31.12.2017 Views

ARTEMİS OCAK 2018

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ADIMIZ ÇOCUKTU<br />

Emine ÖZTÜRK KALAFAT<br />

Esaret altındaki yıllar, her gece korkuyla boyanan düşler. Çocukluk, ergenlik, gençlik<br />

bilmez savaş. Ölümdür, kandır ilkesi. Acıya çığlık saplanmıştı. Ne bağırabilirsin, nede<br />

ağlayabilirsin. Yüreğin göğüs kafesini yarmak için cebelleşir. Birer çarmıhtı o yıllar.<br />

Ruhumuzu çarmıha azapla mıhladılar. Çocukluğumdan kalma güzel bir düş arıyorum<br />

zihnimde. Yoksulluk içindeyim. Savaşta adımız çocuktu. Eskimiş ruhlardan ibarettik. Ne<br />

güzel dostluklarımız, arkadaşlıklarımız vardı, Ermenilerle. Aynıydı gülüşlerimiz,<br />

sevinçlerimiz, alkışlarımız, oyunlarımız. Geceleri yarardı kahkahalarımız. Ellerimiz<br />

düğünlerde kenetlenir, aynı nağmelerle coşardık. Ah bu kör olası toprak sevdası… Asırları<br />

deviren dostlukları yerle bir eden gözü dönmüş devletler. Biri Marmara, diğeri, Ege,<br />

Akdeniz, Doğu Anadolu, Karadeniz, iç Anadolu, Güneydoğu Anadolu parsel parsel<br />

bölünmüştü topraklarımız. Yaşamak ne mümkündü? Nefes almak zulmün gölgesinde ne<br />

kadarsa o kadardı soluklarımız. Topraktaki ayak izlerimizi bile silmek istediler. Rusya,<br />

İngiltere, Fransa ve diğerleri… Acımasız planlarla Ermeni ve Türk dostluklarını<br />

parçalamayı başardılar. Ermenilere verilen devlet sözü. Rusya’nın Akdeniz sevdası…<br />

Soğuk demirlere sarıldı parmaklar. Tutsaklık bitecek deniliyordu, Ermenilere. Onlar tutsak<br />

değillerdi ki! Onlarda bizim gibi hürdü, bu topraklarda. Ermeniler çarçabuk kendi<br />

aralarında çeteler kurdular. Ve sonra Rusların yanında, yanı başında harpte bizde varız<br />

dediler. Ağlıyordu gök, yanıyordu toprak. Gözün gördüğü her yer kızıla boyanmıştı.<br />

Büyümüştü Rusların orduları. Durmaksızın ilerlerken vicdanları düşüyordu yüreklerinden.<br />

Koştukça kana susar olmuşlardı. Kana kana, içtikçe içtiler. Acıya kadeh kaldırdıkça daha<br />

çok doldu kadehleri. Avazımız dudaklarımızı yarardı. Göğe vururdu, haykırışlarımız.<br />

Korkuya onca ibadet… Her secdede ölüme adım adım yürüdüğümüzü bilirdik. Günler<br />

korkunun pençesindeyken yaşamak, yaşamak değildi. Çocukluğumuzdan düşen her yaprak<br />

yaşanmamışlığın temsilidir. Her şey sizin olsun. Bize çocukluğumuzu verin, verebilirseniz.<br />

Koşalım korku bilmeden, kırmızıyı gülün renginde bilelim, Azrail’i beklemeden uyuyalım,<br />

öyle kahkahalar atalım ki boyansın tüm dünya çocukluğa.<br />

Biz onlara eziyet etmedik diyordum. Nedendi ayrı gayrı isteği. Bir adım ötedeki toprakta<br />

olmak, bizden kalan anıları silecek miydi? Oysa biz bir bütündük. Bizi bizden ayıran sadece<br />

dinimizdi. Ermenilerin çoğu Gragoryendi. Zaten Hıristiyanlar tarafından sevilmemelerinin,<br />

dışlanmalarının nedeni mezhepleriydi. Bağlandığımız, yüreğimizi, ellerimizi açtığımız tanrı<br />

tek değil miydi? Biz hep bir ağızdan tek olana bağlıydık. Evet, ben savaşta bir çocuktum.<br />

Geceleri karanlıkla dertleşen, at nalı seslerinde ölümü tanıyan. Ölümü karanlığa<br />

anlatırdım. Ölüm zaten karanlık değil miydi? Toprakta hep yeşil büyür, çiçekler açar<br />

sanırdım. Toprağın ölüm olduğunu öğretti savaş. Biz çocuktuk bir silahın gölgesinde ne<br />

kadar oyun oynanırsa o kadar oynadık. Bir avazlık türkülerimizi içimizin mahpusluğuna<br />

Sayfa38

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!