Onunki biraz da “coming of age” hikayesi.<br />

Bütün olanlardan sonra güçlenmiş, toplumun dayatmaları<br />

arasında da kendine has kişiliğine özgürlük alanı tanımayı<br />

öğrenmiş bir Raşel görmeyi çok isterim.<br />

Karakterinin en belirgin özellikleri nedir? Sevdiğin ve<br />

şikayet ettiğin huyların? Raşel’in keşke bende de olsa<br />

dediğin bir huyu var mı?<br />

Dediğim gibi, ham bir insan Raşel. Hissiyle davranışı arasında<br />

düşünce süreci yok. Bir sonraki adımda ne olur, bunun<br />

sonucu ne olur diye düşünmüyor. En küçük olumsuzlukta<br />

her şeyini kaybettiğini düşünecek kadar da naif. Bana bir<br />

kuzenimi hatırlatıyor, benzer şartlarda büyüyen, küçükken<br />

anneannemlerde birlikte kaldığımızda istediği yerde ben<br />

yatıyorum diye evi terk eden kuzenim… Toplumda yaşadıkça<br />

gelişen filtrelerimiz olmasaydı, istediğimizi hakkımız<br />

olarak görseydik, hissettiklerimizi o an açıkça yaşasaydık,<br />

bencilliklerimize kadar hem de, nasıl hissettirirdi yaşamak?<br />

Bu merakı oluşturdu Raşel bende. Genelde ergenlik yaşlarındaki<br />

insanların bu sorgulamaları ve isyanları ciddiye<br />

alınmaz, sinir bozucu bulunur. Ben değerli buluyorum, çünkü<br />

insan, o yaşta dünyaya hâlâ çocuk gözüyle bakabilecek<br />

kadar yabancı, ama sorunlarını algılayabilecek kadar da<br />

akıllı oluyor. Bence Raşel de görecek ki bireysel mutluluklar<br />

ancak toplumsal olarak da belli düzeyde bir uyumla sağlanıyor.<br />

Benim Raşel’in en sevdiğim özelliği oyuncu kişiliği.<br />

ELLE 45


En çok İsmet’in yanında hemen büyümek isteyen, senin aklını<br />

alırım bak diye düşünen hallerinde görebiliyoruz bunu.<br />

Şikayet ettiğim değil de, çekerken yansıtmaya zorlandığım<br />

yanları var Raşel’in. Ben, onun aksine daha sakinim, bir şeyleri<br />

konuşarak çözerim. O tarz çekimlerden önce Zeynep<br />

hocam yapabileceğimi hissettirmekle kalmayıp sınırlarımı<br />

zorlamamı sağladı.<br />

Bir kız çocuğunun yıllar sonra annesiyle karşılaşması çok<br />

zor bir an... Neler hissettirdi, nasıl oynadın? Gerçek hayatta<br />

böyle bir şey yaşasaydın senin tepkilerin de benzer<br />

mi olurdu?<br />

Açıkçası çekimlerden önce beni en çok korkutan, üzerinde<br />

en çok düşündüğüm an, Matilda’nın Raşel’in karşısına çıkıp<br />

“Ben senin annenim” dediği andı. Seçildikten sonra sete iki<br />

ay vardı. Sürekli dalıp o nasıl bir his ki diye düşündüğümü<br />

hatırlıyorum. Bir şeyin yokluğunu anlamak zor. En sonunda<br />

“Ne hissedeceğimi bilemiyorum.” dedim, Zeynep hoca<br />

da, “İşte bu!” dedi. Tabii o noktaya gelene kadar bir sürü<br />

tartışma, doğaçlama…<br />

Yağmur sahnelerin de çok etkileyici ve başarılı. Eğlendin<br />

mi, zorlandın mı çekerken?<br />

Barış’la olan yağmur sahnelerimizde çok eğlendim, o bana<br />

set boyunca oyun arkadaşı oldu zaten. Bir de o kadar çok<br />

yağmurlama sahnem vardı ki, set ekibiyle aramızda şakaya<br />

dönüşen bir durum oldu artık bu.<br />

Set atmosferini sevdin mi? Çok tecrübeli isimlerle oynuyorsun,<br />

sana yardım ettiler mi?<br />

Çok şanslıyım ki her sahnede başka öğretmenlerim oldu.<br />

Canımın içi gibi sevdiğim, beraber anlaşılması zor duygular<br />

atlattığımız Gökçe, ince şakaları ve sözleriyle kafamı karıştıran<br />

Fırat, didişip durduğum big brother’ım Salih, beni<br />

her gördüğünde destekleyen Metin, oyun arkadaşım Barış,<br />

zamanla kız kardeşim gibi olan Merve… Sadece oyuncu arkadaşlarım<br />

değil, tüm ekip çok yardım etti. Yeni bakış açıları<br />

veren makyajdan Yuliya, her sahne sonrası iyi miyim diye<br />

kontrol eden kostümden Sinem, alakasız bir yerde adını<br />

söylesem telsizden buyrun efendim diye sesi gelen rejiden<br />

Hazal, catering’ten bana gözü gibi bakan Erdal abim, buz<br />

gibi kış havalarında işinin arasında sıcak su torbasının peşine<br />

düşen kamera ekibinden Ozan, Raşel’le her seferinde<br />

ıslanan ronin Savaş, eğlenceli hafifliğiyle sevgili görüntü yönetmenim<br />

Ahmet... Seren hocanın beni rahatlatan sarkastik<br />

halleri, beni benimle tanıştıran Zeynep hocam… Eğer iyi bir<br />

iş çıkarabildiysem, bu insanlar ve daha adını saymadığım<br />

ekipteki herkes sayesinde.<br />

Sizin neslin modern dünyayla ilgili en önemli şikayeti ve<br />

meselesi nedir?<br />

Bu soruyu sorduğunuza hem çok sevindim hem de tüm nesil<br />

adına bir şey söylemek istemediğim için çekindim. Adaletsizlik,<br />

hukuksuzluk, işsizlik, parasızlık, fırsat eşitsizliği,<br />

baskı, sansür… Çok şey denebilir. Benim modern dünyayla<br />

ilgili en önemli şikayetim, var olmanın bedeli. Var olmak için<br />

bir şeyler yapmaya zorlanmak, bireylerin istekleri doğrultusunda<br />

hayatlarını yaşamasını engelliyor.<br />

Salih Bademci<br />

Eğlence sektörüne yeni bir vizyon getirme hayalleri kuran<br />

Selim... Seyirci senden yine müthiş bir performans<br />

izleyecek değil mi? Nasıl bir karakter yarattın?<br />

1950’lerin değişen dünyasında ve Türkiye’sinde eğlence<br />

sektörünün de değişmesi gerektiğini fark eden, bir şov<br />

yaratma hayali kuran biri Selim. Hayallerine çok inanan,<br />

içinde bunun ufak ufak hırslarını da taşıyan, biraz naif ve<br />

kırılgan, biraz da çılgın bir insan portresi vardı önümüzde.<br />

Saçından bakışına, gözüne ve kostümüne kadar sıfırdan<br />

var etmeye çalıştığımız bir karakter oldu. Çok da başarılı ve<br />

güzel olduğuna inanıyorum. Bence her oyuncunun ağzını<br />

sulandıracak bir rol, bu nedenle kendimi çok şanslı hissediyorum.<br />

Hayal satan bu adamın babasıyla büyük meselesi var,<br />

ama en büyük hayali babasının kendisini takdir etmesi.<br />

Pek çok ailede bugün bile geçerliliğini koruyan bu durumun<br />

senin hikayendeki etkisini anlatabilir misin?<br />

Aslında Selim’in kendisi mühendislik mezunu. Babasını<br />

memnun etmek için o okulu okumuş, diplomasını duvarına<br />

asmış, sonra da kendi hayallerinin peşine düşmüş biri. Özellikle<br />

o dönemin dinamiklerine, anlayışına bakarsak insanlar<br />

çocuklarının daha “kimlikli” işlere sahip olmalarını istiyorlarmış;<br />

öğretmen, mühendis, doktor gibi... Aslına bakarsanız<br />

günümüzde de değişen bir şey yok, hâlâ pek çok ailede<br />

durum böyledir. Bu tür meslekler hâlâ insanların hayalini<br />

kurduğu ve gelecek açısından garanti gördüğü işlerdir. Ama<br />

Selim bunların hepsinden vazgeçip kendi yolunda yürüyor.<br />

Hırsını daha ilk sahnesinde hissediyoruz Selim’in. Sahne<br />

sanatlarında ve oyunculukta hırs gerekli mi? Başarıda<br />

payı nedir?<br />

46 ELLE


Tabii ki hırsın başarıda payı vardır, ama hırs tek başına yeterli<br />

değildir. Bir insanın başarılı ve iyi olması hırsıyla alakalandırılabilir,<br />

hırs seni bir şekilde yönlendirebilir. Bazen<br />

seni çalışmaya, zekice şeyler üretmeye, orijinal fikirler bulmaya,<br />

kendine bir şeyler katmaya teşvik eder ve bu da seni<br />

bir yerlere getirir. Bazen de o hırsa körü körüne bağlandığında<br />

yanlış şeyler yapabilirsin. Aslında biraz iyi veya kötü<br />

olma durumunu belirler bu.<br />

1950’li yılların ortasında Pera’da bir kulüp... Ve yapılmayanı<br />

yapmak isteyen bir şovmen... Karakteri inşa<br />

ederken referans aldığın isimler oldu mu?<br />

Oldu; 1950’li yılların o değişim rüzgarını yansıtan isimlerden<br />

Zeki Müren ve Erol Büyükburç’u sayabilirim. Karakter<br />

olarak değil ama yaptıkları marjinallikler, getirdikleri yenilikler<br />

açısından onları referans aldığımı söyleyebilirim.<br />

Yurtdışında da Liberace var aynı şekilde. Benim için belirleyici<br />

oldular.<br />

Seni ilk kez mi şarkı söylerken izleyeceğiz? Nasıl çalıştın,<br />

kimlerin şarkılarını seslendirdin?<br />

Sezen Aksu, Kenan Doğulu ve Ender Akay’ın şarkıları var.<br />

Beni şarkılara Bade Kaynar Dedemen çalıştırdı. Cem Ergunoğlu’na<br />

değinmeden geçemem. Bade ile birlikte benim<br />

için çok kıymetliler. Cem, sözleri anonim olan ‘Seni Düşünürken’i<br />

düzenledi. Hazır bu şekilde değinmişken devam<br />

edeyim. ‘Resim’in sözleri, müziği ve de düzenlemesi Gökhan<br />

Mert Koral’a ait. ‘Masal’ın sözleri Sezen Aksu ve Sibel<br />

Algan imzası taşıyor; müziği ve düzenlemesi ise Ender Akay<br />

ve de Cem Ergunoğlu’nun. Bunlar tabii sadece ilk kısımda<br />

dinledikleriniz; ikinci kısımda devamı da var.<br />

O zamanın eğlence hayatı ile şimdiki arasında nasıl farklar<br />

gözlemledin?<br />

O yılların eğlence hayatı zarafet, kalite ve saygınlık içeriyor.<br />

Eğlenmek özel, değer verilmesi gereken bir eylem; insanların<br />

zaman ayırdıkları ve de para harcadıkları bir şey. Şık<br />

olmaya çalıştıkları, zevkli müzik dinlemek ve de iyi yemek<br />

yemek istedikleri yerler söz konusu. Eğlence aynı zamanda<br />

konfor, saygınlık, estetik içeriyor. Benim de daha hoşuma giden<br />

bir eğlence anlayışı bu.<br />

Yönetmeniniz Zeynep Günay Tan ile bu üçüncü buluşman.<br />

Fırat Tanış ve Barış Arduç ile de iki farklı projede<br />

uzun süre birlikte çalışmıştın. Oyun kaslarını bildiğin kişilerle<br />

çalışmak avantaj yarattı mı?<br />

Oyuncu kaslarını bilsem bile unutmamak gerekir ki oyuncular<br />

her rolde bambaşka kas refleksleri geliştirirler. O<br />

yüzden aslında her seferinde başka başka kaslarla çalışırsın.<br />

Zeynep Günay Tan, benim gerçekten en rahat ettiğim<br />

yönetmenlerin başında çünkü kendimi ona rahatça emanet<br />

edebiliyorum. Birini bu kadar tanımak ve bilmek çok büyük<br />

rahatlık ve konfor sağlıyor; bu harika bir avantaj. Tüm<br />

oyuncular için de aynısını söyleyebilirim. Gökçe’yle ilk defa<br />

çalıştım ama bayılarak partnerlik yaptım onunla. Çok mutluydum;<br />

Metin’le de öyle. Seren Yüce’yi de es geçmeyelim.<br />

O da Zeynep gibi bana çok destek oldu. Çok rahat ve keyifle<br />

çalıştığım bir yönetmendi.<br />

Bugüne kadar farklı rollerde çıktın karşımıza. Aralarında<br />

seni çok etkileyen, geliştiren özel bir tanesi var mıydı?<br />

Hepsi diyebilirim. Hepsi için hayallerim vardı; dönüp baktığım<br />

zaman kimi karakterler birbirine benzese bile aslında<br />

nüanslarla birbirinden ayırmışım. Selim tabii yazım olarak<br />

çok renkli bir karakter. Dediğim gibi her insanın bence ağzını<br />

sulandıracak bir rol. O yüzden benim için her şeyiyle çok<br />

güzeldi.<br />

Senaryoyu okuduğunda aklında canlandırdıkların ile<br />

sette yönetmenin istediği farklı olursa nasıl bir yol izliyorsun?<br />

Bir yerde anlaşmak zorundayız. Savaş kazanılamıyorsa<br />

ateşkese gidilir. Ama yönetmenin istediği her zaman ön<br />

planda tutulmalıdır çünkü sen karakterini tasarlarken yönetmen<br />

o karakterin içinde yer aldığı tüm dünyayı kuruyor.<br />

Ve seni orada görmek istediği bir yer var. Yönetmenin hayal<br />

ettiklerini kendine taban yaparsan o tabanın üzerinde zıplamak<br />

her zaman daha kolay ve keyifli olur.<br />

Mesleğindeki en büyük motivasyonunu nasıl açıklarsın?<br />

Keyif almak, iyi bir iş yapmak, iyi bir rol çıkarmak, farklı roller<br />

çıkarmak. Onun dışında kalan zamanımı eşim ve çocuğumla<br />

keyifle geçirmek.<br />

ELLE 47


Metin Akdülger<br />

Tüm hikayenin odak noktasında duran Kulüp İstanbul<br />

mekanının sahibi Orhan nasıl bir karakter?<br />

Bu tür sorulara cevap vermek biraz riskli tabii ki ama kısaca<br />

özetleyecek olursam; Orhan Kulüp sayesinde hayata tutunabilen<br />

biri, özgürlük onun için dünyanın en güzel şovu. Bu<br />

şova giden ilk adım hayal kurmak onun için.<br />

Karakteri çıkarırken nasıl bir çalışma yöntemin oldu? Dış<br />

görünüşünü, ifadelerini, ses tonunu, perspektifini nasıl<br />

belirledin?<br />

Öncelikle Zeynep Hanım’ın anlatımını anlamaya çalıştım.<br />

Çok tutkulu ve aktif biri Zeynep Hanım, beni Orhan’la tanıştırdığında<br />

hayatımdaki atmosfer değişti diyebilirim. Bu<br />

atmosferi sahneye aktarabilmesi için de ne istediğini her<br />

daim arayan biri. Bu, bir oyuncu için şans. Senaryoya çalışırken<br />

hızlıca incelemem için bana birkaç kaynak önerdi ve<br />

kısa sürede kendimi dönemin külliyatının içinde buldum.<br />

Müzik bana her zaman iç ritim için fikirler verir. Mesela The<br />

Platters / The Great Pretender, Glenn Miller Orchestra,<br />

Bing Crosby veya Paul Anka gibi isimlerden oluşan bir şarkı<br />

listem vardı, neredeyse sürekli dinliyordum. Bir yandan da<br />

dönemin siyasetine ve toplumuna dair kaynaklar okudum,<br />

izledim. Tam Orhan’ı bunların içerisinde nasıl bulacağımı<br />

keşfetmeye başladım derken hızlıca sete çıktım. Zeynep<br />

Hanım ve Seren Bey’in ışığında karşınıza böyle bir Orhan<br />

çıktı diyebilirim.<br />

Orhan yeni bir şey denemekten ve risk almaktan korkmuyor.<br />

Seni de hep bambaşka tipler ve karakterlerle izliyoruz.<br />

Proje seçerken kriterlerin nasıldır? Risk almayı,<br />

ters köşe yapmayı sever misin? Bu senaryoyu okuduğunda<br />

seni iştahlandıran ne oldu?<br />

Proje seçerken kriterim dürüstlük diyebilirim. Anlatıcılar<br />

ve hikaye bana ne kadar dürüst olursa ben de onlara o kadar<br />

dürüst olabiliyorum ve bu da işin gelişimine ve mesaisine<br />

çok güzel katkı sağlıyor kanısındayım. Riski işi seçerken<br />

değil de, sahnede almayı daha doğru buluyorum. Sektörel<br />

olarak, belirsizlik ve ön hazırlıksızlık üzerine bir düsturumuz<br />

var. Bunu kırmaya çalışıyoruz ama henüz pek muvaffak<br />

olduğumuzu söyleyemeyeceğim, ama istekliyiz. Proje için<br />

kanal ve benzeri detayları belli olmadan önce görüşmüştüm<br />

Zeynep Hanım’la ilk defa. İlk görüştüğümüzde takvim<br />

ve başka gerekçelerle çalışamayacağımız ortaya çıktı, fakat<br />

sonrasında işin kanal ve takvimi belli olunca şartlar bizi<br />

tekrar bir araya getirdi. Ben setin başlamasına az bir zaman<br />

kala dahil oldum ekibe, biraz hızlı oldu, ama hazırlık aşaması<br />

epey yoğun geçti. Bazen kendini akışa kaptırmak insanı<br />

şaşırtabiliyor. Beni hikaye ile ilgili iştahlandıran şeylere gelirsek…<br />

İlk olarak, 50’lerde yaşanan ve o tarihle yüzleşme<br />

fırsatı oluşturan bir hikayenin parçası olma ihtimali çok<br />

ilgimi çekti. Dönemin gece hayatı ve sosyal dinamiklerini<br />

daha da anlama fırsatı verdi bana. Onun haricinde görüntü<br />

yönetmenlerimiz Ahmet Sesigürgil ve Cenk Altun’la birlikte<br />

yeniden çalışma fırsatı beni çok iştahlandırdı. En baskın<br />

etkenlerden biri, tabii ki; çalışma düsturlarını çok merak ettiğim<br />

Zeynep Hanım ve Seren Bey ile çalışma fırsatı oldu.<br />

Annesini önce çok otoriter, sonra da muhtaç vaziyette<br />

görüyoruz. Onunla ilişkisi nasıl etkiliyor Orhan’ı? Sence<br />

ideal anne-oğul ilişkisi nasıl olmalı?<br />

Hayatta ideallere ve disipline saygı duyuyorum ama onların<br />

sadece kerteriz noktaları olduğunu düşünüyorum. İdeal anne-oğul<br />

ilişkisi diye bir şey yok bana göre. İnsan kendini elbette<br />

idealleri uğrunda geliştirmeli, ama biraz da şefkatli ve<br />

bağışlayıcı olmalı. Şefkat ve sevgi olmadan çürümeye başlıyor<br />

insanlar. Orhan ve annesi Mevhibe Hanım bu çürümeyi<br />

birlikte yaşıyorlar, birçoğumuz gibi.<br />

Varlık vergisi, Batılılaşma hamleleri, azınlık hakları... Dizide<br />

o dönemin bazı toplumsal gündemlerine de göndermeler<br />

var. Şu anda sen en çok hangi evrensel meselelerle<br />

ilgilisin, dünyayla ilgili şikayetlerin nedir?<br />

50’lere benzer bir geçiş dönemi yaşıyoruz aslında, değerlerin<br />

ve kimliklerin değiştiği sancılı zamanlar bunlar. Ben son zamanlarda<br />

insan hakları ve dünya hakları üzerine epey kafa yoruyorum.<br />

İnsanın dünyadaki yerini baştan tayin etmesi gerektiğini<br />

ve daha fedakar ve dengeli olması için ne gibi yollardan<br />

geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle şeyler yazıyorum,<br />

çiziyorum biraz.<br />

Oyunculukta kendi dünyanı yaratınca gerçek dünya ile ilişkin<br />

aynı kalabiliyor mu?<br />

Açıkçası bilmiyorum, şahsen kendi adıma içinde olduğum<br />

hikayeleri hayatımın merkezine alıyorum. O dönem başka<br />

bir şey olmuyor pek hayatımda, en azından böyle olmasına<br />

uğraşıyorum. Doğal olarak hayatımı etkiliyor tabii ki, ama<br />

kendi gerçekliğimin kontrolü her zaman benim elimde,<br />

bunu biliyorum. Hiçbirimiz dün olduğumuz insanla aynı<br />

değiliz zaten, yaşıyoruz çünkü.<br />

48 ELLE


Karakterlerinde doğaçlama yapabileceğin bir alan olmasını<br />

mı tercih ediyorsun, yoksa çerçevesinin belli olmasını<br />

mı? Çerçevesi net bir işte senarist/yönetmen ile<br />

çatıştığın noktada ne yaparsın?<br />

Açıkçası, yeterli bilgim ve zamanım varsa hemen her yerde<br />

kendime alan açmayı severim ben, ama bu tamamen reji dilinin<br />

izin vermesiyle alakalı bir durum. Yönetmen istediğini<br />

almak ister ve bazen sizin yorumunuzla ilgilenmez. Bazen<br />

de ne istediğini belirlemez ve sizin arayışınıza katılır ve kendi<br />

zamanını alarak sizi yönetmeye çalışır. Tamamen çalışma<br />

yöntemiyle ve şartlarla alakalı. Yönetmenin zamanı, imkânı<br />

ve isteği varsa ne ala. Ben iki türlü de çalıştım, bunun dengesini<br />

bulan anlatıcılarla daha iyi anlaşıyorum diyebilirim.<br />

Okulda bir dönem asistanlığını yaptığın değerli sanatçımız<br />

Yıldız Kenter yaşasaydı ve Orhan rolündeki performansını<br />

izleseydi ne derdi sence?<br />

Keşke görseydi, hazırlanırken ne kadar güzel olurdu onun<br />

nasihatleriyle sete girmek. Ne yorum yapardı kestirmek<br />

güç; ritim ve tepki ile ilgili birkaç laf ederdi büyük ihtimalle.<br />

Tavır ve hitabet üzerine tespitleri olurdu tahmin ediyorum.<br />

Özlüyorum asistanı olduğum dönemi… Ruhu şad olsun.<br />

Çok farklı platformlara üretim yapıyorsun. Yeni tiyatro,<br />

sinema, dijital, televizyon ya da müzik projen var mı?<br />

Televizyon hariç hepsinden var diyebilirim. Zaman içinde<br />

emin adımlarla gerçekleştirmeye çalışıyorum projelerimi,<br />

hepsinin hak ettiği değeri ve zamanı yaratmaya çalışıyorum.<br />

Mesleğinle ilgili kurduğun en büyük hayal?<br />

Adaletli ve disiplinli bir çalışma ortamında, işinin ehli dostlarımla<br />

beraber yeni bir dünya yaratmak ve bu dünyada hep<br />

birlikte özgürce oynamak.<br />

Kulüp hakkında...<br />

•Yönetmenler: Zeynep Günay Tan, Seren Yüce<br />

•Yapımcı: Saner Ayar, Ayşe Durmaz (O3 Media)<br />

•Senaryo: Necati Şahin, Rana Denizer,<br />

Serkan Yörük, Ayşin Akbulut, Bengü Üçüncü<br />

•Oyuncular:<br />

Gökçe Bahadır (Matilda)<br />

Barış Arduç (İsmet)<br />

Asude Kalebek (Raşel)<br />

Salih Bademci (Selim)<br />

Metin Akdülger (Orhan)<br />

Fırat Tanış (Çelebi)<br />

•Yapım şirketi: O3 Media<br />

•45 dakikalık 10 bölümden oluşuyor<br />

•Format: Soapy Drama<br />

•Gösterim tarihi 1. Kısım (6 bölüm): 5 Kasım<br />

•Gösterim tarihi 2. Kısım (4 bölüm): Yakın bir<br />

tarihte gösterime girecek<br />

•Görüntü Yönetmeni: Ahmet Sesigürgil, Cenk Altun<br />

•Sanat Yönetmeni: Murat Günay<br />

•Kostüm Tasarım: Gamze Kuş<br />

•Makyaj Tasarım: Gila Benezra<br />

•Saç Tasarım: Şahin Gül<br />

ELLE 49


KULÜP DIZISI,<br />

KONUSU VE OYUNCU<br />

KADROSUYLA BU YILIN<br />

EN POPÜLER NETFLIX<br />

IÇERIKLERINDEN BIRI<br />

OLMAYI BAŞARDI.<br />

6 BÖLÜMLÜK ILK KISMIN<br />

ARDINDAN<br />

4 BÖLÜMLÜK IKINCI<br />

KISIM DA ÇOK YAKINDA<br />

YINE NETFLIX’TE.<br />

50 ELLE


Metin Akdülger: Boğazlı logo detaylı triko,<br />

8950 TL, Bej rengi pantolon, 7450 TL ikisi de<br />

FENDI / BEYMEN Suni kürklü palto,<br />

59.950 TL, BOTTEGA VENETA / BEYMEN Siyah<br />

Oxford ayakkabı, 999 TL, ALDO Altın rengi<br />

yüzük, moda editörüne ait<br />

Salih Bademci: Hardal rengi boğazlı kazak,<br />

4299 TL, LARDINI / BEYMEN Gri kırçıllı ceket,<br />

24.450 TL, Pantolon, 10.750 TL, ikisi de<br />

BOTTEGA VENETA / BEYMEN Bordo kaşkol,<br />

1790 TL, VAKKO Lacivert kalın tabanlı loafer,<br />

1749 TL, LES BENJAMINS Baklava desenli çorap,<br />

moda editörüne ait<br />

Gökçe Bahadır: Taba rengi asimetrik kesimli<br />

bluz, 4349 TL, Midi boy etek, 9250 TL, ikisi de<br />

A.W.A.K.E MODE / BEYMEN Logo detaylı topuklu<br />

ayakkabı, 8950 TL, FENDI / BEYMEN Altın rengi<br />

küpe 3290 TL, MER’S ‘Harmonia’ kelepçe bileklik,<br />

5000 TL, SWAROVSKI Altın rengi yüzük, moda<br />

editörüne ait<br />

Asude Kalebek: Bordo elbise, 27.450 TL, ALAIA<br />

/ BEYMEN Fiyonk detaylı siyah ‘Fiocco’ makosen,<br />

SERENA UZIYEL<br />

Barış Arduç: Kalın krem boğazlı kazak, 749 TL,<br />

W COLLECTION Taba rengi pantolon, 4499 TL,<br />

LARDINI / BEYMEN Bordo kalın tabanlı loafer,<br />

1749 TL, LES BENJAMINS<br />

Çekim Ekibi<br />

Metin Akdülger Saç: Fatih Tinmaz<br />

Barış Arduç Saç: Yaşar Ertem<br />

Gökçe Bahadır, Asude Kalebek, Salih Bademci Saç: Harun Ateş, Remzi Ateş<br />

Metin Akdülger Makyaj: Aynur Kabak<br />

Gökçe Bahadır, Asude Kalebek, Salih Bademci Barış Arduç Makyaj: Melis İlkkılıç<br />

Fotoğraf Asistanları: Furkan Irmak, Furkan Pala, Furkan Kumaş<br />

Moda Ekibi: Damla Hasanreisoğlu, Vedat Esendere, Dilara Vural, Furkan Çelik<br />

Gökçe Bahadır, Asude Kalebek, Salih Bademci Barış Arduç Makyaj Asistanı: Katibe Aydın<br />

Prodüksiyon: Zeynep Altınkut, Ayşe Tuncay / PPR Istanbul<br />

ELLE 51


ELLENOSTALJİ STİL<br />

52 ELLE


MODANIN<br />

muhteşem çağı<br />

Hasır çanta,<br />

MEHRY MU<br />

50’LER VE 60’LAR<br />

BU YAZIYI OKUYUP FOTOĞRAFLARA BAKARKEN GEÇMIŞ<br />

ZAMANDA BIR YOLCULUĞUN YANI SIRA BUGÜNÜN MODASINA<br />

DAIR DE BIRÇOK IPUCU YAKALAYACAKSINIZ. MODA TARIHININ<br />

EN ILHAM VERICI, EN DIŞI, EN ŞIK, EN ÖZGÜR VE EN DEVRIMCI<br />

YILLARINA IŞINLANIYORUZ.<br />

YAZI: SELİN MİLOŞYAN FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK, IMAXTREE.COM<br />

Sürekli bir devinim halinde olan modanın toplumsal<br />

olaylarla birlikte nasıl değişip dönüştüğünü görmek<br />

ve bu sonsuz devinimde tekrar tekrar karşımıza çıkan<br />

trend ve parçaların her seferinde dönemin dokunuşlarıyla<br />

yeniden nasıl yorumladığını izlemek, bu zengin<br />

dünyanın giydirmek dışında bizlere bahşettiği en güzel<br />

şey. Her seferinde bildik, tanıdık ama biraz değişmiş bir<br />

dostla karşılaşmak gibi...<br />

Tam 52 yıldır couture koleksiyonu hazırlamayan Balenciaga<br />

markasının geçtiğimiz 7 Temmuz’da gerçekleştirdiği<br />

haute couture defilesinde; 50’lere damga vurmuş Cristobal<br />

Balenciaga’nın tasarım estetiğini Demna Gvasalia’nın güncel<br />

kıyafetlerinde izlemek ve hissetmek tam da yukarıda<br />

bahsettiğimiz konuya gönderme yapıyor.<br />

Moda kendini tekrar ediyor ama hep yeni bir nefes, her<br />

seferinde yeni bir dokunuş ve sürprizle. Öyle ki 50’lerin ikonik<br />

tasarımcısı Cristobal Balenciaga’nın efsanevi şapkalarını,<br />

tüm gereksiz detaylardan arınmış sadeliğini ve mimari<br />

kesimlerini; sokak modasını başka bir boyuta taşıyan Gürcü<br />

tasarımcı Gvasalia’nın çağdaş yorumunda görmek oldukça<br />

ufuk açıcı.<br />

Örnekler saymakla bitmez. 60’lı yılların özgürlükçü havasını<br />

ve bohem stilini Sonbahar/Kış 2021-22 koleksiyonuna<br />

uyarlayan Isabel Marant, İlkbahar/Kış 2022 sezonu için<br />

(1961-1989 yılları arasında Dior’un kreatif direktörlüğünü<br />

yapan) Marc Bohan’ın 1960’lardaki estetiğinden ilham alan<br />

Maria Grazia Chiuri, mükemmel kesimli ceketler, mini ve<br />

trapez etekler ve bandanalarla 60’lara selam veren Versace;<br />

60’ların etkisini bugünün koleksiyonlarına taşıyan isimler<br />

arasında başı çekiyor.<br />

50’ler ve 60’lar modası bugün, 70’ler ve 90’lar gibi en<br />

çok sevilen ve en çok yorumlanan dönemlere işaret ediyor.<br />

Savaş yıllarındaki yokluğun ardından Christian Dior’un<br />

Pierre<br />

Balmain’in<br />

1953<br />

yılında<br />

tasarladığı<br />

gece<br />

elbisesi.<br />

Parlak mini<br />

elbise,<br />

NUR<br />

KARAATA<br />

Yeşil ayakkabı,<br />

SALVATORE<br />

FERRAGAMO/<br />

BEYMEN<br />

Bele oturan<br />

önden<br />

düğmeli sarı<br />

elbise,<br />

İPEKYOL<br />

ELLE 53


ELLENOSTALJİ STİL<br />

1952 yılında, henüz 25 yaşındayken moda evini açan Hubert de Givenchy bele<br />

oturan sade, zarif, şık ve rafine tasarımlarıyla kadınların gönlünü fethetti. Manken<br />

Bettina Graziani’nin adını taşıyan işlemeli “Bettina Bluzu”yla (tam üstte) oldukça<br />

ünlendi. Haute-couture’e altın çağını yaşatan Fransız modacı, başarısını “Tiffany’de<br />

Kahvaltı” filminde Audrey Hepburn’e giydirdiği siyah elbiseyle katlarken, Jackie<br />

Kennedy, Prenses Grace Kelly ve Elizabeth Taylor’un aralarında bulunduğu<br />

birçok ünlünün gardıroplarını hazırladı. Givenchy’nin, 50’lere damga vuran beli<br />

vurgulayan elbiselerden ayrışan “sac dress” (çanta elbise) isimli, bel bölgesinde<br />

genişleyen tasarımlarıyla (üstte sağda) da adından söz ettirdiğini hatırlayalım.<br />

Prada<br />

Sonbahar/<br />

Kış 2009-10<br />

koleksiyonunda<br />

Christian<br />

Dior’un<br />

bele oturan<br />

tasarımlarından<br />

ilham alarak,<br />

50’lerin stiline<br />

methiye düzen<br />

kıyafetlere<br />

imza attı.<br />

PRADA<br />

PRADA<br />

MaxMara Kreatif<br />

Direktörü Ian<br />

Griffiths 1951<br />

yılında kurulan<br />

markanın 50’ler<br />

etkisini taşıyan kış<br />

koleksiyonunu şöyle<br />

anlatıyor:<br />

“Koleksiyonu<br />

pandemi<br />

döneminde<br />

evde ‘The<br />

Crown’ izlerken<br />

hazırladım ve<br />

dizinin giyim<br />

kodlarından bolca<br />

etkilendim.<br />

Yırtmaçlı ve uçuşan<br />

etekler 50’lere<br />

gönderme yapıyor.<br />

Ayrıca baskılı,<br />

ipek eşarplar da o<br />

yılların modasını<br />

hatırlatıyor.”<br />

MAXMARA<br />

MAXMARA<br />

“New Look”unun açtığı feminen ve gösterişli tasarımlarla<br />

birlikte her anlamda bolluk ve bereketin, umarsızlığın öne<br />

çıktığı, haute couture’ün altın çağını yaşadığı, Chanel tayyör<br />

gibi unutulmaz parçaların doğduğu, kadınların göğüslerini<br />

dolgun gösteren incecik belli elbiseleriyle tüketim çağının<br />

onlara bahşettiği mutfak robotlarıyla ev hanımlığı görevlerini<br />

yürüttüğü, rengarenk Buick otomobillerle Chuck Berry<br />

plaklarının kol gezdiği yıllardı 50’ler...<br />

60’larsa; mini etek ve pantolonların öngördüğü giyim<br />

özgürlüğünün kadın özgürlüğüne evrildiği, protestoların,<br />

eşitlik ve barış çağrılarının yükseldiği, emprime, çizgi ve<br />

puantiye desenlerinin modayı istila ettiği, Swinging London’un<br />

enerjisinin modayla birlikte popüler kültüre de<br />

bulaştığı, pop-art ve uzay çağının konuşulduğu, hippilerin<br />

sokak giyimine damga vurduğu, eğlenceli, renkli ve oldukça<br />

hareketli yıllar olarak kazındı hafızalara...<br />

Yeniden hatırlayalım...<br />

Gül Hürgel<br />

Resort<br />

koleksiyonunda,<br />

nakış detaylarla<br />

zenginleşmiş<br />

50’lerin bele<br />

oturan kloş<br />

etekleriyle<br />

60’ların canlı<br />

renk bloklarına<br />

ve mini puantiye<br />

desenlerine yer<br />

veriyor.<br />

Bele oturan<br />

kolsuz elbise,<br />

MACHKA<br />

54 ELLE


LOUIS VUITTON<br />

Bele oturan<br />

ceket,<br />

NAZLI CEREN<br />

DIOR<br />

YİNE<br />

YENİDEN VE<br />

HER DAİM<br />

“NEW LOOK”<br />

İnce bel hattını vurgulayan, diz<br />

altına kadar uzayan kabarık ya<br />

da kalem eteklerin tanımladığı,<br />

yuvarlak omuzların dikkat çektiği<br />

Christian Dior’un ikonik “New<br />

Look” akımı, 50’lerin modasına<br />

damga vurmanın ötesinde,<br />

bugün hâlâ yine ve yeniden<br />

yorumlanmaya devam ediyor.<br />

Maria Grazia Chiuri, Dior 2021<br />

couture koleksiyonunda bele<br />

oturan ve altından genişleyen<br />

kloş tasarımlarla (en altta solda)<br />

Christian Dior’un ruhunu şad etti.<br />

LOUIS VUITTON<br />

2000’li yıllarda<br />

Dior’un baş<br />

tasarımcısı olan<br />

John Galliano<br />

ve Louis<br />

Vuitton markası<br />

koleksiyonlarında,<br />

Christian Dior’un<br />

ünlü bele oturan<br />

kabarık etekli<br />

tasarımlarından,<br />

kısaca 1947<br />

yılında yarattığı<br />

Corolle stilinden<br />

birebir ilham<br />

aldılar.<br />

DIOR<br />

DIOR<br />

LOUIS VUITTON<br />

Christian Dior’un<br />

ikonik bar<br />

ceketi yıllara<br />

meydan okuyan,<br />

markanın<br />

sembolüne<br />

dönüşmüş<br />

zamansız bir<br />

parça.<br />

En son Maria<br />

Grazia Chiuri,<br />

Mösyö Dior’un<br />

ilham perisi<br />

Mizza Bricard’ı<br />

kutlamak üzere<br />

bar ceketi leopar<br />

desenlerle<br />

yorumladı (üstte<br />

ortada).<br />

ELLE 55


ELLENOSTALJİ STİL<br />

Altın ve pırlanta taşlı yüzük, CNDN<br />

Gabrielle<br />

Chanel<br />

Tüvit ceket,<br />

SANDRO/BEYMEN<br />

Diz altında<br />

biten turuncu<br />

elbise, DICE<br />

KAYEK<br />

CHANEL<br />

1920’li yıllarda küçük siyah elbise ve<br />

pantolonu kadınlara giydirmesiyle moda<br />

dünyasında öne çıkan Gabrielle Chanel,<br />

II.Dünya Savaşı’nın zorlu koşullarından sonra<br />

50’lerde yeniden moda sahnesine döner ve<br />

1954 yılında tasarladığı yakasız tüvit ceketle<br />

büyük bir başarı yakalar.<br />

Chanel’in kreatif direktörü Virginie<br />

Viard markanın Sonbahar/Kış 2021-22<br />

koleksiyonunda bu ikonik ceketi Gabrielle<br />

Chanel’in çok sevdiği takılarla birlikte kullandı.<br />

Beli<br />

vurgulayan<br />

fiyonklu<br />

uzun etek,<br />

MACHKA<br />

Bele oturan açık<br />

mavi elbise,<br />

ALEXANDER<br />

MCQUEEN/<br />

BEYMEN<br />

Malakit<br />

taşlı küpe,<br />

MELİS<br />

GORAL<br />

JEWELRY<br />

50’LERİN “NEW LOOK”U<br />

2000’LERDE DE YAŞIYOR<br />

Her şey 1947 yılında Christian Dior’un yarattığı “New<br />

Look” akımıyla başlar. 1950’lerin modasını (1956 yılına kadar)<br />

ince beli vurgulayan ve diz altına kadar uzayan volümlü<br />

tam daire etekler, büstiyerler, yuvarlanan omuzlar, bele<br />

oturan ve aşağısı genişleyen ceketler belirleyecektir. Önceki<br />

yılların tutumluluğunun ve mütevazı görünümün aksine<br />

oldukça dişi ve gösterişli bir stille sahne alan “New Look”<br />

akımı 50’li yıllara egemen olup Pierre Balmain, Cristobal<br />

Balenciaga, Jacques Heim ve Hubert de Givenchy gibi isimlere<br />

ilham verirken, modanın döngüsel etkisiyle günümüzden<br />

Betsey Johnson, Marc Jacobs, Vivienne Westwood ve<br />

John Galliano gibi tasarımcıların koleksiyonlarında da yaşamaya<br />

devam etmiştir. Örneğin Prada’nın 2010 Kış koleksiyonundaki<br />

elbise ve paltolar New Look’un öngördüğü gibi<br />

bele oturur ve etekleri buradan dize doğru genişler. New<br />

Look Louis Vuitton’un Sonbahar/Kış 2009-10 defilesinde<br />

de Monsieur Dior’un ruhunu selamlayacaktır.<br />

Christian Dior’un New Look’u tanıttığı defilesinde sunduğu<br />

ünlü Bar ceket de dünden bugüne çeşitli versiyonlarıyla<br />

moda dünyasında varlığını sürdürmüş, farklı tasarımcıların<br />

yaratıcılıklarında ikonikleşmiş bir parça. Bar ceket<br />

vücuda oturan daracık beli ve açık yakasıyla tanınıyor. Modanın<br />

klasiklerinden sayılan bu parçayı en son Maria Grazia<br />

Chiuri’nin Sonbahar/Kış 2021 koleksiyonu için leopar<br />

desenli haliyle yeniden tasarladığını hatırlatalım.<br />

DÖNEMİN EFSANEVİ TASARIMCILARI<br />

50’li yıllara, Christian Dior’un yarattığı feminen silueti<br />

farklı şekillerde yorumlayan Cristobal Balenciaga, Pierre<br />

Balmain ve Hubert de Givenchy’nin damga vurduğunu söylemek<br />

yanlış olmaz. 1945 yılında modaevini kuran Balmain<br />

bustiyerli ve romantik etekli gösterişli tasarımlarıyla Dior’un<br />

çizdiği yolda yürür.<br />

Audrey Hepburn’un “Breakfast at Tiffany” filmiyle özdeşleşen<br />

ikonik siyah elbisenin yaratıcısı Hubert de Givenchy,<br />

50’li yıllarda ipekli gömlekleri, işlenmiş tasarımları ve<br />

şaşaalı balo elbiseleriyle dikkat çekerken o döneme damga<br />

vuran Grace Kelly, Jackie Kennedy, Marlene Dietrich, Greta<br />

Garbo ve Elizabeth Taylor için de unutulmaz kıyafetlere<br />

imza atar. Givenchy’nin ilk koleksiyonunda sunduğu dik<br />

yakalı, fırfırlı, geniş kollu “Bettina” isimli gömleği ismiyle<br />

özdeşleşmiştir. Bu arada Givenchy 1954 yılında tasarladığı,<br />

dönemin bele oturan kıyafetlerinden tamamen ayrışan<br />

geniş ve dizde biten, Fransızca’da “robe-sac” (çanta elbise)<br />

denilen elbiseleriyle de fark yaratır.<br />

Haute-couture tasarımlarının 50’li yıllarda birer sanat<br />

eseri sayıldığı, kendine has kesim ve dikiş tekniğiyle öne<br />

çıkan, Christian Dior’un “o hepimizin ustasıdır” dediği İspanyol<br />

modacı Cristobal Balenciaga, New Look’un vurguladığı<br />

ince beli ortadan kaldıran balon etekleri, daha düz ve<br />

mükemmel siluetleri, tünik gömlekleri ve koza formundaki<br />

balon paltolarıyla yepyeni bir beden formunu yüceltir.<br />

New Look’un izinden giden, tafta elbiseleri ve asimetri<br />

56 ELLE


Haute-couture’ün<br />

modayı yönettiği<br />

50’li yıllarda<br />

kadınlar savaşın<br />

yokluk ve tasarruf<br />

döneminin intikamını<br />

almak istercesine, o<br />

yılların “New Look”<br />

modasına da uygun<br />

olarak, göğüsleri<br />

ve beli vurgulayan,<br />

kumaşların bolca<br />

kullanıldığı<br />

tasarımlarla arzı<br />

endam ettiler. Süslü<br />

şapkalar, uzun<br />

eldivenler ve mini<br />

topuklu ayakkabılar<br />

bu stili tamamlayan<br />

aksesuarlar<br />

arasındaydı.<br />

ELLE 57


ELLENOSTALJİ STİL<br />

Fileli bere,<br />

DIOR<br />

Kürklü etol,<br />

MAX&Co.<br />

Zsa Zsa Gabor<br />

1952 yılında<br />

Moulin Rouge<br />

filminden<br />

bir sahnede<br />

görülüyor.<br />

Kürklü etoller,<br />

fırfırlı yakalar,<br />

fileli ya da<br />

tüllü şapkalar,<br />

uzun eldivenler;<br />

dönemin en şık<br />

aksesuarları<br />

arasında başı<br />

çekiyor.<br />

Yaka detaylı<br />

transparan<br />

siyah gömlek,<br />

ROMAN<br />

1950’li yıllar,<br />

VAZGEÇİLMEZ PARÇALAR<br />

• İlk defa Audrey Hepburn’un kırmızı gömleğinde<br />

fark edilen, bir tür “çocuk-kadın” kimliğinin altını<br />

çizen bebe yaka, bu dönemin en çok tercih<br />

edilen aksesuarlarından biri olur.<br />

• Tüllü şapkalar dönemin en şık ve zarif<br />

aksesuarlarından.<br />

• Bele oturan ve devamında bileğe kadar<br />

genişleyen etekler “New Look” stilinin göstergesi<br />

olarak bu döneme damga vurur.<br />

• 50’li yıllarda Marilyn Monroe ve Grace Kelly<br />

gibi yıldızların tercihiyle altın çağını yaşayan<br />

kalem etekler bugüne uzanan zamansız bir<br />

parça. 2017 kış koleksiyonunda Dior’un kreatif<br />

direktörü Raf Simons kalem eteklerin çeşitli<br />

versiyonlarını sunmuştu.<br />

• Ayakkabıcı Raymond Massaro’nun Coco<br />

Chanel için yarattığı iki renkli ayakkabılar<br />

markanın imzasına dönüşür. Chanel’e göre bej<br />

renk bacağı uzun, uçtaki siyahsa ayağı kısa<br />

gösteriyordu.<br />

• Bileğin üzerinden dirseğe doğru uzayan saten<br />

veya ipek eldivenler dönemin gece elbiselerine<br />

eşlik eden en şık aksesuarlardandı.<br />

• Gabrielle Chanel’in 1955 yılında sunduğu<br />

Chanel 2.55 zincirli çanta markanın ikonik ürünü<br />

olarak hâlâ<br />

farklı şekillerde yorumlanmaya devam ediyor.<br />

Jean’den, tüvit kumaştan ve taşlı haliyle o bir<br />

ölümsüz.<br />

Audrey<br />

Hepburn<br />

Beli sıkı kabarık<br />

etek ve üst, H&M<br />

Siyah kapitone<br />

etek, DIOR<br />

2.55 model,<br />

zincirli kapitone<br />

çanta, CHANEL<br />

Chanel’in ikonik<br />

siyah burunlu bej<br />

ayakkabılarının<br />

ardında Fransız usta<br />

Raymond Massaro var.<br />

58 ELLE


tutkusuyla bilinen couture’ün bir başka ismi Fransız tasarımcı<br />

Jacques Heim de 50’ler modasına dahil edilebilir.<br />

“MONSIEUR”LER ARASINDA<br />

TEK BİR “MADEMOISELLE”<br />

50’li yıllar dişiliği yücelten tasarımlarla kadınları seksi ve<br />

romantik formlar içinde konumlandırırken bunu her daim<br />

erkek modacılar aracığıyla yapmış, kadın giyimini eril yeteneğin<br />

eline bırakmıştır. Tüketim toplumunun teknolojik hediyeleriyle<br />

oyalanmak üzere evlerinde o dönemin öne çıkan<br />

bele oturmuş elbiseleriyle mükemmel eş rolünü oynayan ve<br />

eşlerinin başarılarını kutlamak üzere dışarıda New Look<br />

tarzı gece elbiseleriyle salınan ev kadınlarına bambaşka bir<br />

giyim tarzı önerecek olan isimse, Gabrielle Chanel’dir. Haute-couture’ün<br />

yüksek “Monsieur”leri arasında ismini savaş<br />

yıllarında yaşadığı durgunluğun ardından yeniden duyurmayı<br />

başaran Chanel, 1954 yılında tasarladığı yakasız tüvit<br />

ceketle moda dünyasına muhteşem bir dönüş yapar. Bu ceket<br />

o yılların kadınsı stiline tamamen zıt olan androjen bir<br />

tarzın simgesi olduğu kadar bambaşka kaygılar ve özgürlükçü<br />

taleplerle gelen yeni bir neslin de habercisidir.<br />

“New Look”un zirvede olduğu,<br />

kadınların incecik belli elbiselerle<br />

salındığı dönemlerde İspanyol<br />

tasarımcı Cristobal Balenciaga<br />

bambaşka formlar kucakladı, ön<br />

tarafı vücuda oturan ve arkadan<br />

oldukça bol kesimli kıyafetler yaptı,<br />

göğüs ve bel bölgesine özgürlük<br />

veren tasarımlara imza attı. Koza<br />

kaban, balon etek ve ceket,<br />

çuval elbise gibi modelleri moda<br />

dünyasında çığır açtı.<br />

BALENCIAGA<br />

Balenciaga’nın kreatif direktörü Demna Gvasalia 2021<br />

couture koleksiyonunda hacimli etekler, büyük yakalar<br />

ve mimari siluetlerle, markanın kurucusu dikiş ustası<br />

Cristobal Balenciaga’nın tasarım felsefesini onore etti.<br />

50’lerin estetiğini bugünün teknolojisiyle ve Gvasalia’nın<br />

yorumuyla yeniden karşımıza çıkaran koleksiyon,<br />

modanın tekrar ederken aslında ne kadar yaratıcı ve<br />

özgün kalabildiğini göstermiş oldu.<br />

BALENCIAGA<br />

Balenciaga’nın<br />

couture defilesi<br />

için ünlü şapka<br />

tasarımcısı<br />

Philip Tracey<br />

ile bir araya<br />

gelen Demna<br />

Gvasalia,<br />

Cristobal<br />

Balenciaga’nın<br />

tasarladığı<br />

efsanevi<br />

şapkaları<br />

hatırlatan ve<br />

adeta heykele<br />

öykünen<br />

şapkalarıyla<br />

hayranlık<br />

uyandırdı.<br />

ELLE 59


ELLENOSTALJİ STİL<br />

1952<br />

1956<br />

1951<br />

1951<br />

1953<br />

1951<br />

1952<br />

21 Kasım 1945 yılında<br />

Fransız gazeteci Hélène<br />

Gordon-Lazareff’in<br />

kurduğu ve bugün<br />

tam 46 edisyonuyla<br />

okuyucularına seslenen<br />

ELLE dergisinin Fransız<br />

edisyonu, 1950’li yıllarda<br />

birbirinden renkli ve<br />

eğlenceli kapaklarla<br />

yayınlanmış.<br />

1952<br />

1950<br />

1952<br />

1958<br />

1950<br />

1950<br />

1958<br />

MODA DERSİ GİBİ KAPAKLAR<br />

Fransız ELLE dergisinin 1950’li yıllardaki kapaklarının her biri<br />

dönemin moda olaylarına ve güzellik trendlerine ışık tutuyor.<br />

Christian Dior’un New Look akımından o yıllara damga vuran<br />

elbise modellerine, kalem eteklerden Yves Saint Laurent’nın 1958<br />

yılında yarattığı A kesimli trapez elbiselere, dergi kapaklarında o<br />

dönemin moda tarihine tanıklık etmek mümkün.<br />

ELLE dergisi yıllardır sadece Fransız edisyonuyla değil, ELLE<br />

Türkiye dahil diğer tüm edisyonlarıyla öncü bir moda dergisi<br />

olmanın yanı sıra, kurucusu Hélène Gordon Lazareff’in izinde<br />

toplumsal olayların altını çizen, kadın özgürlüğünü ve haklarını<br />

savunan içerikleriyle de fark yaratıyor.<br />

60 ELLE


Geçtiğimiz<br />

yıllarda Paris’te<br />

Palais Galliera’da<br />

izleyiciyle buluşan<br />

“Les années 50 - La<br />

mode en France,<br />

1947-1957” isimli<br />

sergi 50’li yılların<br />

modasını anlatmak<br />

dışında, bu yıllara<br />

adanan kapsamlı bir<br />

işle 50’lerin moda<br />

tarihinde ne denli<br />

belirleyici olduğunu,<br />

o yıllarda ortaya<br />

çıkan stillerin bugün<br />

de tasarım dünyasını<br />

etkilemeye devam<br />

ettiğini gösteriyor.<br />

Olivier Saillard küratörlüğünde gerçekleşen<br />

sergide; 50’li yıllara isimlerini altın<br />

harflerle kazımış Jacques Heim, Chanel,<br />

Balenciaga, Jacques Fath, Pierre Balmain,<br />

Christian Dior, Jacques Griffe, Hubert de<br />

Givenchy ve Pierre Cardin gibi isimlerin<br />

tasarımları dikkat çekti. Konuklar Jacques<br />

Fath’in kadife ve tafta elbiselerine, Jeanne<br />

Lanvin’nin gece kıyafetlerine ve Chanel’in<br />

küçük siyah elbisesine hayran kalarak<br />

sergiden ayrıldı.<br />

ELLE 61


ELLENOSTALJİ STİL<br />

Couture egemenliğinin<br />

yerini hazır giyime<br />

bıraktığı, elbiselerin<br />

küçülüp daraldığı ve<br />

etek boylarının kısaldığı,<br />

gençlerin, sokak stilinin<br />

ve Hippi modasının<br />

topluma egemen olduğu,<br />

mini etek ve şortların,<br />

kot pantolonların, etnik<br />

ve eğlenceli desenlerin,<br />

metalik tasarımların,<br />

vinil kumaşların öne<br />

çıktığı, kısaca topyekün<br />

bir değişimin yaşandığı<br />

60’lara hoşgeldiniz.<br />

62 ELLE


60’LAR, SWINGING LONDON<br />

VE MİNİ ETEK<br />

50’li yılların şık, feminen ama kadınları bir nevi couture’ün<br />

altın kafesine sokan beli sıkı tasarımları, 1958 yılında Yves<br />

Saint Laurent’nın A kesim olarak bilinen ve bel bölgesine<br />

özgürlük tanıyan trapez elbise modelini kullanıma sokmasıyla<br />

bir kenara itilir.<br />

Bu arada Carven, Fath, Paquin ve Piguet gibi couture tasarımcılarının<br />

konfeksiyoncularla işbirliği yapıp kıyafetlerini<br />

daha mütevazı fiyatlara satmaya başlamaları, daha fazla<br />

özgürlük isteyen, daha genç, eğlenmeye meraklı, kurallara<br />

meydan okuyan bir kesimin varlığını da doğrulamaktadır.<br />

Değişim başlamış, sokak, gençlik, cesaret ve özgürlük<br />

arzusuyla tutuşan isyan ruhu topluma egemen olurken<br />

moda da Yves Saint Laurent, Paco Rabanne, Pierre Cardin<br />

ve Courreges gibi devrimci sayılabilecek tasarımcıların izinde<br />

bu değişimi destekleyip dönüştürmeye çoktan hazırdır.<br />

Yıllardır haute-couture’ün ve Paris’in egemenliğinde<br />

şekillenen modanın, 60’ların başında Londra’nın müzik, çeşitli<br />

trendler ve sanat alanında çıkış yakalaması ve bu çıkışın<br />

adı sayılabilecek Swinging London’la İngiltere’nin hakimiyetine<br />

geçmesine tanıklık ederiz.<br />

The Beatles, The Rolling Stones, The Who dinlendiği,<br />

The Roaring Twenties, The Scene, La Discothèque, The<br />

Flamingo ve The Marquee gibi kulüplerde eğlenildiği, zevk,<br />

eğlence, müzik, parti ve sosyalleşmenin sosyal hayatı şekillendirdiği<br />

60’ların Londra’sında gençler tüm bu değişimin<br />

ve hızlı hayatın paralelinde giyinmeye başlar. Kısalan saçlar<br />

ve etekler, gençleşen stiller, rengarenk ve sınırsız desenler<br />

tasarımcıları etkilerken, onlar da yepyeni moda keşifleriyle<br />

isyankar ve kural tanımayan bir kuşağı mutlu etmekten geri<br />

durmazlar.<br />

Swinging London’ın en önemli tasarımcılarından sayılan<br />

Mary Quant kadınlara mini eteği giydirerek özgürlük ve<br />

hareket serbestisi bahşediyor, onları 50’lerin kumaş hamallığından<br />

kurtarıyordu. Kaküllü saç kesimiyle de ilham veren<br />

Quant, Londra’daki King’s Road’taki butiğinde kısacık şortları<br />

ve etekleri Londralı genç kızlarla tanıştırırken Twiggy,<br />

Eddie Sedwick, Jean Shrimpton ve Marianne Faitfull gibi<br />

isimler de bu parçanın yaygınlaşmasında büyük rol oynadılar.<br />

Jackie Kennedy’nin de 1968 yılında Yunanlı armatör<br />

Onasis’le evlenirken mini etekli bir gelinlik taşıdığını hatırlatalım.<br />

O dönem için oldukça özgürlükçü sayılan mini etek,<br />

geleneklere karşı çıkan, anneleri gibi mutfaklarında bele<br />

oturan uzun etekli elbiseleriyle eşlerine yemek pişirmekle<br />

yetinmeyen, iş hayatında yer edinmek isteyen, politik fikirleriyle<br />

de ebeveynlerinden ayrışan genç kızların feminist<br />

sesinin de sembolüydü.<br />

İngiltere’de mininin yaygınlaşmasında rol oynayan bir<br />

başka tasarımcı da John Bates oldu. Özellikle göbeği açıkta<br />

bırakan ve transparan modelli mini elbiselerle etek boylarının<br />

kısalmasının yolunu açtı. Mini etekleri Amerika’yla<br />

buluşturan isimse Rudi Gernreich olarak biliniyor.<br />

YVES SAINT LAURENT<br />

PIERRE CARDIN<br />

Geçtiğimiz 2020 yılında 98 yaşındayken<br />

hayata gözlerini yuman Pierre Cardin vinil<br />

kumaşlı kıyafetleri, “bulle” (kabarık) elbisesi<br />

(solda) ve kozmonot tasarımlarıyla yalnız 60’lar<br />

modasına değil bugünlere de damga vurdu.<br />

Yves Saint Laurent’nın Piet Mondrian’ın soyut<br />

çalışmalarından ilham alarak hazırladığı ve 1965<br />

yılında çıkan Mondrian koleksiyonu (altta) dünden<br />

bugüne hep taklit edildi. Fransız modacının<br />

tasarımları ilham perileri Betty Catroux ve Loulou<br />

de la Falaise’in stilinde (sağda) ölümsüzleşti.<br />

Pembe gözlük, VOGUE<br />

PIERRE CARDIN<br />

Logolu<br />

gömlek,<br />

TWIST<br />

PIERRE CARDIN<br />

Betty<br />

Catroux<br />

Fileli mini elbise,<br />

M MISSONI<br />

Loulou<br />

de la<br />

Falaise<br />

Desenli palto,<br />

BAQA<br />

PIERRE CARDIN<br />

Sarı ayakkabı,<br />

DOLCE&GABBANA/BEYMEN<br />

ELLE 63


ELLENOSTALJİ STİL<br />

DIOR<br />

DIOR<br />

60’LAR MODASINDA ÜÇ SİLAHŞORLER<br />

Stilden toplumsal hayata cesaretin damga vurduğu, kadın<br />

özgürlüğünün giyim ve sosyal dinamiklerle paralel yaşandığı<br />

60’larda Amerika ve İngiltere’nin yanı sıra Fransa’da da<br />

moda tasarımına dair önemli gelişmeler yaşanır.<br />

Fransa’da mini eteğin popülerleşmesine katkıda bulunan<br />

ve onu “Courreges boots” adıyla anılan ikonik beyaz<br />

botlarıyla giydiren Andre Courreges o dönem modaya fütürist<br />

ve genç bir ruh üfledi. 21. yüzyılda bile neler yaşanacağını<br />

tahmin edebilen vizyoner tasarımcı vinil ve PVC<br />

gibi yepyeni kumaşlar kullanarak yarattığı mimari ve geometrik<br />

formlarıyla, mizahın eksik olmadığı eğlenceli tasarımlarıyla<br />

dikkat çekti. İngiltere’de Mary Quant’ın ve John<br />

Bates’in öncülüğünü yaptığı mini eteğe daha renkli bir kimlik<br />

kazandıran ve ona A kesimi bahşeden Courreges 1964<br />

yılında “Moon Girl” (Ay Kızı) isimli koleksiyonuyla beş yıl<br />

sonra Amerikalı astronotların Ay’a ayak basacağını çoktan<br />

öngörmüştü. Çünkü moda toplumsal gelişimlerden ayrı düşünülemezdi.<br />

Çünkü 1961’de Yuri Gagarin Uzay’a çıkmış,<br />

1969’daysa Neil Armstrong Ay’a ayak basmıştı ve moda bu<br />

olayların gerisinde ve dışında kalamazdı.<br />

Go-go çizmeleri, vücuda oturan pantolon ve tulumlarıyla,<br />

şık astronot kostümleriyle hafızalara kazınan Courreges’le<br />

birlikte dönemin üç silahşorları olarak anılan Pierre<br />

Hipnotize eden ve pop renklerin<br />

kullanıldığı bir dekorda<br />

gerçekleşen Dior’un İlkbahar/Yaz<br />

2022 defilesinde Maria Grazia<br />

Chiuri 60’lar İtalyan sanatının<br />

önemli ismi Anna Paparatti’ye<br />

saygı duruşunda bulunurken, 60’lı<br />

yıllarda Dior’un baş tasarımcılığını<br />

üstlenen Marc Bohan’ın da cesur<br />

siluetlerinden (üstte sağda, en<br />

sağda ve altta) esinlendi.<br />

DIOR<br />

MARY QUANT<br />

İngiliz tasarımcı Mary Quant’ın<br />

Londra’da Swinging London’un<br />

damga vurduğu yıllarda<br />

yarattığı mini etek, kadın<br />

özgürlüğünün de sembolüne<br />

dönüşerek bugünlere<br />

kadar geldi. Kadınların<br />

mini etek giymekten asla<br />

sıkılmayacaklarına şüphe yok.<br />

Kırmızı mini<br />

etek, WEEKEND<br />

MAXMARA<br />

Trapez formlu desenli<br />

şort, PANIZSIMA<br />

Twiggy<br />

MARY QUANT<br />

64 ELLE


Vinil mont, COURREGES<br />

DURO OLOWU<br />

60’LAR DEYİNCE...<br />

• Swinging London’un sembolü, bacaklara ve kadınlara<br />

özgürlük veren mini etek, asla eskimeyen bir parça olarak<br />

hâlâ gardıroplarımızda. En çok Jane Birkin ve Twiggy’de<br />

sevdik.<br />

• Fütürizm ve Uzay çağının alameti farikası beyaz bot<br />

ve çizmeler, dönemin mini etekleri ve yine döneme özgü<br />

yukarıdan aşağıya dümdüz inen babydoll elbiselerle<br />

kullanılıyordu.<br />

• Metalik aksesuarların yanı sıra vinil kumaşlı parçalar da bu<br />

dönemde ortaya çıktı.<br />

• Yves Saint Laurent’nın kadınlara armağanı smokin takım<br />

tüm sezonların assolisti olarak podyumları kasıp kavurmaya<br />

devam ediyor.<br />

• 60’ların sonlarına doğru ortaya çıkan Hippi modası,<br />

beraberinde platform ayakkabıları, İspanyol paça<br />

pantolonları, etnik ve gösterişli desenleri, mini şortları ve geniş<br />

ceketleri moda sahnesine entegre eder.<br />

• Bu yıllarda likralı ve naylon kumaşlardan üretilen mayolarda<br />

yüksek belli ve şortlu tek parça modeller dikkat çeker.<br />

Desenli yelek,<br />

DEFACTO<br />

Kalın<br />

platformlu lila<br />

bot, TWIST<br />

ALBERTA FERRETTI<br />

YVES SAINT LAURENT<br />

Bol paça yeşil<br />

pantolon,<br />

İPEKYOL<br />

ELLE 65


ELLENOSTALJİ STİL<br />

“ROMANTİK 50’LER,<br />

CESUR 60’LAR”<br />

Moda Marka Yönetim ve Eğitim Danışmanı Seda<br />

Lafcı, 50’lerde elbiselerin altın çağını yaşadığını,<br />

60’lardaysa pantolon ve mini eteklerin revaçta<br />

olduğunu söylüyor:<br />

“Bir kelimeyle anlatmak istesek 50’ler modası<br />

için romantik ruh, 60’lar için de cesaret<br />

kelimelerini seçerdim. Ünlü moda eleştirmeni ve<br />

yazarı Suzi Menkes elliler için ‘Ah o muhteşem<br />

elliler ifadesini kullanıyor. Gerçekten de elliler<br />

kadar ilgi çekici bir dönem daha yok. Prenses<br />

tarzı elbiseler, köpüren etekler, ince beller, çiçek<br />

desenleri… Bir anlamda savaş sonrası kadınlığa<br />

dönüşü de yansıtıyor bu yıllar.<br />

Her ne kadar muhteşem olsa da Christian<br />

Dior’un popüler hale getirdiği göz alıcı kadın<br />

siluetini ortaya çıkaran ‘New Look / Yeni<br />

Görünüm’ ile bu dönemi yaşamak istemezdim.<br />

Benim tercihim, bu akımın karşıtı gibi duran<br />

Chanel’in kıyafetleri ve bu dönemin yeni<br />

isimlerinden Cristobal Balenciaga’nın ve<br />

Givenchy’nin özgün baskılar ve renklere yer<br />

verdikleri tasarımları olurdu. Küçük siyah<br />

elbise bugün hâlâ gardırobumun vazgeçilmez<br />

parçalarından. 60’lı yıllar modanın 50’li yıllara<br />

göre cesaret kazandığı, yalın ve zarif çizgilerle<br />

oversized, maskülen ve feminen tasarımların<br />

bir arada olduğu bir zaman dilimi. Hepsini de<br />

çok seviyorum. Bu dönemde pantolon ve mini<br />

etekler cesaretin ve bireysel fikirlerin ifadesi<br />

olarak öne çıkıyor. 1950’li yıllarda elbiseler<br />

tüm modacıları birleştiren bir kıyafet oldu<br />

ve adeta altın çağını yaşadı. Dice Kayek’in<br />

elbiselerindeki incelik, zarafet ve kadının<br />

güzelliği çok hoşuma gider ve bana 50’leri<br />

hatırlatır. Son zamanlarda Pierpaolo Piccioli’nin<br />

Valentino üzerindeki dokunuşlarını beğeniyle<br />

takip ediyorum. İlkbahar/Yaz 2022 sezonunda<br />

Valentino arşivine de saygı duruşunda bulunan<br />

bir koleksiyon hazırlamış ve beş ikonik parçayı<br />

yeniden yaratmış. 60’lardan yorumladığı<br />

elbisesi öne çıkanlar arasında. Küçük siyah<br />

elbise, babetler, boru pantolonlar ve eşarplar<br />

her dönem severek giydiğim ve vazgeçemediğim<br />

parçalardan.”<br />

“O YILLAR BUGÜN DE<br />

YAŞAMAYA DEVAM EDİYOR”<br />

50’li ve 60’lı yılları, Beymen İthal Kadın Markalar Satın Alma ve<br />

Ürün Direktörü Sebla Refiğ Devidas’dan dinleyelim:<br />

“50’ler ve 60’lar aslında günümüz modasının çıkış noktası<br />

niteliğinde. Cristobal Balenciaga, Christian Dior, Hubert de<br />

Givenchy; hep bu dönemde ilk önemli defilelerini yapmış, en çok<br />

ses getiren koleksiyonlarını çıkarmıştı. Aslında bu dönemde klasik<br />

hazır giyimin temellerinin de atılmış olduğunu söylemek mümkün.<br />

Feminenlik ve maskülenliğin bir arada yaşadığı bir dönem 50’ler<br />

ve 60’lar. Christian Dior’un bele oturan, muhteşem siluetlerinin<br />

hayata geçtiği fakat aynı zamanda kadın için günlük giyim<br />

kodlarının yeniden yazıldığı bir dönem. Kadınlar kapri pantalon<br />

giymekten, dar pantolonlarını düz babetlerle kombinlemekten<br />

ve üstlerine iddialı trikolarla bu görüntüyü tamamlamaktan<br />

çekinmiyorlar. Aslında 50’ler ve 60’lar biraz da kadının sadece<br />

feminen görünmek zorunda hissetmediği fakat çekici görünmeyi<br />

de eksik etmediği bir dönem. Aksesuarın giyimin bir parçası<br />

olarak kullanılması da bu dönemin yeniliklerinden biri oluyor.<br />

Şapka, fular ve mücevherin hazır giyimde yer bulması 50’ler ve<br />

60’ların başlangıcına denk geliyor.<br />

Bu dönemin güzellik ve moda ikonlarından Audrey Hepburn,<br />

Grace Kelly, Brigitte Bardot ve Sophia Loren; klasik güzellik<br />

algısını çok seksi görüntüleri ve yaramaz çocuk tavrındaki giyim<br />

tarzlarıyla kıran isimler arasında.<br />

O yıllar bugün de yaşamaya devam ediyor. Aslında teknolojiyle<br />

birlikte gereksinimler ve kabul edilip beğenilen görüntüler çok<br />

değişmiş de olsa; bir kadının giyim önceliklerinin temelleri<br />

o dönemde atılıyor ve günümüzde yeniden yorumlanıyor.<br />

Dior’un yeni bar ceketinin denimler veya büyük koton eteklerle<br />

kombinlenmesi, Givenchy bele oturan deri ceketlerin saten dantel<br />

detaylı eteklerle birleşmesi, Saint Laurent’ın muhteşem maskülen<br />

smokin ceketlerinin içinde gizlenen feminen detaylar, Celine ‘pied<br />

de poule’ ceketler ve büyük denim pantolonlar; hepsi de bize<br />

eskinin armağanı.<br />

Biraz daha yeni markalara gidersek Khaite ve Victoria<br />

Beckham’ın dönem koleksiyonları yaptıklarını görüyoruz.<br />

Anneannemin bana bıraktığı pileli Saint Laurent pantalon,<br />

Chanel ceketler, günlük olarak da kullanabileceğim upuzun<br />

etekler, fularlar, kalın küçük parmak yüzükleri ve cape paltolar;<br />

bugünün modasıyla da uyum içinde olan 60’lar gardırobumun<br />

demirbaşlarından.”<br />

66 ELLE


PACO RABANNE<br />

Françoise<br />

Hardy 1967<br />

yılında Paco<br />

Rabanne<br />

gold<br />

elbiseyle göz<br />

kamaştırıyor.<br />

RUDI GERNREICH<br />

RUDI GERNREICH<br />

Çiçek desenli palto,<br />

MARINA RINALDI<br />

1964 yılında ilk<br />

tek parça bikiniyi,<br />

monokiniyi yaratan ve<br />

mini eteğin Amerika’da<br />

yaygınlaşmasını sağlayan<br />

Rudi Gernreich, iddialı<br />

ve avangart tasarımları,<br />

cinsiyetsiz kıyafetleriyle<br />

ülkedeki muhafazakarlığa<br />

karşı da savaşmış ve genel<br />

olarak moda dünyasını<br />

özgürleştirmiştir.<br />

Hardal renkli<br />

palto, MARINA<br />

RINALDI<br />

Renkli kaban, M MISSONI<br />

Siyah şeritli mini<br />

elbise, BEYMEN CLUB<br />

Çiçek desenli elbise,<br />

MARINA RINALDI<br />

Cardin ve Paco Rabanne da 60’lar modasının efsane isimlerinden.<br />

Tıpkı “silah arkadaşı” Courreges gibi uzay stili<br />

doğrultusunda tasarlayan, hacimler, formlar ve kesimler<br />

üzerinde oynayan Pierre Cardin daire şeklindeki balon<br />

etekleriyle (robes bulles) ünlendi.<br />

Uzay Çağı’nın güçlü temsilcilerinden üçlünün son ayağı<br />

İspanyol kökenli Paco Rabanne’ın altın plakadan hazırlanan<br />

elbiseleri dönemin unutulmazlarından. 1966 yılında<br />

sunduğu, metal ve plastikten yapılmış 12 elbiseyi içeren<br />

defilesinde yürüyen siyahi modelleri ırkçılığa karşı vurgu<br />

yaparak dönemin özgürlükçü ruhuna da selam verdi. Çağdaş<br />

Materyallerden 12 Giyilmez Elbise isimli koleksiyonsa<br />

moda tarihinin kült parçalarını bir araya getiriyordu.<br />

1966 yılında ceket ve pantolondan oluşan “Le Smoking”le<br />

cinsiyet kodlarına karşı çıkan, rahat giyimi lüks ve şıklıkla<br />

harmanlayan, dönemin özgürlükçü ruhunu bu tasarımla<br />

pekiştiren Yves Saint Laurent, 1965 yılında Hollandalı<br />

ressam Piet Mondrian’dan ilham alarak hazırladığı Mondrian<br />

koleksiyonuyla da sanatı ve modayı yan yana getirdi.<br />

Aslında ta 30’lu yıllarda Marlene Dietrich, Greta Garbo<br />

gibi isimlerin giydiği ama moda sahnesine ve koleksiyonlara<br />

ilk defa Yves Saint Laurent’nın dehası paralelinde dahil edilen<br />

takım elbise, o günden bu yana podyumdan sokak modasına<br />

gündüz ve gece şıklığının ikonik parçasına dönüştü.<br />

Takım elbise bugün yazının başında bahsettiğimiz modanın<br />

sonsuz deviniminde en çok karşımıza çıkan, en çok<br />

yorumlanan ama asla bıktırmayan bir tasarım. Cinsiyetsiz<br />

tavrıyla öne çıkan Alessandro Michele’den Max Mara’ya,<br />

Prada’dan Stella McCartney’ye takım elbise her seferinde<br />

bizi kendine hayran bırakmaya devam ediyor.<br />

Marina Rinaldi İdari Direktörü Lynne Webber<br />

koleksiyonda hem 50’lere, hem de 60’lara gönderme<br />

olduğunun altını çiziyor: “50’ler de, 60’lar da belli bir<br />

estetik anlayışını öne çıkaran önemli dönemler. 50’ler<br />

kadını sofistike ve kusursuz bir görünüme sahipken,<br />

60’lar kadını daha cesur ve asiydi.<br />

Koleksiyondaki kokteyl elbiseleri 50’li yılları<br />

hatırlatıyor. Ceket ve paltolardaki canlı renkler ve<br />

geometrik siluetlerse 60’ların havasını taşıyor.”<br />

SON SÖZ<br />

50’lerden bugüne ideal kadın bedeni sınırları içinde yaşayan<br />

dişi, feminen ve zarif bir kadın kimliği miras kaldıysa,<br />

müzikten mimariye sanattan modaya bir başkaldırı niteliğinde<br />

olan 60’lar en çok özgürlük ve cesaretle anılacaklar.<br />

50’ler ve 60’ların giyim kodları bugün bambaşka toplumsal<br />

manzaralar eşliğinde yeniden ama farklı yorumlarla<br />

karşımıza çıkmaya devam ederken, 60’larda Vietnam Savaşı,<br />

nükleer tehdit ve ırkçılığın tetiklediği isyan ruhu, özgürlük<br />

ve kardeşlik arzusu belki de bir daha asla o zamanki<br />

kadar güçlü olmayacaktır.<br />

ELLE 67


ELLENOSTALJİ STİL<br />

60’lı yıllar<br />

sonlanırken, moda<br />

tarihinin en sevilen<br />

ve en ilham verici<br />

yılları olan 70’ler<br />

kapıdadır.<br />

Hippi akımı 68<br />

olaylarından<br />

sonra daha da<br />

belirginleşirken,<br />

“flower power”ın<br />

vurguladığı çiçek<br />

desenli uzun<br />

elbiseler, etek ve<br />

gömlekler, üzerinde<br />

“peace and love”<br />

yazılı tişörtler,<br />

pantolon ve blazer<br />

ceketler, renk<br />

patlaması ve payet<br />

bombardımanı;<br />

70’ler modasına<br />

damga vurur.<br />

Couture yapan<br />

modacılar artık<br />

yerini Issey<br />

Miyake, Karl<br />

Lagerfeld, Kenzo<br />

ve Jean-Charles<br />

de Castelbajac<br />

gibi moda<br />

tasarımcılarına<br />

bırakmak üzeredir.<br />

68 ELLE


“DÖNEM<br />

MODALARI HER<br />

DAİM REVAÇTA”<br />

Ünlü tasarımcı Gamze Saraçoğlu 50’ler ve<br />

60’lar modasını yorumluyor:<br />

“50’ler ve 60’lar en sevdiğim dönem<br />

modalarından. Savaşın ardından tekstilin<br />

yeniden canlanmaya başladığı, daha<br />

enerjik ve genç kalıpların kullanıldığı,<br />

güçlü kadın imajının ortaya çıktığı yıllar<br />

aslında. Mad Man bu dönemin modasını<br />

çok iyi anlatan, benim de çok sevdiğim bir<br />

yapım.<br />

Bu yıllarda kadınların toplumdaki rol<br />

değişimine ve iş hayatında daha etkin<br />

olmalarına şahitlik ediyoruz. Bu derin<br />

değişim elbette ki modada da bir karşılık<br />

buldu.<br />

Dönemin en sevdiğim parçaları arasında<br />

bandanaları, mini etekli tayyör takımları,<br />

babydoll ve pop art takıları sayabilirim.<br />

Dior, Miu Miu, Silvia Tcherassi gibi birçok<br />

marka ve tasarımcı son koleksiyonlarında<br />

60’lar referanslı tasarımlar geliştirdiler.<br />

Onlar dönem modalarını tekrar tekrar<br />

ziyaret etmekten hiç bıkmıyorlar.<br />

O yıllardan miras kalan ve severek<br />

kullandığım parçalar arasında tayyör<br />

takımlar favorim. 60’ların blok renk<br />

kullanılmış, eğlenceli tasarımları da<br />

hoşuma gidiyor.”<br />

Püsküllü üst, NEW<br />

ARRIVALS<br />

Çiçek desenli mini<br />

elbise, NEW ARRIVALS<br />

Bebe yaka mini elbise,<br />

NEW ARRIVALS<br />

New Arrivals bu kez İtalyan esintileriyle kışı karşılıyor. Gündüz<br />

görünümlerini Viktoryen dokunuşlarla tamamlayan parçaların<br />

yer aldığı koleksiyonda, kendinizi 60’larda bir İtalyan filminin<br />

başrolünde hissedebilirsiniz. Bele oturan kalıplar, peplum detaylar<br />

ve güçlü omuz formları; dönem modasına ait özelliklerden.<br />

ELLE 69


ELLENOSTALJ İLHAM<br />

Yıl 1947,<br />

MODADA DEVRİM!<br />

TARIH 12 ŞUBAT 1947. CHRISTIAN<br />

DIOR PARIS’TE “NEW LOOK” ADLI ILK<br />

HAUTE COUTURE KOLEKSIYONUNU<br />

SUNUP 50’LERİN MODASININ<br />

YÖNÜNÜ TAMAMEN DEĞIŞTIRDI.<br />

BU IKONIK PARÇALARLA ZAMANDA<br />

YOLCULUĞA ÇIKIYORUZ.<br />

YAZI: SUZAN YURDACAN<br />

FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE,<br />

SHUTTERSTOCK<br />

Hayaller<br />

kurduran bir<br />

modacı... Ve<br />

onun günümüzde<br />

de konuşmaya<br />

devam ettiğimiz<br />

“New Look”<br />

koleksiyonu.<br />

Christian Dior<br />

50’li yılların<br />

kadın silüetini<br />

yeniden<br />

şekillendirdi!<br />

Sizce Christian Dior Paris’teki atölyesinde ilk haute<br />

couture koleksiyonunu hayal ederken/çizerken modanın<br />

yönünü değiştireceğini tahmin etmiş miydi?<br />

Belki de niyeti tam da buydu ve bunu başardı da!<br />

1947’de kadınlara sunduğu “New Look” adlı haute couture<br />

koleksiyon her detayı ve yarattığı etkiyle isminin hakkını<br />

verdi. Cesur modacının sunduğu yeni görünüm gerçekten o<br />

ana kadar tüm bilinenleri sildi, kadın gardırobunu yeniden<br />

yazdı ve şekillendirdi. Aslında övüldüğü kadar eleştirilere<br />

de maruz kaldı ama ne olursa olsun, bu koleksiyonla tarih<br />

yazdı. 50’li yıllara damgasını vuran bu öyküyü özetlemek<br />

zor. İki sayfada, hikayenin nostaljik ama özetin özeti albümüne<br />

buyurun.<br />

70 ELLE


Moda dışında<br />

en büyük tutkusu<br />

bahçe ve çiçekler<br />

olan Christian<br />

Dior lale şeklinden<br />

de ilham alarak<br />

ince bele vurgu<br />

yapan kabarık<br />

eteği tasarladı.<br />

“Bar”adlı ceket ise<br />

koleksiyondaki bir<br />

diğer ikonik parça.<br />

Olumsuz yorumlara<br />

gelince, özellikle<br />

eteklerde çok fazla<br />

kumaş kullanılması<br />

eleştirildi.<br />

Ancak bu bile<br />

koleksiyonun<br />

etkisini azaltmadı.<br />

“New Look”<br />

koleksiyonunun<br />

günümüze<br />

kadar bir<br />

uzantısı da,<br />

aynı tarihli<br />

parfüm. Ben<br />

nostaljik/eski<br />

ikonik kokuları<br />

çok severim,<br />

zamanda<br />

yolculuk hissi<br />

verir.<br />

Ünlü “Bar” ceket.<br />

İkinci Dünya Savaşı sonrasında “doğan” New Look<br />

koleksiyonu çok tartışıldı, hatta çok da eleştirildi.<br />

Oysa Christian Dior’un isteği uzun ve mutsuz bir<br />

dönemi kadınlara mümkün olduğu kadar çabuk<br />

unutturmaktı.Avrupa ve Amerika’da kadınlar terziye<br />

giderken artık ellerinde bu çizimler vardı. Önce<br />

couture müşterisi, ardından orta sınıf da “New<br />

Look”u takip etti.<br />

Öğleden<br />

sonra<br />

şıklığı için<br />

tasarlanan<br />

kırmızı<br />

Écarlate<br />

kokteyl<br />

elbisesi<br />

müzelerde<br />

sergilenen bir<br />

sanat eseri!<br />

ELLE 71


ELLENOSTALJİ STİL<br />

Grace Kelly<br />

Hem beyaz perdede hem<br />

de sokakta sıra dışı bir<br />

aktris olan Grace Kelly’nin<br />

gardırobu, 50’lerin<br />

en çok konuşulan (ve<br />

kopyalanan) kıyafetleriydi,<br />

ancak 1956’da Monaco<br />

Prensi Rainer III ile<br />

düğünü tek kelimeyle<br />

mükemmeldi. Hâlâ tüm<br />

zamanların en unutulmaz,<br />

zarif gelinliklerinden<br />

biri olarak anılan Helen<br />

Rose gelinliği, geleceğin<br />

kraliyet gelini adayı<br />

Kate Middleton’a bile<br />

ilham verdi. İşte biz buna<br />

zamansız çekicilik diyoruz.<br />

1950lerin<br />

STİL İKONLARINDAN<br />

ilham alın!<br />

72 ELLE


Marilyn Monroe<br />

1953’te kariyerine başlayan ve<br />

1955 yapımı ‘The Seven Year<br />

Itch’ filmindeki havaya uçuşan<br />

beyaz elbiseli fotoğrafıyla<br />

ikonlaşan Marilyn Monroe,<br />

önce ‘Gentlemen Prefer Blondes’<br />

filminde sonra bir ödül törenine<br />

de giydiği dore elbisesiyle<br />

kültleşti. Saç rengi, kedi gözü<br />

çerçeveli gözlükleri, kalem<br />

etekleri, çizgili elbiseleri ve<br />

retro pin-up mayolarıyla tüm<br />

zamanların en tanınmış moda ve<br />

güzellik tanrıçalarından birine<br />

dönüştü.<br />

MODANIN EVRİM GEÇİRDİĞİ VE YEPYENİ STİLLERİN DENENDİĞİ 1950’LER,<br />

BUGÜNE KADAR ULAŞAN VE TEKRAR EDEN PEK ÇOK POPÜLER GÖRÜNÜM YARATTIYSA,<br />

BUNDA DÖNEMİN HOLLYWOOD YILDIZLARININ VE KRALİYET AİLELERİNİN DE PAYI<br />

BÜYÜK. HERMÉS’İN ÇANTA MODELİNE İSMİNİ VEREN GRACE KELLY’DEN COOL VE<br />

ASİ STİLİN YARAMAZ ÇOCUĞU JAMES DEAN’E, DÖNEMİN EN ÇOK İLHAM ALINAN<br />

YILDIZLARININ STİLLERİ MERCEK ALTINDA.<br />

HAZIRLAYAN: GÜLGÜN ÖZEK FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK<br />

ELLE 73


ELLENOSTALJİ STİL<br />

Oceania<br />

inci<br />

bilezik,<br />

7050 TL,<br />

KISMET BY<br />

MILKA<br />

Deri eldiven,<br />

4200 TL, JIL<br />

SANDER<br />

Elbise, 4550 TL,<br />

MACHKA<br />

Payetli uzun<br />

palto, 50.000 TL,<br />

GIAMBATTISTA<br />

VALLI<br />

Taco mini<br />

çanta,<br />

3900 TL,<br />

YUZEFI<br />

Carlota güneş gözlüğü, 4500 TL, LAPIMA<br />

Hepburn İMZASI<br />

İncili<br />

ayakkabı,<br />

7950 TL,<br />

JIMMY<br />

CHOO<br />

Aviu etek, 1695 TL,<br />

VAKKO<br />

Tafta elbise,<br />

33.770 TL,<br />

CAROLINA<br />

HERRERA<br />

BALMAIN VE GIVENCHY<br />

GIBI MODAEVLERININ<br />

ZAMANINDA AUDREY<br />

HEPBURN’I BAŞTAN AYAĞI<br />

GIYDIRMIŞ OLMASI ŞAŞIRTICI<br />

DEĞIL. OYUNCUNUN<br />

SILUETINDE IKONIK VE<br />

BÜYÜLEYICI BIR ŞEYLER VAR.<br />

HEPBURN’ÜN BIR IMZA GIBI<br />

AKILLARA KAZINAN STILINDEKI<br />

ŞIK VE ZARIF DETAYLAR,<br />

BUGÜN BILE ARZULANAN,<br />

ZAMANSIZ BIR MODA<br />

ANLAYIŞINI TEMSIL EDIYOR.<br />

İncili altın<br />

küpe, 16.950<br />

TL, MEVARIS<br />

CRESCENT/<br />

BEYMEN<br />

HAZIRLAYAN: GÜLGÜN ÖZEK<br />

FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE,<br />

SHUTTERSTOCK<br />

Dulcis kokteyl<br />

yüzüğü,<br />

1750 TL,<br />

SWAROVSKI<br />

74 ELLE


Altın zincir,<br />

24.450 TL, BEE<br />

GODDESS<br />

Napa blazer,<br />

2699 TL,<br />

MASSIMO<br />

DUTTI<br />

Vizör bere, 149 TL,<br />

MANGO<br />

Mini elbise,<br />

4915 TL,<br />

YUZEFI<br />

Deri yelek,<br />

14.926 TL,<br />

ZEYNEP<br />

ARÇAY<br />

Bel çantası,<br />

1150 TL,<br />

MOZZA<br />

Gözlük, 3949 TL,<br />

ALEXANDER<br />

MCQUEEN<br />

Ve tanrı<br />

KADINI YARATTI<br />

Pantolon, 1350 TL,<br />

NAZLI CEREN<br />

Yüzük,<br />

6680 TL, RAISA<br />

VANESSAxATASAY<br />

Çizme,<br />

12.950 TL,<br />

KHAITE<br />

KUYRUKLU VE IDDIALI BIR EYELINER<br />

ILE YATAKTAN YENI KALKMIŞ GIBI<br />

KABARAN SAÇLARIN ORIJINAL<br />

ILHAMI BRIGITTE BARDOT’YA SELAM<br />

OLSUN. ALTMIŞLARIN UNUTULMAZ<br />

AKTIRISTI MAKSI MINILERI, DIZ ÜSTÜ<br />

ÇIZME VE FÖTRDEN KASKETE TÜM<br />

ŞAPKALARIYLA, KISKANILACAK<br />

KADAR ÇABASIZ VE BOHEM OLAN<br />

FRANSIZ ŞIKLIĞININ DÜNYA<br />

TEMSILCISI OLDU.<br />

Bluz, 259 TL, TWIST<br />

ELLE 75


ELLENOSTALJİ STİL<br />

kral ELVIS<br />

ELVIS PRESLEY, BUGÜN HARRY<br />

STYLES’IN GIYDIĞI PEMBE TAKIMLARIN<br />

YOLUNU AÇAN ISIMLERDEN BIRI.<br />

KARIYERI BOYUNCA ÖZELLIKLE<br />

SAHNEDE, CINSIYETÇI GIYIM<br />

KODLARINI ALT ÜST ETTI. PRESLEY’NIN<br />

ÇOK SEVDIĞI MÜCEVHERLERI, ALOHA<br />

STILI, KÜBA YAKALI GÖMLEK VE PILELI<br />

PANTOLONLARIYLA GERIDE BIRAKTIĞI<br />

MODA MIRASI, NEREDEYSE MÜZIK<br />

KARIYERININ ÖNÜNE GEÇTI.<br />

Vizon süet gömlek,<br />

5450 TL, BEYMEN<br />

COLLECTION<br />

Yün palto, 1699 TL,<br />

MANGO<br />

Kartlık, fiyatı<br />

henüz belli<br />

değil, ETRO/<br />

BEYMEN<br />

Kravat,<br />

1300 TL,<br />

PAUL SMITH/<br />

BEYMEN<br />

Gransasso yelek,<br />

2990 TL, VAKKO<br />

Gömlek, 544 TL,<br />

ACADEMIA<br />

Kadife pantolon,<br />

500 TL, DOCKERS<br />

501 jean,<br />

759 TL,<br />

LEVI’S<br />

Officialito makosen,<br />

fiyatı henüz belli<br />

değil, CHRISTIAN<br />

LOUBOUTIN/ BEYMEN<br />

Güneş gözlüğü,<br />

60 TL, H&M<br />

76 ELLE


Tişört,<br />

180 TL,<br />

LEVIS<br />

Hırka,<br />

10.990 TL,<br />

VAKKO<br />

Kemer,<br />

DOLCE&GABBANA/<br />

BEYMEN<br />

Driver eldiven,<br />

260 TL, ZARA<br />

Triko, 250 TL,<br />

ALTINYILDIZ<br />

Güneş gözlüğü, 3000 TL,<br />

TODS/BEYMEN<br />

Kolye,<br />

8900 TL,<br />

ALEXANDER<br />

McQUEEN/<br />

BEYMEN<br />

Deri pardesü,<br />

8995 TL,<br />

NETWORK<br />

Nedensiz ASİ<br />

KISA OYUNCULUK KARIYERINE<br />

KARŞIN ERKEK MODASINDA<br />

ONUN KADAR KALICI ETKI<br />

BIRAKAN GÖRÜLMEDI. İYI BIR<br />

AILEDEN ÇIKAN KÖTÜ ÇOCUK<br />

PORTRESINI ÇIZEN DEAN,<br />

BOMBER CEKETLE GIYDIĞI<br />

BEYAZ TIŞÖRT VE DAR JEAN<br />

PANTOLONUYLA ‘COOL’LUĞUN<br />

KITABINI BU SADE STILIYLE YAZDI.<br />

ŞIMDI SAKIN OLUN VE GÖMLEK<br />

YAKANIZI SIZ DE ASICE YUKARI<br />

KALDIRIN.<br />

551 jean,<br />

769 TL,<br />

LEVIS<br />

Sırt çantası,<br />

PAUL SMITH/<br />

BEYMEN<br />

Kemer detaylı bot,<br />

1699 TL, DIVARESE<br />

ELLE 77


ELLENOSTALJİ STİL<br />

İkinci ele EVET!<br />

BU BIR TREND YA DA GEÇICI BIR HEVES DEĞIL. PANDEMI ILE BIRLIKTE<br />

VINTAGE DAHA DA KIYMETE BINDI. IKINCI EL DÜNYASINI ŞIMDILERDE ADETA<br />

YENIDEN KEŞFEDIYORUZ. ÇÜNKÜ BUNUN GEZEGENE KATKISI BÜYÜK.<br />

MODADA NOSTALJI HIÇ BU KADAR FAYDALI OLMAMIŞTI!<br />

YAZI: FEDERICA FIORI FOTOĞRAFLAR: TODD COLE, MEHMET ERZİNCAN, GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />

İTALYANCA’DAN ÇEVIREN: MAJÖR TRANSLATION<br />

RODARTE<br />

78 ELLE


Klasik parçalar, inanılmaz pahalı çanta ve ayakkabılar<br />

Matrix filminin veri girdabına benzeyen<br />

bir yıldız geçidi gibi, her şeyin başladığı o tozlu<br />

dükkandan ışık yılı uzaklıktaki bugüne tek bir<br />

tıklama ile ulaşıyor.<br />

Covid-19 çağında modanın seyrini ve kaderini değiştiren<br />

sarsıntılarla birlikte ikinci el pazarının yüzde yirmilik<br />

büyümesine tanıklık ediyoruz. Boston Consulting’e<br />

göre web üzerindeki ikinci el ürün pazarı bugün itibariyle<br />

40 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. Önümüzdeki<br />

beş yıl içinde en önemli sitelerin her yıl yüzde<br />

100 artan bir kâr oranına ulaşmaları öngörülüyor. On yıl<br />

zarfında da ikinci el ürünlerin cirolarının hızlı moda parçalarını<br />

aşabileceği tahmin ediliyor. Vestiaire Collective,<br />

Depop, Rebag, The RealReal, Re-See ve Byronesque<br />

(spor ayakkabılarda da Goat ve StockX) gibi siteler, gerekli<br />

bütçeye sahip olmadan lüks dünyasına ulaşmak isteyenlerin<br />

sanal hedefi haline geldi. Dolayısıyla radarlar<br />

en uygun online fırsatlarına çevrildi. İkinci el siber gezginleri<br />

ise sofistike koleksiyoncular olarak online alışverişin<br />

izini sürüyor.<br />

YAPAY ZEKA MI İNSAN MI?<br />

Peki bu ikinci el online moda platformlarını koordine<br />

edenler nasıl çalışıyor? Klasiklerin satıldığı bir platformdaki<br />

ürünlerin tam olarak kaç tane olduğu ve kaçtan git-<br />

PANDEMİ<br />

DÖNEMİNDE<br />

ikinci ele<br />

rağbet arttı<br />

İkinci el ürünleri tüketiciyle<br />

buluşturan dünyanın<br />

en önemli çevrimiçi<br />

pazarlarından biri olan<br />

Vestiaire Collective<br />

pandemi döneminde<br />

yatırımlarını artırdı. 90<br />

ülkede 9 milyon müşterisi<br />

bulunuyor.<br />

BALENCIAGA<br />

Chiara<br />

Ferragni<br />

ELLE 79


ELLENOSTALJİ STİL<br />

Twiggy<br />

tiklerini öğrenmek önemli. Nitekim işletme maliyetlerini<br />

kabul edilebilir seviyede tutarak ürünleri<br />

saymak, kataloglamak ve fiyatlarını belirlemek<br />

yani envanterini çıkarmak; bu tür platformları<br />

idare eden kişilerin geleceğini belirleyen unsurlardan.<br />

Bu, komisyonlardaki toplam geliri<br />

veya ciroları ana kaynak üzerinden azaltan<br />

bir ekonomik yük. Kıyafetlerin ve aksesuarların<br />

müşteriden müşteriye doğrudan<br />

(peer to peer) gidebildiği, kimlik doğrulama<br />

için bir toplama merkezine sevk edilip<br />

ardından alıcılara gönderilebildiği veya her<br />

zaman olduğu gibi doğrudan markalardan<br />

gelebileceği göz önüne alındığında böyle<br />

bir şirketi koordine etmek kolay değil. Bu<br />

aşamada devreye yapay zekanın gelişimi<br />

ve yapay öğrenme giriyor. Bilgisayarlar ve<br />

mikroçipler modelleri tanıyacak, durumu<br />

Kate<br />

Moss<br />

analiz edecek, fiyatı belirleyecek ve gerçeklikleri<br />

onaylayacak. Ancak tüm bunların insan faktörünün<br />

uzmanlığı olmadan çalışıp çalışmayacağı<br />

garanti değil.<br />

BAZI ÜRÜNLER ŞİMDİDEN KLASİK<br />

Aynı markaya ait bazı ürünlerin kan kaybederken<br />

bazılarının aynı değeri korumasının<br />

kesin bir nedeni var. En talepkâr alıcıların<br />

bulunduğu Byronesque’te “talep üzerine fiyat”<br />

ibaresine sıkça rastlanıyor. Bunu Maison<br />

Margiela’nın Sonbahar/Kış 2000 sezonunda<br />

yarattığı büyük beden jean’lerde ya da ta 1977<br />

yılına dayanan Vivienne Westwood’un Seditionaries<br />

“Tits” koleksiyonunda görüyoruz.<br />

Bu arada Tagwalk’un uzmanları Prada, Rick<br />

Owens, Thom Browne ve Balmain’deki İlkbahar/Yaz<br />

2021 koleksiyonundan bazı parça-<br />

80 ELLE


Justin de<br />

Villeneuve<br />

Twiggy<br />

ların şimdiden geleceğin kült klasikleri haline geleceğini<br />

iddia etmekte. Çok talep gören bu ürünleri koleksiyonerler<br />

cerrah hassasiyetiyle şimdiden satın almaya çalışıyorlar.<br />

En iyi şartlarda, karar verdiklerinde, bunları<br />

başlangıç fiyatının iki katını belki de üç katını kazanabilecekler.<br />

Üstelik bu konuda belki de uzman olmaya da<br />

gerek yok. Kutuyu ve etiketi saklama, çantayı iyi durumda<br />

muhafaza etme gibi temel kurallara uymak Dolayısıyla<br />

Hermès’in Birkin’i, Chanel’in 2.55 çantası, Fendi’nin<br />

Peekaboo’su fiyatlarını zaman içinde koruyacaktır. Durumu<br />

biraz karmaşık hale getirecek bir dipnot: Kendi<br />

eski modellerinin fiyatlarının yükseldiğini, hatta yenilerinin<br />

üzerine çıktığını gören bazı spor ayakkabı<br />

markaları, spekülasyonu önlemek için bunları tekrar<br />

üreterek piyasaya sürüyor ve ikinci elin fiyatını<br />

yapay şekilde düşürüyor. Kısaca ürünlere borsadaki<br />

hisse senedi muamelesi yapıyorlar.<br />

MODA YATIRIMI İÇİN NE YAPMALI?<br />

Burberry ve Stella McCartney’den sonra Gucci<br />

de kendi ürünlerini The RealReal üzerinde satmaya<br />

başladı. Bu arada, Alessandro Michele’ye<br />

göre markanın bu yeni seyri satılmayan ürünleri<br />

azalttığı için döngüsellik mantığını izleyen bir<br />

operasyon. Bunun altında Y ve Z kuşaklarına hitap<br />

etme arzusu da var elbette. Bu yolla sezon koleksiyonlarının<br />

satışını artırmak ve genç nüfusu sadık müşterilere<br />

dönüştürmek de hedeflerden biri tabii ki. Öte<br />

yandan kullanılmış ürünleri satarak yenilerini almanın<br />

getirdiği yükü hafifletmeye çalışanlar da var ancak artık<br />

belirgin olan şey değerli ürün satın almanın bir yatırım<br />

haline gelmesi. Bunun kanıtı da yatırımlarını giderek artıran<br />

ikinci el online alışveriş platformları. Gelişmeleri<br />

merakla izlemeye devam ediyoruz.<br />

ROLEX<br />

GUCCI<br />

YATIRIM<br />

PARÇALAR<br />

En üstte, Vestiaire<br />

Collective sitesinde<br />

satışa sunulan<br />

Prada’nın omuz<br />

çantası görülüyor.<br />

The RealReal’daki<br />

Gucci’nin Ophidia<br />

çantası da (en solda)<br />

en çok talep gören<br />

parçalardan. Bir<br />

başka online satış<br />

sitesi LePrix üzerinden<br />

satın alınabilecek<br />

olan altın Rolex saat<br />

tam bir klasik.<br />

ELLE 81


ELLENOSTALJİ STİL<br />

Brigitte Bardot<br />

Sahne<br />

ONLARIN!<br />

EN AZ KENDILERI KADAR<br />

HIKAYELERI DE ILGINÇ, PEK<br />

ÇOK FILME DE KONU OLMUŞ<br />

IKONIK TAKILARIN GÜNÜMÜZ<br />

VERSIYONUNA GÖZ DIKTIK.<br />

ESKI FILMLERI IZLERKEN<br />

O YILLARIN MODASINI<br />

GÜNÜMÜZE TAŞIMAK<br />

ISTEYENLERİ VINTAGE<br />

YOLCULUĞUMUZA DAVET<br />

EDIYORUM.<br />

HAZIRLAYAN: GİZEM İNCE<br />

FOTOĞRAFLAR:SHUTTERSTOCK,<br />

GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />

RODARTE<br />

82 ELLE


Kolye,<br />

fiyatı istek<br />

üzerine, BARS<br />

Çoklu uzun kolye,<br />

306.850 TL,<br />

CHANEL<br />

Chloe<br />

Harrouche<br />

‘Raisa Vanessa X<br />

Atasay’ koleksiyonu<br />

yüzük, 5355 TL,<br />

ATASAY<br />

Pembe altın<br />

kaplama<br />

kolye,<br />

400 TL,<br />

GÖZDE ATLI<br />

Jane Birkin<br />

Natalie Wood<br />

‘Troya’ cuff,<br />

725 TL,<br />

REIAN<br />

JEWELRY<br />

‘Heart of the<br />

Sea’ yüzük,<br />

29.350 TL,<br />

KISMET BY<br />

MILKA<br />

Bilezik,<br />

259 TL,<br />

IPEKYOL<br />

Küpe,<br />

fiyatı henüz<br />

belli değil,<br />

ETRO/<br />

BEYMEN<br />

ELLE 83


ELLENOSTALJİ STİL<br />

Pirinç üzeri kaplama<br />

vintage görünümlü<br />

küpe, 480 TL,<br />

PONPONIERE<br />

‘Springly’<br />

bileklik,<br />

495 TL,<br />

LISALINA<br />

Natalie Wood<br />

ESKİNİN<br />

ihtişamı<br />

Vintage görünümlü<br />

takılar günlük/şık, her<br />

tür görünüme uyum<br />

sağlayarak stilinize son<br />

ve çok güçlü imzayı atar.<br />

Elektron pul<br />

kolye,<br />

4950 TL,<br />

MONAPETRA<br />

HAZİNE sandığı<br />

Televizyon ve sinema<br />

dünyasının moda akımlarını<br />

ne kadar etkilediği aşikar!<br />

Dönem temalı projelerin<br />

devam etmesiyle birlikte bu<br />

modanın uzun ömürlü olma<br />

ihtimalı hepimizi mutlu etti,<br />

öyle değil mi? Eskiye nur<br />

yağdı da diyebiliriz.<br />

‘Floriana’<br />

bilezik,<br />

3255 TL,<br />

MON REVE<br />

Altın kaplama<br />

bronz küpe,<br />

379 TL, MTOY<br />

Yüzük, 995 TL,<br />

GAS BIJOUX<br />

‘Soraya’<br />

yüzük,<br />

640 TL,<br />

FELIZIST<br />

Broş,<br />

2200 TL, VERSACE<br />

İnce örgü bilezik, 850 TL, LUNA MERDİN<br />

‘Savanna<br />

Sangha’<br />

kolye,<br />

6445 TL,<br />

TOHUM<br />

‘Stunner’<br />

küpe,<br />

2990 TL,<br />

MER’S<br />

84 ELLE<br />

Düğme küpe,<br />

450 TL, BLOOM<br />

JEWELRY


elle kızlarının<br />

eğlenceli dünyası<br />

FACEBOOK /ELLETurkey<br />

ELLE kızlarının<br />

bakış açısıyla<br />

en güzel Fotoğraflar<br />

BURADA TAKİPTE KALIN<br />

INSTAGRAM/ELLETurkiye<br />

MODA, TREND, STİL, GÜZELLİK<br />

VE GÜNCEL OLAN HER ŞEYİ,<br />

HER AY VE HER AN<br />

ELLE’DE PAYLAŞIYORUZ...<br />

ELLE'İn İlham veren dünyası İçİn<br />

YOUTUBE kanalımıza abone olmayı unutmayın!<br />

YOUTUBE/ELLEtürkiye<br />

Tablet dergİnİz<br />

her ay zengİnleştİrİlmİş<br />

İçerİğİyle<br />

Apple Store'da ve<br />

Google Play'de!<br />

GÜNCEL HABERLER<br />

TÜM DETAYLARIYLA BU ADRESTE<br />

Dünyada ve Türkiye'de ne oluyorsa,<br />

anında İşte tam burada.<br />

TWITTER/ELLETurkey


ELLENOSTALJİ STİL<br />

GEÇMİŞTEN İLHAM<br />

ALAN GELECEK<br />

Vintage<br />

YENİDEN!<br />

HIZLI TÜKETIM KARŞISINDA ETIK BIR<br />

SEÇIM SUNAN VINTAGE SEÇİMLER,<br />

MODA DÜNYASININ SÜRDÜRÜLEBILIRLIK<br />

SINAVINDA ÖNEMLI BIR ROL ÜSTLENIYOR.<br />

YAZI: SERLİ GAZER BOYACI FOTOĞRAFLAR: SCHIAPARELLI,<br />

GETTYIMAGES TÜRKİYE, IMAXTREE.COM<br />

86 ELLE


Maria Grazia<br />

Chiuri,<br />

Dior’in ikonik<br />

modellerini<br />

bu sezon<br />

için yeniden<br />

yorumladı<br />

Vintage<br />

kolye,<br />

CHRISTIAN<br />

DIOR<br />

LOEWE<br />

VERSACE<br />

2018 yılının Mart ayında Paris Moda Haftası’ndayım.<br />

Üzerimde vintage bir Alaia ceket var. Sanki bir sanat<br />

eseri giymişim gibi hissediyorum. Bir heykelin<br />

kıvrımları gibi özenle yaratılmış formu, geniş silueti,<br />

dokusu, hissiyatı, ağırlığı... Bu kadar özel bir parçayı birkaç<br />

saatliğine bile olsa üzerimde taşıyor olmanın verdiği özgüvenle<br />

Place d’lena’da gerçekleşecek Miu Miu defilesine doğru<br />

yürüyorum. Caddede inanılmaz bir trafik oluştu. Elimde<br />

davetiyem, üzerimde vintage Alaia, taksiden inip yürümeye<br />

başladım. 200 metrelik yolda hatırladığım kadarıyla beş kişi<br />

üzerimdekinin ne olduğunu sordu. Caddenin moda gazetecileri,<br />

editörler, influencer’lar ve buyer’larla dolu olduğunu<br />

düşünürsek herkesin bakışlarından üzerimde ne denli özel<br />

bir parça taşıdığımı anlayabiliyordum. Yıllar sonra bu özel<br />

parçayı, ödünç aldığım arkadaşıma geri verirken ellerimin<br />

nasıl titrediğini de hatırlıyorum. Başka bir zaman dilimine<br />

ait olan bir tasarım nasıl olmuş da bende bu kadar aidiyet<br />

hissi uyandırmıştı? Ve ben nasıl olmuş da o ana kadar vintage<br />

parçaların hayatıma katabileceklerinin bu denli güçlü<br />

olabileceğini anlamamıştım. Uzun süre bu cekete gerçekten<br />

sahip olabilmeyi arzuladım. Bana ait olmayan bir aşktı bu.<br />

90’lardan beri ikonik olan (Carrie<br />

Bradshaw’un katkısı yadsınamaz) Fendi<br />

Baguette çantaların 2021 versiyonu<br />

metalik ve beyaz tonlarında.<br />

ELLE 87


ELLENOSTALJİ STİL<br />

Chanel’in<br />

en ikonik ve<br />

değerli vintage<br />

parçalarından<br />

biri bu zincir<br />

kemer. Klasik<br />

logolu, klipsli<br />

küpeleri de<br />

unutmamak<br />

gerek.<br />

Üstteki Louis<br />

Vuitton ve<br />

sağdaki<br />

Hermes<br />

çantalar<br />

markaların<br />

oldukça<br />

özel vintage<br />

parçalarından.<br />

Karakteri olan, güçlü duran bir parçaydı. Kimsede bir eşi<br />

daha yoktu. Vintage kıyafetlerin sadece kullanılmış, ikinci<br />

el kıyafetler olmadığını öğrettin bana sevgili Alaia. Bir hikayesi,<br />

yaşanmışlığı vardı ve onu benim hayatımla buluşturuyordu.<br />

İçimdeki coşku, bu güçlü ceketle birleşince sanırım<br />

dışarıya da aynı enerjiyi hissettirdik. Bir cekete yazdığım<br />

aşk mektubunu burada sonlandırırken sizi de vintage dünyasına<br />

bir yolculuğa davet ediyorum.<br />

Bir dönemin popüler moda akımı vintage yeniden gündemde.<br />

Bunun nedenini basit bir şekilde sürdürülebilirliğin<br />

önem kazanmasına bağlayabiliriz. İkinci el kavramıyla vintage<br />

kavramı arasındaki sınırlar flu olsa da, hatta bu işin üstatları<br />

arasında bile bir ayrım olsa da birçoğu için 1990’lı yıllara<br />

ait parçalarla başlıyor vintage dünyası. Vintage Fashion<br />

Complete kitabının yazarı Nicky Albrechtsen sadece sürdürülebilirlik<br />

değil, yüksek moda markalarının da arşivlerden<br />

“eski” tasarımları çıkarıp modernize etmelerinin vintage’a<br />

bir ilgi başlattığını söylüyor. “Yeni sezon defilelerinde bu<br />

kadar güçlü referanslar görmek insanları da cesaretlendiri-<br />

En iyi<br />

VINTAGE NOKTALARI:<br />

Fey @fey_istanbul<br />

Türk moda tarihinin en ikonik isimlerinden Fatoş Yalın’ın<br />

Nişantaşı’ndaki mağazası. Klasik vintage butiklerdeki<br />

kalabalık ve sıkışık his burada yok. Daha minimal ve klas bir<br />

halde keşfedeceğiniz ürünler Yalın’ın yurtdışı seyahatlerinden<br />

topladıklarını bir küratör gibi özenle bir araya getirmesiyle<br />

oluşuyor.<br />

Sentetik Sezar @sentetiksezarmoda<br />

Derya Gültekin ve Yılmaz Ordukaya’nın Facebook ile online<br />

başladıkları vintage macerası gördükleri ilgi sayesinde<br />

mağazaya dönüşüyor. Dolabınıza gerçek bir retro dokunuşu<br />

istiyorsanız ürünlerini mutlaka inceleyin. Aksesuar ve çanta<br />

konusunda da oldukça iyiler.<br />

Original Seconds @original_seconds<br />

Türkiye’nin en eski vintage mağazalarından biri olan Original<br />

Seconds 2005 yılında iki kadın girişimci tarafından kuruldu.<br />

“Moda gittiği gibi geri gelir” felsefesine inanıyor, “Kalitenin<br />

modası asla geçmez” diyorlar.<br />

Nillush Vintage @nillushvintage<br />

Vintage’ın sadece bir giyim kuşam trendinden öte bir yaşam<br />

biçimi olduğunu düşünen ve bunu seçilmiş tüm ürünlere<br />

yansıtan bir yer. Yıllar boyunca dünyanın çeşitli yerlerinden<br />

biriktirilen parçalarla dolu bir mağaza. Koleksiyonun büyük<br />

bir bölümünü, günümüzde rahatlıkla giyilebilecek tarzda<br />

kıyafetler oluşturuyor. Bunun yanında, dönem temalı partiler<br />

veya projeler için kiralanabilecek “kostüm bölümü” de ayrı<br />

olarak sergileniyor.<br />

Küf Vintage @kuf.vintage<br />

Geçmişe ait ikonik parçaları kendine has stiliyle yorumlayan<br />

Küf Vintage, tek tip giyinmekten sıkılan, sıra dışı, özgün ve stil<br />

sahibi kişilere sesleniyor. Esasen İzmir’de mağazası bulunan<br />

markanın seçkisi hem online hem de Beymen’de satışta.<br />

Seasons & Stories @seasonsandstories<br />

Sürdürülebilir modayı savunan, iyi kondisyona sahip, vintage<br />

ve ikinci el moda aksesuarlarını yeni sahipleriyle buluşturmayı<br />

hedefleyen bir marka. Modaya değer katan her aksesuarın bir<br />

hikayesi olduğunu düşünen ve bundan beslenerek ilerleyen bir<br />

oluşum Seasons & Stories. Dikkat! Burada, Chanel Sonbahar/<br />

Kış 1994 koleksiyonu defile parçası bir kemer, 1980’ler Yves<br />

Saint Laurent kolyeler, 1940’lardan nadir Schiaparelli küpeler<br />

ya da 1980’lerden Nina Ricci bir broş bulabilirsiniz.<br />

Coco yazılı<br />

yüzük,<br />

vintage<br />

CHANEL<br />

88 ELLE


yor. Böylece o gördüklerinin orijinal hallerine sahip olmak<br />

istiyorlar. Çoğu zaman yüksek modaevlerine büyük paralar<br />

dökmek yerine o tasarımların orijinaline yakın olanlarına<br />

daha düşük bütçeler vererek vintage versiyonuna sahip oluyorlar.”<br />

Yapılan araştırmalara göre geçtiğimiz yıl kadınların<br />

ikinci el satın alma oranları yüzde 64 civarlarında. Bu oran<br />

2016 yılında sadece yüzde 45’miş.<br />

YENİ AMA VINTAGE GİBİ<br />

Dior Saddle Bag’i geri getirdi, Prada<br />

naylon çantalarını, Fendi ise Carrie<br />

Bradshaw onaylı 1999 yılına ait bageti...<br />

Bugün artık bütün yüksek modaevleri,<br />

vintage sayılabilecek parçalarını<br />

geri getiriyorlar. Vintage uzmanları<br />

dönemler konusunda ayrışsa da ortak<br />

oldukları bir konu var; vintage’ın<br />

günün sonunda moda dünyasına sürdürülebilirlik<br />

kazandırdığı... “İnsanlar<br />

ileri dönüşümün farkında olmaya başladıkça,<br />

yeniden değerlendirilebilecek<br />

bu parçalarla aralarını sıcak tutmaya<br />

başlıyorlar” diyor Albrechtsen verdiği<br />

bir röportajda.<br />

Gerçek anlamda hiçbir kıyafete ihtiyacımız<br />

olmadan geçirdiğimiz bir yılın<br />

ardından (eşofman takımları hariç)<br />

fark ettik ki geleneksel olarak bildiğimiz<br />

moda değişmeye başladı. Bir kafesin<br />

içindeki deney faresi gibi bahsedilen<br />

Z jenerasyonuyla birlikte tüketim<br />

alışkanlıklarımız da farklılaştı. Evet<br />

hâlâ bir şeyler satın alma güdümüz var,<br />

fakat aldıklarımız çok daha önceden<br />

üretilmiş ve başkalarının hali hazırda<br />

kullanmadığı kıyafetler olmaya başladı.<br />

Ekolojik ve etik konuların yanı sıra işin<br />

bir de bütçesel yanı var. Hayranı olduğunuz<br />

fakat bütçenizin yetmediği tasarımcıların<br />

parçalarını çok daha düşük<br />

maliyetlerle satın olmak muazzam bir<br />

his. Yıllar önce İstanbul’da bir butikten<br />

satın aldığım vintage Gucci çantayı<br />

her kullandığımda müthiş bir mutluluk<br />

hissederim. Vintage parçalar böyledir,<br />

kullanım hazzı başkadır, başkasında<br />

olmayacağını bilirsiniz. Ve sanki zamanın ötesinde bir stile<br />

sahip olursunuz. 2020 kıyafetleri sorguladığımız bir yıl<br />

oldu. Bu kadar şeye ihtiyacımız olmadığını anladık. Gereksiz<br />

yere ne çok alışveriş yapmış olduğumuzla yüzleştik. Elini<br />

taşın altına sokabilenler iradelerine sahip çıktı ve satın alma<br />

arzuları daha ekolojik yönlere evrildi. Farkındalığı yüksek<br />

bir nesil sayesinde tüketim alışkanlıklarımız değişmeye başlıyor<br />

ve vintage bu yolun en önemli taşıyıcısı olacak.<br />

Hangi parçalara<br />

YATIRIM YAPMALI?<br />

Deri ceket Şu sıralar oversize ve<br />

Matrix-vari deri ceketler popüler<br />

olsa da iyi kesim bir deri ceket<br />

her daim bir moda klasiğidir. Yeni<br />

bir tane almak yerine kendiniz<br />

için bir vintage parçaya yatırım<br />

yapabilirsiniz.<br />

Vintage Tişörtler Hani üzerlerinde<br />

rock’n’roll grupların logoları<br />

olanlardan. Camille Rowe’un<br />

bir röportajında gittiği her<br />

ülkeden vintage tişört toplayarak<br />

koleksiyonerlik yaptığını anlatıyordu.<br />

Vintage dünyasına adım atmak için<br />

şahane bir başlangıç.<br />

Denim Bir başka moda klasiği<br />

olan denimler ceket ya da<br />

pantolon formundayken en iyi<br />

modelleri hâlâ vintage butiklerde<br />

bulabilirsiniz. Bundan yıllar önce<br />

Berlin’den aldığım Levis 501’ler her<br />

giydiğimde insanların ilgisini çeker.<br />

Denim vintage parçalara mutlaka<br />

bir şans verin.<br />

İkonik çantalar Çanta konusu<br />

belki de bu dünyanın en çok tercih<br />

edilenlerinden. Burada dikkat<br />

etmeniz gereken unsur çantanın<br />

orijinalliğinin size kanıtlanıyor<br />

olması. Bazen bütçenizin<br />

yetmeyeceği bazen de gerçekten<br />

çok özel bir parçayı vintage<br />

butiklerden bulabilirsiniz.<br />

Vintage<br />

ayakkabı,<br />

CHLOE<br />

İkili kalpli<br />

kolye, eski<br />

ismiyle<br />

YVES SAINT<br />

LAURENT<br />

Kozmetik çantası, vintage CHANEL<br />

At figürlü bileklik,<br />

vintage HERMES<br />

Vintage konusunun<br />

yeniden değer<br />

kazanmasıyla<br />

birlikte, modaevleri<br />

de arşivlerindeki<br />

parçaları yeniden<br />

yorumlayarak<br />

satışa sunmaya<br />

başladılar.<br />

ELLE 89


ELLENOSTALJİ GÜZELLİK<br />

TWIGGY<br />

Retro<br />

KOZMETIĞE<br />

DOKUNUŞ<br />

GEÇMIŞE BAKTIĞIMIZDA, MAKYAJ<br />

TÜM KADINLAR IÇIN BIR TUTKU<br />

OLMUŞ. GÜNÜMÜZDE ISE GERÇEK<br />

BIR ÇILGINLIK! İŞTE MARKALARIN<br />

DÜNÜ BUGÜNE TAŞIYAN, NOSTALJIK<br />

TASARIMLI KOLEKSIYONLARI.<br />

YAZI: DAMLA DURAK<br />

90 ELLE


Gucci<br />

Sadece yüksek moda<br />

sahnesinde değil, kozmetik<br />

alanında da geçmişe<br />

göndermeler yapmayı seven<br />

Gucci, bunu kapsül oje<br />

koleksiyonu “Vernis à Ongles”<br />

ile taçlandırıyor. Eski ojelerini,<br />

yepyeni ve vintage tasarımlı<br />

şişelerle sunan marka, renk<br />

paletinin en canlı tonlarını<br />

bu seride topluyor. Eski oje<br />

şişelerinden ilhamla tasarlanan<br />

bu ambalajlar, şık nervürlü<br />

sapıyla ve armut şeklinde<br />

şişesiyle o istenilen nostaljiyi<br />

yakalıyor. Bui Gucci’nin ilk retro<br />

girişimi de değil üstelik. Rouge<br />

À Lèvres Voile ruj koleksiyonuna<br />

markanın kreatif direktörü<br />

Alessandro Michele tarafından<br />

“sinemanın altın çağı” ilham<br />

alınarak yaratılan beş yeni<br />

renk ekleniyor. Bu serinin<br />

ambalajlarında çiçek desenleri<br />

başrolde; tıpkı geçmiş yılların<br />

perde desenleri gibi…<br />

Dior<br />

Dior Makeup direktörü Peter<br />

Philips, Paris 30 Avenue<br />

Montaigne’deki tarihi<br />

Maison Dior’un yeniden<br />

açılmasına adeta bir saygı<br />

niteliğinde sunduğu The<br />

Atelier Of Dreams yılbaşı<br />

koleksiyonuyla Dior’un tarihi<br />

mirasını günümüze taşıyor.<br />

Bu özel koleksiyonu, vintage<br />

görünümlü ambalajlarıyla<br />

hemen tanınan Diorific<br />

serisinin yeni bir yorumu gibi<br />

düşünebilirsiniz. Monsieur<br />

Dior’un şanslı numarası olan<br />

8 rakamlı siluete sahip,<br />

altın ambalajlı Diorific rujun<br />

üzerinde Paris atölyelerinin<br />

bir tasviri görünüyor. Sınırlı<br />

sayıda üretilen koleksiyonda<br />

yine aynı nostaljik havayı<br />

yakalayan bir far paleti ve<br />

oje yer alıyor.<br />

Besame<br />

Cosmetics<br />

Sanatçı, tasarımcı ve kozmetik<br />

tarihçisi Gabriela Hernandez<br />

tarafından yaratılan Besame<br />

Cosmetics, ilhamını tamamen<br />

vintage kozmetikten alan<br />

bir marka. Hernandez,<br />

markayı kurmasında, öncelikle<br />

büyükannesinin sofistike<br />

güzellik rutininin büyük etkisi<br />

olduğunu söylüyor. Tüm<br />

koleksiyonlarında vintage<br />

görünümlü ambalajlar tercih<br />

eden marka, Hollywood’un<br />

en ikonik kadını Marilyn<br />

Monroe adını taşıyan ve tüm<br />

ambalajların üzerinde imzası<br />

bulunan bir de koleksiyon lanse<br />

ediyor. Ürünler, Monroe’nun en<br />

sevdiği kozmetik ürünlerinden<br />

ilham alınarak tasarlanıyor<br />

ve 1950’lerin unutulmaz<br />

görünümünü yakalayabilmeniz<br />

için beraberinde bir kılavuzla<br />

satışa sunuluyor.<br />

ELLE 91


ELLENOSTALJİ GÜZELLİK<br />

Benefit<br />

San Francisco’da doğan ve<br />

ürünlerin içerikleri kadar renkli<br />

ve eğlenceli ambalajlarıyla<br />

da akıllara gelen Benefit,<br />

Dr. Feelgood serisiyle bizi<br />

eski yılların siyah beyaz<br />

filmlere götürüyor. Sepya<br />

retro fotoğraflarla süslenen<br />

koleksiyonda matlaştırıcı<br />

makyaj bazı ve matlaştırıcı<br />

transparan pudra olmak üzere<br />

iki bulunuyor; yani seri mat<br />

ve porselen görünümlü bir<br />

cilt yakalamak için yaratılmış<br />

diyebiliriz. Günümüzde pudra<br />

hafifçe ve daha çok makyaj<br />

sabitleme amacıyla kullanılsa<br />

da, yumuşak bir aplikatörle<br />

uygulanan pudraların geçmişte<br />

kadınlar için vazgeçilmez bir ten<br />

makyajı malzemesi olduğu da<br />

bir gerçek.<br />

Paul&Joe<br />

Paris merkezli Paul&Joe<br />

hazır giyim ve pijama<br />

koleksiyonlarında olduğu gibi<br />

kozmetikte de fark yaratmayı<br />

başarıyor. Japon kozmetik<br />

grubu Albion ile işbirliği<br />

içinde geliştirilen makyaj<br />

malzemeleri sunan marka,<br />

ambalaj tasarımlarında<br />

da retro havayı fazlasıyla<br />

hissettiriyor. Bir tekstil markası<br />

olmasına rağmen kozmetik<br />

ürünlerinde geniş ürün gamına<br />

sahip. Rujdan fondötene,<br />

pudradan allığa kadar pek<br />

çok ürünü son derece şık<br />

ambalajlar içinde koleksiyonda<br />

bulabilirsiniz. Markanın, renkli<br />

kozmetiğin yanı sıra portakal<br />

çiçeği ve hiyalüronik asit gibi<br />

içeriklerle formüle edilmiş cilt<br />

bakım ürünleri sunduğunu da<br />

eklemeden geçmeyelim.<br />

Guerlain<br />

Çiçek desenleri sizde de<br />

anında nostaljik bir çağrışım<br />

yapmıyor mu? Bu akıma<br />

kapılan markalardan biri de<br />

Guerlain. Geçtiğimiz sene lanse<br />

ettiği Cherry Blossom makyaj<br />

koleksiyonunda, markanın<br />

ışıltılı incilerden oluşan ikonik<br />

pudrasının güncel bir yorumu<br />

öne çıkıyor. Kiraz çiçekleriyle<br />

dekore edilen bu yeni<br />

ambalajlar; sadece nostaljik<br />

değil aynı zamanda son derece<br />

de romantik bir görünüme sahip.<br />

Koleksiyonda ayrıca parfüm<br />

ve ruj da yer alıyor ve tahmin<br />

edebileceğiniz gibi tüm ürünler<br />

floral kokulara sahip.<br />

92 ELLE


Too Faced<br />

1998 yılında Jerrod Blandino<br />

tarafından kurulan Too Faced,<br />

her ne kadar günümüz popüler<br />

kültürünü fazlasıyla yakalamış<br />

ve makyaj influencer’larının<br />

favorilerinden olmayı başarmış<br />

olsa da tasarımlarında retro<br />

yorumlamalara fazlaca yer<br />

veriyor. Adeta mücevher kutularını<br />

andıran kalp şeklinde klipslere<br />

sahip altın kenarlı paletlerinin<br />

yanı sıra logosunda seçtiği fontla<br />

da nostaljik havayı yakalayan<br />

marka, bizlere “al beni” demeyi<br />

başarıyor.<br />

Winky Lux<br />

Gördüğünüz anda sahip<br />

olmak isteyeceğiniz, almadan<br />

duramayacağınız bir marka<br />

daha! 2015 yılında Natalie<br />

Mackey tarafından kurulan<br />

Winky Lux, yaratıcısı tarafından<br />

“lüks ancak erişilebilir, temiz<br />

içerikli ve neşeli” olarak<br />

tanımlanıyor. Mackey haksız da<br />

sayılmaz; daha önce hem bu<br />

kadar vintage görünen hem de<br />

bu kadar sıra dışı gül şeklinde<br />

bir allık görmüş müydünüz?<br />

İçinde çiçek barındıran saydam<br />

dudak balm’ı ise yine bu<br />

bahsettiğimiz havayı yuvarlak<br />

hatlara sahip altın rengi<br />

ambalajıyla fazlasıyla yakalıyor.<br />

Charlotte<br />

Tilbury<br />

Özellikle YouTube’da çektiği<br />

video’lardan tanıdığımız ünlü<br />

makyaj sanatçısı Charlotte<br />

Tilbury’nin kendi adını<br />

taşıyan kozmetik markası,<br />

makyaj tutkunları arasında<br />

oldukça popüler. Markanın<br />

koleksiyonlarına ve ambalaj<br />

tasarımlarına baktığımızda<br />

Tilbury’nin de geçmişten<br />

fazlasıyla etkilendiğini ve<br />

ilham aldığını görüyoruz.<br />

Özellikle şerit kabartmalı<br />

metalik ambalajda sunulan<br />

“The Vintage Vamp” rujları<br />

ve geçmişte çok kullanılan<br />

bir ambalajlama şekli olan<br />

kavanoz formda sunulan<br />

ürünleri bunun en büyük<br />

ispatlarından.<br />

ELLE 93


ELLENOSTALJİ DEKORASYON<br />

Dünü güne taşıyan akım:<br />

MID-CENTURY<br />

MODERN<br />

1945’TE POPÜLER OLUP 70’LERIN SONUNA KADAR DEVAM EDEN MID-CENTURY<br />

MODERN TASARIMLARI; NET ÇIZGILERI, ORGANIK FORMLARI, MINIMAL DETAYLARI<br />

VE YÜKSEK FONKSIYONELLIK ÖZELLIĞIYLE TANIMLANIYOR. GÜNÜMÜZÜN<br />

“IKONIK” PARÇALARI BÜYÜK ÖLÇÜDE BU DÖNEME AIT. KOLEKTIF HAFIZAMIZDA<br />

IZ BIRAKMIŞ VE ZAMANSIZLIK SIFATINI GIYMIŞ TASARIMLAR, ILAVE EDILDIKLERI<br />

TÜM MEKANLARI BIR ÜST SEVIYEYE TAŞIRKEN; GEÇMIŞE DAIR IZLERI GÜNCEL BIR<br />

YORUMLA YAŞAM ALANLARIMIZDA MISAFIR ETMEMIZE DE VESILE OLUYOR.<br />

HAZIRLAYAN: SELIN CEBECIOĞLU<br />

94 ELLE


GEÇMIŞIN GÜCÜ<br />

Aslında İkinci Dünya Savaşı sonrasında popüler olsa da<br />

modernizm ve Bauhaus hareketlerinden de etkilendiği<br />

için 20. yüzyılın başlarında doğuşunun sinyallerini veren<br />

Mid-Century modern; Charles ve Ray Eames, Harry Bertoia,<br />

Arne Jacobsen ve George Nelson gibi tasarımcıların<br />

yarattığı ikonik mobilya ve aydınlatmalarla günümüzde<br />

de tercih edilirken, Richard Neutra ve Rudolph Schindler<br />

gibi isimlerin mimari çalışmaları hala örnek teşkil ediyor.<br />

Organik etkileşimleri, basit formları, fonksiyonun önemini<br />

vurgulamasının yanı sıra başka stillerle de rahatça bir araya<br />

gelebilen bu zamansız tasarım anlayışı 50-60’lı yılların kusursuz<br />

tasarım gücünü ortaya koyuyor.<br />

DOĞAL, YALIN VE DIKKAT ÇEKICI<br />

1950’li yıllara ait mobilyalarda doğal ahşap seçimi ve fonksiyonu<br />

takip eden form anlayışı tasarımların ana hatlarını<br />

oluşturuyor. Amerikan ceviz ağacı ve maun, kullanılan koyu<br />

ahşaplar arasında yer alırken; huş ağacı, akçaağaç, meşe<br />

ağacı ve Hint meşesi de diğer popüler ahşaplar arasında boy<br />

gösteriyor. Renk kartelasında ahşabın etkisiyle kahve tonları<br />

ana kabuğu oluşturuyor. Sınırlayıcı bir renk paleti söz konusu<br />

değil ama 70’leri etkisi altına alan “flower power” akımı<br />

bu dönemde ayak seslerini duyurmaya başlamış. Öyle ki;<br />

yeşiller, turuncular, kırmızılar güçlü enerjisiyle yükseliyor.<br />

1. Reddot tasarım ödüllü<br />

PS 2014 sarkıt aydınlatma,<br />

679 TL, IKEA<br />

2. Sehpa, YARGICI<br />

HOMEWORKS<br />

3. Crosley pikap, 3199 TL,<br />

VAKKOROMA<br />

4. Bank, HALİT BERKER<br />

5. Kah-kaha sehpa, HALİT<br />

BERKER<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

ELLE 95


ELLENOSTALJİ DEKORASYON<br />

Ne OKUMALI<br />

Mid-Century Modern:<br />

Interiors, Furniture, Design Details<br />

Dönemi duvardan döşemeye, yüzeyden<br />

aydınlatmaya ve mobilyalara kadar<br />

detaylı bir şekilde ele alan kitap, çığır<br />

açan mid-century modern dönemi<br />

kurguları oluşturmak için öneriler sunuyor.<br />

22,99 Dolar, amazon.com<br />

Inspiring Interiors/1950’s<br />

Gene Moore imzalı kitap Armstrong<br />

yayınevi tarafından hazırlanmış. Kitapta<br />

50’lerin dekorasyonunu net bir biçimde<br />

anlatan 350’nin üzerinde fotoğraf<br />

bulunuyor. O yıllara ait mobilyalar,<br />

aksesuarlar, halı ve zemin kaplamaları<br />

hakkında geniş bilgiler bulmak mümkün.<br />

29,95 Dolar, amazon.com<br />

1<br />

2<br />

3 4<br />

5<br />

96 ELLE


6<br />

7<br />

1. Noguchi sehpa, MOZAİK<br />

2. Stairs konsol,<br />

23.076 TL,<br />

CUMBA SELECTION<br />

3. Vitra marka Charles<br />

Eames tasarımı eames<br />

depolama ünitesi, MOZAİK<br />

4. Astro ayna, Moda<br />

BAGNO<br />

5. Wanscher koltuk,<br />

NORDIST<br />

6. Arne Jacobsen tasarımı<br />

Egg koltuk, MOZAIK<br />

7. Big sur sarkıt aydınlatma,<br />

4038 TL, CUMBA<br />

SELECTION<br />

8. Rahle sehpa, LIVING<br />

STORE<br />

8<br />

İkonik bir ev:<br />

FARNSWORTH HOUSE<br />

Mies Van der Rohe tarafından tasarlanan Farnsworth House,<br />

20. yüzyılın süsten uzak, geometri ve simetriyi esas alan<br />

rasyonel mimari anlayışla ortaya çıkmış. Yapı, askıda durma<br />

hali ve yalın mimari elemanlarının yanı sıra yarattığı şeffaflıkla<br />

köklü değişikliğe yol açan bir dile sahip. Platformlar üzerine<br />

oturtularak zeminle teması kesilen evin içerisinde bölme unsuru<br />

olmadan özgür bir alan oluşturulmak hedeflenmiş.<br />

ELLE 97


ELLENOSTALJİ DEKORASYON<br />

Bu isimler ILHAM DOLU<br />

İkonik stil kavramını beynimize kazıyan ve günümüzde de liste başı olup, en sık “uyarlanan” tasarımlara imza<br />

atan isimleri biraz daha yakından tanıyalım.<br />

Vitra marka Charles&Ray<br />

Eames tasarımı Eames<br />

Lounge koltuk ve puf,<br />

MOZAİK<br />

Charles&Ray Eames<br />

Charles modern tasarım tarihinin gelmiş geçmiş en ünlü siması, aslen mimarlık<br />

okulundan atılmış. 30’larının ortasına kadar birçok işte başarısız olmuş. Ray ise<br />

Charles’ın ışığını parlatan bir resim öğrencisi… Birlikte yarattıkları sayısız ürünün<br />

her biri günümüzde tasarım ikonu sayılıyor.<br />

Lucienne<br />

Day’in Festival<br />

of Britain’da<br />

tanıttığı Calyx<br />

kumaş serisi,<br />

yıldızının<br />

yükselmesine<br />

vesile olan<br />

tasarımlarından.<br />

Robin Day<br />

tasarımı Polypro<br />

sandalyenin üretim<br />

yılından bu yana<br />

13 milyonun<br />

üzerinde resmi<br />

satışa ulaştığı<br />

biliniyor.<br />

Robin&Lucienne<br />

Day<br />

Robin Day, tüm<br />

dünyada belki de<br />

en çok taklit edilen<br />

ve artık anonim<br />

kabul edilen plastik<br />

sandalyelerin<br />

yaratıcısı; kariyeri<br />

70 yıla yayılmış bir<br />

tasarım fenomeni.<br />

Lucienne ise ev<br />

tekstili tasarımları<br />

50’ler ve 60’lar<br />

Avrupa’sına<br />

damgasını vurmuş<br />

bir tasarımcı.<br />

İsimlerini geri planda<br />

tutmayı tercih eden<br />

çift günümüzde<br />

“ulaşılabilir<br />

tasarım” kavramının<br />

yaratıcıları olarak<br />

anılıyor.<br />

98 ELLE


Eero Saarinen<br />

Neo-fütüristik tarzıyla<br />

bilinen tasarımcı ve<br />

mimar Eero Saarinen,<br />

döneme öncülük<br />

etmesiyle beraber sıra<br />

dışı formların kullanışlı<br />

olabileceğini gözler<br />

önüne sermesiyle de<br />

bir ilah.<br />

Eero Saarinen<br />

tasarımı Tulip<br />

masa 1957 yılı<br />

çıkışlı.<br />

Le Corbusier<br />

Düzgün, klasik, geometrik biçimler ve mükemmel oranlar elde etmek<br />

gibi özellikleri sıralanabilen rasyonel mimarinin etkileri 1950’lerden<br />

günümüze kadar etkinliğini sürdürdü. Bu akımın ilkelerini oluşturan<br />

isimlerden biri de kuşkusuz Le Corbusier’di.<br />

Le Corbusier & Pierre<br />

Jeanneret & Charlotte<br />

Perriand imzalı LC4<br />

uzanma koltuğu 1928<br />

yılından bu yana<br />

hayatımızda.<br />

ELLE 99


ELLENOSTALJİ DEKORASYON<br />

MEKANA NASIL UYARLARIM?<br />

Retro mobilyalara evinizde ilk kez yer verecekseniz, odanın<br />

eksik parçasından başlamayı deneyebilir, mikrodan makroya<br />

hareket edip son sahneye ulaşabilirsiniz. Retro mobilya<br />

ve aydınlatmaları güncel stillerle buluşturmaktan çekinmeyin.<br />

Neredeyse her biri zamansız sayılabilecek tasarımlar<br />

eklektik kurguda kusursuz bir uyum sergileyecektir. Beraberinde<br />

bol bitki, mat altın ve bakır vurgular, geometrik<br />

desenler, çağdaş sanat eserleri, modern heykeller, rahat<br />

hissettiren yastıklar kullanmak hedefinize ulaşmanıza yardımcı<br />

olacaktır.<br />

1<br />

3<br />

4<br />

5<br />

2<br />

1. Demre kilim, KOLEKSİYON<br />

2. Knoll marka Eero Saarinen tasarımı<br />

Tulip koltuk, MOZAİK<br />

3. Nikea büfe, MOBİ<br />

4. Ion marka max LP hoparlörlü pikap,<br />

1499 TL, BEYMEN<br />

5. Baker marka koltuk, DREAM HOME<br />

6. Mushroom masa, HALİT BERKER<br />

7. Sely puf, 1.990 TL, MUDO CONCEPT<br />

8. Lambader, 1350 TL, GOTWOB<br />

9. Elenor sandalye, VISIONNAIRE<br />

10. Arketipo marka Longplay konsol,<br />

STATU MOBİLYA<br />

100 ELLE


Vitra marka George Nelson<br />

tasarımı çalışma masası,<br />

bölmelerinde kullandığı renk<br />

paletiyle retro kuşağına atıfta<br />

bulunuyor.<br />

6<br />

8<br />

7<br />

9<br />

10<br />

ELLE 101


ELLENOSTALJİ MİMARİ<br />

HEYKELSI KIVRIMLAR<br />

“DOKSAN DERECELIK BIR AÇI BENI ETKILEMEZ, INSANOĞLU<br />

TARAFINDAN YARATILMIŞ DÜMDÜZ, KATI VE DEĞIŞIME AÇIK OLMAYAN<br />

ŞEYLER DE ILGILIMI ÇEKMEZ. BENI ESAS ETKILEYEN ÖZGÜR VE HASSAS<br />

KIVRIMLARDIR. BU KIVRIMLARI ÜLKEMIN DAĞLARINDA, HIZLA AKAN<br />

AKARSULARINDA, DENIZIN DALGASINDA VE<br />

SEVILEN KADININ VÜCUDUNDA BULABILIRSINIZ”<br />

DIYEN 50’Lİ VE 60’LI YILLARIN EN ÖNEMLI<br />

TEMSILCILERINDEN BREZILYALI MIMAR OSCAR<br />

NIEMEYER, MIMARLIK TARIHINE<br />

SAYISIZ MIRAS BIRAKTI.<br />

YAZI: NAZ GÜRLEK<br />

Oscar Niemeyer tasarımı Rio<br />

şezlong 1978 üretimi. Paris’te<br />

kaldığı dönemlerde Niemeyer<br />

mobilyalar tasarlamış. Bükülmüş<br />

demir ve deri kaplama gibi<br />

malzemeler tercih etmiş.<br />

Mimaride modern dönemin Picasso’su olarak<br />

anılan ve bir asra damgasını vuran Brezilyalı<br />

mimar Oscar Niemeyer hep kendi yolunu izlemiş,<br />

başkaları da onu takip etmiştir. 1936 yılında<br />

mimarlık kariyerine başlayan ve halen tasarımları inşa<br />

edilmeye devam eden Niemeyer dökme betonun estetik<br />

amaçlar için farklı biçimlerde kullanılmasının öncülüğünü<br />

yapan ilk mimarlardan birisidir. Dünyanın birçok yerinde<br />

bulunan eserleri duruşuyla diğerlerinden farkını ortaya<br />

koyar. “Mimar için önemli olan, hoşuna giden şeyi yapmasıdır;<br />

başkasının onun yapmasını istediği şeyi değil. Ben bu<br />

yolu izledim.” diyen Niemeyer önce ressam gibi beli kıvrılan<br />

binalar tasarlamış sonra da çizdiklerinin üzerine beton<br />

dökmüştür. Çalışmalarında Brezilyalı kadınların kıvrımlarından<br />

ilham aldığını belirtirken, “Fethedilecek büyük bir<br />

alanınız varsa kıvrım bunun doğal çözümüdür” der.<br />

O, modern hareketin kahramanlarının sonuncusudur. Le<br />

Corbusier, Mies van der Rohe, Frank Lloyd Wright ve Alvar<br />

Aalto gibi çalışmalarıyla tarihe geçmiş isimler, tek eliyle<br />

mimarlığı duyumsal eğrilerden, hafiflik ve unutulmaz bi-<br />

çimlerden oluşan muhteşem bir şeye dönüştüren bu Brezilyalıya<br />

hayranlık duymuşlardır. Oscar Niemeyer’in ilk<br />

dönem tasarımlarında Le Corbusier’nin etkileri son derece<br />

belirgindir. Zamanla kendi tarzını yaratan mimar Le Corbusier’yi<br />

tasarımlarında eğriler kullanmaya teşvik etmiştir.<br />

Juscelino Kubitschek 1956 yılında Brezilya Başkanı seçildikten<br />

sonra bir gün Oscar Niemeyer ile konuşurken kafasından<br />

geçen iddialı önerisini onunla paylaşır: “Bu ülke için<br />

yeni bir başkent inşa edeceğim. Bunun için bana yardım etmeni<br />

istiyorum.” Böylece ülkenin yeni başkenti Brasilia’nın<br />

tasarlanması projesi Niemeyer’e verilir. Şehir planlamasını<br />

üstlenen Lucio Costa ile Niemeyer bu proje sırasında bazı<br />

yeni fikirler denerler. Brasilia’da tasarlanan oldukça geniş<br />

ve boş caddelerin varlığı bunun bir örneğidir. Diğer bir yeni<br />

şehir planlama fikri ise yapıların çoğunlukla yerden kolonlar<br />

ve diğer taşıyıcı sistemler ile yükseltilmesidir, böylelikle<br />

bu binaların boş kalan alt kısımlarının özgür olması ve doğa<br />

ile bütünleşmesi amaçlanmıştır: “Kendimle tartışıyorum.<br />

İçimizde aslında en azından iki kişiyiz. Yani çizdiğimde, benimle<br />

tartışan çok akıllı bir adam oluyor. Harika bir adam!<br />

102 ELLE


Oscar Niemeyer’in 1951’de kendisi<br />

için tasarladığı Rio de Janeiro’nun Barra<br />

de Tijuca semtinde yer alan ev, modern<br />

mimarinin en güzel örneklerinden bir olarak<br />

kabul edilir. Bugün Das Canoas House<br />

mimarın çeşitli sergilerine ev sahipliği<br />

yapmak amacıyla halka açılmıştır. Organik<br />

formları ve minimalist bir çizgiyi aynı yapıda<br />

bir araya getiren dahi mimarın amacı<br />

mutlak özgürlüğü yakalamak, şeffaf bir<br />

çerçeve içinde evin çevresiyle ve doğayla<br />

bütünleşmesini sağlamakmış.<br />

Kumsalı, kadınları ve denizi seviyor. Basit bir yaşam sürmek,<br />

balık tutmak istediğini söylüyor, ama mimarlık hakkında<br />

benden çok daha fazla şey biliyor. Bazen, çizim tahtamla<br />

yalnız olduğumda, onunla yüksek sesle konuşuyorum<br />

ve bir şekilde yeni bir binanın ne olmak istediği konusunda<br />

sonuçlara varıyoruz. Çizimler ortaya çıkıyor. Çizimlerle birlikte<br />

bir de yazı yazıyorum ve sonra anlamlı olup olmadığından<br />

emin olmak için geriye dönüp tekrar okuyorum. Eğer<br />

değilse, kendimle yeniden tartışıyorum ve yeni bir çizim<br />

üretiyorum. Eğer bu net ve basit bir şekilde okunuyorsa, binanız<br />

budur. Hepsi bu. Fazlası yok.”<br />

Brezilya, Oscar Niemeyer Müzesi.<br />

104 yıllık ÜRETKEN BIR HAYAT<br />

Oscar Niemeyer 1907 yılında Rio de Janeiro’da dünyaya<br />

gelir. Dönemin Brezilya’daki ünlü mimarlarından Lùcio Costa ve<br />

Carlos Leão’nun yanında mimarlık kariyerine adım atar. 1936<br />

yılında Le Corbusier’nin danışman olarak bulunduğu Gustavo<br />

Capanema Sarayı’nın inşasında görev alır. 1947 yılında New<br />

York’ta inşa edilecek yeni Birleşmiş Milletler Merkez Binası’nın<br />

tasarımı için oluşturulan uluslararası tasarım grubunda o da<br />

vardır. Juscelino Kubitschek 1956 yılında Brezilya Başkanı<br />

seçildikten sonra ülkenin yeni başkenti Brasilia’nın tasarlanması<br />

projesini Niemeyer’e verir. Brasilia şehrinin oluşturulmasından<br />

sonra Niemeyer Brasilia Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı<br />

seçilir. 1963 yılında Amerikan Enstitüsü’ne onur üyesi olur.<br />

Aynı yıl Sovyetler Birliği tarafından verilen Lenin Barış Ödülü’ne<br />

layık görülür. 1964-1985 yılları arasında Brezilya’daki askeri<br />

diktatörlük döneminde Oscar Niemeyer komünist görüşü<br />

nedeniyle ülkeden sürülür. Paris’te kaldığı dönemde endüstriyel<br />

mobilyalar tasarlayan mimar, diktatörlük rejimi sona erdikten<br />

sonra ülkesine döner ve 1988 yılında mimarlık alanındaki<br />

en prestijli ödüllerden birisi olan Pritzker Mimarlık Ödülü’nü<br />

kazanır. 1992-1996 yılları arasında Brezilya Komünist<br />

Partisi’nin başkanı olarak görev alır. Oscar Niemeyer 2012<br />

yılında vefatına kadar çalışmış ve Latin Amerika Anıtı’ndan<br />

Yerli Halklar Müzesi’ne, Niterói Güncel Sanatlar Müzesi’nden<br />

Carlos Marighella’nın mezar taşı tasarımına kadar sayısız<br />

mimari esere imza atmıştır.<br />

ELLE 103


ELLENOSTALJİ SEYAHAT<br />

Otel sektöründe<br />

YÜZYIL ORTASI nostaljisi<br />

ÜSTÜ AÇIK KLASIK BIR ARABAYLA YOL YAPMA FIKRI, HOLLYWOOD FILMLERININ DÜNYA<br />

KÜLTÜRÜNE BIR ARMAĞANI. BUNUNLA BIRLIKTE GELEN ISE, YOL KENARINDA/SAHILDE<br />

YER ALAN MOTELLER. BU MOTELLERIN MIMARISI EN YENI TREND OLARAK ŞIMDI HIZLA<br />

YAYILIYOR, ESKI YAPILAR BUTIK OTELLER OLARAK YENILENIYOR. AVRUPA’DA ISE 50’LERİN<br />

AMERIKAN MOTELI KONSEPTINDE OTELLER INŞA EDILIYOR. HAZIRLAYAN: AFIFE SELEN SELÇUK<br />

THE DRIFTER HOTEL, New Orleans, ABD<br />

New Orleans’ın Fransız Mahallesi’ne yakın konumda bulunan The Drifter Hotel, yüzyıl<br />

ortası modern stilde yapılmış, ikonik şerit formundaki iki katlı binası ve 2017’deki yenileme<br />

sırasında korunmuş eski tip neon tabelaları, terrakota ve terrazzo zeminleriyle geçmişin<br />

tipik Amerikan moteli ruhuna gönderme yapan bir tasarıma sahip. Tasarım ve işletmesinde<br />

alt kültürel uyumsuzluktan ilham alan The Drifter, yerel sanatı destekleyen, yeni ve popüler<br />

mutfakları keşfetmek isteyen, iyi kahveyi yaşam kalitesiyle eş gören yapıya sahip insanları<br />

hedefliyor. Sadeliğin hakim olduğu 20 odanın tümünde beton duvarlar ve zeminde Oaxaca<br />

çinileri, 1950’ler tarzı elektrikli vantilatörler, ahşap ve pirinç detaylı dönem mobilyalarını<br />

görmek mümkün. Odaların aksine baskın flamingo pembesi ve yeşil yapraklı duvar resmiyle<br />

tropikal tatil köyü atmosferine bürünen lobiyle; 50’ler diner stili döşenmiş, Küba, Haiti ve<br />

Meksika yemeklerinin servis edildiği restoran ve bar, dış mekanda havuza kadar uzanıyor.<br />

Havuzun üstündeki dev disko topu ise gece eğlencelerinin habercisi. thedrifterhotel.com<br />

104 ELLE


NATIVE HOTEL (HOTEL<br />

JUNE), Malibu, ABD<br />

Eskiden Malibu Riviera Motel adıyla<br />

bilinen ve 1947’de inşa edilen tesis,<br />

James Dean ve Marilyn Monroe gibi<br />

dev yıldızların sahil sığınağı olarak<br />

ünlenmiş. Ayrıca Bob Dylan, 1974’te<br />

“Blood on the Tracks” albümünü<br />

yazmak için motelin 13 numaralı<br />

odasına yerleşmiş. Yakın zamanda<br />

yapılan yenilemeyle eskiye referans<br />

veren modern bir görünüme kavuşan<br />

motel, Hotel June, Malibu adıyla Ekim<br />

ayında kapılarını yeniden açtı. Los<br />

Angeles merkezli tasarım ofisi Folklor<br />

imzasını taşıyan 13 kulübe stili oda;<br />

güncel Zen dokunuşlarıyla sadeleşmiş<br />

50’ler modernizminin çok iyi birer<br />

örneği özel yapım mobilyalar, eskitme<br />

Türk kilimleri, vintage aksesuarlar ile<br />

Zuma Beach ve Point Dume manzaralı<br />

ahşap teraslarla şekilleniyor. Çoğu<br />

yerel sanatçılar tarafından özel olarak<br />

otel için yaratılmış güzel bir sanat eseri<br />

koleksiyonu bulunan Native, eskiden<br />

olduğu gibi yaratıcı beyinleri kendine<br />

çekmeye devam ediyor.<br />

thehoteljune.com<br />

ELLE 105


ELLENOSTALJİ SEYAHAT<br />

MAGNOLIA<br />

HOTEL,<br />

Algarve, Portekiz<br />

Avrupa’nın Kaliforniya’sı olarak<br />

bilinen Quinta do Lago’ya<br />

Miami havası getiren Magnolia<br />

Hotel, neon ışıkları, pembe ve<br />

turkuaz tonlarıyla şekillenen<br />

retro iç mekanlarıyla dikkat<br />

çekiyor. Tesiste 74 oda, üç<br />

süit ve yedi kır eviyle restoran,<br />

ısıtmalı açık yüzme havuzu ve<br />

tenis kortu bulunuyor. Pembe<br />

neon karşılama tabelası ve<br />

havuz kenarındaki sarı- beyaz<br />

çizgili şemsiyeleriyle ilhamını<br />

1950’ler Amerikan yol kenarı<br />

motelinin ihtişamlı günlerinden<br />

ilham alan parlak ve cesur<br />

iç mekanlar, iç mimarlık ofisi<br />

Bryan O’Sullivan Studio imzalı.<br />

Yapı, motel temasına uygun<br />

olarak yeşil alanı ortasına<br />

alarak iki yana uzanan pastel<br />

tonlu cephelere sahip iki uzun<br />

bloktan oluşuyor. Algarve’nin<br />

bu seçkin köşesindeki çam<br />

ormanlarını arkasına alan otel,<br />

Quinta do Lago plajının uçsuz<br />

bucaksız beyaz kum tepelerine,<br />

golf sahalarına ve su sporlarına<br />

kolayca ulaşılabilecek bir<br />

mesafede yer alıyor. Havuz<br />

başında haftada bir canlı müzik<br />

ve DJ performanslarının yanı<br />

sıra yıldızların altında kokteyller<br />

eşliğinde açık hava sineması<br />

geceleri düzenleniyor.<br />

themagnoliahotelqdl.com<br />

106 ELLE


THE JUNE MOTEL,<br />

Sauble Beach, Kanada<br />

Gezi, yaratıcı tasarım ve şarap meraklısı iki yakın<br />

arkadaş olan April Brown ve Sarah Sklash tarafından<br />

2016 yılında temeli atılan ilk June Motel, Kanada’da<br />

Prince Edward County’de bulunuyor. Sauble Beach’te<br />

yer alan kardeş otel ise bu yıl Nisan ayında kapılarını<br />

açmış. İki arkadaş, Sauble Beach’teki June Motel’i<br />

yaratırken genel olarak “motel deneyimini” yeniden<br />

tasarlamış. Neon tabelalar, tavandan asılı bitkiler,<br />

ünlü Sauble Beach gün batımlarından ilham alan<br />

renklere sahip özel duvar kağıtları gibi tasarım<br />

detayları 50’lerden başlayıp 70’lere uzanan bir stil<br />

skalası çerçevesinde düşünülüp uygulanmış. Motelin<br />

tasarım ve uygulanma süreci Ağustos ayında Netflix’te<br />

yayımlanan Motel Makeover dizisinin bir bölümünde<br />

detaylı işleniyor. Konsept yaratım sürecini “Eşsiz bir<br />

mekân yaratmak için yola çıktığımızda izlediğimiz<br />

yollarından biri, özel, eski parçalarla, yeni, modern<br />

eşyaları karıştırmaktır. Kontrast yaratmak, zamansız<br />

ve konforlu bir mekân yaratırken, cesur ve eğlenceli<br />

kalmanın en güvenli yoludur” sözleriyle açıklayan ikili,<br />

bir iç mekânda nostaljik 50’ler atmosferi yaratmanın<br />

anahtarı sorulduğunda karşılama bankosunun duvarını<br />

süsleyen özel tasarım neon tabelayı işaret ederek<br />

“Neon her zaman işe yarar!” diyor. thejunemotel.com<br />

ELLE 107


ELLENOSTALJİ SEYAHAT<br />

THE PHOENIX HOTEL,<br />

San Francisco, ABD<br />

Joan Jett, David Bowie, Moby, Little Richard,<br />

Red Hot Chili Peppers, Pearl Jam gibi rockstar ve<br />

grupların yanında güncel sanatçı ve yazarların<br />

uğrak yeri olarak ünlenmiş bu türünün tek örneği<br />

44 odalı motel, tahmin edileceği üzere huzur<br />

ve sessizlik arayanlar için pek de uygun bir<br />

konaklama mekanı değil. Retro minimal konuk<br />

odaları, yerel olarak SoCal adı verilen Güney<br />

Kaliforniya stili havuzu ve tesis bünyesindeki<br />

hip partileriyle gürültülü eğlenceleri seven parti<br />

insanlarını ve en sevdiği rock grubuyla aynı<br />

atmosferi solumak isteyen rock müzik hayranlarını<br />

kendine çekiyor. Geçmişi 1956’ya uzanan,<br />

eski adıyla Caravan Lodge Motel’i The Phoenix<br />

Hotel adıyla yenileme işini üstlenen dekoratör Liz<br />

Lambert’in ilham kaynağı da, en son 1987’de<br />

yenilenen motelin bu rock n roll kökeni olmuş.<br />

Bir kayıt stüdyosunu andıran karşılama bölümü<br />

ve lobinin yanında koyu kırmızı, mavi ve sarı<br />

vurgularla De Stijl akımına gönderme yapan<br />

odaları, zemininde Francis Forlenza’nın pop<br />

art mozaik enstalasyonunun yer aldığı ısıtmalı<br />

havuzuyla Phoenix Hotel, selefine yüklenen sanat<br />

ve rock n roll efsanesini devam ettirmeye kararlı.<br />

phoenixsf.com<br />

108 ELLE


LITTLE BEACH HOUSE,<br />

Barselona, İspanya<br />

Londra’daki Soho House grubunun deniz kenarı nostaljisi<br />

olarak tanıtılan ve 2016’da açılan Little Beach House<br />

Barcelona, stili ve yönetim şekliyle, ​1950’leri çağırıştıran<br />

çağdaş tasarım ve eşsiz konukseverlik anlayışını birleştiren<br />

çok özel, sadece 17 odalı bir otel. “Botigues” olarak<br />

bilinen yeşil-beyaz kabanalar dizisiyle dikkat çeken bir<br />

kumsalda, Garraf koyunda yer alan iki katlı beyaz sıvalı<br />

lineer bina, 50’lerde halka açık bir motele ev sahipliği<br />

yapıyormuş. Little Beach House’a dönüştürülürken<br />

orijinal tasarım olduğu gibi korunduğu için günümüz<br />

lüks anlayışına göre oldukça küçük kalan odalar, akıllı<br />

dokunuşlarla kullanışlı ve keyifli hale getirilmiş. Odalarda<br />

özel tasarım kilimler, yerel bir seramik sanatçısı tarafından<br />

elde yapılmış lambalar ve sanatçı Maryanne Moodie’ye<br />

ait dokuma duvar süsleri yer alıyor. Ayrıca radyo, telefon,<br />

soğutma üniteleri gibi teknolojik unsurlar nostaljik, analog<br />

formlara sahip. Otelin dış duvarına dayanan plajda<br />

çizgili şezlong ve dev şemsiyeler 50’ler ruhunu yansıtıyor.<br />

Barselona’nın merkezinden trenle yaklaşık yarım saatte<br />

ulaşılabilen Little Beach House, sadece Soho House<br />

üyelerine konaklama hizmeti veriyor. sohohouse.com<br />

ELLE 109


ELLENOSTALJİ ETKİNLİK<br />

Nostaljik<br />

GECE<br />

NETFLIX’IN MERAKLA BEKLENEN YENI DIZISI KULÜP’ÜN GALASI<br />

4 KASIM’DA SALT GALATA’DA GERÇEKLEŞTI. GECEYE DIZININ BAŞROL<br />

OYUNCULARI GÖKÇE BAHADIR, BARIŞ ARDUÇ, ASUDE KALEBEK, SALIH<br />

BADEMCI, METIN AKDÜLGER’IN YANI SIRA DIZININ YÖNETMENI ZEYNEP<br />

GÜNAY TAN, SEREN YÜCE, YAPIMCISI SANER AYAR, AYŞE DURMAZ VE<br />

NETFLIX TÜRKIYE İÇERIK DIREKTÖRÜ PELIN DIŞTAŞ DA KATILDI.<br />

110 ELLE


ELLE 111


ELLENOSTALJİ ETKİNLİK<br />

Barış Arduç, Asude Kalebek, Salih Bademci, Gökçe Bahadır, Metin Akdülger<br />

Dizinin<br />

oyuncularından<br />

Fırat Tanış, tiyatro<br />

oyunu nedeniyle<br />

galaya geç<br />

katılabildi.<br />

Gökçe Bahadır, Asude Kalebek<br />

Barış Arduç, Asude Kalebek, Zeynep Günay Tan, Seren Yüce,<br />

Salih Bademci, Gökçe Bahadır, Metin Akdülger<br />

Prodüksiyon hazırlık süresi 12 hafta, set süresi de 12<br />

hafta süren Kulüp dizisinin galası 4 Kasım akşamı<br />

Salt Galata’da gerçekleşti. Geceye dizinin başrol<br />

oyuncuları Gökçe Bahadır, Barış Arduç, Asude Kalebek,<br />

Salih Bademci, Metin Akdülger’in yanı sıra dizinin<br />

yönetmeni Zeynep Günay Tan, Seren Yüce, yapımcısı Saner<br />

Ayar, Ayşe Durmaz ve Netflix Türkiye İçerik Direktörü<br />

Pelin Diştaş da katıldı. Gösterim öncesi Pelin Diştaş, Saner<br />

Ayar ve Ayşe Durmaz kısa bir konuşma yaptı. Gösterim<br />

sonrası oyuncular sahneye davet edildi. Gece, Şef Maksut<br />

Akşar imzalı gece için özel olarak hazırlanan menünün servis<br />

edildiği yemekle devam etti. Kulüp’e özel kokteyllerin<br />

hazırlandığı gecede Zeynep Özyılmazel sahne aldı. Kulüp 1.<br />

Kısım (6 bölüm) 5 Kasım’da tüm dünya ile aynı anda sadece<br />

Netflix’te 5 Kasım’da yayına girdi. Kulüp 2. Kısım son 4 bölüm<br />

yakın zamanda sadece Netflix’te olacak.<br />

112 ELLE


ÖZEL<br />

BESTELER<br />

Dizide Salih Bademci’nin söylediği<br />

diziye özel bestelenen şarkılardan biri<br />

de 3. bölümdeki “Yıldızlara” şarkısı.<br />

Söz ve müziği Kenan Doğulu’ya ait<br />

olan şarkı için kayıtlar Doğulu’nun<br />

kendi stüdyosunda yapılmış.<br />

Bademci’nin seslendirdiği diğer özel<br />

besteler ise sözü söz: Sezen Aksu-<br />

Sibel Algan’a, bestesi Ender Akay-<br />

Cem Ergünoğlu ait olan “Masal” (1.<br />

bölüm) ve söz-müzik-bestesi Gökhan<br />

Mert Koral’a ait olan “Resim”.<br />

Kenan Doğulu,<br />

Beren Saat<br />

Salih Bademci, Barış Arduç,<br />

Metin Akdülger<br />

SET & YAPIM TASARIM<br />

Dizinin dekoru için toplam hazırlık 6,5 ay sürmüş; bu sürecin 2-3 ayı İstiklal Caddesi’ne yoğunlaşılmış. Yaklaşık 2000m 2 ’lik<br />

bir alana 750m 2 ’lik bir alan 3 katlı bir Kulüp dekoru haline getirilmiş. Salonun olduğu alana 2. bir katman daha yapılıp loca<br />

olarak tasarlanmış. Bu katmana ayrıca sahneyi tam karşıdan görecek şekilde Orhan karakterinin odası da yapılmış. “Kulis” diye<br />

adlandırılan kısıma ise Selim ve Çelebi karakterlerinin odaları ile çamaşırhane ve dansçıların hazırlandığı orta alan yapılmış.<br />

Dizide Fıstık İsmet (Barış<br />

Arduç) karakterinin<br />

kullandığı Pakize isimli<br />

klasik Chevrolet araba, gala<br />

boyunca Salt Galata’nın<br />

kapısında durdu.<br />

Zeynep<br />

Üstünel<br />

Burcu<br />

Hanif<br />

Özlem<br />

Avcıoğlu<br />

ELLE 113


PRINT / ONLINE / TABLET / MOBILE<br />

elle.com.tr • instagram @ElleTurkiye • facebook @ElleTurkey • twitter @ElleTurkey<br />

YAYINCI<br />

DOĞAN BURDA DERGİ YAYINCILIK VE PAZARLAMA A.Ş.<br />

CEM M. BAŞAR<br />

İcra Kurulu Başkanı<br />

M.MELDA NARMANLI ÇİMEN<br />

Yayın Direktörü<br />

GÖKÇE KANTARCI<br />

Yazı İşleri Sorumlu Müdür<br />

ASLI ASİL SUZAN YURDACAN BÜLENT BILGIN<br />

Moda Direktörü Yazı İşleri Müdürü Görsel Yönetmen<br />

GÜLGÜN ÖZEK SELİN MİLOŞYAN AYKUN TAŞDÖNER<br />

Fotoğraf Editörü Konular Editörü Konular Editörü<br />

Sayfa Tasarım<br />

EVGİN YAKUPOĞLU<br />

Etkinlik ve Proje Direktörü ALİ ERMAN İLERİ<br />

Marka Müdürü YEŞİM YAŞAR<br />

Kurumsal İletişim Müdürü FUNDA DEMİRCİ AYAN<br />

Ankara Temsilcisi ERDAL İPEKEŞEN Tel: 0 312 577 31 56<br />

ELLE DİJİTAL<br />

DENİZ ÜNALDI YILDIRIM Yayın Yönetmeni<br />

DUYGU HAKSUN Web Editörü<br />

GÖKHUN SUNGURTEKİN Dijital Yayınlar Direktörü<br />

YÖNETİM<br />

Üretim Planlama Direktörü (Tüzel Kişi Temsilcisi) YAKUP KURTULMUŞ<br />

Satış ve Dağıtım Direktörü EGEMEN ERKOROL<br />

Finans Direktörü DİDEM KURUCU<br />

Dijital İçerik Direktörü EREN DEMİR<br />

REKLAM<br />

Grup Başkanı NISA ASLI ERTEN ÇOKÇA<br />

Reklam Grup Başkan Yardımcısı IŞIL BAYSAL TURAN, SEDA ERDOĞAN DAL<br />

Satış Koordinatörü HÜLYA HANKENDİ<br />

Satış Müdürleri BERIL GÜROĞLU SÖZKESEN, ŞERİFE DÖKMETAŞ<br />

Teknik Müdür AYFER KAYGUN BUKA<br />

Tel: 0212 336 53 61 - 62<br />

Reklam Hedef Sayfalar Tel: 0212 336 53 70 Faks: 0212 336 53 91<br />

Reklam Rezervasyon Tel: 0212 336 53 00-57-59 Faks: 0212 336 53 92-93<br />

Hedef Sayfalar Reklam Koordinatörü AYSEL ŞENER<br />

Ankara Reklam Satış Koordinatörü SEZINUR BALIKÇIOĞLU Tel: 0 312 577 31 56<br />

Ankara Reklam Satış Müdürü BELIZ BALIBEY Tel: 0 312 577 31 56<br />

Bölgeler Reklam Satış Müdürü HÜLYA ERDOĞAN Tel: 0212 336 53 72 Faks: 0212 336 53 91<br />

YÖNETİM YERİ<br />

Kuştepe Mah.Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:12, Trump Towers, Kule:2, Kat: 21-22 34387, Şişli, İstanbul Tel: (0212) 410 32 00 Faks: (0212) 410 35 81<br />

Baskı: Bilnet Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş. Dudullu Organize San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İSTANBUL<br />

Tel: 0 216 444 44 03 Faks: 0 216 365 99 07-08 www.bilnet.net.tr, Sertifika No: 42716<br />

Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yayın türü: Ulusal süreli üyesidir.<br />

DB Okur Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 okurhizmetleri@doganburda.com<br />

DB Abone Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 Fax: 0212 410 35 12 -13 abone@doganburda.com www.doganburda.com Hergün saat 09.00-22.00 arasında hizmet verilmektedir.<br />

© 1998 POP UP, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş. tarafından Hachette Filipacchi Presse’in (Fransa) lisansıyla ve Lagardere Active Group’a bağlı olarak, T.C. yasalarına uygun şekilde<br />

yayımlanmaktadır. POP UP’ta yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz.<br />

POP UP is used under license from the trademark owner, Hachette Filipacchi Presse, a subsidiary of Lagardère SCA<br />

CEO – Constance BENQUÉ CEO ELLE International Licenses - François CORUZZI SVP/International Director of ELLE - Valéria BESSOLO LLOPIZ<br />

Fashion Editor, Charlotte DEFFE Beauty & Celebrity Editor, Virginie DOLATA<br />

Syndication Director, Marion MAGIS Syndication Coordinator, Sophie DUARTE<br />

Copyrights Manager, Séverine LAPORTE Database Manager, Pascal IACONO<br />

Digital & Graphic Design Director, Marine LE BRIS<br />

Marketing Director, Morgane ROHÉE<br />

www.elleinternational.com<br />

International Ad Sales House: LAGARDERE GLOBAL ADVERTISING<br />

SVP/International Advertising – Julian DANIEL jdaniel@lagarderenews.com


Trump AVM<br />

sana iyi gelir!<br />

%100 taze havası ve birbirinden özel markaları ile<br />

Trump AVM sana iyi gelir.<br />

Trump AVM sana iyi gelir!<br />

Mecidiyeköy / Şişli | 0 212 348 78 67<br />

/TrumpAVM

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!