PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!
SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.
KASIM 2021<br />
ÖZEL SAYISI<br />
GÖKÇE BAHADIR,<br />
BARIŞ ARDUÇ, ASUDE KALEBEK,<br />
SALİH BADEMCİ, METİN AKDÜLGER<br />
KULÜP DİZİSİNİN<br />
5 OYUNCUSU BİR ARADA!<br />
50’Lİ VE 60’LI YILLARIN MODASI, POPÜLER KÜLTÜRÜ, MÜZİĞİ, DEKORASYONU VE İSTANBUL’U
NOSTALJİ<br />
Kapakta<br />
22 KULÜBE<br />
HOŞGELDINIZ<br />
Çok konuşulan dizinin<br />
oyuncularıyla buluştuk!<br />
İçindekiler<br />
4 DEĞİŞİM<br />
RÜZGARLARI<br />
50’lerin popüler kültürüne<br />
yolculuk<br />
10 SON SES 50’LER<br />
Eğlence kültürünün kurallarının<br />
baştan yazıldığı dönem<br />
14 TAŞI, TOPRAĞI<br />
ALTIN İSTANBUL<br />
Geçmişe ışınlanıyoruz<br />
52 MODANIN<br />
MUHTEŞEM ÇAĞI<br />
En ilham verici yılları<br />
detaylarıyla anlattık<br />
70 YIL 1947, MODADA<br />
DEVRİM!<br />
Christian Dior’un ikonik<br />
koleksiyonu “New Look”<br />
72 1950LERIN STIL<br />
IKONLARINDAN<br />
ILHAM ALIN!<br />
Dönemin yıldızlarının stilleri<br />
mercek altında<br />
78 İKİNCİ ELE EVET!<br />
Modada nostaljinin faydaları<br />
82 SAHNE<br />
ONLARIN!<br />
Vintage takıların şimdi<br />
tam zamanı<br />
86 VINTAGE<br />
YENIDEN!<br />
Hızlı tüketim karşısında<br />
etik bir seçim<br />
90 KOZMETİĞE<br />
RETRO<br />
DOKUNUŞ<br />
Arşivlerden çıkmış gibi<br />
(ama yeni!)<br />
94 MID-CENTURY<br />
MODERN<br />
1945’te popüler olup<br />
70’lerin sonuna kadar<br />
devam eden tasarımlar<br />
evlerimizde<br />
102 HEYKELSİ<br />
KIVRIMLAR<br />
Brezilyalı mimar Oscar<br />
Niemeyer’ı kaleme aldık<br />
104 OTEL<br />
SEKTÖRÜNDE<br />
YÜZYIL ORTASI<br />
NOSTALJİSİ<br />
50’lerin mimarisi günümüz<br />
otellere de ilham oldu<br />
110 NOSTALJİK GECE<br />
Kulüp dizisinin<br />
galasındayız<br />
Nostalji,<br />
ÇÜNKÜ...<br />
Yapılan araştırmalar insanların<br />
nostalji kelimesini genellikle pozitif<br />
duygularla bağdaştırdıklarını gösteriyor<br />
(Holbrook&Schindler, 2003). Özellikle pandemi<br />
gibi kayıplarla dolu belirsiz süreçlerde geçmişe<br />
referanslar ve eski olan her şey bize daha anlamlı<br />
geliyor, güvende ve konforlu hissettiriyor, sonunu<br />
bildiğimiz bir filmin içinde olma keyfini veriyor.<br />
Tanıdık imgeler ya da karakterler yalnızlık hissini<br />
azaltıyor (yeniden çekilmeye başlanan ünlü<br />
dizileri bir düşünsenize!). Dijital pazarlama<br />
uzmanı M. Wilkinson, daha mutlu olduğumuz<br />
günlerle kurduğumuz duygusal bağın farkında olan<br />
markaların nostalji/newstalji stratejisini reklam<br />
kampanyalarına çoktan yerleştirdiklerini söylüyor.<br />
Pizza Hut’un Pac-Man’li ilanları ya da Pokémon<br />
kartlarının uçan değeri başka nasıl açıklanabilir?<br />
Hollywood’un siyah-beyaz çekilmiş üç yeni<br />
sinema filmini vizyona sokmaya hazırlandığını<br />
da hatırlatalım. Peki ya moda? Orada da durum<br />
farklı değil. Vitrinler, ‘eski’ koleksiyonlardan ilham<br />
alan ‘yeni’ koleksiyonlarla dolu. Retro ve vintage<br />
yükselişte. Mekan tasarımlarındaki ‘midcentury’<br />
akımıyla paralel olarak, retro formların etkisi<br />
yüksek.<br />
Kısacası, ELLE Nostalji sayısı kaçınılmazdı ve<br />
kapağımız için hikayesi, karakterleri, ışığı, dekoru<br />
ve kostümleriyle bizi 1955 yılının Pera’sına götüren<br />
Kulüp dizisinin 5 yetenekli oyuncusunu bir araya<br />
getirme şansı doğunca, Netflix ile birlikte kolları<br />
sıvadık. Keyifle okuyacağınızı umuyorum!<br />
Melda Narmanlı Çimen<br />
YAYIN DİREKTÖRÜ
ELLENOSTALJİ DÖNEM<br />
1950’LER:<br />
Değişim RÜZGARLARI<br />
1950’Lİ YILLAR SANKİ YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI GİBİYDİ.<br />
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN ARDINDAN KENDİNİ TOPARLAMAYA<br />
BAŞLAYAN CESUR YENİ DÜNYA TAZE BİR ENERJİNİN İVMESİNİ ARDINA<br />
ALMIŞTI. BİRLEŞİK DEVLETLER ROCK’N’ROLL’UN YÜKSEK VOLÜMÜNE<br />
KENDİNİ KAPTIRMIŞKEN, AVRUPA DA FRANSIZ YENİ DALGASIYLA<br />
AYAKLARI YERE BASAN HİKAYELERİN PEŞİNDEYDİ.<br />
YAZI: AYKUN TAŞDÖNER FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK<br />
4 ELLE
1950’ler tüm dünyada farklı<br />
şekilde yaşanıyor tabii. Birleşik<br />
Devletler popüler kültür yardımıyla<br />
bir rüyayı satmaya çalışırken<br />
dünyanın geri kalanı savaşın<br />
etkilerini yaşamaya devam<br />
ediyordu. Televizyonun gücüyle<br />
de insanlara empoze edilmeye<br />
çalışılan tek şey ‘daha fazla tüket’<br />
mantığıydı.<br />
‘tarih tekerrür eder’<br />
sözünün tam bir yansıması<br />
gibi. Birinci Dünya Savaşı’nın<br />
ardından gelen 20’li yıllar na-<br />
1950’li yıllar<br />
sıl ki değişen eğlence kültürü ve özgürleşen insanlarla<br />
hatırlanıyorsa 50’leri tanımlayan başlıklar da Büyük<br />
Buhran ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen atılımlar,<br />
keşiflerle anılıyor. Teknolojik yenilikler, moda, sanat<br />
ve dekorasyonda yeni eğilimler 100 yıllık bir devrin<br />
orta yerinde dönüm noktası oldu ve geleceğin popüler<br />
kültürünü de baştan aşağıya değiştirdi. Bugün sıklıkla<br />
eleştirdiğimiz Babyboomer jenerasyonu o zamanların<br />
kanı kaynayan gençleri olarak popüler kültürde devrim<br />
yaratıyorlardı. O günlerin popüler kültürünü belirleyen<br />
şey gelişen teknolojinin paralelinde hızlı sanayileşme ve<br />
kapitalist yaklaşımdı.<br />
Dönemi tek tek anlatmak mümkün değil, ileriki sayfalar<br />
ve genel anlamda bu derginin tamamı konuyu farklı<br />
açılardan ele alıyor zaten. İlham kaynaklarıyla günümüze<br />
taşıyor. Ancak 1950’li yıllar deyince hemen aklımıza<br />
gelen birkaç isim, hatta marka var. Elvis Presley, Marilyn<br />
Monroe, ’57 Chevy gibi. James Dean, Sophia Loren ve<br />
Marlon Brando gibi. Grace Kelly’nin aşkları ve modayla<br />
olan ilişkisi gibi. İlham Gencer, Müzeyyen Senar gibi...<br />
Yakından bakalım.<br />
HOLLYWOOD KÜLTÜRÜ VE<br />
DÖNEMİN YILDIZLARI<br />
Amerika Birleşik Devletleri’nde tabii ki 1950’li yıllar o<br />
dönemin deyimiyle ‘sarışın bombalar’ın etkisi altındaydı.<br />
Karanlık dramalar, gerilim filmleri insanları gişeye<br />
çekme sebepleriydi. Tek bir isme indirgemek elbette<br />
mümkün değil ama Alfred Hitchcock sineması özellikle<br />
de Arka Pencere ve Vetigo bugünden geriye baktığımızda<br />
dönemin ruhunu en iyi özetleyen yapımlardan. Marlon<br />
Brando, Marilyn Monroe ve Elizabeth Taylor bugün<br />
sinema yıldızı dediğimiz kavramı bize ezberleten isim-<br />
ELLE 5
ELLENOSTALJİ DÖNEM<br />
O sırada<br />
Avrupa’da da<br />
Brigitte Bardot<br />
(yukarıda, Come<br />
Dance With<br />
Me filminde) ve<br />
Sophia Loren yıldız<br />
mertebesindeydi.<br />
Agnes Varda<br />
ise sinemanın<br />
gidişatını<br />
değiştiriyordu.<br />
1950’li yıllar deyince<br />
akla bazı popüler<br />
filmler geliyor direkt.<br />
A Streetcar Named<br />
Desire’da Marlon<br />
Brando’nun “Stella”<br />
diye haykırışı aradan<br />
yıllar geçse de herkesin<br />
favori sahnelerinden.<br />
Breathless, The Snows<br />
of Kilimanjaro ve Ben-<br />
Hur diğer favorilerden.<br />
lerdi. Bugün Zendaya’nın, Elle Fanning’in insanın ağzını<br />
açıkta bırakan kırmızı halı görünümlerinin ustaları<br />
Grace Kelly ve Audrey Hepburn’dü. Mesela dönemin en<br />
ünlü kostüm tasarımcısı ve ünlüleri giydiren Edith Head,<br />
Kelly için o zaman şöyle demişti. “Yüzlerce ünlü, oyuncu<br />
ve hayvanı giydirdim ama kişisel favorim hep Grace Kelly<br />
olarak kalacak.”<br />
Kelly de Hepburn gibi bir moda ikonuydu.<br />
Kristen Stewart’ın Chanel’in, Jared Leto’nun Gucci’nin<br />
yüzü olması gibi birliktelikler o yıllarda da<br />
vardı. Tasarımcı, marka ve Hollywood yıldızı ekseninde<br />
Hepburn Givenchy’nn adını daima liste<br />
başında tutmayı başarıyordu. 1950’lerin sonunda<br />
Grace Kelly’nin Monaco’da daha sonradan ‘Kelly<br />
bag’ olarak adlandırılacak çantayla fotoğraflanması<br />
üzerinden 10 yıllar geçse de konu işbirlikleri<br />
olunca hep bir referans kaynağı olmaya devam<br />
ediyor. Bu isimler bugün bile kırmızı halıda oyuncular<br />
tarafından yeniden anılıyorlar, referans alınıyorlar.<br />
Jennifer Lawrence’ın, Penelope Cruz ve<br />
Lady GaGa’nın kıyafetleri, Kate Winslet’ın saçları<br />
hep bu yılların kırmızı halı görünümlerinden ilhamını<br />
alıyor. Humphrey Bogart ve Lauren Bacall<br />
özellikle 50’lerin tam ortalarında Hollywood<br />
dünyasının en saygın ve gözde çiftlerindendi. Kırmızı<br />
halıda döneminin Brangelina’sıydılar.<br />
Bir garip not. M harfi o günlerde çok popüler.<br />
Yani aslında bu Hollywood kulislerinde dönen komik<br />
bir dedikodudan ibaret. Adınızda iki tane M harfi varsa<br />
tüm kapıların size açılacağını söylüyordu fısıltılar. Bakınız;<br />
Mickey Mantle, Marilyn Monroe ve Mickey Mouse.<br />
Bir diğer dedikodu da Elizabeth Taylor hakkında. Oyuncu,<br />
çekim mekanları evine uzakta olduğunda “Senaryoyu<br />
beğenmedim” diyerek teklifleri reddediyormuş.<br />
VE DÜNYA SİNEMASI!<br />
1953’te Mehmet Muhtar ilk korku filmimiz Drakula<br />
İstanbul’dayı çeker, dönemin yıldızları ise Atıf Yılmaz,<br />
Metin Erksan ve Lütfi Akad’dı. 1954’te arka arkaya Şimal<br />
Yıldızı, Cingöz Recai - Beyaz Cehennem ve Vahşi<br />
Bir Kız Sevdim filmlerini çekerler, o sırada Avrupa’da da<br />
Fransız yeni dalgasını konuşur.<br />
Yeni Dalga akımını benimseyen film yapımcıları kendilerinden<br />
emin bir biçimde klasik film formunu reddetmeleri<br />
ve tabuları yıkma cesaretleriyle bilinirler.<br />
Hatta 1954 yılında François Truffaut bir manifesto<br />
kaleme almıştır. Agnes Varda, 1955’te La Pointe<br />
Courte’yi çektiğinde sinemada da yeni bir dil hatta<br />
devrimsel bir dil benimsenmeye başlar. Sonrasında<br />
Truffaut’nun 400 Blows ve Goddard’ın Breathless’ı<br />
dönemin popüler kültürünün yapı taşlarını oluşturdular.<br />
1950’yle 70’ler arası Japon Sineması’nın altın<br />
çağı kabul ediliyor. Yasujiro Ozu, Akira Kurosawa<br />
dönemin en büyük film yönetmenleri ve yaptıkları<br />
6 ELLE
filmler Batı ülkeleri için Uzakdoğu’nun bilinmeyen dünyasına<br />
bir pencere gibi açılıyordu. 1957 yılında Sessue<br />
Hayakawa da Akademi Ödülleri’ne adaylık kazanan ilk<br />
Japon oyuncu oluyor.<br />
SARAYDA NELER OLUYOR?<br />
Cannes’dayız. Festival bunca yıldır sadece sinema yıldızlarının,<br />
genç yeteneklerin şöhrete kavuşmalarını,<br />
endüstri içinde hatırı sayılır bir noktaya ulaşmalarını<br />
sağlamakla kalmıyor, kelimenin tam anlamıyla hayatları<br />
baştan yaratıyor. 1955 yılında Grace Kelly “To Catch A<br />
Thief” filminin tanıtım turu kapsamında Cannes’a gider.<br />
Burada Prens Rainier III ile tanışır. Bir yıl boyunca<br />
birlikte olduktan sonra o güne kadar popüler kültür tarihinin<br />
görüp görebileceği en büyük düğünle evlenirler.<br />
2000’den fazla gazeteci oradadır, MGM ise Avrupa’da<br />
töreni canlı olarak yayınlar. (Bu arada gelinliği görmek<br />
isteyenler Philedelphia Museum of Art’ı ziyaret edebilirler.)<br />
Ancak dönemin belki de en görkemli saray hikayesi,<br />
biraz daha kuzeyden yani Birleşik Krallık’tan gelir. Kraliçe<br />
II. Elizabeth’in, babasının taç giyinme törenini izledikten<br />
16 yıl sonra 2 Haziran 1953’te Westminister Abbey’de<br />
27 milyon izleyicinin karşısında görevi resmiyet<br />
kazanır. Ve saga bugün bile devam ediyor.<br />
BİRAZ DA SANAT<br />
20. yüzyılın ortalarına kadar Paris, dünya sanat sanhesinin<br />
merkeziyken 50’li yıllarda bu değişmeye<br />
başladı. 50’li yılların sanat akımları doğudaki<br />
sosyalizm, batıdaki kapitalizm ve savaş<br />
döneminin sonrasında gelen karamsarlıkla<br />
şekilleniyordu. Dönemin en belirgin sanat<br />
akımlarından olan ‘Abstract Expressionism’,<br />
ilk Amerikan sanat akımı olarak kabul edilip,<br />
sanat dünyasının merkezinin Paris’ten New York’a<br />
kaymasında etkili olmuş. Dönemin popüler sanatçıları<br />
da Avrupa’dan Nazi rejiminden kaçanlar. Akımın temsilcileri<br />
de Jackson Pollock ve Willem de Kooning’dir.<br />
Ancak en önemli akım bu değil! 1950 sonrası ilk olarak<br />
Londra sanat okullarında daha sonra New York’ta<br />
yeni bir sanat akımı olarak dikkat çekmeye başlamıştır.<br />
Evet pop art’tan bahsediyorum. Richard Hamilton,<br />
Andy Warhol, Roy Lithenstein, Tom Wesselman, Claes<br />
Oldenburg, David Hockney ve Jasper Johnes gibi sanatçıların<br />
başı çektiği pop art gündemdeydi. Bugünkü NFT<br />
jenerasyonun ve genel olarak hayata yaklaşımın biriciklik<br />
ekseninde döndüğünü düşünecek olursak pop art bu<br />
fikre tamamıyla zıttı aslında. Bu akımda geçmişten alınan<br />
unsurlar, eklektik bir şekilde renklerle kullanılmaya<br />
başlanmıştı. Ve zaten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.<br />
TEDDY BOYLAR<br />
Dönem kültürünü belirleyen en büyük alt kültürdü.<br />
Ayrıca New York ya da Los Angeles’da değil, Londra’da<br />
doğup gelişen bir akımdı. Esasında daha fazla modayı etkisi<br />
altına almıştı. Daha çok üst sınıf gençlerin rock’n’roll<br />
ruhuyla harmanlayarak ortaya çıkardıkları bir alt kültür.<br />
Gençler, hükümetin savaş sonrası politikalarına tepki<br />
olarak bu trendi yayar ve zamanla bir sınıfa ait olmaktan<br />
çok bütün adayı sarar. Blackboard Jungle filmi vizyona<br />
girdikten sonra gençler ayaklanma çıkarmaya başlarlar.<br />
Zaman içinde maalesef sadece kendilerine değil azınlık-<br />
Brigitte Bardot, onu tanıdığımız sarı saçlarından uzakta<br />
bugün Bottega yeşili diyebileceğimiz renkteki bir ceketle<br />
ELLE Fransa kapağında. Türkiye’de ise Ses, Hayat gibi<br />
haftalık dergiler yaşam, popüler kültür ve ünlülerin<br />
dünyasına açılan bir kapıydı.<br />
ELLE 7
ELLENOSTALJİ DÖNEM<br />
lara karşı da saldırılar gerçekleştirmeye başlarlar. Yüksek<br />
belli, geniş omuzlu, geniş paçalı ve geniş yakalı kıyafetler<br />
giterler. Oxford ayakkabılarla da görünümlerini tamamlarlardı.<br />
İşte bu yüzden en çok modayı etkilemiştir.<br />
TELEVİZYONUN ALTIN ÇAĞI<br />
Auter yönetmenlerin ve sinema yıldızlarının küçük ekranı<br />
etkileri altına almalarıyla televizyon geçtiğimiz 10<br />
yıl içerisinde ikinci altın çağını yaşasa da asıl görkemli<br />
yılları 1950’li yıllara tekabül ediyor. Esasında bu yeni<br />
teknoloji neredeyse bir 30 yıl önce bulunmuştu. Ancak<br />
sadece 20 yıl boyunca kısıtlı bir tabakanın elinin altında<br />
yer alıyordu. Televizyon radyo ve gazeteleri alt ederek<br />
dönemin en önemli haberleşme aracı oldu. Bugün bizim<br />
için garip olanı ise o zamanlarda televizyonda akan her<br />
şeyin fazlasıyla doğal oluşuydu. Zira o günlerde neredeyse<br />
tüm yayınlar canlı olduğundan izleyici de tüm aksaklık<br />
ve hataları görebiliyordu. Konu televizyon olunca<br />
popüler kültürün hemen diğer her alanında olduğu gibi<br />
dünyayı domine eden içerikler Birleşik Devletler’den<br />
geliyordu. Lucille Ball’un programı ‘I Love Lucy’ televizyondaki<br />
en popüler yapımdı.<br />
GELIŞEN EV TEKNOLOJILERI<br />
Dönem yapımlarında da sıklıkla karşımıza çıkan bir motif<br />
vardır. Kadınlar genelde bellerinden aşağıya bir çan<br />
gibi açılan etekleriyle mutfakta vakit geçirirler. Zaman<br />
kurtaran küçük ev aletleri dönemin en gözde araç-gereçleri.<br />
Reklamlar zaten tamamıyla bunların üzerinden<br />
dönüyor. Blender, tost makineler, ekmek kesme aletleri<br />
favoriler arasında yer alıyor. 1950’lere geldiğimizde<br />
birçok kadın çamaşırlarını elde yıkamaya devam etseler<br />
de Miele, 10 yılın sonuna doğru bir atağa geçerek ilk<br />
elektrikli kurutma makinesini hayata geçiriyor. Birleşik<br />
Devletleri, Kanada ve Birleşik Krallık’ın kurduğu sistem<br />
sayesinde Atlantik’in her iki yakasında telefon görüşmeleri<br />
yapılabiliyordu. Bu neredeyse 1950’li yılların sonuna<br />
denk geliyor ve inanılmaz pahalı olduklarını da hatırlatmaya<br />
gerek yok tabii.<br />
DÖNEM TÜRKİYESİ<br />
1950’ler yeni bir dünyanın kurulduğu, Türkiye’nin de<br />
orada yerini almaya çalıştığı yıllar olarak geçiyor kayıtlara.<br />
1946, Türkiye’de tek partili dönemin sona erdiği<br />
bir yıl olarak işaretlenmişti takvimlerde, sonrası politik<br />
olarak yine gerginlikler. Ama popüler kültürde İstanbul<br />
bir arzu nesnesi olarak gösterilip şehre doğru göçün artmasına<br />
sebep olmuş. Bu da tabii şehir ve köy yaşamı, göç<br />
sebebiyle de halklar arasında fiziksel olmasa da çatışmalara<br />
ve ayrımlara neden olmuştur. (Ülkenin popüler kültürünü<br />
ele alan başlıklar ileriki sayfalarda.)<br />
UZAY ÇAĞI<br />
Bugün Elon Musk ve Jeff Bezos uzayda yaşamanın ha-<br />
Chevrolet Bel Air<br />
(en yukarıda),<br />
hayatımızda<br />
1956 yılında<br />
girdi. Dönemi en<br />
iyi fotoğraflayan<br />
kişi Slim<br />
Aarons’dan<br />
başkası değil.<br />
(Yukarıda)<br />
Hemen<br />
yanda, moda<br />
dünyasının görüp<br />
görebileceği en<br />
cool süpermodel<br />
Twiggy, Londra<br />
sokaklarında poz<br />
verirken.<br />
8 ELLE
yallerini kurarken bundan 50 yıl önce, Ingiltere Kralı<br />
da televizyon karşısında hayallerini nasıl gerçekleştiremediği<br />
konusunda umutsuzca hava araçlarının siyah<br />
sonsuzluğa doğru olan yolculuğunu izliyordu. 50’li yıllar<br />
uzay araştırmaları konusunda rekabet içinde geçti. Birleşik<br />
Devletler ve Sovyet Rusyası arasında devam eden<br />
soğuk savaş dönemi burada da kendisini hissettiriyordu.<br />
Sputnik 1’in uzaya gönderilmesi süper güçler arasında<br />
yeni bir rekabet olan Uzay Yarışı’nı başlattı. Bu resmi<br />
olmayan uzay yarışı neredeyse 20 yıl boyunca devam<br />
etti. Bugün milyarderlerin kovaladığı o büyük hayali ilk<br />
gerçekleştirenlerden biri de Layka’ydı. Dünya yörüngesine<br />
çıkan ilk hayvandı Sovyet uzay köpeği. Moskova<br />
sokaklarından toplanan melez bir köpek olan Layka, 3<br />
Kasım 1957 tarihinde fırlatılan Sputnik 2 uzay aracının<br />
yolcusu olarak seçildi. (Ve maalesef birkaç saat içinde<br />
yaşamını yitirdi.)<br />
Zaman tünelinde<br />
10 ÖNEMLI OLAY<br />
◆<br />
◆<br />
◆<br />
◆<br />
4 MAYIS 1950<br />
İlk organ nakli (böbrek) gerçekleşti.<br />
27 HAZİRAN 1951<br />
CBS ilk renkli yayını gerçekleştirdi.<br />
13 NİSAN 1953<br />
Ian Fleming, James Bond serisinin ilk kitabı<br />
Casino Royale’i yayınladı.<br />
4 MAYIS 1953<br />
DNA keşfedildi.<br />
PEKİ, NE YİYORDUK?<br />
Bugünkü sağlıklı, vegan ya da glütensiz seçeneklerinden<br />
çok uzakta bir gastronomi anlayışı hakimdi. The New<br />
York Public Library’nin arşiv bölümünde menülerin saklandığını<br />
biliyor muydunuz? Yine bu arşivlere göre özellikle<br />
New York’ta büyün görkemli davetlerde Chicken à<br />
la King servis ediliyormuş. Bon Appétit dergisi, özellikle<br />
malzemelerin kutulanıp marketlerde daha kolay bir<br />
şekilde satılmaya başlanmasıyla hamur işi ve tatlıların<br />
dünya çapında çok fazla rağbet görmeye başladığını yazıyor.<br />
Genel olarak kek ve turtalar herkesin favorisiyken<br />
ananaslı keklerin yıldız olduğunu belirtiyor yayın. İlk<br />
olarak 30’lu yıllarda mutfakta kendine yer edinse de jöleyle<br />
yapılan tatlıların altın çağının 1950’ler olduğu var<br />
sayılıyor.<br />
Dönemi<br />
YAKINDAN<br />
TANIMAK İÇİN<br />
Okuyun; Larger Than Life:<br />
Movie Stars of the 1950s<br />
(Star Decades: American<br />
Culture/American Cinema)<br />
Türkiye’nin 1950’li Yılları,<br />
Mete Kaan Kaynar, İletişim<br />
Yayınları<br />
İzleyin; Hollywood’un<br />
en görkemli yapımlarıyla<br />
dönemi yeniden keşfedin:<br />
Funny Face, Gentleman<br />
Prefer Blonde, Rear<br />
Window, Vertigo<br />
◆<br />
◆<br />
◆<br />
◆<br />
◆<br />
◆<br />
Siemag’ın Meisterin isimli<br />
daktilosu o dönemde bugünün<br />
iMac’leri gibi fazlasıyla popüler.<br />
Dönem teknolojilerinin ötesinde<br />
bir iletişim aracıydı. Saniyede<br />
10 vuruşu kaldırabilecek en hızlı<br />
makine olarak biliniyordu.<br />
2 HAZİRAN 1953<br />
Kraliçe Elizabeth’in taç giyme töreni düzenlendi.<br />
17 TEMMUZ 1955<br />
Disneyland açıldı.<br />
1 KASIM 1955<br />
Vietnam Savaşı başladı.<br />
5 MAYIS 1957<br />
Rus uydusu Sputnik uzaya gönderildi.<br />
23 EKİM 1958<br />
Boris Pasternak Nobel Edebiyat Ödülü’ne<br />
layık görüldü. Ancak Rus hükümeti bunu reddetmesini<br />
istedi.<br />
1 OCAK 1959<br />
Fidel Kastro Küba’nın başına geçti.<br />
ELLE 9
ELLENOSTALJİ KÜLTÜR<br />
50’ler<br />
SON SES<br />
BİR YANDA TÜRKÇE SÖZLÜ HAFİF BATI MÜZİĞİ, DİĞER TARAFTA ROCK’N’ROLL VE<br />
CAZ’IN KAPIŞMASI. KABARELER, MÜZİKALLER VE GAZİNO KÜLTÜRÜ DERKEN SANKİ<br />
EĞLENCE KÜLTÜRÜNÜN KURALLARININ BAŞTAN YAZILDIĞI BİR 10 SENEDEYİZ.<br />
YAZI: AYKUN TAŞDÖNER FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, DOĞAN BURDA ARŞİVİ<br />
1950’lerden itibaren dünya çalkalanmaya başlıyor.<br />
Tek bir konuda değil, yaşamın her alanına, kültür<br />
–sanatın tüm disiplinlerine yayılan bir başkaldırıdan<br />
bahsediyoruz. Belki de 1960’larda adlandırılan<br />
o “Youthquake”in ilk tohumları bu zamanda atılmaya<br />
başlanıyor. Bugün için sıradan ama o güne göre toplumun<br />
genel ahlak kurallarını bozan, gelenekleri bir bir yıkan<br />
yeni anlayışlar giriyor insanların hayatlarına. Bu yıllarda<br />
yasaklara tepki ve politik bir başkaldırı olarak da<br />
rock’n’roll doğuyor. Rock’n’roll sözlüklere göre 1950’lerin<br />
Amerika’sında ortaya çıkmış; gospel, caz, boogie woogie<br />
ve R&B’den etkilenmiş bir müzik türüdür. Yazar,<br />
araştırmacı ve radyo programcısı Gökhan Akçura bir yazısında<br />
şöyle anlatıyor kültürü, özellikle de ülkemizdeki<br />
yansımasını. “Gençlik ve kadın dernekleri bildiriler yayınladılar,<br />
toplantılar yaptılar, cezalar konmasını istediler.<br />
Önlemler alındı, yönetmelikler çıkarıldı. Ama hiçbiri<br />
etkili olmadı.” 1957’de Rock’n’roll ve striptize önce İzmir<br />
Kadınlar Birliği tepki göstermiş. İşte o gün de yenilikten,<br />
geleneklere tepki verilmesinden korkuyorlardı.<br />
Gönül Yazar<br />
Zeki Müren ve<br />
Bülent Ersoy’un<br />
yakın ilişkileri<br />
çok uzun yıllar<br />
boyunca devam<br />
etti. Beraber<br />
sahne aldılar, gizli<br />
gizli şarkılar da<br />
kaydettiler. Müren,<br />
Ersoy’a ‘Japon<br />
Orkidesi’ dermiş.<br />
Müzeyyen Senar<br />
ve Safiye Ayla<br />
Yukarıda, Brigitte Bardot<br />
ve Dario Moreno 1959<br />
yapımı La Femme et le Pantin<br />
setinde.<br />
Zeki Müren ve<br />
Bülent Ersoy<br />
10 ELLE
Dönemin meşhur<br />
danslarından twist<br />
Göksel Arsoy<br />
50’lerin en büyük sinema<br />
yıldızlarından biri olan<br />
Göksel Arsoy, daha sonra<br />
beyazperdeden uzaklaşıp<br />
şarkıcılık yapmaya başlar.<br />
Kulüp dizisinin müzikleri<br />
Netflix’te geçtiğimiz haftalarda gösterime giren<br />
Kulüp kullandığı müziklerle dönem hakkında çok<br />
fazla ipucu veriyor. İşte bazı ilginç bilgiler.<br />
◆ Dizide duyduğumuz parçalar arasında Yasmin Levy’den<br />
Adio, Fazıl Say ve Serenad Bağcan’dan Dört Mevsim<br />
parçaları da var.<br />
◆ Söz ve müzikleri Kenan Doğulu ve Sezen Aksu’ya ait bu<br />
diziye özel yapılmış şarkılar da dinliyoruz. Masal (1. bölüm)<br />
ve Yıldızlara (3. bölüm) gibi.<br />
◆ 6. bölümdeki Resim isimli şarkının söz, müzik ve bestesi<br />
Gökhan Mert Koral’a ait.<br />
◆ Salih Bademci, söylediği tüm şarkıları kendi seslendirmiş.<br />
Bunun için 20’ye yakın özel şan dersleri almış.<br />
◆ Dizide çalışan müzisyenler ise Ender Akay, Cem Ergünoğlu<br />
ve Mert Koral. Scoringleri Ercan Tanrıverdi yapmış.<br />
◆ Dönemin müzik kültürü hakkında araştırmalar yapıp kitaplar<br />
kaleme alan Gökhan Akçura, Kulüp’ün danışmanlığını da<br />
yapmış.<br />
◆ Duyduğumuz Ladino parçaların bulunması konusunda İzzet<br />
Bana yardımcı olmuş.<br />
◆ Esra Karbek dizideki tüm sahne show’larının koreografisini<br />
üstlenmiş. Dans sahnelerinin tamamı profesyonel isimlerle<br />
gerçekleştirilmiş ve Salih Bademci ile özel dersler yapmış.<br />
Ayten Alpman<br />
Ayten Alpman, 60’lı<br />
yılların sonunda Sensiz<br />
Olamam isimli şarkısıyla<br />
büyük çıkışını yapsa da<br />
taş plak olarak yayınladığı<br />
ilk kaydını 1959 yılında<br />
piyasaya sürmüştü.<br />
Rolling Stone dergisi, Rock’n’roll’u anlatırken şöyle<br />
diyor: “Türü incelediğinizde şunu fark ediyorsunuz, bu<br />
janr müzikte bir inovasyon yapmamıştı, içerik olarak da<br />
çok önemli değildi. Ancak genç jenerasyona hitap eden,<br />
o kültürü etkisi altına alan tek popüler müzik formuydu.<br />
Aynı zamanda daha önce marjinal olarak adlandırılan<br />
grupların, mesela fakir halk, getto’larda yaşayan siyah<br />
gençlerin görünürlüğe kavuşmalarını sağlamıştı. Elvis<br />
Presley kamyon şoförlüğünden milyonlara hitap eden<br />
bir idol olma statüsüne bir yıl içinde kavuşmuştu.”<br />
50’ler elbette bununla sınırlı değil. Evet Türkiye her<br />
zaman, her konuda olduğu gibi müzikte de o dönemler<br />
küçük bir Amerika olmanın hayaliyle üretimler yapıyor<br />
ya da tüketiyordu. Ama; Fransız Şanson müziğinden pop,<br />
soul, caz ve kalipso’ya 1950’lerin popüler müzik kültürünün<br />
skalası bir hayli genişti. Tango bile vardı!<br />
DİVALAR! VE<br />
TÜRKİYE’DEN YÜKSELEN SESLER<br />
Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses...<br />
İstanbul müzik sahnesinin en büyük isimleri o yıllarda.<br />
Hepsi de 1930’lu yılların başında gazinolarda<br />
sahne almaya başladılar. Ve onların müzikleri, sahneleri<br />
sayesinde bir anda gazinoların manzaraları,<br />
kitleleri değiştti. Bu dönemde görkemli sahne şovları<br />
yok ancak fasıllar var mesela.<br />
50’ler ise büyük değişimin yaşandığı dönemler.<br />
Gösteriler, danslar, büyük şovlar o zamanlar başlıyor.<br />
1950’lerde özellikle İstanbul’da gece yaşamının<br />
yeni bir ivme kazandığını görüyoruz. 1964 yılında<br />
ELLE 11
ELLENOSTALJİ KÜLTÜR<br />
Dalida<br />
Tevfik Dölen Sıraselviler’de Kulüp<br />
12’nin üst katına Türkiye’nin ilk diskoteğini<br />
açıyor.<br />
Yine yabancı dilde şarkılar söylemek<br />
ve yabancı şarkılara yeni ve<br />
Türkçe sözler yazmak bu dönemde<br />
başlıyor. En önemli örnekleri 60’larda<br />
görsek de bunun zemini 50’li yıllarda<br />
atılmaya başlanıyor. Sezen Cumhur<br />
Önal, aranjmanlar ile Türkçe Pop<br />
müziğine farklı bir yol verirken hemen<br />
hemen aynı yıllarda Adamo’nun, Petula<br />
Clark’ın da Türkçe şarkılar seslendirdiğini görürüz.<br />
Ajda Pekkan’dan Hümeyra’ya, Zeki Müren’den<br />
Ayten Alpman’a kadar herkesin Türkçe<br />
aranjmanlarını söylediğini görüyoruz. 1950’ler<br />
ve 1960’larda Fransa’da şarkıcı ve oyuncu olarak<br />
ün kazan Dario Moreno romantik sesiyle<br />
herkesi mest ediyor. Disko kraliçesi Dalida,<br />
cazdan Türkçe sözlü pop müziğini başlatan İlham<br />
Gencer o günlerin en popüler isimleriydi<br />
Avrupa’da, Türkiye’de.<br />
Kültürü yakından<br />
tanıyabileceğiniz<br />
BAZI KITAPLAR<br />
Şimdiki Zaman Beledir – Derya<br />
Bengi<br />
Karışık Kaset – Uygar Şirin<br />
İstanbul Twist – Gökhan Akçura<br />
İstanbul Şarkıları – Gökhan Akçura<br />
Barış Manço<br />
Müzeyyen Senar,<br />
Hamiyet Yüceses,<br />
Safiye Ayla<br />
“GAZINOCULAR KRALI”<br />
Mesela yine tam bu dönemde 59 yılında gazinocular<br />
kralı Fahrettin Aslan’la tanışıyoruz.<br />
Maksim’e önce ortak oluyor, sonra tek sahibi<br />
olup her şeyi en ince ayrıntısına kadar baştan<br />
organize ediyor. Sırasıyla önce Taksim’deki<br />
Maksim ‘Büyük Maksim’ oluyor, ondan sonra<br />
da adeta zincir gazino haline dönüşerek Caddebostan,<br />
Bebek ve Taşlık’ta yeni şubeleri açılıyor. Üstelik tüm bu<br />
işlere giriştiğinde henüz sadece 25 yaşındaydı. Müzeyyen<br />
Senar’dan sonra Behiye Aksoy’u, assolistlik kavramını<br />
yücelten kişi olarak eğlence dünyasına adını yazdırmıştır.<br />
BİR YILDIZ DOĞIYOR<br />
Ve bu isim Zeki Müren’den bir başkası değil. Klasik<br />
Türk Müziği’nin en büyük sanatçılarından olan<br />
‘Sanat Güneşi’ tam da bu dönemde 1950 yılında<br />
TRT İstanbul Radyo’sunun açtığı yarışmaya katılır<br />
ve birinci olarak tamamlar, böylece müzikle olan<br />
yolculuğu da resmi bir şekilde başlar. Hemen bir<br />
sene sonra verdiği radyo konserinden sonra Hamiyet<br />
Yüceses’in onu tebrik edişiyle müziğin yeni<br />
divasının kim olduğu da belli olur. Aynı yıl kaydettiği<br />
Muhabbet Kuşu şarkısıyla ünü Anadolu’ya da<br />
yayılır. 1955’te sahnedeki ilk konserini verir. Kıyafetlerini<br />
kendi tasarlıyordu Müren. Aynı zamanda<br />
saz heyetine tek tip kıyafet giydirmek ve T podyum<br />
kullanmak gibi çeşitli yenilikler getir. Maksim Gazinosu’nun<br />
sahnelerinde 11 yıl boyunca aralıksız<br />
Behiye Aksoy ile dönüşümlü konserler verir.<br />
Frank<br />
Sinatra<br />
Nina Simone<br />
Edith Piaf ve<br />
Marc Bonel<br />
12 ELLE
Elvis Presley<br />
Gönül Yazar<br />
gazinoda<br />
Zeki Müren,<br />
Müzeyyen Senar<br />
Miles Davis<br />
Judy Garland<br />
The Beatles<br />
Monica Vitti<br />
BEAT KUŞAĞI VE CAZ ETKİSİ<br />
1950’li yıllarda konformist bir hayatı yücelten<br />
ABD toplumunun değerlerine karşı<br />
olan bir takım New Yorklu yazar bu dönemi<br />
özetliyor. Allen Ginsberg Howl’u, Jack<br />
Kerouac On The Road’u 50’lerin ikinci<br />
yarısında yazmıştı. Sonu gelmez bir yolda<br />
olma isteğiydi onlarınki. Üretimler esasen<br />
daha fazla edebiyat alanında gerçekleşse<br />
de cazla da yakından ilişkileri vardır. Zira<br />
özellikle de Billie Holiday gibi caz müzisyenlerinin<br />
anlattıkları hikayeler onlara<br />
çok fazla ilham olmuştur ve bir kuşağın<br />
oluşumuna caz katkı sağlar.<br />
MÜZİĞİN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ<br />
Türkiye için asıl yarış 1975 yılında başlayıp heyecan<br />
2003’te tavan yapsa da yarışmanın geçmişi 1956’ya dayanıyor.<br />
Avrupa’nın en zengin ülkeleri Belçika, Fransa,<br />
Almanya, İtalya, Lüksemburg, Hollanda ve İsveç bir<br />
araya gelerek müzik endüstrisinin olimpiyatları, draması<br />
yüksek Eurovision Şarkı Yarışması’nı başlatır. Bugün<br />
Madonna gibi dünya starlarının bile bir parçası olmayı<br />
kabul ettikleri yarışma o yıllarda Avrupa Yayın<br />
Birliği’nin tüm kıtayı bir araya getirme ve<br />
yayıncılık kalitelerini kontrol etme isteğiyle<br />
yola çıktı. (Gerçi artık Avustralya yarışıyor<br />
ve program Çin ve Amerika Birleşik Devletler’inde<br />
de canlı yayınlanıyor.) 56’daki ilk<br />
programın video kayıtları maalesef bulunmuyor,<br />
üstelik o yıllarda kıtada televizyonya<br />
sahip hane sayısının az olması nedeniyle<br />
program radyoda da yayınlanmış. Yarışma<br />
sayesinde bambaşka bir janrın ve kültürün<br />
doğduğunu kimse inkar edemez ama.<br />
SPOTIFY’DA en çok dinlenen<br />
50’Lİ YILLARA AİT ŞARKILAR<br />
Brenda Lee – Rockin’ Around The Christmas Tree, 141.703.775 kez<br />
Johnny Cash – I Walk The Line, 116.146.240<br />
Elvis Presley – Jailhouse Rock, 114.744.472<br />
Bobby Helms –Jingle Bell Rock, 110.723.616<br />
Elvis Presley – Blue Christmas, 103.817356<br />
Chuck Berry – Johny B. Goode, 108. 177.695<br />
Johnny Cash – Folsom Prison Blues, 100.000.632<br />
Ray Charles – I’ve Got A Woman, 86.503.558<br />
Dave Brubeck Quartet – Take Five, 77.425.312<br />
Louis Armstrong & Ella Fitzgerald – Dream A Little Dream – 74.673.416<br />
PEKİ YA SONRA?<br />
Ve, tam o eşik yılları. 60’ları ve sonrasında<br />
gelecek 50 yılı etkileyecek büyük yıldızların<br />
sahneye çıktıkları o an. Barış Manço, tam da<br />
1957’de atılır müziğe. Önceleri tabii amatör<br />
bir şekilde ilgilenmeye başlar. Ertesi yıl ilk<br />
grubu olan Kafadarlar’ı kurar. İlk bestesti Dream<br />
Girl’ü yapar ve grupla beraber popüler rock’n’roll<br />
şarkılarını cover’larlar. İlk 45’liğini ise birkaç yıl<br />
sonra 1962’de yayınlar. Bir diğer tarafta ise Britanya’da<br />
The Beatles çılgınlığı yine tam bu günlerde<br />
start alır. Takvimler tam da 1960’ı gösterdiğinde<br />
Liverpool’da The Beatles kurulur. İlk albümlerini<br />
iki yıl sonra Abbey Road’da kaydetmeye başlarlar<br />
ve sonrasında müzik tarihinde hiçbir şey eskisi gibi<br />
olmaz zaten.<br />
ELLE 13
ELLENOSTALJİ YAŞAM<br />
TAŞI, TOPRAĞI<br />
Altın istanbul<br />
14 ELLE
LEVANTENLERİN FAVORİ SEMTİ BEYOĞLU’DAN, ŞEHRİ ÇEVRİLEYEN TATAVLA,<br />
BOYACIKÖY VE ADALAR’A KADAR KOZMOPOLİTAN BİR İSTANBUL’DA<br />
YOLCULUĞA ÇIKIYORUZ. ENTELEKTÜEL VE KÜLTÜREL ZENGİNLİĞİN ŞEHRİN<br />
AZINLIK HALKLARI, GAYRİMÜSLÜMLER TARAFINDAN ÜRETİLDİĞİ YILLARDAYIZ!<br />
ZAMANIN EN POPÜLER MEKANLARINDA MÜDAVİMLERİYLE BİRLİKTEYİZ.<br />
DERLEYEN: AYKUN TAŞDÖNER FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK<br />
1959 yılından bir<br />
Taksim manzarası<br />
ELLE 15
ELLENOSTALJİ YAŞAM<br />
Dönemin<br />
sembollerinden<br />
tramvay.<br />
1924’te sinema olarak açılan,<br />
1950’den sonra opera binası<br />
olarak yeniden düzenlenen<br />
Süreyya, dönemin gözde<br />
adreslerinden.<br />
Büyük<br />
Maksim Gazinosu<br />
Elit hanımefendi ve<br />
beyefendilerinin uğrak yeri<br />
olan İstiklal Caddesi’nin<br />
sembol yapılarından<br />
olan Markiz Pastanesi’ne<br />
bir dönem şapkasız<br />
girilemiyordu.<br />
60’lı yıllarda<br />
Galata Köprüsü<br />
16 ELLE<br />
İstiklal Caddesi’nde sinema salonları<br />
önünde oluşan kuyruk
1959 yılından bir<br />
Haliç manzarası<br />
Son dönemde her konuda olduğu gibi eski İstanbul’a,<br />
hayallerimizde şehre, anılara dair karşı konulamaz<br />
bir nostalji besliyoruz. Bu yüzden minik<br />
bir şehir turuna çıkıyoruz şimdi. Büyük bir değişimin<br />
eşiğinde geçen 10 yıllık bir dönemden söz ediyoruz<br />
1950’li yılların İstanbul’u deyince. 50’lerin tüketim<br />
kültürüyle birlikte şehirde değişimler başlamış. Bir kere<br />
her şeyden önce savaşın hemen sonrasındaki 40’lı yıllarda<br />
evlere çekilen eğlence kültüründe, sosyal yaşamda<br />
bir patlama yaşanmaya başlamış. Dönem aynı zamanda<br />
şehre doğru olan göçleri de beraberinde getiriyor. Şehir<br />
kabuk değiştirmeye başlıyor. Anadolu’dan şehre doğru<br />
yaşanmaya başlayan büyük ölçekli göçler İstanbul’u saran<br />
diğer semtlerin de daha kalabalık olmasını sağlıyor.<br />
Ulaşım sistemiyle de kültür de yaşam da dört bir yana<br />
yayılmaya başlamış.<br />
1950’li yılları anlatan kaynaklarda İstanbul aşağı yukarı<br />
hep şu cümlelerle özetleniyor. “Bu dönemde üst gelir<br />
grubunda yazlık-kışlık ikametgâhlar söz konusuydu.<br />
Otomobil sahipliliğinin artması ile İstanbul’a yakın dinlenme<br />
alanları, Şile ve Erdek gibi deniz kenarı yerleşmeleri<br />
popüler oldu. Osmanlı döneminin<br />
önemli eğlence mekanlarından biri olan<br />
hamamlar artık yerini plajlara bırakmıştı.<br />
Florya, Moda, Yeşilköy, Büyükçekmece<br />
ve Çardak Plajları dönemin en popüler<br />
plajlarıydı.” Artan çeşitlilik elbette<br />
bununla sınırlı kalmıyor. Gece hayatı da<br />
kabuk değiştirmeye başlıyor.<br />
1950’lerin başında Gondola, Tabu,<br />
Melodi, Anjelik; 1950’lerin sonunda<br />
Hilton ve Divan otelleri ve barları en<br />
O DÖNEMDE<br />
İstanbul’un<br />
sokaklarını kendine<br />
mesken edinen<br />
YABANCI FİLMLER<br />
Five Fingers, 1952<br />
İstanbul, 1957<br />
Tintin and the Golden Fleece, 1961<br />
Rusya’dan Sevgilerle, 1963<br />
Topkapı, 1964<br />
popüler gece eğlence mekanlarına dönüşmüş. Ayrıca,<br />
Eminönü - Bahçekapı, Galata ve Karaköy, Beyoğlu’ndaki<br />
lokantalar; Taksim Kristal, Tepebaşı, Cumhuriyet, Taksim<br />
Belediye, Maksim, Yenikapı, Bebek Belediye, Maçka<br />
Küçükçiftlik Parkı gazinoları da yine dönemin önemli<br />
eğlence mekanlarını oluşturuyordu. Sinemalar bu dönemde<br />
de insanların gittiği en uğrak mekanlar olmuştu.<br />
Beyoğlu’ndaki Emek, Atlas, Dünya, Fitaş sinemaları<br />
bunlardan birkaçı.<br />
Sayfiye: ADALAR- MODALAR<br />
Adalar her zaman olduğu gibi o yıllarda da İstanbul’un<br />
en gözde sayfiye yerlerindendi. Ancak en çok da sayfiye<br />
yıllarının tam da bu dönemde keşfi başlıyor. Plajlar, plaj<br />
kültüründeki değişim gerçekleşerek sayfiye sadece üst<br />
sınıfın yaz aylarındaki eğlencesi olmakla kalmıyor.<br />
1914 öncesinde İstanbul’un en saygın mekanlarından<br />
biri haline gelen Büyükada’daki Splendid Hotel çoğunlukla<br />
gayrimüslüm müşteriler için düzenlenen balolarla<br />
adından söz ettiriyordu. Ama bununla sınırlı değil sadece.<br />
Mesela 50’li yıllarda dönemin önemli<br />
sanatçıları Ayetullah Ömer ve İbrahim<br />
Çallı’nın sergilerine ev sahipliği yapmış<br />
Splendid.<br />
Büyükada’nın en büyük yapılarından<br />
birisi Büyükada Anadolu Kulübü,<br />
1906’da Prinkipo Yacht Club Company<br />
Limited adıyla İngiltere Yat Kulübü’nün<br />
şubesi olarak bir yat kulübü kurulmuş,<br />
1923’te Büyükada Yat Kulübü Osmanlı<br />
Anonim Şirketi adını, hemen ardın-<br />
ELLE 17
ELLENOSTALJİ YAŞAM<br />
Türkiye’de 1950<br />
yıllardan sonra kendini<br />
göstermeye başlayan<br />
burjuvazi bir yaz tatili<br />
mekanı olarak Adalar’ı<br />
şehri çevreleyen sayfiye<br />
yerlerini keşfeder.<br />
Ancak o yıllarda<br />
İstanbul’un dört bir<br />
yanı halkı denizle<br />
buluşturabiliyordu.<br />
Moda burnu,<br />
Caddebostan<br />
ya da Süreyya<br />
Plajı’nda kalabalık<br />
serinleyebiliyordu.<br />
Bugün malesef artık<br />
şehrin sembollerinden biri<br />
olamayan Bakireler Anıtı<br />
1956 yılında<br />
Büyükada<br />
İskelesi’nde<br />
çekilmiş bir aile<br />
fotoğrafı<br />
dan cumhuriyetin ilanı ile Cumhuriyet Yat Kulübü<br />
Anonim Şirketi adını almış. 57 odası bulunan otelin tüm<br />
odalar denize yönelecek şekilde düz bir hatta sıralanmış<br />
olması buranın en ilgi çekici yanlarından biri.<br />
Öncelerde Moda’da yaşayan İngiliz aileler tarafından<br />
kurulan Yat Kulübü vardı. Atatürk bir İstanbul ziyareti<br />
sırasında, daha sonra kulübün de başkanı olacak Celal<br />
Bayar’dan Moda Deniz Kulübünü kurmasını ister. Murat<br />
Belge, İstanbul Gezi Rehberi’nden 50’lerin Moda’sını<br />
ve deniz kulübünü şöyle anlatıyor. “Semtin altın çağı<br />
1950’lerdi. Bu yıllarda Moda, akşamları bütün Kadıköy<br />
halkının aktığı bir piyasa yeriydi. Bu kalabalık Moda<br />
Burnu’nu (Devriye Sokağı) turlar, ama en çok, ucunda<br />
Ferit Tek’in yaptığı bina olan uzun iskele yolunu doldururdu.<br />
Çünkü burada, Moda Deniz Kulübü’nün orkestrasını<br />
yakından dinlemek mümkündü. Kulüp işletmesini<br />
yaz boyunca, Ankara’dan gelen Süreyya yapıyordu. Ünlü<br />
Rus lokantacı Baba Karpiç’in baş garsonunun Türkçe<br />
adıdır Süreyya; Rusça adı Sergey’di, ama herkes bunu<br />
Fransızcalaştırarak Serj derdi. Ankara’da Serj her şeyi<br />
bilirdi; son politik kararı da, kimin kiminle yattığını da.<br />
Kızılay meydanında, yeraltında, Ankara sosyetesinin bir<br />
numaralı mekanı olan bir kulübü işletiyor, yazın da başgarsonu<br />
Lefter’i, aşçılarını ve İtalyan orkestrasını toplayıp<br />
Moda Deniz Kulübü’ne geliyordu. Gündüz kiralanıp<br />
Moda Plajı’nın kadınlar bölümünün önünde dikize çıkan<br />
sandallar, gece de kulübün önünde sıralanır, Moda’nın<br />
namlı güzellerinin nasıl dans ettiği seyredilirdi. Moda<br />
sosyal hayatında önemli bir çekim merkezi olan kulübün<br />
tenis kortu, yazın iskele açıklarına demirlenen “raft”ı,<br />
zengin Moda gençlerinin mekanlarıydı.”<br />
Yükselen Semtler: GAZİNO KÜLTÜRÜ<br />
& YEME- İÇME ALIŞKANLIKLARI<br />
Rum ve Ermeni mutfağı Beyaz Rusların gastronomi alanına<br />
katkısı ve Levantenlerin şekillendirmesiyle oluşan<br />
bir mutfak kültürü söz konusu o dönemde İstanbul’da.<br />
Tüm bunların yanında bir de miras alınmış saray mutfağı<br />
ve gelenekleri söz konusu. Göçle beraber şehre gelenler<br />
de Anadolu mutfağını İstanbul’a getiriyor. Böylece şeh-<br />
18 ELLE
Büyükada Anadolu Kulübü<br />
Boğaz kıyısında bir<br />
restoran<br />
1950’li yılların eğlence<br />
sektörü, gazino adabının<br />
oturduğu, içkili müzikli<br />
eğlencelerin çeşitlendiği, dans<br />
ve ses yarışmalarının şehrin<br />
dört bir yanını sardığı yıllar<br />
olarak hatırlanıyor.<br />
60’lı yıllarda<br />
Caddebostan sahili<br />
60’lı yılların başı<br />
Zeki Müren ve<br />
Kadınlar Matinesi<br />
Plajlarıyla, meyhaneleriyle,<br />
tavernalarıyla herkesin kendi<br />
keyfine göre İstanbul’un tadını<br />
çıkarabildiği yıllar aslında 50’ler.<br />
Şimdilerde bizde nostalji hissini<br />
körükleyen bir çeşitlilik hakim o<br />
yıllarda.<br />
Markiz’in<br />
iç dekorasyonu<br />
Yeşilçam Sinemas’ında<br />
Vesikalı Yarim filminin<br />
gösterimi<br />
rin farklı bölgelerinde yeni restoranlar açılmaş.<br />
1956 ile 1960 arasında şehirde başlayan kentsel dönüşüm,<br />
yapılan yollar İstanbul’un çehresini değiştirmeye<br />
başlayarak da yeni keşiflere sebebiyet vermiş. (Tabii bu<br />
dönemde yıkılan yapılar ve tarihten silinen eserler de<br />
yok değil.) Bu dönemde yeni semtler oluşmuş, bazıları<br />
ise yükselişe geçmiş. Bunlardan bir tanesi de Şişli. Mesela<br />
1948 yılında Prof. Sedat Hakkı Eldem tarafından<br />
“Taşlık Kahvesi” yapılmaya başlanmış ve 1950 yılında<br />
kahvehane tamamlanmış. Taşlık, muhteşem Sarayburnu,<br />
Boğaziçi manzarası ve Dolmabahçe’yle Yıldız Sarayları’na<br />
yakın konumuyla, İstanbullular kadar Batılı<br />
gezginlerin de şehri seyretmek için tercih ettikleri bir<br />
manzara terasına dönüşmüş. Halk bu yeni kamusal alanı<br />
çok sever, gençler burada buluşur, bebek arabaları burada<br />
gezdirilirmiş. Ancak bir süre sonra Taşlık Gazinosu<br />
ve çay bahçesi yıkılır ve Dolmabahçe Sarayı’nın hemen<br />
arkasına, Swissotel inşaatı başlar.<br />
Avusturya asıllı Rudolph Fischer 1931 yılında Tünel<br />
Geçidi’nde kendi soyadını taşıyan bir restoran açar. 50’li<br />
yıllardaysa kızı Madam Fischer Galatasaray Hamidiye<br />
Çeşmesi’nin yanında yeni restoranı açar. Rusların yaklaşık<br />
130 mekan işlettiği dönemde Fischer Alman ve Avusturya<br />
mutfağını servis ediyordu.<br />
Markiz; Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde bulunan tarihi<br />
pastane. 1940 yılında, Paris’te bulunan Marquis de Sevigne<br />
çikolata firmasının kalitesinde üretim planlayan<br />
Avedis Ohanyan Çakır tarafından Markiz ismiyle açılmış.<br />
Karşısında bulunan Lebon gibi edebiyatçıların ve<br />
İstanbul’un yeni kentsoylularının yeğlediği bir mekan<br />
olmuş. Bu ilgide, ortamının ve ürünlerinin kalitesi kadar<br />
mimari düzenlemesi ve dekorasyonunun da büyük payı<br />
vardır.<br />
Büyük Kulüp; yönetici, diplomat ve iş insanlarından<br />
oluşan 30 kurucu üye tarafından Cercle a’Pera adıyla<br />
Beyoğlu’nda kurulmuş ve aynı yıl Cercle d’Orient<br />
adı kullanılmaya başlanmış. Önceleri kulüpte kullanılan<br />
resmi dil Fransızca’ymış ve Osmanlı tebasına ait olmayan<br />
kişiler girebiliyormuş. 1950’lerde, günümüzde derneğin<br />
merkezi olarak hizmet veren Çiftehavuzlar’daki<br />
arsa kulüp tarafından yalnızca yaz aylarında kullanılması<br />
amacıyla kiralanmış.<br />
ELLE 19
ELLENOSTALJİ YAŞAM<br />
İstanbul’un görkemli<br />
sinema salonlarından biri<br />
Yerleşen otel kültürü:<br />
HİLTON VE DİVAN<br />
OTELLERİ<br />
O yıllarda İstanbul henüz turistler için<br />
‘hip’ bir destinasyon olmadığı gibi, şehirde<br />
zaten onların kendi ülkelerinde<br />
deneyimlediği gibi görkemli oteller de<br />
bulunmuyordu. Başlıca popüler otellerin<br />
başında tam da 50’li yıllarda iş<br />
hanına çevrilen Hıdivyal Palas ya da<br />
orjinal adıyla Hotel D’Anglettere bulunuyordu. Hilton<br />
Istanbul Bosphorus’un yapımına 20 Ekim 1952 yılında<br />
başlanmış ve 21 Nisan 1955 tarihinde tamamlanmış.<br />
Avrupa’da II. Dünya Savaşı sonrası tamamen yeniden<br />
inşa edilen ilk modern otel olma özelliğine sahip. Aynı<br />
zamanda, Amerika Birleşik Devletleri dışında, Hilton<br />
zincirin en uzun hizmet veren üyesi. Otelin şehre gelişi<br />
aynı zamanda dönemin jargonuna da katkıda bulunmuş.<br />
Mesela ‘Hiltonculuk’ bunlardan biri. Hilton’dan yayılan<br />
“Amerikan Bar” ilk diğer otellerde daha sonra da yüksek<br />
gelirli insanların evlerine girmiş. Hilton ile hemen<br />
hemen aynı zamanda kapılarını açan Divan İstanbul bu<br />
yapıyla sürekli kıyas halindeydi.<br />
Kültür – sanat hattı<br />
SİNEMALAR & SANAT GALERİLERİ<br />
1945 yılına gelindiğinde, içinde İpek ve Sümer sinemalarının<br />
da bulunduğu Cercle d’Orient bloğu ile Melek<br />
Sineması İstanbul Belediyesi tarafından satın alınır.<br />
1950’li yıllarda Melek’te MGM, Fox ve Columbia’dan<br />
seçilen salon filmleri gösterime girmeye başlar. Mesela<br />
Gone With the Wind’in ilk gösterimi de yine Melek’te<br />
yapılmış. Melek Sineması farklı türden Hollywood filmlerinin<br />
Beyoğlu’ndaki en önemli merkezlerinden birisi<br />
haline gelir.<br />
Türkiye’de sinema sektörünü<br />
1960’ların başında büyüyor. Sinema<br />
seyircisinin yükselişiyle birlikte salon<br />
ve koltuk kapasitesi de artmış. 1961<br />
yılında İstanbul’da 68’i kapalı ve<br />
145’i açık olmak üzere 213 salon<br />
varmış.<br />
Ama, İpekçiler’in 1954’te Yeni Melek’i açmasıyla<br />
Melek Sineması da eski ağırlığını yitirmeye başlar. Ses<br />
getiren meşhur filmler Yeni Melek’e kaydırılınca burası<br />
sosyetenin yeni buluşma mekanı haline gelir. Melek ise<br />
yavaş yavaş düşüşe geçer. Belediye tarafından 1951 ve<br />
1956 yıllarında iki kez satışa çıkarılan Cercle d’Orient<br />
bloğu, 1957’de Emekli Sandığı’na satılır. Bu dönemde<br />
Emekli Sandığı Emek Film adlı şirketi kurar ve sinemanın<br />
adını da Emek Sineması olarak değiştirir. Emekli<br />
Sandığı, devraldığı diğer sinema olan Sümer (Rüya Sineması)<br />
ile birlikte Emek’i onarımdan geçirir ve her iki salon<br />
da Dünyanın En Güzel Kadını filmiyle açılış yaparlar.<br />
İstiklal Caddesi üzerinde adını verdiği Atlas Pasajı’nda<br />
bulunan sinema, İstanbul’un en büyük ve tarihi sinemalarından<br />
biri.1870’deki Büyük İstanbul Yangını’ndan<br />
sonra Sultan Abdülaziz zamanında Ermeni işadamı<br />
Agop Köçeyan tarafından kışlık ev olarak kullanılmak<br />
20 ELLE
DÖNEMİ anlatan KITAPLAR<br />
Körburun – Hikmet Hükümenoğlu : 50’li yıllardan<br />
sonra, 90’lara kadar olan bir dönemde küçük bir İstanbul<br />
adasında yaşananlar üzerinden dönemi anlatıyor.<br />
İstanbul Gezi Rehberi – Murat Belge : Murat Belge<br />
bu rehber kitapta İstanbul’un eşsiz zenginliğini tarihi<br />
“dedikodularla”, Pera’dan Polonezköy’e kadar uzanan bir<br />
güzergahta gözler önüne seriyor.<br />
Sofranız Şen Olsun – Takuhi<br />
Tovmasyan: 1920’lerden 1950’lere İstanbul’un,<br />
Trakya’nın sesini duyuyoruz. Geleneksel yemek kitabı<br />
kalıplarının ötesine geçerek, bugün artık “geçmiş”<br />
mertebesine erişmiş günlere götürüyor bizleri usul usul.<br />
Galata, Pera, Beyoğlu: Bir Biyografi – Brendan<br />
Freely & John Freely: Suriçi’nden bakıldığında öteki<br />
taraf olarak adlandırılan bölgenin hikayesi.<br />
Bir Levantenin Beyoğlu Anıları – Giovanni<br />
Scognamillo: Bir Levanten’in 73 yıllık renkli yaşantısını<br />
okurken sadece Beyoğlu, Yeşilçam ve yakın çevresini<br />
görmekle kalmıyor, 70 yıllık İstanbul’un yakın kültür<br />
tarihinin labirentlerinde dolaşmaya çıkıyoruz.<br />
Tutku, Değişim ve Zarafet, 1950’li Yıllarda<br />
İstanbul – Güven Gürkan Öztan & Serdar<br />
Korucu: Kitap bu zamanın insanlarının ve gündelik<br />
hayatının izini sürüyor. İnsan hikâyelerini, gündeliğin<br />
ritmini, parıltılı yaşamlardan şehre tutunamayanlara<br />
uzanan geniş bir yelpazeyi konu alıyor.<br />
60’lı yılların başı.<br />
İstiklal Caddesi<br />
üzere yaptırılmış. Taş ve<br />
dökme demir kullanılarak<br />
karkas özelliklerde inşa<br />
edilen binanın bugün pasaj<br />
olarak kullanılan zemin katının<br />
eskiden at ahırı olarak<br />
kullanıldığı daha sonra ise<br />
at cambazhanesine dönüştürüldüğü<br />
biliniyor.<br />
Zamanla ihtiyaçlar doğrultusunda<br />
binanın mimari<br />
şekli değiştirilerek bugünkü<br />
pasaj kısmına ilave yapılmış<br />
ve konak kısmıyla birleştirilmiş. Konak daha sonra<br />
Köçeyan tarafından Taksim Vosgeperan Ermeni Kilisesi’ne<br />
hediye edilmiş. 1932’de geçirdiği onarımın ardından<br />
eğlence ve sanat merkezi haline getirilmiş.19 Şubat<br />
1948’de 1860 kişilik kapasite ve 35 loca ile Atlas Sineması<br />
ve Kulis Bar Restoran, 1951’de ise Küçük Sahne Tiyatrosu<br />
açılmış. (Bu arada 1985’te Hazine’ye devredilen tarihi<br />
sinema Türker İnanoğlu ve İrfan Atasoy tarafından<br />
işletiliyor.)<br />
1950’li yılların başları, Türk resim sanatının yeni bir<br />
mecraya aktığı bir döneme işaret eder; bu dönemde 1883<br />
yılından beri sanat konusunda mutlak otorite olan Akademi’nin<br />
tekeli kırılır. Bu döneme kadar sanatın İstanbul<br />
ve Akademi merkezli bir sanat ortamından söz edilirken<br />
1950’li yıllar itibariyle bu merkezin parçalandığı, kimi<br />
dalların gövdeden ayrıldığı görülür. Bu merkezin parçalanmasında<br />
etken olan oluşumlardan biri de, 1951-52<br />
yılında Akademi’ye karşı çıkışları başlatan Tavanarası<br />
Ressamları’dır. Nuri İyem’in Asmalımesçit’teki atölyesinde<br />
çalışan bir grup genç sanatçının oluşturduğu Tavanarası<br />
Ressamları, yeni sanatın ancak kitap ve röprodüksiyonlardan<br />
öğrenildiğine ilişkin Akademi görüşüne<br />
karşı çıkarlar.<br />
1950 yılında Adalet Cimcoz tarafından açılan Maya<br />
Sanat Galerisi Türkiye’de resim piyasanın oluşmasında<br />
öncü bir rolü olmuş. Maya Sanat Galerisi, ticari bir beklentiden<br />
ziyade; genç sanatçılara destek vermek ve toplumdaki<br />
resim sanatının bilincini geliştirmek amacıyla<br />
kurulmuş. Maya, dönemin entelektüelleri ve sanatçıları<br />
tarafından da desteklenmiş. Maya Sanat Galerisi, 1950’li<br />
yıllarda sanat piyasası oluşmadığı için varlığını sürdürememiş<br />
ama. 1954 yılında ressamların hediye ettiği tablolarla<br />
düzenlenen kurtarıcı sergi bile Maya’nın masraflarını<br />
karşılamaya yetmemiş, galeri 1955 yılında kapanmak<br />
zorunda kalmış. Galerideki sergilerin çoğunluğu soyut<br />
sanat türünde yapılmış eserlerden oluşuyormuş.<br />
Tepebaşı Dram Tiyatrosu, 1930’lu yıllardan başlayarak<br />
İstabul’un en önemli kültür sanat duraklarından<br />
biriymiş. Pucci’nin Tosca operası, La Traviata hep buralarda<br />
sahnelenmiş. 1955 yılında süs bahçesi yapılmak<br />
için yıkılmak istenir, ancak bu gerçekleşmez.<br />
ELLE 21
‘KulüP’<br />
1950’LERIN ISTANBUL’UNDAN<br />
KALBE DEĞEN INSAN HIKAYELERI<br />
VE BU HIKAYELERIN ANLATIM<br />
BIÇIMI HERKESİ ÇOK ETKİLEDİ<br />
BU NEDENLE YOLU O ‘KULÜP’TEN GEÇEN KARAKTERLERE<br />
RUH VEREN YETENEKLİ OYUNCULAR Gökçe Bahadır, Barış<br />
Arduç, Asude Kalebek, Salih Bademci, Metin Akdülger İLE<br />
NETFLIX’İN EN ÖZEL İÇERİKLERİNDEN BİRİNİ KONUŞMAK<br />
İÇİN BULUŞTUK. BİR YANDAN İSTİKLAL CADDESİ’NİN<br />
SINEMATOGRAFIK ATMOSFERİNDE MATİLDA’NIN,<br />
RAŞEL’İN, FISTIK İSMET’İN, SELİM’İN VE ORHAN’IN<br />
DÜNYALARINA DAHİL OLURKEN, BİR YANDAN DA<br />
YAKIN TARIHIMIZLE YÜZLEŞTİĞİMİZ BU ŞİİRSEL DİZİNİN<br />
ÇOK KÜLTÜRLÜ TOPLUMLARIN SOSYAL SORUNLARINA<br />
SAHICI YAKLAŞIMINA ŞAPKA ÇIKARDIK.<br />
RÖPORTAJ: MELDA NARMANLI ÇİMEN FOTOĞRAFLAR: BURCU KARADEMİR/PPR<br />
MODA DİREKTÖRÜ: ASLI ASİL MODA EDITÖRÜ: İBRAHIM DUMAN<br />
22 ELLE
Barış Arduç: Siyah smokin takım elbise, 1995 TL, KIP Boğazlı kazak, 849 TL BEYMEN CLUB<br />
Siyah loafer, 1499 TL, GEORGE HOGG / DIVARESE<br />
Asude Kalebek: Fırfır detaylı uzun elbise, 33.500 TL, ISABEL SANCHIS / VAKKO COUTURE Beyaz kenar detaylı topuklu ayakkabı, 7595 TL, CASADEI /<br />
VAKKO Küpe, 4290 TL, Yüzük, 4261,58, ikisi de SWAROVSKI<br />
Metin Akdülger: Lacivert renkli kadife ceketli smokin takım, 12.990 TL, VAKKO Beyaz smokin gömlek, 1649 TL, CANALI / BEYMEN Siyah papyon, 249 TL,<br />
BEYMEN CLUB<br />
Salih Bademci: Siyah düğme detaylı beyaz smokin gömleği, 1290 TL, Ekru rengi ceketli siyah smokin takım, 10.990 TL, VAKKO<br />
Gökçe Bahadır: Beyaz balon kol detaylı uzun elbise, 34.500 TL, RASARIO / VAKKO COUTURE Zincir detaylı topuklu ayakkabı, 1499 TL, BEYMEN<br />
COLLECTION / BEYMEN Siyah kristal taşlı altın kaplama küpe, 1122 TL, RAISA VANESSA Labradorit taş detaylı altın kaplama yüzük, 795 TL, BERRİN ÖZKAN<br />
ELLE 23
KULÜP DİZİSİNİ<br />
YAYINLANDIĞI HAFTA<br />
SEYREDEN PEK ÇOK<br />
İZLEYİCİ, HİKAYEYE,<br />
ANLATIM BİÇİMİNE<br />
VE OYUNCULUK<br />
PERFORMANSLARINA<br />
SOSYAL MEDYADAN<br />
ÖVGÜ YAĞDIRDI.<br />
Metin Akdülger: Boğazlı logo detaylı triko, 8950 TL, Bej rengi pantolon, 7450 TL ikisi de FENDI / BEYMEN Suni kürklü palto, 59.950 TL, BOTTEGA<br />
VENETA / BEYMEN Siyah Oxford ayakkabı, 999 TL, ALDO Altın rengi yüzük, moda editörüne ait<br />
Salih Bademci: Hardal rengi boğazlı kazak, 4299 TL, LARDINI / BEYMEN Gri kırçıllı ceket, 24.450 TL, Pantolon, 10.750 TL, ikisi de BOTTEGA VENETA<br />
/ BEYMEN Bordo kaşkol, 1790 TL, VAKKO Lacivert kalın tabanlı loafer, 1749 TL, LES BENJAMINS Baklava desenli çorap, moda editörüne ait<br />
Gökçe Bahadır: Taba rengi asimetrik kesimli bluz, 4349 TL, Midi boy etek, 9250 TL, ikisi de A.W.A.K.E MODE / BEYMEN Logo detaylı topuklu ayakkabı,<br />
8950 TL, FENDI / BEYMEN Altın rengi küpe 3290 TL, MER’S ‘Harmonia’ kelepçe bileklik, 5000 TL, SWAROVSKI Altın rengi yüzük, moda editörüne ait<br />
Asude Kalebek: Bordo elbise, 27.450 TL, ALAIA / BEYMEN Fiyonk detaylı siyah ‘Fiocco’ makosen, SERENA UZIYEL<br />
Barış Arduç: Kalın krem boğazlı kazak, 749 TL, W COLLECTION Taba rengi pantolon, 4499 TL, LARDINI / BEYMEN Bordo kalın tabanlı loafer, 1749 TL,<br />
LES BENJAMINS<br />
24 ELLE
ELLE 25
“OYUNCULUĞUN EN SEVDIĞIM TARAFI; BAŞKA BAŞKA<br />
KADINLARLA TANIŞIP, DÜNYAYI ONLARIN GÖZÜNDEN<br />
ANLATMAK. ÖNYARGILARI KIRIP, DÜNYAYA DAHA GENIŞ<br />
PENCERELERDEN BAKMAMI SAĞLIYOR.”<br />
GÖKÇE BAHADIR<br />
“FARKLI HIKAYELERI DINLEMEYI, INSANLARI<br />
GÖZLEMLEMEYI VE ONLARI ANLAMAYI ÇOK ESKIDEN<br />
BU YANA ÖNEMSEYEN BIRIYIM. GERÇEKTEN<br />
HİSSETMENİZ VE EMPATI KURMANIZ HALINDE SIZE<br />
ÇOK ŞEY KATIYOR VE BILINÇSEL DÜZEYINIZI DE BAŞKA<br />
BIR YERE TAŞIYOR.”<br />
BARIŞ ARDUÇ<br />
“HÂLÂ UYANMAKTAN KORKTUĞUM BIR MASALDA<br />
GIBIYIM. NE KADAR ŞANSLI OLDUĞUMU BILIYORUM,<br />
BUNU BIR SORUMLULUK OLARAK ALIYORUM.”<br />
ASUDE KALEBEK<br />
“MESLEĞİMDE EN BÜYÜK<br />
MOTİVASYONUM KEYIF ALMAK, IYI BIR IŞ<br />
YAPMAK, IYI BIR ROL ÇIKARMAK, FARKLI<br />
ROLLER ÇIKARMAK.”<br />
SALİH BADEMCİ<br />
“PROJE SEÇERKEN KRITERIM DÜRÜSTLÜK DIYEBILIRIM.<br />
ANLATICILAR VE HIKAYE BANA NE KADAR DÜRÜST OLURSA BEN<br />
DE ONLARA O KADAR DÜRÜST OLABILIYORUM VE BU DA IŞIN<br />
GELIŞIMINE VE MESAISINE ÇOK GÜZEL KATKI SAĞLIYOR.”<br />
METİN AKDÜLGER<br />
26 ELLE
Metin Akdülger: Siyah smokin takım, 9421 TL, Siyah yelek,<br />
1719 TL, Beyaz gömlek, 1345 TL, Beyaz kravat, 427 TL,<br />
hepsi BROOKS BROTHERS Siyah loafer, 1399 TL, BEYMEN<br />
COLLECTION / BEYMEN<br />
Gökçe Bahadır: Beyaz gül detaylı dantelli elbise, 4900 TL,<br />
MIRELA CERICA Zincir detaylı topuklu ayakkabı, 1499 TL,<br />
BEYMEN COLLECTION / BEYMEN Küpe, moda editörüne ait<br />
Salih Bademci: Boğazlı triko, 4500 TL, Beyaz takım,14.000<br />
TL, Beyaz trençkot, 12.000 TL, hepsi EMRE ERDEMOĞLU<br />
Siyah smokin ayakkabısı, 419,90 TL KIP<br />
Asude Kalebek: Dantel detaylı siyah krep elbise, 3950 TL,<br />
MACHKA Altın toka detaylı siyah süet makosen, 4095 TL,<br />
POLLINI / VAKKO Vintage küpe, 4000 TL, YSL / VINTAGE<br />
AND SPIRITS<br />
Barış Arduç: Siyah düğme detaylı beyaz smokin gömleği,<br />
499 TL, Siyah smokin takım elbise, 1995 TL, KIP Açık<br />
papyon, 229 TL, BEYMEN COLLECTION / BEYMEN Siyah<br />
loafer, 1499 TL, GEORGE HOGG / DIVARESE<br />
ELLE 27
Beyaz derin yakalı fırfır detaylı<br />
transparan bluz, 45.250 TL,<br />
ISABEL SANCHIS / VAKKO<br />
COUTURE Siyah uzun çan etek,<br />
1749,99 TL, ROMAN Beyaz<br />
kristal taşlı altın kaplama küpe,<br />
1122 TL, RAISA VANESSA<br />
Sütyen, 199,95 TL, OYSHO<br />
“GÜVERCINLER MATILDA IÇIN<br />
ÖZGÜRLÜĞÜ TEMSIL EDIYOR ÇÜNKÜ<br />
MATILDA AŞKINDA ÇOK ÖZGÜR<br />
OLAMAMIŞ BIR KADIN.”<br />
GÖKÇE BAHADIR<br />
28 ELLE
ELLE 29
30 ELLE
Yün pantolon, 699 TL,<br />
MASSIMO DUTTI Bordo kalın<br />
tabanlı loafer, 1749 TL, LES<br />
BENJAMINS Gri fötr şapka,<br />
259,95 TL, ZARA Beyaz atlet,<br />
Bordo pantolon askısı, ikisi de<br />
moda editörüne ait<br />
“İSMET KÖKSÜZ BIRI VE<br />
KENDINI HIÇBIR YERE AIT<br />
HISSETMEDIĞI IÇIN BU KÖKLERI<br />
SALMAYA DA HAZIR DEĞIL. AILE<br />
VE AILE OLMA KAVRAMI ILE ILGILI<br />
TRAVMALARI VAR.”<br />
BARIŞ ARDUÇ<br />
ELLE 31
Beyaz fırfırlı siyah bağlama<br />
detaylı gömlek, 3649 TL,<br />
PHILOSOPHY DI LORENZO<br />
SERAFINI / BEYMEN Beyaz<br />
midi boy balon etek,<br />
12.250 TL, ALEXANDER<br />
MCQUEEN / BEYMEN Siyah<br />
panço, 17.711,80 TL, RAISA<br />
VANESSA Beyaz kenar detaylı<br />
topuklu ayakkabı, 7595 TL,<br />
CASADEI / VAKKO Külotlu<br />
çorap, moda editörüne ait<br />
“KEŞFETMEK ISTIYORUM, BENIM<br />
IÇIN KOCAMAN YENI BIR DÜNYA<br />
BURASI. ÖĞRENECEĞIM ÇOK ŞEY<br />
VAR. ÖZGÜR OLABILDIĞIM YERLERDE<br />
KALMAK ISTIYORUM.”<br />
ASUDE KALEBEK<br />
32 ELLE
ELLE 33
34 ELLE
“HAYALLERINE ÇOK<br />
INANAN, IÇINDE<br />
BUNUN UFAK<br />
UFAK HIRSLARINI<br />
DA TAŞIYAN, BIRAZ<br />
NAIF VE KIRILGAN,<br />
BİRAZ DA ÇILGIN<br />
BIR INSAN PORTRESI<br />
VARDI ÖNÜMDE.”<br />
SALİH BADEMCİ<br />
Kolsuz çizgili kazak, 550 TL,<br />
HATİCE GÖKÇE Lila kadife<br />
takım elbise, 9000 TL, EMRE<br />
ERDEMOĞLU Kahverengi<br />
püsküllü loafer, 1699 TL,<br />
GEORGE HOGG / DIVARESE<br />
Altın rengi yüzük, moda<br />
editörüne ait<br />
ELLE 35
Mavi çizgili gömlek, 899 TL,<br />
Yeşil kravat, 599 TL, ikisi de<br />
VAKKO Çizgili takım elbise,<br />
21.450 TL, CORNELIANI /<br />
BEYMEN Siyah loafer,<br />
1399 TL, BEYMEN<br />
COLLECTION / BEYMEN Altın<br />
rengi yüzük, Çiçek desenli<br />
cep mendili, ikisi de moda<br />
editörüne ait<br />
“ORHAN KULÜP SAYESINDE<br />
HAYATA TUTUNABILEN BIRI,<br />
ÖZGÜRLÜK ONUN IÇIN<br />
DÜNYA’NIN EN GÜZEL<br />
ŞOVU. BU ŞOVA GIDEN<br />
ILK ADIM HAYAL KURMAK<br />
ONUN IÇIN.”<br />
METİN AKDÜLGER<br />
36 ELLE
ELLE 37
“MATİLDA KENDINI SUÇLADIĞI IÇIN KONUŞMAKTAN,<br />
GÜLMEKTEN UZAKLAŞMIŞ, SUÇLULUK DUYGUSUYLA<br />
BERABER BETONLAŞMIŞ VE TAŞLAŞMIŞ; AMA ASLINDA<br />
ÇOK KIRILGAN VE KIRGIN BIR KADIN.”<br />
GÖKÇE BAHADIR<br />
Gökçe Bahadır: Ekru gömlek<br />
6165,50 TL, Mini ceket elbise,<br />
15.413,75 TL, Bermuda tüvit şort,<br />
8407,50 TL, hepsi RAISA VANESSA<br />
Kristal taş işlemeli altın kaplama<br />
‘Snowflake’ küpe, 1250 TL, THE NINON<br />
Labradorit taş detaylı altın kaplama<br />
yüzük, 795 TL, BERRİN ÖZKAN<br />
Asude Kalebek: İpek gömlek, 1750 TL,<br />
Ekru rengi crop ceket, 2250 TL Ekru pilili<br />
etek, 2550 TL, hepsi MACHKA Beyaz<br />
dantel külotlu çorap, moda editörüne ait<br />
“RAŞEL’I TEK KELIMEYLE TANIMLAMAK<br />
ZORUNDA KALSAYDIM SANIRIM<br />
‘EVCILLLEŞTIRILMEMIŞ’ DERDIM.”<br />
ASUDE KALEBEK<br />
38 ELLE
Gökçe Bahadır: Altın düğme detaylı ekru gömlek 6165,50 TL Mini ceket elbise, 15.413,75 TL,<br />
Bermuda tüvit şort, 8407,50 TL, Topuklu çizme, 6277,60 TL, hepsi RAISA VANESSA Kristal taş<br />
işlemeli altın kaplama ‘Snowflake’ küpe, 1250 TL, THE NINON<br />
Asude Kalebek: İpek gömlek, 1750 TL, Ekru rengi crop ceket, 2250 TL Ekru pilili etek, 2550 TL,<br />
hepsi MACHKA Beyaz logo detaylı mini topuklu ayakkabı, 8095 TL, CASADEI / VAKKO Beyaz<br />
dantel külotlu çorap, moda editörüne ait<br />
ELLE 39
40 ELLE<br />
Metin Akdülger: Kırmızı çizgili gömlek, 1090 TL, Kahverengi yün takım elbise, 15.990 TL, ikisi de VAKKO Altın rengi yüzük, moda editörüne ait<br />
Salih Bademci: İnce mavi çizgili gömlek, 1345 TL, Kahverengi yelek, 947 TL, İnce mavi çizgili ceket, 6086 TL, Kahverengi pantolon, 3795 TL, Yeşil<br />
çizgili papyon, 298 TL, Kaşmir şal, 1397 TL, Krem rengi cep mendili 477 TL, hepsi BROOKS BROTHERS<br />
Barış Arduç: Takım elbise, 8381 TL, Mavi gömlek, 1345 TL, Kırmızı kravat, 1407 TL, Cep mendili 435 TL, hepsi BROOKS BROTHERS
ELLE 41
Gökçe Bahadır<br />
Bizimle Matilda’nın hikayesini ve ruhunun en belirgin<br />
özelliklerini paylaşır mısın?<br />
Matilda, 1950’li yıllarda İstanbul’da yaşayan Yahudi bir kadın.<br />
17 yıl hapis yattıktan sonra af ile beraber hapishaneden<br />
çıkmasıyla onu yeni bir macera ve yolculuk bekliyor. Aslında<br />
hapisten çıktıktan sonra İsrail’e gitmek üzere kurmuş olduğu<br />
planları var. Beklemediği olayların ortaya çıkmasıyla,<br />
daha doğrusu kızını bulması ve görmesiyle tamamen fikrini<br />
değiştirip, kendini kızını kurtarmaya adayan bir anne oluyor.<br />
Hayattaki tüm motivasyonu, tüm hedefi kızının kaderinin<br />
kendininkine benzememesi ve bunun için de büyük bir<br />
mücadele veriyor. Matilda hem varlıklı hem sevgi dolu bir<br />
ailede büyümüş biri, ama çok genç yaşta annesini kaybediyor.<br />
Annesini kaybettikten sonra abisi ve babasıyla kalıyor<br />
ve evlerinde bir nevi anne görevini üstleniyor. Bu da çok erken<br />
yaşta olgunlaşmasına sebep oluyor. Dışarıya karşı daha<br />
sakin, daha durağan görünen, ama aslında içinde fırtınalar<br />
kopan bir karakter. Eskiden hayatı seven biriymiş aslında,<br />
ama hatasının bedelini çok ağır ödediği için bütün neşesini<br />
yitirmiş. Tüm gücünü kaybettiğini düşündüğü bir zamanda<br />
kızını görmesiyle eski gücünü yeniden kazanmaya ve kızı<br />
için mücadele vermeye başlıyor.<br />
Rol için fiziksel olarak da bazı değişimler gerekmiş, karakterin<br />
görüntüsünü nasıl tasarladınız?<br />
Evet, bazı fiziksel değişimlerim oldu. Öncelikle o dönemin<br />
kadınlarının fiziksel özelliklerinden yola çıkıldı. Ben o dönemin<br />
kadınlarına göre biraz daha ince yapıda olduğum için<br />
daha etine dolgun görünmem adına kostümlerim bu yönde<br />
tasarlandı. Ayrıca yüzümün daha yıpranmış, yorgun görünmesi<br />
gerekiyordu, makyajsız oynadım diyebilirim ama biraz<br />
daha yorgun görünmem için gerekli uygulamalar yapıldı.<br />
Saçım, makyajım ve kostümlerim Matilda’nın bir bütün olması<br />
için en ince ayrıntısına kadar tasarlandı.<br />
Çoğu sahnede içindeki fırtınayı saklayan bir duvarla görüyoruz<br />
seni. Deyim yerindeyse beton gibi bir dış görüntünün<br />
ardından seyirciye pek çok duygu geçiriyorsun.<br />
Nasıl başardın bunu?<br />
Bu galiba benim Matilda’yı canlandırırken en zorlandığım<br />
kısım olabilir. Çünkü ben Gökçe olarak elini kolunu çok<br />
fazla kullanan biriyim ve hareketli bir yapım var, kontrol<br />
etmekte zorlandığım şeylerden biri de bu oldu. Bu konuda<br />
Zeynep Günay Tan’ın bana katkısı çoktur, beni Gökçe<br />
kimliğimden uzaklaştırdı. Matilda için sete çıkmadan önce<br />
2-3 ay kağıt üzerinde onun travmaları ve yaşadıkları üzerine<br />
çalıştık. Bunları çalıştıkça üzerime daha farklı bir enerji<br />
oturmaya başladı ve yavaş yavaş Gökçe’den uzaklaştım. Matilda’nın<br />
acısı o kadar fazla ve ağırdı ki, benim de duygularım<br />
değişmeye başladı. Neredeyse tüm set boyunca dokunsanız<br />
ağlayacak durumdaydım. Kendini suçladığı için konuşmaktan,<br />
gülmekten uzaklaşmış, suçluluk duygusuyla beraber<br />
betonlaşmış ve taşlaşmıştı Matilda; ama aslında çok kırılgan<br />
ve kırgın bir kadın.<br />
Gönüllü tutsak Matilda için güvercinler neyi sembolize<br />
ediyor?<br />
Güvercinler Matilda için özgürlüğü temsil ediyor çünkü<br />
Matilda aşkında çok özgür olamamış. Günümüzde bunu anlamakta<br />
zorlanabiliriz ama o dönemin şartları oldukça zor.<br />
Sevdiği adamla birlikte olamıyor ve o güvercinleri kendine<br />
benzetiyor, kendini onlar gibi bir kafesin içinde sıkışmış<br />
hissediyor. O kafesten uçup gitmek istiyor, buna cesareti de<br />
var aslında, ama düştüğü bir yanılgı ve sevdiği adam tarafından<br />
uğradığı ihanetle özgürlüğü tamamıyla elinden alınıyor.<br />
Sevgisinin ve aşkının büyük kurbanı oluyor Matilda.<br />
Dizide kızından ikinci bir şans istiyorsun. Gerçek hayatta<br />
da ikinci şanslara inanır mısın, verir misin?<br />
Herkesin ikinci bir şansı hak ettiğini düşünüyorum.<br />
Matilda yaralarını çok iyi saklayan bir kadın. Sen üzüntülerini,<br />
hayal kırıklıklarını saklar mısın, yoksa kolayca<br />
anlatıp dışa vurur musun?<br />
Matilda ile kadın olmamız dışında ortak bir noktamız olduğunu<br />
pek düşünmüyordum, ama sen bu soruyu sorduğunda<br />
fark ettim ki ben de hayal kırıklıklarımı kolayca dışa vurup,<br />
gösterebilen biri değilim, kolay kolay anlatamam, daha çok<br />
içimde yaşarım. Bu anlamda benziyoruz diyebilirim.<br />
Hikayenin geçtiği 1950’li yılların İstanbul’u seni nasıl<br />
etkiledi?<br />
1950’li yıllar diziyi izleyen herkesin yaşamak istediği bir<br />
dönem bence şu anda. Ben de kısa da olsa o dönemde yaşamak<br />
isterdim. Şık ve zarif, özel ve özenli yıllar. Tabii ki yine<br />
sorunlar var ve her zaman diliminde olduğu gibi hiçbir şey<br />
kolay değil, ama her şey daha kıymetli, daha özenli, eğlencesi,<br />
insanlık ilişkileri daha naif ve kıymetli geliyor bana.<br />
Genelde iş seçerken aklınla mı, içgüdülerinle mi hareket<br />
ediyorsun? Bu role evet demendeki etken ne oldu?<br />
42 ELLE
Genelde işlerimi içgüdülerimle seçiyorum. Beni heyecanlandıran<br />
hikayeler, karakterler olduğu zaman o işi kabul<br />
ediyorum. Bu işin hikayesinden ve Matilda’dan çok etkilendim.<br />
Ondan çok fazla şey öğreneceğime inandım. Onu<br />
keşfetmeyi ve Zeynep Günay Tan ve Seren Yüce ile çalışma<br />
deneyimini yaşamak istedim. Rol arkadaşlarımla beraber<br />
saçından makyajına ve kostümüne, herkesin ne kadar özenli<br />
çalışacağının farkındaydım. Netflix ile de daha önce bir<br />
araya gelmemiştik, bu da benim için büyük bir etken oldu.<br />
Bir müzik albümün ve bir de müzikal tecrüben var, devamı<br />
gelecek mi?<br />
Müzik benim hayatımda her zaman var zaten, kendimi rahatlattığım<br />
bir alan. Şu sıralar oldukça yoğun bir tempodayım,<br />
bu yüzden devamı ile ilgili bir planım yok. Müzik benim<br />
için daha keyfi bir yerde...<br />
Dünyanın çok zorlandığı iki yılın ardından şimdi taşlar<br />
yerine oturuyor gibi. Hem televizyonda, hem Netflix’te<br />
iki ayrı projen başladı. Senin için oyunculuğun en keyifli<br />
yanı nedir?<br />
Dünya olarak gerçekten hiç unutulmayacak çok zor bir süreçten<br />
geçiyoruz; neredeyse 2 yıl dolmak üzere ve hâlâ da<br />
bitmiş değil. Bir şekilde hem alıştık hem de yapacak bir şey<br />
olmadığından normalleşmeye çalışıyoruz. İnsanlarla, hayvanlarla,<br />
doğa ile fazlasıyla empati kurabilen biriyim, bunun<br />
dozu artınca yorucu olabiliyor. Oyunculuk benim için<br />
kurtarıcı oldu bu dönemde. Çünkü hayata başka kadınların<br />
dünyasından bakmak, onları tanımak, hayatı onların gözünden<br />
yaşamak ve bunları doğru bir yerden dışa vurup, aktarmak<br />
beni çok rahatlattı. Empati kurma özelliğimi işimde<br />
kullanmak bana mesleki anlamda da çok katkı sağlıyor ve<br />
beni rehabilite ediyor. Ne zaman ki hayata başkalarının pencerelerinden<br />
bakmaya başlıyoruz, o zaman fark ediyoruz ki,<br />
hayat sadece kendi yaşadıklarımızdan ibaret değil. Oyunculuğun<br />
en sevdiğim tarafı; başka başka kadınlarla tanışıp,<br />
dünyayı onların gözünden anlatmak. Önyargıları kırıp, daha<br />
geniş pencerelerden dünyaya bakmamı sağlıyor.<br />
Barış Arduç<br />
Pera’nın gözdesi Fıstık İsmet... Senin ilk dönem rolündü<br />
değil mi? Ruh halini, travmalarını, dünyayla derdini anlatır<br />
mısın bu genç adamın?<br />
Evet, benim ilk dönem rolüm İsmet oldu. Şu anda televizyonda<br />
da yine bir dönem karakterini canlandırıyorum ama<br />
Kulüp hem daha önce çekildiği, hem de daha önce yayına<br />
girdiği için benim için bir ilkti. İsmet’ten bahsedecek olursam;<br />
öncelikle köksüz biri olduğunu ve kendini hiçbir yere<br />
ait hissetmediği için bu kökleri salmaya hazır olmadığını<br />
söyleyebilirim. Aile ve aile olma kavramı ile ilgili travmaları<br />
var. Aslında bu durum onu erken yaşta hayata hazırlıyor.<br />
Dünya ile derdi var tabii ama bunu daha çok kendi içinde<br />
yaşayıp, hayatı keyifli geçiren, neşeli ve çok şahsına münhasır<br />
bir adam.<br />
Karakteri ilk okuduğunda nesinden etkilendin/heyecanlandın?<br />
Hazırlık aşamasında özel bir çalışma yaptın mı?<br />
Karakterin 1950’li yıllarda yaşayan, gerçek biri olması beni<br />
çok etkiledi. Böylece nasıl bir adam olduğu ile ilgili daha<br />
net bilgiler alabildim. Beni en çok heyecanlandıran taraf bu<br />
oldu.<br />
Dizideki en yakın rol arkadaşlarından biri de Pakize.<br />
Kendisini tanıtabilir misin? Senin eski araba merakın var<br />
mıdır?<br />
Evet, gerçekten de Pakize İsmet’in en yakın arkadaşı ve sırdaşı.<br />
İsmet’in uçarı, kök salamayan, kendisi olmaya çalıştığı<br />
dünyanın içindeki evi Pakize. Kendisi ile birlikte tüm hayatının<br />
şahidi… Bir yalanla karşı karşıya kalmayacağı veya art<br />
niyetli bir durumu ona yaşatmayacak, en günahsız varlık<br />
İsmet için. Benim de eski arabalara merakım var ama biraz<br />
daha spesifik.<br />
ELLE 43
Dürüstlük İsmet için en önemli şey, ama hem kendisini<br />
başka isimle tanıtan hem de yakın arkadaşına yalan<br />
söyleyen bir kıza tutuluyor. Bu bir tezat değil mi?<br />
Raşel aslında İsmet’in bazı ezberlerini bozuyor ve bozulan<br />
bu ezberler ona karşı bir tutku beslemesine zemin hazırlıyor.<br />
İsmet kendi doğruları olan bir adam, genel yargılara ve<br />
kalıplaşmış tabulara çok önem veren bir karakter değil, bu<br />
nedenle tutulduğu kızın arkadaşına yalan söylemiş olması<br />
onu çok etkilememiş olabilir, çünkü bir taraftan da İsmet’e<br />
karşı olan ilgisinden/aşkından kaynaklandığını da biliyor.<br />
Ancak kendisine yalan söylenmesi durumu bambaşka bir<br />
boyuta taşıyor, çünkü yalan İsmet’in asla kabul edebileceği<br />
bir davranış değil. Bazen aşk ve tutku bu kızgınlıklarla, benzeşememekle,<br />
istediğini elde edememekle, inatla ortaya çıkabilir<br />
ve bu inat zamanla bir tutkuya dönüşebilir. Çok tezat<br />
da sayılmaz yani.<br />
1950’li yılların İstanbul’unda bir taksi şoförünü canlandırdın.<br />
O dünyanın içine girdiğinde, o yıllarda olup şimdi<br />
kaybettiğimiz değerler, alışkanlıklar fark ettin mi?<br />
Pera’ya çıkarken insanların giyimine kuşamına verdiği özen,<br />
anın, dakikaların kıymetini bilerek yaşamak, daha doğru ve<br />
kaliteli iletişimle daha fazla hikayeye temas etmek... Bu etkenler<br />
de çokça anı biriktirmeyi sağlıyor bence. Biz dijital<br />
çağın olumlu etkilerinden faydalanırken, bu değerleri de<br />
kaybetmemeliyiz diye düşünüyorum.<br />
İlk dijital işin... Dijital platform oyuncunun elini ve anlatımını<br />
özgürleştiriyor mu? Nasıl bir tecrübeydi?<br />
Dijitalde hikayeleri 50-60 dakikayı kapsayan, daha kapsül<br />
bölümlerle anlatıyoruz, çekimlere başlamadan genellikle<br />
tüm bölüm senaryoları hazır olduğu için hazırlık aşamasında<br />
da; çekim takviminden mekanlara, sanata kadar tüm detaylar<br />
netleşmiş oluyor. Televizyon dizilerinin bir amacı da<br />
mümkün olduğunca uzun sezonlar boyunca yeni bölümlerle<br />
yayında kalmak olduğu için süreç biraz daha farklı ilerliyor.<br />
Her ikisinin de başka dinamikleri var.<br />
Seni geçmiş mi, gelecek mi daha çok cezbediyor?<br />
Geçmiş benim için hep cezbedici olmuştur; çok daha sakin,<br />
dingin ve anlaşılabilir geliyor bana. Hayat o kadar hızlı<br />
akıyor ki, bazen sürekli bir şeyler yetiştirmeye çabalayan<br />
varlıklara dönüşüyoruz. İş üretmek, çalışmak tabii ki çok<br />
önemli ama günümüzün hızlı temposunda kendi anlarımızı,<br />
dakikalarımızı yaşayacak, hissedecek, fark edecek zamanlar<br />
da yaratmalıyız kendimize.<br />
Eski Yeşilçam filmlerini izlemeyi sever misin? Favori filmlerin?<br />
Hemen hemen bütün Yeşilçam filmlerini izledim. Ertem<br />
Eğilmez’in yazıp yönettiği “Canım Kardeşim” filmi ise favorim.<br />
Dizide her karakterin ailesiyle, anne veya babasıyla ilgili<br />
bir yarası var. Son zamanlarda yakın aile travmalarının<br />
insanın hayatını ve kişiliğini ne kadar etkilediğiyle ilgili<br />
başka diziler de izledik. Sen neler düşünüyorsun? Aile<br />
kurumu ve değerleri önemli midir senin için? Ailenin seni<br />
şekillendirdiğine inanıyor musun?<br />
Aile kurumu ve değerlerine önem veren biriyim. Bir çocuğun<br />
kendi benliğinin oluşması, nasıl bir insan olacağının<br />
şekillenmesi kesinlikle aileyle başlıyor. Çocuklar dünyaya<br />
gözlerini açtığı anda ilk figür olarak anne ve babalarını<br />
görüyor ve büyüme sürecinde ailesinden gördüğü/aldığı<br />
doneler, hayata bakış açıları, yaşam tarzları çocuğun gelişiminde<br />
büyük rol oynuyor. Süreç içerisinde tabii ki kişinin<br />
kendi kararları, düşünce sistemi, hayata yaklaşımıyla beraber<br />
karakteri şekilleniyor olsa da, ailenin birincil etken olduğunu<br />
düşünüyorum.<br />
Oyunculuğun en sevdiğin, en mutlu eden yanları neler?<br />
Başka insanların hayatlarını üzerine giymek senin hangi<br />
yönlerini geliştiriyor, değiştiriyor?<br />
Farklı hikayeleri dinlemeyi, insanları gözlemlemeyi ve onları<br />
anlamayı çok eskiden bu yana önemseyen biriyim. Bu<br />
oyunculuğu da besleyen durumlardan biri aynı zamanda.<br />
Bir karakteri canlandırmak için, o karakteri/hayatını anlamak,<br />
bilmek, bir anlamda o karaktere bürünmek çok enteresan<br />
ve büyüleyici, çünkü her karakter başka bir hayat, başka<br />
bir bakış açısı, başka bir zihin… Gerçekten hissetmeniz ve<br />
empati kurmanız halinde size çok şey katıyor ve bilinçsel<br />
düzeyinizi de başka bir yere taşıyor.<br />
44 ELLE
Asude Kalebek<br />
İzleyici seninle ilk kez tanışacak, biraz kendinden bahseder<br />
misin?<br />
Adana’da doğdum, büyüdüm. Küçükken kasetli kameramızı<br />
bir koltuğun altında bulup onunla kardeşlerime skeçler<br />
oynatıp çekmekle, annemle sinemaya gidişimizde kendimi<br />
perdede hayal etmekle başlayan ama bir türlü yapma fırsatı<br />
bulamadığım, yılların özlemi oyunculuk benim için. Boğaziçi<br />
Üniversitesi Çeviribilim bölümünü kazanarak İstanbul’a<br />
taşındım. Birinci sınıfta okuldaki tiyatro kulübüne katıldım.<br />
Çok zaman alıyordu, başarı bursumu kaybettim, para<br />
kazanmak için bir reklam ajansına kaydoldum ve orada şu<br />
anki menajerimle tanıştık. Kamera önü için audition veriyordum,<br />
seçilmiyordum. Madem öyle ben de önüme bakayım<br />
dediğim bir dönemde bu işe audition verdim ve benimle<br />
görüşmek istendi. Zeynep Günay Tan’ın önüne çıktığımda<br />
sahneyi oynamaya çalışıyordum ama paniktim, dilim sürçüyordu.<br />
Sorular soruyor, cevaplarıma gülüyor, o gülünce<br />
ben de gülüyordum, ‘ben anlayacağımı anladım’ diyerek çıkıp<br />
gitti. İşte her şey böyle başladı. Sonrasında rolü emanet<br />
edecek kadar güvenebilmeleri için tekrar tekrar denemeler…<br />
Hepsi aylar süren süreçler.<br />
İlk set, ilk rol... ‘Raşel’i sen oynuyorsun’ dediklerinde ne<br />
gibi duygular yaşadığını hatırlıyor musun?<br />
Hâlâ uyanmaktan korktuğum bir masalda gibiyim. Ne kadar<br />
şanslı olduğumu biliyorum, bunu bir sorumluluk olarak<br />
alıyorum.<br />
Nasıl hazırlandın? Yetimhanede büyüyen bir karakteri<br />
anlamak için özel bir çalışma yaptın mı?<br />
Zeynep Günay Tan ve Seren Yüce ile karakter üzerine tartışmalar<br />
yaptık, bize sahneler üzerinden doğaçlamalar yap-<br />
tırdılar. Raşel üzerine Zeynep hocayla çok konuştuk. Tansu<br />
Biçer ile iki ay kadar çalıştık. Ben de dünyaya, getirdiği sınırlarıyla,<br />
özgürlükleriyle Raşel’in gözünden bakmaya gayret<br />
ettim.<br />
Dürtüleriyle hareket eden, kuralları takmayan, hesap soran,<br />
asi bir genç kız Raşel... Nasıl bağ kurdun? Senin o<br />
yaştaki halinle var mı benzerlikler?<br />
Raşel’i tek kelimeyle tanımlamak zorunda kalsaydım sanırım<br />
evcilleştirilmemiş derdim. O düşünmeyen, ayıp nedir<br />
bilmeyen, sosyal inşaalardan habersiz bir kız. Bu yüzden iyi<br />
ve kötü yanlarıyla işlenmemiş, ham bir insan bence. Belki<br />
de olması gerektiği gibi, mutlu olmayı var olmanın getirdiği<br />
bir hak olarak görüyor. İstediğini almak üzere alışageldiği<br />
yöntemleri kullanıyor, hırçınlığı bundan. Sonuçta o yetimhanede<br />
kendi kendini büyüten ve kendi hakkı için hep kendi<br />
başına savaşmak zorunda kalan çocuklardan biri. Ses çıkarmayı<br />
hakkını aramada bir yöntem olarak geliştirmiş. Onun<br />
bir 50’ler kızı olduğunu da unutmamak gerek; okula da gitmediği<br />
için dış dünyayla tek bağlantısı yetimhaneden kaçıp<br />
çevirdiği türlü oyunlar. “Ev”de ise baba figürüne en yakın<br />
olan David (yetimhane müdürü) ona özel bir yakınlıkla<br />
davranıyor, Raşel’in kendini ifade ediş biçimine aşina ya da<br />
edemeyişlerinden sıkıntısını anlıyor demek daha doğru olur<br />
belki. Yani gerçek dünyayla çok da yüzleşmemiş. Hikayenin<br />
başladığı yere kadar biz böyle kurduk. Matilda’nın gelişiyle<br />
kendine kurduğu o hayaller ve oyunlarla dolu dünya<br />
bir anda yırtılıyor ve bulutlardan gerçek dünyaya çakılıyor<br />
sanki. Sorunları büyüyor, baş etme yöntemleri işe yaramadıkça<br />
savrulmaya başlıyor zaten. Söz de dinlemez, illa kendi<br />
aklıyla çözecek. Onunki biraz da “coming of age” hikayesi.<br />
Bütün olanlardan sonra güçlenmiş, toplumun dayatmaları<br />
arasında da kendine has kişiliğine özgürlük alanı tanımayı<br />
öğrenmiş bir Raşel görmeyi çok isterim.<br />
Karakterinin en belirgin özellikleri nedir? Sevdiğin ve<br />
şikayet ettiğin huyların? Raşel’in keşke bende de olsa<br />
dediğin bir huyu var mı?<br />
Dediğim gibi, ham bir insan Raşel. Hissiyle davranışı arasında<br />
düşünce süreci yok. Bir sonraki adımda ne olur, bunun<br />
sonucu ne olur diye düşünmüyor. En küçük olumsuzlukta<br />
her şeyini kaybettiğini düşünecek kadar da naif. Bana bir<br />
kuzenimi hatırlatıyor, benzer şartlarda büyüyen, küçükken<br />
anneannemlerde birlikte kaldığımızda istediği yerde ben<br />
yatıyorum diye evi terk eden kuzenim… Toplumda yaşadıkça<br />
gelişen filtrelerimiz olmasaydı, istediğimizi hakkımız<br />
olarak görseydik, hissettiklerimizi o an açıkça yaşasaydık,<br />
bencilliklerimize kadar hem de, nasıl hissettirirdi yaşamak?<br />
Bu merakı oluşturdu Raşel bende. Genelde ergenlik yaşlarındaki<br />
insanların bu sorgulamaları ve isyanları ciddiye<br />
alınmaz, sinir bozucu bulunur. Ben değerli buluyorum, çünkü<br />
insan, o yaşta dünyaya hâlâ çocuk gözüyle bakabilecek<br />
kadar yabancı, ama sorunlarını algılayabilecek kadar da<br />
akıllı oluyor. Bence Raşel de görecek ki bireysel mutluluklar<br />
ancak toplumsal olarak da belli düzeyde bir uyumla sağlanıyor.<br />
Benim Raşel’in en sevdiğim özelliği oyuncu kişiliği.<br />
ELLE 45
En çok İsmet’in yanında hemen büyümek isteyen, senin aklını<br />
alırım bak diye düşünen hallerinde görebiliyoruz bunu.<br />
Şikayet ettiğim değil de, çekerken yansıtmaya zorlandığım<br />
yanları var Raşel’in. Ben, onun aksine daha sakinim, bir şeyleri<br />
konuşarak çözerim. O tarz çekimlerden önce Zeynep<br />
hocam yapabileceğimi hissettirmekle kalmayıp sınırlarımı<br />
zorlamamı sağladı.<br />
Bir kız çocuğunun yıllar sonra annesiyle karşılaşması çok<br />
zor bir an... Neler hissettirdi, nasıl oynadın? Gerçek hayatta<br />
böyle bir şey yaşasaydın senin tepkilerin de benzer<br />
mi olurdu?<br />
Açıkçası çekimlerden önce beni en çok korkutan, üzerinde<br />
en çok düşündüğüm an, Matilda’nın Raşel’in karşısına çıkıp<br />
“Ben senin annenim” dediği andı. Seçildikten sonra sete iki<br />
ay vardı. Sürekli dalıp o nasıl bir his ki diye düşündüğümü<br />
hatırlıyorum. Bir şeyin yokluğunu anlamak zor. En sonunda<br />
“Ne hissedeceğimi bilemiyorum.” dedim, Zeynep hoca<br />
da, “İşte bu!” dedi. Tabii o noktaya gelene kadar bir sürü<br />
tartışma, doğaçlama…<br />
Yağmur sahnelerin de çok etkileyici ve başarılı. Eğlendin<br />
mi, zorlandın mı çekerken?<br />
Barış’la olan yağmur sahnelerimizde çok eğlendim, o bana<br />
set boyunca oyun arkadaşı oldu zaten. Bir de o kadar çok<br />
yağmurlama sahnem vardı ki, set ekibiyle aramızda şakaya<br />
dönüşen bir durum oldu artık bu.<br />
Set atmosferini sevdin mi? Çok tecrübeli isimlerle oynuyorsun,<br />
sana yardım ettiler mi?<br />
Çok şanslıyım ki her sahnede başka öğretmenlerim oldu.<br />
Canımın içi gibi sevdiğim, beraber anlaşılması zor duygular<br />
atlattığımız Gökçe, ince şakaları ve sözleriyle kafamı karıştıran<br />
Fırat, didişip durduğum big brother’ım Salih, beni<br />
her gördüğünde destekleyen Metin, oyun arkadaşım Barış,<br />
zamanla kız kardeşim gibi olan Merve… Sadece oyuncu arkadaşlarım<br />
değil, tüm ekip çok yardım etti. Yeni bakış açıları<br />
veren makyajdan Yuliya, her sahne sonrası iyi miyim diye<br />
kontrol eden kostümden Sinem, alakasız bir yerde adını<br />
söylesem telsizden buyrun efendim diye sesi gelen rejiden<br />
Hazal, catering’ten bana gözü gibi bakan Erdal abim, buz<br />
gibi kış havalarında işinin arasında sıcak su torbasının peşine<br />
düşen kamera ekibinden Ozan, Raşel’le her seferinde<br />
ıslanan ronin Savaş, eğlenceli hafifliğiyle sevgili görüntü yönetmenim<br />
Ahmet... Seren hocanın beni rahatlatan sarkastik<br />
halleri, beni benimle tanıştıran Zeynep hocam… Eğer iyi bir<br />
iş çıkarabildiysem, bu insanlar ve daha adını saymadığım<br />
ekipteki herkes sayesinde.<br />
Sizin neslin modern dünyayla ilgili en önemli şikayeti ve<br />
meselesi nedir?<br />
Bu soruyu sorduğunuza hem çok sevindim hem de tüm nesil<br />
adına bir şey söylemek istemediğim için çekindim. Adaletsizlik,<br />
hukuksuzluk, işsizlik, parasızlık, fırsat eşitsizliği,<br />
baskı, sansür… Çok şey denebilir. Benim modern dünyayla<br />
ilgili en önemli şikayetim, var olmanın bedeli. Var olmak için<br />
bir şeyler yapmaya zorlanmak, bireylerin istekleri doğrultusunda<br />
hayatlarını yaşamasını engelliyor.<br />
Salih Bademci<br />
Eğlence sektörüne yeni bir vizyon getirme hayalleri kuran<br />
Selim... Seyirci senden yine müthiş bir performans<br />
izleyecek değil mi? Nasıl bir karakter yarattın?<br />
1950’lerin değişen dünyasında ve Türkiye’sinde eğlence<br />
sektörünün de değişmesi gerektiğini fark eden, bir şov<br />
yaratma hayali kuran biri Selim. Hayallerine çok inanan,<br />
içinde bunun ufak ufak hırslarını da taşıyan, biraz naif ve<br />
kırılgan, biraz da çılgın bir insan portresi vardı önümüzde.<br />
Saçından bakışına, gözüne ve kostümüne kadar sıfırdan<br />
var etmeye çalıştığımız bir karakter oldu. Çok da başarılı ve<br />
güzel olduğuna inanıyorum. Bence her oyuncunun ağzını<br />
sulandıracak bir rol, bu nedenle kendimi çok şanslı hissediyorum.<br />
Hayal satan bu adamın babasıyla büyük meselesi var,<br />
ama en büyük hayali babasının kendisini takdir etmesi.<br />
Pek çok ailede bugün bile geçerliliğini koruyan bu durumun<br />
senin hikayendeki etkisini anlatabilir misin?<br />
Aslında Selim’in kendisi mühendislik mezunu. Babasını<br />
memnun etmek için o okulu okumuş, diplomasını duvarına<br />
asmış, sonra da kendi hayallerinin peşine düşmüş biri. Özellikle<br />
o dönemin dinamiklerine, anlayışına bakarsak insanlar<br />
çocuklarının daha “kimlikli” işlere sahip olmalarını istiyorlarmış;<br />
öğretmen, mühendis, doktor gibi... Aslına bakarsanız<br />
günümüzde de değişen bir şey yok, hâlâ pek çok ailede<br />
durum böyledir. Bu tür meslekler hâlâ insanların hayalini<br />
kurduğu ve gelecek açısından garanti gördüğü işlerdir. Ama<br />
Selim bunların hepsinden vazgeçip kendi yolunda yürüyor.<br />
Hırsını daha ilk sahnesinde hissediyoruz Selim’in. Sahne<br />
sanatlarında ve oyunculukta hırs gerekli mi? Başarıda<br />
payı nedir?<br />
46 ELLE
Tabii ki hırsın başarıda payı vardır, ama hırs tek başına yeterli<br />
değildir. Bir insanın başarılı ve iyi olması hırsıyla alakalandırılabilir,<br />
hırs seni bir şekilde yönlendirebilir. Bazen<br />
seni çalışmaya, zekice şeyler üretmeye, orijinal fikirler bulmaya,<br />
kendine bir şeyler katmaya teşvik eder ve bu da seni<br />
bir yerlere getirir. Bazen de o hırsa körü körüne bağlandığında<br />
yanlış şeyler yapabilirsin. Aslında biraz iyi veya kötü<br />
olma durumunu belirler bu.<br />
1950’li yılların ortasında Pera’da bir kulüp... Ve yapılmayanı<br />
yapmak isteyen bir şovmen... Karakteri inşa<br />
ederken referans aldığın isimler oldu mu?<br />
Oldu; 1950’li yılların o değişim rüzgarını yansıtan isimlerden<br />
Zeki Müren ve Erol Büyükburç’u sayabilirim. Karakter<br />
olarak değil ama yaptıkları marjinallikler, getirdikleri yenilikler<br />
açısından onları referans aldığımı söyleyebilirim.<br />
Yurtdışında da Liberace var aynı şekilde. Benim için belirleyici<br />
oldular.<br />
Seni ilk kez mi şarkı söylerken izleyeceğiz? Nasıl çalıştın,<br />
kimlerin şarkılarını seslendirdin?<br />
Sezen Aksu, Kenan Doğulu ve Ender Akay’ın şarkıları var.<br />
Beni şarkılara Bade Kaynar Dedemen çalıştırdı. Cem Ergunoğlu’na<br />
değinmeden geçemem. Bade ile birlikte benim<br />
için çok kıymetliler. Cem, sözleri anonim olan ‘Seni Düşünürken’i<br />
düzenledi. Hazır bu şekilde değinmişken devam<br />
edeyim. ‘Resim’in sözleri, müziği ve de düzenlemesi Gökhan<br />
Mert Koral’a ait. ‘Masal’ın sözleri Sezen Aksu ve Sibel<br />
Algan imzası taşıyor; müziği ve düzenlemesi ise Ender Akay<br />
ve de Cem Ergunoğlu’nun. Bunlar tabii sadece ilk kısımda<br />
dinledikleriniz; ikinci kısımda devamı da var.<br />
O zamanın eğlence hayatı ile şimdiki arasında nasıl farklar<br />
gözlemledin?<br />
O yılların eğlence hayatı zarafet, kalite ve saygınlık içeriyor.<br />
Eğlenmek özel, değer verilmesi gereken bir eylem; insanların<br />
zaman ayırdıkları ve de para harcadıkları bir şey. Şık<br />
olmaya çalıştıkları, zevkli müzik dinlemek ve de iyi yemek<br />
yemek istedikleri yerler söz konusu. Eğlence aynı zamanda<br />
konfor, saygınlık, estetik içeriyor. Benim de daha hoşuma giden<br />
bir eğlence anlayışı bu.<br />
Yönetmeniniz Zeynep Günay Tan ile bu üçüncü buluşman.<br />
Fırat Tanış ve Barış Arduç ile de iki farklı projede<br />
uzun süre birlikte çalışmıştın. Oyun kaslarını bildiğin kişilerle<br />
çalışmak avantaj yarattı mı?<br />
Oyuncu kaslarını bilsem bile unutmamak gerekir ki oyuncular<br />
her rolde bambaşka kas refleksleri geliştirirler. O<br />
yüzden aslında her seferinde başka başka kaslarla çalışırsın.<br />
Zeynep Günay Tan, benim gerçekten en rahat ettiğim<br />
yönetmenlerin başında çünkü kendimi ona rahatça emanet<br />
edebiliyorum. Birini bu kadar tanımak ve bilmek çok büyük<br />
rahatlık ve konfor sağlıyor; bu harika bir avantaj. Tüm<br />
oyuncular için de aynısını söyleyebilirim. Gökçe’yle ilk defa<br />
çalıştım ama bayılarak partnerlik yaptım onunla. Çok mutluydum;<br />
Metin’le de öyle. Seren Yüce’yi de es geçmeyelim.<br />
O da Zeynep gibi bana çok destek oldu. Çok rahat ve keyifle<br />
çalıştığım bir yönetmendi.<br />
Bugüne kadar farklı rollerde çıktın karşımıza. Aralarında<br />
seni çok etkileyen, geliştiren özel bir tanesi var mıydı?<br />
Hepsi diyebilirim. Hepsi için hayallerim vardı; dönüp baktığım<br />
zaman kimi karakterler birbirine benzese bile aslında<br />
nüanslarla birbirinden ayırmışım. Selim tabii yazım olarak<br />
çok renkli bir karakter. Dediğim gibi her insanın bence ağzını<br />
sulandıracak bir rol. O yüzden benim için her şeyiyle çok<br />
güzeldi.<br />
Senaryoyu okuduğunda aklında canlandırdıkların ile<br />
sette yönetmenin istediği farklı olursa nasıl bir yol izliyorsun?<br />
Bir yerde anlaşmak zorundayız. Savaş kazanılamıyorsa<br />
ateşkese gidilir. Ama yönetmenin istediği her zaman ön<br />
planda tutulmalıdır çünkü sen karakterini tasarlarken yönetmen<br />
o karakterin içinde yer aldığı tüm dünyayı kuruyor.<br />
Ve seni orada görmek istediği bir yer var. Yönetmenin hayal<br />
ettiklerini kendine taban yaparsan o tabanın üzerinde zıplamak<br />
her zaman daha kolay ve keyifli olur.<br />
Mesleğindeki en büyük motivasyonunu nasıl açıklarsın?<br />
Keyif almak, iyi bir iş yapmak, iyi bir rol çıkarmak, farklı roller<br />
çıkarmak. Onun dışında kalan zamanımı eşim ve çocuğumla<br />
keyifle geçirmek.<br />
ELLE 47
Metin Akdülger<br />
Tüm hikayenin odak noktasında duran Kulüp İstanbul<br />
mekanının sahibi Orhan nasıl bir karakter?<br />
Bu tür sorulara cevap vermek biraz riskli tabii ki ama kısaca<br />
özetleyecek olursam; Orhan Kulüp sayesinde hayata tutunabilen<br />
biri, özgürlük onun için dünyanın en güzel şovu. Bu<br />
şova giden ilk adım hayal kurmak onun için.<br />
Karakteri çıkarırken nasıl bir çalışma yöntemin oldu? Dış<br />
görünüşünü, ifadelerini, ses tonunu, perspektifini nasıl<br />
belirledin?<br />
Öncelikle Zeynep Hanım’ın anlatımını anlamaya çalıştım.<br />
Çok tutkulu ve aktif biri Zeynep Hanım, beni Orhan’la tanıştırdığında<br />
hayatımdaki atmosfer değişti diyebilirim. Bu<br />
atmosferi sahneye aktarabilmesi için de ne istediğini her<br />
daim arayan biri. Bu, bir oyuncu için şans. Senaryoya çalışırken<br />
hızlıca incelemem için bana birkaç kaynak önerdi ve<br />
kısa sürede kendimi dönemin külliyatının içinde buldum.<br />
Müzik bana her zaman iç ritim için fikirler verir. Mesela The<br />
Platters / The Great Pretender, Glenn Miller Orchestra,<br />
Bing Crosby veya Paul Anka gibi isimlerden oluşan bir şarkı<br />
listem vardı, neredeyse sürekli dinliyordum. Bir yandan da<br />
dönemin siyasetine ve toplumuna dair kaynaklar okudum,<br />
izledim. Tam Orhan’ı bunların içerisinde nasıl bulacağımı<br />
keşfetmeye başladım derken hızlıca sete çıktım. Zeynep<br />
Hanım ve Seren Bey’in ışığında karşınıza böyle bir Orhan<br />
çıktı diyebilirim.<br />
Orhan yeni bir şey denemekten ve risk almaktan korkmuyor.<br />
Seni de hep bambaşka tipler ve karakterlerle izliyoruz.<br />
Proje seçerken kriterlerin nasıldır? Risk almayı,<br />
ters köşe yapmayı sever misin? Bu senaryoyu okuduğunda<br />
seni iştahlandıran ne oldu?<br />
Proje seçerken kriterim dürüstlük diyebilirim. Anlatıcılar<br />
ve hikaye bana ne kadar dürüst olursa ben de onlara o kadar<br />
dürüst olabiliyorum ve bu da işin gelişimine ve mesaisine<br />
çok güzel katkı sağlıyor kanısındayım. Riski işi seçerken<br />
değil de, sahnede almayı daha doğru buluyorum. Sektörel<br />
olarak, belirsizlik ve ön hazırlıksızlık üzerine bir düsturumuz<br />
var. Bunu kırmaya çalışıyoruz ama henüz pek muvaffak<br />
olduğumuzu söyleyemeyeceğim, ama istekliyiz. Proje için<br />
kanal ve benzeri detayları belli olmadan önce görüşmüştüm<br />
Zeynep Hanım’la ilk defa. İlk görüştüğümüzde takvim<br />
ve başka gerekçelerle çalışamayacağımız ortaya çıktı, fakat<br />
sonrasında işin kanal ve takvimi belli olunca şartlar bizi<br />
tekrar bir araya getirdi. Ben setin başlamasına az bir zaman<br />
kala dahil oldum ekibe, biraz hızlı oldu, ama hazırlık aşaması<br />
epey yoğun geçti. Bazen kendini akışa kaptırmak insanı<br />
şaşırtabiliyor. Beni hikaye ile ilgili iştahlandıran şeylere gelirsek…<br />
İlk olarak, 50’lerde yaşanan ve o tarihle yüzleşme<br />
fırsatı oluşturan bir hikayenin parçası olma ihtimali çok<br />
ilgimi çekti. Dönemin gece hayatı ve sosyal dinamiklerini<br />
daha da anlama fırsatı verdi bana. Onun haricinde görüntü<br />
yönetmenlerimiz Ahmet Sesigürgil ve Cenk Altun’la birlikte<br />
yeniden çalışma fırsatı beni çok iştahlandırdı. En baskın<br />
etkenlerden biri, tabii ki; çalışma düsturlarını çok merak ettiğim<br />
Zeynep Hanım ve Seren Bey ile çalışma fırsatı oldu.<br />
Annesini önce çok otoriter, sonra da muhtaç vaziyette<br />
görüyoruz. Onunla ilişkisi nasıl etkiliyor Orhan’ı? Sence<br />
ideal anne-oğul ilişkisi nasıl olmalı?<br />
Hayatta ideallere ve disipline saygı duyuyorum ama onların<br />
sadece kerteriz noktaları olduğunu düşünüyorum. İdeal anne-oğul<br />
ilişkisi diye bir şey yok bana göre. İnsan kendini elbette<br />
idealleri uğrunda geliştirmeli, ama biraz da şefkatli ve<br />
bağışlayıcı olmalı. Şefkat ve sevgi olmadan çürümeye başlıyor<br />
insanlar. Orhan ve annesi Mevhibe Hanım bu çürümeyi<br />
birlikte yaşıyorlar, birçoğumuz gibi.<br />
Varlık vergisi, Batılılaşma hamleleri, azınlık hakları... Dizide<br />
o dönemin bazı toplumsal gündemlerine de göndermeler<br />
var. Şu anda sen en çok hangi evrensel meselelerle<br />
ilgilisin, dünyayla ilgili şikayetlerin nedir?<br />
50’lere benzer bir geçiş dönemi yaşıyoruz aslında, değerlerin<br />
ve kimliklerin değiştiği sancılı zamanlar bunlar. Ben son zamanlarda<br />
insan hakları ve dünya hakları üzerine epey kafa yoruyorum.<br />
İnsanın dünyadaki yerini baştan tayin etmesi gerektiğini<br />
ve daha fedakar ve dengeli olması için ne gibi yollardan<br />
geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle şeyler yazıyorum,<br />
çiziyorum biraz.<br />
Oyunculukta kendi dünyanı yaratınca gerçek dünya ile ilişkin<br />
aynı kalabiliyor mu?<br />
Açıkçası bilmiyorum, şahsen kendi adıma içinde olduğum<br />
hikayeleri hayatımın merkezine alıyorum. O dönem başka<br />
bir şey olmuyor pek hayatımda, en azından böyle olmasına<br />
uğraşıyorum. Doğal olarak hayatımı etkiliyor tabii ki, ama<br />
kendi gerçekliğimin kontrolü her zaman benim elimde,<br />
bunu biliyorum. Hiçbirimiz dün olduğumuz insanla aynı<br />
değiliz zaten, yaşıyoruz çünkü.<br />
48 ELLE
Karakterlerinde doğaçlama yapabileceğin bir alan olmasını<br />
mı tercih ediyorsun, yoksa çerçevesinin belli olmasını<br />
mı? Çerçevesi net bir işte senarist/yönetmen ile<br />
çatıştığın noktada ne yaparsın?<br />
Açıkçası, yeterli bilgim ve zamanım varsa hemen her yerde<br />
kendime alan açmayı severim ben, ama bu tamamen reji dilinin<br />
izin vermesiyle alakalı bir durum. Yönetmen istediğini<br />
almak ister ve bazen sizin yorumunuzla ilgilenmez. Bazen<br />
de ne istediğini belirlemez ve sizin arayışınıza katılır ve kendi<br />
zamanını alarak sizi yönetmeye çalışır. Tamamen çalışma<br />
yöntemiyle ve şartlarla alakalı. Yönetmenin zamanı, imkânı<br />
ve isteği varsa ne ala. Ben iki türlü de çalıştım, bunun dengesini<br />
bulan anlatıcılarla daha iyi anlaşıyorum diyebilirim.<br />
Okulda bir dönem asistanlığını yaptığın değerli sanatçımız<br />
Yıldız Kenter yaşasaydı ve Orhan rolündeki performansını<br />
izleseydi ne derdi sence?<br />
Keşke görseydi, hazırlanırken ne kadar güzel olurdu onun<br />
nasihatleriyle sete girmek. Ne yorum yapardı kestirmek<br />
güç; ritim ve tepki ile ilgili birkaç laf ederdi büyük ihtimalle.<br />
Tavır ve hitabet üzerine tespitleri olurdu tahmin ediyorum.<br />
Özlüyorum asistanı olduğum dönemi… Ruhu şad olsun.<br />
Çok farklı platformlara üretim yapıyorsun. Yeni tiyatro,<br />
sinema, dijital, televizyon ya da müzik projen var mı?<br />
Televizyon hariç hepsinden var diyebilirim. Zaman içinde<br />
emin adımlarla gerçekleştirmeye çalışıyorum projelerimi,<br />
hepsinin hak ettiği değeri ve zamanı yaratmaya çalışıyorum.<br />
Mesleğinle ilgili kurduğun en büyük hayal?<br />
Adaletli ve disiplinli bir çalışma ortamında, işinin ehli dostlarımla<br />
beraber yeni bir dünya yaratmak ve bu dünyada hep<br />
birlikte özgürce oynamak.<br />
Kulüp hakkında...<br />
•Yönetmenler: Zeynep Günay Tan, Seren Yüce<br />
•Yapımcı: Saner Ayar, Ayşe Durmaz (O3 Media)<br />
•Senaryo: Necati Şahin, Rana Denizer,<br />
Serkan Yörük, Ayşin Akbulut, Bengü Üçüncü<br />
•Oyuncular:<br />
Gökçe Bahadır (Matilda)<br />
Barış Arduç (İsmet)<br />
Asude Kalebek (Raşel)<br />
Salih Bademci (Selim)<br />
Metin Akdülger (Orhan)<br />
Fırat Tanış (Çelebi)<br />
•Yapım şirketi: O3 Media<br />
•45 dakikalık 10 bölümden oluşuyor<br />
•Format: Soapy Drama<br />
•Gösterim tarihi 1. Kısım (6 bölüm): 5 Kasım<br />
•Gösterim tarihi 2. Kısım (4 bölüm): Yakın bir<br />
tarihte gösterime girecek<br />
•Görüntü Yönetmeni: Ahmet Sesigürgil, Cenk Altun<br />
•Sanat Yönetmeni: Murat Günay<br />
•Kostüm Tasarım: Gamze Kuş<br />
•Makyaj Tasarım: Gila Benezra<br />
•Saç Tasarım: Şahin Gül<br />
ELLE 49
KULÜP DIZISI,<br />
KONUSU VE OYUNCU<br />
KADROSUYLA BU YILIN<br />
EN POPÜLER NETFLIX<br />
IÇERIKLERINDEN BIRI<br />
OLMAYI BAŞARDI.<br />
6 BÖLÜMLÜK ILK KISMIN<br />
ARDINDAN<br />
4 BÖLÜMLÜK IKINCI<br />
KISIM DA ÇOK YAKINDA<br />
YINE NETFLIX’TE.<br />
50 ELLE
Metin Akdülger: Boğazlı logo detaylı triko,<br />
8950 TL, Bej rengi pantolon, 7450 TL ikisi de<br />
FENDI / BEYMEN Suni kürklü palto,<br />
59.950 TL, BOTTEGA VENETA / BEYMEN Siyah<br />
Oxford ayakkabı, 999 TL, ALDO Altın rengi<br />
yüzük, moda editörüne ait<br />
Salih Bademci: Hardal rengi boğazlı kazak,<br />
4299 TL, LARDINI / BEYMEN Gri kırçıllı ceket,<br />
24.450 TL, Pantolon, 10.750 TL, ikisi de<br />
BOTTEGA VENETA / BEYMEN Bordo kaşkol,<br />
1790 TL, VAKKO Lacivert kalın tabanlı loafer,<br />
1749 TL, LES BENJAMINS Baklava desenli çorap,<br />
moda editörüne ait<br />
Gökçe Bahadır: Taba rengi asimetrik kesimli<br />
bluz, 4349 TL, Midi boy etek, 9250 TL, ikisi de<br />
A.W.A.K.E MODE / BEYMEN Logo detaylı topuklu<br />
ayakkabı, 8950 TL, FENDI / BEYMEN Altın rengi<br />
küpe 3290 TL, MER’S ‘Harmonia’ kelepçe bileklik,<br />
5000 TL, SWAROVSKI Altın rengi yüzük, moda<br />
editörüne ait<br />
Asude Kalebek: Bordo elbise, 27.450 TL, ALAIA<br />
/ BEYMEN Fiyonk detaylı siyah ‘Fiocco’ makosen,<br />
SERENA UZIYEL<br />
Barış Arduç: Kalın krem boğazlı kazak, 749 TL,<br />
W COLLECTION Taba rengi pantolon, 4499 TL,<br />
LARDINI / BEYMEN Bordo kalın tabanlı loafer,<br />
1749 TL, LES BENJAMINS<br />
Çekim Ekibi<br />
Metin Akdülger Saç: Fatih Tinmaz<br />
Barış Arduç Saç: Yaşar Ertem<br />
Gökçe Bahadır, Asude Kalebek, Salih Bademci Saç: Harun Ateş, Remzi Ateş<br />
Metin Akdülger Makyaj: Aynur Kabak<br />
Gökçe Bahadır, Asude Kalebek, Salih Bademci Barış Arduç Makyaj: Melis İlkkılıç<br />
Fotoğraf Asistanları: Furkan Irmak, Furkan Pala, Furkan Kumaş<br />
Moda Ekibi: Damla Hasanreisoğlu, Vedat Esendere, Dilara Vural, Furkan Çelik<br />
Gökçe Bahadır, Asude Kalebek, Salih Bademci Barış Arduç Makyaj Asistanı: Katibe Aydın<br />
Prodüksiyon: Zeynep Altınkut, Ayşe Tuncay / PPR Istanbul<br />
ELLE 51
ELLENOSTALJİ STİL<br />
52 ELLE
MODANIN<br />
muhteşem çağı<br />
Hasır çanta,<br />
MEHRY MU<br />
50’LER VE 60’LAR<br />
BU YAZIYI OKUYUP FOTOĞRAFLARA BAKARKEN GEÇMIŞ<br />
ZAMANDA BIR YOLCULUĞUN YANI SIRA BUGÜNÜN MODASINA<br />
DAIR DE BIRÇOK IPUCU YAKALAYACAKSINIZ. MODA TARIHININ<br />
EN ILHAM VERICI, EN DIŞI, EN ŞIK, EN ÖZGÜR VE EN DEVRIMCI<br />
YILLARINA IŞINLANIYORUZ.<br />
YAZI: SELİN MİLOŞYAN FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK, IMAXTREE.COM<br />
Sürekli bir devinim halinde olan modanın toplumsal<br />
olaylarla birlikte nasıl değişip dönüştüğünü görmek<br />
ve bu sonsuz devinimde tekrar tekrar karşımıza çıkan<br />
trend ve parçaların her seferinde dönemin dokunuşlarıyla<br />
yeniden nasıl yorumladığını izlemek, bu zengin<br />
dünyanın giydirmek dışında bizlere bahşettiği en güzel<br />
şey. Her seferinde bildik, tanıdık ama biraz değişmiş bir<br />
dostla karşılaşmak gibi...<br />
Tam 52 yıldır couture koleksiyonu hazırlamayan Balenciaga<br />
markasının geçtiğimiz 7 Temmuz’da gerçekleştirdiği<br />
haute couture defilesinde; 50’lere damga vurmuş Cristobal<br />
Balenciaga’nın tasarım estetiğini Demna Gvasalia’nın güncel<br />
kıyafetlerinde izlemek ve hissetmek tam da yukarıda<br />
bahsettiğimiz konuya gönderme yapıyor.<br />
Moda kendini tekrar ediyor ama hep yeni bir nefes, her<br />
seferinde yeni bir dokunuş ve sürprizle. Öyle ki 50’lerin ikonik<br />
tasarımcısı Cristobal Balenciaga’nın efsanevi şapkalarını,<br />
tüm gereksiz detaylardan arınmış sadeliğini ve mimari<br />
kesimlerini; sokak modasını başka bir boyuta taşıyan Gürcü<br />
tasarımcı Gvasalia’nın çağdaş yorumunda görmek oldukça<br />
ufuk açıcı.<br />
Örnekler saymakla bitmez. 60’lı yılların özgürlükçü havasını<br />
ve bohem stilini Sonbahar/Kış 2021-22 koleksiyonuna<br />
uyarlayan Isabel Marant, İlkbahar/Kış 2022 sezonu için<br />
(1961-1989 yılları arasında Dior’un kreatif direktörlüğünü<br />
yapan) Marc Bohan’ın 1960’lardaki estetiğinden ilham alan<br />
Maria Grazia Chiuri, mükemmel kesimli ceketler, mini ve<br />
trapez etekler ve bandanalarla 60’lara selam veren Versace;<br />
60’ların etkisini bugünün koleksiyonlarına taşıyan isimler<br />
arasında başı çekiyor.<br />
50’ler ve 60’lar modası bugün, 70’ler ve 90’lar gibi en<br />
çok sevilen ve en çok yorumlanan dönemlere işaret ediyor.<br />
Savaş yıllarındaki yokluğun ardından Christian Dior’un<br />
Pierre<br />
Balmain’in<br />
1953<br />
yılında<br />
tasarladığı<br />
gece<br />
elbisesi.<br />
Parlak mini<br />
elbise,<br />
NUR<br />
KARAATA<br />
Yeşil ayakkabı,<br />
SALVATORE<br />
FERRAGAMO/<br />
BEYMEN<br />
Bele oturan<br />
önden<br />
düğmeli sarı<br />
elbise,<br />
İPEKYOL<br />
ELLE 53
ELLENOSTALJİ STİL<br />
1952 yılında, henüz 25 yaşındayken moda evini açan Hubert de Givenchy bele<br />
oturan sade, zarif, şık ve rafine tasarımlarıyla kadınların gönlünü fethetti. Manken<br />
Bettina Graziani’nin adını taşıyan işlemeli “Bettina Bluzu”yla (tam üstte) oldukça<br />
ünlendi. Haute-couture’e altın çağını yaşatan Fransız modacı, başarısını “Tiffany’de<br />
Kahvaltı” filminde Audrey Hepburn’e giydirdiği siyah elbiseyle katlarken, Jackie<br />
Kennedy, Prenses Grace Kelly ve Elizabeth Taylor’un aralarında bulunduğu<br />
birçok ünlünün gardıroplarını hazırladı. Givenchy’nin, 50’lere damga vuran beli<br />
vurgulayan elbiselerden ayrışan “sac dress” (çanta elbise) isimli, bel bölgesinde<br />
genişleyen tasarımlarıyla (üstte sağda) da adından söz ettirdiğini hatırlayalım.<br />
Prada<br />
Sonbahar/<br />
Kış 2009-10<br />
koleksiyonunda<br />
Christian<br />
Dior’un<br />
bele oturan<br />
tasarımlarından<br />
ilham alarak,<br />
50’lerin stiline<br />
methiye düzen<br />
kıyafetlere<br />
imza attı.<br />
PRADA<br />
PRADA<br />
MaxMara Kreatif<br />
Direktörü Ian<br />
Griffiths 1951<br />
yılında kurulan<br />
markanın 50’ler<br />
etkisini taşıyan kış<br />
koleksiyonunu şöyle<br />
anlatıyor:<br />
“Koleksiyonu<br />
pandemi<br />
döneminde<br />
evde ‘The<br />
Crown’ izlerken<br />
hazırladım ve<br />
dizinin giyim<br />
kodlarından bolca<br />
etkilendim.<br />
Yırtmaçlı ve uçuşan<br />
etekler 50’lere<br />
gönderme yapıyor.<br />
Ayrıca baskılı,<br />
ipek eşarplar da o<br />
yılların modasını<br />
hatırlatıyor.”<br />
MAXMARA<br />
MAXMARA<br />
“New Look”unun açtığı feminen ve gösterişli tasarımlarla<br />
birlikte her anlamda bolluk ve bereketin, umarsızlığın öne<br />
çıktığı, haute couture’ün altın çağını yaşadığı, Chanel tayyör<br />
gibi unutulmaz parçaların doğduğu, kadınların göğüslerini<br />
dolgun gösteren incecik belli elbiseleriyle tüketim çağının<br />
onlara bahşettiği mutfak robotlarıyla ev hanımlığı görevlerini<br />
yürüttüğü, rengarenk Buick otomobillerle Chuck Berry<br />
plaklarının kol gezdiği yıllardı 50’ler...<br />
60’larsa; mini etek ve pantolonların öngördüğü giyim<br />
özgürlüğünün kadın özgürlüğüne evrildiği, protestoların,<br />
eşitlik ve barış çağrılarının yükseldiği, emprime, çizgi ve<br />
puantiye desenlerinin modayı istila ettiği, Swinging London’un<br />
enerjisinin modayla birlikte popüler kültüre de<br />
bulaştığı, pop-art ve uzay çağının konuşulduğu, hippilerin<br />
sokak giyimine damga vurduğu, eğlenceli, renkli ve oldukça<br />
hareketli yıllar olarak kazındı hafızalara...<br />
Yeniden hatırlayalım...<br />
Gül Hürgel<br />
Resort<br />
koleksiyonunda,<br />
nakış detaylarla<br />
zenginleşmiş<br />
50’lerin bele<br />
oturan kloş<br />
etekleriyle<br />
60’ların canlı<br />
renk bloklarına<br />
ve mini puantiye<br />
desenlerine yer<br />
veriyor.<br />
Bele oturan<br />
kolsuz elbise,<br />
MACHKA<br />
54 ELLE
LOUIS VUITTON<br />
Bele oturan<br />
ceket,<br />
NAZLI CEREN<br />
DIOR<br />
YİNE<br />
YENİDEN VE<br />
HER DAİM<br />
“NEW LOOK”<br />
İnce bel hattını vurgulayan, diz<br />
altına kadar uzayan kabarık ya<br />
da kalem eteklerin tanımladığı,<br />
yuvarlak omuzların dikkat çektiği<br />
Christian Dior’un ikonik “New<br />
Look” akımı, 50’lerin modasına<br />
damga vurmanın ötesinde,<br />
bugün hâlâ yine ve yeniden<br />
yorumlanmaya devam ediyor.<br />
Maria Grazia Chiuri, Dior 2021<br />
couture koleksiyonunda bele<br />
oturan ve altından genişleyen<br />
kloş tasarımlarla (en altta solda)<br />
Christian Dior’un ruhunu şad etti.<br />
LOUIS VUITTON<br />
2000’li yıllarda<br />
Dior’un baş<br />
tasarımcısı olan<br />
John Galliano<br />
ve Louis<br />
Vuitton markası<br />
koleksiyonlarında,<br />
Christian Dior’un<br />
ünlü bele oturan<br />
kabarık etekli<br />
tasarımlarından,<br />
kısaca 1947<br />
yılında yarattığı<br />
Corolle stilinden<br />
birebir ilham<br />
aldılar.<br />
DIOR<br />
DIOR<br />
LOUIS VUITTON<br />
Christian Dior’un<br />
ikonik bar<br />
ceketi yıllara<br />
meydan okuyan,<br />
markanın<br />
sembolüne<br />
dönüşmüş<br />
zamansız bir<br />
parça.<br />
En son Maria<br />
Grazia Chiuri,<br />
Mösyö Dior’un<br />
ilham perisi<br />
Mizza Bricard’ı<br />
kutlamak üzere<br />
bar ceketi leopar<br />
desenlerle<br />
yorumladı (üstte<br />
ortada).<br />
ELLE 55
ELLENOSTALJİ STİL<br />
Altın ve pırlanta taşlı yüzük, CNDN<br />
Gabrielle<br />
Chanel<br />
Tüvit ceket,<br />
SANDRO/BEYMEN<br />
Diz altında<br />
biten turuncu<br />
elbise, DICE<br />
KAYEK<br />
CHANEL<br />
1920’li yıllarda küçük siyah elbise ve<br />
pantolonu kadınlara giydirmesiyle moda<br />
dünyasında öne çıkan Gabrielle Chanel,<br />
II.Dünya Savaşı’nın zorlu koşullarından sonra<br />
50’lerde yeniden moda sahnesine döner ve<br />
1954 yılında tasarladığı yakasız tüvit ceketle<br />
büyük bir başarı yakalar.<br />
Chanel’in kreatif direktörü Virginie<br />
Viard markanın Sonbahar/Kış 2021-22<br />
koleksiyonunda bu ikonik ceketi Gabrielle<br />
Chanel’in çok sevdiği takılarla birlikte kullandı.<br />
Beli<br />
vurgulayan<br />
fiyonklu<br />
uzun etek,<br />
MACHKA<br />
Bele oturan açık<br />
mavi elbise,<br />
ALEXANDER<br />
MCQUEEN/<br />
BEYMEN<br />
Malakit<br />
taşlı küpe,<br />
MELİS<br />
GORAL<br />
JEWELRY<br />
50’LERİN “NEW LOOK”U<br />
2000’LERDE DE YAŞIYOR<br />
Her şey 1947 yılında Christian Dior’un yarattığı “New<br />
Look” akımıyla başlar. 1950’lerin modasını (1956 yılına kadar)<br />
ince beli vurgulayan ve diz altına kadar uzayan volümlü<br />
tam daire etekler, büstiyerler, yuvarlanan omuzlar, bele<br />
oturan ve aşağısı genişleyen ceketler belirleyecektir. Önceki<br />
yılların tutumluluğunun ve mütevazı görünümün aksine<br />
oldukça dişi ve gösterişli bir stille sahne alan “New Look”<br />
akımı 50’li yıllara egemen olup Pierre Balmain, Cristobal<br />
Balenciaga, Jacques Heim ve Hubert de Givenchy gibi isimlere<br />
ilham verirken, modanın döngüsel etkisiyle günümüzden<br />
Betsey Johnson, Marc Jacobs, Vivienne Westwood ve<br />
John Galliano gibi tasarımcıların koleksiyonlarında da yaşamaya<br />
devam etmiştir. Örneğin Prada’nın 2010 Kış koleksiyonundaki<br />
elbise ve paltolar New Look’un öngördüğü gibi<br />
bele oturur ve etekleri buradan dize doğru genişler. New<br />
Look Louis Vuitton’un Sonbahar/Kış 2009-10 defilesinde<br />
de Monsieur Dior’un ruhunu selamlayacaktır.<br />
Christian Dior’un New Look’u tanıttığı defilesinde sunduğu<br />
ünlü Bar ceket de dünden bugüne çeşitli versiyonlarıyla<br />
moda dünyasında varlığını sürdürmüş, farklı tasarımcıların<br />
yaratıcılıklarında ikonikleşmiş bir parça. Bar ceket<br />
vücuda oturan daracık beli ve açık yakasıyla tanınıyor. Modanın<br />
klasiklerinden sayılan bu parçayı en son Maria Grazia<br />
Chiuri’nin Sonbahar/Kış 2021 koleksiyonu için leopar<br />
desenli haliyle yeniden tasarladığını hatırlatalım.<br />
DÖNEMİN EFSANEVİ TASARIMCILARI<br />
50’li yıllara, Christian Dior’un yarattığı feminen silueti<br />
farklı şekillerde yorumlayan Cristobal Balenciaga, Pierre<br />
Balmain ve Hubert de Givenchy’nin damga vurduğunu söylemek<br />
yanlış olmaz. 1945 yılında modaevini kuran Balmain<br />
bustiyerli ve romantik etekli gösterişli tasarımlarıyla Dior’un<br />
çizdiği yolda yürür.<br />
Audrey Hepburn’un “Breakfast at Tiffany” filmiyle özdeşleşen<br />
ikonik siyah elbisenin yaratıcısı Hubert de Givenchy,<br />
50’li yıllarda ipekli gömlekleri, işlenmiş tasarımları ve<br />
şaşaalı balo elbiseleriyle dikkat çekerken o döneme damga<br />
vuran Grace Kelly, Jackie Kennedy, Marlene Dietrich, Greta<br />
Garbo ve Elizabeth Taylor için de unutulmaz kıyafetlere<br />
imza atar. Givenchy’nin ilk koleksiyonunda sunduğu dik<br />
yakalı, fırfırlı, geniş kollu “Bettina” isimli gömleği ismiyle<br />
özdeşleşmiştir. Bu arada Givenchy 1954 yılında tasarladığı,<br />
dönemin bele oturan kıyafetlerinden tamamen ayrışan<br />
geniş ve dizde biten, Fransızca’da “robe-sac” (çanta elbise)<br />
denilen elbiseleriyle de fark yaratır.<br />
Haute-couture tasarımlarının 50’li yıllarda birer sanat<br />
eseri sayıldığı, kendine has kesim ve dikiş tekniğiyle öne<br />
çıkan, Christian Dior’un “o hepimizin ustasıdır” dediği İspanyol<br />
modacı Cristobal Balenciaga, New Look’un vurguladığı<br />
ince beli ortadan kaldıran balon etekleri, daha düz ve<br />
mükemmel siluetleri, tünik gömlekleri ve koza formundaki<br />
balon paltolarıyla yepyeni bir beden formunu yüceltir.<br />
New Look’un izinden giden, tafta elbiseleri ve asimetri<br />
56 ELLE
Haute-couture’ün<br />
modayı yönettiği<br />
50’li yıllarda<br />
kadınlar savaşın<br />
yokluk ve tasarruf<br />
döneminin intikamını<br />
almak istercesine, o<br />
yılların “New Look”<br />
modasına da uygun<br />
olarak, göğüsleri<br />
ve beli vurgulayan,<br />
kumaşların bolca<br />
kullanıldığı<br />
tasarımlarla arzı<br />
endam ettiler. Süslü<br />
şapkalar, uzun<br />
eldivenler ve mini<br />
topuklu ayakkabılar<br />
bu stili tamamlayan<br />
aksesuarlar<br />
arasındaydı.<br />
ELLE 57
ELLENOSTALJİ STİL<br />
Fileli bere,<br />
DIOR<br />
Kürklü etol,<br />
MAX&Co.<br />
Zsa Zsa Gabor<br />
1952 yılında<br />
Moulin Rouge<br />
filminden<br />
bir sahnede<br />
görülüyor.<br />
Kürklü etoller,<br />
fırfırlı yakalar,<br />
fileli ya da<br />
tüllü şapkalar,<br />
uzun eldivenler;<br />
dönemin en şık<br />
aksesuarları<br />
arasında başı<br />
çekiyor.<br />
Yaka detaylı<br />
transparan<br />
siyah gömlek,<br />
ROMAN<br />
1950’li yıllar,<br />
VAZGEÇİLMEZ PARÇALAR<br />
• İlk defa Audrey Hepburn’un kırmızı gömleğinde<br />
fark edilen, bir tür “çocuk-kadın” kimliğinin altını<br />
çizen bebe yaka, bu dönemin en çok tercih<br />
edilen aksesuarlarından biri olur.<br />
• Tüllü şapkalar dönemin en şık ve zarif<br />
aksesuarlarından.<br />
• Bele oturan ve devamında bileğe kadar<br />
genişleyen etekler “New Look” stilinin göstergesi<br />
olarak bu döneme damga vurur.<br />
• 50’li yıllarda Marilyn Monroe ve Grace Kelly<br />
gibi yıldızların tercihiyle altın çağını yaşayan<br />
kalem etekler bugüne uzanan zamansız bir<br />
parça. 2017 kış koleksiyonunda Dior’un kreatif<br />
direktörü Raf Simons kalem eteklerin çeşitli<br />
versiyonlarını sunmuştu.<br />
• Ayakkabıcı Raymond Massaro’nun Coco<br />
Chanel için yarattığı iki renkli ayakkabılar<br />
markanın imzasına dönüşür. Chanel’e göre bej<br />
renk bacağı uzun, uçtaki siyahsa ayağı kısa<br />
gösteriyordu.<br />
• Bileğin üzerinden dirseğe doğru uzayan saten<br />
veya ipek eldivenler dönemin gece elbiselerine<br />
eşlik eden en şık aksesuarlardandı.<br />
• Gabrielle Chanel’in 1955 yılında sunduğu<br />
Chanel 2.55 zincirli çanta markanın ikonik ürünü<br />
olarak hâlâ<br />
farklı şekillerde yorumlanmaya devam ediyor.<br />
Jean’den, tüvit kumaştan ve taşlı haliyle o bir<br />
ölümsüz.<br />
Audrey<br />
Hepburn<br />
Beli sıkı kabarık<br />
etek ve üst, H&M<br />
Siyah kapitone<br />
etek, DIOR<br />
2.55 model,<br />
zincirli kapitone<br />
çanta, CHANEL<br />
Chanel’in ikonik<br />
siyah burunlu bej<br />
ayakkabılarının<br />
ardında Fransız usta<br />
Raymond Massaro var.<br />
58 ELLE
tutkusuyla bilinen couture’ün bir başka ismi Fransız tasarımcı<br />
Jacques Heim de 50’ler modasına dahil edilebilir.<br />
“MONSIEUR”LER ARASINDA<br />
TEK BİR “MADEMOISELLE”<br />
50’li yıllar dişiliği yücelten tasarımlarla kadınları seksi ve<br />
romantik formlar içinde konumlandırırken bunu her daim<br />
erkek modacılar aracığıyla yapmış, kadın giyimini eril yeteneğin<br />
eline bırakmıştır. Tüketim toplumunun teknolojik hediyeleriyle<br />
oyalanmak üzere evlerinde o dönemin öne çıkan<br />
bele oturmuş elbiseleriyle mükemmel eş rolünü oynayan ve<br />
eşlerinin başarılarını kutlamak üzere dışarıda New Look<br />
tarzı gece elbiseleriyle salınan ev kadınlarına bambaşka bir<br />
giyim tarzı önerecek olan isimse, Gabrielle Chanel’dir. Haute-couture’ün<br />
yüksek “Monsieur”leri arasında ismini savaş<br />
yıllarında yaşadığı durgunluğun ardından yeniden duyurmayı<br />
başaran Chanel, 1954 yılında tasarladığı yakasız tüvit<br />
ceketle moda dünyasına muhteşem bir dönüş yapar. Bu ceket<br />
o yılların kadınsı stiline tamamen zıt olan androjen bir<br />
tarzın simgesi olduğu kadar bambaşka kaygılar ve özgürlükçü<br />
taleplerle gelen yeni bir neslin de habercisidir.<br />
“New Look”un zirvede olduğu,<br />
kadınların incecik belli elbiselerle<br />
salındığı dönemlerde İspanyol<br />
tasarımcı Cristobal Balenciaga<br />
bambaşka formlar kucakladı, ön<br />
tarafı vücuda oturan ve arkadan<br />
oldukça bol kesimli kıyafetler yaptı,<br />
göğüs ve bel bölgesine özgürlük<br />
veren tasarımlara imza attı. Koza<br />
kaban, balon etek ve ceket,<br />
çuval elbise gibi modelleri moda<br />
dünyasında çığır açtı.<br />
BALENCIAGA<br />
Balenciaga’nın kreatif direktörü Demna Gvasalia 2021<br />
couture koleksiyonunda hacimli etekler, büyük yakalar<br />
ve mimari siluetlerle, markanın kurucusu dikiş ustası<br />
Cristobal Balenciaga’nın tasarım felsefesini onore etti.<br />
50’lerin estetiğini bugünün teknolojisiyle ve Gvasalia’nın<br />
yorumuyla yeniden karşımıza çıkaran koleksiyon,<br />
modanın tekrar ederken aslında ne kadar yaratıcı ve<br />
özgün kalabildiğini göstermiş oldu.<br />
BALENCIAGA<br />
Balenciaga’nın<br />
couture defilesi<br />
için ünlü şapka<br />
tasarımcısı<br />
Philip Tracey<br />
ile bir araya<br />
gelen Demna<br />
Gvasalia,<br />
Cristobal<br />
Balenciaga’nın<br />
tasarladığı<br />
efsanevi<br />
şapkaları<br />
hatırlatan ve<br />
adeta heykele<br />
öykünen<br />
şapkalarıyla<br />
hayranlık<br />
uyandırdı.<br />
ELLE 59
ELLENOSTALJİ STİL<br />
1952<br />
1956<br />
1951<br />
1951<br />
1953<br />
1951<br />
1952<br />
21 Kasım 1945 yılında<br />
Fransız gazeteci Hélène<br />
Gordon-Lazareff’in<br />
kurduğu ve bugün<br />
tam 46 edisyonuyla<br />
okuyucularına seslenen<br />
ELLE dergisinin Fransız<br />
edisyonu, 1950’li yıllarda<br />
birbirinden renkli ve<br />
eğlenceli kapaklarla<br />
yayınlanmış.<br />
1952<br />
1950<br />
1952<br />
1958<br />
1950<br />
1950<br />
1958<br />
MODA DERSİ GİBİ KAPAKLAR<br />
Fransız ELLE dergisinin 1950’li yıllardaki kapaklarının her biri<br />
dönemin moda olaylarına ve güzellik trendlerine ışık tutuyor.<br />
Christian Dior’un New Look akımından o yıllara damga vuran<br />
elbise modellerine, kalem eteklerden Yves Saint Laurent’nın 1958<br />
yılında yarattığı A kesimli trapez elbiselere, dergi kapaklarında o<br />
dönemin moda tarihine tanıklık etmek mümkün.<br />
ELLE dergisi yıllardır sadece Fransız edisyonuyla değil, ELLE<br />
Türkiye dahil diğer tüm edisyonlarıyla öncü bir moda dergisi<br />
olmanın yanı sıra, kurucusu Hélène Gordon Lazareff’in izinde<br />
toplumsal olayların altını çizen, kadın özgürlüğünü ve haklarını<br />
savunan içerikleriyle de fark yaratıyor.<br />
60 ELLE
Geçtiğimiz<br />
yıllarda Paris’te<br />
Palais Galliera’da<br />
izleyiciyle buluşan<br />
“Les années 50 - La<br />
mode en France,<br />
1947-1957” isimli<br />
sergi 50’li yılların<br />
modasını anlatmak<br />
dışında, bu yıllara<br />
adanan kapsamlı bir<br />
işle 50’lerin moda<br />
tarihinde ne denli<br />
belirleyici olduğunu,<br />
o yıllarda ortaya<br />
çıkan stillerin bugün<br />
de tasarım dünyasını<br />
etkilemeye devam<br />
ettiğini gösteriyor.<br />
Olivier Saillard küratörlüğünde gerçekleşen<br />
sergide; 50’li yıllara isimlerini altın<br />
harflerle kazımış Jacques Heim, Chanel,<br />
Balenciaga, Jacques Fath, Pierre Balmain,<br />
Christian Dior, Jacques Griffe, Hubert de<br />
Givenchy ve Pierre Cardin gibi isimlerin<br />
tasarımları dikkat çekti. Konuklar Jacques<br />
Fath’in kadife ve tafta elbiselerine, Jeanne<br />
Lanvin’nin gece kıyafetlerine ve Chanel’in<br />
küçük siyah elbisesine hayran kalarak<br />
sergiden ayrıldı.<br />
ELLE 61
ELLENOSTALJİ STİL<br />
Couture egemenliğinin<br />
yerini hazır giyime<br />
bıraktığı, elbiselerin<br />
küçülüp daraldığı ve<br />
etek boylarının kısaldığı,<br />
gençlerin, sokak stilinin<br />
ve Hippi modasının<br />
topluma egemen olduğu,<br />
mini etek ve şortların,<br />
kot pantolonların, etnik<br />
ve eğlenceli desenlerin,<br />
metalik tasarımların,<br />
vinil kumaşların öne<br />
çıktığı, kısaca topyekün<br />
bir değişimin yaşandığı<br />
60’lara hoşgeldiniz.<br />
62 ELLE
60’LAR, SWINGING LONDON<br />
VE MİNİ ETEK<br />
50’li yılların şık, feminen ama kadınları bir nevi couture’ün<br />
altın kafesine sokan beli sıkı tasarımları, 1958 yılında Yves<br />
Saint Laurent’nın A kesim olarak bilinen ve bel bölgesine<br />
özgürlük tanıyan trapez elbise modelini kullanıma sokmasıyla<br />
bir kenara itilir.<br />
Bu arada Carven, Fath, Paquin ve Piguet gibi couture tasarımcılarının<br />
konfeksiyoncularla işbirliği yapıp kıyafetlerini<br />
daha mütevazı fiyatlara satmaya başlamaları, daha fazla<br />
özgürlük isteyen, daha genç, eğlenmeye meraklı, kurallara<br />
meydan okuyan bir kesimin varlığını da doğrulamaktadır.<br />
Değişim başlamış, sokak, gençlik, cesaret ve özgürlük<br />
arzusuyla tutuşan isyan ruhu topluma egemen olurken<br />
moda da Yves Saint Laurent, Paco Rabanne, Pierre Cardin<br />
ve Courreges gibi devrimci sayılabilecek tasarımcıların izinde<br />
bu değişimi destekleyip dönüştürmeye çoktan hazırdır.<br />
Yıllardır haute-couture’ün ve Paris’in egemenliğinde<br />
şekillenen modanın, 60’ların başında Londra’nın müzik, çeşitli<br />
trendler ve sanat alanında çıkış yakalaması ve bu çıkışın<br />
adı sayılabilecek Swinging London’la İngiltere’nin hakimiyetine<br />
geçmesine tanıklık ederiz.<br />
The Beatles, The Rolling Stones, The Who dinlendiği,<br />
The Roaring Twenties, The Scene, La Discothèque, The<br />
Flamingo ve The Marquee gibi kulüplerde eğlenildiği, zevk,<br />
eğlence, müzik, parti ve sosyalleşmenin sosyal hayatı şekillendirdiği<br />
60’ların Londra’sında gençler tüm bu değişimin<br />
ve hızlı hayatın paralelinde giyinmeye başlar. Kısalan saçlar<br />
ve etekler, gençleşen stiller, rengarenk ve sınırsız desenler<br />
tasarımcıları etkilerken, onlar da yepyeni moda keşifleriyle<br />
isyankar ve kural tanımayan bir kuşağı mutlu etmekten geri<br />
durmazlar.<br />
Swinging London’ın en önemli tasarımcılarından sayılan<br />
Mary Quant kadınlara mini eteği giydirerek özgürlük ve<br />
hareket serbestisi bahşediyor, onları 50’lerin kumaş hamallığından<br />
kurtarıyordu. Kaküllü saç kesimiyle de ilham veren<br />
Quant, Londra’daki King’s Road’taki butiğinde kısacık şortları<br />
ve etekleri Londralı genç kızlarla tanıştırırken Twiggy,<br />
Eddie Sedwick, Jean Shrimpton ve Marianne Faitfull gibi<br />
isimler de bu parçanın yaygınlaşmasında büyük rol oynadılar.<br />
Jackie Kennedy’nin de 1968 yılında Yunanlı armatör<br />
Onasis’le evlenirken mini etekli bir gelinlik taşıdığını hatırlatalım.<br />
O dönem için oldukça özgürlükçü sayılan mini etek,<br />
geleneklere karşı çıkan, anneleri gibi mutfaklarında bele<br />
oturan uzun etekli elbiseleriyle eşlerine yemek pişirmekle<br />
yetinmeyen, iş hayatında yer edinmek isteyen, politik fikirleriyle<br />
de ebeveynlerinden ayrışan genç kızların feminist<br />
sesinin de sembolüydü.<br />
İngiltere’de mininin yaygınlaşmasında rol oynayan bir<br />
başka tasarımcı da John Bates oldu. Özellikle göbeği açıkta<br />
bırakan ve transparan modelli mini elbiselerle etek boylarının<br />
kısalmasının yolunu açtı. Mini etekleri Amerika’yla<br />
buluşturan isimse Rudi Gernreich olarak biliniyor.<br />
YVES SAINT LAURENT<br />
PIERRE CARDIN<br />
Geçtiğimiz 2020 yılında 98 yaşındayken<br />
hayata gözlerini yuman Pierre Cardin vinil<br />
kumaşlı kıyafetleri, “bulle” (kabarık) elbisesi<br />
(solda) ve kozmonot tasarımlarıyla yalnız 60’lar<br />
modasına değil bugünlere de damga vurdu.<br />
Yves Saint Laurent’nın Piet Mondrian’ın soyut<br />
çalışmalarından ilham alarak hazırladığı ve 1965<br />
yılında çıkan Mondrian koleksiyonu (altta) dünden<br />
bugüne hep taklit edildi. Fransız modacının<br />
tasarımları ilham perileri Betty Catroux ve Loulou<br />
de la Falaise’in stilinde (sağda) ölümsüzleşti.<br />
Pembe gözlük, VOGUE<br />
PIERRE CARDIN<br />
Logolu<br />
gömlek,<br />
TWIST<br />
PIERRE CARDIN<br />
Betty<br />
Catroux<br />
Fileli mini elbise,<br />
M MISSONI<br />
Loulou<br />
de la<br />
Falaise<br />
Desenli palto,<br />
BAQA<br />
PIERRE CARDIN<br />
Sarı ayakkabı,<br />
DOLCE&GABBANA/BEYMEN<br />
ELLE 63
ELLENOSTALJİ STİL<br />
DIOR<br />
DIOR<br />
60’LAR MODASINDA ÜÇ SİLAHŞORLER<br />
Stilden toplumsal hayata cesaretin damga vurduğu, kadın<br />
özgürlüğünün giyim ve sosyal dinamiklerle paralel yaşandığı<br />
60’larda Amerika ve İngiltere’nin yanı sıra Fransa’da da<br />
moda tasarımına dair önemli gelişmeler yaşanır.<br />
Fransa’da mini eteğin popülerleşmesine katkıda bulunan<br />
ve onu “Courreges boots” adıyla anılan ikonik beyaz<br />
botlarıyla giydiren Andre Courreges o dönem modaya fütürist<br />
ve genç bir ruh üfledi. 21. yüzyılda bile neler yaşanacağını<br />
tahmin edebilen vizyoner tasarımcı vinil ve PVC<br />
gibi yepyeni kumaşlar kullanarak yarattığı mimari ve geometrik<br />
formlarıyla, mizahın eksik olmadığı eğlenceli tasarımlarıyla<br />
dikkat çekti. İngiltere’de Mary Quant’ın ve John<br />
Bates’in öncülüğünü yaptığı mini eteğe daha renkli bir kimlik<br />
kazandıran ve ona A kesimi bahşeden Courreges 1964<br />
yılında “Moon Girl” (Ay Kızı) isimli koleksiyonuyla beş yıl<br />
sonra Amerikalı astronotların Ay’a ayak basacağını çoktan<br />
öngörmüştü. Çünkü moda toplumsal gelişimlerden ayrı düşünülemezdi.<br />
Çünkü 1961’de Yuri Gagarin Uzay’a çıkmış,<br />
1969’daysa Neil Armstrong Ay’a ayak basmıştı ve moda bu<br />
olayların gerisinde ve dışında kalamazdı.<br />
Go-go çizmeleri, vücuda oturan pantolon ve tulumlarıyla,<br />
şık astronot kostümleriyle hafızalara kazınan Courreges’le<br />
birlikte dönemin üç silahşorları olarak anılan Pierre<br />
Hipnotize eden ve pop renklerin<br />
kullanıldığı bir dekorda<br />
gerçekleşen Dior’un İlkbahar/Yaz<br />
2022 defilesinde Maria Grazia<br />
Chiuri 60’lar İtalyan sanatının<br />
önemli ismi Anna Paparatti’ye<br />
saygı duruşunda bulunurken, 60’lı<br />
yıllarda Dior’un baş tasarımcılığını<br />
üstlenen Marc Bohan’ın da cesur<br />
siluetlerinden (üstte sağda, en<br />
sağda ve altta) esinlendi.<br />
DIOR<br />
MARY QUANT<br />
İngiliz tasarımcı Mary Quant’ın<br />
Londra’da Swinging London’un<br />
damga vurduğu yıllarda<br />
yarattığı mini etek, kadın<br />
özgürlüğünün de sembolüne<br />
dönüşerek bugünlere<br />
kadar geldi. Kadınların<br />
mini etek giymekten asla<br />
sıkılmayacaklarına şüphe yok.<br />
Kırmızı mini<br />
etek, WEEKEND<br />
MAXMARA<br />
Trapez formlu desenli<br />
şort, PANIZSIMA<br />
Twiggy<br />
MARY QUANT<br />
64 ELLE
Vinil mont, COURREGES<br />
DURO OLOWU<br />
60’LAR DEYİNCE...<br />
• Swinging London’un sembolü, bacaklara ve kadınlara<br />
özgürlük veren mini etek, asla eskimeyen bir parça olarak<br />
hâlâ gardıroplarımızda. En çok Jane Birkin ve Twiggy’de<br />
sevdik.<br />
• Fütürizm ve Uzay çağının alameti farikası beyaz bot<br />
ve çizmeler, dönemin mini etekleri ve yine döneme özgü<br />
yukarıdan aşağıya dümdüz inen babydoll elbiselerle<br />
kullanılıyordu.<br />
• Metalik aksesuarların yanı sıra vinil kumaşlı parçalar da bu<br />
dönemde ortaya çıktı.<br />
• Yves Saint Laurent’nın kadınlara armağanı smokin takım<br />
tüm sezonların assolisti olarak podyumları kasıp kavurmaya<br />
devam ediyor.<br />
• 60’ların sonlarına doğru ortaya çıkan Hippi modası,<br />
beraberinde platform ayakkabıları, İspanyol paça<br />
pantolonları, etnik ve gösterişli desenleri, mini şortları ve geniş<br />
ceketleri moda sahnesine entegre eder.<br />
• Bu yıllarda likralı ve naylon kumaşlardan üretilen mayolarda<br />
yüksek belli ve şortlu tek parça modeller dikkat çeker.<br />
Desenli yelek,<br />
DEFACTO<br />
Kalın<br />
platformlu lila<br />
bot, TWIST<br />
ALBERTA FERRETTI<br />
YVES SAINT LAURENT<br />
Bol paça yeşil<br />
pantolon,<br />
İPEKYOL<br />
ELLE 65
ELLENOSTALJİ STİL<br />
“ROMANTİK 50’LER,<br />
CESUR 60’LAR”<br />
Moda Marka Yönetim ve Eğitim Danışmanı Seda<br />
Lafcı, 50’lerde elbiselerin altın çağını yaşadığını,<br />
60’lardaysa pantolon ve mini eteklerin revaçta<br />
olduğunu söylüyor:<br />
“Bir kelimeyle anlatmak istesek 50’ler modası<br />
için romantik ruh, 60’lar için de cesaret<br />
kelimelerini seçerdim. Ünlü moda eleştirmeni ve<br />
yazarı Suzi Menkes elliler için ‘Ah o muhteşem<br />
elliler ifadesini kullanıyor. Gerçekten de elliler<br />
kadar ilgi çekici bir dönem daha yok. Prenses<br />
tarzı elbiseler, köpüren etekler, ince beller, çiçek<br />
desenleri… Bir anlamda savaş sonrası kadınlığa<br />
dönüşü de yansıtıyor bu yıllar.<br />
Her ne kadar muhteşem olsa da Christian<br />
Dior’un popüler hale getirdiği göz alıcı kadın<br />
siluetini ortaya çıkaran ‘New Look / Yeni<br />
Görünüm’ ile bu dönemi yaşamak istemezdim.<br />
Benim tercihim, bu akımın karşıtı gibi duran<br />
Chanel’in kıyafetleri ve bu dönemin yeni<br />
isimlerinden Cristobal Balenciaga’nın ve<br />
Givenchy’nin özgün baskılar ve renklere yer<br />
verdikleri tasarımları olurdu. Küçük siyah<br />
elbise bugün hâlâ gardırobumun vazgeçilmez<br />
parçalarından. 60’lı yıllar modanın 50’li yıllara<br />
göre cesaret kazandığı, yalın ve zarif çizgilerle<br />
oversized, maskülen ve feminen tasarımların<br />
bir arada olduğu bir zaman dilimi. Hepsini de<br />
çok seviyorum. Bu dönemde pantolon ve mini<br />
etekler cesaretin ve bireysel fikirlerin ifadesi<br />
olarak öne çıkıyor. 1950’li yıllarda elbiseler<br />
tüm modacıları birleştiren bir kıyafet oldu<br />
ve adeta altın çağını yaşadı. Dice Kayek’in<br />
elbiselerindeki incelik, zarafet ve kadının<br />
güzelliği çok hoşuma gider ve bana 50’leri<br />
hatırlatır. Son zamanlarda Pierpaolo Piccioli’nin<br />
Valentino üzerindeki dokunuşlarını beğeniyle<br />
takip ediyorum. İlkbahar/Yaz 2022 sezonunda<br />
Valentino arşivine de saygı duruşunda bulunan<br />
bir koleksiyon hazırlamış ve beş ikonik parçayı<br />
yeniden yaratmış. 60’lardan yorumladığı<br />
elbisesi öne çıkanlar arasında. Küçük siyah<br />
elbise, babetler, boru pantolonlar ve eşarplar<br />
her dönem severek giydiğim ve vazgeçemediğim<br />
parçalardan.”<br />
“O YILLAR BUGÜN DE<br />
YAŞAMAYA DEVAM EDİYOR”<br />
50’li ve 60’lı yılları, Beymen İthal Kadın Markalar Satın Alma ve<br />
Ürün Direktörü Sebla Refiğ Devidas’dan dinleyelim:<br />
“50’ler ve 60’lar aslında günümüz modasının çıkış noktası<br />
niteliğinde. Cristobal Balenciaga, Christian Dior, Hubert de<br />
Givenchy; hep bu dönemde ilk önemli defilelerini yapmış, en çok<br />
ses getiren koleksiyonlarını çıkarmıştı. Aslında bu dönemde klasik<br />
hazır giyimin temellerinin de atılmış olduğunu söylemek mümkün.<br />
Feminenlik ve maskülenliğin bir arada yaşadığı bir dönem 50’ler<br />
ve 60’lar. Christian Dior’un bele oturan, muhteşem siluetlerinin<br />
hayata geçtiği fakat aynı zamanda kadın için günlük giyim<br />
kodlarının yeniden yazıldığı bir dönem. Kadınlar kapri pantalon<br />
giymekten, dar pantolonlarını düz babetlerle kombinlemekten<br />
ve üstlerine iddialı trikolarla bu görüntüyü tamamlamaktan<br />
çekinmiyorlar. Aslında 50’ler ve 60’lar biraz da kadının sadece<br />
feminen görünmek zorunda hissetmediği fakat çekici görünmeyi<br />
de eksik etmediği bir dönem. Aksesuarın giyimin bir parçası<br />
olarak kullanılması da bu dönemin yeniliklerinden biri oluyor.<br />
Şapka, fular ve mücevherin hazır giyimde yer bulması 50’ler ve<br />
60’ların başlangıcına denk geliyor.<br />
Bu dönemin güzellik ve moda ikonlarından Audrey Hepburn,<br />
Grace Kelly, Brigitte Bardot ve Sophia Loren; klasik güzellik<br />
algısını çok seksi görüntüleri ve yaramaz çocuk tavrındaki giyim<br />
tarzlarıyla kıran isimler arasında.<br />
O yıllar bugün de yaşamaya devam ediyor. Aslında teknolojiyle<br />
birlikte gereksinimler ve kabul edilip beğenilen görüntüler çok<br />
değişmiş de olsa; bir kadının giyim önceliklerinin temelleri<br />
o dönemde atılıyor ve günümüzde yeniden yorumlanıyor.<br />
Dior’un yeni bar ceketinin denimler veya büyük koton eteklerle<br />
kombinlenmesi, Givenchy bele oturan deri ceketlerin saten dantel<br />
detaylı eteklerle birleşmesi, Saint Laurent’ın muhteşem maskülen<br />
smokin ceketlerinin içinde gizlenen feminen detaylar, Celine ‘pied<br />
de poule’ ceketler ve büyük denim pantolonlar; hepsi de bize<br />
eskinin armağanı.<br />
Biraz daha yeni markalara gidersek Khaite ve Victoria<br />
Beckham’ın dönem koleksiyonları yaptıklarını görüyoruz.<br />
Anneannemin bana bıraktığı pileli Saint Laurent pantalon,<br />
Chanel ceketler, günlük olarak da kullanabileceğim upuzun<br />
etekler, fularlar, kalın küçük parmak yüzükleri ve cape paltolar;<br />
bugünün modasıyla da uyum içinde olan 60’lar gardırobumun<br />
demirbaşlarından.”<br />
66 ELLE
PACO RABANNE<br />
Françoise<br />
Hardy 1967<br />
yılında Paco<br />
Rabanne<br />
gold<br />
elbiseyle göz<br />
kamaştırıyor.<br />
RUDI GERNREICH<br />
RUDI GERNREICH<br />
Çiçek desenli palto,<br />
MARINA RINALDI<br />
1964 yılında ilk<br />
tek parça bikiniyi,<br />
monokiniyi yaratan ve<br />
mini eteğin Amerika’da<br />
yaygınlaşmasını sağlayan<br />
Rudi Gernreich, iddialı<br />
ve avangart tasarımları,<br />
cinsiyetsiz kıyafetleriyle<br />
ülkedeki muhafazakarlığa<br />
karşı da savaşmış ve genel<br />
olarak moda dünyasını<br />
özgürleştirmiştir.<br />
Hardal renkli<br />
palto, MARINA<br />
RINALDI<br />
Renkli kaban, M MISSONI<br />
Siyah şeritli mini<br />
elbise, BEYMEN CLUB<br />
Çiçek desenli elbise,<br />
MARINA RINALDI<br />
Cardin ve Paco Rabanne da 60’lar modasının efsane isimlerinden.<br />
Tıpkı “silah arkadaşı” Courreges gibi uzay stili<br />
doğrultusunda tasarlayan, hacimler, formlar ve kesimler<br />
üzerinde oynayan Pierre Cardin daire şeklindeki balon<br />
etekleriyle (robes bulles) ünlendi.<br />
Uzay Çağı’nın güçlü temsilcilerinden üçlünün son ayağı<br />
İspanyol kökenli Paco Rabanne’ın altın plakadan hazırlanan<br />
elbiseleri dönemin unutulmazlarından. 1966 yılında<br />
sunduğu, metal ve plastikten yapılmış 12 elbiseyi içeren<br />
defilesinde yürüyen siyahi modelleri ırkçılığa karşı vurgu<br />
yaparak dönemin özgürlükçü ruhuna da selam verdi. Çağdaş<br />
Materyallerden 12 Giyilmez Elbise isimli koleksiyonsa<br />
moda tarihinin kült parçalarını bir araya getiriyordu.<br />
1966 yılında ceket ve pantolondan oluşan “Le Smoking”le<br />
cinsiyet kodlarına karşı çıkan, rahat giyimi lüks ve şıklıkla<br />
harmanlayan, dönemin özgürlükçü ruhunu bu tasarımla<br />
pekiştiren Yves Saint Laurent, 1965 yılında Hollandalı<br />
ressam Piet Mondrian’dan ilham alarak hazırladığı Mondrian<br />
koleksiyonuyla da sanatı ve modayı yan yana getirdi.<br />
Aslında ta 30’lu yıllarda Marlene Dietrich, Greta Garbo<br />
gibi isimlerin giydiği ama moda sahnesine ve koleksiyonlara<br />
ilk defa Yves Saint Laurent’nın dehası paralelinde dahil edilen<br />
takım elbise, o günden bu yana podyumdan sokak modasına<br />
gündüz ve gece şıklığının ikonik parçasına dönüştü.<br />
Takım elbise bugün yazının başında bahsettiğimiz modanın<br />
sonsuz deviniminde en çok karşımıza çıkan, en çok<br />
yorumlanan ama asla bıktırmayan bir tasarım. Cinsiyetsiz<br />
tavrıyla öne çıkan Alessandro Michele’den Max Mara’ya,<br />
Prada’dan Stella McCartney’ye takım elbise her seferinde<br />
bizi kendine hayran bırakmaya devam ediyor.<br />
Marina Rinaldi İdari Direktörü Lynne Webber<br />
koleksiyonda hem 50’lere, hem de 60’lara gönderme<br />
olduğunun altını çiziyor: “50’ler de, 60’lar da belli bir<br />
estetik anlayışını öne çıkaran önemli dönemler. 50’ler<br />
kadını sofistike ve kusursuz bir görünüme sahipken,<br />
60’lar kadını daha cesur ve asiydi.<br />
Koleksiyondaki kokteyl elbiseleri 50’li yılları<br />
hatırlatıyor. Ceket ve paltolardaki canlı renkler ve<br />
geometrik siluetlerse 60’ların havasını taşıyor.”<br />
SON SÖZ<br />
50’lerden bugüne ideal kadın bedeni sınırları içinde yaşayan<br />
dişi, feminen ve zarif bir kadın kimliği miras kaldıysa,<br />
müzikten mimariye sanattan modaya bir başkaldırı niteliğinde<br />
olan 60’lar en çok özgürlük ve cesaretle anılacaklar.<br />
50’ler ve 60’ların giyim kodları bugün bambaşka toplumsal<br />
manzaralar eşliğinde yeniden ama farklı yorumlarla<br />
karşımıza çıkmaya devam ederken, 60’larda Vietnam Savaşı,<br />
nükleer tehdit ve ırkçılığın tetiklediği isyan ruhu, özgürlük<br />
ve kardeşlik arzusu belki de bir daha asla o zamanki<br />
kadar güçlü olmayacaktır.<br />
ELLE 67
ELLENOSTALJİ STİL<br />
60’lı yıllar<br />
sonlanırken, moda<br />
tarihinin en sevilen<br />
ve en ilham verici<br />
yılları olan 70’ler<br />
kapıdadır.<br />
Hippi akımı 68<br />
olaylarından<br />
sonra daha da<br />
belirginleşirken,<br />
“flower power”ın<br />
vurguladığı çiçek<br />
desenli uzun<br />
elbiseler, etek ve<br />
gömlekler, üzerinde<br />
“peace and love”<br />
yazılı tişörtler,<br />
pantolon ve blazer<br />
ceketler, renk<br />
patlaması ve payet<br />
bombardımanı;<br />
70’ler modasına<br />
damga vurur.<br />
Couture yapan<br />
modacılar artık<br />
yerini Issey<br />
Miyake, Karl<br />
Lagerfeld, Kenzo<br />
ve Jean-Charles<br />
de Castelbajac<br />
gibi moda<br />
tasarımcılarına<br />
bırakmak üzeredir.<br />
68 ELLE
“DÖNEM<br />
MODALARI HER<br />
DAİM REVAÇTA”<br />
Ünlü tasarımcı Gamze Saraçoğlu 50’ler ve<br />
60’lar modasını yorumluyor:<br />
“50’ler ve 60’lar en sevdiğim dönem<br />
modalarından. Savaşın ardından tekstilin<br />
yeniden canlanmaya başladığı, daha<br />
enerjik ve genç kalıpların kullanıldığı,<br />
güçlü kadın imajının ortaya çıktığı yıllar<br />
aslında. Mad Man bu dönemin modasını<br />
çok iyi anlatan, benim de çok sevdiğim bir<br />
yapım.<br />
Bu yıllarda kadınların toplumdaki rol<br />
değişimine ve iş hayatında daha etkin<br />
olmalarına şahitlik ediyoruz. Bu derin<br />
değişim elbette ki modada da bir karşılık<br />
buldu.<br />
Dönemin en sevdiğim parçaları arasında<br />
bandanaları, mini etekli tayyör takımları,<br />
babydoll ve pop art takıları sayabilirim.<br />
Dior, Miu Miu, Silvia Tcherassi gibi birçok<br />
marka ve tasarımcı son koleksiyonlarında<br />
60’lar referanslı tasarımlar geliştirdiler.<br />
Onlar dönem modalarını tekrar tekrar<br />
ziyaret etmekten hiç bıkmıyorlar.<br />
O yıllardan miras kalan ve severek<br />
kullandığım parçalar arasında tayyör<br />
takımlar favorim. 60’ların blok renk<br />
kullanılmış, eğlenceli tasarımları da<br />
hoşuma gidiyor.”<br />
Püsküllü üst, NEW<br />
ARRIVALS<br />
Çiçek desenli mini<br />
elbise, NEW ARRIVALS<br />
Bebe yaka mini elbise,<br />
NEW ARRIVALS<br />
New Arrivals bu kez İtalyan esintileriyle kışı karşılıyor. Gündüz<br />
görünümlerini Viktoryen dokunuşlarla tamamlayan parçaların<br />
yer aldığı koleksiyonda, kendinizi 60’larda bir İtalyan filminin<br />
başrolünde hissedebilirsiniz. Bele oturan kalıplar, peplum detaylar<br />
ve güçlü omuz formları; dönem modasına ait özelliklerden.<br />
ELLE 69
ELLENOSTALJ İLHAM<br />
Yıl 1947,<br />
MODADA DEVRİM!<br />
TARIH 12 ŞUBAT 1947. CHRISTIAN<br />
DIOR PARIS’TE “NEW LOOK” ADLI ILK<br />
HAUTE COUTURE KOLEKSIYONUNU<br />
SUNUP 50’LERİN MODASININ<br />
YÖNÜNÜ TAMAMEN DEĞIŞTIRDI.<br />
BU IKONIK PARÇALARLA ZAMANDA<br />
YOLCULUĞA ÇIKIYORUZ.<br />
YAZI: SUZAN YURDACAN<br />
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE,<br />
SHUTTERSTOCK<br />
Hayaller<br />
kurduran bir<br />
modacı... Ve<br />
onun günümüzde<br />
de konuşmaya<br />
devam ettiğimiz<br />
“New Look”<br />
koleksiyonu.<br />
Christian Dior<br />
50’li yılların<br />
kadın silüetini<br />
yeniden<br />
şekillendirdi!<br />
Sizce Christian Dior Paris’teki atölyesinde ilk haute<br />
couture koleksiyonunu hayal ederken/çizerken modanın<br />
yönünü değiştireceğini tahmin etmiş miydi?<br />
Belki de niyeti tam da buydu ve bunu başardı da!<br />
1947’de kadınlara sunduğu “New Look” adlı haute couture<br />
koleksiyon her detayı ve yarattığı etkiyle isminin hakkını<br />
verdi. Cesur modacının sunduğu yeni görünüm gerçekten o<br />
ana kadar tüm bilinenleri sildi, kadın gardırobunu yeniden<br />
yazdı ve şekillendirdi. Aslında övüldüğü kadar eleştirilere<br />
de maruz kaldı ama ne olursa olsun, bu koleksiyonla tarih<br />
yazdı. 50’li yıllara damgasını vuran bu öyküyü özetlemek<br />
zor. İki sayfada, hikayenin nostaljik ama özetin özeti albümüne<br />
buyurun.<br />
70 ELLE
Moda dışında<br />
en büyük tutkusu<br />
bahçe ve çiçekler<br />
olan Christian<br />
Dior lale şeklinden<br />
de ilham alarak<br />
ince bele vurgu<br />
yapan kabarık<br />
eteği tasarladı.<br />
“Bar”adlı ceket ise<br />
koleksiyondaki bir<br />
diğer ikonik parça.<br />
Olumsuz yorumlara<br />
gelince, özellikle<br />
eteklerde çok fazla<br />
kumaş kullanılması<br />
eleştirildi.<br />
Ancak bu bile<br />
koleksiyonun<br />
etkisini azaltmadı.<br />
“New Look”<br />
koleksiyonunun<br />
günümüze<br />
kadar bir<br />
uzantısı da,<br />
aynı tarihli<br />
parfüm. Ben<br />
nostaljik/eski<br />
ikonik kokuları<br />
çok severim,<br />
zamanda<br />
yolculuk hissi<br />
verir.<br />
Ünlü “Bar” ceket.<br />
İkinci Dünya Savaşı sonrasında “doğan” New Look<br />
koleksiyonu çok tartışıldı, hatta çok da eleştirildi.<br />
Oysa Christian Dior’un isteği uzun ve mutsuz bir<br />
dönemi kadınlara mümkün olduğu kadar çabuk<br />
unutturmaktı.Avrupa ve Amerika’da kadınlar terziye<br />
giderken artık ellerinde bu çizimler vardı. Önce<br />
couture müşterisi, ardından orta sınıf da “New<br />
Look”u takip etti.<br />
Öğleden<br />
sonra<br />
şıklığı için<br />
tasarlanan<br />
kırmızı<br />
Écarlate<br />
kokteyl<br />
elbisesi<br />
müzelerde<br />
sergilenen bir<br />
sanat eseri!<br />
ELLE 71
ELLENOSTALJİ STİL<br />
Grace Kelly<br />
Hem beyaz perdede hem<br />
de sokakta sıra dışı bir<br />
aktris olan Grace Kelly’nin<br />
gardırobu, 50’lerin<br />
en çok konuşulan (ve<br />
kopyalanan) kıyafetleriydi,<br />
ancak 1956’da Monaco<br />
Prensi Rainer III ile<br />
düğünü tek kelimeyle<br />
mükemmeldi. Hâlâ tüm<br />
zamanların en unutulmaz,<br />
zarif gelinliklerinden<br />
biri olarak anılan Helen<br />
Rose gelinliği, geleceğin<br />
kraliyet gelini adayı<br />
Kate Middleton’a bile<br />
ilham verdi. İşte biz buna<br />
zamansız çekicilik diyoruz.<br />
1950lerin<br />
STİL İKONLARINDAN<br />
ilham alın!<br />
72 ELLE
Marilyn Monroe<br />
1953’te kariyerine başlayan ve<br />
1955 yapımı ‘The Seven Year<br />
Itch’ filmindeki havaya uçuşan<br />
beyaz elbiseli fotoğrafıyla<br />
ikonlaşan Marilyn Monroe,<br />
önce ‘Gentlemen Prefer Blondes’<br />
filminde sonra bir ödül törenine<br />
de giydiği dore elbisesiyle<br />
kültleşti. Saç rengi, kedi gözü<br />
çerçeveli gözlükleri, kalem<br />
etekleri, çizgili elbiseleri ve<br />
retro pin-up mayolarıyla tüm<br />
zamanların en tanınmış moda ve<br />
güzellik tanrıçalarından birine<br />
dönüştü.<br />
MODANIN EVRİM GEÇİRDİĞİ VE YEPYENİ STİLLERİN DENENDİĞİ 1950’LER,<br />
BUGÜNE KADAR ULAŞAN VE TEKRAR EDEN PEK ÇOK POPÜLER GÖRÜNÜM YARATTIYSA,<br />
BUNDA DÖNEMİN HOLLYWOOD YILDIZLARININ VE KRALİYET AİLELERİNİN DE PAYI<br />
BÜYÜK. HERMÉS’İN ÇANTA MODELİNE İSMİNİ VEREN GRACE KELLY’DEN COOL VE<br />
ASİ STİLİN YARAMAZ ÇOCUĞU JAMES DEAN’E, DÖNEMİN EN ÇOK İLHAM ALINAN<br />
YILDIZLARININ STİLLERİ MERCEK ALTINDA.<br />
HAZIRLAYAN: GÜLGÜN ÖZEK FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK<br />
ELLE 73
ELLENOSTALJİ STİL<br />
Oceania<br />
inci<br />
bilezik,<br />
7050 TL,<br />
KISMET BY<br />
MILKA<br />
Deri eldiven,<br />
4200 TL, JIL<br />
SANDER<br />
Elbise, 4550 TL,<br />
MACHKA<br />
Payetli uzun<br />
palto, 50.000 TL,<br />
GIAMBATTISTA<br />
VALLI<br />
Taco mini<br />
çanta,<br />
3900 TL,<br />
YUZEFI<br />
Carlota güneş gözlüğü, 4500 TL, LAPIMA<br />
Hepburn İMZASI<br />
İncili<br />
ayakkabı,<br />
7950 TL,<br />
JIMMY<br />
CHOO<br />
Aviu etek, 1695 TL,<br />
VAKKO<br />
Tafta elbise,<br />
33.770 TL,<br />
CAROLINA<br />
HERRERA<br />
BALMAIN VE GIVENCHY<br />
GIBI MODAEVLERININ<br />
ZAMANINDA AUDREY<br />
HEPBURN’I BAŞTAN AYAĞI<br />
GIYDIRMIŞ OLMASI ŞAŞIRTICI<br />
DEĞIL. OYUNCUNUN<br />
SILUETINDE IKONIK VE<br />
BÜYÜLEYICI BIR ŞEYLER VAR.<br />
HEPBURN’ÜN BIR IMZA GIBI<br />
AKILLARA KAZINAN STILINDEKI<br />
ŞIK VE ZARIF DETAYLAR,<br />
BUGÜN BILE ARZULANAN,<br />
ZAMANSIZ BIR MODA<br />
ANLAYIŞINI TEMSIL EDIYOR.<br />
İncili altın<br />
küpe, 16.950<br />
TL, MEVARIS<br />
CRESCENT/<br />
BEYMEN<br />
HAZIRLAYAN: GÜLGÜN ÖZEK<br />
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE,<br />
SHUTTERSTOCK<br />
Dulcis kokteyl<br />
yüzüğü,<br />
1750 TL,<br />
SWAROVSKI<br />
74 ELLE
Altın zincir,<br />
24.450 TL, BEE<br />
GODDESS<br />
Napa blazer,<br />
2699 TL,<br />
MASSIMO<br />
DUTTI<br />
Vizör bere, 149 TL,<br />
MANGO<br />
Mini elbise,<br />
4915 TL,<br />
YUZEFI<br />
Deri yelek,<br />
14.926 TL,<br />
ZEYNEP<br />
ARÇAY<br />
Bel çantası,<br />
1150 TL,<br />
MOZZA<br />
Gözlük, 3949 TL,<br />
ALEXANDER<br />
MCQUEEN<br />
Ve tanrı<br />
KADINI YARATTI<br />
Pantolon, 1350 TL,<br />
NAZLI CEREN<br />
Yüzük,<br />
6680 TL, RAISA<br />
VANESSAxATASAY<br />
Çizme,<br />
12.950 TL,<br />
KHAITE<br />
KUYRUKLU VE IDDIALI BIR EYELINER<br />
ILE YATAKTAN YENI KALKMIŞ GIBI<br />
KABARAN SAÇLARIN ORIJINAL<br />
ILHAMI BRIGITTE BARDOT’YA SELAM<br />
OLSUN. ALTMIŞLARIN UNUTULMAZ<br />
AKTIRISTI MAKSI MINILERI, DIZ ÜSTÜ<br />
ÇIZME VE FÖTRDEN KASKETE TÜM<br />
ŞAPKALARIYLA, KISKANILACAK<br />
KADAR ÇABASIZ VE BOHEM OLAN<br />
FRANSIZ ŞIKLIĞININ DÜNYA<br />
TEMSILCISI OLDU.<br />
Bluz, 259 TL, TWIST<br />
ELLE 75
ELLENOSTALJİ STİL<br />
kral ELVIS<br />
ELVIS PRESLEY, BUGÜN HARRY<br />
STYLES’IN GIYDIĞI PEMBE TAKIMLARIN<br />
YOLUNU AÇAN ISIMLERDEN BIRI.<br />
KARIYERI BOYUNCA ÖZELLIKLE<br />
SAHNEDE, CINSIYETÇI GIYIM<br />
KODLARINI ALT ÜST ETTI. PRESLEY’NIN<br />
ÇOK SEVDIĞI MÜCEVHERLERI, ALOHA<br />
STILI, KÜBA YAKALI GÖMLEK VE PILELI<br />
PANTOLONLARIYLA GERIDE BIRAKTIĞI<br />
MODA MIRASI, NEREDEYSE MÜZIK<br />
KARIYERININ ÖNÜNE GEÇTI.<br />
Vizon süet gömlek,<br />
5450 TL, BEYMEN<br />
COLLECTION<br />
Yün palto, 1699 TL,<br />
MANGO<br />
Kartlık, fiyatı<br />
henüz belli<br />
değil, ETRO/<br />
BEYMEN<br />
Kravat,<br />
1300 TL,<br />
PAUL SMITH/<br />
BEYMEN<br />
Gransasso yelek,<br />
2990 TL, VAKKO<br />
Gömlek, 544 TL,<br />
ACADEMIA<br />
Kadife pantolon,<br />
500 TL, DOCKERS<br />
501 jean,<br />
759 TL,<br />
LEVI’S<br />
Officialito makosen,<br />
fiyatı henüz belli<br />
değil, CHRISTIAN<br />
LOUBOUTIN/ BEYMEN<br />
Güneş gözlüğü,<br />
60 TL, H&M<br />
76 ELLE
Tişört,<br />
180 TL,<br />
LEVIS<br />
Hırka,<br />
10.990 TL,<br />
VAKKO<br />
Kemer,<br />
DOLCE&GABBANA/<br />
BEYMEN<br />
Driver eldiven,<br />
260 TL, ZARA<br />
Triko, 250 TL,<br />
ALTINYILDIZ<br />
Güneş gözlüğü, 3000 TL,<br />
TODS/BEYMEN<br />
Kolye,<br />
8900 TL,<br />
ALEXANDER<br />
McQUEEN/<br />
BEYMEN<br />
Deri pardesü,<br />
8995 TL,<br />
NETWORK<br />
Nedensiz ASİ<br />
KISA OYUNCULUK KARIYERINE<br />
KARŞIN ERKEK MODASINDA<br />
ONUN KADAR KALICI ETKI<br />
BIRAKAN GÖRÜLMEDI. İYI BIR<br />
AILEDEN ÇIKAN KÖTÜ ÇOCUK<br />
PORTRESINI ÇIZEN DEAN,<br />
BOMBER CEKETLE GIYDIĞI<br />
BEYAZ TIŞÖRT VE DAR JEAN<br />
PANTOLONUYLA ‘COOL’LUĞUN<br />
KITABINI BU SADE STILIYLE YAZDI.<br />
ŞIMDI SAKIN OLUN VE GÖMLEK<br />
YAKANIZI SIZ DE ASICE YUKARI<br />
KALDIRIN.<br />
551 jean,<br />
769 TL,<br />
LEVIS<br />
Sırt çantası,<br />
PAUL SMITH/<br />
BEYMEN<br />
Kemer detaylı bot,<br />
1699 TL, DIVARESE<br />
ELLE 77
ELLENOSTALJİ STİL<br />
İkinci ele EVET!<br />
BU BIR TREND YA DA GEÇICI BIR HEVES DEĞIL. PANDEMI ILE BIRLIKTE<br />
VINTAGE DAHA DA KIYMETE BINDI. IKINCI EL DÜNYASINI ŞIMDILERDE ADETA<br />
YENIDEN KEŞFEDIYORUZ. ÇÜNKÜ BUNUN GEZEGENE KATKISI BÜYÜK.<br />
MODADA NOSTALJI HIÇ BU KADAR FAYDALI OLMAMIŞTI!<br />
YAZI: FEDERICA FIORI FOTOĞRAFLAR: TODD COLE, MEHMET ERZİNCAN, GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />
İTALYANCA’DAN ÇEVIREN: MAJÖR TRANSLATION<br />
RODARTE<br />
78 ELLE
Klasik parçalar, inanılmaz pahalı çanta ve ayakkabılar<br />
Matrix filminin veri girdabına benzeyen<br />
bir yıldız geçidi gibi, her şeyin başladığı o tozlu<br />
dükkandan ışık yılı uzaklıktaki bugüne tek bir<br />
tıklama ile ulaşıyor.<br />
Covid-19 çağında modanın seyrini ve kaderini değiştiren<br />
sarsıntılarla birlikte ikinci el pazarının yüzde yirmilik<br />
büyümesine tanıklık ediyoruz. Boston Consulting’e<br />
göre web üzerindeki ikinci el ürün pazarı bugün itibariyle<br />
40 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. Önümüzdeki<br />
beş yıl içinde en önemli sitelerin her yıl yüzde<br />
100 artan bir kâr oranına ulaşmaları öngörülüyor. On yıl<br />
zarfında da ikinci el ürünlerin cirolarının hızlı moda parçalarını<br />
aşabileceği tahmin ediliyor. Vestiaire Collective,<br />
Depop, Rebag, The RealReal, Re-See ve Byronesque<br />
(spor ayakkabılarda da Goat ve StockX) gibi siteler, gerekli<br />
bütçeye sahip olmadan lüks dünyasına ulaşmak isteyenlerin<br />
sanal hedefi haline geldi. Dolayısıyla radarlar<br />
en uygun online fırsatlarına çevrildi. İkinci el siber gezginleri<br />
ise sofistike koleksiyoncular olarak online alışverişin<br />
izini sürüyor.<br />
YAPAY ZEKA MI İNSAN MI?<br />
Peki bu ikinci el online moda platformlarını koordine<br />
edenler nasıl çalışıyor? Klasiklerin satıldığı bir platformdaki<br />
ürünlerin tam olarak kaç tane olduğu ve kaçtan git-<br />
PANDEMİ<br />
DÖNEMİNDE<br />
ikinci ele<br />
rağbet arttı<br />
İkinci el ürünleri tüketiciyle<br />
buluşturan dünyanın<br />
en önemli çevrimiçi<br />
pazarlarından biri olan<br />
Vestiaire Collective<br />
pandemi döneminde<br />
yatırımlarını artırdı. 90<br />
ülkede 9 milyon müşterisi<br />
bulunuyor.<br />
BALENCIAGA<br />
Chiara<br />
Ferragni<br />
ELLE 79
ELLENOSTALJİ STİL<br />
Twiggy<br />
tiklerini öğrenmek önemli. Nitekim işletme maliyetlerini<br />
kabul edilebilir seviyede tutarak ürünleri<br />
saymak, kataloglamak ve fiyatlarını belirlemek<br />
yani envanterini çıkarmak; bu tür platformları<br />
idare eden kişilerin geleceğini belirleyen unsurlardan.<br />
Bu, komisyonlardaki toplam geliri<br />
veya ciroları ana kaynak üzerinden azaltan<br />
bir ekonomik yük. Kıyafetlerin ve aksesuarların<br />
müşteriden müşteriye doğrudan<br />
(peer to peer) gidebildiği, kimlik doğrulama<br />
için bir toplama merkezine sevk edilip<br />
ardından alıcılara gönderilebildiği veya her<br />
zaman olduğu gibi doğrudan markalardan<br />
gelebileceği göz önüne alındığında böyle<br />
bir şirketi koordine etmek kolay değil. Bu<br />
aşamada devreye yapay zekanın gelişimi<br />
ve yapay öğrenme giriyor. Bilgisayarlar ve<br />
mikroçipler modelleri tanıyacak, durumu<br />
Kate<br />
Moss<br />
analiz edecek, fiyatı belirleyecek ve gerçeklikleri<br />
onaylayacak. Ancak tüm bunların insan faktörünün<br />
uzmanlığı olmadan çalışıp çalışmayacağı<br />
garanti değil.<br />
BAZI ÜRÜNLER ŞİMDİDEN KLASİK<br />
Aynı markaya ait bazı ürünlerin kan kaybederken<br />
bazılarının aynı değeri korumasının<br />
kesin bir nedeni var. En talepkâr alıcıların<br />
bulunduğu Byronesque’te “talep üzerine fiyat”<br />
ibaresine sıkça rastlanıyor. Bunu Maison<br />
Margiela’nın Sonbahar/Kış 2000 sezonunda<br />
yarattığı büyük beden jean’lerde ya da ta 1977<br />
yılına dayanan Vivienne Westwood’un Seditionaries<br />
“Tits” koleksiyonunda görüyoruz.<br />
Bu arada Tagwalk’un uzmanları Prada, Rick<br />
Owens, Thom Browne ve Balmain’deki İlkbahar/Yaz<br />
2021 koleksiyonundan bazı parça-<br />
80 ELLE
Justin de<br />
Villeneuve<br />
Twiggy<br />
ların şimdiden geleceğin kült klasikleri haline geleceğini<br />
iddia etmekte. Çok talep gören bu ürünleri koleksiyonerler<br />
cerrah hassasiyetiyle şimdiden satın almaya çalışıyorlar.<br />
En iyi şartlarda, karar verdiklerinde, bunları<br />
başlangıç fiyatının iki katını belki de üç katını kazanabilecekler.<br />
Üstelik bu konuda belki de uzman olmaya da<br />
gerek yok. Kutuyu ve etiketi saklama, çantayı iyi durumda<br />
muhafaza etme gibi temel kurallara uymak Dolayısıyla<br />
Hermès’in Birkin’i, Chanel’in 2.55 çantası, Fendi’nin<br />
Peekaboo’su fiyatlarını zaman içinde koruyacaktır. Durumu<br />
biraz karmaşık hale getirecek bir dipnot: Kendi<br />
eski modellerinin fiyatlarının yükseldiğini, hatta yenilerinin<br />
üzerine çıktığını gören bazı spor ayakkabı<br />
markaları, spekülasyonu önlemek için bunları tekrar<br />
üreterek piyasaya sürüyor ve ikinci elin fiyatını<br />
yapay şekilde düşürüyor. Kısaca ürünlere borsadaki<br />
hisse senedi muamelesi yapıyorlar.<br />
MODA YATIRIMI İÇİN NE YAPMALI?<br />
Burberry ve Stella McCartney’den sonra Gucci<br />
de kendi ürünlerini The RealReal üzerinde satmaya<br />
başladı. Bu arada, Alessandro Michele’ye<br />
göre markanın bu yeni seyri satılmayan ürünleri<br />
azalttığı için döngüsellik mantığını izleyen bir<br />
operasyon. Bunun altında Y ve Z kuşaklarına hitap<br />
etme arzusu da var elbette. Bu yolla sezon koleksiyonlarının<br />
satışını artırmak ve genç nüfusu sadık müşterilere<br />
dönüştürmek de hedeflerden biri tabii ki. Öte<br />
yandan kullanılmış ürünleri satarak yenilerini almanın<br />
getirdiği yükü hafifletmeye çalışanlar da var ancak artık<br />
belirgin olan şey değerli ürün satın almanın bir yatırım<br />
haline gelmesi. Bunun kanıtı da yatırımlarını giderek artıran<br />
ikinci el online alışveriş platformları. Gelişmeleri<br />
merakla izlemeye devam ediyoruz.<br />
ROLEX<br />
GUCCI<br />
YATIRIM<br />
PARÇALAR<br />
En üstte, Vestiaire<br />
Collective sitesinde<br />
satışa sunulan<br />
Prada’nın omuz<br />
çantası görülüyor.<br />
The RealReal’daki<br />
Gucci’nin Ophidia<br />
çantası da (en solda)<br />
en çok talep gören<br />
parçalardan. Bir<br />
başka online satış<br />
sitesi LePrix üzerinden<br />
satın alınabilecek<br />
olan altın Rolex saat<br />
tam bir klasik.<br />
ELLE 81
ELLENOSTALJİ STİL<br />
Brigitte Bardot<br />
Sahne<br />
ONLARIN!<br />
EN AZ KENDILERI KADAR<br />
HIKAYELERI DE ILGINÇ, PEK<br />
ÇOK FILME DE KONU OLMUŞ<br />
IKONIK TAKILARIN GÜNÜMÜZ<br />
VERSIYONUNA GÖZ DIKTIK.<br />
ESKI FILMLERI IZLERKEN<br />
O YILLARIN MODASINI<br />
GÜNÜMÜZE TAŞIMAK<br />
ISTEYENLERİ VINTAGE<br />
YOLCULUĞUMUZA DAVET<br />
EDIYORUM.<br />
HAZIRLAYAN: GİZEM İNCE<br />
FOTOĞRAFLAR:SHUTTERSTOCK,<br />
GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />
RODARTE<br />
82 ELLE
Kolye,<br />
fiyatı istek<br />
üzerine, BARS<br />
Çoklu uzun kolye,<br />
306.850 TL,<br />
CHANEL<br />
Chloe<br />
Harrouche<br />
‘Raisa Vanessa X<br />
Atasay’ koleksiyonu<br />
yüzük, 5355 TL,<br />
ATASAY<br />
Pembe altın<br />
kaplama<br />
kolye,<br />
400 TL,<br />
GÖZDE ATLI<br />
Jane Birkin<br />
Natalie Wood<br />
‘Troya’ cuff,<br />
725 TL,<br />
REIAN<br />
JEWELRY<br />
‘Heart of the<br />
Sea’ yüzük,<br />
29.350 TL,<br />
KISMET BY<br />
MILKA<br />
Bilezik,<br />
259 TL,<br />
IPEKYOL<br />
Küpe,<br />
fiyatı henüz<br />
belli değil,<br />
ETRO/<br />
BEYMEN<br />
ELLE 83
ELLENOSTALJİ STİL<br />
Pirinç üzeri kaplama<br />
vintage görünümlü<br />
küpe, 480 TL,<br />
PONPONIERE<br />
‘Springly’<br />
bileklik,<br />
495 TL,<br />
LISALINA<br />
Natalie Wood<br />
ESKİNİN<br />
ihtişamı<br />
Vintage görünümlü<br />
takılar günlük/şık, her<br />
tür görünüme uyum<br />
sağlayarak stilinize son<br />
ve çok güçlü imzayı atar.<br />
Elektron pul<br />
kolye,<br />
4950 TL,<br />
MONAPETRA<br />
HAZİNE sandığı<br />
Televizyon ve sinema<br />
dünyasının moda akımlarını<br />
ne kadar etkilediği aşikar!<br />
Dönem temalı projelerin<br />
devam etmesiyle birlikte bu<br />
modanın uzun ömürlü olma<br />
ihtimalı hepimizi mutlu etti,<br />
öyle değil mi? Eskiye nur<br />
yağdı da diyebiliriz.<br />
‘Floriana’<br />
bilezik,<br />
3255 TL,<br />
MON REVE<br />
Altın kaplama<br />
bronz küpe,<br />
379 TL, MTOY<br />
Yüzük, 995 TL,<br />
GAS BIJOUX<br />
‘Soraya’<br />
yüzük,<br />
640 TL,<br />
FELIZIST<br />
Broş,<br />
2200 TL, VERSACE<br />
İnce örgü bilezik, 850 TL, LUNA MERDİN<br />
‘Savanna<br />
Sangha’<br />
kolye,<br />
6445 TL,<br />
TOHUM<br />
‘Stunner’<br />
küpe,<br />
2990 TL,<br />
MER’S<br />
84 ELLE<br />
Düğme küpe,<br />
450 TL, BLOOM<br />
JEWELRY
elle kızlarının<br />
eğlenceli dünyası<br />
FACEBOOK /ELLETurkey<br />
ELLE kızlarının<br />
bakış açısıyla<br />
en güzel Fotoğraflar<br />
BURADA TAKİPTE KALIN<br />
INSTAGRAM/ELLETurkiye<br />
MODA, TREND, STİL, GÜZELLİK<br />
VE GÜNCEL OLAN HER ŞEYİ,<br />
HER AY VE HER AN<br />
ELLE’DE PAYLAŞIYORUZ...<br />
ELLE'İn İlham veren dünyası İçİn<br />
YOUTUBE kanalımıza abone olmayı unutmayın!<br />
YOUTUBE/ELLEtürkiye<br />
Tablet dergİnİz<br />
her ay zengİnleştİrİlmİş<br />
İçerİğİyle<br />
Apple Store'da ve<br />
Google Play'de!<br />
GÜNCEL HABERLER<br />
TÜM DETAYLARIYLA BU ADRESTE<br />
Dünyada ve Türkiye'de ne oluyorsa,<br />
anında İşte tam burada.<br />
TWITTER/ELLETurkey
ELLENOSTALJİ STİL<br />
GEÇMİŞTEN İLHAM<br />
ALAN GELECEK<br />
Vintage<br />
YENİDEN!<br />
HIZLI TÜKETIM KARŞISINDA ETIK BIR<br />
SEÇIM SUNAN VINTAGE SEÇİMLER,<br />
MODA DÜNYASININ SÜRDÜRÜLEBILIRLIK<br />
SINAVINDA ÖNEMLI BIR ROL ÜSTLENIYOR.<br />
YAZI: SERLİ GAZER BOYACI FOTOĞRAFLAR: SCHIAPARELLI,<br />
GETTYIMAGES TÜRKİYE, IMAXTREE.COM<br />
86 ELLE
Maria Grazia<br />
Chiuri,<br />
Dior’in ikonik<br />
modellerini<br />
bu sezon<br />
için yeniden<br />
yorumladı<br />
Vintage<br />
kolye,<br />
CHRISTIAN<br />
DIOR<br />
LOEWE<br />
VERSACE<br />
2018 yılının Mart ayında Paris Moda Haftası’ndayım.<br />
Üzerimde vintage bir Alaia ceket var. Sanki bir sanat<br />
eseri giymişim gibi hissediyorum. Bir heykelin<br />
kıvrımları gibi özenle yaratılmış formu, geniş silueti,<br />
dokusu, hissiyatı, ağırlığı... Bu kadar özel bir parçayı birkaç<br />
saatliğine bile olsa üzerimde taşıyor olmanın verdiği özgüvenle<br />
Place d’lena’da gerçekleşecek Miu Miu defilesine doğru<br />
yürüyorum. Caddede inanılmaz bir trafik oluştu. Elimde<br />
davetiyem, üzerimde vintage Alaia, taksiden inip yürümeye<br />
başladım. 200 metrelik yolda hatırladığım kadarıyla beş kişi<br />
üzerimdekinin ne olduğunu sordu. Caddenin moda gazetecileri,<br />
editörler, influencer’lar ve buyer’larla dolu olduğunu<br />
düşünürsek herkesin bakışlarından üzerimde ne denli özel<br />
bir parça taşıdığımı anlayabiliyordum. Yıllar sonra bu özel<br />
parçayı, ödünç aldığım arkadaşıma geri verirken ellerimin<br />
nasıl titrediğini de hatırlıyorum. Başka bir zaman dilimine<br />
ait olan bir tasarım nasıl olmuş da bende bu kadar aidiyet<br />
hissi uyandırmıştı? Ve ben nasıl olmuş da o ana kadar vintage<br />
parçaların hayatıma katabileceklerinin bu denli güçlü<br />
olabileceğini anlamamıştım. Uzun süre bu cekete gerçekten<br />
sahip olabilmeyi arzuladım. Bana ait olmayan bir aşktı bu.<br />
90’lardan beri ikonik olan (Carrie<br />
Bradshaw’un katkısı yadsınamaz) Fendi<br />
Baguette çantaların 2021 versiyonu<br />
metalik ve beyaz tonlarında.<br />
ELLE 87
ELLENOSTALJİ STİL<br />
Chanel’in<br />
en ikonik ve<br />
değerli vintage<br />
parçalarından<br />
biri bu zincir<br />
kemer. Klasik<br />
logolu, klipsli<br />
küpeleri de<br />
unutmamak<br />
gerek.<br />
Üstteki Louis<br />
Vuitton ve<br />
sağdaki<br />
Hermes<br />
çantalar<br />
markaların<br />
oldukça<br />
özel vintage<br />
parçalarından.<br />
Karakteri olan, güçlü duran bir parçaydı. Kimsede bir eşi<br />
daha yoktu. Vintage kıyafetlerin sadece kullanılmış, ikinci<br />
el kıyafetler olmadığını öğrettin bana sevgili Alaia. Bir hikayesi,<br />
yaşanmışlığı vardı ve onu benim hayatımla buluşturuyordu.<br />
İçimdeki coşku, bu güçlü ceketle birleşince sanırım<br />
dışarıya da aynı enerjiyi hissettirdik. Bir cekete yazdığım<br />
aşk mektubunu burada sonlandırırken sizi de vintage dünyasına<br />
bir yolculuğa davet ediyorum.<br />
Bir dönemin popüler moda akımı vintage yeniden gündemde.<br />
Bunun nedenini basit bir şekilde sürdürülebilirliğin<br />
önem kazanmasına bağlayabiliriz. İkinci el kavramıyla vintage<br />
kavramı arasındaki sınırlar flu olsa da, hatta bu işin üstatları<br />
arasında bile bir ayrım olsa da birçoğu için 1990’lı yıllara<br />
ait parçalarla başlıyor vintage dünyası. Vintage Fashion<br />
Complete kitabının yazarı Nicky Albrechtsen sadece sürdürülebilirlik<br />
değil, yüksek moda markalarının da arşivlerden<br />
“eski” tasarımları çıkarıp modernize etmelerinin vintage’a<br />
bir ilgi başlattığını söylüyor. “Yeni sezon defilelerinde bu<br />
kadar güçlü referanslar görmek insanları da cesaretlendiri-<br />
En iyi<br />
VINTAGE NOKTALARI:<br />
Fey @fey_istanbul<br />
Türk moda tarihinin en ikonik isimlerinden Fatoş Yalın’ın<br />
Nişantaşı’ndaki mağazası. Klasik vintage butiklerdeki<br />
kalabalık ve sıkışık his burada yok. Daha minimal ve klas bir<br />
halde keşfedeceğiniz ürünler Yalın’ın yurtdışı seyahatlerinden<br />
topladıklarını bir küratör gibi özenle bir araya getirmesiyle<br />
oluşuyor.<br />
Sentetik Sezar @sentetiksezarmoda<br />
Derya Gültekin ve Yılmaz Ordukaya’nın Facebook ile online<br />
başladıkları vintage macerası gördükleri ilgi sayesinde<br />
mağazaya dönüşüyor. Dolabınıza gerçek bir retro dokunuşu<br />
istiyorsanız ürünlerini mutlaka inceleyin. Aksesuar ve çanta<br />
konusunda da oldukça iyiler.<br />
Original Seconds @original_seconds<br />
Türkiye’nin en eski vintage mağazalarından biri olan Original<br />
Seconds 2005 yılında iki kadın girişimci tarafından kuruldu.<br />
“Moda gittiği gibi geri gelir” felsefesine inanıyor, “Kalitenin<br />
modası asla geçmez” diyorlar.<br />
Nillush Vintage @nillushvintage<br />
Vintage’ın sadece bir giyim kuşam trendinden öte bir yaşam<br />
biçimi olduğunu düşünen ve bunu seçilmiş tüm ürünlere<br />
yansıtan bir yer. Yıllar boyunca dünyanın çeşitli yerlerinden<br />
biriktirilen parçalarla dolu bir mağaza. Koleksiyonun büyük<br />
bir bölümünü, günümüzde rahatlıkla giyilebilecek tarzda<br />
kıyafetler oluşturuyor. Bunun yanında, dönem temalı partiler<br />
veya projeler için kiralanabilecek “kostüm bölümü” de ayrı<br />
olarak sergileniyor.<br />
Küf Vintage @kuf.vintage<br />
Geçmişe ait ikonik parçaları kendine has stiliyle yorumlayan<br />
Küf Vintage, tek tip giyinmekten sıkılan, sıra dışı, özgün ve stil<br />
sahibi kişilere sesleniyor. Esasen İzmir’de mağazası bulunan<br />
markanın seçkisi hem online hem de Beymen’de satışta.<br />
Seasons & Stories @seasonsandstories<br />
Sürdürülebilir modayı savunan, iyi kondisyona sahip, vintage<br />
ve ikinci el moda aksesuarlarını yeni sahipleriyle buluşturmayı<br />
hedefleyen bir marka. Modaya değer katan her aksesuarın bir<br />
hikayesi olduğunu düşünen ve bundan beslenerek ilerleyen bir<br />
oluşum Seasons & Stories. Dikkat! Burada, Chanel Sonbahar/<br />
Kış 1994 koleksiyonu defile parçası bir kemer, 1980’ler Yves<br />
Saint Laurent kolyeler, 1940’lardan nadir Schiaparelli küpeler<br />
ya da 1980’lerden Nina Ricci bir broş bulabilirsiniz.<br />
Coco yazılı<br />
yüzük,<br />
vintage<br />
CHANEL<br />
88 ELLE
yor. Böylece o gördüklerinin orijinal hallerine sahip olmak<br />
istiyorlar. Çoğu zaman yüksek modaevlerine büyük paralar<br />
dökmek yerine o tasarımların orijinaline yakın olanlarına<br />
daha düşük bütçeler vererek vintage versiyonuna sahip oluyorlar.”<br />
Yapılan araştırmalara göre geçtiğimiz yıl kadınların<br />
ikinci el satın alma oranları yüzde 64 civarlarında. Bu oran<br />
2016 yılında sadece yüzde 45’miş.<br />
YENİ AMA VINTAGE GİBİ<br />
Dior Saddle Bag’i geri getirdi, Prada<br />
naylon çantalarını, Fendi ise Carrie<br />
Bradshaw onaylı 1999 yılına ait bageti...<br />
Bugün artık bütün yüksek modaevleri,<br />
vintage sayılabilecek parçalarını<br />
geri getiriyorlar. Vintage uzmanları<br />
dönemler konusunda ayrışsa da ortak<br />
oldukları bir konu var; vintage’ın<br />
günün sonunda moda dünyasına sürdürülebilirlik<br />
kazandırdığı... “İnsanlar<br />
ileri dönüşümün farkında olmaya başladıkça,<br />
yeniden değerlendirilebilecek<br />
bu parçalarla aralarını sıcak tutmaya<br />
başlıyorlar” diyor Albrechtsen verdiği<br />
bir röportajda.<br />
Gerçek anlamda hiçbir kıyafete ihtiyacımız<br />
olmadan geçirdiğimiz bir yılın<br />
ardından (eşofman takımları hariç)<br />
fark ettik ki geleneksel olarak bildiğimiz<br />
moda değişmeye başladı. Bir kafesin<br />
içindeki deney faresi gibi bahsedilen<br />
Z jenerasyonuyla birlikte tüketim<br />
alışkanlıklarımız da farklılaştı. Evet<br />
hâlâ bir şeyler satın alma güdümüz var,<br />
fakat aldıklarımız çok daha önceden<br />
üretilmiş ve başkalarının hali hazırda<br />
kullanmadığı kıyafetler olmaya başladı.<br />
Ekolojik ve etik konuların yanı sıra işin<br />
bir de bütçesel yanı var. Hayranı olduğunuz<br />
fakat bütçenizin yetmediği tasarımcıların<br />
parçalarını çok daha düşük<br />
maliyetlerle satın olmak muazzam bir<br />
his. Yıllar önce İstanbul’da bir butikten<br />
satın aldığım vintage Gucci çantayı<br />
her kullandığımda müthiş bir mutluluk<br />
hissederim. Vintage parçalar böyledir,<br />
kullanım hazzı başkadır, başkasında<br />
olmayacağını bilirsiniz. Ve sanki zamanın ötesinde bir stile<br />
sahip olursunuz. 2020 kıyafetleri sorguladığımız bir yıl<br />
oldu. Bu kadar şeye ihtiyacımız olmadığını anladık. Gereksiz<br />
yere ne çok alışveriş yapmış olduğumuzla yüzleştik. Elini<br />
taşın altına sokabilenler iradelerine sahip çıktı ve satın alma<br />
arzuları daha ekolojik yönlere evrildi. Farkındalığı yüksek<br />
bir nesil sayesinde tüketim alışkanlıklarımız değişmeye başlıyor<br />
ve vintage bu yolun en önemli taşıyıcısı olacak.<br />
Hangi parçalara<br />
YATIRIM YAPMALI?<br />
Deri ceket Şu sıralar oversize ve<br />
Matrix-vari deri ceketler popüler<br />
olsa da iyi kesim bir deri ceket<br />
her daim bir moda klasiğidir. Yeni<br />
bir tane almak yerine kendiniz<br />
için bir vintage parçaya yatırım<br />
yapabilirsiniz.<br />
Vintage Tişörtler Hani üzerlerinde<br />
rock’n’roll grupların logoları<br />
olanlardan. Camille Rowe’un<br />
bir röportajında gittiği her<br />
ülkeden vintage tişört toplayarak<br />
koleksiyonerlik yaptığını anlatıyordu.<br />
Vintage dünyasına adım atmak için<br />
şahane bir başlangıç.<br />
Denim Bir başka moda klasiği<br />
olan denimler ceket ya da<br />
pantolon formundayken en iyi<br />
modelleri hâlâ vintage butiklerde<br />
bulabilirsiniz. Bundan yıllar önce<br />
Berlin’den aldığım Levis 501’ler her<br />
giydiğimde insanların ilgisini çeker.<br />
Denim vintage parçalara mutlaka<br />
bir şans verin.<br />
İkonik çantalar Çanta konusu<br />
belki de bu dünyanın en çok tercih<br />
edilenlerinden. Burada dikkat<br />
etmeniz gereken unsur çantanın<br />
orijinalliğinin size kanıtlanıyor<br />
olması. Bazen bütçenizin<br />
yetmeyeceği bazen de gerçekten<br />
çok özel bir parçayı vintage<br />
butiklerden bulabilirsiniz.<br />
Vintage<br />
ayakkabı,<br />
CHLOE<br />
İkili kalpli<br />
kolye, eski<br />
ismiyle<br />
YVES SAINT<br />
LAURENT<br />
Kozmetik çantası, vintage CHANEL<br />
At figürlü bileklik,<br />
vintage HERMES<br />
Vintage konusunun<br />
yeniden değer<br />
kazanmasıyla<br />
birlikte, modaevleri<br />
de arşivlerindeki<br />
parçaları yeniden<br />
yorumlayarak<br />
satışa sunmaya<br />
başladılar.<br />
ELLE 89
ELLENOSTALJİ GÜZELLİK<br />
TWIGGY<br />
Retro<br />
KOZMETIĞE<br />
DOKUNUŞ<br />
GEÇMIŞE BAKTIĞIMIZDA, MAKYAJ<br />
TÜM KADINLAR IÇIN BIR TUTKU<br />
OLMUŞ. GÜNÜMÜZDE ISE GERÇEK<br />
BIR ÇILGINLIK! İŞTE MARKALARIN<br />
DÜNÜ BUGÜNE TAŞIYAN, NOSTALJIK<br />
TASARIMLI KOLEKSIYONLARI.<br />
YAZI: DAMLA DURAK<br />
90 ELLE
Gucci<br />
Sadece yüksek moda<br />
sahnesinde değil, kozmetik<br />
alanında da geçmişe<br />
göndermeler yapmayı seven<br />
Gucci, bunu kapsül oje<br />
koleksiyonu “Vernis à Ongles”<br />
ile taçlandırıyor. Eski ojelerini,<br />
yepyeni ve vintage tasarımlı<br />
şişelerle sunan marka, renk<br />
paletinin en canlı tonlarını<br />
bu seride topluyor. Eski oje<br />
şişelerinden ilhamla tasarlanan<br />
bu ambalajlar, şık nervürlü<br />
sapıyla ve armut şeklinde<br />
şişesiyle o istenilen nostaljiyi<br />
yakalıyor. Bui Gucci’nin ilk retro<br />
girişimi de değil üstelik. Rouge<br />
À Lèvres Voile ruj koleksiyonuna<br />
markanın kreatif direktörü<br />
Alessandro Michele tarafından<br />
“sinemanın altın çağı” ilham<br />
alınarak yaratılan beş yeni<br />
renk ekleniyor. Bu serinin<br />
ambalajlarında çiçek desenleri<br />
başrolde; tıpkı geçmiş yılların<br />
perde desenleri gibi…<br />
Dior<br />
Dior Makeup direktörü Peter<br />
Philips, Paris 30 Avenue<br />
Montaigne’deki tarihi<br />
Maison Dior’un yeniden<br />
açılmasına adeta bir saygı<br />
niteliğinde sunduğu The<br />
Atelier Of Dreams yılbaşı<br />
koleksiyonuyla Dior’un tarihi<br />
mirasını günümüze taşıyor.<br />
Bu özel koleksiyonu, vintage<br />
görünümlü ambalajlarıyla<br />
hemen tanınan Diorific<br />
serisinin yeni bir yorumu gibi<br />
düşünebilirsiniz. Monsieur<br />
Dior’un şanslı numarası olan<br />
8 rakamlı siluete sahip,<br />
altın ambalajlı Diorific rujun<br />
üzerinde Paris atölyelerinin<br />
bir tasviri görünüyor. Sınırlı<br />
sayıda üretilen koleksiyonda<br />
yine aynı nostaljik havayı<br />
yakalayan bir far paleti ve<br />
oje yer alıyor.<br />
Besame<br />
Cosmetics<br />
Sanatçı, tasarımcı ve kozmetik<br />
tarihçisi Gabriela Hernandez<br />
tarafından yaratılan Besame<br />
Cosmetics, ilhamını tamamen<br />
vintage kozmetikten alan<br />
bir marka. Hernandez,<br />
markayı kurmasında, öncelikle<br />
büyükannesinin sofistike<br />
güzellik rutininin büyük etkisi<br />
olduğunu söylüyor. Tüm<br />
koleksiyonlarında vintage<br />
görünümlü ambalajlar tercih<br />
eden marka, Hollywood’un<br />
en ikonik kadını Marilyn<br />
Monroe adını taşıyan ve tüm<br />
ambalajların üzerinde imzası<br />
bulunan bir de koleksiyon lanse<br />
ediyor. Ürünler, Monroe’nun en<br />
sevdiği kozmetik ürünlerinden<br />
ilham alınarak tasarlanıyor<br />
ve 1950’lerin unutulmaz<br />
görünümünü yakalayabilmeniz<br />
için beraberinde bir kılavuzla<br />
satışa sunuluyor.<br />
ELLE 91
ELLENOSTALJİ GÜZELLİK<br />
Benefit<br />
San Francisco’da doğan ve<br />
ürünlerin içerikleri kadar renkli<br />
ve eğlenceli ambalajlarıyla<br />
da akıllara gelen Benefit,<br />
Dr. Feelgood serisiyle bizi<br />
eski yılların siyah beyaz<br />
filmlere götürüyor. Sepya<br />
retro fotoğraflarla süslenen<br />
koleksiyonda matlaştırıcı<br />
makyaj bazı ve matlaştırıcı<br />
transparan pudra olmak üzere<br />
iki bulunuyor; yani seri mat<br />
ve porselen görünümlü bir<br />
cilt yakalamak için yaratılmış<br />
diyebiliriz. Günümüzde pudra<br />
hafifçe ve daha çok makyaj<br />
sabitleme amacıyla kullanılsa<br />
da, yumuşak bir aplikatörle<br />
uygulanan pudraların geçmişte<br />
kadınlar için vazgeçilmez bir ten<br />
makyajı malzemesi olduğu da<br />
bir gerçek.<br />
Paul&Joe<br />
Paris merkezli Paul&Joe<br />
hazır giyim ve pijama<br />
koleksiyonlarında olduğu gibi<br />
kozmetikte de fark yaratmayı<br />
başarıyor. Japon kozmetik<br />
grubu Albion ile işbirliği<br />
içinde geliştirilen makyaj<br />
malzemeleri sunan marka,<br />
ambalaj tasarımlarında<br />
da retro havayı fazlasıyla<br />
hissettiriyor. Bir tekstil markası<br />
olmasına rağmen kozmetik<br />
ürünlerinde geniş ürün gamına<br />
sahip. Rujdan fondötene,<br />
pudradan allığa kadar pek<br />
çok ürünü son derece şık<br />
ambalajlar içinde koleksiyonda<br />
bulabilirsiniz. Markanın, renkli<br />
kozmetiğin yanı sıra portakal<br />
çiçeği ve hiyalüronik asit gibi<br />
içeriklerle formüle edilmiş cilt<br />
bakım ürünleri sunduğunu da<br />
eklemeden geçmeyelim.<br />
Guerlain<br />
Çiçek desenleri sizde de<br />
anında nostaljik bir çağrışım<br />
yapmıyor mu? Bu akıma<br />
kapılan markalardan biri de<br />
Guerlain. Geçtiğimiz sene lanse<br />
ettiği Cherry Blossom makyaj<br />
koleksiyonunda, markanın<br />
ışıltılı incilerden oluşan ikonik<br />
pudrasının güncel bir yorumu<br />
öne çıkıyor. Kiraz çiçekleriyle<br />
dekore edilen bu yeni<br />
ambalajlar; sadece nostaljik<br />
değil aynı zamanda son derece<br />
de romantik bir görünüme sahip.<br />
Koleksiyonda ayrıca parfüm<br />
ve ruj da yer alıyor ve tahmin<br />
edebileceğiniz gibi tüm ürünler<br />
floral kokulara sahip.<br />
92 ELLE
Too Faced<br />
1998 yılında Jerrod Blandino<br />
tarafından kurulan Too Faced,<br />
her ne kadar günümüz popüler<br />
kültürünü fazlasıyla yakalamış<br />
ve makyaj influencer’larının<br />
favorilerinden olmayı başarmış<br />
olsa da tasarımlarında retro<br />
yorumlamalara fazlaca yer<br />
veriyor. Adeta mücevher kutularını<br />
andıran kalp şeklinde klipslere<br />
sahip altın kenarlı paletlerinin<br />
yanı sıra logosunda seçtiği fontla<br />
da nostaljik havayı yakalayan<br />
marka, bizlere “al beni” demeyi<br />
başarıyor.<br />
Winky Lux<br />
Gördüğünüz anda sahip<br />
olmak isteyeceğiniz, almadan<br />
duramayacağınız bir marka<br />
daha! 2015 yılında Natalie<br />
Mackey tarafından kurulan<br />
Winky Lux, yaratıcısı tarafından<br />
“lüks ancak erişilebilir, temiz<br />
içerikli ve neşeli” olarak<br />
tanımlanıyor. Mackey haksız da<br />
sayılmaz; daha önce hem bu<br />
kadar vintage görünen hem de<br />
bu kadar sıra dışı gül şeklinde<br />
bir allık görmüş müydünüz?<br />
İçinde çiçek barındıran saydam<br />
dudak balm’ı ise yine bu<br />
bahsettiğimiz havayı yuvarlak<br />
hatlara sahip altın rengi<br />
ambalajıyla fazlasıyla yakalıyor.<br />
Charlotte<br />
Tilbury<br />
Özellikle YouTube’da çektiği<br />
video’lardan tanıdığımız ünlü<br />
makyaj sanatçısı Charlotte<br />
Tilbury’nin kendi adını<br />
taşıyan kozmetik markası,<br />
makyaj tutkunları arasında<br />
oldukça popüler. Markanın<br />
koleksiyonlarına ve ambalaj<br />
tasarımlarına baktığımızda<br />
Tilbury’nin de geçmişten<br />
fazlasıyla etkilendiğini ve<br />
ilham aldığını görüyoruz.<br />
Özellikle şerit kabartmalı<br />
metalik ambalajda sunulan<br />
“The Vintage Vamp” rujları<br />
ve geçmişte çok kullanılan<br />
bir ambalajlama şekli olan<br />
kavanoz formda sunulan<br />
ürünleri bunun en büyük<br />
ispatlarından.<br />
ELLE 93
ELLENOSTALJİ DEKORASYON<br />
Dünü güne taşıyan akım:<br />
MID-CENTURY<br />
MODERN<br />
1945’TE POPÜLER OLUP 70’LERIN SONUNA KADAR DEVAM EDEN MID-CENTURY<br />
MODERN TASARIMLARI; NET ÇIZGILERI, ORGANIK FORMLARI, MINIMAL DETAYLARI<br />
VE YÜKSEK FONKSIYONELLIK ÖZELLIĞIYLE TANIMLANIYOR. GÜNÜMÜZÜN<br />
“IKONIK” PARÇALARI BÜYÜK ÖLÇÜDE BU DÖNEME AIT. KOLEKTIF HAFIZAMIZDA<br />
IZ BIRAKMIŞ VE ZAMANSIZLIK SIFATINI GIYMIŞ TASARIMLAR, ILAVE EDILDIKLERI<br />
TÜM MEKANLARI BIR ÜST SEVIYEYE TAŞIRKEN; GEÇMIŞE DAIR IZLERI GÜNCEL BIR<br />
YORUMLA YAŞAM ALANLARIMIZDA MISAFIR ETMEMIZE DE VESILE OLUYOR.<br />
HAZIRLAYAN: SELIN CEBECIOĞLU<br />
94 ELLE
GEÇMIŞIN GÜCÜ<br />
Aslında İkinci Dünya Savaşı sonrasında popüler olsa da<br />
modernizm ve Bauhaus hareketlerinden de etkilendiği<br />
için 20. yüzyılın başlarında doğuşunun sinyallerini veren<br />
Mid-Century modern; Charles ve Ray Eames, Harry Bertoia,<br />
Arne Jacobsen ve George Nelson gibi tasarımcıların<br />
yarattığı ikonik mobilya ve aydınlatmalarla günümüzde<br />
de tercih edilirken, Richard Neutra ve Rudolph Schindler<br />
gibi isimlerin mimari çalışmaları hala örnek teşkil ediyor.<br />
Organik etkileşimleri, basit formları, fonksiyonun önemini<br />
vurgulamasının yanı sıra başka stillerle de rahatça bir araya<br />
gelebilen bu zamansız tasarım anlayışı 50-60’lı yılların kusursuz<br />
tasarım gücünü ortaya koyuyor.<br />
DOĞAL, YALIN VE DIKKAT ÇEKICI<br />
1950’li yıllara ait mobilyalarda doğal ahşap seçimi ve fonksiyonu<br />
takip eden form anlayışı tasarımların ana hatlarını<br />
oluşturuyor. Amerikan ceviz ağacı ve maun, kullanılan koyu<br />
ahşaplar arasında yer alırken; huş ağacı, akçaağaç, meşe<br />
ağacı ve Hint meşesi de diğer popüler ahşaplar arasında boy<br />
gösteriyor. Renk kartelasında ahşabın etkisiyle kahve tonları<br />
ana kabuğu oluşturuyor. Sınırlayıcı bir renk paleti söz konusu<br />
değil ama 70’leri etkisi altına alan “flower power” akımı<br />
bu dönemde ayak seslerini duyurmaya başlamış. Öyle ki;<br />
yeşiller, turuncular, kırmızılar güçlü enerjisiyle yükseliyor.<br />
1. Reddot tasarım ödüllü<br />
PS 2014 sarkıt aydınlatma,<br />
679 TL, IKEA<br />
2. Sehpa, YARGICI<br />
HOMEWORKS<br />
3. Crosley pikap, 3199 TL,<br />
VAKKOROMA<br />
4. Bank, HALİT BERKER<br />
5. Kah-kaha sehpa, HALİT<br />
BERKER<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
ELLE 95
ELLENOSTALJİ DEKORASYON<br />
Ne OKUMALI<br />
Mid-Century Modern:<br />
Interiors, Furniture, Design Details<br />
Dönemi duvardan döşemeye, yüzeyden<br />
aydınlatmaya ve mobilyalara kadar<br />
detaylı bir şekilde ele alan kitap, çığır<br />
açan mid-century modern dönemi<br />
kurguları oluşturmak için öneriler sunuyor.<br />
22,99 Dolar, amazon.com<br />
Inspiring Interiors/1950’s<br />
Gene Moore imzalı kitap Armstrong<br />
yayınevi tarafından hazırlanmış. Kitapta<br />
50’lerin dekorasyonunu net bir biçimde<br />
anlatan 350’nin üzerinde fotoğraf<br />
bulunuyor. O yıllara ait mobilyalar,<br />
aksesuarlar, halı ve zemin kaplamaları<br />
hakkında geniş bilgiler bulmak mümkün.<br />
29,95 Dolar, amazon.com<br />
1<br />
2<br />
3 4<br />
5<br />
96 ELLE
6<br />
7<br />
1. Noguchi sehpa, MOZAİK<br />
2. Stairs konsol,<br />
23.076 TL,<br />
CUMBA SELECTION<br />
3. Vitra marka Charles<br />
Eames tasarımı eames<br />
depolama ünitesi, MOZAİK<br />
4. Astro ayna, Moda<br />
BAGNO<br />
5. Wanscher koltuk,<br />
NORDIST<br />
6. Arne Jacobsen tasarımı<br />
Egg koltuk, MOZAIK<br />
7. Big sur sarkıt aydınlatma,<br />
4038 TL, CUMBA<br />
SELECTION<br />
8. Rahle sehpa, LIVING<br />
STORE<br />
8<br />
İkonik bir ev:<br />
FARNSWORTH HOUSE<br />
Mies Van der Rohe tarafından tasarlanan Farnsworth House,<br />
20. yüzyılın süsten uzak, geometri ve simetriyi esas alan<br />
rasyonel mimari anlayışla ortaya çıkmış. Yapı, askıda durma<br />
hali ve yalın mimari elemanlarının yanı sıra yarattığı şeffaflıkla<br />
köklü değişikliğe yol açan bir dile sahip. Platformlar üzerine<br />
oturtularak zeminle teması kesilen evin içerisinde bölme unsuru<br />
olmadan özgür bir alan oluşturulmak hedeflenmiş.<br />
ELLE 97
ELLENOSTALJİ DEKORASYON<br />
Bu isimler ILHAM DOLU<br />
İkonik stil kavramını beynimize kazıyan ve günümüzde de liste başı olup, en sık “uyarlanan” tasarımlara imza<br />
atan isimleri biraz daha yakından tanıyalım.<br />
Vitra marka Charles&Ray<br />
Eames tasarımı Eames<br />
Lounge koltuk ve puf,<br />
MOZAİK<br />
Charles&Ray Eames<br />
Charles modern tasarım tarihinin gelmiş geçmiş en ünlü siması, aslen mimarlık<br />
okulundan atılmış. 30’larının ortasına kadar birçok işte başarısız olmuş. Ray ise<br />
Charles’ın ışığını parlatan bir resim öğrencisi… Birlikte yarattıkları sayısız ürünün<br />
her biri günümüzde tasarım ikonu sayılıyor.<br />
Lucienne<br />
Day’in Festival<br />
of Britain’da<br />
tanıttığı Calyx<br />
kumaş serisi,<br />
yıldızının<br />
yükselmesine<br />
vesile olan<br />
tasarımlarından.<br />
Robin Day<br />
tasarımı Polypro<br />
sandalyenin üretim<br />
yılından bu yana<br />
13 milyonun<br />
üzerinde resmi<br />
satışa ulaştığı<br />
biliniyor.<br />
Robin&Lucienne<br />
Day<br />
Robin Day, tüm<br />
dünyada belki de<br />
en çok taklit edilen<br />
ve artık anonim<br />
kabul edilen plastik<br />
sandalyelerin<br />
yaratıcısı; kariyeri<br />
70 yıla yayılmış bir<br />
tasarım fenomeni.<br />
Lucienne ise ev<br />
tekstili tasarımları<br />
50’ler ve 60’lar<br />
Avrupa’sına<br />
damgasını vurmuş<br />
bir tasarımcı.<br />
İsimlerini geri planda<br />
tutmayı tercih eden<br />
çift günümüzde<br />
“ulaşılabilir<br />
tasarım” kavramının<br />
yaratıcıları olarak<br />
anılıyor.<br />
98 ELLE
Eero Saarinen<br />
Neo-fütüristik tarzıyla<br />
bilinen tasarımcı ve<br />
mimar Eero Saarinen,<br />
döneme öncülük<br />
etmesiyle beraber sıra<br />
dışı formların kullanışlı<br />
olabileceğini gözler<br />
önüne sermesiyle de<br />
bir ilah.<br />
Eero Saarinen<br />
tasarımı Tulip<br />
masa 1957 yılı<br />
çıkışlı.<br />
Le Corbusier<br />
Düzgün, klasik, geometrik biçimler ve mükemmel oranlar elde etmek<br />
gibi özellikleri sıralanabilen rasyonel mimarinin etkileri 1950’lerden<br />
günümüze kadar etkinliğini sürdürdü. Bu akımın ilkelerini oluşturan<br />
isimlerden biri de kuşkusuz Le Corbusier’di.<br />
Le Corbusier & Pierre<br />
Jeanneret & Charlotte<br />
Perriand imzalı LC4<br />
uzanma koltuğu 1928<br />
yılından bu yana<br />
hayatımızda.<br />
ELLE 99
ELLENOSTALJİ DEKORASYON<br />
MEKANA NASIL UYARLARIM?<br />
Retro mobilyalara evinizde ilk kez yer verecekseniz, odanın<br />
eksik parçasından başlamayı deneyebilir, mikrodan makroya<br />
hareket edip son sahneye ulaşabilirsiniz. Retro mobilya<br />
ve aydınlatmaları güncel stillerle buluşturmaktan çekinmeyin.<br />
Neredeyse her biri zamansız sayılabilecek tasarımlar<br />
eklektik kurguda kusursuz bir uyum sergileyecektir. Beraberinde<br />
bol bitki, mat altın ve bakır vurgular, geometrik<br />
desenler, çağdaş sanat eserleri, modern heykeller, rahat<br />
hissettiren yastıklar kullanmak hedefinize ulaşmanıza yardımcı<br />
olacaktır.<br />
1<br />
3<br />
4<br />
5<br />
2<br />
1. Demre kilim, KOLEKSİYON<br />
2. Knoll marka Eero Saarinen tasarımı<br />
Tulip koltuk, MOZAİK<br />
3. Nikea büfe, MOBİ<br />
4. Ion marka max LP hoparlörlü pikap,<br />
1499 TL, BEYMEN<br />
5. Baker marka koltuk, DREAM HOME<br />
6. Mushroom masa, HALİT BERKER<br />
7. Sely puf, 1.990 TL, MUDO CONCEPT<br />
8. Lambader, 1350 TL, GOTWOB<br />
9. Elenor sandalye, VISIONNAIRE<br />
10. Arketipo marka Longplay konsol,<br />
STATU MOBİLYA<br />
100 ELLE
Vitra marka George Nelson<br />
tasarımı çalışma masası,<br />
bölmelerinde kullandığı renk<br />
paletiyle retro kuşağına atıfta<br />
bulunuyor.<br />
6<br />
8<br />
7<br />
9<br />
10<br />
ELLE 101
ELLENOSTALJİ MİMARİ<br />
HEYKELSI KIVRIMLAR<br />
“DOKSAN DERECELIK BIR AÇI BENI ETKILEMEZ, INSANOĞLU<br />
TARAFINDAN YARATILMIŞ DÜMDÜZ, KATI VE DEĞIŞIME AÇIK OLMAYAN<br />
ŞEYLER DE ILGILIMI ÇEKMEZ. BENI ESAS ETKILEYEN ÖZGÜR VE HASSAS<br />
KIVRIMLARDIR. BU KIVRIMLARI ÜLKEMIN DAĞLARINDA, HIZLA AKAN<br />
AKARSULARINDA, DENIZIN DALGASINDA VE<br />
SEVILEN KADININ VÜCUDUNDA BULABILIRSINIZ”<br />
DIYEN 50’Lİ VE 60’LI YILLARIN EN ÖNEMLI<br />
TEMSILCILERINDEN BREZILYALI MIMAR OSCAR<br />
NIEMEYER, MIMARLIK TARIHINE<br />
SAYISIZ MIRAS BIRAKTI.<br />
YAZI: NAZ GÜRLEK<br />
Oscar Niemeyer tasarımı Rio<br />
şezlong 1978 üretimi. Paris’te<br />
kaldığı dönemlerde Niemeyer<br />
mobilyalar tasarlamış. Bükülmüş<br />
demir ve deri kaplama gibi<br />
malzemeler tercih etmiş.<br />
Mimaride modern dönemin Picasso’su olarak<br />
anılan ve bir asra damgasını vuran Brezilyalı<br />
mimar Oscar Niemeyer hep kendi yolunu izlemiş,<br />
başkaları da onu takip etmiştir. 1936 yılında<br />
mimarlık kariyerine başlayan ve halen tasarımları inşa<br />
edilmeye devam eden Niemeyer dökme betonun estetik<br />
amaçlar için farklı biçimlerde kullanılmasının öncülüğünü<br />
yapan ilk mimarlardan birisidir. Dünyanın birçok yerinde<br />
bulunan eserleri duruşuyla diğerlerinden farkını ortaya<br />
koyar. “Mimar için önemli olan, hoşuna giden şeyi yapmasıdır;<br />
başkasının onun yapmasını istediği şeyi değil. Ben bu<br />
yolu izledim.” diyen Niemeyer önce ressam gibi beli kıvrılan<br />
binalar tasarlamış sonra da çizdiklerinin üzerine beton<br />
dökmüştür. Çalışmalarında Brezilyalı kadınların kıvrımlarından<br />
ilham aldığını belirtirken, “Fethedilecek büyük bir<br />
alanınız varsa kıvrım bunun doğal çözümüdür” der.<br />
O, modern hareketin kahramanlarının sonuncusudur. Le<br />
Corbusier, Mies van der Rohe, Frank Lloyd Wright ve Alvar<br />
Aalto gibi çalışmalarıyla tarihe geçmiş isimler, tek eliyle<br />
mimarlığı duyumsal eğrilerden, hafiflik ve unutulmaz bi-<br />
çimlerden oluşan muhteşem bir şeye dönüştüren bu Brezilyalıya<br />
hayranlık duymuşlardır. Oscar Niemeyer’in ilk<br />
dönem tasarımlarında Le Corbusier’nin etkileri son derece<br />
belirgindir. Zamanla kendi tarzını yaratan mimar Le Corbusier’yi<br />
tasarımlarında eğriler kullanmaya teşvik etmiştir.<br />
Juscelino Kubitschek 1956 yılında Brezilya Başkanı seçildikten<br />
sonra bir gün Oscar Niemeyer ile konuşurken kafasından<br />
geçen iddialı önerisini onunla paylaşır: “Bu ülke için<br />
yeni bir başkent inşa edeceğim. Bunun için bana yardım etmeni<br />
istiyorum.” Böylece ülkenin yeni başkenti Brasilia’nın<br />
tasarlanması projesi Niemeyer’e verilir. Şehir planlamasını<br />
üstlenen Lucio Costa ile Niemeyer bu proje sırasında bazı<br />
yeni fikirler denerler. Brasilia’da tasarlanan oldukça geniş<br />
ve boş caddelerin varlığı bunun bir örneğidir. Diğer bir yeni<br />
şehir planlama fikri ise yapıların çoğunlukla yerden kolonlar<br />
ve diğer taşıyıcı sistemler ile yükseltilmesidir, böylelikle<br />
bu binaların boş kalan alt kısımlarının özgür olması ve doğa<br />
ile bütünleşmesi amaçlanmıştır: “Kendimle tartışıyorum.<br />
İçimizde aslında en azından iki kişiyiz. Yani çizdiğimde, benimle<br />
tartışan çok akıllı bir adam oluyor. Harika bir adam!<br />
102 ELLE
Oscar Niemeyer’in 1951’de kendisi<br />
için tasarladığı Rio de Janeiro’nun Barra<br />
de Tijuca semtinde yer alan ev, modern<br />
mimarinin en güzel örneklerinden bir olarak<br />
kabul edilir. Bugün Das Canoas House<br />
mimarın çeşitli sergilerine ev sahipliği<br />
yapmak amacıyla halka açılmıştır. Organik<br />
formları ve minimalist bir çizgiyi aynı yapıda<br />
bir araya getiren dahi mimarın amacı<br />
mutlak özgürlüğü yakalamak, şeffaf bir<br />
çerçeve içinde evin çevresiyle ve doğayla<br />
bütünleşmesini sağlamakmış.<br />
Kumsalı, kadınları ve denizi seviyor. Basit bir yaşam sürmek,<br />
balık tutmak istediğini söylüyor, ama mimarlık hakkında<br />
benden çok daha fazla şey biliyor. Bazen, çizim tahtamla<br />
yalnız olduğumda, onunla yüksek sesle konuşuyorum<br />
ve bir şekilde yeni bir binanın ne olmak istediği konusunda<br />
sonuçlara varıyoruz. Çizimler ortaya çıkıyor. Çizimlerle birlikte<br />
bir de yazı yazıyorum ve sonra anlamlı olup olmadığından<br />
emin olmak için geriye dönüp tekrar okuyorum. Eğer<br />
değilse, kendimle yeniden tartışıyorum ve yeni bir çizim<br />
üretiyorum. Eğer bu net ve basit bir şekilde okunuyorsa, binanız<br />
budur. Hepsi bu. Fazlası yok.”<br />
Brezilya, Oscar Niemeyer Müzesi.<br />
104 yıllık ÜRETKEN BIR HAYAT<br />
Oscar Niemeyer 1907 yılında Rio de Janeiro’da dünyaya<br />
gelir. Dönemin Brezilya’daki ünlü mimarlarından Lùcio Costa ve<br />
Carlos Leão’nun yanında mimarlık kariyerine adım atar. 1936<br />
yılında Le Corbusier’nin danışman olarak bulunduğu Gustavo<br />
Capanema Sarayı’nın inşasında görev alır. 1947 yılında New<br />
York’ta inşa edilecek yeni Birleşmiş Milletler Merkez Binası’nın<br />
tasarımı için oluşturulan uluslararası tasarım grubunda o da<br />
vardır. Juscelino Kubitschek 1956 yılında Brezilya Başkanı<br />
seçildikten sonra ülkenin yeni başkenti Brasilia’nın tasarlanması<br />
projesini Niemeyer’e verir. Brasilia şehrinin oluşturulmasından<br />
sonra Niemeyer Brasilia Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı<br />
seçilir. 1963 yılında Amerikan Enstitüsü’ne onur üyesi olur.<br />
Aynı yıl Sovyetler Birliği tarafından verilen Lenin Barış Ödülü’ne<br />
layık görülür. 1964-1985 yılları arasında Brezilya’daki askeri<br />
diktatörlük döneminde Oscar Niemeyer komünist görüşü<br />
nedeniyle ülkeden sürülür. Paris’te kaldığı dönemde endüstriyel<br />
mobilyalar tasarlayan mimar, diktatörlük rejimi sona erdikten<br />
sonra ülkesine döner ve 1988 yılında mimarlık alanındaki<br />
en prestijli ödüllerden birisi olan Pritzker Mimarlık Ödülü’nü<br />
kazanır. 1992-1996 yılları arasında Brezilya Komünist<br />
Partisi’nin başkanı olarak görev alır. Oscar Niemeyer 2012<br />
yılında vefatına kadar çalışmış ve Latin Amerika Anıtı’ndan<br />
Yerli Halklar Müzesi’ne, Niterói Güncel Sanatlar Müzesi’nden<br />
Carlos Marighella’nın mezar taşı tasarımına kadar sayısız<br />
mimari esere imza atmıştır.<br />
ELLE 103
ELLENOSTALJİ SEYAHAT<br />
Otel sektöründe<br />
YÜZYIL ORTASI nostaljisi<br />
ÜSTÜ AÇIK KLASIK BIR ARABAYLA YOL YAPMA FIKRI, HOLLYWOOD FILMLERININ DÜNYA<br />
KÜLTÜRÜNE BIR ARMAĞANI. BUNUNLA BIRLIKTE GELEN ISE, YOL KENARINDA/SAHILDE<br />
YER ALAN MOTELLER. BU MOTELLERIN MIMARISI EN YENI TREND OLARAK ŞIMDI HIZLA<br />
YAYILIYOR, ESKI YAPILAR BUTIK OTELLER OLARAK YENILENIYOR. AVRUPA’DA ISE 50’LERİN<br />
AMERIKAN MOTELI KONSEPTINDE OTELLER INŞA EDILIYOR. HAZIRLAYAN: AFIFE SELEN SELÇUK<br />
THE DRIFTER HOTEL, New Orleans, ABD<br />
New Orleans’ın Fransız Mahallesi’ne yakın konumda bulunan The Drifter Hotel, yüzyıl<br />
ortası modern stilde yapılmış, ikonik şerit formundaki iki katlı binası ve 2017’deki yenileme<br />
sırasında korunmuş eski tip neon tabelaları, terrakota ve terrazzo zeminleriyle geçmişin<br />
tipik Amerikan moteli ruhuna gönderme yapan bir tasarıma sahip. Tasarım ve işletmesinde<br />
alt kültürel uyumsuzluktan ilham alan The Drifter, yerel sanatı destekleyen, yeni ve popüler<br />
mutfakları keşfetmek isteyen, iyi kahveyi yaşam kalitesiyle eş gören yapıya sahip insanları<br />
hedefliyor. Sadeliğin hakim olduğu 20 odanın tümünde beton duvarlar ve zeminde Oaxaca<br />
çinileri, 1950’ler tarzı elektrikli vantilatörler, ahşap ve pirinç detaylı dönem mobilyalarını<br />
görmek mümkün. Odaların aksine baskın flamingo pembesi ve yeşil yapraklı duvar resmiyle<br />
tropikal tatil köyü atmosferine bürünen lobiyle; 50’ler diner stili döşenmiş, Küba, Haiti ve<br />
Meksika yemeklerinin servis edildiği restoran ve bar, dış mekanda havuza kadar uzanıyor.<br />
Havuzun üstündeki dev disko topu ise gece eğlencelerinin habercisi. thedrifterhotel.com<br />
104 ELLE
NATIVE HOTEL (HOTEL<br />
JUNE), Malibu, ABD<br />
Eskiden Malibu Riviera Motel adıyla<br />
bilinen ve 1947’de inşa edilen tesis,<br />
James Dean ve Marilyn Monroe gibi<br />
dev yıldızların sahil sığınağı olarak<br />
ünlenmiş. Ayrıca Bob Dylan, 1974’te<br />
“Blood on the Tracks” albümünü<br />
yazmak için motelin 13 numaralı<br />
odasına yerleşmiş. Yakın zamanda<br />
yapılan yenilemeyle eskiye referans<br />
veren modern bir görünüme kavuşan<br />
motel, Hotel June, Malibu adıyla Ekim<br />
ayında kapılarını yeniden açtı. Los<br />
Angeles merkezli tasarım ofisi Folklor<br />
imzasını taşıyan 13 kulübe stili oda;<br />
güncel Zen dokunuşlarıyla sadeleşmiş<br />
50’ler modernizminin çok iyi birer<br />
örneği özel yapım mobilyalar, eskitme<br />
Türk kilimleri, vintage aksesuarlar ile<br />
Zuma Beach ve Point Dume manzaralı<br />
ahşap teraslarla şekilleniyor. Çoğu<br />
yerel sanatçılar tarafından özel olarak<br />
otel için yaratılmış güzel bir sanat eseri<br />
koleksiyonu bulunan Native, eskiden<br />
olduğu gibi yaratıcı beyinleri kendine<br />
çekmeye devam ediyor.<br />
thehoteljune.com<br />
ELLE 105
ELLENOSTALJİ SEYAHAT<br />
MAGNOLIA<br />
HOTEL,<br />
Algarve, Portekiz<br />
Avrupa’nın Kaliforniya’sı olarak<br />
bilinen Quinta do Lago’ya<br />
Miami havası getiren Magnolia<br />
Hotel, neon ışıkları, pembe ve<br />
turkuaz tonlarıyla şekillenen<br />
retro iç mekanlarıyla dikkat<br />
çekiyor. Tesiste 74 oda, üç<br />
süit ve yedi kır eviyle restoran,<br />
ısıtmalı açık yüzme havuzu ve<br />
tenis kortu bulunuyor. Pembe<br />
neon karşılama tabelası ve<br />
havuz kenarındaki sarı- beyaz<br />
çizgili şemsiyeleriyle ilhamını<br />
1950’ler Amerikan yol kenarı<br />
motelinin ihtişamlı günlerinden<br />
ilham alan parlak ve cesur<br />
iç mekanlar, iç mimarlık ofisi<br />
Bryan O’Sullivan Studio imzalı.<br />
Yapı, motel temasına uygun<br />
olarak yeşil alanı ortasına<br />
alarak iki yana uzanan pastel<br />
tonlu cephelere sahip iki uzun<br />
bloktan oluşuyor. Algarve’nin<br />
bu seçkin köşesindeki çam<br />
ormanlarını arkasına alan otel,<br />
Quinta do Lago plajının uçsuz<br />
bucaksız beyaz kum tepelerine,<br />
golf sahalarına ve su sporlarına<br />
kolayca ulaşılabilecek bir<br />
mesafede yer alıyor. Havuz<br />
başında haftada bir canlı müzik<br />
ve DJ performanslarının yanı<br />
sıra yıldızların altında kokteyller<br />
eşliğinde açık hava sineması<br />
geceleri düzenleniyor.<br />
themagnoliahotelqdl.com<br />
106 ELLE
THE JUNE MOTEL,<br />
Sauble Beach, Kanada<br />
Gezi, yaratıcı tasarım ve şarap meraklısı iki yakın<br />
arkadaş olan April Brown ve Sarah Sklash tarafından<br />
2016 yılında temeli atılan ilk June Motel, Kanada’da<br />
Prince Edward County’de bulunuyor. Sauble Beach’te<br />
yer alan kardeş otel ise bu yıl Nisan ayında kapılarını<br />
açmış. İki arkadaş, Sauble Beach’teki June Motel’i<br />
yaratırken genel olarak “motel deneyimini” yeniden<br />
tasarlamış. Neon tabelalar, tavandan asılı bitkiler,<br />
ünlü Sauble Beach gün batımlarından ilham alan<br />
renklere sahip özel duvar kağıtları gibi tasarım<br />
detayları 50’lerden başlayıp 70’lere uzanan bir stil<br />
skalası çerçevesinde düşünülüp uygulanmış. Motelin<br />
tasarım ve uygulanma süreci Ağustos ayında Netflix’te<br />
yayımlanan Motel Makeover dizisinin bir bölümünde<br />
detaylı işleniyor. Konsept yaratım sürecini “Eşsiz bir<br />
mekân yaratmak için yola çıktığımızda izlediğimiz<br />
yollarından biri, özel, eski parçalarla, yeni, modern<br />
eşyaları karıştırmaktır. Kontrast yaratmak, zamansız<br />
ve konforlu bir mekân yaratırken, cesur ve eğlenceli<br />
kalmanın en güvenli yoludur” sözleriyle açıklayan ikili,<br />
bir iç mekânda nostaljik 50’ler atmosferi yaratmanın<br />
anahtarı sorulduğunda karşılama bankosunun duvarını<br />
süsleyen özel tasarım neon tabelayı işaret ederek<br />
“Neon her zaman işe yarar!” diyor. thejunemotel.com<br />
ELLE 107
ELLENOSTALJİ SEYAHAT<br />
THE PHOENIX HOTEL,<br />
San Francisco, ABD<br />
Joan Jett, David Bowie, Moby, Little Richard,<br />
Red Hot Chili Peppers, Pearl Jam gibi rockstar ve<br />
grupların yanında güncel sanatçı ve yazarların<br />
uğrak yeri olarak ünlenmiş bu türünün tek örneği<br />
44 odalı motel, tahmin edileceği üzere huzur<br />
ve sessizlik arayanlar için pek de uygun bir<br />
konaklama mekanı değil. Retro minimal konuk<br />
odaları, yerel olarak SoCal adı verilen Güney<br />
Kaliforniya stili havuzu ve tesis bünyesindeki<br />
hip partileriyle gürültülü eğlenceleri seven parti<br />
insanlarını ve en sevdiği rock grubuyla aynı<br />
atmosferi solumak isteyen rock müzik hayranlarını<br />
kendine çekiyor. Geçmişi 1956’ya uzanan,<br />
eski adıyla Caravan Lodge Motel’i The Phoenix<br />
Hotel adıyla yenileme işini üstlenen dekoratör Liz<br />
Lambert’in ilham kaynağı da, en son 1987’de<br />
yenilenen motelin bu rock n roll kökeni olmuş.<br />
Bir kayıt stüdyosunu andıran karşılama bölümü<br />
ve lobinin yanında koyu kırmızı, mavi ve sarı<br />
vurgularla De Stijl akımına gönderme yapan<br />
odaları, zemininde Francis Forlenza’nın pop<br />
art mozaik enstalasyonunun yer aldığı ısıtmalı<br />
havuzuyla Phoenix Hotel, selefine yüklenen sanat<br />
ve rock n roll efsanesini devam ettirmeye kararlı.<br />
phoenixsf.com<br />
108 ELLE
LITTLE BEACH HOUSE,<br />
Barselona, İspanya<br />
Londra’daki Soho House grubunun deniz kenarı nostaljisi<br />
olarak tanıtılan ve 2016’da açılan Little Beach House<br />
Barcelona, stili ve yönetim şekliyle, 1950’leri çağırıştıran<br />
çağdaş tasarım ve eşsiz konukseverlik anlayışını birleştiren<br />
çok özel, sadece 17 odalı bir otel. “Botigues” olarak<br />
bilinen yeşil-beyaz kabanalar dizisiyle dikkat çeken bir<br />
kumsalda, Garraf koyunda yer alan iki katlı beyaz sıvalı<br />
lineer bina, 50’lerde halka açık bir motele ev sahipliği<br />
yapıyormuş. Little Beach House’a dönüştürülürken<br />
orijinal tasarım olduğu gibi korunduğu için günümüz<br />
lüks anlayışına göre oldukça küçük kalan odalar, akıllı<br />
dokunuşlarla kullanışlı ve keyifli hale getirilmiş. Odalarda<br />
özel tasarım kilimler, yerel bir seramik sanatçısı tarafından<br />
elde yapılmış lambalar ve sanatçı Maryanne Moodie’ye<br />
ait dokuma duvar süsleri yer alıyor. Ayrıca radyo, telefon,<br />
soğutma üniteleri gibi teknolojik unsurlar nostaljik, analog<br />
formlara sahip. Otelin dış duvarına dayanan plajda<br />
çizgili şezlong ve dev şemsiyeler 50’ler ruhunu yansıtıyor.<br />
Barselona’nın merkezinden trenle yaklaşık yarım saatte<br />
ulaşılabilen Little Beach House, sadece Soho House<br />
üyelerine konaklama hizmeti veriyor. sohohouse.com<br />
ELLE 109
ELLENOSTALJİ ETKİNLİK<br />
Nostaljik<br />
GECE<br />
NETFLIX’IN MERAKLA BEKLENEN YENI DIZISI KULÜP’ÜN GALASI<br />
4 KASIM’DA SALT GALATA’DA GERÇEKLEŞTI. GECEYE DIZININ BAŞROL<br />
OYUNCULARI GÖKÇE BAHADIR, BARIŞ ARDUÇ, ASUDE KALEBEK, SALIH<br />
BADEMCI, METIN AKDÜLGER’IN YANI SIRA DIZININ YÖNETMENI ZEYNEP<br />
GÜNAY TAN, SEREN YÜCE, YAPIMCISI SANER AYAR, AYŞE DURMAZ VE<br />
NETFLIX TÜRKIYE İÇERIK DIREKTÖRÜ PELIN DIŞTAŞ DA KATILDI.<br />
110 ELLE
ELLE 111
ELLENOSTALJİ ETKİNLİK<br />
Barış Arduç, Asude Kalebek, Salih Bademci, Gökçe Bahadır, Metin Akdülger<br />
Dizinin<br />
oyuncularından<br />
Fırat Tanış, tiyatro<br />
oyunu nedeniyle<br />
galaya geç<br />
katılabildi.<br />
Gökçe Bahadır, Asude Kalebek<br />
Barış Arduç, Asude Kalebek, Zeynep Günay Tan, Seren Yüce,<br />
Salih Bademci, Gökçe Bahadır, Metin Akdülger<br />
Prodüksiyon hazırlık süresi 12 hafta, set süresi de 12<br />
hafta süren Kulüp dizisinin galası 4 Kasım akşamı<br />
Salt Galata’da gerçekleşti. Geceye dizinin başrol<br />
oyuncuları Gökçe Bahadır, Barış Arduç, Asude Kalebek,<br />
Salih Bademci, Metin Akdülger’in yanı sıra dizinin<br />
yönetmeni Zeynep Günay Tan, Seren Yüce, yapımcısı Saner<br />
Ayar, Ayşe Durmaz ve Netflix Türkiye İçerik Direktörü<br />
Pelin Diştaş da katıldı. Gösterim öncesi Pelin Diştaş, Saner<br />
Ayar ve Ayşe Durmaz kısa bir konuşma yaptı. Gösterim<br />
sonrası oyuncular sahneye davet edildi. Gece, Şef Maksut<br />
Akşar imzalı gece için özel olarak hazırlanan menünün servis<br />
edildiği yemekle devam etti. Kulüp’e özel kokteyllerin<br />
hazırlandığı gecede Zeynep Özyılmazel sahne aldı. Kulüp 1.<br />
Kısım (6 bölüm) 5 Kasım’da tüm dünya ile aynı anda sadece<br />
Netflix’te 5 Kasım’da yayına girdi. Kulüp 2. Kısım son 4 bölüm<br />
yakın zamanda sadece Netflix’te olacak.<br />
112 ELLE
ÖZEL<br />
BESTELER<br />
Dizide Salih Bademci’nin söylediği<br />
diziye özel bestelenen şarkılardan biri<br />
de 3. bölümdeki “Yıldızlara” şarkısı.<br />
Söz ve müziği Kenan Doğulu’ya ait<br />
olan şarkı için kayıtlar Doğulu’nun<br />
kendi stüdyosunda yapılmış.<br />
Bademci’nin seslendirdiği diğer özel<br />
besteler ise sözü söz: Sezen Aksu-<br />
Sibel Algan’a, bestesi Ender Akay-<br />
Cem Ergünoğlu ait olan “Masal” (1.<br />
bölüm) ve söz-müzik-bestesi Gökhan<br />
Mert Koral’a ait olan “Resim”.<br />
Kenan Doğulu,<br />
Beren Saat<br />
Salih Bademci, Barış Arduç,<br />
Metin Akdülger<br />
SET & YAPIM TASARIM<br />
Dizinin dekoru için toplam hazırlık 6,5 ay sürmüş; bu sürecin 2-3 ayı İstiklal Caddesi’ne yoğunlaşılmış. Yaklaşık 2000m 2 ’lik<br />
bir alana 750m 2 ’lik bir alan 3 katlı bir Kulüp dekoru haline getirilmiş. Salonun olduğu alana 2. bir katman daha yapılıp loca<br />
olarak tasarlanmış. Bu katmana ayrıca sahneyi tam karşıdan görecek şekilde Orhan karakterinin odası da yapılmış. “Kulis” diye<br />
adlandırılan kısıma ise Selim ve Çelebi karakterlerinin odaları ile çamaşırhane ve dansçıların hazırlandığı orta alan yapılmış.<br />
Dizide Fıstık İsmet (Barış<br />
Arduç) karakterinin<br />
kullandığı Pakize isimli<br />
klasik Chevrolet araba, gala<br />
boyunca Salt Galata’nın<br />
kapısında durdu.<br />
Zeynep<br />
Üstünel<br />
Burcu<br />
Hanif<br />
Özlem<br />
Avcıoğlu<br />
ELLE 113
PRINT / ONLINE / TABLET / MOBILE<br />
elle.com.tr • instagram @ElleTurkiye • facebook @ElleTurkey • twitter @ElleTurkey<br />
YAYINCI<br />
DOĞAN BURDA DERGİ YAYINCILIK VE PAZARLAMA A.Ş.<br />
CEM M. BAŞAR<br />
İcra Kurulu Başkanı<br />
M.MELDA NARMANLI ÇİMEN<br />
Yayın Direktörü<br />
GÖKÇE KANTARCI<br />
Yazı İşleri Sorumlu Müdür<br />
ASLI ASİL SUZAN YURDACAN BÜLENT BILGIN<br />
Moda Direktörü Yazı İşleri Müdürü Görsel Yönetmen<br />
GÜLGÜN ÖZEK SELİN MİLOŞYAN AYKUN TAŞDÖNER<br />
Fotoğraf Editörü Konular Editörü Konular Editörü<br />
Sayfa Tasarım<br />
EVGİN YAKUPOĞLU<br />
Etkinlik ve Proje Direktörü ALİ ERMAN İLERİ<br />
Marka Müdürü YEŞİM YAŞAR<br />
Kurumsal İletişim Müdürü FUNDA DEMİRCİ AYAN<br />
Ankara Temsilcisi ERDAL İPEKEŞEN Tel: 0 312 577 31 56<br />
ELLE DİJİTAL<br />
DENİZ ÜNALDI YILDIRIM Yayın Yönetmeni<br />
DUYGU HAKSUN Web Editörü<br />
GÖKHUN SUNGURTEKİN Dijital Yayınlar Direktörü<br />
YÖNETİM<br />
Üretim Planlama Direktörü (Tüzel Kişi Temsilcisi) YAKUP KURTULMUŞ<br />
Satış ve Dağıtım Direktörü EGEMEN ERKOROL<br />
Finans Direktörü DİDEM KURUCU<br />
Dijital İçerik Direktörü EREN DEMİR<br />
REKLAM<br />
Grup Başkanı NISA ASLI ERTEN ÇOKÇA<br />
Reklam Grup Başkan Yardımcısı IŞIL BAYSAL TURAN, SEDA ERDOĞAN DAL<br />
Satış Koordinatörü HÜLYA HANKENDİ<br />
Satış Müdürleri BERIL GÜROĞLU SÖZKESEN, ŞERİFE DÖKMETAŞ<br />
Teknik Müdür AYFER KAYGUN BUKA<br />
Tel: 0212 336 53 61 - 62<br />
Reklam Hedef Sayfalar Tel: 0212 336 53 70 Faks: 0212 336 53 91<br />
Reklam Rezervasyon Tel: 0212 336 53 00-57-59 Faks: 0212 336 53 92-93<br />
Hedef Sayfalar Reklam Koordinatörü AYSEL ŞENER<br />
Ankara Reklam Satış Koordinatörü SEZINUR BALIKÇIOĞLU Tel: 0 312 577 31 56<br />
Ankara Reklam Satış Müdürü BELIZ BALIBEY Tel: 0 312 577 31 56<br />
Bölgeler Reklam Satış Müdürü HÜLYA ERDOĞAN Tel: 0212 336 53 72 Faks: 0212 336 53 91<br />
YÖNETİM YERİ<br />
Kuştepe Mah.Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:12, Trump Towers, Kule:2, Kat: 21-22 34387, Şişli, İstanbul Tel: (0212) 410 32 00 Faks: (0212) 410 35 81<br />
Baskı: Bilnet Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş. Dudullu Organize San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İSTANBUL<br />
Tel: 0 216 444 44 03 Faks: 0 216 365 99 07-08 www.bilnet.net.tr, Sertifika No: 42716<br />
Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yayın türü: Ulusal süreli üyesidir.<br />
DB Okur Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 okurhizmetleri@doganburda.com<br />
DB Abone Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 Fax: 0212 410 35 12 -13 abone@doganburda.com www.doganburda.com Hergün saat 09.00-22.00 arasında hizmet verilmektedir.<br />
© 1998 POP UP, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş. tarafından Hachette Filipacchi Presse’in (Fransa) lisansıyla ve Lagardere Active Group’a bağlı olarak, T.C. yasalarına uygun şekilde<br />
yayımlanmaktadır. POP UP’ta yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz.<br />
POP UP is used under license from the trademark owner, Hachette Filipacchi Presse, a subsidiary of Lagardère SCA<br />
CEO – Constance BENQUÉ CEO ELLE International Licenses - François CORUZZI SVP/International Director of ELLE - Valéria BESSOLO LLOPIZ<br />
Fashion Editor, Charlotte DEFFE Beauty & Celebrity Editor, Virginie DOLATA<br />
Syndication Director, Marion MAGIS Syndication Coordinator, Sophie DUARTE<br />
Copyrights Manager, Séverine LAPORTE Database Manager, Pascal IACONO<br />
Digital & Graphic Design Director, Marine LE BRIS<br />
Marketing Director, Morgane ROHÉE<br />
www.elleinternational.com<br />
International Ad Sales House: LAGARDERE GLOBAL ADVERTISING<br />
SVP/International Advertising – Julian DANIEL jdaniel@lagarderenews.com
Trump AVM<br />
sana iyi gelir!<br />
%100 taze havası ve birbirinden özel markaları ile<br />
Trump AVM sana iyi gelir.<br />
Trump AVM sana iyi gelir!<br />
Mecidiyeköy / Şişli | 0 212 348 78 67<br />
/TrumpAVM