Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
37<br />
Daha sonra benim yaptığım<br />
işler de gelişti. Bu tabiatla<br />
olan benzerliği, Teknik<br />
Üniversitesi’nde yaptığımız bir<br />
sergi ve kataloğunda ebrunun<br />
mermer yüzü olarak yer<br />
aldı. Sudan çıkan desenlerin<br />
tabiattaki benzerliklerini yan<br />
yana getirdiğimiz bir çalışma<br />
oldu. 1988 yılında İngiltere’de<br />
Royal College of Art adında<br />
bir sanat okulu var. Köklü de<br />
bir üniversite. 250. kuruluş<br />
yıldönümünde orada sergi teklif<br />
ettiler. Onun üzerine kalktım<br />
gittim. Orada değerli bir küratör<br />
var entelektüel bir hanımefendi,<br />
Rose Issa. Ebru hakkında da<br />
yayımlanmış makaleleri var. Time<br />
Out adında bir dergide o kullandı<br />
ilk kez “Barut Ebrusu”nu. O da tabii<br />
benim bu ebru grafiğinde çok<br />
ciddi bir zıplama yaptı.<br />
-Evet, internette bulduğunuz bu<br />
tekniği kimseyle paylaşmadığınız<br />
da söyleniyor, bu doğru mudur?<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
Yok, bu doğru değil. Kolaydan<br />
hazıra konmak isteyenlerin<br />
uydurduğu bir dedikodudur.<br />
Barut ebrusunu taklit eden<br />
de var, yapanlar da var. Bazı<br />
özel bilgiler hak etmeyene<br />
verilmez. Şimdi her şeyin bir<br />
vergisi vardır. İşte araban<br />
varsa taşıt vergisi, evin varsa<br />
emlak vergisi, gelirin varsa<br />
gelir vs... Bilginin de vergisi<br />
vardır. Şöyle bir durum daha<br />
var. Sen taşıt vergi ne götürüp<br />
emlak vergi dairesine, tüketim<br />
vergini götürüp başka bir vergi<br />
dairesine yatıramazsın. Hepsinin<br />
bir yeri var. Bilginin de vergisi<br />
öğretmektir ve yeri vardır.<br />
Herkese her şey verilmez. Bu<br />
iş hak edene verilir. Yoksa iş<br />
karmaşaya döner, amacından<br />
şaşar. Bilgi yanlış kişinin<br />
eline geçerse onu yanlış bir<br />
şekilde kullanılabilir. Şimdi<br />
benim buradaki biraz tutumlu<br />
olmanın başka bir amacı da,<br />
istiyorum ki insanlar birilerini<br />
taklit etmekten vazgeçsinler.<br />
Demek ki böyle burada başka<br />
bir şey daha yapılabiliyormuş,<br />
bak birileri yaptı başarılı oldu<br />
diyebilsinler. Hayal kursunlar.<br />
Bir arayışa yönelsinler. Biz de<br />
arayalım desinler. Aramayla<br />
bulunmuyor ama bulanlar hep<br />
arayanlardır. Böyle olsun ki bu<br />
sanatta yepyeni türler çıksın da<br />
daha ciddi tekâmüller olsun.<br />
Gönlüm istiyor ki bu Ebrû’da<br />
yenilikler olsun. Yani kendi<br />
içinde bir yenilenme olsun.<br />
Bu sanat Türklerle doğdu,<br />
İstanbul’da neşv ü nemâ<br />
(gelişti, büyüdü) buldu<br />
ve yine öyle devam etsin.<br />
Bizde gelişimini sürdürsün.<br />
O bakımdan insanları biraz<br />
teşvik etmek açısından, biraz<br />
da zora koşmak ve özendirmek<br />
açısından çok farklı şeyler<br />
yapıyorum. Belki bu sayede yeni<br />
bir şey ortaya çıkar. Ne bileyim<br />
bir barut ebrûsu çıktı, bir Ahmet<br />
– Mehmet, Ayşe - Fatma ebrûsu<br />
çıksın. Yani niyetim olur. Yoksa<br />
bu sır olarak saklı değil. Zaten<br />
yazılı olarak da var, benden<br />
sonraya da kalacak. Özellikle<br />
barut ebrûsunu ciddi ciddi<br />
yapanlar ve becerenler de var.<br />
-Peki, bu yapmış olduğunuz atılım<br />
için ebrûyu bir şekilde modernize<br />
ettiğinizi söyleyebilir miyiz?<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
Rahmetli Mustafa Düzgünman<br />
benim ebrular için bu ifadeyi<br />
‘’biz bunlara ebru değil<br />
diyemeyiz, desek desek<br />
MODEREN ebru deriz’’ şeklinde<br />
kullanmıştır.<br />
Ancak, Modern dediğimiz şeyin<br />
de doğru düzgün bir tanımı yok<br />
aslında. Ne bileyim işte geçen<br />
yüzyıllarda Avrupa’da arnuvo<br />
(yeni sanat) diye bir tarz çıktı.<br />
Arap alfabesinden esinlenilerek<br />
bir takım desenler oluşturuldu.<br />
Fransa’dan o zaman çok<br />
moderndi ama şimdi 200 sene<br />
öncesinde kaldı o modernlik.<br />
Onu biz nasıl anlatacağız? Şimdi<br />
her an İnsanların iç duyguları<br />
değişiyor. Bu değişime paralel<br />
olarak da ürettikleri sanat<br />
eserleri değişiyor. Bu değişim<br />
içinde de klasik ve gelenek veya<br />
modern kelimelerinin çok ciddi<br />
bir tarifi yok. Gelenek diyoruz<br />
mesela. Ne geliyor akla? Daha<br />
önce yapılmış bitmiş ölmüş<br />
ve sabitlenmiş şeyler. Bağnaz<br />
fikirli veya yobazlar uğraşıyor<br />
denilebiliyor. Anlaşılan o. Ama<br />
biz bunu “gelene ek” olarak<br />
algılayacağız. Böyle anlamamız<br />
lazım. Eskiden ananevi derlerdi<br />
değil mi? Gelenekselin adı<br />
buydu. Onu da ben şöyle<br />
okuyorum an- an- nevi. Yani<br />
her an yeni... Biz geleneği ve<br />
modernizim’i böyle anlarsak<br />
onu daha iyi ihya ederiz daha<br />
iyi geliştiririz. Öteki türlü<br />
yaptığımız şey sadece bir<br />
hasret ile eskiyi taklit etmekten<br />
öteye gitmez. Taklit vs diyorum<br />
yanlış anlaşılmasın. Bunları<br />
ısrarla bilelim diyorum. Biz<br />
onu yapmayalım demiyorum.