09.05.2013 Views

OsmanliTurkcesiSozlugu

OsmanliTurkcesiSozlugu

OsmanliTurkcesiSozlugu

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

OSMANLI TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ<br />

Prof. Dr. Mehmet KANAR<br />

1


A<br />

â (F.) [ﺁ] 1.ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı<br />

pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.<br />

a’dâ (A.) [اﺪﻋا] düşmanlar.<br />

a’dâd (A.) [داﺪﻋا] sayılar.<br />

â’ik (A.) [ﻖﺋﺎﻋ] engel.<br />

a’lâ (A.) [ﯽﻠﻋا] en yüksek, en yüce.<br />

a’lâf (A.) [فﻻﺁ] otlar.<br />

a’lâl (A.) [لﻼﻋا] 1.hastalıklar. 2.sebepler.<br />

a’lâm (A.) [مﻼﻋا] 1.bayraklar. 2.özel isimler.<br />

a’lem (A.) [ﻢﻠﻋا] en iyi bilen.<br />

a’mâ (A.) [ﯽﻤﻋا] kör.<br />

a’mâk (A.) [قﺎﻤﻋا] derinlikler.<br />

a’mâl (A.) [لﺎﻤﻋا] işler, ameller, davranışlar.<br />

a’mâr (A.) [رﺎﻤﻋا] 1.ömürler. 2.yaşlar.<br />

a’nî (A.) [ﯽﻨﻋا] yani.<br />

a’râb (A.) [باﺮﻋا] Araplar, çöl arapları.<br />

a’râbî (A.) [ﯽﺑاﺮﻋا] çöl arabı.<br />

a’râz (A.) [ضاﺮﻋا] belirtiler.<br />

2


a’sâb (A.) [بﺎﺼﻋا] sinirler.<br />

a’sâr (A.) [رﺎﺼﻋا] yüz yıllar.<br />

a’şâr (A.) [رﺎﺸﻋا] öşür vergileri, onda birler.<br />

a’şârî (A.) [یرﺎﺸﻋا] ondalık.<br />

a’vec (A.) [جﻮﻋا] yamuk, eğri büğrü.<br />

a’ver (A.) [رﻮﻋا] tek gözlü.<br />

a’yâd (A.) [دﺎﻴﻋا] bayramlar.<br />

a’yân (A.) [نﺎﻴﻋا] 1.ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.<br />

a’yün (A.) [ﻦﻴﻋا] 1.gözler. 2.pınarlar.<br />

a’zâ (A.) [ﺎﻀﻋا] 1.üyeler. 2.organlar.<br />

a’zam (A.) [ﻢﻈﻋا] en büyük.<br />

âb (F.) [بﺁ] 1.su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.<br />

8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.<br />

âb (F.) [بﺁ] Ağustos.<br />

âb -ı âbistenî [ﯽﻨﺘﺴﺑﺁ بﺁ] 1.meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.<br />

âb -ı adâlet [ﺖﻝاﺪﻋ بﺁ] 1.adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.<br />

âb -ı ahmer [ﺮﻤﺣا بﺁ] 1.kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.<br />

âb -ı âteşîn [ﻦﻴﺸﺕﺁ بﺁ] 1.ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.<br />

âb -ı bâdereng [ﮓﻥر ﻩدﺎﺑ بﺁ] 1.kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.<br />

âb -ı engûr [رﻮﮕﻥا بﺁ] 1.üzüm suyu. 2.şarap.<br />

âb -ı harâbât [تﺎﺑاﺮﺧ بﺁ] (meyhane suyu) şarap.<br />

âb -ı kevser [ﺮﺛﻮﮐ بﺁ] 1.cennet suyu, 2.şarap.<br />

ab’âb (A.) [بﺎﻌﺒﻋ] vantrolog.<br />

3


abâ (A.) [ﺎﺒﻋ] 1.kaba yün kumaş. 2.aba.<br />

âbâ’ (A.) [ءﺎﺑﺁ] 1.babalar. 2.gezegenler.<br />

âbâd (A.) [دﺎﺑﺁ] ebedler.<br />

âbâd (F.) [دﺎﺑﺁ] bayındır, mamûr.<br />

âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.<br />

âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.<br />

âbâdân (F.) [نادﺎﺑﺁ] bayındır.<br />

âbâdânî (F.) [ﯽﻥادﺎﺑﺁ] bayındırlık.<br />

âbâdî (F.) [یدﺎﺑﺁ] 1.bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.<br />

âbâl (A.) [لﺎﺑﺁ] develer.<br />

âbân (F.) [نﺎﺑﺁ] Âbân ayı.<br />

abâpûş (A.-F.) [شﻮﭘﺎﺒﻋ] 1.abalı. 2.derviş. 3.yoksul.<br />

âbâr (A.) [رﺎﺑﺁ] kuyular.<br />

âbcâme (F.) [ﻪﻡﺎﺠﺑﺁ] su kabı.<br />

âbçîn (F.) [ﻦﻴﭽﺑﺁ] peştemal.<br />

abd (A.) [ﺪﺒﻋ] 1.kul. 2.köle.<br />

âbdân (F.) [ناﺪﺑﺁ] 1.su kabı. 2.mesane.<br />

âbdâr (F.) [راﺪﺑﺁ] 1.sulu. 2.parlak. 3.hoş<br />

âbdendân (F.) [ناﺪﻥﺪﺑﺁ] 1.bön. 2.âciz.<br />

abdest (F.) [ﺖﺱﺪﺑﺁ] 1.abdest. 2.paylama.<br />

abdesthâne (F.) [ﻪﻥﺎﺨﺘﺱﺪﺑﺁ] 1.tuvalet. 2.abdest alınan yer.<br />

abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.<br />

âbek (F.) [ﮏﺑﺁ] 1.sulu. 2.cıva.<br />

4


abes (A.) [ﺚﺒﻋ] saçma, abes.<br />

âbgîne (F.) [ﻪﻨﻴﮕﺑﺁ] 1.kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.<br />

âbgîr (F.) [ﺮﻴﮕﺑﺁ] 1.havuz. 2.su birikintisi.<br />

âbgûn (F.) [نﻮﮕﺑﺁ] 1.su rengi. 2.mavi.<br />

abher (A.) [ﺮﻬﺒﻋ] 1.nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.<br />

âbhîz (F.) [ﺰﻴﺨﺑﺁ] büyük dalga.<br />

âbhord (F.) [درﻮﺨﺑﺁ] nasip.<br />

âbırû (F.) [وﺮﺑﺁ] yüzsuyu.<br />

âbî (F.) [ﯽﺑﺁ] mavi.<br />

âbid (A.) [ﺪﺑﺎﻋ] 1.ibadet eden. 2.erkek adı.<br />

abîd (A.) [ﺪﻴﺒﻋ] 1.kullar. 2.köleler.<br />

âbidât [تاﺪﺑﺁ] anıtlar.<br />

âbide (A.) [ﻩﺪﺑﺁ] anıt.<br />

âbidevî (A.) [یوﺪﺑﺁ] anıtsal.<br />

âbile (F.) [ﻪﻠﺑﺁ] 1.su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.<br />

âbir (A.) [ﺮﺑﺎﻋ] yaya.<br />

âbisten (F.) [ﻦﺘﺴﺑﺁ] gebe.<br />

âbistengâh (F.) [ﻩﺎﮕﻨﺘﺴﺑﺁ] döl yatağı.<br />

âbişhor (F.) [رﻮﺨﺸﺑﺁ] 1.sulama yeri. 2.nasip.<br />

âbkâr (F.) [رﺎﮑﺑﺁ] 1.saka. 2.ayyaş.<br />

âbkeş (F.) [ﺶﮑﺑﺁ] 1.saka, su çeken. 2.kevgir.<br />

âbnûs (F.) [سﻮﻨﺑﺁ] abanoz.<br />

âbrâh (F.) [ﻩاﺮﺑﺁ] su yolu, kanal.<br />

5


abraş (A.) [شﺮﺑا] alacalı.<br />

âbrîz (F.) [ﺰیﺮﺑﺁ] 1.tuvalet. 2.ıbrık.<br />

âbşâr (F.) [رﺎﺸﺑﺁ] çağlayan.<br />

abûs (A.) [سﻮﺒﻋ] somurtkan.<br />

âbühava (F.-A.) [اﻮه و بﺁ] iklim.<br />

âbzih (F.) [ﻩﺰﺑﺁ] 1.su kaynağı. 2.gözyaşı.<br />

âc (A.) [ جﺎﻋ] fildişi.<br />

âc (F.) [جﺁ] ılgın ağacı.<br />

acâib (A.) [ﺐﺋﺎﺠﻋ] tuhaf, ilginç, acaip.<br />

acâleten (A.) [ﺔﻝﺎﺠﻋ] alelacele.<br />

aceb (A.) [ﺐﺠﻋ] 1.tuhaflık. 2.acaba.<br />

acebâ (A.) [ﺎﺒﺠﻋ] acaba.<br />

acele (A.) [ﻪﻠﺠﻋ] acele.<br />

aceleten (A.) [ﺔﻠﺠﻋ] çarçabuk, alelacele.<br />

acem (A.) [ﻢﺠﻋ] 1.arap olmayan. 2.İranlı, acem.<br />

acemaşîran (A.) [ناﺮﻴﺸﻋ ﻢﺠﻋ] Türk mûsikisinde bir makam.<br />

acemce (A.-T.) Farsça.<br />

acemî (A.) [ﯽﻤﺠﻋ] 1.deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.<br />

acemistan (A.-F.) [نﺎﺘﺴﻤﺠﻋ] İran.<br />

acemiyân (A.-F.) [نﺎﻴﻤﺠﻋ] 1.deneyimsizler. 2.İranlılar.<br />

aceze (A.) [ﻩﺰﺠﻋ] düşkünler, âcizler.<br />

acîb (A.) [ﺐﻴﺠﻋ] tuhaf, acayip, ilginç.<br />

acîbe (A.) [ﻪﺒﻴﺠﻋ] şaşılacak şey.<br />

6


âcil (A.) [ﻞﺝﺎﻋ] acil.<br />

âcilen (A.) [ﻼﺝﺎﻋ] derhal, acil olarak.<br />

acîn (A.) [ﻦﻴﺠﻋ] macun, yoğurulmuş.<br />

âciz (A.) [ﺰﺝﺎﻋ] 1.aciz. 2.ben.<br />

âcizâne (A.-F.) [ﻪﻥاﺰﺝﺎﻋ] 1.acizce. 2.alçakgönüllüce.<br />

âcizî (A.-F.) [یﺰﺝﺎﻋ] acizlik.<br />

âciziyyet (A.) [ﺖیﺰﺝﺎﻋ] acizlik.<br />

âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.<br />

acûl (A.) [لﻮﺠﻋ] aceleci.<br />

acûlâne (A.-F.) [ﻪﻥﻻﻮﺠﻋ] acele acele.<br />

acûz (A.) [زﻮﺠﻋ] 1.kocakarı. 2.cadı.<br />

acûze (A.) [ﻩزﻮﺠﻋ] 1.kocakarı. 2.cadı.<br />

âcür (F.) [ﺮﺝﺁ] 1.tuğla. 2.kiremit.<br />

acz (A.) [ﺰﺠﻋ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.<br />

âdâb (A.) [بادﺁ] 1.edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.<br />

adalât (A.) [تﻼﻀﻋ] kaslar.<br />

adale (A.) [ﻪﻠﻀﻋ]1.kas. 2.kaslar.<br />

adâlet (A.) [ﺖﻝاﺪﻋ] adalet.<br />

adaletkâr (A.-F.) [رﺎﮑﺘﻝاﺪﻋ] adil, adaletli.<br />

âdât (A.) [تادﺎﻋ] âdetler, alışkanlıklar.<br />

adâvet (A.) [تواﺪﻋ] düşmanlık.<br />

adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.<br />

add (A.) [ﺪﻋ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.<br />

7


addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.<br />

addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.<br />

addolunmak sayılmak, kabul edilmek.<br />

aded (A.) [دﺪﻋ] sayı.<br />

adeden (A.) [ادﺪﻋ] sayıca.<br />

adedî (A.) [یدﺪﻋ] sayısal.<br />

âdem (A.) [مدﺁ] 1.ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.<br />

adem (A.) [مﺪﻋ] yokluk, bulunmama, adem.<br />

adem -i muvaffakiyet [ ﺖﻴﻘﻓﻮﻡ مﺪﻋ] başarısızlık.<br />

adem -i muvazenet [ ﺖﻥزاﻮﻡ مﺪﻋ] dengesizlik.<br />

adem -i riâyet [ ﺖیﺎﻋر مﺪﻋ] uymama..<br />

adem -i te’lîfiyet [ ﺖﻴﻔﻴﻝﺄﺕ مﺪﻋ] uzlaşamama, bir araya gelememe.<br />

adem -i teveccüh [ﻪﺝﻮﺕ مﺪﻋ ] ilgisizlik.<br />

ademâbâd (A.-F.) [دﺎﺑﺁ مﺪﻋ] yokluk ülkesi.<br />

âdemhâr (A.-F.) [راﻮﺧ مدﺁ] yamyam, insan yiyen.<br />

âdemî (A.-F.) [ﯽﻡدﺁ]1.insanoğlu. 2.insanlık.<br />

âdemiyân (A.-F.) [نﺎﻴﻡدﺁ] insanlar.<br />

âdemiyyet (A.) [ﺖﻴﻡدﺁ] 1.insanlık. 2.adamlık.<br />

ades (A.) [سﺪﻋ] mercimek.<br />

adese (A.) [ﻪﺱﺪﻋ] mercek.<br />

âdet (A.) [تدﺎﻋ] alışkanlık, âdet.<br />

âdeta (A.) [ﺎﺕدﺎﻋ] basbayağı.<br />

âdeten (A.) [ﺎﺕﺪﻋ] âdet olarak, geleneklere göre.<br />

8


adhâ (A.) [ﯽﺤﺽا] kurbanlar.<br />

âdi (A.) [یدﺎﻋ] sıradan, âdi, değersiz.<br />

adîd (A.) [ﺪیﺪﻋ] birçok.<br />

adîde (A.) [ﻩﺪیﺪﻋ] birçok.<br />

âdil (A.) [لدﺎﻋ] adaletli.<br />

adîl (A.) [ﻞیﺪﻋ] eşit, denk.<br />

âdilâne (A.-F.) [ﻪﻥﻻﺪﻋ] adilce.<br />

adîm (A.) [ﻢیﺪﻋ] yok olan.<br />

adîmülimkân (A.) [نﺎﮑﻡﻻا ﻢیﺪﻋ] imkânsız.<br />

âdiye (A.) [ ﻪیدﺎ ﻋ]<br />

alışılmış, sıradan.<br />

adl (A.) [لﺪﻋ] adalet.<br />

adlâ’ (A.) عﻼﺽا] kenarlar.<br />

adlî (A.) [ﯽﻝﺪﻋ] adalet ile ilgili.<br />

adliyye (A.) [ﻪﻴﻝﺪﻋ] mahkeme, adliye.<br />

adn (A.) [نﺪﻋ] cennet.<br />

adû (A.) [وﺪﻋ] düşman.<br />

âfâk (A.) [قﺎﻓﺁ] ufuklar.<br />

âfâkî (A.) [ﯽﻗﺎﻓﺁ] 1.nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.<br />

âfât (A.) [تﺎﻓﺁ] afetler, belalar.<br />

âferîde (F.) [ﻩﺪیﺮﻓﺁ] yaratık, yaratılmış, mahluk.<br />

âferîdgâr (F.) [رﺎﮔﺪیﺮﻓﺁ] yaratan, Tanrı.<br />

âferîn (F.) [ﻦیﺮﻓﺁ] bravo, çok yaşa, aferin.<br />

âferîn (F.) [ﻦیﺮﻓﺁ] yaratan.<br />

9


âferînende (F.) [ﻩﺪﻨﻨیﺮﻓﺁ] yaratıcı.<br />

âferîniş (F.) [ﺶﻨیﺮﻓﺁ] yaratılış.<br />

âfet (A.) [ﺖﻓﺁ] 1.afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.<br />

âfet -i cân [ نﺎﺝ ﺖﻓﺁ] 1.can belası. 2.güzel.<br />

âfet -i devrân [ نارود ﺖﻓﺁ] 1.güzel, dilber.<br />

âfetengîz (A.-F.) [ﺰﻴﮕﻥا ﺖﻓﺁ] afet getiren.<br />

âfetresân (A.-F.) [نﺎﺱر ﺖﻓﺁ] bela getiren.<br />

âfetzede (A.-F.) [ﻩدز ﺖﻓﺁ] belaya uğramış, afet görmüş.<br />

afîf (A.) [ﻒﻴﻔﻋ] iffetli.<br />

âfil (A.) [ﻞﻓﺁ] 1.batan. 2.görünmez olan.<br />

âfitâb (F.) [ بﺎﺘﻓﺁ] güneş.<br />

âfitâbcemâl (F.-A.) [ لﺎﻤﺝ بﺎﺘﻓﺁ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi<br />

parlayan, sevgili, maşuk.<br />

âfiyet (A.) [ﺖﻴﻓﺎﻋ] esenlik.<br />

âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.<br />

afiyetbahş [ ﺶﺨﺑ ﺖﻴﻓﺁ] afiyet verici.<br />

afrika (A.) [ﺎﻘیﺮﻓا] Afrika kıtası.<br />

afsun (F.) [نﻮﺴﻓا] büyü, efsun.<br />

âftâb (F.) [بﺎﺘﻓﺁ] güneş.<br />

âftâbe (F.) [ﻪﺑﺎﺘﻓﺁ] ıbrık, su kabı.<br />

âftâbgîr (F.) [ﺮﻴﮕﺑﺎﺘﻓﺁ] güneş alan, güneş gören.<br />

âftâbî (F.) [ﯽﺑﺎﺘﻓﺁ] güneşlik.<br />

âftâbrû (F.) [ور بﺎﺘﻓﺁ] parlak yüzlü.<br />

10


afv (A.) [ﻮﻔﻋ] bağışlama, af.<br />

âgâh (F.) [ﻩﺎﮔﺁ] haberdar.<br />

âgâh etmek haberdar etmek.<br />

âgâh olmak haberdar olmak.<br />

âgâhî (F.) [ﯽهﺎﮔﺁ] haberdarlık.<br />

âgeh (F.) [ﻪﮔﺁ] haberdar.<br />

âgehî (F.) [ﯽﻬﮔﺁ] haberdarlık.<br />

âgîn (F.) [ﻦﻴﮔﺁ] dolu.<br />

âgûş (A.) [شﻮﻏﺁ] kucak.<br />

âğâliş (F.) [ﺶﻝﺎﻏﺁ] kışkırtma.<br />

ağayân (T.-F.) [نﺎیﺎﻏﺁ] ağalar.<br />

âğâz (F.) [زﺎﻏﺁ] 1.başlama. 2.başlangıç.<br />

ağbiyâ (A.) [ﺎﻴﺒﻏا] kalın kafalılar.<br />

âğişte (F.) [ﻪﺘﺸﻏﺁ] bulaşmış, bulanık.<br />

ağlâl (A.) [لﻼﻏا] 1.boyunduruklar. 2.zincirler.<br />

ağlât (A.) [طﻼﻏا] hatalar.<br />

ağleb [(A.) [لﺎﻤﺘﺣا ﺐﻠﻏا] çoğunlukla, genellikle, sık sık.<br />

ağleb -i ihtimâl [لﺎﻤﺘﺣا ﺐﻠﻏا] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.<br />

ağnâ (A.) [ﯽﻨﻏا] en zengin.<br />

ağnâm (A.) [مﺎﻨﻏا] koyunlar.<br />

ağniyâ (A.) [ﺎﻴﻨﻏا] zenginler.<br />

ağniye (A.) [ﻪﻴﻨﻏا] şarkılar.<br />

ağrâs (A.) [ساﺮﻏا] fidanlar.<br />

11


ağrâz (A.) [ضاﺮﻏا] maksatlar.<br />

ağsân (A.) [نﺎﺼﻏا] dallar.<br />

ağşiye (A.) [ﻪﻴﺸﻏا] 1.perdeler. 2.zarlar.<br />

ağyâr (A.) [رﺎﻴﻏا] yabancılar.<br />

ah (A.) [خا] 1.kardeş. 2.dost.<br />

âh (F.) [ﻩﺁ] 1.feryat etme, feryat. 2.ilenme.<br />

âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.<br />

âh ü zâr [ راز و ﻩﺁ] âh edip inleme.<br />

âhâd (A.) [دﺎﺣﺁ] birler.<br />

ahad (A.) [ﺪﺣا] bir.<br />

ahali (A.) [ﯽﻝﺎها] halk, ahali, insan topluluğu.<br />

ahavât (A.) [تاﻮﺧا] kızkardeşler.<br />

ahbâb (A.) [بﺎﺒﺣا] 1.dostlar. 2.dost.<br />

ahbap (A.) [بﺎﺒﺣا] dostlar, sevdikler.<br />

ahbâr (A.) [رﺎﺒﺧا] haberler.<br />

ahcâr (A.) [رﺎﺠﺣا] taşlar.<br />

ahd (A.) [ﺪﻬﻋ] 1.yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.<br />

ahd -i atîk [ﻖﻴﺘﻋ ﺪﻬﻋ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.<br />

ahd -i cedîd [ﺪیﺪﺝ ﺪﻬﻋ] İncil ve ekleri.<br />

ahdar (A.) [ﺮﻀﺣا] yemyeşil.<br />

ahdâs (A.) [ثاﺪﺣا] 1.yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.<br />

ahdeb (A.) [بﺪﺣا] kambur.<br />

ahdnâme (A.-F.) [ﻪﻡﺎﻥﺪﻬﻋ] ahitname, antlaşma metni.<br />

12


ahdüpeymân (A.-F.) [نﺎﻤﻴﭘ و ﺪﻬﻋ] and.<br />

âhek (F.) [ﮏهﺁ] kireç.<br />

âhen (F.) [ﻦهﺁ] demir.<br />

âhendil (F.) [لد ﻦهﺁ] acımasız.<br />

âheng (F.) [ﮓﻨهﺁ] 1.uyum, ahenk. 2.eğlence.<br />

âheng -i esvât [تاﻮﺹا ﮓﻨهﺁ] ses uyumu.<br />

âhengdâr (F.) [راﺪﮕﻨهﺁ] uyumlu.<br />

âhenger (F.) [ﺮﮕﻨهﺁ] demirci.<br />

âhenggüzâr (F.) [ راﺬﮔ ﮓﻨهﺁ] uyumlu, ahenkli.<br />

âhenîn (F.) [ﻦﻴﻨهﺁ] 1.demirden. 2.demir gibi.<br />

âhenîndil (F.) [لد ﻦﻴﻨهﺁ] 1.katı yürekli. 2.yiğit.<br />

âhenk (F.) [ﮓﻨهﺁ] ahenk, uyum.<br />

âhenkdâr (F.) [راد ﮓﻨهﺁ] uyumlu, ahenkli.<br />

âhenkeş (F.) [ﺶﮑﻨهﺁ] miknatıs.<br />

âhenrüba (F.) [ﺎﺑر ﻦهﺁ] miknatıs.<br />

âhensâ(y) (F.) [یﺎﺱ ﻦهﺁ] törpü.<br />

âher (A.) [ﺮﺧﺁ] başka, diğer.<br />

âheste (F.) [ﻪﺘﺴهﺁ] yavaş, usul, ağır.<br />

âhestegî (F.) [ﯽﮕﺘﺴهﺁ] yavaşlık.<br />

ahfâ (A.) [ ﺎﻔ ﺧا]<br />

en gizli.<br />

ahfâd (A.) [دﺎﻔﺣا] torunlar.<br />

ahger (F.) [ﺮﮕﺧا] kor ateş.<br />

ahibbâ (A.) [ﺎﺒﺣا] dostlar, sevilenler; sevgililer.<br />

13


ahid (A.) [ﺪﻬﻋ] söz, yemin.<br />

ahidşiken (A.-F.) [ﻦﮑﺵﺪﻬﻋ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.<br />

âhîhte (F.) [ﻪﺘﺨﻴهﺁ] kınından çıkmış, sıyrılmış.<br />

ahîr (A.) [ﺮﺧﺁ] son, en son.<br />

âhir -i kâr [رﺎﮐ ﺮﺧﺁ] 1.sonunda. 2.sonuç.<br />

âhirbîn (A.-F.) [ﻦﻴﺑﺮﺧﺁ] ileri görüşlü.<br />

âhire (A.) [ﻩﺮﺧﺁ] son.<br />

ahîren (A.) [اﺮﻴﺧا] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.<br />

âhiret (A.) [تﺮﺧﺁ] öbür dünya.<br />

âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.<br />

âhirin (A.-F.) [ﻦیﺮﺧﺁ] 1.sonuncu. 2.sonrakiler.<br />

âhirkâr (A.-F.) [رﺎﮐﺮﺧﺁ] sonunda, nihayet.<br />

âhirülemr (A.) [ﺮﻡﻻاﺮﺧﺁ] sonunda, işin sonunda.<br />

âhiz (A.) [ﺬﺧﺁ] alan.<br />

ahize (A.) [ﻩﺬﺧﺁ] alıcı gereç.<br />

ahkâm (A.) [مﺎﮑﺣا] hükümler.<br />

ahlâf (A.) [فﻼﺧا] halefler.<br />

ahlâk (A.) [قﻼﺧا] huy, ahlak.<br />

ahlâk -ı amelî [ﯽﻠﻤﻋ قﻼﺧا] uygulamadaki ahlak anlayışı.<br />

ahlâk -ı hasene [ﻪﻨﺴﺣ قﻼﺧا] iyi huy.<br />

ahlâk -ı nazarî [یﺮﻈﻥ قﻼﺧا] teorideki ahlak anlayışı.<br />

ahlâk -ı zemîme [ ﻪﻤﻴﻡذ قﻼ ﺧا]<br />

kötü huy.<br />

ahlâken (A.) [ﺎﻗﻼﺧا] ahlakça.<br />

14


ahlâkiyat (A.) [تﺎﻴﻗﻼﺧا] ahlak bilgisi.<br />

ahlâkiyûn (A.) [نﻮﻴﻗﻼﺧا] ahlakçılar.<br />

ahlâm (A.) [مﻼﺣا] 1.karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.<br />

ahlât (A.) [طﻼﺧا] salgılar.<br />

ahlât -ı erba’a [ﻪﻌﺑرا طﻼﺧا] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.<br />

ahmak (A.) [ﻖﻤﺣا] budala, aptal, ahmak.<br />

ahmakâne (A.-F.) [ﻪﻥﺎﻘﻤﺣا] ahmakça.<br />

ahmakî (A.-F.) [ﯽﻘﻤﺣا] ahmaklık.<br />

ahmer (A.) [ﺮﻤﺣا] kırmızı, kızıl.<br />

ahrâm (A.) [ماﺮﺣا] 1.kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.<br />

ahrâr (A.) [راﺮﺣا] özgürler.<br />

ahrârâne (A.-F.) [ﻪﻥاراﺮﺣا] özgürce.<br />

ahrâs (A.) [ساﺮﺣا] koruyucular, muhafızlar.<br />

ahret (A.) [تﺮﺧﺁ] öbür dünya, ahiret.<br />

ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.<br />

ahsâs (A.) [سﺎﺴﺣا] duygular.<br />

ahsen (A.) [ﻦﺴﺣا] en güzel.<br />

ahşâ’ (A.) [ءﺎﺸﺣا] 1.iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.<br />

ahşâb (A.>T.) [بﺎﺸﺧا] 1.ahşap. 2.keresteler.<br />

ahşâm (A.) [مﺎﺸﺣا] maiyet.<br />

ahtâb (A.) [بﺎﻄﺣا] odunlar.<br />

ahtâr (A.) [رﺎﻄﺧا] tehlikeler.<br />

âhte (F.) [ﻪﺘﺧﺁ] 1.iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.<br />

15


ahter (F.) [ﺮﺘﺧا] yıldız.<br />

ahter -i dünbâledâr [راد ﻪﻝﺎﺒﻥد ﺮﺘﺧا] kuyruklu yıldız.<br />

ahterbîn (F.) [ﻦﻴﺑﺮﺘﺧا] astrolog, yıldızbilimci.<br />

ahterşinâs (F.) [سﺎﻨﺵﺮﺘﺧا] yıldızbilimci.<br />

ahterşümâr (F.) [رﺎﻤﺵﺮﺘﺧا] 1.yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.<br />

ahu (A.) [ﻮﺧا] kardeş.<br />

âhû (F.) [ﻮهﺁ] ceylan, karaca.<br />

âhûbere (F.) [ﻩﺮﺑﻮهﺁ] ceylan yavrusu.<br />

âhûdil (F.) [لدﻮهﺁ] ödlek, korkak.<br />

âhund (F.) [ﺪﻥﻮﺧﺁ] molla, hoca.<br />

âhûnigah (F.) [ﻩﺎﮕﻥﻮهﺁ] ceylan bakışlı.<br />

âhur (F.) [ﺮﺧﺁ] ahır.<br />

âhuvân (F.) [ناﻮهﺁ] ceylanlar.<br />

âhûvâne (F.) [ﻪﻥاﻮهﺁ] ceylan gibi.<br />

âhüvâh(F.) [ﻩاو و ﻩﺁ] feryat, sızlanma, hayıflanma.<br />

âhüvâveylâ (F.-A.) [ ﻼیواو و ﻩﺁ] feryat, âh çekme, figan etme.<br />

âhüzâr (F.) [راز و ﻩﺁ] âh çekip inleme.<br />

ahvâl (A.) [لاﻮﺣا] haller, durumlar.<br />

ahvâl -i âdiye [ ﻪی دﺎﻋ لاﻮﺣا]<br />

olağan haller.<br />

ahvâl -i sıhhiye [ﻪﻴﺤﺹ لاﻮﺣا] sağlık durumu<br />

ahvef (A.) [فﻮﺧا] en korkunç.<br />

ahvel (A.) [لﻮﺣا] şaşı.<br />

ahyâ (A.) [ﺎﻴﺣا] diriler.<br />

16


ahyâl (A.) [لﺎﻴﺧا] yılkılar.<br />

ahyânen (A.) [ﺎﻥﺎﻴﺣا] arasıra, kimi zaman.<br />

ahyâr (A.) [رﺎﻴﺧا] iyiler.<br />

ahyât (A.) [طﺎﻴﺧا] iplikler.<br />

ahz (A.) [ﺬﺧا] alma.<br />

ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.<br />

ahzâb (A.) [باﺰﺣا] 1.kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.<br />

ahzân (A.) [ناﺰﺣا] hüzünler.<br />

ahzar (A.) [ﺮﻀﺧا] yeşil.<br />

ahzen (A.) [نﺰﺣا] çok hüzünlü.<br />

ahzetmek almak.<br />

ahzüi’tâ (A.) [ﺎﻄﻋ و ﺬﺧا] alış veriş.<br />

ahzükabz (A.) [ﺾﺒﻗ و ﺬﺧا] alıp sahip çıkma.<br />

âid (A.) [ﺪﺋﺎﻋ] 1.ait, ilişkin. 2.geri dönen.<br />

âidât (A.) [تاﺪﺋﺎﻋ] gelirler, aidat.<br />

âide (A.) [ﻩﺪﺋﺎﻋ] kâr, kazanç, gelir.<br />

âika (A.) [ﻪﻘﺋﺎﻋ] engel.<br />

âile (A.) [ﻪﻠﺋﺎﻋ] 1.aile. 2.eş, karı.<br />

ailevî (A.) [یﻮﻠﺋﺎﻋ] aile ile ilgili.<br />

âjeng (F.) [ﮓﻥژﺁ] buruşuk, cilt kırışığı.<br />

âk (A.) [قﺎﻋ] serkeş.<br />

akab (A.) [ﺐﻘﻋ] 1.arka, art. 2.topuk, ökçe.<br />

akabât (A.) [تﺎﺒﻘﻋ] 1.yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.<br />

17


akabe (A.) [ﻪﺒﻘﻋ] 1.geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.<br />

akabinde (A.-T.) ardından.<br />

akâid (A.) [ﺪﺋﺎﻘﻋ] inançlar, akideler.<br />

akâmet (A.) [ﺖﻡﺎﻘﻋ] 1.verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.<br />

akar (A.) [رﺎﻘﻋ] kazanç sağlayan mülk.<br />

akarât (A.) [تاﺮﻘﻋ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.<br />

akbeh (A.) [ﺢﺒﻗا] çok çirkin.<br />

akd (A.) [ﺪﻘﻋ] 1.düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.<br />

akdâh (A.) [حاﺪﻗا] kadehler.<br />

akdâm (A.) [ماﺪﻗا] ayaklar.<br />

akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.<br />

akdem (A.) [مﺪﻗا] önce, önceki.<br />

akdes (A.) [سﺪﻗا] en kutsal.<br />

akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma<br />

yapmak, sözleşme yapmak.<br />

akıbet (A.) [ﺖﺒﻗﺎﻋ] son.<br />

âkıbetbîn (A.-F.) [ﻦﻴﺑ ﺖﺒﻗﺎﻋ] sonu gören, ileri görüşlü.<br />

âkıbetendîş (A.-F.) [ﺶیﺪﻥا ﺖﺒﻗﺎﻋ] sonunu düşünen.<br />

âkıbetülemr (A.) [ ﺮﻡ ﻻا ﺖﺒﻗﺎﻋ]<br />

sonunda.<br />

âkıl (A.) [ﻞﻗﺎﻋ] akıllı, akıl sahibi.<br />

akıl (A.) [ﻞﻘﻋ] akıl.<br />

âkılâne (A.-F.) [ﻞﻗﺎﻋ] akıllıca.<br />

âkıle (A.) [ﻪﻠﻗﺎﻋ] akıllı kadın.<br />

18


âkır (A.) [ﺮﻗﺎﻋ] 1.kısır. 2.verimsiz.<br />

âkid (A.) [ﺪﻗﺎﻋ] akit yapan.<br />

akîde (A.) [ﻩﺪﻴﻘﻋ] inanç, akide.<br />

akîdefurûş (A.-F.) [ شوﺮﻓ ﻩﺪﻴﻘﻋ] inanç tüccarı.<br />

akîk (A.) [ﻖﻴﻘﻋ] akik taşı.<br />

âkil (A.) [ﻞﮐﺁ] yiyen.<br />

akîm (A.) [ﻢﻴﻘﻋ] 1.kısır. 2.sonuçsuz.<br />

akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.<br />

akis (A.) [ﺲﮑﻋ] yansıma, aksetme, akis.<br />

akl (A.) [ﻞﻘﻋ] akıl.<br />

akl -ı bâliğ [ﻎﻝﺎﺑ ﻞﻘﻋ] ergin.<br />

akl -ı evvel [لوا ﻞﻘﻋ] Tanrı.<br />

akl -ı küll [ﻞﮐ ﻞﻘﻋ] 1.doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.<br />

akl -ı mücerred [دﺮﺠﻡ ﻞﻘﻋ] soyut akıl.<br />

akl -ı selim [ﻢﻴﻠﺱ ﻞﻘﻋ] sağduyu.<br />

aklâm (A.) [مﻼﻗا] 1.kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.<br />

aklen (A.) [ﻼﻗا] akılca.<br />

aklıselim (A.-F.) [ﻢﻴﻠﺱ ﻞﻘﻋ] sağduyu.<br />

aklî (A.) [ﯽﻠﻘﻋ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.<br />

akliyye (A.) [ﻪﻴﻠﻘﻋ] akılcılık, rasyonalizm.<br />

akliyyûn (A.) [نﻮﻴﻠﻘﻋ] akılcılar, rasyonalistler.<br />

akm (A.) [ﻢﻘﻋ] kısırlık.<br />

akmâr (A.) [ رﺎﻤ ﻗا]<br />

aylar.<br />

19


akmişe (A.) [ﻪﺸﻤﻗا] kumaşlar.<br />

akrabâ (A.) [ءﺎﺑﺮﻗا] akraba, yakınlar.<br />

akran (A.) [ناﺮﻗا] yaşıtlar.<br />

akreb (A.) [بﺮﻗا] en yakın.<br />

akreb (A.) [بﺮﻘﻋ] 1.akrep. 2.saat ibresi.<br />

akrebek (A.-F.) [ﮏﺑﺮﻘﻋ] saati gösteren ibre.<br />

aks (A.) [ﺲﮑﻋ] yansıma, akis.<br />

aks -i müddeâ [ﺎﻋﺪﻡ ﺲﮑﻋ] çatışkı.<br />

aks -i sedâ [اﺪﺹ ﺲﮑﻋ] yankı.<br />

aksâ (A.) [ﯽﺼﻗا] uzak, en son.<br />

aksâ -yı emel [ﻞﻡا یﺎﺼﻗا] ülkü, ideal.<br />

aksâ -yı şark [قﺮﺵ یﺎﺼﻗا] Uzakdoğu.<br />

aksâm (A.) [مﺎﺴﻗا] kısımlar, bölümler.<br />

aksâm -ı sâire [ﻩﺮﺋﺎﺱ مﺎﺴﻗا] diğer kısımlar, öbür bölümler.<br />

akser (A.) [ﺮﺼﻗا] en kısa.<br />

aksetmek yansımak, vurmak.<br />

aksî (A.) [ﯽﺴﮑﻋ] 1.inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.<br />

aksülamel (A.) [ﻞﻤﻌﻝا ﺲﮑﻋ] tepki, reaksiyon.<br />

aktâ’ (A. [عﺎﻄﻗا] 1.kesmeler. 2.beylik araziler.<br />

aktâb (A.) [بﺎﻄﻗا] 1.kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.<br />

aktâr (A.) [رﺎﻄﻗا] taraflar, yöreler.<br />

aktâr-ı cihân [ نﺎﻬﺝ رﺎﻄﻗا] dünyanın her tarafı.<br />

akûr (A.) [رﻮﻘﻋ] azgın, kudurmuş, saldırgan.<br />

20


akûrâne (A.-F.) [ﻪﻥارﻮﻘﻋ] kudurmuşçasına.<br />

akvâl (A.) [لاﻮﻗا] sözler.<br />

akvâm (A.) [ماﻮﻗا] kavimler.<br />

akviyâ (A.) [ﺎیﻮﻗا] kuvvetliler.<br />

âl (A.) [لﺁ] 1.aile. 2.sülale. 3.evlat.<br />

âl (A.) [لﺎﻋ] yüce, yüksek.<br />

alâ (A.) [ءﻼﻋ] yücelik, şeref.<br />

alâ (A.) [ﯽﻠﻋ] üst, üstü, üzeri.<br />

alâeyyihâl (A.) [لﺎﺣ یا ﯽﻠﻋ] her nasıl olsa.<br />

âlâf (A.) [فﻻﺁ] binler.<br />

alâhide (A.) [ﻩﺪﺤﻴﻠﻋ] tek başına, başlı başına.<br />

alâik (A.) [ﻖﺋﻼﻋ] alakalar, ilgiler.<br />

alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.<br />

alâim-i semâ [ﺎﻤﺱ ﻢﺋﻼﻋ] gökkuşağı.<br />

alak (A.) [ﻖﻠﻋ] 1.kan pıhtısı. 2.sülük.<br />

alâka (A.) [ﻪﻗﻼﻋ] ilgi, alaka.<br />

alâkabahş (A.-F.) [ﺶﺨﺑ ﻪﻗﻼﻋ] ilgilendiren, ilgili.<br />

alâkadar (A.-F.) [راد ﻪﻗﻼﻋ] ilgili, alakalı.<br />

alâkadar etmek ilgilendirmek.<br />

alâkadar olmak ilgilenmek.<br />

alakadârân (A.-F.) [ناراد ﻪﻗﻼﻋ] ilgililer.<br />

alâkadrilimkân (A.) [نﺎﮑﻡﻻارﺪﻗﻼﻋ] olabildiğince.<br />

âlâm (A.) [مﻻﺁ] elemler, acılar.<br />

21


alâmât (A.) [تﺎﻡﻼﻋ] işaretler, alametler.<br />

alâmet (A.) [ﺖﻡﻼﻋ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.<br />

âlât (A.) [تﻻﺁ] aletler.<br />

alâvechi (A.) [ﻪﺝو ﯽِﻠﻋ] üzere.<br />

alâvefk (A.) [ﻖﻓو ﯽﻠﻋ] uygun olarak.<br />

âlâyiş (F.) [ﺶیﻻﺁ] 1.bulaşma. 2.gösteriş.<br />

aleddevam (A.) [ماوﺪﻝا ﯽﻠﻋ] sürekli.<br />

alef (A.) [ﻒﻠﻋ] 1.ot. 2.hayvan yemi.<br />

aleka (A.) [ﻪﻘﻠﻋ] 1.kan pıhtısı. 2.balçık.<br />

alelacele (A.) [ﻪﻠﺠﻌﻝا ﯽﻠﻋ] çarçabuk.<br />

alelâde (A.) [ﻩدﺎﻌﻝا ﯽﻠﻋ] sıradan, bayağı.<br />

alelamyâ (A.) [ﺎﻴﻤﻌﻝا ﯽﻠﻋ] körükörüne.<br />

alelekser (A.) [ﺮﺜﮐﻻا ﯽﻠﻋ] çok defa.<br />

alelhusûs (A.) [صﻮﺼﺨﻝا ﯽﻠﻋ] özellikle.<br />

alelıtlâk (A.) [قﻼﻃﻻا ﯽﻠﻋ] 1.genellikle. 2.rastgele.<br />

alelicmâl (A.) [لﺎﻤﺝﻻا ﯽﻠﻋ] topluca.<br />

alelinfirâd (A.) [داﺮﻔﻥﻻا ﯽﻠﻋ] birer birer.<br />

alelistimrâr (A.) [راﺮﻤﺘﺱﻻا ﯽﻠﻋ] sürekli, aralıksız.<br />

aleliştirâk (A.) [کاﺮﺘﺵﻻا ﯽﻠﻋ] ortaklaşa.<br />

alelkifâye (A.) [ﻪیﺎﻔﮑﻝا ﯽﻠﻋ] yeterince.<br />

alelumûm (A.) [مﻮﻤﻌﻝا ﯽﻠﻋ] genellikle, genelde, genel olarak.<br />

âlem (A.) [ﻢﻝﺎﻋ] dünya; evren.<br />

alem (A.) [ﻢﻠﻋ] 1.sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.<br />

22


âlemârâ (A.-F.) [ارﺁ ﻢﻝﺎﻋ] dünyayı süsleyen.<br />

alemdâr (A.-F.) [راﺪﻤﻠﻋ] sancaktar.<br />

âlemefrûz (A.-F.) [زوﺮﻓا ﻢﻝﺎﻋ] dünyayı parlatan.<br />

âlemgîr (A.-F.) [ﺮﻴﮕﻤﻝﺎﻋ] 1.dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.<br />

âlemiyân (A.-F.) [نﺎﻴﻤﻝﺎﻋ] insanlar.<br />

âlemşümûl (A.) [لﻮﻤﺵ ﻢﻠﻋ] dünyayı kaplayan.<br />

âlemtâb (A.-F.) [بﺎﺘﻤﻝﺎﻋ] dünyayı aydınlatan.<br />

alenen (A.) [ﺎﻨﻠﻋ] açıkça.<br />

alenî (A.) [ﯽﻨﻠﻋ] açık, aşikâr.<br />

âlet (A.) [ﺖﻝﺁ] 1.araç, alet. 2.aygıt.<br />

alettafsîl (A.) [ﻞﻴﺼﻔﺘﻝا ﯽﻠﻋ] ayrıntılı olarak.<br />

alettevâlî (A.) [ﯽﻝاﻮﺘﻝا ﯽﻠﻋ] peşpeşe.<br />

aleyh (A.) [ﻪﻴﻠﻋ] karşı, karşıt; üzerine.<br />

aleyhdar (A.-F.) [راد ﻪﻴﻠﻋ] karşıt, zıt.<br />

aleyhisselâm (A.) [مﻼﺴﻝا ﻪﻴﻠﻋ] selam onun üzerine olsun.<br />

âlî (A.) [ﯽﻝﺎﻋ] yüce; yüksek.<br />

âlîcâh (A.-F.) [ﻩﺎﺝ ﯽﻝﺎﻋ] yüksek dereceli.<br />

âlîcenâb (A.) [بﺎﻨﺝ ﯽﻝﺎﻋ] 1.cömert. 2.haysiyetli.<br />

âlihe (A.) [ﻪﻬﻝﺁ] ilahlar.<br />

âlîhimmet (A.) [ﺖﻤه ﯽﻝﺎﻋ] yüce himmetli.<br />

âlîkadr (A.) [رﺪﻗ ﯽﻝﺎﻋ] saygıdeğer.<br />

alîl (A.) [ﻞﻴﻠﻋ] 1.hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.<br />

âlim (A.) [ﻢﻝﺎﻋ] bilgin.<br />

23


alîm (A.) [ﻢﻴﻠﻋ] çok bilen.<br />

âlîmakâm (A.) [ مﺎ ﻘﻡ ﯽﻝﺎﻋ]<br />

yüksek makamlı.<br />

âlînazar (A.) [ﺮﻈﻥ ﯽﻝﺎﻋ] yüksek görüşlü.<br />

âlîşan (A.) [نﺎﺵ ﯽﻝﺎﻋ] şanı yüce.<br />

âliye (A.) [ﻪﻴﻝﺎﻋ] yüce, yüksek.<br />

aliyyülâlâ (A.) [ﻼﻋﻻا ﯽﻠﻋ] en iyisi.<br />

Allâh (A.) [ﷲا] Tanrı, Allah.<br />

allâme (A.) [ﻪﻡﻼﻋ] büyük bilgin.<br />

âlû (F.) [ﻮﻝﺁ] erik.<br />

âlûbâlu (F.) [ﻮﻝﺎﺑﻮﻝﺁ] vişne.<br />

âlûd (F.) [دﻮﻝﺁ] bulanmış, bulaşmış.<br />

âlûde (F.) [ﻩدﻮﻝﺁ] bulanmış, bulaşmış.<br />

âlûdedâmen (F.) [ﻦﻡاد ﻩدﻮﻝﺁ] iffetsiz.<br />

âlûdegî (F.) [ﯽﮔدﻮﻝﺁ] bulaşma, bulaşıklık.<br />

âlüfte (F.) [ﻪﺘﻔﻝﺁ] 1.iffetsiz, fahişe. 2.alışık.<br />

âmâc (F.) [جﺎﻡﺁ] 1.hedef. 2.nişan tahtası.<br />

âmâcgâh (F.) [ﻩﺎﮕﺝﺎﻡﺁ] nişan alınan yer.<br />

âmâde (F.) [ﻩدﺎﻡﺁ] hazır.<br />

âmâdegî (F.) [ﯽﮔدﺎﻡﺁ] hazırlık.<br />

a'mâl (A.) [لﺎﻤﻋا] davranışlar, ameller.<br />

âmâl (A.) [لﺎﻡﺁ] emeller.<br />

âmâl (A.) [لﺎﻡﺁ] emeller.<br />

âmâr (F.) [رﺎﻡﺁ] 1.sayım. 2.hesap.<br />

24


amd (A.) [ﺪﻤﻋ] kasıt.<br />

amden (A.) [اﺪﻤﻋ] kasıtlı olarak.<br />

âmed (F.) [ﺪﻡﺁ] gelme, geliş.<br />

âmedşüd (F.) [ﺪﺵﺪﻡﺁ] geliş gidiş.<br />

âmedüreft (F.) [ﺖﻓروﺪﻡﺁ] geliş gidiş.<br />

âmedüşüd (F.) [ﺪﺵوﺪﻡﺁ] geliş gidiş.<br />

amel (A.) [ﻞﻤﻋ] 1.iş. 2.ishal.<br />

amele (A.) [ﻪﻠﻤﻋ] işçi.<br />

amelen (A.) [ﻼﻤﻋ] bilfiil, işleyerek.<br />

amelî (A.) [ﯽﻠﻤﻋ] pratik, uygulamalı.<br />

ameliyât (A.) [تﺎﻴﻠﻤﻋ] 1.işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.<br />

ameliye(A.) [ﻪﻴﻠﻤﻋ] işlem, uygulama.<br />

âmennâ (A.) [ﺎﻨﻡﺁ] diyecek bir şey yok, inandık.<br />

âmîhte (A.) [ﻪﺘﺨﻴﻡﺁ] karışık, karışmış.<br />

amîk (A.) [ﻖﻴﻤﻋ] derin.<br />

âmil (A.) [ﻞﻡﺎﻋ] 1.yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.<br />

amîm (A.) [ﻢﻴﻤﻋ] yaygın.<br />

âmîn (A.) [ﻦﻡﺁ] amin.<br />

âminen (A.) [ﺎﻨﻡﺁ] emin olarak.<br />

âmir (A.) [ﺮﻡﺁ] emreden.<br />

âmirâne (A.-F.) [ﻪﻥاﺮﻡﺁ] emredercesine.<br />

âmiyâne (A.-F.) [ﻪﻥﺎﻴﻡﺎﻋ] bayağı, avamca.<br />

âmm (A.) [مﺎﻋ] genel, yaygın.<br />

25


âmm (A.) [مﺎﻋ] yıl.<br />

amm (A.) [ﻢﻋ] amca.<br />

ammâ (A.) [ﺎﻡا] ama.<br />

ammâba’d (A.) [(ﺪﻌﺑﺎﻡا] maksada gelince.<br />

amme (A.) [ﻪﻤﻋ] hala.<br />

amûd (A.) [دﻮﻤﻋ] direk.<br />

amûden (A.) [ادﻮﻤﻋ] dikine.<br />

amûdî (A.) [یدﻮﻤﻋ] dikey.<br />

âmurziş (F.) [شزﺮﻡﺁ] 1.bağışlama, affetme.<br />

âmûz (F.) [زﻮﻡﺁ] 1.öğrenen. 2.öğreten.<br />

âmûzgâr (F.) [رﺎﮔزﻮﻡﺁ] öğretmen.<br />

âmürzgâr (F.) [رﺎﮔزﺮﻡﺁ] bağışlayıcı, Tanrı.<br />

âmürziş (F.) [شزﺮﻡﺁ] bağışlama.<br />

ân (A.) [نﺁ] an.<br />

an (A.) [ﻦﻋ] –den, -dan.<br />

ân (F.) [نا] 1.çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.<br />

ân (F.) [نﺁ] alım, cazibe, hava.<br />

an’anât (A.) [تﺎﻨﻌﻨﻋ] gelenekler.<br />

an’ane (A.) [ﻪﻨﻌﻨﻋ] gelenek.<br />

an’anevî (A.) [یﻮﻨﻌﻨﻋ] geleneksel.<br />

ânân (F.) [نﺎﻥﺁ] onlar.<br />

anâsır (A.) [ﺮﺹﺎﻨﻋ] unsurlar, elemanlar.<br />

anâsır-ı erba’a [ﻪﻌﺑرا ﺮﺹﺎﻨﻋ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.<br />

26


ânât (A.) [تﺎﻥﺁ] anlar.<br />

anbean (A.-F.) [نﺁ ﻪﺑ نﺁ] her an, gittikçe.<br />

anber (A.) [ﺮﺒﻨﻋ] amber.<br />

anberbû (A.-F.) [ﻮﺑﺮﺒﻨﻋ] amber kokulu.<br />

andelîb (A.) [ﺐﻴﻝﺪﻨﻋ] bülbül.<br />

âne (F.) [ﻪﻥا] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.<br />

anh (A.) [ﻪﻨﻋ] ondan.<br />

anhâ (A.) [ﺎﻬﻨﻋ] ondan.<br />

anhâ (F.) [ﺎﻬﻥﺁ] onlar.<br />

ânî (A.-F.) [ﯽﻥﺁ] 1.bir an. 2.derhal.<br />

ânifen (A.) [ﺎﻔﻥﺁ] 1.az önce, demin. 2.yukarıda.<br />

âniyen (A.) [ﺎﻴﻥﺁ] bir anda, der hal, o anda.<br />

ankâ (A.) [ﺎﻘﻨﻋ] zümrütüanka,<br />

ankarîb (A.) [ﺐیﺮﻗ ﻦﻋ] yakında, yakından, çok geçmeden.<br />

ankasdin (A.) [ﺪﺼﻗ ﻦﻋ] kasıtlı olarak, bile bile.<br />

ankebût (A.) [تﻮﺒﮑﻨﻋ] örümcek.<br />

ansamîmilkalb (A.) [ﺐﻠﻘﻝا ﻢﻴﻤﺹ ﻦﻋ] içtenlikle, canügönülden.<br />

anûd (A.) [دﻮﻨﻋ] inatçı.<br />

âr (A.) [رﺎﻋ] utanma, ar.<br />

ar’ar (A.) [ﺮﻋﺮﻋ] 1.anırma. 2.dikenli ardıç.<br />

ârâ (F.) [ارﺁ] süsleyen.<br />

ârâ’ (A.) [ءارﺁ] oylar.<br />

arâ’is (A.) [ﺲﺋاﺮﻋ] gelinler.<br />

27


arab (A.) [بﺮﻋ] arap<br />

arabî (A.) [ﯽﺑﺮﻋ] arapça.<br />

arak (A.) [قﺮﻋ] 1.ter. 2.rakı.<br />

arakçîn (A.-F.) [ﻦﻴﭽﻗﺮﻋ] takke kavuk altı takkesi.<br />

arakdâr (A.-F.) [راﺪﻗﺮﻋ] terli.<br />

arakıyye (A.) [ﻪﻴﻗﺮﻋ] derviş külahı.<br />

ârâm (F.) [مارﺁ] 1.dinlenme. 2.yerleşme.<br />

ârâm etmek yerleşmek<br />

ârâmbahş (F.) [ ﺶﺨﺑ مارﺁ]<br />

dinlendiren, huzur veren.<br />

ârâmgâh (F.) [ﻩﺎﮕﻡارﺁ] 1.dinlenme yeri. 2.mezar.<br />

ârâmiş (F.) [ﺶﻡارﺁ] 1.dinlenme. 2.huzur.<br />

ârâste (F.) [ﻪﺘﺱارﺁ] süslenmiş, süslü.<br />

ârâyiş (F.) [ﺶیارﺁ] 1.süs. 2.süslenme.<br />

araz (A.) [ضﺮﻋ] 1.işaret, belirti. 2.tesadüf.<br />

arâzî (A.) [ﯽﺽارا] yerler, arazi.<br />

arbede (A.) [ﻩﺪﺑﺮﻋ] kavga.<br />

arbedecû (A.-F.) [ﻮﺝ ﻩﺪﺑﺮﻋ] kavgacı.<br />

ard (F.) [درﺁ] un.<br />

ardbîz (F.) [ﺰﻴﺑدرﺁ] elek.<br />

arefe (A.) [ﻪﻓﺮﻋ] arife, bayramdan önceki gün.<br />

ârız (A.) [ضرﺎﻋ] 1.yanak. 2.gelen. 3.engel.<br />

ârızî (A.) [ﯽﺽرﺎﻋ] geçici.<br />

ârî (A.) [یرﺎﻋ] 1.çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.<br />

28


ârî (F.) [یرﺁ] evet.<br />

ârif (A.) [فرﺎﻋ] bilen, arif, irfan sahibi.<br />

âriyyet (A.) [ﺖیرﺎﻋ] ödünç.<br />

arîz (A.) [ﺾیﺮﻋ] geniş, genişlemesine.<br />

arman (F.) [نﺎﻡرﺁ] 1.özlem. sıkıntı.<br />

arsa (A.) [ ﻪﺹ ﺮﻋ]<br />

yer, meydan.<br />

arş (A.) [شﺮﻋ] 1.gök. 2.taht. 3.çardak.<br />

arşa (A.) [ﻪﺵﺮﻋ] güverte.<br />

arûs (A.) [ ] gelin.<br />

arz (A.) [ضرا] 1.yer. 2.dünya, yeryüzü.<br />

arz (A.) [ضﺮﻋ] 1.genişlik, en. 2.enlem.<br />

arz (A.) [ضﺮﻋ] sunma, arzetme.<br />

arzan (A.) [ﺎﺽرا] enine, genişliğine.<br />

arzıhâl (A.) [لﺎﺣ ضرا] dilekçe.<br />

ârzû (F.) [وزرﺁ] istek, heves.<br />

asâ (A.) [ﺎﺼﻋ] 1.değnek, sopa. 2.derviş değneği.<br />

âsâ (F.) [ﺎﺱﺁ] gibi.<br />

asab (A.) [ﺐﺼﻋ] sinir.<br />

asabî (A.) [ﯽﺒﺼﻋ] sinirli.<br />

asabiyülmizac (A.) [جاﺰﻤﻝا ﯽﺒﺼﻋ] asabî mizaçlı.<br />

asabiyyet (A.) [ﺖﻴﺒﺼﻋ] sinirlilik.<br />

âsaf (A.) [ﻒﺹﺁ] 1.vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.<br />

asâkir (A.) [ﺮﮐﺎﺴﻋ] askerler.<br />

29


asalet (A.) [ﺖﻝﺎﺹا] asillik.<br />

asamm (A.) [ﻢﺹا] sağır.<br />

âsân (F.) [نﺎﺱﺁ] kolay.<br />

âsâr (A.) [رﺎﺛﺁ] 1.izler. 2.eserler.<br />

âsâyiş (F.) [ﺶیﺎﺱﺁ] 1.huzur. 2.güvenlik.<br />

âsâyiş berkemâl [ لﺎﻤﮐﺮﺑ ﺶیﺎﺱﺁ ] her yerde huzur hakim.<br />

asdika (A.) [ﺎﻗﺪﺹا] gerçek dostlar.<br />

asel (A.) [ﻞﺴﻋ] bal.<br />

ases (A.) [ﺲﺴﻋ] gece bekçisi.<br />

asfer (A.) [ﺮﻔﺹا] 1.sarı. 2.soluk benizli.<br />

asgar (A.) [ﺮﻐﺹا] en küçük.<br />

asgarî (A.) [یﺮﻐﺹا] en az.<br />

ashâb (A.) [بﺎﺤﺹا] 1.dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.<br />

âsım (A.) [ﻢﺹﺎﻋ] 1.günahtan sakınan. 2.iffetli.<br />

asır ba’de asır (A.) [ﺮﺼﻋ ﺪﻌﺑ ﺮﺼﻋ] asırlarca, yüzyıllarca.<br />

âsî (A.) [ﯽﺹﺎﻋ] 1.isyancı. 2.günahkâr.<br />

âsîb (F.) [ﺐﻴﺱﺁ] felaket, bela, zarar.<br />

asîl (A.) [ﻞﻴﺹا] 1.sağlam. 2.soylu.<br />

asîlzâde (A.-F.) [ﻩداز ﻞﻴﺹا] soylu çocuğu, asilzade.<br />

asîr (A.) [ﺮﻴﺼﻋ] özsuyu, usare.<br />

âsitan (F.) [نﺎﺘﺱﺁ] eşik.<br />

âsiyâ (F.) [ﺎﻴﺱﺁ] değirmen.<br />

âsiyâb (F.) [بﺎﻴﺱﺁ] değirmen.<br />

30


asker (A.) [ﺮﮑﺴﻋ] asker, er.<br />

asl (A.) [ﻞﺹا] 1.asıl. 2.kök. 3.gerçek.<br />

asla (A.) [ﻼﺹا] hiçbir zaman.<br />

aslî (A.) [ﯽﻠﺹا] asıl.<br />

aslünesl (A.-F.) [ﻞﺴﻥ و ﻞﺹا] soy sop.<br />

âsmân (F.) [نﺎﻤﺱﺁ] gök, gökyüzü.<br />

âsmânî (F.) [ﯽﻥﺎﻤﺱﺁ] 1.gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.<br />

asnâm (A.) [مﺎﻨﺹا] 1.putlar. 2.dilberler.<br />

asr (A.) [ﺮﺼﻋ] 1.yüzyıl. 2.ikindi vakti.<br />

asrî (A.) [یﺮﺼﻋ] modern.<br />

âstân (F.) [نﺎﺘﺱﺁ] 1.eşik. 2.tekke.<br />

âstâne (F.) [ﻪﻥﺎﺘﺱﺁ] 1.eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.<br />

âster (F.) [ﺮﺘﺱﺁ] astar.<br />

âstîn (F.) [ﻦﻴﺘﺱﺁ] yen.<br />

âsûde (F.) [ﻩدﻮﺱﺁ] rahat, huzurlu.<br />

âsûdegî (F.) [ﯽﮔدﻮﺱﺁ] huzur.<br />

âsûdehâtır (F.-A.) [ﺮﻃﺎﺧ ﻩدﻮﺱﺁ] gönlü rahat, huzurlu.<br />

âsüman (F.) [نﺎﻤﺱﺁ] gökyüzü.<br />

âş (F.) [شﺁ] 1.yemek. 2.aşûre.<br />

âşâm (F.) [مﺎﺵﺁ] içen.<br />

aşer (A.) [ﺮﺸﻋ] on.<br />

aşere (A.) [ﻩﺮﺸﻋ] onlar.<br />

aşhâne (F.) [ﻪﻥﺎﺨﺵﺁ] mutfak.<br />

31


âşık (A.) [ﻖﺵﺎﻋ] aşık.<br />

âşıkân (A.-F.) [نﺎﻘﺵﺎﻋ] aşıklar.<br />

âşifte (F.) [ﻪﺘﻔﺵﺁ] 1.perişan. 2.iffetsiz kadın.<br />

âşikâr (F.) [رﺎﮑﺵﺁ] açık, belli, aşikâr.<br />

âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.<br />

âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.<br />

âşikâre (F.) [ﻩرﺎﮑﺵﺁ] açık, belli.<br />

âşina (F.) [ﺎﻨﺵﺁ] 1.tanıdık, bildik. 2.bilen.<br />

âşir (A.) [ﺮﺵﺎﻋ] onuncu.<br />

aşîr (A.) [ﺮﻴﺸﻋ] onda bir.<br />

âşiren (A.) [اﺮﺵﺎﻋ] onuncusu.<br />

âşiyân (F.) [نﺎﻴﺵﺁ] 1.yuva. 2.ev.<br />

aşk (A.) [ﻖﺸﻋ] [ﻖﺸﻋ] aşk.<br />

âşkâr (F.) [رﺎﮑﺵﺁ] 1.açık, belli, aşikâr.<br />

âşkârâ (F.) [ارﺎﮑﺵﺁ] açık, belli, aşikâr.<br />

âşnâ (F.) [ﺎﻨﺵﺁ] tanıdık, dost, aşina.<br />

âşnâyân (F.) [نﺎیﺎﻨﺵﺁ] tanıdıklar, dostlar.<br />

âşnâyî (F.) [ﯽیﺎﻨﺵﺁ] 1.dostluk. 2.bilme, haberdarlık.<br />

âşpez (F.) [ﺰﭙﺵﺁ] aşçı.<br />

aşre (A.) [ﻩﺮﺸﻋ] on.<br />

âşûb (F.) [بﻮﺵﺁ] 1.kargaşa. 2.karıştırıcı.<br />

âşûbengîz (F.) [ﺰﻴﮕﻥا بﻮﺵﺁ] kargaşa çıkaran.<br />

âşûrâ (A.) [ارﻮﺵﺎﻋ] aşûre.<br />

32


âşüfte (F.) [ﻪﺘﻔﺵﺁ] 1.iffetsiz kadın. 2.perişan.<br />

âşüftedil (F.) [لد ﻪﺘﻔﺵﺁ] gönlü perişan.<br />

ât (A.) [تا] çoğul eki -ler, -lar.<br />

at’ime (A.) [ﻪﻤﻌﻃا] taamlar, yiyecekler.<br />

atâ (A.) [ءﺎﻄﻋ] bağış, ihsan, bahşiş.<br />

atâbahş (A.-F.) [ﺶﺨﺑ ﺎﻄﻋ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.<br />

atâlet (A.) [ﺖﻝﺎﻄﻋ] 1.durgunluk. 2.tembellik.<br />

ataş (A.) [ﺶﻄﻋ] susuzluk.<br />

atâyâ (A.) [ﺎیﺎﻄﻋ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.<br />

atebât (A.) [تﺎﺒﺘﻋ] 1.eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.<br />

atebe (A.) [ﻪﺒﺘﻋ] eşik.<br />

ateh (A.) [ﻪﺘﻋ] bunama.<br />

ateh getirmek bunamak.<br />

âteş (F.) [ﺶﺕﺁ] ateş.<br />

âteşbâr (F.) [رﺎﺑ ﺶﺕﺁ] ateş yağdıran.<br />

âteşbâz (F.) [زﺎﺒﺸﺕﺁ] fişekçi.<br />

âteşdân (F.) [ناﺪﺸﺕﺁ] 1.mangal. 2.ocak.<br />

âteşdem (F.) [مد ﺶﺕﺁ] acı sözlü.<br />

âteşefrûz (F.) [زوﺮﻓا ﺶﺕﺁ] ateş yakan.<br />

âteşfâm (F.) [مﺎﻓ ﺶﺕﺁ] 1.ateş rengi. 2.kırmızı.<br />

âteşfeşân (F.) [نﺎﺸﻓ ﺶﺕﺁ] ateş saçan.<br />

âteşgâh (F.) [ﻩﺎﮕﺸﺕﺁ] ateşkede, ateşperest tapınağı.<br />

âteşgede (F.) [ﻩﺪﮕﺸﺕﺁ] ateşkede, ateşperest tapınağı.<br />

33


âteşgîre (F.) [ﻩﺮﻴﮔ ﺶﺕﺁ] 1.maşa. 2.çıra.<br />

âteşgûn (F.) [نﻮﮔ ﺶﺕﺁ] ateş rengi, kırmızı.<br />

âteşî (F.) [ﯽﺸﺕﺁ] 1.ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.<br />

âteşîn (F.) [ﻦﻴﺸﺕﺁ] 1.ateşli. 2.hararetli.<br />

âteşkâr (F.) [رﺎﮐ ﺶﺕﺁ] külhancı, ateşçi.<br />

âteşmizâc (F.-A.) [جاﺰﻡ ﺶﺕﺁ] sert mizaçlı.<br />

âteşpâre (F.) [ﻩرﺎﭘ ﺶﺕﺁ] kıvılcım.<br />

âteşperest (F.) [ﺖﺱﺮﭘ ﺶﺕﺁ] ateşe tapan, ateşperest.<br />

atf (A.) [ﻒﻄﻋ] 1.eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.<br />

atfen (A.) [ﺎﻔﻄﻋ] atıfta bulunarak,<br />

atfetmek yöneltmek, vermek.<br />

âtıf (A.) [ﻒﻃﺎﻋ] 1.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.<br />

âtıfet (A.) [ﺖﻔﻃﺎﻋ] şefkat gösterme.<br />

âtıfetkâr (A.-F) [رﺎﮑﺘﻔﻃﺎﻋ] şefkat gösteren, gözeten.<br />

âtıl (A.) [ﻞﻃﺎﻋ] 1.yararsız. 2.tembel.<br />

âtî (A.) [ﯽﺕﺁ] 1.gelecek.<br />

âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.<br />

atîk (A.) [ﻖﻴﺘﻋ] 1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.<br />

atîka (A.) [ﻪﻘﻴﺘﻋ] 1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.<br />

atîkiyyât (A.) [تﺎﻴﻘﻴﺘﻋ] arkeoloji.<br />

âtiye (A.) [ﻪﻴﺕﺁ] gelecek.<br />

âtiyen (A.) [ﺎﻴﺕﺁ] 1.gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.<br />

âtiyülbeyân (A.) [نﺎﻴﺒﻝا ﯽﺕﺁ] aşağıda açıklanacak olan.<br />

34


âtiyüzzikr (A.) [ﺮﮐﺬﻝا ﯽﺕﺁ] aşağıda zikredilecek olan.<br />

atiyyât (A.) [تﺎﻴﻄﻋ] bağışlar, ihsanlar.<br />

atiyye-i seniyye [ﻪﻴﻨﺱ ءﻪﻴﻄﻋ] padişah tarafından verilen hediye.<br />

atlas (A.) [ﺲﻠﻃا] 1.atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.<br />

atnâb (A.) [بﺎﻨﻃا] 1.ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.<br />

ats (A.) [ﺲﻄﻋ] hapşırma, aksırma.<br />

atse (A.) [ﻪﺴﻄﻋ] hapşırık, aksırık.<br />

atş (A.) [ﺶﻄﻋ] susuzluk.<br />

atşân (A.) [نﺎﺸﻄﻋ] susuz, susamış.<br />

attar (A.) [رﺎﻄﻋ] attar, baharatçı.<br />

attârî (A.-F.) [یرﺎﻄﻋ] 1.attarlık. 2.attar dükkanı.<br />

atûfet (A.) [ﺖﻓﻮﻄﻋ] şefkat.<br />

avâid (A.) [ﺪﺋاﻮﻋ] gelirler.<br />

avâkıb (A.) [ﺐﻗاﻮﻋ] 1.sonuçlar. 2.sonlar.<br />

avâlim (A.) [ﻢﻝاﻮﻋ] âlemler, dünyalar.<br />

avâm (A.) [ماﻮﻋ] halk tabakası.<br />

avâmil (A.) [ﻞﻡاﻮﻋ] 1.etkenler, faktörler.<br />

avâmpesend (A.-F.) [ﺪﻨﺴﭘ ماﻮﻋ] halkın beğendiği.<br />

avân (A.) [ناوا] zaman.<br />

âvâre (F.) [ﻩراوﺁ] aylak.<br />

âvâreser (F.) [ﺮﺱ ﻩراوﺁ] aylak.<br />

avârız (A.) [ضراﻮﻋ] 1.belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.<br />

avârif (A.) [فراﻮﻋ] bilginler, arifler.<br />

35


âvâz (F.) [زاوﺁ] ses.<br />

âvâze (F.) [ﻩزاوﺁ] 1.bağırma. 2.ün.<br />

avdet (A.) [تدﻮﻋ] geri dönüş.<br />

avdet etmek dönmek.<br />

avene (A.) [ﻪﻥﻮﻋ] yardakçılar, avene.<br />

âvîze (F.) [ﻩﺰیوﺁ] asılı.<br />

avn (A.) [نﻮﻋ] yardım.<br />

avrât (A.) [تارﻮﻋ] kadınlar.<br />

avret (A.) [ترﻮﻋ] kadın.<br />

âyâ (F.) [ﺎیﺁ] acaba.<br />

ayân (A.) [نﺎﻴﻋ] açık, belli, aşikâr.<br />

ayâr (A.) [رﺎﻴﻋ] ayar.<br />

âyât (A.) [تﺎیﺁ] ayetler.<br />

ayb (A.) [ﺐﻴﻋ] ayıp.<br />

âyet (A.) [ﺖیﺁ] 1.ayet. 2.işaret.<br />

âyîn (F.) [ﻦﻴیﺁ] 1.tören. 2.ayin. 3.din.<br />

âyine (F.) [ﻪﻨیﺁ] ayna.<br />

âyînhân (F.) [ناﻮﺧ ﻦﻴیﺁ] ayin okuyan.<br />

ayn (A.) [ﻦﻴﻋ] 1.göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.<br />

aynen (A.) [ﺎﻨﻴﻋ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.<br />

ayniyye (A.) [ﻪﻴﻨﻴﻋ] 1.taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.<br />

ayniyyet (A.) [ﺖﻴﻨﻴﻋ] aynılık.<br />

aynülyakîn (A.) [ ﻦ ﻴﻘﻴﻝا ﻦﻴﻋ]<br />

kesin, kesin bilgi.<br />

36


ayş (A.) [ﺶﻴﻋ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.<br />

ayyâr (A.) [رﺎﻴﻋ] 1.kurnaz. 2.düzenbaz.<br />

ayyârî (A.-F.) [یرﺎﻴﻋ] 1.kurnazlık. 2.düzenbazlık.<br />

azâb (A.) [باﺬﻋ] azap.<br />

azab (A.) [بﺰﻋ] bekar.<br />

azâbengiz (A.-F.) [ﺰﻴﮕﻥا باﺬﻋ] azap veren.<br />

âzâd (F.) [دازﺁ] özgür.<br />

âzâde (F.) [ﻩدازﺁ] özgür.<br />

âzâdî (F.) [یدازﺁ] özgürlük.<br />

azamet (A.) [ﺖﻤﻈﻋ] 1.büyüklük, ululuk. 2.çalım.<br />

âzâr (F.) [رازﺁ] 1.incitme. 2.inciten.<br />

azdâd (A.) [داﺪﺽا] zıtlar, karşıtlar.<br />

âzer (F.) [رذﺁ] 1.ateş. 2.Âzer ayı.<br />

âzerâsâ (F.) [ﺎﺱﺁرذﺁ] 1.ateş gibi. 2.ateş rengi.<br />

azil (A.) [لﺰﻋ] görevden alma.<br />

âzim (A.) [مزﺎﻋ] kararlı.<br />

azîm (A.) [ﻢﻴﻈﻋ] büyük.<br />

azîmet (A.) [ﺖﻤیﺰﻋ] gitme, yola çıkma.<br />

azimet etmek gitmek.<br />

aziz (A.) [ﺰیﺰﻋ] değerli, saygın.<br />

azîzan (A.-F.) [ناﺰیﺰﻋ] değerliler.<br />

azîze (A.) [ﻩﺰیﺰﻋ] 1.sevgili. 2.saygın.<br />

azl (A.) [لﺰﻋ] görevden alma.<br />

37


azm (A.) [مﺰﻋ] 1.azim. 2.niyet.<br />

azm (A.) [ﻢﻈﻋ] kemik.<br />

âzmâyiş (F.) [ﺶیﺎﻡزﺁ] deneme, sınama.<br />

âzmend (F.) [ﺪﻨﻡزﺁ] hırslı.<br />

azrâ (A.) [ارﺬﻋ] bâkire.<br />

azrâil (A.) [ﻞﻴﺋادﺰﻋ] Azrail.<br />

azrar (A.) [راﺮﺽا] zararlar.<br />

azulât (A.) [تﻼﻀﻋ] adaleler.<br />

âzürde (F.) [ﻩدرزﺁ] incinmiş, gücenmiş.<br />

38


â (F.) [ﺎﺑ] 1.ile. 2.sahip.<br />

ba’de (A.) [ﺪﻌﺑ] sonra.<br />

ba’dehu (A.) [ﻩﺪﻌﺑ] daha sonra, ondan sonra.<br />

ba’delmîlâd (A.) [ دﻼﻴﻤﻝا ﺪﻌﺑ]<br />

milattan sonra, İsa’dan sonra.<br />

ba’demâ (A.) [ﺎﻡﺪﻌﺑ] bundan böyle.<br />

ba’dezin (A.-F.) [ﻦیازاﺪﻌﺑ] bundan sonra, bundan böyle.<br />

ba’s (A.) [ﺚﻌﺑ] diriliş.<br />

ba’süba’delmevt (A.) [تﻮﻤﻝا ﺪﻌﺑ ﺚﻌﺑ] ölümden sonra diriliş.<br />

ba’zan (A.) [ﺎﻀﻌﺑ] bazen, kimi zaman.<br />

bâb (A.) [بﺎﺑ] 1.kapı. 2.konu. 3.bölüm.<br />

bâbâ (F.) [ﺎﺑﺎﺑ] 1.baba. 2.ata.<br />

bâbâyâne (F.) [ﻪﻥﺎیﺎﺑﺎﺑ] babaca, babacan.<br />

bâbûne (F.) [ﻪﻥﻮﺑﺎﺑ] babuna, papatya.<br />

bâc (F.) [جﺎﺑ] 1.haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.<br />

bâcgîr (F.) [ﺮﻴﮕﺝﺎﺑ] vergi memuru.<br />

bâd (F.) [دﺎﺑ] 1.rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.<br />

bâdâm (F.) [مادﺎﺑ] badem.<br />

bâdbân (F.) [نﺎﺑدﺎﺑ] yelken.<br />

B<br />

39


âdbedest (F.) [ﺖﺱﺪﺑدﺎﺑ] eli boş, züğürt.<br />

bâdbîz (F.) [ﺰﻴﺑدﺎﺑ] yelpaze.<br />

bâde (F.) [ﻩدﺎﺑ] 1.içki. 2.şarap.<br />

bâdefürûş (F.) [شوﺮﻓ ﻩدﺎﺑ] meyhaneci.<br />

bâdehâr (F.) [راﻮﺧ ﻩدﺎﺑ] içki içen.<br />

bâdekeş (F.) [ﺶﮐ ﻩدﺎﺑ] şarap içen.<br />

bâdenûş (F.) [شﻮﻥ ﻩدﺎﺑ] içki içen.<br />

bâdî (A.) [یدﺎﺑ] sebep olan, yol açan.<br />

bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.<br />

bâdire (A.) [ﻩردﺎﺑ] tehlikeli olay, felaket.<br />

bâdiye (A.) [ﻪیدﺎﺑ] çöl.<br />

bâğ (F.) [غﺎﺑ] bahçe, bağ.<br />

bağal (F.) [ﻞﻐﺑ] koltuk.<br />

bâğbân (F.) [نﺎﺒﻏﺎﺑ] bahçıvan.<br />

bâğçe (F.) [ﻪﭽﻏﺎﺑ] bahçe.<br />

bağçevan (F.) [ناﻮﭽﻏﺎﺑ] bahçıvan.<br />

bağteten (A.) [ ﺔ ﺘﻐﺑ]<br />

ansızın, birdenbire.<br />

bâh (A.) [ﻩﺎﺑ] cinsel güç.<br />

bahâ (F.) [ﺎﻬﺑ] değer, kıymet.<br />

bâhaber (F.-A.) [ﺮﺒﺧﺎﺑ] haberli, haberdar.<br />

bahâdar (F.) [رادﺎﻬﺑ] kıymetli.<br />

bahâdır (F.) [ردﺎﻬﺑ] yiğit.<br />

bahâne (F.) [ﻪﻥﺎﻬﺑ] 1.bahane. 2.sebep.<br />

40


ahânecû (F.) [ﻮﺝ ﻪﻥﺎﻬﺑ] bahaneci.<br />

bahâr (F.) [رﺎﻬﺑ] 1.ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.<br />

bahârî (F.) [یرﺎﻬﺑ] ilkbahar ile ilgili.<br />

bahâyim (A.) [ﻢیﺎﻬﺑ] dört ayaklı hayvanlar.<br />

bahîl (A.) [ﻞﻴﺨﺑ] cimri.<br />

bâhired (F.) [دﺮﺧﺎﺑ] akıllı.<br />

bâhis (A.) [ﺚﺣﺎﺑ] bahseden, söz eden.<br />

bahis (A.) [ﺚﺤﺑ] 1.konu. 2.tartışma.<br />

bahr -i siyâh [ﻩﺎﻴﺱ ﺮﺤﺑ] Karadeniz.<br />

bahr (A.) [ﺮﺤﺑ] deniz.<br />

bahr -i ahdar [ﺮﻀﺣا ﺮﺤﺑ] Hint Okyanusu.<br />

bahr -i ahmer [ﺮﻤﺣا ﺮﺤﺑ] Kızıldeniz.<br />

bahr -i hazer [رﺰﺧ ﺮﺤﺑ] Hazar Denizi.<br />

bahr -i kulzum [مﺰﻠﻗ ﺮﺤﺑ] Kızıldeniz.<br />

bahr -i muhît-i atlasî [ﯽﺴﻠﻃا ﻂﻴﺤﻡ ﺮﺤﺑ] Atlas Okyanusu.<br />

bahr -i muhît-i kebîr [ ﺮﻴﺒﮐ ﻂﻴﺤ ﻡ ﺮﺤﺑ]<br />

Büyük Okyanus.<br />

bahr -i mutavassıt [ﻂﺱﻮﺘﻡ ﺮﺤﺑ] Akdeniz.<br />

bahs (A.) [ﺚﺤﺑ] 1.konu. 2.tartışma.<br />

bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.<br />

bahs etmek ele almak, söz etmek.<br />

bahş (F.) [ﺶﺨﺑ] bağışlayan.<br />

bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.<br />

bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.<br />

41


ahşâyiş (F.) [ﺶیﺎﺸﺨﺑ] 1.bağışlama. 2.bağış, ihsan.<br />

bahşiş (F.) [ﺶﺸﺨﺑ] 1.bağış. 2.bahşiş.<br />

baht (F.) [ﺖﺨﺑ] talih.<br />

bahtiyârî (F.) [یرﺎﻴﺘﺨﺑ] bahtiyarlık.<br />

bâhûr (A.) [رﻮﺧﺎﺑ] aşırı sıcak.<br />

bâhusus (F.-A.) [صﻮﺼﺧﺎﺑ] hele hele, özellikle.<br />

baîd (A.) [ﺪﻴﻌﺑ] uzak.<br />

bâis (A.) [ﺚﻋﺎﺑ] yol açan, sebep olan.<br />

bâis olmak yol açmak, sebep olmak.<br />

bâjurnal (F.-Fr.) [لﺎﻥروژﺎﺑ] tutanak ile.<br />

bâk (F.) [کﺎﺑ] korku.<br />

bakâyâ (A.) [ﺎیﺎﻘﺑ] geriye kalanlar.<br />

bakıyye (A.) [ﻪﻴﻘﺑ] geriye kalan, bakiye.<br />

bâkî (A.) [ﯽﻗﺎﺑ] 1.kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.<br />

bâkir (A.) [ﺮﮐﺎﺑ] el sürülmemiş.<br />

bâkire (A.) [ﻩﺮﮐﺎﺑ] kızoğlan kız.<br />

bâl (F.) [لﺎﺑ] kanat.<br />

bâlâ (F.) [ﻻﺎﺑ] 1.yukarı, üst. 2.boy.<br />

bâlâbülend (F.) [ﺪﻨﻠﺑﻻﺎﺑ] uzun boylu.<br />

bâlâhâne (F.) [ﻪﻥﺎﺧﻻﺎﺑ] tavan arası, çatı.<br />

bâlâpervaz (F.) [زاوﺮﭘﻻﺎﺑ] yükseklerden uçan.<br />

bâliğ (A.) [ﻎﻝﺎﺑ] 1.erişkin. 2.tutan, varan.<br />

bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak<br />

42


âlîn (F.) [ﻦﻴﻝﺎﺑ] 1.başucu. 2.yastık.<br />

bâliş (F.) [ﺶﻝﺎﺑ] yastık.<br />

bâm (F.) [مﺎﺑ] dam, çatı.<br />

bâmazbata (F.-A.) [ﻪﻄﺒﻀﻡﺎﺑ] tutanak ile.<br />

bâmdâd (F.) [داﺪﻡﺎﺑ] sabah, sabahleyin.<br />

bâmukâvele (F.-A.) [ﻪﻝوﺎﻘﻡﺎﺑ] sözleşme ile, sözleşmeli.<br />

bâng (F.) [ﮓﻥﺎﺑ] 1.ses. 2.haykırış.<br />

bânû (F.) [ﻮﻥﺎﺑ] 1.bayan. 2.büyük hanım.<br />

bâr (F.) [رﺎﺑ] 1.yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.<br />

bâr vermek meyva vermek.<br />

bârân (F.) [نارﺎﺑ] yağmur.<br />

bârapor (F.-Fr.) [رﻮﭘارﺎﺑ] rapor ile birlikte, raporlu.<br />

bârber (F.) [ﺮﺑرﺎﺑ] hamal.<br />

bâre (F.) [ﻩرﺎﺑ] 1.defa. 2.sur.<br />

bârgâh (F.) [ﻩﺎﮔرﺎﺑ] 1.yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.<br />

bârgîr (F.) [ﺮﻴﮔرﺎﺑ] beygir.<br />

bârî (F.) [یرﺎﺑ] hiç olmazsa, en azından.<br />

bârid (A.) [درﺎﺑ] soğuk.<br />

bârîk (F.) [ﮏیرﺎﺑ] ince.<br />

bârika (A.) [ﻪﻗرﺎﺑ] şimşek.<br />

bâriz (A.) [زرﺎﺑ] belirgin.<br />

bârû (F.) [ورﺎﺑ] burç, hisar burcu.<br />

bârver (F.) [رورﺎﺑ] 1.verimli. 2.meyvalı.<br />

43


asar (A.) [ﺮﺼﺑ] 1.görme. 2.görme yetisi.<br />

basîret (A.) [تﺮﻴﺼﺑ] görüş, ileriyi görme gücü.<br />

basît (A.) [ﻂﻴﺴﺑ] 1.sade. 2.kolay.<br />

bast (A.) [ﻂﺴﺑ] yayma.<br />

batâet (A.) [ﺖﺋﺎﻄﺑ] ağırlık, yavaşlık.<br />

bâtakrîr (F.-A.) [ﺮیﺮﻘﺕﺎﺑ] rapor halinde.<br />

bâtıl (A.) [ﻞﻃﺎﺑ] 1.hükümsüz. 2.boş.<br />

batın (A.) [ﻦﻄﺑ] 1.karın. 2.kuşak, nesil.<br />

bâtınen (A.) [ﺎﻨﻃﺎﺑ] işin iç yüzünde.<br />

batî (A.) [ﯽﻄﺑ] ağır, yavaş.<br />

batn (A.) [ﻦﻄﺑ] 1.karın. 2.kuşak, nesil.<br />

batt (A.) [ﻂﺑ] kaz.<br />

battal (A.) [لﺎﻄﺑ] 1.yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.<br />

bâvekar (F.-A.) [رﺎﻗوﺎﺑ] ağırbaşlı.<br />

bâyi (A.) [ﻊیﺎﺑ] satıcı.<br />

bayrakdâr (A.-F.) [راﺪﻗﺪﻴﺑ] bayraktar, sancaktar.<br />

baytâr (A.) [رﺎﻄﻴﺑ] veteriner.<br />

bâz (F.) [زﺎﺑ] 1.tekrar. 2.açık. 3.doğan.<br />

bazargâh (F.) [ﻩﺎﮔرازﺎﺑ] pazar yeri.<br />

bazen (A.) [ﺎﻀﻌﺑ] kimi zaman<br />

bazı (A.) [ﺾﻌﺑ] kimi.<br />

bâzî (F.) [یزﺎﺑ] oyun.<br />

bâzîçe (F.) [ﻪﭽیزﺎﺑ] oyuncak.<br />

44


âzû (F.) [وزﺎﺑ] 1.kol. 2.güç.<br />

be’s (A.) [سﺄﺑ] zarar, kötü yan.<br />

bebr (F.) [ﺮﺒﺑ] kaplan.<br />

becâ (F.) [ﺎﺠﺑ] yerinde.<br />

becâyiş (F.) [ﺶیﺎﺠﺑ] yer değişimi.<br />

beççe (F.) [ﻪﭽﺑ] 1.çocuk. 2.yavru.<br />

bed (F.) [ﺪﺑ] kötü.<br />

bed’ etmek başlamak.<br />

bedahd (F.-A.) [ﺪﻬﻋﺪﺑ] sözünde durmayan.<br />

bedâheten (A.) [ ﺔ هاﺪﺑ]<br />

düşünmeden.<br />

bedahlâk (F.-A.) [قﻼﺧاﺪﺑ] ahlaksız.<br />

bedâvâz (F.) [زاوﺁﺪﺑ] kötü sesli.<br />

bedâvet (A.) [تواﺪﺑ] 1.göçebelik. 2.bedevîlik.<br />

bedâyi’ (A.) [ﻊیاﺪﺑ] yeni ve güzel şeyler.<br />

bedbaht (F.) [ﺖﺨﺑﺪﺑ] tahilsiz.<br />

bedbaht etmek mutsuz etmek.<br />

bedbîn (F.) [ﻦﻴﺑﺪﺑ] kötümser, karamsar.<br />

bedbû (F.) [ﻮﺑﺪﺑ] kötü kokulu.<br />

bedcins (F.-A.) [ﺲﻨﺝﺪﺑ] kötü cinsli, cinsi bozuk.<br />

bedçeşm (F.) [ ﻢﺸچ ﺪﺑ]<br />

kötü gözlü.<br />

beddil (F.) [لدﺪﺑ] ödlek.<br />

bedduâ (F.-A.) [ﺎﻋدﺪﺑ] ilenç.<br />

bedelât (A.) [تﻻﺪﺑ] bedeller.<br />

45


edendîş (F.) [ﺶیﺪﻥاﺪﺑ] kötü düşünceli.<br />

bedenen (A.) [ﺎﻥﺪﺑ] vücutça.<br />

bedestân (F.) [نﺎﺘﺱﺰﺑ] bedesten.<br />

bedevî (A.) [یوﺪﺑ] çöl arabı.<br />

bedeviyyet (A.) [ﺖیوﺪﺑ] 1.göçebelik. 2.bedevîlik.<br />

bedfercâm (F.) [مﺎﺝﺮﻓﺪﺑ] kötü sonlu.<br />

bedgû (F.) [ﻮﮔﺪﺑ] dedikoducu.<br />

bedgüher (F.) [ﺮﻬﮔﺪﺑ] kalbi bozuk, mayası bozuk.<br />

bedhâh (F.) [ﻩاﻮﺧﺪﺑ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.<br />

bedhû (F.) [ﻮﺧﺪﺑ] huysuz, kötü huylu.<br />

bedî’ (A.) [ﻊیﺪﺑ] güzel, yepyeni.<br />

bedîa (A.) [ﻪﻌیﺪﺑ] yepyeni şey.<br />

bedîhe (A.) [ﻪﻬیﺪﺑ] düşünmeden.<br />

bedîhî (A.) [ﯽﻬیﺪﺑ] kuşkusuz.<br />

bedkâr (F.) [رﺎﮐﺪﺑ] kötü hareketli.<br />

bedlikâ (F.-A.) [ﺎﻘﻝﺪﺑ] çirkin.<br />

bedmâye (F.) [ﻪیﺎﻡﺪﺑ] mayası bozuk.<br />

bedmest (F.) [ﺖﺴﻡﺪﺑ] içip içip dağıtan.<br />

bedmestî (F.) [ﯽﺘﺴﻡﺪﺑ] içip içip dağıtma.<br />

bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma.<br />

bedmestlik etmek içip için dağıtmak.<br />

bedmihr (F.) [ﺮﻬﻡﺪﺑ] sevgisiz.<br />

bednâm (F.) [مﺎﻥﺪﺑ] adı kötüye çıkmış.<br />

46


ednigâh (F.) [ﻩﺎﮕﻥﺪﺑ] kötü gözlü, kötü bakışlı.<br />

bednihâd (F.) [دﺎﻬﻥﺪﺑ] kötü yaratılışlı, soysuz.<br />

bedr (A.) [رﺪﺑ] dolunay.<br />

bedre (A.) [ﻩرﺪﺑ] para kesesi.<br />

bedreftâr (F.) [رﺎﺘﻓرﺪﺑ] kötü davranışlı.<br />

bedreka (F.) [ﻪﻗرﺪﺑ] 1.uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.<br />

bedrûd (F.) [دورﺪﺑ] veda.<br />

bedsigâl (F.) [لﺎﮕﺱﺪﺑ] kötü düşünceli.<br />

bedsîret (F.-A.) [تﺮﻴﺱﺪﺑ] ahlaksız.<br />

bedsirişt (F.) [ﺖﺵﺮﺱﺪﺑ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk.<br />

bedter (F.) [ﺮﺕﺪﺑ] daha kötü, beter.<br />

bedtıynet (F.-A.) [ﺖﻨﻴﻃﺪﺑ] tıynetsiz, karaktersiz.<br />

bedzebân (F.) [نﺎﺑزﺪﺑ] ağzı bozuk.<br />

bedzehre (F.) [ﻩﺮهزﺪﺑ] ödlek.<br />

begâyet (F.-A.) [ﺖیﺎﻐﺑ] çok, son derece.<br />

behâ (F.) [ﺎﻬﺑ] değer, kıymet.<br />

behbûd (F.) [دﻮﺒﻬﺑ] sağlık.<br />

behcet (A.) [ﺖﺠﻬﺑ] 1.sevinç. 2.güzellik.<br />

behem (F.) [ﻢﻬﺑ] birlikte, beraber.<br />

behemehâl (F.-A.) [لﺎﺣ ﻪﻬﺑ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.<br />

beher (F.) [ﺮﻬﺑ] her, her biri.<br />

behic (A.) [ﺞﻴﻬﺑ] güleryüzlü.<br />

behîmî (A.) [ﯽﻤﻴﻬﺑ] hayvanî.<br />

47


ehîmiyyet (A.) [ﺖﻴﻤﻴﻬﺑ] hayvanlık.<br />

behişt (F.) [ﺖﺸﻬﺑ] cennet.<br />

behiştî (F.) [ﯽﺘﺸﻬﺑ] cennetlik.<br />

behiyye (A.) [ﻪﻴﻬﺑ] güzel.<br />

behmân (F.) [نﺎﻤﻬﺑ] falan, filan.<br />

behre (F.) [ﻩﺮﻬﺑ] nasip.<br />

behremend (F.) [ﺪﻨﻡﺮﻬﺑ] 1.hisse sahibi. 2.yararlanan.<br />

beht (A.) [ﺖﻬﺑ] şaşkınlık.<br />

behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.<br />

bekâ (A.) [ﺎﻘﺑ] kalıcılık.<br />

bekâm (F.) [مﺎﮑﺑ] muradına ermiş.<br />

bekâm olmak muradına ermek.<br />

bekâya (A.) [ﺎیﺎﻘﺑ] geriye kalanlar; kalıntılar.<br />

bekrî (A.) [یﺮﮑﺑ] içki düşkünü.<br />

beksimat (F.) [تﺎﻤﺴﮑﺑ] peksimet.<br />

bel (A.) [ﻞﺑ] belki.<br />

bel’ (A.) [ﻊﻠﺑ] 1.yutma. 2.yutulma.<br />

bel’ edilmek yutulmak.<br />

bel’ etmek yutmak.<br />

belâ (A.) [ﻼﺑ] felaket, musibet.<br />

belâ (A.) [ﯽﻠﺑ] evet.<br />

belâdet (A.) [تدﻼﺑ] dangalaklık.<br />

belâdîde (A.-F.) [ﻩﺪیدﻼﺑ] belaya uğramış.<br />

48


elâgat (A.) [ﺖﻏﻼﺑ] kusursuz söz söyleme<br />

belâhet (A.) [ﺖهﻼﺑ] eblehlik.<br />

belâyâ (A.) [ﺎیﻼﺑ] belalar.<br />

belde (A.) [ﻩﺪﻠﺑ] 1.kent. 2.diyar, memleket.<br />

beled (A.) [ﺪﻠﺑ] 1.kent. 2.memleket.<br />

beledî (A.) [یﺪﻠﺑ] kentli.<br />

belediyye (A.) [ﻪیﺪﻠﺑ] belediye.<br />

belî (A.) [ﯽﻠﺑ] evet.<br />

belîğ (A.) [ﻎﻴﻠﺑ] 1.fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.<br />

beliyyât (A.) [تﺎﻴﻠﺑ] belalar.<br />

belki (F.-A.) [ﻪﮑﻠﺑ] olabilir, belki.<br />

belût (A.) [طﻮﻠﺑ] 1.pelit, palamut. 2.meşe.<br />

benâdir (A.


endergâh (F.) [ﻩﺎﮔرﺪﻨﺑ] rıhtım.<br />

bendezâde (F.) [ﻩداز ﻩﺪﻨﺑ] 1.köle çocuğu. 2.benim çocuğum.<br />

benefşe (F.) [ﻪﺸﻔﻨﺑ] menekşe.<br />

benefşî (F.) [ﯽﺸﻔﻨﺑ] mor.<br />

beng (F.) [ﮓﻨﺑ] esrar.<br />

bengî (F.) [ﯽﮕﻨﺑ] esrarkeş.<br />

benî (A.) [ﯽﻨﺑ] oğullar.<br />

benîâdem [ مدﺁ ﯽﻨﺑ ] insanlar, Adem oğulları.<br />

benîisrâîl ı [ ﻞﻴﺋاﺮﺱا ﯽﻨﺑ ] İsrailoğulları.<br />

bennâ (A.) [ءﺎﻨﺑ] yapı ustası.<br />

benû (A.) [ﻮﻨﺑ] oğullar.<br />

ber (F.) [ﺮﺑ] 1.üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.<br />

berâ’et (A.) [ﺖﺋاﺮﺑ] aklanma.<br />

berâ’et etmek aklanmak.<br />

berâber (F.) [ﺮﺑاﺮﺑ] 1.birlikte. 2.eşit.<br />

berâberî (F.) [یﺮﺑاﺮﺑ] 1.birliktelik. 2.eşitlik.<br />

berâhîn (A.) [ﻦﻴهاﺮﺑ] deliller, kanıtlar.<br />

berâyı (F.) [یاﺮﺑ] için.<br />

berâyı malûmât [ تﺎﻡﻮﻠﻌﻡ یاﺮﺑ ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi<br />

olmak için.<br />

berbâd (F.) [دﺎﺑﺮﺑ] 1.mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.<br />

bercâ (F.) [ﺎﺝﺮﺑ] yerinde, uygun.<br />

berceste (F.) [ﻪﺘﺴﺝﺮﺑ] seçkin, seçme.<br />

50


erd (A.) [دﺮﺑ] soğuk.<br />

berde (F.) [ﻩدﺮﺑ] köle.<br />

berdevâm (F.-A.) [ماودﺮﺑ] sürekli, devam eden.<br />

berdülacuz (A.) [زﻮﺠﻌﻝادﺮﺑ] kocakarı soğuğu.<br />

bere (F.) [ﻩﺮﺑ] kuzu.<br />

berehne (F.) [ﻪﻨهﺮﺑ] çıplak.<br />

berekât (A.) [تﺎﮐﺮﺑ] bereketler.<br />

bereket (A.) [ﺖﮐﺮﺑ] 1.bolluk. 2.uğur.<br />

berevât (A.) [تاوﺮﺑ] beratlar.<br />

berf (F.) [فﺮﺑ] kar.<br />

berfîn (F.) [ﻦﻴﻓﺮﺑ] karlı.<br />

berg (F.) [گﺮﺑ] yaprak.<br />

bergüzâr (F.) [راﺬﮔﺮﺑ] hatıra, hediye, yadigâr.<br />

berhâne (F.) [ﻪﻥﺎﺧﺮﺑ] harap vaziyetteki ev.<br />

berhayât (F.-A.) [تﺎﻴﺣﺮﺑ] hayatta olan, sağ.<br />

berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.<br />

berhürdâr (F.) [رادرﻮﺧﺮﺑ] mutlu, muradına ermiş.<br />

berî (A.) [یﺮﺑ] arınmış, temiz, uzak.<br />

berîd (A.) [ﺪیﺮﺑ] 1.ulak. 2.postacı.<br />

berîn (F.) [ﻦیﺮﺑ] yüksek, yüce.<br />

berk (A.) [قﺮﺑ] şimşek.<br />

berkarâr (F.-A.) [راﺮﻗﺮﺑ] yerinde duran, karar eden.<br />

berkarâr olmak devam etmek, kalmak.<br />

51


erkemâl (F.-A.) [لﺎﻤﮐﺰﺑ] en iyi şekilde, mükemmel.<br />

bermâh (F.) [ﻩﺎﻡﺮﺑ] matkap, burgu.<br />

bermu’tâd (F.-A.) [دﺎﺘﻌﻡﺮﺑ] alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.<br />

bermûcib-i (F.-A.) [ﺐﺝﻮﻡﺮﺑ] uyarınca, gereğince.<br />

bernâ (F.) [ﺎﻥﺮﺑ] genç.<br />

berpâ (F.) [ﺎﭘﺮﺑ] ayakta.<br />

berr (A.) [ﺮﺑ] 1.toprak. 2.kara. 3.kıta.<br />

berrak (A.) [قاﺮﺑ] duru.<br />

berren (A.) [اﺮﺑ] kara yolu ile.<br />

berrî (A.) [یﺮﺑ] kara ile ilgili.<br />

bersâbık (F.-A.) [ﻖﺑﺎﺱﺮﺑ] eskiden olduğu gibi.<br />

bertaraf (F.-A.) [فﺮﻃﺮﺑ] 1.bir yana. 2.giderilmiş.<br />

bertaraf etmek gidermek.<br />

bertaraf olmak giderilmek.<br />

berter (F.) [ﺮﺕﺮﺑ] daha üstün.<br />

berterîn (F.) [ﻦیﺮﺕﺮﺑ] en üstün.<br />

bervech-i (F.-A.) [ﻪﺝوﺮﺑ] gibi.<br />

berzah (A.) [خزﺮﺑ] 1.cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.<br />

berzger (F.) [ﺮﮔزﺮﺑ] çiftçi.<br />

bes (F.) [ﺲﺑ] 1.yeterli. 2.çok.<br />

besâ (F.) [ﺎﺴﺑ] nice.<br />

besâtîn (A.) [ﻦﻴﺕﺎﺴﺑ] bahçeler.<br />

besend (F.) [ﺪﻨﺴﺑ] yeterli.<br />

52


esende (F.) [ﻩﺪﻨﺴﺑ] yeterli.<br />

beserüçeşm (F.) [ﻢﺸچ و ﺮﺴﺑ] başüstüne, başım gözüm üstüne.<br />

besî (F.) [ﯽﺴﺑ] birçok.<br />

besîm (A.) [ﻢﻴﺴﺑ] güleç.<br />

beste (F.) [ﻪﺘﺴﺑ] 1.kapalı. 2.beste.<br />

bestekâr (F.) [رﺎﮐ ﻪﺘﺴﺑ] besteci.<br />

bestenigâr (F.) [ ر ﺎﮕﻥ ﻪﺘﺴﺑ]<br />

Türk mûsikîsinde bir makam adı.<br />

beşâret (A.) [ترﺎﺸﺑ] müjde.<br />

beşer (A.) [ﺮﺸﺑ] 1.insan. 2.insanlık.<br />

beşere (A.) [ﻩﺮﺸﺑ] deri, dış deri.<br />

beşerî (A.) [یﺮﺸﺑ] insanlıkla ilgili, insanî.<br />

beşeriyyât (A.) [تﺎیﺮﺸﺑ] antropoloji.<br />

beşeriyyet (A.) [ﺖیﺮﺸﺑ] insanlık.<br />

beşîr (A.) [ﺮﻴﺸﺑ] müjdeci.<br />

beşûş (A.) [شﻮﺸﺑ] güleç.<br />

beşûşâne (A.-F.) [ﻪﻥﺎﺵﻮﺸﺑ] güleryüzle.<br />

betâet (A.) [ﺖﺋﺎﻄﺑ] ağırlık, yavaşlık.<br />

beter (F.) [ﺮﺕﺪﺑ] daha kötü, beter, şiddetli.<br />

bevl (A.) [لﻮﺑ] 1.idrar. 2.işeme.<br />

bevlî (A.) [ﯽﻝﻮﺑ] idrar ile ilgili.<br />

bevliyye (A.) [ﻪﻴﻝﻮﺑ] üroloji.<br />

bevvâb (A.) [باﻮﺑ] kapıcı.<br />

bevvâbîn (A.) [ﻦﻴﺑاﻮﺑ] kapıcılar.<br />

53


ey’ (A.) [ﻊﻴﺑ] satış.<br />

beyâbân (F.) [نﺎﺑﺎﻴﺑ] çöl.<br />

beyân (A.) [نﺎﻴﺑ] açıklama, ifade etme, dile getirme.<br />

beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.<br />

beyân etmek açıklamak, dile getirmek.<br />

beyânât (A.) [تﺎﻥﺎﻴﺑ] açıklamalar, demeç.<br />

beyânnâme (A.-F.) [ﻪﻡﺎﻥ نﺎﻴﺑ] bildirge.<br />

beyâz (A.) [ضﺎﻴﺑ] ak, beyaz.<br />

beyhûde (F.) [ﻩدﻮﻬﻴﺑ] boş, boşuna.<br />

beyn (A.) [ﻦﻴﺑ] ara, orta.<br />

beynelmilel (A.) [ﻞﻠﻤﻝا ﻦﻴﺑ] uluslararası.<br />

beyn-i (A.-F.) [ِ ﻦﻴﺑ] arasında, ortasında.<br />

beynülmilel (A.) [ﻞﻠﻤﻝا ﻦﻴﺑ] uluslararası.<br />

beyt (A.) [ﺖﻴﺑ] 1.ev. 2.konut. 3.beyit.<br />

beytâr (A.) [رﺎﻄﻴﺑ] veteriner.<br />

beytullah (A.) [ﷲا ﺖﻴﺑ] Kâbe.<br />

beytûtet (A.) [ﺖﺕﻮﺘﻴﺑ] geceleme.<br />

beytülmal (A.) [ لﺎﻤﻝا ﺖﻴﺑ]<br />

hazine, maliye hazinesi.<br />

beyzâ (A.) [ﺎﻀﻴﺑ] bembeyaz, çok beyaz.<br />

beyze (A.) [ﻪﻀﻴﺑ] 1.yumurta. 2.husye.<br />

beyzî (A.) [ﯽﻀﻴﺑ] oval.<br />

beze (F.) [ﻩﺰﺑ] 1.günah. 2.suç.<br />

bezekâr (F.) [رﺎﮐ ﻩﺰﺑ] 1.günahkar. 2.suçlu.<br />

54


ezir (A.) [رﺬﺑ] tohum.<br />

bezirgân (F.) [نﺎﮔرزﺎﺑ] tüccar.<br />

bezistân (A.-F.) [نﺎﺘﺱﺰﺑ] bedesten.<br />

bezle (A.) [ﻪﻝﺬﺑ] şaka, latife.<br />

bezlegû (A.-F.) [ﻮﮔ ﻪﻝﺬﺑ] şakacı.<br />

bezm (F.) [مﺰﺑ] 1.eğlence meclisi. 2.içki meclisi.<br />

bezmgâh (F.) [ﻩﺎﮕﻡﺰﺑ] eğlence yeri, eğlence meclisi.<br />

bezzaz (A.) [ﺰﺑﺰﺑ] manifaturacı, kumaşçı.<br />

bi’r (A.) [ﺮﺌﺑ] kuyu.<br />

bi’set (A.) [ﺖﺜﺌﺑ] gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.<br />

bîaman (F.) [نﺎﻡا ﯽﺑ] amansız.<br />

bîâr (F.-A.) [رﺎﻋ ﯽﺑ] arsız.<br />

bîbahâ (F.) [ﺎﻬﺑ ﯽﺑ] çok değerli, paha biçilmez.<br />

bîbedel (F.-A.) [لﺪﺑ ﯽﺑ] eşsiz, benzersiz.<br />

bîbehre (F.) [ﻩﺮﻬﺑ ﯽﺑ] nasipsiz.<br />

bîcâ (F.) [ﺎﺠﻴﺑ] yersiz.<br />

bîcan (F.) [نﺎﺝ ﯽﺑ] cansız.<br />

bîçâre (F.) [ﻩرﺎﭽﻴﺑ] 1.çaresiz. 2.zavallı.<br />

bîçâregân (F.) [نﺎﮔرﺎﭽﻴﺑ] 1.çaresizler. 2.zavallılar.<br />

bîçunuçirâ (F.) [اﺮچ و نﻮچ ﯽﺑ] 1.sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.<br />

bîd (F.) [ﺪﻴﺑ] söğüt.<br />

bid’at (A.) [ﺖﻋﺪﺑ] 1.sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.<br />

bîdâd (F.) [داﺪﻴﺑ] zulüm.<br />

55


îdâdger (F.) [ﺮﮔداﺪﻴﺑ] zalim.<br />

bîdâr (F.) [راﺪﻴﺑ] uyanık.<br />

bîdârbaht (F.) [ﺖﺨﺑراﺪﻴﺑ] talihli.<br />

bidâyet (A.) [ﺖیاﺪﺑ] başlangıç.<br />

bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.<br />

bîd-i mecnûn [ نﻮﻨﺠﻡ ﺪﻴﺑ ] salkımsöğüt.<br />

bîdil (F.) [لﺪﻴﺑ] aşık.<br />

bîdin (F.-A.) [ﻦید ﯽﺑ] dinsiz.<br />

bîedeb (F.-A.) [بدا ﯽﺑ] terbiyesiz, edepsiz.<br />

bîeman (F.) [نﺎﻡا ﯽﺑ] amansız.<br />

bîendişe (F.) [ﻪﺸیﺪﻥا ﯽﺑ] düşünmeyen, umursamayan.<br />

bîgâne (F.) [ﻪﻥﺎﮕﻴﺑ] yabancı.<br />

bîgüman (F.) [نﺎﻤﮔ ﯽﺑ] kuşkusuz.<br />

bîgünah (F.) [ﻩﺎﻨﮔ ﯽﺑ] 1.günahsız. 2.suçsuz.<br />

bîh (F.) [ﺦﻴﺑ] kök.<br />

bîhaber (F.-A.) [ﺮﺒﺧ ﯽﺑ] habersiz.<br />

bîhadd (F.-A.) [ﺪﺣ ﯽﺑ] sınırsız.<br />

bihakkın (A.) [ﻖﺤﺑ] hakkıyla, hak ederek.<br />

bihamdillah (A.) [ﷲاﺪﻤﺤﺑ] Allah’a şükürler olsun.<br />

bihâr (A.) [رﺎﺤﺑ] denizler.<br />

bîhareket (F.-A.) [ﺖﮐﺮﺣ ﯽﺑ] hareketsiz.<br />

bîhâsıl (F.-A.) [ﻞﺹﺎﺣ ﯽﺑ] sonuçsuz.<br />

bîhayâ (F.-A.) [ﺎﻴﺣ ﯽﺑ] utanmaz, hayasız.<br />

56


îhayat (F.-A.) [تﺎﻴﺣ ﯽﺑ] cansız, yaşamayan.<br />

bihâzelemr (A.) [ ﺮﻡﻻا اﺬﻬﺑ] buna göre, bu durumda, böylelikle.<br />

bihbûd (F.) [دﻮﺒﻬﺑ] sağlık.<br />

bîhemtâ (F.) [ﺎﺘﻤه ﯽﺑ] benzersiz.<br />

bîhesâb (F.-A.) [بﺎﺴﺣ ﯽﺑ] hesapsız, sonsuz.<br />

bîhiss (F.-A.) [ﺲﺣ ﯽﺑ] hissiz, duygusuz.<br />

bihişt (F.) [ﺖﺸﻬﺑ] cennet.<br />

bîhod (F.) [دﻮﺨﻴﺑ] 1.baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.<br />

bihter (F.) [ﺮﺘﻬﺑ] daha iyi.<br />

bîhude (F.) [ﻩﺪﻬﻴﺑ] boşuna, beyhude.<br />

bîinsâf (F.-A.) [فﺎﺼﻥا ﯽﺑ] insafsız.<br />

bîkâr (F.) [رﺎﮑﻴﺑ] 1.işsiz. 2.bekar.<br />

bîkarâr (F.-A.) [راﺮﻗ ﯽﺑ] kararsız.<br />

bikr (A.) [ﺮﮑﺑ] 1.el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.<br />

bîl (F.) [ﻞﻴﺑ] bel.<br />

bilâd (A.) [دﻼﺑ] 1.beldeler. 2.memleketler.<br />

bilâfâsıla (A.) [ﻪﻠﺹﺎﻓﻼﺑ] aralıksız, kesintisiz.<br />

bilâhareket (A.) [ﺖﮐﺮﺣﻼﺑ] hareketsiz, hareket etmeden.<br />

bilâhere (A.) [ﻩﺮﺧﻵﺎﺑ] 1.sonradan. 2.sonunda, nihayet.<br />

bilâinkıtâ (A.) [عﺎﻄﻘﻥاﻼﺑ] kesintisiz, aralıksız.<br />

bilâkayt (A.) [ﺪﻴﻗﻼﺑ] kayıtsız şartsız, kesin.<br />

bilakis (A.) [ﺲﮑﻌﻝﺎﺑ] aksine, tersine.<br />

bilâmâni’a (A.) [ﻪﻌﻥﺎﻡﻼﺑ] engelsiz<br />

57


ilâmazeret (A.) [ترﺬﻌﻡﻼﺑ] mazeretsiz, özür bildirmeksizin.<br />

bilâmerhamet (A.) [ﺖﻤﺣﺮﻡﻼﺑ] acımasızca.<br />

bilâmühlet (A.) [ﺖﻠﻬﻡﻼﺑ] zaman tanımadan, süre vermeden.<br />

bilâpervâ (A.-F.) [اوﺮﭘﻼﺑ] korkusuzca.<br />

bilâşikâyet (A.) [ﺖیﺎﮑﺵﻼﺑ] şikayet etmeden.<br />

bilâte’ehhür (A.) [ﺮﺧﺄﺕﻼﺑ] gecikmeden.<br />

bilâtefrik (A.) [ﻖیﺮﻔﺕﻼﺑ] hiçbir ayırım gözetmeksizin.<br />

bilâtehlike (A.) [ﻪﮑﻠﻬﺕﻼﺑ] tehlikesizce.<br />

bilâteminat (A.) [تﺎﻨﻴﻡﺄﺕﻼﺑ] güvencesiz, teminatsız.<br />

bilâücret (A.) [تﺮﺝأﻼﺑ] parasız, ücretsiz.<br />

bilcümle (A.) [ﻪﻠﻤﺠﻝﺎﺑ] tümüyle.<br />

bilfarz (A.) [ضﺮﻔﻝﺎﺑ] diyelim ki.<br />

bilfiil (A.) [ﻞﻌﻔﻝﺎﺑ] gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.<br />

bilhassa (A.) [ﻪﺹﺎﺨﻝﺎﺑ] özellikle, hele hele.<br />

biliktizâ (A.) [ﺎﻀﺘﻗﻻﺎﺑ] gerektiğinden.<br />

bililtizâm (A.) [ماﺰﺘﻝﻻﺎﺑ] bilerek, bile bile.<br />

bilistifade (A.) [ﻩدﺎﻔﺘﺱﻻﺎﺑ] yararlanarak, istifade ederek.<br />

bilistihsâl (A.) [لﺎﺼﺤﺘﺱﻻﺎﺑ] alarak, elde ederek.<br />

biliştirâk (A.) [کاﺮﺘﺵﻻﺎﺑ] katılarak.<br />

billûr (A.) [رﻮﻠﺑ] kristal.<br />

bilmecbûriye (A.) [ﻪیﺮﺌﺒﺠﻤﻝﺎﺑ] zorunlu olarak, mecburen.<br />

bilmukabele (A.) [ﻪﻠﺑﺎﻘﻤﻝﺎﺑ] karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.<br />

bilmünâsebe (A.) [ﻪﺒﺱﺎﻨﻤﻝﺎﺑ] bir münasebetle, sırası geldiğinde.<br />

58


ilmünâvebe (A.) [ﻪﺑوﺎﻨﻤﻝﺎﺑ] dönüşümlü.<br />

bilmüzakere (A.) [ﻩﺮﮐاﺬﻤﻝﺎﺑ] görüşülerek.<br />

bilumum (A.) [مﻮﻤﻌﻝﺎﺑ] tüm, bütün.<br />

bilvâsıta (A.) [ﻪﻄﺱاﻮﻝﺎﺑ] dolaylı olarak.<br />

bîm (F.) [ﻢﻴﺑ] korku.<br />

bîma’nâ (F.-A.) [ﯽﻨﻌﻡ ﯽﺑ] anlamsız.<br />

bîmâr (F.) [رﺎﻤﻴﺑ] hasta.<br />

bîmârân (F.) [نارﺎﻤﻴﺑ] hastalar.<br />

bîmecâl (F.-A.) [لﺎﺠﻡ ﯽﺑ] takatsiz, dermansız.<br />

bîmekân (F.-A.) [نﺎﮑﻡ ﯽﺑ] 1.yersiz. 2.aylak.<br />

bîmerhamet (F.-A.) [ﺖﻤﺣﺮﻡ ﯽﺑ] acımasız.<br />

bîmeze (F.) [ﻩﺰﻡ ﯽﺑ] lezzetsiz, tatsız.<br />

bîmihr (F.) [ﺮﻬﻡ ﯽﺑ] sevgisiz, şefkatsiz.<br />

bîmisâl (F.-A.) [لﺎﺜﻡ ﯽﺑ] benzersiz.<br />

bîmuhâbâ (F.-A.) [ﺎﺑﺎﺤﻡ ﯽﺑ] çekinmeden.<br />

bîmübâlât (F.-A.) [تﻻﺎﺒﻡ ﯽﺑ] kayıtsız, umursamaz.<br />

bîmürüvvet (F.-A.) [توﺮﻡ ﯽﺑ] mürüvvetsiz.<br />

bin (A.) [ﻦﺑ] oğul.<br />

binâ (A.) [ءﺎﻨﺑ] yapı.<br />

bînâ (F.) [ﺎﻨﻴﺑ] gören, iyi gören.<br />

binâberin (A.-F.) [ﻦیﺮﺑﺎﻨﺑ] bundan dolayı, buna dayanarak.<br />

binâen (A.) [ءﺎﻨﺑ] dayanarak, göre.<br />

binâenaleyh (A.) [ﻪﻴﻠﻋ ءﺎﻨﺑ] bu yüzden, bundan dolayı.<br />

59


înâm (F.) [مﺎﻨﻴﺑ] adsız, tanınmamış.<br />

bînamaz (F.) [زﺎﻤﻥ ﯽﺑ] beynamaz.<br />

bînasîb (F.-A.) [ﺐﻴﺼﻥ ﯽﺑ] nasipsiz, kısmetsiz.<br />

bînazîr (F.-A.) [ﺮﻴﻈﻥ ﯽﺑ] benzersiz.<br />

bînemek (F.) [ﮏﻤﻥ ﯽﺑ] tuzsuz.<br />

bînevâ (F.) [اﻮﻨﻴﺑ] 1.zavallı. 2.yoksul.<br />

bînî (F.) [ﯽﻨﻴﺑ] burun.<br />

bînihaye (F.-A.) [ﻪیﺎﻬﻥ ﯽﺑ] sonsuz, bitmez tükenmez.<br />

binnetice (A.) [ﻪﺠﻴﺘﻨﻝﺎﺑ] sonuçta, sonuç olarak.<br />

binnisbe (A.) [ﻪﺒﺴﻨﻝﺎﺑ] bir dereceye kadar, nispeten.<br />

bint (A.) [ﺖﻨﺑ] kız.<br />

bîpâyân (F.) [نﺎیﺎﭘ ﯽﺑ] sonsuz.<br />

bîpervâ (F.) [اوﺮﭘ ﯽﺑ] 1.korkusuz. 2.çekinmeden.<br />

bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir.<br />

bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.<br />

birâder (F.) [رداﺮﺑ] erkek kardeş.<br />

bîrahm (F.-A.) [ﻢﺣر ﯽﺑ] merhametsiz, acımasız.<br />

bîrayb (F.-A.) [ﺐیر ﯽﺑ] kuşkusuz.<br />

birinc (F.) [ﺞﻥﺮﺑ] pirinç.<br />

birişte (F.) [ﻪﺘﺵﺮﺑ] kavrulmuş.<br />

bîrûn (F.) [نوﺮﻴﺑ] 1.dış. 2.dışarı.<br />

biryân (F.) [نﺎیﺮﺑ] kebap.<br />

bisât (A.) [طﺎﺴﺑ] yaygı.<br />

60


îsebat (F.-A.) [تﺎﺒﺛ ﯽﺑ] dayanıksız.<br />

bîsebeb (F.-A.) [ﺐﺒﺱ ﯽﺑ] dayanıksız.<br />

bîser (F.) [ﺮﺱ ﯽﺑ] başsız.<br />

bîst (F.) [ﺖﺴﻴﺑ] yirmi.<br />

bister (F.) [ﺮﺘﺴﺑ] yatak.<br />

bîsûd (F.) [دﻮﺱ ﯽﺑ] yararsız.<br />

bisyâr (F.) [رﺎﻴﺴﺑ] çok.<br />

bîşe (F.) [ﻪﺸﻴﺑ] orman.<br />

bîşerm (F.) [مﺮﺵ ﯽﺑ] orman.<br />

bîşuur (F.-A.) [رﻮﻌﺵ ﯽﺑ] bilinçsiz.<br />

bîşübhe (F.-A.) [ﻪﻬﺒﺵ ﯽﺑ] kuşkusuz, şüphesiz.<br />

bîşümâr (F.) [رﺎﻤﺵ ﯽﺑ] sayısız.<br />

bîtâb (F.-A.) [بﺎﺘﻴﺑ] yorgun, takatsiz.<br />

bîtâb kalmak bitkin düşmek.<br />

bîtâbane (F.) [ﻪﻥﺎﺑﺎﺘﻴﺑ] bitkince.<br />

bitamâmihâ (A.) [ﺎﻬﻡﺎﻤﺘﺑ] tümüyle, tamamen.<br />

bîtaraf (F.-A.) [فﺮﻃ ﯽﺑ] tarafsız.<br />

bîtarafâne (F.-A.) [ﻪﻥﺎﻓﺮﻃ ﯽﺑ] tarafsızca, yan tutmadan.<br />

bittab’ (A.) [ﻊﺒﻄﻝﺎﺑ] doğal olarak.<br />

bittafsîl (A.) [ﻞﻴﺼﻔﺘﻝﺎﺑ] ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.<br />

bittamâm (A.) [مﺎﻤﺘﻝﺎﺑ] tümüyle.<br />

bîve (F.) [ﻩﻮﻴﺑ] dul.<br />

bîvefâ (F.-A.) [ﺎﻓو ﯽﺑ] vefasız.<br />

61


îvezen (F.) [نز ﻩﻮﻴﺑ] dul kadın.<br />

bîzâr (F.) [راﺰﻴﺑ] bıkmış, usanmış.<br />

bîzâr olmak bıkmak, usanmak.<br />

bizâtihi (A.) [ﻪﺕاﺬﺑ] kendiliğinden.<br />

bizzarûre (A.) [ﻩروﺮﻀﻝﺎﺑ] zorunlu olarak.<br />

bostân (F.) [نﺎﺘﺱﻮﺑ] bahçe.<br />

bû (F.) [ﻮﺑ] koku.<br />

bu’d (A.) [ﺪﻌﺑ] 1.uzaklık. 2.boyut.<br />

bu’diyet (A.) [ﺖیﺪﻌﺑ] uzaklık, mesafe.<br />

bûd (F.) [دﻮﺑ] varlık.<br />

buğrâ (F.) [اﺮﻐﺑ] turna.<br />

buhalâ (A.) [ﻼﺨﺑ] cimriler.<br />

buhâr (A.) [رﺎﺨﺑ] buğu, buhar.<br />

buhl (A.) [ﻞﺨﺑ] cimrilik.<br />

buhrân (A.) [ناﺮﺤﺑ] bunalım, kriz.<br />

buht (A.) [ﺖﻬﺑ] şaşkınlık.<br />

buhûr (F.) [رﻮﺨﺑ] tütsü.<br />

buhurdan (F.) [نادرﻮﺨﺑ] tütsülük, tütsü kabı.<br />

buk’a (A.) [ﻪﻌﻘﺑ]1.yer, diyar. 2.ülke.<br />

buk’avî (A.) [یﻮﻌﻘﺑ] yerel.<br />

bûm (F.) [مﻮﺑ] 1.yer. 2.ülke.<br />

bûm (F.) [مﻮﺑ] baykuş.<br />

bûmehen (F.) [ﻦﻬﻡﻮﺑ] deprem.<br />

62


undan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.<br />

bûr (F.) [رﻮﺑ] kumral.<br />

burc (A.) [جﺮﺑ] 1.burç. 2.yıldız kümesi.<br />

burhan (A.) [نﺎهﺮﺑ] kanıt, delil.<br />

bûriya (F.) [ﺎیرﻮﺑ] hasır.<br />

burûc (A.) [جوﺮﺑ] burçlar.<br />

burûdet (A.) [تدوﺮﺑ] soğukluk.<br />

bûs etmek öpmek.<br />

bûse (F.) [ﻪﺱﻮﺑ] öpücük.<br />

bûstân (F.) [نﺎﺘﺱﻮﺑ] bahçe.<br />

bûte (F.) [ﻪﺕﻮﺑ] 1.çalı çırpı. 2.pota.<br />

bûtimar (F.) [ رﺎﻤ ﻴﺕﻮﺑ]<br />

balıkçıl, botimar.<br />

butlân (A.) [نﻼﻄﺑ] 1.boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.<br />

butûn (A.) [نﻮﻄﺑ] 1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.<br />

bûy (F.) [یﻮﺑ] koku.<br />

bûydâr (F.) [راﺪیﻮﺑ] kokulu.<br />

bûzîne (F.) [ﻪﻨیزﻮﺑ] maymun.<br />

bühtân (A.) [نﺎﺘﻬﺑ] iftira.<br />

bühtân etmek iftira etmek.<br />

bükâ (A.) [ءﺎﮑﺑ] ağlama.<br />

bülaceb (A.) [ﺐﺠﻌﻝاﻮﺑ] şaşılacak şey.<br />

büldân (A.) [ناﺪﻠﺑ] beldeler, diyarlar, ülkeler.<br />

büleğâ (A.) [ءﺎﻐﻠﺑ] belagat sahipleri.<br />

63


ülend (F.) [ﺪﻨﻠﺑ] 1.yüksek. 2.yüce.<br />

bülendbâlâ (F.) [ﻻﺎﺑﺪﻨﻠﺑ] uzun boylu.<br />

bülendpervâz (F.) [زاوﺮﭘﺪﻨﻠﺑ] 1.yükseklerden uçan. 2.şerefli.<br />

bülheves (A.) [سﻮﻬﻝاﻮﺑ] maymun iştahlı.<br />

bülûğ (A.) [غﻮﻠﺑ] erginlik.<br />

bün (F.) [ﻦﺑ] 1.kök. 2.dip. 3.temel.<br />

bünyâd (F.) [دﺎﻴﻨﺑ] 1.temel, kök. 2.yapı, bina.<br />

bünye (A.) [ﻪﻴﻨﺑ] yapı.<br />

bünyeviyat (A.) [تﺎیﻮﻴﻨﺑ] bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.<br />

bürdbâr (F.) [رﺎﺑدﺮﺑ] sabırlı.<br />

bürde (A.) [ﻩدﺮﺑ] hırka.<br />

bürhân (A.) [نﺎهﺮﺑ] kanıt.<br />

bürîde (F.) [ﻩﺪیﺮﺑ] kesik.<br />

bürka (A.) [ﻊﻗﺮﺑ] peçe.<br />

bürnâ (F.) [ﺎﻥﺮﺑ] genç.<br />

bürrân (F.) [ناﺮﺑ] keskin.<br />

bürûdet (A.) [تدوﺮﺑ] soğukluk.<br />

bürûz (A.) [زوﺮﺑ] ortaya çıkma.<br />

büstân (F.) [نﺎﺘﺴﺑ] bahçe.<br />

büşrâ (A.) [اﺮﺸﺑ] müjde.<br />

büt (F.) [ﺖﺑ] put.<br />

büthâne (F.) [ﻪﻥﺎﺧ ﺖﺑ] puthane.<br />

bütperest (F.) [ﺖﺱﺮﭘ ﺖﺑ] putperest, puta tapan.<br />

64


ütûn (A.) [نﻮﻄﺑ] 1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.<br />

büyût (A.) [تﻮﻴﺑ] 1.evler. 2.beyitler.<br />

büz (F.) [ﺰﺑ] keçi.<br />

büzdil (F.) [لدﺰﺑ] ödlek.<br />

büzûr (A.) [روﺬﺑ] tohumlar.<br />

büzürg (F.) [گرﺰﺑ] 1.büyük. 2.ulu.<br />

büzürgân (F.) [نﺎﮔرﺰﺑ] 1.büyükler. 2.ulular.<br />

büzürgzâde (F.) [ﻩداز گرﺰﺑ] seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.<br />

65


câ (F.) [ﺎﺝ] 1.yer. 2.mevki. 3.makam.<br />

ca’l (A.) [ﻞﻌﺝ] yapma.<br />

ca’lî (A.) [ﯽﻠﻌﺝ] 1.yapma, uydurma. 2.sahte.<br />

câbecâ (F.) [ﺎﺠﺑﺎﺝ] yer yer.<br />

câbir (A.) [ﺮﺑﺎﺝ] zorlayıcı.<br />

câdde (A.) [ﻩدﺎﺝ] ana yol, cadde.<br />

câdû (F.) [ودﺎﺝ] 1.büyücü. 2.cadı.<br />

câdûger (F.) [ﺮﮔودﺎﺝ] büyücü.<br />

câh (F.) [ﻩﺎﺝ] makam, mevki.<br />

câhid (A.) [ﺪهﺎﺝ] çalışıp çabalayan.<br />

câhil (A.) [ﻞهﺎﺝ] bilgisiz.<br />

câhilâne (A.-F.) [ﻪﻥﻼهﺎﺝ] cahilce.<br />

câiz (A.) [ﺰﺋﺎﺝ] uygun.<br />

câize (A.) [ﻩﺰﺋﺎﺝ] ödül.<br />

câlib (A.) [ ﺐﻝﺎ ﺝ]<br />

ilginç, çekici.<br />

câlib -i dikkat [ ﺖﻗد ﺐﻝﺎﺝ ]dikkat çekici.<br />

câm (F.) [مﺎﺝ] 1.kadeh. 2.şişe. 3.cam.<br />

câme (F.) [ﻪﻡﺎﺝ] giysi.<br />

C<br />

66


câmedân (F.) [ناد ﻪﻡﺎﺝ] gardrop.<br />

câmegî (F.) [ﯽﮕﻡﺎﺝ] 1.giysi parası. 2.hizmetçi.<br />

câmekan (F.) [نﺎﮑﻡﺎﺝ] hamamda soyunma odası.<br />

câmekan (F.-A.) [نﺎﮑﻡﺎﺝ] 1.camlı bölme. 2.vitrin.<br />

câmeşûy (F.) [یﻮﺵ ﻪﻡﺎﺝ] çamaşırcı.<br />

câmi’ (A.) [ﻊﻡﺎﺝ] 1.toplayan. 2.cami.<br />

câmia (A.) [ﻪﻌﻡﺎﺝ] topluluk.<br />

câmid (A.) [ﺪﻡﺎﺝ] 1.cansız. 2.donuk.<br />

câmûs (A.) [سﻮﻡﺎﺝ] manda, camız.<br />

cân (F.) [نﺎﺝ] 1.ruh. 2.can. 3.sevgili.<br />

cânâ (F.) [ﺎﻥﺎﺝ] sevgilim, ey sevgili.<br />

cânân (F.) [نﺎﻥﺎﺝ] sevgili.<br />

cânâne (F.) [ﻪﻥﺎﻥﺎﺝ] sevgili.<br />

cânbâz (F.) [زﺎﺒﻥﺎﺝ] 1.canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.<br />

cândâr (F.) [راﺪﻥﺎﺝ] 1.canlı. 2.koruyucu.<br />

canefşân (F.) [نﺎﺸﻓا نﺎﺝ] canını hiçe sayan, fedai.<br />

cânefzâ (F.) [اﺰﻓا نﺎﺝ] cana can katan.<br />

cânfersâ (F.) [ﺎﺱﺮﻓ نﺎﺝ] ömür törpüsü, yürek tüketen.<br />

cânfeşân (F.) [نﺎﺸﻓ نﺎﺝ] canını hiçe sayan, fedai.<br />

cânfezâ (F.) [اﺰﻓ نﺎﺝ] cana can katan.<br />

cângüdâz (F.) [زاﺪﮔ نﺎﺝ] yürek yakan.<br />

canhıraş (F.) [شاﺮﺧ نﺎﺝ] yürek paralayan.<br />

cânib (A.) [ﺐﻥﺎﺝ] taraf.<br />

67


cânişin (F.) [ﻦﻴﺸﻥﺎﺝ] halef, birinin yerine oturan.<br />

cânnisâr (F.-A.) [رﺎﺜﻥ نﺎﺝ] canını feda eden.<br />

cânsipâr (F.) [رﺎﭙﺱ نﺎﺝ] canını feda eden.<br />

cânsiperâne (F.) [ﻪﻥاﺮﭙﺱ نﺎﺝ] canını feda edercesine.<br />

cânsitân (F.) [نﺎﺘﺱ نﺎﺝ] can alan.<br />

cânver (F.) [رو نﺎﺝ] 1.canlı. 2.canavar.<br />

câr (A.) [رﺎﺝ] komşu.<br />

cârî (A.) [ِرﺎﺝ] geçerli, yürürlükte.<br />

câriha (A.) [ﻪﺣرﺎﺝ] 1.yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.<br />

câriye (A.) [ﻪیرﺎﺝ] halayık.<br />

cârû (F.) [ورﺎﺝ] süpürge.<br />

cârûb (F.) [بورﺎﺝ] süpürge.<br />

câsûsî (A.-F.) [ﯽﺱﻮﺱﺎﺝ] casusluk, ajanlık.<br />

câvid (F.) [دوﺎﺝ] kalıcı, sonsuz, ebedi.<br />

câvidân (F.) [نادوﺎﺝ] kalıcı, sonsuz, ebedi.<br />

cây (F.) [یﺎﺝ] yer.<br />

câygâh (F.) [ﻩﺎﮕیﺎﺝ] 1.yer. 2.makam.<br />

câyi’ (A.) [ﻊیﺎﺝ] aç.<br />

câynişîn (F.) [ﻦﻴﺸﻨیﺎﺝ] birinin yerine geçen, halef.<br />

câzib (A.) [بذﺎﺝ] 1.ilginç. 2.çekici.<br />

câzibe (A.) [ﻪﺑذﺎﺝ] çekicilik.<br />

cazibedar (A.-F.) [راد ﻪﺑذﺎﺝ] çekici, cazibeli.<br />

câzibiyyet (A.) [ﺖﻴﺑذﺎﺝ] çekicilik.<br />

68


cebâbire (A.) [ﻩﺮﺑﺎﺒﺝ] zorbalar.<br />

cebânet (A.) [ ﺖﻥ ﺎﺒﺝ]<br />

korkaklık.<br />

cebbâr (A.) [رﺎﺒﺝ] 1.zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.<br />

cebbârî (A.-F.) [یرﺎﺒﺝ] 1.zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.<br />

cebel (A.) [ﻞﺒﺝ] dağ.<br />

cebhe (A.) [ﻪﻬﺒﺝ] 1.cephe. 2.alın. 3.yüz.<br />

cebîn (A.) [ﻦﻴﺒﺝ] korkak.<br />

cebr (A.) [ﺮﺒﺝ] 1.zorlama. 2.cebir.<br />

cebr etmek zorlamak.<br />

cebren (A.) [اﺮﺒﺝ] zorla.<br />

cebrî (A.) [یﺮﺒﺝ] zoraki, zorla.<br />

cedâvil (A.) [لواﺪﺝ] cetveller, çizelgeler.<br />

cedd (A.) [ﺪﺝ] ata.<br />

cedel (A.) [لﺪﺝ] 1.tartışma. 2.mücadele.<br />

cedelî (A.) [ﯽﻝﺪﺝ] tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.<br />

cedî (A.) [یﺪﺝ] 1.oğlak. 2.oğlak burcu.<br />

cedîd (A.) [ﺪیﺪﺝ] yeni.<br />

cedîde (A.) [ﻩﺪیﺪﺝ] yeni.<br />

cedvel (A.) [لوﺪﺝ] 1.cetvel. 2.çizelge.<br />

cefâ (A.) [ﺎﻔﺝ] üzme, eziyet etme.<br />

cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.<br />

cefâcû (A.-F.) [ﻮﺝﺎﻔﺝ] üzen, cefa eden.<br />

cefâdîde (A.-F.) [ﻩﺪیدﺎﻔﺝ] üzülmüş, cefa çekmiş.<br />

69


cefâkâr (A.-F.) [رﺎﮐﺎﻔﺝ] 1.cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.<br />

cefâkârî (A.-F.) [یرﺎﮐﺎﻔﺝ] 1.cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.<br />

cefâkeş (A.-F.) [ﺶﮐﺎﻔﺝ] üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.<br />

cefâpîşe (A.-F.) [ﻪﺸﻴﭘﺎﻔﺝ] 1.üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen<br />

sevgili.<br />

cefcâf (F.) [فﺎﺠﻔﺝ] 1.hoppa kadın. 2.orospu.<br />

ceffelkalem (A.) [ﻢﻠﻘﻝا ﻒﺝ] çalakalem.<br />

cefr (A.) [ﺮﻔﺝ] gaipten haber veren bilim.<br />

cehâlet (A.) [ﺖﻝﺎﻬﺝ] cahillik, bilgisizlik.<br />

cehd (A.) [ﺪﻬﺝ] çalışma, çabalama.<br />

cehd etmek çalışıp çabalamak.<br />

cehele (A.) [ﻪﻠﻬﺝ] cahiller.<br />

cehennemî (A.-F.) [ﯽﻤﻨﻬﺝ] 1.cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.<br />

cehl (A.) [ﻞﻬﺝ] cahillik, bilgisizlik.<br />

cehren (A.) [اﺮﻬﺝ] açıkça.<br />

celâdet (A.) [تدﻼﺝ] yiğitlik.<br />

celâl (A.) [لﻼﺝ] ululuk.<br />

celb (A.) [ﺐﻠﺝ] kendine çekme.<br />

celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.<br />

celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.<br />

celbnâme (A.-F.) [ﻪﻡﺎﻥ ﺐﻠﺝ] çağırı mektubu.<br />

celeb (A.) [ﺐﻠﺝ] sığır tüccarı.<br />

celesât (A.) [تﺎﺴﻠﺝ] oturumlar.<br />

70


celîl (A.) [ﻞﻴﻠﺝ] ulu.<br />

celîs (A.) [ﺲﻴﻠﺝ] arkadaş.<br />

cellâd (A.) [دﻼﺝ] cellat.<br />

cellâdî (A.-F.) [یدﻼﺝ] cellatlık.<br />

celse (A.) [ﻪﺴﻠﺝ] oturum.<br />

cem’ (A.) [ﻊﻤﺝ] 1.toplama. 2.çoğul.<br />

cem’ edilmek toplanılmak.<br />

cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.<br />

cem’an (A.) [ﺎﻌﻤﺝ] toplam.<br />

cem’iyyât (A.) [تﺎﻴﻌﻤﺝ] cemiyetler, dernekler.<br />

cem’iyyet (A.) [ﺖﻴﻌﻤﺝ] 1.cemiyet, dernek. 2.topluluk.<br />

cem’iyyet -i akvâm [ ماﻮﻗا ﺖﻴﻌﻤﺝ ]Birleşmiş Milletler.<br />

cemâat (A.) [ ﺖ ﻋﺎﻤﺝ]<br />

1.topluluk. 2.camide ibadet edenler.<br />

cemâd (A.) [دﺎﻤﺝ] cansız varlık.<br />

cemâdât (A.) [تادﺎﻤﺝ] cansız varlıklar.<br />

cemâhîr (A.) [ﺮﻴهﺎﻤﺝ] cumhuriyetler.<br />

cemâl (A.) [لﺎﻤﺝ] yüz güzelliği.<br />

cemel (A.) [ﻞﻤﺝ] deve.<br />

cemî’ (A.) [ﻊﻴﻤﺝ] tümü.<br />

cemî’an (A.) [ ﺎﻌ ﻴﻤﺝ]<br />

tümüyle.<br />

cemil (A.) [ﻞﻴﻤﺝ] 1.güzel. 2.yüzü güzel.<br />

cemîle (A.) [ﻪﻠﻴﻤﺝ] iyilik.<br />

cemiyet (A.) [ﺖﻴﻌﻤﺝ] topluluk, toplum.<br />

71


cemm (A.) [ﻢﺝ] kalabalık.<br />

cenâb (A.) [بﺎﻨﺝ] hazret.<br />

cenâbet (A.) [ﺖﺑﺎﻨﺝ] 1.pis, murdar. 2.cünüplük hali.<br />

cenâh (A.) [حﺎﻨﺝ] kanat.<br />

cenb (A.) [ﺐﻨﺝ] taraf.<br />

cendere (A.) [ﻩرﺪﻨﺝ] 1.pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.<br />

ceng (F.) [ﮓﻨﺝ] savaş.<br />

ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.<br />

cengâver (F.) [روﺎﮕﻨﺝ] savaşçı.<br />

cengâverî (F.) [یروﺎﮕﻨﺝ] savaşçılık.<br />

cengcû (F.) [ﻮﺠﮕﻨﺝ] 1.savaşçı. 2.kavgacı.<br />

cengel (F.) [ﻞﮕﻨﺝ] orman.<br />

cennât (A.) [تﺎﻨﺝ] 1.cennetler. 2.bahçeler.<br />

cennet (A.) [ﺖﻨﺝ] 1.cennet. 2.bahçe.<br />

cennet -i a’lâ [ ﯽﻠﻋا ﺖﻨﺝ ] cennet.<br />

cennetmekân (A.) [ نﺎﮑﻡ ﺖﻨﺝ ] mekanı cennet olan.<br />

cenûb (A.) [بﻮﻨﺝ] güney.<br />

cenûb -i garb [ بﺮﻏ بﻮﻨﺝ ] güneybatı.<br />

cenûb -i garbî [ ﯽﺑﺮﻏ بﻮﻨﺝ ] güneybatı.<br />

cenûb -i şark [ قﺮﺵ بﻮﻨﺝ ] güneydoğu.<br />

cenûb -i şarkî [ ﯽﻗﺮﺵ بﻮﻨﺝ ] güneydoğu.<br />

cenûbî (A.) [ﯽﺑﻮﻨﺝ] güneye ait.<br />

cerâd (A.) [داﺮﺝ] çekirge.<br />

72


cerâhat (A.) [ﺖﺣاﺮﺝ] yara.<br />

cerâid (A.) [ﺪﺋاﺮﺝ] gazeteler.<br />

cerâim (A.) [ﻢﺋاﺮﺝ] suçlar.<br />

cerbeze (A.) [ﻩﺰﺑﺮﺝ] beceriklilik.<br />

ceres (A.) [سﺮﺝ] 1.çan. 2.çıngırak.<br />

cereyân (A.) [نﺎیﺮﺝ] 1.akış. 2.oluş. 3.akım.<br />

cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.<br />

cerge (F.) [ﻪﮔﺮﺝ] küme.<br />

cerh (A.) [حﺮﺝ] 1.yaralama. 2.çürütme.<br />

cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.<br />

cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.<br />

cerîde (A.) [ﻩﺪیﺮﺝ] 1.gazete. 2.tutanak.<br />

cerîha (A.) [ﻪﺤیﺮﺝ] yara.<br />

cerîme (A.) [ﻪﻤیﺮﺝ] 1.suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.<br />

cerrâh (A.) [حاﺮﺝ] operatör.<br />

cerrâhî (A.) [ ﯽ ﺣاﺮﺝ]<br />

operatörlük.<br />

cesâmet (A.) [ﺖﻡﺎﺴﺝ] irilik.<br />

cesâret (A.) [ترﺎﺴﺝ] cesurluk.<br />

cesîm (A.) [ﻢﻴﺴﺝ] iri, büyük.<br />

cesîmülcüsse (A.) [ﻪﺜﺠﻝا ﻢﻴﺴﺝ] iri yapılı, iriyarı.<br />

cesûr (A.) [رﻮﺴﺝ] cesaret sahibi.<br />

cev (F.) [ﻮﺝ] arpa.<br />

cevâb (A.) [باﻮﺝ] 1.yanıt. 2.karşılık.<br />

73


cevâben (A.) [ﺎﺑاﻮﺝ] yanıt olarak.<br />

cevâd (A.) [داﻮﺝ] cömert.<br />

cevâhir (A.) [ﺮهاﻮﺝ] 1.mücevherler. 2.mücevher.<br />

cevâmi’ (A.) [ﻊﻡاﻮﺝ] camiler.<br />

cevâmid (A.) [ﺪﻡاﻮﺝ] cansız varlıklar.<br />

cevâmîs (A.) [ﺲﻴﻡاﻮﺝ] mandalar.<br />

cevân (F.) [ناﻮﺝ] genç.<br />

cevânib (A.) [ﺐﻥاﻮﺝ] yanlar, yönler.<br />

cevârî (A.) [یراﻮﺝ] halayıklar.<br />

cevâz (A.) [زاﻮﺝ] izin, uygun verme.<br />

cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.<br />

cevdet (A.) [تدﻮﺝ] 1iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.<br />

cevelân (A.) [نﻻﻮﺝ] dolaşma, gezinti.<br />

cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.<br />

cevelângâh (A.-F.) [ﻩﺎﮕﻥﻻﻮﺝ] 1.gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.<br />

cevf (A.) [فﻮﺝ] boşluk.<br />

cevher (A.) [ﺮهﻮﺝ] 1.mücevher. 2.öz. 3.elmas.<br />

cevherfürûş (A.-F.) [شوﺮﻓﺮهﻮﺝ] mücevherci.<br />

cevherî (A.) [یﺮهﻮﺝ] 1.mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.<br />

cevîn (F.) [ﻦیﻮﺝ] arpadan yapılmış.<br />

cevir (A.) [رﻮﺝ] haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.<br />

cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.<br />

cevr (A.) [رﻮﺝ] haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.<br />

74


cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.<br />

cevşen (F.) [ﻦﺵﻮﺝ] zırhlı giysi.<br />

cevv (A.) [ﻮﺝ] 1.hava. 2.boşluk.<br />

cevvâl (A.) [لاﻮﺝ] çok hareketli, koşan.<br />

cevvî (A.) [یﻮﺝ] hava ile ilgili.<br />

cevzâ (A.) [ءازﻮﺝ] ikizler burcu.<br />

ceyb (A.) [ﺐﻴﺝ] cep.<br />

ceyş (A.) [ﺲﻴﺝ] asker.<br />

ceyyid (A.) [ﺪﻴﺝ] iyi, güzel.<br />

cezâ (A.) [ءاﺰﺝ] 1.karşılık. 2.ceza.<br />

cezâir (A.) [ﺮﺋاﺰﺝ] adalar.<br />

cezâlet (A.) [ﺖﻝاﺰﺝ] akıcılık, düzgünlük.<br />

cezb (A.) [بﺬﺝ] kendine çekme.<br />

cezb edilmek kendine çekilmek.<br />

cezb etmek kendine çekmek.<br />

cezbe (A.) [ﻪﺑﺬﺝ] 1.coşku. 2.kendinden geçiş.<br />

cezer (A.) [رﺰﺝ] havuç.<br />

cezîre (A.) [ﻩﺮیﺰﺝ] ada.<br />

cezm (A.) [مﺰﺝ] kesin karar.<br />

cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.<br />

cezzâb (A.) [باﺬﺝ] çekici, cazibeli.<br />

cibâl (A.) [لﺎﺒﺝ] dağlar.<br />

cibillet (A.) [ﺖﻠﺒﺝ] karakter, yaratılış.<br />

75


cibilliyet (A.) [ﺖﻴﻠﺒﺝ] karakter, yaratılış.<br />

cibilliyetsiz (A.-T.) [ﺰﺴﺘﻠﺒﺝ] karaktersiz, kötü yaratılışlı.<br />

cidâl (A.) [لاﺪﺝ] mücadele.<br />

cidâlcû (A.-F.) [ﻮﺝ لاﺪﺝ] mücadeleci.<br />

cidâr (A.) [راﺪﺝ] 1.duvar. 2.zar.<br />

cidden (A.) [اﺪﺝ] ciddi olarak.<br />

ciddî (A.) [یﺪﺝ] 1.ağırbaşlı. 2.önemli.<br />

ciddiyyet (A.) [ﺖیﺪﺝ] 1.ciddilik. 2.ağırbaşlılık.<br />

cîfe (A.) [ﻪﻔﻴﺝ] leş.<br />

ciger (F.) [ﺮﮕﺝ] ciğer.<br />

cigergûşe (F.) [ﻪﺵﻮﮔﺮﮕﺝ] 1.ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.<br />

cigerpâre (F.) [ﻩرﺎﭘﺮﮕﺝ] 1.ciğer parçası. 2.evlat.<br />

cigersûz (F.) [زﻮﺱﺮﮕﺝ] yürek yakan.<br />

cihâd (A.) [دﺎﻬﺝ] din uğrunda savaş.<br />

cihâd etmek din uğrunda savaşmak.<br />

cihân (F.) [نﺎﻬﺝ] 1.dünya. 2.âlem.<br />

cihânâferîn (F.) [ﻦیﺮﻓﺁ نﺎﻬﺝ] dünyayı yaratan, Tanrı.<br />

cihandar (F.) [راﺪﻥﺎﻬﺝ] büyük hükümdar, imparator.<br />

cihandîde (F.) [ﻩﺪید نﺎﺨﺝ] görmüş geçirmiş.<br />

cihangîr (F.) [ﺮﻴﮕﻥﺎﻬﺝ] büyük hükümdar, imparator.<br />

cihangîrî (F.) [یﺮﻴﮕﻥﺎﻬﺝ] büyük hükümdarlık, imparatorluk.<br />

cihângüşâ (F.) [ﺎﺸﮕﻥﺎﻬﺝ] dünyayı feth eden, fatih hükümdar.<br />

cihânî (F.) [ﯽﻥﺎﻬﺝ] 1.dünya ile ilgili. 2.insan.<br />

76


cihannüma (F.) [ﺎﻤﻥ نﺎﻬﺝ] 1.dünya atlası. 2.taraça.<br />

cihâr (F.) [رﺎﻬچ] dört.<br />

cihâren (A.) [ارﺎﻬﺝ] açıkça.<br />

cihât (A.) [تﺎﻬﺝ] 1.yönler. 2.sebepler. 3.yerler.<br />

cihâz (A.) [زﺎﻬﺝ] 1.çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.<br />

cihet (A.) [ﺖﻬﺝ] 1.yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.<br />

cilâ (A.) [ءﻼﺝ] 1.parlaklık. 2.cila.<br />

cilâdar (A.-F.) [رادﻼﺝ] cilalı.<br />

cild (A.) [ﺪﻠﺝ] 1.deri, cilt. 2.kitap.<br />

cilve (A.) [ﻩﻮﻠﺝ] 1.görünme. 2.kırıtma.<br />

cilvegâh (A.-F.) [ﻩﺎﮔ ﻩﻮﻠﺝ] görünme yeri.<br />

cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.<br />

cilveger (A.-F.) [ﺮﮔ ﻩﻮﻠﺝ] 1.görünen. 2.kırıtan.<br />

cilvesâz (A.-F.) [زﺎﺱ ﻩﻮﻠﺝ] kırıtan, cilve yapan.<br />

cimâ’ (A.) [عﺎﻤﺝ] cinsel ilişki.<br />

cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.<br />

cinâ’î (A.) [ﯽﺋﺎﻨﺝ] cinayetle ilgili.<br />

cinân (A.) [نﺎﻨﺝ] 1.cennetler. 2.bahçeler.<br />

cinayetkâr (A.-F.) [رﺎﮑﺘیﺎﻨﺝ] câni, cinayet işleyen.<br />

cinâze (A.) [ﻩزﺎﻨﺝ] tabut.<br />

cindar (A.-F.) [راﺪﻨﺝ] cinci, afsuncu.<br />

cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.<br />

cinnet (A.) [ﺖﻨﺝ] çıldırma.<br />

77


cins (A.) [ﺲﻨﺝ] 1.tür. 2.soy.<br />

cinsî (A.) [ﯽﺴﻨﺝ] cinsel.<br />

cirm (A.) [مﺮﺝ] cismin kapladığı yer, hacim.<br />

cism (A.) [ﻢﺴﺝ] 1.cisim, madde. 2.vücut, beden.<br />

cismânî (A.) [ﯽﻥﺎﻤﺴﺝ] 1.cisim ile ilgili. 2.bedensel.<br />

cismen (A.) [ﺎﻤﺴﺝ] bedenen.<br />

cisr (A.) [ﺮﺴﺝ] köprü.<br />

civan (F.) [ناﻮﺝ] genç.<br />

civânân (F.) [نﺎﻥاﻮﺝ] gençler.<br />

civanbaht (F.) [ﺖﺨﺑ ناﻮﺝ] talihli.<br />

civânî (F.) [ﯽﻥاﻮﺝ] gençlik.<br />

civânmerd (F.) [دﺮﻤﻥاﻮﺝ] 1.cömert. 2.soylu.<br />

civâr (A.) [راﻮﺝ] yakın çevre.<br />

cîve (F.) [ﻩﻮﻴﺝ] cıva.<br />

cizye (A.) [ﻪیﺰﺝ] gayrimüslim vergisi.<br />

cû (F.) [ﻮﺝ] 1.arayan. 2.arama.<br />

cû (F.) [ﻮﺝ] çay, ırmak.<br />

cû’ (A.) [شﻮﺝ] açlık.<br />

cûce (F.) [ﻪﺝﻮﺝ] civciv.<br />

cûd (A.) [دﻮﺝ] cömertlik.<br />

cuğd (A.) [ﺪﻐﺝ] baykuş.<br />

cûlâh (F.) [ﻩﻻﻮﺝ] 1.dokumacı. 2.çulha.<br />

cum’a (A.) [ﻪﻌﻤﺝ] cuma.<br />

78


cumhûr (A.) [رﻮﻬﻤﺝ] 1.halk. 2.kalabalık.<br />

cumhûrî (A.) [یرﻮﻬﻤﺝ] cumhuriyetle ilgili.<br />

cumhûriyyet (A.) [ﺖیرﻮﻬﻤﺝ] cumhuriyet.<br />

cûş (F.) [شﻮﺝ] 1.coşku. 2.kaynama.<br />

cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.<br />

cûşâcûş (F.) [شﻮﺝﺎﺵﻮﺝ] coşkun, coşkulu.<br />

cûşân (F.) [نﺎﺵﻮﺝ] 1.coşan. 2.kaynayan.<br />

cûşiş (F.) [ﺶﺵﻮﺝ] coşku.<br />

cûy (F.) [یﻮﺝ] 1.arayan. 2.arama.<br />

cûy (F.) [یﻮﺝ] çay, ırmak.<br />

cûybâr (F.) [رﺎﺒیﻮﺝ] ırmak.<br />

cûyende (F.) [ﻩﺪﻨیﻮﺝ] arayan.<br />

cübn (A.) [ﻦﺒﺝ] korkaklık.<br />

cüdâ (F.) [اﺪﺝ] ayrı.<br />

cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.<br />

cüdâyî (F.) [ﯽیاﺪﺝ] ayrılık.<br />

cüdrân (A.) [نارﺪﺝ] duvarlar.<br />

cüft (F.) [ﺖﻔﺝ] çift.<br />

cüfte (F.) [ﻪﺘﻔﺝ] çifte.<br />

cühelâ (A.) [ءﻼﻬﺝ] cahiller.<br />

cühhâl (A.) [لﺎﻬﺝ] cahiller.<br />

cüllâh (A.) [ﻩﻼﺝ] dokumacı, çulhacı.<br />

cülûs (A.) [سﻮﻠﺝ] 1.oturma. 2.tahta geçme.<br />

79


cülûs etmek tahta geçmek.<br />

cülûsiyye (A.) [ﻪﻴﺱﻮﻠﺝ] 1.tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan<br />

hükümdar için yazılan şiir.<br />

cümcüme (A.) [ﻪﻤﺠﻤﺝ] kafatası.<br />

cümel (A.) [ﻞﻤﺝ] cümleler.<br />

cümle (A.) [ﻪﻠﻤﺝ] 1.bütün, tüm. 2.tümce.<br />

cümleten (A.) [ ﺔ ﻠﻤﺝ]<br />

tümüyle<br />

cümûd (A.) [دﻮﻤﺝ] donukluk.<br />

cümûdiyye (A.) [ ﻪ یدﻮﻤﺝ]<br />

buzul.<br />

cünbân (F.) [نﺎﺒﻨﺝ] 1.sallayan. 2.sallanan.<br />

cünbiş (F.) [ﺶﺒﻨﺝ] kıpırtı, hareket, sallanma.<br />

cünd (A.) [ﺪﻨﺝ] 1.asker. 2.ordu.<br />

cündî (A.) [یﺪﻨﺝ] usta binici.<br />

cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.<br />

cünha (A.) [ﻪﺤﻨﺝ] küçük suç.<br />

cünûd (A.) [دﻮﻨﺝ] 1.askerler. 2.ordular.<br />

cürm (A.) [مﺮﺝ] suç.<br />

cürûf (A.) [فوﺮﺝ] maden atığı, maden posası.<br />

cüsse (A.) [ﻪﺜﺝ] gövde, yapı.<br />

cüstücû (F.) [ﻮﺝ و ﺖﺴﺝ] arayış, arama.<br />

cüvâl (F.) [لاﻮﺝ] çuval.<br />

cüvân bk. civan.<br />

cüz’ (A.) [ءﺰﺝ] 1.parça. 2.medrese alfabe kitabı.<br />

80


cüz’î (A.) [ﯽﺋﺰﺝ] çok az.<br />

cüz’iyyât (A.) [تﺎﻴﺋﺰﺝ] küçük şeyler, önemsiz şeyler.<br />

cüzâm (A.) [ماﺬﺝ] cüzzam.<br />

cüzdan (A.-F.) [ناﺪﺋﺰﺝ] 1.para çantası. 2.evrak çantası.<br />

81


çâbük (F.) [ﮏﺑﺎچ] kıvrak, çevik, çabuk.<br />

çâbükî (F.) [ ﯽﮑ ﺑﺎچ]<br />

kıvraklık, çeviklik, çabukluk.<br />

çâbükpâ (F.) [ﺎﭘ ﮏﺑﺎچ] ayağına çabuk.<br />

çâbükrev (F.) [ور ﮏﺑﺎچ] hızlı giden.<br />

çâbüksüvar (F.) [راﻮﺱ ﮏﺑﺎچ] usta binici.<br />

çâder (F.) [ردﺎچ] 1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.<br />

çâdernişin (F.) [ﻦﻴﺸﻥردﺎچ] göçebe, çadırda yaşayan.<br />

çadır (F.) [ردﺎچ] 1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.<br />

çağz (F.) [ﺰﻐچ] kurbağa.<br />

çâh (F.) [ﻩﺎچ] 1.kuyu. 2.çukur.<br />

çâk (F.) [کﺎچ] 1.yırtık. 2.yırtmaç.<br />

çâk etmek yırtmak.<br />

çâk olmak yırtılmak.<br />

çâkâçâk (F.) [کﺎچﺎﮐﺎچ] kılıç şakırtısı.<br />

çâker (F.) [ﺮﮐﺎچ] 1.kul. 2.hizmetkâr.<br />

çâkerî (F.) [یﺮﮐﺎچ] 1.kulluk. 2.hizmetkârlık.<br />

çâkûç (F.) [چﻮﮐﺎچ] çekiç.<br />

çâlâk (F.) [کﻻﺎچ] çevik, kıvrak.<br />

çâlâkî (F.) [ﯽﮐﻻﺎچ] çeviklik, kıvraklık.<br />

çâlik (F.) [ﮏﻴﻝﺎچ] çelik çomak.<br />

Ç<br />

82


çâlpâre (F.) [ﻩرﺎﭘرﺎچ] çalpara.<br />

çâme (F.) [ﻪﻡﺎچ] şiir.<br />

çâne (F.) [ﻪﻥﺎچ] çene.<br />

çâpâr (F.) [رﺎﭘﺎچ] 1.ulak. 2.postacı.<br />

çâplûs (F.) [سﻮﻠﭘﺎچ] dalkavuk.<br />

çâr (F.) [رﺎچ] çare.<br />

çâr (F.) [رﺎچ] dört.<br />

çârçûbe (F.) [ﻪﺑﻮچرﺎچ] çerçeve.<br />

çardak (F.) [قﺎﻃرﺎچ] çardak.<br />

çârdeh (F.) [ﻩدرﺎچ] ondört.<br />

çâre (F.) [ﻩرﺎچ] 1.tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.<br />

çârecû (F.) [ﻮﺝ ﻩرﺎچ] çare arayan.<br />

çâresâz (F.) [زﺎﺱ ﻩرﺎچ] çare bulan.<br />

çâresâz olmak çare bulmak.<br />

çâresâzî (F.) [یزﺎﺱ ﻩرﺎچ] çare bulma.<br />

çârgâh (F.) [ﻩﺎﮔرﺎچ] Türk musikîsinde bir makam.<br />

çârgûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﮔ رﺎچ]<br />

dört köşe.<br />

çarh (F.) [خﺮچ] 1.tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.<br />

çarmıh (F.) [ﺦﻴﻡرﺎچ] çarmıh.<br />

çârnâçâr (F.) [رﺎچﺎﻥرﺎچ] ister istemez, çaresiz, mecburen.<br />

çârpâ (F.) [ﺎﭘرﺎچ] dört ayaklı.<br />

çârsû (F.) [ﻮﺱرﺎچ] dört yön.<br />

çârsû (F.-A.) [ ﻮﺱرﺎ چ]<br />

çarşı.<br />

83


çârşeb (F.) [ﺐﺵرﺎچ] çarşaf.<br />

çârşenbe (F.) [ﻪﺒﻨﺵرﺎچ] çarşamba.<br />

çârtâk (F.) [قﺎﻃرﺎچ] 1.çardak. 2.kare şeklinde çadır.<br />

çârüm (F.) [مرﺎچ] dördüncü.<br />

çâryâr (F.) [رﺎیرﺎچ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.<br />

çâşni (F.) [ﯽﻨﺵﺎچ] çeşni.<br />

çâşnigîr (F.) [ﺮﻴﮔ ﯽﻨﺵﺎچ] çeşnici.<br />

çâşt (F.) [ﺖﺵﺎچ] kuşluk vakti.<br />

çeğâle (F.) [ﻪﻝﺎﻐچ] çağla.<br />

çeh (F.) [ﻪچ] 1.kuyu. 2.çukur.<br />

çehâr (F.) [رﺎﻬچ] dört.<br />

çehre (F.) [ﻩﺮﻬچ] yüz.<br />

çehreperdâz (F.) [زادﺮﭘ ﻩﺮﻬچ] ressam.<br />

çekâçâk (F.) [کﺎچﺎﮑچ] kılıç şakırtısı.<br />

çekîde (F.) [ﻩﺪﻴﮑچ] damlamış.<br />

çekûç (F.) [چﻮﮑچ] çekiç.<br />

çelîpâ (F.) [ﺎﭙﻴﻠچ] haç.<br />

çem (F.) [ﻢچ] 1.salınma. 2.süslü.<br />

çemen (F.) [ﻦﻤچ] 1.çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.<br />

çemenzâr (F.) [راﺰﻨﻤچ] çimenlik.<br />

çenâr (F.) [رﺎﻨچ] çınar.<br />

çenber (F.) [ﺮﺒﻨچ] 1.çember. 2.kasnak.<br />

çend (F.) [ﺪﻨچ] 1.kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.<br />

84


çendan (F.) [ناﺪﻨچ] o kadar, onca.<br />

çendin (F.) [ﻦیﺪﻨچ] bu kadar, bunca.<br />

çeng (F.) [ﮓﻨچ] 1.pençe. 2.el. 3.harp, çeng.<br />

çengâl (F.) [لﺎﮕﻨچ] 1.pençe. 2.çengel.<br />

çengî (F.) [ﯽﮕﻨچ] 1.çeng çalan. 2.dansöz, çengi.<br />

çep (F.) [ﭗچ] sol.<br />

çerâ (F.) [اﺮچ] otlama.<br />

çerâgâh (F.) [ﻩﺎﮔاﺮچ] otlak.<br />

çerâğ (F.) [غاﺮچ] 1.mum. 2.kandil.<br />

çerâğân (F.) [نﺎﻏاﺮچ] aydınlatma, donatma.<br />

çerâkese (A.) [ﻪﺴﮐاﺮچ] çerkesler.<br />

çerb (F.) [بﺮچ] semiz.<br />

çerbzebân (F.) [ نﺎﺑز بﺮچ]<br />

1.yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.<br />

çerh (F.) [خﺮچ] 1.çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.<br />

çerm (F.) [مﺮچ] deri.<br />

çeşm (F.) [ﻢﺸچ] göz.<br />

çeşmân (F.) [نﺎﻤﺸچ] gözler.<br />

çeşmderîde (F.) [ﻩﺪیرد ﻢﺸچ] arsız.<br />

çeşme (F.) [ﻪﻤﺸچ] 1.pınar. 2.çeşme.<br />

çetr (F.) [ﺮﺘچ] 1.gölgelik. 2.şemsiye.<br />

çevgân (F.) [نﺎﮔﻮچ] çevgen.<br />

çeyrek (F.) [ﮏیرﺎﻬچ] dörtte bir, çeyrek.<br />

çîgûne (F.) [ﻪﻥﻮﮕچ] nasıl.<br />

85


çigûnegî (F.) [ﯽﮕﻥﻮﮕچ] nitelik.<br />

çihâr (F.) [رﺎﻬچ] dört.<br />

çihar yâr (F.) [رﺎیرﺎﻬچ] dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.<br />

çihârüdü (F.) [ود و رﺎﻬچ] dört ve iki.<br />

çihârüse (F.) [ﻪﺱ و رﺎﻬچ] dört ve üç.<br />

çihârüyek (F.) [ﮏی و رﺎﻬچ] dört ve bir.<br />

çihil (F.) [ﻞﻬچ] kırk.<br />

çihilpâ (F.) [ﺎﭘ ﻞﻬچ] kırkayak.<br />

çihre (F.) [ﻩﺮﻬچ] yüz.<br />

çil (F.) [ﻞچ] kırk.<br />

çile (F.) [ﻪﻠچ] 1.kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.<br />

çilekeş (F.) [ﺶﮐ ﻪﻠچ] çile çeken, acı çeken.<br />

çimen (F.) [ﻦﻤچ] çimenlik.<br />

çîn (F.) [ﻦﻴچ] kırışık.<br />

çirâğ (F.) [غاﺮچ] 1.mum. 2.kandil. 2.çırak.<br />

çîredest (F.) [ﺖﺱد ﻩﺮﻴچ] yetenekli, becerikli.<br />

çirk (F.) [کﺮچ] 1.kir. 2.irin.<br />

çirkâb (F.) [بﺁ کﺮچ] pis su.<br />

çirkîn (F.) [ﻦﻴﮐﺮچ] 1.kirlenmiş. 2.çirkin.<br />

çîz (F.) [ﺰﻴچ] şey.<br />

çûb (F.) [بﻮچ] 1.sopa. 2.odun. 3.tahta.<br />

çûbân (F.) [نﺎﺑﻮچ] çoban.<br />

çûbek (F.) [ﮏﺑﻮچ] 1.tokmak, tokaç. 2.çomak.<br />

86


çun (F.) [نﻮچ] 1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.<br />

çün (F.) [ﻦچ] 1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.<br />

çünki (F.) [ﻪﮑﻥﻮچ] çünkü.<br />

çüst (F.) [ﺖﺴچ] çevik, kıvrak.<br />

çüstî (F.) [ﯽﺘﺴچ] çeviklik, kıvraklık.<br />

çüvâl (F.) [لاﻮچ] çuval.<br />

çüvaldûz (F.) [زوﺪﻝاﻮچ] çuvaldız.<br />

87


dâ’î (A.) [ﯽﻋاد] 1.dua eden, duacı. 2.davet eden.<br />

dâ’ussıla (A.) [ﻪﻠﺼﻝا ءاد] yurdunu özleme, köyünü özleme.<br />

dâd (F.) [داد] 1.adalet. 2.iyilik, ihsan.<br />

dâd (F.) [داد] 1.verme. 2.verdi. 3.vergi.<br />

dâdgâh (F.) [ﻩﺎﮔداد] mahkeme.<br />

dâdhâh (F.) [ﻩاﻮﺧداد] davacı.<br />

dâdres (F.) [سرداد] imdada koşan.<br />

dâdû (F.) [وداد] dadı.<br />

dâdüferyâd (F.) [دﺎیﺮﻓوداد] feryat figan.<br />

dâdüsited (F.) [ﺪﺘﺱ و داد] alışveriş.<br />

dâfi’ (A.) [ﻊﻓاد] uzaklaştıran, defeden.<br />

dâğ (F.) [غاد] 1.yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.<br />

dağal (F.) [ﻞﻏد] hile, hilehurda, alavere dalavere.<br />

dağalbâz (F.) [زﺎﺑ ﻞﻏد] hileci.<br />

dağdağa (A.) [ﻪﻏﺪﻏد] telaş, gürültü patırtı.<br />

dâhî (A.) [ﯽهاد] deha sahibi.<br />

dâhil (A.) [ﻞﺧاد] iç, içeri.<br />

dâhil olmak içeri girmek.<br />

dâhile (A.) [ﻪﻠﺧاد] iç, iç yüz.<br />

dâhilen (A.) [ﻼﺧاد] içten.<br />

D<br />

88


dâhilî (A.) [ﯽﻠﺧاد] iç ile ilgili, iç yüze ait.<br />

dâhiliye (A.) [ﻪﻴﻠﺧاد] iç ile ilgili, iç yüze ait.<br />

dahl (A.) [ﻞﺧد] müdahale etme, karışma.<br />

dahme (F.) [ﻪﻤﺨﺽ] 1.mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.<br />

dâim (A.) [ﻢﺋاد] sürekli, devamlı.<br />

dâimî (A.) [ﯽﻤﺋاد] sürekli, devamlı.<br />

dâir (A.) [ﺮﺋاد] 1.ilişkin, hakkında. 3.dönen.<br />

dâire (A.) [ﻩﺮﺋاد] 1.daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.<br />

dâirenmâdâr (A.) [رادﺎﻡ اﺮﺋاد] çepeçevre.<br />

dâirevî (A.) [یوﺮﺋاد] dairemsi.<br />

dâirezen (A.-F.) [نز ﻩﺮﺋاد] daire çalan.<br />

dâiye (A.) [ﻪﻴﻋاد] 1.arzu, istek. 2.iddia.<br />

dakâyık (A.) [ﻖیﺎﻗد] 1.incelikler. 2.dakikalar.<br />

dakîk (A.) [ﻖﻴﻗد] 1.ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.<br />

dakîka (A.) [ﻪﻘﻴﻗد] 1.incelik. 2.dakika.<br />

dalâlet (A.) [ﺖﻝﻼﺽ] sapkınlık.<br />

dâll (A.) [لاد] delalet eden.<br />

dâlle (A.) [ﻪﻝﺎﺽ] sapık, yoldan çıkmış.<br />

dâm (F.) [ماد] 1.tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.<br />

dâmâd (F.) [دﺎﻡاد] damat, güveyi.<br />

dâmân (F.) [نﺎﻡاد] etek.<br />

dâmen (F.) [ﻦﻡاد] etek.<br />

dâmenâlûde (F.) [ﻩدﻮﻝﺁ ﻦﻡاد] iffetsiz.<br />

89


dâmenbûs (F.) [سﻮﺑ ﻦﻡاد] etek öpen.<br />

dâmene (F.) [ﻪﻨﻡاد] yamaç, dağ eteği.<br />

dâmengîr (F.) [ﺮﻴﮔ ﻦﻡاد] 1.davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.<br />

dâmgâh (F.) [ﻩﺎﮕﻡاد] tuzak kurulmuş yer.<br />

dân (F.) [ناد] bilen.<br />

dân (F.) [ناد] kap.<br />

dânâ (F.) [ﺎﻥاد] bilgili, iyi bilen.<br />

dâne (F.) [ﻪﻥاد] 1.tohum. 2.yem. 3.tane.<br />

dânende (F.) [ﻩﺪﻨﻥاد] bilen.<br />

dâng (F.) [ﮓﻥاد] altıdabirlik dirhem.<br />

dâniş (F.) [ﺶﻥاد] 1.bilgi. 2.bilim.<br />

dânişâmûz (F.) [زﻮﻡﺁ ﺶﻥاد] öğrenci.<br />

dânişgâh (F.) [ﻩﺎﮕﺸﻥاد] üniversite.<br />

dânişmend (F.) [ﺪﻨﻤﺸﻥاد] 1.bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.<br />

dânişver (A.) [رﻮﺸﻥاد] bilgin.<br />

dâr (A.) [راد] 1.yurt. 2.ev.<br />

dâr (F.) [راد] dar ağacı.<br />

dâr (F.) [راد] sahip olan, bulunduran, tutan.<br />

dâr -ı bekâ [ ﺎﻘﺑ راد ] ahiret.<br />

dâr -ı fenâ [ ﺎﻨﻓ راد ] dünya.<br />

dârâ (F.) [اراد] 1.sahip. 2.büyük hükümdar.<br />

darabân (A.) [نﺎﺑﺮﺽ] 1.çarpıntı. 2.vuruş.<br />

darabât (A.) [تﺎﺑﺮﺽ] 1.darbeler, vuruşlar.<br />

90


darb (A.) [بﺮﺽ] 1.vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.<br />

darbe (A.) [ﻪﺑﺮﺽ] 1.vuruş, darbe. 2.bela.<br />

darbhâne (A.) [ﻪﻥﺎﺧ بﺮﺽ] darphane, para basımevi.<br />

darbımesel (A.-F.) [ﻞﺜﻡ بﺮﺽ] atasözü.<br />

dârçîn (F.) [ﻦﻴچراد] tarçın.<br />

dârende (F.) [ﻩﺪﻥراد] sahip.<br />

darîr (A.) [ﺮیﺮﺽ] doğuştan kör.<br />

dârû (F.) [وراد] ilaç.<br />

dârûhâne (F.) [ﻪﻥﺎﺧوراد] eczane.<br />

dârülaceze (A.) [ﻩﺰﺠﻌﻝاراد] düşkünler evi.<br />

dârülbedâyi (A.) [ﻊیاﺪﺒﻝاراد] konservatuvar.<br />

dârülelhân (A.) [نﺎﺤﻝﻻاراد] konservatuvar.<br />

dârüleytâm (A.) [مﺎﺘیﻻاراد] yetimhane.<br />

dârülfünun (A.) [نﻮﻨﻔﻝاراد] üniversite.<br />

dârülhilâfe (A.) [ﻪﻓﻼﺨﻝاراد] 1.İstanbul. 2.halifelik merkezi.<br />

dârülkütüb (A.) [ﺐﺘﮑﻝاراد] kütüphane.<br />

dârülmuallimât (A.) [تﺎﻤﻠﻌﻤﻝاراد] kız öğretmen okulu.<br />

dârülmuallimîn (A.) [ﻦﻴﻤﻠﻌﻤﻝاراد] erkek öğretmen okulu.<br />

dârülmülk (A.) [ﮏﻠﻤﻝاراد] başkent.<br />

dârülvilâde (A.) [ﻩدﻻﻮﻝاراد] doğumevi.<br />

dârüssaltana (A.) [ﻪﻨﻄﻠﺴﻝاراد] İstanbul.<br />

dârüsselam (A.) [مﻼﺴﻝاراد] 1.Bağdat. 2.cennet.<br />

dâs (F.) [ساد] orak.<br />

91


dâstân (F.) [نﺎﺘﺱاد] 1.destan. 2.hikaye. 3.masal.<br />

dâstânî (F.) [ﯽﻥﺎﺘﺱاد] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.<br />

davâ (A.) [یﻮﻋد] 1.dava. 2.teorem. 3.mesele.<br />

dâver (F.) [رواد] 1.yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.<br />

davet (A.) [تﻮﻋد] çağrı.<br />

dâye (F.) [ﻪیاد] dadı.<br />

dâyin (A.) [ﻦیاد] alacaklı.<br />

deâvî (A.) [یوﺎﻋد] davalar.<br />

debbağ (A.) [غﺎﺑد] sepici.<br />

debdebe (A.) [ﻪﺑﺪﺑد] gösteriş.<br />

debir (F.) [ﺮﻴﺑد] katip.<br />

ded (F.) [دد] yırtıcı hayvan.<br />

def (F.) [فد] tef.<br />

def’ (A.) [ﻊﻓد] uzaklaştırma.<br />

def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.<br />

def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.<br />

def’a (A.) [ﻪﻌﻓد] kez, kere, defa.<br />

def’aten (A.) [ ﺔ ﻌﻓد]<br />

bir defada.<br />

defaât (A.) [تﺎﻌﻓد] kereler, defalar.<br />

defâin (A.) [ﻦﺋﺎﻓد] gömüler, defineler.<br />

defâtir (A.) [ﺮﻴﺕﺎﻓد] defterler.<br />

define (A.) [ﻪﻨﻴﻓد] gömü.<br />

defn (A.) [ﻦﻓد] gömme, defin.<br />

92


defter (A.) [ﺮﺘﻓد] defter.<br />

defterdâr (A.-F.) [رادﺮﺘﻓد] 1.ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.<br />

defzen (A.-F.) [نﺰﻓد] tef çalan.<br />

deh (F.) [ﻩد] on.<br />

dehâ (A.) [ﺎهد] dahilik.<br />

dehâlet (A.) [ﺖﻝﺎﺧد] 1.karışma. 2.sığınma.<br />

dehâlîz (A.) [ﺰﻴﻝﺎهد] dehlizler.<br />

dehân (F.) [نﺎهد] ağız.<br />

dehânbeste (F.) [ﻪﺘﺴﺑ نﺎهد] suskun.<br />

dehen (F.) [ﻦهد] ağız.<br />

dehliz (A.) [ﺰﻴﻠهد] koridor.<br />

dehr (A.) [ﺮهد] 1.dünya. 2.devir, zamane.<br />

dehrî (A.) [یﺮهد] materyalist.<br />

dehriyye (A.) [ﻪیﺮهد] materyalistlik.<br />

dehşetâver (A.-F.) [روﺁ ﺖﺸهد] dehşet verici.<br />

dehşetengîz (A.-F.) [ﺰﻴﮕﻥا ﺖﺸهد] ürkünç, dehşet verici.<br />

dekâkîn (A.) [ﻦﻴﮐﺎﮐد] dükkanlar.<br />

delâil (A.) [ﻞﺋﻻد] kanıtlar, deliller.<br />

delâlet (A.) [ ﺖﻝ ﻻد]<br />

delillik, yol gösterme.<br />

delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.<br />

delîl (A.) [ﻞﻴﻝد] 1.kanıt. 2.rehber. 3.şahit.<br />

delk (F.) [ﻖﻝد] derviş hırkası.<br />

dellâk (A.) [کﻻد] tellak.<br />

93


dellâl (A.) [لﻻد] komisyoncu, tellal.<br />

delv (A.) [ﻮﻝد] 1.kova. 2.kova burcu.<br />

dem (A.) [مد] kan.<br />

dem (F.) [مد] 1.zaman. 2.nefes. 3.içki.<br />

demâdem (F.) [مدﺎﻡد] her an.<br />

dembedem (F.) [مﺪﺒﻡد] her an.<br />

demsâz (F.) [زﺎﺴﻡد] 1.yakın arkadaş.2.sırdaş.<br />

denâet (A.) [ﺖﺋﺎﻥد] alçaklık.<br />

dendân (F.) [ناﺪﻥد] diş.<br />

dendanmüzd (F.) [ دﺰﻡ نا ﺪﻥد]<br />

diş kirası.<br />

denî (A.) [ﯽﻥد] alçak.<br />

der (F.) [رد] kapı.<br />

derâhim (A.) [ﻢهارد] dirhemler.<br />

derakab (F.-A.) [ﺐﻘﻋرد] ardından, hemen, derhal, hemen ardından.<br />

derâmed (F.) [ﺪﻡﺁ رد] kazanç, gelir.<br />

derâz (F.) [زارد] uzun.<br />

derbân (F.) [نﺎﺑرد] kapıcı.<br />

derbâr (F.) [رﺎﺑرد] saray.<br />

derbeder (F.) [رﺪﺑرد] aylak, avare.<br />

derbend (F.) [ﺪﻨﺑرد] 1.dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.<br />

derc (A.) [جرد] içine alma, biriktirme.<br />

derc edilmek içine alınmak.<br />

derc etmek içine almak.<br />

94


derd (F.) [درد] 1.dert. acı. 3.ağrı.<br />

derdâ (F.) [ادرد] ne yazık ki, eyvahlar olsun.<br />

derdest (F.) [ﺖﺱدرد] 1.yakalama. 2.el altında olma.<br />

derdest edilmek yakalanmak.<br />

derdest etmek yakalamak.<br />

derdiser (F.) [ﺮﺱ درد] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.<br />

derdmend (F.) [ﺪﻨﻡدرد] dertli.<br />

derecât (A.) [تﺎﺝرد] dereceler.<br />

derece (A.) [ﻪﺝرد] 1.derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.<br />

derekât (A.) [تﺎﮐرد] 1.katlar. 2.basamaklar.<br />

dereke (A.) [ﻪﮐرد] 1.kat. 2.basamak.<br />

derende (F.) [ﻩﺪﻥرد] yırtıcı.<br />

dergâh (F.) [ﻩﺎﮔرد] 1.dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.<br />

derhâl (F.-A.) [لﺎﺣرد] hemen.<br />

derhâst (F.) [ﺖﺱاﻮﺧرد] 1.istek, talep, rica. 2.dilekçe.<br />

derhâtır (F.-A.) [ﺮﻃﺎﺧ رد] 1.hatırlama. 2.hatırda tutma.<br />

derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.<br />

derhâtır eylemek hatırlamak.<br />

derhor (F.) [رﻮﺧرد] layık.<br />

derîçe (F.) [ﻪﭽیرد] 1.pencere. 2.küçük kapı.<br />

derk (A.) [کرد] 1.anlama, idrak etme. 2.alma.<br />

derk etmek anlamak, idrak etmek.<br />

derkenâr (F.-A.) [رﺎﻨﮐرد] kenar yazısı.<br />

95


dermân (F.) [نﺎﻡرد] 1.ilaç. 2.çare. 3.güç.<br />

dermânde (F.) [ﻩﺪﻥﺎﻡرد] 1.aciz. 2.zavallı.<br />

dermeyân (F.) [نﺎﻴﻡرد] ortada.<br />

dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.<br />

dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.<br />

derpîş (F.) [ﺶﻴﭘرد] göz önünde.<br />

derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.<br />

derpîş etmek göz önünde bulundurmak.<br />

derrâk (A.) [کارد] anlayışlı.<br />

derre (F.) [ﻩرد] dere.<br />

dersaadet (F.-A.) [تدﺎﻌﺱ رد] İstanbul.<br />

dershân (A.-F.) [ناﻮﺨﺱرد] öğrenci.<br />

deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.<br />

deruhde etmek üstüne almak.<br />

derûn (F.) [نورد] 1.iç, içerisi. 2.gönül.<br />

derûnî (F.) [ﯽﻥورد] içten gelen, içe ait.<br />

dervâze (F.) [ﻩزاورد] 1.ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.<br />

dervîş (F.) [ﺶیورد] 1.yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.<br />

dervîşân (F.) [نﺎﺸیورد] dervişler.<br />

deryâ (F.) [ﺎیرد] deniz.<br />

deryâdil (F.) [لدﺎیرد] 1.gönlü zengin. 2.büyük himmetli.<br />

deryâneverd (F.) [درﻮﻥﺎیرد] denizci.<br />

derzî (F.) [یزرد] terzi.<br />

96


desâis (A.) [ﺲﺋﺎﺱد] hileler, oyunlar.<br />

desîse (A.) [ﻪﺴﻴﺱد] hile, oyun.<br />

desîsekâr (A.-F.) [رﺎﮐ ﻪﺴﻴﺱد] hileci, düzenbaz.<br />

dessâs (A.) [سﺎﺱد] hileci, düzenbaz.<br />

dest (F.) [ﺖﺱد] el.<br />

destân (F.) [نﺎﺘﺱد] 1.hikaye. 2.destan. 3.masal.<br />

destâr (F.) [رﺎﺘﺱد] sarık.<br />

destâvîz (F.) [ﺰیوﺎﺘﺱد] küçük hediye.<br />

destbedest (F.) [ﺖﺱﺪﺑ ﺖﺱد] elden ele.<br />

destbûs (F.) [سﻮﺑ ﺖﺱد] el öpen.<br />

destbûsî (F.) [ﯽﺱﻮﺑ ﺖﺱد] el öpme.<br />

deste (F.) [ﻪﺘﺱد] 1.grup. 2.demet. 3.kulp.<br />

destere (F.) [ﻩﺮﺘﺱد] testere, bıçkı.<br />

destgâh (F.) [ﻩﺎﮕﺘﺱد] 1.tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.<br />

destgîr (F.) [ﺮﻴﮕﺘﺱد] elden tutan, yardım eden.<br />

destî (F.) [ﯽﺘﺱد] testi.<br />

destkâr (F.) [رﺎﮑﺘﺱد] il işi.<br />

destmâl (F.) [لﺎﻤﺘﺱد] 1.mendil. 2.el bezi.<br />

destmüzd (F.) [دﺰﻡ ﺖﺱد] 1.ücret, el emeği. 2.bahşiş.<br />

destres (F.) [سﺮﺘﺱد] ulaşma, elde etmek.<br />

destres olmak ulaşmak, elde etmek.<br />

destres olunmak ulaşılmak.<br />

destûr (F.) [رﻮﺘﺱد] 1.izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.<br />

97


deşne (F.) [ﻪﻨﺵد] hançer.<br />

deşt (F.) [ﺖﺵد] 1.kır. 2.ova. 3.çöl.<br />

devâ (A.) [ءاود] 1.ilaç. 2.çare.<br />

devâbb (A.) [باود] 1.yük hayvanları. 2.binek hayvanları.<br />

devâir (A.) [ﺮﺋاود] daireler.<br />

devâm (A.) [ماود] 1.süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.<br />

devâsâz (A.-F.) [زﺎﺱاود] 1.çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.<br />

devât (A.) [تاود] divit.<br />

devâvîn (A.) [ﻦیواود] divanlar.<br />

deverân (A.) [نارود] dönme, dolaşma, dolaşım.<br />

deverân etmek dönmek, dolanmak.<br />

devlet (A.) [ﺖﻝود] 1.devlet. 2.talih. 3.mevki.<br />

devr (A.) [رود] 1.devir. 2.dönme.<br />

devrân (A.) [نارود] felek, zamane.<br />

devre (A.) [ﻩرود] dönem.<br />

dey (F.) [ید] kış.<br />

deyn (A.) [ﻦید] borç.<br />

deyr (A.) [ﺮید] manastır.<br />

dıl’ (A.) [ﻊﻠﺽ] kenar.<br />

dırâz (F.) [زارد] uzun.<br />

dî (F.) [ید] dün.<br />

dîbâ (F.) [ﺎﺒید] ipekli kumaş.<br />

dîbâce (F.) [ﻪﺝﺎﺒید] giriş, önsöz.<br />

98


dicâce (A.) [ﻪﺝﺎﺝد] tavuk.<br />

dîdâr (F.) [راﺪید] 1.görüşme, buluşma. 2.yüz.<br />

dîde (F.) [ﻩﺪید] görmüş.<br />

dîde (F.) [ﻩﺪید] göz.<br />

dîdegân (F.) [نﺎﮔﺪید] gözler.<br />

dîg (F.) [ﮓید] tencere.<br />

diger (F.) [ﺮﮔد] diğer, başka.<br />

dîgergûn (F.) [نﻮﮔﺮﮔد] başka.<br />

dîgerkâm (F.) [مﺎﮐﺮﮕید] başkalarını düşünen.<br />

dih (F.) [ﻩد] köy.<br />

dihât (F.) [تﺎهد] köyler.<br />

dihhodâ (F.) [اﺪﺨهد] 1.köy ağası. 2.köy kahyası.<br />

dihkân (F.) [نﺎﻘهد] 1.çiftçi. 2.köy ağası.<br />

dikkat (A.) [ﺖﻗد] 1.dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.<br />

dil (F.) [لد] gönül.<br />

dilârâ (F.) [ارﺁ لد] gönül süsleyen.<br />

dilâşûb (F.) [بﻮﺵﺁ لد] gönül karıştıran, sevgili.<br />

dilâver (F.) [روﻻد] yürekli, yiğit.<br />

dilâvîz (F.) [ﺰیوﻻد] güzel, gönül çekici.<br />

dilâzâr (F.) [رازﺁ لد] gönül kıran, inciten.<br />

dilâzürde (F.) [ﻩدرزﺁ لد] kalbi kırık.<br />

dilbâz (F.) [زﺎﺒﻝد] gönül şenlendiren.<br />

dilbend (F.) [ﺪﻨﺒﻝد] gönül bağlanan, sevgili.<br />

99


dilber (F.) [ﺮﺒﻝد] gönül alan, güzel, sevgili.<br />

dilbeste (F.) [ﻪﺘﺴﺒﻝد] gönlü bağlanmış, aşık.<br />

dilcû (F.) [ﻮﺠﻝد] gönlün aradığı, güzel, sevgili.<br />

dildâde (F.) [ﻩداد لد] gönlünü vermiş, aşık.<br />

dildâr (F.) [راﺪﻝد] gönül tutan, sevgili.<br />

dildüzd (F.) [دزد لد] gönül hırsızı.<br />

dilefgâr (F.) [رﺎﮕﻓا لد] gönlü yaralı, aşık.<br />

dilefrûz (F.) [زوﺮﻓا لد] gönül aydınlatan, sevgili.<br />

dilfigâr (F.) [رﺎﮕﻓ لد] gönlü yaralı, aşık.<br />

dilfirîb (F.) [ﺐیﺮﻓ لد] gönül aldatan, sevgili.<br />

dilgîr (F.) [ﺮﻴﮕﻝد] kırgın, alınmış.<br />

dilgüdâz (F.) [زاﺪﮔ لد] gönül eriten, yürek törpüsü.<br />

dilgüşâ (F.) [ﺎﺸﮕﻝد] iç açıcı, ferahlık verici.<br />

dilhâh (F.) [ﻩاﻮﺨﻝد] gönlün istediği.<br />

dilhaste (F.) [ﻪﺘﺱاﻮﺨﻝد] gönlü yaralı.<br />

dilhırâş (F.) [شاﺮﺧ لد] yürek parçalayan.<br />

dilhûn (F.) [نﻮﺨﻝد] yüreği kanlı, içi kan ağlayan.<br />

dilîr (F.) [ﺮﻴﻝد] yürekli, yiğit.<br />

dilkeş (F.) [ﺶﮑﻝد] cazibeli, gönül çekici.<br />

dilnişîn (F.) [ﻦﻴﺸﻨﻝد] makbul, hoş.<br />

dilnüvaz (F.) [زاﻮﻥ لد] gönül okşayan.<br />

dilpesend (F.) [ﺪﻨﺴﭘ لد] gönlün beğendiği.<br />

dilrübâ (F.) [ﺎﺑﺮﻝد] gönül hırsızı, gönül çalan.<br />

100


dilsûhte (F.) [ﻪﺘﺧﻮﺱ لد] bağrı yanık, gönlü yaralı.<br />

dilsûz (F.) [زﻮﺴﻝد] yürek yakan.<br />

dilşâd (F.) [دﺎﺸﻝد] gönlü şen.<br />

dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.<br />

dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.<br />

dilşikâr (F.) [رﺎﮑﺵ لد] gönül avcısı.<br />

dilşiken (F.) [ﻦﮑﺵ لد] kalp kıran.<br />

dilşikeste (F.) [ﻪﺘﺴﮑﺵ لد] kalbi kırık.<br />

dilteng (F.) [ﮓﻨﺕ لد] yüreği daralmış, sıkıntılı.<br />

dilteşne (F.) [ﻪﻨﺸﺕ لد] can atan.<br />

dimâğ (A.) [ غﺎﻡد ] 1.beyin. 2.bilinç, şuur.<br />

dindârî (A.-F.) [ یراﺪﻨید ] dindarlık.<br />

dînen (A.) [ ﺎﻨید ] dince, din bakımından.<br />

dînî (A.) [ ﯽﻨید ] dinsel.<br />

dîr (F.) [ ﺮید ] geç.<br />

dirahşân (F.) [ نﺎﺸﺧرد ] parlak, parlayan.<br />

diraht (F.) [ ﺖﺧرد ] ağaç.<br />

dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.<br />

direfş (F.) [ ﺶﻓرد ] 1.sancak. 2.bayrak.<br />

direm (F.) [ مرد ] dirhem, akçe, gümüş para.<br />

dirîğ (F.) [ ﻎیرد ] esirgeme.<br />

dirîğ etmek esirgemek.<br />

dirîğâ (F.) [ ﺎﻐیرد ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.<br />

101


dîrîn (F.) [ ﻦیﺮید ] eski.<br />

dîrîne (F.) [ ﻪﻨیﺮید ] eski.<br />

dîşeb (F.) [ ﺐﺸید ] dün gece.<br />

dîvân (A.) [ ناﻮید ] 1.meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya<br />

getirildiği eser.<br />

dîvâne (F.) [ ﻪﻥاﻮید ] deli, çılgın.<br />

dîvânegî (F.) [ ﯽﮕﻥاﻮید ] delilik, çılgınlık.<br />

dîvâr (F.) [ راﻮید ] duvar.<br />

diyâr (A.) [ رﺎید ] ülke, topraklar, memleket.<br />

dizdâr (F.) [ رادزد ] kale muhafızı.<br />

dost (F.) [ ﺖﺱود ] 1.sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.<br />

dostâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺘﺱود ] dostça.<br />

dostî (F.) [ ﯽﺘﺱود ] dostluk.<br />

dostkâm (F.) [ مﺎﮑﺘﺱود ] dost canlısı.<br />

duâgû (A.-F.) [ ﻮﮔﺎﻋد ] duacı, dua eden.<br />

dûçâr (F.) [ رﺎچد ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.<br />

dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.<br />

dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.<br />

dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt.<br />

dûd (F.) [ دود ] duman.<br />

dûde (F.) [ ﻩدود ] is.<br />

dûdmân (F.) [ نﺎﻡدود ] soy sop.<br />

dûğ (F.) [ غود ] ayran.<br />

102


duhân (A.) [ نﺎﺧد ] 1.tütün. 2.duman.<br />

duht (F.) [ ﺖﺧد ] kız.<br />

duhter (F.) [ ﺮﺘﺧد ] kız.<br />

duhûl (A.) [ لﻮﺧد ] giriş, içeri girme.<br />

duhûl etmek girmek, içeri girmek.<br />

duhûliye (A.) [ ﻪﻴﻝﻮﺧد ] giriş ücreti.<br />

dumûr (A.) [ رﻮﻡد ] körelme.<br />

dûn (A.) [ نود ] 1.aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.<br />

dûnperver (A.-F.) [ روﺮﭘ نود ] aşağılık kimseleri koruyan.<br />

dûr (F.) [ رود ] uzak.<br />

dûrbîn (F.) [ ﻦﻴﺑرود ] dürbün.<br />

dûrdest (F.) [ ﺖ ﺱدرود ] ırak, çok uzak.<br />

dûrendîş (F.) [ ﺶیﺪﻥارود ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen.<br />

dûrî (F.) [ یرود ] uzaklık.<br />

durûb-i emsâl (A.-F.) [ لﺎﺜﻡا بوﺮﺽ ] atasözleri.<br />

durûd (F.) [ دورد ] 1.övgü. 2.selam.<br />

dûst (F.) [ ﺖﺱود ] 1.dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.<br />

dûş (F.) [ شود ] dün gece.<br />

dûş (F.) [ شود ] omuz.<br />

dûşîze (F.) [ ﻩﺰﻴﺵود ] kız, matmazel.<br />

dûzah (F.) [ خزود ] cehennem.<br />

dü (F.) [ ود ] iki.<br />

dübâre (F.) [ ﻩرﺎﺑود ] tekrar, yeniden.<br />

103


dübb (A.) [ بد ] ayı.<br />

dübür (A.) [ ﺮﺑد ] 1.makat. 2.arka.<br />

dücâce (A.) [ ﻪﺝﺎﺝد ] tavuk.<br />

düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.<br />

düdil (F.) [ لدود ] ikircikli, tereddütlü.<br />

dühûr (A.) [ رﻮهد ] 1.devirler. 2.dünyalar.<br />

dühül (F.) [ ﻞهد ] davul.<br />

düm (F.) [ مد ] kuyruk.<br />

dümbâl (F.) [ لﺎﺒﻥد ] 1.kuyruk. 2.peş, art.<br />

dümel (A.) [ ﻞﻡد ] kan çıbanı.<br />

dümûy (F.) [ یﻮﻡود ] kırçıl.<br />

dünbâl (F.) [ لﺎﺒﻥد ] 1.kuyruk. 2.peş, art.<br />

dünbek (F.) [ ﮏﺒﻥد ] dümbelek.<br />

dünîm (F.) [ ﻢﻴﻥود ] ikiye bölünmüş.<br />

dünyâperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘﺎﻴﻥد ] dünya düşkünü.<br />

dünyevî (A.) [ یﻮﻴﻥد ] dünya ile ilgili.<br />

dürc (A.) [ جرد ] 1.kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.<br />

dürd (F.) [ درد ] tortu.<br />

dürdâne (A.-F.) [ ﻪﻥادرد ] 1.inci tanesi. 2.sevgili.<br />

dürdkeş (F.) [ ﺶﮐدرد ] tortulu şarap içen.<br />

dürer (A.) [ ررد ] inciler.<br />

dürr (A.) [ رد ] inci.<br />

dürrâ’a (A.) [ ﻪﻋا رد ] ferace.<br />

104


dürre (A.) [ ﻩرد ] iri inci.<br />

dürû (F.) [ ورود ] ikiyüzlü.<br />

dürûğ (F.) [ غورد ] yalan.<br />

dürûğzen (F.) [ نز غورد ] yalancı.<br />

dürûs (A.) [ سورد ] dersler.<br />

dürüst (F.) [ ﺖﺱرد ] 1.sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.<br />

dürüşt (F.) [ ﺖﺵرد ] 1.kaba. 2.iri. 3.kalın.<br />

düstûr (A.) [ رﻮﺘﺱد ] 1.kural, prensip. 2.kanun kitabı.<br />

düşenbe (F.) [ ﻪﺒﻨﺵود ] pazartesi.<br />

düşine (F.) [ ﻪﻨﻴﺵود ] dün geceki.<br />

düşmen (F.) [ ﻦﻤﺵد ] düşman.<br />

düşnâm (F.) [ مﺎﻨﺵد ] küfür, sövgü.<br />

düşvâr (F.) [ راﻮﺵد ] güç.<br />

düvâzdeh (F.) [ ﻩدزاود ] oniki.<br />

düvel (A.) [ لود ] devletler.<br />

düvist (F.) [ ﺖﺴیود ] ikiyüz.<br />

düvüm (F.) [ مود ] ikinci.<br />

düyûn (A.) [ نﻮید ] borçlar.<br />

düzd (F.) [ دزد ] hırsız.<br />

düzdî (F.) [ یدزد ] hırsızlık.<br />

düzdîde (F.) [ ﻩﺪیدزد ] çalıntı, çalınmış.<br />

105


eâcîb (A.) [ ﺐ ﺝﺎﻋا ] şaşılası şeyler.<br />

eamm (A.) [ ﻢﻋا ] genelde, yaygın haliyle.<br />

eâzım (A.) [ ﻢﻇﺎﻋا ] büyükler, ileri gelenler.<br />

eazz (A.) [ ﺰﻋا ] çok değerli.<br />

eb (A.) [ با ] 1.baba. 2.ata, ced.<br />

eb’âd (A.) [ دﺎﻌﺑا ] 1.boyutlar. 2.uzunluklar.<br />

eb’ad (A.) [ ﺪﻌﺑا ] çok uzak.<br />

ebâbil (A.) [ ﻞﻴﺑﺎﺑا ] kırlangıç.<br />

ebâtil (A.) [ ﻞﻃﺎﺑا ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.<br />

ebced (A.) [ ﺪﺠﺑا ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi.<br />

ebcedhân (A.-F.) [ ناﻮﺧﺪﺠﺑا ] 1.okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,<br />

deneyimsiz.<br />

ebdâl (A.) [ لاﺪﺑا ] derviş, abdal.<br />

ebdân (A.) [ ناﺪﺑا ] bedenler.<br />

ebed (A.) [ ﺪﺑا ] sonsuz gelecek zaman.<br />

ebeden (A.) [ اﺪﺑا ] asla, hiçbir zaman.<br />

ebedî (A.) [ یﺪﺑا ] sonsuz.<br />

ebediyyen (A.) [ ﺎیﺪﺑا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman<br />

ebediyyet (A.) [ ﺖ یﺪﺑا ] sonsuzluk.<br />

ebeveyn (A.) [ ﻦیﻮﺑا ] anababa.<br />

E<br />

106


ebhâr (A.) [ رﺎﺤﺑا ] denizler.<br />

ebhâs (A.) [ ثﺎﺤﺑا ] bahisler, tartışmalar.<br />

ebî (A.) [ ﯽﺑا ] baba.<br />

ebkem (A.) [ ﻢﮑﺑا ] dilsiz.<br />

eblak (A.) [ ﻖﻠﺑا ] alacalı.<br />

ebleh (A.) [ ﻪﻠﺑا ] bön.<br />

eblehâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻬﻠﺑ ا ] bön bön.<br />

eblehî (A.-F.) [ ﯽﻬﻠﺑا ] bönlük.<br />

ebnâ (A.) [ ﺎﻨﺑا ] oğullar.<br />

ebniye (A.) [ ﻪﻴﻨﺑا ] binalar.<br />

ebr (F.) [ ﺮﺑا ] bulut.<br />

ebrâlûd (F.) [ دﻮﻝﺁﺮﺑا ] bulutlu.<br />

ebrâr (A.) [ راﺮﺑا ] iyi insanlar, dürüst insanlar.<br />

ebred (A.) [ دﺮﺑا ] dondurucu soğuk, çok soğuk.<br />

ebreş (A.) [ شﺮﺑا ] 1.alacalı at. 2.alaca.<br />

ebrişüm (F.) [ ﻢﺸیﺮﺑا ] ipek, bükülü ipek.<br />

ebrû (F.) [ وﺮﺑا ] kaş.<br />

ebsâr (A.) [ رﺎﺼﺑا ] gözler.<br />

ebülbeşer (A.) [ ﺮﺸﺒﻝاﻮﺑا ] Âdem.<br />

ebvâb (A.) [ باﻮﺑا ] 1.kapılar. 2.bölümler, bâblar.<br />

ebyât (A.) [ تﺎﻴﺑا ] beyitler.<br />

ebyaz (A.) [ ﺾﻴﺑا ] bembeyaz.<br />

ecânib (A.) [ ﺐﻥﺎﺝا ] yabancılar.<br />

107


ecdâd (A.) [ داﺪﺝا ] atalar, cedler.<br />

ecel (A.) [ ﻞﺝا ] hayatın sonu.<br />

ecell (A.) [ ﻞﺝا ] çok büyük, ulular ulusu.<br />

echel (A.) [ ﻞﻬﺝا ] zırcahil.<br />

echelüminkaragöz (A.-T.) [زﻮﮔ ﻩﺮﻗ ﻦﻡ ﻞﻬﺝا] zırcahil.<br />

ecir (A.) [ ﺮﺝا ] 1.ödül. 2.ücret.<br />

ecnâs (A.) [ سﺎﻨﺝا ] türler, cinsler.<br />

ecnebî (A.) [ ﯽﺒﻨﺝا ] yabancı.<br />

ecr (A.) [ ﺮﺝا ] 1.ödül. 2.ücret.<br />

ecrâm (A.) [ ماﺮﺝا ] cansız varlıklar.<br />

ecrâm -ı semâviyye [ ﻪی وﺎﻤﺱ ماﺮﺝا ]gök cisimleri.<br />

ecsâd (A.) [ دﺎﺴﺝا ] 1.cesetler. 2.bedenler.<br />

ecsâm (A.) [ مﺎﺴﺝا ] 1.cisimler. 2.vücutlar.<br />

ecvef (A.) [ فﻮﺝا ] 1.kof. 2.dangalak.<br />

ecvibe (A.) [ ﻪﺑﻮﺝا ] cevaplar.<br />

eczâ (A.) [ اﺰﺝا ] 1.parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.<br />

eczâhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧاﺰﺝا ] eczane.<br />

ed’iye (A.) [ ﻪﻴﻋدا ] dualar.<br />

edâ (A.) [ ادا ] 1.ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.<br />

edeb (A.) [ بدا ] 1.terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.<br />

edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.<br />

edevât (A.) [ تاودا ] avadanlık, araçlar, aletler.<br />

edîb (A.) [ ﺐیدا ] 1.edebiyatçı. 2.edepli.<br />

108


edîbe (A.) [ ﻪﺒیدا ] 1.bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.<br />

edille (A.) [ ﻪﻝدا ] 1.deliller. 2.rehberler.<br />

edîm (A.) [ ﻢیدا ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.<br />

ednâ (A.) [ ﯽﻥدا ] 1.en aşağı. 2.alçak mı alçak.<br />

edvâr (A.) [ راودا ] devirler, çağlar.<br />

edviye (A.) [ ﻪیودا ] ilaçlar, devalar.<br />

edyân (A.) [ نﺎیدا ] dinler.<br />

edyâr (A.) [ رﺎیدا ] manastırlar.<br />

ef’âl (A.) [ لﺎﻌﻓا ] 1.fiiller. 2.hareketler, eylemler.<br />

ef’î (A.) [ ﯽﻌﻓا ] engerek yılanı.<br />

efâzıl (A.) [ ﻞﺽﺎﻓا ] 1.seçkin insanlar. 2.bilginler.<br />

efdal (A.) [ ﻞﻀﻓا ] en üstün, en iyi.<br />

efgân (F.) [ نﺎﻐﻓا ] feryat etme, figan etme.<br />

efkâr (A.) [ رﺎﮑﻓا ] fikirler, düşünceler.<br />

efkâr -ı âmme [ ﻪﻡﺎﻋ رﺎﮑﻓا ] kamuoyu.<br />

eflâk (A.) [ کﻼﻓا ] gökler, felekler.<br />

efrâd (A.) [ داﺮﻓا ] fertler, bireyler.<br />

efrenc (A.) [ ﺞﻥﺮﻓا ] Batılı, Avrupalı.<br />

efsâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺴﻓا ] 1.masal. 2.efsane.<br />

efsâr (F.) [ رﺎﺴﻓا ] yular.<br />

efser (F.) [ ﺮﺴﻓا ] subay.<br />

efser (F.) [ ﺮﺴﻓا ] taç.<br />

efsun (F.) [ نﻮﺴﻓا ] afsun, büyü.<br />

109


efsunger (F.) [ ﺮﮕﻥﻮﺴﻓا ] 1.afsuncu. 2.büyüleyici.<br />

efsûs (F.) [ سﻮﺴﻓا ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.<br />

efsürde (F.) [ ﻩدﺮﺴﻓا ] 1.donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.<br />

efşüre (F.) [ ﻩﺮﺸﻓا ] sıkılmış meyva suyu.<br />

efvâc (A.) [ جاﻮﻓا ] bölükler.<br />

efvâh (A.) [ ﻩاﻮﻓا ] ağızlar.<br />

efyûn (F.) [ نﻮﻴﻓا ] afyon.<br />

efzâr (F.) [ راﺰﻓا ] alet, araç gereç.<br />

efzâyiş (F.) [ ﺶیاﺰﻓا ] artış.<br />

efzûn (F.) [ نوﺰﻓا ] fazla.<br />

eger (F.) [ ﺮﮔا ] eğer.<br />

ehad (A.) [ ﺪﺣا ] 1.bir, tek. 2.Tanrı.<br />

ehâdîs (A.) [ ﺚیدﺎﺣا ] hadisler.<br />

ehadiyyet (A.) [ ﺖیﺪﺣا ] 1.birlik. 2.Tanrı’nın birliği.<br />

ehâlî (A.) [ ﯽﻝﺎها ] ahali, halk.<br />

ehass (A.) [ ﺺﺧا ] başlıca.<br />

ehdâf (A.) [ فاﺪها ] hedefler.<br />

ehemm (A.) [ ﻢها ] en önemlisi.<br />

ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek<br />

ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.<br />

ehemmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻤها ] önem.<br />

ehibbâ (A.) [ ﺎﺒﺣا ] dostlar.<br />

110


ehil (A.) [ ﻞها ] 1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere<br />

mensup.<br />

ehl (A.) [ ﻞها ] 1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere<br />

veya görüşe mensup.<br />

ehl -i din [ ﻦید ﻞها ] bir dine inananlar.<br />

ehl -i hâl [ لﺎﺣ ﻞها ] halden anlayan<br />

ehl -i hubre [ ﻩﺮﺒﺧ ﻞها ] bilirkişi.<br />

ehl -i îman [ نﺎﻤیا ﻞها ] iman edenler, inananlar.<br />

ehl -i salib [ ﺐﻴﻠﺹ ﻞها ] haçlılar.<br />

ehl -i vukûf [ فﻮﻗو ﻞه ا ] bilirkişi.<br />

ehliyyet (A.) [ ﺖﻴﻠها ] 1.beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.<br />

ehrâm (A.) [ ماﺮها ] piramit.<br />

ehrimen (F.) [ ﻦﻡﺮها ] kötülük tanrısı, şeytan.<br />

ehsâs (A.) [ سﺎﺴﺣا ] duygular, hisler.<br />

ehven (A.) [ نﻮها ] 1.çok ucuz. 2.çok kolay.<br />

ehzâb (A.) [ باﺰﺣا ] 1.hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.<br />

eimme (A.) [ ﻪﻤﺋا ] imamlar, önderler.<br />

eizze (A.) [ ﻩﺰﻋا ] 1.azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.<br />

ejder (F.) [ ردژا ] 1.büyük yılan. 2.ejderha.<br />

ejderhâ (F.) [ ﺎهردژا ] 1.büyük yılan. 2.ejderha.<br />

ekâbir (A.) [ ﺮﺑﺎﮐا ] büyükler, ileri gelenler.<br />

ekâlîm (A.) [ ﻢﻴﻝﺎﻗا ] 1.ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.<br />

ekall (A.) [ ﻞﻗا ] en az.<br />

ekalliyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻗا ] azınlık.<br />

111


ekârib (A.) [ برﺎﻗا ] yakınlar, akrabalar.<br />

ekâvîl (A.) [ ﻞیوﺎﻗا ] sözler.<br />

ekber (A.) [ ﺮﺒﮐا ] en büyük.<br />

ekdâr (A.) [ راﺪﮐا ] kederler, üzüntüler.<br />

ekfân (A.) [ نﺎﻔﮐا ] kefenler.<br />

ekhâl (A.) [ لﺎﺤﮐا ] sürmeler.<br />

ekîd (A.) [ ﺪﻴﮐا ] kesin.<br />

ekîden (A.) [ اﺪﻴﮐا ] kesinlikle.<br />

ekl (A.) [ ﻞﮐا ] yeme.<br />

ekl edilmek yenilmek.<br />

ekmel (A.) [ ﻞﻤﮐا ] mükemmel, tam.<br />

eknâf (A.) [ فﺎﻨﮐا ] yerler, yöreler, taraflar.<br />

eknûn (F.) [ نﻮﻨﮐا ] şimdi.<br />

ekrem (A.) [ مﺮﮐا ] çok cömert.<br />

ekser (A.) [ ﺮﺜﮐا ] en çok.<br />

ekserî (A.) [ یﺮﺜﮐا ] 1.çoğu. 2.çoğu kez.<br />

ekseriyyâ (A.) [ ﺎیﺮﺜﮐا ] çoğu zaman, sık sık.<br />

ekseriyyet (A.) [ ﺖیﺮﺜﮐا ] çoğunluk.<br />

ekseriyyet -i ârâ [ ءارﺁ ﺖیﺮﺜﮐا ] oy çokluğu.<br />

ekseriyyet -i mutlaka [ ﻪﻘﻠﻄﻡ ﺖیﺮﺜﮐا ] çoğunluk.<br />

ektâf (A.) [ فﺎﺘﮐا ] 1.omuzlar. 2.kürek kemikleri.<br />

ekûl (A.) [ لﻮﮐا ] pisboğaz.<br />

ekvân (A.) [ ناﻮﮐا ] 1.dünyalar. 2.varlıklar.<br />

112


ekyâl (A.) [ لﺎﻴﮐا ] 1.kileler. 2.ölçekler.<br />

ekzeb (A.) [ بﺬﮐا ] kuyruklu yalan.<br />

el’an (A.) [ نﻵا ] şimdi.<br />

elaman (A.) [ نﺎﻡﻻا ] aman dileme, imdat, yardım<br />

elbise (A.) [ ﻪﺴﺒﻝا ] giysiler.<br />

elem (A.) [ ﻢﻝا ] acı, üzüntü.<br />

elemzede (A.-F.) [ ﻩدز ﻢﻝا ] elemli.<br />

elf (A.) [ ﻒﻝا ] bin.<br />

elfâz (A.) [ ظﺎﻔﻝا ] sözler, lafızlar.<br />

elhâc (A.) [ جﺎﺤﻝا ] hacı.<br />

elhâlet hâzihi (A.) [ ﻩﺬه ﺔﻝﺎﺤﻝا<br />

] şimdiki, günümüzdeki<br />

elhân (A.) [ نﺎﺤﻝا ] şarkılar, melodiler.<br />

elhâsıl (A.) [ ﻞﺹﺎﺤﻝا ] sonuçta.<br />

elifba (A.) [ ﺎﺒﻔﻝا ] alfabe.<br />

elîm (A.) [ ﻢﻴﻝا ] acı, acıklı.<br />

elîme (A.) [ ﻪﻤﻴﻝا ] acı, acıklı.<br />

elkıssa (A.) [ ﻪﺼﻘﻝا ] kısacası, sonuç olarak.<br />

elsine (A.) [ ﻪﻨﺴﻝا ] diller, lisanlar.<br />

eltâf (A.) [ فﺎﻄﻝا ] iyilikler, lütuflar.<br />

elvâh (A.) [ حا ﻮﻝا ] levhalar, tablolar.<br />

elvân (A.) [ ناﻮﻝا ] renkler.<br />

elvedâ (A.) [ عادﻮﻝا ] elveda.<br />

elviye (A.) [ ﻪیﻮﻝا ] sancaklar.<br />

113


elyâf (A.) [ فﺎﻴﻝا ] lifler.<br />

elyevm (A.) [ مﻮﻴﻝا ] bugün.<br />

elzem (A.) [ مﺰﻝا ] çok gerekli.<br />

em’â (A.) [ ﺎﻌﻡا ] bağırsaklar.<br />

emâkin (A.) [ ﻦﮐﺎﻡا ] mekanlar.<br />

emân (A.) [ نﺎﻡا ] aman dileme.<br />

emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ ﻪﮐرﺎﺒﻡ تﺎﻥﺎﻡا ] kutsal emanetler.<br />

emânet (A.) [ ﺖﻥﺎﻡا ] 1.eminlik. 2.emanet.<br />

emânetdâr (A.-F.) [ راد ﺖﻥﺎﻡا ] emanetçi.<br />

emâneten (A.) [ ﺔ ﻥﺎﻡا ] emanet olarak.<br />

emârât (A.) [ تارﺎﻡا ] işaretler, belirtiler.<br />

emâre (A.) [ ﻩرﺎﻡا ] işaret, belirti.<br />

emaret (A.) [ ترﺎﻡا ] beylik, emirlik.<br />

emced (A.) [ ﺪﺠﻡا ] çok onurlu, çok şerefli.<br />

emel (A.) [ ﻞﻡا ] arzu.<br />

emhâl (A.) [ لﺎﻬﻡا ] mühletler.<br />

emhâr (A.) [ رﺎﻬﻡا ] mehirler.<br />

emîn (A.) [ ﻦﻴﻡا ] 1.güvenilir. 2.emniyetli.<br />

emir (A.) [ ﺮﻡا ] buyruk, emir.<br />

emîr (A.) [ ﺮﻴﻡا ] bey, emirlik başkanı, emir.<br />

emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.<br />

emirnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺮﻡا ] ferman, emir belgesi.<br />

emkine (A.) [ ﻪﻨﮑﻡا ] mekanlar, yerler.<br />

114


emlâk (A.) [ کﻼﻡا ] mülkler.<br />

emmâre (A.) [ ﻩرﺎﻡا ] emredici.<br />

emn (A.) [ ﻦﻡا ] güvenlik, emniyet.<br />

emniyyet (A.) [ ﺖﻴﻨﻡا ] 1.güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.<br />

emr (A.) [ ﺮﻡا ] 1.emir, buyruk. 2.iş.<br />

emrâz (A.) [ ضاﺮﻡا ] hastalıklar.<br />

emred (A.) [ دﺮﻡا ] bıyıkları yeni terlemiş genç.<br />

emsâl (A.) [ لﺎﺜﻡا ] 1.hikayeler. 2.masallar.<br />

emsâl (A.) [ لﺎﺜﻡا ] 1.örnekler. 2.benzerler.<br />

emsile (A.) [ ﻪﻠﺜﻡا ] örnekler.<br />

emtia (A.) [ ﻪﻌﺘﻡا ] mallar.<br />

emvâc (A.) [ جاﻮﻡا ] dalgalar.<br />

emvâl (A.) [ لاﻮﻡا ] mallar.<br />

emvâl -ı gayr-i menkûle [ ﻪﻝﻮﻘﻨﻡ ﺮﻴﻏ لاﻮﻡا ] taşınmaz mallar.<br />

emvât (A.) [ تاﻮﻡا ] ölüler.<br />

emzice (A.) [ ﻪﺝﺰﻡا ] mizaçlar, karakterler.<br />

enâm (A.) [ مﺎﻥا ] 1.canlılar. 2.insanlar.<br />

enbân (F.) [ نﺎﺒﻥا ] heybe.<br />

enbâr (F.) [ رﺎﺒﻥا ] ambar.<br />

enbîk (A.) [ ﻖﻴﺒﻥا ] imbik.<br />

enbiyâ (A.) [ ﺎﻴﺒﻥا ] peygamberler.<br />

enbûh (F.) [ ﻩﻮﺒﻥا ] 1.kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.<br />

encâm (F.) [ مﺎﺠﻥا ] son.<br />

115


encîr (F.) [ ﺮﻴﺠﻥا ] incir.<br />

encüm (A.) [ ﻢﺠﻥا ] yıldızlar.<br />

encümen (F.) [ ﻦﻤﺠﻥا ] 1.topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.<br />

endâm (F.) [ ماﺪﻥا ] boy bos.<br />

endâze (F.) [ ﻩزاﺪﻥا ] 60 cm.lik uzunluk ölçüsü.<br />

endek (F.) [ کﺪﻥا ] az.<br />

ender (A.) [ رﺪﻥا ] çok az bulunan.<br />

enderûn (F.) [ نورﺪﻥا ] 1.iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.<br />

enderü’l-vukû (A.) [ عﻮﻗﻮﻝارﺪﻥا ] az rastlanır.<br />

endîşe (F.) [ ﻪﺸیﺪﻥا ] 1.düşünce. 2.kaygı.<br />

endişeli (F.-T.) kaygılı.<br />

endîşenâk olmak kaygılanmak.<br />

endîşnâk (F.) [ کﺎﻨﺸیﺪﻥا ] 1.düşünceli. 2.kaygılı.<br />

endûh (F.) [ ﻩوﺪﻥا ] keder.<br />

ene (A.) [ ﺎﻥا ] ben.<br />

enf (A.) [ ﻒﻥا ] burun.<br />

enfâs (A.) [ سﺎﻔﻥا ] nefesler, soluklar.<br />

enfes (A.) [ ﺲﻔﻥا ] çok nefis.<br />

enfüs (A.) [ ﺲﻔﻥا ] 1.nefisler. 2.ruhlar.<br />

engâr (F.) [ رﺎﮕﻥا ] san.<br />

engûr (F.) [ رﻮﮕﻥا ] üzüm.<br />

engübin (F.) [ ﻦﺒﮕﻥا ] bal.<br />

engüşt (F.) [ ﺖﺸﮕﻥا ] parmak.<br />

116


engüşter (F.) [ ﺮﺘﺸﮕﻥا ] yüzük.<br />

engüştnümâ (F.) [ ﺎﻤﻥ ﺖﺸﮕﻥا ] parmakla gösterilen.<br />

enhâr (A.) [ رﺎﻬﻥا ] nehirler, ırmaklar.<br />

enîn (A.) [ ﻦﻴﻥا ] inleme, inilti.<br />

enîs (A.) [ ﺲﻴﻥا ] 1.dost. 2.sevgili.<br />

enkâz (A.) [ ضﺎﻘﻥا ] yıkıntı.<br />

enmûzec (A.) [ جزﻮﻤﻥا ] örnek, numûne.<br />

ensâb (A.) [ بﺎﺴﻥا ] nesepler, soylar.<br />

ensâc (A.) [ جﺎﺴﻥا ] dokular.<br />

ensâl (A.) [ لﺎﺴﻥا ] nesiller, kuşaklar.<br />

ensâr (A.) [ رﺎﺼﻥا ] yardımcılar.<br />

ensice (A.) [ ﻪﺠﺴﻥا ] 1.dokular. 2.kumaşlar.<br />

envâ’ (A.) [ عاﻮﻥا ] çeşitler, neviler.<br />

envâr (A.) [ راﻮﻥا ] ışıklar.<br />

enver (A.) [ رﻮﻥا ] çok parlak.<br />

enzâr (A.) [ رﺎﻈﻥا ] bakışlar, gözler.<br />

erâcîf (A.) [ ﻒﻴﺝارا ] saçmalıklar, uydurmalar.<br />

erâmil (A.) [ ﻞﻡارا ] dullar.<br />

erâzî (A.) [ ﯽﺽارا ] arazi.<br />

erâzil (A.) [ لذارا ] reziller, aşağılıklar.<br />

erba’ (A.) [ ﻊﺑرا ] dört.<br />

erba’a (A.) [ ﻪﻌﺑرا ] dört.<br />

erbâb (A.) [ بﺎﺑرا ] 1.sahip. 2.başkan. 3.usta.<br />

117


erbain (A.) [ ﻦﻴﻌﺑرا ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.<br />

erc (F.) [ جرا ] değer.<br />

ercmend (F.) [ ﺪﻨﻤﺝرا ] değerli, saygın.<br />

ercümend (F.) [ ﺪﻨﻤﺝرا ] değerli, saygın.<br />

erfa’ (A.) [ ﻊﻓ را ] çok yüce, çok yüksek.<br />

erganun (F.) [ نﻮﻨﻏرا ] org.<br />

ergevân (F.) [ ناﻮﻏرا ] erguvan.<br />

erguvân (F.) [ ناﻮﻏرا ] erguvan.<br />

erguvânî (F.) [ ﯽﻥاﻮﻏرا ] erguvan rengi.<br />

erîke (A.) [ ﻪﮑیرا ] taht.<br />

eriş (F.) [ شرا ] arşın.<br />

erkâm (A.) [ مﺎﻗرا ] 1.rakamlar. 2.yazılar.<br />

erkân (A.) [ نﺎﮐرا ] 1.direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde<br />

bulunanlar. 4.önderler.<br />

erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ﻪﻴﻡﻮﻤﻋ ءﻪﻴﺑﺮﺣ نﺎﮐرا ] genel kurmay başkanlığı.<br />

ermeğân (F.) [ نﺎﻐﻡرا ] armağan.<br />

erneb (A.) [ ﺐﻥرا ] tavşan.<br />

erre (F.) [ ﻩرا ] testere.<br />

ervâh (A.) [ حاورا ] ruhlar.<br />

erz (F.) [ زرا ] değer, kıymet.<br />

erzâk (A.) [ قازرا ] yiyecek, erzak.<br />

erzân (F.) [ نازرا ] 1.ucuz. 2.yaraşır, layık.<br />

erzânî (F.) [ ﯽﻥازرا ] 1.ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.<br />

118


erzel (A.) [ لذ را ] en rezil, en aşağılık.<br />

erzen (F.) [ نزرا ] darı.<br />

erziş (F.) [ شزرا ] değer, kıymet, itibar.<br />

erzîz (F.) [ ﺰیزرا ] kalay.<br />

es’ad (A.) [ ﺪﻌﺱا ] çok mutlu.<br />

es’âr (A.) [ رﺎﻌﺱا ] fiyatlar.<br />

es’ile (A.) [ ﻪﻠﺌﺱا ] sorular.<br />

esâmî (A.) [ ﯽﻡﺎﺱا ] isimler.<br />

esâret (A.) [ ترﺎﺱا ] tutsaklık.<br />

esâs (A.) [ سﺎﺱا ] asıl, kök, temel.<br />

esâsât (A.) [ تﺎﺱﺎﺱا ] asıllar, esaslar.<br />

esâsen (A.) [ ﺎﺱﺎﺱا ] aslında.<br />

esâtîr (A.) [ ﺮﻴﻃﺎﺱا ] 1.mitoloji. 2.uydurma sözler.<br />

esâtîz (A.) [ ﺬﻴﺕﺎﺱا ] 1.ustalar. 2.üstadlar.<br />

esb (F.) [ ﺐﺱا ] at.<br />

esbâb (A.) [ بﺎﺒﺱا ] sebepler.<br />

esbâb -ı mûcibe [ ﻪﺒﺝﻮﻡ بﺎﺒﺱا ] gerekçe, gerekçeler.<br />

esbâb -ı mücbire [ ﻩﺮﺒﺠﻡ بﺎﺒﺱا ] zorlayıcı sebepler.<br />

esbâb -ı zarûriyye [ ﻪیروﺮﺽ بﺎﺒﺱا ] zorunlu sebepler.<br />

esbak (A.) [ ﻖﺒﺱا ] önceki, daha önceki, eski.<br />

esed (A.) [ ﺪﺱا ] arslan.<br />

esef (A.) [ ﻒﺱا ] üzülme, hayıflanma.<br />

esefâ (A.) [ ﺎﻔﺱا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!<br />

119


esefnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻔﺱا ] üzücü.<br />

eser (A.) [ ﺮﺛا ] 1.iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.<br />

esfâr (A.) [ رﺎﻔﺱا ] seferler, yolculuklar.<br />

esfel (A.) [ ﻞﻔﺱا ] 1.en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.<br />

eshâb (A.) [ بﺎﺤﺹا ] 1.sahipler. 2.ashab.<br />

eshâm (A.) [ مﺎﻬﺱا ] 1.hisseler. 2.senetler.<br />

eshâr (A.) [ رﺎﺤﺱا ] seherler.<br />

eshel (A.) [ ﻞﻬﺱا ] en kolay.<br />

eshiyâ (A.) [ ﺎﻴﺨﺱا ] cömertler.<br />

esîr (A.) [ ﺮﻴﺱا ] tutsak.<br />

esîrân (A.-F.) [ ناﺮﻴﺱا ] tutsaklar.<br />

eslâf (A.) [ فﻼﺱا ] selefler, geçmişler.<br />

esliha (A.) [ ﻪﺤﻠﺱا ] silahlar.<br />

esmâ (A.) [ ﺎﻤﺱا ] isimler.<br />

esmân (A.) [ نﺎﻤﺛا ] değerler, kıymetler, bedeller.<br />

esmâr (A.) [ رﺎﻤﺛا ] meyvalar.<br />

esmer (A.) [ ﺮﻤﺱا ] karayağız, esmer, koyu tenli.<br />

esnâ (A.) [ ﺎﻨﺛا ] sıra, an.<br />

esnâf (A.) [ فﺎﻨﺹا ] 1.sınıflar. 2.esnaf.<br />

esnâm (A.) [ مﺎﻨﺹا ] putlar.<br />

esnân (A.) [ نﺎﻨﺱا ] dişler.<br />

esra’ (A.) [ عﺮﺱا ] en çabuk, en hızlı.<br />

esrâr (A.) [ راﺮﺱا ] sırlar, gizler.<br />

120


esrârengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥاراﺮﺱا ] gizemli.<br />

esrarkeş (A.-F.) [ ﺶﮐراﺮﺱا ] esrar içen, esrarcı.<br />

ester (F.) [ ﺮﺘﺱا ] katır.<br />

esvâb (A.) [ باﻮﺛا ] giysiler.<br />

esvât (A.) [ تاﻮﺹا ] sesler.<br />

esved (A.) [ دﻮﺱا ] siyah.<br />

esyâf (A.) [ فﺎﻴﺱا ] kılıçlar.<br />

eş’âr (A.) [ رﺎﻌﺵا ] şiirler.<br />

eşcâr (A.) [ رﺎﺠﺵا ] ağaçlar.<br />

eşhâs (A.) [ صﺎﺨﺵا ] kişiler.<br />

eşhür (A.) [ ﺮﻬﺱا ] aylar.<br />

eşi’a (A.) [ ﻪﻌﺵا ] ışıklar, ışınlar.<br />

eşk (F.) [ ﮏﺵا ] gözyaşı.<br />

eşkâl (A.) [ لﺎﮑﺵا ] şekiller<br />

eşkâlûd (F.) [ دﻮﻝﺁ ﮏﺵا ] gözyaşlı.<br />

eşkiyâ (A.) [ ﺎﻴﻘﺵا ] haydutlar, yol kesenler.<br />

eşna’ (A.) [ ﻊﻨﺵا ] en kötü, en çirkin.<br />

eşrâf (A.) [ فاﺮﺵا ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete.<br />

eşref (A.) [ فﺮﺵا ] en şerefli.<br />

eşref -i mahlûkât [ تﺎﻗﻮﻠﺨﻡ فﺮﺵا ] varlıkların en şereflisi, insan.<br />

et’ime (A.) [ ﻪﻤﻌﻃا ] yiyecekler.<br />

etemm (A.) [ ﻢﺕا ] tam, mükemmel, eksiksiz.<br />

etfâl (A.) [ لﺎﻔﻃا ] çocuklar.<br />

121


etıbbâ (A.) [ ﺎﺒﻃا ] doktorlar, tabipler.<br />

etrâf (A.) [ فاﺮﻃا ] yöre, çevre.<br />

etrâk (A.) [ کاﺮﺕا ] Türkler.<br />

etvâr (A.) [ راﻮﻃا ] tavırlar.<br />

evâhir (A.) [ ﺮﺧاو ا ] sonlar, son günler.<br />

evâil (A.) [ ﻞﺋاوا ] başlar, ilk günler.<br />

evâmir (A.) [ ﺮﻡاوا ] emirler, buyruklar.<br />

evân (A.) [ ناوا ] çağ.<br />

evânî-i turâbe (A.-F.) [ ﻪﺑاﺮﺕ ﯽﻥاوا ] toprak çanak çömlek.<br />

evâsıt (A.) [ ﻂﺱاوا ] ortalar, ortadakiler.<br />

evbâş (A.) [ شﺎﺑوا ] ayak takımı, külhanbeyler.<br />

evc (A.) [ جوا ] doruk, zirve.<br />

evdiye (A.) [ ﻪیدوا ] vadiler, dereler.<br />

evhad (A.) [ ﺪﺣوا ] bir tane, biricik.<br />

evhâm (A.) [ مﺎهوا ] vehimler, kuruntular.<br />

evkâf (A.) [ فﺎﻗوا ] vakıflar.<br />

evkât (A.) [ تﺎﻗوا ] vakitler.<br />

evlâ (A.) [ ﯽﻝوا ] en iyi, en uygun.<br />

evlâd (A.) [ دﻻوا ] 1.çocuklar. 2.soy.<br />

evleviyyet (A.) [ ﺖیﻮﻝوا ] öncelik.<br />

evliyâ (A.) [ ﺎﻴﻝوا ] 1.velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.<br />

evrâd (A.) [ داروا ] dualar.<br />

evrâk (A.) [ قاروا ] 1.kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.<br />

122


evreng (F.) [ ﮓﻥروا ] taht.<br />

evsâf (A.) [ فﺎﺹوا ] vasıflar, özellikler.<br />

evsat (A.) [ ﻂﺱوا ] orta, ortadaki.<br />

evtâd (A.) [ دﺎﺕوا ] kazıklar.<br />

evvel (A.) [ لوا ] 1.ilk. 2.başlangıç. 3.önce.<br />

evvelâ (A.) [ ﻻوا ] ilkin, ilk önce.<br />

evvelâhır (A.) [ ﺮﺧﺁ لوا ] alt tarafı, önü sonu.<br />

evvelbahar (A.-F.) [ رﺎﻬﺑ لوا ] ilkbahar.<br />

evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.<br />

evveliyyât (A.) [ تﺎﻴﻝوا ] daha öncesi, eski durumu.<br />

evzân (A.) [ نازوا ] 1.ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.<br />

eyâlât (A.) [ تﻻﺎیا ] 1.eyaletler. 2.memleketler, topraklar.<br />

eytâm (A.) [ مﺎﺘیا ] yetimler, öksüzler.<br />

eyvân (F.) [ ناﻮیا ] 1.ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.<br />

eyyâm (A.) [ مﺎیا ] günler.<br />

eyzan (A.) [ ﺎﻀیا ] ve yine, aynı şekilde.<br />

ezânî (A.) [ ﯽﻥاذا ] ezan ile ilgili.<br />

ezdâd (A.) [ داﺪﺽا ] karşıtlar, zıtlar.<br />

ezel (A.) [ لزا ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.<br />

ezelbeezel (A.-F.) [ لزا ﻪﺑ لزا ] ezelden beri.<br />

ezelî (A.) [ ﯽﻝزا ] ezele ilişkin.<br />

ezeliyyet (A.) [ ﺖﻴﻝزا ] ezellik durumu.<br />

ezhân (A.) [ نﺎهذا ] zihinler.<br />

123


ezhâr (A.) [ رﺎهزا ] çiçekler.<br />

eziyyet (A.) [ ﺖیذا ] üzme.<br />

ezkâr (A.) [ رﺎﮐذا ] 1.zikirler. 2.anmalar.<br />

ezkazâ (F.-A.) [ ﺎﻀﻗزا ] tesadüfen.<br />

ezkiyâ (A.) [ ﺎﻴﮐذا ] zekiler.<br />

ezmân (A.) [ نﺎﻡزا ] zamanlar.<br />

ezmine (A.) [ ﻪﻨﻡزا ] zamanlar, çağlar.<br />

ezmine -i cedîde [ ﻩﺪیﺪﺝ ءﻪﻨﻡزا ] yeni çağ.<br />

ezmine -i kadîme [ ﻪﻤیﺪﻗ ءﻪﻨﻡزا ] eski zamanlar, eski çağlar.<br />

ezmine -i mütekaddime [ ﻪﻡﺪﻘﺘﻡ ءﻪﻨﻡزا ] eski çağlar.<br />

ezrak (A.) [ قرزا ] mavi.<br />

ezvâc (A.) [ جاوزا ] çiftler.<br />

ezvâk (A.) [ قاوذا ] zevkler.<br />

ezyâl (A.) [ لﺎیذا ] 1.ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.<br />

124


fa’âl (A.) [ لﺎﻌﻓ ] hareketli, çalışkan.<br />

fa’âliyyet (A.) [ ﺖﻴﻝﺎﻌﻓ ] hareketlilik, çalışma.<br />

fâcia (A.) [ ﻪﻌﺝﺎﻓ ] 1.acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.<br />

fâciât (A.) [ تﺎﻌﺝﺎﻓ ] 1.acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.<br />

fâcir (A.) [ ﺮﺝﺎﻓ ] 1.günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.<br />

fağfur (F.) [ رﻮﻔﻐﻓ ] Çin imparatoru.<br />

fağfûrî (F.) [ یرﻮﻔﻐﻓ ] çini.<br />

fahâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﺨﻓ ] 1.yücelik, ululuk. 2.kıymet.<br />

fahhâr (A.) [ رﺎﺨﻓ ] övüngen.<br />

fâhir (A.) [ ﺮﺧﺎﻓ ] 1.değerli. 2.şerefli, onurlu.<br />

fâhiş (A.) [ ﺶﺣﺎﻓ ] 1.aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.<br />

fâhişe (A.) [ ﻪﺸﺣﺎﻓ ] fuhuş yapan kadın.<br />

fâhişehane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻪﺸﺣﺎﻓ ] genelev.<br />

fahr (A.) [ ﺮﺨﻓ ] övünç, kıvanç.<br />

fahrî (A.) [ یﺮﺨﻓ ] 1.onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle<br />

fahşâ (A.) [ ﺎﺸﺤﻓ ] fuhuş.<br />

fâhte (A.) [ ﻪﺘﺧﺎﻓ ] güvercin, yaban güvercini.<br />

fahûr (A.) [ رﻮﺨﻓ ] övüngen.<br />

fâide (A.) [ ﻩﺪﺋﺎﻓ ] yarar, kazanç, fayda.<br />

fâidebahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﻩﺪﺋﺎﻓ ] yararlı, faydalı.<br />

F<br />

125


fâik (A.) [ ﻖﺋﺎﻓ ] üstün.<br />

fâikiyyet (A.) [ ﺖﻴﻘﺋﺎﻓ ] üstünlük.<br />

fâil (A.) [ ﻞﻋﺎﻓ ] 1.yapan. 2.özne. 3.etkili.<br />

fâiliyyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻋﺎﻓ ] etkenlik, aktivite.<br />

fâiz (A.) [ ﺾﺋﺎﻓ ] 1.taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.<br />

fâka (A.) [ ﻪﻗﺎﻓ ] yoksulluk.<br />

fakâhet (A.) [ ﺖهﺎﻘﻓ ] fıkıhçılık.<br />

fakat (A.) [ ﻂﻘﻓ ] ancak, yalnız.<br />

fakd (A.) [ ﺪﻘﻓ ] yokluk, yoksunluk.<br />

fakîd (A.) [ ﺪﻴﻘﻓ ] eşi az bulunur.<br />

fakîh (A.) [ ﻪﻴﻘﻓ ] islam hukukçusu, fakih.<br />

fâkiha (A.) [ ﻪﻬﮐﺎﻓ ] meyva.<br />

fakîr (A.) [ ﺮﻴﻘﻓ ] 1.yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.<br />

fakirhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧﺮﻴﻘﻓ ] bendenizin evi.<br />

fakr (A.) [ ﺮﻘﻓ ] yoksulluk.<br />

fâl (F.) [ لﺎﻓ ] fal.<br />

falaka (A.) [ ﻪﻘﻠﻓ ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan<br />

düzenek.<br />

fâlic (A.) [ ﺞﻠﻓ ] felç.<br />

fâlnâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻨﻝﺎﻓ ] fal kitabı.<br />

fâm (F.) [ مﺎﻓ ] renk.<br />

fânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻓ ] 1.ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.<br />

fânûs (A.) [ ﺲﺌﻥﺎﻓ ] fener.<br />

126


fâr (A.) [ رﺎﻓ ] fare.<br />

farazâ (A.) [ ﺎﺽﺮﻓ ] diyelim ki.<br />

faraziyye (A.) [ ﻪﻴﺽﺮﻓ ] varsayım.<br />

fârıka (A.) [ ﻪﻗرﺎﻓ ] ayırıcı.<br />

fâriğ (A.) [ غرﺎﻓ ] 1.boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.<br />

fâris (A.) [ سرﺎﻓ ] atlı.<br />

fârisî (F.) [ ﯽﺱرﺎﻓ ] 1.Farsça. 2.Fars, İranlı.<br />

farîza (A.) [ ﻪﻀیﺮﻓ ] 1.farz. 2.borç.<br />

fark (A.) [ قﺮﻓ ] ayrıcalık, ayrılık.<br />

fart (A.) [ طﺮﻓ ] aşırı, aşırılık.<br />

farz (A.) [ ضﺮﻓ ] 1.Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.<br />

farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.<br />

farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.<br />

farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.<br />

farzâ (A.) [ ﺎﺽﺮﻓ ] tut ki, diyelim ki.<br />

farziyye (A.) [ ﻪﻴﺽﺮﻓ ] varsayım.<br />

fâsık (A.) [ ﻖﺱﺎﻓ ] kötülük düşünen.<br />

fâsıla (A.) [ ﻪﻠﺹﺎﻓ ] 1.ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.<br />

fâsid (A.) [ ﺪﺱﺎﻓ ] bozulmuş, bozuk.<br />

fasîh (A.) [ ﺢﻴﺼﻓ ] güzel konuşan.<br />

fasîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺼﻓ ] aile.<br />

fasl (A.) [ ﻞﺼﻓ ] 1.mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.<br />

fassâd (A.) [ دﺎﺼﻓ ] hacamat yapan.<br />

127


fâş (F.) [ شﺎﻓ ] ifşa olmuş, aşikar olmuş.<br />

fâtih (A.) [ ﺢﺕﺎﻓ ] fetheden<br />

fatin (A.) [ ﻦﻴﻄﻓ ] zeki, kavrayışlı.<br />

fayda (A.) [ ﻩﺪیﺎﻓ ] yarar, fayda, kazanç.<br />

fâzıl (A.) [ ﻞﺽﺎﻓ ] erdemli.<br />

fazîha (A.) [ ﻪﺤﻴﻀﻓ ] rezillik, skandal.<br />

fazîlet (A.) [ ﺖﻠﻴﻀﻓ ] erdem.<br />

faziletkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺘﻠﻴﻀﻓ ] erdemli.<br />

faziletperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘ ﺖﻠﻴﻀﻓ ] erdem yanlısı.<br />

fazl (A.) [ ﻞﻀﻓ ] 1.erdem. 2.üstünlük.<br />

fazla (A.) [ ﻪﻠﻀﻓ ] 1.çok. 2.artık.<br />

fecâ’at (A.) [ ﺖﻋﺎﺠﻓ ] feci durum.<br />

fecere (A.) [ ﻩﺮﺠﻓ ] 1.günahkarlar. 2.kötü insanlar.<br />

fecî’ (A.) [ ﻊﻴﺠﻓ ] çok kötü, korkunç.<br />

fecî’a (A.) [ ﻪﻌﻴﺠﻓ ] facia, felaket.<br />

fecir (A.) [ ﺮﺠﻓ ] tan ağartısı.<br />

fecr (A.) [ ﺮﺠﻓ ] tan ağartısı.<br />

fecr -i kâzib [ بذﺎﮐﺮﺠﻓ ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık<br />

fecr -i sâdık [ قدﺎﺹ ﺮﺠﻓ ] tan ağartısı, şafak sökmesi.<br />

fedâ (A.) [ اﺪﻓ ] 1.yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.<br />

fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.<br />

fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.<br />

fedâ’î (A.) [ ﯽﺋاﺪﻓ ] yoluna canını hiçe sayan.<br />

128


fedâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐاﺪﻓ ] özverili.<br />

fedâkârâne (A.-F.) [ ﻪﻥارﺎﮐاﺪﻓ ] özveri ile, özverili.<br />

fedâkârî (A.-F.) [ یرﺎﮐاﺪﻓ ] özveri.<br />

fehâris (A.) [ سرﺎﻬﻓ ] fihristler.<br />

fehîm (A.) [ ﻢﻴﻬﻓ ] anlayışlı.<br />

fehm (A.) [ ﻢ ﻬﻓ ] anlama.<br />

fehm eylemek anlamak.<br />

fehvâ (A.) [ اﻮﺤﻓ ] içerik.<br />

fekâhet (A.) [ ﺖﺣﺎﮑﻓ ] şakacılık, muziplik.<br />

fekk (A.) [ ﮏﻓ ] 1.çene. 2.ayırma.<br />

felâh (A.) [ حﻼﻓ ] kurtulma, rahata erme.<br />

felâket (A.) [ ﺖﮐﻼﻓ ] büyük bela, musibet.<br />

felâketzede (A.-F.) [ ﻩدز ﺖﮐﻼﻓ ] felakete uğrayan.<br />

felâsife (A.) [ ﻪﻔﺱﻼﻓ ] filozoflar, felsefeciler.<br />

felc (A.) [ ﺞﻠﻓ ] inme, felç.<br />

felek (A.) [ ﮏﻠﻓ ] 1.gökyüzü. 2.talih. 3.kader.<br />

felekiyyât (A.) [ تﺎﻴﮑﻠﻓ ] astronomi.<br />

felekzede (A.-F.) [ ﻩدز ﮏﻠﻓ ] kader kurbanı, felek vurgunu.<br />

fellâh (A.) [ حﻼﻓ ] çiftçi.<br />

felsefî (A.) [ ﯽﻔﺴﻠﻓ ] felsefe ile ilgili.<br />

fem (A.) [ ﻢﻓ ] ağız.<br />

fenâ (A.) [ ﺎﻨﻓ ] 1.yokluk. 2.kötü.<br />

fenâpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘﺎﻨﻓ] yok olucu, fani.<br />

129


fend (F.) [ ﺪﻨﻓ ] hile.<br />

fenn (A.) [ ﻦﻓ ] 1.bilim. 2..tür. 3.teknik.<br />

fennen (A.) [ ﺎﻨﻓ ] teknik açıdan.<br />

fennî (A.) [ ﯽﻨﻓ ] teknik.<br />

fenniyyât (A.) [ تﺎﻴﻨﻓ ] teknoloji.<br />

fer (F.) [ ﺮﻓ ] parlaklık.<br />

fer’ (A.) [ عﺮﻓ ] 1.yan. 2.dal.<br />

fer’î (A.) [ ﯽﻋﺮﻓ ] yan dal, tâli, ikincil.<br />

ferâgat (A.) [ ﺖﻏاﺮﻓ ] 1.bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.<br />

ferâğ (A.) [ غاﺮﻓ ] 1.bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.<br />

ferâğ etmek bırakmak<br />

ferah (A.) [ حﺮﻓ ] sevinç.<br />

ferâh (F.) [ خاﺮﻓ ] geniş.<br />

ferahbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ حﺮﻓ ] ferahlık veren, iç açıcı.<br />

ferâine (A.) [ ﻪﻨﻋاﺮﻓ ] firavunlar.<br />

ferâiz (A.) [ ﺾﺋاﺮﻓ ] 1.farzlar. 2.ödevler.<br />

ferâmîn (A.


ferd (A.) [ دﺮﻓ ] 1.tek. 2.birey.<br />

ferdâ (F.) [ ادﺮﻓ ] yarın.<br />

ferdî (A.) [ یدﺮﻓ ] kişisel.<br />

ferdiyyet (A.) [ ﺖیدﺮﻓ ] bireylik.<br />

ferec (A.) [ جﺮﻓ ] rahatlama.<br />

feres (A.) [ سﺮﻓ ] at.<br />

ferhân (A.) [ نﺎﺣﺮﻓ ] sevinçli, neşeli.<br />

ferheng (F.) [ ﮓﻨهﺮﻓ ] 1.kültür. 2.sözlük.<br />

ferhunde (F.) [ ﻩﺪﻨﺧﺮﻓ ] kutlu.<br />

ferîd (A.) [ ﺪیﺮﻓ ] biricik, tek.<br />

ferikân (A.-F.) [ نﺎﻘیﺮﻓ ] tüm veya korgeneraller.<br />

ferîk-i evvel (A.-F.) [ لوا ﻖیﺮﻓ ] korgeneral.<br />

ferîk-i sânî (A.-F.) [ ﯽﻥﺎﺛ ﻖیﺮﻓ ] tümgeneral.<br />

ferişte (F.) [ ﻪﺘﺵﺮﻓ ] melek.<br />

fermân (F.) [ نﺎﻡﺮﻓ ] buyruk.<br />

fermandih (F.) [ ﻩد نﺎﻡﺮﻓ ] komutan.<br />

fermânfermâ (F.) [ ﺎﻡﺮﻓ نﺎﻡﺮﻓ ] 1.padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.<br />

fermâyiş (F.) [ ﺶیﺎﻡﺮﻓ ] buyruk.<br />

ferrâş (A.) [ شاﺮﻓ ] 1.döşemeci. 2.hizmetkâr.<br />

ferruh (F.) [ خﺮﻓ ] kutlu.<br />

fersûde (F.) [ ﻩدﻮﺱﺮﻓ ] 1.solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.<br />

ferş (A.) [ شﺮﻓ ] 1.döşeme. 2.yaygı.<br />

fertût (F.) [ تﻮﺕﺮﻓ ] bunamış ihtiyar.<br />

131


ferverdîn (F.) [ ﻦیدروﺮﻓ ] İran takvimine göre baharın ilk ayı.<br />

feryâd (F.) [ دﺎیﺮﻓ ] 1.bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.<br />

feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak<br />

feryâdres (F.) [ سردﺎیﺮﻓ ] imdada koşan.<br />

ferzâne (F.) [ ﻪﻥازﺮﻓ ] bilge.<br />

ferzend (F.) [ ﺪﻥزﺮﻓ ] evlat.<br />

fesâd (A.) [ دﺎﺴﻓ ] 1.fesat, bozukluk. 2.kötülük.<br />

fesahat (A.) [ ﺖﺣ ﺎﺼﻓ ] fasihlik, dilde düzgünlük.<br />

fesâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺴﻓ ] efsane, masal.<br />

fesat (A.) [ دﺎﺴﻓ ] bozukluk, kötülük.<br />

fesh (A.) [ ﺦﺴﻓ ] iptal etme, kaldırma, bozma.<br />

fetâ (A.) [ ﯽﺘﻓ ] 1.genç. 2.cömert.<br />

fetâvâ (A.) [ یوﺎﺘﻓ ] fetvalar.<br />

feth (A.) [ ﺢﺘﻓ ] 1.fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.<br />

fetîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺘﻓ ] fitil.<br />

fetret (A.) [ تﺮﺘﻓ ] 1.duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.<br />

fettâh (A.) [ حﺎﺘﻓ ] 1.fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.<br />

fettan (A.) [ نﺎﺘﻓ ] 1.işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.<br />

fetvâ (A.) [ یﻮﺘﻓ ] kadının verdiği şer’î karar.<br />

fevâhiş (A.) [ ﺶﺣاﻮﻓ ] fahişeler.<br />

fevâid (A.) [ ﺪﺋاﻮﻓ ] yararlar, faydalar, kazançlar.<br />

fevâkih (A.) [ ﻪﮐاﻮﻓ ] 1.meyvalar. 2.yemişler.<br />

fevâris (A.) [ سراﻮﻓ ] atlılar.<br />

132


fevc (A.) [ جﻮﻓ ] 1.grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.<br />

feverân (A.) [ نارﻮﻓ ] 1.fışkırma. 2.kaynama.<br />

feverân etmek fışkırmak.<br />

fevk (A.) [ قﻮﻓ ] üst, üstü.<br />

fevkalâde (A.) [ﻩدﺎﻌﻝا قﻮﻓ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.<br />

fevkalbeşer (A.) [ ﺮﺸﺒﻝا قﻮﻓ ] insan üstü.<br />

fevkalferd (A.) [ دﺮﻔﻝا قﻮﻓ ] birey üstü.<br />

fevkalhad (A.) [ ﺪﺤﻝا قﻮﻓ ] haddinden fazla.<br />

fevkânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻗﻮﻓ ] üstteki, yukarıdaki.<br />

fevkattabîa (A.) [ ﻪﻌﻴﺒﻄﻝا قﻮﻓ ] doğa üstü.<br />

fevren (A.) [ ارﻮﻓ ] hemen, derhal, çarçabuk.<br />

fevrî (A.) [ یرﻮﻓ ] âni.<br />

fevt (A.) [ تﻮ ﻓ ] 1.geçip gitme. 2.ölüm.<br />

fevvâre (A.) [ ﻩراﻮﻓ ] fıskiye.<br />

feyezân (A.) [ نﺎﻀﻴﻓ ] taşkın.<br />

feyiz (A.) [ ﺾﻴﻓ ] 1.bereket, bolluk. 2.ilim.<br />

feylesof (A.) [ فﻮﺴﻠﻴﻓ ] filozof, felsefeci.<br />

feyyâz (A.) [ ضﺎﻴﻓ ] 1.verimli, bereketli. 2.Tanrı.<br />

feyz (A.) [ ﺾﻴﻓ ] 1.bereket, bolluk. 2.ilim.<br />

feyzbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﺾﻴﻓ ] 1.verimli, bereketli. 2.feyiz veren.<br />

fezâ (A.) [ ﺎﻀﻓ ] 1.uzay. 2.geniş düzlük.<br />

fezâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻀﻓ ] erdemler.<br />

fezleke (A.) [ ﻪﮑﻝﺬﻓ ] 1.soruşturma özeti. 2.özet.<br />

133


fıdda (A.) [ ﻪﻀﻓ ] gümüş.<br />

fıkarât (A.) [ تاﺮﻘﻓ ] 1.fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.<br />

fıkdân (A.) [ ناﺪﻘﻓ ] yoksunluk, bulunmama, yokluk.<br />

fıkh (A.) [ ﻪﻘﻓ ] islam hukuku, fıkıh.<br />

fıkra (A.) [ ﻩﺮﻘﻓ ] 1.fıkra. 2.bölüm. 3.omur.<br />

fırak (A.) [ قﺮﻓ ] 1.fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.<br />

fırka (A.) [ ﻪﻗﺮﻓ ] 1.parti. 2.bölük. 3.zümre.<br />

fırsat (A.) [ ﺖﺹﺮﻓ ] uygun an, fırsat.<br />

fısk (A.) [ ﻖﺴﻓ ] 1.kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.<br />

fıskiyye (A.) [ ﻪﻴﻘﺴﻓ ] fıskiye.<br />

fıtnat (A.) [ ﺖﻨﻄﻓ ] kavrayış, zekîlik.<br />

fıtra (A.) [ ﻩﺮﻄﻓ ] 1.fitre. 2.kuru üzüm.<br />

fıtrat (A.) [ تﺮﻄﻓ ] yaratılış.<br />

fıtraten (A.) [ ﺎﺕﺮﻄﻓ ] yaratılıştan.<br />

fıtrî (A.) [ یﺮﻄﻓ ] yaratılıştan gelen.<br />

fî (A.) [ ﯽﻓ ] fiyat, değer, kıymet, eder.<br />

fi’l (A.) [ ﻞﻌﻓ ] 1.hareket, davranış, eylem. 2.fiil.<br />

fi’len (A.) [ ﻼﻌﻓ ] yaparak, işleyerek, bilfiil.<br />

fi’liyyât (A.) [ تﺎﻴﻠﻌﻓ ] eyleme dökülen işler.<br />

fîât (A.) [ تﺎﺌﻴﻓ ] 1.fiyat. 2.fiyatlar.<br />

figân (F.) [ نﺎﻐﻓ ] feryat etme, ah çekme.<br />

figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.<br />

fihris (A.) [ سﺮﻬﻓ ] 1.içindekiler. 2.indeks, dizin.<br />

134


fikir (A.) [ ﺮﮑﻓ ] fikir, düşünce.<br />

fikr (A.) [ ﺮﮑﻓ ] düşünce, fikir.<br />

fikren (A.) [ اﺮﮑﻓ ] düşünce bakımından.<br />

fikrî (A.) [ یﺮﮑﻓ ] düşünce ile ilgili.<br />

fikriyyât (A.) [ تﺎیﺮﮑﻓ ] düşünce ile ilgili çalışmalar.<br />

fil (A.) [ ﻞﻴﻓ ] fil.<br />

filâhat (A.) [ ﺖﺣﻼﻓ ] çiftçilik.<br />

filasl (A.) [ ﻞﺹﻻا ﯽﻓ ] aslında.<br />

filhakîka (A.) [ ﻪﻘﻴﻘﺤﻝا ﯽﻓ ] gerçekte, aslında, doğrusu.<br />

filhâl (A.) [ لﺎﺤﻝا ﯽﻓ ] şimdi, derhal.<br />

filiz (A.) [ ﺰﻠﻓ ] maden külçesi.<br />

filmesel (A.) [ ﻞﺜﻤﻝا ﯽﻓ ] örneğin, örnekte olduğu gibi.<br />

filvâki (A.) [ ﻊﻗاﻮﻝا ﯽﻓ ] aslında, gerçekte.<br />

fîmâba’d (A.) [ ﺪﻌﺑ ﺎﻡ ﯽﻓ ] bundan böyle.<br />

fînefsilemr (A.) [ ﺮﻡﻻا ﺲﻔﻥ ﯽﻓ ] işin aslında, gerçekte.<br />

fir’avn (A.) [ نﻮﻋﺮﻓ ] firavun.<br />

firâk (A.) [ قاﺮﻓ ] 1.ayrılık. 2.ayrılık acısı.<br />

firâr (A.) [ راﺮﻓ ] kaçış, kaçma.<br />

firâr etmek kaçmak.<br />

firârî (A.) [ یراﺮﻓ ] kaçak.<br />

firâvân (F.) [ ناواﺮﻓ ] bol, çok.<br />

firâz (F.) [ زاﺮﻓ ] 1.üst, yukarı. 2.yokuş.<br />

firdevs (A.) [ سودﺮﻓ ] 1.cennet. 2.bahçe.<br />

135


fireng (F.) [ ﮓﻥﺮﻓ ] Batı, Avrupa.<br />

firîfte (F.) [ ﻪﺘ ﻔیﺮﻓ ] aldanmış, aldatılmış.<br />

firîfte olmak aldanmak.<br />

firistâde (F.) [ ﻩدﺎﺘﺱﺮﻓ ] elçi.<br />

firişte (F.) [ ﻪﺘﺵﺮﻓ ] melek.<br />

firiştehû (F.) [ ﻮﺧ ﻪﺘﺵﺮﻓ ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu.<br />

firkat (A.) [ ﺖﻗﺮﻓ ] ayrılık.<br />

fîrûz (F.) [ زوﺮﻴﻓ ] 1.talihli, kutlu. 2.muzaffer.<br />

fîrûze (F.) [ ﻩزوﺮﻴﻓ ] turkuaz, firuze taşı.<br />

fîrûzefâm (F.) [ مﺎﻓ ﻩزوﺮﻴﻓ ] turkuaz, açık mavi.<br />

fîsebîlillah (A.) [ ﷲا ﻞﻴﺒﺱ ﯽﻓ ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.<br />

fiten (A.) [ ﻦﺘﻓ ] fitneler.<br />

fitne (A.) [ ﻪﻨﺘﻓ ] 1.bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.<br />

fityân (A.) [ نﺎﻴﺘﻓ ] gençler.<br />

fuâd (A.) [ داﺆﻓ ] yürek.<br />

fuhş (A.) [ ﺶﺤﻓ ] fuhuş.<br />

fuhuş (A.) [ ﺶﺤﻓ ] fuhuş.<br />

fukahâ (A.) [ ﺎﻬﻘﻓ ] fıkıhçılar, islam hukukçuları.<br />

fukarâ (A.) [ اﺮﻘﻓ ] yoksullar.<br />

fûlâd (F.) [ دﻻﻮﻓ ] çelik.<br />

furkân (A.) [ نﺎﻗﺮﻓ ] 1.Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.<br />

fursat (A.) [ ﺖﺹﺮﻓ ] fırsat, uygun an.<br />

fursatcû (A.-F.) [ ﻮﺝ ﺖﺹﺮﻓ ] fırsatçı.<br />

136


fusahâ (A.) [ ﺎﺤﺼﻓ ] fasih konuşanlar.<br />

fusûl (A.) [ لﻮﺼﻓ ] 1.fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.<br />

fuzalâ (A.) [ ﻼﻀﻓ ] 1.erdemliler. 2.bilginler.<br />

fuzûl (A.) [ لﻮﻀﻓ ] 1.fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.<br />

fuzûlî (A.) [ ﯽﻝﻮﻀﻓ ] 1.zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.<br />

füceten (A.) [ ﺔ ﺌﺠﻓ ] apansız, ansızın.<br />

fücûr (A.) [ رﻮﺠﻓ ] 1.yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.<br />

fülân (A.) [ نﻼﻓ ] falan, filan, falanca.<br />

fülfül (A.) [ ﻞﻔﻠﻓ ] biber, karabiber.<br />

füls (A.) [ ﺲﻠﻓ ] mangır.<br />

fülûs (A.) [ سﻮﻠﻓ ] mangırlar.<br />

fünûn (A.) [ نﻮﻨﻓ ] 1.teknikler. 2.bilimler.<br />

fürs (F.) [ سﺮﻓ ] 1.Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.<br />

fürû’ (A.) [ عوﺮﻓ ] yan dallar, şubeler.<br />

fürûğ (A.) [ غوﺮﻓ ] 1.ışık. 2.parıltı.<br />

fürûht (F.) [ ﺖﺧوﺮﻓ ] satış.<br />

fürûmâye (F.) [ ﻪیﺎﻡوﺮﻓ ] aşağılık, alçak.<br />

fürûzân (F.) [ نازوﺮﻓ ] parlak.<br />

füshat (A.) [ ﺖﺤﺴﻓ ] genişlik.<br />

füsûn (F.) [ نﻮﺴ ﻓ ] afsun, büyü.<br />

füsûnger (F.) [ ﺮﮕﻥﻮﺴﻓ ] 1.afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.<br />

füsürde (F.) [ ﻩدﺮﺴﻓ ] donuk, solgun.<br />

fütâde (F.) [ ﻩدﺎﺘﻓ ] 1.düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.<br />

137


fütûhât (A.) [ تﺎﺣﻮﺘﻓ ] fetihler.<br />

fütûr (A.) [ رﻮﺘﻓ ] 1.gevşeklik. 2.bıkkınlık.<br />

fütüvvet (A.) [تﻮﺘﻓ ] 1.gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen<br />

esnaf teşkilatı.<br />

füyûz (A.) [ ضﻮﻴﻓ ] feyizler, bolluklar, bereketler.<br />

füzûn (F.) [ نوﺰﻓ ] fazla.<br />

138


gabâvet (A.) [ توﺎﺒﻏ ] bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık.<br />

gabî (A.) [ ﯽﺒﻏ ] bön, dangalak, kalınkafalı.<br />

gabn (A.) [ ﻦﺒﻏ ] kazıklama, alışverişte aldatma.<br />

gaddâr (A.) [راﺪﻏ ] zalim, acımasız.<br />

gadr (A.) [ رﺪﻏ ] haksızlık, zulüm.<br />

gaffâr (A.) [ رﺎﻔﻏ ] bağışlayıcı Tanrı.<br />

gâfil (A.) [ ﻞﻓﺎﻏ ] habersiz.<br />

gaflet (A.) [ ﺖﻠﻔﻏ ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.<br />

gafleten (A.) [ ﺔ ﻠﻔﻏ ] dalgınlıkla.<br />

gafûr (A.) [ رﻮﻔﻏ ] bağışlayıcı.<br />

gâh (F.) [ ﻩﺎﮔ ] 1.kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.<br />

gâhî (F.) [ ﯽهﺎﮔ ] kimi zaman, bazen, arasıra.<br />

gâhvâre (F.) [ ﻩراﻮهﺎﮔ ] beşik.<br />

gâib (A.) [ ﺐﺋﺎﻏ ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.<br />

gâile (A.) [ ﻪﻠﺋﺎﻏ ] 1.uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.<br />

gâita (A.) [ ﻪﻄﺋﺎﻏ ] dışkı.<br />

galat (A.) [ ﻂﻠﻏ ] yanlış.<br />

galebe (A.) [ ﻪﺒﻠﻏ ] 1.baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.<br />

galeyân (A.) [ نﺎﻴﻠﻏ ] kaynama.<br />

gâlib (A.) [ ﺐﻝﺎﻏ ] 1.ağır basan. 2.galip.<br />

G<br />

139


gâliba (A.) [ ﺎﺒﻝﺎﻏ ] sanırım, belki.<br />

gâlibiyyet (A.) [ ﺖﻴﺒﻝﺎﻏ ] zafer, ağır basma, yenme.<br />

galîz (A.) [ ﻆﻴﻠﻏ ] koyu, yoğun, kaba.<br />

galle (A.) [ ﻪﻠﻏ ] tahıl.<br />

gam (A.) [ ﻢﻏ ] keder, üzüntü.<br />

gâm (F.) [ مﺎﮔ ] 1.adım. 2.ayak.<br />

gâmız (A.) [ ﺾﻡﺎﻏ ] çapraşık, güç anlaşılır.<br />

gammâz (A.) [ زﺎﻤﻏ ] ispiyoncu.<br />

gamnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻤﻏ ] kederli, üzgün.<br />

gamze (A.) [ ﻩﺰﻤﻏ 1.yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.<br />

ganâim (A.) [ ﻢﺋﺎﻨﻏ ] ganimetler.<br />

ganem (A.) [ ﻢﻨﻏ ] koyun.<br />

ganî (A.) [ ﯽﻨﻏ ] zengin.<br />

ganîmet (A.) [ ﺖﻤﻴﻨﻏ ] 1.savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz<br />

kazanç.<br />

gâr (A.) [ رﺎﻏ ] mağara.<br />

garâbet (A.) [ ﺖﺑاﺮﻏ ] gariplik.<br />

garâib (A.) [ ﺐﺋاﺮﻏ ] gariplikler.<br />

garâm (A.) [ ماﺮﻏ ] tutku, aşk.<br />

garaz (A.) [ ضﺮﻏ ] maksat.<br />

garazâlûd (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ ضﺮﻏ ] maksatlı.<br />

garazkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺽﺮﻏ ] garazlı, maksatlı.<br />

garb (A.) [ بﺮﻏ ] 1.batı. 2.Batı dünyası.<br />

140


garben (A.) [ ﺎﺑﺮﻏ ] batıdan.<br />

garbî (A.) [ ﯽﺑﺮﻏ ] garbî batı, batı ile ilgili.<br />

garbiyyûn (A.) [ نﻮﻴﺑﺮﻏ ] batılılar, Avrupalılar.<br />

gâret (A.) [ ترﺎﻏ ] yağma.<br />

gâretger (A.-F.) [ ﺮﮕﺕرﺎﻏ ] yağmacı.<br />

garîb (A.) [ ﺐیﺮﻏ ] 1.gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.<br />

garibü’d-diyâr (A.) [ رﺎیﺪﻝا ﺐیﺮﻏ ] gurbette.<br />

garîk (A.) [ ﻖیﺮﻏ ] boğulmuş.<br />

garîze (A.) [ ﻩﺰیﺮﻏ ] içgüdü.<br />

garizî (A.) [ یﺰیﺮﻏ ] içgüdüsel.<br />

gark (A.) [ قﺮﻏ ] 1.boğulma, suda boğulma. 2.batırma.<br />

garrâ (A.) [ اﺮﻏ ] parlak.<br />

gars (A.) [ سﺮﻏ ] ağaç dikme.<br />

gasb (A.) [ ﺐﺼﻏ ] el koyma, zorla elinden alma.<br />

gaseyan (A.) [ نﺎﻴﺼﻏ ] 1.kusma. 2.kusmuk.<br />

gâsıb (A.) [ ﺐﻴﺼﻏ ] gasp edici.<br />

gasl (A.) [ ﻞﺴﻏ ] ölü yıkama.<br />

gassâl (A.) [ لﺎﺴﻏ ] ölü yıkayıcı.<br />

gâşiye (A.) [ ﻪﻴﺵﺎﻏ ] 1.perde, örtü. 2.zar.<br />

gaşy (A.) [ ﯽﺸﻏ ] bayılma, kendinden geçme.<br />

gâv (F.) [ وﺎﮔ ] 1.inek. 2.öküz.<br />

gavgâ (F.) [ ﺎﻏﻮﻏ ] 1.kavga. 2.savaş.<br />

gavvâs (A.) [ صاﻮﻏ ] dalgıç.<br />

141


gâyât (A.) [ تﺎیﺎﻏ ] gayeler.<br />

gayb (A.) [ ﺐیﺎﻏ ] 1.gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.<br />

gaybûbet (A.) [ ﺖﺑﻮﺒﻴﻏ ] bulunmama, yokluk.<br />

gâye (A.) [ ﻪیﺎﻏ ] amaç.<br />

gâyet (A.) [ ﺖیﺎﻏ ] 1.son. 2.çok. 3.son derece.<br />

gayr -i mahsûs [ سﻮﺴﺤﻡ ﺮﻴﻏ ] hissedilmeyecek şekilde.<br />

gayr (A.) [ ﺮﻴﻏ ] 1.başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.<br />

gayr -i idrakî [ ﯽﮐاردا ﺮﻴﻏ ] idrak dışı.<br />

gayr -i ihtiyarî [ یرﺎﻴﺘﺧا ﺮﻴﻏ ] elinde olmadan.<br />

gayr -i kâbil [ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ] mümkün olmayan, imkansız.<br />

gayr -i kâbil-i fehm [ ﻢﻬﻓ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] anlaşılmaz.<br />

gayr -i kâbil-i izâle [ ﻪﻝازا ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] yok edilemez, giderilemez.<br />

gayr -i kâbil-i mukavemet [ ﺖﻡوﺎﻘﻡ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] karşı konulmaz.<br />

gayr -i kâbil-i tebdil [ ﻞیﺪﺒﺕ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] değiştirilmez.<br />

gayr -i kâbil-i tefrik [ ﻖیﺮﻔﺕ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] ayırdedilmez.<br />

gayr -i kâbil-i telif [ ﻒﻴﻝﺄﺕ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz.<br />

gayr -i mahdûd [ دوﺪﺤﻡ ﺮﻴﻏ ] sınırsız.<br />

gayr -i mer’î [ ﯽﺋﺮﻡ ﺮﻴﻏ ] görülmez.<br />

gayr -i meşrû [ عوﺮﺸﻡ ﺮﻴﻏ ] yasal olmayan.<br />

gayr -i muayyen [ ﻦﻴﻌﻡ ﺮﻴﻏ ] belirsiz.<br />

gayr -i muhtemel [ ﻞﻤﺘﺤﻡ ﺮﻴﻏ ] ihtimal verilmeyen.<br />

gayr -i muntazam [ ﻢﻈﺘﻨﻡ ﺮﻴﻏ ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.<br />

gayr -i müslim [ ﻢﻠﺴﻡ ﺮﻴﻏ ] müslüman olmayan.<br />

142


gayrendîş (A.-F.) [ ﺶیﺪﻥا ﺮﻴﻏ ] başkalarını düşünen.<br />

gayret (A.) [ تﺮﻴﻏ ] 1.çaba. 2.kıskançlık.<br />

gayretkeş (A.-F.) [ ﺶﮑﺕﺮﻴﻏ ] 1.gayretli. 2.kıskanç.<br />

gayretmend (A.-F.) [ ﺪﻨﻤﺕﺮﻴﻏ ] gayretli.<br />

gayriyyet (A.) [ ﺖیﺮﻴﻏ ] gayrılık.<br />

gayyâ (A.) [ ﺎﻴﻏ ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı.<br />

gayz (A.) [ ﻆﻴﻏ ] öfke.<br />

gazâ (A.) [ اﺰﻏ ] savaş.<br />

gazab (A.) [ ﺐﻀﻏ ] hiddet, kızgınlık.<br />

gazâl (A.) [ لاﺰﻏ ] ceylan.<br />

gazanfer (A.) [ ﺮﻔﻨﻀﻏ ] arslan.<br />

gazavât (A.) [ تاوﺰﻏ ] savaşlar, harpler.<br />

gazel (A.) [ لﺰﻏ ] lirik şiir.<br />

gazelhân (A.-F.) [ ناﻮﺧ لﺰﻏ ] gazel okuyan.<br />

gazeliyyât (A.) [ تﺎﻴﻝﺰﻏ ] gazeller.<br />

gazelserâ (A.-F.) [ اﺮﺱ لﺰﻏ ] gazel şairi.<br />

gazî (A.) [ یزﺎﻏ ] savaşmış, gaza yapmış.<br />

gazve (A.) [ ﻩوﺰﻏ ] savaş, din savaşı.<br />

gebr (F.) [ﺮﺒﮔ ] ateşperest, ateşe tapan.<br />

gedâ (F.) [ اﺪﮔ ] 1.dilenci. 2.yoksul.<br />

geh (F.) [ ﻪﮔ ] kimi zaman, bazı.<br />

gehvâre (F.) [ ﻩراﻮﻬﮔ ] beşik.<br />

gele (F.) [ ﻪﻠﮔ ] sürü.<br />

143


gelû (F.) [ ﻮﻠﮔ ] boğaz.<br />

genc (F.) [ ﺞﻨﮔ ] hazine.<br />

gencîne (F.) [ ﻪﻨﻴﺠﻨﮔ ] hazine.<br />

gendîde (F.) [ ﻩﺪیﺪﻨﮔ ] kokuşmuş, kötü kokmuş.<br />

gendûmgûn (F.) [ نﻮﮕﻡﺪﻨﮔ ] buğday rengi.<br />

gendüm (F.) [ مﺪﻨﮔ ] buğday.<br />

ger (F.) [ ﺮﮔ ] eğer.<br />

gerçi (F.) [ ﻪچﺮﮔ ] her ne kadar, ise de, gerçi.<br />

gerd (F.) [ دﺮﮔ ] toz.<br />

gerdâlûd (F.) [ دﻮﻝﺁ دﺮﮔ ] tozlu.<br />

gerdân (F.) [ نادﺮﮔ ] dönen.<br />

gerden (F.) [ ندﺮﮔ ] boyun.<br />

gerdenbend (F.) [ ﺪﻨﺑ ندﺮﮔ ] kolye, gerdanlık.<br />

gerdenferâz (F.) [ زاﺮﻓ ندﺮﮔ ] mağrur.<br />

gerdenkeş (F.) [ ﺶﮐ ندﺮﮔ ] başkaldıran, asi, dikbaşlı.<br />

gerdiş (F.) [ شدﺮﮔ ] dönüş.<br />

gerdûn (F.) [ نودﺮﮔ ] 1.felek. 2.dünya.<br />

gerdûne (F.) [ ﻪﻥودﺮﮔ ] at arabası.<br />

germ (F.) [ مﺮﮔ ] sıcak.<br />

germâ (F.) [ ﺎﻡﺮﮔ ] 1.sıcak. 2.sıcaklık.<br />

germâbe (F.) [ ﻪﺑﺎﻡﺮﮔ ] 1.hamam. 2.kaplıca.<br />

germî (F.) [ ﯽﻡﺮﮔ ] sıcaklık.<br />

geşt (F.) [ ﺖﺸﮔ ] dolaşma, gezinti.<br />

144


geştügüzâr (F.) [ راﺰﮔ و ﺖﺸﮔ ] dolaşma, gezinti, gezip tozma.<br />

gevher (F.) [ ﺮهﻮﮔ ] 1.elmas. 2.mücevher. 3.öz.<br />

gevherî (F.) [ یﺮهﻮﮔ ] mücevherci.<br />

gevz (F.) [ زﻮﮔ ] ceviz.<br />

gezend (F.) [ ﺪﻥﺰﮔ ] 1.zarar. 2.bela.<br />

gıbta (A.) [ ﻪﻄﺒﻏ ] imrenme.<br />

gıdâ (A.) [ اﺪﻏ ] besin, gıda.<br />

gılâf (A.) [ فﻼﻏ ] kın, kılıf.<br />

gıllügış (A.) [ ﺶﻏ و ﻞﻏ ] kin.<br />

gılmân (A.) [ نﺎﻤﻠﻏ ] 1.köle. 2.genç, yeni yetme.<br />

gılzet (A.) [ ﺖﻈﻠﻏ ] 1.yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.<br />

gınâ (A.) [ ﺎﻨﻏ ] 1.zenginlik. 2.bıkkınlık.<br />

gırbâl (A.) [ لﺎﺑﺮﻏ ] elek, kalbur.<br />

gırîv (F.) [ ﻮیﺮﮔ ] haykırış, çığlık.<br />

gışâ (A.) [ ﺎﺸﻏ ] 1.örtü. 2.perde. 3.zar.<br />

gışş (A.) [ ﺶﻏ ] hile, kötülük.<br />

gıyâb (A.) [ بﺎﻴﻏ ] bulunmama, yokluk.<br />

gıyâben (A.) [ ﺎﺑﺎﻴﻏ ] yokluğunda, yokken, ardından.<br />

gıyâs (A.) [ ثﺎﻴﻏ ] yardım.<br />

gıybet (A.) [ ﺖﺒﻴﻏ ] 1.çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.<br />

gil (F.) [ ﻞﮔ ] 1.çamur, balçık. 2.kil.<br />

gile (F.) [ ﻪﻠﮔ ] sızlanma, yanıp yakılma.<br />

gilemend (F.) [ ﺪﻨﻡ ﻪﻠﮔ ] şikayetçi, sızlanan.<br />

145


girâmî (F.) [ ﯽﻡاﺮﮔ ] değerli, kıymetli, saygın, sayın.<br />

girân (F.) [ ناﺮﮔ ] 1.ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.<br />

giranbehâ (F.) [ ﺎﻬﺑ ناﺮﮔ ] değerli, kıymetli.<br />

girankadr (F.-A.) [ رﺪﻗ ناﺮﮔ ] kıymetli.<br />

girankıymet (F.-A.) [ ﺖﻤﻴﻗ ناﺮﮔ ] kıymetli, değerli, pahalı.<br />

girânmâye (F.) [ ﻪیﺎﻡ ناﺮﮔ ] değerli.<br />

girânser (F.) [ ﺮﺱ ناﺮﮔ ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.<br />

gird (F.) [ دﺮﮔ ] yuvarlak.<br />

girdâb (F.) [ بادﺮﮔ ] anafor, girdap.<br />

girdâgird (F.) [ دﺮﮔادﺮﮔ ] çepeçevre, fırdolayı.<br />

girdbâd (F.) [ دﺎﺑدﺮﮔ ] kasırga.<br />

girdû (F.) [ ودﺮﮔ ] ceviz.<br />

girîbân (F.) [ نﺎﺒیﺮﮔ ] yaka.<br />

girift (F.) [ ﺖﻓﺮﮔ ] karmaşık, çapraşık.<br />

giriftâr (F.) [ رﺎﺘﻓﺮﮔ ] yakalanmış, tutulmuş, müptela.<br />

girih (F.) [ ﻩﺮﮔ ] düğüm.<br />

girihgîr (F.) [ ﺮﻴﮔ ﻩﺮﮔ ] dolaşık.<br />

girihgüşâ (F.) [ ﺎﺸﮔ ﻩﺮﮔ ] 1.düğüm çözen. 2.sorunları halleden.<br />

girîve (F.) [ ﻩﻮیﺮﮔ ] 1.çıkmaz, sorun. 2.geçit.<br />

gîrûdâr (F.) [ رادوﺮﻴﮔ ] kargaşa, kavga.<br />

giryân (F.) [ نﺎیﺮﮔ ] ağlayan.<br />

giryân etmek ağlatmak.<br />

giryân olmak ağlamak.<br />

146


girye (F.) [ ﻪیﺮﮔ ] ağlama, ağlayış.<br />

giryeengîz (F.) [ ﺰﻴﮕﻥا ﻪیﺮﮔ ] ağlatıcı.<br />

giryenâk (F.) [ کﺎﻥ ﻪیﺮﮔ ] ağlamaklı, ağlayan.<br />

gîsû (F.) [ ﻮﺴﻴﮔ ] saç.<br />

gîsûbend (F.) [ ﺪﻨﺑﻮﺴﻴﮔ ] saç bağı.<br />

gîtî (F.) [ ﯽﺘﻴﮔ ] dünya.<br />

giyâh (F.) [ ﻩﺎﻴﮔ ] bitki.<br />

gonca (F.) [ ﻪﺠﻨﻏ ] açmamış tomurcuk, gonca.<br />

goncaruhsâr (F.) [ رﺎﺴﺧر ﻪﺠﻨﻏ ] yanağı goncaya benzeyen.<br />

gonce (F.) [ ﻪﺠﻨﻏ ] gonca.<br />

goncedehân (F.) [ نﺎهد ﻪﺠﻨﻏ ] küçük ağızlı, gonca ağızlı.<br />

gubâr (A.) [ رﺎﺒﻏ ] toz.<br />

gubârâlûd (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ رﺎﺒﻏ ] tozlu.<br />

gudde (A.) [ ﻩﺪﻏ ] bez, salgı bezi.<br />

guded (A.) [ دﺪﻏ ] salgı bezleri.<br />

gufrân (A.) [ ناﺮﻔﻏ ] bağışlama.<br />

gûgerd (F.) [ دﺮﮔﻮﮔ ] kükürt.<br />

gûk (F.) [ کﻮﻏ ] kurbağa.<br />

gûl (A.) [ لﻮﮔ ] gulyabani.<br />

gulâm (A.) [ مﻼﻏ ] 1.köle. 2.genç.<br />

gulât (A.) [ تﻼﻏ ] dinde aşırıya kaçanlar.<br />

gulgule (F.) [ﻪﻠﻐﻠﻏ] kaynaşma.<br />

gumûm (A.) [ مﻮﻤﻏ ] gamlar, kederler.<br />

147


gûnâgûn (F.) [ نﻮﮔﺎﻥﻮﮔ ] rengarenk.<br />

gûne (F.) [ ﻪﻥﻮﮔ ] biçim, tarz.<br />

gunûde (F.) [ﻩدﻮﻨﻏ] 1.uyumuş. 2.ölü.<br />

gûr (F.) [ رﻮﮔ ] 1.mezar. 2.yaban eşeği.<br />

gurâb (A.) [ باﺮﻏ ] karga.<br />

gurbet (A.) [ ﺖﺑﺮﻏ ] 1.gariplik. 2.yabancı diyar.<br />

gurbetzede (A.-F.) [ ﻩدز ﺖﺑﺮﻏ ] gurbet elde yaşayan.<br />

gurebâ (A.) [ ﺎﺑﺮﻏ ] garipler.<br />

gûristân (F.) [ نﺎ ﺘﺱرﻮﮔ ] mezarlık.<br />

gûrken (F.) [ ﻦﮐرﻮﮔ ] mezarcı.<br />

gurrân (F.) [ ناﺮﻏ ] 1.kükreyen. 2.gürleyen.<br />

gurre (A.) [ ﻩﺮﻏ ] 1.arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.<br />

gurûb (A.) [ بوﺮﻏ ] batış.<br />

gurûr (A.) [ روﺮﻏ ] 1.mağrurluk. 2.aldanış.<br />

gûsâle (F.) [ ﻪﻝﺎﺱﻮﮔ ] buzağı.<br />

gûsâle (F.) [ ﻪﻝﺎﺱﻮﮔ ] dana.<br />

gûsfend (F.) [ ﺪﻨﻔﺱﻮﮔ ] koyun.<br />

gusl (A.) [ ﻞﺴﻏ ] yıkanma.<br />

gusn (A.) [ ﻦﺼﻏ ] dal.<br />

gussa (A.) [ ﻪﺼﻏ ] üzüntü, keder.<br />

gûş (F.) [ شﻮﮔ ] kulak.<br />

gûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﮔ ] köşe.<br />

gûşenişîn (F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ﻪﺵﻮﮔ ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.<br />

148


gûşt (F.) [ ﺖﺵﻮﮔ ] et.<br />

gûşvâre (F.) [ ﻩراﻮﺵﻮﮔ ] küpe.<br />

gûy (F.) [ یﻮﮔ ] çevgen topu, polo topu.<br />

gûyâ (F.) [ ﺎیﻮﮔ ] sözümona.<br />

güdâhte (F.) [ ﻪﺘﺧاﺪﮔ ] erimiş.<br />

güftâr (F.) [ رﺎﺘﻔﮔ ] söz.<br />

güfte (F.) [ ﻪﺘﻔﮔ ] 1.söz. 2.şarkı sözü.<br />

güftügû (F.) [ ﻮﮔ و ﺖﻔﮔ ] dedikodu.<br />

güher (F.) [ ﺮﻬﮔ ] 1.elmas. 2.mücevher.<br />

güherfurûş (F.) [شوﺮﻓﺮﻬﮔ] mücevheratçı.<br />

gül (F.) [ ﻞﮔ ] 1.çiçek. 2.gül.<br />

gülâb (F.) [ بﻼﮔ ] gül suyu.<br />

gülabdan (F.) [ ناﺪﺑﻼﮔ ] gülüptan.<br />

gülbang (F.) [ ﮓﻥﺎﺒﻠﮔ ] ilahi.<br />

gülbang -ı muhammedî [ یﺪﻤﺤﻡ ﮓﻥﺎﺒﻠﮔ ] ezan.<br />

gülberg (F.) [ گﺮﺒﻠﮔ ] gül yaprağı.<br />

gülbün (F.) [ ﻦﺒﻠﮔ ] 1.gül ağacı. 2.güllük.<br />

gülçehre (F.) [ ﻩﺮﻬچ ﻞﮔ ] gül yüzlü.<br />

gülçin (F.) [ ﻦﻴﭽﻠﮔ ] gül deren.<br />

güldan (F.) [ ناﺪﻠﮔ ] vazo.<br />

güldeste (F.) [ ﻪﺘﺱﺪﻠﮔ ] çiçek demeti.<br />

gülendâm (F.) [ ماﺪﻥا ﻞﮔ ] gül boylu.<br />

gülfâm (F.) [ مﺎﻔﻠﮔ ] gül renkli.<br />

149


gülgonce (F.) [ ﻪﺠﻨﻏ ﻞﮔ ] gül goncası.<br />

gülgûn (F.) [ نﻮﮕﻠﮔ ] 1.gül renkli. 2.pembe.<br />

gülistân (F.) [ نﺎﺘﺴﻠﮔ ] gül bahçesi, güllük.<br />

gülizar (F.-A.) [ راﺬﻌﻠﮔ ] gül yanaklı, pembe yanaklı.<br />

güllaç (F.) [ جﻼﮔ ] güllaç.<br />

gülmih (F.) [ ﺦﻴﻡ ﻞﮔ ] kabara.<br />

gülnâr (F.) [ رﺎﻨﻠﮔ ] nar çiçeği.<br />

gülnihal (F.) [ لﺎﻬﻥ ﻞﮔ ] gül fidanı.<br />

gülreng (F.) [ ﮓﻥر ﻞﮔ ] gül rengi, pembe.<br />

gülriz (F.) [ ﺰیﺮﻠﮔ ] gül saçan.<br />

gülrû (F.) [ ور ﻞﮔ ] gül yüzlü.<br />

gülruh (F.) [خر ﻞﮔ] gül yüzlü.<br />

gülşen (F.) [ ﻦﺸﻠﮔ ] gül bahçesi.<br />

gülten (F.) [ ﻦﺕ ﻞﮔ ] gül vücutlu.<br />

gülüptan (F.) [ ناﺪﺑﻼﮔ ] gülsuyu kabı.<br />

gülzâr (F.) [ راﺰﻠﮔ ] güllük, gül bahçesi.<br />

gümân (F.) [ نﺎﻤﮔ ] zan, sanı.<br />

gümnâm (F.) [ مﺎﻨﻤﮔ ] adı unutulmuş.<br />

gümrâh (F.) [ ﻩاﺮﻤﮔ ] yoldan çıkmış.<br />

günah (F.) [ ﻩﺎﻨﮔ ] 1.suç, kabahat. 2.dinî suç.<br />

günahkâr (F.) [ رﺎﮑهﺎﻨﮔ ] günah sahibi, suçlu.<br />

günbed (F.) [ ﺪﺒﻨﮔ ] kümbet.<br />

güncişk (F.) [ ﮏﺸﺠﻨﮔ ] serçe.<br />

150


güneh (F.) [ ﻪﻨﮔ ] günah.<br />

gürbe (F.) [ ﻪﺑﺮﮔ ] kedi.<br />

gürbüz (F.) [ ﺰﺑﺮﮔ ] 1.yiğit. 2.kahraman.<br />

gürg (F.) [ گﺮﮔ ] kurt.<br />

güriz (F.) [ ﺰیﺮﮔ ] kaçış.<br />

gürîzân (F.) [ ناﺰیﺮﮔ ] kaçan.<br />

gürûh (F.) [ ﻩوﺮﮔ ] topluluk, zümre, bölük.<br />

güstâh (F.) [ خﺎﺘﺴﮔ ] 1.küstah. 2.cesur.<br />

güşâderû (F.) [ ور ﻩدﺎﺸﮔ ] güleç, güleryüzlü.<br />

güşâyiş (F.) [ ﺶیﺎﺸﮔ ] açılış.<br />

güvâh (F.) [ ﻩاﻮﮔ ] tanık, şahıt.<br />

güzâf (F.) [ فاﺰﮔ ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.<br />

güzergâh (F.) [ ﻩﺎﮔرﺬﮔ ] geçit.<br />

güzeşt (F.) [ ﺖﺵﺬﮔ ] 1.geçiş. 2.hoşgörü.<br />

güzîde (F.) [ ﻩﺪیﺰﮔ ] seçkin.<br />

güzin (F.) [ ﻦ یﺰﮔ ] 1.seçen. 2.seçilmiş.<br />

güzîr (F.) [ ﺮیﺰﮔ ] 1.çare. 2.derman.<br />

151


H<br />

h [ خ ح ﻩ ] 1. Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal<br />

değeri: 8.<br />

hâ (F.) [ ﺎﺧ ] çiğneyen.<br />

hâ (F.) [ ﺎه ] çoğul eki: -ler, -lar.<br />

hâb (F.) [ باﻮﺧ ] 1.uyku. 2.rüya.<br />

habâb (A.) [ بﺎﺒﺣ ] hava kabarcığı.<br />

habâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﺒﺣ ] hava kabarcığı.<br />

habâis (A.) [ ﺚﺋﺎﺒﺧ ] kötülükler.<br />

hâbâlûd (F.) [ دﻮﻝﺁ باﻮﺧ ] uykulu.<br />

hâbâlûde (F.) [ ﻩدﻮﻝﺁ باﻮﺧ ] uykulu.<br />

habâset (A.) [ ﺖﺛﺎﺒﺧ ] kötülük, alçaklık.<br />

habb (A.) [ ﺐﺣ ] 1.çekirdek, tohum. 2.hap.<br />

habbât (A.) [ تﺎﺒﺣ ] 1.hava kabarcıkları. 2.haplar.<br />

habbâz (A.) [ زﺎﺒﺧ ] ekmekçi.<br />

habbe (A.) [ ﻪﺒﺣ ] taneler.<br />

habbe-i hadrâ [ اﺮﻀﺣ ءﻪﺒﺣ ] çitlembik.<br />

habbe-i sevdâ [ ادﻮﺱ ءﻪﺒﺣ ] çörekotu.<br />

habbezâ (A.) [ اﺬﺒﺣ ] ne güzel.<br />

habbülbülûğ (A.) [ غﻮﻠﺒﻝا ﺐﺣ ] ergenlik sivilcesi.<br />

hâbcâme (F.) [ ﻪﻡﺎﺝ باﻮﺧ ] 1.gecelik. 2.pijama.<br />

152


haber (A.) [ ﺮﺒﺧ ] haber.<br />

haberdar (A.-F.) [ رادﺮﺒﺧ ] haberli.<br />

habeşe (A.) [ ﻪﺸﺒﺣ ] 1.Habeşistan. 2.Habeş.<br />

hâbgâh (F.) [ ﻩﺎﮕﺑاﻮﺧ ] yatak odası.<br />

habîb (A.) [ ﺐﻴﺒﺣ ] 1.sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed<br />

habîr (A.) [ ﺮﻴﺒﺧ ] haberli.<br />

habis (A.) [ ﺚﻴﺒﺧ ] kötü, pis.<br />

habl (A.) [ ﻞﺒﺣ ] ip.<br />

hablülmesâkin (A.) [ ﻦﮐﺎﺴﻤﻝا ﻞﺒﺣ ] sarmaşık.<br />

hâbnâk (F.) [ کﺎﻨﺑاﻮﺧ ] uykulu.<br />

hâbnâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻥ باﻮﺧ ] rüya tabiri kitabı.<br />

habr (A.) [ ﺮﺒﺣ ] bilgin.<br />

habs (A.) [ ﺲﺒﺣ ] 1.hapis. 2.tutma.<br />

habshâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺲﺒﺣ ] hapishane, tutukevi.<br />

habt (A.) [ ﻂﺒﺧ ] yanlış hareket.<br />

habtühata (A.) [ ﺎﻄﺧ و ﻂﺒﺧ ] yanlış yapma.<br />

hac (A.) [ جﺎﺣ ] hacı.<br />

hacâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﺠﺧ ] utanma.<br />

hacâletâver (A.) [ روﺁ ﺖﻝﺎﺠﺧ ] utanç verici.<br />

hacamat (A.) [ ﺖﻡﺎﺠﺣ ] kan alma.<br />

hacamat yapmak kan almak.<br />

hacâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﺠﺣ ] kan alma, hacamat.<br />

hâcât (A.) [ تﺎﺝﺎﺣ ] 1.ihtiyaçlar. 2.istekler.<br />

153


haccâm (A.) [ مﺎﺠﺣ ] hacamatçı.<br />

haccar (A.) [ رﺎﺠﺣ ] taş işçisi, taşçı.<br />

hâcce (A.) [ ﻪﺝﺎﺣ ] bayan hacı.<br />

hâce (F.) [ ﻪﺝاﻮﺧ ] 1.hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.<br />

hâcegân (F.) [ نﺎﮕﺝاﻮﺧ ] 1.hocalar. 2.efendiler.<br />

hâcegî (F.) [ ﯽﮕﺝاﻮﺧ ] 1.hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.<br />

hacel (A.) [ ﻞﺠﺧ ] utanma.<br />

hacer (A.) [ ﺮﺠﺣ ] taş.<br />

hacer-i esved [ دﻮﺱا ﺮﺠﺣ] karataş.<br />

hacer-i semâî [ ﯽﺋﺎﻤﺱ ﺮﺠﺣ ] göktaşı.<br />

hâceserâ (F.) [ اﺮﺱ ﻪﺝاﻮﺧ ] harem ağası.<br />

hâcet (A.) [ ﺖﺝﺎﺣ ] ihtiyaç.<br />

hâcetmend (A.-F.) [ ﺪﻨﻤﺘﺝﺎﺣ ] muhtaç.<br />

hacı (A.) [ ﯽﺝﺎﺣ ] hacı.<br />

hacıyân (A.-F.) [ نﺎﻴﺝﺎﺣ ] hacılar.<br />

hâcî (A.) [ ﯽﺝﺎه ] hicveden, yeren.<br />

hâcib (A.) [ ﺐﺝﺎﺣ ] 1.kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.<br />

hacîl (A.) [ ﻞﻴﺠﺧ ] utangaç.<br />

hâcir (A.) [ ﺮﺝﺎه ] göçmen.<br />

hâciz (A.) [ ﺰﺝﺎﺣ ] 1.ayıran. 2.haczeden.<br />

hacle (A.) [ ﻪﻠﺠﺣ ] gerdek odası.<br />

haclegâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔ ﻪﻠﺠﺣ ] gerdek odası.<br />

haclet (A.) [ ﺖﻠﺠﺧ ] utanma.<br />

154


hacletâver (A.-F.) [ روﺁ ﺖﻠﺠﺧ ] utanç verici.<br />

hacm (A.) [ ﻢﺠﺣ ] hacim.<br />

hacmen (A.) [ ﺎﻤﺠﺣ ] hacimce.<br />

hacz (A.) [ ﺰﺠﺣ ] haciz.<br />

hadâik (A.) [ ﻖﺋاﺪﺣ ] bahçeler.<br />

hâdd (A.) [ دﺎﺣ ] 1.keskin. 2.sivri. 3.dar.<br />

hadd (A.) [ ﺪﺣ ] 1.sınır. 2.şer’î ceza.<br />

hadd (A.) [ ﺪﺧ ] yanak.<br />

haddâ’ (A.) [ عاﺪﺧ ] düzenbaz.<br />

haddâd (A.) [ داﺪﺣ ] demirci.<br />

haddâdî (A.-F.) [ یداﺪﺣ ] demircilik.<br />

hadd-i asgarî [ یﺮﻐﺹا ﺪﺣ ] en az.<br />

hadd-i azamî [ ﯽﻤﻈﻋا ﺪﺣ ] en çok.<br />

hadd-i tabiî [ ﯽﻌﻴﺒﻃ ﺪﺣ] normal hal.<br />

hadd-i zâtında aslında.<br />

hadeb (A.) [ بﺪﺣ ] kamburluk.<br />

hadem (A.) [ مﺪﺧ ] hizmetçiler.<br />

hademe (A.) [ ﻪﻡﺪﺧ ] hizmetçiler.<br />

hadeng (F.) [ ﮓﻥﺪﺧ ] ok.<br />

hader (A.) [ رﺪﺧ ] uyuşma.<br />

hades (A.) [ س ﺪﺣ ] sezi, tahmin.<br />

hâdî (A.) [ یدﺎه ] doğru yolu gösteren.<br />

hâdi’ (A.) [ عدﺎﺧ ] düzenbaz.<br />

155


hadîka (A.) [ ﻪﻘیﺪﺣ ] bahçe.<br />

hâdim (A.) [ مدﺎﺧ ] hizmetçi.<br />

hâdim olmak hizmet etmek.<br />

hâdime (A.) [ ﻪﻡدﺎﺧ ] bayan hizmetçi.<br />

hâdis (A.) [ ثدﺎﺣ ] 1.meydana gelen. 2.yeni.<br />

hadîs (A.) [ ﺚیﺪﺣ ] hadis, Peygamber sözü.<br />

hâdisat (A.) [ تﺎﺛدﺎﺣ ] olaylar.<br />

hâdise (A.) [ ﻪﺛدﺎﺣ ] olay.<br />

hadnâşinas (A.-F.) [ سﺎﻨﺵﺎﻥﺪﺣ ] haddini bilmez.<br />

hadrâ (A.) [ اﺮﻀﺣ ] yeşil.<br />

hads (A.) [ سﺪﺣ ] 1.tahmin. 2.seziş.<br />

hadşe (A.) [ ﻪﺵﺪﺧ ] ürküntü.<br />

hadşeâver (A.-F.) [ روﺁ ﻪﺵﺪﺧ ] ürküntü verici.<br />

hafâ (A.) [ ﺎﻔﺧ ] gizlilik.<br />

hafâfîş (A.) [ ﺶﻴﻓﺎﻔﺧ ] yarasalar.<br />

hafâgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔﺎﻔﺧ ] gizlenilecek yer.<br />

hafâir (A.) [ ﺮﺋﺎﻔﺣ ] 1.çukurlar. 2.oyuklar.<br />

hafakan (A.) [ نﺎﻘﻔﺧ ] yürek çarpıntısı.<br />

hafâyâ (A.) [ ﺎیﺎﻔﺧ ] gizli şeyler.<br />

hafız (A.) [ ﻆﻓﺎﺣ ] 1.koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.<br />

hafıza (A.) [ ﻪﻈﻓﺎﺣ ] bellek.<br />

hâfız-ı kütüb [ ﺐﺘﮐ ﻆﻓﺎﺣ ] kütüphaneci.<br />

hâfî (A.) [ ﯽﻓﺎﺣ ] yalınayak koşan.<br />

156


hafî (A.) [ ﯽﻔﺧ ] gizli<br />

hafîd (A.) [ ﺪﻴﻔﺣ ] torun.<br />

hafîde (A.) [ ﻩﺪﻴﻔﺣ ] kız torun.<br />

hafif (A.) [ ﻒﻴﻔﺧ ] hafif.<br />

hâfir (A.) [ ﺮﻓﺎﺣ ] kazan, kazıcı.<br />

hafîr (A.) [ ﺮﻴﻔﺣ ] 1.çukur. 2.mezar.<br />

hafiyyât (A.) [ تﺎﻴﻔﺧ ] gizli şeyler.<br />

hafiyye (A.) [ ﻪﻴﻔﺧ ] gizli polis.<br />

hafiyyen (A.) [ ﺎﻴﻔﺧ ] gizlice.<br />

hafr (A.) [ ﺮﻔﺣ ] kazma.<br />

hafriyyât (A.) [ تﺎیﺮﻔﺣ ] kazı.<br />

haftân (A.) [ نﺎﺘﻔﺧ ] kaftan.<br />

hâh (F.) [ ﻩاﻮﺧ ] isteyen.<br />

hâhân (F.) [ نﺎهاﻮﺧ ] isteyen, istekli.<br />

hâher (F.) [ ﺮهاﻮﺧ ] kızkardeş.<br />

hâherzâde (F.) [ ﻩدازﺮهاﻮﺧ ] yeğen, kızkardeşin çocuğu.<br />

hâhiş (F.) [ ﺶهاﻮﺧ ] rica, istek.<br />

hâhişger (F.) [ ﺮﮕﺸهاﻮﺧ ] istekli.<br />

hâhişkâr (F.) [ رﺎﮑﺸهاﻮﺧ ] istekli.<br />

hâhişkerde (F.) [ ﻩدﺮﮐ ﺶهاﻮﺧ ] istekli.<br />

hâhnâhâh (F.) [ ﻩاﻮﺧﺎﻥ ﻩاﻮﺧ ] ister istemez.<br />

hâif (A.) [ ﻒﺋﺎﺧ ] korkak.<br />

hâifen (A.) [ ﺎﻔﺋﺎﺧ ] korkarak.<br />

157


hâil (A.) [ ﻞﺋﺎه ] korkunç.<br />

hâin (A.) [ ﻦﺋﺎﺧ ] 1.hain. 2.acımasız.<br />

hâinâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻨﺋﺎﺧ ] haince.<br />

hâiz (A.) [ ﺰﺋﺎﺣ ] sahip, bulunduran.<br />

hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.<br />

hâiz-i ehemmiyet [ ﺖﻴﻤها ﺰﺋﺎﺣ ] önemli.<br />

hak (A.) [ ﻖﺣ ] 1.Tanrı. 2.doğru. 3.pay.<br />

hâk (F.) [ کﺎﺧ ] toprak.<br />

hak etmek kazanmak.<br />

hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.<br />

hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.<br />

hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.<br />

Hak Teâlâ (A.) [ﯽﻝﺎﻌﺕ ﻖﺣ ] Yüce Tanrı.<br />

hakâik (A.) [ ﻖﺋﺎﻘﺣ ] gerçekler.<br />

hakâret (A.) [ ترﺎﻘ ﺣ ] aşağılama, hakaret.<br />

hakaretâmiz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ترﺎﻘﺣ ] aşağılayıcı.<br />

hakâyık (A.) [ ﻖیﺎﻘﺣ ] gerçekler.<br />

hâkbîz (F.) [ ﺰﻴﺑ کﺎﺧ ] kalbur.<br />

hakem (A.) [ ﻢﮑﺣ ] hakem.<br />

hâkezâ (A.) [ اﺬﮑه ] aynı şekilde.<br />

hakgû (A.-F.) [ ﻮﮔ ﻖﺣ ] doğru sözlü.<br />

hâkî (A.) [ ﯽﮐﺎﺣ ] hikaye eden.<br />

hâkî (F.) [ ﯽﮐﺎﺧ ] 1.hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.<br />

158


hakîkat (A.) [ ﺖﻘﻴﻘﺣ ] gerçek.<br />

hakîkaten (A.) [ ﺔ ﻘﻴﻘﺣ ] gerçekten.<br />

hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.<br />

hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.<br />

hakikî (A.) [ ﯽﻘﻴﻘﺣ ] gerçek.<br />

hakikiye (A.) [ ﻪﻴﻘﻴﻘﺣ ] gerçek.<br />

hakîm (A.) [ ﻢﻴﮑﺣ ] 1.Tanrı. 2.hakim, yargıç.<br />

hâkimiyet (A.) [ ﺖﻴﻤﮐﺎﺣ ] egemenlik.<br />

hakîr (A.) [ ﺮﻴﻘﺣ ] 1.değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.<br />

hâkister (F.) [ ﺮﺘﺴﮐﺎﺧ ] kül.<br />

hâkisterî (F.) [ یﺮﺘﺴﮐﺎﺧ ] kül rengi.<br />

hakk (A.) [ ﻖﺣ ] 1.Tanrı. 2.doğru. 3.hak.<br />

hakk (A.) [ ﮏﺣ ] kazıma.<br />

hakkâ [ ﺎﻘﺣ ] gerçekten.<br />

hakkâk (A.) [ کﺎﮑﺣ ] 1.mühürcü. 2.kazıyıcı.<br />

hakkaniyet (A.) [ ﺖﻴﻥﺎﻘﺣ ] doğruluk.<br />

hâkkedilmek kazılmak.<br />

hâkketmek kazımak.<br />

hâkrûb (F.) [ بوﺮﮐﺎﺧ ] süpürge.<br />

hakşinas (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﻖﺣ ] haktanır.<br />

hakşinâsî (A.-F.) [ ﯽﺱﺎﻨﺵ ﻖﺣ ] haktanırlık.<br />

hâl (A.) [ لﺎﺣ ] 1.hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.<br />

hâl (A.) [ لﺎﺧ ] dayı.<br />

159


hâl (F.) [ لﺎﺧ ] 1.ben. 2.benek.<br />

hal’ (A.) [ ﻊﻠﺧ ] tahttan indirme.<br />

hal’edilmek tahttan indirilmek.<br />

hal’etmek tahttan indirmek.<br />

hâlâ (A.) [ ﻻﺎﺣ ] şimdi, hâlâ.<br />

halâ (A.) [ ﻼﺧ ] 1.tuvalet. 2.boş.<br />

halâik (A.) [ ﻖﺋﻼﺧ ] 1.yaratıklar. 2.halayık.<br />

halâl (A.) [ لﻼﺧ ] mesafe, aralık, açıklık.<br />

halâs (A.) [ صﻼﺧ ] kurtuluş, kurtulma.<br />

halâs bulmak kurtulmak.<br />

halâs olmak kurtulmak.<br />

halaskâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺹﻼﺧ ] kurtarıcı.<br />

hâlâşina (A.-F.) [ ﺎﻨﺵﺁ لﺎﺣ ] halden anlayan.<br />

hâlât (A.) [ تﻻﺎﺣ ] haller.<br />

halâvet (A.) [ توﻼﺣ ] tatlılık.<br />

haldâr (F.) [ راﺪﻝﺎﺧ ] benli.<br />

hâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺧ ] 1.hala. 2.teyze.<br />

hâle (A.) [ ﻪﻝﺎه ] ayça, hâle.<br />

halecan (A.) [ نﺎﺠﻠﺧ ] çarpıntı.<br />

halef (A.) [ ﻒﻠﺧ ] 1.evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen<br />

halel (A.) [ ﻞﻠﺧ ] bozukluk.<br />

halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.<br />

haleldâr (A.-F.) [ ر اﺪﻠﻠﺧ ] bozulmuş, bozuk.<br />

160


haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.<br />

haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.<br />

halen (A.) [ ﻻﺎﺣ ] şimdilik, henüz.<br />

hâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﺣ ] 1.hal. 2.nitelik.<br />

hâlet-i ruhiye [ﻪﻴﺣور ﺖﻝﺎﺣ ] ruhsal durum.<br />

halhal (A.) [ لﺎﺨﻠﺧ ] ayak bileziği, halhal.<br />

hâlık (A.) [ ﻖﻝﺎﺧ ] Yaratan, Tanrı.<br />

hâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﺧ ] boş.<br />

hâlî kalmak geri durmak.<br />

halîb (A.) [ ﺐﻴﻠﺣ ] süt.<br />

halîc (A.) [ ﺞﻴﻠﺧ ] körfez.<br />

hâlid (A.) [ ﺪﻝﺎﺧ ] sonsuz, ebedî.<br />

halîfe (A.) [ ﻪﻔﻴﻠﺧ ] 1.halife. 2.kalfa.<br />

halihazır (A.-F.) [ ﺮﺽﺎﺣ لﺎﺣ ] şimdiki durum.<br />

hâlik (A.) [ ﻖﻝﺎﺧ ] 1.Tanrı. 2.yaratan.<br />

hâlikiyet (A.) [ ﺖﻴﻘﻝﺎﺧ ] yaratıcılık.<br />

halîm (A.) [ ﻢﻴﻠﺣ ] yumuşak huylu.<br />

hâlis (A.) [ ﺺﻝﺎﺧ ] 1.katışıksız, saf, som.<br />

hâlisâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺼﻝﺎﺧ ] içtenlikle.<br />

halîta (A.) [ ﻪﻄﻴﻠﺧ ] 1.karışım. 2.alaşım.<br />

hâliyâ (A.) [ ﺎﻴﻝﺎﺣ ] şimdi, şu anda.<br />

halk (A.) [ ﻖﻠﺣ ] boğaz.<br />

halk (A.) [ ﻖﻠﺧ ] 1.yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.<br />

161


halk etmek yaratmak.<br />

halka (A.) [ ﻪﻘﻠﺣ ] halka.<br />

halkabegûş (A.-F.) [ شﻮﮕﺑ ﻪﻘﻠﺣ ] köle.<br />

halkiyat (A.) [ تﺎﻴﻘﻠﺧ ] folklor, halk bilimi.<br />

hall (A.) [ ﻞﺣ ] 1.çözülme, erime. 2.çözme.<br />

hallâc (A.) [ جﻼﺣ ] halaç.<br />

hallâk (A.) [ قﻼﺧ ] yaratıcı.<br />

hallâl (A.) [ لﻼﺣ ] çözen.<br />

hallüfasl (A.) [ ﻞﺼﻓ و ﻞﺣ ] halletme, yoluna koyma.<br />

halt (A.) [ ﻂﻠﺧ ] karıştırma.<br />

halûk (A.) [ قﻮﻠﺧ ] iyi huylu.<br />

halvet (A.) [ تﻮﻠﺧ ] 1.tenha. 2.başbaşa kalma.<br />

halvetgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺕﻮﻠﺧ ] başbaşa kalınacak yer.<br />

ham (F.) [ مﺎﺧ ] çiğ, ham.<br />

ham (F.) [ ﻢﺧ ] 1.eğik eğri, bükük.<br />

hamâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻤﺣ ] kılıç kayışı.<br />

hamâkat (A.) [ ﺖﻗﺎﻤﺣ ] ahmaklık.<br />

hamâme (A.) [ ﻪﻡﺎﻤﺣ ] güvercin.<br />

hamâse (A.) [ ﻪﺱﺎﻤﺣ ] kahramanlık şiiri.<br />

hamâset (A.) [ ﺖﺱﺎﻤﺣ ] kahramanlık şiiri, hamase.<br />

hamd (A.) [ ﺪﻤﺣ ] şükür.<br />

hâme (F.) [ ﻪﻡﺎﺧ ] kalem.<br />

hamel (A.) [ ﻞﻤﺣ ] kuzu.<br />

162


hamelât (A.) [ تﻼﻤﺣ ] saldırılar, hamleler.<br />

hâmî (A.) [ ﯽﻡﺎﺣ ] gözeten, himaye eden.<br />

hâmid (A.) [ ﺪﻡﺎﺣ ] hamd eden, şükreden.<br />

hamîde (F.) [ ﻩﺪﻴﻤﺧ ] eğik, eğri.<br />

hâmil (A.) [ ﻞﻡﺎﺣ ] 1.taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.<br />

hâmil olmak taşımak.<br />

hâmile (A.) [ ﻪﻠﻡﺎﺣ ] gebe, hamile.<br />

hamîr (A.) [ ﺮﻴﻤﺣ ] hamur.<br />

hâmis (A.) [ ﺲﻡﺎﺧ ] beşinci.<br />

hâmisen (A.) [ ﺎﺴﻡﺎﺧ ] beşincisi.<br />

hâmiş (A.) [ ﺶﻡﺎه ] mektup ilavesi.<br />

hâmiz (A.) [ ﺾﻡﺎﺣ ] 1.ekşi. 2.kekre.<br />

haml (A.) [ ﻞﻤﺣ ] 1.taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.<br />

hamle (A.) [ ﻪﻠﻤﺣ ] 1.saldırı. 2.atak.<br />

hamletmek yüklemek.<br />

hammâl (A.) [ لﺎﻤﺣ ] hamal.<br />

hammâm (A.) [ مﺎﻤﺣ ] 1.banyo. 2.hamam.<br />

hammâr (A.) [ رﺎﻤﺧ ] meyhaneci.<br />

hamr (A.) [ ﺮﻤﺧ ] şarap.<br />

hamrâ (A.) [ اﺮﻤﺧ ] kırmızı, kızıl.<br />

hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.<br />

hams (A.) [ ﺲﻤﺧ ] beş.<br />

hamse (A.) [ ﻪﺴﻤﺧ ] beş mesnevîlik eser.<br />

163


hamsin (A.) [ ﻦﻴﺴﻤﺧ ] elli.<br />

hamûl (A.) [ لﻮﻤﺣ ] dayanıklı.<br />

hamûle (A.) [ ﻪﻝﻮﻤﺣ ] yük.<br />

hâmûn (F.) [ نﻮﻡﺎه ] çöl.<br />

hâmûş (F.) [ شﻮﻡﺎﺧ ] suskun, sessiz.<br />

hamyâze (F.) [ ﻩزﺎﻴﻤﺧ ] esneme.<br />

hamz (A.) [ ﺾﻤﺣ ] ekşilik.<br />

hân (F.) [ ناﻮﺧ ] okuyan.<br />

hân (F.) [ ناﻮﺧ ] sofra.<br />

hanâzir (A.) [ ﺮیزﺎﻨﺧ ] domuzlar.<br />

hancer (A.) [ ﺮﺠﻨﺧ ] hançer.<br />

hancere (A.) [ ﻩﺮﺠﻨﺣ ] gırtlak, hançere.<br />

handan (F.) [ ناﺪﻨﺧ ] güleç, gülen.<br />

handan etmek güldürmek.<br />

hande (F.) [ ﻩﺪﻨﺧ ] gülüş.<br />

handek (A.) [ قﺪﻨﺧ ] hendek.<br />

handerûy (F.) [ یور ﻩﺪﻨﺧ ] güleryüzlü.<br />

hâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ] ev.<br />

hanedan (F.) [ ناﺪﻥﺎﺧ ] sülale, hanedan.<br />

hâneharâb (F.) [ باﺮﺧ ﻪﻥﺎﺧ ] 1.perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.<br />

hânende (F.) [ ﻩﺪﻨﻥاﻮﺧ ] 1.şarkıcı. 2.okuyucu.<br />

hanif [ ﻒﻴﻨﺣ ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.<br />

hânkah (A.) [ ﻩﺎﻘﻥﺎﺧ ] tekke.<br />

164


hânman (F.) [ نﺎﻤﻥﺎﺧ ] ev bark, yurt.<br />

hannas (A.) [ سﺎﻨﺧ ] şeytan.<br />

hânsâlar (F.) [ رﻻﺎﺱ ناﻮﺧ ] kilerci.<br />

hânüman (F.) [ نﺎﻤﻥﺎﺧ ] ev bark, yurt.<br />

hapis (A.) [ ﺲﺒﺣ ] bir yere kapatma veya kapanma.<br />

hapishane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺲﺒﺣ ] tutukevi, mahpushane.<br />

hâr (F.) [ رﺎﺧ ] diken.<br />

har (F.) [ ﺮﺧ ] eşek.<br />

hâr (F.) [ راﻮﺧ ] aşağılık, adi.<br />

hâr (F.) [ راﻮﺧ ] yiyen.<br />

harâb (A.) [ باﺮﺧ ] 1.yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.<br />

harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.<br />

harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.<br />

harâbat (A.) [ تﺎﺑاﺮﺧ ] meyhane.<br />

harâbe (A.) [ ﻪﺑاﺮﺧ ] yıkıntı, harabe.<br />

harâc (A.) [ جاﺮﺧ ] haraç.<br />

haram (A.) [ ماﺮﺣ ] haram.<br />

harâmi (A.) [ ﯽﻡاﺮﺣ ] eşkıya.<br />

haramzâde (A.-F.) [ ﻩداز ماﺮﺣ ] piç.<br />

harâret (A.) [ تراﺮ ﺣ ] 1.sıcaklık.<br />

harâtin (A.) [ ﻦﻴﻃاﺮﺧ ] solucan.<br />

harb (A.) [ بﺮﺣ ] harp, savaş.<br />

harbe (A.) [ ﻪﺑﺮﺣ ] süngü.<br />

165


harb-i umûmî [ ﯽﻡﻮﻤﻋ بﺮﺣ ] Birinci Dünya Savaşı.<br />

harbiye (A.) [ ﻪﻴﺑﺮﺣ ] harp okulu.<br />

harbiye nezareti savunma bakanlığı.<br />

harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.<br />

harbüze (F.) [ ﻩﺰﺑﺮﺧ ] kavun.<br />

harc (A.) [ جﺮﺧ ] 1.vergi. 2.masraf.<br />

harcıâlem [ ﻢﻝﺎﻋ جﺮﺧ ] herkese açık, herkese uygun.<br />

harcırah [ ﻩار جﺮﺧ] yol parası.<br />

harçeng (F.) [ ﮓﻨچﺮﺧ ] yengeç.<br />

hardal (A.) [ لدﺮﺧ ] hardal.<br />

hâre (F.) [ ﻩرﺎﺧ ] granit, sert taş.<br />

harekât (A.) [ تﺎﮐﺮﺣ ] hareketler.<br />

hareket (A.) [ ﺖﮐﺮﺣ ] 1.hareket. 2.davranış.<br />

hareketsizlik hareket etmeme.<br />

harem (A.) [ مﺮﺣ ] harem, herkesin giremeyeceği yer.<br />

haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta<br />

giremeyeceği yer.<br />

haremserây (A.-F.) [ یاﺮﺱ مﺮﺣ ] harem dairesi.<br />

harf (A.) [ فﺮﺣ ] 1.harf. 2.söz.<br />

hargâh (F.) [ ﻩﺎﮔﺮﺧ ] otağ.<br />

hargûş (F.) [ شﻮﮔﺮﺧ ] tavşan.<br />

hârî (F.) [ یراﻮﺧ ] düşkünlük.<br />

hârib (A.) [ برﺎه ] kaçan.<br />

166


hâric (A.) [ جرﺎﺧ ] dış, dışarı.<br />

hâricen (A.) [ ﺎﺝرﺎﺧ ] dıştan, dışarıdan.<br />

hâricî (A.) [ ﯽﺝرﺎﺧ ] dış ile ilgili.<br />

hariciye (A.) [ ﻪﻴﺝرﺎﺧ ] 1.dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.<br />

harîd (F.) [ ﺪیﺮﺧ ] satın alma.<br />

harîdâr (F.) [ راﺪیﺮﺧ ] müşteri, alıcı.<br />

harîf (A.) [ ﻒیﺮﺣ ] 1.rakip. 2.meslektaş.<br />

harîk (A.) [ ﻖیﺮﺣ ] yangın.<br />

hârika (A.) [ ﻪﻗرﺎﺧ ] harika.<br />

hârikulâde (A.) [ ﻩدﺎﻌﻝا قرﺎﺧ ] olağanüstü.<br />

harîm (A.) [ ﻢیﺮﺣ ] 1.kutsal. 2.harem. 3.avlu.<br />

harîm-i ismet (F.) [ ﺖﻤﺼﻋ ﻢیﺮﺣ ] kutsal saha.<br />

harîr (A.) [ ﺮیﺮﺣ ] ipek.<br />

harîrî (A.) [ یﺮیﺮﺣ ] ipekli.<br />

hâris (A.) [ ثرﺎﺣ ] çiftçi.<br />

hâris (A.) [ سرﺎﺣ ] bekçi.<br />

harîs (A.) [ ﺺیﺮﺣ ] hırslı.<br />

hâristan (F.) [ نﺎﺘﺱرﺎﺧ ] dikenlik.<br />

harita (A.) [ ﻪﻄیﺮﺧ ] harita.<br />

harmen (F.) [ ﻦﻡﺮﺧ ] harman.<br />

harmengâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻨﻡﺮﺧ ] harman yeri.<br />

harmühre (F.) [ ﻩﺮﻬﻡﺮﺧ ] katır boncuğu.<br />

harnub (A.) [ بﻮﻥﺮﺧ ] keçi boynuzu.<br />

167


hârpuşt (F.) [ ﺖﺸﭘرﺎﺧ ] kirpi.<br />

hârr (A.) [ رﺎﺣ ] kızgın, yakıcı.<br />

harrât (A.) [ طاﺮﺧ ] doğramacı.<br />

hars (A.) [ ثﺮﺣ ] kültür.<br />

harsî (A.) [ ﯽﺛﺮﺣ ] kültürel.<br />

harvâr (F.) [ راوﺮﺧ ] eşek yükü.<br />

hârzâr (F.) [ رازرﺎﺧ ] dikenlik.<br />

hâs (A.) [ صﺎﺧ ] 1.özgü, has. 2.saf. 3.özel.<br />

has (F.) [ ﺲﺧ ] çöp.<br />

hasâdet (A.) [ تدﺎﺴﺣ ] kıskançlık.<br />

hasâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺼﺧ ] hasletler, tabiatlar.<br />

hasâis (A.) [ ﺺﺋﺎﺼﺧ ] nitelikler, özellikler.<br />

hasâr (A.) [ رﺎﺴﺧ ] zarar, hasar.<br />

hasarât (A.) [ تاﺮﺴﺧ ] zararlar.<br />

hasardîde (A.-F.) [ ﻩﺪیدرﺎﺴﺧ ] hasarlı.<br />

hasâret (A.) [ ترﺎﺴﺧ ] zarar, hasar.<br />

hasâset (A.) [ ﺖﺱﺎﺴﺧ ] pintilik.<br />

hasb (A.) [ ﺐﺴﺣ ] göre.<br />

hasbe (A.) [ ﻪﺒﺼﺣ ] kızamık.<br />

hasbelkader (A.) [ رﺪﻘﻝا ﺐﺴﺣ ] kaderden ileri gelen, kadere bak.<br />

hasbetenlillah (A.) [ ﷲ ﺔﺒﺴﺣ<br />

] Allah rızası için.<br />

hasbihal (A.-F.) [ لﺎﺣ ﺐﺴﺣ] halleşme, dertleşme.<br />

hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.<br />

168


hasbü’l-mâhiye (A.) [ ﻪﻴهﺎﻤﻝا ﺐﺴﺣ ] yapı bakımından.<br />

hasebe (A.) [ ﻪﺒﺼﺣ ] kızamık.<br />

hased (A.) [ ﺪﺴﺣ ] kıskançlık.<br />

hased etmek kıskanmak.<br />

hasen (A.) [ ﻦﺴﺣ ] güzel.<br />

hasenât (A.) [ تﺎﻨﺴﺣ ] iyilikler.<br />

hasene (A.) [ ﻪﻨﺴﺣ ] güzel, iyi.<br />

hasenülhulk (A.) [ ﻖﻠﺨﻝا ﻦﺴﺣ ] huyu güzel.<br />

hasf (A.) [ ﻒﺴﺧ ] ay tutulması.<br />

hâsıd (A.) [ ﺪﺹﺎﺣ ] ekin biçen, hasatçı.<br />

hâsıl (A.) [ ﻞﺹﺎﺣ ] ortaya çıkan, var olan.<br />

hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.<br />

hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.<br />

hâsılat (A.) [ تﻼﺹﺎﺣ ] kazanç, gelir.<br />

hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ ﻪﻴﻓﺎﺹ ﺮﻴﻏ تﻼﺹﺎﺣ ] brüt gelir.<br />

hâsılât-ı sâfiye [ ﻪﻴﻓﺎﺹ تﻼﺹﺎﺣ ] net gelir.<br />

hasıl-ı kelâm [ مﻼﮐ ﻞﺹﺎﺣ ] sözün kısası.<br />

hâsılı kısacası, sonuç olarak.<br />

hasım (A.) [ ﻢﺼﺧ ] düşman.<br />

hasîb (A.) [ ﺐﻴﺴﺣ ] 1.değerli. 2.muhasebeci.<br />

hâsid (A.) [ ﺪﺱﺎﺣ ] kıskanç.<br />

hasîn (A.) [ ﻦﻴﺼﺣ ] sağlam, müstahkem.<br />

hasîr (A.) [ ﺮﻴﺼﺣ ] hasır.<br />

169


hâsir (A.) [ ﺮﺱﺎﺧ ] zarar eden, hüsrana uğrayan.<br />

hasis (A.) [ ﺲﻴﺴﺧ ] pinti.<br />

hasîsa (A.) [ ﻪﺼﻴﺼﺧ ] karakter.<br />

hasiy (A.) [ ﯽﺼﺧ ] iğdiş, hadım edilmiş.<br />

haslet (A.) [ ﺖﻠﺼﺧ ] tabiat, yaratılıştan gelen huy.<br />

hasm (A.) [ ﻢﺼﺧ ] düşman, hasım.<br />

hasmâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻤﺼﺧ ] düşmanca.<br />

hasmî (A.-F.) [ ﯽﻤﺼﺧ ] düşmanlık.<br />

hasnâ (A.) [ ﺎﻨﺴﺣ ] güzel kız, güzel kadın.<br />

hasr (A.) [ ﺮﺼﺣ ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.<br />

hasret (A.) [ تﺮﺴﺣ ] özlem.<br />

hasret çekmek özlem duymak.<br />

hasretkeş (A.-F.) [ ﺶﮐ تﺮﺴﺣ ] hasret çeken.<br />

hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.<br />

hassa (A.) [ ﻪﺹﺎﺧ ] özellik.<br />

hassâd (A.) [ دﺎﺼﺣ ] orakçı.<br />

hassas (A.) [ سﺎﺴﺣ ] duygulu, hassas.<br />

hassâsiyyet (A.) [ ﺖﻴﺱﺎﺴﺣ ] hassaslık.<br />

hâsse (A.) [ ﻪﺹﺎﺧ ] duyu.<br />

hâsseten (A.) [ ﺔ ﺹﺎﺧ ] özellikle, hele hele.<br />

hâssuâmm [ مﺎﻋ و صﺎﺧ ] herkes.<br />

hâste (F.) [ ﻪﺘﺱﺎﺧ ] kalkmış, ayağa kalkmış.<br />

haste (F.) [ ﻪﺘﺴﺧ ] hasta.<br />

170


hâste (F.) [ ﻪﺘﺱاﻮﺧ ] 1.istemiş. 2.istek.<br />

hastegî (F.) [ ﯽﮕﺘﺴﺧ ] hastalık.<br />

hâstgâr (F.) [ رﺎﮕﺘﺱاﻮﺧ ] görücü.<br />

hâstgârî (F.) [ یرﺎﮕﺘﺱاﻮﺧ ] görücülük.<br />

hasûd (A.) [ دﻮﺴﺣ ] kıskanç.<br />

hasûdâne (A.-F.) [ ﻪﻥادﻮﺴﺣ ] kıskanarak, kıskançlıkla.<br />

hasûdî (A.-F.) [ یدﻮﺴﺣ ] kıskançlık.<br />

hâşâ (A.) [ ﺎﺵﺎﺣ ] uzak dursun, hâşa.<br />

hâşâk (F.) [ کﺎﺵﺎﺧ ] çerçöp.<br />

haşeb (A.) [ ﺐﺸﺧ ] odun.<br />

haşem (A.) [ ﻢﺸﺣ ] maiyet.<br />

haşerat (A.) [ تاﺮﺸﺣ ] haşereler, börtü böcek.<br />

haşere (A.) [ ﻩﺮﺸﺣ ] böcek, haşere.<br />

haşhaş (A.) [ شﺎﺨﺸﺧ ] haşhaş.<br />

haşîn (A.) [ ﻦﻴﺸﺧ ] kaba, sert.<br />

hâşiye (A.) [ ﻪﻴﺵﺎﺣ ] 1.kenar. 2.şerh kitabı.<br />

haşmet (A.) [ ﺖﻤﺸﺣ ] 1.görkem. 2.hiddet.<br />

haşmetmeab (A.) [ بﺂﻡ ﺖﻤﺸﺣ ] görkemli, haşmetli.<br />

haşmgîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻤﺸﺧ ] öfkeli, hışımlı.<br />

haşr (A.) [ ﺮﺸﺣ ] kıyamet, haşır.<br />

haşv (A.) [ ﻮﺸﺣ ] 1.doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.<br />

haşyet (A.) [ ﺖﻴﺸﺧ ] korkma.<br />

haşyetengiz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥ ا ﺖﻴﺸﺧ ] korku salan, korkunç.<br />

171


hatâ (A.) [ ﺎﻄﺧ ] 1.yanlış, hata. 2.kusur.<br />

hataâlûd (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ ﺎﻄﺧ ] hatalı, yanlış dolu.<br />

hatab (A.) [ ﺐﻄﺣ ] odun.<br />

hatâbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﺎﻄﺧ ] hataları affeden.<br />

hatâen (A.) [ ءﺎﻄﺧ ] yanlışlıkla.<br />

hatâiyyât (A.) [ تﺎﻴﺋﺎ ﻄﺧ ] hatalar, yanlışlıklar.<br />

hatakâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻄﺧ ] hatalı, hata yapan.<br />

hatâpûş (A.-F.) [ شﻮﭘﺎﻄﺧ ] hataları örten.<br />

hatar (A.) [ ﺮﻄﺧ ] tehlike.<br />

hatarât (A.) [ تاﺮﻄﺧ ] tehlikeler.<br />

hatarnâk (A.-F.) [ کﺎﻥﺮﻄﺧ ] tehlikeli.<br />

hatâyâ (A.) [ ﺎیﺎﻄﺧ ] yanlışlar, hatalar.<br />

hâtem (A.) [ ﻢﺕﺎﺧ ] 1.mühür. 2.yüzük.<br />

hâtıf (A.) [ ﻒﺕﺎه ] gaipten gelen ses.<br />

hâtır (A.) [ ﺮﻃﺎﺧ ] hatır, gönül.<br />

hâtıra (A.) [ ﻩﺮﻃﺎﺧ ] hatıra, hatıra gelen.<br />

hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.<br />

hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.<br />

hâtırat (A.) [ تاﺮﻃﺎﺧ ] 1.hatıralar. 2.anı kitabı.<br />

hâtırâzâr (A.-F.) [ رازﺁ ﺮﻃﺎﺧ ] gönül inciten, hatır kıran.<br />

hâtırâzürde (A.-F.) [ ﻩدرزﺁ ﺮﻃﺎﺧ ] kalbi kırık.<br />

hâtırşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵﺮﻃﺎﺧ ] hatırbilir.<br />

hatîa (A.) [ ﻪﺌﻴﻄﺧ ] kabahat.<br />

172


hatîb (A.) [ ﺐﻴﻄﺧ ] hatip.<br />

hâtime (A.) [ ﻪﻤﺕﺎﺧ ] son.<br />

hâtime vermek son vermek.<br />

hatîr (A.) [ ﺮﻴﻄﺧ ] 1.tehlikeli. 2.yüce.<br />

hatm (A.) [ ﻢﺘﺧ ] 1.hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.<br />

hatn (A.) [ ﻦﺘﺧ ] sünnet.<br />

hatt (A.) [ ﻂﺧ ] 1.çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.<br />

hattâ (A.) [ ﯽﺘﺣ ] üstelik, hatta.<br />

hattâb (A.) [ بﺎﻄﺣ ] oduncu.<br />

hattat (A.) [ طﺎﻄﺧ ] hattat, güzel yazı yazan.<br />

hatve (A.) [ ﻩﻮﻄﺧ ] adım.<br />

havâ (A.) [ اﻮه ] hava.<br />

havadar (F.) [ راداﻮه ] açık mekanlı<br />

havâdis (A.) [ ثداﻮﺣ ] 1.yeni haberler. 2.olaylar.<br />

havaî (A.) [ ﯽﺋاﻮه ] havaya ait.<br />

havâkin (T.>A.) [ ﻦﻴﻗاﻮﺧ ] hakanlar.<br />

havale (A.) [ ﻪﻝاﻮﺣ ] ısmarlama, havale.<br />

havali (A.) [ ﯽﻝاﻮﺣ ] yöre.<br />

havârik (A.) [ قراﻮﺧ ] harikalar.<br />

havâss (A.) [ صاﻮﺧ ] 1.seçkin kişiler. 2.nitelikler.<br />

havâtîn (T.>A.) [ ﻦﻴﺕاﻮﺧ ] hatunlar, saygın hanımlar.<br />

havâyic (A.) [ ﺞیاﻮﺣ ] ihtiyaçlar, gereksinimler.<br />

hâven (A.) [ نوﺎه ] havan.<br />

173


hâver (F.) [ روﺎﺧ ] doğu.<br />

hâveran (F.) [ ناروﺎﺧ ] doğu ve batı.<br />

hâverşinas (F.) [ سﺎﻨﺵروﺎﺧ ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.<br />

havf (A.) [ ف ﻮﺧ ] korku.<br />

havf eylemek korkmak.<br />

havfnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻓﻮﺧ ] korkulu.<br />

hâvî (A.) [ یوﺎﺣ ] içeren, ihtiva eden.<br />

havl (A.) [ لﻮﺣ ] 1.güç. 2.çevre.<br />

havsala (A.) [ ﻪﻠﺹﻮﺣ ] kavrama gücü, havsala.<br />

havz (A.) [ ضﻮﺣ ] havuz.<br />

hayâ (A.) [ ﺎﻴﺣ ] utanma, haya, ar.<br />

hayâl (A.) [ لﺎﻴﺧ ] hayal, düş.<br />

hayâlât (A.) [ تﻻﺎﻴﺧ ] hayaller, düşler.<br />

hayâlen (A.) [ ﻻﺎﻴﺧ ] hayali olarak.<br />

hayâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﻴﺧ ] hayalet.<br />

hayalî (A.) [ ﯽﻝﺎﻴﺧ ] 1.hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.<br />

hayalperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘ لﺎﻴﺧ ] hayalci.<br />

hayat (A.) [ تﺎﻴﺣ ] yaşam.<br />

hayatbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ تﺎﻴﺣ ] hayat veren.<br />

hayât-ı cinsiye [ ﻪﻴﺴﻨﺝ تﺎﻴﺣ ] cinsel yaşam.<br />

hayât-ı diniye [ ﻪﻴﻨید تﺎﻴﺣ ] dinsel yaşam.<br />

hayât-ı rûz-i merre [ ﻩﺮﻡ زور تﺎﻴﺣ ] gündelik yaşam.<br />

hayatî (A.) [ ﯽﺕﺎﻴﺣ ] hayatla ilgili, yaşamsal.<br />

174


hayâtiyyât (A.) [ تﺎﻴﺕﺎﻴﺣ ] biyoloji, yaşambilim.<br />

haydud (Macarca>A.) [ دوﺪﻴﺣ ] eşkiya, haydut, yolkesen.<br />

hâye (F.) [ ﻪیﺎﺧ ] yumurta, haya.<br />

hayf (A.) [ ﻒﻴﺣ ] yazık, vah vah.<br />

hayır (A.) [ ﺮﻴﺧ ] iyilik, hayır.<br />

hayırhah (A.-F.) [ ﻩاﻮﺧﺮﻴ ﺧ ] iyiliksever.<br />

hayız bk. hayz.<br />

hayl (A.) [ ﻞﻴﺧ ] 1.yılkı, at sürüsü. 2.zümre.<br />

hayli (F.) [ ﯽﻠﻴﺧ ] çok, fazla.<br />

hayme (A.) [ ﻪﻤﻴﺧ ] çadır.<br />

haymegâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔ ﻪﻤﻴﺧ ] çadır kurulan yer.<br />

haymenişin (A.-F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ﻪﻤﻴﺧ ] göçebe, çadırda yaşayan.<br />

hayr (A.) [ ﺮﻴﺧ ] iyilik, hayır.<br />

hayran (A.) [ ناﺮﻴﺣ ] 1.şaşkın. 2.hayran, tutkun.<br />

hayrendiş (A.-F.) [ ﺶیﺪﻥاﺮﻴﺧ ] iyi düşünceli.<br />

hayret (A.) [ تﺮﻴﺣ ] şaşkınlık.<br />

hayretbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ تﺮﻴﺣ ] hayret verici.<br />

hayretkâr (A.-F.) [ رﺎﮐ تﺮﻴﺣ ] hayret eden.<br />

hayretzede (A.-F.) [ ﻩدز تﺮﻴﺣ ] şaşkın.<br />

haysiyyet (A.) [ ﺖﻴﺜﻴﺣ ] şeref, onur.<br />

hayvan (A.) [ ناﻮﻴﺣ ] 1.canlı. 2.hayvan.<br />

hayvanî (A.) [ ﯽﻥاﻮﻴﺣ ] hayvansal.<br />

hayvaniye (A.) [ ﻪﻴﻥاﻮﻴﺣ ] hayvana özgü, hayvansal.<br />

175


hayy (A.) [ ﯽﺣ ] diri.<br />

hayyât (A.) [ طﺎﻴﺧ ] terzi.<br />

hayye (A.) [ ﻪﻴﺣ ] yılan.<br />

hayyir (A.) [ ﺮﻴﺧ ] çok iyilik eden.<br />

hayz (A.) [ ﺾﻴﺧ ] regl, aybaşı.<br />

hazâin (A.) [ ﻦﺋاﺰﺧ ] hazineler.<br />

hazân (F.) [ ناﺰﺧ ] güz, sonbahar.<br />

hazar (A.) [ ﺮﻀﺣ ] güvenlik.<br />

hazer (A.) [ زﺬﺣ ] sakınma.<br />

hazerat (A.) [ تاﺮﻀﺣ ] hazretler.<br />

hazf (A.) [ فﺬﺣ ] silme, kaldırıp atma.<br />

hâzık (A.) [ قذﺎﺣ ] usta, yetenekli, ehil.<br />

hazır (A.) [ ﺮﺽﺎﺣ ] 1.huzurda. 2.hazır, mevcut.<br />

hâzırûn (A.) [ نوﺮﺽﺎﺣ ] bulunanlar, hazır olanlar.<br />

hâzi (A.) [ ﻊﺽﺎﺧ ] alçakgönüllü.<br />

hazîn (A.) [ ﻦیﺰﺣ ] hüzün dolu.<br />

hâzin (A.) [ نزﺎﺧ ] haznedar.<br />

hazine (A.) [ ﻪﻨیﺰﺧ ] hazine.<br />

hazinedar (A.-F.) [ راد ﻪﻨیﺰﺧ ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.<br />

hazîre (A.) [ ﻩﺮﻴﻈﺣ ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)<br />

hazm (A.) [ ﻢﻀﺣ ] sindirim.<br />

hazret (A.) [ تﺮﻀﺣ ] sayın, hazret.<br />

hazz (A.) [ ﻆﺣ ] sevinç, haz.<br />

176


hebâ (A.) [ ﺎﺒه ] boş.<br />

hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.<br />

hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.<br />

hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.<br />

hecâ (A.) [ ﺎﺠه ] 1.hece. 2.yerme, hiciv.<br />

hecâgû (A.-F.) [ ﻮﮔﺎﺠه ] hicveden, yeren.<br />

hecîn (A.) [ ﻦﻴﺠه ] iki hörgüçlü deve.<br />

hecr (A.) [ ﺮﺠه ] ayrılık.<br />

hedâyâ (A.) [ ﺎیاﺪه ] armağanlar, hediyeler.<br />

hedef (A.) [ فﺪه ] amaç, hedef.<br />

heder (A.) [ رﺪه ] yazık olma, boşa gitme.<br />

heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.<br />

heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.<br />

hediyye (A.) [ ﻪیﺪه ] armağan, hediye.<br />

heft (F.) [ ﺖﻔه ] yedi.<br />

heftâd (F.) [ دﺎﺘﻔه ] yetmiş.<br />

hefte (F.) [ ﻪﺘﻔه ] hafta.<br />

heftevreng (F.) [ ﮓﻥروا ﺖﻔه ] yedi yıldız.<br />

helâhil (A.) [ ﻞهﻼه ] zehir, ağı, boğanotu.<br />

helâk (A.) [ کﻼه ] 1.yok olma. 2.ölme.<br />

helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.<br />

helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.<br />

helal (A.) [ لﻼﺣ ] 1.helal. 2.eş, hanım.<br />

177


helalzâde (A.-F.) [ ﻩداز لﻼﺣ ] 1.helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.<br />

helezon (A.) [ نوﺰﻠﺣ ] 1.sümüklüböcek. 2.yılankavî.<br />

helva (A.) [ اﻮﻠﺣ ] helva.<br />

helvafurûş (A.-F.) [ شوﺮﻓ اﻮﻠﺣ ] helvacı.<br />

helvâyî (A.) [ ﯽیاﻮﻠﺣ ] helvacı.<br />

hem (F.) [ ﻢه ] 1. -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye<br />

yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.<br />

hemâgûş (F.) [ شﻮﮔﺁ ﻢه ] sarmaş dolaş, kucak kucağa.<br />

hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.<br />

hemâheng (F.) [ ﮓﻨهﺁ ﻢه ] uyumlu.<br />

hemâhenk bk. hemâheng.<br />

heman (F.) [ نﺎﻤه ] derhal, hemen.<br />

hemânâ (F.) [ ﺎﻥﺎﻤه ] adeta, tıpkı.<br />

hemandem (F.) [ مﺪﻥﺎﻤه ] o anda.<br />

hemânend (F.) [ ﺪﻨﻥﺎﻤه ] gibi.<br />

hemasr (F.-A.) [ ﺮﺼﻋ ﻢه ] çağdaş.<br />

hemâvâz (F.) [ زاوﺁ ﻢه ] bir ağız.<br />

hembâz (F.) [ زﺎﺒﻤه ] ortak.<br />

hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.<br />

hemcins (F.-A.) [ ﺲﻨﺝ ﻢه ] aynı cinsten.<br />

hemcivâr (F.-A.) [ راﻮﺝ ﻢه ] komşu.<br />

hemçü (F.) [ ﻮﭽﻤه ] gibi.<br />

hemdem (F.) [ مﺪﻤه ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.<br />

178


hemderd (F.) [ درد ﻢه ] dert ortağı.<br />

hemdîger (F.) [ ﺮﮕ یﺪﻤه ] birbiri.<br />

heme (F.) [ ﻪﻤه ] tümü, hepsi.<br />

hemegân (F.) [ نﺎﮕﻤه ] tümü, hepsi, herkes.<br />

hemfikir bk. hemfikr.<br />

hemfikr (F.-A.) [ ﺮﮑﻔﻤه ] aynı düşüncede, hemfikir.<br />

hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.<br />

hemginân (F.) [ نﺎﻨﮕﻤه ] herkes.<br />

hemhudûd (F.-A.) [ دوﺪﺣ ﻢه ] sınırdaş.<br />

hemhudut bk. hemhudûd.<br />

hemin (F.) [ ﻦﻴﻤه ] bu, işte bu.<br />

hemîşe (F.) [ ﻪﺸﻴﻤه ] daima, her zaman.<br />

hemkadd (F.-A.) [ ﺪﻗ ﻢه ] boydaş, aynı boyda.<br />

hemkâr (F.) [ رﺎﮑﻤه ] meslektaş.<br />

hemkîş (F.) [ ﺶﻴﮑﻤه ] dindaş.<br />

hemm (A.) [ ﻢه ] kaygı.<br />

hemnâm (F.) [ مﺎﻨﻤه ] adaş.<br />

hempâ (F.) [ ﺎﭙﻤه ] arkadaş, kafadar.<br />

hemrâh (F.) [ ﻩاﺮﻤه ] yoldaş, yol arkadaşı.<br />

hemrâz (F.) [ زاﺮﻤه ] sırdaş.<br />

hemrîş (F.) [ ﺶیﺮﻤه ] bacanak.<br />

hemsâl (F.) [ لﺎﺴﻤه ] yaşıt.<br />

hemsâye (F.) [ ﻪیﺎﺴﻤه ] komşu.<br />

179


hemsefer (F.-A.) [ ﺮﻔﺴﻤه ] yoldaş.<br />

hemser (F.) [ ﺮﺴﻤه ] eş, karı kocadan her biri.<br />

hemsinn (F.-A.) [ ﻦﺱ ﻢه ] yaşıt.<br />

hemsohbet (F.-A.) [ ﺖﺒﺤﺹ ﻢه ] sohbet arkadaşı.<br />

hemşehrî (F.-A.) [ یﺮﻬﺵ ﻢه ] 1.hemşeri. 2.yurttaş.<br />

hemşeri bk. hemşehrî.<br />

hemşîre (F.) [ ﻩﺮﻴﺸﻤه ] kızkardeş.<br />

hemtâ (F.) [ ﺎﺘﻤه ] eş, benzer, denk.<br />

hemvâr (F.) [ راﻮﻤه ] düz.<br />

hemvâre (F.) [ ﻩراﻮﻤه ] daima.<br />

hemyân (F.) [ نﺎﻴﻤه ] heybe.<br />

hemzâd (F.) [ داﺰﻤه ] 1.doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.<br />

hemzebân (F.) [ نﺎﺑﺰﻤه ] aynı dili konuşan.<br />

henâzir (A.) [ ﺮیزﺎﻨﺧ ] domuzlar.<br />

hendese (Peh.>A.) [ ﻪﺱﺪﻨه ] geometri.<br />

hendesî (A.) [ ﯽﺱﺪﻨه ] geometrik.<br />

hengâm (F.) [ مﺎﮕﻨه ] vakit, zaman.<br />

hengâme (F.) [ ﻪﻡﺎﮕﻨه ] kargaşa.<br />

henüz (F.) [ زﻮﻨه ] ancak, daha.<br />

her (F.) [ ﺮه ] her.<br />

her halde 1.mutlaka, her durumda.<br />

her vakit her zaman, daima.<br />

herâyîne (F.) [ ﻪﻨﻴیﺁ ﺮه ] mutlaka.<br />

180


herbâr (F.) [ رﺎﺑﺮه ] her defasında.<br />

hercâî (F.) [ ﯽﺋﺎﺝﺮه ] 1.şıpsevdi. 2.kararsız.<br />

hercâyî bk. hercâî.<br />

hercümerc (F.) [ جﺮﻡ و جﺮه ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.<br />

herçend (F.) [ ﺪﻨچﺮه ] ise de, her ne kadar.<br />

herçibâdâbâd (F.) [ دﺎﺑ ادﺎﺑ ﻪچﺮه ] ne olursa olsun.<br />

herdem (F.) [ مدﺮه ] her an, daima.<br />

herem (A.) [ مﺮه ] ehram.<br />

hergele (F.) [ ﻪﻠﮔﺮﺧ ] 1.sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.<br />

3.haylaz, yaramaz adam.<br />

hergiz (F.) [ ﺰﮔﺮه ] asla.<br />

herze (F.) [ ﻩزﺮه ] saçma.<br />

herzegû (F.) [ ﻮﮔ ﻩزﺮه ] saçmalayan.<br />

herzegûyî (F.) [ ﯽیﻮﮔ ﻩزﺮه ] saçmalama.<br />

hesâb (A.) [ بﺎﺴﺣ ] hesap.<br />

hestî (F.) [ ﯽﺘﺴه ] varlık.<br />

heşt (F.) [ ﺖﺸه ] sekiz.<br />

heştâd (F.) [ دﺎﺘﺸه ] seksen.<br />

hetk (A.) [ ﮏﺘه ] yırtma.<br />

hettâk (A.) [ کﺎﺘه ] yırtan.<br />

hevâ (A.) [ اﻮه ] istek, nefis isteği.<br />

hevâdâr (A.-F.) [ راداﻮه ] istekli, taraftar.<br />

hevâdâr (F.) [ راداﻮه ] havalı, havadar.<br />

181


hevâperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘاﻮه ] nefsinin istekleri peşinde koşan.<br />

heves (A.) [ سﻮه ] istek, heves.<br />

hevesât (A.) [ تﺎﺱﻮه ] istekler, hevesler.<br />

hevesdâr (A.-F.) [ راﺪﺱﻮه ] hevesli.<br />

heveskâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺱﻮه ] hevesli, istekli.<br />

hevl (A.) [ لﻮه ] korku.<br />

hevlnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻝﻮه ] korkunç.<br />

hey’et (A.) [ ﺖﺌﻴه ] 1.ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.<br />

hey’etşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﺖﺌﻴه ] astronom.<br />

heyâkil (A.) [ ﻞﮐﺎﻴه ] heykeller.<br />

heyecân (A.) [ نﺎﺠﻴه ] 1.coşku. 2.heyecan.<br />

heyelân (A.) [ نﻼﻴه ] toprak kayması, heyelan.<br />

heyet bk. hey’et<br />

heyet-i ictimâiye [ ﻪﻴﻋﺎﻤ ﺘﺝا ﺖﺌﻴه ] toplum.<br />

heyet-i mecmua [ ﻪﻋﻮﻤﺠﻡ ﺖﺌﻴه ] genel, tüm.<br />

heyet-i muallimîn [ ﻦﻴﻤﻠﻌﻡ ﺖﺌﻴه ] öğretmenler kurulu<br />

heyhât (A.) [ تﺎﻬﻴه ] yazık.<br />

heykel (A.) [ ﻞﮑﻴه ] 1.heykel. 2.gövde.<br />

heykeltıraş (A.-F.) [ شاﺮﺕ ﻞﮑﻴه ] heykelci, heykeltıraş.<br />

heyûlâ (A.) [ ﻻﻮﻴه ] 1.ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.<br />

heyzüm (F.) [ مﺰﻴه ] odun.<br />

hezâr (F.) [ راﺰه ] 1.bin. 2.bülbül.<br />

hezârân (F.) [ ناراﺰه ] binlerce.<br />

182


hezârân (F.) [ ناراﺰه ] bülbül.<br />

hezârdestân (F.) [ نﺎﺘﺱدراﺰه ] bülbül.<br />

hezârpâ (F.) [ ﺎﭘراﺰه ] kırkayak.<br />

hezeyân (A.) [ نﺎیﺰه ] 1.sayıklama. 2.saçmalama.<br />

hezîmet (A.) [ ﺖﻤیﺰه ] bozgun.<br />

hezîmete uğramak bozguna uğramak.<br />

hezl (A.) [ لﺰه ] şaka, şakalaşma.<br />

hezlgû (A.-F.) [ ﻮﮔ لﺰه ] şakacı.<br />

hıdiv (F.) [ ﻮیﺪﺧ ] Mısır valisi.<br />

hıfz (A.) [ ﻆﻔﺣ ] 1.koruma. 2.ezberleme.<br />

hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.<br />

hıfzıssıhha (A.) [ ﻪﺤﺼﻝا ﻆﻔﺣ ] sağlık koruma.<br />

hılt (A.) [ ﻂﻠﺧ ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan<br />

vücudundaki dört ana maddenin herbiri.<br />

hınâ (A.) [ ﺎﻨﺣ ] kına.<br />

hınzîr (A.) [ ﺮیﺰﻨﺧ ] domuz.<br />

hırâmân (F.) [ نﺎﻡاﺮﺧ ] 1.salınan. 2.salınarak.<br />

hıred (F.) [ دﺮﺧ ] akıl.<br />

hıredmend (F.) [ ﺪﻨﻡدﺮﺧ ] akıllı.<br />

hırka (A.) [ ﻪﻗﺮﺧ ] hırka.<br />

hırkapûş (A.-F.) [ شﻮﭘ ﻪﻗﺮﺧ ] 1.hırka giyen. 2.derviş.<br />

hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.<br />

hırmân (A.) [ نﺎﻡﺮﺣ ] mahrumluk.<br />

183


hırs (A.) [ صﺮﺣ ] hırs.<br />

hırs (F.) [ سﺮﺧ ] ayı.<br />

hırz (A.) [ زﺮﺣ ] 1.sığınak. 2.nazar boncuğu.<br />

hısâl (A.) [ لﺎﺼﺧ ] huy, haslet.<br />

hısn (A.) [ ﻦﺼﺣ ] kale.<br />

hışım (F.) [ ﻢﺸﺧ ] öfke.<br />

hışımlanmak öfkelenmek.<br />

hışm (F.) [ ﻢﺸﺧ ] öfke, hışım.<br />

hışmgîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻤﺸﺧ ] öfkeli, hışımlı.<br />

hışt (F.) [ ﺖﺸﺧ ] 1.kerpiç. 2.tuğla.<br />

hıtat (A.) [ ﻂﻄﺧ ] ülkeler, diyarlar.<br />

hıtta (A.) [ ﻪﻄﺧ ] ülke, diyar.<br />

hıyâbân (F.) [ نﺎﺑﺎﻴﺧ ] cadde.<br />

hıyânet (A.) [ ﺖﻥﺎﻴﺧ ] hainlik.<br />

hıyânetkâr (A.-F.) [ ر ﺎﮑﺘﻥﺎﻴﺧ ] hain.<br />

hıyâr (A.) [ رﺎﻴﺧ ] seçme hakkı.<br />

hıyre (F.) [ ﻩﺮﻴﺧ ] 1.kamaşmış. 2.fersiz.<br />

hıyreçeşm (F.) [ ﻢﺸچ ﻩﺮﻴﺧ ] 1.arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.<br />

hıyreser (F.) [ ﺮﺱ ﻩﺮﻴﺧ ] sersem.<br />

hibâb (A.) [ بﺎﺒﺣ ] 1.haplar. 2.tohumlar.<br />

hibâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺒﺣ ] 1.bağ. 2.tuzak.<br />

hibe (A.) [ ﻪﺒه ] bağışlama, hibe.<br />

hibr (A.) [ ﺮﺒﺣ ] 1.Yahudi bilgini. 2.mürekkep.<br />

184


hibre (A.) [ ﻩﺮﺒﺧ ] deneyim.<br />

hicâ (A.) [ ﺎﺠه ] yerme.<br />

hicâb (A.) [ بﺎﺠﺣ ] 1.perde. 2.utanma.<br />

hicaz (A.) [ زﺎﺠﺣ ] 1.Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.<br />

hiciv (A.) [ ﻮﺠه ] yergi, taşlama.<br />

hicr (A.) [ ﺮﺠه ] ayrılık.<br />

hicrân (A.) [ ناﺮﺠه ] 1.ayrılık. 2.ayrılık acısı.<br />

hicret (A.) [ تﺮﺠه ] göç.<br />

hicv (A.) [ ﻮﺠه ] yergi, taşlama.<br />

hicviye bk. hicviyye.<br />

hicviyye (A.) [ ﻪیﻮﺠه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.<br />

hîç (F.) [ ﭻﻴه ] hiç.<br />

hîçkes (F.) [ ﺲﮑﭽﻴه ] hiç kimse.<br />

hidâ’ (A.) [ عاﺪﺧ ] düzen, komplo.<br />

hidayet (A.) [ ﺖیاﺪه ] doğru yolu gösterme.<br />

hidâyet etmek doğru yolu göstermek.<br />

hiddet (A.) [ تﺪﺣ ] 1.öfke. 2.keskinlik.<br />

hiddetlenmek öfkelenmek.<br />

hidemat (A.) [ تﺎﻡﺪﺧ ] hizmetler.<br />

hidiv (F.) [ ﻮیﺪﺧ ] Mısır valisi.<br />

hidmet (A.) [ ﺖﻡﺪﺧ ] hizmet.<br />

hidmetkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺘﻡﺪﺧ ] hizmetçi.<br />

hiffet (A.) [ ﺖﻔﺧ ] 1.hafiflik. 2.hoppalık.<br />

185


hijdeh (F.) [ ﻩدﮋه ] onsekiz.<br />

hîk (F.) [ ﮏﻴﺧ ] tulum.<br />

hikâyât (A.) [ تﺎیﺎﮑﺣ ] hikayeler, öyküler.<br />

hikâyet (A.) [ ﺖیﺎﮑﺣ ] öykü, hikaye.<br />

hikem (A.) [ ﻢﮑﺣ ] hikmetler.<br />

hikmet (A.) [ ﺖﻤﮑﺣ ] 1.bilgelik. 2.sebep.<br />

hikmetşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﺖﻤﮑﺣ ] hakîm, felsefeci.<br />

hil’at (A.) [ ﺖﻌﻠﺧ ] kaftan.<br />

hilâf (A.) [ فﻼﺧ ] aykırı, zıt.<br />

hilâfına aykırı olarak.<br />

hilafında aykırı olarak.<br />

hilâl (A.) [ لﻼﺧ ] 1.aralık. 2.kürdan.<br />

hilâl (A.) [ لﻼه ] yeni ay, ilkay.<br />

hîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺣ ] düzen, oyun, hile.<br />

hîlebaz (A.-F.) [ زﺎﺑ ﻪﻠﻴﺣ ] hilekâr, düzenbaz.<br />

hîlekâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻪﻠﻴﺣ ] düzenbaz, hileci.<br />

hilkat (A.) [ ﺖﻘﻠﺧ ] 1.yaratılış. 2.Tanrı.<br />

hilm (A.) [ ﻢﻠﺣ ] yumuşaklık.<br />

hilye (A.) [ ﻪﻴﻠﺣ ] 1.süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.<br />

himâr (A.) [ رﺎﻤﺣ ] eşek.<br />

himaye (A.) [ ﻪیﺎﻤﺣ ] koruma, esirgeme.<br />

himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.<br />

hîme (F.) [ ﻪﻤﻴه ] odun.<br />

186


himem (A.) [ ﻢﻤه ] himmetler, çabalar.<br />

himmet (A.) [ ﺖﻤه ] çaba.<br />

himmet etmek çaba göstermek.<br />

hîn (A.) [ ﻦﻴﺣ ] zaman, vakit, esna.<br />

hinduvâne (F.) [ ﻪﻥاوﺪﻨه ] karpuz.<br />

hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.<br />

hirâs (F.) [ ساﺮه ] korku.<br />

hired (F.) [ دﺮﺧ ] akıl.<br />

hiref (A.) [ فﺮﺣ ] meslekler.<br />

hirem (A.) [ مﺮه ] piramit.<br />

hirfet (A.) [ ﺖﻓﺮﺣ ] meslek.<br />

hirmân (A.) [ نﺎﻡﺮﺣ ] mahrumluk.<br />

his bk. hiss.<br />

hisâb (A.) [ بﺎﺴﺣ ] hesap.<br />

hisân (A.) [ نﺎﺼﺣ ] at, aygır.<br />

hisar (A.) [ رﺎ ﺼﺣ ] kale, hisar.<br />

hiss (A.) [ ﺲﺣ ] duygu.<br />

hisse (A.) [ ﻪﺼﺣ ] pay.<br />

hissedar (A.-F.) [ راد ﻪﺼﺣ ] pay sahibi.<br />

hissedar olmak payını almak.<br />

hisset (A.) [ ﺖﺴﺧ ] pintilik.<br />

hissetmek duymak, algılamak.<br />

hisseyâb (A.-F.) [بﺎی ﻪﺼﺣ] pay alan.<br />

187


hisseyâb olmak payını almak.<br />

hissî (A.) [ ﯽﺴﺣ ] duygulu.<br />

hiss-i kablelvukû (F.-A.) [عﻮﻗﻮﻝا ﻞﺒﻗ ﺲﺣ] önsezi.<br />

hissiyât (A.) [ تﺎﻴﺴﺣ ] duygular.<br />

hissiye (A.) [ ﻪﻴﺴﺣ ] duygu.<br />

hissolunmak duyulmak, hissedilmek.<br />

hîş (F.) [ ﺶیﻮﺧ ] 1.kendi. 2.akraba.<br />

hitâb (A.) [ بﺎﻄﺧ ] konuşma, hitap etme.<br />

hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.<br />

hitâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﻄﺧ ] konuşma.<br />

hitabet (A.) [ ﺖﺑﺎﻄﺧ ] hatiplik.<br />

hitâm (A.) [ مﺎﺘﺧ ] son. 2.son bulma.<br />

hitam bulmak son bulmak, bitmek.<br />

hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.<br />

hitâma ermek sona ermek.<br />

hitan (A.) [ نﺎﺘﺧ ] sünnet, sünnet etme.<br />

hiyel (A.) [ ﻞﻴﺣ ] hileler.<br />

hizâ (A.) [ اﺬﺣ ] sıra.<br />

hizâb (F.) [ باﺰﻴﺧ ] dalga.<br />

hizâne (A.) [ ﻪﻥاﺰﺧ ] hazine.<br />

hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan<br />

durmak.<br />

hizâya girmek sıra olmak.<br />

188


hizb (A.) [ بﺰﺣ ] 1.parti. 2.grup.<br />

hizmet (A.) [ ﺖﻡﺪﺧ ] hizmet, görev yapma.<br />

hizmet etmek görev yapmak.<br />

hizmet-i vataniye [ ﻪﻴﻨﻃو ﺖﻡﺪﺧ ] 1.askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.<br />

hoca (F.) [ ﻪﺝاﻮﺧ ] 1.hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.<br />

hod (F.) [ دﻮﺧ ] kendi.<br />

hodbehod (F.) [ دﻮﺨﺑدﻮﺧ ] kendi kendine.<br />

hodbin (F.) [ ﻦﻴﺑدﻮﺧ ] bencil.<br />

hodkâm (F.) [ مﺎﮐدﻮﺧ ] kendini beğenmiş, kendini düşünen.<br />

hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.<br />

hodrey (F.-A.) [ یاردﻮﺧ ] başınabuyruk.<br />

hodsitâ (F.) [ ﺎﺘﺱدﻮﺧ ] övüngen.<br />

hokka (A.) [ ﻪﻘﺣ ] 1.mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.<br />

hokkabaz (A.-F.) [ زﺎﺑ ﻪﻘﺣ ] düzenbaz.<br />

hoşab (F.) [ بﺎﺵﻮﺧ ] hoşaf, komposto.<br />

hoşaf (F.) [ بﺎﺵﻮﺧ ] hoşaf, komposto.<br />

hoşâmedgû (F.) [ ﻮﮔ ﺪﻡﺁ شﻮﺧ ] hoşgeldiniz diyen.<br />

hoşâvâz (F.) [ ز اوﺁ شﻮﺧ ] tatlıses, güzelses.<br />

hoşbû (F.) [ ﻮﺒﺵﻮﺧ ] hoş kokulu.<br />

hoşgüvâr (F.) [ راﻮﮔ شﻮﺧ ] 1.leziz. 2.hazmy kolay.<br />

hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.<br />

hoşnûd (F.) [ دﻮﻨﺸﺧ ] memnun, razı.<br />

hoşnut bk. hoşnûd.<br />

189


hoşrû (F.) [ ور شﻮﺧ ] sevimli.<br />

hoşsohbet (F.-A.) [ ﺖﺒﺤﺹ شﻮﺧ ] tatlı sözü, sohbeti tatlı.<br />

hû (A.) [ ﻮه ] Tanrı.<br />

hûb (F.) [ بﻮﺧ ] 1.güzel. 2.iyi.<br />

hubb (A.) [ ﺐﺣ ] sevgi.<br />

hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ نﺎﻤیﻻا ﻦﻡ ﻦﻃﻮﻝا ﺐﺣ ] vatan sevgisi imandan<br />

gelir.<br />

hubeb (A.) [ ﺐﺒﺣ ] taneler.<br />

hûbî (F.) [ ﯽﺑﻮﺧ ] güzellik.<br />

hûbrûy (F.) [ یوﺮﺑﻮﺧ ] güzel yüzlü.<br />

hûbter (F.) [ ﺮﺘﺑﻮﺧ ] daha güzel.<br />

hubûb (A.) [ بﻮﺒﺣ ] 1.taneler. 2.haplar.<br />

hububat (A.) [ تﺎﺑﻮﺒﺣ ] tahıl.<br />

hubz (A.) [ ﺰﺒﺧ ] ekmek.<br />

huccâc (A.) [ جﺎﺠﺣ ] hacılar.<br />

huccet (A.) [ ﺖﺠﺣ ] delil, kanıt.<br />

huceste (F.) [ ﻪﺘﺴﺠﺧ ] kutlu, uğurlu.<br />

hûd (F.) [ دﻮﺧ ] miğfer.<br />

hud’a (A.) [ ﻪﻋﺪﺧ ] düzen, dalavere.<br />

hudâ (F.) [ اﺪﺧ ] Tanrı.<br />

hudâdâd (F.) [ داداﺪﺧ ] 1.Allah verdi. 2.Allah vergisi.<br />

hudânekerde (F.) [ ﻩدﺮﮑﻥاﺪﺧ ] Allah göstermesin, Allah etmesin.<br />

hudârâ (F.) [ ارﺁدﻮﺧ ] Allah aşkına.<br />

190


hudâşinas (F.) [ سﺎﻨﺵاﺪﺧ ] tanrıtanır.<br />

hudâvend (F.) [ ﺪﻥواﺪﺧ ] 1.Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.<br />

hudâvendigâr (F.) [ رﺎﮔﺪﻥواﺪﺧ ] padişah.<br />

hudâyâ (F.) [ ﺎیاﺪﺧ ] Tanrım.<br />

huddâm (A.) [ ماﺪﺧ ] hizmetçiler.<br />

hudperest (F.) [ ﺖﺱﺮﭘدﻮﺧ ] bencil.<br />

hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.<br />

hudûd (A.) [ دوﺪﺣ ] sınırlar.<br />

hudûs (A.) [ سوﺪﺣ ] meydana gelme, vukubulma.<br />

huffâş (A.) [ شﺎﻔﺧ ] yarasa.<br />

huffâz (A.) [ ظﺎﻔﺣ ] hafızlar.<br />

hufre (A.) [ ﻩﺮﻔﺣ ] 1.çukur. 2.oyuk, delik.<br />

hufte (F.) [ ﻪﺘﻔﺧ ] uyuyan, uyumuş.<br />

hûk (F.) [ کﻮﺧ ] domuz.<br />

hukne (A.) [ ﻪﻨﻘﺣ ] şırınga.<br />

hukuk (A.) [ قﻮﻘﺣ ] 1.hukuk. 2.haklar.<br />

hukuk-i siyasiye [ ﻪﻴﺱﺎﻴﺱ قﻮﻘﺣ ] siyasal hukuk.<br />

hukukşinas (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ قﻮﻘﺣ ] hukukçu.<br />

hulâsa (A.) [ ﻪﺹﻼﺧ ] özet.<br />

hulâsa-i kelâm [ مﻼﮐ ءﻪﺹﻼﺧ ] kısacası, sözün kısası.<br />

hulâsaten (A.) [ ﺔ ﺹﻼﺧ ] özetle, kısaca.<br />

huld (A.) [ ﺪﻠﺧ ] cennet.<br />

hulefa (A.) [ ﺎﻔﻠﺧ ] halifeler.<br />

191


hulk (A.) [ ﻖﻠﺧ ] huy.<br />

hulkum (A.) [ مﻮﻘﻠﺣ ] boğaz.<br />

hulûl (A.) [ لﻮﻠﺣ ] gelme, gelip çatma.<br />

hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.<br />

hulûs (A.) [ صﻮﻠﺧ ] içtenlik.<br />

hulûskâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺹﻮﻠﺧ ] yağcı, dalkavuk.<br />

hulyâ (Yun.>A.) [ ﺎﻴﻝﻮﺧ ] hülya, hayal.<br />

hum (F.) [ ﻢﺧ ] küp.<br />

humâr (A.) [ رﺎﻤﺧ ] mahmurluk.<br />

humekâ (A.) [ ﺎﻘﻤﺣ ] ahmaklar.<br />

humhâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻢﺧ ] 1.şarap mahzeni. 2.meyhane.<br />

humk (A.) [ ﻖﻤﺣ ] ahmaklık.<br />

hummâ (A.) [ ﺎﻤﺣ ] 1.nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.<br />

humret (A.) [ تﺮﻤﺣ ] kırmızılık, kızıllık.<br />

hums (A.) [ ﺲﻤﺧ ] beşte biri.<br />

humûzet (A.) [ ﺖﺽﻮﻤﺣ ] ekşilik.<br />

hûn (F.) [ نﻮﺧ ] kan.<br />

hûnâlûd (F.) [ دﻮﻝ ﺁ نﻮﺧ ] kanlı, kana bulanmış.<br />

hunbehâ (F.) [ ﺎﻬﺑ نﻮﺧ ] diyet.<br />

hunhâr (F.) [ راﻮﺨﻥﻮﺧ ] kan içen.<br />

hunnâk (A.) [ قﺎﻨﺧ ] boğmaca.<br />

hunrîz (F.) [ ﺰیﺮﻥﻮﺧ ] kan dökücü.<br />

hunyâger (F.) [ ﺮﮔﺎﻴﻨﺧ ] şarkıcı.<br />

192


hûr (A.) [ رﻮﺣ ] huri.<br />

hurâfât (A.) [ تﺎﻓاﺮﺧ ] hurafeler, batıl inançlar.<br />

hurafe (A.) [ ﻪﻓاﺮﺧ ] batıl inanç.<br />

hurafeperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﻪﻓاﺮﺧ ] hurafelere inanan.<br />

hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.<br />

hurd (F.) [ دﺮﺧ ] küçük, ufak.<br />

hurdebin (F.) [ ﻦﻴﺑ ﻩدﺮﺧ ] 1.büyüteç. 2.mikroskop.<br />

hurdegîr (F.) [ ﺮﻴﮔ ﻩدﺮﺧ ] kusur bulan.<br />

hûri (A.) [ یرﻮﺣ ] huri, cennet kızı.<br />

hurûc (A.) [ جوﺮﺧ ] 1.çıkış. 2.ayaklanma.<br />

hurûş (F.) [ شوﺮﺧ ] coşku, coşma.<br />

husemâ (A.) [ ﺎﻤﺼﺧ ] düşmanlar, hasımlar.<br />

husûf (A.) [ فﻮﺴﺧ ] ay tutulması.<br />

husûl (A.) [ لﻮﺼﺧ ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.<br />

husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.<br />

husûmet (A.) [ ﺖﻡﻮﺼﺧ ] düşmanlık.<br />

husûs (A.) [ صﻮﺼﺧ ] konu.<br />

husûsat (A.) [ تﺎﺹﻮﺼﺧ ] hususlar, konular.<br />

hususî (A.) [ ﯽﺹﻮﺼﺧ ] özel.<br />

husûsiyet (A.) [ ﺖﻴﺹﻮﺼﺧ ] özellik.<br />

husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele.<br />

husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele.<br />

hûş (F.) [ شﻮه ] akıl.<br />

193


hûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﺧ ] 1.salkım. 2.başak.<br />

huşk (F.) [ ﮏﺸﺧ ] kuru.<br />

huşksâlî (F.) [ ﯽﻝﺎﺱ ﮏﺸﺧ ] kuraklık.<br />

huşû (A.) [ عﻮﺸﺧ ] 1.alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.<br />

huşûnet (A.) [ ﺖﻥﻮﺸﺧ ] haşinlik, sertlik.<br />

huşyâr (F.) [ رﺎﻴﺸه ] akıllı.<br />

hutût (A.) [ طﻮﻄﺧ ] 1.hatlar, yollar. 2.çizgiler.<br />

hûy (F.) [ یﻮﺧ ] huy.<br />

huzme (A.) [ ﻪﻡﺰﺣ ] demet.<br />

huzûr(A.) [ رﻮﻀﺣ ] 1.hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.<br />

huzzâr (A.) [ رﺎﻀﺣ ] hazır olanlar, bulunanlar.<br />

hüccet (A.) [ ﺖﺠﺣ ] delil, belge.<br />

hücec (A.) [ ﺞﺠﺣ ] deliller, belgeler.<br />

hüceyrat (A.) [ تاﺮﻴﺠﺣ ] hücrecikler.<br />

hüceyre (A.) [ ﻩﺮﻴﺠﺣ ] hücrecik.<br />

hücre (A.) [ ﻩﺮﺠﺣ ] 1.odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.<br />

hücum (A.) [ مﻮﺠه ] saldırı, akın.<br />

hücürât (A.) [ تاﺮﺠﺣ ] hücreler.<br />

hüdhüd (A.) [ ﺪهﺪه ] çavuşkuşu, ibibik.<br />

hükemâ (A.) [ ﺎﻤﮑﺣ ] bilgeler, hakîmler.<br />

hükkâm (A.) [ مﺎﮑﺣ ] hakimler.<br />

hükm (A.) [ ﻢﮑﺣ ] hüküm, emir, kesin karar.<br />

hükmünde yerinde, gibi.<br />

194


hükmünü almak yerine geçmek, gibi olmak.<br />

hüküm vermek kesin karar vermek.<br />

hükümat (A.) [تﺎﻡﻮﮑﺣ] hükümetler.<br />

hükümdar (A.-F.) [ راﺪﻤﮑﺣ ] padişah, sultan, hüküm sahibi.<br />

hükümdârî (A.-F.) hükümdarlık.<br />

hükümet (A.) [ ﺖﻡﻮﮑﺣ ] 1.hükümet. 2.hakimiyet. 3.devlet.<br />

hükümet sürmek hakim olmak, hükmetmek, hüküm sürmek.<br />

hükümet-i müstebide [ ﻩﺪﺒﺘﺴﻡ ﺖﻡﻮﮑﺣ ] istibdat hükümeti.<br />

hükümran (A.-F.) [ ناﺮﻤﮑﺣ ] hüküm süren, hakim olan.<br />

hükümran olmak hakim olmak.<br />

hükümrânî (A.-F.) [ ﯽ ﻥاﺮﻤﮑﺣ ] hüküm sürme, padişahlık.<br />

hülâsa (A.) [ ﻪﺹﻼﺧ ] özet.<br />

hülâsa etmek özetlemek.<br />

hülâsatan (A.) [ ﺔ ﺹﻼﺧ ] özetle, kısaca.<br />

hümâ (F.) [ ﺎﻤه ] 1.zümrütüanka. 2.devletkuşu.<br />

hümâyûn (F.) [ نﻮیﺎﻤه ] 1.kutlu. 2.padişah ile ile ilgili.<br />

hüner (F.) [ ﺮﻨه ] sanat, ustalık, beceri.<br />

hünermend (F.) [ ﺪﻨﻡﺮﻨه ] marifetli, becerili, hüner sahibi.<br />

hünkâr (F.) [ رﺎﮑﻨﺧ ] padişah.<br />

hünsâ (A.) [ ﯽﺜﻨﺧ ] 1.erkek ve dişi organları üstünde bulunduran. 2.nötr.<br />

hür (A.) [ ﺮﺣ ] özgür.<br />

hürmet (A.) [ ﺖﻡﺮﺣ ] saygı.<br />

hürmetkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺘﻡﺮﺣ ] saygı duyan.<br />

195


hürr (A.) [ ﺮﺣ ] özgür.<br />

hürriyet (A.) [ ﺖیﺮﺣ ] özgürlük.<br />

hüsam (A.) [ مﺎﺴﺣ ] kılıç.<br />

hüsn (A.) [ ﻦﺴﺣ ] güzellik.<br />

hüsn-i ahlak (A.-F.) [قﻼﺧا ﻦﺴﺣ ] güzel ahlak.<br />

hüsn-i idare (A.-F.) [ ﻩرادا ﻦﺴﺣ ] iyi yönetim, iyi idare.<br />

hüsn-i kabul görmek iyi karşılanmak.<br />

hüsn-i kabul göstermek ilgi göstermek, iyi karşılamak.<br />

hüsn-i sûret (A.-F.) [ ترﻮﺹ ﻦﺴﺣ ] 1. yüz güzelliği. 2.en iyi biçim.<br />

hüsnü kabul göstermek bk. hüsn-i kabul göstermek.<br />

hüsr (A.) [ ﺮﺴﺧ ] zarar.<br />

hüsran (A.) [ ناﺮﺴﺧ ] 1.zarar. 2.hayal kırıklığı.<br />

hüsranhîz (A.-F.) [ ﺰﻴﺧ ناﺮﺴﺧ ] zarar dolu, hüsran dolu.<br />

hüsrev (F.) [ وﺮﺴﺧ ] hükümdar, padişah.<br />

hüveydâ (F.) [ اﺪیﻮه ] açık, aşikâr, besbelli.<br />

hüviyyet (A.) [ ﺖیﻮه ] asıl, kimlik.<br />

hüzn (A.) [ نﺰﺣ ] hüzün, üzüntü.<br />

hüznengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا نﺰﺣ ] hüzün veren.<br />

hüzzam (A.) [ ماﺰﺣ ] Türk musikîsinde bir makam.<br />

196


ıhlamur (Yun.>A.) [ رﻮﻡﻼﺧا ] ıhlamur.<br />

ık’âd (A.) [ دﺎﻌﻗا ] oturtma.<br />

ıkd (A.) [ ﺪﻘﻋ ] 1.dizi. 2.kolye, gerdanlık.<br />

ıklîm (A.) [ ﻢﻴﻠﻗا ] iklim.<br />

ıktıdâ (A.) [ اﺪﺘﻗا ] uyma.<br />

ırdâ (A.) [ عﺎﺽرا ] emzirme, süt verme.<br />

ırk (A.) [ قﺮﻋ ] 1.soy, ırk. 2.damar. 3.kök.<br />

ırk -ı ahmer [ ﺮﻤﺣا قﺮﻋ ] kızılderili ırkı.<br />

ırk -ı ebyaz [ ﺾﻴﺑا قﺮﻋ] beyaz ırk.<br />

ırken (A.) [ ﺎﻗﺮﻋ ] ırk bakımından.<br />

ırkî (A.) [ ﯽﻗﺮﻋ ] ırk ile ilgili.<br />

ırz (A.) [ ضﺮﻋ ] namus, iffet.<br />

ırzâ (A.) [ عﺎﺽرا ] emzirme, süt verme.<br />

ısdâr (A.) [ راﺪﺹا ] çıkartma.<br />

ısfırâr (A.) [ راﺮﻔﺹا ] sararma.<br />

ıskât (A.) [ طﺎﻘﺱا ] düşürme.<br />

ıslâh (A.) [ حﻼﺹا ] düzeltme, iyileştirme, reform.<br />

ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.<br />

ıslâhât (A.) [ تﺎﺣﻼﺹا ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.<br />

ıslâhpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘ حﻼﺹا ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.<br />

I<br />

197


ısrar (A.) [ راﺮﺹا ] diretme, üsteleme.<br />

ıstıbâr (A.) [ رﺎﺒﻄﺹا ] sabretme.<br />

ıstıfâ (A.) [ ﺎ ﻔﻄﺹا ] seçme, ayıklama.<br />

ıstıfâî (A.) [ ﯽﺋﺎﻔﻄﺹا ] seçimle ilgili.<br />

ıstılâh (A.) [ حﻼﻄﺹا ] terim, tabir.<br />

ıstılâhât (A.) [ تﺎﺣﻼﻄﺹ ] terimler, tabirler.<br />

ıstınâ’ (A.) [ عﺎﻨﻄﺹا ] seçme.<br />

ıstırab (A.) [ باﺮﻄﺽا ] acı, ızdırap.<br />

ışk (A.) [ ﻖﺸﻋ ] aşk.<br />

ışka (A.) [ ﻪﻘﺸﻋ ] sarmaşık.<br />

ıtk (A.) [ ﻖﺘﻋ ] âzâd etme, köle âzâd etme.<br />

ıtknâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﻖﺘﻋ ] âzâdlık belgesi.<br />

ıtlak (A.) [ قﻼﻃا ] bırakma, salma.<br />

ıtnâb (A.) [ بﺎﻨﻃا ] sözü uzatma.<br />

ıtr (A.) [ ﺮﻄﻋ ] koku, ıtır.<br />

ıtrî (A.) [ یﺮﻄﻋ ] ıtırlı, kokulu.<br />

ıtriyyât (A.) [ تﺎیﺮﻄﻋ ] kokular, ıtırlar, parfümler.<br />

ıttılâ’ (A.) [ عﻼﻃا ] bilgi sahibi olma.<br />

ıttılâât (A.) [ تﺎﻋﻼﻃا ] bilgiler.<br />

ıttırad (A.) [ داﺮﻃا ] ritm.<br />

ıyâdet (A.) [ تدﺎﻴﻋ ] hasta ziyareti.<br />

ıyâl (A.) [ لﺎﻴﻋ ] eş, hanım.<br />

ız’âf (A.) [ فﺎﻌﺽا ] zayıf düşürme, zayıflatma.<br />

198


ızdırap (A.) [ باﺮﻄﺽا ] acı.<br />

ızlâl (A.) [ لﻼﺽا ] yoldan çıkarma.<br />

ızlâl (A.) [ لﻼﻇا ] gölgede bırakma.<br />

ızrâr (A.) [ راﺮﺽا ] zarar verme, zarara sokma.<br />

ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.<br />

ıztırâb (A.) [ باﺮﻄﺽا ] ızdırap, acı.<br />

ıztırâbâver (A.) [روﺁ باﺮﻄﺽا] acı verici.<br />

ıztırâr (A.) [ راﺮﻄﺽا ] zorunluluk.<br />

ıztırârî (A.) [ یراﺮﻄﺽا ] zorunlu.<br />

199


i’câz (A.) [ زﺎﺠﻋا ] 1.aciz bırakma. 2.şaşırtma.<br />

i’dâdî (A.) [ یداﺪﻋا ] lise.<br />

i’dâm (A.) [ ماﺪﻋا ] yok etme, öldürme.<br />

i’lâ (A.) [ ﻼﻋا ] yükseltme, yüceltme.<br />

i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.<br />

i’lâm (A.) [ مﻼﻋا ] bildirme.<br />

i’lâm edilmek bildirilmek.<br />

i’lân (A.) [ نﻼﻋا ] ilan.<br />

i’mâl (A.) [ لﺎﻤﻋا ] yapma, işleme.<br />

i’mâr (A.) [ رﺎﻤﻋا ] bayındırlaştırma, mamûr etme.<br />

i’râz (A.) [ ضاﺮﻋا ] 1.yüz çevirme. 2.uzak durma.<br />

i’tâ (A.) [ ﺎﻄﻋا ] 1.verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.<br />

i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek.<br />

i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek.<br />

i’tâ olunmak verilmek.<br />

i’tâk (A.) [ قﺎﺘﻋا ] âzâd etme, özgür bırakma.<br />

i’tikâf (A.) [ فﺎﮑﺘﻋا ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama.<br />

i’tilâ (A.) [ ﻼﺘﻋا ] 1.yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.<br />

i’tizâl (A.) [ لاﺰﺘﻋا ] köşesine çekilme.<br />

i’tizâr (A.) [ راﺬﺘﻋا ] özür dileme.<br />

i’vicâc (A.) [ جﺎﺝﻮﻋا ] eğrilme, burkulma.<br />

İ<br />

200


i’zâm (A.) [ ماﺰﻋا ] 1.gönderme. 2.gönderilme.<br />

i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak.<br />

i’zâm etmek göndermek, yollamak.<br />

i’zâz (A.) [ زاﺰﻋا ] 1.değer verme. 2.ağırlama.<br />

iâde (A.) [ ﻩدﺎﻋا ] geri verme, geri gönderme.<br />

iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,<br />

iâde etmek geri vermek, geri göndermek.<br />

iâde eylemek geri vermek.<br />

iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak.<br />

iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek.<br />

iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.<br />

iâdeten (A.) [ ة دﺎﻋا ] geri verilmek üzere.<br />

iânât (A.) [ تﺎﻥﺎﻋا ] yardımlar, bağışlar.<br />

iâne (A.) [ ﻪﻥﺎﻋا ] yardım, bağış.<br />

iâşe (A.) [ ﻪﺵﺎﻋا ] geçindirme.<br />

ib’âd (A.) [ دﺎﻌﺑا ] uzaklaştırma.<br />

ibâ’ (A.) [ ءﺎﺑا ] çekinme, uzak durma, kaçınma.<br />

ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.<br />

ibâd (A.) [ دﺎﺒﻋ ] kullar.<br />

ibâdât (A.) [ تادﺎﺒﻋ ] ibadetler.<br />

ibâdet (A.) [ تدﺎﺒﻋ ] klluk, tapınma.<br />

ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.<br />

ibadetgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺕدﺎﺒﻋ ] ibadet yeri, mabet.<br />

201


ibâdethâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ تدﺎﺒﻋ ] ibadet edilecek yer.<br />

ibâdullah (A.) [ ﷲا دﺎﺒﻋ ] 1.Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.<br />

ibâhat (A.) [ ﺖﺣﺎﺑا ] helal sayma, mübah görme.<br />

ibâhî (A.) [ ﯽﺣﺎﺑا ] helal sayan, mübah gören.<br />

ibârât (A.) [ تارﺎﺒﻋ ] 1.cümleler. 2.paragraflar.<br />

ibâre (A.) [ ﻩرﺎﺒﻋ ] 1.cümle. 2.paragraf.<br />

ibâret (A.) [ ترﺎﺒﻋ ] meydana gelen, oluşan.<br />

ibâte (A.) [ ﻪﺕﺎﺑا ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma.<br />

ibdâ’ (A.) [ عاﺪﺑا ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme.<br />

ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.<br />

ibdâ’kâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻋاﺪﺑا ] yaratıcı, yenilik getiren.<br />

ibhâm (A.) [ مﺎﻬﺑا ] belirsizlik.<br />

ibhâmât (A.) [ تﺎﻡﺎﻬﺑا ] belirsizlikler.<br />

ibkâ (A.) [ ﺎﻘﺑا ] 1.devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.<br />

ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.<br />

ibkâen (A.) [ ءﺎﻘﺑا ] eski yerinde bırakarak.<br />

ibl (A.) [ ﻞﺑا ] deve.<br />

iblâğ (A.) [غﻼﺑا] 1.bildirme. 2.ulaştırma.<br />

iblîs (A.) [ ﺲﻴﻠﺑا ] 1.şeytan. 2.hileci.<br />

iblîsâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺴﻴﻠﺑا ] şeytanca.<br />

ibn (A.) [ ﻦﺑا ] oğul.<br />

ibrâ’ (A.) [ ءاﺮﺑا ] aklanma.<br />

ibrâ’ etmek aklanmak.<br />

202


ibrâm (A.) [ ماﺮﺑا ] zorlama.<br />

ibrânâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥاﺮﺑا ] aklanma belgesi.<br />

ibrâz (A.) [ زاﺮﺑا ] gösterme.<br />

ibrâz edilmek gösterilmek.<br />

ibrâz etmek göstermek.<br />

ibre (A.) [ ﻩﺮﺑا ] 1.iğne. 2.gösterge.<br />

ibret (A.) [ تﺮﺒﻋ ] hayat dersi.<br />

ibretâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ تﺮﺒﻋ ] ibret verici, ders verici.<br />

ibretbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ تﺮﺒﻋ ] ibret verici.<br />

ibreten (A.) [ ة ﺮﺒﻋ ] ibret olsun diye, ibret olarak.<br />

ibrîk (A.) [ ﻖیﺮﺑا ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.<br />

ibrişim (F.) [ﻢﺸیﺮﺑا] ipek, ibrişim.<br />

ibtâl (A.) [ لﺎﻄﺑا ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma.<br />

ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak.<br />

ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.<br />

ibtidâ (A.) [ اﺪﺘﺑا ] 1.ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.<br />

ibtidâ’ etmek başlamak.<br />

ibtidâ’î (A.) [ ﯽﺋاﺪﺘﺑا ] 1.ilkel. 2.ilkokul.<br />

ibtidâr (A.) [ راﺪﺘﺑا ] başlama, girişme.<br />

ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek.<br />

ibtidâr etmek başlamak, girişmek.<br />

ibtihâc (A.) [ جﺎﻬﺘﺑا ] sevinme.<br />

ibtilâ (A.) [ ﻼﺘﺑا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük.<br />

203


ibtinâ (A.) [ ﺎﻨﺘﺑا ] 1.bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.<br />

ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.<br />

ibtinâ’en (A.) [ ءﺎﻨﺘﺑا ] dayanarak.<br />

ibzâr (A.) [ راﺰﺑا ] gösterme.<br />

îcâb (A.) [ بﺎﺠیا ] gerekme, gerek.<br />

îcâbât (A.) [ تﺎﺑﺎﺠیا ] gereklilikler, gerekler.<br />

icâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﺝا ] 1.kabul edilme. 2.uyma.<br />

icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.<br />

îcâd (A.) [ دﺎﺠیا ] 1.var etme, yaratma. 2.icat.<br />

îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.<br />

îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.<br />

icâleten (A.) [ ﺔ ﻝﺎﺠﻋ ] aceleyle, acele olarak.<br />

îcâr (A.) [ رﺎﺠیا ] 1.kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.<br />

îcâr edilmek kiraya verilmek.<br />

îcâr etmek kiraya vermek.<br />

icâre (A.) [ ﻩرﺎﺝا ] kira geliri.<br />

îcâz (A.) [ زﺎﺠیا ] veciz anlatma, özlü söyleme.<br />

icâzet (A.) [ تزﺎﺝا ] 1.izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.<br />

icâzetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ تزﺎﺝا ] diploma.<br />

icbâr (A.) [ رﺎﺒﺝا ] zorlama.<br />

icbâr edilmek zorlanmak.<br />

icbâr etmek zorlamak.<br />

iclâl (A.) [ لﻼﺝا ] ululama.<br />

204


icmâ’ (A.) [ عﺎﻤﺝا ] bir araya getirme.<br />

icmâl (A.) [ لﺎﻤﺝا ] 1.özetleme. 2.özet. 3.toplam.<br />

icmâl edilmek öçetlenmek.<br />

icmâl etmek özetlemek.<br />

icmâlen (A.) [ ﻻﺎﻤﺝا ] özetle, özetleyerek.<br />

icmâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻤﺝا ] derli toplu, özet halinde.<br />

icrâ (A.) [ اﺮﺝا ] 1.yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme,<br />

yürütülme.<br />

icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.<br />

icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.<br />

icrâât (A.) [ تﺁاﺮﺝا ] yapılanlar.<br />

ictihâd (A.) [ دﺎﻬﺘﺝا ] 1.çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında<br />

görüş bildirme.<br />

ictimâ’ (A.) [ عﺎﻤﺘﺝا ] 1.toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.<br />

ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.<br />

ictimâât (A.) [ تﺎﻋﺎﻤﺘﺝا ] toplantılar, bir araya gelişler.<br />

ictimâî (A.) [ ﯽﻋﺎﻤﺘﺝا ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel.<br />

ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon.<br />

ictimâîleşmek sosyalleşmek.<br />

ictimâiyyât (A.) [ تﺎﻴﻋﺎﻤﺘﺝا ] sosyoloji, toplumbilim.<br />

ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.<br />

ictimâiyyûn (A.) [ نﻮﻴﻋﺎﻤﺘﺝا ] sosyologlar, toplumbilimciler.<br />

ictinâb (A.) [ بﺎﻨﺘﺝا ] kaçınma, uzak durma, çekinme.<br />

ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.<br />

205


ictisâr (A.) [ رﺎﺴﺘﺝا ] yüreklenme, cesaret bulma.<br />

ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.<br />

îd (A.) [ ﺪﻴﻋ ] bayram.<br />

îd -i adhâ [ ﯽﺤﺽا ﺪﻴﻋ ] kurban bayramı.<br />

îd -i fıtr [ ﺮﻄﻓ ﺪﻴﻋ ] ramazan bayramı, şeker bayramı.<br />

idâme (A.) [ ﻪﻡادا ] devam ettirme, sürdürme.<br />

idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.<br />

idâre (A.) [ ﻩرادا ] 1.döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.<br />

4.yönetim.<br />

idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.<br />

idâre -i örfiyye [ ﻪﻴﻓﺮﻋ ﻩرادا ] sıkıyönetim.<br />

idârehâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻩرادا ] yönetim bürosu.<br />

idârî (A.) [ یرادا ] yönetimsel.<br />

idbâr (A.) [ رﺎﺑدا ] talihsizlik.<br />

iddiâ (A.) [ ﺎﻋدا ] 1.düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.<br />

idhâl (A.) [ لﺎﺧدا ] 1.içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.<br />

idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak.<br />

idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,<br />

ithal etmek.<br />

idhâlât (A.) [ تﻻﺎﺧدا ] ithalat, dışalım malları.<br />

îdiyye (A.) [ ﻪیﺪﻴﻋ ] bayramlık, bayram bahşişi.<br />

idmân (A.) [ نﺎﻡدا ] 1.alıştırma. 2.spor, egzersiz.<br />

idrâk (A.) [ کاردا ] 1.kavrama, anlama. 2.erişme.<br />

idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.<br />

206


idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.<br />

idrâr (A.) [ راردا ] sidik.<br />

îfâ (A.) [ ﺎﻔیا ] 1.yapma, yerine getirme. 2.ödeme.<br />

îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.<br />

îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.<br />

îfâ -yı vazife [ ﻪﻔﻴﻇو یﺎﻔیا ] görev yapma.<br />

îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.<br />

ifâdât (A.) [ تادﺎﻓا ] ifadeler.<br />

ifâde (A.) [ ﻩدﺎﻓا ] söylem, anlatım, dile getirme.<br />

ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek.<br />

ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.<br />

ifâkat (A.) [ ﺖﻗ ﺎﻓا ] iyileşme.<br />

ifâkat bulmak iyileşmek.<br />

ifâze (A.) [ ﻪﺽﺎﻓا ] 1.taşma. 2.bereketlendirme.<br />

iffet (A.) [ ﺖﻔﻋ ] namusluluk, namus düşkünlüğü.<br />

ifhâm (A.) [ مﺎﻬﻓا ] anlatma.<br />

ifhâm etmek anlatmak.<br />

iflâh (A.) [ حﻼﻓا ] rahata erme, kurtulma.<br />

iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak.<br />

iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.<br />

iflâs (A.) [ سﻼﻓا ] her şeyini yitirme, bitip tükenme.<br />

ifnâ (A.) [ ﺎﻨﻓا ] yok etme.<br />

ifrâğ (A.) [ غاﺮﻓا ] dökme, boşaltma.<br />

207


ifrât (A.) [ طاﺮﻓا ] aşırıya kaçma.<br />

ifrâtkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻃاﺮﻓا ] aşırıya kaçan.<br />

ifratperestî (A.) [ ﯽﺘﺱﺮﭘ طاﺮﻓا ] aşırıcılık.<br />

ifrâz (A.) [ زاﺮﻓا ] 1.parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.<br />

ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.<br />

ifrâzât (A.) [ تﺎﺽاﺮﻓا ] 1.salgılar. 2.parsellemeler.<br />

ifrît (A.) [ ﺖیﺮﻔﻋ ] mitolojik canavar.<br />

ifsâd (A.) [ دﺎﺴﻓا ] 1.bozma. 2.bozgunculuk yapma.<br />

ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.<br />

ifşâ (A.) [ ﺎﺸﻓا ] açığa vurma.<br />

ifşâ edilmek açığa vurulmak.<br />

ifşâ etmek açığa vurmak.<br />

ifşâât (A.) [ تﺁﺎﺸﻓا ] açığa vurmalar.<br />

iftâr (A.) [ رﺎﻄﻓا ] 1.oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.<br />

iftâr etmek oruç açmak.<br />

iftâriyye (A.) [ ﻪیرﺎﻄﻓا ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek.<br />

iftihâr (A.) [ رﺎﺨﺘﻓا ] övünme, kıvanma, kıvanç.<br />

iftihar etmek övünmek, gurur duymak.<br />

iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.<br />

iftikâr (A.) [ رﺎﻘﺘﻓا ]yoksulluk çekme.<br />

iftirâ (A.) [ اﺮﺘﻓا ] birine işlemediği suçu yıkma.<br />

iftirâk (A.) [ قاﺮﺘﻓا ] ayrılık.<br />

iftirâs (A.) [ ساﺮﺘﻓا ] parçalama.<br />

208


iftitâh (A.) [ حﺎﺘﺘﻓا ] 1.açılış. 2.başlama.<br />

iftizâh (A.) [ حﺎﻀﺘﻓا ] rezillik, skandal.<br />

iğbirâr (A.) [ راﺮﺒﻏا ] kırılma, alınma, gücenme.<br />

iğfâl (A.) [ لﺎﻔﻏا ] 1.aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.<br />

iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek.<br />

iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.<br />

iğlâk (A.) [ قﻼﻏا ] üstü kapalı konuşma.<br />

iğlât (A.) [ طﻼﻏا ] yanıltma.<br />

iğmâz (A.) [ ضﺎﻤﻏا ] görmezden gelme, göz yumma.<br />

iğnâ (A.) [ ﺎﻨﻏا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.<br />

iğrâk (A.) [ قاﺮﻏا ] 1.boğma. 2.abartma.<br />

iğtinâm (A.) [ مﺎﻨﺘﻏا ] 1.ganimet bilme. 2.ganimet alma.<br />

iğtişâş (A.) [ شﺎﺸﺘﻏا ] karışıklık, kargaşa, anarşi.<br />

iğtişâşât (A.) [ تﺎﺵﺎﺸﺘﻏا ] karışıklıklar, anarşiler.<br />

iğvâ (A.) [ اﻮﻏا ] azdırma, ayartma.<br />

iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.<br />

ihâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺣا ] havale etme, bırakma.<br />

îhâm (A.) [ مﺎﻬیا ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme.<br />

ihânet (A.) [ ﺖﻥﺎها ] hainlik.<br />

ihâta (A.) [ ﻪﻃﺎﺣا ] 1.kavrama. 2.kuşatma, sarma.<br />

ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.<br />

ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.<br />

ihbâr (A.) [ رﺎﺒﺧا ] bildirme, haber verme.<br />

209


ihbar etmek bildirmek, haber vermek.<br />

ihbârnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥرﺎﺒﺧا ] bildiri kağıdı.<br />

ihdâ (A.) [ اﺪها ] hediye etme.<br />

ihdâ edilmek hediye edilmek.<br />

ihdâ etmek hediye etmek.<br />

ihdâs (A.) [ ثاﺪﺣا ] kurma, oluşturma, meydana getirme.<br />

ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.<br />

ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.<br />

ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.<br />

ihfâ (A.) [ ﺎﻔﺧا ] gizleme, saklama.<br />

ihfâf (A.) [ فﺎﻔﺧا ] hafife alma.<br />

ihkâk (A.) [ قﺎﻘﺣا ] hakkını verme.<br />

ihkâk -ı hak [ ﻖﺣ قﺎﻘﺣا ] hakkını verme.<br />

ihlâ (A.) [ ﻼﺧا ] boşaltma.<br />

ihlâk (A.) [ کﻼها ] helak etme, yok etme, öldürme.<br />

ihlâl (A.) [ لﻼﺧا ] bozma, lekeleme, halel getirme.<br />

ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek.<br />

ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.<br />

ihlâs (A.) [ صﻼﺧا ] içtenlik, dürüstlük.<br />

ihmâl (A.) [ لﺎﻤها ] önemsememe, savsaklatma.<br />

ihmâlkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻝﺎﻤها ] ihmalci.<br />

ihrâc (A.) [ جاﺮﺧا ] 1.çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.<br />

ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.<br />

210


ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek.<br />

ihrac olunmak çıkarılmak.<br />

ihrâcât (A.) [ تﺎﺝاﺮﺧا ] 1.çıkarmalar. 2.dışsatımlar.<br />

ihrâk (A.) [ قاﺮﺣا ] yakma.<br />

ihrak edilmek yakılmak.<br />

ihrak olunmak yakılmak.<br />

ihrâm (A.) [ ماﺮﺣا ] hac zamanı giyilen beyaz giysi.<br />

ihrâz (A.) [ زاﺮﺣا ] kazanma, elde etme.<br />

ihraz etmek kazanmak, elde etmek.<br />

ihsâ (A.) [ ﺎﺼﺣا ] sayma.<br />

ihsâî (A.) [ ﯽﺋﺎﺼﺣا ] sayım ile ilgili, istatistik.<br />

ihsâiyyât (A.) [ تﺎﻴﺋﺎﺼﺣا ] istatistik.<br />

ihsâiyye (A.) [ ﻪﻴﺋﺎﺼﺣا ] istatistik.<br />

ihsân (A.) [ نﺎﺴﺣا ] 1.bağış. 2.iyilik.<br />

ihsâs (A.) [ سﺎﺴﺣا ] hissettirme.<br />

ihtâr (A.) [ رﺎﻄﺧا ] uyarı, hatırlatma.<br />

ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak.<br />

ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.<br />

ihticâc (A.) [ جﺎﺠﺘﺣا ] kanıt gösterme.<br />

ihtidâ (A.) [ اﺪ ﺘها ] hidayete erme, müslüman olma.<br />

ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.<br />

ihtifâ (A.) [ ﺎﻔﺘﺧا ] gizlenme.<br />

ihtifâl (A.) [ لﺎﻔﺘﺣا ] anma töreni.<br />

211


ihtikâr (A.) [ رﺎﮑﺘﺣا ] vurgun.<br />

ihtilâc (A.) [ جﻼﺘﺧا ] 1.çırpınma. 2.seğirme.<br />

ihtilâf (A.) [ فﻼﺘﺧا ] uyuşmazlık.<br />

ihtilâfat (A.) [ تﺎﻓﻼﺘﺧا ] uyuşmazlıklar.<br />

ihtilâl (A.) [ لﻼﺘﺧا ] 1.bozukluk, arıza. 2.ihtilal.<br />

ihtilâlat (A.) [ تﻻﻼﺘﺧا ] 1.bozukluklar. 2.ihtilaller.<br />

ihtilâm (A.) [ مﻼﺘﺣا ] düşazma, şeytan aldatması.<br />

ihtilâs (A.) [ سﻼﺘﺧا ] zimmetine para geçirme, para çalma.<br />

ihtilât (A.) [ طﻼﺘﺧا ] 1.karışma. 2.görüşme, kaynaşma.<br />

ihtilât etmek karışmak.<br />

ihtimâl (A.) [ لﺎﻤﺘﺣا ] 1.olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.<br />

ihtimal ki (A.-F.) [ ﻪﮐ لﺎﻤﺘﺣا ] belki de, muhtemelen.<br />

ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.<br />

ihtimâlât (A.) [ تﻻﺎﻤﺘﺣا ] olasılıklar.<br />

ihtimâm (A.) [ مﺎﻤﺘها ] özen.<br />

ihtinâk (A.) [ قﺎﻨﺘﺧا ] boğulma.<br />

ihtirâ (A.) [ عاﺮﺘﺧا ] icat, buluş.<br />

ihtirâat (A.) [ تﺎﻋاﺮﺘﺧا ] buluşlar.<br />

ihtirak (A.) [ قاﺮﺘﺣا ] yanma.<br />

ihtirâm (A.) [ ماﺮﺘﺣا ] saygı duyma, hürmet etme.<br />

ihtirâmen (A.) [ ﺎﻡاﺮﺘﺣا ] saygıyla, saygı duyarak.<br />

ihtirâs (A.) [ صاﺮﺘﺣا ] aşırı hırs.<br />

ihtirâz (A.) [ زاﺮﺘﺣا ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri durma.<br />

212


ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.<br />

ihtisâr (A.) [ رﺎﺼﺘﺧ ا ] kısaltma, özetleme.<br />

ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek.<br />

ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.<br />

ihtisâren (A.) [ ارﺎﺼﺘﺧا ] özetle, kısaltarak, kısaca.<br />

ihtisâs (A.) [ صﺎﺼﺘﺧا ] uzmanlık.<br />

ihtişâm (A.) [ مﺎﺸﺘﺣا ] görkem.<br />

ihtitâm (A.) [ مﺎﺘﺘﺧا ] sona erme.<br />

ihtivâ (A.) [ اﻮﺘﺣا ] içerme.<br />

ihtivâ etmek içermek.<br />

ihtiyâc (A.) [ جﺎﻴﺘﺣا ] 1.gereksinim2.yoksulluk.<br />

ihtiyâcât (A.) [ تﺎﺝﺎﻴﺘﺣا ] gereksinimler.<br />

ihtiyâl (A.) [ لﺎﻴﺘﺣا ] hile yapma.<br />

ihtiyâr (A.) [ رﺎﻴﺘﺧا ] 1.seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.<br />

ihtiyârî (A.) [ یرﺎﻴﺘﺧا ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı.<br />

ihtiyât (A.) [ طﺎﻴﺘﺣا ] 1.tedbirli davranış. 2.yedek.<br />

ihtiyâten (A.) [ ﺎﻃﺎﻴﺘﺣا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.<br />

ihtiyatkâr (A.-F.) [ رﺎﮐ طﺎﻴﺘﺣا ] tedbirli, ihtiyatlı.<br />

ihtizâr (A.) [ رﺎﻀﺘﺣا ] can çekişme.<br />

ihtizâz (A.) [ زاﺰﺘها ] titreme, titreyiş.<br />

ihvân (A.) [ ناﻮﺧا ] dostlar.<br />

ihyâ (A.) [ ﺎﻴﺣا ] 1.diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet<br />

ederek geçirme.<br />

213


ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.<br />

ihzâr (A.) [ رﺎﻀﺣا ] 1.çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.<br />

ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.<br />

ihzârî (A.) [ یرﺎﻀﺣا ] hazırlayıcı.<br />

ik’âd (A.) [ دﺎﻌﻗا ] oturtma.<br />

îkâ (A.) [ ﺎﻘیا ] yapma.<br />

îka etmek vermek, bırakmak.<br />

ikâb (A.) [ بﺎﻘﻋ ] ceza.<br />

ikâl (A.) [ لﺎﻘﻋ ] 1.bağ. 2.köstek, pranga.<br />

ikâme (A.) [ ﻪﻡﺎﻗا ] 1.kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.<br />

ikâme etmek yerine koymak.<br />

ikâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﻗا ] 1.oturma. 2.namaza durma.<br />

ikâmetgah (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺘﻡﺎﻗا ] oturma yeri.<br />

îkâz (A.) [ ظﺎﻘیا ] 1.uyandırma. 2.uyarma.<br />

îkâz edilmek uyarılmak.<br />

îkâz etmek uyarmak.<br />

ikbâl (A.) [ لﺎﺒﻗا ] 1.talih. 2.mutluluk.<br />

ikdâm (A.) [ ماﺪﻗا ] girişim.<br />

iklîm (A.) [ ﻢﻴﻠﻗا ] 1.ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.<br />

ikmâl (A.) [ لﺎﻤﮐا ] 1.tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.<br />

ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek.<br />

ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.<br />

iknâ (A.) [ عﺎﻨﻗا ] razı etme.<br />

214


iknâ etmek razı etmek.<br />

ikrâh (A.) [ ﻩاﺮﮐا ] tiksinme, iğrenme.<br />

ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.<br />

ikrâhen (A.) [ ﺎهاﺮﮐا ] tiksinerek, iğrenerek.<br />

ikrâm (A.) [ ماﺮﮐا ] 1.cömertlik. 2.sunma, armağan etme.<br />

ikrâmiyye (A.) [ ﻪﻴﻡاﺮﮐا ] 1.bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.<br />

ikrâr (A.) [ راﺮﻗا ] 1.itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.<br />

ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.<br />

ikrâz (A.) [ ضاﺮﻗا ] borçlandırma, borç verme.<br />

iksîr (A.) [ ﺮﻴﺜﮐا ] olağanüstü etkileri olan şurup.<br />

iktibâs (A.) [ سﺎﺒﺘﻗا ] alıntı.<br />

iktibâs edilmek alınmak.<br />

iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.<br />

iktibâsât (A.) [ تﺎﺱﺎﺒﺘﻗا ] alıntılar.<br />

iktidâ (A.) [ اﺪﺘﻗا ] uyma.<br />

iktidâ etmek uymak.<br />

iktidâr (A.) [ راﺪﺘﻗا ] 1.güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.<br />

iktifâ (A.) [ ﺎﻔﺘﮐا ] yetinme.<br />

iktifâ edilmek yetinilmek.<br />

iktifâ etmek yetinmek.<br />

iktihâl (A.) [ لﺎﺤﺘﮐا ] sürme çekme.<br />

iktirâh (A.) [ ﻩاﺮﺘﻗا ] içinden gelerek konuşma.<br />

iktirân (A.) [ ناﺮﺘﻗا ] yakınlaşma, yaklaşma.<br />

215


iktisâ (A.) [ ﺎﺴﺘﮐا ] giyinme, bürünme.<br />

iktisâ etmek giymek<br />

iktisâb (A.) [ بﺎﺴﺘﮐا ] kazanma, çalışarak kazanma.<br />

iktisâb etmek kazanmak.<br />

iktisâb eylemek kazanmak.<br />

iktisâd (A.) [ دﺎ ﺼﺘﻗا ] 1.tutum. 2.ekonomi.<br />

iktisâdî (A.) [ یدﺎﺼﺘﻗا ] ekonomik.<br />

iktisâdiyyât (A.) [ تﺎیدﺎﺼﺘﻗا ] ekonomi.<br />

iktisâdiyyûn (A.) [ نﻮیدﺎﺼﺘﻗا ] iktisatçılar, ekonomistler.<br />

iktisâr (A.) [ رﺎﺼﺘﻗا ] kısaltma.<br />

iktitâf (A.) [ فﺎﻄﺘﻗا ] derme, devşirme, seçme.<br />

iktizâ (A.) [ ﺎﻀﺘﻗا ] 1.gerekme. 2.ihtiyaç.<br />

iktizâ etmek gerekmek.<br />

ilâ (A.) [ ﯽﻝا ] –e kadar.<br />

ilâc (A.) [ جﻼﻋ ] 1.ilaç. 2.tedavi. 3.çare.<br />

ilâcnâpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘﺎﻥ جﻼﻋ ] tedavi edilmez.<br />

ilâh (A.) [ ﺦﻝا ] ve benzerleri, ve diğerleri.<br />

ilâh (A.) [ ﻪﻝا ] tanrı, ilah.<br />

ilâhe (A.) [ ﻪﻬﻝا ] tanrıça.<br />

ilâhî (A.) [ ﯽﻬﻝا ] 1.tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.<br />

ilâhî (A.) [ ﯽﻬﻝا ] Tanrım.<br />

ilâhiyyât (A.) [ تﺎﻴﻬﻝا ] tanrıbilim, teoloji.<br />

ilânihâye (A.) [ ﻪیﺎﻬﻥ ﯽﻝا ] sonuna kadar.<br />

216


ilâvât (A.) [ تاوﻼﻋ ] ilaveler, ekler.<br />

ilâve (A.) [ ﻩوﻼﻋ ] ek.<br />

ilave etmek eklemek.<br />

ilâveten (A.) [ ة وﻼﻋ ] ek olarak, yanı sıra.<br />

ilel (A.) [ ﻞﻠﻋ ] 1.hastalıklar. 2.sebepler.<br />

ilelebed (A.) [ ﺪﺑﻻا ﯽﻝا ] sonsuza dek.<br />

ilgâ (A.) [ ﺎﻐﻝا ] lağvetme, kaldırma.<br />

ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.<br />

ilhâd (A.) [ دﺎﺤﻝا ] dinden çıkma, dinsizlik.<br />

ilhâk (A.) [ قﺎﺤﻝا ] 1.katma, karıştırma. 2.katılma.<br />

ilhak olunmak katılmak.<br />

ilhâm (A.) [ مﺎﻬﻝا ] esin.<br />

ilhâmât (A.) [ تﺎﻡﺎﻬﻝا ] ilhamlar, esinler.<br />

ilim (A.) [ ﻢﻠﻋ ] ilim.<br />

ilkâ (A.) [ ﺎﻘﻝا ] atma, bırakma.<br />

ilkâ etmek atmak.<br />

ilkâh (A.) [ حﺎﻘﻝا ] aşılama, dölleme.<br />

illâ (A.) [ ﻻا ] 1. -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde.<br />

illet (A.) [ ﺖﻠﻋ ] 1.hastalık. 2.sebep.<br />

illî (A.) [ ﯽﻠﻋ ] nedensel.<br />

illiyyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻋ ] nedensellik.<br />

ilm (A.) [ ﻢﻠﻋ ] bilim.<br />

ilmî (A.) [ ﯽﻤﻠﻋ ] bilimsel.<br />

217


ilmiyye (A.) [ ﻪﻴﻤﻠﻋ ] din bilginleri.<br />

ilsâk (A.) [ قﺎﺼﻝا ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.<br />

iltibâs (A.) [ سﺎﺒﺘﻝا ] benzerlik.<br />

ilticâ (A.) [ ﺎﺠﺘﻝا ] sığınma.<br />

ilticâgâh (A.-F.) [ ﻩ ﺎﮔﺎﺠﺘﻝا ] sığınak, sığınma yeri.<br />

iltifat (A.) [ تﺎﻔﺘﻝا ] 1.dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.<br />

iltihâb (A.) [ بﺎﻬﺘﻝا ] 1.alevlenme. 2.yangı.<br />

iltihak (A.) [ قﺎﺤﺘﻝا ] katılma.<br />

iltihak etmek katılmak.<br />

iltihâm (A.) [ مﺎﻬﺘﻝا ] yara kapanması.<br />

iltimâs (A.) [ سﺎﻤﺘﻝ ا ] kayırma.<br />

iltisâk (A.) [ قﺎﺼﺘﻝا ] kavuşma, yapışma.<br />

iltisak etmek kavuşmak.<br />

iltiyâm (A.) [ مﺎﻴﺘﻝا ] yara iyileşmesi.<br />

iltizâm (A.) [ ماﺰﺘﻝا ] 1.gerekli görme. 2.taraf tutma.<br />

iltizâz (A.) [ ذاﺬﺘﻝا ] lezzet alma.<br />

ilzâm (A.) [ ماﺰﻝا ] susturma.<br />

îmâ (A.) [ ﺎﻤیا ] dolaylı anlatım, işaret.<br />

îmâ etmek işaret etmek, göstermek.<br />

imâd (A.) [ دﺎﻤﻋ ] direk.<br />

imâl etmek yapmak.<br />

imâle (A.) [ ﻪﻝﺎﻡا ] kısa heceyi uzun okuma.<br />

imâm (A.) [ مﺎﻡا ] 1.namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.<br />

218


îmân (A.) [ نﺎﻤیا ] inanma.<br />

iman etmek inanmak.<br />

imâret (A.) [ ترﺎﻤﻋ ] 1.aşevi. 2.bayındırlık.<br />

imdâd (A.) [ داﺪﻡا ] yardım isteme, imdat.<br />

imhâ (A.) [ ﺎﺤﻡا ] 1.yok etme. 2.yok edilme.<br />

imhâ edilmek yok edilmek.<br />

imhâ etmek yok etmek.<br />

imkân (A.) [ نﺎﮑﻡا ] olanak.<br />

imlâ (A.) [ ﻼﻡا ] 1.doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı<br />

imrâr (A.) [ راﺮﻡا ] geçirme.<br />

imsâk (A.) [ کﺎﺴﻡا ] orucun başlangıç saati.<br />

imsâkiyye (A.) [ ﻪﻴﮐﺎﺴﻡا ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren<br />

çizelge.<br />

imtidad etmek uzanmak.<br />

imtihân (A.) [ نﺎﺤﺘﻡا ] 1.sınav. 2.deneme.<br />

imtinâ (A.) [ عﺎﻨﺘﻡا ] kaçınma.<br />

imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.<br />

imtisâl (A.) [ لﺎﺜﺘﻡا ] 1.boyun eğme. 2.verilen işi yapma.<br />

imtiyâz (A.) [ زﺎﻴﺘﻡا ] 1.ayrıcalık. 2.kapitülasyon.<br />

imtizâc (A.) [ جاﺰﺘﻡا ] uyuşma, uzlaşma.<br />

imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.<br />

în (F.) [ ﻦیا ] bu.<br />

in’âm (A.) [ مﺎﻌﻥا ] 1.bağış, ihsan. 2.bahşiş.<br />

219


in’ikâd (A.) [ دﺎﻘﻌﻥا ] 1.bağlanma. 2.toplanma.<br />

in’ikâs (A.) [ سﺎﮑﻌها ] yanıyma.<br />

in’itâf (A.) [ فﺎﻄﻌﻥا ] 1.bükülme. 2.dönme.<br />

in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.<br />

inâd (A.) [ دﺎﻨﻋ ] inat.<br />

inân (A.) [ نﺎﻨﻋ ] dizgin.<br />

inâre (A.) [ ﻩرﺎﻥا ] aydınlatma.<br />

inâyât (A.) [ تﺎیﺎﻨﻋ ] iyilikler.<br />

inâyet (A.) [ ﺖیﺎﻨﻋ ] iyilik.<br />

incizâb (A.) [ باﺬﺠﻥا ] cazibeye kapılma.<br />

ind (A.) [ ﺪﻨﻋ ] 1.kat. 2.görüş. 3.yan.<br />

indî (A.) [ یﺪﻨﻋ ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.<br />

indifâ (A.) [ عﺎﻓﺪﻥا ] püskürme.<br />

indifâ etmek püskürmek.<br />

ineb (A.) [ ﺐﻨﻋ ] üzüm.<br />

infâk (A.) [ قﺎﻔﻥا ] geçindirme, nafakalandırma.<br />

infâz (A.) [ ذﺎﻔﻥا ] uygulama, yerine getirme, yapma.<br />

infiâl (A.) [ لﺎﻌﻔﻥا ] kırılma, gücenme.<br />

infikâk (A.) [ کﺎﮑﻔﻥا ] ayrılış.<br />

infilâk (A.) [ قﻼﻔﻥا ] patlama.<br />

infirâd (A.) [ داﺮﻔﻥا ] bir başına kalma.<br />

infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.<br />

infisâl (A.) [ لﺎﺼﻔﻥا ] ayrılma.<br />

220


inhibât (A.) [ طﺎﺒﻬﻥا ] düşüş.<br />

inhidâm (A.) [ ماﺪﻬﻥا ] yıkılma.<br />

inhilâl (A.) [ لﻼﺤﻥا ] 1.çözülme, ayrışma. 2.dağılma.<br />

inhimâk (A.) [ کﺎﻤﻬﻥا ] aşırı düşkünlük.<br />

inhinâ (A.) [ ﺎﻨﺤﻥا ] 1.eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.<br />

inhirâf (A.) [ فاﺮﺤﻥا ] sapma.<br />

inhiraf olunmak dönülmek.<br />

inhisâf (A.) [ فﺎﺴﺨﻥا ] 1.ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını<br />

kaybetmek.<br />

inhisâr (A.) [ رﺎﺼﺤﻥا ] tekel.<br />

inhitat (A.) [ طﺎﻄﺤﻥا ] çöküş, düşüş.<br />

inhizâm (A.) [ ماﺰﻬﻥا ] bozguna uğrama.<br />

inkâr (A.) [ رﺎﮑﻥا ] yadsıma, reddetme.<br />

inkâr edilmek yadsınmak.<br />

inkâr etmek yadsımak.<br />

inkılâb (A.) [ بﻼﻘﻥا ] 1.devrim. 2.değişim, dönüşüm.<br />

inkılâb etmek dönüşmek.<br />

inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.<br />

inkıtâ (A.) [ عﺎﻄﻘﻥا ] kesilme, kesintiye uğrama.<br />

inkıyâd (A.) [ دﺎﻴﻘﻥا ] bağlanma, boyun eğme.<br />

inkızâ (A.) [ ﺎﻀﻘﻥا ] geçip gitme.<br />

inkibâz (A.) [ ضﺎﺒﻘﻥا ] kabızlık.<br />

inkirâz (A.) [ ضاﺮﻘﻥا ] çökme, tükeniş.<br />

221


inkisâm (A.) [ مﺎﺴﻘﻥا ] bölünme.<br />

inkisâm etmek bölünmek.<br />

inkisâr (A.) [ رﺎﺴﮑﻥا ] 1.ilenme, beddua etme. 2.kırılma.<br />

inkişâf (A.) [ فﺎﺸﮑﻥا ] 1.ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.<br />

inkişaf bulmak gelişmek.<br />

inkişaf etmek gelişmek.<br />

insâf (A.) [ فﺎﺼﻥا ] acıma.<br />

insânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺴﻥا ] 1.insanlık. 2.insan ile ilgili.<br />

insaniyu’l-merkez (A.) [ ﺰﮐﺮﻤﻝا ﯽﻥﺎﺴﻥا ] insan merkezli.<br />

insâniyyet (A.) [ﺖﻴﻥﺎﺴﻥا] insanlık.<br />

insibab etmek dökülmek.<br />

insicâm (A.) [ مﺎﺠﺴﻥا ] düzen, sıra.<br />

insiyâk (A.) [ قﺎﻴﺴﻥا ] içgüdü.<br />

insiyâkî (A.) [ ﯽﻗﺎﻴﺴﻥا ] içgüdüsel.<br />

insücin (A.) [ ﻦﺝ و ﺲﻥا ] insanlar ve cinler.<br />

inşâ (A.) [ ﺎﺸﻥا ] 1.yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.<br />

inşiâb (A.) [ بﺎﻌﺸﻥا ] 1.bölünme. 2.dallanma.<br />

inşikâk (A.) [ قﺎﻘﺸﻥا ] yarılma, bölünme.<br />

inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.<br />

inşirâh (A.) [ حاﺮﺸﻥا ] açılma, ferahlama.<br />

intâc (A.) [ جﺎﺘﻥا ] 1.sonuçlandırma. 2.doğurma.<br />

intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.<br />

intâk (A.) [ قﺎﻄﻥا ] konuşturma.<br />

222


intânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺘﻥا ] mikroplu.<br />

intibâ (A.) [ عﺎﺒﻄﻥا ] 1.izlenim. 2.basılma.<br />

intibâh (A.) [ ﻩﺎﺒﺘﻥا ] uyanış.<br />

intibâk (A.) [ قﺎﺒﻄﻥا ] uyum.<br />

intifâ (A.) [ ﺎﻔﻄﻥا ] ateşin sönmesi.<br />

intifâ’ (A.) [ عﺎﻔﺘﻥا ] yararlanma.<br />

intihâ (A.) [ ﺎﻬﺘﻥا ] 1.son. 2.sona erme.<br />

intihâb (A.) [ بﺎﺨﺘﻥا ] 1.seçme. 2.seçilme. 3.seçim.<br />

intihâb edilmek seçilmek.<br />

intihab eylemek seçmek.<br />

intihâbât (A.) [ تﺎﺑﺎﺨﺘﻥا ] seçimler.<br />

intihâl (A.) [ لﺎﺤﺘﻥا ] bir başkasının eserini sahiplenme.<br />

intihâr (A.) [ رﺎﺤﺘﻥا ] kendini öldürme, canına kıyma.<br />

intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.<br />

intikâd (A.) [ دﺎﻘﺘﻥا ] eleştiri, tenkit.<br />

intikâl (A.) [ لﺎﻘﺘﻥا ] 1.göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.<br />

intikal etmek geçmek<br />

intikâm (A.) [ مﺎﻘﺘﻥا ] öc.<br />

intikam almak öc almak.<br />

intikâmcû (A.-F.) [ ﻮﺝ مﺎﻘﺘﻥا ] intikamcı.<br />

intisâb (A.) [ بﺎﺴﺘﻥا ] 1.bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde<br />

çalışmaya başlama.<br />

intişâr (A.) [ رﺎﺸﺘﻥا ] 1.yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.<br />

223


intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.<br />

intizâ’ (A.) [ عاﺰﺘﻥا ] söküp alma.<br />

intizâm (A.) [ مﺎﻈﺘﻥا ] düzen.<br />

intizamperver (A.-F.) [ روﺮﭘ مﺎﻈﺘﻥا ] düzeni seven, düzenli, tertipli.<br />

intizâr (A.) [ رﺎﻈﺘﻥا ] bekleme, bekleyiş.<br />

intizâr etmek beklemek.<br />

inzâl (A.) [ لاﺰﻥا ] indirme.<br />

inzibât (A.) [ طﺎﺒﻀﻥا ] zapturapt altında bulunma, düzen.<br />

inzimâm (A.) [ مﺎﻤﻀﻥا ] eklenme.<br />

inzivâ (A.) [ اوﺰﻥا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama.<br />

inzivagâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔاوﺰﻥا ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri.<br />

irâ’e (A.) [ ﻪﺋارا ] gösterme.<br />

irâ’e etmek göstermek.<br />

îrâd (A.) [ داﺮیا ] 1.getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.<br />

irâde (A.) [ ﻩدارا ] 1.istek. 2.buyruk.<br />

irâdet (A.) [ تدارا ] isteme, istek.<br />

îrânî (F.) [ ﯽﻥاﺮیا ] İranlı.<br />

ircâ’ (A.) [ عﺎﺝرا ] eski haline döndürme, çevirme.<br />

ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.<br />

irfân (A.) [ نﺎﻓﺮﻋ ] 1.bilme. 2.kültür.<br />

irfanperver (A.-F.) [ روﺮﭘ نﺎﻓﺮﻋ ] kültürlü.<br />

irs (A.) [ ثرا ] 1.miras. 2.soyaçekim, kalıtım.<br />

irsâl (A.) [ لﺎﺱرا ] gönderme.<br />

224


irsen (A.) [ ﺎﺛرا ] kalıtımsal, miras yoluyla.<br />

irsî (A.) [ ﯽﺛرا ] kalıtımsal.<br />

irsiyyet (A.) [ ﺖﻴﺛرا ] kalıtımsallık, irsîlik.<br />

irşâd (A.) [ دﺎﺵرا ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme.<br />

irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.<br />

irtiâş (A.) [ شﺎﻌﺕرا ] titreme.<br />

irtibât (A.) [ طﺎﺒﺕرا ] bağlantı, ilişki, ilgi.<br />

irticâ (A.) [ عﺎﺠﺕرا ] 1.geriye dönüş. 2.gericilik.<br />

irticakâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻋﺎﺠﺕرا ] gerici.<br />

irticâlen (A.) [ ﻻﺎﺠﺕرا ] düşünmeden söyleyerek.<br />

irtidâd (A.) [ داﺪﺕرا ] dinden çıkma.<br />

irtifâ (A.) [ عﺎﻔﺕرا ] yükseklik.<br />

irtihâl (A.) [ لﺎﺤﺕرا ] 1.göçme. 2.ölüm.<br />

irtihâl etmek ölmek.<br />

irtikâ (A.) [ ﺎﻘﺕرا ] 1.yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.<br />

irtikâb (A.) [ بﺎﮑﺕرا ] suç işleme.<br />

irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.<br />

irtişâ (A.) [ ﺎﺸﺕرا ] rüşvet yeme.<br />

irtizâk (A.) [ قاﺰﺕرا ] rızıklanma.<br />

irzâ (A.) [ ﺎﺽرا ] ikna etme, razı etme.<br />

irzâ’ (A.) [ عﺎﺽرا ] emzirme, süt verme.<br />

is’âd (A.) [ دﺎﻌﺹا ] yükseltme.<br />

is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.<br />

225


is’âd olunmak yükseltilmek.<br />

is’af olunmak yerine getirilmek.<br />

is’âr (A.) [ رﺎﻌﺱا ] fiyat belirleme.<br />

isâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﺹا ] rastgelme. 2.tutarlılık.<br />

isâet (A.) [ ﺖﺋﺎﺱا ] kötülük etme.<br />

îsâl (A.) [ لﺎﺼیا ] kavuşturma, ulaştırma.<br />

isâl etmek ulaştırmak.<br />

isâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺱا ] akıtma.<br />

isbât (A.) [ تﺎﺒﺛا ] kanıtlama.<br />

isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.<br />

îsevî (A.) [ یﻮﺴﻴﻋ ] Hıristiyan.<br />

îseviyyet (A.) [ ﺖیﻮﺴﻴﻋ ] Hıristiyanlık.<br />

isfenc (F.) [ ﺞﻨﻔﺱا ] sünger.<br />

ishâl (A.) [ لﺎﻬﺱا ] sürgün, cırcır olma.<br />

iskân (A.) [ نﺎﮑﺱا ] 1.yerleştirme. 2.yerleştirilme.<br />

iskân edilmek yerleştirilmek.<br />

iskân etmek yerleştirmek.<br />

iskat (A.) [ طﺎﻘﺱا ] düşürme.<br />

iskât (A.) [ تﺎﮑﺱا ] susturma.<br />

iskât etmek susturmak.<br />

islâm (A.) [ مﻼﺱا ] 1.müslümanlık. 2.müslüman.<br />

islâmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻼﺱا ] müslümanlık.<br />

ism (A.) [ ﻢﺱا ] ad.<br />

226


ismet (A.) [ ﺖﻤﺼﻋ ] 1.masumluk. 2.haramdan kaçınma.<br />

isnâ’aşer (A.) [ ﺮﺸﻋ ﯽﻨﺛا ] oniki.<br />

isnâd (A.) [ دﺎﻨﺱا ] 1.dayama, yükleme. 2.iftira.<br />

isneyn (A.) [ ﻦﻴﻨﺛا ] pazartesi.<br />

isrâf (A.) [ فاﺮﺱا ] savurganlık.<br />

istî’âb (A.) [ بﺎﻌﻴﺘﺱا ] kapasite, alım gücü, sığıdırma.<br />

isti’câl (A.) [ لﺎﺠﻌﺘﺱا ] aceleci davranış.<br />

isti’fâ (A.) [ ﺎﻔﻌﺘﺱا ] 1.affını isteme. 2.görevinden ayrılma.<br />

isti’kâf (A.) [ فﺎﮑﻌﺱا ] bir yere kapanma.<br />

isti’lâm (A.) [ مﻼﻌﺘﺱا ] bilgi isteme.<br />

isti’mâl (A.) [ لﺎﻤﻌﺘﺱا ] 1.kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.<br />

isti’mâl edilmek kullanılmak.<br />

isti’mâl etmek kullanmak.<br />

istiâne (a.) [ ﻪﻥﺎﻌﺘﺱا ] yardım isteme.<br />

istiâne olunmak yardım istenmek.<br />

istib’âd (A.) [ دﺎﻌﺒﺘﺱا ] uzak görme.<br />

istibdâd (A.) [ داﺪﺒﺘﺱا ] baskı rejimi.<br />

istibdâdkâr (A.-F.) [ رﺎﮐداﺪﺒﺘﺱا ] baskıcı.<br />

isticâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﺠﺘﺱا ] kabul edilme.<br />

isticvâb etmek sorgulamak.<br />

istid’â (A.) [ ﺎﻋﺪﺘﺱا ] 1.dilekçe. 2.yalvararak isteme.<br />

istid’ânâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺎﻋﺪﺘﺱا ] dilekçe.<br />

istîdâd (A.) [ داﺪﻌﺘﺱا ] yetenek.<br />

227


istidlâl (A.) [ لﻻﺪﺘﺱا ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında<br />

yargıda bulunma.<br />

istifâdebahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﻩدﺎﻔﺘﺱا ] yararlı.<br />

istifhâm (A.) [ مﺎﻬﻔﺘﺱا ] 1.sorma. 2.soru işareti.<br />

istifrâğ (A.) [غاﺮﻔﺘﺱا] kusma.<br />

istifrâğ etmek kusmak.<br />

istifsâr etmek açıklama istemek.<br />

istigâse (A.) [ ﻪﺛﺎﻐﺘﺱا ] yardım isteme.<br />

istiğnâ (A.) [ ﺎﻨﻐﺘﺱا ] 1.kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.<br />

3.tokgözlülük.<br />

istiğrâk (A.) [ قاﺮﻐﺘﺱا ] 1.dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.<br />

istihâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺤﺘﺱا ] 1.başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.<br />

istihâre (A.) [ ﻩرﺎﺨﺘﺱا ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten<br />

sonra uykuya yatma.<br />

istihâse (A.) [ ﻪﺛﺎﺤﺘﺱا ] fosilleşme.<br />

istihbâr (A.) [ رﺎﺒﺨﺘﺱا ] duyum, haber alma.<br />

istihbârât (A.) [ تارﺎﺒﺨﺘﺱا ] duyumlar, haber almalar.<br />

istihdâf (A.) [ فاﺪﻬﺘﺱا ] hedef edinme.<br />

istihdaf eylemek hedef edinmek.<br />

istihdâm (A.) [ ماﺪﺨﺘﺱا ] hizmete alma.<br />

istihfâf (A.) [ فﺎﻔﺨﺘﺱا ] hafife alma, küçümseme.<br />

istihfâfkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻓﺎﻔﺨﺘﺱا ] hafife alan, küçümseyen.<br />

istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.<br />

istihkak (A.) [ قﺎﻘﺤﺘﺱا ] 1.hak etme. 2.hak edilmiş şey.<br />

228


istihkâm (A.) [ مﺎﮑﺤﺘﺱا ] 1.sağlamlık. 2.siper.<br />

istihkâr (A.) [ رﺎﻘﺤﺘﺱا ] aşağılama.<br />

istihlâk (A.) [ کﻼﻬﺘﺱا ] tüketim.<br />

istihlâk etmek tüketmek, harcamak.<br />

istihmâm (A.) [ مﺎﻤﺤﺘﺱا ] banyo yapma, yıkanma.<br />

istihrâc (A.) [ جاﺮﺨﺘﺱا ] 1.çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.<br />

istihrâc etmek çıkarmak.<br />

istihsâl (A.) [ لﺎﺼﺤﺘﺱا ] 1.elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.<br />

istihsân (A.) [ نﺎﺴﺤﺘﺱا ] güzel bulma, beğenme.<br />

istihyâ (A.) [ ﺎﻴﺤﺘﺱا ] utanma.<br />

istihzâ (A.) [ اﺰﻬﺘﺱ ا ] alay.<br />

istihzâ etmek alay etmek.<br />

istihzâr (A.) [ رﺎﻀﺤﺘﺱا ] 1.hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.<br />

istikâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﻘﺘﺱا ] 1.doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.<br />

istikamet vermek yön vermek.<br />

istikbâh (A.) [ حﺎﺒﻘﺘﺱا ] ayıplama.<br />

istikbâl (A.) [ لﺎﺒﻘﺘﺱا ] 1.karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.<br />

istikbal etmek karşılamak.<br />

istikbâr (A.) [ رﺎﺒﮑﺘﺱا ] büyüklenme.<br />

istikfâf (A.) [ فﺎﻔﮑﺘﺱا ] yetinme.<br />

istiklâl (A.) [ لﻼﻘﺘﺱا ] bağımsızlık.<br />

istikmâl (A.) [ لﺎﻤﮑﺘﺱا ] tamamlama.<br />

istikrâh (A.) [ ﻩ اﺮﮑﺘﺱا ] iğrenme, tiksinme.<br />

229


istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.<br />

istikrâr (A.) [ راﺮﻘﺘﺱا ] kararlılık.<br />

istikrâz (A.) [ ضاﺮﻘﺘﺱا ] borçlanma.<br />

istikşâf (A.) [ فﺎﺸﮑﺘﺱا ] keşif çalışması yapma.<br />

istîlâ (A.) [ ﻼﻴﺘﺱا ] yayılma, ele geçirme.<br />

istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.<br />

istilzâm (A.) [ ماﺰﻠﺘﺱا ] gerekme, gerektirme.<br />

istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek.<br />

istilzâm eylemek gerektirmek.<br />

istimâ’ (A.) [ عﺎﻤﺘﺱا ] dinleme, kulak verme.<br />

istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.<br />

istimdâd (A.) [ داﺪﻤﺘﺱا ] yardım isteme.<br />

istimhâl (A.) [ لﺎﻬﻤﺘﺱا ] ek süre isteme.<br />

istimlâk (A.) [ کﻼﻤﺘﺱا ] kamulaştırma.<br />

istimlâk edilmek kamulaştırılmak.<br />

istimlâk etmek kamulaştırmak.<br />

istimnâ’ (A.) [ ءﺎﻨﻤﺘﺱا ] mastürbasyon.<br />

istimrâr (A.) [ راﺮﻤﺘﺱا ] süreklilik.<br />

istinâd (A.) [ دﺎﻨﺘﺱا ] 1.dayanma. 2.güvenme.<br />

istinâd etmek dayanmak.<br />

istinâden (A.) [ ادﺎﻨﺘﺱا ] 1.dayanarak. 2.güvenerek.<br />

istinadgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔدﺎﻨﺘﺱا ] dayanak.<br />

230


istînâf (A.) [ فﺎﻨﻴﺘﺱا ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının<br />

feshini isteme.<br />

istinbât (A.) [ طﺎﺒﻨﺘ ﺱا ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma.<br />

istinkâf (A.) [ فﺎﮑﻨﺘﺱا ] çekimserlik.<br />

istinkâf etmek çekimser kalmak.<br />

istinşâk (A.) [ قﺎﺸﻨﺘﺱا ] buruna su çekme.<br />

istintâk (A.) [ قﺎﻄﻨﺘﺱا ] sorgulama.<br />

istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.<br />

istirâhat (A.) [ ﺖﺣاﺮ ﺘﺱا ] dinlenme.<br />

istirâhat etmek dinlenmek.<br />

istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.<br />

istirdâd (A.) [ دادﺮﺘﺱا ] geri isteme, geri alma.<br />

istirdâd edilmek geri alınmak.<br />

istirdâd etmek geri almak.<br />

istirhâm (A.) [ مﺎﺣﺮﺘﺱا ] rica etme, yalvararak isteme.<br />

istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.<br />

istirhamkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻡﺎﺣﺮﺘﺱا ] yalvarırcasına.<br />

istirkab etmek çekememek.<br />

istiskâ (A.) [ ﺎﻘﺴﺘﺱا ] 1.yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.<br />

istiskâl (A.) [ لﺎﻘﺜﺘﺱا ] hoş karşılamama, yüz vermeme.<br />

istisnâ (A.) [ ﺎﻨﺜﺘﺱا ] kural dışı.<br />

istisnâ’î (A.) [ ﯽﺋﺎﻨﺜﺘﺱا ] kural dışı.<br />

istişâre (A.) [ ﻩرﺎﺸﺘﺱا ] danışma.<br />

231


istişâre etmek danışmak.<br />

istişhâd (A.) [ دﺎﻬﺸﺘﺱا ] 1.kanıt gösterme. 2.örnek verme.<br />

istişhâd yapmak örnek vermek.<br />

istitâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻄﺘﺱا ] güç.<br />

istitâr (A.) [ رﺎﺘﺘﺱا ] örtünme.<br />

istitrâden (A.) [ اداﺮﻄﺘﺱا ] sırası gelmişken.<br />

istivâ (A.) [ اﻮﺘﺱا ] 1.eşitlik. 2.düzlük.<br />

istiz’âf (A.) [ فﺎﻌﻀﺘﺱا ] zayıf düşürme, zayıf görme.<br />

istîzâh (A.) [ حﺎﻀﻴﺘﺱا ] gensoru.<br />

istîzân (A.) [ ناﺬﻴﺘﺱا ] izin isteme.<br />

isyân (A.) [ نﺎﻴﺼﻋ ] başkaldırı.<br />

îş (A.) [ ﺶﻴﻋ ] 1.yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.<br />

iş’âr (A.) [ رﺎﻌﺵا ] bildirme, gösterme.<br />

işâa (A.) [ ﻪﻋﺎﺵا ] duyurma, yayma.<br />

işârât (A.) [ تارﺎﺵا ] işaretler.<br />

işâret (A.) [ ترﺎﺵا ] 1.gösterme. 2.alamet. 3.iz.<br />

işâreten (A.) [ ة رﺎﺵا ] işaret ederek.<br />

işbâ’ (A.) [ عﺎﺒﺵا ] 1.doyurma. .doldurma.<br />

işgâl (A.) [ لﺎﻐﺵا ] 1.meşgul etme. 2.ele geçirme.<br />

işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.<br />

işhâd (A.) [ دﺎﻬﺵا ] tanık getirme.<br />

işkence (F.) [ ﻪﺠﻨﮑﺵا ] acı verme, eziyet etme.<br />

işmi’zâz (A.) [ زاﺰﺌﻤﺵا ] 1.surat ekşitme. 2.ürperme.<br />

232


işrâk (A.) [ قاﺮﺵا ] 1.doğma. 2.aydınlatma.<br />

işrâkî (A.) [ ﯽﻗاﺮﺵا ] Pisagorcu.<br />

işret (A.) [ تﺮﺸﻋ ] 1.içki. 2.içki alemi.<br />

işrîn (A.) [ ﻦیﺮﺸﻋ ] yirmi.<br />

iştiâl (A.) [ لﺎﻌﺘﺵا ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma.<br />

iştibâh (A.) [ ﻩﺎﺒﺘﺵا ] kuşkuya düşme.<br />

iştigâl (A.) [ لﺎﻐﺘﺵا ] uğraşı.<br />

iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.<br />

iştihâ (A.) [ ﺎﻬﺘﺵا ] iştah.<br />

iştihâengîz (A.) [ ﺰﻴﮕﻥا ﺎﻬﺘﺵا ] iştah açıcı, iştah verici.<br />

iştihâr (A.) [ رﺎ ﻬﺘﺵا ] meşhur olma.<br />

iştihâr etmek meşhur olmak.<br />

iştikâk (A.) [ قﺎﻘﺘﺵا ] türeme.<br />

iştimâl (A.) [ لﺎﻤﺘﺵا ] kapsama.<br />

iştirâ (A.) [ اﺮﺘﺵا ] satın alma.<br />

iştirâ etmek satın almak.<br />

iştirâk (A.) [ کاﺮﺘﺵا ] 1.katılım. 2.ortaklık.<br />

iştirâkiyye (A.) [ ﻪﻴﮐاﺮﺘﺵا ] komünizm.<br />

iştiyâk (A.) [ قﺎﻴﺘﺵا ] şevklenme, şevk duyma.<br />

îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.<br />

işve (A.) [ ﻩﻮﺸﻋ ] cilve, naz, eda.<br />

işvebâz (A.-F.) [ زﺎﺑ ﻩﻮﺸﻋ ] işveli.<br />

işveger (A.-F.) [ ﺮﮔ ﻩﻮﺸﻋ ] işveli.<br />

233


işvekâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻩﻮﺸﻋ ] işveli, şivekâr.<br />

it’âm (A.) [ مﺎﻌﻃا ] doyurma, yemek verme.<br />

itâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻃا ] uyma, boyun eğme.<br />

itâat etmek uymak, boyun eğmek.<br />

itâb (A.) [ بﺎﺘﻋ ] azarlama, paylama, çıkışma.<br />

itâle (A.) [ ﻪﻝﺎﻃا ] uzatma.<br />

itbâ (A.) [ عﺎﺒﺕا ] tabi kılma.<br />

itfâ (A.) [ ﺎﻔﻃا ] söndürme.<br />

itfâ etmek söndürmek.<br />

itfâiyye (A.) [ ﻪﻴﺋﺎﻔﻃا ] yangın söndürme teşkilatı.<br />

ithâf (A.) [ فﺎﺤﺕا ] 1.hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir<br />

kuruluşa manen hediye etmesi.<br />

ithâm (A.) [ مﺎﻬﺕا ] suçlama, töhmet altında bırakma.<br />

itham etmek suçlamak.<br />

itibâr (A.) [ رﺎﺒﺘﻋا ] saygınlık.<br />

itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.<br />

itibâren (A.) [ ارﺎﺒﺘﻋا ] –den beri.<br />

itibârî (A.) [ یرﺎﺒﺘﻋا ] 1.göz kararı. 2.var sayılan.<br />

itibariyle (A.-T.) bakımından.<br />

itidâl (A.) [ لاﺪﺘﻋا ] denge, ölçülü olma.<br />

itikâd (A.) [ دﺎﻘﺘﻋا ] inanç.<br />

itikâd etmek inanmak.<br />

itikâdât (A.) [ تادﺎﻘﺘﻋا ] inançlar.<br />

234


itikadiyât (A.) [ تﺎیدﺎﻘﺘﻋا ] inançla ilgili şeyler.<br />

itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.<br />

itilâf (A.) [ فﻼﺘﺋا ] 1.uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.<br />

itilafkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻓﻼﺘﺋا ] uzlaştırıcı, birleştirici.<br />

itimâd (A.) [ دﺎﻤﺘﻋا ] güven.<br />

itimâd edilmek güvenilmek.<br />

itimâd etmek güvenmek.<br />

itimâden (A.) [ ادﺎﻤﺘﻋا ] güvenerek.<br />

itimâdnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥدﺎﻤﺘﻋا ] güven mektubu.<br />

itinâ (A.) [ ﺎﻨﺘﻋا ] özen.<br />

itinâ edilmek özen gösterilmek.<br />

itinâ etmek özen göstermek.<br />

itinakâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻨﺘﻋا ] özen gösteren, itinalı.<br />

itirâf (A.) [ فاﺮﺘﻋا ] 1.sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.<br />

itisâf (A.) [ فﺎﺴﺘﻋا ] yolsuzluk.<br />

itiyâd (A.) [ دﺎﻴﺘﻋا ] alışkanlık.<br />

itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.<br />

itizâm -ı mâ lâ yelzem [ مﺰﻠی ﻻ ﺎﻡ ماﺰﺘﻝا ] abesle iştigal etmek.<br />

itkân (A.) [ نﺎﻘﺕا ] 1.emin olma. 2.sağlamlaştırma.<br />

itlâf (A.) [ فﻼﺕا ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma.<br />

itmâm (A.) [ مﺎﻤﺕا ] tamamlama, bitirme.<br />

itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek.<br />

itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.<br />

235


itmînân (A.) [ نﺎﻨﻴﻤﻃا ] emin olma, kendine güvenme.<br />

ittibâ (A.) [ عﺎﺒﺕا ] uyma, izleme.<br />

ittibâ etmek uymak, izlemek.<br />

ittibâen (A.) [ ﺎﻋﺎﺒﺕا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek.<br />

ittifâk (A.) [ قﺎﻔﺕا ] birleşme.<br />

ittifâken (A.) [ ﺎﻗﺎﻔﺕا ] tesadüfen, rastgele.<br />

ittifâkî (A.) [ ﯽﻗﺎﻔﺕا ] tesadüfî.<br />

ittihâd (A.) [ دﺎﺤﺕا ] birlik.<br />

ittihâd -ı islâm [ مﻼﺱا دﺎﺤﺕا ] panislamizm.<br />

ittihâm (A.) [ مﺎﻬﺕا ] töhmet altında kalma.<br />

ittihâz (A.) [ ذﺎﺨﺕا ] 1.alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.<br />

ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek.<br />

ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.<br />

ittikâ (A.) [ ﺎﮑﺕا ] dayanma, yaslanma.<br />

ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.<br />

ittisâ (A.) [ عﺎﺴﺕا ] 1.genişlik. 2.genişleme.<br />

ittisâl (A.) [ لﺎﺼﺕا ] 1.birleşme, kavuşma. 2.bitişik.<br />

ityân (A.) [ نﺎﻴﺕا ] getirme.<br />

ivaz (A.) [ ضﻮﻋ ] karşılık, bedel.<br />

ivazan (A.) [ ﺎﺽﻮﻋ ] karşılığında, karşılık olarak.<br />

iyâbüzihâb (A.) [ بﺎهذ و بﺎﻴﻋ ] gidiş geliş.<br />

iyâl (A.) [ لﺎﻴﻋ ] hanım, eş.<br />

iyân (A.) [ نﺎﻴﻋ ] açık, ayan beyan.<br />

236


iz’âc etmek rahatsız etmek.<br />

iz’âf (A.) [ فﺎﻌﺽا ] zayıflatma.<br />

iz’ân (A.) [ نﺎﻋذا ] 1.kavrayış. 2.terbiye.<br />

iz’ân etmek akıl etmek.<br />

izâbe (A.) [ ﻪﺑاذا ] eritme.<br />

izâe (A.) [ ﻪﺋﺎﺽا ] aydınlatma.<br />

izâfe (A.) [ ﻪﻓﺎﺽا ] ekleme.<br />

izâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﺽا ] 1.ilgi, bağ. 2.tamlama.<br />

izâfeten (A.) [ ﺔ ﻓﺎﺽا ] ek olarak, yanı sıra.<br />

izâfî (A.) [ ﯽﻓﺎﺽا ] göreceli.<br />

izâfiyyet (A.) [ ﺖﻴﻓﺎﺽا ] görecelilik.<br />

îzâh (A.) [ حﺎﻀیا ] açıklama.<br />

îzâh edilmek açıklanmak.<br />

îzâh etmek açıklamak.<br />

îzâhât (A.) [ تﺎﺣﺎﻀیا ] açıklamalar.<br />

îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.<br />

îzâhen (A.) [ ﺎﺣﺎﻀیا ] açıklayarak.<br />

izâle (A.) [ ﻪﻝازا ] 1.yok etme. 2.giderme.<br />

izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek.<br />

izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.<br />

izâm (A.) [ مﺎﻈﻋ ] büyükler, ulular.<br />

izâr (A.) [ رازا ] peştemal.<br />

izâr (A.) [ راﺬﻋ ] yanak.<br />

237


izdihâm (A.) [ مﺎﺣدزا ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma.<br />

izdivâc (A.) [ جاودزا ] evlilik.<br />

izdiyâd (A.) [ دﺎیدزا ] artış, çoğalma.<br />

îzed (F.) [ دﺰیا ] Tanrı.<br />

izhâr (A.) [ رﺎﻬﻇا ] gösterme.<br />

izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.<br />

izin (A.) [ نذا ] izin.<br />

izkâr (A.) [ رﺎﮐذا ] zikretme, dile getirme, hatırlatma.<br />

izlâl (A.) [ لﻻذا ] alçaltma.<br />

izmihlâl (A.) [ لﻼﺤﻤﺽا ] yok olma.<br />

izn (A.) [ نذا ] izin.<br />

izz (A.) [ ﺰﻋ ] 1.değer. 2.yücelik.<br />

izzet (A.) [ تﺰﻋ ] 1.değer. 2.yücelik. 3.saygı.<br />

238


jâj (F.) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva.<br />

jâjhây (F.) [ یﺎﺧژاژ ] boşboğaz, zevzek.<br />

jâle (F.) [ ﻪﻝاژ ] çiy, şebnem.<br />

jeng (F.) [ ﮓﻥژ ] pas.<br />

jengâr (F.) [ رﺎﮕﻥژ ] pas.<br />

jerf (F.) [ فرژ ] derin.<br />

jerfâ (F.) [ ﺎﻓرژ ] derinlik.<br />

jerfbîn (F.) [ ﻦﻴﺑ فرژ ] ayrıntılı düşünen, dikkatli.<br />

jinde (F.) [ ﻩﺪﻥژ ] 1.yırtık, eski. 2.yamalı hırka.<br />

jindepûş (F.) [ شﻮﭘ ﻩﺪﻥژ ] 1.yamalı hırka giyen. 2.derviş.<br />

jiyân (F.) [ نﺎیژ ] 1.kükremiş. 2.kızgın.<br />

jülîde (F.) [ ﻩﺪﻴﻝوژ ] dağınık, karışık.<br />

J<br />

239


ka’b (A.) [ ﺐﻌﮐ ] 1.aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.<br />

ka’r (A.) [ ﺮﻌﻗ ] 1.derinlik. 2.çukur. 3.dip.<br />

kabâ (A.) [ ﺎﺒﻗ ] cübbe.<br />

kabahat (A.) [ ﺖﺣﺎﺒﻗ ] suç, kusur.<br />

kabâih (A.) [ ﺢﺋﺎﺒﻗ ] suçlular, kabahatliler.<br />

kabâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺒﻗ ] kâbileler.<br />

kabîh (A.) [ ﺢﻴﺒﻗ ] çirkin, hoş olmayan.<br />

kâbil (A.) [ ﻞﺑﺎﻗ ] 1.mümkün. 2.yetenekli.<br />

kabîl (A.) [ ﻞﻴﺒﻗ ] gibi, benzeri.<br />

kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.<br />

kâbile (A.) [ ﻪﻠﺑﺎﻗ ] ebe.<br />

kabîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺒﻗ ] boy, kâbile.<br />

kâbil-i kıyas [ سﺎﻴﻗ ﻞﺑﺎﻗ ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.<br />

kâbiliyet (A.) [ ﺖﻴﻠﺑﺎﻗ ] yetenek.<br />

kâbiliyyât (A.) [ تﺎﻴﻠﺑﺎﻗ ] yetenekler.<br />

kâbin (F.) [ ﻦﻴﺑﺎﮐ ] mehir.<br />

kabir (A.) [ ﺮﺒﻗ ] mezar.<br />

kabl (A.) [ ﻞﺒﻗ ] önce.<br />

kablelmîlad (A.) [ دﻼﻴﻤﻝا ﻞﺒﻗ ] milattan önce.<br />

kablettârih (A.) [ ﺦیرﺎﺘﻝا ﻞﺒﻗ ] tarih öncesi.<br />

K<br />

240


kablettarihî (A.) [ ﯽﺨیرﺎﺘﻝا ﻞﺒﺹ ] tarih öncesi.<br />

kabr (A.) [ ﺮ ﺒﻗ ] mezar kabir.<br />

kabristan (A.-F.) [ نﺎﺘﺱﺮﺒﻗ ] mezarlık.<br />

kabul (A.) [ لﻮﺒﻗ ] 1.kabul etme. 2.alma.<br />

kâbûs (A.) [ سﻮﺑﺎﮐ ] karabasan.<br />

kabz (A.) [ ﺾﺒﻗ ] tutma, kavrama.<br />

kabza (A.) [ﻪﻀﺒﻗ ] sap.<br />

kâc (F.) [ جﺎﮐ ] çam.<br />

kad (A.) [ ﺪﻗ ] boy.<br />

kadd (A.) [ ﺪﻗ ] boy.<br />

kadeh (A.) [ حﺪﻗ ] 1.bardak. 2.içki kadehi.<br />

kadem (A.) [ مﺪﻗ ] 1.adım. 2.ayak.<br />

kademe (A.) [ ﻪﻡﺪﻗ ] 1.basamak. 2.derece.<br />

kader (A.) [ رﺪﻗ ] ilahî takdir.<br />

kadh (A.) [ حﺪﻗ ] kötüleme, kınama.<br />

kadı (A.) [ ﯽﺽﺎﻗ ] dinî yargıç.<br />

kadid (A.) [ ﺪیﺪﻗ ] 1.kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.<br />

kâdilkudât (A.) [ تﺎﻀﻘﻝا ﯽﺽﺎﻗ ] başkadı.<br />

kadim (A.) [ ﻢیﺪﻗ ] eski.<br />

kadîmen (A.) [ ﺎﻤیﺪﻗ ] eskiden.<br />

kâdir (A.) [ ردﺎﻗ ] güçlü.<br />

kadîr (A.) [ ﺮیﺪﻗ ] çok güçlü.<br />

kadirdân (A.-F.) [ نادرﺪﻗ ] değerbilir.<br />

241


kadirşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵرﺪﻗ ] değerbilir.<br />

kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.<br />

kadr (A.) [ رﺪﻗ ] 1.değer. 2.şeref. 3.derece.<br />

kadrdân (A.-F.) [ نادرﺪﻗ ] değerbilir.<br />

kadrşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵرﺪﻗ ] değerbilir.<br />

kafâ (A.) [ ﺎﻔﻗ ] baş.<br />

kafes (F.) [ ﺲﻔﻗ ] 1.kafes. 2.pencere kafesi.<br />

kâffe (A.) [ ﻪﻓﺎﮐ ] tümü, hepsi.<br />

kâfi (A.) [ ﯽﻓﺎﮐ ] yeterli.<br />

kâfile (A.) [ ﻪﻠﻓﺎﻗ ] 1.kervan. 2.topluluk, kafile.<br />

kafiyeperdâz (A.-F.) [ زادﺮﭘ ﻪﻴﻓﺎﻗ ] şair.<br />

kâğıd (F.) [ ﺪﻏﺎﮐ ] kağıt.<br />

kâh (F.) [ خﺎﮐ ] köşk, kasır.<br />

kâh (F.) [ ﻩﺎﮐ ] saman.<br />

kahbe (A.) [ ﻪﺒﺤﻗ ] 1.fahişe, 2.alçak, namussuz.<br />

kâhgil (F.) [ ﻞﮕهﺎﮐ ] sıva.<br />

kahhar (A.) [ رﺎﻬﻗ ] kahredici.<br />

kahır (A.) [ ﺮﻬﻗ ] 1.yok etme. 2.çok üzülme.<br />

kâhil (A.) [ ﻞهﺎﮐ ] tembel.<br />

kâhin (A.) [ ﻦهﺎﮐ ] gaipten haber veren, kehanette bulunan.<br />

kâhir (A.) [ ﺮهﺎﻗ ] kahreden, yok eden.<br />

kahpe (A.) [ ﻪﺒﺤﻗ ] 1.fahişe. 2.alçak, namussuz.<br />

kahr (A.) [ ﺮﻬﻗ ] 1.yok etme. 2.çok üzülme.<br />

242


kahraman (F.) [ نﺎﻡﺮﻬﻗ ] yiğit<br />

kahrübâ (A.) [ ﺎﺑﺮهﺎﮐ ] kehribar.<br />

kaht (A.) [ ﻂﺤﻗ ] kıtlık.<br />

kahve (A.) [ ﻩﻮﻬﻗ ] kahve.<br />

kâid (A.) [ ﺪﺋﺎﻗ ] komutan.<br />

kâide (A.) [ ﻩﺪﻋﺎﻗ ] 1.kural. 2.temel, esas.<br />

kâideten (A.) [ ة ﺪﻋﺎﻗ ] kural olarak, esas itibarıyla.<br />

kâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻗ ] 1.söyleyen. 2.razı olan.<br />

kâil olmak razı olmak.<br />

kâim (A.) [ ﻢﺋﺎﻗ ] 1.ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik.<br />

kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.<br />

kâime (A.) [ ﻪﻤﺋﺎﻗ ] 1.kağıt para. 2.ferman.<br />

kâimmakam (A.) [ مﺎﻘﻡ ﻢﺋﺎﻗ ] 1.kaymakam. 2.yerine geçen.<br />

kâin (A.) [ ﻦﺋﺎﮐ ] bulunan, yer alan.<br />

kâinât (A.) [ تﺎﻨﺋﺎﮐ ] 1.evren. 2.dünya.<br />

kâkül (F.) [ ﻞﮐﺎﮐ ] perçem.<br />

kâl (A.) [ لﺎﻗ ] söz, laf.<br />

kal’ (A.) [ ﻊﻠﻗ ] koparma, sökme.<br />

kal’a (A.) [ ﻪﻌﻠﻗ ] kale<br />

kâlâ (F.) [ ﻻﺎﮐ ] 1.mal. 2.kumaş.<br />

kalb (A.) [ ﺐﻠﻗ ] 1.yürek. 2.gönül.<br />

kalb (A.) [ ﺐﻠﻗ ] değiştirme.<br />

kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.<br />

243


kalbî (A.) [ ﯽﺒﻠﻗ ] 1.yürekten. 2.kalp ile ilgili.<br />

kalbüd (F.) [ ﺪﺒﻝﺎﮐ ] 1.beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.<br />

kalbzen (A.-F.) [ نز ﺐﻠﻗ ] kalpazan.<br />

kalem (A.) [ ﻢﻠﻗ ] 1.kalem. 2.keski. 3.büro.<br />

kalemkârî (A.-F.) [ یرﺎﮑﻤﻠﻗ ] 1.nakkaşlık. 2.kalem işi.<br />

kalemrev (A.-F.) [ وﺮﻤﻠﻗ ] ülke, diyar, topraklar.<br />

kâlıb (A.) [ ﺐﻝﺎﻗ ] 1.kalıp. 2.beden.<br />

kalil (A.) [ ﻞﻴﻠﻗ ] az.<br />

kallâş (A.) [ شﻼﻗ ] kalleş.<br />

kalyân (F.) [ نﺎﻴﻠﻗ ] nargile.<br />

kâm (F.) [ مﺎﮐ ] 1.damak. 2.arzu.<br />

kamer (A.) [ ﺮﻤﻗ ] ay.<br />

kameriyye (A.) [ ﻪیﺮﻤﻗ ] çardak.<br />

kâmet (A.) [ ﺖﻡﺎ ﻗ ] boy.<br />

kâmil (A.) [ ﻞﻡﺎﮐ ] 1.tam. 2.olgun. 3.bilgili.<br />

kâmilen (A.) [ ﻼﻡﺎﮐ ] tamamen, büsbütün, tümüyle.<br />

kamîs (A.) [ ﺺﻴﻤﻗ ] gömlek.<br />

kâmkâr (F.) [ رﺎﮑﻡﺎﮐ ] mutlu.<br />

kamus (A.) [ سﻮﻡﺎﻗ ] sözlük.<br />

kâmyâb (F.) [ بﺎﻴﻡﺎﮐ ] mutlu.<br />

kân (F.) [ نﺎﮐ ] 1.maden ocağı. 2.yurt, ocak.<br />

kanâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻨﻗ ] yetinme.<br />

kanaat etmek yetinmek.<br />

244


kanât (A.) [ تﺎﻨﻗ ] yeraltı su kanalı.<br />

kand (A.) [ ﺪﻨﻗ ] şeker.<br />

kâni (A.) [ ﻊﻥﺎﻗ ] yetinen, kanaat eden.<br />

kâni etmek ikna etmek.<br />

kâni olmak ikna olmak.<br />

kannâd (A.) [ دﺎﻨﻗ ] şekerci.<br />

kantar (A.) [ رﺎﻄﻨﻗ ] baskül.<br />

kanun (A.) [ نﻮﻥﺎﻗ ] 1.yasa. 2.yol yordam.<br />

kânûn (A.) [ نﻮﻥﺎﮐ ] 1.ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.<br />

kanunî (A.) [ ﯽﻥﻮﻥﺎﻗ ] 1.yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.<br />

kâr (F.) [ رﺎﮐ ] iş.<br />

kâr etmek işlemek, tesir etmek.<br />

karâbet (A.) [ ﺖﺑاﺮﻗ ] yakınlık, akrabalık.<br />

karâin (A.) [ ﻦﺋاﺮﻗ ] ipuçları, karineler.<br />

karar (A.) [ راﺮﻗ ] 1.durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.<br />

karargîr (A.-F.) [ ﺮﻴﮔراﺮﻗ ] karar verilmiş.<br />

karargîr olmak karara bağlanmak.<br />

kârbân (F.) [ نﺎﺑرﺎﮐ ] kervan.<br />

kârd (F.) [ درﺎﮐ ] bıçak.<br />

kârdân (F.) [ نادرﺎﮐ ] işbilir.<br />

kârgâh (F.) [ ﻩﺎﮔرﺎﮐ ] işlik, iş yeri.<br />

kârger (F.) [ ﺮﮔرﺎﮐ ] işçi.<br />

karha (A.) [ ﻪﺣﺮﻗ ] yara.<br />

245


kârhane (F.) [ ﻪﻥﺎﺧرﺎﮐ ] 1.fabrika. 2.işlik.<br />

kâr-ı kadim [ ﻢیﺪﻗ رﺎﮐ ] eski el işi.<br />

kâri’ (A.) [ ءرﺎﻗ ] okuyucu.<br />

kâri’în (A.) [ ﻦﻴﺋرﺎﻗ ] okuyucular.<br />

kâria (A.) [ ﻪﺋرﺎﻗ ] bayan okuyucu.<br />

karîb (A.) [ ﺐیﺮﻗ ] yakın.<br />

karîben (A.) [ ﺎﺒیﺮﻗ ] yakında.<br />

karîha (A.) [ ﻪﺤیﺮﻗ ] düşünme gücü.<br />

karin (A.) [ ﻦیﺮﻗ ] 1.yakın. 2.eş dost.<br />

karîne (A.) [ ﻪﻨیﺮﻗ ] ipucu.<br />

kâriz (F.) [ ﺰیرﺎﮐ ] yeraltı su kanalı.<br />

karn (A.) [ نﺮﻗ ] 1.boynuz. 2.yüzyıl.<br />

kârşinâs (F.) [ سﺎﻨﺵرﺎﮐ ] uzman, işten anlayan.<br />

karûre (A.) [ ﻩرورﺎﻗ ] idrar şişesi, ördek.<br />

kârvan (F.) [ ناورﺎﮐ ] kervan.<br />

karvanserây (A.) [ یاﺮﺱ ناو رﺎﮐ ] kervansaray.<br />

karye (A.) [ ﻪیﺮﻗ ] köy.<br />

karz (A.) [ ضﺮﻗ ] borç.<br />

kârzâr (F.) [ رازرﺎﮐ ] savaş.<br />

kasab (A.) [ ﺐﺼﻗ ] 1.şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.<br />

kasaba (A.) [ ﻪﺒﺼﻗ ] kasaba.<br />

kasâid (A.) [ ﺪﺋﺎﺼﻗ ] kasideler.<br />

kasâvet (A.) [ ت وﺎﺴﻗ ] 1.katılık, sertlik. 2.keder.<br />

246


kasd (A.) [ ﺪﺼﻗ ] 1.kasıt. 2.dövme.<br />

kasden (A.) [ اﺪﺼﻗ ] kasıtlı olarak.<br />

kâse (F.) [ ﻪﺱﺎﮐ ] 1.çanak, kâse.<br />

kâse-i ser [ ﺮﺱ ءﻪﺱﺎﮐ ] kafatası.<br />

kâselîs (F.) [ ﺲﻴﻝ ﻪﺱﺎﮐ ] çanak yalayıcı.<br />

kasem (A.) [ ﻢﺴﻗ ] yemin.<br />

kasır (A.) [ ﺮﺼﻗ ] köşk.<br />

kâsib (A.) [ ﺐﺱﺎﮐ ] kazanan.<br />

kâsid (A.) [ ﺪﺹﺎﻗ ] 1.ulak. 2.kasteden.<br />

kaside (A.) [ ﻩﺪﻴﺼﻗ ] kaside.<br />

kasîdeserâ (A.-F.) [ اﺮﺱ ﻩﺪﻴﺼﻗ ] kaside şairi.<br />

kasîr (A.) [ ﺮﻴﺼﻗ ] kısa.<br />

kasr (A.) [ ﺮﺼﻗ ] kasır, köşk.<br />

kassab (A.) [ بﺎﺼﻗ ] kasap.<br />

kassar (A.) [ رﺎﺼﻗ ] çamaşırcı, çırpıcı.<br />

kasvet (A.) [ تﻮﺴﻗ ] 1.katılık. 2.gönül darlığı.<br />

kasvet basmak gönlü daralmak.<br />

kâş (F.) [ شﺎﮐ ] keşke.<br />

kâşâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺵﺎﮐ ] 1.yuva. 2.mâlikâne.<br />

kâşî (F.) [ ﯽﺵﺎﮐ ] çini, fayans.<br />

kâşif (A.) [ ﻒﺵﺎﮐ ] keşfeden.<br />

kâşki (F.) [ ﯽﮑﺵﺎﮐ ] keşke.<br />

kat’ (A.) [ ﻊﻄﻗ ] 1.kesme. 2.kesilme.<br />

247


kat’an (A.) [ ﺎﻌﻄﻗ ] kesinlikle.<br />

kat’en (A.) [ ﺎﻌﻄﻗ ] kesinlikle.<br />

kat’î (A.) [ ﯽﻌﻄﻗ ] kesin.<br />

kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle.<br />

kat’iyet (A.) [ ﺖﻴﻌﻄﻗ ] kesinlik.<br />

kat’iyyen (A.) [ ﺎﻴﻌﻄﻗ ] 1.kesinlikle. 2.asla.<br />

katarât (A.) [ تاﺮﻄﻗ ] damlalar.<br />

katf (A.) [ ﻒﻄﻗ ] devşirme.<br />

kâtıbeten (A.) [ ﺔ ﺒﻃﺎﻗ ] asla, kesinlikle.<br />

kâti’ (A.) [ ﻊﻃﺎﻗ ] kesen, kesici.<br />

kâtib (A.) [ ﺐﺕﺎﮐ ] yazıcı.<br />

kâtil (A.) [ ﻞﺕﺎﻗ ] öldüren.<br />

katil (A.) [ ﻞﺘﻗ ] öldürme.<br />

kâtip (A.) [ ﺐﺕﺎﮐ ] yazıcı.<br />

katl (A.) [ ﻞﺘﻗ ] öldürme, katil.<br />

katre (A.) [ ﻩﺮﻄﻗ ] damla.<br />

kavâfil (A.) [ ﻞﻓاﻮﻗ ] kafileler.<br />

kavâid (A.) [ ﺪﻋاﻮﻗ ] kurallar, kâideler.<br />

kavânîn (A.) [ ﻦﻴﻥاﻮﻗ ] kanunlar.<br />

kavî (A.) [ یﻮﻗ ] güçlü.<br />

kavim (A.) [ مﻮﻗ ] topluluk, ulus.<br />

kavis (A.) [ سﻮﻗ ] yay.<br />

kaviyü’l-bünye (A.) [ ﻪﻴﻨﺒﻝا یﻮﻗ ] sağlam yapılı.<br />

248


kavl (A.) [ لﻮﻗ ] söz.<br />

kavm (A.) [ مﻮﻗ ] kavim, topluluk.<br />

kavmî (A.) [ ﯽﻡﻮﻗ ] kavme dayalı.<br />

kavmiyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻮﻗ ] kavimlik.<br />

kavs (A.) [ سﻮﻗ ] yay.<br />

kay’ (A.) [ ء ﯽﻗ ] kusma.<br />

kayd (A.) [ ﺪﻴﻗ ] 1.bağ. 2.zincir. 3.kayıt.<br />

kazâ (A.) [ ﺎﻀﻗ ] 1.ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.<br />

kazâî (A.) [ ﯽﺋﺎﻀﻗ ] yargı ile ilgili.<br />

kazârâ (A.-F.) [ ارﺎﻀﻗ ] tesadüfen.<br />

kazâyâ (A.) [ ﺎیﺎﻀﻗ ] meseleler, problemler.<br />

kâzî (A.) [ ﯽﺽﺎﻗ ] kadı.<br />

kâzib (A.) [ بذﺎﮐ ] yalancı.<br />

kaziyye (A.) [ ﻪﻴﻀﻗ ] 1.mesele. 2.önerme.<br />

ke’enlemyekün (A.) [ ﻦﮑی ﻢﻝ نﺄﮐ ] olmamışçasına, yok sayarak.<br />

ke’s (A.) [ سﺄﮐ ] 1.çanak. 2.kadeh.<br />

kebed (A.) [ ﺪﺒﮐ ] karaciğer.<br />

kebîr (A.) [ ﺮﻴﺒﮐ ] büyük.<br />

kebş (A.) [ ﺶﺒﮐ ] koç.<br />

kebûd (F.) [ دﻮﺒﮐ ] mavi.<br />

kebûter (F.) [ دﻮﺒﮐ ] güvercin.<br />

kec (F.) [ ﺞﮐ ] eğri.<br />

kecbîn (F.) [ ﻦﻴﺒﺠﮐ ] şaşı.<br />

249


keçel (F.) [ ﻞﭽﮐ ] kel.<br />

kedd (A.) [ ﺪﮐ ] emek.<br />

keder (A.) [ رﺪﮐ ] 1.üzüntü. 2.bulanıklık.<br />

kedernâk (A.-F.) [ کﺎﻥرﺪﮐ ] üzüntülü, kederli.<br />

kedhüda (F.) [ اﺪﺧﺪﮐ ] kâhya.<br />

kedû (F.) [ وﺪﮐ ] kabak.<br />

kef (F.) [ ﻒﮐ ] köpük.<br />

kefâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﻔﮐ ] kefillik.<br />

kefçe (F.) [ ﻪﭽﻔﮐ ] kepçe.<br />

kefel (A.) [ ﻞﻔﮐ ] kalça.<br />

kefere (A.) [ ﻩﺮﻔﮐ ] kafirler.<br />

keff (A.) [ ﻒﮐ ] 1.aya. 2.avuç.<br />

keffe (A.) [ ﻪﻔﮐ ] kefe.<br />

kefgîr (F.) [ ﺮﻴﮕﻔﮐ ] kevgir.<br />

kefil (A.) [ ﻞﻴﻔﮐ ] kefil, kefalet eden.<br />

kefş (F.) [ ﺶﻔﮐ ] ayakkabı.<br />

keftâr (F.) [ رﺎﺘﻔﮐ ] sırtlan.<br />

kefter (F.) [ ﺮﺘﻔﮐ ] güvercin.<br />

kehânet (A.) [ ﺖﻥﺎﻬﮐ ] falcılık, kahinlik.<br />

kehene (A.) [ ﻪﻨﻬﮐ ] kahinler.<br />

kehf (A.) [ ﻒﻬﮐ ] mağara.<br />

kehhâl (A.) [ لﺎﺤﮐ ] 1.göze sürme çeken. 2.göz hekimi.<br />

kehkeşan (F.) [ نﺎﺸﮑﻬﮐ ] samanyolu.<br />

250


kej (F.) [ ﮋﮐ ] eğik, eğri.<br />

kejdüm (F.) [ مدﮋﮐ ] akrep.<br />

kelâğ (F.) [ غﻼﮐ ] karakarga, kuzgun.<br />

kelâm (A.) [ م ﻼﮐ ] söz.<br />

kelâm-ı kadim [ ﻢیﺪﻗ مﻼﮐ ] Kur’ân.<br />

kelâm-ı kibâr [ رﺎﺒﮐ مﻼﮐ ] büyük insanların özlü sözleri.<br />

kelb (A.) [ ﺐﻠﮐ ] köpek.<br />

kelimât (A.) [ تﺎﻤﻠﮐ ] kelimeler, sözcükler.<br />

kelime (A.) [ ﻪﻤﻠﮐ ] sözcük.<br />

kelle (F.) [ ﻪﻠﮐ ] baş.<br />

kem (F.) [ ﻢﮐ ] az, eksik.<br />

kemâbîş (F.) [ ﺶﻴﺑﺎﻤﮐ ] az çok, aşağı yukarı.<br />

kemâfissâbık (A.) [ ﻖﺑﺎﺴﻝا ﯽﻓ ﺎﻤﮐ ] eskiden olduğu gibi.<br />

kemâkân (A.) [ نﺎﮐﺎﻤﮐ ] eskiden olduğu gibi.<br />

kemâl (A.) [ لﺎﻤﮐ ] olgunluk, mükemmellik.<br />

kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle.<br />

kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.<br />

kemân (F.) [ نﺎﻤﮐ ] 1.yay. 2.keman.<br />

kemânebrû (F.) [ وﺮﺑا نﺎﻤﮐ ] kaşı yay gibi olan sevgili.<br />

kemankeş (F.) [ ﺶﮑﻥﺎﻤﮐ ] okçu, yay çeken.<br />

kemâyenbağî (A.) [ ﯽﻐﺒﻨی ﺎﻤﮐ ] gerektiği gibi.<br />

kemend (F.) [ ﺪﻨﻤﮐ ] kement.<br />

kemend-i zülf (F.) [ ﻒﻝز ﺪﻨﻤﮐ ] saçlarının kemendi.<br />

251


kemer (F.) [ ﺮﻤﮐ ] bel.<br />

kemerbend (F.) [ ﺪﻨﺑﺮﻤﮐ ]] bel kayışı.<br />

kemîn (F.) [ ﻦﻴﻤﮐ ] pusu, tuzak.<br />

kemmiyet (A.) [ ﺖﻴﻤﮐ ] nicelik.<br />

kemmiyet (A.) [ ﺖﻴﻤﮐ ] nicelik.<br />

kemter (F.) [ ﺮﺘﻤﮐ ] 1.daha az. 2.değersiz.<br />

kemyâb (F.) [ بﺎﻴﻤﮐ ] az bulunur.<br />

kenâr (F.) [ رﺎﻨﮐ ] 1.kıyı. 2.kenar, yan.<br />

kenef (A.) [ ﻒﻨﮐ ] 1.çevre. 2.sığınacak yer.<br />

kenîse (A.) [ ﻪﺴﻴﻨﮐ ] kilise.<br />

kenîz (F.) [ ﺰﻴﻨﮐ ] cariye.<br />

kenz (A.) [ ﺰﻨﮐ ] hazine.<br />

ker (F.) [ ﺮﮐ ] sağır.<br />

kerâhet (A.) [ ﺖهاﺮﮐ ] iğrenme tiksinme.<br />

kerâmet (A.) [ ﺖﻡاﺮﮐ ] 1.cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı<br />

hal.<br />

kerân (F.) [ ناﺮﮐ ] uç, kıyı.<br />

kere (A.) [ ﻩﺮﮐ ] kez.<br />

kerefs (F.) [ ﺲﻓﺮﮐ ] kereviz.<br />

kerem (A.) [ مﺮﮐ ] cömertlik.<br />

kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.<br />

keremkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻡﺮﮐ ] cömert.<br />

kerhen (A.) [ ﺎهﺮﮐ ] istemeyerek, iğrenerek.<br />

252


kerîh (A.) [ ﻪیﺮﮐ ] iğrenç.<br />

kerîm (A.) [ ﻢیﺮﮐ ] 1.cömert. 2.yüce.<br />

kerîme (A.) [ ﻪﻤیﺮﮐ ] kız çocuk.<br />

kerkes (A.) [ ﺲﮐﺮﮐ ] akbaba.<br />

kerrât (A.) [ تاﺮﮐ ] defalar.<br />

kerre (A.) [ ﻩﺮﮐ ] defa.<br />

kerûbî (A.) [ ﯽﺑوﺮﮐ ] büyük melek.<br />

kervan (F.) [ ناوﺮﮐ ] kafile, kervan.<br />

kervansaray bk. karvanserây.<br />

kes (F.) [ ﺲﮐ ] kişi, kimse.<br />

kesâd (A.) [ دﺎﺴﮐ ] sürümsüz, kesat.<br />

kesâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﺜﮐ ] 1.yoğunluk. 2.çokluk.<br />

kesâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﺴﮐ ] tembellik, gevşeklik.<br />

kesb (A.) [ ﺐﺴﮐ ] çalışarak kazanma.<br />

kesbî (A.) [ ﯽﺒﺴﮐ ] çalışarak elde edilen.<br />

kese (F.) [ ﻪﺴﻴﮐ ] torba, küçük torba.<br />

kesîf (A.) [ ﻒﻴﺜﮐ ] 1.yoğun. 2.kalın. 3.koyu.<br />

kesîr (A.) [ ﺮﻴﺜﮐ ] çok, bol.<br />

kesîrü’l-istimâl (A.) [ لﺎﻤﻌﺘﺱﻻاﺮﻴﺜﮐ ] çok kullanılan.<br />

kesret (A.) [ تﺮﺜﮐ ] çokluk, bolluk.<br />

kesretle :(A.-T.) çokça, bolca.<br />

kesretli (A.-T.) çok, fazla.<br />

keşf (A.) [ ﻒﺸﮐ ] keşif, bulma, ortaya çıkarma.<br />

253


keşif (A.) [ ﻒﺸﮐ ] keşfetme, bulma.<br />

keşkûl (F.) [ لﻮﮑﺸﮐ ] 1.dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.<br />

keşmekeş (F.) [ ﺶﮑﻤﺸﮐ ] kargaşa, çekişme.<br />

keştî (F.) [ ﯽﺘﺸﮐ ] gemi.<br />

keştîbân (F.) [ نﺎﺒﻴﺘﺸﮐ ] kaptan.<br />

ketif (A.) [ ﻒﺘﮐ ] 1.omuz. 2.kürek kemiği.<br />

ketm (A.) [ ﻢﺘﮐ ] gizleme, saklama.<br />

kettân (A.) [ نﺎﺘﮐ ] keten.<br />

ketûm (A.) [ مﻮﺘﮐ ] sır saklayan, ağzı sıkı.<br />

kevâkib (A.) [ ﺐﮐاﻮﮐ ] yıldızlar.<br />

kevkeb (A.) [ ﺐﮐﻮﮐ ] yıldız.<br />

kevkebe (A.) [ ﻪﺒﮐﻮﮐ ] gösteriş.<br />

kevn (A.) [ نﻮﮐ ] varlık.<br />

kevser (A.) [ ﺮﺛﻮﮐ ] 1.cennet. 2.cennetteki bir havuz.<br />

keyd (A.) [ ﺪﻴﮐ ] hile, düzen.<br />

keyf (A.) [ ﻒﻴﮐ ] keyif, afiyet.<br />

keyfe mâ ittafak (A.) [ ﻖﻔﺕا ﺎﻡ ﻒﻴﮐ ] rastgele.<br />

keyfiyet (A.) [ ﺖﻴﻔﻴﮐ ] nitelik<br />

keyfiyyet (A.) [ ﺖﻴﻔﻴﮐ ] nitelik.<br />

keyhân (F.) [ نﺎﻬﻴﮐ ] dünya.<br />

keyvan (F.) [ ناﻮﻴﮐ ] Satürn, Zuhal.<br />

kezâ (A.) [ اﺬﮐ ] aynı şekilde, böylece.<br />

kezâlik (A.) [ ﮏﻝاﺬﮐ ] aynı şekilde.<br />

254


kezzâb (A.) [ باﺬﮐ ] çok yalancı.<br />

kıbâb (A.) [ بﺎﺒﻗ ] kubbeler.<br />

kıbel (A.) [ ﻞﺒﻗ ] taraf, yön.<br />

kıble (A.) [ ﻪﻠﺒﻗ ] 1.Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.<br />

kıbtî (A.) [ ﯽﻄﺒﻗ ] çingene.<br />

kıdem (A.) [ مﺪﻗ ] eskilik.<br />

kıdve (A.) [ ﻩوﺪﻗ ] önder.<br />

kılâ’ (A.) [ عﻼﻗ ] kaleler.<br />

kıllet (A.) [ ﺖﻠﻗ ] azlık.<br />

kırâat (A.) [ ﺖﺋاﺮﻗ ] okuma.<br />

kırâat etmek okumak.<br />

kırâathâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺖﺋاﺮﻗ ] 1. kahvehane. 2.okuma salonu.<br />

kıran (A.) [ ناﺮﻗ ] 1.yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine<br />

yaklaşması.<br />

kırba (A.) [ ﻪﺑﺮﻗ ] deriden yapılmış su kabı.<br />

kırtâsiye (A.) [ ﻪﻴﺱﺎﻃﺮﻗ ] kağıt işleri.<br />

kısas (A.) [ ﻪﺼﻗ ] kıssalar, hikayeler.<br />

kısm (A.) [ ﻢﺴﻗ ] kısım, bölüm.<br />

kısmen (A.) [ ﺎﻤﺴﻗ ] bir kısmı.<br />

kısmet (A.) [ ﺖﻤﺴﻗ ] 1.nasip, pay. 2.bölme.<br />

kıssa (A.) [ ﻪﺼﻗ ] 1.öykü, fıkra. 2.olay.<br />

kıst (A.) [ ﻂﺴﻗ ] 1.taksit. 2.parça.<br />

kıstas (A.) [ سﺎﻄﺴﻗ ] 1.ölçü. 2.terazi.<br />

255


kışr (A.) [ ﺮﺸﻗ ] kabuk.<br />

kıt’a (A.) [ ﻪﻌﻄﻗ ] parça.<br />

kıtal (A.) [ لﺎﺘﻗ ] 1.savaş. 2.birbirini öldürme.<br />

kıyafet (A.) [ ﺖﻓﺎﻴﻗ ] kılık, görünüm.<br />

kıyâm (A.) [ مﺎﻴﻗ ] 1.kalkma. 2.ayaklanma.<br />

kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.<br />

kıyamet (A.) [ ﺖﻡﺎﻴﻗ ] 1.mahşer günü. 2.gürültü patırtı.<br />

kıyas (A.) [ سﺎﻴﻗ ] karşılaştırma, mukayese.<br />

kıymet (A.) [ ﺖﻤﻴﻗ ] değer.<br />

kıymet vermek değer vermek.<br />

kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.<br />

kıymetdar (A.-F.) [ راﺪﺘﻤﻴﻗ ] değerli.<br />

kıyr (A.) [ ﺮﻴﻗ ] katran, zift.<br />

kıyye (A.) [ ﻪﻴﻗ ] okka.<br />

kibar (A.) [ رﺎﺒﮐ ] büyükler.<br />

kibr (A.) [ ﺮﺒﮐ ] büyüklük taslama, şişinme.<br />

kifayet (A.) [ ﺖیﺎﻔﮐ ] 1.yeterli olma. 2.yararlılık.<br />

kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.<br />

kihâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﺤﮐ ] 1.göz hekimliği. 2.sürmecilik.<br />

kîl (A.) [ ﻞﻴﻗ ] söz.<br />

kilâb (A.) [ بﻼﮐ ] köpekler.<br />

kîle (A.) [ ﻪﻠﻴﮐ ] kile.<br />

kilîsa (F.) [ ﺎﺴﻴﻠﮐ ] kilise.<br />

256


kilk (F.) [ ﮏﻠﮐ ] kamış kalem.<br />

kîlükâl (A.) [ لﺎﻗ و ﻞﻴﻗ ] dedikodu.<br />

kilye (A.) [ ﻪﻴﻠﮐ ] böbrek.<br />

kimyâger (A.-F.) [ ﺮﮔﺎﻴﻤﻴﮐ ] kimyacı.<br />

kimyevî (A.) [ یﻮﻴﻤﻴﮐ ] kimyasal.<br />

kinâyeâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﻪیﺎﻨﮐ ] kinayeli.<br />

kindar (F.) [ راﺪﻨﻴﮐ ] kinci.<br />

kînecû (F.) [ ﻮﺝ ﻪﻨﻴﮐ ] kinci.<br />

kirâm (A.) [ ماﺮﮐ ] 1.yüce kişiler. 2.cömertler.<br />

kirâren (A.) [ اراﺮﮐ ] defalarca.<br />

kirbâs (A.) [ سﺎﺑﺮﮐ ] bez.<br />

kirm (F.) [ مﺮﮐ ] kurt, kurtçuk.<br />

kirm-i ebrîşem [ ﻢﺸیﺮﺑا مﺮﮐ ] ipek böceği.<br />

kirm-i şebefruz [ ز وﺮﻓا ﺐﺵ مﺮﮐ ] ateş böceği.<br />

kîse (F.) [ ﻪﺴﻴﮐ ] 1.torba, kese. 2.para kesesi.<br />

kisve (A.) [ ﻩﻮﺴﮐ ] giysi.<br />

kisvet (A.) [ تﻮﺴﮐ ] 1.giysi. 2.güreşçi kisbeti.<br />

kîş (F.) [ ﺶﻴﮐ ] din.<br />

kişt (F.) [ ﺖﺸﮐ ] ekin.<br />

kiştzar (F.) [ راﺰﺘﺸﮐ ] tarla.<br />

kişver (F.) [ رﻮﺸﮐ ] ülke.<br />

kişverküşâ (F.) [ ﺎﺸﮐرﻮﺸﮐ ] fatih, ülkeler alan.<br />

kitâb (A.) [ بﺎﺘﮐ ] kitap.<br />

257


kitâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﺘﮐ ] 1.mezar taşı yazısı. 2.yazıt.<br />

kitabhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺨﺑﺎﺘﮐ ] kütüphane.<br />

kitmân (A.) [ نﺎﻤﺘﮐ ] sır saklama, ketumluk.<br />

kitmân etmek saklamak.<br />

kiyâset (A.) [ ﺖﺱﺎﻴﮐ ] zekilik, uyanıklık.<br />

kizb (A.) [ بﺬﮐ ] yalan.<br />

köhne (F.) [ ﻪﻨﻬﮐ ] eski.<br />

kubh (A.) [ ﺢﺒﻗ ] çirkinlik.<br />

kubûr (A.) [ رﻮﺒﻗ ] mezarlar.<br />

kûçe (F.) [ ﻪچﻮﮐ ] sokak.<br />

kudât (A.) [ تﺎﻀﻗ ] kadılar.<br />

kûdek (F.) [ کدﻮﮐ ] çocuk.<br />

kudemâ (A.) [ ﺎﻡﺪﻗ ] eskiler.<br />

kudret (A.) [ ترﺪﻗ ] güç.<br />

kudsî (A.) [ ﯽﺱﺪﻗ ] kutsal.<br />

kudsiyân (A.-F.) [ نﺎﻴﺱﺪﻗ ] melekler.<br />

kudsiyet (A.) [ ﺖﻴﺱﺪﻗ ] kutsallık.<br />

kudsiyetşiken (A.-F.) [ ﻦﮑﺵ ﺖﻴﺱﺪﻗ ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı<br />

saygısız.<br />

kudûm (A.) [ موﺪﻗ ] 1.gelme. 2.kudüm.<br />

kudûmzen (A.-F.) [ نز موﺪﻗ ] kudüm çalan.<br />

kûfe (F.) [ ﻪﻓﻮﮐ ] küfe.<br />

kufl (A.) [ ﻞﻔﻗ ] kilit.<br />

258


kûfte (F.) [ ﻪﺘﻓﻮﮐ ] 1.ezik. 2.köfte.<br />

kûh (F.) [ ﻩﻮﮐ ] dağ.<br />

kûhân (F.) [ نﺎهﻮﮐ ] hörgüç.<br />

kûhistan (F.) [ نﺎﺘﺴهﻮﮐ ] dağlık.<br />

kuhl (A.) [ ﻞﺤﮐ ] göz sürmesi.<br />

kulel (A.) [ ﻞﻠﻗ ] 1.kuleler. 2.doruklar.<br />

kullâb (A.) [ بﻼﻗ ] kanca, çengel.<br />

kulle (A.) [ ﻪﻠﻗ ] 1.kule. 2.doruk.<br />

kulûb (A.) [ بﻮﻠﻗ ] kalpler.<br />

kumâr (A.) [ رﺎﻤﻗ ] kumar.<br />

kumâş (A.) [ شﺎﻤﻗ ] kumaş.<br />

kumrî (A.) [ یﺮﻤﻗ ] kumru.<br />

kûr (F.) [ رﻮﮐ ] kör.<br />

kur’a (A.) [ ﻪﻋﺮﻗ ] kur’a, ad çekme.<br />

kurâ (A.) [ ءاﺮﻗ ] köyler.<br />

kurâze (A.) [ ﻪﺽاﺮﻗ ] kırıntı, döküntü.<br />

kurb (A.) [ بﺮﻗ ] 1.yakınlık. 2.yakın.<br />

kûre (F.) [ ﻩرﻮﮐ ] kuyumcu ocağı.<br />

kûrî (F.) [ یرﻮﮐ ] körlük.<br />

kurrâ (A.) [ ءاﺮﻗ ] Kur’ân okuyucular.<br />

kurs (A.) [ صﺮﻗ ] yuvarlak.<br />

kurûn (A.) [ نوﺮﻗ ] 1.yüzyıllar. 2.çağlar.<br />

kurûn-i kadîme (F.) [ ﻪﻤیﺪﻗ نوﺮﻗ ] eski çağlar.<br />

259


kurûn-i ûlâ [ ﯽﻝوا نوﺮﻗ ] ilkçağ.<br />

kurûn-i vüstâ [ ﯽﻄﺱو نوﺮﻗ ] ortaçağ.<br />

kûs (F.) [ سﻮﮐ ] kös, büyük davul.<br />

kûse (F.) [ ﻪﺱﻮﮐ ] köse.<br />

kusûr (A.) [ رﻮﺼﻗ ] 1.kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal.<br />

kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.<br />

kûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﮐ ] köşe.<br />

kûşiş (F.) [ ﺶﺵﻮﮐ ] çaba.<br />

kûşk (F.) [ ﮏﺵﻮﮐ ] köşk.<br />

kût (A.) [ تﻮﻗ ] azık, yiyecek.<br />

kûtah (F.) [ ﻩﺎﺕﻮﮐ ] kısa.<br />

kûtahnazar (F.-A.) [ ﺮﻈﻥ ﻩﺎﺕﻮﮐ ] kıt görüşlü, basiretsiz.<br />

kutb (A.) [ ﺐﻄﻗ ] kutup.<br />

kutn (A.) [ ﻦﻄﻗ ] pamuk.<br />

kutr (A.) [ ﺮﻄﻗ ] çap.<br />

kuûd (A.) [ دﻮﻌﻗ ] oturma.<br />

kuvâ (A.) [ اﻮﻗ ] güçler, kuvvetler.<br />

kuvve (A.) [ ﻩﻮﻗ ] güç, kuvvet.<br />

kuvve-i muhayyile [ ﻪﻠﻴﺨﻡ ء ﻩﻮﻗ ] hayal gücü.<br />

kuvve-i müeyyide [ ﻩﺪیﺆﻡ ءﻩﻮﻗ ] yaptırım gücü.<br />

kuvvet (A.) [ تﻮﻗ ] 1.güç. 2.askerî güç.<br />

kûy (F.) [ یﻮﮐ ] 1.köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.<br />

kuyûd (A.) [ دﻮﻴﻗ ] 1.bağlar. 2.kayıtlar.<br />

260


kuyûdat (A.) [ تادﻮﻴﻗ ] kayıtlar.<br />

kuzât (A.) [ تﺎﻀﻗ ] kadılar.<br />

kûze (F.) [ ﻩزﻮﮐ ]] testi.<br />

kübrâ (A.) [ اﺮﺒﮐ ] en büyük.<br />

küdûr (A.) [ روﺪﮐ ] kederler.<br />

küdûret (A.) [ تروﺪﮐ ] 1.bulanıklık. 2.tasa.<br />

küffar (A.) [ رﺎﻔﮐ ] kafirler.<br />

küfr (A.) [ ﺮﻔﮐ ] 1.kafirlik. 2.küfür.<br />

küfrbâz (A.-F.) [ زﺎﺑﺮﻔﮐ ] küfürbaz.<br />

kühen (F.) [ ﻦﻬﮐ ] eski.<br />

külah (F.) [ ﻩﻼﮐ ] şapka.<br />

külbe (F.) [ ﻪﺒﻠﮐ ] kulübe.<br />

küleh (F.) [ ﻪﻠﮐ ] külah, şapka.<br />

külfet (A.) [ ﺖﻔﻠﮐ ] 1.zahmet. 2.merasim.<br />

küll (A.) [ ﻞﮐ ] tüm, bütün.<br />

küllî (A.) [ ﯽﻠﮐ ] 1.genel. 2.çok.<br />

külliyyen (A.) [ ﺎﻴﻠﮐ ] tamamen, tümü.<br />

künc (F.) [ ﺞﻨﮐ ] köşe.<br />

küngüre (F.) [ ﻩﺮﮕﻨﮐ ] şerefe.<br />

künh (A.) [ ﻪﻨﮐ ] asıl, öz.<br />

künûn (F.) [ نﻮﻨﮐ ] şimdi.<br />

künûz (A.) [ زﻮﻨﮐ ] hazineler.<br />

küre (A.) [ ﻩﺮﮐ ] küre.<br />

261


küre-i arz [ ضرا ءﻩﺮﮐ ] yerküre, dünya.<br />

kürevî (A.) [ یوﺮﮐ ] küresel.<br />

kürre (F.) [ ﻩﺮﮐ ] 1.sıpa. 2.tay.<br />

kürsî (A.) [ ﯽﺱﺮﮐ ] 1.kürsü, taht. 2.başkent.<br />

küsûf (A.) [ فﻮﺜﮐ ] 1.güneş tutulması. 2.tutulma.<br />

küsûr (A.) [ رﻮﺴﮐ ] 1.kesirler. 2.parçalar.<br />

küşad (F.) [ دﺎﺸﮐ ] 1.açma. 2.açılma, açılış.<br />

küşâd etmek açılış yapmak, açmak.<br />

küştî (F.) [ ﯽﺘﺸﮐ ] güreş.<br />

küttâb (A.) [ بﺎﺘﮐ ] kâtipler, yazıcılar.<br />

kütüb (A.) [ ﺐﺘﮐ ] kitaplar.<br />

kütübhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺨﺒﺘﮐ ] kütüphane.<br />

262


lâ (A.) [ ﻻ ] 1.hayır. 2.yoktur.<br />

la’l (A.) [ ﻞﻌﻝ ] 1.al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.<br />

lâakal (A.) [ ﻞﻗاﻻ ] en azından, hiç olmazsa.<br />

lâbe (F.) [ ﻪﺑﻻ ] yalvarma.<br />

lâbis (A.) [ ﺲﺑﻻ ] giyen.<br />

lâbis olmak giymek.<br />

lâbüd (A.) [ ﺪﺑﻻ ] gerekli, lazım.<br />

lâcerem (A.) [ مﺮﺝﻻ ] kuşkusuz.<br />

lâcverd (F.) [ درﻮﺝﻻ ] lacivert.<br />

lâdînî (A.) [ ﯽﻨیدﻻ ] laik, din dışı.<br />

lâf (F.) [ فﻻ ] söz.<br />

lafazan (F.) [ نﺰﻓﻻ ] geveze.<br />

lafız (A.) [ ﻆﻔﻝ ] söz.<br />

lâfügüzâf (F.) [ فاﺰﮔ و فﻻ ] boş söz, zırva.<br />

lafz (A.) [ ﻆﻔﻝ ] söz, lafız.<br />

lafzî (A.) [ ﯽﻈﻔﻝ ] lafız ile ilgili, söz ile ilgili.<br />

lâgar (F.) [ ﺮﻏﻻ ] zayıf, cılız.<br />

lağv (A.) [ ﻮﻐﻝ ] 1.kaldırma. 2.boşuna.<br />

lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.<br />

lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.<br />

L<br />

263


lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak.<br />

lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.<br />

lağz (A.) [ ﺰﻐﻝ ] sürçme.<br />

lağziş (F.) [ شﺰﻐﻝ ] sürçme, kayma.<br />

lahd (A.) [ ﺪﺤﻝ ] mezar, lahit.<br />

lahika (A.) [ ﻪﻘﺣﻻ ] ek.<br />

lahm (A.) [ ﻢﺤﻝ ] et.<br />

lahn (A.) [ ﻦﺤﻝ ] 1.uyum. 2.tavır. 3.dil.<br />

laht (F.) [ ﺖﺨﻝ ] parça.<br />

lâhûtî (A.) [ ﯽﺕﻮهﻻ ] ilahî.<br />

lahza (A.) [ ﻪﻈﺤﻝ ] an, lahza.<br />

laîn (A.) [ ﻦﻴﻌﻝ ] lanetlenmiş.<br />

lakab (A.) [ ﺐﻘﻝ ] lakap.<br />

lâkayd (A.) [ ﺪﻴﻗﻻ ] kayıtsız.<br />

lâkaydî (A.) [ یﺪﻴﻗﻻ ] kayıtsızlık.<br />

lâkin (A.) [ ﻦﮑﻝ ] ancak, ne var ki.<br />

laklâk (A.) [ قﻼﻘﻝ ] leylek.<br />

laklaka (A.) [ ﻪﻘﻠﻘﻝ ] boş laf.<br />

lâl (F.) [ لﻻ ] dilsiz.<br />

lâle (F.) [ ﻪﻝﻻ ] lale çiçeği.<br />

lâlekâ (F.) [ ﺎﮑﻝﻻ ] 1.pabuç. 2.taç, ibik.<br />

lâlettayin (A.) [ ﻦﻴﻴﻌﺘﻝا ﯽﻠﻋ ﻻ ] gelişigüzel.<br />

lâlezar (F.) [ راز ﻪﻝﻻ ] lale bahçesi.<br />

264


lâmehâle (A.) [ ﻪﻝ ﺎﺤﻡﻻ ] ister istemez, çaresiz.<br />

lâmekan (A.) [ نﺎﮑﻡﻻ ] mekansızlık.<br />

lâmi’ (A.) [ ﻊﻡﻻ ] parlayan.<br />

lâmia (A.) [ ﻪﻌﻡﻻ ] parlayan.<br />

lâmise (A.) [ ﻪﺴﻡﻻ ] dokunma duyusu.<br />

lâne (F.) [ ﻪﻥﻻ ] yuva.<br />

lanet (A.) [ ﺖﻨﻌﻝ ] lanet, beddua.<br />

lâsiyyema (A.) [ ﺎﻤﻴﺱﻻ ] özellikle.<br />

lâşe (F.) [ ﻪﺵﻻ ] leş.<br />

lâşehâr (F.) [ راﻮﺧ ﻪﺵﻻ ] leş yiyen.<br />

latif (A.) [ ﻒﻴﻄﻝ ] hoş, yumuşak.<br />

latife (A.) [ ﻪﻔﻴﻄﻝ ] şaka.<br />

latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.<br />

latifegû (A.-F.) [ ﻮﮔ ﻪﻔﻴﻄﻝ ] şakacı.<br />

latme (A.) [ ﻪﻤﻄﻝ ] tokat.<br />

lâubali (A.) [ ﯽﻝﺎﺑاﻻ ] kayıtsız, gamsız.<br />

lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.<br />

lây (F.) [ یﻻ ] 1.çamur. 2.tortu.<br />

lâya’kil (A.) [ ﻞﻘﻌیﻻ ] kendinde olmayan.<br />

lâyemut (A.) [ تﻮﻤیﻻ ] ölümsüz.<br />

lâyenkatı (A.) [ ﻊﻄﻘﻨیﻻ ] kesintisiz, sürekli.<br />

lâyetecezza (A.) [ اﺰﺠﺘیﻻ ] parçalanmaz, ayrılmaz.<br />

lâyetegayyer (A.) [ ﺮﻴﻐﺘیﻻ ] değişmez.<br />

265


lâyetenâhi (A.) [ ﯽهﺎﻨﺘی ﻻ ] sonsuz.<br />

lâyetezelzül (A.) [ لﺰﻝﺰﺘی ﻻ ] sarsılmaz.<br />

lâyiha (A.) [ ﻪﺤیﻻ ] tasarı.<br />

lâyuad (A.) [ ﺪﻌیﻻ ] sayısız.<br />

lâzevâl (A.) [ لاوزﻻ ] yok olmaz, ölümsüz.<br />

lâzım (A.) [ مزﻻ ] 1.gerekli. 2.geçişsiz.<br />

lâzıme (A.) [ ﻪﻡزﻻ ] gerekli.<br />

leâli (A.) [ ﯽﻝﺎﺌﻝ ] inciler.<br />

leb (F.) [ ﺐﻝ ] dudak.<br />

lebâleb (F.) [ ﺐﻝﺎﺒﻝ ] ağzına kadar dolu.<br />

leben (A.) [ ﻦﺒﻝ ] süt.<br />

leb-i derya (F.) [ ﺎیرد ﺐﻝ ] sahil, deniz kenarı.<br />

lecâcet (A.) [ ﺖﺝﺎﺠﻝ ] inat.<br />

lecûc (A.) [ جﻮﺠﻝ ] inatçı.<br />

ledünnî (A.) [ ﯽﻥﺪﻝ ] Tanrı sırlarıyla ilgili.<br />

leffen (A.) [ ﺎﻔﻝ ] ilişikte.<br />

leh (A.) [ ﻪﻝ ] yan, yana, yararına.<br />

lehv (A.) [ ﻮﻬﻝ ] 1.oyun. 2.yararı olmayan işler.<br />

leîm (A.) [ ﻢﻴﺌﻝ ] alçak.<br />

leîmâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻤﻴﺌﻝ ] alçakça.<br />

leked (F.) [ ﺪﮑﻝ ] 1.tekme. 2.çifte.<br />

lekedâr (F.) [ راد ﻪﮑﻝ ] lekeli.<br />

lem’a (A.) [ ﻪﻌﻤﻝ ] parıltı.<br />

266


lemeân (A.) [ نﺎﻌﻤﻝ ] parıldama.<br />

lemeât (A.) [ تﺎﻌﻤﻝ ] parıltılar.<br />

lems (A.) [ ﺲﻤﻝ ] dokunma.<br />

lemyezel (A.) [ لﺰی ﻢﻝ ] 1.yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.<br />

leng (F.) [ ﮓﻨﻝ ] aksak, topal.<br />

lerzân (F.) [ نازﺮﻝ ] titrek.<br />

lerziş (F.) [ شزﺮﻝ ] titreme.<br />

leşker (F.) [ ﺮﮑﺸﻝ ] 1.asker. 2.ordu.<br />

letâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﻄﻝ ] 1.hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.<br />

letâif (A.) [ ﻒﺋﺎﻄﻝ ] şakalar, fıkralar, latifeler.<br />

levâhık (A.) [ ﻖﺣاﻮﻝ ] ekler.<br />

levâyih (A.) [ ﺢیاﻮﻝ ] tasarılar.<br />

levâzım (A.) [ مزاﻮﻝ ] gereçler, gerekli şeyler.<br />

levend (F.) [ ﺪﻥﻮﻝ ] 1.Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.<br />

levh (A.) [ حﻮﻝ ] levha.<br />

levha (A.) [ ﻪﺣﻮﻝ ] plaka, tabela.<br />

levn (A.) [ نﻮﻝ ] 1.renk. 2.tür.<br />

levs (A.) [ ثﻮﻝ ] pislik.<br />

levze (A.) [ ﻩزﻮﻝ ] 1.badem. 2.bademcik.<br />

leyâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻴﻝ ] geceler.<br />

leyl (A.) [ ﻞﻴﻝ ] gece.<br />

leyle (A.) [ ﻪﻠﻴﻝ ] gece.<br />

leylî (A.) [ ﯽﻠﻴﻝ ] yatılı.<br />

267


leylünehâr (A.) [ رﺎﻬﻥ و ﻞﻴﻝ ] gece gündüz.<br />

leyyin (A.) [ ﻦﻴﻝ ] yumuşak.<br />

lezâiz (A.) [ تاﺬﻝ ] lezzetler.<br />

lezîz (A.) [ ﺬیﺬﻝ ] lezzetli.<br />

lezzât (A.) [ تاﺬﻝ ] 1.lezzetler. 2.zevkler.<br />

lezzet (A.) [ تﺬﻝ ] 1.lezzet, tad. 2.zevk.<br />

libas (A.) [ سﺎﺒﻝ ] giysi.<br />

licâm (F.) [ مﺎﺠﻝ ] gem.<br />

lifâfe (A.) [ ﻪﻓﺎﻔﻝ ] sargı.<br />

ligâm (F.) [ مﺎﮕﻝ ] 1.gem. 2.dizgin.<br />

lihâf (A.) [ فﺎﺤﻝ ] yorgan.<br />

lihye (A.) [ ﻪﻴﺤﻝ ] sakal.<br />

lîk (F.) [ ﮏﻴﻝ ] ama ancak.<br />

likâ (A.) [ ﺎﻘﻝ ] 1.buluşma. 2.yüz.<br />

lîme (F.) [ ﻪﻤﻴﻝ ] parça.<br />

lîmû (F.) [ ﻮﻤﻴﻝ ] limon.<br />

lisân (A.) [ نﺎﺴﻝ ] dil.<br />

lisanî (A.) [ ﯽﻥﺎﺴﻝ ] dil ile ilgili.<br />

lisâniyyat (A.) [ تﺎﻴﻥﺎﺴﻝ ] dilbilim.<br />

lise (A.) [ ﻪﺜﻝ ] diş eti.<br />

livâ (A.) [ اﻮﻝ ] sancak, bayrak.<br />

livata (A.) [ﻪﻃاﻮﻝ ] kulamparalık, oğlancılık.<br />

liyakat (A.) [ ﺖﻗﺎﻴﻝ ] yaraşma.<br />

268


lu’bet (A.) [ ﺖﺒﻌﻝ ] oyuncak.<br />

lu’betbaz (A.-F.) [ زﺎﺑ ﺖﺒﻌﻝ ] kuklacı.<br />

luâb (A.) [ بﺎﻌﻝ ] salya.<br />

lugât (A.) [ تﺎﻐﻝ ] 1.sözlük. 2.kelimeler.<br />

lugat (A.) [ ﺖﻐﻝ ] 1.söz. 2.sözlük. 3.kelime.<br />

lugaz (A.) [ ﺰﻐﻝ ] bilmece.<br />

lukme (A.) [ ﻪﻤﻘﻝ ] lokma.<br />

lûle (F.) [ ﻪﻝﻮﻝ ] 1.boru. 2.lüle, kağıt külah.<br />

lutf (A.) [ ﻒﻄﻝ ] 1.iyilik, lütuf. 2.güzellik.<br />

lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.<br />

lutfkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻔﻄﻝ ] lütuf sahibi.<br />

lutufdîde (A.-F.) [ ﻩﺪید ﻒﻄﻝ ] iyilik görmüş, lütuf görmüş.<br />

lutufkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻔﻄﻝ ] lütuf sahibi.<br />

lü’lü (A.) [ ﺆﻝﺆﻝ ] inci.<br />

lübb (A.) [ ﺐﻝ ] öz.<br />

lücce (A.) [ ﻪﺠﻝ ] 1.kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.<br />

lüknet (A.) [ ﺖﻨﮑﻝ ] dil tutukluğu.<br />

lüle (F.) [ ﻪﻝﻮﻝ ] 1.boru. 2.lüle, kağıt külah.<br />

lüzum (A.) [ موﺰﻝ ] gereklilik, lazım olma.<br />

lüzum görmek gerekli bulmak.<br />

269


mâ (A.) [ ﺎﻡ ] su.<br />

mâ (F.) [ ﺎﻡ ] biz.<br />

ma’âyib (A.) [ ﺐیﺎﻌﻡ ] kusurlar, ayıplar.<br />

ma’ber (A.) [ ﺮﺒﻌﻡ ] geçit.<br />

ma’ni (A.) [ ﯽﻨﻌﻡ ] anlam.<br />

ma’raz (A.) [ ضﺮﻌﻡ ] sergi.<br />

ma’reke (A.) [ﻪﮐﺮﻌﻡ ] savaş alanı.<br />

ma’şerî (A.) [ یﺮﺸﻌﻡ ] kollektif.<br />

maâbid (A.) [ ﺪﺑﺎﻌﻡ ] mabetler, ibadet yerleri.<br />

maâbir (A.) [ ﺮﺑﺎﻌﻡ ] geçitler.<br />

maâd (A.) [ دﺎﻌﻡ ] 1.dönüş yeri. 2.ahiret.<br />

mâadâ (A.) [ اﺪﻋﺎﻡ ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.<br />

maâdin (A.) [ ندﺎﻌﻡ ] madenler.<br />

maalesef (A.) [ ﻒﺱﻷا ﻊﻡ ] ne yazık ki.<br />

maalmemnûniye (A.) [ ﻪﻴﻥﻮﻨﻤﻤﻝا ﻊﻡ ] seve seve.<br />

maânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻌﻡ ] anlamlar.<br />

maârif (A.) [ فرﺎﻌﻡ ] 1.bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.<br />

maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.<br />

maâş (A.) [ شﺎﻌﻡ ] 1.geçim. 2.aylık.<br />

M<br />

270


maatteessüf (A.) [ ﻒﺱﺄﺘﻝا ﻊﻡ ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef.<br />

maazâlik (A.) [ ﮏﻝذ ﻊﻡ ] bununla birlikte.<br />

maâzallah (A.) [ ﷲا ذﺎﻌﻡ ] Allah esirgesin.<br />

mâba’dut-tabîa (A.) [ ﻪﻌﻴﺒﻄﻝاﺪﻌﺑﺎﻡ ] fizik ötesi, doğa ötesi.<br />

mâba’duttabîiyye (A.) [ ﻪﻴﻌﻴﺒﻄﻝاﺪﻌﺑﺎﻡ ] metafizik, doğa ötesi.<br />

mâbad (A.) [ ﺪﻌﺑﺎﻡ ] sonraki.<br />

mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.<br />

mabed (A.) [ ﺪﺒﻌﻡ ] 1.tapınak. 2.ibadethane.<br />

mâbeyn (A.) [ ﻦﻴﺑﺎﻡ ] 1.arası. 2.padişah sarayı.<br />

mabud (A.) [ د ﻮﺒﻌﻡ ] ibadet edilen,<br />

mâcera (A.) [ اﺮﺝﺎﻡ ] 1.cereyan eden. 2.serüven.<br />

mâceraperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘاﺮﺝﺎﻡ ] maceracı.<br />

maceraperestî (A.-F.) [ ﯽﺘﺱﺮﭘاﺮﺝﺎﻡ ] maceracılık, maceraperestlik.<br />

mâdâmülhayat (A.) [ تﺎﻴﺤﻝﺎﻡادﺎﻡ ] ömür boyu.<br />

madde be madde (A.-F.) [ ﻩدﺎﻤﺑ ﻩدﺎﻡ ] madde madde.<br />

maddî (A.) [ یدﺎﻡ ] 1.madde ile ilgili. 2.materyalist.<br />

maddiyet (A.) [ ﺖیدﺎﻡ ] maddîlik.<br />

maddiyye (A.) [ ﻪیدﺎﻡ ] 1.madde ile ilgili. 2.matetaryalist.<br />

mâde (F.) [ ﻩدﺎﻡ ] dişi.<br />

mâdelet (A.) [ ﺖﻝﺪﻌﻡ ] adalet.<br />

madeniyyât (A.) [ تﺎﻴﻥﺪﻌﻡ ] madencilik bilimi, mineraloji.<br />

mâder (F.) [ ردﺎﻡ ] anne.<br />

maderî (F.) [ یردﺎﻡ ] anne ile ilgili, ana tarafı.<br />

271


mâderzâd (F.) [ دازردﺎﻡ ] anadan doğma.<br />

mâdiyân (F.) [ نﺎیدﺎﻡ ] kısrak.<br />

madûd (A.) [ دوﺪﻌﻡ ] sayılı.<br />

madûd olmak sayılmak.<br />

mâdum (A.) [ موﺪﻌﻡ ] yok olmuş.<br />

mâdumiyet (A.) [ ﺖﻴﻡوﺪﻌﻡ ] yokluk.<br />

mâdun (A.) [ نودﺎﻡ ] ast, aşağıda, alt.<br />

mâfevk (A.) [ قﻮﻓﺎﻡ ] üst, üstü, yukarısı.<br />

mafsal (A.) [ ﻞﺼﻔﻡ ] eklem.<br />

magâre (A.) [ ﻩرﺎﻐﻡ ] mağara.<br />

mağâk (F.) [ کﺎﻐﻡ ] 1.çukur. 2.mezar.<br />

mağâzî (A.) [ یزﺎﻐﻡ ] 1.savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.<br />

mağbûn (A.) [ نﻮﺒﻐﻡ ] aldatılmış.<br />

mağdûr (A.) [ روﺪﻐﻡ ] haksızlığa uğramış.<br />

mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.<br />

mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.<br />

mağduriyet (A.) [ ﺖیروﺪﻐﻡ ] haksızlığa uğrama, mağdur olma.<br />

mağfiret (A.) [ تﺮﻔﻐﻡ ] yarlıgama.<br />

mağfiret etmek yarlıgamak.<br />

mağfur (A.) [ رﻮﻔﻐﻡ ] yarlıganmış.<br />

mağlata (A.) [ ﻪﻄﻠﻐﻡ ] laf salatası, yanıltmaca.<br />

mağlub (A.) [ بﻮﻠﻐﻡ ] yenik.<br />

mağmûm (A.) [ مﻮﻤﻐﻡ ] gamlı, kederli.<br />

272


mağrib (A.) [ بﺮﻐﻡ ] 1.batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.<br />

mağrur (A.) [ روﺮﻐﻡ ] gururlu, kendini beğenmiş.<br />

mağrûr olmak gururlanmak.<br />

mağrûrane (A.-F.) [ ﻪﻥاروﺮﻐﻡ ] gururlanarak, kendini beğenerek.<br />

mağsub (A.) [ بﻮﺼﻐﻡ ] gaspedilmiş.<br />

mağşuş (A.) [ شﻮﺸﻐﻡ ] karışmış.<br />

mağz (F.) [ ﺰﻐﻡ ] 1.beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.<br />

mağzûb (A.) [ بﻮﻀﻐﻡ ] gazaba uğratılmış.<br />

mâh (F.) [ ﻩﺎﻡ ] ay.<br />

mahabbet (A.) [ ﺖﺒﺤﻡ ] sevgi.<br />

mahabbet eylemek sevmek.<br />

mahâfil (A.) [ ﻞﻓﺎﺤﻡ ] 1.mahfiller. 2.toplantı yerleri.<br />

mahâkim (A.) [ ﻢﮐﺎﺤﻡ ] mahkemeler.<br />

mahal (A.) [ ﻞﺤﻡ ] yer.<br />

mahall (A.) [ ﻞﺤﻡ ] yer.<br />

mahallî (A.) [ ﯽﻠﺤﻡ ] 1.yerel. 2.yerli.<br />

mahalliye (A.) [ ﻪﻴﻠﺤﻡ ] yerel.<br />

mâhâne (F.) [ ﻪﻥﺎهﺎﻡ ] aylık.<br />

mahâret (A.) [ ترﺎﻬﻡ ] beceri.<br />

mâhasal (A.) [ ﻞﺼﺣ ﺎﻡ ] sonuç.<br />

mahâsin (A.) [ ﻦﺱﺎﺤﻡ ] iyilikler, güzellikler.<br />

mâhazar (A.) [ ﺮﻀﺣﺎﻡ ] hazırda olan.<br />

mahâzin (A.) [ نزﺎﺨﻡ ] mahzenler.<br />

273


mahâzîr (A.) [ ﺮیذﺎﺤﻡ ] sakıncalar.<br />

mahbes (A.) [ ﺲﺒﺤﻡ ] hapishane.<br />

mahbûb (A.) [ بﻮﺒﺤﻡ ] 1.sevilen. 2.sevgili.<br />

mahbus (A.) [ سﻮﺒﺤﻡ ] 1.hapsedilmiş. 2.hapishane.<br />

mahcûb (A.) [ بﻮﺠﺤﻡ ] 1.örtülmüş. 2.utangaç.<br />

mahcûb etmek utandırmak.<br />

mahcûb olmak utanmak.<br />

mahcûbiyet (A.) [ ﺖﻴﺑﻮﺠﺤﻡ ] utangaçlık.<br />

mahcûz (A.) [ ظﻮﺠﺤﻡ ] hacizli.<br />

mahcûz olmak haczedilmek.<br />

mahdud (A.) [ دوﺪ ﺤﻡ ] sınırlı, kasıtlı.<br />

mahdum (A.) [ موﺪﺨﻡ ] oğul.<br />

mâhe (F.) [ ﻪهﺎﻡ ] matkap.<br />

mahfaza (A.) [ ﻪﻈﻔﺤﻡ ] kutu, kap.<br />

mahfî (A.) [ ﯽﻔﺨﻡ ] gizli.<br />

mahfil (A.) [ ﻞﻔﺤﻡ ] 1.toplantı yeri. 2.cami mahfili.<br />

mahfiyyen (A.) [ ﺎﻴﻔﺨﻡ ] gizlice.<br />

mahfuz (A.) [ ظﻮﻔﺤﻡ ] korunmuş, saklanmış.<br />

mâh-ı nev (F.) [ ﻮﻥ ﻩﺎﻡ ] hilal, ay.<br />

mâh-ı sipihr [ ﺮﻬﭙﺱ ﻩﺎﻡ ] ay, gökyüzündeki ay.<br />

mâhî (F.) [ ﯽهﺎﻡ ] balık.<br />

mahir (A.) [ ﺮهﺎﻡ ] becerili, maharetli.<br />

mahiyet (A.) [ ﺖﻴهﺎﻡ ] asıl, esas, içyüzü.<br />

274


mahkûk (A.) [ کﻮﮑﺤﻡ ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.<br />

mahkum (A.) [ مﻮﮑﺤﻡ ] hüküm giymiş.<br />

mahkûm etmek hüküm giydirmek.<br />

mahkum olmak hüküm giymek.<br />

mahlas (A.) [ ﺺﻠﺨﻡ ] takma ad.<br />

mahlû (A.) [ عﻮﻠﺨﻡ ] tahttan indirilmiş.<br />

mahluk (A.) [ قﻮﻠﺨﻡ ] yaratık.<br />

mahlul (A.) [ ل ﻮﻠﺤﻡ ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş.<br />

mahlut (A.) [ طﻮﻠﺨﻡ ] karışık.<br />

mahmûd (A.) [ دﻮﻤﺤﻡ ] 1.övülmüş. 2.hamd edilmiş.<br />

mahmul (A.) [ لﻮﻤﺤﻡ ] yüklü.<br />

mahmur (A.) [ رﻮﻤﺨﻡ ] uykulu, baygın.<br />

mâhpâre (F.) [ ﻩرﺎﭘ ﻩﺎﻡ ] 1.ay parçası. 2.çok güzel.<br />

mahrec (A.) [ جﺮ ﺨﻡ ] çıkış yeri.<br />

mahrem (A.) [ مﺮﺤﻡ ] 1.nikah düşmeyen. 2.gizli.<br />

mâhru (F.) [ وﺮهﺎﻡ ] ay yüzlü, güzel yüzlü.<br />

mahruk (A.) [ قوﺮﺤﻡ ] yanık, yanmış.<br />

mahrûkat (A.) [ تﺎﻗوﺮﺤﻡ ] yakacak.<br />

mahrum (A.) [ موﺮﺤﻡ ] yoksun.<br />

mahrum etmek yoksun bırakmak.<br />

mahrum olmak yoksun kalmak.<br />

mahrumiyet (A.) [ ﺖﻴﻡوﺮﺤﻡ ] yoksunluk, mahrumluk.<br />

mahrut (A.) [ طوﺮﺨﻡ ] koni.<br />

275


mahsûb (A.) [ بﻮﺴﺤﻡ ] hesap edilen.<br />

mahsûl (A.) [ لﻮﺼﺤﻡ ] ürün, sonuç.<br />

mahsur (A.) [ رﻮﺼﺤﻡ ] kuşatılmış.<br />

mahsus (A.) [ صﻮﺼﺨﻡ ] 1.özgü, ayrılmış. 2.bilerek.<br />

mahsûs (A.) [ صﻮﺼﺨﻡ ] hissedilen, hissedilir.<br />

mahşer (A.) [ ﺮﺸﺤﻡ ] 1.kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.<br />

mâhtâb (F.) [ بﺎﺘهﺎﻡ ] mehtap.<br />

mahtûm (A.) [ مﻮﺘﺨﻡ ] mühürlü.<br />

mahtût (A.) [ طﻮﻄﺨﻡ ] 1.yazılı. 2.çizili.<br />

mahv (A.) [ ﻮﺤﻡ ] 1.yok etme. 2.yok olma.<br />

mahvetmek (A.-T.) yok etmek.<br />

mahz (A.) [ ﺾﺤﻡ ] sırf, sade, tam.<br />

mahzar (A.) [ ﺮﻀﺤﻡ ] 1.huzur, kat. 2.görünüş.<br />

mahzun (A.) [ نوﺰﺤﻡ ] hüzünlü.<br />

mahzun etmek hüzünlendirmek.<br />

mahzun olmak hüzünlenmek.<br />

mahzûnane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻥوﺰﺤﻡ ] hüzünlü bir halde.<br />

mahzur (A.) [ روﺬﺤﻡ ] sakınca.<br />

mahzur görmek sakıncalı bulmak.<br />

mahzûzat (A.) [ تﺎﻇﻮﻈﺤﻡ ] hoşa gidecek şeyler.<br />

mâî (A.) [ ﯽﺋﺎﻡ ] 1.su ile ilgili. 2.mavi.<br />

mâ-i mukattar [ ﺮﻄﻘﻡ ءﺎﻡ ] damıtık su.<br />

mâide (A.) [ ﻩﺪﺋﺎﻡ ] sofra.<br />

276


mâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻡ ] 1.eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.<br />

mâil olmak eğilim göstermek.<br />

maîşet (A.) [ ﺖﺸﻴﻌﻡ ] geçim, dirlik.<br />

maiyyet (A.) [ ﺖﻴﻌﻡ ] birlik, beraberlik, yanında bulunma.<br />

mak’ad (A.) [ ﺪﻌﻘﻡ ] 1.makat, kıç. 2.minder.<br />

makâbir (A.) [ ﺮﺑﺎﻘﻡ ] mezarlar, kabirler.<br />

mâkabl (A.) [ ﻞﺒﻗﺎﻡ ] önceki, önü.<br />

mâkablettârih (A.) [ ﺦیرﺎﺘﻝا ﻞﺒﻗﺎﻡ ] tarih öncesi.<br />

makâl (A.) [ لﺎﻘﻡ ] söz.<br />

makam (A.) [ مﺎﻘﻡ ] 1.yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı<br />

makâmat (A.) [ تﺎﻡﺎﻘﻡ ] makamlar.<br />

makarr (A.) [ ﺮﻘﻡ ] 1.başkent. 2.merkez.<br />

makâsıd (A.) [ ﺪﺹﺎﻘﻡ ] maksatlar.<br />

makber (A.) [ ﺮﺒﻘﻡ ] mezar.<br />

makbere (A.) [ ﻩﺮﺒﻘﻡ ] mezar.<br />

makbul (A.) [ لﻮﺒﻘﻡ ] kabul edilen, beğenilen.<br />

makbuz (A.) [ ضﻮﺒﻘﻡ ] 1.alınmış. 2.alındı belgesi.<br />

makdem (A.) [ مﺪﻘﻡ ] gelme, geliş.<br />

makdur (A.) [ روﺪﻘﻡ ] 1.güç. 2.elden gelen.<br />

makes (A.) [ ﺲﮑﻌﻡ ] yansıma yeri.<br />

makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak.<br />

makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.<br />

makhûr (A.) [ رﻮﻬﻘﻡ ] 1.kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.<br />

277


mâkiyan (F.) [ نﺎﻴﮐﺎﻡ ] tavuk.<br />

makrun (A.) [ نوﺮﻘﻡ ] yakın.<br />

maksad (A.) [ ﺪﺼﻘﻡ ] amaç.)<br />

maksûd (A.) [ دﻮﺼﻘﻡ ] istenilen, maksat.<br />

makta (A.) [ ﻊﻄﻘﻡ ] 1.kesim yeri. 2.kesit.)<br />

maktel (A.) [ ﻞﺘﻘﻡ ] 1.öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.<br />

maktû (A.) [ عﻮﻄﻘﻡ ] 1.kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.<br />

maktül (A.) [ لﻮﺘﻘﻡ ] öldürülen.<br />

maktül olmak öldürülmek.<br />

mâkul (A.) [ لﻮﻘﻌﻡ ] akla uygun.<br />

makûlat (A.) [ تﻻﻮﻘﻌﻡ ] aklî bilgiler.<br />

makûle (A.) [ ﻪﻝﻮﻘﻡ ] kategori.<br />

makûs (A.) [ سﻮﮑﻌﻡ ] 1.ters. 2.uğursuz.<br />

mal (A.) [ لﺎ ﻡ ] 1.mal. 2.servet.<br />

mâlâmâl (F.) [ لﺎﻡﻻﺎﻡ ] dopdolu.<br />

mâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻡ ] 1.mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.<br />

mâlihulya (Yun.-A.) [ ﺎﻴﻝﻮﺧ ﯽﻝﺎﻡ ] melankoli.<br />

mâlik (A.) [ ﮏﻝﺎﻡ ] sahip.<br />

mâlikiyet (A.) [ ﺖﻴﮑﻝﺎﻡ ] sahip olma.<br />

maliye (A.) [ ﻪﻴﻝﺎﻡ ] devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona<br />

bağlı daireler.<br />

malûl (A.) [ لﻮﻠﻌﻡ ] özürlü, hastalıklı.<br />

malûlen (A.) [ ﻻﻮﻠﻌﻡ ] sakatlanmış olarak, özürlü olarak.<br />

278


malûlîn (A.) [ ﻦﻴﻝﻮﻠﻌﻡ ] hastalar, sakatlar.<br />

malûm (A.) [ مﻮﻠﻌﻡ ] bilinen.<br />

malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.<br />

malûmat (A.) [ تﺎﻡﻮﻠﻌﻡ ] bilgi.<br />

malûmatfurûş (A.-F.) [ شوﺮﻓ تﺎﻡﻮﻠﻌﻡ ] bilgiçlik taslayan.<br />

malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama.<br />

malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.<br />

mâmafih (A.) [ ﻪﻴﻓﺎﻡ ﻊﻡ ] bununla birlikte.<br />

mâmelek (A.) [ ﮏﻠﻡﺎﻡ ] sahip olunan.<br />

mamûl (A.) [ لﻮﻤﻌﻡ ] 1.yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.<br />

mamûlat (A.) [ تﻻﻮﻤﻌﻡ ] imal edilenler.<br />

mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.<br />

mamûr (A.) [ رﻮﻤﻌﻡ ] bayındır, imar edilmiş.<br />

mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.<br />

mamûr etmek bayındırlaştırmak.<br />

mamûr olmak bayındır olmak.<br />

mamûre (A.) [ ﻩرﻮﻤﻌﻡ ] bayındır yer.<br />

mamûriyet (A.) [ ﺖیرﻮﻤﻌﻡ ] bayındırlık.<br />

mana (A.) [ ﯽﻨﻌﻡ ] anlam.<br />

manalandırmak anlam kazandırmak.<br />

manen (A.) [ ﺎﻨﻌﻡ ] 1.mana yolu ile. 2.gönülden.<br />

mânend (F.) [ ﺪﻨﻥﺎﻡ ] gibi.<br />

manevî (A.) [ یﻮﻨﻌﻡ ] 1.anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.<br />

279


maneviyat (A.) [ تﺎیﻮﻨﻌﻡ ] 1.manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.<br />

mani (A.) [ ﯽﻨﻌﻡ ] engel.<br />

mani olmak engel olmak.<br />

mânia (A.) [ ﻪﻌﻥﺎﻡ ] engel.<br />

manidar (A.-F.) [ راد ﯽﻨﻌﻡ ] anlamlı.<br />

mansıb (A.) [ ﺐﺼﻨﻡ ] devlet memuriyetindeki makam.<br />

mansıbdar (A.-F.) [ راﺪﺒﺼﻨﻡ ] makam sahibi devlet memuru.<br />

mansur (A.) [ رﻮﺼﻨﻡ ] Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.<br />

mantıkan (A.) [ ﺎﻘﻄﻨﻡ ] mantık bakımından.<br />

mantıkî (A.) [ ﯽﻘﻄﻨﻡ ] mantıklı.<br />

mantıkiyyûn (A.) [ نﻮﻴﻘﻄﻨﻡ ] mantıkçılar, mantık bilginleri.<br />

manzar (A.) [ ﺮﻈﻨﻡ ] 1.seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.<br />

manzara (A.) [ ﻩﺮﻈﻨﻡ ] görünüm.<br />

manzum (A.) [ مﻮﻈﻨﻡ ] nazmedilmiş.<br />

manzûmât (A.) [ تﺎﻡﻮﻈﻨﻡ ] manzumeler.<br />

manzûme (A.) [ ﻪﻡﻮﻈﻨﻡ ] 1.dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.<br />

manzur (A.) [ رﻮﻈﻨﻡ ] 1.bakılan. 2.dikkat çeken.<br />

manzur olmak görülmek, göze çarpmak.<br />

mâr (F.) [ رﺎﻡ ] yılan.<br />

maraz (A.) [ ضﺮﻡ ] hastalık.<br />

marazî (A.) [ ﯽﺽﺮﻡ ] hastalıklı, hastalkla ilgili.<br />

mârgîr (F.) [ ﺮﻴﮔرﺎﻡ ] yılancı, yılan tutan.<br />

marifet (A.) [ ﺖﻓﺮﻌﻡ ] 1.bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.<br />

280


mariz (A.) [ ﺾیﺮﻡ ] hasta.<br />

mârpîç (F.) [ ﭻﻴﭘرﺎﻡ ] marpuç, nargile marpucu.<br />

maruf (A.) [ فوﺮﻌﻡ ] 1.bilinen. 2.ünlü, tanınmış.<br />

marûf olmak tanınmak, bilinmek.<br />

maruz (A.) [ ضوﺮﻌﻡ ] 1.arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.<br />

maruz olmak karşı karşıya kalmak.<br />

maruzat (A.) [ تﺎﺽوﺮﻌﻡ ] sunulanlar, arzedilecek şeyler.<br />

mâsabak (A.) [ ﻖﺒﺱﺎﻡ ] geçen, geçmiş.<br />

masâri (A.) [ ع رﺎﺼﻡ ] dizeler, mısralar.<br />

masârif (A.) [ فرﺎﺼﻡ ] harcamalar.<br />

masdar (A.) [ رﺪﺼﻡ ] 1.çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.<br />

mâsebak (A.) [ ﻖﺒﺱﺎﻡ ] geçen, geçmiş.<br />

mashara (A.) [ ﻩﺮﺨﺴﻡ ] soytarı.<br />

mâsiva (A.) [ یﻮﺱﺎﻡ ] 1.Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.<br />

masiyet (A.) [ ﺖﻴﺼﻌﻡ ] 1.günah. 2.isyan.<br />

maskat (A.) [ ﻂﻘﺴﻡ ] 1.düşüş yeri.<br />

maskat-ı re’s [ سأر ﻂﻘﺴﻡ ] doğum yeri.<br />

maslahat (A.) [ ﺖﺤﻠﺼﻡ ] 1.iş. 2.dirlik düzenlik.<br />

maslahatgüzar (A.-F.) [راﺰﮔ ﺖﺤﻠﺼﻡ ] elçi adına devlet işlerini yürüten.<br />

masnû (A.) [ عﻮﻨﺼﻡ ] 1.yapma, yapay. 2.sanatlı.<br />

masraf (A.) [ فﺮﺼﻡ ] harcama, gider.<br />

masrû (A.) [ عوﺮﺼﻡ ] saralı.<br />

masrûf (A.) [ فوﺮﺼﻡ ] harcanmış.<br />

281


masruf olmak harcanmak.<br />

mass (A.) [ ﺺﻡ ] emme.<br />

massetmek emmek, çekmek.<br />

mâst (F.) [ ﺖﺱﺎﻡ ] yoğurt.<br />

mastaba (A.) [ ﻪﺒﻄﺼﻡ ] 1.meyhane. 2.sedir.<br />

masum (A.) [ مﻮﺼﻌﻡ ] 1.suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.<br />

masumane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻡﻮﺼﻌﻡ ] masumca.<br />

masume (A.) [ ﻪﻡﻮﺼﻌﻡ ] 1.suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.<br />

masumiyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻮﺼﻌﻡ ] masumluk, suçsuzluk.<br />

masûn (A.) [ نﻮﺼﻡ ] korunmuş, saklanmış.<br />

masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.<br />

mâşe (F.) [ ﻪﺵﺎﻡ ] maşa.<br />

maşer (A.) [ ﺮﺸﻌﻡ ] toplum.<br />

maşerî (A.) [ یﺮﺸﻌﻡ ] kollektif, ortaklaşa.<br />

mâşıta (A.) [ ﻪﻄﺵﺎﻡ ] kadın makyajcısı, kadın kuaförü.<br />

mâşî (A.) [ ﯽﺵﺎﻡ ] yürüyen.<br />

mâşiyen (A.) [ ﺎﻴﺵﺎﻡ ] yürüyerek.<br />

maşrık (A.) [ قﺮﺸﻡ ] doğu.<br />

maşûk (A.) [ قﻮﺸﻌﻡ ] (erkek) sevgili.<br />

maşuka (A.) [ ﻪﻗﻮﺸﻌﻡ ] (bayan) sevgili.<br />

matbaa (A.) [ ﻪﻌﺒﻄﻡ ] basımevi.<br />

matbah (A.) [ ﺦﺒﻄﻡ ] mutfak.<br />

matbû (A.) [ عﻮﺒﻄﻡ ] 1.basılı. 2.hoşa giden, hoş.<br />

282


matbûat (A.) [ تﺎﻋﻮﺒﻄﻡ ] 1.basın. 2.basılı şeyler.<br />

mâtem (A.) [ ﻢﺕﺎﻡ ] yas.<br />

mâtem tutmak yas tutmak.<br />

mâtemdar (A.-F.) [ راﺪﻤﺕﺎﻡ ] yaslı.<br />

mâtemî (A.-F.) [ ﯽﻤﺕﺎﻡ ] yaslı.<br />

mâtemli (A.-T.) yaslı.<br />

mâtemserâ (A.-F.) [ اﺮﺴﻤﺕﺎﻡ ] yas tutulan ev.<br />

mâtemzede (A.-F.) [ ﻩدز ﻢﺕﺎﻡ ] yaslı.<br />

matla (A.) [ ﻊﻠﻄﻡ ] 1.doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.<br />

matlab (A.) [ ﺐﻠﻄﻡ ] 1.konu. 2.istek.<br />

matlub (A.) [ بﻮﻠﻄﻡ ] 1.istenilen, aranan. 2.alacak.<br />

matlûb etmek istemek.<br />

matrûd (A.) [ دوﺮﻄﻡ ] kovulmuş.<br />

matrûş (A.) [ شوﺮﻄﻡ ] 1.sakalsız. 2.tıraşlanmış.<br />

matuf (A.) [ فﻮﻄﻌﻡ ] yönelik, çevrili.<br />

matûh (A.) [ ﻩﻮﺘﻌﻡ ] bunak, bunamış.<br />

matûhe (A.) [ ﻪهﻮﺘﻌﻡ ] bunak, bunamış (bayan).<br />

mâvaka (A.) [ ﻊﻗوﺎﻡ ] olup biten.<br />

mâverâ (A.) [ اروﺎﻡ ] 1.öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.<br />

mavtın (A.) [ ﻦﻃﻮﻡ ] yurt tutulan yer.<br />

mâye (F.) [ ﻪیﺎﻡ ] 1.maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.<br />

mâyedar (F.) [ راد ﻪیﺎﻡ ] 1.mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.<br />

mâyi (A.) [ ﻊیﺎﻡ ] sıvı.<br />

283


mayûb (A.) [ بﻮﻴﻌﻡ ] 1.kusurlu. 2.ayıplanmış.<br />

mazanna (A.) [ ﻪﻨﻈﻡ ] 1.ermiş sanılan.2.zan altındaki.<br />

mazarrat (A.) [ تﺮﻀﻡ ] 1.zarar verme. 2.zarar.<br />

mazarrât (A.) [ تاﺮﻀﻡ ] zararlar.<br />

mazbata (A.) [ ﻪﻄﺒﻀﻡ ] tutanak.<br />

mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.<br />

mazbut (A.) [ طﻮﺒﻀﻡ ] 1.zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.<br />

mazbutat (A.) [ تﺎﻃﻮﺒﻀﻡ ] kayda geçirilenler.<br />

mazeret (A.) [ ترﺬﻌﻡ ] özür.<br />

mazerethâh (A.-F.) [ ﻩاﻮﺧ ترﺬﻌﻡ ] özür dileyen.<br />

mazhar (A.) [ ﺮﻬﻈﻡ ] 1.ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.<br />

mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.<br />

mâzi (A.) [ ﯽﺽﺎﻡ ] geçmiş, geçmiş zaman.<br />

mazlum (A.) [ مﻮﻠﻈﻡ ] 1.zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.<br />

mazlumâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻡﻮﻠﻈﻡ ] mazlumca.<br />

mazlûmiyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻮﻠﻈﻡ ] 1.mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız<br />

olma.<br />

mazmaza (A.) [ ﻪﻀﻤﻀﻡ ] gargara.<br />

mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.<br />

mazmun (A.) [ نﻮﻤﻀﻡ ] 1.kavram. 2.ince söz.<br />

maznun (A.) [ نﻮﻨﻈﻡ ] zanlı.<br />

maznun olmak zan altında kalmak.<br />

mazrub (A.) [ بوﺮﻀﻡ ] 1.dövülen. 2.çarpılan.<br />

284


mazruf (A.) [ فوﺮﻈﻡ ] 1.kaba konulan. 2.zarflı.<br />

mâzu (F.) [ وزﺎﻡ ] mazı.<br />

mazûl (A.) [ لوﺰﻌﻡ ] görevden alınmış, azledilmiş.<br />

mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.<br />

mazur (A.) [ روﺬﻌﻡ ] özürlü.<br />

me’vâ (A.) [ اوﺄﻡ ] sığınma yeri.<br />

me’yûs (A.) [ سﻮیﺄﻡ ] umutsuz.<br />

me’yûs etmek umutsuz bırakmak.<br />

me’yûs olmak umudunu yitirmek.<br />

meâb (A.) [ بﺂﻡ ] sığınma yeri.<br />

meâd (A.) [ دﺎﻌﻡ ] 1.dönüş yeri. 2.ahiret.<br />

meâhiz (A.) [ ﺬﺧﺂﻡ ] kaynaklar.<br />

meâl (A.) [ لﺂﻡ ] anlam.<br />

meâric (A.) [ جرﺎﻌﻡ ] merdivenler.<br />

meâsî (A.) [ ﯽﺹﺎﻌﻡ ] 1.isyanlar. 2.günahlar.<br />

meâyib (A.) [ ﺐیﺎﻌﻡ ] kusurlar, ayıplar.<br />

mebâd (F.) [ دﺎﺒﻡ ] sakın, aman sakın, olmaya.<br />

mebâdâ (F.) [ ادﺎﺒﻡ ] sakın, aman sakın, olmaya.<br />

mebâdî (A.) [ یدﺎﺒﻡ ] ilkeler, prensipler.<br />

mebâhis (A.) [ ﺚﺣﺎﺒﻡ ] konular, bahisler.<br />

mebânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺒﻡ ] 1.temeller. 2.yapılar, binalar.<br />

mebde’ (A.) [ أﺪﺒﻡ ] 1.başlangıç noktası.<br />

mebde-i tarih [ ﺦیرﺎﺕ أﺪﺒﻡ ] tarih başlangıcı.<br />

285


mebhas (A.) [ ﺚﺤﺒﻡ ] 1.bölüm, fasıl. 2.bilim.<br />

mebhûs (A.) [ ثﻮﺤﺒﻡ ] bahsedilen.<br />

mebhût (A.) [ تﻮﻬﺒﻡ ] şaşkın.<br />

meblağ (A.) [ ﻎﻠﺒﻡ ] 1.tutar. 2.para.<br />

mebnâ (A.) [ ﯽﻨﺒﻡ ] bina.<br />

mebnî (A.) [ ﯽﻨﺒﻡ ] 1.dayanan. 2.bina edilmiş.<br />

mebsût (A.) [ طﻮﺴﺒﻡ ] yaygın, açık.<br />

mebsûten (A.) [ ﺎﻃﻮﺴﺒﻡ ] yaygın olarak.<br />

mebus (A.) [ ثﻮﻌﺒﻡ ] 1.gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.<br />

mebzûl (A.) [ لوﺬ ﺒﻡ ] bol.<br />

mebzûlen (A.) [ ﻻوﺬﺒﻡ ] bolca.<br />

mebzûliyet (A.) [ ﺖﻴﻝوﺬﺒﻡ ] bolluk.<br />

mec’ûl (A.) [ لﻮﻌﺠﻡ ] yapay.<br />

mecâl (A.) [ لﺎﺠﻡ ] 1.güç, kuvvet. 2.fırsat.<br />

mecâlis (A.) [ ﺲﻝﺎﺠﻡ ] meclisler.<br />

mecâmi (A.) [ ﻊﻡﺎﺠﻡ ] toplantı yerleri.<br />

mecânîn (A.) [ ﻦﻴ ﻥﺎﺠﻡ ] mecnunlar, çılgınlar.<br />

mecbûr (A.) [ رﻮﺒﺠﻡ ] 1.zorunlu. 2.zora koşulmuş.<br />

mecbûrî (A.) [ یرﻮﺒﺠﻡ ] zorunlu.<br />

mecbûriyet (A.) [ ﺖیرﻮﺒﺠﻡ ] zorunluluk.<br />

meccânen (A.) [ ﺎﻥﺎﺠﻡ ] parasız olarak.<br />

meccânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺠﻡ ] parasız.<br />

mecd (A.) [ ﺪﺠﻡ ] ululuk.<br />

286


mecelle (A.) [ ﻪﻠﺠﻡ ] dergi.<br />

mechûl (A.) [ لﻮﻬﺠﻡ ] bilinmeyen.<br />

mechûlât (A.) [ تﻻﻮﻬﺠﻡ ] bilinmeyenler.<br />

mechûliyet (A.) [ ﺖﻴﻝﻮﻬﺠﻡ ] bilinmezlik.<br />

mechûlünneseb (A.) [ ﺐﺴﻨﻝا لﻮﻬﺠﻡ ] onun bunun çocuğu.<br />

mecîd (A.) [ ﺪﻴﺠﻡ ] ulu.<br />

meclis (A.) [ ﺲﻠﺠﻡ ] toplantı yeri.<br />

meclisefrûz (A.-F.) [ زوﺮﻓا ﺲﻠﺠﻡ ] meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.<br />

meclûb (A.) [ بﻮﻠﺠﻡ ] 1.celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.<br />

mecma’ (A.) [ ﻊﻤﺠﻡ ] toplantı yeri.<br />

mecmû’ (A.) [ عﻮﻤﺠﻡ ] toplam, tümü.<br />

mecmûa (A.) [ ﻪﻋﻮﻤﺠﻡ ] 1.dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya<br />

getirildiği eser.<br />

mecmûan (A.) [ ﺎﻋﻮﻤﺠﻡ ] toplam olarak.<br />

mecnûn (A.) [ نﻮﻨﺠﻡ ] 1.delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.<br />

mecnûnâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻥﻮﻨﺠﻡ ] çılğınca, delicesine.<br />

mecrâ (A.) [ اﺮﺠﻡ ] 1.su yatağı. 2.yol, güzergah.<br />

mecrûh (A.) [ حوﺮﺠﻡ ] yaralı.<br />

mecrûhîn (A.) [ ﻦﻴﺣوﺮﺠﻡ ] yaralılar.<br />

mecûsî (A.) [ ﯽﺱﻮﺠﻡ ] ateşperest, ateşe tapan.<br />

meczûb (A.) [ بوﺬﺠﻡ ] 1.cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.<br />

med’uv (A.) [ ﻮﻋﺪﻡ ] davetli.<br />

med’uvvîn (A.) [ ﻦیﻮﻋﺪﻡ ] davetliler.<br />

287


medâfin (A.) [ ﻦﻓاﺪﻡ ] mezarlar.<br />

medâr (A.) [ راﺪﻡ ] 1.yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.<br />

medâric (A.) [ جراﺪﻡ ] merdivenler.<br />

medâris (A.) [ سراﺪﻡ ] medreseler.<br />

medd (A.) [ ﺪﻡ ] 1.uzatma. 2.çekme.<br />

meddâh (A.) [ حاﺪﻡ ] 1.çok öven. 2.meddah.<br />

meded (A.) [ دﺪﻡ ] yardım, medet.<br />

mededhâh (A.-F.) [ ﻩاﻮﺧدﺪﻡ ] yardım isteyen.<br />

mededkâr (A.-F.) [ رﺎﮐدﺪﻡ ] yardım eden, yardımcı.<br />

mededres (A.-F.) [ سردﺪﻡ ] yardıma koşan, imdada koşan.<br />

medenî (A.) [ ﯽﻥﺪﻡ ] 1.şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.<br />

medenîleşmek uygarlaşmak.<br />

medeniyyet (A.) [ ﺖﻴﻥﺪﻡ ] uygarlık.<br />

medfa (A.) [ ﻊﻓﺪﻡ ] top.<br />

medfen (A.) [ ﻦﻓﺪﻡ ] mezar, defin yeri.<br />

medfû (A.) [ عﻮﻓﺪﻡ ] 1.çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.<br />

medfûn (A.) [ نﻮﻓﺪ ﻡ ] gömülü, defnedilmiş.<br />

medfûn edilmek gömülmek.<br />

medh (A.) [ حﺪﻡ ] övgü.<br />

medhal (A.) [ ﻞﺧﺪﻡ ] 1.giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.<br />

medhaldâr (A.-F.) [ راﺪﻠﺧﺪﻡ ] parmağı olan, müdahale etmiş olan.<br />

medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.<br />

medhedilmek övülmek.<br />

288


medhetmek övmek.<br />

medhiye (A.) [ ﻪﻴﺣﺪﻡ ] övgü.<br />

medhiyyât (A.) [ تﺎﻴﺣﺪﻡ ] övgüler.<br />

medhûş (A.) [ شﻮهﺪﻡ ] dehşete kapılmış.<br />

medîd (A.) [ ﺪیﺪﻡ ] 1.uzun. 2.çekilmiş.<br />

medîde (A.) [ ﻩﺪیﺪﻡ ] 1.uzun. 2.çekilmiş.<br />

medîha (A.) [ ﻪﺤیﺪﻡ ] övgü şiiri, kaside.<br />

medîhagû (A.-F.) [ ﻮﮔ ﻪﺤیﺪﻡ ] övgü şairi, kaside şairi.<br />

medîne (A.) [ ﻪﻨیﺪﻡ ] 1.şehir. 2.Medine.<br />

medînetünnebî (A.) [ ﯽﺒﻨﻝا ﺔﻨیﺪﻡ<br />

] Medine.<br />

medînetüsselam (A.) [ مﻼﺴﻝا ﺔﻨیﺪﻡ<br />

] Bağdat.<br />

medlûl (A.) [ لﻮﻝﺪﻡ ] kanıt olarak gösterilen.<br />

medresevî (A.) [ یﻮﺱرﺪﻡ ] medrese ile ilgili.<br />

medrûs (A.) [ سورﺪﻡ ] 1.eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.<br />

medyûn (A.) [ نﻮیﺪﻡ ] borçlu.<br />

mefâhîm (A.) [ ﻢﻴهﺎﻔﻡ ] mefhumlar.<br />

mefâhir (A.) [ ﺮﺧﺎﻔﻡ ] övünülecek şeyler.<br />

mefâsıl (A.) [ ﻞﺹﺎﻔﻡ ] eklemler.<br />

mefâtih (A.) [ ﺢﻴﺕﺎﻔﻡ ] anahtarlar.<br />

mefhar (A.) [ ﺮﺨﻔﻡ ] övünç kaynağı.<br />

mefhum (A.) [ مﻮﻬﻔﻡ ] kavram.<br />

mefhûm olmak anlaşılmak.<br />

mefkûd (A.) [ دﻮﻘﻔﻡ ] 1.kayıp. 2.yok olmuş.<br />

289


mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.<br />

mefkûre (A.) [ ﻩرﻮﮑﻔﻡ ] ülkü, ideal.<br />

mefkûrevî (A.) [ یورﻮﮑﻔﻡ ] ülkü ile ilgili.<br />

meflûc (A.) [ جﻮﻠﻔﻡ ] felçli.<br />

meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.<br />

meflûciyet (A.) [ ﺖﻴﺝﻮﻠﻔﻡ ] 1.felçlilik. 2.kıpırdayamama.<br />

mefrûş (A.) [ شوﺮﻔﻡ ] döşenmiş.<br />

mefrûşat (A.) [ تﺎﺵوﺮﻔﻡ ] döşeme.<br />

mefrûz (A.) [ زوﺮﻔﻡ ] ayırılmış.<br />

mefrûz (A.) [ ضوﺮﻔﻡ ] farzedilmiş.<br />

meftûh (A.) [ حﻮﺘﻔﻡ ] 1.açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.<br />

meftûn (A.) [ نﻮﺘﻔﻡ ] tutkun, aşık.<br />

meftûn etmek aşık etmek.<br />

meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.<br />

meftûniyet (A.) [ ﺖﻴﻥﻮﺘﻔﻡ ] tutkunluk.<br />

meger (F.) [ ﺮﮕﻡ ] 1.meğer. 2.oysa.<br />

meges (F.) [ ﺲﮕﻡ ] sinek.<br />

meğâk (F.) [ کﺎﻐﻡ ] 1.çukur. 2.mezar.<br />

meh (F.) [ ﻪﻡ ] ay.<br />

mehâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﻬﻡ ] heybetlilik.<br />

mehâlik (A.) [ ﮏﻝﺎﻬﻡ ] tehlikeli yerler.<br />

mehâr (F.) [ رﺎﻬ ﻡ ] yular, dizgin.<br />

mehaz (A.) [ ﺬﺧﺄﻡ ]] kaynak.<br />

290


mehbil (A.) [ ﻞﺒﻬﻡ ] rahim yolu.<br />

mehd (A.) [ ﺪﻬﻡ ] beşik.<br />

mehekk (A.) [ ﮏﺤﻡ ] mihenk taşı.<br />

mehîb (A.) [ ﺐﻴﻬﻡ ] heybetli.<br />

mehl (A.) [ ﻞﻬﻡ ] süre tanıma.<br />

mehleke (A.) [ ﻪﮑﻠﻬﻡ ] tehlikeli yer.<br />

mehlikâ (F.-A.) [ ﺎﻘﻝ ﻪﻡ ] ay yüzlü, güzel yüzlü.<br />

mehpare (F.) [ ﻩرﺎﭘ ﻪﻡ ] 1.ay parçası. 2.güzel yüzlü.<br />

mehpeyker (F.) [ ﺮﮑﻴﭘ ﻪﻡ ] güzel yüzlü, parlak yüzlü.<br />

mehr (A.) [ ﺮﻬﻡ ] mehir.<br />

mehrû (F.) [ وﺮﻬﻡ ] ay yüzlü, güzel yüzlü.<br />

mehtâb (F.) [ بﺎﺘﻬﻡ ] mehtap, ay ışığı.<br />

mehûz (A.) [ ذﻮﺧﺄﻡ ] alınmış.<br />

mehveş (F.) [ شﻮﻬﻡ ] 1.ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.<br />

mekân (A.) [ نﺎﮑﻡ ] 1.yer. 2.ev.<br />

mekâre (A.) [ ﻩرﺎﮑﻡ ] kiralık binek veya yük hayvanı.<br />

mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.<br />

mekârim (A.) [ مرﺎﮑﻡ ] cömertlikler.<br />

mekâtîb (A.) [ ﺐﻴﺕﺎﮑﻡ ] mektuplar.<br />

mekâtib (A.) [ ﺐﺕﺎﮑﻡ ] okullar.<br />

mekâtib-i âliye [ ﻪﻴﻝﺎﻋ ﺐﺕﺎﮑﻡ ] yüksekokullar.<br />

mekâtib-i askeriye [ ﻪیﺮﮑﺴﻋ ﺐﺕﺎﮑﻡ ] askerî okullar.<br />

mekhûl (A.) [ لﻮﺤﮑﻡ ] sürmeli.<br />

291


meknûn (A.) [ نﻮﻨﮑﻡ ] 1.dizili. 2.gizli.<br />

mekr (A.) [ ﺮﮑﻡ ] hile.<br />

mekrûh (A.) [ ﻩوﺮﮑﻡ ] iğrenç.<br />

meks (A.) [ ﺚﮑﻡ ] duralama, duraklama.<br />

meksur (A.) [ رﻮﺴﮑﻡ ] kırık.<br />

mekşûf (A.) [ فﻮﺸﮑﻡ ] keşfedilmiş.<br />

mekteb (A.) [ ﺐﺘﮑﻡ ] 1.okul. 2.ekol.<br />

mekteb-i âlî [ ﯽﻝﺎﻋ ﺐﺘﮑﻡ ] yüksekokul.<br />

mekteb-i harbiye [ ﻪﻴﺑﺮﺣ ﺐﺘﮑﻡ ] harp okulu.<br />

mekteb-i i’dâdî [ یداﺪﻋا ﺐﺘﮑﻡ ] lise.<br />

mekteb-i ibtidâî [ ﯽﺋاﺪﺘﺑا ﺐﺘﮑﻡ ] ilkokul.<br />

mekteb-i rüşdî [ یﺪﺵر ﺐﺘﮑﻡ ] ortaokul.<br />

mekteb-i sultânî [ ﯽﻥﺎﻄﻠﺱ ﺐﺘﮑﻡ ] Galatasaray Lisesi.<br />

mektep (A.) [ ﺐﺘﮑﻡ ] okul.<br />

mektub (A.) [ بﻮﺘﮑﻡ ] 1.yazılı. 2.mektup.<br />

mektûbat (A.) [ تﺎﺑﻮﺘﮑﻡ ] mektuplar.<br />

mektûbî (A.) [ ﯽﺑﻮﺘﮑﻡ ] valilik özel kalem müdürü.<br />

mektûm (A.) [ مﻮﺘﮑﻡ ] gizli.<br />

melabe (A.) [ ﻪﺒﻌﻠﻡ ] oyuncak.<br />

melâbis (A.) [ ﺲﺑﻼﻡ ] giysiler.<br />

melah (F.) [ ﺦﻠﻡ ] çekirge.<br />

melahat (A.) [ ﺖﺣﻼﻡ ] yüz güzelliği.<br />

melâhide (A.) [ ﻩﺪﺣﻼﻡ ] dinsizler, tanrıtanımazlar.<br />

292


melâik (A.) [ ﮏﺋﻼﻡ ] melekler.<br />

melâike (A.) [ ﻪﮑﺋﻼﻡ ] melekler.)<br />

melâl (A.) [ لﻼﻡ ] sıkıntı, usanma.<br />

melalli (A.-T.) sıkıntılı.<br />

melanet (A.) [ ﺖﻨﻌﻠﻡ ] melunluk.<br />

melce (A.) [ ﺄﺠﻠﻡ ] sığınak, sığınacak yer.<br />

melekât (A.) [ تﺎﮑﻠﻡ ] yetiler.<br />

meleke (A.) [ ﻪﮑﻠﻡ ] yeti.<br />

meleksîmâ (A.) [ ﺎﻤﻴﺱ ﮏﻠﻡ ] melek yüzlü güzel.<br />

melekût (A.) [ تﻮﮑﻠﻡ ] ruhlar alemi.<br />

melfûfen (A.) [ ﺎﻓﻮﻔﻠﻡ ] ilişikte.<br />

melhûz (A.) [ ظ ﻮﺤﻠﻡ ] düşünülen, öngörülen.<br />

melik (A.) [ ﮏﻠﻡ ] padişah.<br />

mellah (A.) [ حﻼﻡ ] gemici.<br />

melsûk (A.) [ قﻮﺼﻠﻡ ] yapışık.<br />

melûf (A.) [ فﻮﻝﺄﻡ ] alışık.<br />

melun (A.) [ نﻮﻌﻠﻡ ] lanet olası.<br />

memâlik (A.) [ ﮏﻝﺎﻤﻡ ] 1.ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.<br />

memât (A.) [ تﺎﻤﻡ ] ölüm.<br />

memduh (A.) [ حوﺪﻤﻡ ] övülmüş.<br />

memer (A.) [ ﺮﻤﻡ ] geçit.<br />

memhûr (A.) [ رﻮﻬﻤﻡ ] mühürlü.<br />

memleket (A.) [ ﺖﮑﻠﻤﻡ ] 1.ülke. 2.şehir.<br />

293


memlûk (A.) [ کﻮﻠﻤﻡ ] köle.<br />

memnû (A.) [ عﻮﻨﻤﻡ ] yasak.<br />

memnûa (A.) [ ﻪﻋﻮﻨﻤﻡ ] yasak.<br />

memnûiyet (A.) [ ﺖﻴﻋﻮﻨﻡ ] yasak olma hali.<br />

memnûn (A.) [ نﻮﻨﻤﻡ ] 1.mutlu, razı. 2.sevinçli.<br />

memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.<br />

memnuniyet (A.) [ ﺖﻴﻥﻮﻨﻤﻡ ] memnunluk.<br />

memûl (A.) [ لﻮﻡﺄﻡ ] umulan, beklenilen.<br />

memur (A.) [ رﻮﻡﺄﻡ ] 1.görevli. 2.devlet memuru.<br />

memurîn (A.) [ ﻦیرﻮﻡﺄﻡ ] memurlar, görevliler.<br />

memûriyet (A.) [ ﺖیرﻮﻡﺄﻡ ] memurluk.<br />

memzuc (A.) [ جوﺰﻤﻡ ] karışık.<br />

men (F.) [ ﻦﻡ ] ben.<br />

men’ (A.) [ ﻊﻨﻡ ] 1.engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.<br />

3.yasaklama. 4.yasaklanma.<br />

men’ edilmek yasaklanmak.<br />

men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.<br />

men’ olunmak yasaklanmak.<br />

menâbi’ (A.) [ ﻊﺑﺎﻨﻡ ] kaynaklar.<br />

menâfi’ (A.) [ ﻊﻓﺎﻨﻡ ] menfaatler, çıkarlar, yararlar.<br />

menâkıb (A.) [ ﺐﻗﺎﻨﻡ ] menkıbeler, övgüye değer özellikler.<br />

menâm (A.) [ مﺎﻨﻡ ] 1.uyku. 2.rüya.<br />

menâre (A.) [ ﻩرﺎﻨﻡ ] minare.<br />

294


menâsıb (A.) [ ﺐﺹﺎﻨﻡ ] makamlar.<br />

menâtık (A.) [ ﻖﻃﺎﻨﻡ ] bölgeler.<br />

menâzır (A.) [ ﺮﻇﺎﻨﻡ ] manzaralar.<br />

menâzil (A.) [ لزﺎﻨﻡ ] 1.konaklar. 2.aşamalar.<br />

menba (A.) [ ﻊﺒﻨﻡ ] 1.kaynak. 2.pınar.<br />

menfâ (A.) [ ﯽﻔﻨﻡ ] sürgün.<br />

menfaat (A.) [ ﺖﻌﻔﻨﻡ ] çıkar, yarar.<br />

menfaatperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘ ﺖﻌﻔﻨﻡ ] çıkarcı.<br />

menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.<br />

menfez (A.) [ ﺬﻔﻨﻡ ] nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.<br />

menfî (A.) [ ﯽﻔﻨﻡ ] 1.olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz<br />

yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.<br />

menfur (A.) [ رﻮﻔﻨﻡ ] nefret edilen.<br />

menhî (A.) [ ﯽﻬﻨﻡ ] yasaklanmış.<br />

menhiyat (A.) [ تﺎﻴﻬﻨﻡ ] yasaklar.<br />

menhus (A.) [سﻮﺤﻨﻡ ] uğursuz.<br />

meni (A.) [ ﯽﻨﻡ ] sperma.<br />

menî (F.) [ ﯽﻨﻡ ] benlik.<br />

menî’ (A.) [ ﻊﻴﻨﻡ ] aşılmaz, sarp, geçit vermez.<br />

menkabe (A.) [ ﻪﺒﻘﻨﻡ ] ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle<br />

bağdaşmaz öyküler.<br />

menkûha (A.) [ ﻪﺣﻮﮑﻨﻡ ] nikahlı hanım, eş.<br />

menkul (A.) [ لﻮﻘﻨﻡ ] 1.nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.<br />

menkûş (A.) [ شﻮﻘﻨﻡ ] nakışlı, işlemeli, desenli.<br />

295


mensûb (A.) [ بﻮﺼﻨﻡ ] nispet edilen, ait, bağlı.<br />

mensûbîn (A.) [ ﻦﻴﺑﻮﺼﻨﻡ ] mensuplar.<br />

mensubiyet (A.) [ ﺖﻴﺑﻮﺼﻨﻡ ] mensup olma, bağlı olma.<br />

mensûc (A.) [ جﻮﺴﻨﻡ ] dokunmuş.<br />

mensûcât (A.) [ تﺎﺝﻮﺴﻨﻡ ] 1.dokumalar. 2.dokuma sektörü.<br />

mensûh (A.) [ خﻮﺴﻨﻡ ] hükümsüz.<br />

mensûr (A.) [ رﻮﺜﻨﻡ ] düzyazı.<br />

menşe (A.) [ ﺎﺸﻨﻡ ] köken..<br />

menşur (A.) [ رﻮﺸﻨﻡ ] 1.ferman. 2.prizma.<br />

menus (A.) [ سﻮﻥﺄﻡ ] 1.alışılmış. 2.alışkın.<br />

menût (A.) [ طﻮﻨﻡ ] bağlı.<br />

menzil (A.) [ لﺰﻨﻡ ] 1.konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.<br />

menzil alınmak yol alınmak.<br />

menzil almak yol almak.<br />

menzilgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﻝﺰﻨﻡ ] konak yeri.<br />

mer’î (A.) [ ﯽﺋﺮﻡ ] yürürlükte, geçerli.<br />

mera (A.) [ ﯽﻋﺮﻡ ] otlak.<br />

merâkiz (A.) [ ﺰ ﮐاﺮﻡ ] merkezler.<br />

merâm (A.) [ ماﺮﻡ ] amaç, anlatılmak istenen şey.<br />

merâret (A.) [ تراﺮﻡ ] acılık.<br />

merâsî (A.) [ ﯽﺛاﺮﻡ ] ağıtlar, mersiyeler.<br />

merâsim (A.) [ ﻢﺱاﺮﻡ ] 1.törenler. 2.tören.<br />

merâtib (A.) [ ﺐﺕاﺮﻡ ] rütbeler, mertebeler.<br />

296


merbut (A.) [ طﻮﺑﺮﻡ ] bağlı.<br />

merbûtiyet (A.) [ ﺖﻴﻃﻮﺑﺮﻡ ] 1.bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.<br />

mercân (A.) [ نﺎﺝﺮﻡ ] mercan.<br />

merci (A.) [ ﻊﺝﺮﻡ ] başvuru yeri.<br />

merd (F.) [ دﺮﻡ ] 1.adam. 2.yiğit.<br />

merdâne (F.) [ ﻪﻥادﺮﻡ ] yiğitçe.<br />

merdiven (F.) [ نﺎﺑدﺮﻥ ] merdiven.<br />

merdûd (A.) [ دودﺮﻡ ] reddedilmiş, kabul edilmemiş.<br />

merdum (F.) [ مدﺮﻡ ] 1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.<br />

merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..<br />

merdüm (F.) [ مدﺮﻡ ] 1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.<br />

merdümek (F.) [ ﮏﻡدﺮﻡ ] gözbebeği.<br />

merdümgiriz (F.) [ ﺰیﺮﮕﻡﺮﻡ ] insanlardan kaçan.<br />

merdümhar (F.) [ راﻮﺧ مدﺮﻡ ] insan yiyen, yamyam.<br />

merdümî (F.) [ ﯽﻡدﺮﻡ ] 1.insanlık. 2.yiğitlik.<br />

meremmet (A.) [ ﺖﻡﺮﻡ ] onarım.<br />

meremmet etmek onarmak.<br />

merg (F.) [ گﺮﻡ ] ölüm.<br />

mergub (A.) [ بﻮﻏﺮﻡ ] rağbet edilen, aranılan, istenilen.<br />

merhale (A.) [ ﻪﻠﺣﺮﻡ ] 1.aşama. 2.konak, menzil.<br />

merhamet (A.) [ ﺖﻤﺣﺮﻡ ] acıma.<br />

merhamet etmek acımak.<br />

merhametli (A.-T.) acıyan.<br />

297


merhametsiz (A.-T.) acımasız.<br />

merhem (A.) [ ﻢهﺮﻡ ] pomad, yara kremi.<br />

merhemsâz olmak çare bulmak.<br />

merhûm (A.) [ مﻮﺣﺮﻡ ] (erkek) ölü.<br />

merhûme (A.) [ ﻪﻡﻮﺣﺮﻡ ] (bayan) ölü.<br />

merhun (A.) [ نﻮهﺮﻡ ] 1.rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.<br />

merih (A.) [ ﺦیﺮﻡ ] Mars.<br />

merkad (A.) [ ﺪﻗﺮﻡ ] mezar.<br />

merkeb (A.) [ ﺐﮐﺮﻡ ] 1.binit. 2.eşek.<br />

merkum (A.) [ مﻮﻗﺮﻡ ] adı geçen, anılan; yazılmış.<br />

merkûz (A.) [ زﻮﮐﺮﻡ ] dikili, dikilmiş.<br />

mermi (A.) [ ﯽﻡﺮﻡ ] kurşun.<br />

mermûz (A.) [ زﻮﻡﺮﻡ ] 1.gizemli. 2.rumuzlu.<br />

merrât (A.) [ تاﺮﻡ ] defalar.<br />

merre (A.) [ ﻩﺮﻡ ] defa.<br />

mersiye (A.) [ ﻪﻴﺛﺮﻡ ] ağıt, mersiye.<br />

mertebe (A.) [ ﻪﺒﺕﺮﻡ ] 1.derece. 2.miktar.<br />

merzagî (A.) [ ﯽﻏزﺮﻡ ] bataklık.<br />

merzüban (F.) [ نﺎﺑزﺮﻡ ] 1.sınır muhafızı. 2.sınır beyi.<br />

mesâ (A.) [ ﺎﺴﻡ ] akşam.<br />

mesâcid (A.) [ ﺪﺝﺎﺴﻡ ] mesçitler.<br />

mesafe (A.) [ ﻪﻓﺎﺴﻡ ] uzaklık.<br />

mesâha (A.) [ ﻪﺣﺎﺴﻡ ] ölçüm.<br />

298


mesai (A.) [ ﯽﻋﺎﺴﻡ ] çalışma, çalışmalar.<br />

mesâib (A.) [ ﺐﺋﺎﺼﻡ ] musibetler.<br />

mesâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺴﻡ ] meseleler.<br />

mesâkîn (A.) [ ﻦﮐﺎﺴﻡ ] 1.yoksullar. 2.miskinler.<br />

mesâkin (A.) [ ﻦﮐﺎﺴﻡ ] konutlar.<br />

mesâme (A.) [ ﻪﻡﺎﺴﻡ ] derideki küçük delikler.<br />

mesârif (A.) [ فرﺎﺼﻡ] harcamalar.<br />

mesâvî (A.) [ یوﺎﺴﻡ ] kötülükler.<br />

mescid (A.) [ ﺪﺠﺴﻡ ] mesçit.<br />

mesdûd (A.) [ دوﺪﺴﻡ ] kapalı, set çekili, tıkalı.<br />

mesel (A.) [ ﻞﺜﻡ ] 1.örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.<br />

meselâ (A.) [ ﻼﺜﻡ ] örneğin.<br />

mesele (A.) [ ﻪﻠﺌﺴﻡ ] 1.mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.<br />

meserrât (A.) [ تاﺮﺴﻡ ] sevinçler.<br />

meserret (A.) [ تﺮﺴﻡ ] sevinç.<br />

mesh (A.) [ ﺦﺴﻡ ] silme, sıvama.<br />

meshetmek silmek, sıvamak.<br />

meshûr (A.) [ رﻮﺤﺴﻡ ] büyülenmiş.<br />

meshûr etmek büyülemek.<br />

meshûr olmak büyülenmek.<br />

mesîh (A.) [ ﺢﻴﺴﻡ ] İsa.<br />

mesîhî (A.) [ ﯽﺤﻴﺴﻡ ] Hıristiyan.<br />

mesîhiyyet (A.) [ ﺖﻴﺤﻴﺴﻡ ] Hıristiyanlık.<br />

299


mesîr (A.) [ ﺮﻴﺴﻡ ] 1.seyir yeri. 2.güzergah.<br />

mesîre (A.) [ ﻩﺮﻴﺴﻡ ] gezinti yeri.<br />

mesken (A.) [ ﻦﮑﺴﻡ ] konut.<br />

mesken etmek yurt tutmak.<br />

mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.<br />

meskenet (A.) [ ﺖﻨﮑﺴﻡ ] miskinlik.<br />

meskûkât (A.) [ تﺎﮐﻮﮑﺴﻡ ] madenî paralar, sikkeler.<br />

meskûn (A.) [ نﻮﮑﺴﻡ ] yerleşilmiş, iskan edilmiş.<br />

meslah (A.) [ ﺦﻠﺴﻡ ] mezbaha.<br />

meslek (A.) [ ﮏﻠﺴﻡ ] 1.yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.<br />

meslûl (A.) [ لﻮﻠﺴﻡ ] veremli.<br />

mesmû (A.) [ عﻮﻤﺴﻡ ] duyulan, işitilen.<br />

mesmûat (A.) [ تﺎﻋﻮﻤﺴﻡ ] duyulanlar, işitilenler.<br />

mesmûm (A.) [ مﻮﻤﺴﻡ ] zehirli.<br />

mesned (A.) [ ﺪﻨﺴﻡ ] 1.dayanak. 2.makam.<br />

mesnevîhan (A.-F.) [ ناﻮﺧ یﻮﻨﺜﻡ ] mesnevi okuyan.<br />

mesruk (A.) [ قوﺮﺴﻡ ] çalınmış.<br />

mesrûr (A.) [ روﺮﺴﻡ ] sevinçli.<br />

mesrûrane (A.-F.) [ ﻪﻥاروﺮﺴﻡ ] sevinçle.<br />

messah (A.) [ حﺎﺴﻡ ] ölçümcü.<br />

mest (F.) [ ﺖﺴﻡ ] sarhoş, mest.<br />

mestâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺘﺴﻡ ] sarhoşça.<br />

mestî (F.) [ ﯽﺘﺴﻡ ] sarhoşluk.<br />

300


mest-i harâb (F.-A.) [ باﺮﺧ ﺖﺴﻡ ] körkütük sarhoş.<br />

mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.<br />

mestûr (A.) [ رﻮﺘﺴﻡ ] örtülü, gizli, kapalı.<br />

mestûr (A.) [ رﻮﻄﺴﻡ ] yazılı.<br />

mesud (A.) [ دﻮﻌﺴﻡ ] 1.mutlu, saadetli. 2.kutlu.<br />

mesûdâne (A.-F.) [ ﻪﻥادﻮﻌﺴﻡ ] mesutça, bahtiyarlıkla.<br />

mesuliyet (A.) [ ﺖﻴﻝﻮﺌﺴﻡ ] sorumluluk.<br />

meş’al (A.) [ ﻞﻌﺸﻡ ] meşale.<br />

meş’um (A.) [ مﻮﺌﺸﻡ ] uğursuz, şom.<br />

meş’ûr (A.) [ رﻮﻌﺸﻡ ] bilinçli, şuurlu.<br />

meşâgil (A.) [ ﻞﻏﺎﺸﻡ ] uğraşlar.<br />

meşâhîr (A.) [ ﺮﻴهﺎﺸﻡ ] ünlüler.<br />

meşâil (A.) [ ﻞﻋﺎﺸﻡ ] meşaleler.<br />

meşakkat (A.) [ ﺖﻘﺸﻡ ] sıkıntı, güçlük.<br />

meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.<br />

meşâmm (A.) [ مﺎﺸﻡ ] burun.<br />

meşârık (A.) [ قرﺎﺸﻡ ] doğular.<br />

meşâyih (A.) [ ﺦیﺎﺸﻡ ] şeyhler.<br />

meşbû (A.) [ عﻮﺒﺸﻡ ] 1.dolu. 2.tok, doygun.<br />

meşcer (A.) [ ﺮﺠﺸﻡ ] ağaçlık.<br />

meşcere (A.) [ ﻩﺮﺠﺸﻡ ] ağaçlık.<br />

meşgale (A.) [ ﻪﻠﻐﺸﻡ ] uğraşı.<br />

meşgûliyet (A.) [ ﺖﻴﻝﻮﻐﺸﻡ ] iş güç.<br />

301


meşhed (A.) [ ﺪﻬﺸﻡ ] şehit düşülen yer.<br />

meşher (A.) [ ﺮﻬﺸﻡ ] sergi, sergilenen yer.<br />

meşhûd (A.) [ دﻮﻬﺸﻡ ] görülmüş, gözlenmiş.<br />

meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.<br />

meşhûn (A.) [ نﻮﺤﺸﻡ ] dolu.<br />

meşhûr (A.) [ رﻮﻬﺸﻡ ] ünlü, tanınmış, bilinen.<br />

meşîhat (A.) [ ﺖﺨﻴﺸﻡ ] 1.şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.<br />

meşk (A.) [ ﻖﺸﻡ ] 1.yazı örneği. 2.temrin.<br />

meşk (F.) [ ﮏﺸﻡ ] kırba.<br />

meşkûk (A.) [ کﻮﮑ ﺸﻡ ] şüphe götürür.<br />

meşkûkiyyet (A.) [ ﺖﻴﮐﻮﮑﺸﻡ ] şüphe götürme.<br />

meşkûr (A.) [ رﻮﮑﺸﻡ ] övülen, beğenilen.<br />

meşreb (A.) [ بﺮﺸﻡ ] 1.yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.<br />

meşrebe (A.) [ ﻪﺑﺮﺸﻡ ] maşrapa.<br />

meşrû (A.) [ عوﺮﺸﻡ ] yasal.<br />

meşrûbât (A.) [ تﺎﺑوﺮﺸﻡ ] içilecek şeyler.<br />

meşrûh (A.) [ حوﺮﺸﻡ ] açıklanmış, şerhedilmiş.<br />

meşrûhât (A.) [ تﺎﺣوﺮﺸﻡ ] açıklamalar.<br />

meşrûiyyet (A.) [ ﺖﻴﻋوﺮﺸﻡ ] yasallık.<br />

meşrût (A.) [ طوﺮﺸﻡ ] koşullu.<br />

meşrut olunmak şart koşulmak.<br />

meşşâte (A.) [ ﻪﻃﺎﺸﻡ ] gelin süsleyen.<br />

meşveret (A.) [ ترﻮﺸﻡ ] danışma.<br />

302


meşveret etmek danışmak.<br />

metâ (A.) [ عﺎﺘﻡ ] mal, eşya.<br />

metâli (A.) [ ﻊﻝﺎﻄﻡ ] doğuş yerleri.<br />

metânet (A.) [ ﺖﻥﺎﺘﻡ ] dayanıklılık.<br />

metbû (A.) [ عﻮﺒﺘﻡ ] uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.<br />

metin (A.) [ ﻦﻴﺘﻡ ] sağlam, dayanıklı.<br />

metn (A.) [ ﻦﺘﻡ ] yazıya dökülmüş bilgi.<br />

metremik’ab (A.) [ ﺐﻌﮑﻡ وﺮﺘﻡ ] metreküp.<br />

metrûk (A.) [ کوﺮﺘﻡ ] terkedilmiş.<br />

metrûkat (A.) [ تﺎﮐوﺮﺘﻡ ] miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.<br />

metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.<br />

mev’ize (A.) [ ﻪﻈﻋﻮﻡ ] öğüt.<br />

mev’ûd (A.) [ دﻮﻋﻮﻡ ] 1.vaat edilmiş. 2.vadeli.<br />

mevâd (A.) [ داﻮﻡ ] maddeler.<br />

mevârid (A.) [ دراﻮﻡ ] konular, hususlar, yerler.<br />

mevc (A.) [ جﻮﻡ ] dalga.<br />

mevce (A.) [ ﻪﺝﻮﻡ ] dalga.<br />

mevcûd (A.) [ دﻮﺝﻮﻡ ] 1.var. 2.hazır. 3.varlık.<br />

mevcûdât (A.) [ تادﻮﺝﻮﻡ ] varlıklar.<br />

mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.<br />

mevcûdiyyet (A.) [ ﺖیدﻮﺝﻮﻡ ] var olma, varlık.<br />

meveddet (A.) [ تدﻮﻡ ] sevgi.<br />

mevhibe (A.) [ ﻪﺒهﻮﻡ ] bağış.<br />

303


mevhûm (A.) [ مﻮهﻮﻡ ] vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.<br />

mevki (A.) [ ﻊﻗﻮﻡ ] 1.durum, konum. 2.yer.<br />

mevkib (A.) [ ﺐﮐﻮﻡ ] alay, kafile.<br />

mevkif (A.) [ ﻒﻗﻮﻡ ] 1.durak. 2.istasyon.<br />

mevki-i rüchan (A.-F.) [ نﺎﺤﺝر ﻊﻗﻮﻡ ] tercih mevkii.<br />

mevkûf (A.) [ فﻮﻗﻮﻡ ] vakfedilmiş.<br />

mevkufleh (A.) [ ﻪﻝ فﻮﻗﻮﻡ ] vakfeden.<br />

mevlâ (A.) [ ﯽﻝﻮﻡ ] 1.Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.<br />

mevlid (A.) [ ﺪﻝﻮﻡ ] 1.doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.<br />

mevsuk (A.) [ قﻮﺛﻮﻡ ] güvenilir, belgeye dayanan.<br />

mevsûkiyet (A.) [ ﺖﻴﻗﻮﺛﻮﻡ ] güvenilirlik, belgeye dayanma.<br />

mevsûm (A.) [ مﻮﺱﻮﻡ ] adlandırılmış.<br />

mevt (A.) [ تﻮﻡ ] ölüm.<br />

mevtâ (A.) [ ﺎﺕﻮﻡ ] ölüler.<br />

mevtâî (A.) [ ﯽﺋﺎﺕﻮﻡ ] ölümcül.<br />

mevtın (A.) [ ﻦﻃﻮﻡ ] yurt.<br />

mevzi (A.) [ ﻊﺽﻮﻡ ] yer.<br />

mevzi’î (A.) [ ﯽﻌﺽﻮﻡ ] yerel.<br />

mevzû (A.) [ عﻮﺽﻮﻡ ] konu.<br />

mevzu-i bahis (A.-F.) [ ﺚﺤﺑ عﻮﺽﻮﻡ ] sözkonusu.<br />

mevzun (A.) [ نوزﻮﻡ ] 1.biçimli, düzgün. 2.vezinli.<br />

mey (F.) [ ﯽﻡ ] 1.şarap. 2.içki.<br />

meyânında (F.-T.) arasında.<br />

304


meydân (A.) [ ناﺪﻴﻡ ] alan.<br />

meygûn (F.) [ نﻮﮕﻴﻡ ] şarap rengi.<br />

meyhâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺨﻴﻡ ] şarap içilen yer, içkievi.<br />

meyhâr (F.) [ راﻮﺨﻴﻡ ] içkici.<br />

meyil (A.) [ ﻞﻴﻡ ] istek, eğilim.<br />

meyil vermek eğilim göstermek.<br />

meykede (F.) [ ﻩﺪﮑﻴﻡ ] meyhane.<br />

meyl (A.) [ ﻞﻴﻡ ] 1.eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.<br />

meyl etmek (A.-T.) eğilmek.<br />

meymene (A.) [ ﻪﻨﻤﻴﻡ ] sağ kanat.<br />

meymûn (A.) [ نﻮﻤﻴﻡ ] uğurlu.<br />

meysere (A.) [ ﻩﺮﺴﻴﻡ ] sol kanat.<br />

meyt (A.) [ ﺖﻴﻡ ] ölü.<br />

meyus (A.) [ سﻮیﺄﻡ ] umutsuz, üzgün.<br />

meyvedâr (F.) [ راد ﻩﻮﻴﻡ ] meşveli.<br />

meyyâl (A.) [ لﺎﻴﻡ ] 1.eğimli. 2.eğilimli.<br />

meyyit (A.) [ ﺖﻴﻡ ] ölü.<br />

mezâhib (A.) [ ﺐه اﺬﻡ ] mezhepler.<br />

mezâlim (A.) [ ﻢﻝﺎﻈﻡ ] zulümlerr.<br />

mezâmin (A.) [ ﻦﻡﺎﻀﻡ ] 1.kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.<br />

mezargâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔراﺰﻡ ] mezar yeri.<br />

mezâri (A.) [ عراﺰﻡ ] tarlalar.<br />

mezâyâ (A.) [ ﺎیاﺰﻡ ] meziyetler, üstünlükler.<br />

305


mezbele (A.) [ ﻪﻠﺑﺰ ﻡ ] çöplük, döküntü alanı.<br />

mezbuh (A.) [ حﻮﺑﺬﻡ ] boğazlanmış.<br />

mezbûr (A.) [ رﻮﺑﺰﻡ ] anılan, belirtilen.<br />

mezc (A.) [ جﺰﻡ ] karıştırma.<br />

mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.<br />

mezellet (A.) [ ﺖﻝﺬﻡ ] düşkünlük.<br />

mezheb (A.) [ ﺐهﺬﻡ ] 1.yol. 2.mezhep. 3.ekol.<br />

mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.<br />

meziyyât (A.) [ تﺎیﺰﻡ ] meziyetler, üstünlükler.<br />

meziyyet (A.) [ ﺖیﺰﻡ ] üstünlük.<br />

mezkûr (A.) [ رﻮﮐﺬﻡ ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.<br />

mezmûm (A.) [ مﻮﻡﺬﻡ ] kötülenmiş, ayıplanmış.<br />

mezra (A.) [ عرﺰﻡ ] tarla.<br />

mezra’a (A.) [ ﻪﻋرﺰﻡ ] tarla.<br />

mezrû (A.) [ عورﺰﻡ ] ekili.<br />

mezun (A.) [ نوذﺄﻡ ] 1.izinli. 2.diplomalı.<br />

mezunen (A.) [ ﺎﻥوذﺄﻡ ] izin alarak, izinli olarak.<br />

mıkraz (A.) [ ضاﺮﻘﻡ ] makas.<br />

mıntaka (A.) [ ﻪﻘﻄﻨﻡ ] 1.bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.<br />

mısbah (A.) [ حﺎﺒﺼﻡ ] kandil.<br />

mısdak (A.) [ قاﺪﺼﻡ ] ölçüt, kriter.<br />

mısra (A.) [ عاﺮﺼﻡ ] dize.<br />

mıtrak (A.) [ قﺮﻄﻡ ] 1.değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.<br />

306


mızrab (A.) [ بﺮﻀﻡ ] mızrap.<br />

mızrak (A.) [ قارﺰﻡ ] kargı.<br />

miâd (A.) [ دﺎﻌﻴﻡ ] buluşma yeri.<br />

micmer (A.) [ ﺮ ﻤﺠﻡ ] buhurdan.<br />

midevî (A.) [ یوﺪﻌﻡ ] mideyi yormayan.<br />

midhat (A.) [ ﺖﺣﺪﻡ ] övgü.<br />

mie (A.) [ ﻪﺋﺎﻡ ] yüz.<br />

miftah (A.) [ حﺎﺘﻔﻡ ] anahtar.<br />

miğfer (A.) [ ﺮﻔﻐﻡ ] tulga.<br />

mîh (F.) [ ﺦﻴﻡ ] çivi.<br />

mihekk (A.) [ ﮏﺤﻡ ] mihenk taşı.<br />

mihen (A.) [ ﻦﺤﻡ ] sıkıntılar.<br />

mihmân (F.) [ نﺎﻤﻬﻡ ] konuk.<br />

mihmannevaz (F.) [ زاﻮﻥ نﺎﻤﻬﻡ ] misafirsever.<br />

mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.<br />

mihmannüvaz (F.) [ زاﻮﻥ نﺎﻤﻬﻡ ] misafirsever.<br />

mihmânserâ (F.) [ اﺮﺱ نﺎﻤﻬﻡ ] misafirhane.<br />

mihnet (A.) [ ﺖﻨﺤﻡ ] sıkıntı, acı, dert.<br />

mihr (F.) [ ﺮﻬﻡ ] 1.sevgi. 2.güneş.<br />

mihrak (A.) [ قاﺮﺤﻡ ] odak.<br />

mihrbân (F.) [ نﺎﺑﺮﻬﻡ ] sevgi dolu, şefkatli.<br />

mihter (F.) [ ﺮﺘﻬﻡ ] 1.daha büyük. 2.büyük insan.<br />

mihver (A.) [ رﻮﺤﻡ ] eksen.<br />

307


mik’ab (A.) [ ﺐﻌﮑﻡ ] küp.<br />

mîkat (A.) [ تﺎﻘﻴﻡ ] 1.buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.<br />

mikdar (A.) [ راﺪﻘﻡ ] 1.miktar. 2.değer. 3.derece.<br />

mikraz (A.) [ ضاﺮﻘﻡ ] makas.<br />

mikyas (A.) [ سﺎﻴﻘﻡ ] ölçek, ölçü.<br />

mil (A.) [ ﻞﻴﻡ ] 1.şiş. 2.yol işareti.<br />

mîlâd (A.) [ دﻼﻴﻡ ] doğum günü.<br />

milel (A.) [ ﻞﻠﻡ ] 1.milletler. 2.dinler.<br />

milhafe (A.) [ ﻪﻔﺤﻠﻡ ] yorgan.<br />

milk (A.) [ ﮏﻠﻡ ] mülk.<br />

millet (A.) [ ﺖﻠﻡ ] 1.din. 2.ulus.<br />

millî (A.) [ ﯽﻠﻡ ] ulusal.<br />

milliyetperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﺖیﺎﻡ ] milliyetçi, nasyonalist.<br />

milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.<br />

milliyye (A.) [ ﻪﻴﻠﻡ ] ulusal.<br />

mîna (F.) [ ﺎﻨﻴﻡ ] mine.<br />

minba’d (A.) [ﺪﻌﺑ ﻦﻡ ] bundan sonra.<br />

minelkadim (A.) [ ﻢیﺪﻘﻝا ﻦﻡ ] eskiden beri.<br />

minen (A.) [ ﻦﻨﻡ ] minnetler.<br />

minkale (A.) [ ﻪﻠﻘﻨﻡ ] iletki.<br />

minkar (A.) [ رﺎﻘﻨﻡ ] gaga.<br />

minkaş (A.) [ شﺎﻘﻨﻡ ] cımbız.<br />

minnetdâr (A.-F.) [ راﺪﺘﻨﻡ ] minnet altında kalan.<br />

308


minşâr (A.) [ رﺎﺸﻨﻡ ] bıçkı.<br />

minvâl (A.) [ لاﻮﻨﻡ ] tarz, yol.<br />

mir’ât (A.) [ تﺁﺮﻡ ] ayna.<br />

mirâc (A.) [ جاﺮﻌﻡ ] miraç, göğe ağma.<br />

mîrahur (A.-F.) [ رﻮﺧﺁﺮﻴﻡ ] imrahor.<br />

miralay (F.-T.) [ یﻻﺁﺮﻴﻡ ] albay.<br />

mirâren (A.) [ اراﺮﻡ ] defalarca, birçok kez.<br />

mirashâr (A.-F.) [ راﻮﺧ ثاﺮﻴﻡ ] mirasyedi.<br />

mirliva (F.-A.) [ اﻮﻝﺮﻴﻡ ] tuğgeneral.<br />

mirsâd (A.) [ دﺎﺹﺮﻡ ] gözlemevi, gözlem yeri.<br />

mirvaha (A.) [ ﻪﺣوﺮﻡ ] yelpaze.<br />

mirza (F.) [ ازﺮﻴﻡ ] beyzade.<br />

mîsak (A.) [ قﺎﺜ ﻴﻡ ] sözleşme.<br />

misal (A.) [ ] örnek.<br />

misal almak örnek almak.<br />

misâli (A.-T.) gibi.<br />

misillü (A.-T.) gibi.<br />

miskin (A.) [ ﻦﻴﮑﺴﻡ ] 1.zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.<br />

miskîn (F.) [ ﻦﻴﮑﺴﻡ ] misk sürülmüş, miskli.<br />

misl (A.) [ ﻞﺜﻡ ] 1.gibi. 2.kat.<br />

mîşîn (F.) [ ﻦﻴﺸﻴﻡ ] meşin.<br />

mithara (A.) [ ﻩﺮﻬﻄﻡ ] matara.<br />

mîvedar (F.) [ راد ﻩﻮﻴﻡ ] meyvalı.<br />

309


miyâh (A.) [ ﻩﺎﻴﻡ ] sular.<br />

miyân (F.) [ نﺎﻴﻡ ] 1.orta. 2.bel. 3.ara.<br />

miyâr (A.) [ رﺎﻴﻌﻡ ] ölçü.<br />

mizâc (A.) [ جاﺰﻡ ] huy, tabiat, mizaç.<br />

mîzan (A.) [ ناﺰﻴﻡ ] 1.terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet<br />

günü.<br />

mû (F.) [ ﻮﻡ ] kıl.<br />

muhafazakâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻪﻈﻓﺎﺤﻡ ] tutucu.<br />

mu‘arrif (A.) [ فﺮﻌﻡ ] 1.tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını<br />

okuyan müezzin.<br />

mu’cizât (A.) [ تاﺰﺠﻌﻡ ] mucizeler.<br />

mu’cizegû (A.-F.) [ ﻮﮔ ﻩﺰﺠﻌﻡ ] 1.mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.<br />

mu’tâ (A.) [ ﯽﻄﻌﻡ ] 1.veri. 2.verilen, verilmiş.<br />

mu’tâd (A.) [ دﺎﺘﻌﻡ ] alışılmış.<br />

mu’tâde (A.) [ ﻩدﺎﺘﻌﻡ ] alışılmış.<br />

mu’tiyat (A.) [ تﺎﻴﻄﻌﻡ ] veri.<br />

muabbir (A.) [ ﺮﺒﻌﻡ ] rüya yorumcusu.<br />

muaccel (A.) [ ﻞﺠﻌﻡ ] 1.peşin. 2.acele edilmiş.<br />

muaddil (A.) [ لﺪﻌﻡ ] denk.<br />

muâdele (A.) [ ﻪﻝدﺎﻌﻡ ] denklem.<br />

muâdelet (A.) [ ﺖﻝدﺎﻌﻡ ] denklik.<br />

muâdil (A.) [ لدﺎﻌﻡ ] denk, eşdeğer.<br />

muâfiyet (A.) [ ﺖﻴﻓﺎﻌﻡ ] 1.muaf tutulma. 2.bağışıklık.<br />

muâhede (A.) [ ﻩﺪهﺎﻌﻡ ] ahitleşme, antlaşma.<br />

310


muâhede yapmak antlaşma yapmak.<br />

muâhedenâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﻩﺪهﺎﻌﻡ ] antlaşma metni.<br />

muâheze (A.) [ ﻩﺬﺧاﺆﻡ ] çıkışma, azarlama, paylama.<br />

muahhar (A.) [ ﺮﺧﺆﻡ ] sonraki, daha sonraki, geç.<br />

muakkib (A.) [ ﺐﻘﻌﻡ ] takip eden, izleyen.<br />

mualla (A.) [ ﯽﻠﻌﻡ ] yüce, yüksek.<br />

muallak (A.) [ ﻖﻠﻌﻡ ] asılı, havada.<br />

muallakiyet (A.) [ ﺖﻴﻘﻠﻌﻡ ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.<br />

muallim (A.) [ ﻢﻠﻌﻡ ] öğretmen.<br />

muallimât (A.) [ تﺎﻤﻠﻌﻡ ] bayan öğretmenler.<br />

muallime (A.) [ ﻪﻤﻠﻌﻡ ] bayan öğretmen.<br />

muallimîn (A.) [ ﻦﻴﻤﻠﻌﻡ ] öğretmenler.<br />

muamelat (A.) [ تﻼﻡﺎﻌﻡ ] işlemler.<br />

muamele (A.) [ ﻪﻠﻡﺎﻌﻡ ] 1.işlem. 2.davranış.<br />

muamma (A.) [ ﺎﻤﻌﻡ ] bilmece.<br />

muanber (A.) [ ﺮﺒﻨﻌﻡ ] hoş kokulu, amberli.<br />

muânid (A.) [ ﺪﻥﺎﻌﻡ ] inatçı.<br />

muannid (A.) [ ﺪﻨﻌﻡ ] inatçı.<br />

muâraza (A.) [ ﻪﺽرﺎﻌﻡ ] çatışkı.<br />

muârız (A.) [ ضرﺎﻌﻡ ] karşıt, itirazcı.<br />

muarrâ (A.) [ یﺮﻌﻡ ] arınmış.<br />

muâsır (A.) [ ﺮﺹﺎﻌﻡ ] çağdaş.<br />

muasırlaşmak çağdaşlaşmak.<br />

311


muâşaka (A.) [ ﻪﻘﺵﺎﻌﻡ ] sevişme.<br />

muâvaza (A.) [ ﻪﺽوﺎﻌﻡ ] değiştokuş.<br />

muavenet (A.) [ ﺖﻥوﺎﻌﻡ ] yardım.<br />

muavenet etmek yardım etmek.<br />

muavin (A.) [ نوﺎﻌﻡ ] yardımcı.<br />

muayede (A.) [ ﻩﺪیﺎﻌﻡ ] bayramlaşma.<br />

muayyen (A.) [ ﻦﻴﻌﻡ ] belirli.<br />

muazzam (A.) [ ﻢﻈﻌﻡ ] azametli, ulu.<br />

muazzeb (A.) [ بﺬﻌﻡ ] acı çeken, azap çeken.<br />

muazzez (A.) [ زﺰﻌﻡ ] değerli, aziz.<br />

mubassır (A.) [ ﺮﺼﺒﻡ ] okul düzenini sağlayan görevli.<br />

mûcez (A.) [ ﺰﺝﻮﻡ ] derli toplu, özlü.<br />

mûcib (A.) [ ﺐﺝﻮﻡ ] 1.gereken. 2.sebep.<br />

mûcib olmak sebep olmak.<br />

mûcid (A.) [ ﺪﺝﻮﻡ ] icat eden, mucit.<br />

mudhike (A.) [ ﻪﮑﺤﻀﻡ ] gülünç.<br />

mufassalan (A.) [ ﻼﺼﻔﻡ ] ayrıntılı olarak.<br />

mugâlata (A.) [ ﻪﻄﻝﺎﻐﻡ ] yanıltmaca.<br />

mugannî (A.) [ ﯽﻨﻐﻡ ] şarkıcı.<br />

muganniye (A.) [ ﻪﻴﻨﻐﻡ ] bayan şarkıcı.<br />

mugâyeret (A.) [ تﺮیﺎﻐﻡ ] zıtlık, aykırılık.<br />

mugayir (A.) [ ﺮیﺎﻐﻡ ] aykırı, zıt.<br />

mugîlân (A.>F.) [ نﻼﻴﻐﻡ ] deve dikeni.<br />

312


muğber (A.) [ ﺮﺒﻐﻡ ] kırgın, gücenik.<br />

muğber olmak kırılmak, gücenmek.<br />

muğfil (A.) [ ﻞﻔﻐﻡ ] aldatan, aldatıcı.<br />

muğlak (A.) [ ﻖﻠﻐﻡ ] karmaşık, çapraşık.<br />

muğlakiyet (A.) [ ﺖﻴﻘﻠﻐﻡ ] karmaşıklık, çapraşıklık.<br />

muhabbet (A.) [ ﺖﺒﺤﻡ ] sevgi.<br />

muhabere (A.) [ ﻩﺮﺑﺎﺨﻡ ] haberleşme.<br />

muhabir (A.) [ ﺮﺑﺎﺨﻡ ] haberci.<br />

muhâceret (A.) [ تﺮﺝﺎﻬﻡ ] göç.<br />

muhacim (A.) [ ﻢﺝﺎﻬﻡ ] 1.saldıran. 2.saldırgan.<br />

muhacir (A.) [ ﺮﺝﺎﻬﻡ ] göçmen.<br />

muhaddir (A.) [ رﺪﺨﻡ ] uyuşturucu.<br />

muhaddis (A.) [ ثﺪﺤﻡ ] hadis bilgini.<br />

muhafaza (A.) [ ﻪﻈﻓﺎﺤﻡ ] koruma.<br />

muhafaza etmek korumak, saklamak.<br />

muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.<br />

muhafazakâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻪﻈﻓﺎﺤﻡ ] tutucu.<br />

muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.<br />

muhaffef (A.) [ ﻒﻔﺨﻡ ] hafifletilmiş.<br />

muhaffif (A.) [ ﻒﻔﺨﻡ ] hafifletici.<br />

muhâfız (A.) [ ﻆﻓﺎﺤﻡ ] koruyucu.<br />

muhâkemat (A.) [ تﺎﻤﮐﺎﺤﻡ ] 1.hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.<br />

muhakeme (A.) [ ﻪﻤﮐﺎﺤﻡ ] 1.hüküm yürütme. 2.yargılama.<br />

313


muhakkak (A.) [ ﻖﻘﺤﻡ ] 1.doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.<br />

muhakkık (A.) [ ﻖﻘﺤﻡ ] araştırmacı, tahkik edici.<br />

muhâl (A.) [ لﺎﺤﻡ ] imkansız.<br />

muhalefet (A.) [ ﺖﻔﻝﺎﺨﻡ ] karşı düşüncede olma.<br />

muhallil (A.) [ ﻞﻠﺤﻡ ] hülleci.<br />

muhammen (A.) [ ﻦﻤﺨﻡ ] tahmin edilen.<br />

muhammer (A.) [ ﺮﻤﺨﻡ ] mayalı.<br />

muhammes (A.) [ ﺲﻤﺨﻡ ] 1.beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.<br />

muhannens (A.) [ ﺚﻨﺨﻡ ] kalleş.<br />

muhannet (A.) [ ﻂﻨﺤﻡ ] kalleş.<br />

muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.<br />

muharebat (A.) [ تﺎﺑرﺎﺤﻡ ] harpler, muharebeler.<br />

muharebe (A.) [ ﻪﺑرﺎﺤﻡ ] harbetme, savaş.<br />

muharib (A.) [ برﺎﺤﻡ ] savaşçı.<br />

muharremât (A.) [ تﺎﻡﺮﺤﻡ ] dinî yasaklar.<br />

muharrer (A.) [ رﺮﺤﻡ ] yazılı.<br />

muharrib (A.) [ بﺮﺨﻡ ] tahrip edici, yıkıcı.<br />

muharrik (A.) [ قﺮﺤﻡ ] yakıcı.<br />

muharrir (A.) [ رﺮﺤﻡ ] yazar.<br />

muhasara (A.) [ ﻩﺮﺹ ﺎﺤﻡ ] sarma, kuşatma.<br />

muhasara etmek sarmak, kuşatmak.<br />

muhasib (A.) [ ﺐﺱﺎﺤﻡ ] muhasebeci.<br />

muhassala (A.) [ ﻪﻠﺼﺤﻡ ] sonuç.<br />

314


muhassas (A.) [ ﺺﺼﺨﻡ ] tahsis edilmiş, özgü.<br />

muhât (A.) [ طﺎﺤﻡ ] çevrili, kuşatılmış.<br />

muhatara (A.) [ ﻩﺮﻃﺎﺨﻡ ] 1.tehlike. 2.zarar, ziyan.<br />

muhavere (A.) [ ﻩروﺎﺤﻡ ] konuşma.<br />

muhayyel (A.) [ ﻞﻴﺨﻡ ] hayal edilen.<br />

muhayyile (A.) [ ﻪﻠﻴﺨﻡ ] hayal gücü.<br />

muhayyirülukûl (A.) [ لﻮﻘﻌﻝاﺮﻴﺤﻡ ] akıllara durgunluk veren.<br />

muhbir (A.) [ ﺮﺒﺨﻡ ] haber veren, haberci.<br />

muhık (A.) [ ﻖﺤﻡ ] haklı.<br />

muhib (A.) [ ﺐﺤﻡ ] seven.<br />

mûhiş (A.) [ ﺶﺣﻮﻡ ] korkunç, korkutucu.<br />

muhit (A.) [ ﻂﻴﺤﻡ ] 1.çevre. 2.saran, kuşatan.<br />

muhtâc (A.) [ جﺎﺘﺤﻡ ] 1.ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.<br />

muhtariyet (A.) [ ﺖیرﺎﺘﺨﻡ ] özerklik.<br />

muhtasar (A.) [ ﺮﺼﺘﺨﻡ ] kısa, özlü.<br />

muhtasaran (A.) [ اﺮﺼﺘﺨﻡ ] kısaca.<br />

muhtekir (A.) [ ﺮﮑﺘﺤﻡ ] vurguncu.<br />

muhtelefünfîh (A.) [ ﻪﻴﻓ ﻒﻠﺘﺨﻡ ] ihtilaflı.<br />

muhtelif (A.) [ ﻒﻠﺘﺨﻡ ] türlü.<br />

muhtelit (A.) [ ﻂﻠﺘﺨﻡ ] karışık.<br />

muhterem (A.) [ مﺮﺘﺤﻡ ] saygın, saygıdeğer.<br />

muhterik olmak yanmak.<br />

muhteriz (A.) [ زﺮﺘﺤﻡ ] kaçınan, uzak duran.<br />

315


muhteşem (A.) [ ﻢﺸﺘﺤﻡ ] görkemli, ihtişamlı.<br />

muhteva (A.) [ اﻮﺘﺤﻡ ] içerik.<br />

muhtevî (A.) [ یﻮﺘﺤﻡ ] içeren, içine alan.<br />

muhtevî olmak içermek, içine almak.<br />

muhteviyat (A.) [ تﺎیﻮﺘﺤﻡ ] içindekiler.<br />

muhyî (A.) [ ﯽﻴﺤﻡ ] hayat veren.<br />

mukâbil (A.) [ ﻞﺑﺎﻘﻡ ] 1.karşılığında. 2.karşılık.<br />

mukaddem (A.) [ مﺪﻘﻡ ] 1.önde. 2.önce, önceki.<br />

mukaddemâ (A.) [ ﺎﻡﺪﻘﻡ ] önceden.<br />

mukadderat (A.) [ تارﺪﻘﻡ ] yazgı.<br />

mukaddes (A.) [ سﺪﻘﻡ ] kutsal.<br />

mukaddesat (A.) [ تﺎﺱﺪﻘﻡ ] kutsal değerler.<br />

mukaddime (A.) [ ﻪﻡﺪﻘﻡ ] 1.giriş. 2.önsöz.<br />

mukallid (A.) [ ﺪﻠﻘﻡ ] taklitçi.<br />

mukanna (A.) [ ﻊﻨﻘﻡ ] peçeli.<br />

mukannin (A.) [ ﻦﻨﻘﻡ ] yasa koyucu.<br />

mukarreb (A.) [ بﺮﻘﻡ ] yakın.<br />

mukarrer (A.) [ رﺮﻘﻡ ] 1.kararlaştırılmış. 2.kesin.<br />

mukarrerat (A.) [ تارﺮﻘﻡ ] kararlar.<br />

mukassır (A.) [ ﺮﺼﻘﻡ ] kusurlu.<br />

mukattar (A.) [ ﺮﻄﻘﻡ ] damıtılmış.<br />

mukavelat (A.) [ تﻻوﺎﻘﻡ ] sözleşmeler.<br />

mukavele (A.) [ ﻪﻝوﺎﻘﻡ ] sözleşme.<br />

316


mukavelename (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﻪﻝوﺎﻘﻡ ] sözleşme metni.)<br />

mukavemet (A.) [ ﺖﻡوﺎﻘﻡ ] karşı koyma, direnme.<br />

mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.<br />

mukavim (A.) [ موﺎﻘﻡ ] karşı koyan, direnen, dirençli.<br />

mukavvî (A.) [ یﻮﻘﻡ ] güç veren.<br />

mukâyese (A.) [ ﻪﺴیﺎﻘﻡ ] kıyaslama, karşılaştırma.<br />

mukayyed (A.) [ ﺪﻴﻘﻡ ] 1.bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.<br />

mukayyi (A.) [ ءﯽﻴﻘﻡ ] kusturucu.<br />

mukırr (A.) [ ﺮﻘﻡ] itirafçı.<br />

mukîm (A.) [ ﻢﻴﻘﻡ ] oturan, yerleşik.<br />

mukni (A.) [ ﻊﻨﻘﻡ ] ikna edici.<br />

muktebes (A.) [ ﺲﺒﺘﻘﻡ ] alıntı yapılmış.<br />

muktedâ (A.) [ اﺪﺘﻘﻡ ] uyulan.<br />

muktedî (A.) [ یﺪﺘﻘﻡ ] uyan.<br />

muktedî olmak uymak.<br />

muktedir (A.) [ رﺪﺘﻘﻡ ] güçlü, iktidarlı.<br />

muktesid (A.) [ ﺪﺼﺘﻘﻡ ] tutumlu, iktisatlı.)<br />

muktezî (A.) [ ﯽﻀﺘﻘﻡ ] gereken.<br />

mûmâileyh (A.) [ ﻪﻴﻝا ﯽﻡﻮﻡ ] anılan, adı geçen.<br />

mûmâileyhim (A.) [ ﻢﻬﻴﻝا ﯽﻡﻮﻡ ] adı geçenler.<br />

mumza (A.) [ ﯽ ﻀﻤﻡ ] imzalı, imzalanmış.<br />

munfasıl (A.) [ ﻞﺼﻔﻨﻡ ] ayrı.<br />

munis (A.) [ ﺲﻥﻮﻡ ] cana yakın, alışılmış.<br />

317


munkalib (A.) [ ﺐﻠﻘﻨﻡ ] değişen, dönüşen.<br />

munkalib olmak değişmek, dönüşmek.<br />

munkarız (A.) [ ضﺮﻘﻨﻡ ] yıkılan, çöken, sönen.<br />

munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.<br />

munsarif (A.) [ فﺮﺼﻨﻡ ] vazgeçen.<br />

munsarif olmak vazgeçmek.<br />

munsif (A.) [ ﻒﺼﻨﻡ ] insaflı.<br />

muntabık (A.) [ ﻖﺒﻄﻨﻡ ] uygun, uyumlu.<br />

muntazam (A.) [ ﻢﻈﺘﻨﻡ ] düzenli, düzgün, intizamlı.<br />

muntazaman (A.) [ ﺎﻤﻈﺘﻨﻡ ] düzenli olarak.<br />

muntazır (A.) [ ﺮﻈﺘﻨﻡ ] bekleyen.<br />

munzam (A.) [ ﻢﻀﻨﻡ ] ek.<br />

mûr (F.) [ رﻮﻡ ] karınca.<br />

murabba (A.) [ ﻊﺑﺮﻡ ] 1.dörtgen. 2.kare.<br />

murabbauşşekl (A.) [ ﻞﮑﺸﻝا ﻊﺑﺮﻡ ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.<br />

murâd (A) [ داﺮﻡ ] istek, arzu.<br />

murâfaa (A.) [ ﻪﻌﻓاﺮﻡ ] duruşma.<br />

murahhas (A.) [ ﺺﺧﺮﻡ ] delege.<br />

murakabe (A.) [ ﻪﺒﻗاﺮﻡ ] 1.denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.<br />

murakıb (A.) [ ﺐﻗاﺮﻡ ] denetçi.<br />

murakka (A.) [ ﻊﻗﺮﻡ ] yamalı.<br />

murassa (A.) [ ﻊﺹﺮﻡ ] değerli taşlarla süslenmiş.<br />

murg (F.) [ غﺮﻡ ] kuş.<br />

318


murûr etmek geçmek.<br />

murzia (A.) [ ﻪﻌﺽﺮﻡ ] sütanne.<br />

musâb (A.) [ بﺎﺼﻡ ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.<br />

musâb olmak yakalanmak, tutulmak.<br />

musadif (A.) [ فدﺎﺼﻡ ] rastlayan.<br />

musâfaha (A.) [ ﻪﺤﻓﺎﺼﻡ ] tokalaşma.<br />

musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.<br />

musahabe (A.) [ ﻪﺒ ﺣﺎﺼﻡ ] konuşma, sohbet etme.<br />

musahhah (A.) [ ﺢﺤﺼﻡ ] düzeltilmiş.<br />

musahib (A.) [ ﺐﺣﺎﺼﻡ ] 1.arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine<br />

bakan.<br />

musalaha (A.) [ ﻪﺤﻝﺎﺼﻡ ] barış.<br />

musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.<br />

musannif (A.) [ ﻒﻨﺼﻡ ] yazar, kitap yazarı.<br />

musarra (A.) [ عﺮﺼﻡ ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.<br />

musattah (A.) [ ﺢﻄﺴﻡ ] düz.<br />

musavver (A.) [ رﻮﺼﻡ ] 1.resimli. 2.tasvir edilmiş.<br />

musavvir (A.) [ رﻮﺼﻡ ] ressam.<br />

mushaf (A.) [ ﻒﺤﺼﻡ ] Kur’ân.<br />

musîbet (A.) [ ﺖﺒﻴﺼﻡ ] 1.bela. 2.şirret, uğursuz.<br />

mûsikîşinas (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﯽﻘﻴﺱﻮﻡ ] müzisyen.<br />

musir (A.) [ ﺮﺼﻡ ] ısrarcı, ısrar eden.<br />

musirrane (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﺼﻡ ] ısrarla, ısrar ederek.<br />

319


mustakim (A.) [ ﻢﻴﻘﺘﺴﻡ ] doğru, düz, dosdoğru.<br />

mûş (F.) [ شﻮﻡ ] fare.<br />

muşamma (A.) [ ﻊﻤﺸﻡ ] muşamba.<br />

mûşikâfâne (F.) [ ﻪﻥﺎﻓﺎﮑﺵﻮﻡ ] kılı kırk yararak.<br />

muşt (F.) [ ﺖﺸﻡ ] 1.yumruk. 2.avuç.<br />

muta’assıb (A.) [ ﺐﺼﻌﺘﻡ ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.<br />

mutabık (A.) [ ﻖﺑﺎﻄﻡ ] uyan, uyumlu.<br />

mutâlebât (A.) [ تﺎﺒﻝﺎﻄﻡ ] istekler.<br />

mutâlebe (A.) [ ﻪﺒﻝﺎﻄﻡ ] 1.istek. 2.isteme, talep.<br />

mutâlebe etmek istemek, talep etmek.<br />

mutantan (A.) [ ﻦﻄﻨﻄﻡ ] 1.tantanalı. 2.gösterişli.<br />

mutarriden (A.) [ ادﺮﻄﻡ ] biteviye.<br />

mutasarrıf (A.) [ فﺮﺼﺘﻡ ] sancak beyi.<br />

mutasavvıfâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻓﻮﺼﺘﻡ ] sûfice.<br />

mutâva’at (A.) [ ﺖﻋوﺎﻄﻡ ] baş eğme, boyun eğme, itaat.<br />

mutavattın (A.) [ ﻦﻃﻮﺘﻡ ] yurt tutmuş.<br />

mutayebe (A.) [ ﻪﺒیﺎﻄﻡ ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.<br />

mutazammin (A.) [ ﻦﻤﻀﺘﻡ ] içeren.<br />

mutazarrır (A.) [ رﺮﻀﺘﻡ ] zarar gören.<br />

mutazarrır olmak zarar görmek.<br />

muteber (A.) [ ﺮﺒﺘﻌﻡ ] 1.itibarlı. 2.geçerli.<br />

mutedil (A.) [ لﺪﺘﻌﻡ ] 1.ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.<br />

mutekid (A.) [ ﺪﻘﺘﻌﻡ ] inanan, inancında olan.<br />

320


mutemed (A.) [ ﺪﻤﺘﻌﻡ ] güvenilir.<br />

mutî (A.) [ ﻊﻴﻄﻡ ] itaat eden, boyun eğen.<br />

mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.<br />

mutlak (A.) [ ﻖﻠﻄﻡ ] kesin.<br />

mutlaka (A.) [ ﺎﻘﻠﻄﻡ ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.<br />

mutrib (A.) [ بﺮﻄﻡ ] 1.çalgıcı. 2.şarkıcı.<br />

muttasıl (A.) [ ﻞﺼﺘﻡ ] sürekli, durmadan.<br />

muvacehe (A.) [ ﻪﻬﺝاﻮﻡ ] karşı, yüzyüze.<br />

muvaffak (A.) [ ﻖﻓﻮﻡ ] başarılı.<br />

muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.<br />

muvaffakiyet (A.) [ ﺖﻴﻘﻓﻮﻡ ] başarı.<br />

muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.<br />

muvafık gelmek uygun olmak.<br />

muvahhiş (A.) [ ﺶﺣﻮﻡ ] korkutucu.<br />

muvakkar (A.) [ ﺮﻗﻮﻡ ] ağırbaşlı.<br />

muvakkat (A.) [ ﺖﻗﻮﻡ ] geçici.<br />

muvakkaten (A.) [ ﺎﺘﻗﻮﻡ ] geçici olarak.<br />

muvâsalat (A.) [ تﻼﺹاﻮﻡ ] varma, ulaşma.<br />

muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.<br />

muvâzaten (A.) [ ﺎﺕازاﻮﻡ ] paralel olarak.<br />

muvazene (A.) [ ﻪﻥزاﻮﻡ ] denge.<br />

muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.<br />

muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.<br />

321


muvazi (A.) [ یزاﻮﻡ ] paralel.<br />

muvazzaf (A.) [ ﻒﻇﻮﻡ ] görevli.<br />

muzaffer olmak zafer kazanmak.<br />

muzafferiyet (A.) [ ﺖیﺮﻔﻈﻡ ] zafer kazanma.<br />

muzdarip (A.) [ بﺮﻄﻀﻡ ] ızdıraplı, acı çeken.<br />

muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.<br />

muzır (A.) [ ﺮﻀﻡ ] zararlı, muzur.<br />

muzlim (A.) [ ﻢﻠﻈﻡ ] karanlık.<br />

muztarib (A.) [ بﺮﻄﻀﻡ ] acı çeken, ızdıraplı.<br />

mübadele (A.) [ ﻪﻝدﺎﺒﻡ ] değiştokuş, alışveriş.<br />

mübahesat (A.) [ تﺎﺜﺣﺎﺒﻡ ] tartışmalar.<br />

mübahese (A.) [ ﻪﺜﺣﺎﺒﻡ ] tartışma.<br />

mübahese olunmak tartışılmak.<br />

mübalağa (A.) [ ﻪﻐﻝﺎﺒﻡ ] 1.abartma. 2.abartı.<br />

mübalağa edilmek abartılmak.<br />

mübalağa etmek abartmak.<br />

mübarek (A.) [ کرﺎﺒﻡ ] kutlu, bereketli.<br />

mübareze (A.) [ ﻩزرﺎﺒﻡ ] 1.uğraşı, mücadele. 2.savaş.<br />

mübareze etmek mücadele etmek.<br />

mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.<br />

mübâyaa (A.) [ ﻪﻌیﺎﺒﻡ ] satın alma.<br />

mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.<br />

mübâyaa etmek almak, satın almak.<br />

322


mübdi (A.) [ عﺪﺒﻡ ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.<br />

mübeşşir (A.) [ ﺮﺸﺒﻡ ] müjdeci, müjdeleyen.<br />

mübhem (A.) [ ﻢﻬﺒﻡ ] belirsiz.<br />

mübin (A.) [ ﻦﻴﺒﻡ ] açıklayan, açıklayıcı.<br />

mübrem (A.) [ مﺮﺒﻡ ] kaçınılmaz, zorunlu.<br />

mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.<br />

mübtedi (A.) [ یﺪﺘﺒﻡ ] 1.başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.<br />

mübtela (A.) [ ﻼﺘﺒﻡ ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.<br />

mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.<br />

mübtenî (A.) [ ﯽﻨﺘﺒﻡ ] dayanan.<br />

mübtezel (A.) [ لﺬﺘﺒﻡ ] 1.ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.<br />

mücadele (A.) [ ﻪﻝدﺎﺠﻡ ] savaşım.<br />

mücavir (A.) [ روﺎﺠﻡ ] komşu.<br />

mücazat (A.) [ تازﺎﺠﻡ ] 1.cezalandırma. 2.karşılık verme.<br />

mücbir (A.) [ ﺮﺒﺠﻡ ] zorlayıcı.<br />

müceddid (A.) [ دﺪﺠﻡ ] yenilikçi.<br />

mücehhez (A.) [ ﺰﻬﺠﻡ ] donanmış.<br />

mücellâ (A.) [ ﻼﺠﻡ ] cilalı.<br />

mücellid (A.) [ ﺪﻠﺠﻡ ] ciltçi.<br />

mücerreb (A.) [ بﺮﺠﻡ ] deneyimli.<br />

mücerred (A.) [ دﺮﺠﻡ ] 1.bekar. 2.soyut.<br />

mücmelen (A.) [ ﻼﻤﺠﻡ ] özetle.<br />

mücrim (A.) [ مﺮﺠﻡ ] suçlu.<br />

323


müctemi’ (A.) [ ﻊﻤﺘﺠﻡ ] derli toplu.<br />

müdafaa (A.) [ ﻪﻌﻓاﺪﻡ ] savunma.<br />

müdahale (A.) [ ﻪﻠﺧاﺪﻡ ] karışma.<br />

müdahene (A.) [ ﻪﻨهاﺪﻡ ] yağcılık, yardakçılık.<br />

müdavim (A.) [ مواﺪﻡ ] devam eden.<br />

müddeî (A.) [ ﯽﻋﺪﻡ ] 1.davacı. 2.inatçı.<br />

müddet (A.) [ تﺪﻡ ] süre.<br />

müddet-i muvakkata [ ﻪﺘﻗﻮﻡ تﺪﻡ ] geçici süre.<br />

müddet-i tahsiliye [ ﻪﻴﻠﻴﺼﺤﺕ تﺪﻡ ] öğrenim süresi.<br />

müdevver (A.) [ روﺪﻡ ] yuvarlak.<br />

müdhiş (A.) [ ﺶهﺪﻡ ] dehşet verici.<br />

müdhişe (A.) [ ﻪﺸهﺪﻡ ] dehşet verici.<br />

müdrik (A.) [ کرﺪﻡ ] idrak eden.<br />

müdrik olmak idrak etmek.<br />

müebbeden (A.) [ اﺪﺑﺆﻡ ] ömür boyu.<br />

müellefat (A.) [ تﺎﻔﻝﺆﻡ ] telif edilmiş yapıtlar.<br />

müellif (A.) [ ﻒﻝﺆﻡ ] yazar.<br />

müesses (A.) [ ﺲﺱﺆﻡ ] kurulu, kurulmuş.<br />

müessesat (A.) [ تﺎﺴﺱﺆﻡ ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.<br />

müessese (A.) [ ﻪﺴﺱﺆﻡ ] kurum, kuruluş.<br />

müessif (A.) [ ﻒﺱﺆﻡ ] üzücü.<br />

müessir (A.) [ ﺮﺛﺆﻡ ]1.etkileyici, etkili.<br />

müessiriyet (A.) [ ﺖیﺮﺛﺆﻡ ] etkileme gücü.<br />

324


müessis (A.) [ ﺲﺱﺆﻡ ] kurucu.<br />

müeyyide (A.) [ ﻩﺪیﺆﻡ ] yaptırım.<br />

müfekkire (A.) [ ﻩﺮﮑﻔﻡ ] düşünme gücü.<br />

müfid (A.) [ ﺪﻴﻔﻡ ] yararlı.<br />

müflis (A.) [ ﺲﻠﻔﻡ ] 1.iflas etmiş. 2.sefil.<br />

müfreze (A.) [ ﻩزﺮﻔﻡ ] askerî birlik.<br />

müfrit (A.) [ طﺮﻔﻡ ] aşırı.<br />

müfsid (A.) [ ﺪﺴﻔﻡ ] bozucu.<br />

müftehir (A.) [ ﺮﺨﺘﻔﻡ ] iftihar eden.<br />

müftekir (A.) [ ﺮﻘﺘﻔﻡ ] 1.yoksul. 2.bağlı, muhtaç.<br />

müfteri (A.) [ یﺮﺘﻔﻡ ] iftiracı.<br />

müheyya (A.) [ ﺎﻴﻬﻡ ] hazır.<br />

müheyyic (A.) [ ﺞﻴﻬﻡ ] heyecan verici.<br />

mühim (A.) [ ﻢﻬﻡ ] önemli.<br />

mühimmat (A.) [ تﺎﻤﻬﻡ ] savaş malzemesi.<br />

mühimme (A.) [ ﻪﻤﻬﻡ ] önemli.<br />

mühlet (A.) [ ﺖﻠﻬﻡ ] tanınmış süre.<br />

mühlet vermek süre tanımak.<br />

mühlik (A.) [ ﮏﻠﻬﻡ ] öldürücü.<br />

mühr (F.) [ ﺮﻬﻡ ] mühür.<br />

mühtedî (A.) [ یﺪﺘﻬﻡ ] islam dinini kabul etmiş.<br />

mühtez (A.) [ ﺰﺘﻬﻡ ] titrek.<br />

mühürdar (F.) [ رادﺮﻬﻡ ] özel kalem müdürü.<br />

325


müje (F.) [ ﻩﮋﻡ ] kirpik.<br />

müjgan (F.) [ نﺎﮔﮋﻡ ] 1. kirpik. 2.kirpikler.<br />

mükâfat (A.) [ تﺎﻓﺎﮑﻡ ] ödül.<br />

mükâleme (A.) [ ﻪﻤﻝﺎﮑﻡ ] konuşma.<br />

mükâtebe (A.) [ ﻪﺒﺕﺎﮑﻡ ] yazışma.<br />

mükedder (A.) [ رﺪﮑﻡ ] kederli.<br />

mükemmelen (A.) [ ﻼﻤﮑﻡ ] tam olarak, mükemmel olarak.<br />

mükemmeliyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻤﮑﻡ ] mükemmellik.<br />

mükerrer (A.) [ رﺮﮑﻡ ] tekrarlanmış, yinelenmiş.<br />

mükerreren (A.) [ ارﺮﮑﻡ ] tekrar tekrar.<br />

mükeyyif (A.) [ ﻒﻴﮑﻡ ] keyif verici.<br />

mükteseb (A.) [ ﺐﺴﺘﮑﻡ ] kazanılmış.<br />

müktesebat (A.) [ تﺎﺒﺴﺘﮑﻡ ] bilgi birikimi.<br />

müktesebe (A.) [ ﻪﺒﺴﺘﮑﻡ ] kazanılmış.<br />

mülakat (A.) [ تﺎﻗﻼﻡ ] 1.buluşma. 2.görüşme.<br />

mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.<br />

mülayim (A.) [ ﻢیﻼﻡ ] yumuşak.<br />

mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.<br />

mülazım (A.) [ مزﻼﻡ ] teğmen.<br />

mülazım-ı evvel [ لوا مزﻼﻡ ] üsteğmen.<br />

mülazım-ı sâni [ ﯽﻥﺎﺛ مزﻼﻡ ] teğmen.<br />

mülevven (A.) [ نﻮﻠﻡ ] rengarenk.<br />

mülevves (A.) [ ثﻮﻠﻡ ] kirli.<br />

326


mülga (A.) [ ﺎﻐﻠﻡ ] kaldırılmış.<br />

mülhakat (A.) [ تﺎﻘﺤﻠﻡ ] 1.ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.<br />

mülk (A.) [ ﮏﻠﻡ ] 1.yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.<br />

mülteci (A.) [ ﯽﺠﺘﻠﻡ ] sığınmacı.<br />

mültefit (A.) [ ﺖﻔﺘﻠﻡ ] iltifat eden, güleryüzlü.<br />

mülûk (A.) [ کﻮﻠﻡ ] melikler.<br />

mümane’et (A.) [ ﺖﻌﻥﺎﻤﻡ ] engelleme.<br />

mümaselet (A.) [ ﺖﻠﺛﺎﻤﻡ ] benzerlik.<br />

mümasil (A.) [ ﻞﺛﺎﻤﻡ ] benzer, andıran.<br />

mümasil olmak berbirine benzemek.<br />

mümâşat (A.) [ تﺎﺵﺎﻤﻡ ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.<br />

mümessil (A.) [ ﻞﺜﻤﻡ ] 1.temsilci. 2.sınıf temsilcisi.<br />

mümeyyiz (A.) [ ﺰﻴﻤﻡ ] 1.katip. 2.sınava giren öğretmen.<br />

mümeyyize (A.) [ ﻩﺰﻴﻤﻡ ] tırnak işareti.<br />

mümin (A.) [ ﻦﻡﺆﻡ ] inanan, iman eden.<br />

müminîn (A.) [ ﻦﻴﻨﻡﺆﻡ ] inananlar, iman edenler.<br />

mümkin (A.) [ ﻦﮑﻤﻡ ] mümkün.<br />

mümsik (A.) [ ﮏﺴﻤﻡ ] elisıkı.<br />

mümtaz (A.) [ زﺎﺘﻤﻡ ] seçkin.<br />

mümtehin (A.) [ ﻦﺤﺘﻤﻡ ] sınav yapan, sınayan.<br />

mümteni (A.) [ ﻊﻨﺘﻤﻡ ] imkansız.<br />

mümzâ (A.) [ ﯽﻀﻤﻡ ] imzalı, imzalanmış.<br />

mün’adim olmak yok olmak.<br />

327


mün’akid (A.) [ ﺪﻘﻌﻨﻡ ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.<br />

mün’akis (A.) [ ﺲﮑﻌﻨﻡ ] yansıtan.<br />

mün’im (A.) [ ﻢﻌﻨﻡ ] 1.Tanrı. 2.velînimet.<br />

münâcat (A.) [ تﺎﺝﺎﻨﻡ ] Tanrı’ya yakarma.<br />

münâdi (A.) [ یدﺎﻨﻡ ] 1.müezzin. 2.tellal, çığırtkan.<br />

münafık (A.) [ ﻖﻓﺎﻨﻡ ] ikiyüzlü, nifak sokucu.<br />

münâkalat (A.) [ تﻼﻗﺎﻨ ﻡ ] taşımacılık.<br />

münâkasa (A.) [ ﻪﺼﻗﺎﻨﻡ ] açık eksiltme.<br />

münâkaşa [ ﻪﺸﻗﺎﻨﻡ ] 1.tartışma. 2.irdeleme.<br />

münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.<br />

münakkaş (A.) [ ﺶﻘﻨﻡ ] nakışlı, işlemeli, desenli.<br />

münasebat (A.) [ تﺎﺒﺱﺎﻨﻡ ] münasebetler.<br />

münatif (A.) [ ﻒﻄﻌ ﻨﻡ ] çevrilmiş,yönelik.<br />

münatif olmak çevrilmek.<br />

münâvebeten (A.) [ ﺔ ﺑوﺎﻨﻡ ] dönüşümlü olaram.<br />

münaza’ât (A.) [ تﺎﻋزﺎﻨﻡ ] çatışmalar, çekişmeler.<br />

münbais (A.) [ ﺚﻌﺒﻨﻡ ] ileri gelen, kaynaklanan.<br />

münbit (A.) [ ﺖﺒﻨﻡ ] verimli.<br />

müncemid (A.) [ ﺪﻤﺠﻨﻡ ] donuk.<br />

müncer olmak sonuçlanmak.<br />

mündemic (A.) [ ﺞﻡﺪﻨﻡ ] içinde yer alan, içinde bulunan.<br />

mündericât (A.) [ تﺎﺝرﺪﻨﻡ ] içindekiler.<br />

münderis olmak izi kalmamak.<br />

328


münebbih (A.) [ ﻪﺒﻨﻡ ] uyarıcı, uyandırıcı.<br />

münekkid (A.) [ ﺪﻘﻨﻡ ] eleştirmen.<br />

münevver (A.) [ رﻮﻨﻡ ] 1.aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.<br />

münevver eylemek aydınlatmak.<br />

münfail olmak gücenmek, alınmak.<br />

münferid (A.) [ دﺮﻔﻨﻡ ] 1.ayrı, tek başına. 2.tektük.<br />

münhal (A.) [ ﻞﺤﻨﻡ ] 1.boş, açık. 2.çölülmüş.<br />

münhasır (A.) [ ﺮﺼﺤﻨﻡ ] dönük, ait, yönelik.<br />

münhasıran (A.) [ اﺮﺼﺤﻨﻡ ] sırf, sadece.<br />

münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.<br />

münhezim (A.) [ مﺰﻬﻨﻡ ] bozguna uğramış.<br />

münhezim olmak bozguna uğramak.<br />

müneccim (A.) [ ﻢﺠﻨﻡ ] yıldızbilimci, astrolog.<br />

münkasım (A.) [ ﻢﺴﻘﻨﻡ ] bölünmüş.<br />

münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.<br />

münker (A.) [ ﺮﮑﻨﻡ ] inkâr edilen.<br />

münkesir (A.) [ ﺮﺴﮑﻨﻡ ] kırık.<br />

münkesir olmak kırılmak.<br />

münkir (A.) [ ﺮﮑﻨﻡ ] inkâr eden.<br />

münselib olmak kalmamak.<br />

müntahab (A.) [ ﺐﺨﺘﻨﻡ ] seçilmiş, seçkin.<br />

müntahabat (A.) [ تﺎﺒﺨ ﺘﻨﻡ ] seçki, antoloji.<br />

müntakim (A.) [ ﻢﻘﺘﻨﻡ ] intikam alan.<br />

329


münteha (A.) [ ﺎﻬﺘﻨﻡ ] son.<br />

müntehi olmak sona ermek, son bulmak.<br />

müntesib (A.) [ ﺐﺴﺘﻨﻡ ] mensup, intisab etmiş.<br />

müntesip bk. müntesib.<br />

münteşir (A.) [ ﺮﺸﺘﻨﻡ ] yaygın.<br />

müphem (A.) [ ﻢ ﻬﺒﻡ ] belirsiz, belli belirsiz.<br />

müptelâ (A.) [ ﻼﺘﺒﻡ ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.<br />

müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.<br />

mürâat (A.) [ تﺎﻋاﺮﻡ ] gözetme.<br />

müracaat (A.) [ ﺖﻌﺝاﺮﻡ ] başvuru. 2.geri dönüş.<br />

müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.<br />

müradif (A.) [ فداﺮﻡ ] eşanlamlı.<br />

mürai (A.) [ ﯽﺋاﺮﻡ ] ikiyüzlü.<br />

müraselât (A.) [ تﻼﺱاﺮﻡ ] mektuplaşmalar.<br />

mürasele (A.) [ ﻪﻠﺱاﺮﻡ ] mektuplaşma.<br />

mürde (F.) [ ﻩدﺮﻡ ] ölü.<br />

mürebbî (A.) [ ﯽﺑﺮﻡ ] eğitmen, eğitici.<br />

müreccah (A.) [ ﺢﺝﺮﻡ ] tercih sebebi, tercih edilir.<br />

müreffeh (A.) [ ﻪﻓﺮﻡ ] refah içinde, bolluk içinde.<br />

mürekkeb (A.) [ ﺐﮐﺮﻡ ] 1.oluşan, bileşen. 2.mürekkep.<br />

müretteb (A.) [ ﺐﺕﺮﻡ ] 1.düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.<br />

mürettib (A.) [ ﺐﺕﺮﻡ ] dizgici.<br />

mürevvic (A.) [ جوﺮﻡ ] revaç veren, propagandasını yapan.<br />

330


mürg (F.) [ غﺮﻡ ] kuş.<br />

mürgâb (F.) [ بﺎﻏﺮﻡ ] 1.ördek. 2.kurbağa.<br />

mürid (A.) [ ﺪیﺮﻡ ] 1.buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.<br />

mürit bk. murid.<br />

mürşid (A.) [ ﺪﺵﺮﻡ ] 1.şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.<br />

mürteci (A.) [ ﻊﺠﺕﺮ ﻡ ] gerici.<br />

mürted (A.) [ ﺪﺕﺮﻡ ] islam dininden çıkan.<br />

mürtefi (A.) [ ﻊﻔﺕﺮﻡ ] yüksek.<br />

mürtehen (A.) [ ﻦﻬﺕﺮﻡ ] rehinli, ipotekli.<br />

mürteiş (A.) [ ﺶﻌﺕﺮﻡ ] titrek.<br />

mürtekib (A.) [ ﺐﮑﺕﺮﻡ ] kötü bir iş yapan, işleyen.<br />

mürteşî (A.) [ ﯽﺸﺕﺮﻡ ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.<br />

mürûr (A.) [ روﺮﻡ ] geçme, geçip gitme, geçiş.<br />

mürûr -i zaman [ نﺎﻡز روﺮﻡ ] zamanın akışı.<br />

mürûr etmek geçmek.<br />

mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.<br />

mürüvvet (A.) [ توﺮﻡ ] 1.insanlık. 2.iyilik.<br />

müsaade (A.) [ ﻩﺪﻋﺎﺴﻡ ] 1.izin. 2.yardım.<br />

müsaade edilmek izin verilmek.<br />

müsaade etmek izin vermek.<br />

müsaadekâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻩﺪﻋﺎﺴﻡ ] yardımcı, izin verici.<br />

müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.<br />

müsabaka (A.) [ ﻪﻘﺑﺎﺴﻡ ] yarışma.<br />

331


müsabık (A.) [ ﻖﺑﺎﺴﻡ ] yarışmacı.<br />

müsademe (A.) [ ﻪﻡدﺎﺼﻡ ] 1.çarpışma. 2.çatışma.<br />

müsadere (A.) [ ﻩردﺎﺼﻡ ] mal varlığına el koyma.<br />

müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.<br />

müsadere etmek mal varlığına el koymak.<br />

müsâdif (A.) [ فدﺎﺼﻡ ] rastlar, rastlayan.<br />

müsafir (A.) [ ﺮﻓﺎﺴﻡ ] 1.yolcu. 2.konuk.<br />

müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.<br />

müsaid (A.) [ ﺪﻋﺎﺴﻡ ] uygun.<br />

müsalaha (A.) [ ﻪﺤﻝﺎﺼﻡ ] barış yapma.<br />

müsalemetkâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﺖﻤﻝﺎﺴﻡ ] barışçıl.<br />

müsâmaha (A.) [ ﻪﺤﻡﺎﺴﻡ ] hoşgörü.<br />

müsâmahakâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻪﺤﻡﺎﺴﻡ ] hoşgörülü.<br />

müsamere (A.) [ ﻩﺮﻡﺎﺴﻡ ] 1.gece eğlencesi. 2.okul piyesi.<br />

müsâvat (A.) [ تاوﺎﺴﻡ ] eşitlik.<br />

müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.<br />

müsbet (A.) [ ﺖﺒﺜﻡ ] olumlu, pozitif.<br />

müsebbib (A.) [ ﺐﺒﺴﻡ ] yol açan, sebep olan.<br />

müseccel (A.) [ ﻞﺠﺴﻡ ] tescilli.<br />

müsekkin (A.) [ ﻦ ﮑﺴﻡ ] sakinleştirici, yatıştırıcı.<br />

müsekkit (A.) [ ﺖﮑﺴﻡ ] susturucu.<br />

müsellah (A.) [ ﺢﻠﺴﻡ ] silahlı.<br />

müselleme (A.) [ ﻪﻤﻠﺴﻡ ] herkes tarafından kabul edilmiş.<br />

332


müselles (A.) [ ﺚﻠﺜﻡ ] üçgen.<br />

müsellesat (A.) [ تﺎﺜﻠﺜﻡ ] trigonometri.<br />

müsellesüşşekl (A.) [ ﻞﮑﺸﻝا ﺚﻠﺜﻡ ] üçgen şeklinde.<br />

müselmân (A.) [ نﺎﻤﻠﺴﻡ ] müslüman.<br />

müselsel (A.) [ ﻞﺴﻠﺴﻡ ] zincirleme.<br />

müsemma (A.) [ ﯽﻤﺴﻡ ] adlandırılmış.<br />

müshil (A.) [ ﻞﻬﺴﻡ ] 1.kolaylaştıran. 2.ishal edici.<br />

müsin (A.) [ ﻦﺴﻡ ] yaşlı.<br />

müskirat (A.) [ تاﺮﮑﺴﻡ ] sarhoş edici şeyler.<br />

müslim (A.) [ ﻢﻠﺴﻡ ] müslüman.<br />

müsmir (A.) [ ﺮﻤﺜﻡ ] 1.verimli. 2.iyi sonuç veren.<br />

müsmiriyet (A.) [ ﺖیﺮﻤﺜﻡ ] verimlilik.<br />

müsrif (A.) [ فﺮﺴﻡ ] savurgan.<br />

müsta’mere (A.) [ ﻩﺮﻤﻌﺘﺴﻡ ] sömürge.<br />

müstab'ed (A.) [ ﺪﻌﺒﺘﺴﻡ ] uzak.<br />

müsta'fî (A.) [ ﯽﻔﻌﺘﺴﻡ ] istifa etmiş, istifa eden.<br />

müstağnî (A.) [ ﯽﻨﻐﺘﺴﻡ ] doygun, eyvallah etmeyen.<br />

müstahak (A.) [ ﻖﺤﺘﺴﻡ ] hak kazanmış.<br />

müstahdem (A.) [ مﺪﺨﺘﺴﻡ ] çalışan, hizmet eden.<br />

müstahdemîn (A.) [ ﻦﻴﻡﺪﺨﺘﺴﻡ ] çalışanlar, hizmet edenler.<br />

müstaid (A.) [ ﺪﻌﺘﺴﻡ ] yetenekli.<br />

müstakil (A.) [ ﻞﻘﺘﺴﻡ ] bağımsız.<br />

müstakillen (A.) [ ﻼﻘﺘﺴﻡ ] bağımsız olarak, ayrıca.<br />

333


müstakraza (A.) [ ﻪﺽﺮﻘﺘﺴﻡ ] borç alınan.<br />

müstamel (A.) [ ﻞﻤﻌﺘﺴﻡ ] 1.kullanılmış. 2.kullanılan.<br />

müstantık (A.) [ ﻖﻄﻨﺘﺴﻡ ] sorgu yargıcı.<br />

müste’cir (A.) [ ﺮﺝﺄﺘﺴﻡ ] kiracı.<br />

müstebân olmak anlaşılmak.<br />

müstebid (A.) [ ﺪﺒﺘﺴﻡ ] despot.<br />

müstefid olmak yararlanmak.<br />

müstehlik (A.) [ ﮏﻠﻬﺘﺴﻡ ] tüketici.<br />

müstehzi (A.) [ یﺰﻬﺘﺴﻡ ] alaycı.<br />

müstemleke (A.) [ ﻪﮑﻠﻤﺘﺴﻡ ] sömürge, koloni.<br />

müstenid (A.) [ ﺪﻨﺘﺴﻡ ] dayanan.<br />

müsteniden (A.) [ اﺪﻨﺘﺴﻡ ] dayanarak.<br />

müsterih (A.) [ ﺢیﺮﺘﺴﻡ ] gönlü rahat.<br />

müstesnâ (A.) [ ﯽﻨﺜﺘﺴﻡ ] 1.apayrı. 2.dışında haricinde.<br />

müsteşar (A.) [ رﺎﺸﺘﺴﻡ ] danışman.<br />

müsteşrik (A.) [ قﺮﺸﺘﺴﻡ ] doğubilimci, oryantalist.<br />

müsvedde (A.) [ ﻩدﻮﺴﻡ ] taslak.<br />

müşa’şa (A.) [ ﻊﺸﻌﺸﻡ ] gösterişli, şaşaalı.<br />

müşabehet (A.) [ ﺖﻬﺑﺎﺸﻡ ] benzerlik.<br />

müşabih (A.) [ ﻪﺑﺎﺸﻡ ] benzer.<br />

müşahedât (A.) [ تاﺪهﺎﺸﻡ ] gözlemler.<br />

müşâhede (A.) [ ﻩﺪهﺎﺸﻡ ] gözlem.<br />

müşâhede edilmek gözlemlenmek.<br />

334


müşâhede olunmak gözlemlenmek.<br />

müşahhas (A.) [ ﺺﺨﺸﻡ ] somut.<br />

müşarik (A.) [ کرﺎﺸﻡ ] ortak.<br />

müşarünileyh (A.) [ ﻪﻴﻝا رﺎﺸﻡ ] anılan, adı geçen.<br />

müşavere (A.) [ ﻩروﺎﺸﻡ ] danışma.<br />

müşavere etmek danışmak.<br />

müşekkel (A.) [ ﻞﮑﺸﻡ ] biçimli, kalıplı.<br />

müşerref olmak şeref kazanmak.<br />

müşevveş (A.) [ شﻮﺸﻡ ] karışık.<br />

müşfik (A.) [ ﻖﻔﺸﻡ ] şefkatli.<br />

müşir (A.) [ ﺮﻴﺸﻡ ] mareşal.<br />

müşkil (A.) [ ﻞﮑﺸﻡ ] güç, zor.<br />

müşkilât (A.) [ تﻼﮑﺸﻡ ] güçlükler, zorluklar.<br />

müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.<br />

müşkilpesend (A.-F.) [ ﺪﻨﺴﭘ ﻞﮑﺸﻡ ] güç beğenen.<br />

müşt (F.) [ ﺖﺸﻡ ] 1.yumruk. 2.avuç.<br />

müştail (A.) [ ﻞﻌﺘﺸﻡ ] alevli.<br />

müştak (A.) [ قﺎﺘﺸﻡ ] çok isteyen, can atan.<br />

müştehir (A.) [ ﺮﻬﺘﺸﻡ ] ünlü.<br />

müşteki (A.) [ ﯽﮑﺘﺸﻡ ] şikayetçi.<br />

müştemilat (A.) [ تﻼﻤﺘﺸﻡ ] eklentiler, ek yapılar.<br />

müştereken (A.) [ ﺎﮐﺮﺘﺸﻡ ] ortaklaşa.<br />

mütalaa (A.) [ ﻪﻌﻝﺎﻄﻡ ] 1.okuma. 2.görüş. 3.inceleme.<br />

335


mütareke (A.) [ ﻪﮐرﺎﺘﻡ ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma.<br />

müteaddid (A.) [ دﺪﻌﺘﻡ ] birçok.<br />

müteaffin (A.) [ ﻦﻔﻌﺘﻡ ] kokuşmuş.<br />

müteahhid (A.) [ ﺪﻬﻌﺘﻡ ] taahhüt eden, üstlenen.<br />

müteakib (A.) [ ﺐﻗﺎﻌﺘﻡ ] ardından.<br />

müteallik (A.) [ ﻖﻠﻌﺘﻡ ] ilgili, ilişkin.<br />

müteallim (A.) [ ﻢﻠﻌﺘﻡ ] öğrenci.<br />

müteammim (A.) [ ﻢﻤﻌﺘﻡ ] yaygın.<br />

müteannid (A.) [ ﺪﻨﻌﺘﻡ ] inatçı.<br />

müteârife (A.) [ ﻪﻓرﺎﻌﺘﻡ ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.<br />

müteassıb (A.) [ ﺐﺼﻌﺘﻡ ] taassup gösteren.<br />

mütebahhir (A.) [ ﺮﺤﺒﺘﻡ ] derin bilgi sahibi.<br />

mütebahhirane (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﺤﺒﺘﻡ ] derinlemesine.<br />

mütebaki (A.) [ ﯽﻗﺎﺒﺘﻡ ] kalan, geriye kalan.<br />

mütebariz (A.) [ زرﺎﺒﺘﻡ ] açık seçik, belirgin.<br />

mütebasbıs (A.) [ ﺺﺒﺼﺒﺘﻡ ] yaltakçı, yardakçı.<br />

mütebessim (A.) [ ﻢﺴﺒﺘﻡ ] gülümseyen, tebessüm eden.<br />

mütecânis (A.) [ ﺲﻥﺎﺠﺘﻡ ] aynı cinsten, homojen.<br />

mütecâviz (A.) [ زوﺎﺠﺘﻡ ] 1.aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,<br />

tecavüzcü.<br />

müteceddid (A.) [ دﺪﺠﺘﻡ ] 1.yenilikçi. 2.yenileşen.<br />

mütecellî (A.) [ ﯽﻠﺠﺘﻡ ] görünen, tecelli eden.<br />

mütecessis (A.) [ ﺲﺴﺠﺘﻡ ] meraklı, merak eden.<br />

336


mütecessisâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺴﺴﺠﺘﻡ ] merak ederek, meraklı.<br />

mütedair (A.) [ ﺮﺋاﺪﺘﻡ ] ilişkin.<br />

mütedeyyin (A.) [ ﻦیﺪﺘﻡ ] dindar, dinine düşkün.<br />

müteehhil (A.) [ ﻞهﺄﺘﻡ ] evli.<br />

müteellim (A.) [ ﻢﻝﺄﺘﻡ ] elemli.<br />

müteessif (A.) [ ﻒﺱﺄﺘﻡ ] üzgün.<br />

müteessif olmak üzülmek.<br />

müteessifâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻔﺱﺄﺘﻡ ] üzgün, esefli.<br />

müteessir (A.) [ ﺮﺛﺄﺘﻡ ] 1.üzgün. 2.etkilenen.<br />

müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.<br />

müteezzî (A.) [ یذﺄﺘﻡ ] eziyet çekmiş, eza görmüş.<br />

müteezzi etmek acı çektirmek.<br />

mütefekkir (A.) [ ﺮﮑﻔﺘﻡ ] 1.düşünür. 2.düşünceli.<br />

mütefekkirane (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﮑﻔﺘﻡ ] düşünceli düşünceli.<br />

mütefelsifâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻔﺴﻠﻔﺘﻡ ] bir filozof gibi.<br />

mütefennin (A.) [ ﻦﻨﻔﺘﻡ ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.<br />

müteferrik (A.) [ قﺮﻔﺘﻡ ] dağınık.<br />

mütefessih (A.) [ ﺦﺴﻔﺘﻡ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.<br />

mütegallib (A.) [ ﺐﻠﻐﺘﻡ ] zorba.<br />

mütegâyir (A.) [ ﺮیﺎﻐﺘﻡ ] birbirine zıt.<br />

mütehaccir (A.) [ ﺮﺠﺤﺘﻡ ] taşlaşmış, fosilleşmiş.<br />

mütehalif (A.) [ ﻒﻝﺎﺨﺘﻡ ] birbirine uymayan.<br />

mütehammil (A.) [ ﻞﻤﺤﺘﻡ ] dayanan.<br />

337


müteharrî (A.) [ یﺮﺤﺘﻡ ] araştırıcı, araştıran.<br />

müteharrik (A.) [ کﺮﺤﺘﻡ ] hareket eden, kıpırdayan.<br />

mütehassıs (A.) [ ﺺﺼﺨﺘﻡ ] uzman.<br />

mütehassir (A.) [ ﺮﺴﺤﺘﻡ ] özlem duyan.<br />

mütehassis (A.) [ ﺲﺴﺤﺘﻡ ] duygulu.<br />

mütehâşi (A.) [ ﯽﺵﺎﺤﺘﻡ ] çekingen.<br />

mütehavvil (A.) [ لﻮﺤﺘﻡ ] değişken.<br />

mütehayyir (A.) [ ﺮﻴﺤﺘﻡ ] şaşkın, şaşırmış.<br />

mütekâbil (A.) [ ﻞﺑﺎﻘﺘﻡ ] karşılıklı.<br />

mütekâbile (A.) [ ﻪﻠﺑﺎﻘﺘﻡ ] karşılıklı.<br />

mütekâbilen (A.) [ ﻼﺑﺎﻘﺘﻡ ] karşılıklı olarak.<br />

mütekaddim (A.) [ مﺪﻘﺘﻡ ] geçmiş, eski.<br />

mütekaid (A.) [ ﺪﻋﺎﻘﺘﻡ ] emekli.<br />

mütekamil (A.) [ ﻞﻡﺎﮑﺘﻡ ] olgun, tam, gelişmiş.<br />

mütekebbir (A.) [ ﺮﺒﮑﺘﻡ ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.<br />

mütekeddir (A.) [ رﺪﮑﺘﻡ ] kederli.<br />

mütekellim (A.) [ ﻢﻠﮑﺘﻡ ] 1.konuşan. 2.birinci tekil şahıs.<br />

mütelebbis (A.) [ ﺲﺒﻠﺘﻡ ] giyinmiş, kuşanmış.<br />

mütelevvin (A.) [ نﻮﻠﺘﻡ ] renkten renge giren, yanar döner.<br />

mütemadi (A.) [ یدﺎﻤﺘﻡ ] sürekli.<br />

mütemadiyen (A.) [ ﺎیدﺎﻤﺘﻡ ] sürekli olarak.<br />

mütemayil (A.) [ ﻞیﺎﻤﺘﻡ ] 1.eğimli. 2.eğilimli, yönelik.<br />

mütemeddin (A.) [ نﺪﻤﺘﻡ ] uygar.<br />

338


mütemellik (A.) [ ﮏﻠﻤﺘﻡ ] dalkavuk, yardakçı.<br />

mütemerkiz (A.) [ ﺰﮐﺮﻤﺘﻡ ] bir merkezde toplanma.<br />

mütemevvic (A.) [ جﻮﻤﺘﻡ ] dalgalı.<br />

mütemevvil (A.) [ لﻮﻤﺘﻡ ] varlıklı, zengin.<br />

mütemmim (A.) [ ﻢﻤﺘﻡ ] 1.tamamlayıcı. 2.tümleç.<br />

mütenâhi (A.) [ ﯽهﺎﻨﺘﻡ ] sona eren.<br />

mütenasib (A.) [ ﺐﺱﺎﻨﺘﻡ ] uygun, uyumlu.<br />

mütenavib (A.) [ بوﺎﻨﺘﻡ ] dönüşümlü.<br />

mütenâzır (A.) [ ﺮﻇﺎﻨﺘﻡ ] 1.birbirine bakan. 2.simetrik.<br />

müteneffizân (A.-F.) [ ناﺬﻔﻨﺘﻡ ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.<br />

mütenevvi (A.) [ عﻮﻨﺘﻡ ] çeşitli, türlü türlü.<br />

müteradif (A.) [ فداﺮﺘﻡ ] eşanlamlı.<br />

müterafik (A.) [ ﻖﻓاﺮﺘﻡ ] 1.refakat eden. 2.karışık, bir arada.<br />

mütercem (A.) [ ﻢﺝﺮﺘﻡ ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.<br />

mütercim (A.) [ ﻢﺝﺮﺘﻡ ] çevirmen.<br />

mütesadif (A.) [ فدﺎﺼﺘﻡ ] rastlayan, tesadüf eden.<br />

mütesâvi (A.) [ یوﺎﺴﺘﻡ ] eşit.<br />

mütesâviyen (A.) [ ﺎیوﺎ ﺴﺘﻡ ] eşit olarak.<br />

müteselli (A.) [ ﯽﻠﺴﺘﻡ ] teselli bulan, avunan.<br />

müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.<br />

müteselsil (A.) [ ﻞﺴﻠﺴﺘﻡ ] zincirleme.<br />

müteselsilen (A.) [ ﻼﺴﻠﺴﺘﻡ ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.<br />

müteşâir (A.) [ ﺮﻋﺎﺸﺘﻡ ] şair geçinen, şair müsveddesi.<br />

339


müteşebbis (A.) [ ﺚﺒﺸﺘﻡ ] 1.girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.<br />

müteşekkî (A.) [ ﯽﮑﺸﺘﻡ ] şikayetçi.<br />

müteşekkil (A.) [ ﻞﮑﺸﺘﻡ ] oluşmuş, teşekkül etmiş.<br />

müteşekkir (A.) [ ﺮﮑﺸﺘﻡ ] şükran borçlu.<br />

müteşettit (A.) [ ﺖﺘﺸﺘﻡ ] karışık, dağınık.<br />

mütetebbi (A.) [ ﻊﺒﺘﺘﻡ ] araştırmacı.<br />

mütevakkıf (A.) [ ﻒﻗﻮﺘﻡ ] bağlı.<br />

mütevaliyen (A.) [ ﺎﻴﻝاﻮﺘﻡ ] sürekli olarak.<br />

mütevattın (A.) [ ﻦﻃﻮﺘﻡ ] yerleşik, yurt tutmuş.<br />

mütevâzı (A.) [ ﻊﺽاﻮﺘﻡ ] alçakgönüllü.<br />

mütevâzıyâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻴﺽاﻮﺘﻡ ] alçakgönüllülükle.<br />

mütevazin (A.) [ نزاﻮﺘﻡ ] oranlı, uyumlu, dengeli.<br />

müteveccih (A.) [ ﻪﺝﻮﺘﻡ ] dönük, yönelik.<br />

müteveccihen (A.) [ ﺎﻬﺝﻮﺘﻡ ] 1.dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.<br />

müteveffâ (A.) [ ﺎﻓﻮﺘﻡ ] ölmüş, ölü.<br />

mütevekkil (A.) [ ﻞﮐﻮﺘﻡ ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.<br />

mütevellî (A.) [ ﯽﻝﻮﺘﻡ ] bir vakfın üst yöneticisi.<br />

mütevellid (A.) [ ﺪﻝﻮﺘﻡ ] 1.doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.<br />

müteverrim (A.) [ مرﻮﺘﻡ ] veremli, verem hastası.<br />

müteyakkız (A.) [ ﻆﻘﻴﺘﻡ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.<br />

mütezâyid (A.) [ ﺪیاﺰﺘﻡ ] artan, çoğalan.<br />

mütezelzil (A.) [ لﺰﻝﺰﺘﻡ ] sarsılan.<br />

mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.<br />

340


müttefik (A.) [ ﻖﻔﺘﻡ ] birlik olmuş, ittifak yapmış.<br />

müttehid (A.) [ ﺪﺤﺘﻡ ] birleşik.<br />

müvekkil (A.) [ ﻞﮐ ﻮﻡ ] vekalet veren.<br />

müverrah (A.) [ خرﻮﻡ ] tarihli.<br />

müverrih (A.) [ خرﻮﻡ ] tarihçi, tarih yazarı.<br />

müverrihin (A.) [ ﻦﻴﺧرﻮﻡ ] tarihçiler.<br />

müyesser olmak gerçekleşmek.<br />

müzaheret (A.) [ تﺮهﺎﻈﻡ ] destek, yardım, arka çıkma.<br />

müzahrefat (A.) [ تﺎﻓﺮﺧﺰﻡ ] 1.pislikler, süprüntüler, döküntüler.<br />

müzakere (A.) [ ﻩﺮﮐاﺬﻡ ] görüşme.<br />

müzayede (A.) [ ﻩﺪیاﺰﻡ ] açık arttırma.<br />

müzehheb (A.) [ ﺐهﺬﻡ ] altın yaldızlı.<br />

müzekker (A.) [ ﺮﮐﺬﻡ ] eril.<br />

müzevvir (A.) [ روﺰﻡ ] arabozucu.<br />

müzeyyen (A.) [ ﻦیﺰﻡ ] süslü, ziynetli.<br />

müzmin (A.) [ ﻦﻡﺰﻡ ] kronik, süreğen.<br />

341


nâ (F.) [ ﺎﻥ ] olumsuzluk eki.<br />

na’l (A.) [ ﻞﻌﻥ ] nal.<br />

na’lbend (A.-F.) [ ﺪﻨﺒﻠﻌﻥ ] nalbant.<br />

na’lbur (A.-F.) [ ﺮﺒﻠﻌﻥ ] nalbur.<br />

na’lçe (A.-F.) [ ﻪﭽﻠﻌﻥ ] nalça.<br />

na’nâ’ (A.) [ عﺎﻨﻌﻥ ] nane.<br />

na’re (A.) [ ﻩﺮﻌﻥ ] nara, haykırma.<br />

na’ş (A.) [ ﺶﻌﻥ ] naaş, cenaze.<br />

na’t (A.) [ ﺖﻌﻥ ] 1.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.<br />

nââşnâ (F.) [ ﺎﻨﺵﺁ ﺎﻥ ] yabancı.<br />

naat (A.) [ ﺖﻌﻥ ] 1.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.<br />

nâb (F.) [ بﺎﻥ ] saf, halis, katışıksız.<br />

nâbecâ (F.) [ ﺎﺠﺑﺎﻥ ] yersiz.<br />

nâbehre (F.) [ ﻩﺮﻬﺑﺎﻥ ] 1.nasipsiz. 2.soysuz.<br />

nâbekâr (F.) [ رﺎﮑﺑﺎﻥ ] 1.hayırsız. 2.işe yaramaz.<br />

nâbîna (F.) [ ﺎﻨﻴﺑﺎﻥ ] kör.<br />

nâbûd (F.) [ دﻮﺑﺎﻥ ] 1.yok. 2.yokluk. 3.perişan.<br />

nabz (A.) [ ﺾﺒﻥ ] nabız.<br />

nabzgîr (A.-F.) [ ﺮﻴﮔ ﺾﺒﻥ ] nabza göre şerbet veren.<br />

N<br />

342


nâcî (A.) [ ﯽﺝﺎﻥ ] kurtulan.<br />

nâcins (F.-A.) [ ﺲﻨﺝﺎﻥ ] soysuz, cinsi bozuk.<br />

nâçâr (F.) [ رﺎچﺎﻥ ] 1.çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.<br />

nâçîz (F.) [ ﺰﻴچﺎﻥ ] değersiz, önemsiz.<br />

nâdân (F.) [ نادﺎﻥ ] 1.cahil. 2.hödük.<br />

nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.<br />

nâdî (A.) [ یدﺎﻥ ] seslenen, çağıran.<br />

nâdim (A.) [ مدﺎﻥ ] pişman.<br />

nâdim etmek pişman etmek.<br />

nâdim olmak pişman olmak.<br />

nâdir (A.) [ ردﺎﻥ ] az bulunur.<br />

nâdirât (A.) [ تاردﺎﻥ ] az bulunur şeyler.<br />

nâdire (A.) [ ﻩردﺎﻥ ] az bulunur.<br />

nâdiren (A.) [ اردﺎﻥ ] nadir olarak.<br />

nâehl (F.-A.) [ ﻞهأﺎﻥ ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.<br />

nâf (F.) [ فﺎﻥ ] göbek.<br />

nafaka (A.) [ ﻪﻘﻔﻥ ] geçim parası.<br />

nâfe (F.) [ ﻪﻓﺎﻥ ] 1.ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.<br />

nâfercâm (F.) [ مﺎﺝﺮﻓ ﺎﻥ ] sonu iyi olmayan, yararsız.<br />

nâfıa (A.) [ ﻪﻌﻓﺎﻥ ] bayındırlık işleri.<br />

nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.<br />

nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.<br />

nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.<br />

343


nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.<br />

nâfile (A.) [ ﻪﻠﻓﺎﻥ ] 1.boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.<br />

nâfiz (A.) [ ﺬﻓﺎﻥ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.<br />

nâgâh (F.) [ ﻩﺎﮔﺎﻥ ] ansızın.<br />

nâgehan (F.) [ نﺎﻬﮔﺎﻥ ] ansızın.<br />

nağamât (A.) [ تﺎﻤﻐﻥ ] nağmeler.<br />

nağme (A.) [ ﻪﻤﻐﻥ ] ezgi, melodi.<br />

nağz (F.) [ ﺰﻐ ﻥ ] güzel, hoş.<br />

nâhak (F.-A.) [ ﻖﺣﺎﻥ ] haksız.<br />

nâhalef (F.-A.) [ ﻒﻠﺧﺎﻥ ] hayırsız evlat.<br />

nahçîr (F.) [ ﺮﻴﭽﺨﻥ ] av hayvanı.<br />

nâhencâr (F.) [ رﺎﺠﻨهﺎﻥ ] doğru olmayan, uygun olmayan.<br />

nâhid (F.) [ ﺪﻴهﺎﻥ ] Venüs, Çulpan, Zühre.<br />

nahif (A.) [ ﻒﻴﺤﻥ ] cılız.<br />

nâhiye (A.) [ ﻪﻴﺣﺎﻥ ] 1.yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.<br />

nahl (A.) [ ﻞﺨﻥ ] hurma ağacı.<br />

nahl (A.) [ ﻞﺤﻥ ] bal arısı.<br />

nahlistan (A.-F.) [ نﺎﺘﺴﻠﺨﻥ ] hurmalık.<br />

nâhoş (F.) [ شﻮﺧﺎﻥ ] hoş olmayan.<br />

nahs (A.) [ ﺲﺤﻥ ] uğursuzluk.<br />

nâhudâ (F.) [ اﺪﺧﺎﻥ ] kaptan.<br />

nâhudâ (F.) [ اﺪﺧﺎﻥ ] Allahsız.<br />

nâhun (F.) [ ﻦﺧﺎﻥ ] tırnak.<br />

344


nahv (A.) [ ﻮﺤﻥ ] 1.sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.<br />

nahvet (A.) [ تﻮﺨﻥ ] böbürlenme.<br />

nahvî (A.) [ یﻮﺤﻥ ] gramerci, nahiv uzmanı.<br />

nâib (A.) [ ﺐﺋﺎﻥ ] 1.vekil. 2.kadı, yargıç.<br />

nâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻥ ] erişen, kavuşan, murada eren.<br />

nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.<br />

nâim (A.) [ ﻢﺋﺎﻥ ] uyuyan.<br />

nâka (A.) [ ﻪﻗﺎﻥ ] dişi deve.<br />

nakd (A.) [ ﺪﻘﻥ ] 1.nakit. 2.madeni para.<br />

nakden (A.) [ اﺪﻘﻥ ] peşin olarak.<br />

nâkes (F.) [ ﺲﮐﺎﻥ ] 1.soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.<br />

nâkıs (A.) [ ﺺﻗﺎﻥ ] 1.eksik. 2.eksi.<br />

nakış (A.) [ ﺶﻘﻥ ] desen.<br />

nakib (A.) [ ﺐﻴﻘﻥ ] 1.şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.<br />

nâkil (A.) [ ﻞﻗﺎﻥ ] 1.taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.<br />

nakîsa (A.) [ ﻪﺼﻴﻘﻥ ] kusur.<br />

nakîse (A.) [ ﻪﺼﻴﻘﻥ ] kusur.<br />

nakkad (A.) [ دﺎﻘﻥ ] eleştirmen.<br />

nakkal (A.) [ لﺎﻘﻥ ] nakleden, öykü veya masal anlatan.<br />

nakkare (A.) [ ﻩرﺎﻘﻥ ] 1.davul. 2.dümbelek.<br />

nakl (A.) [ ﻞﻘﻥ ] 1.nakil, anlatma. 2.taşıma.<br />

nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.<br />

naklen (A.) [ ﻼﻘﻥ ] naklederek, nakil yolu ile.<br />

345


nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.<br />

nakliyat (A.) [ تﺎﻴﻠﻘﻥ ] taşımacılık.<br />

nakliye (A.) [ ﻪﻴﻠﻘﻥ ] taşıma.<br />

nakş (A.) [ ﺶﻘﻥ ] 1.nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.<br />

nakşedilmek işlenmek.<br />

nakş etmek işlemek.<br />

nâkus (A.) [ سﻮﻗﺎﻥ ] çan.<br />

nakz (A.) [ ﺾﻘﻥ ] 1.yok sayma. 2.bozma, çözme.<br />

nâlân (F.) [ نﻻﺎﻥ ] inleyen.<br />

nâlân etmek inletmek.<br />

nâlân olmak inlemek.<br />

nâle (F.) [ ﻪﻝﺎﻥ ] inilti.<br />

nâlende (F.) [ ﻩﺪﻨﻝﺎﻥ ] inleyen.<br />

nâm (F.) [ مﺎﻥ ] 1.ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.<br />

nam vermek ad vermek, adlandırmak.<br />

nâmahdud (F.-A.) [ دوﺪﺤﻡﺎﻥ ] sınırsız.<br />

nâmahrem (F.-A.) [ مﺮﺤﻡﺎﻥ ] 1.mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.<br />

3.yabancı.<br />

nâmahsus (F.-A.) [ سﻮﺴﺤﻡﺎﻥ ] hissedilmeyen.<br />

nâmakbul (F.-A.) [ لﻮﺒﻘﻡﺎﻥ ] makbul olmayan.<br />

nâmakul (F.-A.)) [ لﻮﻘﻌﻡﺎﻥ ] makul olmayan.<br />

nâmalûm (F.-A.) [ مﻮﻠﻌﻡﺎﻥ ] bilinmeyen.<br />

nâmâver (F.) [ روﺁ مﺎﻥ ] ünlü, sanlı.<br />

346


namaz (F.) [ زﺎﻤﻥ ] namaz.<br />

namazgâh (F.) [ ﻩﺎﮔزﺎﻤﻥ ] namazlık, üstü açık mesçit.<br />

nâmberdar (F.) [ رادﺮﺒﻡﺎﻥ ] ünlü, sanlı.<br />

nâmcû (F.) [ ﻮﺠﻡﺎﻥ ] yiğit.<br />

nâmdar (F.) [ راﺪﻡﺎﻥ ] ünlü, namlı.<br />

nâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ] 1.mektup. 2.kitap.<br />

nâme’mûl (F.-A.) [ لﻮﻡﺄﻡﺎﻥ ] umulmayan, beklenmedik.<br />

nâmefhûm (F.-A.) [ مﻮﻬﻔﻡﺎﻥ ] anlaşılmaz.<br />

nâmer’î (F.-A.) [ ﯽﺋﺮﻡﺎﻥ ] görülmeyen, görülmez.<br />

nâmerd (F.) [ دﺮﻡﺎﻥ ] alçak, aşağılık, namert.<br />

nâmesbûk (F.-A.) [ قﻮﺒﺴﻡﺎﻥ ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.<br />

nâmına (F.-T.) adına.<br />

nâmî (F.) [ ﯽﻡﺎﻥ ] ünlü, namlı.<br />

nâmurad (F.-A.) [ داﺮﻡﺎﻥ ] muradına ermemiş.<br />

nâmus (A.


nâpervâ (F.) [ اوﺮﭘﺎﻥ ] korkusuz, pervasız.<br />

nâr (A.) [ رﺎﻥ ] ateş.<br />

nâr (F.) [ رﺎﻥ ] nar.<br />

nârencî (F.) [ ﯽﺠﻥرﺎﻥ ] turuncu.<br />

nâres (F.) [ سرﺎﻥ ] ham, olgunlaşmamış.<br />

nâresâ (F.) [ ﺎﺱ رﺎﻥ ] 1.ham. 2.uygun olmayan.<br />

nârevâ (F.) [ اورﺎﻥ ] yakışık almaz.<br />

narh (F.) [ خﺮﻥ ] nark.<br />

nâs (A.) [ سﺎﻥ ] insanlar.<br />

nasâra (A.) [ ارﺎﺼﻥ ] Hıristiyanlar.<br />

nasâyih (A.) [ ﺢیﺎﺼﻥ ] öğütler.<br />

nasib (A.) [ ﺐﻴﺼﻥ ] 1.pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.<br />

nasihat (A.) [ ﺖﺤﻴﺼﻥ ] öğüt.<br />

nâsipas (F.) [ سﺎﭙﺱﺎﻥ ] nankör.<br />

nâsiye (A.) [ ﻪﻴﺹﺎﻥ ] alın.<br />

nasrâni (A.) [ ﯽﻥاﺮﺼﻥ ] Hıristiyan.<br />

nass (A.) [ ﺺﻥ ] kesinlik.<br />

nâsûtî (A.) [ ﯽﺕﻮﺱﺎﻥ ] insanlık ile ilgili.<br />

nâşî (A.) [ ﯽﺵﺎﻥ ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.<br />

nâşinas (F.) [ سﺎﻨﺵﺎﻥ ] yabancı.<br />

nâşir (A.) [ ﺮﺵﺎﻥ ] yayıncı.<br />

nâtamam (F.-A.) [ مﺎﻤﺕﺎﻥ ] tamamlanmamış, yarım kalmış.<br />

nâtık (A.) [ ﻖﻃﺎﻥ ] konuşan.<br />

348


nâtıka (A.) [ ﻪﻘﻃﺎﻥ ] konuşma gücü.<br />

nâtıkaperdâz (A.-F.) [ زادﺮﭘ ﻪﻘﻃﺎﻥ ] düzgün ve etkili konuşan.<br />

nats (A.) [ ﺲﻄﻥ ] nadas.<br />

natûk (A.) [ قﻮﻄﻥ ] düzgün konuşan.<br />

nâtüvân (F.) [ ناﻮﺕﺎﻥ ] güçsüz, zayıf.<br />

nâv (F.) [ وﺎﻥ ] 1.gemi. 2.kayık.<br />

nâvdan (F.) [ نادوﺎﻥ ] oluk.<br />

nâvek (F.) [ کوﺎﻥ ] ok.<br />

nây (F.) [ یﺎﻥ ] 1.ney. 2.kamış.<br />

nâyçe (F.) [ ﻪﭽیﺎﻥ ] küçük ney.<br />

nâyî (F.) [ ﯽیﺎﻥ ] neyzen.<br />

nâyzen (F.) [ نﺰیﺎﻥ ] neyzen.<br />

naz (F.) [ زﺎﻥ ] 1.işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.<br />

naza çekmek nazlanmak.<br />

nâzan (F.) [ نازﺎﻥ ] nazlı.<br />

nazar (A.) [ ﺮﻈﻥ ] 1.bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.<br />

nazaran (A.) [ اﺮﻈﻥ ] göre, nispetle, bakılırsa.<br />

nazargâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔﺮﻈﻥ ] 1.bakış yeri. 2.bakılan yer.<br />

nazar-ı şübhe [ ﻪﻬﺒﺵ ﺮﻈﻥ ] şüpheli göz, şüpheli bakış.<br />

nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.<br />

nazarî (A.) [ یﺮﻈﻥ ] teorik.<br />

nazariyat (A.) [ تﺎیﺮﻈﻥ ] teoriler, nazariyeler.<br />

nazariye (A.) [ ﻪیﺮﻈﻥ ] teori.<br />

349


nazariyyat (A.) [ تﺎیﺮﻈﻥ ] teoriler, nazariyeler.<br />

nâzende (F.) [ ﻩﺪﻥزﺎﻥ ] nazlı.<br />

nâzenin (F.) [ ﻦﻴﻥزﺎﻥ ] 1.nazlı. 2.narin.<br />

nâzım (A.) [ ﻢﻇﺎﻥ ] 1.düzenleyen. 2.nazmeden.<br />

nâzır (A.) [ ﺮﻇﺎﻥ ] 1.bakan. 2.nezaret eden.<br />

nâzırlık (A.-T.) bakanlık.<br />

nazif (A.) [ ﻒﻴﻈﻥ ] temiz.<br />

nâzik (F.) [ کزﺎﻥ ] 1.ince. 2.kibar.<br />

nâzikâne (F.) [ ﻪﻥﺎﮐزﺎﻥ ] kibarca, nazikçe.<br />

nâzil (A.) [ لزﺎﻥ ] inen.<br />

nâzil olmak inmek.<br />

nazile (A.) [ ﻪﻝزﺎﻥ ] 1.nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.<br />

nazîr (A.) [ ﺮﻴﻈﻥ ] benzer.<br />

nazm (A.) [ ﻢﻈﻥ ] 1.dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz<br />

söyleme.<br />

nazmen (A.) [ ﺎﻤﻈﻥ ] manzum olarak.<br />

nâzperver (F.) [ روﺮﭘزﺎﻥ ] nazlı, naz eden.<br />

nâzperverde (F.) [ ﻩدروﺮﭘزﺎﻥ ] nazlı, naz içinde büyümüş.<br />

nebât (A.) [ تﺎﺒﻥ ] bitki.<br />

nebat (F.) [ تﺎﺒﻥ ] nöbet şekeri.<br />

nebâtât (A.) [ تﺎﺕﺎﺒﻥ ] 1.bitkiler. 2.botanik.<br />

nebatî (A.) [ ﯽﺕﺎﺒﻥ ] bitkisel.<br />

neberd (F.) [ دﺮﺒﻥ ] savaş.<br />

350


nebî (A.) [ ﯽﺒﻥ ] peygamber.<br />

nebîre (A.) [ ﻩﺮﻴﺒﻥ ] torun.<br />

necabet (A.) [ ﺖﺑﺎﺠﻥ ] soyluluk.<br />

necâset (A.) [ ﺖﺱﺎﺠﻥ ] pislik.<br />

necîb (A.) [ ﺐﻴﺠﻥ ] soylu, asil, kişizade.<br />

necîs (A.) [ ﺲﻴﺠﻥ ] pis.<br />

necm (A.) [ ﻢﺠﻥ ] yıldız.<br />

nedâmet (A.) [ ﺖﻡاﺪﻥ ] pişmanlık.<br />

nedâmet getirmek pişman olmak.<br />

nedim (A.) [ ﻢیﺪﻥ ] 1.padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet<br />

arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.<br />

nedret (A.) [ ترﺪﻥ ] azlık.<br />

nef’ (A.) [ ﻊﻔﻥ ] çıkar, yarar.<br />

nefâis (A.) [ ﺲﺋﺎﻔﻥ ] değerli ve nefis eserler.<br />

nefâset (A.) [ ﺖﺱﺎﻔﻥ ] nefislik.<br />

nefer (A.) [ ﺮﻔﻥ ] 1.kişi. 2.asker.<br />

nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.<br />

nefha (A.) [ ﻪﺤﻔﻥ ] üfürme.<br />

nefîr (A.) [ ﺮﻴﻔﻥ ] boynuzdan yapılmış boru.<br />

nefrin (F.) [ ﻦیﺮﻔﻥ ] lanet, ilenç.<br />

nefs (A.) [ ﺲﻔﻥ ] 1.nefis, can. 2.kendi. 3.iç.<br />

nefs- i emmâre [ ﻩرﺎﻡا ﺲﻔﻥ ] kötülükleri emreden nefis.<br />

nefs-i (A.-F.) [ ِ ﺲﻔﻥ ] içinde.<br />

351


nefsî (A.) [ ﯽﺴﻔﻥ ] 1.nefis ile ilgili. 2.subjektif.<br />

neftî (F.) [ ﯽﺘﻔﻥ ] petrol yeşili.<br />

nefy (A.) [ ] sürgün.<br />

nehâr (A.) [ رﺎﻬﻥ ] gündüz.<br />

nehârî (A.) [ یرﺎﻬﻥ ] yatılı olmayan okul.<br />

nehc (A.) [ ﺞﻬﻥ ] 1.yol. 2.kast teşkilatı.<br />

neheng (F.) [ ﮓﻨﻬﻥ ] timsah.<br />

nehiy (A.) [ ﯽﻬﻥ ] 1.olumsuzluk. 2.yasaklama.<br />

nehr (A.) [ ﺮﻬﻥ ] ırmak, nehir.<br />

nehy (A.) [ ﯽﻬﻥ ] 1.olumsuzluk. 2.yasaklama.<br />

nehy etmek yasaklamak.<br />

nejad (F.) [ داﮋﻥ ] soy, ırk.<br />

nekahet (A.) [ ﺖهﺎﻘﻥ ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.<br />

nekbet (A.) [ ﺖﺒﮑﻥ ] 1.talihsizlik. 2.felaket.<br />

nekes (F.) [ ﺲﮑﻥ ] 1.hayırsız. 2.elisıkı.<br />

nem (F.) [ ﻢﻥ ] rutubet.<br />

nemâ (A.) [ ﺎﻤﻥ ] 1.gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.<br />

nemed (F.) [ ﺪﻤﻥ ] keçe.<br />

nemedpûş (F.) [ شﻮﭘﺪﻤﻥ ] derviş.<br />

nemek (F.) [ ﮏﻤﻥ ] tuz.<br />

neml (A.) [ ﻞﻤﻥ ] karınca.<br />

nemnâk (F.) [ کﺎﻨﻤﻥ ] nemli.<br />

neng (F.) [ ﮓﻨﻥ ] ar, utanma.<br />

352


nerd (F.) [ دﺮﻥ ] tavla.<br />

nerm (F.) [ مﺮﻥ ] yumuşak.<br />

nermin (F.) [ ﻦﻴﻡﺮﻥ ] yumuşak.<br />

nesc (A.) [ ﺞﺴﻥ ] doku.<br />

neseb (A.) [ ﺐﺴﻥ ] soy.<br />

nesh (A.) [ ﺦﺴﻥ ] 1.hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.<br />

nesîm (F.) [ ﻢﻴﺴﻥ ] meltem, esinti.<br />

nesl (A.) [ ﻞﺴﻥ ] kuşak, nesil.<br />

nesr (A.) [ ﺮﺜﻥ ] düzyazı.<br />

nesren (A.) [ اﺮﺜﻥ ] düzyazı ile.<br />

nesrin (F.) [ ﻦیﺮﺴﻥ ] yaban gülü.<br />

nessac (A.) [ جﺎﺴﻥ ] dokumacı.<br />

nesteren (F.) [ نﺮﺘﺴﻥ ] yaban gülü.<br />

neş’et (A.) [ ﺖﺌﺸﻥ ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.<br />

neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.<br />

neşat (A.) [ طﺎﺸﻥ ] sevinç.<br />

neşîde (A.) [ ﻩﺪﻴﺸﻥ ] 1.şiir. 2.besteli ve güfteli eser.<br />

neşr (A.) [ ﺮﺸﻥ ] 1.yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.<br />

neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.<br />

neşr olunmak yayınlanmak.<br />

neşriyat (A.) [ تﺎیﺮﺸﻥ ] yayın.<br />

neşv ü nemâ (A.) [ ﺎﻤﻥ و ﻮﺸﻥ ] serpilme, gelişme, büyüme.<br />

neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.<br />

353


neşve (A.) [ ﻩﻮﺸﻥ ] sevinç.<br />

neşvedâr (A.-F.) [ راد ﻩﻮﺸﻥ ] neşeli.<br />

neşveyâb olmak neşelenmek.<br />

netâic (A.) [ ﺞﺋﺎﺘﻥ ] sonuçlar.<br />

netîce (A.) [ ﻪﺠﻴﺘﻥ ] sonuç.<br />

netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.<br />

netîcepezîr olmak sonuçlanmak.<br />

nev (F.) [ ﻮﻥ ] 1.yeni. 2.taze, körpe.<br />

nev’ (A.) [ عﻮﻥ ] tür, nevi, çeşit.<br />

nev’an mâ (A.) [ ﺎﻡ ﺎﻋﻮﻥ ] bir bakıma.<br />

nevâ (F.) [ اﻮﻥ ] ses.<br />

nevâde (F.) [ ﻩداﻮﻥ ] torun.<br />

nevâdir (A.) [ رداﻮﻥ ] nadir olan değerli eşyalar.<br />

nevâle (A.) [ ﻪﻝاﻮﻥ ] 1.kısmet. 2.azık.<br />

nevâz (F.) [ زاﻮﻥ ] okşayan.<br />

nevâziş (F.) [ شزاﻮﻥ ] okşama.<br />

nevâziş eylemek okşamak.<br />

nevbahar (F.) [ رﺎﻬﺑﻮﻥ ] ilkbahar.<br />

nevbet (A.) [ ﺖﺑﻮﻥ ] sıra, nöbet.<br />

nevcivan (F.) [ ناﻮﺝﻮﻥ ] delikanlı, genç.<br />

nevdevlet (F.-A.) [ ﺖﻝودﻮﻥ ] sonradan görme.<br />

neve (F.) [ ﻩﻮﻥ ] torun.<br />

nevha (A.) [ ﻪﺣﻮﻥ ] ağıt.<br />

354


nevi (A.) [ عﻮﻥ ] tür, çeşit.<br />

nevid (F.) [ ﺪیﻮﻥ ] müjde.<br />

nevin (F.) [ ﻦیﻮﻥ ] yeni.<br />

nevm (A.) [ مﻮﻥ ] uyku.<br />

nevmîd (F.) [ ﺪﻴﻡﻮﻥ ] umutsuz.<br />

nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.<br />

nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.<br />

nevnihal (F.) [ لﺎﻬﻥﻮﻥ ] genç fidan.<br />

nevres (F.) [ سرﻮﻥ ] yeti yetişmiş.<br />

nevruz (F.) [ زورﻮﻥ ] 1.yeni gün. 2.nevruz.<br />

nevruziye (F.-A.) [ ﻪیزورﻮﻥ ] nevruz için yazılan kaside.<br />

nevzad (F.) [ دازﻮﻥ ] 1.yeni doğmuş. 2.bebek.<br />

neyistan (F.) [ نﺎﺘﺴﻴﻥ ] sazlık, kamışlık.<br />

neyzâr (F.) [ راﺰﻴﻥ ] sazlık, kamışlık.<br />

neyzen (F.) [ نﺰﻴﻥ ] ney üfleyen.<br />

nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.<br />

nez’ (A.) [ عﺰﻥ ] 1.can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.<br />

nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.<br />

nezâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﻈﻥ ] temizlik.<br />

nezâket (Osmanlıca>A.) [ ﺖﮐاﺰﻥ ] 1.incelik. 2.hassaslık.<br />

nezâret (A.) [ ترﺎﻈﻥ ] 1.nazırlık. 2.gözetme.<br />

nezd (F.) [ دﺰﻥ ] 1.yan, yanı. 2.kat.<br />

nezih (A.) [ ﻪیﺰﻥ ] temiz.<br />

355


nezr (A.) [ رﺬﻥ ] adak.<br />

nezr etmek adamak.<br />

nısf (A.) [ ﻒﺼﻥ ] yarı, yarım.<br />

nısf -ı ahîr [ ﺮﻴﺧا ﻒﺼﻥ ] son yarısı.<br />

nısfunnehâr (A.) [ رﺎﻬﻨﻝا ﻒﺼﻥ ] meridyen.<br />

niam (A.) [ ﻢﻌﻥ ] nimetler.<br />

nida etmek seslenmek.<br />

nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.<br />

nidâ’ (A.) [ ءاﺪﻥ ] ses.<br />

nifâk (A.) [ قﺎﻔﻥ ] ikiyüzlülük.<br />

nigâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻥ ] bakış.<br />

nigâh eylemek bakmak.<br />

nigâr (F.) [ رﺎﮕﻥ ] 1.sevgili. 2.resim.<br />

nigeh (F.) [ ﻪﮕﻥ ] bakış.<br />

nigîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻥ ] 1.yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.<br />

nihâd (F.) [ دﺎﻬﻥ ] yaratılış, tabiat.<br />

nihâl (F.) [ لﺎﻬﻥ ] fidan.<br />

nihân (F.) [ نﺎﻬﻥ ] 1.gizli. 2.gizlice.<br />

nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.<br />

nihayet (A.) [ ﺖیﺎﻬﻥ ] son.<br />

nihayet bulmak sona ermek.<br />

nijâd (F.) [ داﮋﻥ ] soy.<br />

nîk (F.) [ ﮏﻴﻥ ] iyi, güzel.<br />

356


nikab (A.) [ بﺎﻘﻥ ] peçe.<br />

nikbin (F.) [ ﻦﻴﺒﮑﻴﻥ ] iyimser.<br />

nilgun (F.) [ نﻮﮕﻠﻴﻥ ] lacivert.<br />

nîm (F.) [ ﻢﻴﻥ ] 1.yarı. 2.yarım. 3.buçuk.<br />

nîm muzlim (F.-A.) [ ﻢﻠﻈﻡ ﻢﻴﻥ ] loş.<br />

nîm cahilî (F.-A.) [ ﯽﻠهﺎﺝ ﻢﻴﻥ ] yarıcahil, yarı cahilî.<br />

nimet (A.) [ ﺖﻤﻌﻥ ] 1.iyilik. 2.yiyecek.<br />

nîm resmî (F.-A.) [ ﯽﻤﺱر ﻢﻴﻥ ] yarı resmî.<br />

nîreng (F.) [ ﮓﻥﺮﻴﻥ ] 1.afsun. 2.hile, düzen.<br />

nisâ (A.) [ ﺎﺴﻥ ] kadınlar.<br />

nisâb (A.) [ بﺎﺼﻥ ] 1.aranan sınır. 2.sermaye.<br />

nisâr (A.) [ رﺎﺜﻥ ] saçma.<br />

nisâr etmek saçmak.<br />

nisbet (A.) [ ﺖﺒﺴﻥ ] 1.oran. 2.oranla.<br />

nisbî (A.) [ ﯽﺒﺴﻥ ] göreceli.<br />

nisvân (A.) [ ناﻮﺴﻥ ] kadınlar.<br />

nisyân (A.) [ نﺎﻴﺴﻥ ] 1.unutma. 2.unutulma.<br />

nişan (F.) [ نﺎﺸﻥ ] 1.iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.<br />

nişâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺸﻥ ] belirti, işaret.<br />

nişangâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻥﺎﺸﻥ ] nişan tahtası.<br />

nişîn (F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ] oturan.<br />

niyâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﻴﻥ ] naiplik, vekillik.<br />

niyâm (F.) [ مﺎﻴﻥ ] kın.<br />

357


niyâz (F.) [ زﺎﻴﻥ ] 1.yalvarma. 2.dua.<br />

niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.<br />

niyâzmend (F.) [ ﺪﻨﻡزﺎﻴﻥ ] muhtaç.<br />

niyyet (A.) [ ﺖﻴﻥ ] niyet.<br />

nizâ (A.) [ عاﺰﻥ ] kavga, çekişme.<br />

nizâm (A.) [ مﺎﻈﻥ ] düzen.<br />

nizâm bulmak düzene girmek.<br />

nizâmname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ مﺎﻈﻥ ] tüzük.<br />

nîze (F.) [ ﻩﺰﻴﻥ ] 1.mızrak. 2.süngü.<br />

nohudî (F.) [ یدﻮﺨﻥ ] nohut rengi.<br />

noksân (A.) [ نﺎﺼﻘﻥ ] 1.eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.<br />

nokta-i nazar [ ﺮﻈﻥ ءﻪﻄﻘﻥ ] görüş açısı, bakım.<br />

nuhbe (A.) [ ﻪﺒﺨﻥ ] seçkin.<br />

nukât (A.) [ طﺎﻘﻥ ] noktalar, hususlar.<br />

nukud (A.) [ دﻮﻘﻥ ] nakitler.<br />

nukûş (A.) [ شﻮﻘﻥ ] nakışlar, işlemeler.<br />

nur (A.) [ رﻮﻥ ] ışık.<br />

nuranî (A.) [ ﯽﻥارﻮﻥ ] nurlu, ışıklı.<br />

nush (A.) [ ﺢﺼﻥ ] öğüt, nasihat.<br />

nusrat vermek üstünlük vermek.<br />

nusret (A.) [ تﺮﺼﻥ ] 1.Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.<br />

nûş etmek içmek.<br />

nûşin (F.) [ ﻦﻴﺵﻮﻥ ] tatlı.<br />

358


nutfe (A.) [ ﻪﻔﻄﻥ ] sperma.<br />

nutk (A.) [ ﻖﻄﻥ ] 1.nutuk, söylev. 2.konuşma.<br />

nuzzâr (A.) [ رﺎﻈﻥ ] nazırlar.<br />

nübüvvet (A.) [ تﻮﺒﻥ ] peygamberlik.<br />

nücum (A.) [ مﻮﺠﻥ ] 1.yıldızlar. 2.astoroloji.<br />

nüfus (A.) [ سﻮﻔﻥ ] 1.nefisler. 2.insanlar.<br />

nüfuz (A.) [ ذﻮﻔﻥ ] 1.etki etme, işleme. 2.etki gücü.<br />

nüfuz etmek işlemek, etki etmek.<br />

nükhet (A.) [ ﺖﻬﮑﻥ ] koku.<br />

nükte (A.) [ ﻪﺘﮑﻥ ] ince anlam.<br />

nüktedan (A.-F.) [ ناد ﻪﺘﮑﻥ ] zarif insan, nükteli sözler bilen.<br />

nümayan (F.) [ نﺎیﺎﻤﻥ ] görünen.<br />

nümayan olmak görünmek.<br />

nümayiş (F.) [ ﺶیﺎﻤﻥ ] gösteri.<br />

nümune (F.) [ ﻪﻥﻮﻤﻥ ] örnek.<br />

nüsah (A.) [ ﺦﺴﻥ ] nüshalar.<br />

nüsha (A.) [ ﻪﺨﺴﻥ ] 1.yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.<br />

nüve (A.) [ ﻩﻮﻥ ] çekirdek.<br />

nüvid (F.) [ ﺪیﻮﻥ ] müjde.<br />

nüzhet (A.) [ ﺖهﺰﻥ ] gezinti, gezip dolaşma.<br />

nüzul (A.) [ لوﺰﻥ ] 1.inme. 2.felç. 3.konaklama.<br />

359


ömr (A.) [ ﺮﻤﻋ ] ömür.<br />

örf (A.) [ فﺮﻋ ] gelenek, âdet.<br />

örfen (A.) [ ﺎﻓﺮﻋ ] geleneğe göre.<br />

örfî (A.) [ ﯽﻓﺮﻋ ] geleneksel.<br />

örfî idare [ ﻩرادا ﯽﻓﺮﻋ ] sıkıyönetim.<br />

örfiyyât (A.) [ تﺎﻴﻓﺮﻋ ] gelenekle ilgili şeyler.<br />

öşr (A.) [ ﺮﺸﻋ ] 1.onda bir. 2.öşür vergisi.<br />

özr (A.) [ رﺬﻋ ] 1.özür. 2.bahane. 3.engel.<br />

özrhâh (A.-F.) [ ﻩ اﻮﺧرﺬﻋ ] özür dileyen.<br />

Ö<br />

360


pâ (F.) [ ﺎﭘ ] ayak.<br />

pâbend (F.) [ ﺪﻨﺑﺎﭘ ] ayak bağı.<br />

pâbercâ (F.) [ ﺎﺝﺮﺑﺎﭘ ] yerinde, duran, ayakta duran.<br />

pâberikâb (F.-A.) [ بﺎﮐﺮﺑﺎﭘ ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.<br />

pâbeste (F.) [ ﻪﺘﺴﺑﺎﭘ ] ayağı bağlı.<br />

pâbirehne (F.) [ ﻪﻨهﺮﺑﺎﭘ ] yalınayak.<br />

pâbûsî (F.) [ ﯽﺱﻮﺑﺎﭘ ] ayak öpme.<br />

pâcâme (F.) [ ﻪﻡﺎﺝﺎﭘ ] pijama.<br />

pâçe (F.) [ ﻪچﺎﭘ ] paça.<br />

pâdşâh (F.) [ ﻩﺎﺵدﺎﭘ ] padişah.<br />

pâdşâhî (F.) [ ﯽهﺎﺵدﺎﭘ ] padişahlık.<br />

pâdzehr (F.) [ ﺮهزدﺎﭘ ] panzehir.<br />

paha (F.) [ ﺎﻬﺑ ]değer, kıymet.<br />

pâk (F.) [ کﺎﭘ ] temiz.<br />

pâkbâz (F.) [ زﺎﺒﮐﺎﭘ ] 1.fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.<br />

pâkdâmen (F.) [ ﻦﻡاد کﺎﭘ ] iffetli.<br />

pâkîze (F.) [ ﻩﺰﻴﮐﺎﭘ ] temiz.<br />

paklanmak temizlenmek.<br />

pâlân (F.) [ نﻻﺎﭘ ] semer, palan.<br />

P<br />

361


pâlânduz (F.) [ زود نﻻﺎﭘ ] semerci.<br />

pâmâl (F.) [ لﺎﻡﺎﭘ ] ezilmek, çiğnenmek.<br />

pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.<br />

pâpûş (F.) [ شﻮﭘﺎﭘ ] pabuç.<br />

paralamak parçalamak, parça parça etmek.<br />

paralanmak parça parça olmak.<br />

pârçe (F.) [ ﻪچرﺎﭘ ] parça.<br />

pâre (F.) [ ﻩرﺎﭘ ] parça.<br />

pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.<br />

pârelenmek parça parça olmak.<br />

pars (F.) [ سرﺎﭘ ] İran, Pers ülkesi.<br />

pars (F.) [ سرﺎﭘ ] panter.<br />

pârsâ (F.) [ ﺎﺱرﺎﭘ ] sofu.<br />

pârsî (F.) [ ﯽﺱرﺎﭘ ] farsça.<br />

pâsban (F.) [ نﺎﺒﺱﺎﭘ ] bekçi, gece bekçisi.<br />

pâş (F.) [ ش ﺎﭘ ] saçan, serpen.<br />

pây (F.) [ یﺎﭘ ] 1.ayak. 2.dip.<br />

pâyân (F.) [ نﺎیﺎﭘ ] son.<br />

pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.<br />

pâybend (F.) [ ﺪﻨﺒیﺎﭘ ] 1.ayak bağı. 2.engel.<br />

pâybûsî (F.) [ ﯽﺱﻮﺒیﺎﭘ ] ayak öpme.<br />

pâydâr (F.) [ راﺪیﺎﭘ ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.<br />

pâye (F.) [ ﻪیﺎﭘ ] 1.rütbe, derece. 2.basamak.<br />

362


pâyende (F.) [ ﻩﺪﻨیﺎﭘ ] 1.kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.<br />

pâyidar (F.) [ راﺪیﺎﭘ ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.<br />

pâyin (F.) [ ﻦﻴیﺎﭘ ] aşağı.<br />

pâyitaht (F.) [ ﺖﺨﺘیﺎﭘ ] başkent.<br />

pâyîz (F.) [ ﺰﻴیﺎﭘ ] güz.<br />

pâykûb (F.) [ بﻮﮑیﺎﭘ ] dans eden.<br />

pâzâr (F.) [ رازﺎﺑ ] 1.çarşı, pazar. 2.alışveriş.<br />

pazar eylemek alışveriş yapmak.<br />

peder (F.) [ رﺪﭘ ] baba.<br />

pederâne (F.) [ ﻪﻥارﺪﭘ ] babaca.<br />

pederî (F.) [ یرﺪﭘ ] 1.babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.<br />

pederşâhî (F.) [ ﯽهﺎﺵرﺪﭘ ] ataerkil.<br />

pehlevân (F.) [ ناﻮﻠﻬﭘ ] 1.yiğit. 2.pehlivan.<br />

pehlivan bk. pehlevân.<br />

pehlû (F.) [ ﻮﻠﻬﭘ ] böğür, yan.<br />

pehn (F.) [ ﻦﻬﭘ ] geniş.<br />

pehnâver (F.) [ روﺎﻨﻬﭘ ] 1.engin. 2.geniş.<br />

pejmürde (F.) [ ﻩدﺮﻡﮋﭘ ] 1.solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.<br />

pelas (F.) [ سﻼﭘ ] 1.kilim. 2.çul.<br />

peleng (F.) [ ﮓﻨﻠﭘ ] 1.leopar. 2.kaplan.<br />

pelîd (F.) [ ﺪﻴﻠﭘ ] kirli.<br />

penah (F.) [ ﻩﺎﻨﭘ ] sığınma.<br />

penahgâh (F.) [ ﻩﺎﮕهﺎﻨﭘ ] sığınacak yer, sığınak.<br />

363


penâhî (F.) [ ﯽهﺎﻨﭘ ] sığınma.<br />

penbe (F.) [ ﯽهﺎ ﻨﭘ ] 1.pamuk. 2.pembe.<br />

penc (F.) [ ﺞﻨﭘ ] beş.<br />

pence (F.) [ ﻪﺠﻨﭘ ] pençe.<br />

pencidü bk. pencüdü.<br />

pencise bk. pencüse.<br />

penciyek bk. pencüyek.<br />

pencüdü (F.) [ ود و ﺞﻨﭘ ] beş ve iki.<br />

pencüse (F.) [ ﻪﺱ و ﺞﻨﭘ ] beş ve üç.<br />

pencüyek (F.) [ ﮏی و ﺞﻨﭘ ] beş ve bir.<br />

pençe (F.) [ ﻪﺠﻨﭘ ] pençe.<br />

pend (F.) [ ﺪﻨﭘ ] öğüt.<br />

pendname (F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺪﻨﭘ ] öğüt kitabı.<br />

penîr (F.) [ ﺮﻴﻨﭘ ] peynir.<br />

per (F.) [ ﺮﭘ ] 1.kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.<br />

perakende (F.) [ ﻩﺪﻨﮐاﺮﭘ ] 1.dağınık. 2.toptan olmayan.<br />

perçem (F.) [ ﻢچﺮﭘ ] 1.kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.<br />

perdedar (F.) [ راد ﻩدﺮﭘ ] kapı görevlisi.<br />

perend (F.) [ ﺪﻥﺮﭘ ] atlas.<br />

perende (F.) [ ﻩﺪﻥﺮﭘ ] 1.kuş. 2.takla.<br />

perest (F.) [ ﺖﺱﺮﭘ ] tapan.<br />

perestâr (F.) [ رﺎﺘﺱﺮﭘ ] 1.tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.<br />

perestîde (F.) [ ﻩﺪﻴﺘﺱﺮﭘ ] 1.tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.<br />

364


perestiş (F.) [ ﺶﺘﺱﺮﭘ ] 1.tapınma. 2.taparcasına sevme.<br />

perestişgâh (F.) [ ﺶﺘﺱﺮﭘ ] mabet, tapınak.<br />

perestişkâr (F.) [ رﺎﮑﺸﺘﺱﺮﭘ ] 1.tapan. 2.taparcasına seven.<br />

perestişkârâne (F.) [ ﻪﻥا رﺎﮑﺸﺘﺱﺮﭘ ] taparcasına.<br />

perestû (F.) [ ﻮﺘﺱﺮﭘ ] kırlangıç.<br />

pergâl (F.) [ لﺎﮔﺮﭘ ] pergel.<br />

pergâr (F.) [ رﺎﮔﺮﭘ ] pergel.<br />

perhizkâr (F.) [ رﺎﮐﺰﻴهﺮﭘ ] sakınan.<br />

perîçihre (F.) [ ﻩﺮﻬچ یﺮﭘ ] 1.peri kadar güzel yüzlü.<br />

perihan (F.) [ نﺎﺧ یﺮﭘ] peri padişahı.<br />

perîpeyker (F.) [ ﺮﮑﻴﭘ یﺮﭘ ] peri kadar güzel yüzlü.<br />

perîşan (F.) [ نﺎﺸیﺮﭘ ] 1.dağınık. 2.kötü durumda, perişan.<br />

perişan olmak darmadağın olmak.<br />

perîşanhal (F.-A.) [ لﺎﺣ نﺎﺸیﺮﭘ ] hali perişan olan.<br />

perîveş (F.) [ شو یﺮﭘ ] peri gibi güzel.<br />

perniyân (F.) [ نﺎﻴﻥﺮﭘ ] işlemeli atlas.<br />

pertavsız (F.) büyüteç.<br />

pertev (F.) [ ﻮﺕﺮﭘ ] ışık.<br />

pertevsuz (F.) [ زﻮﺱﻮﺕﺮﭘ ] büyüteç.<br />

pervâ (F.) [ اوﺮﭘ ] 1.çekinme. 2.korku.<br />

pervâne (F.) [ ﻪﻥاوﺮﭘ ] 1.pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.<br />

pervâneveş (F.) [ شو ﻪﻥاوﺮﭘ ] pervane gibi.<br />

pervâsız (F.-T.) [ﺰﺱاوﺮﭘ ] 1.çekinmeyen. 2.korkmayan.<br />

365


pervaz (F.) [ زاوﺮﭘ ] 1.uçma. 2.saçak.<br />

perver (F.) [ روﺮﭘ ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.<br />

perverde etmek beslemek, gütmek.<br />

perverdigâr (F.) [ رﺎﮔدروﺮﭘ ] Tanrı.<br />

pervin (F.) [ ﻦیوﺮﭘ ] Ülker, Süreyya.<br />

pes (F.) [ ﺲﭘ ] arka.<br />

pesend (F.) [ ﺪﻨﺴﭘ ] beğenen.<br />

pesendîde (F.) [ ﻩﺪیﺪﻨﺴﭘ ] beğenilmiş, makbul.<br />

pesmânde (F.) [ ﻩﺪﻥﺎﻡ ﺲﭘ ] arta kalan.<br />

peszinde (F.) [ ﻩﺪﻥز ﺲﭘ ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.<br />

peşîman (F.) [ نﺎﻤﻴﺸ ﭘ ] pişman.<br />

peşin (F.) [ ﻦﻴﺸﻴﭘ ] önceden.<br />

peşm (F.) [ ﻢﺸﭘ ] yün.<br />

peşşe (F.) [ ﻪﺸﭘ ] sivrisinek.<br />

peşşebend (F.) [ ﺪﻨﺑ ﻪﺸﭘ ] cibinlik.<br />

peştemal (F.) [ لﺎﻤﺘﺸﭘ ] peştemal, hamam havlusu.<br />

peyâm (F.) [ مﺎﻴﭘ ] haber.<br />

peyamber (F.) [ ﺮﺒﻡﺎﻴﭘ ] peygamber.<br />

peydâ (F.) [ اﺪﻴﭘ ] ortada, açıkta.<br />

peyderpey (F.) [ ﯽﭘ رد ﯽﭘ ] peşpeşe, ardy sıra.<br />

peygam (F.) [ مﺎﻐﻴﭘ ] haber.<br />

peygamber (F.) [ ﺮﺒﻤﻐﻴﭘ ] 1.peygamber. 2.haberci.<br />

peyk (F.) [ ﮏﻴﭘ ] ulak.<br />

366


peykân (F.) [ نﺎﮑﻴﭘ ] temren.<br />

peyke (F.) [ ﻪﮑﻴﭘ ] sedir, kanepe.<br />

peyker (F.) [ ﺮﮑﻴﭘ ] yüz.<br />

peymâ (F.) [ ﺎﻤﻴﭘ ] yol alan, kateden, ölçen.<br />

peymâne (F.) [ ﻪﻥﺎﻤﻴﭘ ] kadeh.<br />

pîl (F.) [ ﻞﻴﭘ ] fil.<br />

pinhan (F.) [ نﺎﻬﻨﭘ ] gizli, saklı.<br />

pîr (F.) [ ﺮﻴﭘ ] 1.yaşlı. 2.tarikat kurucusu.<br />

pîrahen (F.) [ ﻦهاﺮﻴﭘ ] gömlek, mintan.<br />

pîrâye (F.) [ ﻪیاﺮﻴﭘ ] süs.<br />

pîrezen (F.) [ نز ﻩﺮﻴﭘ ] yaşlı kadın.<br />

pistan (F.) [ نﺎﺘﺴﭘ ] meme.<br />

piste (F.) [ ﻪﺘﺴﭘ ] fıstık.<br />

pîş (F.) [ ﺶﻴﭘ ] 1.ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.<br />

pîşânî (F.) [ ﯽﻥﺎﺸﻴﭘ ] alın.<br />

pîşdar (F.) [ راﺪﺸﻴﭘ ] öncü.<br />

pîşe (F.) [ ﻪﺸﻴﭘ ] 1.meslek. 2.sanat. 3.huy.<br />

pîşekâr (F.) [ رﺎﮐ ﻪﺸﻴﭘ ] 1.sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu<br />

başlatan sanatçı.<br />

pîşgâh (F.) [ ﻩﺎﮕﺸﻴﭘ ] 1.ön. 2.huzur.<br />

pîşgîr (F.) [ ﺮﻴﮕﺸﻴﭘ ] peşkir.<br />

pîşîn (F.) [ ﻦﻴﺸﻴﭘ ] peşin.<br />

pîşva (F.) [ اﻮﺸﻴﭘ ] önder, lider.<br />

367


piyâde (F.) [ ﻩدﺎﻴﭘ ] 1.yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç<br />

taşlarından paytak.<br />

piyâle (F.) [ ﻪﻝﺎﻴﭘ ] 1.kadeh. 2.şarap kadehi.<br />

post (F.) [ ﺖﺴﭘ ] 1.hayvan derisi. 2.post. 3.makam.<br />

postîn (F.) [ ﻦﻴﺘﺴﭘ ] kürk.<br />

postnişin (F.) [ ﻦ ﻴﺸﻥ ﺖﺴﭘ ] 1.postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke<br />

şeyhi.<br />

pûd (F.) [ دﻮﭘ ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.<br />

puhte (F.) [ ﻪﺘﺨﭘ ] pişmiş, pişkin, olgun.<br />

pul (F.) [ لﻮﭘ ] para.<br />

pûlâd (F.) [ دﻻﻮﭘ ] çelik, polat.<br />

pulat (F.) [ دﻻﻮﭘ ] çelik, polat.<br />

pur (F.) [ ﺮﭘ ] dolu.<br />

pûr (F.) [ رﻮﭘ ] oğul.<br />

pûş (F.) [ شﻮﭘ ] giyen, örten.<br />

pûşîde (F.) [ ﻩﺪﻴﺵﻮﭘ ] 1.örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.<br />

pûte (F.) [ ﻪﺕﻮﭘ ] pota.<br />

pûyân (F.) [ نﺎیﻮﭘ ] 1.koşan, hızla giden. 2.geçip giden.<br />

pûyân olmak geçip gitmek.<br />

pûziş (F.) [ شزﻮﭘ ] özür.<br />

pür (F.) [ ﺮﭘ ] dolu.<br />

pürhûn (F.) [ نﻮﺧﺮﭘ ] kan dolu, kanlı.<br />

pürsükût (F.-A.) [ تﻮﮑﺱﺮﭘ ] derin sessizlik içinde.<br />

pürz (F.) [ زﺮﭘ ] hav, kumaş havı.<br />

368


püser (F.) [ ﺮﺴﭘ ] oğul.<br />

püşt (F.) [ ﺖﺸﭘ ] 1.arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.<br />

püştîban (F.) [ نﺎﺒﻴﺘﺸﭘ ] 1.destek. 2.destek veren.<br />

369


a’d (A.) [ ﺪﻋر ] gökgürültüsü.<br />

ra’nâ (A.) [ ﺎﻨﻋر ] güzel, hoş.<br />

ra’şe (A.) [ ﻪﺸﻋر ] titreme.<br />

ra’şe vermek titretmek.<br />

ra’şedâr (A.-F.) [ راد ﻪﺸﻋر ] titrek, titreyen.<br />

rabb (A.) [ بر ] 1.Tanrı, Allah. 2.efendi.<br />

rabbânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺑر ] 1.tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.<br />

rabbî (A.) [ ﯽﺑر ] Tanrım.<br />

râbıta (A.) [ ﻪﻈﺑار ] 1.bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.<br />

râbıtadar (A.-F.) [ راد ﻪﻄﺑار ] bağlantılı, ilintili.<br />

râbi (A.) [ ﻊﺑار ] dördüncü.<br />

râbian (A.) [ ﺎﻌﺑار ] dördüncüsü.<br />

rabt (A.) [ ﻂﺑر ] bağlama.<br />

rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.<br />

rabt etmek bağlamak, tutturmak.<br />

rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.<br />

râci (A.) [ ﯽﺝار ] 1.rica eden. 2.ümitli.<br />

raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.<br />

râci’ (A.) [ ﻊﺝار ] 1.hakkında. 2.dönen.<br />

R<br />

370


acîm (A.) [ ﻢﻴﺝر ] taşlanmış, recmedilmiş.<br />

radde (A.) [ ﻩدار ] 1.derece. 2.civar.<br />

rağbet (A.) [ ﺖﺒﻏر ] 1.istek. 2.ilgi duyma.<br />

rağbet etmek ilgi duymak.<br />

râh (F.) [ ﻩار ] yol.<br />

râhib (A.) [ ﺐهار ] rahip.<br />

rahîm (A.) [ ﻢﻴﺣر ] 1.merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.<br />

rahl (A.) [ ﻞﺣر ] semer.<br />

rahm (A.) [ ﻢﺣر ] acıma, merhamet.<br />

rahm etmek acımak, merhamet etmek.<br />

rahm (A.) [ ﻢﺣر ] rahim, döl yatağı.<br />

rahman (A.) [ نﺎﻤﺣر ] merhametli Tanrı.<br />

rahmet (A.) [ ﺖﻤﺣر ] 1.acıma, merhamet. 2.yağmur.<br />

râhname (F.) [ ﻪﻡﺎﻨهار ] yol haritası.<br />

rahne (F.) [ ﻪﻨﺧر ] 1.yarık, gedik. 2.bozukluk.<br />

rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.<br />

rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.<br />

rahnüma (F.) [ ﺎﻤﻨهار ] yol gösteren, kılavuz.<br />

rahşan (F.) [ نﺎﺸﺧر ] parlak.<br />

rahşende (F.) [ ﻩﺪﻨﺸﺧر ] parlayan.<br />

raht (F.) [ ﺖﺧر ] 1.ev eşyası. 2.koşum takımı.<br />

rahvar (F.) [ راﻮهار ] atın eşkin yürümesi.<br />

râhzen (F.) [ نﺰهار ] yol kesen, haydut.<br />

371


aiyyet (A.) [ ﺖﻴﻋر ] halk, hükümdar tebası.<br />

râkım (A.) [ ﻢﻗار ] 1.yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.<br />

rakîb (A.) [ ﺐﻴﻗر ] rakip.<br />

râkib (A.) [ ﺐﮐار ] 1.binen. 2.binici.<br />

râkib olmak binmek.<br />

râkiben (A.) [ ﺎﺒﮐار ] binerek.<br />

râkid (A.) [ ﺪﮐار ] durgun.<br />

rakik (A.) [ ﻖﻴﻗر ] 1.ince. 2.hassas. 3.köle.<br />

rakkas (A.) [ صﺎﻗر ] 1.dansçı. 2.sarkaç.<br />

rakkase (A.) [ ﻪﺹﺎﻗر ] dansöz, çengi.<br />

raks (A.) [ ﺺﻗر ] dans.<br />

raks etmek dans etmek.<br />

râm (F.) [ مار ] itaat eden, boyun eğen.<br />

râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.<br />

râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.<br />

ramak (A.) [ ﻖﻡر ] 1.çok az. 2.son nefeslik hayat.<br />

ramak kalmak çok az bir şey kalmak.<br />

ramazaniye (A.) [ ﻪﻴﻥﺎﻀﻡر ] ramazan kasidesi.<br />

raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.<br />

rasad (A.) [ ﺪﺹر ] 1.gözlem. 2.gözetleme.<br />

rasad edilmek gözlemlenmek.<br />

rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.<br />

rasadhane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧﺪﺹر ] gözlemevi.<br />

372


asadî (A.) [ یﺪﺹر ] gözlemle ilgili.<br />

râsih (A.) [ ﺦﺱار ] 1.derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.<br />

rassad (A.) [ دﺎﺹر ] gözlemci, gözlem yapan.<br />

râst (F.) [ ﺖﺱار ] 1.doğru. 2.düz. 3.sağ.<br />

râstbin (F.) [ ﻦﻴﺑ ﺖﺱار ] gerçekçi, doğruları gören.<br />

râstgû (F.) [ ﻮﮔ ﺖﺱار ] doğru sözlü.<br />

râstperverâne (F.) [ ﻪﻥاروﺮﭘ ﺖﺱار ] doğruluktan yana.<br />

ratbüyâbis (A.) [ ﺲﺑﺎی و ﺐﻃر ] 1.yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.<br />

râtib (A.) [ ﺐﻃار ] nemli, rutubetli.<br />

râtibe (A.) [ ﻪﺒﺕار ] aylık, maaş.<br />

ratl (A.) [ ﻞﻃر ] 1.hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.<br />

rauf (A.) [ فؤر ] esirgeyici.<br />

râvi (A.) [ یوار ] 1.rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.<br />

ravza (A.) [ ﻪﺽور ] bahçe.<br />

ravza-i mutahhara [ ﻩﺮﻬﻄﻡ ءﻪﺽور ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.<br />

rây (A.) [ یار ] 1.fikir. 2.oy.<br />

râyât (A.) [ تﺎیار ] sancaklar.<br />

rayb (A.) [ ﺐیر ] kuşku, şüphe.<br />

râyet (A.) [ ﺖیار ] sancak.<br />

râygân (F.) [ نﺎﮕیار ] parasız, bedava.<br />

râyic (A.) [ ﺞیار ] yaygın, revaçta.<br />

râyiha (A.) [ ﻪﺤیار ] koku.<br />

râyihadar (A.-F.) [ راد ﻪﺤیار ] kokulu.<br />

373


âz (F.) [ زار ] sır.<br />

râzık (A.) [ قزار ] rızık veren Tanrı.<br />

râzi (A.) [ ﯽﺽار ] rıza gösteren.<br />

re’fet (A.) [ ﺖﻓأر ] esirgeme.<br />

re’s (A.) [ سأر ] 1.baş. 2.başkan.<br />

re’sen (A.) [ ﺎﺱأر ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.<br />

re’sülmal (A.) [ لﺎﻤﻝا سأر ] sermaye, anapara, kapital.<br />

re’y (A.) [ یأر ] görüş.<br />

reâya (A.) [ ﺎیﺎﻋر ] halk.<br />

rebî’ (A.) [ ﻊﻴﺑر ] bahar.<br />

recâ (A.) [ ﺎﺝر ] 1.ümit. 2.rica.<br />

recm (A.) [ ﻢﺝر ] taşlama, taşa tutma.<br />

recm edilmek taşlanarak öldürülmek.<br />

recül (A.) [ ﻞﺝر ] erkek.<br />

recül-i siyasî [ ﯽﺱﺎﻴﺱ ﻞﺝر ] politikacı.<br />

recüliyyet (A.) [ ﺖﻴﻠﺝر ] erkeklik.<br />

redd (A.) [ در ] 1.geri çevirme. 2.inkar etme.<br />

redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.<br />

ref’ (A.) [ ﻊﻓر ] 1.kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.<br />

refâh (A.) [ ﻩﺎﻓر ] bolluk.<br />

refâkat (A.) [ ﺖﻗﺎﻓر ] eşlik.<br />

refâkat etmek eşlik etmek.<br />

refakatinde eşliğinde, beraberinde.<br />

374


eff (A.) [ فر ] raf.<br />

refî’ (A.) [ ﻊﻴﻓر ] yüksek, yüce.<br />

refik (A.) [ ﻖﻴﻓر ] arkadaş, yoldaş.<br />

refîka (A.) [ ﻪﻘﻴﻓر ] eş, zevce, hayat arkadaşı.<br />

reft (F.) [ ﺖﻓر ] gidiş.<br />

reftâr (F.) [ رﺎﺘﻓر ] 1.gidiş. 2.davranış.<br />

reg (F.) [ گر ] damar.<br />

regzen (F.) [ نز گر ] hacamatçı.<br />

reh (F.) [ ﻩر ] yol.<br />

rehâ (F.) [ ﺎهر ] kurtuluş.<br />

rehâkâr (F.) [ رﺎﮐﺎهر ] kurtarıcı.<br />

rehavet (A.) [ توﺎﺧر ] 1.gevşeklik. 2.tembellik.<br />

rehavetkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺕوﺎﺧر ] rehavet verici.<br />

rehber (F.) [ ﺮﺒهر ] kılavuz.<br />

rehgüzâr (F.) [ راﺬﮕهر ] geçit.<br />

rehîn (A.) [ ﻦﻴهر ] rehinli, ipotekli.<br />

rehn (A.) [ ﻦهر ] rehin.<br />

rehnüma (F.) [ ﺎﻤﻨهر ] yol gösterici.<br />

reis (A.) [ ﺲﻴﺋر ] başkan.<br />

rekâket (A.) [ ﺖﮐﺎﮐر ] 1.kekemelik. 2.söz kusuru.<br />

rekz (A.) [ ﺰﮐر ] dikme.<br />

rekz edilmek dikilmek.<br />

rekz etmek dikmek.<br />

375


emîde (F.) [ ﻩﺪﻴﻡر ] ürkmüş.<br />

remiz (A.) [ ﺰﻡر ] 1.sembol, işaret, rumuz.<br />

reml (A.) [ ﻞﻡر ] 1.kum. 2.remil, falcılık.<br />

remmal (A.) [ لﺎﻡر ] falcı.<br />

remz (A.) [ ﺰﻡر ] 1.sembol, işaret. 2.imalı konuşma.<br />

renc (F.) [ ﺞﻥر ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.<br />

rencber (F.) [ ﺮﺒﺠﻥر ] 1.sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.<br />

rencîde (F.) [ ﻩﺪید ﺞﻥر ] incinmiş.<br />

rencîde etmek incitmek.<br />

rencîde olmak incinmek.<br />

rencûr (F.) [ رﻮﺠﻥر ] hasta.<br />

reng (F.) [ ﮓﻥر ] renk.<br />

rengâreng (F.) [ ﮓﻥرﺎﮕﻥر ] renkli, renk renk.<br />

rengin (F.) [ ﻦﻴﮕﻥر ] 1.renkli. 2.hoş, havalı.<br />

resâ (F.) [ ﺎﺱر ] olgun.<br />

resâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺱر ] 1.risaleler. 2.dergiler.<br />

resm (A.) [ ﻢﺱر ] 1.resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.<br />

resm -i geçit geçit töreni.<br />

resm-i küşâd [ دﺎﺸﮐ ﻢﺱر ] açılış töreni.<br />

resmen (A.) [ ﺎﻤﺱر ] 1.resmî olarak.. 2.kesinlikle.<br />

resmiyet bk. resmiyyet.<br />

resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.<br />

resmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻤﺱر ] resmîlik.<br />

376


esul (A.) [ لﻮﺱر ] 1.elçi. 2.peygamber.<br />

reşehat (A.) [ تﺎﺤ ﺵر ] sızıntılar.<br />

reşid (A.) [ ﺪﻴﺵر ] 1.ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.<br />

reşk (F.) [ ﮏﺵر ] kıskançlık.<br />

reşkâver (F.) [ روﺁ ﮏﺵر ] kıskandırıcı.<br />

retküfetk (A.) [ ﻖﺘﻓ و ﻖﺕر ] bir işi iyi idare etme.<br />

revâ (F.) [ اور ] uygun, layık.<br />

revâbıt (A.) [ ﻂﺑاور ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.<br />

revac (A.) [ جاور ] yaygınlık, revaç, sürüm.<br />

revaç bk. revac.<br />

revak (A.) [ قاور ] 1.sundurma. 2.çardak.<br />

revân (F.) [ ناور ] 1.giden. 2.akan. 3.ruh.<br />

revan olmak gitmek, yola koyulmak.<br />

revgan bk. rugan<br />

reviş (F.) [ شو ر ] 1.gidiş. 2.tarz, yöntem.<br />

revnak (A.) [ ﻖﻥور ] parlaklık.<br />

revnak vermek canlılık kazandırmak.<br />

revnakbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﻖﻥور ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.<br />

revnakdar (A.-F.) [ راﺪﻘﻥور ] revnaklı.<br />

revzen (F.) [ نزور ] pencere.<br />

re'y (A.) [ یأ ر ] 1.görüş. 2.oy.<br />

reyhan (A.) [ نﺎﺤیر ] fesleğen.<br />

rez (F.) [ زر ] asma.<br />

377


ezâil (A.) [ ﻞﺋاذر ] rezaletler.<br />

rezâlet (A.) [ ﺖﻝاذر ] rezillik.<br />

rezzak (A.) [ قازر ] rızıklandıran.<br />

rıdvan (A.) [ ناﻮﺽر ] 1.cennet. 2.cennetin kapıcısı.<br />

rıhlet (A.) [ ﺖﻠﺣر ] 1.göçüş. 2.ölme.<br />

rızâ (A.) [ ﺎﺽر ] 1.razılık, memnunluk. 2.istek.<br />

rızk (A.) [ قزر ] rızık.<br />

riâyet (A.) [ ﺖیﺎﻋر ] 1.uyma. 2.sayma.<br />

riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.<br />

riâyetkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺘیﺎﻋر ] saygılı.<br />

ribâ (A.) [ ﺎﺑر ] tefecinin aldığı aşırı faiz.<br />

ribâhar (F.-A.) [ راﻮﺧﺎﺑر ] tefeci.<br />

ribat (A.) [ طﺎﺑر ] 1.konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.<br />

ric’at (A.) [ ﺖﻌﺝر ] 1.geri dönüş. 2.geri çekilme.<br />

ricakâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﺝر ] ricası, yalvarırcasına.<br />

ricâl (A.) [ لﺎﺝر ] 1.erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.<br />

ridâ (A.) [ ادر ] 1.örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.<br />

rie (A.) [ ﻪﺋر ] akciğer.<br />

rihlet (A.) [ ﺖﻠﺣر ] 1.göç. 2.ölme.<br />

rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.<br />

rikâb (A.) [ بﺎﮐر ] 1.üzengi. 2.huzur, kat.<br />

rikkat (A.) [ ﺖﻗر ] 1.incelik, hassaslık. 2.acıma.<br />

rind (F.) [ ﺪﻥر ] dünyayı umursamayan.<br />

378


îş (F.) [ ﺶیر ] 1.yara. 2.sakal. 3.kök.<br />

rîşe (F.) [ ﻪﺸیر ] kök, saçaklı kök.<br />

rîşhand (F.) [ ﺪﻨﺨﺸیر ] bıyık altından gülüş.<br />

rişvet (A.) [ تﻮﺵر ] rüşvet.<br />

rivâyât (A.) [ تﺎیاور ] rivayetler, söylentiler.<br />

rivâyet (A.) [ ﺖیاور ] 1.nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.<br />

riyâ (A.) [ ﺎیر ] ikiyüzlü.<br />

riyâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎیر ] ikiyüzlü.<br />

riyâkârâne (A.-F.) [ ﻪﻥارﺎﮐﺎیر ] ikiyüzlüce.<br />

riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.<br />

riyâset (A.) [ ﺖﺱﺎیر ] başkanlık.<br />

riyâset etmek başkanlık yapmak.<br />

riyâz (A.) [ ضﺎیر ] bahçeler.<br />

riyâzet (A.) [ ﺖﺽﺎیر ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.<br />

riyâzî (A.) [ ﯽﺽﺎیر ] 1.matematikçi. 2.matematiksel.<br />

riyâziyat (A.) [ تﺎﻴﺽﺎیر ] matematik.<br />

riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.<br />

riyâziyyûn (A.) [ نﻮﻴﺽﺎ یر ] matematikçiler.<br />

rû (F.) [ ور ] yüz.<br />

rub’ (A.) [ ﻊﺑر ] çeyrek, dörtte bir.<br />

rûbah (F.) [ ﻩﺎﺑور ] tilki.<br />

rubaiyat (A.) [ تﺎﻴﻋﺎﺑر ] rubailer.<br />

rûbeh (F.) [ ﻪﺑور ] tilki.<br />

379


ûberû (F.) [ وﺮﺑور ] yüzyüze.<br />

rugan (F.) [ ﻦﻏور ] yağ.<br />

rûh (A.) [ حور ] can, ruh.<br />

ruh (F.) [ خر ] yanak, yüz.<br />

ruham (A.) [ مﺎﺧر ] mermer.<br />

ruhbân (A.) [ نﺎﺒهر ] papazlar.<br />

ruhbâniyyet (A.) [ ﺖﻴﻥﺎﺒهر ] ruhbanlık.<br />

rûhefza (A.-F.) [ اﺰﻓا حور ] cana can katan.<br />

rûhî (A.) [ ﯽﺣور ] 1.ruh ile ilgili. 2.ruhsal.<br />

rûhiyyat (A.) [ تﺎﻴﺣور ] psikoloji.<br />

ruhsâr (F.) [ رﺎﺴﺧر ] yüz.<br />

ruhsat (A.) [ ﺖﺼﺧر ] izin.<br />

ruk’a (A.) [ ﻪﻌﻗر ] 1.pusula. 2.dilekçe. 3.yama.<br />

rumûz (A.) [ زﻮﻡر ] işaretler, semboller.<br />

rûşen (F.) [ ﻦﺵور ] 1.aydınlık. 2.açık, aşikar.<br />

rûşen kılmak açıklamak, söylemek.<br />

rutûbet (A.) [ ﺖﺑﻮﻃر ] nem.<br />

rûy (F.) [ یور ] yüz.<br />

rûy-i zemin (F.) [ ﻦﻴﻡز یور ] 1.yeryüzü. 2.yer.<br />

rûz (F.) [ زور ] 1.gün. 2.gündüz.<br />

rûz -i cezâ [ اﺰﺝ زور ] kıyamet günü.<br />

rûze (F.) [ ﻩزور ] oruç.<br />

rûzgâr (F.) [ رﺎﮔزور ] zaman.<br />

380


ûznâmçe (F.) [ ﻪﭽﻡ ﺎﻥزور ] yevmiye defteri.<br />

rûzüşeb (F.) [ ﺐﺵ و زور ] gündüz gece.<br />

rü’yet (A.) [ ﺖیؤر ] görme.<br />

rübab (A.) [ بﺎﺑر ] rebap.<br />

rübai (A.) [ ﯽﻋﺎﺑر ] dörtlük, rubai.<br />

rüchan (A.) [ نﺎﺤﺝر ] üstünlük.<br />

rücû (A.) [ عﻮﺝر ] geri dönme.<br />

rüesâ (A.) [ ﺎﺱؤر ] başkanlar, reisler.<br />

rüfekâ (A.) [ ﺎﻘﻓر ] arkadaşlar.<br />

rükn (A.) [ ﻦﮐر ] 1.direk, sütun. 2.esas.<br />

rüsum (A.) [ مﻮﺱر ] 1.vergi. 2.tören.<br />

rüsûmat (A.) [ تﺎﻡﻮﺱر ] gümrük idaresi.<br />

rüsvâ /y (F.) [ یاﻮﺱر ] rezil.<br />

rüşd (A.) [ ﺪﺵر ] 1.gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.<br />

rüşvet (A.) [ تﻮﺵر ] rüşvet.<br />

rüya (A.) [ ﺎیور ] düş.<br />

rüzgâr (F.) [ رﺎﮔزور ] 1.zaman. 2.devir.<br />

381


sâ’î (A.) [ ﯽﻋﺎﺱ ] çalışan, gayret eden.<br />

sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.<br />

sa’leb (A.) [ ﺐﻠﻌﺛ ] tilki.<br />

sa’y (A.) [ ﯽﻌﺱ ] çalışma, çaba gösterme.<br />

saâdet (A.) [ تدﺎﻌﺱ ] mutluluk.<br />

saâdetbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ تدﺎﻌﺱ ] mutluluk veren.<br />

saâdetmend (A.-F.) [ ﺪﻨﻤﺕدﺎﻌﺱ ] mutlu, bahtiyar.<br />

sabâ (A.) [ ﺎﺒﺹ ] 1.meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.<br />

sabâvet (A.) [ توﺎﺒﺹ ] çocukluk.<br />

sâbık (A.) [ ﻖﺑﺎﺱ ] 1.eski. 2.bir önceki.<br />

sâbıka (A.) [ ﻪﻘﺑﺎﺱ ] 1.geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.<br />

sâbıküzzikr (A.) [ ﺮﮐﺬﻝا ﻖﺑﺎﺱ ] anılan, zikredilen.<br />

sabır (A.) [ ﺮﺒﺹ ] dayanma, kendini tutma.<br />

sabî (A.) [ ﯽﺒﺹ ] 1.bebek. 2.küçük çocuk.<br />

sâbi’ (A.) [ ﻊﺑﺎﺱ ] yedinci.<br />

sâbi’an (A.) [ ﺎﻌﺑﺎﺱ ] yedincisi, yedinci olarak.<br />

sâbi’î (A.) [ ﯽﺌﺑﺎﺹ ] yıldıza tapan.<br />

sâbir (A.) [ ﺮﺑﺎﺹ ] sabırlı.<br />

sâbit (A.) [ ﺖﺑﺎﺛ ] 1.kanıtlanmış. 2.yerinde duran.<br />

sabr (A.) [ ﺮﺒﺹ ] sabır.<br />

S<br />

382


sabûh (A.) [ حﻮﺒﺹ ] sabah içilen şarap.<br />

sabun (A.) [ نﻮﺑﺎﺹ ] sabun.<br />

sabûr (A.) [ رﻮﺒﺹ ] çok sabırlı.<br />

sâcid (A.) [ ﺪﺝﺎﺱ ] secde eden.<br />

sad (F.) [ ﺪﺹ ] yüz.<br />

sadâ (A.) [ اﺪﺹ ] ses.<br />

sadâkat (A.) [ ﺖﻗاﺪﺹ ] bağlılık.<br />

sadâret (A.) [ تراﺪﺹ ] sadrazamlık.<br />

sadâretpenah (A.-F.) [ ﻩﺎﻨﭘ تراﺪﺹ ] sadrazam.<br />

sâdât (A.) [ تادﺎﺱ ] seyyitler.<br />

sâde (F.) [ ﻩدﺎﺱ ] 1.basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.<br />

saded (A.) [ دﺪﺹ ] konu, asıl mesele.<br />

sâdedil (F.) [ لد ﻩدﺎﺱ ] 1.saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.<br />

sâdedilâne (F.) [ ﻪﻥﻻد ﻩدﺎﺱ ] safça.<br />

sadef (A.) [ فﺪﺹ ] sedef.<br />

sâdelevh (F.-A.) [ حﻮﻝ ﻩدﺎﺱ ] saf, temiz yürekli.<br />

sademat (A.) [ تﺎﻡﺪﺹ ] 1.sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.<br />

sâdık (A.) [ قدﺎﺹ ] 1.yürekten bağlı olan. 2.doğru.<br />

sâdıkülkavl (A.) [ لﻮﻘﻝا قدﺎﺹ ] doğru sözlü.<br />

sâdır (A.) [ ردﺎﺹ ] çıkan.<br />

sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.<br />

sâdire (A.) [ ﻩردﺎﺹ ] çıkan.<br />

sâdis (A.) [ سدﺎﺱ ] altıncı.<br />

383


sâdisen (A.) [ ﺎﺱدﺎﺱ ] altıncısı, altıncı olarak.<br />

sadme (A.) [ ﻪﻡﺪﺹ ] 1.çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.<br />

sadpâre (F.) [ ﻩرﺎﭘﺪﺹ ] yüz parça.<br />

sadr (A.) [ رﺪﺹ ] 1.göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.<br />

sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.<br />

sadr-ı a’zam [ ﻢﻈﻋا رﺪﺹ ] sadrazam.<br />

sadr-ı esbak [ ﻖﺒﺱا رﺪﺹ ] eski sadrazam.<br />

sadsâl (F.) [ لﺎﺱﺪﺹ ] yüzyıl.<br />

sâf (A.) [ فﺎﺹ ] 1.temiz, arı, halis. 2.açık.<br />

saf (A.) [ ﻒﺹ ] sıra.<br />

safâ (A.) [ ﺎﻔﺹ ] 1.saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.<br />

safâ eylemek şenlenmek.<br />

safâbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑﺎﻔﺹ ] gönüle rahatlık veren.<br />

safahât (A.) [ تﺎﺤﻔﺹ ] aşamalar.<br />

safbeste (A.-F.) [ ﻪﺘﺴﺑ ﻒﺹ ] sıralanmış, sıra olmuş.<br />

safder (A.-F.) [ رﺪﻔﺹ ] düşman saflarını yaran, savaşçı.<br />

safderûn (A.-F.) [ نورد فﺎﺹ ] 1.saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.<br />

safderûnâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻥورد فﺎﺹ ] safça.<br />

safdil (A.-F.) [ لد فﺎﺹ ] 1.yüreği temiz. 2.saf.<br />

safdilâne (A.-F.) [ ﻪﻥﻻد فﺎﺹ ] 1.yürek temizliği ile. 2.safça.<br />

safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.<br />

saff (A.) [ ﻒﺹ ] sıra, dizi, saf.<br />

safha (A.) [ ﻪﺤﻔﺹ ] 1.aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.<br />

384


sâfî (A.) [ ﯽﻓﺎﺹ ] temiz, arı, halis.<br />

sâfil (A.) [ ﻞﻓﺎﺱ ] aşağı, aşağıda.<br />

safîr (A.) [ ﺮﻴﻔﺹ ] ıslık.<br />

safra (A.) [ ﻩﺮﻔﺹ ] 1.öd. 2.sarı.<br />

safsâf (A.) [ فﺎﺼﻔﺹ ] söğüt.<br />

safsata (A.) [ ﻪﻄﺴﻔﺱ ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya<br />

söz.<br />

safşikâf (A.-F.) [ فﺎﮑﺵ ﻒﺹ ] düşman saflarını yaran savaşçı.<br />

safşiken (A.-F.) [ ﻦﮑﺵ فﺎﺹ ] düşman saflarını yaran savaşçı.<br />

safvet (A.) [ تﻮﻔﺹ ] saflık, temizlik, arılık.<br />

sâgar (A.) [ ﺮﻏﺎﺱ ] kadeh, içki kadehi.<br />

sagîr (A.) [ ﺮﻴﻐﺹ ] 1.küçük. 2.küçük çocuk.<br />

sağr (A.) [ ﺮﻐﺛ ] sınır, hudut.<br />

sahâ (A.) [ ﻪﺧﺎﺱ ] cömertlik, eliaçıklık.<br />

sâha (A.) [ ﻪﺣﺎﺱ ] alan.<br />

sahâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﺤﺹ ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.<br />

sahâbî (A.) [ ﯽﺑﺎﺤﺹ ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.<br />

sahâif (A.) [ ﻒﺋﺎﺤﺹ ] sayfalar.<br />

sahâkâr bk. sehâkâr.<br />

sahâra (A.) [ یرﺎﺤﺹ ] 1.çöller. 2.kırlar.<br />

sahâvet bk. sehâvet.<br />

sahbâ (A.) [ ﺎﺒﻬﺹ ] şarap.<br />

sahhaf (A.) [ فﺎﺤﺹ ] kitapçı.<br />

385


sahî (A.) [ ﯽﺨﺱ ] cömert, eliaçık.<br />

sâhib (A.) [ ﺐﺣﺎﺹ ] sahip.<br />

sâhibcemâl (A.-F.) [ لﺎﻤﺝ ﺐﺣﺎﺹ ] güzel yüzlü, güzel.<br />

sâhibe (A.) [ ﻪﺒﺣﺎﺹ ] bayan sahip.<br />

sâhibkemal (A.-F.) [ لﺎﻤﮐ ﺐﺣﺎﺹ ] olgun insan.<br />

sâhibkerâmet (A.-F.) [ ﺖﻡاﺮﮐ ﺐﺣﺎﺹ ] keramet sahibi.<br />

sâhibkıran (A.-F.) [ ناﺮﻗ ﺐﺣﺎﺹ ] muzaffer hükümdar.<br />

sâhibnazar (A.-F.) [ ﺮﻈﻥ ﺐﺣﺎﺹ ] görüş sahibi, deneyimli.<br />

sahife (A.) [ ﻪﻔﻴﺤﺹ ] sayfa.<br />

sahih (A.) [ ﺢﻴﺤﺹ ] 1.doğru. 2.gerçek.<br />

sâhil (A.) [ ﻞﺣﺎﺱ ] kıyı.<br />

sâhilhane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻞﺣﺎﺱ ] yalı.<br />

sâhir (A.) [ ﺮﺣﺎﺱ ] 1.büyücü. 2.büyüleyici.<br />

sahleb (A.) [ ﺐﻠﻌﺛ ] sâlep.<br />

sahn (A.) [ ﻦﺤﺹ ] 1.avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.<br />

sahr (A.) [ ﺮﺨﺹ ] kaya.<br />

sahra (A.) [ اﺮﺤﺹ ] 1.çöl. 2.kır.<br />

sahre (A.) [ ﻩﺮﺨﺹ ] kaya.<br />

saht (F.) [ ﺖﺨﺱ ] 1.çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.<br />

sahte (F.) [ ﻪﺘﺧﺎﺱ ] 1.yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.<br />

sahtekâr (F.) [ رﺎﮐ ﻪﺘﺧﺎﺱ ] 1.sahteci. 2.kalpazan.<br />

sahtiyan (F.) [ نﺎﻴﺘﺨﺱ ] işlenmiş cilalı deri.<br />

sahûr (A.) [ رﻮﺣﺎﺱ ] sahur.<br />

386


sâib (A.) [ ﺐﺋﺎﺹ ] isabetli.<br />

sâibî (A.) [ ﯽﺒﺋﺎﺹ ] yıldıza tapan.<br />

sâid (A.) [ ﺪﻋﺎﺱ ] kol, bilek ile dirsek arası.<br />

sâik (A.) [ ﻖﺋﺎﺱ ] sevk eden.<br />

sâika (A.) [ ﻪﻘﺋﺎﺱ ] yıldırım.<br />

sâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺱ ] 1.dilenci. 2.soran. 3.akan.<br />

sâim (A.) [ ﻢﺋﺎﺹ ] oruçlu.<br />

sâir (A.) [ ﺮﺋﺎﺱ ] 1.diğer. 2.gezen.<br />

sâirfilmenâm (A.) [ مﺎﻨﻤﻝا ﯽﻓ ﺮﺋﺎﺱ ] uyurgezer.<br />

saiy (A.) [ ﯽﻌﺱ ] çalışma, çaba.<br />

sâk (A.) [ قﺎﺱ ] 1.baldır. 2.sap.<br />

sakâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﻘﺱ ] 1.sakatlık. 2.yanlışlık.<br />

sâkeyn (A.) [ ﻦﻴﻗﺎﺱ ] ikizkenar.<br />

sâkeyn-i şibh-i münharif [ فﺮﺤﻨﻡ ﻪﺒﺵ ﻦﻴﻗﺎﺱ ] yamuk.<br />

sakf (A.) [ ﻒﻘﺱ ] 1.tavan. 2.çatı.<br />

sâkıb (A.) [ ﺐﻗﺎﺛ ] 1.delici. 2.parlak yıldız.<br />

sâkıt (A.) [ ﻂﻗﺎﺱ ] 1.düşük, düşük cenin. 2.düşen.<br />

sâkıt olmak düşmek.<br />

sâkî (A.) [ ﯽﻗﺎﺱ ] 1.içki sunan. 2.saka.<br />

sakil (A.) [ ﻞﻴﻘﺛ ] 1.ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.<br />

sakim (A.) [ ﻢﻴﻘﺱ ] hastalıklı, sakat.<br />

sâkin (A.) [ ﻦﮐﺎﺱ ] 1.yerleşik. 2.kendi halinde.<br />

sâkit (A.) [ ﺖﮐﺎﺱ ] suskun.<br />

387


sakka (A.) [ ﺎﻘﺱ ] saka.<br />

sâl (F.) [ لﺎﺱ ] yıl.<br />

salâbet (A.) [ ﺖﺑﻼﺹ ] sağlamlık.<br />

salâh (A.) [ حﻼﺹ ] 1.düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.<br />

salâhiyet (A.) [ ﺖﻴﺣﻼﺹ ] yetki..<br />

salâhiyetdâr (A.-F.) [ راد ﺖﻴﺣﻼﺹ ] yetkili.<br />

salât (A.) [ تﻼﺹ ] namaz.<br />

sâldîde (F.) [ ﻩﺪید لﺎﺱ ] 1.yaşlı. 2.deneyimli.<br />

salib (A.) [ ﺐﻴﻠﺹ ] haç.<br />

salîbî (A.) [ ﯽﺒﻴﻠﺹ ] haçlı.<br />

sâlifüzzikr (A.) [ ﺮﮐﺬﻝا ﻒﻝﺎﺱ ] zikredilen, anılan.<br />

sâlih (A.) [ ﺢﻝﺎﺹ ] dinin kurallarına uyan.<br />

sâlik (A.) [ ﮏﻝﺎﺱ ] tarikat mensubu.<br />

sâlim (A.) [ ﻢﻝﺎﺱ ] 1.sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.<br />

sâlimen (A.) [ ﺎﻤﻝﺎﺱ ] sağ salim.<br />

sâlis (A.) [ ﺚﻝﺎﺛ ] üçüncü.<br />

sâlisen (A.) [ ﺎﺜﻝﺎﺛ ] üçüncüsü, üçüncü olarak.<br />

sâlnâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻨﻝﺎﺱ ] yıllık.<br />

sâlûs (F.) [ سﻮﻝﺎﺱ ] iki yüzlü.<br />

sâmân (F.) [ نﺎﻡﺎﺱ ] 1.zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.<br />

sâmî (A.) [ ﯽﻡﺎﺱ ] yüce.<br />

sâmi’ (A.) [ ﻊﻡﺎﺱ ] dinleyen.<br />

sâmia (A.) [ ﻪﻌﻡﺎﺱ ] işitme duyusu.<br />

388


samîmâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻤﻴﻤﺹ ] içtenlikle.<br />

samîmî (A.) [ ﯽﻤﻴﻤﺹ ] içten.<br />

samimiyet (A.) [ ﺖﻴﻤﻴﻤﺹ ] içtenlik.<br />

sâmin (A.) [ ﻦﻡﺎﺛ ] sekezinci.<br />

sâminen (A.) [ ﺎﻨﻡﺎﺛ ] sekizincisi, sekizinci olarak.<br />

sanâyi (A.) [ ﻊیﺎﻨﺹ ] sanatlar.<br />

sanâyi -i nefîse [ ﻪﺴﻴﻔﻥ ﻊیﺎﻨﺹ ] güzel sanatlar.<br />

sandûk (A.) [ قوﺪﻨﺹ ] sandık.<br />

sandukdar (A.-F.) [ راﺪﻗوﺪﻨﺹ ] veznedar.<br />

sanem (A.) [ ﻢﻨﺹ ] 1.put. 2.put kadar güzel.<br />

sânevî (A.) [ یﻮﻥﺎﺛ ] ikinci.<br />

sânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺛ ] ikinci.<br />

sâni’ (A.) [ ﻊﻥﺎﺹ ] 1.yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.<br />

saniye (A.) [ ﻪﻴﻥﺎﺛ ] ikinci.<br />

sâniyen (A.) [ ﺎﻴﻥﺎﺛ ] ikincisi, ikinci olarak.<br />

sâr (A.) [ رﺎﺛ ] öc.<br />

sarâhat (A.) [ ﺖﺣاﺮﺹ ] açıklık.<br />

sarâhaten (A.) [ ﺔ ﺣاﺮﺹ ] açıkça.<br />

sârban (F.) [ نﺎﺑرﺎﺱ ] kervancı.<br />

sarf (A.) [ فﺮﺹ ] 1.harcama. 2.gramer.<br />

sarf olunmak harcanmak.<br />

sarfiyat (A.) [ تﺎﻴﻓﺮﺹ ] 1.harcamalar. 2.salgılar.<br />

sârî (A.) [ یرﺎﺱ ] bulaşıcı.<br />

389


sarîh (A.) [ ﺢیﺮﺹ ] açık, kuşku götürmeyen.<br />

sarîhan (A.) [ ﺎﺤیﺮﺹ ] açıkça.<br />

sârik (A.) [ قرﺎﺱ ] hırsız.<br />

sârim (A.) [ مرﺎﺹ ] keskin.<br />

sarsar (A.) [ ﺮﺹﺮﺹ ] fırtına.<br />

sath (A.) [ ﺢﻄﺱ ] yüzey, satıh.<br />

sathî (A.) [ ﯽﺤﻄﺱ ] yüzeysel, üstünkörü.<br />

satl (A.) [ ﻞﻄﺱ ] kova.<br />

satvet (A.) [ تﻮﻄﺱ ] güçlülük.<br />

savâb (A.) [ باﻮﺛ ] 1.doğru. 2.dürüstlük.<br />

savb (A.) [ بﻮﺹ ] yön.<br />

savlet (A.) [ ﺖﻝﻮﺹ ] akın, saldırı.<br />

savm (A.) [ مﻮﺹ ] oruç.<br />

savmaa (A.) [ ﻪﻌﻡﻮﺹ ] 1.manastır. 2.mabet.<br />

savt (A.) [ تﻮﺹ ] ses.<br />

sayd (A.) [ ﺪﻴﺹ ] av.<br />

saydgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔﺪﻴﺹ ] avlak.<br />

sâye (F.) [ ﻪیﺎﺱ ] gölge.<br />

sâyeban (F.) [ نﺎﺒیﺎﺱ ] 1.gölgelik. 2.çadır.<br />

sâyedar (F.) [ راد ﻪیﺎﺱ ] gölgeli.<br />

sayf (A.) [ ﻒﻴﺹ ] yaz.<br />

sayfiye (A.) [ ﻪﻴﻔﻴﺹ ] yazlık.<br />

sayha (A.) [ ﻪﺤﻴﺹ ] haykırış.<br />

390


sâyis (A.) [ ﺲیﺎﺱ ] seyis.<br />

saykal (A.) [ ﻞﻘﻴﺹ ] cila.<br />

saykalkâr (A.-F.) [ راﺪﻠﻘﻴﺹ ] yaldızcı.<br />

sayyad (A.) [ دﺎﻴﺹ ] avcı.<br />

saz (F.) [ زﺎﺱ ] enstrüman, saz.<br />

se (F.) [ ﻪﺱ ] üç.<br />

seb’ (A.) [ ﻊﺒﺱ ] yedi.<br />

seb’in (A.) [ ﻦﻴﻌﺒﺱ ] yetmiş.<br />

seb’ûn (A.) [ نﻮﻌﺒﺱ ] yetmiş.<br />

sebak (A.) [ ﻖﺒﺱ ] ders.<br />

sebât (A.) [ تﺎﺒﺛ ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.<br />

sebâtkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺕﺎﺒﺛ ] sebat eden.<br />

sebâyidü (F.) [ ود ﺎﺑ ﻪﺱ ] üç ve iki.<br />

sebbâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﺒﺱ ] işaret parmağı, şehadet parmağı.<br />

sebeb (A.) [ ﺐﺒﺱ ] sebep, neden.<br />

sebebiyet (A.) [ ﺖﻴﺒﺒﺱ ] sebep olma.<br />

sebebiyet vermek sebep olmak.<br />

sebed (A.) [ ﺪﺒﺱ ] sepet.<br />

sebîke (A.) [ ﻪﮑﻴﺒﺱ ] külçe.<br />

sebil (A.) [ ﻞﻴﺒﺱ ] 1.yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.<br />

sebk (A.) [ ﮏﺒﺱ ] üslup.<br />

sebkat (A.) [ ﺖﻘﺒﺱ ] geçme.<br />

seblâ (A.) [ ﻼﺒﺱ ] uzun kirpikli göz.<br />

391


sebt (A.) [ ﺖﺒﺛ ] kayda geçirme.<br />

sebt edilmek kayda geçirilmek.<br />

sebt etmek kayda geçirmek.<br />

sebû (F.) [ ﻮﺒﺱ ] testi.<br />

sebük (F.) [ ﮏﺒﺱ ] 1.hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.<br />

sebükmağz (F.) [ ﺰﻡ ﮏﺒﺱ ] dangalak.<br />

sebükmizac (F.-A.) [ جاﺰﻡ ﮏﺒﺱ ] hoppa.<br />

sebükpây (F.) [ یﺎﭘ ﮏﺒﺱ ] ayağına çabuk.<br />

sebükser (F.) [ ﺮﺱ ﮏﺒﺱ ] 1.dangalak. 2.aşağılık.<br />

sebz (F.) [ﺰﺒﺱ ] yeşil.<br />

sebze (F.) [ ﻩﺰﺒﺱ ] 1.çimenlik. 2.sebze.<br />

sec’ (A.) [ ﻊﺠﺱ ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.<br />

secâyâ (A.) [ ﺎیﺎﺠﺱ ] karakterler.<br />

secdegâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔ ﻩﺪﺠﺱ ] secde edilen yer.<br />

seciyevî (A.) [ یﻮﻴﺠﺱ ] karakter ile ilgili.<br />

seciyye (A.) [ ﻪﻴﺠﺱ ] karakter.<br />

seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.<br />

sedâ (A.) [ اﺪﺹ ] ses.<br />

sedânüvis (A.-F.) [ ﺲیﻮﻥ اﺪﺹ ] 1.teyp. 2.gramofon.<br />

sedâyâ (A.) [ ﺎیاﺪﺛ ] memeler.<br />

sedd (A.) [ ﺪﺱ ] 1.set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.<br />

sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.<br />

seddâd (A.) [ داﺪﺱ ] 1.tıkaç. 2.tampon.<br />

392


sedefî (A.) [ ﯽﻓﺪﺹ ] 1.sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.<br />

sedy (A.) [ یﺪﺛ ] meme.<br />

sefâhat (A.) [ ﺖﺣﺎﻔﺱ ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.<br />

sefâin (A.) [ ﻦﺋﺎﻔﺱ ] gemiler.<br />

sefâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﻔﺱ ] sefillik.<br />

sefâret (A.) [ ترﺎﻔﺱ ] elçilik, büyükelçilik.<br />

sefârethâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ترﺎﻔﺱ ] elçilik binası, elçilik.<br />

sefer (A.) [ ﺮﻔﺱ ] 1.yolculuk. 2.savaş. 3.kez.<br />

seferber (A.-F.) [ ﺮ ﺑﺮﻔﺱ ] 1.savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.<br />

seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.<br />

seferî (A.) [ یﺮﻔﺱ ] 1.yolcu. 2.savaş ile ilgili.<br />

seffâh (A.) [ حﺎﻔﺱ ] 1.kandökücü. 2.cömert.<br />

seffâk (A.) [ کﺎﻔﺱ ] kandökücü.<br />

sefîd (F.) [ ﺪﻴﻔﺱ ] beyaz, ak.<br />

sefih (A.) [ ﻪﻴﻔﺱ ] zevk ve eğlence düşkünü.<br />

sefil (A.) [ ﻞﻴﻔﺱ ] 1.aşağılık. 2.yoksul.<br />

sefile (A.) [ ﻪﻠﻴﻔﺱ ] 1.aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.orospu.<br />

sefîne (A.) [ ﻪﻨﻴﻔﺱ ] 1.gemi. 2.şiir mecmuası.<br />

sefir (A.) [ ﺮﻴﻔﺱ ] elçi.<br />

sefirikebir (A.-F.) [ ﺮﻴﺒﮐﺮﻴﻔﺱ ] büyükelçi.<br />

seg (F.) [ ﮓﺱ ] köpek.<br />

segâbi (F.) [ ﯽﺑﺁ ﮓﺱ ] kunduz.<br />

sehâ (A.) [ ﺎﺨﺱ ] cömertlik, eliaçıklık.<br />

393


sehâb (A.) [ بﺎﺤﺱ ] bulut.<br />

sehâbâlûd (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ بﺎﺤﺱ ] bulutlu.<br />

sehâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﺨﺱ ] cömert, eliaçık.<br />

sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.<br />

sehâvet (A.) [ توﺎﺨﺱ ] cömertlik, eliaçıklık.<br />

sehergâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔﺮﺤﺱ ] seher vakti.<br />

seherhîz (A.-F.) [ ﺰﻴﺧﺮﺤﺱ ] seher vakti kalkan.<br />

sehhâr (A.) [ رﺎﺤﺱ ] büyüleyici.<br />

sehî (F.) [ ﯽﻬﺱ ] 1.fidan gibi. 3.düz, doğru.<br />

sehîkad (F.-A.) [ ﺪﻗ ﯽﻬﺱ ] servi boylu, düzgün boylu.<br />

sehîkâmet (F.-A.) [ ﺖﻡﺎﻗ ﯽﻬﺱ ] servi boylu, düzgün boylu.<br />

sehîm (A.) [ ﻢﻴﻬﺱ ] pay sahibi.<br />

sehl (A.) [ ﻞﻬﺱ ] kolay.<br />

sehm (A.) [ ﻢﻬﺱ ] 1.pay. 2.ok.<br />

sehm (F.) [ ﻢﻬﺱ ] korkunç.<br />

sehmgîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻤﻬﺱ ] korkunç.<br />

sehmnâk (F.) [ کﺎﻨﻤﻬﺱ ] korkunç.<br />

sehv (A.) [ ﻮﻬﺱ ] yanılgı.<br />

sehven (A.) [ اﻮﻬﺱ ] yanlışlıkla.<br />

sehviyyât (A.) [ تﺎیﻮﻬﺱ ] 1.yanlışlıklar. 2.yanılgılar.<br />

sekene (A.) [ ﻪﻨﮑﺱ ] oturanlar, sâkinler.<br />

sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.<br />

sekr (A.) [ ﺮﮑﺱ ] sarhoşluk.<br />

394


sekrâver (A.-F.) [ روﺁ ﺮﮑﺱ ] sarhoşluk veren.<br />

sekte (A.) [ ﻪﺘﮑﺱ ] 1.durma. 2.kesilme.<br />

sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.<br />

sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.<br />

selâmet (A.) [ ﺖﻡﻼﺱ ] esenlik.<br />

selâs (A.) [ ثﻼﺛ ] üç.<br />

selâse (A.) [ ﻪﺛﻼﺛ ] üç.<br />

selâset (A.) [ ﺖﺱﻼﺱ ] akıcılık.<br />

selâsil (A.) [ ﻞﺱﻼﺱ ] zincirler.<br />

selâsîn (A.) [ ﻦﻴﺜﻠﺛ ] otuz.<br />

selâsûn (A.) [ نﻮﺜﻠﺛ ] otuz.<br />

selâtîn (A.) [ ﻦﻴﻃﻼﺱ ] sultanlar.<br />

selb (A.) [ ﺐﻠﺱ ] 1.kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.<br />

selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.<br />

selcûkî (A.) [ ﯽﻗﻮﺠﻠﺱ ] Selçuklu.<br />

selef (A.) [ ﻒﻠﺱ ] öncekiler, önceki görevliler.<br />

selh (A.) [ ﺦﻠﺱ ] deri yüzme.<br />

selhhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺦﻠﺱ ] kesim yeri, mezbaha, salhane.<br />

selîka (A.) [ ﻪﻘﻴﻠﺱ ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.<br />

selim (A.) [ ﻢﻴﻠﺱ ] sağlam.<br />

selîmülkalb (A.) [ ﺐﻠﻘﻝا ﻢﻴﻠﺱ ] temiz yürekli.<br />

selîs (A.) [ ﺲﻴﻠﺱ ] akıcı.<br />

selle (A.) [ ﻪﻠﺱ ] sele.<br />

395


sellebâf (A.-F.) [ فﺎﺑ ﻪﻠﺱ ] sepetçi.<br />

sem (A.) [ ﻢﺱ ] zehir.<br />

sem’ (A.) [ ﻊﻤﺱ ] 1.işitme. 2.kulak.<br />

semâ (A.) [ ﺎﻤﺱ ] gökyüzü.<br />

semâcet (A.) [ ﺖﺝﺎﻤﺱ ] çirkinlik.<br />

semâhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ عﺎﻤﺱ ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.<br />

semahat (A.) [ ﺖﺣﺎﻤﺱ ] iyilikseverlik.<br />

semân (A.) [ نﺎﻤﺛ ] sekiz.<br />

semânun (A.) [ نﻮﻥﺎﻤﺛ ] seksen.<br />

semâvât (A.) [ تاﻮﻤﺱ ] gökler.<br />

semâvî (A.) [ یوﺎﻤﺱ ] 1.gök ile ilgili. 2.tanrısal.<br />

semdâr (A.-F.) [ راﺪﻤﺱ ] zehirli.<br />

semek (A.) [ ﮏﻤﺱ ] balık.<br />

semen (A.) [ ﻦﻤﺛ ] değer, kıymet.<br />

semen (A.) [ ﻦﻤﺱ ] semizlik.<br />

semen (F.) [ ﻦﻤﺱ ] yasemin.<br />

semenber (F.) [ ﺮﺒﻨﻤﺱ ] yasemin göğüslü.<br />

semend (F.) [ ﺪﻨﻤﺱ ] güzel ve çevik at.<br />

semer (A.) [ ﺮﻤﺛ ] 1.meyva. 2.ürün. 3.sonuç.<br />

semerât (A.) [ تاﺮﻤﺛ ] 1.meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.<br />

semere (A.) [ ﻩﺮﻤﺛ ] 1.meyva. 2.ürün. 3.sonuç.<br />

semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.<br />

semeredâr (A.-F.) [ راد ﻩﺮﻤﺛ ] 1.meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.<br />

396


semî (A.) [ ﻊﻴﻤﺱ ] çok iyi işiten.<br />

semîn (A.) [ ﻦﻴﻤﺛ ] değerli.<br />

semin (A.) [ ﻦﻴﻤﺱ ] semirmiş, semiz.<br />

semmûr (A.) [ رﻮﻤﺱ ] samur.<br />

semra (A.) [ اﺮﻤ ﺱ ] esmer.<br />

semt (A.) [ ﺖﻤﺱ ] 1.taraf. 2.yöre. 3.mahalle.<br />

senâ (A.) [ ﺎﻨﺛ ] övgü.<br />

senâ etmek övmek.<br />

senâgû (A.-F.) [ ﻮﮔﺎﻨﺛ ] öven.<br />

senâhân (A.-F.) [ ناﻮﺧﺎﻨﺛ ] öven.<br />

senâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻨﺛ ] öven.<br />

senâya (A.) [ ﺎیﺎﻨﺛ ] ön dişler.<br />

sencîde (F.) [ ﻩﺪﻴﺠﻨ ﺱ ] tartılı.<br />

sene (A.) [ ﻪﻨﺱ ] yıl.<br />

sene -i hicriyye [ ﻪیﺮﺠه ءﻪﻨﺱ ] hicrî yıl.<br />

sene -i kameriyye [ ﻪیﺮﻤﻗ ءﻪﻨﺱ ] kamerî yıl.<br />

sene -i mîlâdiyye [ ﻪیدﻼﻴﻡ > ﻪﻨﺱ ] miladî yıl.<br />

sene -i şemsiyye [ ﻪﻴﺴﻤﺵ ءﻪﻨﺱ ] şemsî yıl.<br />

senebesene (A.-F.) [ ﻪ ﻨﺴﺑ ﻪﻨﺱ ] yıldan yıla.<br />

sened (A.) [ ﺪﻨﺱ ] 1.belge. 2.tapu.<br />

senedât (A.) [ تاﺪﻨﺱ ] belgeler.<br />

senevât (A.) [ تاﻮﻨﺱ ] yıllar.<br />

senevî (A.) [ یﻮﻨﺱ ] yıllık.<br />

397


seng (F.) [ ﮓﻨﺱ ] taş.<br />

sengdil (F.) [ لد ﮓﻨﺱ ] taş yürekli, acımasız.<br />

sengdilâne (F.) [ ﻪﻥﻻد ﮓﻨﺱ ] acımasızca.<br />

sengîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻨﺱ ] 1.ağır. 2.taştan.<br />

senglâh (F.) [ خﻼﮕﻨﺱ ] taşlık arazi.<br />

sengtıraş (F.) [ شاﺮﺕ ﮓﻨﺱ ] taş ustası.<br />

seniyye (A.) [ ﻪﻴﻨﺱ ] ulu, yüce.<br />

sepîd (F.) [ ﺪﻴﭙﺱ ] beyaz, ak.<br />

sepîdedem (F.) [ مد ﻩﺪﻴﭙﺱ ] tan ağartısı.<br />

ser (F.) [ ﺮﺱ ] 1.baş. 2.başkan. 3.uç.<br />

serâ (A.) [ اﺮﺛ ] toprak.<br />

serâ (F.) [ اﺮﺱ ] saray.<br />

serâb (A.) [ باﺮﺱ ] serap.<br />

serâğâz (F.) [ زﺎﻏﺁﺮﺱ ] başlangıç.<br />

serâir (A.) [ ﺮﺋاﺮﺱ ] sırlar.<br />

serâmed (F.) [ ﺪﻡﺁﺮﺱ ] ileri gelen, önde gelen.<br />

serâmedân (F.) [ ناﺪﻡﺁ ﺮﺱ ] ileri gelenler, önde gelenler.<br />

serâpâ (F.) [ ﺎﭘاﺮﺱ ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.<br />

serâperde (F.) [ ﻩدﺮﭘارﺎﺱ ] 1.saray perdesi. 2.otağ.<br />

serâser (F.) [ ﺮﺱاﺮﺱ ] bir baştan bir başa.<br />

serâsîme (F.) [ ﻪﻤﻴﺱاﺮﺱ ] afallamış, sersemleşmiş.<br />

serasker (F.-A.) [ ﺮﮑﺴﻋﺮﺱ ] 1.başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.<br />

398


seraskerî (F.-A.) [ یﺮﮑﺴﻋﺮﺱ ] 1.başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye<br />

nazırlığı.<br />

serây (F.) [ یاﺮﺱ ] saray.<br />

serbeser (F.) [ ﺮﺴﺑﺮﺱ ] bir baştan bir başa.<br />

serbest (F.) [ ﺖﺴﺑﺮﺱ ] 1.özgür. 2.kayıtsız.<br />

serbestî (F.) [ ﯽﺘﺴﺑﺮﺱ ] serbestlik.<br />

serbesücûd (F.-A.) [ دﻮﺠﺴﺑ ﺮﺱ ] alnı secdede.<br />

serbülend (F.) [ ﺪﻨﻠﺑﺮﺱ ] başı yüce, yücebaşlı..<br />

serçeşme (F.) [ ﻪﻤﺸچﺮﺱ ] 1.kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.<br />

serd (A.) [ دﺮﺱ ] düzgün dile getirme.<br />

serd (F.) [ دﺮﺱ ] 1.soğuk. 2.sert, haşin.<br />

serd etmek dile getirmek.<br />

serdâr (F.) [ رادﺮﺱ ] 1.önder. 2.komutan, başkomutan.<br />

serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.<br />

serefrâz (F.) [ زاﺮﻓاﺮﺱ ] 1.başı yüce. 2.başta gelen.<br />

serencâm (F.) [ مﺎﺠﻥاﺮﺱ ] 1.son. 2.başa gelen olay.<br />

seretân (A.) [ نﺎﻃﺮﺱ ] yengeç.<br />

serfirâz (F.) [ زاﺮﻓﺮﺱ ] başı yüce.<br />

serfürû (F.) [ وﺮﻓﺮﺱ ] başı önde, başı eğik, itaat eden.<br />

serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.<br />

sergerdân (F.) [ نادﺮﮔﺮﺱ ] 1.avare, aylak. 2.şaşkın.<br />

sergüzeşt (F.) [ ﺖﺵﺬﮔﺮﺱ ] macera, serüven.<br />

serhad (F.-A.) [ ﺪﺣﺮﺱ ] sınır.<br />

399


serheng (F.) [ ﮓﻨهﺮﺱ ] çavuş.<br />

serî (A.) [ ﻊیﺮﺱ ] hızlı.<br />

serîr (A.) [ ﺮیﺮﺱ ] taht.<br />

serîülintikal (A.) [ لﺎﻘﺘﻥﻻا ﻊیﺮﺱ ] kıvrak zekalı.<br />

seriyye (A.) [ ﻪیﺮﺱ ] müfreze.<br />

serkâtib (F.-A.) [ ﺐﺕﺎﮐﺮﺱ ] başkâtip.<br />

serkerde (F.) [ ﻩدﺮﮐﺮﺱ ] 1.lider, baş. 2.elebaşı.<br />

serkeş (F.) [ ﺶﮐﺮﺱ ] dikkafalı, inatçı.<br />

serkeşî (F.) [ ﯽﺸﮐﺮﺱ ] dikkafalılık, inatçılık.<br />

serkûy (F.) [ یﻮﮐﺮﺱ ] sokak başı, mahalle başı.<br />

serlevha (F.-A.) [ ﻪﺣﻮﻝﺮﺱ ] başlık.<br />

sermâ (F.) [ ﺎﻡﺮﺱ ] 1.soğuk. 2.kış.<br />

sermâye (F.) [ ﻪیﺎﻡﺮﺱ ] 1.anapara. 2.genelev kadını.<br />

sermâyedâr (F.) [ راد ﻪیﺎﻡﺮﺱ ] sermaye sahibi, kapitalist.<br />

sermed (F.) [ ﺪﻡﺮﺱ ] ebedî, sürekli.<br />

sermest (F.) [ ﺖﺴﻡﺮﺱ ] sarhoş.<br />

sermestî (F.) [ ﯽﺘﺴﻡﺮﺱ ] sarhoşluk.<br />

sermuharrir (F.-A.) [ رﺮﺤﻡﺮﺱ ] başyazar.<br />

sermüneccim (F.-A.) [ ﻢﺠﻨﻡﺮﺱ ] müneccimbaşı.<br />

sernâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺮﺱ ] mektup başlığı.<br />

sernigun (F.) [ نﻮﮕﻥﺮﺱ ] başaşağı, tepetakla.<br />

sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.<br />

sernüvişt (F.) [ ﺖﺵﻮﻥﺮﺱ ] yazgı, alın yazısı.<br />

400


serpuş (F.) [ شﻮﭘﺮﺱ ] başlık.<br />

serrâc (A.) [ جاﺮﺱ ] saraç.<br />

serrâchâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ جاﺮﺱ ] saraçhane.<br />

serserî (F.) [ یﺮﺱﺮﺱ ] 1.aylak. 2.anlamsız.<br />

serşâr (F.) [ رﺎﺵﺮﺱ ] dolu, ağzına kadar dolu.<br />

sertâpâ (F.) [ ﺎﭘﺎﺕﺮﺱ ] baştan ayağa, baştanbaşa.<br />

sertâser (A.) [ ﺮﺱﺎﺕﺮﺱ ] baştanbaşa.<br />

serv (F.) [ وﺮﺱ ] servi, selvi.<br />

serv -i bülend [ ﺪﻨﻠﺑ وﺮﺱ ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.<br />

serv -i hırâmân [ نﺎﻡاﺮﺧ وﺮﺱ ] salınarak yürüyen sevgili.<br />

serv -i nihâl [ لﺎﻬﻥ وﺮﺱ ] 1.fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.<br />

serv -i revân [ ناور وﺮﺱ ] 1.yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.<br />

servendâm (F.) [ ماﺪﻥاوﺮﺱ ] servi boylu.<br />

server (F.) [ روﺮﺱ ] önder, lider, baş.<br />

serverân (F.) [ ناروﺮﺱ ] önderler, liderler, başlar.<br />

servet (A.) [ توﺮﺛ ] 1.zenginlik, varlık. 2.ekonomi.<br />

servistân (F.) [ نﺎﺘﺱوﺮﺱ ] servilik.<br />

servkadd (F.-A.) [ ﺪﻗوﺮﺱ ] servi boylu.<br />

serzeniş (F.) [ ﺶﻥزﺮﺱ ] sitem, başa kakma.<br />

serzenişkâr (F.) [ رﺎﮑﺸﻥزﺮﺱ ] sitem edici.<br />

setr (A.) [ ﺮﺘﺱ ] örtme, gizleme.<br />

setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.<br />

settâr (A.) [ رﺎﺘﺱ ] 1.örten. 2.günahları örten Tanrı.<br />

401


sevâb (A.) [ باﻮﺛ ] 1.sevap. 2.hayır, iyilik.<br />

sevâbit (A.) [ ﺖﺑاﻮﺛ ] yıldızlar.<br />

sevâd (A.) [ داﻮﺱ ] 1.karalık. 2.karalama, yazma.<br />

sevâhil (A.) [ ﻞﺣاﻮﺱ ] kıyılar.<br />

sevb (A.) [ بﻮﺛ ] giysi.<br />

sevdâ (A.) [ ادﻮﺱ ] 1.kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.<br />

sevdâzede (F.) [ ﻩدزادﻮﺱ ] sevdalı.<br />

seviyye (A.) [ ﻪیﻮﺱ ] düzey.<br />

sevk (A.) [ قﻮﺱ ] gönderme.<br />

sevk -i tabi’î [ ﯽﻌﻴﺒﻃ قﻮﺱ ] içgüdü.<br />

sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.<br />

sevkülceyş (A.) [ ﺶﻴﺠﻝا قﻮﺱ ] strateji.<br />

sevkülceyşî (A.) [ ﯽﺸﻴﺠﻝا قﻮﺱ ] stratejik.<br />

sevr (A.) [ رﻮﺛ ] 1.boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.<br />

seyâhat (A.) [ ﺖﺣﺎﻴﺱ ] gezi.<br />

seyelân (A.) [ نﻼﻴﺱ ] akış, akma.<br />

seyf (A.) [ ﻒﻴﺱ ] kılıç.<br />

seyfiyye (A.) [ ﻪﻴﻔﻴﺱ ] asker kesimi.<br />

seyl (A.) [ ﻞﻴﺱ ] sel.<br />

seylâb (A.-F.) [ بﻼﻴﺱ ] sel suyu.<br />

seylâbe (A.-F.) [ ﻪﺑﻼﻴﺱ ] sel suyu.<br />

seylhîz (A.-F.) [ ﺰﻴﺨﻠﻴﺱ ] su taşkını, taşkın.<br />

seyr (A.) [ ﺮﻴﺱ ] 1.seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.<br />

402


seyr etmek izlemek.<br />

seyrân (A.) [ ناﺮﻴﺱ ] gezinme.<br />

seyrangâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﻥاﺮﻴﺱ ] gezinti yeri.<br />

seyrfilmenâm (A.) [ مﺎﻨﻤﻝا ﯽﻓ ﺮﻴﺱ ] uyurgezer.<br />

seyrüsefer (A.) [ ﺮﻔﺱ و ﺮﻴﺱ ] trafik, gidişgeliş.<br />

seyyâh (A.) [ حﺎﻴﺱ ] 1.gezgin. 2.turist.<br />

seyyâhin (A.) [ ﻦﻴﺣﺎﻴﺱ ] 1.gezginler. 2.turistler.<br />

seyyâl (A.) [ لﺎﻴﺱ ] akışkan.<br />

seyyâle (A.) [ ﻪﻝﺎﻴﺱ ] 1.akıntı. 2.sıvı.<br />

seyyar (A.) [ رﺎﻴﺱ ] 1.taşınabilir. 2.gezen.<br />

seyyârât (A.) [ تارﺎﻴﺱ ] gezegenler.<br />

seyyâre (A.) [ ﻩرﺎﻴﺱ ] gezegen.<br />

seyyiât (A.) [ تﺎﺌﻴﺱ ] 1.günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.<br />

seyyib (A.) [ ﺐﻴﺛ ] dul kadın.<br />

seyyibât (A.) [ تﺎﺒﻴﺛ ] dul kadınlar.<br />

seyyibe (A.) [ ﻪﺒﻴﺛ ] dul kadın.<br />

seyyid (A.) [ ﺪﻴﺱ ] 1.Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.<br />

seyyie (A.) [ ﻪﺌﻴﺱ ] 1.günah. 2.kötülük.<br />

sezâ (F.) [ اﺰﺱ ] layık, yaraşır.<br />

sezâvar (F.) [ راواﺰﺱ ] layık, yaraşır.<br />

sıbt (A.) [ ﻂﺒﺱ ] torun.<br />

sıbyân (A.) [ نﺎﻴﺒﺹ ] çocuklar.<br />

sıddık (A.) [ ﻖیﺪﺹ ] sözünün eri.<br />

403


sıdk (A.) [ قﺪﺹ ] 1.doğruluk. 2.kalp temizliği.<br />

sıfat (A.) [ ﺖﻔﺹ ] özellik, vasıf.<br />

sıfât (A.) [ تﺎﻔﺹ ] özellikler, vasıflar.<br />

sıfr (A.) [ ﺮﻔﺹ ] sıfır.<br />

sığâr (A.) [ رﺎﻐﺹ ] küçükler.<br />

sığar (A.) [ ﺮﻐﺹ ] küçüklük.<br />

sıhhat (A.) [ ﺖﺤﺹ ] 1.doğruluk. 2.sağlık.<br />

sıhhî (A.) [ ﯽﺤﺹ ] sağlıkla ilgili.<br />

sıhhiye (A.) [ ﻪﻴﺤﺹ ] sağlık işleri dairesi.<br />

sıhr (A.) [ ﺮﻬﺹ ] evlilikten doğan akrabalık.<br />

sıhriyet (A.) [ ﺖیﺮﻬﺹ ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.<br />

sıklet (A.) [ ﺖﻠﻘﺛ ] 1.ağırlık. 2.sıkıntı.<br />

sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.<br />

sıla (A.) [ ﻪﻠﺹ ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.<br />

sıla -i rahm [ ﻢﺣر ءﻪﻠﺹ ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.<br />

sıle (A.) [ ﻪﻠﺹ ] şaire verilen para ödülü.<br />

sımt (A.) [ ﻂﻤﺱ ] dizi.<br />

sınâ’î (A.) [ ﯽﻋﺎﻨﺹ ] 1.sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.<br />

sınâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻨﺹ ] 1.sanat. 2.sanayi.<br />

sınâât (A.) [ تﺎﻋﺎﻨﺹ ] sanatlar.<br />

sınâât -ı edebî [ ﯽﺑدا تﺎﻋﺎﻨﺹ ] edebî sanatlar.<br />

sınf (A.) [ ﻒﻨﺹ ] sınıf.<br />

sırâc (A.) [ جاﺮﺱ ] kandil.<br />

404


sırât (A.) [ طاﺮﺹ ] yol.<br />

sırât -ı müstakîm [ ﻢﻴﻘﺘﺴﻡ طاﺮﺹ ] 1.doğru yol. 2.sırat köprüsü.<br />

sırf (A.) [ فﺮﺹ ] sadece, yalnız.<br />

sırr (A.) [ ﺮﺱ ] giz, sır.<br />

sıyâm (A.) [ مﺎﻴﺹ ] oruç.<br />

sıyânet (A.) [ ﺖﻥﺎﻴﺹ ] koruma.<br />

sî (F.) [ ﯽﺱ ] otuz.<br />

siâyet (A.) [ ﺖیﺎﻌﺱ ] çekiştirme, dedikodu.<br />

sîb (F.) [ ﺐﻴﺱ ] elma.<br />

sicill (A.) [ ﻞﺠﺱ ] kayıt kütüğü.<br />

sidrenişin (A.-F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ﻩرﺪﺱ ] sidretülmüntehâda oturan melek.<br />

sidretülmüntehâ (A.) [ ﺎﻬﺘﻨﻤﻝا ةرﺪﺱ<br />

] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine<br />

geçilemeyen bir ağaç.<br />

sifâl (F.) [ لﺎﻔﺱ ] çanak çömlek.<br />

sifâlîn (F.) [ ﻦﻴﻝﺎﻔﺱ ] topraktan yapılmış.<br />

sih (F.) [ ﺦﻴﺱ ] şiş.<br />

sihâm (A.) [ مﺎﻬﺱ ] 1.oklar. 2.paylar.<br />

sihir (A.) [ ﺮﺤﺱ ] büyü.<br />

sihr (A.) [ ﺮﺤﺱ ] sihir, büyü.<br />

sihrâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﺮﺤﺱ ] büyüleyici.<br />

sihrbâz (A.-F.) [ زﺎﺑﺮﺤﺱ ] 1.sihirbaz. 2.büyücü.<br />

sika (A.) [ ﻪﻘﺛ ] güvenilir kişi.<br />

sikke (A.) [ ﻪﮑﺱ ] 1.madenî para. 2.mevlevî külahı.<br />

405


sikkîn (A.) [ ﻦﻴﮑﺱ ] bıçak.<br />

silâhdâr (A.-F.) [ راﺪﺣﻼﺱ ] silahtar.<br />

sîlî (F.) [ ﯽﻠﻴﺱ ] tokat, sille.<br />

silk (A.) [ ﮏﻠﺱ ] 1.dizi. 2.iplik. 3.meslek.<br />

sill (A.) [ ﻞﺱ ] verem.<br />

sillürrie (A.) [ ﻪﺋﺮﻝا ﻞﺱ ] akciğer veremi.<br />

silsile (A.) [ ﻪﻠﺴﻠﺱ ] 1.zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.<br />

silsile -i merâtib [ ﺐﺕاﺮﻡ ءﻪﻠﺴﻠﺱ ] hiyerarşi.<br />

sîm (F.) [ ﻢﻴﺱ ] 1.gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.<br />

sîmâ (F.) [ ﺎﻤﻴﺱ ] 1.yüz. 2.kişi.<br />

sîmâb (F.) [ بﺎﻤﻴﺱ ] cıva.<br />

simât (A.) [ طﺎﻤﺱ ] 1.sofra. 2.ziyafet.<br />

sîmber (F.) [ ﺮﺒﻤﻴﺱ ] gümüş gibi beyaz göğüslü.<br />

sîmîn (F.) [ ﻦﻴﻤﻴﺱ ] 1.gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.<br />

simsâr (A.) [ رﺎﺴﻤﺱ ] komisyoncu.<br />

simsâriyye (A.) [ ﻪیرﺎﺴﻤﺱ ] komisyon ücreti.<br />

sîmten (F.) [ ﻦﺕ ﻢﻴﺱ ] gümüş tenli.<br />

sîmurg (F.) [ غﺮﻤﻴﺱ ] zümrütüanka.<br />

sin (A.) [ ﻦﺱ ] 1.yaş. 2.diş.<br />

sinan (A.) [ نﺎﻨﺱ ] mızrak.<br />

sindân (F.) [ ناﺪﻨﺱ ] örs.<br />

sîne (A.) [ ﻪﻨﻴﺱ ] 1.göğüs. 2.yürek.<br />

sine (A.) [ ﻪﻨﺱ ] uyuklama.<br />

406


sînebend (A.-F.) [ ﺪﻨﺑ ﻪﻨﻴﺱ ] sütyen.<br />

sîneçâk (A.-F.) [ کﺎچ ﻪﻴﺱ ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.<br />

sînezen (A.-F.) [ نز ﻪﻨﻴﺱ ] göğsünü döven.<br />

sînî (F.) [ ﯽﻨﻴﺱ ] tepsi.<br />

sinîn (A.) [ ﻦﻴﻨﺱ ] yıllar.<br />

sinn (A.) [ ﻦﺱ ] 1.yaş. 2.diş.<br />

sinnen (A.) [ ﺎﻨﺱ ] yaşça.<br />

sipâh (F.) [ ﻩﺎﭙﺱ ] 1.ordu. 2.asker.<br />

sipâriş (F.) [ شرﺎﭙﺱ ] ısmarlama.<br />

sipâs (F.) [ سﺎﭙﺱ ] şükür.<br />

sipasgüzâr (F.) [ راﺰﮔ یﺎﭙﺱ ] şükreden.<br />

sipeh (F.) [ ﻪﭙﺱ ] 1.ordu. 2.asker.<br />

sipehsâlâr (F.) [ رﻻﺎﺱ ﻪﭙﺱ ] başkomutan.<br />

sipihr (F.) [ ﺮﻬﭙﺱ ] gökyüzü.<br />

sîr (F.) [ ﺮﻴﺱ ] sarmısak.<br />

sîr (F.) [ ﺮﻴﺱ ] tok.<br />

sirâyet (A.) [ ﺖیاﺮﺱ ] bulaşma, geçme.<br />

sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.<br />

sîret (A.) [ تﺮﻴﺱ ] 1.hal ve gidiş. 2.biyografi.<br />

sirişk (F.) [ ﮏﺵﺮﺱ ] gözyaşı.<br />

sirişt (F.) [ ﺖﺵﺮﺱ ] yaratılış.<br />

sirkat (A.) [ ﺖﻗﺮﺱ ] hırsızlık.<br />

sirkat edilmek çalınmak.<br />

407


sitâre (F.) [ ﻩرﺎﺘﺱ ] yıldız.<br />

sitâyiş (F.) [ ﺶیﺎﺘﺱ ] övgü.<br />

sitâyişkâr (F.) [ رﺎﮑﺸیﺎﺘﺱ ] 1.övücü. 2.öven.<br />

sitebr (F.) [ ﺮﺒﺘﺱ ] 1.kalın. 2.yoğun. 3.kaba.<br />

sitem (F.) [ ﻢﺘﺱ ] 1.zulüm. 2.haksızlık.<br />

sitemdîde (F.) [ ﻩﺪید ﺖﺱ ] zulme uğramış.<br />

sitemger (F.) [ ﺮﮕﻤﺘﺱ ] zalim.<br />

sitemkâr (F.) [ رﺎﮑﻤﺘﺱ ] zalim.<br />

sitîz (F.) [ ﺰﻴﺘﺱ ] 1.kavga. 2.çekişme.<br />

sitîze (F.) [ ﻩﺮﻴﺘﺱ ] 1.kavga. 2.çekişme.<br />

sitt (A.) [ ﺖﺱ ] altı.<br />

sitte (A.) [ ﻪﺘﺱ ] altı.<br />

sittîn (A.) [ ﻦﻴﺘﺱ ] altmış.<br />

sittin sene [ ﻪﻨﺱ ﻦﻴﺘﺘﺱ ] 1.altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.<br />

sivâ (A.) [ اﻮﺱ ] öte, başka, gayrı.<br />

siyâb (A.) [ بﺎﻴﺛ ] giysiler.<br />

siyâdet (A.) [ تدﺎﻴﺱ ] 1.seyyidlik. 2.efendilik.<br />

siyâh (F.) [ ﻩﺎﻴﺱ ] kara.<br />

siyâhbaht (F.) [ ﺖﺨﺑ ﻩﺎﻴﺱ ] karatalihli.<br />

siyâhî (F.) [ ﯽهﺎﻴﺱ ] 1.siyahlık. 2.zenci.<br />

siyâk u sibak (A.) [ قﺎﺒﺱ و قﺎﻴﺱ ] sözün gelişi.<br />

siyâset (A.) [ ﺖﺱﺎﻴﺱ ] 1.politika. 2.idam cezası.<br />

siyasî (A.) [ ﯽﺱﺎﻴﺱ ] 1.siyasal. 2.politikacı.<br />

408


siyasiyat (A.) [ تﺎﻴﺱﺎﻴﺱ ] politika.<br />

siyasiyûn (A.) [ نﻮﻴﺱﺎﻴﺱ ] siyasetçiler, politikacılar.<br />

siyeh (F.) [ ﻪﻴﺱ ] kara, siyah.<br />

siyyânen (A.) [ ﺎﻥﺎﻴﺱ ] eşit olarak.<br />

sôfî (A.) [ ﯽﻓﻮﺹ ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.<br />

sohbet (A.) [ ﺖﺒﺤﺹ ] konuşma.<br />

sû (F.) [ ﻮﺱ ] yön, taraf.<br />

sû’ (A.) [ ءﻮﺱ ] kötülük.<br />

su’âl (A.) [ لاﺆﺱ ] soru.<br />

su’âl eylemek soru sormak.<br />

su’âl olunmak soru sorulmak.<br />

su’âlât (A.) [ تﻻاﺆﺱ ] sorular.<br />

su’bân (A.) [ نﺎﺒﻌﺛ ] ejderha.<br />

su’ûbet (A.) [ ﺖﺑﻮﻌﺹ ] güçlük.<br />

suâl îrad edilmek soru yöneltmek.<br />

sûbesû (F.) [ ﻮﺴﺑﻮﺱ ] her taraf, her tarafta.<br />

subh (A.) [ ﺢﺒﺹ ] sabah.<br />

subh ü mesâ [ ﺎ ﺴﻡ و ﺢﺒﺹ ] sabah akşam.<br />

subhdem (A.-F.) [ مد ﺢﺒﺹ ] sabah vakti, sabahleyin.<br />

subhgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺤﺒﺹ ] sabah vakti, sabahleyin.<br />

sûd (F.) [ دﻮﺱ ] 1. kâr, kazanç. 2.yarar.<br />

sudâ’ (A.) [ عاﺪﺹ ] baş ağrısı.<br />

sûdâger (F.) [ ﺮﮔادﻮﺱ ] tüccar.<br />

409


sûdmend (F.) [ ﺪﻨﻡدﻮﺱ ] yararlı.<br />

sudûr (A.) [ روﺪﺹ ] 1.çıkış. 2.göğüsler.<br />

sûf (A.) [ فﻮﺹ ] yün.<br />

suffe (A.) [ ﻪﻔﺹ ] sofa.<br />

sûfî (A.) [ ﯽﻓﻮﺹ ] 1.mutasavvıf. 2.sofu.<br />

sûfiyye (A.) [ ﻪﻴﻓﻮﺹ ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.<br />

sufûf (A.) [ فﻮﻔﺹ ] sıralar, saflar.<br />

sugrâ (A.) [ اﺮﻐﺹ ] küçük.<br />

suhan (F.) [ ﻦﺨﺱ ] söz.<br />

sûhân (F.) [ نﺎهﻮﺱ ] törpü.<br />

suhen (F.) [ ﻦﺨﺱ ] söz.<br />

sûhte (F.) [ ﻪﺘﺧﻮﺱ ] yanık.<br />

suhuf (A.) [ ﻒﺤﺹ ] sayfalar.<br />

sûikasd (A.-F.) [ ﺪﺼﻗ ءﻮﺱ ] suikast, cana kıyma.<br />

sûinazar (A.-F.) [ ﺮﻈﻥ ءﻮﺱ ] kötü gözle bakış.<br />

sûiniyet (A.-F.) [ ﺖﻴﻥ ءﻮﺱ ] kötü niyet.<br />

sûizan (A.-F.) [ ﻦﻇ ءﻮﺱ ] kötü kanıya düşme.<br />

sûk (A.) [ قﻮﺱ ] çarşı.<br />

sukût (A.) [ طﻮﻘﺱ ] düşüş.<br />

sulb (A.) [ ﺐﻠﺹ ] 1.döl, soy. 2.katı.<br />

sulehâ (A.) [ ﺎﺤﻠﺹ ] salih kişiler, iyi amelli kullar.<br />

sulh (A.) [ ﺢﻠﺹ ] barış.<br />

sulhâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﺢﻠﺹ ] barışçıl.<br />

410


sulhen (A.) [ ﺎﺤﻠﺹ ] barış yoluyla.<br />

sulta (A.) [ ﻪﻄﻠﺱ ] baskı.<br />

sultân (A.) [ نﺎﻄﻠﺱ ] 1.hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.<br />

sun’ (A.) [ ﻊﻨﺹ ] 1.yapma. 2.yaratma. 3.güç.<br />

sun’î (A.) [ ﯽﻌﻨﺹ ] yapay.<br />

sunûf (A.) [ فﻮﻨﺹ ] sınıflar.<br />

sûr (A.) [ رﻮﺱ ] hisar.<br />

sûr (A.) [ رﻮﺹ ] 1.boru. 2.kıyamette üflenecek boru.<br />

sûr (F.) [ رﻮﺱ ] 1.düğün. 2.şenlik.<br />

sûrâh (F.) [ خارﻮﺱ ] delik.<br />

surahî (A.) [ ﯽﺣاﺮﺹ ] sürahi.<br />

sûret (A.) [ ترﻮﺹ ] 1.yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.<br />

sûretâ (A.) [ ﺎﺕرﻮﺹ ] görünüşte.<br />

sûretger (A.-F.) [ ﺮﮕﺕرﻮﺹ ] ressam.<br />

sûrnâ (F.) [ ﺎﻥرﻮﺱ ] zurna.<br />

surre (A.) [ ﻩﺮﺹ ] 1.para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen<br />

paralar ve armağanlar.<br />

sûsen (F.) [ ﻦﺱﻮﺱ ] susam.<br />

sûsmâr (F.) [ رﺎﻤﺱﻮﺱ ] kertenkele.<br />

sutûh (A.) [ حﻮﻄﺱ ] yüzeyler, satıhlar.<br />

sutûr (A.) [ رﻮﻄﺱ ] satırlar.<br />

suver (A.) [ رﻮﺹ ] 1.yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.<br />

sûy (F.) [ یﻮﺱ ] yön, taraf.<br />

411


sûz (F.) [ زﻮﺱ ] 1.yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.<br />

sûzân (F.) [ نازﻮﺱ ] 1.yakıcı. 2.yanıcı.<br />

sûzen (F.) [ نزﻮﺱ ] iğne.<br />

sûzende (F.) [ ﻩﺪﻥزﻮﺱ ] yakıcı.<br />

sûziş (F.) [ شزﻮﺱ ] yanma, yangı.<br />

sûznâk (F.) [ کﺎﻥزﻮﺱ ] yakıcı.<br />

sübhan (A.) [ نﺎﺤﺒﺱ ] Tanrı.<br />

sübhânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺤﺒﺱ ] tanrısal.<br />

sübût (A.) [ تﻮﺒﺛ ] 1.sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.<br />

sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.<br />

sücûd (A.) [ دﻮﺠﺱ ] secde etme, yere kapanma.<br />

südde (A.) [ ﻩﺪﺱ ] 1.kapı. 2.eşik.<br />

süedâ (A.) [ ادﺆﺱ ] kutlu kişiler.<br />

süfehâ (A.) [ ﺎﻬﻔﺱ ] alçaklar, sefihler.<br />

süferâ (A.) [ اﺮﻔﺱ ] elçiler, büyükelçiler.<br />

süflî (A.) [ ﯽﻠﻔﺱ ] 1.aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.<br />

süfte (F.) [ ﻪﺘﻔﺱ ] delinmiş.<br />

süfün (A.) [ ﻦﻔﺱ ] gemiler.<br />

sügur (A.) [ رﻮﻐﺛ ] sınırlar.<br />

sühan (F.) [ ﻦﺨﺱ ] söz.<br />

sühandan (F.) [ ناﺪﻨﺨﺱ ] söz bilen, sözden anlayan.<br />

sühanperdaz (F.) [ زادﺮﭘ ﻦﺨﺱ ] ağzı laf yapan.<br />

sühûlet (A.) [ ﺖﻝﻮﻬﺱ ] kolaylık.<br />

412


sühûnet (A.) [ ﺖﻥﻮﺨﺱ sıcaklık.<br />

sükkân (A.) [ نﺎﮑﺱoturanlar, sakinler.<br />

sükker (A.) [ ﺮﮑﺱ şeker.<br />

sükûn (A.) [ نﻮﮑﺱsakinlik, hareketsizlik.<br />

sükûnet (A.) [ ﺖﻥﻮﮑﺱ.sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.<br />

sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.<br />

sükût (A.) [ تﻮﮑﺱ ] sessizlik.<br />

sülâle (A.) [ ﻪﻝﻼﺱ ] soy sop.<br />

sülâsâ (A.) [ ﺎﺜﻠﺛ ] salı.<br />

süllem (A.) [ ﻢﻠﺱ ] merdiven.<br />

süls (A.) [ ﺚﻠﺛ ] üçtebir.<br />

sülûk (A.) [ کﻮﻠﺱ ] 1.yola girme. 2.tarikata girme.<br />

sülüsân (A.) [ نﻼﺜﻠﺛ ] üçte iki.<br />

süm (F.) [ ﻢﺱ ] toynak.<br />

sümpâre (F.) [ ﻩرﺎﭘ ﻢﺱ ] zımpara.<br />

sümûm (A.) [ مﻮﻤﺱ ] zehirler.<br />

sünbâde (F.) [ ﻩدﺎﺒﻨﺱ ] zımpara.<br />

sünbül (F.) [ ﻞﺒﻨﺱ ] sümbül.<br />

sünbüle (A.) [ ﻪﻠﺒﻨﺱ ] başak.<br />

sünen (A.) [ ﻦﻨﺱ ] sünnetler.<br />

sünûhat (A.) [ تﺎﺣﻮﻨﺱ ] akla gelenler, içe doğanlar.<br />

sürâdık (A.) [ قداﺮﺱ ] saray perdesi.<br />

sürb (F.) [ بﺮﺱ ] 1.kurşun. 2.kalay.<br />

413


süreyya (A.) [ ﺎیﺮﺛ ] Ülker, Pervin.<br />

sürfe (F.) [ ﻪﻓﺮﺱ ] öksürük.<br />

sürh (F.) [ خﺮﺱ ] 1.kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.<br />

sürmedan (T.-F.) [ ناد ﻪﻡﺮﺱ ] sürmelik.<br />

sürûd (F.) [ دوﺮﺱ ] şarkı, melodi.<br />

sürur (A.) [ روﺮﺱ ] sevinç.<br />

sürûrengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا روﺮﺱ ] sevinçli.<br />

sürûş (F.) [ شوﺮﺱ ] melek.<br />

süst (F.) [ ﺖﺴﺱ ] 1.gevşek. 2.tembel, uyuşuk.<br />

sütre (A.) [ ﻩﺮﺘﺱ ] 1.örtü. 2.perde.<br />

sütûde (F.) [ ﻩدﻮﺘﺱ ] övülmüş.<br />

sütûn (F.) [ نﻮﺘﺱ ] direk.<br />

sütur (F.) [ رﻮﺘﺱ ] 1.binek hayvanı. 2.yük hayvanı.<br />

süvar (F.) [ راﻮﺱ ] 1.binmiş. 2.binen.<br />

süvârî (F.) [ یراﻮﺱ ] 1.binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.<br />

süyûf (A.) [ فﻮﻴﺱ ] kılıçlar.<br />

414


şa’r (A.) [ ﺮﻌﺵ ] kıl.<br />

şa’riyye (A.) [ ﻪیﺮﻌﺵ ] şehriye.<br />

şa’şa’a (A.) [ ﻪﻌﺸﻌﺵ ] 1.gösteriş. 2.parlaklık.<br />

şa’şa’adâr (A.-F.) [ راد ﻪﻌﺸﻌﺵ ] 1.gösterişli. 2.parlak.<br />

şâd (F.) [ دﺎﺵ ] sevinçli.<br />

şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.<br />

şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.<br />

şâdân (F.) [ نادﺎﺵ ] sevinçli.<br />

şâdî (F.) [ یدﺎﺵ ] sevinç.<br />

şâdmân (F.) [ نﺎﻡدﺎﺵ ] sevinçli.<br />

şâdmânî (F.) [ ﯽﻥﺎﻡدﺎﺵ ] sevinç.<br />

şâdurvan (F.) [ ناوردﺎﺵ ] şadırvan.<br />

şafak (A.) [ ﻖﻔﺵ ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.<br />

şâfi’ (A.) [ ﻊﻓ ﺎﺵ ] şefaatçi.<br />

şâgird (F.) [ دﺮﮔﺎﺵ ] 1.öğrenci. 2.çırak.<br />

şâgirdân (F.) [ نادﺮﮔﺎﺵ ] 1.öğrenciler. 2.çıraklar.<br />

şâh (F.) [ خﺎﺵ ] 1.dal. 2.boynuz.<br />

şâh (F.) [ ﻩﺎﺵ ] 1.padişah. 2.ıran şahı.<br />

şahâdet (A.) [ تدﺎﻬﺵ ] 1.tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.<br />

ş<br />

415


şahâdetname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ تدﺎﻬﺵ ] diploma.<br />

şâhân (F.) [ نﺎهﺎﺵ ] şahlar.<br />

şâhâne (F.) [ ﻪﻥﺎهﺎﺵ ] 1.şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.<br />

şahbal (F.) [ لﺎﺒهﺎﺵ ] kanattaki en uzun tüy.<br />

şâhenşâh (F.) [ ﻩﺎﺸﻨهﺎﺵ ] şahlar şahı.<br />

şâheser (F.-A.) [ ﺮﺛا ﻩﺎﺵ ] üstün nitelikli eser.<br />

şâhî (F.) [ ﯽهﺎﺵ ] şahlık.<br />

şâhid (A.) [ ﺪهﺎﺵ ] 1.tanık. 2.güzel. 3.sevgili.<br />

şâhika (A.) [ ﻪﻘهﺎﺵ ] doruk.<br />

şahin (F.) [ ﻦﻴهﺎﺵ ] şahin.<br />

şâhkâr (F.) [ رﺎﮑهﺎﺵ ] şaheser, başyapıt.<br />

şahne (A.) [ ﻪﻨﺤﺵ ] güvenlik görevlisi, polis.<br />

şâhnişin (F.) [ ﻦﻴﺸﻨهﺎﺵ ] cumba.<br />

şâhrah (F.) [ ﻩاﺮهﺎﺵ ] anayol.<br />

şâhreg (F.) [ گﺮهﺎﺵ ] atardamar.<br />

şahs (A.) [ ﺺﺨﺵ ] kişi, şahıs.<br />

şâhsâr (F.) [ رﺎﺴﺧﺎﺵ ] çalılık.<br />

şahsen (A.) [ ﺎﺼﺨﺵ ] bizzet, kendisi.<br />

şahsî (A.) [ ﯽﺼﺨﺵ ] kişisel.<br />

şahsiyet (A.) [ ﺖﻴﺼﺨ ﺵ ] kişilik.<br />

şahsüvar (F.) [ راﻮﺱ ﻩﺎﺵ ] usta binici.<br />

şahvar (F.) [ راﻮهﺎﺵ ] 1.şah gibi. 2.büyük inci.<br />

şâhzade (F.) [ ﻩداﺰهﺎﺵ ] şehzade.<br />

416


şâibe (A.) [ ﻪﺒﺋﺎﺵ ] leke, kötü iz.<br />

şaîr (A.) [ ﺮﻴﻌﺵ ] arpa.<br />

şâir (A.) [ ﺮﻋﺎﺵ ] ozan, şair.<br />

şâiran (A.-F.) [ ناﺮﻋﺎﺵ ] şairler.<br />

şâirâne (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﻋﺎﺵ ] romantik, şairce.<br />

şâire (A.) [ ﻩﺮﻋﺎﺵ ] bayan şair.<br />

şakâikünnumân A.) [ نﺎﻤﻌﻨﻝا قءﺎﻘﺵ ] gelincik.<br />

şakî (A.) [ ﯽﻘﺵ ] haydut.<br />

şâkî (A.) [ ﯽﮐﺎﺵ ] şikayetçi.<br />

şâkir (A.) [ ﺮﮐﺎﺵ ] şükr eden.<br />

şâkird (F.) [ دﺮﮐﺎﺵ ] 1.öğrenci. 2.çırak.<br />

şakk (A.) [ ﻖﺵ ] yarık, çatlak.<br />

şâkûl (A.) [ لﻮﮐﺎﺵ ] çekül.<br />

şâl (F.) [ لﺎﺵ ] şal.<br />

şâm (F.) [ مﺎﺵ ] akşam.<br />

şâme (F.) [ ﻪﻡﺎﺵ ] başörtüsü.<br />

şâmgâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻡﺎﺵ ] akşam vakti, akşamüstü.<br />

şâmî (A.) [ ﯽﻡﺎﺵ ] şamlı.<br />

şâmih (A.) [ ﺦﻡﺎ ﺵ ] yüksek, yüce.<br />

şâmil (A.) [ ﻞﻡﺎﺵ ] kapsayan.<br />

şâmil olmak kapsamak.<br />

şâmme (A.) [ ﻪﻡﺎﺵ ] koku alma duyusu.<br />

şân (A.) [ نﺎﺵ ] 1.şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.<br />

417


şâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺵ ] tarak.<br />

şarâb (A.) [ باﺮﺵ ] şarap.<br />

şarâbî (A.) [ ﯽﺑاﺮﺵ ] 1.şarapçı. 2.şarap rengi.<br />

şâri’ (A.) [ عرﺎﺵ ] yasa koyucu.<br />

şâribülleyli vennehâr (A.) [ رﺎﻬﻨﻝاو ﻞﻴﻠﻝا برﺎﺵ ] ayyaş, gece demez gündüz demez<br />

içki içen.<br />

şârih (A.) [ حرﺎﺵ ] şerh eden.<br />

şark (A.) [ قﺮﺵ ] 1.doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.<br />

şarkan (A.) [ ﺎﻗﺮﺵ ] 1.doğudan. 2.doğusunda.<br />

şarkî (A.) [ ﯽﻗﺮﺵ ] doğu, doğu ile ilgili.<br />

şarkiyat (A.) [ تﺎﻴﻗﺮﺵ ] doğubilim.<br />

şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.<br />

şarkiyyûn (A.) [ نﻮﻴﻗﺮﺵ ] doğulular.<br />

şart (A.) [ طﺮﺵ ] 1.koşul. 2.yemin. 3.durum.<br />

şartiyyet (A.) [ ﺖﻴﻃﺮﺵ ] koşulluluk.<br />

şartnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ طﺮﺵ ] şart mektubu.<br />

şast (F.) [ ﺖﺴﺵ ] altmış.<br />

şathiyyat (A.) [ تﺎﻴﺤﻄﺵ ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.<br />

şâtır (A.) [ ﺮﻃﺎﺵ ] neşeli.<br />

şatranc (A.) [ ﺞﻥﺮﻄﺵ ] satranç.<br />

şatt (A.) [ ﻂﺵ ] ırmak, büyük nehir.<br />

şâyân (F.) [ نﺎیﺎﺵ ] layık, yaraşır, yakışık alır.<br />

şâyed (F.) [ ﺪیﺎﺵ ] belki, şayet.<br />

418


şâyeste (F.) [ ﻪﺘﺴیﺎﺵ ] yaraşır, layık.<br />

şâyestegî (F.) [ ﯽﮕﺘﺴیﺎﺵ ] yaraşma.<br />

şâygân (F.) [ نﺎﮕیﺎﺵ ] yaraşır, yakışık alır.<br />

şâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﺵ ] yayılmış.<br />

şâyia (A.) [ ﻪﻌیﺎﺵ ] söylenti.<br />

şâz (A.) [ ذﺎﺵ ] kural dışı.<br />

şe’n (A.) [ نﺄﺵ ] iş.<br />

şe’niyet (A.) [ ﺖﻴﻥﺄﺵ ] gerçeklik, realite.<br />

şeâmet (A.) [ ﺖﻡﺂﺵ ] uğursuzluk.<br />

şeb (F.) [ ﺐﺵ ] gece.<br />

şeb -i arûs [ سوﺮﻋ ﺐﺵ ] 1.düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin<br />

ölüm gecesi.<br />

şeb -i yeldâ [ اﺪﻠی ﺐﺵ ] yılın en uzun gecesi.<br />

şebâb (A.) [ بﺎﺒﺵ ] gençlik.<br />

şebâhet (A.) [ ﺖهﺎﺒﺵ ] benzerlik.<br />

şebân (F.) [ نﺎﺒﺵ ] geceler.<br />

şebangâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻥﺎﺒﺵ ] geceleyin, gece vakti.<br />

şebâviz (F.) [ ﺰیوﺎﺒﺵ ] ishak kuşu.<br />

şebbûy (F.) [ یﻮﺑ ﺐﺵ ] şebboy.<br />

şebefrûz (F.) [ زوﺮﻓا ﺐﺵ ] geceyi aydınlatan.<br />

şebeke (A.) [ ﻪﮑﺒﺵ ] 1.ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.<br />

şebgerd (F.) [ دﺮﮕﺒﺵ ] bekçi.<br />

şebgîr (F.) [ ﺮﻴﮕﺒﺵ ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.<br />

419


şebîh (A.) [ ﻪﻴﺒﺵ ] benzer, benzeyen.<br />

şebîhûn (F.) [ نﻮﺨﻴﺒﺵ ] gece baskını.<br />

şebistan (F.) [ نﺎﺘﺴﺒﺵ ] 1.yatak odası. 2.harem dairesi.<br />

şebnem (F.) [ ﻢﻨﺒﺵ ] çiy.<br />

şebpere (F.) [ ﻩﺮﭘ ﺐﺵ ] yarasa.<br />

şebreng (F.) [ ﮓﻥر ﺐﺵ ] 1.siyah. 2.gece rengi.<br />

şebtâb (F.) [ بﺎﺘﺒﺵ ] ateş böceği.<br />

şeburûz (F.) [ زور و ﺐ ﺵ ] gece gündüz.<br />

şebzindedâr (F.) [ راد ﻩﺪﻥز ﺐﺵ ] geceleri ibadet eden.<br />

şecâat (A.) [ ﺖﻋﺎﺠﺵ ] cesaret, yiğitlik.<br />

şecer (A.) [ ﺮﺠﺵ ] ağaç.<br />

şecere (A.) [ ﻩﺮﺠﺵ ] soyağacı.<br />

şecî (A.) [ ﻊﻴﺠﺵ ] cesur, yiğit.<br />

şedîd (A.) [ ﺪیﺪﺵ ] şiddetli.<br />

şefâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻔﺵ ] af için aracılık etme.<br />

şefafet (A.) [ ﺖﻓﺎﻔﺵ ] saydamlık.<br />

şefakat (A.) [ ﺖﻘﻔﺵ ] şefkat.<br />

şeffaf (A.) [ فﺎﻔﺵ ] saydam.<br />

şefî’ (A.) [ ﻊﻴﻔﺵ ] şefaatçi, şefaat eden.<br />

şefik (A.) [ ﻖﻴﻔﺵ ] müşfik, şefkatli.<br />

şeftâlû (F.) [ ﻮﻝﺎﺘﻔﺵ ] şeftali.<br />

şegal (F.) [ لﺎﻐﺵ ] çakal.<br />

şeh (F.) [ ﻪﺵ ] şah, padişah.<br />

420


şehâ (F.) [ ﺎﻬﺵ ] ey şah.<br />

şehâdet (A.) [ تدﺎﻬﺵ ] 1.tanıklık. 2.şehitlik.<br />

şehâdetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ تدﺎﻬﺵ ] diploma, mezuniyet belgesi.<br />

şehâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﻬﺵ ] yiğitlik.<br />

şehbâl (F.) [ لﺎﺒﻬﺵ ] kanattaki en uzun tüy.<br />

şehbender (F.) [ رﺪﻨﺒﻬﺵ ] konsolos.<br />

şehbenderhâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺧ رﺪﻨﺒﻬﺵ ] konsolosluk.<br />

şehd (A.) [ ﺪﻬﺵ ] bal.<br />

şehenşâh (F.) [ ﻩﺎﺸﻨﻬﺵ ] büyük şah, şahlar şahı.<br />

şehevât (A.) [ تاﻮﻬﺵ ] şehvetler.<br />

şehîd (A.) [ ﺪﻴﻬﺵ ] şehit.<br />

şehîr (A.) [ ﺮﻴ ﻬﺵ ] ünlü, meşhur.<br />

şehlâ (A.) [ ﻼﻬﺵ ] 1.hafif şaşı. 2.ela gözlü.<br />

şehnişin (F.) [ ﻦﻴﺸﻨﻬﺵ ] cumba.<br />

şehper (F.) [ ﺮﭙﻬﺵ ] kuş kanadındaki en uzun tüy.<br />

şehr (A.) [ ﺮﻬﺵ ] ay.<br />

şehr (Pehlevî>F.) [ ﺮﻬﺵ ] kent, şehir.<br />

şehrâşûb (F.) [ بﻮﺵﺁ ﺮﻬﺵ ] şehir karıştıran.<br />

şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.<br />

şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.<br />

şehrî (F.) [ یﺮﻬﺵ ] şehirli, kentli.<br />

şehristan (F.) [ نﺎﺘﺱﺮﻬﺵ ] kent, büyük şehir.<br />

şehryâr (F.) [ رﺎیﺮﻬﺵ ] hükümdar, şah.<br />

421


şehryârî (F.) [ یرﺎیﺮﻬﺵ ] hükümdarlık, şahlık.<br />

şehsüvar (F.) [ راﻮﺴﻬﺵ ] binici, usta binici.<br />

şehvânî (A.) [ ﯽﻥاﻮﻬﺵ ] 1.şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.<br />

şehvât (A.) [ تاﻮﻬﺵ ] şehvetler.<br />

şehvet (A.) [ تﻮﻬﺵ ] 1.aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.<br />

şehvetengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا تﻮﻬﺵ ] şehvet verici.<br />

şehvetperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘ تﻮﻬﺵ ] şehvet düşkünü.<br />

şehzâde (F.) [ ﻩداﺰﻬﺵ ] şah çocuğu, şehzade.<br />

şehzâdegân (F.) [ نﺎﮔداﺰﻬﺵ ] şehzadeler.<br />

şekâvet (A.) [ توﺎﻘﺵ ] haydutluk.<br />

şeker (F.) [ ﺮﮑﺵ ] şeker.<br />

şekerâb (F.) [ باﺮﮑﺵ ] tatsızlık, kırgınlık.<br />

şekerhand (F.) [ ﺪﻨﺧﺮﮑﺵ ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.<br />

şekerleb (F.) [ ﺐﻝﺮﮑﺵ ] 1.tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.<br />

şekîbâ (F.) [ ﺎﺒﻴﮑﺵ ] sabırlı.<br />

şekk (A.) [ ﮏﺵ ] kuşku, şüphe.<br />

şekl (A.) [ ﻞﮑﺵ ] 1.şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.<br />

şeklen (A.) [ ﻼﮑﺵ ] şekilce.<br />

şeklî (A.) [ ﯽﻠﮑﺵ ] şekle dayanan, biçimsel.<br />

şekvâ (A.) [ اﻮﮑﺵ ] şikayet, sızlanma.<br />

şekvâ etmek şikayet etmek.<br />

şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.<br />

şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.<br />

422


şelgam (F.) [ ﻢﻐﻠﺵ ] şalgam.<br />

şellâle (A.) [ ﻪﻝﻼﺵ ] çağlayan, şelale.<br />

şelvâr (F.) [ راﻮﻠﺵ ] 1.pantolon. 2.şalvar.<br />

şelvârbend (F.) [ ﺪﻨﺑراﻮﻠﺵ ] uçkur.<br />

şem’ (A.) [ ﻊﻤﺵ ] 1.mum. 2.balmumu.<br />

şem’dan (A.-F.) [ ناﺪﻌﻤﺵ ] mumluk, şamdan.<br />

şemâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻤﺵ ] huylar, tavırlar.<br />

şemâte (A.) [ ﻪﻃﺎﻤﺵ ] şamata.<br />

şemîm (A.) [ ﻢﻴﻤﺵ ] 1.güzel koku. 2.güzel kokulu.<br />

şemme (A.) [ ﻪﻤﺵ ] çok az.<br />

şems (A.) [ ﺲﻤﺵ ] güneş.<br />

şemsî (A.) [ ﯽﺴﻤﺵ ] 1.güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.<br />

şemsiye (A.) [ ﻪﻴﺴﻤﺵ ] 1.güneşlik. 2.şemsiye.<br />

şemşîr (F.) [ ﺮﻴﺸﻤﺵ ] kılıç.<br />

şenâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻨﺵ ] kötülük.<br />

şenbe (F.) [ ﻪﺒﻨﺵ ] cumartesi.<br />

şenî’ (A.) [ ﻊﻴﻨﺵ ] kötü, çirkin.<br />

şer (A.) [ ﺮﺵ ] kötülük.<br />

şer’ (A.) [ عﺮﺵ ] din kuralları.<br />

şer’an (A.) [ ﺎﻋﺮﺵ ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.<br />

şer’î (A.) [ ﯽﻋﺮﺵ ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.<br />

şer’iye (A.) [ ﻪﻴﻋﺮﺵ ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.<br />

şerâbhâr (A.-F.) [ راﻮﺨﺑاﺮﺵ ] şarap içen.<br />

423


şerâfet (A.) [ ﺖﻓاﺮﺵ ] 1.şereflilik. 2.soyluluk.<br />

şerâit (A.) [ ﻂﺋاﺮﺵ ] koşullar.<br />

şerâket (A.) [ ﺖﮐاﺮﺵ ] ortaklık.<br />

şerâre (A.) [ ﻩراﺮﺵ ] kıvılcım.<br />

şerâret (A.) [ تراﺮﺵ ] kötülük, şerlilik.<br />

şerâyi’ (A.) [ ﻊیاﺮﺵ ] şeriat hükümleri.<br />

şerbet (A.) [ ﺖﺑﺮﺵ ] şurup.<br />

şeref (A.) [ فﺮﺵ ] 1.şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.<br />

şerefbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺒﻓﺮﺵ ] şeref veren.<br />

şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.<br />

şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.<br />

şerefvârid olmak şerefle gelmek.<br />

şerefvusûl olmak şerefle gelmek.<br />

şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.<br />

şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.<br />

şerer (A.) [ رﺮﺵ ] kıvılcımlar.<br />

şerh (A.) [ حﺮﺵ ] 1.açma. 2.açılama.<br />

şerha (A.) [ ﻪﺣﺮﺵ ] dilim dilim olmuş.<br />

şerha şerha dilim dilim, parçamparça.<br />

şeriat (A.) [ ﺖﻌیﺮﺵ ] 1.din hükümleri. 2.doğru yol.<br />

şerif (A.) [ ﻒیﺮﺵ ] 1.şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.<br />

şerik (A.) [ ﮏیﺮﺵ ] 1.ortak. 2.okul arkadaşı.<br />

şerîr (A.) [ ﺮیﺮﺵ ] kötü, şirret.<br />

424


şerîta (A.) [ ﻪﻄیﺮﺵ ] koşul.<br />

şerm (F.) [ مﺮﺵ ] utanç, utanma.<br />

şermende (F.) [ ﻩﺪﻨﻡﺮﺵ ] utangaç.<br />

şermendegî (F.) [ ﯽﮔﺪﻨﻡﺮﺵ ] utangaçlık.<br />

şermgîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻡﺮﺵ ] utangaç.<br />

şermnâk (F.) [ کﺎﻨﻡﺮﺵ ] utangaç.<br />

şermsâr (F.) [ رﺎﺴﻡﺮﺵ ] utangaç.<br />

şerr (A.) [ ﺮﺵ ] 1.kötülük. 2.kötü davranış.<br />

şerîr (A.) [ ﺮیﺮﺵ ] kötü insan, kötülük eden insan.<br />

şest (F.) [ ﺖﺴﺵ ] 1.okçu yüksüğü. 2.olta.<br />

şeş (F.) [ ﺶﺵ ] altı.<br />

şeşbeş (F.-T.) [ ﺶﺑ ﺶﺵ ] altı ve beş.<br />

şeşcihar (F.) [ رﺎﻬﺝ ﺶﺵ ] altı ve dört.<br />

şeşise (F.) [ ﻪﺱ و ﺶﺵ ] altı ve üç.<br />

şeşiyek (F.) [ ﮏی و ﺶﺵ ] altı ve bir.<br />

şeşper (F.) [ ﺮﭘ ﺶﺵ ] topuz.<br />

şeşüdü (F.) [ ود و ﺶﺵ ] altı ve iki.<br />

şeşüm (F.) [ ﻢﺸﺵ ] altıncı.<br />

şeşüse (F.) [ ﻪﺱ و ﺶﺵ ] altı ve üç.<br />

şeşüyek (F.) [ ﮏی و ﺶﺵ ] altı ve bir.<br />

şetâret (A.) [ ترﺎﻄﺵ ] neşe.<br />

şetm (A.) [ ﻢﺘﺵ ] küfür, sövgü.<br />

şetm etmek küfretmek, sövmek.<br />

425


şevâgil (A.) [ ﻞﻏاﻮﺵ ] uğraşılar.<br />

şevher (F.) [ ﺮهﻮﺵ ] koca.<br />

şevk (A.) [ قﻮﺵ ] 1.çok isteme. 2.sevinç.<br />

şevket (A.) [ ﺖﮐﻮﺵ ] ululuk.<br />

şevketmeâb (A.) [ بﺂﻡ ﺖﮐﻮﺵ ] yüce padişah.<br />

şevketpenâh (A.-F.) [ ﻩﺎﻨﭘ ﺖﮐﻮﺵ ] yüce padişah.<br />

şey’ (A.) [ ءﯽﺵ ] şey.<br />

şey’î (A.) [ ﯽﺌﻴﺵ ] nesnel, objektif.<br />

şey’iyet (A.) [ ﺖﻴﺌﻴﺵ ] nesnellik, objektiflik.<br />

şeyâtin (A.) [ ﻦﻴﻃﺎﻴﺵ ] şeytanlar.<br />

şeyb (A.) [ ﺐﻴﺵ ] yaşlılık, ihtiyarlık.<br />

şeydâ (F.) [ اﺪﻴﺵ ] mecnun.<br />

şeyh (A.) [ ﺦﻴﺵ ] 1.yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.<br />

şeyhûhet (A.) [ ﺖﺧﻮﺨﻴﺵ ] yaşlılık.<br />

şeytanet (A.) [ ﺖﻨﻄﻴﺵ ] şeytanlık, hilekârlık.<br />

şeytânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻄﻴﺵ ] 1.şeytanlık. 2.şeytanca.<br />

şıhne (A.) [ ﻪﻨﺤﺵ ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.<br />

şık (A.) [ ﻖﺵ ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.<br />

şi’r (A.) [ ﺮﻌﺵ ] şiir.<br />

şîa (A.) [ ﻪﻌﻴﺵ ] şiî.<br />

şiâr (A.) [ رﺎﻌﺵ ] 1.slogan. 2.işaret.<br />

şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.<br />

şibh (A.) [ ﻪﺒﺵ ] 1.benzeme. 2.benzer.<br />

426


şibh-i cezîre (A.-F.) [ ﻩﺮیﺰﺝ ﻪﺒﺵ ] yarımada.<br />

şibh-i münharif (A.-F.) [ فﺮﺤﻨﻡ ﻪﺒﺵ ] yamuk.<br />

şicâ’ (A.) [ عﺎﺠﺵ ] cesurlar.<br />

şiddet (A.) [ تﺪﺵ ] 1.sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.<br />

şiddetle (A.-T.) kesin olarak.<br />

şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.<br />

şifa bulmak iyileşmek.<br />

şifâ’ (A.) [ ءﺎﻔﺵ ] şifa,iyileşme.<br />

şifâbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑﺎﻔﺵ ] şifa verme, iyileştirme.<br />

şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.<br />

şifâhane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧﺎﻔﺵ ] hastane.<br />

şifâhen (A.) [ ﺎهﺎﻔﺵ ] sözlü olarak.<br />

şifâhî (A.) [ ﯽهﺎﻔﺵ ] sözlü olarak.<br />

şifakâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻔﺵ ] şifa veren, iyileştiren.<br />

şifânâpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘﺎﻥﺎﻔﺵ ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.<br />

şifâresân (A.-F.) [ نﺎﺱرﺎﻔﺵ ] şifa veren, iyileştiren.<br />

şifâyâb (A.-F.) [ بﺎیﺎﻔﺵ ] şifa bulan.<br />

şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.<br />

şîfte (F.) [ ﻪﺘﻔﻴﺵ ] delicesine aşık.<br />

şîftedil (F.) [ لد ﻪﺘﻔﻴﺵ ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.<br />

şihâb (A.) [ بﺎﻬﺵ ] 1.akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.<br />

şîhe (F.) [ ﻪﻬﻴﺵ ] kişneme.<br />

şîî (A.) [ ﯽﻌﻴﺵ ] şiî, şîa mezhebine mensup.<br />

427


şiirâlud (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ ﺮﻌﺵ ] şiirli.<br />

şîiyyet (A.) [ ﺖﻴﻌﻴﺵ ] şiîlik.<br />

şikâf (F.) [ ] فﺎﮑﺵ 1.yarık. 2.yaran.<br />

şikâr (F.) [ رﺎﮑﺵ ] 1.av. 2.av hayvanı.<br />

şikâr etmek avlamak.<br />

şikâr olmak avlanmak, av olmak.<br />

şikârgah (F.) [ ﻩﺎﮔرﺎﮑﺵ ] avlak.<br />

şikârî (F.) [ یرﺎﮑﺵ ] 1.avcı. 2.av ile ilgili.<br />

şikâyât (A.) [ تﺎیﺎﮑﺵ ] şikayetler.<br />

şikâyet (A.) [ ﺖیﺎﮑﺵ ] sızlanma, şikayet.<br />

şikâyetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺖیﺎﮑﺵ ] 1.şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan<br />

yapıt.<br />

şikem (F.) [ ﻢﮑﺵ ] 1.karın. 2.mide.<br />

şikembe (F.) [ ﻪﺒﻤﮑﺵ ] işkembe.<br />

şikemderd (F.) [ درد ﻢﮑﺵ ] karın ağrısı.<br />

şikemperest (F.) [ ﺖﺱﺮﭘ ﻢﮑﺵ ] obur.<br />

şikemperver (F.) [ روﺮﭘ ﻢﮑﺵ ] obur.<br />

şiken (F.) [ ﻦﮑﺵ ] 1.kıran. 2.kıvrım, büklüm.<br />

şikence (F.) [ ﻪﺠﻨﮑﺵ ] işkence.<br />

şikest (F.) [ ﺖﺴﮑﺵ ] 1.kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.<br />

şikest bulmak kırılmak.<br />

şikest olmak kırılmak.<br />

şikeste (F.) [ ﻪﺘﺴﮑﺵ ] 1.kırık. 2.yenik, mağlup.<br />

428


şikestebâl (F.) [ لﺎﺑ ﻪﺘﺴﮑﺵ ] 1.kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.<br />

şikestebeste (F.) [ ﻪﺘﺴﺑ ﻪﺘﺴﮑﺵ ] kırık dökük.<br />

şikestedil (F.) [ لد ﻪﺘﺴﮑﺵ ] gönlü yaralı.<br />

şikestetâli’ (F.-A.) [ ﻊﻝﺎﻃ ﻪﺘﺴﮑﺵ ] talihsiz.<br />

şimâl (A.) [ لﺎﻤﺵ ] 1.kuzey. 2.sol.<br />

şimâlen (A.) [ ﻻﺎﻤﺵ ] 1.kuzeyden. 2.kuzeyde.<br />

şimâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻤﺵ ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.<br />

şimşâd (F.) [ دﺎﺸﻤﺵ ] şimşir.<br />

şimşir (F.) [ ﺮﻴﺸﻤﺵ ] kılıç.<br />

şinâs (F.) [ سﺎﻨﺵ ] 1.tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.<br />

şîr (F.) [ ﺮﻴﺵ ] arslan.<br />

şîr (F.) [ ﺮﻴﺵ ] süt.<br />

şîrâze (F.) [ ﻩزاﺮﻴﺵ ] 1.kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.<br />

şîrdan (F.) [ نادﺮﻴﺵ ] şirden.<br />

şîrdil (F.) [ لدﺮﻴﺵ ] yiğit, arslan yürekli.<br />

şîre (F.) [ ﻩﺮ ﻴﺵ ] 1.şıra. 2.özsuyu. 3.süt.<br />

şîrhar (F.) [ راﻮﺧﺮﻴﺵ ] süt çocuğu.<br />

şîrin (F.) [ ﻦیﺮﻴﺵ ] 1.tatlı. 2.şirin, sevimli.<br />

şîrinkâr (F.) [ رﺎﮑﻨیﺮﻴﺵ ] davranışları güzel.<br />

şîrinzeban (F.) [ نﺎﺑز ﻦیﺮﻴﺵ ] tatlı dilli.<br />

şirk (A.) [ کﺮﺵ ] Tanrı’ya ortak koşma.<br />

şirket (A.) [ ﺖﮐﺮﺵ ] ortaklık.<br />

şîrmerd (F.) [ دﺮﻡﺮﻴﺵ ] yürekli, yiğit.<br />

429


şîrpençe (F.) [ ﻪﭽﻨﭘﺮﻴﺵ ] 1.arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan<br />

çıbanı.<br />

şirret (A.) [ تﺮﺵ ] 1.kötülük. 2.kötü insan.<br />

şiryân (A.) [ نﺎیﺮﺵ ] atardamar.<br />

şîşe (F.) [ ﻪﺸﻴﺵ ] şişe.<br />

şitâ (A.) [ ﺎﺘﺵ ] kış.<br />

şitâbân (F.) [ نﺎﺑﺎﺘﺵ ] koşan, seğirten.<br />

şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.<br />

şitâiyye (A.) [ ﻪﻴﺋﺎﺘﺵ ] 1.kışlık. 2.kış için yazılan şiir.<br />

şîve (F.) [ ﻩﻮﻴﺵ ] 1.tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.<br />

şîvebaz (F.) [ زﺎﺑ ﻩﻮﻴﺵ ] işveli.<br />

şîvekâr (F.) [ رﺎﮐ ﻩﻮﻴﺵ ] işveli, cilveli.<br />

şîven (F.) [ نﻮﻴﺵ ] ağıt.<br />

şöhre (A.) [ ﻩﺮﻬﺵ ] ünlü.<br />

şöhret (A.) [ تﺮﻬﺵ ] ün.<br />

şöhretşiâr (A.) [ رﺎﻌﺵ تﺮﻬﺵ ] ünlü.<br />

şu’le (A.) [ ﻪﻠﻌﺵ ] alev, şule.<br />

şu’ledar (A.-F.) [ راد ﻪﻠﻌﺵ ] alevli, şuleli.<br />

şu’lereng (A.-F.) [ ﮓﻥر ﻪﻠﻌﺵ ] alev rengi.<br />

şu’lever (A.-F.) [ رو ﻪﻠﻌﺵ ] 1.alevli. 2.parlak, aydınlık.<br />

şuâ (A.) [ عﺎﻌﺵ ] ışın.<br />

şuâât (A.) [ تﺎﻋﺎﻌﺵ ] ışınlar.<br />

şuabât (A.) [ تﺎﺒﻌﺵ ] şubeler.<br />

430


şuarâ (A.) [ اﺮﻌﺵ ] şairler.<br />

şube (A.) [ ﻪﺒﻌﺵ ] kol, dal, şube.<br />

şubede (F.) [ ﻩﺪﺒﻌﺵ ] hokkabazlık.<br />

şubedebâz (F.) [ زﺎﺑ ﻩﺪﺒﻌﺵ ] hokkabaz.<br />

şuebât (A.) [ تﺎﺒﻌﺵ ] şubeler.<br />

şugl (A.) [ ﻞﻐﺵ ] iş, uğraşı.<br />

şugûl (A.) [ لﻮﻐﺵ ] uğraşılar.<br />

şûh (F.) [ خﻮﺵ ] 1.oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.<br />

şûhmeşreb (F.-A.) [ بﺮﺸﻡ خﻮﺵ ] şen şakrak.<br />

şûm (F.) [ مﻮﺵ ] uğursuz, şom.<br />

şûr (F.) [ رﻮﺵ ] 1.heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.<br />

şûrâ (A.) [ ارﻮﺵ ] danışma.<br />

şûrbaht (F.) [ ﺖﺨﺑرﻮﺵ ] talihsiz.<br />

şûre (F.) [ ﻩرﻮﺵ ] çorak.<br />

şûrezâr (F.) [ راز ﻩرﻮﺵ ] çorak arazi.<br />

şûrîde (F.) [ ﻩﺪیرﻮﺵ ] 1.perişan. 2.karasevdalı.<br />

şûrîdebaht (F.) [ ﺖﺨﺑ ﻩﺪیرﻮﺵ ] talihsiz.<br />

şûrîdehâtır (F.-A.) [ ﺮﻃﺎﺧ ﻩﺪیرﻮﺵ ] gönlü perişan, aklı karışık.<br />

şûristân (F.) [ نﺎﺘﺱرﻮﺵ ] çorak arazi.<br />

şûriş (F.) [ شرﻮﺵ ] kargaşa.<br />

şurta (A.) [ ﻪﻃﺮﺵ ] öncü asker.<br />

şurûb (A.) [ بوﺮﺵ ] şurup.<br />

şurût (A.) [ طوﺮﺵ ] koşullar.<br />

431


şuûbiyye (A.) [ ﻪﻴﺑﻮﻌﺵ ] şuûbîlik.<br />

şuûn (A.) [ نﻮﺌﺵ ] 1.işler. 2.olaylar.<br />

şuur (A.) [ رﻮﻌﺵ ] bilinç.<br />

şûy (F.) [ یﻮﺵ ] koca.<br />

şübhe (A.) [ ﻪﻬﺒﺵ ] şüphe.<br />

şübhedar (A.-F.) [ راد ﻪﻬﺒﺵ ] şüpheli, kuşkulu.<br />

şücâ’ (A.) [ عﺎﺠﺵ ] cesur.<br />

şücâ’at (A.) [ ﺖﻋﺎﺠﺵ ] cesurluk, yiğitlik.<br />

şüfeâ (A.) [ ﺎﻌﻔﺵ ] şefaatçılar.<br />

şühedâ (A.) [ اﺪﻬﺵ ] şehitler.<br />

şühud (A.) [ دﻮﻬﺵ ] 1.görme. 2.görünme. 3.tanıklar.<br />

şühûr (A.) [ رﻮﻬﺵ ] aylar.<br />

şükr (A.) [ ﺮﮑﺵ ] şükür, teşekkür.<br />

şükrân (A.) [ ناﺮﮑﺵ ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.<br />

şükrâne (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﮑﺵ ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.<br />

şükrgüzar (A.-F.) [ راﺰﮔﺮﮑﺵ ] teşekkür eden.<br />

şükûfe (F.) [ ﻪﻓﻮﮑﺵ ] çiçek.<br />

şükûfezar (F.) [ ر از ﻪﻓﻮﮑﺵ ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.<br />

şükûh (F.) [ ﻩﻮﮑﺵ ] görkem, ululuk.<br />

şüküfte (F.) [ ﻪﺘﻔﮑﺵ ] açılmış, çiçek açmış.<br />

şükür (A.) [ ﺮﮑﺵ ] teşekkür, iyilik bilme.<br />

şümâr (F.) [ رﺎﻤﺵ ] 1.sayı. 2.sayan.<br />

şümûl (A.) [ لﻮﻤﺵ ] 1.kapsam. 2.kapsama.<br />

432


şümürde (F.) [ ﻩدﺮﻤﺵ ] sayılı.<br />

şüpüş (F.) [ ﺶﭙﺵ ] bit.<br />

şürb (A.) [ بﺮﺵ ] içme.<br />

şürefâ (A.) [ ﺎﻓﺮﺵ ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.<br />

şürekâ (A.) [ ﺎﮐﺮﺵ ] ortaklar.<br />

şürû (A.) [ عوﺮﺵ ] başlama.<br />

şürûh (A.) [ حوﺮﺵ ] şerhler, açılamalar.<br />

şürûr (A.) [ روﺮﺵ ] kötülükler.<br />

şürut (A.) [ طوﺮﺵ ] koşullar.<br />

şüs (F.) [ ﺲﺵ ] akciğer.<br />

şüst (F.) [ ﺖﺴﺵ ] yıkama.<br />

şüstüşû (F.) [ ﻮﺵ و ﺖﺴﺵ ] 1.yıkama. 2.yıkanma.<br />

şüş (F.) [ ﺶﺵ ] karaciğer.<br />

şütür (F.) [ ﺮﺘﺵ ] deve.<br />

şütürban (F.) [ نﺎﺑﺮﺘﺵ ] deveci.<br />

şütürdil (F.) [ لدﺮﺘﺵ ] kinci.<br />

şütürhâr (F.) [ راﻮﺧﺮﺘﺵ ] deve dikeni.<br />

şütürmürg (F.) [ غﺮﻡﺮﺘﺵ ] devekuşu.<br />

şüûn (A.) [ نﻮﺌﺵ ] 1.işler. 2.olaylar.<br />

şüûnât (A.) [ تﺎﻥﻮﺌﺵ ] olaylar.<br />

şüyû (A.) [ عﻮﻴﺵ ] 1.yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.<br />

şüyûh (A.) [ خﻮﻴﺵ ] 1.şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.<br />

433


tâ (F.) [ ﺎﺕ ] 1.kat. 2.büklüm. 3.tane.<br />

tâ (F.) [ ﺎﺕ ] kadar.<br />

ta’biye (A.) [ ﻪﻴﺒﻌﺕ ] 1.yerine koyma. 2.kurulu düzen.<br />

ta’biyetülceyş (A.) [ ﺶﻴﺠﻝا ﺔﻴﺒﻌﺕ<br />

] strateji.<br />

ta’cîl (A.) [ ﻞﻴﺠﻌﺕ ] acele ettirme.<br />

ta’dâd (A.) [ داﺪﻌﺕ ] 1.sayma. 2.sayım. 3.sayı.<br />

ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.<br />

ta’dîl (A.) [ ﻞیﺪﻌﺕ ] 1.değiştirme. 2.doğrulama.<br />

ta’dîlat (A.) [ تﻼیﺪﻌﺕ ] değiştirmeler, değişiklik.<br />

ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.<br />

ta’dîlen (A.) [ ﻼیﺪﻌﺕ ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.<br />

ta’kîb (A.) [ ﺐﻴﻘﻌﺕ ] takip, ardına düşme.<br />

ta’kîbât (A.) [ تﺎﺒﻴﻘﻌﺕ ] kovuşturma.<br />

ta’kîbat yapmak kovuşturmak.<br />

ta’kîben (A.) [ ﺎﺒﻴﻘﻌﺕ ] takip ederek, ardına düşerek.<br />

ta’lîk (A.) [ ﻖﻴﻠﻌﺕ ] 1.askıya alma. erteleme.<br />

ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.<br />

ta’lîl (A.) [ ﻞﻴﻠﻌﺕ ] 1.sebep gösterme. 2.tümdengelim.<br />

ta’lîm (A.) [ ﻢﻴﻠﻌﺕ ] 1.öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.<br />

T<br />

434


ta’lîmât (A.) [ تﺎﻤﻴﻠﻌﺕ ] direktif.<br />

ta’lîmât vermek direktif vermek.<br />

ta’lîmatname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ تﺎﻤﻴﻠﻌﺕ ] yönetmelik.<br />

ta’lîmhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻢﻴﻠﻌﺕ ] eğitim alanı.<br />

ta’lîmî (A.) [ ﯽﻤﻴﻠﻌﺕ ] öğretici, didaktik.<br />

ta’mîk (A.) [ ﻖﻴﻤﻌﺕ ] 1.derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.<br />

ta’mîm (A.) [ ﻢﻴﻤﻌﺕ ] 1.genelleştirme. 2.genelge.<br />

ta’mîmen (A.) [ ﺎﻤﻴﻤﻌﺕ ] 1.genelleştirerek. 2.genelge ile.<br />

ta’mîr (A.) [ ﺮﻴﻤﻌﺕ ] onarım.<br />

ta’mîr edilmek onarılmak.<br />

ta’mîr etmek onarmak.<br />

ta’mîrât (A.) [ تاﺮﻴﻤﻌﺕ ] onarım, onarımlar.<br />

ta’mîren (A.) [ اﺮﻴﻤﻌﺕ ] tamir ederek, onararak.<br />

ta’n (A.) [ ﻦﻌﻃ ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.<br />

ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.<br />

ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.<br />

ta’ne (A.) [ ﻪﻨﻌﻃ ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.<br />

ta’nezen (A.-F.) [ ﻪﻨﻌﻃ ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.<br />

ta’rîb (A.) [ ﺐیﺮﻌﺕ ] arapçalaştırma.<br />

ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.<br />

ta’rîb etmek arapçalaştırmak.<br />

ta’rîf (A.) [ ﻒیﺮﻌﺕ ] 1.anlatma. 2.tanımlama, tanım.<br />

ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.<br />

435


ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.<br />

ta’rife (A.) [ ﻪﻓﺮﻌﺕ ] çizelge.<br />

ta’rîz (A.) [ ﺾیﺮﻌﺕ ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.<br />

ta’tîl (A.) [ ﻞﻴﻄﻌﺕ ] 1.durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.<br />

ta’tîlât (A.) [ تﻼﻴﻄﻌﺕ ] tatiller.<br />

ta’vîk (A.) [ ﻖیﻮﻌﺕ ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.<br />

ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.<br />

ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.<br />

ta’vîz (A.) [ ﺬیﻮﻌﺕ ] muska.<br />

ta’vîz (A.) [ ﺾیﻮﻌﺕ ] 1.ödün. 2.değiştirme.<br />

ta’yîb (A.) [ ﺐﻴﻴﻌﺕ ] ayıplama.<br />

ta’yîn (A.) [ ﻦﻴﻴﻌﺕ ] 1.belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.<br />

ta’zîb (A.) [ ﺐیﺬﻌﺕ ] azap verme.<br />

ta’zîm (A.) [ ﻢﻴﻈﻌﺕ ] 1.saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.<br />

ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.<br />

ta’zîmen (A.) [ ﺎﻤﻴﻈﻌﺕ ] 1.saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.<br />

ta’zîr (A.) [ ﺮیﺬﻌﺕ ] özrünü bildirme.<br />

ta’ziye (A.) [ ﻪیﺰﻌﺕ ] 1.başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.<br />

ta’ziyet (A.) [ ﺖیﺰﻌﺕ ] başsağlığı dileme.<br />

ta’ziyetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺖیﺰﻌﺕ ] başsağlığı mektubu.<br />

ta’zîz (A.) [ ﺰیﺰﻌﺕ ] aziz tutma, değer verme.<br />

taab (A.) [ ﺐﻌﺕ ] 1.sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.<br />

taabbüd (A.) [ ﺪﺒﻌﺕ ] kulluk, ibadet, tapınma.<br />

436


taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.<br />

taaccüb (A.) [ ﺐﺠﻌﺕ ] şaşırma.<br />

taaccüb etmek şaşırmak.<br />

taaddî (A.) [ یﺪﻌﺕ ] 1.zulüm. 2.haksızlık.<br />

taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.<br />

taaddüd (A.) [ دﺪﻌﺕ ] 1.çokluk. 2.çoğalma.<br />

taadiyât (A.) [ تﺎیﺪﻌﺕ ] 1.zulümler. 2.haksızlıklar.<br />

taaffün (A.) [ ﻦﻔﻌﺕ ] kokuşma.<br />

taaffün etmek kokuşmak.<br />

taahhüd (A.) [ ﺪﻬﻌﺕ ] üstlenme.<br />

taahhüd etmek üstlenmek.<br />

taahhüdname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺪﻬ ﻌﺕ ] taahhüt belgesi.<br />

taakkul (A.) [ ﻞﻘﻌﺕ ] 1.akıl erdirme. 2.akıl etme.<br />

taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.<br />

taalluk (A.) [ ﻖﻠﻌﺕ ] 1.ilgili olma. 2.ait olma.<br />

taallukât (A.) [ تﺎﻘﻠﻌﺕ ] 1.ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.<br />

taâm (A.) [ مﺎﻌﻃ ] yemek.<br />

taâm etmek yemek yemek.<br />

taâmhane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ مﺎﻌﻃ ] yemekhane.<br />

taammuk (A.) [ ﻖﻤﻌﺕ ] derinleşme.<br />

taammuk etmek derinleşmek.<br />

taammüd (A.) [ ﺪﻤﻌﺕ ] bilerek yapma.<br />

taammüden (A.) [ اﺪﻤﻌﺕ ] bilerek, kasıtlı olarak.<br />

437


taammüm (A.) [ ﻢﻤﻌﺕ ] genelleşme, yayılma.<br />

taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.<br />

taannüd (A.) [ ﺪﻨﻌﺕ ] inat etme.<br />

taannüd etmek inat etmek.<br />

taarruz (A.) [ ضﺮﻌﺕ ] 1.saldırı. 2.sataşma.<br />

taarrüb (A.) [ بﺮﻌﺕ ] araplaşma.<br />

taassub (A.) [ ﺐﺼﻌﺕ ] 1.fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.<br />

taassubkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺒﺼﻌﺕ ] fanatik, mutaassıp.<br />

taassubkârî (A.-F.) [ یرﺎﮑﺒﺼﻌﺕ ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.<br />

taassür (A.) [ ﺮﺴﻌﺕ ] güçleşme.<br />

taaşşuk (A.) [ ﻖﺸﻌﺕ ] aşık olma.<br />

tâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻃ ] 1.ibadet. 2.itaat.<br />

tâat kılmak ibadet etmek.<br />

taavvuk (A.) [ قﻮﻌﺕ ] gecikme, oyalanma.<br />

taayYün (A.) [ ﻦﻴﻌﺕ ] ortaya çıkma, belirme.<br />

taayYüş (A.) [ ﺶﻴﻌﺕ ] yaşama.<br />

taayYüş etmek yaşamak.<br />

taazzuv (A.) [ ﻮﻀﻌﺕ ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.<br />

tâb (F.) [ بﺎﺕ ] 1.güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.<br />

6.aydınlatan.<br />

tab’ (A.) [ ﻊﺒﻃ ] 1.huy. 2.basım, baskı.<br />

tab’ edilmek basılmak.<br />

tab’ etmek basmak.<br />

438


tab’ olunmak basılmak.<br />

tab’an (A.) [ ﺎﻌﺒﻃ ] doğal olarak, tabiatıyla.<br />

tab’âniyye (A.) [ ﻪﻴﻥﺎﻌﺒﻃ ] natüralizm.<br />

tabâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﺒﻃ ] doktorluk.<br />

tabâhat (A.) [ ﺖﺧﺎﺒﻃ ] aşçılık.<br />

tabak (A.) [ ﻖﺒﻃ ] tabak.<br />

tabaka (A.) [ ﻪﻘﺒﻃ ] 1.kat. 2.katman. 3.sınıf.<br />

tabakât (A.) [ تﺎﻘﺒﻃ ] 1.katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.<br />

tabakâtülarz (A.) [ ضرﻻا ﺔﻘﺒﻃ<br />

] jeoloji.<br />

tabakhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻖﺒﻃ ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.<br />

tâbân (F.) [ نﺎﺑﺎﺕ ] parlak, aydınlık.<br />

tabasbus (A.) [ ﺺﺒﺼﺒﺕ ] yardakçılık, yaltaklanma.<br />

tabasbus etmek yaltaklanmak.<br />

tâbâver (F.) [ روﺁ بﺎﺕ ] dayanıklı.<br />

tabâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﺒﻃ ] tabiatler, huylar.<br />

tabbâh (A.) [ خﺎﺒﻃ ] aşçı.<br />

tabbâl (A.) [ لﺎﺒﻃ ] davulcu.<br />

tâbdar (F.) [ راﺪﺑﺎﺕ ] 1.kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.<br />

tâbe (F.) [ ﻪﺑﺎﺕ ] tava.<br />

tâbende (F.) [ ﻩﺪﻨﺑﺎﺕ ] parlak, ışık veren.<br />

tabh (A.) [ ﺦﺒﻃ ] pişirme.<br />

tabhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻊﺒﻃ ] basımevi.<br />

tâbi (A.) [ ﻊﺑﺎﺕ ] 1.uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.<br />

439


tâbi’ (A.) [ ﻊﺑﺎﻃ ] kitap basan.<br />

tabiat (A.) [ ﺖﻌﻴﺒﻃ ] 1.doğa. 2.huy, yaratılış.<br />

tabib (A.) [ ﺐﻴﺒﻃ ] doktor.<br />

tabîban (A.-F.) [ نﺎﺒﻴﺒﻃ ] doktorlar.<br />

tabîî (A.) [ ﯽﻌﻴﺒﻃ ] 1.doğal. 2.doğal olarak.<br />

tabîiyyât (A.) [ تﺎﻴﻌﻴﺒﻃ ] doğa bilimleri.<br />

tâbiiyyet (A.) [ ﺖﻴﻌﺑﺎﺕ ] uyruk.<br />

tabîiyyûn (A.) [ نﻮﻴﻌﻴﺒﻃ ] natüralistler.<br />

tabir (A.) [ ﺮﻴﺒﻌﺕ ] 1.yorumlama. 2.terim.<br />

tâbirat (A.) [ تاﺮﻴﺒﻌﺕ ] 1.yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.<br />

tâbistan (F.) [ نﺎﺘﺴﺑﺎﺕ ] yaz.<br />

tâbistânî (F.) [ ﯽﻥﺎﺘﺴﺑﺎﺕ ] yazlık.<br />

tâbiş (F.) [ ﺶﺑﺎﺕ ] parlama.<br />

tabl (A.) [ ﻞﺒﻃ ] davul.<br />

tablzen (A.-F.) [ نز ﻞﺒﻃ ] davulcu.<br />

tâbnâk (F.) [ کﺎﻨﺑﺎﺕ ] parlak.<br />

tâbut (A.) [ تﻮﺑﺎﺕ ] tabut.<br />

tâc (A.) [ جﺎﺕ ] 1.taç. 2.sorguç.<br />

tâcdâr (A.-F.) [ راﺪﺝﺎﺕ ] taç sahibi, padişah.<br />

tâcıser (A.-F.) [ ﺮﺱ جﺎﺕ ] baştacı.<br />

tacidar (A.-F.) [ راﺪﺝﺎﺕ ] taç sahibi, padişah.<br />

tacir (A.) [ ﺮﺝﺎﺕ ] tüccar, ticaret yapan.<br />

taciz (A.) [ ﺰﻴﺠﻌﺕ ] rahatsız etme.<br />

440


taciz etmek rahatsız etmek.<br />

tâcser (A.-F.) [ ﺮﺴﺝﺎﺕ ] baştacı.<br />

tâcver (A.-F.) [ رﻮﺝﺎﺕ ] taçlı, taç sahibi, padişah.<br />

tadâd (A.) [ داﺪﻌﺕ ] 1.sayı. 2.sayma.<br />

tafazzul (A.) [ ﻞﻀﻔﺕ ] bilgiçlik taslama.<br />

tafra (A.) [ ﻩﺮﻔﻃ ] atıp tutma.<br />

tafrafurûş (A.-F.) [ شوﺮﻓ ﻩﺪﻔﻃ ] atıp tutan.<br />

tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.<br />

tafsil (A.) [ ﻞﻴﺼ ﻔﺕ ] ayrıntılı açıklama.<br />

tafsilât (A.) [ تﻼﻴﺼﻔﺕ ] 1.ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.<br />

tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.<br />

tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.<br />

tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.<br />

tafsîlen (A.) [ ﻼﻴﺼﻔﺕ ] ayrıntılı olarak.<br />

tagaddî (A.) [ یﺪﻐﺕ ] beslenme.<br />

tagaddî etmek beslenmek.<br />

tagallüb (A.) [ ﺐﻠﻐﺕ ] zorbalık.<br />

tagannî (A.) [ ﯽﻨﻐﺕ ] 1.zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.<br />

tagannî etmek şarkı söylemek.<br />

tagayyür (A.) [ ﺮﻴﻐﺕ ] değişme, başkalaşma.<br />

tagazzî (A.) [ یﺬﻐﺕ ] beslenme.<br />

tagazzî etmek beslenmek.<br />

tağdiye (A.) [ ﻪیﺬﻐﺕ ] besleme.<br />

441


tağdiye etmek beslemek.<br />

tâğî (A.) [ ﯽﻏﺎﻃ ] isyancı.<br />

tağlik (A.) [ ﻖﻴﻠﻐﺕ ] 1.kilit vurma. 2.kapama.<br />

tağlît (A.) [ ﻂﻴﻠﻐﺕ ] yanıltma.<br />

tağrîb etmek uzaklaştırmak.<br />

tâğun (A.) [ نﻮﻏﺎﻃ ] azılılar.<br />

tâğût (A.) [ تﻮﻏﺎﻃ ] 1.büyücü. 2.şeytan.<br />

tağyîr (A.) [ ﺮﻴﻴﻐﺕ ] değiştirme, başkalaştırma.<br />

tağyîr edilmek değiştirilmek.<br />

tağyîr etmek değiştirmek.<br />

tağyîrât (A.) [ تاﺮﻴﻴﻐﺕ ] değişiklikler.<br />

tağziye (A.) [ ﻪیﺬﻐﺕ ] 1.besleme. 2.beslenme.<br />

tahaccür (A.) [ ﺮﺠﺤﺕ ] taşlaşma.<br />

tahaccür etmek taşlaşmak.<br />

tahaddüb (A.) [ بﺪﺤﺕ ] tümsekleşme.<br />

tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.<br />

tahaddüs (A.) [ سﺪﺤﺕ ] 1.sezgi. 2.meydana gelme.<br />

tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.<br />

tahaddüsiyye (A.) [ ﻪﻴﺱﺪﺤﺕ ] sezgicilik.<br />

tahakkuk (A.) [ ﻖﻘﺤﺕ ] gerçekleşme.<br />

tahakkuk etmek gerçekleşmek.<br />

tahakküm (A.) [ ﻢﮑﺤﺕ ] hükmetme, hükmü altında tutma.<br />

tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.<br />

442


tahallüs (A.) [ ﺺﻠﺨﺕ ] 1.kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.<br />

tahammur etmek mayalanmak.<br />

tahammül (A.) [ ﻞﻤﺤﺕ ] dayanma, katlanma.<br />

tahammül etmek dayanmak, katlanmak.<br />

tahammülfersâ (A.-F.) [ ﺎﺱﺮﻓ ﻞﻤﺤﺕ ] dayanılmaz, takat kesici.<br />

tahammür (A.) [ ﺮﻤﺨﺕ ] mayalaşma.<br />

tahâret (A.) [ ترﺎﻬﻃ ] 1.temizlik. 2.temizlenme.<br />

tahâret etmek temizlenmek.<br />

taharrî (A.) [ یﺮﺤﺕ ] 1.arama. 2.araştırma.<br />

taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.<br />

taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.<br />

taharriyât (A.) [ تﺎیﺮﺤﺕ ] araştırmalar.<br />

taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.<br />

tahassür (A.) [ ﺮﺴﺤﺕ ] 1.özlem duyma. 2.üzülme.<br />

tahassüs (A.) [ ﺲﺴﺤﺕ ] duygulanma, hislenme.<br />

tahaşşî (A.) [ ﯽﺸﺨﺕ ] ürperme.<br />

tahattî (A.) [ ﯽﻄﺨﺕ ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.<br />

tahattur (A.) [ ﺮﻄﺨﺕ ] anımsama, hatırlama.<br />

tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.<br />

tahavvül (A.) [ لﻮﺤﺕ ] değişim.<br />

tahavvül etmek değişmek.<br />

tahavvülât (A.) [ تﻻﻮﺤﺕ ] değişimler.<br />

tahayyül (A.) [ ﻞﻴﺨﺕ ] hayal etme.<br />

443


tahayyül etmek hayal etmek.<br />

tahayyülât (A.) [ تﻼﻴﺨﺕ ] hayal etmeler, hayale dalışlar.<br />

tahayyülî (A.) [ ﯽﻠﻴﺨﺕ ] hayalî.<br />

tahayyür (A.) [ ﺮﻴﺤﺕ ] hayranlık.<br />

tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.<br />

tahcîr (A.) [ ﺮﻴﺠﺤﺕ ] çit çekme.<br />

tahdîd (A.) [ ﺪیﺪﺤﺕ ] sınırlandırma.<br />

tahdîd edilmek sınırlandırılmak.<br />

tahdîd etmek sınırlandırmak.<br />

tahdîdât (A.) [ تاﺪیﺪﺤﺕ ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.<br />

tahfîf (A.) [ ﻒﻴﻔﺨﺕ ] hafifletme.<br />

tahfîf etmek hafifletmek.<br />

tâhir (A.) [ ﺮهﺎﻃ ] temiz.<br />

tahkik (A.) [ ﻖﻴﻘﺤﺕ ] araştırma, gerçeği arama.<br />

tahkik edilmek araştırılmak.<br />

tahkik etmek araştırmak.<br />

tahkîkat (A.) [ تﺎﻘﻴﻘﺤﺕ ] araştırmalar.<br />

tahkim (A.) [ ﻢﻴﮑﺤﺕ ] sağlamlaştırma.<br />

tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.<br />

tahkim etmek sağlamlaştırmak.<br />

tahkîmât (A.) [ تﺎﻤﻴﮑﺤﺕ ] 1.sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.<br />

tahkîr (A.) [ ﺮﻴﻘﺤﺕ ] küçümseme, aşağılama.<br />

tahkîr edilmek aşağılanmak.<br />

444


tahkîr etmek aşağılamak.<br />

tahkîrâmiz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﺮﻴﻘﺤﺕ ] aşağılayıcı.<br />

tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.<br />

tahlîf (A.) [ ﻒﻴﻠﺤﺕ ] 1.and içirme. 2.and içme.<br />

tahlîf etmek halef bırakmak.<br />

tahlîl (A.) [ ﻞﻴﻠﺤﺕ ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.<br />

tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.<br />

tahlîlât (A.) [ تﻼﻴﻠﺤﺕ ] analizler, tahliller.<br />

tahlîs (A.) [ ﺺﻴﻠﺨﺕ ] kurtarma.<br />

tahlit (A.) [ ﻂﻴﻠﺨﺕ ] karıştırma.<br />

tahliye (A.) [ ﻪﻴﻠﺨﺕ ] 1.boşaltma. 2.salıverme.<br />

tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.<br />

tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.<br />

tahmîl (A.) [ ﻞﻴﻤﺤﺕ ] 1.yükleme. 2.sorumluluk verme.<br />

tahmînen (A.) [ ﺎﻨﻴﻤﺨﺕ ] tahminle, aşağı yukarı.<br />

tahmînî (A.) [ ﯽﻨﻴﻤﺨﺕ ] tahmin edilen.<br />

tahmîr (A.) [ ﺮﻴﻤﺨﺕ ] 1.mayalandırma. 2.yoğurma.<br />

tahmis (A.) [ ﺲﻴﻤﺨﺕ ] 1.beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.<br />

tahnit (A.) [ ﻂﻴﻨﺤﺕ ] ilaçlama.<br />

tahrib (A.) [ ﺐیﺮﺨﺕ ] yıkma, harap etme.<br />

tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.<br />

tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.<br />

tahrîbât (A.) [ تﺎﺒیﺮﺨﺕ ] yıkmalar, yıkımlar.<br />

445


tahrîbkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺒیﺮﺨﺕ ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.<br />

tahrîf (A.) [ ﻒیﺮﺤﺕ ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.<br />

tahrîfat (A.) [ تﺎﻔیﺮﺤﺕ ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem<br />

oynatmalar.<br />

tahrîk (A.) [ ﮏیﺮﺤﺕ ] 1.hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.<br />

tahrîkâmiz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﮏیﺮﺤﺕ ] tahrik edici, kışkırtıcı.<br />

tahrim (A.) [ ﻢیﺮﺤﺕ ] 1.yasaklama. 2.yasaklanma.<br />

tahrir (A.) [ ﺮیﺮﺤﺕ ] 1.yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.<br />

tahrîr edilmek yazılmak.<br />

tahrîr etmek yazmak.<br />

tahrîr ettirilmek yazdırılmak.<br />

tahrîrî (A.) [ یﺮیﺮﺤﺕ ] yazılı.<br />

tahris (A.) [ ﺺیﺮﺤﺕ ] hırslandırma.<br />

tahrîs etmek hırslandırmak.<br />

tahriş (A.) [ ﺶیﺮﺨﺕ ] tırmalama, kazıma.<br />

tahriş etmek tırmalamak.<br />

tahsil (A.) [ ﻞﻴﺼﺤﺕ ] 1.elde etme. 2.öğrenim.<br />

tahsîlat (A.) [ تﻼﻴﺼﺤﺕ ] para ve vergi toplama.<br />

tahsildar (A.-F.) [ راﺪﻠﻴﺼﺤﺕ ] vergi memuru.<br />

tahsin (A.) [ ﻦﻴﺴﺤﺕ ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.<br />

tahsis (A.) [ ﺺﻴﺼﺨﺕ ] özgü kılma, ayırma.<br />

tahsis edilmek ayırılmak.<br />

tahsis etmek ayırmak.<br />

446


tahsisat (A.) [ تﺎﺼﻴﺼﺨﺕ ] ödenek.<br />

tahşiye (A.) [ ﻪﻴﺸﺤﺕ ] haşiye yazma.<br />

tahşiye edilmek haşiye yazılmak.<br />

tahşiye etmek haşiye yazmak.<br />

taht (A.) [ ﺖﺤﺕ ] alt, aşağı.<br />

taht (F.) [ ﺖﺨﺕ ] 1.saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.<br />

tahtânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺘﺤﺕ ] alttaki.<br />

tahte (F.) [ ﻪﺘﺨﺕ ] tahta.<br />

tahtelarz (A.) [ ضرﻻا ﺖﺤﺕ ] yeraltı.<br />

tahtelbahir (A.) [ ﺮﺤﺒﻝا ﺖﺤﺕ ] denizaltı.<br />

tahteşşuur (A.) [ رﻮﻌﺸﻝا ﺖﺤﺕ ] bilinçaltı.<br />

tahtgâh (F.) [ ﻩﺎﮕﺘﺨﺕ ] başkent.<br />

tahtıe (A.) [ ﻪﺌﻄﺨﺕ ] hata bulma.<br />

tahtît-i arazi (A.-F.) [ ﯽﺽارا ﻂﻴﻄﺨﺕ ] topoğrafya.<br />

tahtnişin (F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ﺖ ﺨﺕ ] tahtta oturan, hükümdar.<br />

tahtüşşuûr (A.) [ رﻮﻌﺸﻝا ﺖﺤﺕ ] bilinçaltı.<br />

tahvil (A.) [ ﻞیﻮﺤﺕ ] 1.değiştirme. 2.borç senedi.<br />

tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.<br />

tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.<br />

tahvîlât (A.) [ تﻼیﻮﺤﺕ ] tahviller, borç senetleri.<br />

tahzîr (A.) [ ﺮیﺬﺤﺕ ] sakındırma.<br />

tahzîr etmek sakındırmak.<br />

tâib (A.) [ ﺐﺋﺎﺕ ] tövbekâr, tövbe eden.<br />

447


tâife (A.) [ ﻪﻔﺋﺎﻃ ] 1.zümre. 2.tayfa. 3.kavim.<br />

tâir (A.) [ ﺮﺋﺎﻃ ] kuş.<br />

tâk (A.) [ قﺎﻃ ] kemer.<br />

tâk (F.) [ کﺎﺕ ] asma, asma kütüğü.<br />

takabbül (A.) [ ﻞﺒﻘﺕ ] 1.kabul etme. 2.benimseyiş.<br />

takaddüm (A.) [ مﺪﻘﺕ ] 1.öncelik. 2.öne geçme.<br />

takaddüm etmek öne geçmek.<br />

takallüs (A.) [ ﺺﻠﻘﺕ ] kasılma.<br />

takallüs etmek kasılmak.<br />

takarrüb (A.) [ بﺮﻘﺕ ] yaklaşma, yakınlaşma.<br />

takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.<br />

takarrür (A.) [ رﺮﻘﺕ ] 1.karar kılma. 2.yerleşme.<br />

takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.<br />

tâkat (A.) [ ﺖﻗﺎﻃ ] dayanma gücü.<br />

tâkatfersâ (A.-F.) [ ﺎﺱﺮﻓ ﺖﻗﺎﻃ ] takat tüketici, dayanılmaz.<br />

takattur (A.) [ ﺮﻄﻘﺕ ] damlama.<br />

takâvim (A.) [ ﻢیوﺎﻘﺕ ] takvimler.<br />

takayyüd (A.) [ ﺪﻴﻘﺕ ] 1.bağlanma. 2.özen gösterme.<br />

takbîh (A.) [ ﺢﻴﺒﻘﺕ ] ayıplama, çirkin görme.<br />

takbîh etmek ayıplamak, kınamak.<br />

tâkçe (A.-F.) [ ﻪﭽﻗﺎﻃ ] 1.küçük kemer. 2.küçük pencere.<br />

takdim (A.) [ ﻢیﺪﻘﺕ ] 1.sunma, sunuş. 2.öne alma.<br />

takdim edilmek sunulmak.<br />

448


takdim etmek sunmak.<br />

takdime (A.) [ ﻪﻡﺪﻘﺕ ] 1.sunuş. 2.armağan.<br />

takdir (A.) [ ﺮیﺪﻘﺕ ] 1.değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.<br />

takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.<br />

takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.<br />

takdîren (A.) [ اﺮیﺪﻘﺕ ] takdir ederek.<br />

takdîrname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺮیﺪﻘﺕ ] başarı belgesi.<br />

takdîs (A.) [ ﺲیﺪﻘﺕ ] kutsama, ululama.<br />

takıyye (A.) [ ﻪﻴﻘﺕ ] 1.gizleme. 2.sakınma.<br />

tâkıyye (A.) [ ﻪﻴﻗﺎﻃ ] takke.<br />

takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.<br />

takîb etmek izlemek.<br />

takiben (A.) [ ﺎﺒﻴﻘﻌﺕ ] takip ederek, izleyerek.<br />

taklîd (A.) [ ﺪﻴﻠﻘﺕ ] 1.taklit, öykünme. 2.sahte.<br />

taklîden (A.) [ اﺪﻴﻠﻘﺕ ] öykünerek, taklit ederek.<br />

taklîl (A.) [ ﻞﻴﻠﻘﺕ ] 1.azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.<br />

takrîb (A.) [ ﺐیﺮﻘﺕ ] yaklaştırma.<br />

takrîben (A.) [ ﺎﺒیﺮﻘﺕ ] yaklaşık olarak.<br />

takrîbî (A.) [ ﯽﺒیﺮﻘﺕ ] yaklaşık olarak.<br />

takrîr (A.) [ ﺮیﺮﻘﺕ ] 1.yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.<br />

takrîren (A.) [ اﺮیﺮﻘﺕ ] anlatarak.<br />

takrîz (A.) [ ﻆیﺮﻘﺕ ] eleştiri.<br />

takrîz (A.) [ ﺾیﺮﻘﺕ ] 1.borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.<br />

449


taksîm (A.) [ ﻢﻴﺴﻘﺕ ] 1.bölme. 2.bölüm. 3.bölü.<br />

taksîm edilmek bölünmek.<br />

taksîm etmek bölmek.<br />

taksimat (A.) [ تﺎﻤﻴﺴﻘﺕ ] bölümlendirme, bölme.<br />

taksîr (A.) [ ﺮﻴﺼﻘﺕ ] 1.kısaltma. 2.kusur.<br />

taksîrât (A.) [ تاﺮﻴﺼﻘﺕ ] kusurlar.<br />

taksît (A.) [ ﻂﻴﺴﻘﺕ ] borç parçası, taksit.<br />

taktî’ (A.) [ ﻊﻴﻄﻘﺕ ] 1.kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.<br />

taktîr (A.) [ ﺮﻴﻄﻘﺕ ] damıtma.<br />

takvâ (A.) [ اﻮﻘﺕ ] haramdan kaçınma.<br />

takviye (A.) [ ﻪیﻮﻘﺕ ] kuvvetlendirme.<br />

takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.<br />

takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.<br />

takviyet (A.) [ ﺖیﻮﻘﺕ ] kuvvetlendirme.<br />

tal’at (A.) [ ﺖﻌﻠﻃ ] 1.yüz. 2.güzellik.<br />

talâk (A.) [ قﻼﻃ ] 1.boşama. 2.boşanma.<br />

talâknâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ قﻼﻃ ] boşanma belgesi.<br />

tâlân (F.) [ نﻻﺎﺕ ] talan, yağma.<br />

taleb (A.) [ ﺐﻠﻃ ] 1.isteme. 2.istek.<br />

taleb edilmek istenmek.<br />

taleb etmek istemek.<br />

talebdar (A.-F.) [ راﺪﺒﻠﻃ ] alacaklı.<br />

talebe (A.) [ ﻪﺒﻠﻃ ] 1.öğrenci. 2.istekliler.<br />

450


talebkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺒﻠﻃ ] 1.istekli. 2.alacaklı.<br />

tâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﺕ ] ikincil.<br />

tâli’ (A.) [ ﻊﻝﺎﻃ ] 1.doğan. 2.talih.<br />

talîa (A.) [ ﻪﻌﻴﻠﻃ ] öncü.<br />

tâlib (A.) [ ﺐﻝﺎﻃ ] istekli.<br />

taltif (A.) [ ﻒﻴﻄﻠﺕ ] 1.ödüllendirme. 2.gönlünü alma.<br />

tama’ (A.) [ ﻊﻤﻃ ] tamah, açgözlülük.<br />

tama’kâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻌﻤﻃ ] açgözlü.<br />

tamâm (A.) [ مﺎﻤﺕ ] 1.tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.<br />

tamâmen (A.) [ ﺎﻡﺎﻤﺕ ] tümüyle.<br />

tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.<br />

ta'mîm (A.) [ ﻢ ﻴﻤﻌﺕ ] 1.genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.<br />

tâmm (A.) [ مﺎﺕ ] tam, eksiksiz.<br />

tâmme (A.) [ ﻪﻡﺎﺕ ] tam, eksiksiz.<br />

tanbûr (A.) [ رﻮﺒﻨﻃ ] tambur.<br />

tanbûrî (A.) [ یرﻮﺒﻨﻃ ] tanbur virtüözü.<br />

tanîn (A.) [ ﻦﻴﻨﻃ ] tınlama, tını.<br />

tanînendâz (A.-F.) [ زاﺪﻥا ﻦﻴﻨﻃ ] tınlayan, tını veren, çınlayan.<br />

tannâz (A.) [ زﺎﻨﻃ ] alaya alan, eğlenen.<br />

tantana (A.) [ ﻪﻨﻄﻨﻃ ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.<br />

tanz (A.) [ ﺰﻨﻃ ] alaya alma, eğlenme.<br />

tanzîf (A.) [ ﻒﻴﻈﻨﺕ ] temizleme.<br />

tanzîfât (A.) [ تﺎﻔﻴﻈﻨﺕ ] temizlik işleri.<br />

451


tanzîm (A.) [ ﻢﻴﻈﻨﺕ ] düzenleme, tertipleme.<br />

tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.<br />

tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.<br />

tanzîr (A.) [ ﺮﻴﻈﻨﺕ ] 1.benzetme. 2.nazire yazma.<br />

tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.<br />

tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.<br />

târ (F.) [ رﺎﺕ ] 1.tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.<br />

târ olmak kararmak.<br />

tarab (A.) [ بﺮﻃ ] şenlik, neşelenme.<br />

tarabengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا بﺮﻃ ] neşe veren.<br />

tarabgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺑﺮﻃ ] neşelenme yeri, eğlence yeri.<br />

târâc (F.) [ جارﺎﺕ ] yağma.<br />

taraf (A.) [ فﺮﻃ ] 1.yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.<br />

tarafdâr (A.-F.) [ راﺪﻓﺮﻃ ] yandaş.<br />

tarafdârân (A.-F.) [ ناراﺪﻓﺮﻃ ] yandaşlar, taraftarlar.<br />

tarafdârî (A.-F.) [ یراﺪﻓﺮﻃ ] yandaşlık.<br />

tarafeyn (A.) [ ﻦﻴﻓﺮﻃ ] iki taraf.<br />

tarafgîr (A.) [ ﺮﻴﮕﻓﺮﻃ ] yan tutan, yandaş.<br />

tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.<br />

tarassud (A.) [ ﺪﺹﺮﺕ ] gözleme.<br />

tarassud edilmek gözlenmek.<br />

tarassud etmek gözlemek.<br />

tarâvet (A.) [ تواﺮﻃ ] tazelik.<br />

452


tard (A.) [ دﺮﻃ ] 1.kovma. 2.görevden uzaklaştırma.<br />

tard etmek kovmak.<br />

târem (F.) [ مرﺎﺕ ] kubbe.<br />

tarf (A.) [ فﺮﻃ ] akış.<br />

tarfe (A.) [ ﻪﻓﺮﻃ ] göz açıp kapayış.<br />

tarfetülayn (A.) [ ﻦﻴﻌﻝا ﺔﻓﺮﻃ<br />

] göz açıp kapayıncaya dek, bir anda.<br />

tarh (A.) [ حﺮﻃ ] 1.atma. 2.düzenleme. 3.desen. 4.plan.<br />

târık (A.) [ قرﺎﻃ ] Çulpan, Zühre, Venüs.<br />

târihnüvis (A.-F.) [ ﺲیﻮﻥ ﺦیرﺎﺕ ] tarihçi, tarih yazarı.<br />

târihşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﺦیرﺎﺕ ] tarihçi.<br />

tarîk (A.) [ ﻖیﺮﻃ ] 1.yol. 2.yöntem. 3.meslek. 4.tarikat.<br />

târîk (F.) [ ﮏیرﺎﺕ ] karanlık.<br />

tarrâr (A.) [ راﺮﻃ ] yankesici.<br />

târümâr (F.) [ رﺎﻡورﺎﺕ ] 1.dağınık. 2.perişan.<br />

târümâr etmek 1.dağıtmak, karıştırmak. 2.perişan etmek.<br />

tarümâr olmak 1.dağılmak, karışmak. 2.perişan olmak.<br />

târüpûd (F.) [ دﻮﭘ و رﺎﺕ ] 1.kumaşın çözgü ve atkısı. 2.doku.<br />

tarz (A.) [ زﺮﻃ ] 1.şekil, biçim. 2.yöntem.<br />

tâs (F.) [ سﺎﺕ ] tas.<br />

tasaddî (A.) [ یﺪﺼﺕ ] girişme, başlama, el atma.<br />

tasaddî etmek girişmek, başlamak, el atmak.<br />

tasallut (A.) [ ﻂﻠﺴﺕ ] musallat olma.<br />

tasannu (A.) [ ﻊﻨﺼﺕ ] yapmacık.<br />

453


tasarruf (A.) [ فﺮﺼﺕ ] 1.tutum. 2.elinde bulundurma. 3.para arttırma.<br />

tasâvîr (A.) [ ﺮیوﺎﺼﺕ ] resimler.<br />

tasavvufî (A.) [ ﯽﻓﻮﺼﺕ ] tasavvuf ile ilgili.<br />

tasavvur (A.) [ رﻮﺼﺕ ] zihinde kurma.<br />

tasavvurât (A.) [ تارﻮﺼﺕ ] tasavvurlar.<br />

tasdî’ (A.) [ ﻊیﺪﺼﺕ ] baş ağrıtma, rahatsız etme.<br />

tasdî’ etmek baş ağrıtmak, rahatsız etmek.<br />

tasdîk (A.) [ ﻖیﺪﺼﺕ ] onay, doğrulama.<br />

tasdîk etmek onaylamak.<br />

tâse (F.) [ ﻪﺱﺎﺕ ] tasa.<br />

tasfiye (A.) [ ﻪﻴﻔﺼﺕ ] 1.arıtma. 2.temizleme.<br />

tasfiye edilmek 1.arıtılmak. 2.temizlenmek.<br />

tasfiye etmek 1.arıtmak. 2.temizlemek.<br />

tasfiyehane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻪﻴﻔﺼﺕ ] rafineri.<br />

tasgîr (A.) [ ﺮﻴﻐﺼﺕ ] küçültme.<br />

tashîf (A.) [ ﻒﻴﺤﺼﺕ ] kelimeyi yanlış yazma.<br />

tashih (A.) [ ﺢﻴﺤﺼﺕ ] düzelti.<br />

tashih edilmek düzeltilmek.<br />

tashih etmek düzeltmek.<br />

tâsi’ (A.) [ ﻊﺱﺎﺕ ] dokuzuncu.<br />

tâsi’an (A.) [ ﺎﻌﺱﺎﺕ ] dokuzuncusu.<br />

tâsme (F.) [ ﻪﻤﺱﺎﺕ ] tasma.<br />

tasmîm (A.) [ ﻢﻴﻤﺼﺕ ] kesin karar.<br />

454


tasmîm ittihaz etmek karar almak.<br />

tasmîmât (A.) [ تﺎﻤﻴﻤﺼﺕ ] kesin kararlar.<br />

tasnî’ (A.) [ ﻊﻴﻨﺼﺕ ] 1.yapma. 2.uydurma.<br />

tasnî’ olunmak yapılmak, oluşturulmak.<br />

tasnîf (A.) [ ﻒﻴﻨﺼﺕ ] sınıflandırma.<br />

tasrîf (A.) [ ﻒیﺮﺼﺕ ] fiil çekimi.<br />

tasrîf etmek fiil çekmek.<br />

tasrîh (A.) [ ﺢیﺮﺼﺕ ] açıkça belirtme.<br />

tasrîh etmek açıkça belirtmek.<br />

tasrîhen (A.) [ ﺎﺤیﺮﺼﺕ ] açıkça bildirerek.<br />

tasvib (A.) [ ﺐیﻮﺼ ﺕ ] uygun görme.<br />

tasvîb edilmek uygun görülmek.<br />

tasvîb etmek uygun görmek.<br />

tasvîb olunmak uygun görülmek.<br />

tasvîr (A.) [ ﺮیﻮﺼﺕ ] 1.resmetme. 2.resim. 3.niteleme.<br />

tasvirkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺮیﻮﺼﺕ ] tasvir edici, tasvir eden.<br />

taşt (F.) [ ﺖﺸﻃ ] leğen.<br />

tatbîk (A.) [ ﻖﻴﺒﻄﺕ ] uygulama.<br />

tatbîkan (A.) [ ﺎﻘﻴﺒﻄﺕ ] uygulayarak.<br />

tatbîkat (A.) [ تﺎﻘﻴﺒﻄﺕ ] 1.uygulamalar. 2.tatbikat.<br />

tatbîkat yapmak uygulama yapmak.<br />

tatbîkî (A.) [ ﯽﻘﻴﺒﻄﺕ ] uygulamalı.<br />

tathîr (A.) [ ﺮﻴﻬﻄﺕ ] temizleme.<br />

455


tathîrat (A.) [ تاﺮﻴﻬﻄﺕ ] temizlik.<br />

tatlîk (A.) [ ﻖﻴﻠﻄﺕ ] boşama.<br />

tatmin (A.) [ ﻦﻴﻤﻄﺕ ] 1.doyurma. 2.doyma.<br />

tatvîl (A.) [ ﻞیﻮﻄﺕ ] uzatma.<br />

tâûn (A.) [ نﻮﻋﺎﻃ ] veba.<br />

tav’ (A.) [ عﻮﻃ ] boyun eğme, itaat.<br />

tav’an (A.) [ ﺎﻋﻮﻃ ] isteyerek.<br />

tav’î (A.) [ ﯽﻋﻮﻃ ] kendiliğinden.<br />

tavâf (A.) [ فاﻮﻃ ] etrafında dönme.<br />

tavâf etmek etrafında dönmek.<br />

tavâif (A.) [ ﻒﺋاﻮﻃ ] 1.zümreler. 2.tayfalar. 3.kavimler.<br />

tavassut (A.) [ ﻂﺱﻮﺕ ] aracılık.<br />

tavassut etmek aracılık etmek, aracı olmak.<br />

tavattun (A.) [ ﻦﻃﻮﺕ ] yerleşme, yurt tutma.<br />

tavattun etmek yerleşmek, yurt tutmak.<br />

tavîl (A.) [ ﻞیﻮﻃ ] 1.uzun. 2.uzun süreli.<br />

tavk (A.) [ قﻮﻃ ] 1.kolye, gerdanlık. 2.tasma.<br />

tavr (A.) [ رﻮﻃ ] tavır.<br />

tavsîf (A.) [ ﻒﻴﺹﻮﺕ ] vasıflandırma, niteleme.<br />

tavsîf edilmek vasıflandırılmak, nitelenmek.<br />

tavsîf etmek vasıflandırmak, nitelemek.<br />

tavsiye (A.) [ ﻪﻴﺹﻮﺕ ] 1.vasiyet etme. 2.ısmarlama. 3.öğüt verme.<br />

tâvus (A.) [ سوﺎﻃ ] tavus kuşu.<br />

456


tavzîf (A.) [ ﻒﻴﻇﻮﺕ ] görevlendirme.<br />

tavzîh (A.) [ ﺢﻴﺽﻮﺕ ] açıklama.<br />

tavzîh etmek açıklamak, açıklığa kavuşturmak.<br />

tavzîhat (A.) [ تﺎﺤﻴﺽﻮﺕ ] açıklamalar.<br />

tây (F.) [ یﺎﺕ ] denk, eşit.<br />

taylasan (A.) [ نﺎﺴﻠﻴﻃ ] sarığın sarkan ucu.<br />

tayr (A.) [ ﺮﻴﻃ ] kuş.<br />

tayy (A.) [ ﯽﻃ ] 1.geçip gitme. 2.katlama, dürme. 3.silme. 4.yok etme.<br />

tayyâr (A.) [ رﺎﻴﻃ ] uçucu.<br />

tayyâre (A.) [ ﻩرﺎﻴﻃ ] uçak.<br />

tayyib (A.) [ ﺐﻴﻃ ] güzel, hoş.<br />

tayyibe (A.) [ ﻪﺒﻴﻃ ] iyi davranış.<br />

tâz (F.) [ زﺎﺕ ] koşma, koşuşturma.<br />

taz’îf (A.) [ ﻒﻴﻌﻀﺕ ] 1.zayıf düşürme. 2.iki kat yapma.<br />

tazallüm (A.) [ ﻢﻠﻈﺕ ] sızlanma, yakınma.<br />

tazallüm etmek sızlanmak, yakınmak.<br />

tazammun (A.) [ ﻦﻤﻀﺕ ] 1.içinde bulundurma. 2.kefil olma.<br />

tazammun etmek 1.içinde bulundurmak. 2.kefil olmak.<br />

tazarru’ (A.) [ عﺮﻀﺕ ] yalvarıp yakarma.<br />

tazarru’ât (A.) [ تﺎﻋﺮﻀﺕ ] yalvarıp yakarmalar.<br />

tazarrur (A.) [ رﺮﻀﺕ ] zarar görme, zarar etme.<br />

tâze (F.) [ ﻩزﺎ ﺕ ] 1.körpe, taze. 2.genç. 3.yeni.<br />

tâzegî (F.) [ ﯽﮔزﺎﺕ ] 1.körpelik, tazelik. 2.gençlik. 3.yenilik.<br />

457


tâzî (F.) [ یزﺎﺕ ] 1.Arapça. 2.tazı.<br />

tâziyân (F.) [ نﺎیزﺎﺕ ] araplar.<br />

tâziyâne (F.) [ ﻪﻥﺎیزﺎﺕ ] 1.kırbaç. 2.tezene.<br />

tazmîn (A.) [ ﻦﻴﻤﻀﺕ ] 1.zarar ödeme, tazminat verme, zarar karşılama. 2.bir<br />

başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma.<br />

tazmîn edilmek tazminat verilmek, zarar karşılanmak.<br />

tazmîn etmek 1.tazminat vermek, zararı karşılamak. 2.içinde bulundurmak,<br />

içermek.<br />

tazmînât (A.) [ تﺎﻨﻴﻤﻀﺕ ] zarar ödemeleri, tazminat.<br />

tazmînat vermek zarar ödemesinde bulunmak.<br />

tazyîk (A.) [ ﻖﻴﻴﻀﺕ ] 1.sıkıştırma, daraltma. 2.basınç yapma, bastırma. 3.basınç.<br />

tehâsum (A.) [ ﻢﺹﺎﺨﺕ ] birbirine düşmanlık gütme.<br />

te’hîrli (A.-T.) gecikmeli.<br />

te’cîl (A.) [ ﻞﻴﺝﺄﺕ ] geciktirme, erteleme.<br />

te’cîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek.<br />

te’cîl etmek geciktirmek, ertelemek.<br />

te’dîb (A.) [ ﺐیدﺄﺕ ] 1.eğitme, terbiye etme. 2.cezalandırma.<br />

te’dîb etmek 1.eğitmek, terbiye etmek. 2.cezalandırmak.<br />

te’dîb olunmak 1.eğitilmek, terbiye edilmek. 2.cezalandırılmak.<br />

te’diyât (A.) [ تﺎیدﺄﺕ ] ödemeler.<br />

te’diye (A.) [ ﻪیدﺄﺕ ] ödeme.<br />

te’diye edilmek ödenmek.<br />

te’diye etmek ödemek.<br />

te’hîr (A.) [ ﺮﻴﺧﺄﺕ ] 1.geciktirme. 2.gecikme.<br />

458


te’hîr edilmek geciktirilmek.<br />

te’hîr etmek geciktirmek.<br />

te’kîd (A.) [ ﺪﻴﮐﺄﺕ ] pekiştirme, sağlamlaştırma.<br />

te’kîd etmek 1.pekiştirmek, sağlamlaştırmak. 2.önceki yazıyı tekrarlamak.<br />

te’lîf (A.) [ ﻒﻴﻝﺄﺕ ] 1.yanyana getirme, alıştırma. 2.kaleme alma, yazma.<br />

te’lîf edilmek 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak, yazılmak.<br />

te’lîf etmek 1.bir araya getirmek. 2.kaleme almak, yazmak.<br />

te’lîf olunmak 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak.<br />

te’lîfât (A.) [ تﺎﻔﻴﻝﺄﺕ ] kaleme alınmış eserler.<br />

te’lifbîn (A.-F.) [ ﻦﻴﺑ ﻒﻴﻝﺄﺕ ] uzlaştırıcı, birleşirici.<br />

te’lîfkerde (F.) [ ﻩدﺮﮐ ﻒﻴﻝﺄﺕ ] biri tarafından kaleme alınmış.<br />

te’nîs (A.) [ ﺲﻴﻥﺄﺕ ] alıştırma.<br />

te’sîr (A.) [ ﺮﻴﺛﺄﺕ ] 1.iz bırakma. 2.etkileme. 3.etki.<br />

te’sîrât (A.) [ تاﺮﻴﺛﺄﺕ ] etkiler.<br />

te’sîs (A.) [ ﺲﻴﺱﺄﺕ ] 1.kurma. 2.temel atma. 3.kuruluş.<br />

te’sîs edilmek kurulmak.<br />

te’sîs etmek kurmak.<br />

te’sîsât (A.) [ تﺎﺴﻴﺱﺄﺕ ] 1.kuruluşlar. 2.düzenek.<br />

te’vîl (A.) [ ﻞیوﺄﺕ ] başka bir yorum getirme.<br />

te’vîl etmek başka bir yorum getirmek.<br />

te’yîd (A.) [ ﺪﻴیﺄﺕ ] pekiştirme.<br />

te’yîd edilmek pekiştirilmek.<br />

te’yîd etmek pekiştirmek.<br />

459


teâdül (A.) [ لدﺎﻌﺕ ] denklik.<br />

teâkub (A.) [ ﺐﻗﺎﻌﺕ ] birbirini izleme.<br />

teâkub etmek birbirini izlemek.<br />

teâkud etmek karşılıklı akitleşmek.<br />

teâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻌﺕ ] yükselme.<br />

teâmül (A.) [ ﻞﻡﺎﻌﺕ ] 1.alışılagelmiş uygulama. 2.iş. 3.tepkime.<br />

teâmülât (A.) [ تﻼﻡﺎﻌﺕ ] alışılagelmiş uygulamalar.<br />

tearrî (A.) [ یﺮﻌﺕ ] 1.arınma. 2.çıplaklaşma.<br />

teâruz (A.) [ ضرﺎﻌﺕ ] karşılıklı zıtlık, çelişme.<br />

teâruz etmek çelişmek.<br />

teârüf (A.) [ فرﺎﻌﺕ ] 1.birbirini bilme. 2.herkesçe bilinme.<br />

teâtî (A.) [ ﯽﻃﺎﻌﺕ ] birbirine verme.<br />

teâtî edilmek birbirine verilmek.<br />

teâvün (A.) [ نوﺎﻌﺕ ] yardımlaşma.<br />

teb (F.) [ ﺐﺕ ] 1.ateş, hastalık harareti. 2.sıtma.<br />

teb’îd (A.) [ ﺪﻴﻌﺒﺕ ] 1.uzaklaştırma. 2.sürgün etme.<br />

teb’îd edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.sürgün edilmek.<br />

teb’îd etmek 1.uzaklaştırmak. 2.sürgün etmek.<br />

tebaa (A.) [ ﻪﻌﺒﺕ ] uyruk, teba.<br />

tebâh (F.) [ ﻩﺎﺒﺕ ] 1.yok olmuş. 2.yıkılmış. 3.bozulmuş, çürümüş.<br />

tebâh etmek 1.yok etmek. 2.yıkmak. 3.bozmak, çürütmek.<br />

tebâh olmak 1.yok olmak. 2.yıkılmak. 3.bozulmak, çürümek.<br />

tebahhur (A.) [ ﺮﺨﺒﺕ ] buharlanma.<br />

460


tebahhur (A.) [ ﺮﺤﺒﺕ ] 1.göllenme. 2.derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma.<br />

tebahhur etmek buharlanmak.<br />

tebâhkâr (F.) [ رﺎﮑهﺎﺒﺕ ] yok eden, mahveden, yıkan.<br />

tebahtur (A.) [ ﺮﺘﺨﺒﺕ ] kibirlenerek yürüme.<br />

tebaiyyet (A.) [ ﺖﻴﻌﺒﺕ ] uyrukluk.<br />

tebaiyyeten (A.) [ ﺔ ﻴﻌﺒﺕ ] uyarak.<br />

tebâr (F.) [ رﺎﺒﺕ ] soy.<br />

tebâşîr (F.) [ ﺮﻴﺵﺎﺒﺕ ] tebeşir.<br />

tebâüd (A.) [ ﺪﻋﺎﺒﺕ ] uzaklaşma.<br />

tebâüd etmek uzaklaşmak.<br />

tebâyün (A.) [ ﻦیﺎﺒﺕ ] zıtlık, aykırılık.<br />

tebcîl (A.) [ ﻞﻴﺠﺒﺕ ] ululama.<br />

tebcîl edilmek ululanmak.<br />

tebcîl etmek ululamak.<br />

tebcilkârlık (A.-F.-T.) yüceltme, ululama.<br />

tebdîl (A.) [ ﻞیﺪﺒﺕ ] değiştirme, dönüştürme, değişiklik.<br />

tebdîl edilmek değiştirilmek, dönüştürülmek.<br />

tebdîl etmek değiştirmek, dönüştürmek.<br />

tebdîl olmak dönüşmek.<br />

tebdîlen (A.) [ ﻼیﺪﺒﺕ ] 1.değiştirerek, dönüştürerek. 2.değiştirilerek,<br />

dönüştürülerek.<br />

tebe’a (A.) [ ﻪﻌﺒﺕ ] tebalar, uyruklar.<br />

tebe’an (A.) [ ﺎﻌﺒﺕ ] uyarak.<br />

461


tebeddül (A.) [ لﺪﺒﺕ ] değişim.<br />

tebeddül etmek değişmek.<br />

tebeddülât (A.) [ تﻻﺪﺒﺕ ] değişimler, değişiklikler.<br />

tebellüğ (A.) [ ﻎﻠﺒﺕ ] alma.<br />

tebellüğ etmek bizzat almak.<br />

teber (F.) [ ﺮﺒﺕ ] balta.<br />

teberdâr (F.) [ رادﺮﺒﺕ ] baltacı.<br />

teberrâ (A.) [ اﺮﺒﺕ ] uzak durma.<br />

teberru (A.) [ عﺮﺒﺕ ] bağış.<br />

teberruan (A.) [ ﺎﻋﺮﺒﺕ ] bağışlayarak.<br />

teberruât (A.) [ تﺎﻋﺮﺒﺕ ] bağışlar.<br />

teberrüd (A.) [ دﺮﺒﺕ ] soğuma.<br />

teberrüd etmek soğumak.<br />

teberrük (A.) [ کﺮﺒﺕ ] mübarek görme, kutlu sayma.<br />

teberrüken (A.) [ ﺎﮐﺮﺒﺕ ] mübarek görerek,uğur sayarak.<br />

teberzin (F.) [ ﻦیزﺮﺒﺕ ] savaş baltası.<br />

tebessüm (A.) [ ﻢﺴﺒﺕ ] gülümseme.<br />

tebessüm etmek gülümsemek.<br />

tebettül (A.) [ ﻞﺘﺒﺕ ] köşesine çekilme.<br />

tebettül etmek köşesine çekilmek.<br />

tebevvül (A.) [ لﻮﺒﺕ ] idrar yapma, işeme.<br />

tebeyyün (A.) [ ﻦﻴﺒﺕ ] ortaya çıkma, anlaşılma.<br />

tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak.<br />

462


tebhâl (A.) [ لﺎﺨﺒﺕ ] uçuk.<br />

tebhîr (A.) [ ﺮﻴﺨﺒﺕ ] buharlaştırma.<br />

teblerze (F.) [ ﻩزﺮﻝ ﺐﺕ ] sıtma nöbeti.<br />

teblîğ (A.) [ ﻎﻴﻠﺒﺕ ] 1.bildiri. 2.yetiştirme.<br />

teblîğât (A.) [ تﺎﻐﻴﻠﺒﺕ ] bildiriler.<br />

tebrîd (A.) [ ﺪیﺮﺒﺕ ] soğutma.<br />

tebrie (A.) [ ﻪﺋﺮﺒﺕ ] arındırma, temize çıkarma.<br />

tebrie etmek temize çıkarmak.<br />

tebrîk (A.) [ ﮏیﺮﺒﺕ ] kutlama.<br />

tebrîk edilmek kutlanmak.<br />

tebrîk etmek kutlamak.<br />

tebrîkât (A.) [ تﺎﮑیﺮﺒﺕ ] kutlamalar.<br />

tebrîkname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﮏیﺮﺒﺕ ] kutlama yazısı.<br />

tebşîr (A.) [ ﺮﻴﺸﺒﺕ ] müjdeleme.<br />

tebşîr etmek müjdelemek.<br />

tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak.<br />

tebyîz etmek temize çekmek.<br />

tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek.<br />

tecâhül (A.) [ ﻞهﺎﺠﺕ ] bilmezlikten gelme.<br />

tecârib (A.) [ برﺎﺠﺕ ] tecrübeler, denemeler.<br />

tecâsür (A.) [ ﺮﺱﺎﺠﺕ ] yüreklenme.<br />

tecâvüz (A.) [ زوﺎﺠﺕ ] 1.haddini aşma, sınırı geçme. 2.sarkıntılık etme.<br />

tecâvüz etmek 1.sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak. 2.ırza geçmek.<br />

463


tecavüzkâr (A.-F.) [ رﺎﮐزوﺎﺠﺕ ] 1.sınırı geçen, saldırgan. 2.sarkıntılık eden.<br />

tecdîd (A.) [ ﺪیﺪﺠﺕ ] 1.yenileme. 2.yenilenme.<br />

tecdîd edilmek yenilenmek.<br />

tecdîd etmek yenilemek.<br />

tecdîd olunmak yinelenmek.<br />

teceddüd (A.) [ دﺪﺠﺕ ] yenilenme, yenilik.<br />

teceddüdât (A.) [ تادﺪﺠﺕ ] yenilenmeler, yenilikler.<br />

tecellî (A.) [ ﯽﻠﺠﺕ ] 1.görünme, ortaya çıkma. 2.kader.<br />

tecellî etmek görünmek.<br />

tecellîgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﻴﻠﺠﺕ ] görünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri.<br />

tecemmu (A.) [ ﻊﻤﺠﺕ ] toplanma, bir araya gelme.<br />

tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek.<br />

tecemmül (A.) [ ﻞﻤﺠ ﺕ ] süslenme.<br />

tecennün (A.) [ ﻦﻨﺠﺕ ] cinnet geçirme.<br />

tecerru’ (A.) [ عﺮﺠﺕ ] yudumlama.<br />

tecerru’ etmek yudumlamak.<br />

tecerrüd (A.) [ دﺮﺠﺕ ] 1.bekarlık. 2.çıplaklık. 3.soyutlanma.<br />

tecerrüd etmek 1.çıplak kalmak. 2.soyutlanmak.<br />

tecessüm (A.) [ ﻢﺴﺠﺕ ] cisimleşme, şekillenme.<br />

tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak.<br />

tecessüs (A.) [ ﺲﺴﺠﺕ ] 1.araştırma. 2.merak.<br />

tecessüs etmek araştırmak.<br />

tecessüskâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺴﺴﺠﺕ ] meraklı, mütecessis.<br />

464


tecevvüf (A.) [ فﻮﺠﺕ ] kofluk.<br />

tecezzî (A.) [ یﺰﺠﺕ ] bölünme, parçalanma, ayrışma.<br />

techîl (A.) [ ﻞﻴﻬﺠﺕ ] bilgisizliğini çıkarma.<br />

techîz (A.) [ ﺰﻴﻬﺠﺕ ] donatım.<br />

techîz edilmek donatılmak.<br />

techîz etmek donatmak.<br />

techîzât (A.) [ تاﺰﻴﻬﺠﺕ ] donatım.<br />

tecnîs (A.) [ ﺲﻴﻨﺠﺕ ] cinas yapma, iki anlamlı söz kullanma.<br />

tecribe (A.) [ ﻪﺑﺮﺠﺕ ] 1.deneme, sınama. 2.deneyim.<br />

tecribî (A.) [ ﯽﺑﺮﺠﺕ ] deneysel, tecrübî.<br />

tecrîd (A.) [ ﺪیﺮﺠﺕ ] soyutlama.<br />

tecrîd edilmek soyutlanmak.<br />

tecrîd etmek soyutlamak.<br />

tecrîden (A.) [ اﺪیﺮﺠﺕ ] soyutlayarak.<br />

tecrübe (A.) [ ﻪﺑﺮﺠﺕ ] 1.deneme, sınama. 2.deneyim.<br />

tecrübe edilmek denenmek, sınanmak.<br />

tecrübe etmek denemek, sınamak.<br />

tecvîd (A.) [ ﺪیﻮﺠﺕ ] Kur’ân’ı usûlüne göre okuma.<br />

tecvîz (A.) [ ﺰیﻮﺠﺕ ] 1.uygun görme. 2.izin verme.<br />

teczie (A.) [ ﻪﺋﺰﺠﺕ ] parçalara ayırma, bölme.<br />

teczîr (A.) [ ﺮیﺬﺠﺕ ] karekök alma.<br />

tecziye (A.) [ ﻪیﺰﺠﺕ ] cezalandırma.<br />

tecziye edilmek cezalandırılmak.<br />

465


tecziye etmek cezalandırmak.<br />

tecziye olunmak cezalandırılmak.<br />

tedâbir (A.) [ ﺮﻴﺑاﺪﺕ ] çareler, tedbirler.<br />

tedâfü (A.) [ ﻊﻓاﺪﺕ ] savunma.<br />

tedâfüî (A.) [ ﯽﻌﻓاﺪﺕ ] savunma ile ilgili.<br />

tedâhül (A.) [ ﻞﺧاﺪﺕ ] 1.karışma. 2.yığılışma.<br />

tedâî (A.) [ ﯽﻋاﺪﺕ ] çağrışım.<br />

tedarikât (A.) [ تﺎﮐراﺪﺕ ] hazırlıklar.<br />

tedârukât (A.) [ تﺎﮐراﺪﺕ ] hazırlıklar.<br />

tedârük (A.) [ کراﺪﺕ ] hazırlama, temin etme.<br />

tedâvül (A.) [ لواﺪﺕ ] dolaşım.<br />

tedbîr (A.) [ ﺮﻴﺑﺪﺕ ] çare, önlem.<br />

tedbîrülmenzil (A.) [ لﺰﻨﻤﻝاﺮﻴﺑﺪﺕ ] ekonomi.<br />

tedennî (A.) [ ﯽﻥﺪﺕ ] gerileme, alçalma, düşüş.<br />

tedennî etmek gerilemek, alçalmak.<br />

tederrüs (A.) [ سرﺪﺕ ] ders alma.<br />

tedfîn (A.) [ ﻦﻴﻓﺪﺕ ] gömme.<br />

tedfîn edilmek gömülmek.<br />

tedfîn etmek gömmek.<br />

tedhîn (A.) [ ﻦﻴﺧﺪﺕ ] 1.dumanlama. 2.tütsüleme.<br />

tedhîn (A.) [ ﻦﻴهﺪﺕ ] yağ sürme.<br />

tedhîş (A.) [ ﺶﻴهﺪﺕ ] dehşet salma, dehşete düşürme.<br />

tedkîk (A.) [ ﻖﻴﻗﺪﺕ ] inceleme, tetkik.<br />

466


tedkîk edilmek incelenmek.<br />

tedkîk etmek incelemek.<br />

tedkîk olunmak incelenmek.<br />

tedkîkât (A.) [ تﺎﻘﻴﻗﺪﺕ ] incelemeler, tetkikler.<br />

tedrîcen (A.) [ ﺎﺠیرﺪﺕ ] gitgide, adım adım, yavaş yavaş.<br />

tedrîcî (A.) [ ﯽﺠیرﺪﺕ ] yavaş yavaş, azar azar, gittikçe.<br />

tedrîs (A.) [ ﺲیرﺪﺕ ] ders verme.<br />

tedrîs etmek ders vermek.<br />

tedrîsât (A.) [ تﺎﺴیرﺪﺕ ] öğretim.<br />

tedvîn edilmek kitap haline getirilmek.<br />

tedvîr (A.) [ ﺮیوﺪﺕ ] 1.döndürme. 2.idare etme.<br />

tedviye etmek ilaç vermek.<br />

teeddüb (A.) [ بدﺄﺕ ] utanma, terbiye ile çekinme.<br />

teeddüb etmek utanmak.<br />

teeddüben (A.) [ ﺎ ﺑدﺄﺕ ] terbiye ile çekinerek, utanarak.<br />

teehhül (A.) [ ﻞهﺄﺕ ] 1.evlenme. 2.evcilleşme.<br />

teehhül etmek evlenmek.<br />

teehhür (A.) [ ﺮﺧﺄﺕ ] gecikme.<br />

teehhür etmek gecikmek.<br />

teekküd etmek (A.-T.) pekişmek, tekid edilmek.<br />

teemmül (A.) [ ﻞﻡﺄﺕ ] enikonu düşünme.<br />

teemmül etmek enikonu düşünmek.<br />

teennî (A.) [ ﯽﻥﺄﺕ ] 1.yavaşlama, duraksama. 2.dikkat gösterme.<br />

467


teessüf (A.) [ ﻒﺱﺄﺕ ] üzülme, hayıflanma.<br />

teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak.<br />

teessür (A.) [ ﺮﺛﺄﺕ ] 1.üzülme, üzüntü. 2.etkilenme.<br />

teessüs (A.) [ ﺲﺱﺄﺕ ] kurulma.<br />

teessüs etmek kurulmak.<br />

teeyyüd etmek pekişmek.<br />

tefahhur (A.) [ ﺮﺨﻔﺕ ] şişinme, övünme.<br />

tefahhus (A.) [ ﺺﺤﻔﺕ ] derinlemesine araştırma.<br />

tefâhür (A.) [ ﺮﺧﺎﻔﺕ ] övünme.<br />

tefakkud (A.) [ ﺪﻘﻔﺕ ] arkasını arayıp sorma.<br />

tefâsîl (A.) [ ﻞﻴﺹﺎﻔﺕ ] ayrıntılar.<br />

tefâsîr (A.) [ ﺮﻴﺱﺎﻔﺕ ] tefsirler, yorumlar.<br />

tefâvüt (A.) [ توﺎﻔﺕ ] farklılık.<br />

tefavvuk (A.) [ قﻮﻔﺕ ] üstünlük.<br />

tefazzul (A.) [ ﻞﻀﻔﺕ ] üstünlük taslama.<br />

tefe’ül (A.) [ لﺄﻔﺕ ] 1.fal açma. 2.hayra yorma, uğur sayma.<br />

tefe’ül etmek 1.fal açmak. 2.hayra yormak, uğur saymak.<br />

tefehhüm (A.) [ ﻢﻬﻔﺕ ] anlama.<br />

tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak.<br />

tefekkür (A.) [ ﺮﮑﻔﺕ ] düşünme, kafa yorma.<br />

tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak.<br />

tefekkürât (A.) [ تاﺮﮑﻔﺕ ] düşünmeler, düşünceler.<br />

tefelsüf (A.) [ ﻒﺴ ﻠﻔﺕ ] felsefe yapma.<br />

468


teferru’ât (A.) [ تﺎﻋﺮﻔﺕ ] ayrıntılar.<br />

teferrüc (A.) [ جﺮﻔﺕ ] gezinti.<br />

teferrücgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺝﺮﻔﺕ ] gezinti yeri.<br />

teferrüd (A.) [ دﺮﻔﺕ ] 1.yalnızlık. 2.benzersizlik.<br />

tefessüh (A.) [ ﺦﺴﻔﺕ ] çürüme, çürüyerek dağılma.<br />

tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak.<br />

tefevvuh (A.) [ ﻩﻮﻔﺕ ] dile getirme.<br />

tefevvuk (A.) [ قﻮﻔﺕ ] üstünlük.<br />

tefhîm (A.) [ ﻢﻴﺨﻔﺕ ] yüceltme, ululama.<br />

tefhîm (A.) [ ﻢﻴﻬﻔﺕ ] anlatma.<br />

tefhîm etmek anlatmak.<br />

tefrîh (A.) [ ﺢیﺮﻔﺕ ] ferahlık verme.<br />

tefrîk (A.) [ ﻖیﺮﻔﺕ ] ayırma, ayırdetme.<br />

tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek.<br />

tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek.<br />

tefrîk olunmak ayrılmak.<br />

tefrika (A.) [ ﻪﻗﺮﻔﺕ ] 1.bölücülük. 2.ayrılma. 3.bölüm bölüm yayınlama.<br />

tefriş (A.) [ ﺶیﺮﻔﺕ ] döşeme.<br />

tefriş edilmek döşenmek.<br />

tefriş etmek döşemek.<br />

tefrişat (A.) [ تﺎﺸیﺮﻔﺕ ] döşemeler.<br />

tefrît (A.) [ ﻂیﺮﻔﺕ ] aşırılık.<br />

tefsir (A.) [ ﺮﻴﺴﻔﺕ ] yorum.<br />

469


tefsir edilmek yorumlanmak.<br />

tefsir etmek yorumlamak.<br />

tefsirât (A.) [ تاﺮﻴﺴﻔﺕ ] yorumlar.<br />

tefte (F.) [ ﻪﺘﻔﺕ ] kızgın.<br />

teftîn (A.) [ ﻦﻴﺘﻔﺕ ] 1.fitne sokma. 2.meftun etme.<br />

teftiş (A.) [ ﺶﻴﺘﻔﺕ ] denetleme.<br />

teftiş edilmek denetlenmek.<br />

teftiş etmek denetlemek.<br />

tefviz (A.) [ ﺾیﻮﻔﺕ ] 1.birine bırakma. 2.ihale etme.<br />

tefviz edilmek 1.birine bırakılmak. 2.ihale edilmek.<br />

tegaddî etmek beslenmek.<br />

tegafül (A.) [ ﻞﻓﺎﻐﺕ ] bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme.<br />

tegafül etmek anlamazlıktan gelmek.<br />

tegayür (A.) [ ﺮیﺎﻐﺕ ] zıtlık.<br />

tegayyür (A.) [ ﺮﻴﻐﺕ ] değişme, başkalaşma.<br />

tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak.<br />

tegazzî etmek beslenmek.<br />

tegazzül (A.) [ لﺰﻐﺕ ] gazel söyleme.<br />

teh (F.) [ ﻪﺕ ] dip.<br />

tehâcî (A.) [ ﯽﺝﺎﻬﺕ ] hicivleşme.<br />

tehâcüm (A.) [ ﻢﺝﺎﻬﺕ ] 1.saldırı. 2.üşüşme.<br />

tehâcüm etmek üşüşmek.<br />

tehallüf (A.) [ ﻒﻠﺨﺕ ] uygunsuzluk, uymama.<br />

470


tehallüs (A.) [ ﺺﻠﺨﺕ ] mahlas kullanma.<br />

tehâlüf (A.) [ ﻒﻝﺎﺨﺕ ] 1.uygunsuzluk, uymama. 2.farklılık.<br />

tehâlük (A.) [ ﮏﻝﺎﻬﺕ ] can atış, can atma, atılma, çok arzu etme.<br />

tehâsum (A.) [ ﻢﺹﺎﺨﺕ ] birbirine düşmanlık gütme.<br />

tehâşî (A.) [ ﯽﺵﺎﺤﺕ ] çekinme.<br />

tehâvün (A.) [ نوﺎﻬﺕ ] hafife alma.<br />

tehcîr (A.) [ ﺮﻴﺠﻬﺕ ] göçe zorlama, göç ettirme.<br />

tehcîr etmek göç ettirmek.<br />

tehdîd (A.) [ ﺪیﺪﻬﺕ ] gözdağı.<br />

tehdîd edilmek gözdağı verilmek.<br />

tehdîd etmek gözdağı vermek.<br />

tehdîdâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﺪیﺪﻬﺕ ] gözdağı vererek, tehdit edici.<br />

tehdîden (A.) [ اﺪیﺪﻬﺕ ] gözdağı vererek tehdit ederek.<br />

tehdîdkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺪیﺪﻬﺕ ] gözdağı verici, tehdit edici.<br />

tehdîdkârâne (A.-F.) [ ﻪﻥارﺎﮐﺪیﺪﻬﺕ ] tehdit ederek.<br />

teheccî (A.) [ ﯽﺠﻬﺕ ] heceleme.<br />

teheccî etmek hecelemek.<br />

tehevvu (A.) [ عﻮﻬﺕ ] kusma.<br />

tehevvu etmek kusmak.<br />

tehevvür (A.) [ رﻮﻬﺕ ] küplere binme, köpürme.<br />

tehevvür etmek küplere binmek, köpürmek.<br />

teheyyüc (A.) [ ﺞﻴﻬﺕ ] heyecanlanma.<br />

tehî (F.) [ ﯽﻬﺕ ] 1.boş. 2.anlamsız, yararsız.<br />

471


tehîdest (F.) [ ﺖﺱد ﯽﻬﺕ ] 1.yoksul. 2.eli boş.<br />

tehîdestî (F.) [ ﯽﺘﺱﺪﻴﻬﺕ ] 1.yoksulluk. 2.eli boşluk.<br />

tehîmağz (F.) [ ﺰﻐﻡ ﯽﻬﺕ ] samankafalı, boşkafalı.<br />

tehîmiyân (F.) [ نﺎﻴﻡ ﯽﻬﺕ ] 1.içi boş. 2.kof.<br />

tehiyye (A.) [ ﻪﻴﻬﺕ ] hazırlama.<br />

tehiyye edilmek hazırlanmak.<br />

tehiyye etmek hazırlamak.<br />

tehniyet (A.) [ ﺖﻴﻨﻬﺕ ] kutlama.<br />

tehyie (A.) [ ﻪﺌﻴﻬﺕ ] hazırlama.<br />

tehzîb (A.) [ ﺐیﺬﻬﺕ ] süsleme.<br />

tehzîl (A.) [ ﻞیﺰﻬﺕ ] alaya alış.<br />

tehzîz (A.) [ ﺰیﺰﻬﺕ ] titretme.<br />

tekabül (A.) [ ﻞﺑﺎﻘﺕ ] karşılama.<br />

tekabül etmek karşılamak.<br />

tekâlîf (A.) [ ﻒﻴﻝﺎﮑﺕ ] 1.öneriler, teklifler. 2.vergiler. 3.ibadetler.<br />

tekâmül (A.) [ ﻞﻡﺎﮑﺕ ] 1.olgunlaşma. 2.evrim.<br />

tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek.<br />

tekâpu (F.) [ ﻮﭘﺎﮑﺕ ] 1.telaş, koşuşturma. 2.dalkavukluk.<br />

tekârîr (A.) [ ﺮیرﺎﻘﺕ ] önergeler.<br />

tekârub (A.) [ برﺎﻘﺕ ] yakınlaşma.<br />

tekâsüf (A.) [ ﻒﺛﺎﮑﺕ ] 1.yoğunlaşma. 2.koyulaşma.<br />

tekâsüf etmek yoğunlaşmak.<br />

tekâsül (A.) [ ﻞﺱﺎﮑﺕ ] üşengeçlik, tembellik.<br />

472


tekâsür (A.) [ ﺮﺛﺎﮑﺕ ] çoğalma.<br />

tekâtu’ (A.) [ ﻊﻃﺎﻘﺕ ] kesişme.<br />

tekâüd (A.) [ ﺪﻋﺎﻘﺕ ] emeklilik.<br />

tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak.<br />

tekâüdiye (A.) [ ﻪیﺪﻋﺎﻘﺕ ] emekli aylığı.<br />

tekâvîm (A.) [ ﻢیوﺎﻘﺕ ] takvimler.<br />

tekâyâ (A.) [ ﺎیﺎﮑﺕ ] tekkeler.<br />

tekbîr (A.) [ ﺮﻴﺒﮑﺕ ] Allahuekber deme.<br />

tekbîr getirmek Allahuekber demek.<br />

tekdîr (A.) [ ﺮیﺪﮑﺕ ] 1.azarlama. 2.bulandırma.<br />

tekebbür (A.) [ ﺮﺒﮑﺕ ] büyüklük taslama.<br />

tekeffül (A.) [ ﻞﻔﮑﺕ ] kefil olma.<br />

tekeffül etmek kefil olmak.<br />

tekellüm (A.) [ ﻢﻠﮑﺕ ] konuşma.<br />

tekemmül (A.) [ ﻞﻤﮑﺕ ] 1.tamamlanma. 2.olgunlaşma.<br />

tekemmül etmek 1.tamamlanmak. 2.olgunlaşmak.<br />

tekerrür (A.) [ رﺮﮑﺕ ] tekrarlanma.<br />

tekerrür etmek tekrarlanmak.<br />

tekessur (A.) [ ﺮﺴﮑﺕ ] kırılma.<br />

tekessür (A.) [ ﺮﺜﮑﺕ ] çoğalma.<br />

tekevvün (A.) [ نﻮﮑﺕ ] oluşum, oluşma.<br />

tekevvün etmek 1.oluşmak. 2.meydana gelmek, olmak.<br />

tekevvünât (A.) [ تﺎﻥﻮﮑﺕ ] oluşumlar, oluşmalar.<br />

473


tekeyyüf (A.) [ ﻒﻴﮑﺕ ] keyiflenme.<br />

tekfîl (A.) [ ﻞ ﻴﻔﮑﺕ ] kefil etme, kefil gösterme.<br />

tekfîn (A.) [ ﻦﻴﻔﮑﺕ ] kefenleme.<br />

tekfîr (A.) [ ﺮﻴﻔﮑﺕ ] kafirlikle suçlama.<br />

teklîf (A.) [ ﻒﻴﻠﮑﺕ ] 1.öneri. 2.vergi.<br />

teklîfât (A.) [ تﺎﻔﻴﻠﮑﺕ ] öneriler.<br />

tekmîl (A.) [ ﻞﻴﻤﮑﺕ ] 1.tamamlama. 2.bütün, tüm.<br />

tekmile (A.) [ ﻪﻠﻤ ﮑﺕ ] ek.<br />

tekrâr (A.) [ راﺮﮑﺕ ] yine.<br />

tekrâren (A.) [ اراﺮﮑﺕ ] tekrar tekrar.<br />

tekrîm (A.) [ ﻢیﺮﮑﺕ ] saygı gösterme.<br />

tekrîr (A.) [ ﺮیﺮﮑﺕ ] tekrarlama.<br />

teksîf (A.) [ ﻒﻴﺜﮑﺕ ] 1.yoğunlaştırma. 2.toplama.<br />

teksîf etmek yoğunlaştırmak.<br />

teksîr (A.) [ ﺮﻴﺜﮑﺕ ] çoğaltma.<br />

teksîr edilmek çoğaltılmak.<br />

teksîr etmek çoğaltmak.<br />

tekvîn (A.) [ ﻦیﻮﮑﺕ ] yaratma, var etme.<br />

tekye (A.) [ ﻪﻴﮑﺕ ] tekke.<br />

tekzîb (A.) [ ﺐیﺬﮑﺕ ] yalanlama.<br />

tekzîb edilmek yalanlanmak.<br />

tekzîb etmek yalanlamak.<br />

tel’în (A.) [ ﻦﻴﻌﻠﺕ ] lanetleme.<br />

474


tel’în edilmek lanetlenmek.<br />

tel’în etmek lanetlemek.<br />

telâfî (A.) [ ﯽﻓﻼﺕ ] zarar karşılama.<br />

telâkî (A.) [ ﯽﻗﻼﺕ ] buluşma, görüşme.<br />

telakkî (A.) [ ﯽﻘﻠﺕ ] anlayış, görüş, değerlendirme.<br />

telakkî etmek anlamak, değerlendirmek.<br />

telakkiyât (A.) [ تﺎﻴﻘﻠﺕ ] görüşler, anlayışlar, değerlendirmeler.<br />

telâmîz (A.) [ ﺬﻴﻡﻼﺕ ] öğrenciler.<br />

telâsuk (A.) [ ﻖﺹﻼﺕ ] bitişme, yapışma.<br />

telâşî (A.) [ ﯽﺵﻼﺕ ] dağılma.<br />

telattuf (A.) [ ﻒﻄﻠﺕ ] yumuşak davranma.<br />

telâtum (A.) [ ﻢﻃﻼﺕ ] çalkantı.<br />

telbîs (A.) [ ﺲﻴﺒﻠﺕ ] hile yaparak aldatma.<br />

tele (A.) [ ﻪﻠﺕ ] kapan, tuzak.<br />

tele’lu (A.) [ ﺆﻝﻸﺕ ] ışıldama.<br />

telebbüs (A.) [ ﺲﺒﻠﺕ ] giyinme.<br />

telef (A.) [ ﻒﻠﺕ ] 1.ölme. 2.boşa gitme.<br />

telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek.<br />

telef olmak 1.ölmek. 2.boşa gitmek.<br />

telefât (A.) [ تﺎﻔﻠ ﺕ ] can kaybı, ölümler.<br />

telehhüf (A.) [ ﻒﻬﻠﺕ ] yanıp yakılma.<br />

telemmüz (A.) [ﺬﻤﻠﺕ] öğrencilik.<br />

telemmüz etmek öğrenci olmak, öğrencilik etmek.<br />

475


televvün (A.) [ نﻮﻠﺕ ] yanardönerlik.<br />

telh (F.) [ ﺦﻠﺕ ] acı.<br />

telhîs (A.) [ ﺺﻴﺨﻠﺕ ] 1.kısaltma. 2.özetleme.<br />

telhîs etmek özetlemek.<br />

telhîsen (A.) [ ﺎﺼﻴﺨﻠﺕ ] özetle.<br />

telhkâm (F.) [ مﺎﮑﺨﻠﺕ ] üzgün, acılı.<br />

telkârî (T.-F.) [ یرﺎﮐ ﻞﺕ ] gümüş işleme.<br />

telkîh (A.) [ ﺢﻴﻘﻠﺕ ] aşılama.<br />

telkîn (A.) [ ﻦﻴﻘﻠﺕ ] öğretme, kulağına anlatma.<br />

telkînî (A.) [ ﯽﻨﻴﻘﻠﺕ ] telkine dayalı.<br />

tell (A.) [ ﻞﺕ ] tepe, sırt.<br />

telmîh (A.) [ ﺢﻴﻤﻠﺕ ] gönderme, îmâlı anlatma.<br />

telmîhât (A.) [ تﺎﺤﻴﻤﻠﺕ ] göndermeler, îmâlı anlatmalar..<br />

telmîhen (A.) [ ﺎﺤﻴﻤﻠﺕ ] göndermede bulunarak.<br />

telvîn (A.) [ ﻦیﻮﻠﺕ ] boyama.<br />

telvîs etmek kirletmek. Beni de telvis ettiniz.<br />

temâdî (A.) [ یدﺎﻤﺕ ] uzama, sürme.<br />

temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek.<br />

temâs (A.) [ سﺎﻤﺕ ] dokunma.<br />

temâs etmek dokunmak.<br />

temâsîl (A.) [ ﻞﻴﺛﺎﻤﺕ ] 1.resimler. 2.semboller.<br />

temâsül (A.) [ ﻞﺛﺎﻤﺕ ] benzeşme.<br />

temâşâ (F.) [ ﺎﺵﺎ ﻤﺕ ] seyretme.<br />

476


temâşâ etmek seyretmek.<br />

temaşagâh (F.) [ ﻩﺎﮔﺎﺵﺎﻤﺕ ] seyir yeri.<br />

temâyül (A.) [ ﻞیﺎﻤﺕ ] eğilim.<br />

temâyülât (A.) [ تﻼیﺎﻤﺕ ] eğilimler.<br />

temâyüz (A.) [ ﺰیﺎﻤﺕ ] seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık.<br />

temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek.<br />

temcîd (A.) [ ﺪﻴﺠﻤﺕ ] ululama.<br />

temdîd (A.) [ ﺪیﺪﻤﺕ ] 1.uzatma. 2.süre uzatma.<br />

temdîd edilmek uzatılmak.<br />

temdîd etmek uzatmak.<br />

temeddün (A.) [ نﺪﻤﺕ ] uygarlık.<br />

temeddün eylemek uygarlaşmak.<br />

temekkün (A.) [ ﻦﮑﻤﺕ ] yerleşme.<br />

temelluk (A.) [ ﻖﻠﻤﺕ ] yaltaklanma.<br />

temellük (A.) [ ﮏﻠﻤﺕ ] mülk edinme.<br />

temellük etmek mülk edinmek.<br />

temennî (A.) [ ﯽﻨﻤﺕ ] istek, arzu.<br />

temennî edilmek arzu edilmek.<br />

temennî etmek arzu etmek.<br />

temerküz (A.) [ ﺰﮐﺮﻤﺕ ] toplanma, yığılışma.<br />

temerküz etmek toplanmak, yığılışmak.<br />

temerrüd (A.) [ دﺮﻤﺕ ] dikbaşlılık, direniş.<br />

temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek.<br />

477


temeshur (A.) [ ﺮﺨﺴﻤﺕ ] maskaralık.<br />

temeshur etmek maskaralık etmek.<br />

temessüh etmek şekil değiştirmek.<br />

temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak.<br />

temessül etmek 1.cisimlenmek. 2.benzeşmek. 3.özümlemek.<br />

temettü (A.) [ ﻊﺘﻤﺕ ] kazanç, kâr.<br />

temevvüc (A.) [ جﻮﻤﺕ ] dalgalanma.<br />

temevvüc etmek dalgalanmak.<br />

temevvül (A.) [ لﻮﻤﺕ ] zenginlik.<br />

temeyyüz (A.) [ ﺰﻴﻤﺕ ] kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma.<br />

temeyyüz etmek kendini göstermek.<br />

temhîl etmek süre tanımak.<br />

temîn (A.) [ ﻦﻴﻡﺄﺕ ] 1.gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma.<br />

3.emin kılma, güvence verme.<br />

temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin<br />

kılınmak.<br />

temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak.<br />

temînât (A.) [ تﺎﻨﻴﻡﺄﺕ ] güvence parası.<br />

temînen (A.) [ ﺎﻨﻴﻡﺄﺕ ] sağlanarak, temin edilerek.<br />

temkîn (A.) [ ﻦﻴﮑﻤﺕ ] 1.ihtiyatlı davranma. 2.sağlamlık. 3.ağırbaşlılık.<br />

temlîk (A.) [ ﮏﻴﻠﻤﺕ ] mülk verme, mülk edindirme.<br />

temr (A.) [ ﺮﻤﺕ ] hurma.<br />

temrîn (A.) [ ﻦیﺮﻤﺕ ] alıştırma, egzersiz.<br />

temsîl (A.) [ ﻞﻴﺜﻤﺕ ] 1.tiyatro oyunu. 2.sözgelişi. 3.özümseme.<br />

478


temsîlât (A.) [ تﻼﻴﺜﻤﺕ ] tiyatro oyunları.<br />

temyîz (A.) [ ﺰﻴﻴﻤﺕ ] 1.ayırdetme. 2.seçme.<br />

ten (F.) [ ﻦﺕ ] 1.vücut, beden. 2.dış yüz.<br />

tena’um (A.) [ ﻢﻌﻨﺕ ] bolluk içinde yaşama.<br />

tenâfür (A.) [ ﺮﻓﺎﻨﺕ ] 1.birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri<br />

sık sık kullanma.<br />

tenahnuh (A.) [ ﺢﻨﺤﻨﺕ ] boğazını temizleme.<br />

tenâkus (A.) [ ﺺﻗﺎﻨﺕ ] eksilme, azalma.<br />

tenâkus etmek eksilmek, azalmak.<br />

tenâkuz (A.) [ ﺾﻗﺎﻨﺕ ] çelişki.<br />

tenâkür (A.) [ ﺮﮐﺎﻨﺕ ] antipati.<br />

tenâsân (F.) [ نﺎﺱﺁ ﻦﺕ ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.<br />

tenâsur (A.) [ ﺮﺹﺎﻨﺕ ] yardımlaşma.<br />

tenâsüb (A.) [ ﺐﺱﺎﻨﺕ ] 1.uygunluk. 2.orantı.<br />

tenâsüh (A.) [ ﺦﺱﺎﻨﺕ ] ruhun bedenler arası göçü.<br />

tenâsül (A.) [ ﻞﺱﺎﻨﺕ ] üreme, üreyiş.<br />

tenâsülî (A.) [ ﯽﻠﺱﺎﻨﺕ ] üreyiş ile ilgili.<br />

tenâvüb (A.) [ بوﺎﻨﺕ ] dönüşüm.<br />

tenâzur (A.) [ ﺮﻇﺎﻨﺕ ] bakışma, bıkışım, simetri.<br />

tenâzurî (A.) [ یﺮﻇﺎﻨﺕ ] bakışık, simetrik.<br />

tenbân (F.) [ نﺎﺒﻨﺕ ] don.<br />

tenbel (F.) [ ﻞﺒﻨﺕ ] tembel.<br />

tenbîh (A.) [ ﻪﻴﺒﻨﺕ ] 1.uyandırma. 2.uyarı, tembih.<br />

479


tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.<br />

tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.<br />

tenbîhât (A.) [ تﺎﻬﻴﺒﻨﺕ ] uyarılar, tembihler.<br />

tendürüst (F.) [ ﺖﺱرد ﻦﺕ ] sağlıklı, sağlam yapılı.<br />

tene (F.) [ ﻪﻨﺕ ] gövde.<br />

tenebbüh (A.) [ ﻪﺒﻨﺕ ] 1.uyanma. 2.uyarım.<br />

tenebbüt (A.) [ ﺖﺒﻨﺕ ] bitme, yeşerme.<br />

tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.<br />

teneffür (A.) [ ﺮﻔﻨﺕ ] nefret etme, iğrenme.<br />

teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.<br />

teneffüs (A.) [ ﺲﻔﻨﺕ ] 1.soluk alma.<br />

teneffüs edilmek soluk alınmak.<br />

teneffüs etmek soluk almak.<br />

tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.<br />

tenevvü' (A.) [ عﻮﻨﺕ ] çeşitlilik.<br />

tenevvür (A.) [ رﻮﻨﺕ ] aydınlanma.<br />

tenevvür etmek aydınlanmak.<br />

tenezzüh (A.) [ ﻩﺰﻨﺕ ] gezinti.<br />

tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.<br />

tenezzül (A.) [ لﺰﻨﺕ ] 1.alçalma. 2.alçakgönüllülük.<br />

tenezzülen (A.) [ ﻻﺰﻨﺕ ] alçakgönüllülükle.<br />

teng (F.) [ ﮓﻨﺕ ] dar.<br />

tengdest (F.) [ ﺖﺱد ﮓﻨﺕ ] elidarda, yoksul.<br />

480


tenhâ (F.) [ ﺎﻬﻨﺕ ] 1.tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.<br />

tenkîd (A.) [ ﺪﻴﻘﻨﺕ ] eleştiri.<br />

tenkîd edilmek eleştirilmek.<br />

tenkîd etmek eleştirmek.<br />

tenkîdât (A.) [ تاﺪﻴﻘﻨﺕ ] eleştiriler.<br />

tenkîh (A.) [ ﺢﻴﻘﻨﺕ ] nikahlama.<br />

tenkîl (A.) [ ﻞﻴﮑﻨﺕ ] 1.uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.<br />

tenkîs (A.) [ ﺺﻴﻘﻨﺕ ] azaltma, eksiltme.<br />

tenkîsât (A.) [ تﺎﺼﻴﻘﻨﺕ ] azaltmalar, eksiltmeler.<br />

tenmiye (A.) [ ﻪﻴﻤﻨﺕ ] geliştirme, artırma, nemalandırma.<br />

tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.<br />

tennûr (A.) [ رﻮﻨﺕ ] 1.tandır. 2.fırın.<br />

tennûre (A.) [ ﻩرﻮﻨﺕ ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.<br />

tenperver (F.) [ روﺮﭘ ﻦﺕ ] rahatına düşkün.<br />

tensîb (A.) [ ﺐﻴﺴﻨﺕ ] uygun görme.<br />

tensîb edilmek uygun görülmek.<br />

tensîb etmek uygun görmek.<br />

tensîk (A.) [ ﻖ ﻴﺴﻨﺕ ] düzenleme, tertip etme.<br />

tenşît (A.) [ ﻂﻴﺸﻨﺕ ] neşelendirme.<br />

tenûmend (F.) [ ﺪﻨﻡﻮﻨﺕ ] iriyarı, çamyarması.<br />

tenvîm (A.) [ ﻢیﻮﻨﺕ ] uyutma.<br />

tenvîr (A.) [ ﺮیﻮﻨﺕ ] 1.aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.<br />

tenvîr etmek aydınlatmak.<br />

481


tenzîh (A.) [ ﻪیﺰﻨﺕ ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.<br />

tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.<br />

tenzîl (A.) [ ﻞیﺰﻨﺕ ] 1.indirme. 2.indirim.<br />

tenzîlât (A.) [ تﻼیﺰﻨﺕ ] indirim.<br />

tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.<br />

ter (F.) [ ﺮﺕ ] 1.taze.. 2.ıslak.<br />

ter’îb (A.) [ ﺐﻴﻋﺮﺕ ] korkutma.<br />

terâfuk (A.) [ ﻖﻓاﺮﺕ ] yardımlaşma.<br />

terâfuk etmek birbirine yardım etmek.<br />

terahhum (A.) [ ﻢﺣﺮﺕ ] acıma, merhamet etme.<br />

terahhum etmek acımak, merhamet etmek.<br />

terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.<br />

terakkî (A.) [ ﯽﻗﺮﺕ ] ilerleme, gelişme.<br />

terakkîperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﯽﻗﺮﺕ ] ilerleme yanlısı.<br />

terakkiyât (A.) [ تﺎﻴﻗﺮﺕ ] ilerlemeler.<br />

terâküm (A.) [ ﻢﮐاﺮﺕ ] birikim, birikme, yığılma.<br />

terâküm etmek birikmek, yığılmak.<br />

terâküm ettirmek biriktirmek.<br />

terâne (F.) [ ﻪﻥاﺮﺕ ] 1.İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.<br />

terâzû (F.) [ وزاﺮﺕ ] terazi.<br />

terbî’ (A.) [ ﻊﻴﺑﺮﺕ ] 1.dörtleme. 2.dördün.<br />

terbiye (A.) [ ﻪﻴﺑﺮﺕ ] 1.yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.<br />

terbiyevî (A.) [ یﻮﻴﺑﺮﺕ ] eğitimsel.<br />

482


terceme (A.) [ ﻪﻤﺝﺮﺕ ] çeviri.<br />

tercî’ (A.) [ ﻊﻴﺝﺮﺕ ] geri çevirme.<br />

tercîh (A.) [ ﺢﻴﺝﺮﺕ ] yeğleme.<br />

tercüman (A.) [ نﺎﻤﺝﺮﺕ ] 1.çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.<br />

terdâmen (F.) [ ﻦﻡادﺮﺕ ] iffetsiz. 2.namussuz.<br />

terdîd (A.) [ ﺪیدﺮﺕ ] geri çevirme.<br />

terdîf (A.) [ ﻒیدﺮﺕ ] 1.ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.<br />

terdîf eylemek eklemek.<br />

tereddî etmek soysuzlaşmak.<br />

tereddüd (A.) [ ددﺮﺕ ] 1.gidip gelme.2.ikirciklenme.<br />

tereddüd etmek ikirciklenmek.<br />

tereke (A.) [ ﻪﮐﺮﺕ ] ölenin geride bıraktıkları.<br />

terekküb (A.) [ ﺐﮐﺮﺕ ] 1.oluşum. 2.bileşim.<br />

terekküb etmek oluşmak.<br />

terekkübât (A.) [ تﺎﺒﮐﺮﺕ ] oluşumlar.<br />

terennüm (A.) [ ﻢﻥﺮﺕ ] 1. şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.<br />

terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.<br />

teressüb (A.) [ ﺐﺱﺮﺕ ] tortulanma.<br />

teressüb etmek tortulanmak.<br />

tereşşüh (A.) [ ﺢﺵﺮﺕ ] sızıntı.<br />

terettüb (A.) [ ﺐﺕﺮﺕ ] 1.gerekme. 2.üzerine görev düşmek.<br />

terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.<br />

terfî’ (A.) [ ﻊﻴﻓﺮﺕ ] 1.yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.<br />

483


terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.<br />

terfîk (A.) [ ﻖﻴﻓﺮﺕ ] 1.ayak uydurma. 2.arkadaş etme.<br />

terfîk etmek ayak uydurmak.<br />

tergîb (A.) [ ﺐﻴﻏﺮﺕ ] rağbet ettirme, istek uyandırma.<br />

tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.<br />

terhîb etmek gözünü korkutmak.<br />

terhîn (A.) [ ﻦﻴهﺮﺕ ] rehin bırakma.<br />

terhis (A.) [ ﺺﻴﺧﺮﺕ ] 1.izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.<br />

terk (A.) [ کﺮﺕ ] 1.bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.<br />

terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.<br />

terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.<br />

terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.<br />

terkeş (F.) [ ﺶﮐﺮﺕ ] okluk, sadak.<br />

terkîb (A.) [ ﺐﻴﮐﺮﺕ ] birleştirme, terkip.<br />

terkuve (A.) [ ﻩﻮﻗﺮﺕ ] köprücük kemiği.<br />

termîm (A.) [ ﻢﻴﻡﺮﺕ ] onarma, onarım.<br />

termîm edilmek onarılmak.<br />

termîm etmek onarmak.<br />

termîmât (A.) [ تﺎﻤیﺮﺕ ] onarımlar.<br />

ters (F.) [ سﺮﺕ ] korku.<br />

tersâ (F.) [ ﺎﺱﺮﺕ ] Hıristiyan.<br />

tersân (F.) [ نﺎﺱﺮﺕ ] korku ile, korkarak.<br />

tersâyân (F.) [ نﺎیﺎﺱﺮﺕ ] Hıristiyanlar.<br />

484


tersengîz (F.) [ ﺰ ﻴﮕﻥا سﺮﺕ ] korkunç, korku salan.<br />

tersî’ (A.) [ ﻊﻴﺹﺮﺕ ] mücevher işleme, mücevher kakma.<br />

tersîb (A.) [ ﺐﻴﺱﺮﺕ ] tortulandırma.<br />

tersîm (A.) [ ﻢﻴﺱﺮﺕ ] resmetme, resimleme.<br />

tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.<br />

tersîm etmek resimlemek, resmetmek.<br />

tersnâk (F.) [ کﺎﻨﺱﺮﺕ ] korkunç.<br />

tertîb (A.) [ ﺐﻴﺕﺮﺕ ] 1.dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.<br />

tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.<br />

tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.<br />

tertîbât (A.) [ تﺎﺒﻴﺕﺮﺕ ] düzenlemeler, düzenler.<br />

terütâze (F.) [ ﻩزﺎﺕوﺮﺕ ] taptaze, çok körpe.<br />

tervîc (A.) [ ﺞیوﺮﺕ ] 1.yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.<br />

terzebân (F.) [ نﺎﺑزﺮﺕ ] hazırcevap.<br />

terzîk (A.) [ ﻖیزﺮﺕ ] rızıklandırma.<br />

terzîl (A.) [ ﻞیذﺮﺕ ] rezil etme.<br />

terzîl edilmek rezil edilmek.<br />

terzîl etmek rezil etmek.<br />

tes’îd (A.) [ ﺪﻴﻌﺴﺕ ] kutlama.<br />

tes’îd edilmek kutlanmak.<br />

tes’îd etmek kutlamak.<br />

tesâdüf (A.) [ فدﺎﺼﺕ ] 1.rastlama. 2.rastlantı.<br />

tesâdüf edilmek rastlanmak.<br />

485


tesâdüf etmek rastlamak.<br />

tesâdüfen (A.) [ ﺎﻓدﺎﺼﺕ ] rastlantı eseri, rastgele.<br />

tesâdüfî (A.) [ ﯽﻓدﺎﺼﺕ ] rastlantı eseri, rastgele.<br />

tesâdüm (A.) [ مدﺎﺼﺕ ] çarpışma, tokuşma.<br />

tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.<br />

tesâhub (A.) [ ﺐﺣﺎﺼﺕ ] 1.sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.<br />

tesâmüh (A.) [ ﺢﻡﺎﺴﺕ ] hoşgörü.<br />

tesâmühkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺤﻡﺎﺴﺕ ] hoşgörülü.<br />

tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.<br />

tesâmühperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﺢﻡﺎﺸﺕ ] hoşgörülü.<br />

tesânîf (A.) [ ﻒﻴﻥﺎﺼﺕ ] kitaplar.<br />

tesânüd (A.) [ ﺪﻥﺎﺴﺕ ] dayanışma.<br />

tesâud (A.) [ ﺪﻋﺎﺼﺕ ] göklere yükselme, ağma.<br />

tesâvî (A.) [ یوﺎﺴﺕ ] eşitlik.<br />

tesâvîr (A.) [ ﺮیوﺎﺼﺕ ] resimler, tasvirler.<br />

tesbîh (A.) [ ﺢﻴﺒﺴﺕ ] tespih.<br />

tesbît (A.) [ ﺖﻴﺒﺜﺕ ] 1.sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.<br />

tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.<br />

tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.<br />

tescîl (A.) [ ﻞﻴﺠﺴﺕ ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.<br />

tescîl edilmek sicile kaydedilmek.<br />

tescîl etmek sicile kaydetmek.<br />

tesdîs (A.) [ ﺲیﺪﺴﺕ ] altılama.<br />

486


tesellî (A.) [ ﯽﻠﺴﺕ ] avutma.<br />

tesellî vermek avutmak.<br />

tesellîkâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﯽﻠﺴﺕ ] avutan, teselli veren.<br />

tesellüm (A.) [ ﻢﻠﺴﺕ ] teslim alma.<br />

tesellüm etmek teslim almak.<br />

teselsül (A.) [ ﻞﺴﻠﺴﺕ ] zincirleme.<br />

tesettür (A.) [ ﺮﺘﺴﺕ ] örtünme.<br />

teseyyüb (A.) [ ﺐﻴﺜﺕ ] dul kalma.<br />

teshîl (A.) [ ﻞﻴﻬﺴﺕ ] kolaylaştırma.<br />

teshîl etmek kolaylaştırmak.<br />

teshîlât (A.) [ تﻼﻴﻬﺴﺕ ] kolaylıklar.<br />

teshîr (A.) [ ﺮﻴﺨﺴﺕ ] ele geçirme.<br />

teshîr (A.) [ ﺮﻴﺤﺴﺕ ] büyüleme.<br />

teskîn (A.) [ ﻦﻴﮑﺴﺕ ] yatıştırma, sakinleştirme.<br />

teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.<br />

teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.<br />

teslîh (A.) [ ﺢﻴﻠﺴﺕ ] 1.silahlandırma. 2.silahlandırılma.<br />

teslîh edilmek silahlandırılmak.<br />

teslîh etmek silahlandırmak.<br />

teslîm (A.) [ ﻢﻴﻠﺴﺕ ] 1.sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.<br />

teslîs (A.) [ ﺚﻴﻠﺜﺕ ] üçleme.<br />

tesmîm (A.) [ ﻢﻴﻤﺴﺕ ] 1.zehirleme. 2.zehirlenme.<br />

tesmîm edilmek zehirlenmek.<br />

487


tesmîm etmek zehirlemek.<br />

tesmiye (A.) [ ﻪﻴﻤﺴﺕ ] adlandırma.<br />

tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.<br />

tesmiye etmek adlandırmak, demek.<br />

tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.<br />

tesrî’ (A.) [ ﻊیﺮﺴﺕ ] hızlandırma.<br />

tesrî’ edilmek hızlandırılmak.<br />

tesrî’ etmek hızlandırmak.<br />

tesvîd (A.) [ ﺪیﻮﺴﺕ ] 1.karartma. 2.müsvedde yazma.<br />

tesviye (A.) [ ﻪیﻮﺴﺕ ] 1.eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.<br />

tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap<br />

katılmak.<br />

tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.<br />

teşa’şu’ (A.) [ ﻊﺸﻌﺸﺕ ] ışıma.<br />

teşa’ub (A.) [ ﺐﻌﺸﺕ ] şubelenme, dallanma.<br />

teşâbüh (A.) [ ﻪﺑﺎﺸﺕ ] benzeşme.<br />

teşbîh (A.) [ ﻪﻴﺒﺸﺕ ] benzetme.<br />

teşbîh edilmek benzetilmek.<br />

teşbîh etmek benzetmek.<br />

teşcî’ (A.) [ ﻊﻴﺠﺸﺕ ] yüreklendirme.<br />

teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.<br />

teşcî’ etmek yüreklendirmek.<br />

teşcîr etmek ağaçlandırmak.<br />

488


teşdîd (A.) [ ﺪیﺪﺸﺕ ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.<br />

teşdîd etmek şiddetlendirmek.<br />

teşebbüs (A.) [ ﺚﺒﺸﺕ ] girişim.<br />

teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.<br />

teşebbüsât (A.) [ تﺎﺜﺒﺸﺕ ] girişimler.<br />

teşeccür etmek ağaçlaşmak.<br />

teşekkül (A.) [ ﻞﮑﺸﺕ ] oluşma, oluşum.<br />

teşekkül etmek oluşmak.<br />

teşekkürât (A.) [ تاﺮﮑﺸﺕ ] teşekkürler.<br />

teşennüc (A.) [ ﺞﻨﺸﺕ ] kasılma, spazm.<br />

teşerrüf (A.) [ فﺮﺸﺕ ] şereflenme.<br />

teşerrüf etmek şereflenmek.<br />

teşevvüş (A.) [ شﻮﺸﺕ ] karışıklık.<br />

teşeyyu’ (A.) [ ﻊﻴﺸﺕ ] şiîlik.<br />

teşfiye (A.) [ ﻪﻴﻔﺸﺕ ] şifa verme.<br />

teşhîr (A.) [ ﺮﻴﻬﺸﺕ ] 1.meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.<br />

teşhîr edilmek sergilenmek.<br />

teşhîr etmek sergilemek.<br />

teşhîs (A.) [ ﺺﻴﺨﺸﺕ ] 1.ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.<br />

teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.<br />

teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.<br />

teşhîs olunmak. ayırt edilmek.<br />

teşkîl (A.) [ ﻞﻴﮑﺸﺕ ] 1.şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.<br />

489


teşkîl edilmek kurulmak.<br />

teşkîl etmek oluşturmak.<br />

teşne (F.) [ ﻪﻨﺸﺕ ] susuz,susamış.<br />

teşnedil (F.) [ لد ﻪﻨﺸﺕ ] seven, arzulu, can atan.<br />

teşrî’ (A.) [ ﻊیﺮﺸﺕ ] yasa koyma.<br />

teşrîf (A.) [ ﻒیﺮﺸﺕ ] 1.şereflendirme. 2.gelme.<br />

teşrîfât (A.) [ تﺎﻔیﺮﺸﺕ ] protokol.<br />

teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.<br />

teşrîh (A.) [ ﺢیﺮﺸﺕ ] 1.açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.<br />

teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.<br />

teşrîhhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺢیﺮﺸﺕ ] otopsi odası.<br />

teşrîk (A.) [ ﮏیﺮﺸﺕ ] ortak etme.<br />

teşrîn-i evvel (A.-F.) [ لوا ﻦیﺮﺸﺕ ] Ekim.<br />

teşrîn-i sânî (A.-F.) [ ﯽﻥﺎﺛ ﻦیﺮﺸﺕ ] Kasım.<br />

teşvîk (A.) [ ﻖیﻮﺸﺕ ] şevklendirme.<br />

teşvîk edilmek şevklendirilmek.<br />

teşvîk etmek şevklendirmek.<br />

teşvîkât (A.) [ تﺎﻘیﻮﺸﺕ ] teşvikler.<br />

teşyî’ (A.) [ ﻊﻴﻴﺸﺕ ] uğurlama.<br />

teşyî’ edilmek uğurlanmak.<br />

teşyî’ etmek uğurlamak.<br />

tetâbuk (A.) [ ﻖﺑﺎﻄﺕ ] uyma, uygun düşme.<br />

tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.<br />

490


tetebbu’ (A.) [ ﻊﺒﺘﺕ ] derinlemesine araştırma, inceleme.<br />

tetebbu’ etmek incelemek.<br />

tetebu’ât (A.) [ تﺎﻌﺒﺘﺕ ] incelemeler.<br />

tetimme (A.) [ ﻪﻤﺘﺕ ] tamamlayıcı ek.<br />

tevâfuk (A.) [ ﻖﻓاﻮﺕ ] uygun gelme.<br />

tevaggul (A.) [ ﻞﻏﻮﺕ ] sürekli uğraşı.<br />

tevahhuş (A.) [ ﺶﺣﻮﺕ ] korku, korkma.<br />

tevakki (A.) [ ﯽﻗﻮﺕ ] sakınma, korunma, çekinme.<br />

tevakku’ (A.) [ ﻊﻗﻮﺕ ] beklenti.<br />

tevakkuf (A.) [ ﻒﻗﻮﺕ ] durma.<br />

tevakkuf etmek durmak.<br />

tevâlî (A.) [ ﯽﻝاﻮﺕ ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.<br />

tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.<br />

tevânâ (F.) [ ﺎﻥاﻮﺕ ] güçlü.<br />

tevârîh (A.) [ ﺦیراﻮﺕ ] tarihler.<br />

tevârüs (A.) [ ثراﻮﺕ ] miras alma.<br />

tevârüs etmek miras almak.<br />

tevâtur (A.) [ ﺮﺕاﻮﺕ ] yaygın söylenti.<br />

tevâzu (A.) [ ﻊﺽاﻮﺕ ] alçakgönüllülük.<br />

tevâzün (A.) [ نزاﻮﺕ ] denklik.<br />

tevbe (A.) [ ﻪﺑﻮﺕ ] tövbe.<br />

tevbîh (A.) [ ﺦﻴﺑﻮﺕ ] azarlama, azar.<br />

tevbîh olunmak azarlanmak.<br />

491


tevcîh (A.) [ ﻪﻴﺝﻮﺕ ] 1.yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.<br />

tevdî’ (A.) [ ﻊیدﻮﺕ ] bırakma, görev verme.<br />

tevdî’ etmek bırakmak.<br />

teveccüh (A.) [ ﻪﺝﻮﺕ ] 1.yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.<br />

teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.<br />

tevellüd (A.) [ ﺪﻝﻮﺕ ] 1.doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.<br />

tevellüd etmek doğmak.<br />

teverrüm (A.) [ مرﻮﺕ ] 1.şişme. 2.verem olma.<br />

teverrüm etmek şişmek.<br />

tevessü (A.) [ ﻊﺱﻮﺕ ] genişleme.<br />

tevessü etmek genişlemek.<br />

tevessül (A.) [ ﻞﺱﻮﺕ ] 1.el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.<br />

tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.<br />

tevezzü’ (A.) [ عزﻮﺕ ] dağılım.<br />

tevfîkan (A.) [ ﺎﻘﻴﻓﻮﺕ ] -e göre, uyarak, bakılarak.<br />

tevhîd (A.) [ ﺪﻴﺣﻮﺕ ] birleştirme.<br />

tevhîd edilmek birleştirilmek.<br />

tevhîd etmek birleştirmek.<br />

tevhit etmek bk. tevhîd etmek.<br />

tevkîf (A.) [ ﻒﻴﻗﻮﺕ ] 1.durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.<br />

tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.<br />

tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.<br />

tevkîl etmek vekil bırakmak.<br />

492


tevlîd (A.) [ ﺪﻴﻝﻮﺕ ] 1.doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.<br />

tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.<br />

tevsî etmek genişletmek.<br />

tevsî’ (A.) [ ﻊﻴﺱﻮﺕ ] 1.genişletme. 2.genişletilme.<br />

tevsî’ edilmek genişletilmek.<br />

tevsîk (A.) [ ﻖﻴﺛﻮﺕ ] 1.belgeleme. 2sağlamlaştırma.<br />

tevsîk edilmek belgelendirilmek.<br />

tevsîk etmek belgelendirmek.<br />

tevşîh (A.) [ ﺢﻴﺵﻮﺕ ] 1.süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.<br />

tevvâb (A.) [ باﻮﺕ ] 1.çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.<br />

tevzî’ (A.) [ ﻊیزﻮﺕ ] dağıtım, dağıtma.<br />

tevzî’ edilmek dağıtılmak.<br />

tevzî’ etmek dağıtmak.<br />

teyakkuz (A.) [ ﻆﻘﻴﺕ ] uyanıklık.<br />

teyemmün (A.) [ ﻢﻤﻴﺕ ] uğur sayma.<br />

tezâd (A.) [ دﺎﻀﺕ ] zıtlık, çelişki.<br />

tezâhür (A.) [ ﺮهﺎﻈﺕ ] ortaya çıkma, belirme.<br />

tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.<br />

tezâhürât (A.) [ تاﺮهﺎﻈﺕ ] 1.ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.<br />

tezâyüd (A.) [ ﺪیاﺰﺕ ] artma, çoğalma.<br />

tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.<br />

tezekkür (A.) [ ﺮﮐﺬﺕ ] ele alınma.<br />

tezelzül (A.) [ لﺰﻝﺰﺕ ] sarsılma, sarsıntı.<br />

493


tezerv (F.) [ ورﺬﺕ ] sülün.<br />

tezevvüc (A.) [ جوﺰﺕ ] evllilik, evlenme.<br />

tezhîb (A.) [ ﺐﻴهﺬﺕ ] 1.süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.<br />

tezkâr (A.) [ رﺎﮐﺬﺕ ] anma hatırlama.<br />

tezkâr eylemek hatırlatmak.<br />

tezkîr (A.) [ ﺮﻴﮐﺬﺕ ] hatırlatma.<br />

tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.<br />

tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.<br />

tezlîl (A.) [ ﻞﻴﻝﺬﺕ ] aşağılama, zelil etme.<br />

tezvîc (A.) [ ﺞیوﺰﺕ ] evlendirme.<br />

tezvîc etmek evlendirmek.<br />

tezvîr (A.) [ ﺮیوﺰﺕ ] arabozuculuk.<br />

tezyîd (A.) [ ﺪﻴیﺰﺕ ] arttırma.<br />

tezyîd etmek arttırmak.<br />

tezyîd olunmak arttırılmak.<br />

tezyîn (A.) [ ﻦﻴ یﺰﺕ ] 1.süsleme. 2.süslenme.<br />

tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.<br />

tezyînat (A.) [ تﺎﻨﻴیﺰﺕ ] süslemeler, süsler.<br />

tıbb (A.) [ ﺐﻃ ] tıp.<br />

tıbbî (A.) [ ﯽﺒﻃ ] tıp ile ilgili.<br />

tıbbiye (A.) [ ﻪﻴﺒﻃ ] tıp fakültesi, tıp okulu.<br />

tıfl (A.) [ ﻞﻔﻃ ] küçük çocuk.<br />

tıflâne (A.-F.) [ ﻪﻥﻼﻔﻃ ] çocukça, çocuksu.<br />

494


tılâ (A.) [ عﻼﻃ ] yaldız.<br />

tınab (A.) [ بﺎﻨﻃ ] sicim, çadır ipi.<br />

tıraş (F.) [ شاﺮﺕ ] tıraş.<br />

tıynet (A.) [ ﺖﻨﻴﻃ ] mizaç.<br />

tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.<br />

tîb (A.) [ ﺐﻴﻃ ] güzel koku.<br />

ticârethâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ترﺎﺠﺕ ] ticaret yapılan işyeri.<br />

tîğ (F.) [ ﻎﻴﺕ ] kılıç.<br />

tilâvet (A.) [ توﻼﺕ ] güzel Kur’ân okuma.<br />

tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.<br />

tilmîz (A.) [ ﺬﻴﻤﻠﺕ ] öğrenci.<br />

tîmâr (F.) [ رﺎﻤﻴﺕ ] 1.bakım. 2.tımar.<br />

tîmârhâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺧر ﺎﻤﻴﺕ ] akıl hastanesi.<br />

timsâh (A.) [ حﺎﺴﻤﺕ ] timsah.<br />

timsâl (A.) [ لﺎﺜﻤﺕ ] 1.resim. 2.sembol.<br />

timsâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﺜﻤﺕ ] sembolik.<br />

tîr (F.) [ ﺮﻴﺕ ] 1.ok. 2.sevgilinin kirpiği.<br />

tîrâje (F.) [ ﻩژاﺮﻴﺕ ] gökkuşağı.<br />

tîrdân (F.) [ نادﺮﻴﺕ ] okluk, sadak.<br />

tîre (F.) [ ﻩﺮﻴﺕ ] 1.karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.<br />

tîrendâz (F.) [ زاﺪﻥاﺮﻴﺕ ] okçu.<br />

tîrkeş (F.) [ ﺶﮐﺮﻴﺕ ] okluk, sadak.<br />

tiryâk (A.) [ کﺎیﺮﺕ ] 1.panzehir. 2.afyon.<br />

495


tiryâkî (A.) [ ﯽﮐﺎیﺮﺕ ] 1.esrarkeş. 2.sigara tutkunu.<br />

tis’a (A.) [ ﻪﻌﺴﺕ ] dokuz.<br />

tis’în (A.) [ ﻦﻴﻌﺴﺕ ] doksan.<br />

tîşe (F.) [ ﻪﺸﻴﺕ ] 1.keser. 2.balta.<br />

tîz (F.) [ ﺰﻴﺕ ] 1.keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.<br />

tîzâb (F.) [ باﺰﻴﺕ ] kezzap.<br />

töhmet (A.) [ ﺖﻤﻬﺕ ] suç.<br />

tu’me (A.) [ ﻪﻤﻌﻃ ] 1.yem. 2.yiyecek. 2.tat.<br />

tûde (F.) [ ﻩدﻮﺕ ] yığın.<br />

tufeylât (A.) [ تﻼﻴﻔﻃ ] parazitler.<br />

tufeylî (A.) [ ﯽﻠﻴﻔﻃ ] parazit.<br />

tufeyliyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻴﻔﻃ ] parazitlik.<br />

tuffah (A.) [ حﺎﻔﺕ ] elma.<br />

tufû (F.) [ ﻮﻔﺕ ] 1.tükrük. 2.tüh!<br />

tufûliyyet (A.) [ ﺖﻴﻝﻮﻔﻃ ] çocukluk.<br />

tuğrâkeş (T.-F.) [ ﺶﮐاﺮﻐﻃ ] tuğracı.<br />

tuğyân (A.) [ نﺎﻴ ﻐﻃ ] 1.taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.<br />

tuhaf (A.) [ ﻒﺤﺕ ] 1.ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.<br />

tuhfe (A.) [ ﻪﻔﺤﺕ ] hediye.<br />

tuhm (F.) [ ﻢﺨﺕ ] tohum.<br />

tûl (A.) [ لﻮﻃ ] 1.uzunluk. 2.boylam.<br />

tûlânî (A.) [ ﯽﻥﻻﻮﻃ ] uzunluğuna.<br />

tullâb (A.) [ بﻼﻃ ] öğrenciler.<br />

496


tulû (A.) [ عﻮﻠﻃ ] doğuş.<br />

tulûât (A.) [ تﺎﻋﻮﻠﻃ ] doğaçlamalar.<br />

tûranî (T.-F.) [ ﯽﻥارﻮﺕ ] Turanlı.<br />

tûraniyülasl (T.-A.) [ ﻞﺹﻻا ﯽﻥارﻮﺕ ] Tûran asıllı.<br />

turfa (A.) [ ﻪﻓﺮﻃ ] yepyeni, görülmemiş şey.<br />

turre (A.) [ ﻩﺮﻃ ] saç lülesi.<br />

turş (F.) [ شﺮﺕ ] ekşi.<br />

turuk (A.) [ قﺮﻃ ] yollar.<br />

turuncî (F.) [ ﯽﺠﻥﺮﺕ] turuncu.<br />

tûsen (F.) [ ﻦﺱﻮﺕ ] serkeş at.<br />

tûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﺕ ] azık.<br />

tût (F.) [ تﻮﺕ ] dut.<br />

tûtî (F.) [ ﯽﻃﻮﻃ ] papağan, dudu kuşu.<br />

tuyûf (A.) [ فﻮﻴﻃ ] tayflar.<br />

tuyûr (A.) [ رﻮﻴﻃ ] kuşlar.<br />

tüccâr (A.) [ رﺎﺠﺕ ] tacirler.<br />

tükme (F.) [ ﻪﻤﮑﺕ ] düğme.<br />

tünbek (F.) [ ﮏﺒﻨﺕ ] dümbelek.<br />

tünd (F.) [ ﺪﻨﺕ ] 1.hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.<br />

tündbâd (F.) [ دﺎﺑﺪﻨﺕ ] kasırga.<br />

tündmizâc (F.-A.) [ جاﺰﻡﺪﻨﺕ ] asabî mizaçlı.<br />

türâb (A.) [ باﺮﺕ ] toprak.<br />

türb (F.) [ بﺮﺕ ] turp.<br />

497


türbet (F.) [ ﺖﺑﺮﺕ ] türbe.<br />

türk 1.Türk. 2.güzel.<br />

türkân (T.-F.) [ نﺎﮐﺮﺕ ] 1.Türkler. 2.güzeller.<br />

türkiyât (T.-A.) [ تﺎﻴﮐﺮﺕ ] Türklük araştırmaları, türkoloji.<br />

türktâz (T.-F.) [ زﺎﺘﮐﺮﺕ ] 1.koşturma, koşma. 2.yağmalama.<br />

türrehe (A.) [ ﻪهﺮﺕ ] zırva.<br />

türşî (F.) [ ﯽﺵﺮﺕ ] 1.ekşilik. 2.turşu.<br />

türşrû (F.) [ ور شﺮﺕ ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.<br />

tüvân (F.) [ ناﻮﺕ ] güç.<br />

tüvânâ (F.) [ ﺎﻥاﻮﺕ ] güçlü.<br />

tüvânger (F.) [ ﺮﮕﻥاﻮﺕ ] zengin.<br />

498


u’cûbe (A.) [ ﻪﺑﻮﺠﻋا ] acayip, şaşılacak şey.<br />

ubûdiyyet (A.) [ ﺖیدﻮﺒﻋ ] kulluk.<br />

ubûr (A.) [ رﻮﺒﻋ ] geçiş.<br />

ucb (A.) [ ﺐﺠﻋ ] kendini beğenme.<br />

ûd (A.) [ دﻮﻋ ] 1.öd ağacı. 2.ud.<br />

ûdî (A.) [ یدﻮﻋ ] ud sanatçısı.<br />

udûl (A.) [ لوﺪﻋ ] vazgeçme.<br />

udûl etmek vazgeçmek.<br />

ufuk (A.) [ ﻖﻓا ] ufuk.<br />

ufûnet (A.) [ ﺖﻥﻮﻔﻋ ] 1.yangı. 2.kötü koku.<br />

uhde (A.) [ ﻩﺪﻬﻋ ] sorumluluk.<br />

uhrâ (A.) [ یﺮﺧا ] başka, diğer.<br />

uhrevî (A.) [ یوﺮﺧا ] ahiret ile ilgili.<br />

uht (A.) [ ﺖﺧا ] kızkardeş.<br />

uhuvvet (A.) [ تﻮﺧا ] kardeşlik.<br />

ukâb (A.) [ بﺎﻘﻋ ] kartal.<br />

ukalâ (A.) [ ﻼﻘﻋ ] akıl sahipleri.<br />

ukbâ (A.) [ ﯽﺒﻘﻋ ] ahiret.<br />

ukde (A.) [ ﻩﺪﻘﻋ ] 1.düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.<br />

U<br />

499


ukûbât (A.) [ تﺎﺑﻮﻘﻋ ] cezalar.<br />

ukûbet (A.) [ ﺖﺑﻮﻘﻋ ] ceza.<br />

ukûbet bulmak cezalandırılmak.<br />

ukûd (A.) [ دﻮﻘﻋ ] akitler.<br />

ukûl (A.) [ لﻮﻘﻋ ] akıllar.<br />

ûlâ (A.) [ ﯽﻝوا ] ilk, birinci.<br />

ulemâ (A.) [ ﺎﻤﻠﻋ ] bilginler.<br />

ulûfe (A.) [ ﻪﻓﻮﻠﻋ ] 1.yem. 2.yeniçeri maaşı.<br />

ulûhiyyet (A.) [ ﺖﻴهﻮﻝا ] tanrılık.<br />

ulûm (A.) [ مﻮﻠﻋ ] ilimler.<br />

ûlülazm (A.) [ ﻢﻈﻌﻝا ﻮﻝوا ] büyük peygamber.<br />

ûlülebsâr (A.) [ رﺎﺼﺑ ﻻا ﻮﻝوا ] görüş sahipleri.<br />

ûlülemr (A.) [ ﺮﻡﻻا ﻮﻝوا ] padişah.<br />

ulüvv (A.) [ ﻮﻠﻋ ] yücelik.<br />

ulvî (A.) [ یﻮﻠﻋ ] yüce.<br />

ulyâ (A.) [ ﺎﻴﻠﻋ ] 1.çok yüce. 2.yukarı, üst.<br />

umde (A.) [ ﻩﺪﻤﻋ ] 1.dayanak. 2.ilke, prensip.<br />

umk (A.) [ ﻖﻤﻋ ] derinlik.<br />

ummâl (A.) [ لﺎﻤﻋ ] 1.görevliler. 2.yöneticiler.<br />

ummân (A.) [ نﺎﻤﻋ ] okyanus.<br />

umran (A.) [ ناﺮﻤﻋ ] bayındırlık.<br />

umûm (A.) [ مﻮﻤﻋ ] 1.genel. 2.halk. 3.tüm.<br />

umûmen (A.) [ ﺎﻡﻮﻤﻋ ] genellikle.<br />

500


umûmhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ مﻮﻤﻋ ] genelev.<br />

umûmî (A.) [ ﯽﻡﻮﻤﻋ ] genel.<br />

umûmîleşmek genelleşmek.<br />

umûmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻮﻤﻋ ] genellik.<br />

umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.<br />

umûr (A.) [ رﻮﻡا ] işler.<br />

unf (A.) [ ﻒﻨﻋ ] sertlik, katılık, şiddet.<br />

unfen (A.) [ ﺎﻔﻨﻋ ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.<br />

unfuvân (A.) [ ناﻮﻔﻨﻋ ] gençlik ödnemi.<br />

unmûzec (A.) [ جذﻮﻤﻥا ] örnek.<br />

unnâb (A.) [ بﺎﻨﻋ ] hünnap.<br />

unsur (A.) [ ﺮﺼﻨﻋ ] 1.eleman.madde. 2.topluluk.<br />

urefâ (A.) [ ﺎﻓﺮﻋ ] arifler.<br />

urûc (A.) [ جوﺮﻋ ] yükselme, göklere ağma.<br />

urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.<br />

urûk (A.) [ قوﺮﻋ ] 1.damarlar. 2.ırklar.<br />

urve (A.) [ ﻩوﺮﻋ ] kulp.<br />

uryân (A.) [ نﺎیﺮﻋ ] çıplak, üryan.<br />

usâre (A.) [ ﻩرﺎﺼﻋ ] özsuyu.<br />

usr (A.) [ ﺮﺴﻋ ] güçlük.<br />

usret (A.) [ تﺮﺴﻋ ] güçlük, sıkıntı, zorluk.<br />

ustûre (A.) [ ﻩرﻮﻄﺱا ] efsane, mitoloji.<br />

ustûrevî (A.) [ یورﻮﻄﺱا ] efsanevî, mitolojik.<br />

501


usûl (A.) [ لﻮﺹا ] 1.asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.<br />

usûlî (A.) [ ﯽﻝﻮﺹا ] metodik.<br />

uşşâk (A.) [ قﺎﺸﻋ ] aşıklar.<br />

utrûş (A.) [ شوﺮﻃا ] sağır.<br />

utûfet (A.) [ ﺖﻓﻮﻄﻋ ] şefkat.<br />

uyûb (A.) [ بﻮﻴﻋ ] kusurlar.<br />

uyûn (A.) [ نﻮﻴﻋ ] gözler.<br />

uzlet (A.) [ ﺖﻝﺰﻋ ] köşesine çekilme.<br />

uzletgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺘﻝﺰﻋ ] inziva yeri.<br />

uzletgüzin (A.-F.) [ ﻦیﺰﮔ ﺖﻝﺰﻋ ] köşesine çekilen, münzevi.<br />

uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.<br />

uzmâ (A.) [ ﯽﻤﻈﻋ ] büyük, çok büyük.<br />

uzûbet (A.) [ ﺖﺑوﺬﻋ ] 1.tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.<br />

uzûbet (A.) [ ﺖﺑوﺰﻋ ] bekarlık.<br />

uzv (A.) [ ﻮﻀﻋ ] 1.organ. 2.üye.<br />

uzvî (A.) [ یﻮﻀﻋ ] organik.<br />

uzviyye (A.) [ ﻪیﻮﻀﻋ ] canlı, organik.<br />

uzviyyet (A.) [ ﺖیﻮﻀﻋ ] canlı.<br />

502


übbehet (A.) [ ﺖﻬﺑا ] ululuk.<br />

übüvvet (A.) [ ت ﻮﺑا ] babalık.<br />

ücret (A.) [ تﺮﺝا ] hizmet karşılığında verilen para.<br />

ücûr (A.) [ رﻮﺝا ] ücretler.<br />

ücûrât (A.) [ تارﻮﺝا ] ücretler.<br />

üdebâ (A.) [ ﺎﺑدا ] edipler.<br />

üf’ûle (A.) [ ﻪﻝﻮﻌﻓا ] .görev, fonksiyon.<br />

üf’ûlevî (A.) [ یﻮﻝﻮﻌﻓا ] görevle ilgili, fonksiyonel.<br />

üftâde (F.) [ ﻩدﺎﺘﻓا ] 1.düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.<br />

üftâdegân (F.) [ نﺎﮔدﺎﺘﻓا ] 1.düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.<br />

üftânühîzân (F.) [ ناﺰﻴﺧ و نﺎﺘﻓا ] düşe kalka.<br />

üfûl (A.) [ لﻮﻓا ] 1.batış. 2.ölüm.<br />

ükül (A.) [ ﻞﮐا ] 1.meyva. 2.azık. 3.zeka.<br />

ülfet (A.) [ ﺖﻔﻝا ] 1.dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.<br />

ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.<br />

ümem (A.) [ ﻢﻡا ] ümmetler.<br />

ümenâ (A.) [ ﺎﻨﻡا ] güvenilir kişiler.<br />

ümerâ (A.) [ اﺮﻡا ] emirler.<br />

ümîd (F.) [ﺪﻴﻡا ] ümit, umut.<br />

Ü<br />

503


ümîd etmek umutlanmak.<br />

ümîdbahş (F.) [ ﺶﺨﺑﺪﻴﻡا ] ümit verici.<br />

ümîdbahşî (F.) [ ﯽﺸﺨﺑﺪﻴﻡا ] ümit verme.<br />

ümîdvâr (F.) [ راوﺪﻴﻡا ] ümitli.<br />

ümîdvârî (F.) [ یراوﺪﻴﻡا ] ümitli olma.<br />

ümm (A.) [ ما ] anne, ana.<br />

ümmehât (A.) [ تﺎﻬﻡا ] 1.anneler. 2.temeller, esaslar.<br />

ümmet (A.) [ ﺖﻡا ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.<br />

ümmîd (F.) [ ﺪﻴﻡا ] ümit.<br />

ümmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻡا ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.<br />

ümmülbilâd (A.) [ دﻼﺒﻝا ما ] Mekke.<br />

ümmülkitâb (A.) [ بﺎﺘﮑﻝا ما ] 1.Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.<br />

ümmülkurâ (A.) [ اﺮﻘﻝا ما ] Mekke.<br />

ümrân (A.) [ ناﺮﻤﻋ ] bayındırlık, kalkınma.<br />

ünâs (A.) [ سﺎﻥا ] halk.<br />

ünbûbe (A.) [ ﻪﺑﻮﺒﻥا ] 1.boru. 2.kılcal damar.<br />

üns (A.) [ ﺲﻥا ] alışma.<br />

ünsiyyet (A.) [ ﺖﻴﺴﻥا ] alışma.<br />

ünsiyyet kesb etmek alışmak.<br />

ünûset (A.) [ ﺖﺛﻮﻥا ] dişilik.<br />

ürcûfe (A.) [ ﻪﻓﻮﺝرا ] yalan dolan, uydurma söz, martaval.<br />

üryân (A.) [ نﺎیﺮﻋ ] çıplak, anadan doğma.<br />

üsbû’ (A.) [ عﻮﺒﺱا ] hafta.<br />

504


üsbû’î (A.) [ ﯽﻋﻮﺒﺱا ] haftalık.<br />

üserâ (A.) [ اﺮﺱا ] tutsaklar, esirler.<br />

üskuf (A.) [ ﻒﻘﺱا ] papaz.<br />

üslûb (A.) [ بﻮﻠﺱا ] anlatım tarzı.<br />

üss (A.) [ سا ] 1.üs. 2.esas.<br />

üssülesâs (A.) [ سﺎﺱﻻا سا ] asıl, temel.<br />

üstâd (F.) [ دﺎﺘﺱا ] 1.üstat. 2.profesör. 3.usta.<br />

üstâdâne (F.) [ ﻪﻥادﺎﺘﺱا ] ustaca.<br />

üstâdî (F.) [ یدﺎﺘﺱا ] 1.ustalık. 2.üstatlık.<br />

üstûr (F.) [ رﻮﺘﺱا ] binek ve yük hayvanı.<br />

üstûre (A.) [ ﻩرﻮﻄﺱا ] 1.efsane. 2.uydurma söz.<br />

üstühan (F.) [ ناﻮﺨﺘﺱا ] kemik.<br />

üstüre (F.) [ ﻩﺮﺘﺱا ] ustura.<br />

üstüvâne (A.) [ ﻪﻥاﻮﺘﺱا ] silindir.<br />

üstüvâr (F.) [ راﻮﺘﺱا ] 1.sağlam. 2.güvenilir.<br />

üstüvârî (F.) [یراﻮﺘﺱا] 1.sağlamlık. 2.güvenilirlik.<br />

üştür (F.) [ ﺮﺘﺵا ] deve.<br />

üştürban (F.) [ نﺎﺑﺮﺘﺵا ] deveci.<br />

üştürdil (F.) [ لدﺮﺘﺵا ] kinci.<br />

üştürhâr (F.) [ رﺎﺧﺮﺘﺵا ] deve dikeni.<br />

üzn (A.) [ نذا ] kulak.<br />

505


va’d (A.) [ ﺪﻋو ] vaat.<br />

va’d edilmek vaat edilmek.<br />

va’d etmek vaat etmek.<br />

va’z (A.) [ ﻆﻋو ] vaaz, dinî öğüt.<br />

vâbeste (F.) [ ﻪﺘﺴﺑاو ] bağlı.<br />

vâbestegân (F.) [ نﺎﮕﺘﺴﺑاو ] bağlılar.<br />

vâcib (A.) [ ﺐﺝاو ] gerekli.<br />

vâcib olmak gerekmek.<br />

vâcibât (A.) [ تﺎﺒﺝاو ] gerekenler, yapılması gerekli olanlar.<br />

vâcibe (A.) [ ﻪﺒﺝاو ] gereken, yapılması gerekli olan.<br />

vâcibülîfâ (A.) [ ﺎﻔیﻻا ﺐﺝاو ] yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken.<br />

vâcibülvücûd (A.) [ دﻮﺝﻮﻝا ﺐﺝاو ] Tanrı.<br />

vâcid (A.) [ ﺪﺝاو ] 1.Tanrı. 2.meydana getiren.<br />

vâdî (A.) [ یداو ] 1.vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan.<br />

vâfir (A.) [ ﺮﻓاو ] bol.<br />

vâh (A.) [ ﻩاو ] vah, yazık.<br />

vâha (A.) [ ﻪﺣاو ] vaha, çöl ortasındaki yeşil alan.<br />

vahâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﺧو ] korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum.<br />

vâhasretâ (A.) [ ﺎﺕﺮﺴﺣاو ] eyvahlar olsun.<br />

V<br />

506


vâhayfâ (A.) [ ﺎﻔﻴﺣاو ] yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah.<br />

vahdânî (A.) [ ﯽﻥاﺪﺣو ] Tanrı’nın birliği ile ilgili.<br />

vahdâniyyet (A.) [ ﺖﻴﻥاﺪﺣو ] Tanrı’nın tekliği.<br />

vahdet (A.) [ تﺪﺣو ] 1.teklik. 2.birlik, beraberlik.<br />

vâhî (A.) [ ﯽهاو ] yararsız.<br />

vâhid (A.) [ ﺪﺣاو ] tek, bir tane.<br />

vahîd (A.) [ ﺪﻴﺣو ] tek, biricik.<br />

vahîm (A.) [ ﻢﻴﺧو ] korkunç.<br />

vahş (A.) [ ﺶﺣو ] yabanıl.<br />

vahşet (A.) [ ﺖﺸﺣو ] 1.yabanîlik. 2.korku.<br />

vahşetengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا ﺖﺸﺣو ] korkunç, korku salan.<br />

vahşetnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﺘﺸﺣو ] 1.korkunç. 2.ıssız.<br />

vahşî (A.) [ ﯽﺸﺣو ] 1.yabanî. 2.acımasız.<br />

vahy (A.) [ ﯽﺣو ] vahiy.<br />

vâiz (A.) [ ﻆﻋاو ] vaaz veren, dinî öğütler eden.<br />

vâjgûn (F.) [ نﻮﮔژاو ] baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş.<br />

vak’a (A.) [ ﻪﻌﻗو ] 1.olay. 2.savaş.<br />

vak’anüvis (A.-F.) [ ﺲیﻮﻥ ﻪﻌﻗو ] tarih yazarı.<br />

vak’anüvîsân (A.-F.) [ نﺎﺴیﻮﻥ ﻪﻌﻗو ] tarih yazarları.<br />

vakar (A.) [ رﺎﻗو ] ağırbaşlılık.<br />

vakâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﻗو ] olaylar.<br />

vakf (A.) [ ﻒﻗو ] 1.durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama.<br />

vakfe (A.) [ ﻪﻔﻗو ] durma, duraklama.<br />

507


vakfegâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔ ﻪﻔﻗو ] durulacak yer, durak.<br />

vakfiyye (A.) [ ﻪﻴﻔﻗو ] vakıf belgesi.<br />

vâkıa (A.) [ ﻪﻌﻗاو ] 1.olay. 2.gerçek.<br />

vâkıât (A.) [تﺎﻌﻗاو ] olaylar.<br />

vâkıf (A.) [ ﻒﻗاو ] 1.vakfeden. 2.anlamak, bilmek.<br />

vâki (A.) [ ﻊ ﻗاو ] olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan.<br />

vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak.<br />

vakiyye (A.) [ ﻪﻴﻗو ] okka.<br />

vakt (A.) [ ﺖﻗو ] vakit.<br />

vaktâki (A.-F.) [ ﻪﮐﺎﺘﻗو ] –diği zaman.<br />

vakûr (A.) [ رﻮﻗو ] ağırbaşlı.<br />

vakûrâne (A.-F.) [ ﻪﻥارﻮﻗو ] ağırbaşlılıkla.<br />

vâlâ (F.) [ ﻻاو ] yüksek, yüce.<br />

vâlâcâh (F.) [ ﻩﺎﺝﻻاو ] yüksek mevki sahibi.<br />

vâlâkadr (F.-A.) [ رﺪﻗﻻاو ] saygıdeğer.<br />

vâlid (A.) [ ﺪﻝاو ] 1.baba. 2.yol açan, doğuran.<br />

vâlide (A.) [ ﻩﺪﻝاو ] anne, ana.<br />

vâlideyn (A.) [ ﻦیﺪﻝاو ] anababa.<br />

vâlih (A.) [ ﻪﻝاو ] şaşkın.<br />

vâliyân (A.-F.) [ نﺎﻴﻝاو ] valiler.<br />

vâm (F.) [ ماو ] borç.<br />

vâmdâr (F.) [ راﺪﻡاو ] borçlu.<br />

vâmhâh (F.) [ ﻩاﻮﺨﻡاو ] alacaklı.<br />

508


vâpesin (F.) [ ﻦﻴﺴﭘاو ] sonuncu.<br />

vâr (F.) [ راو ] gibi, benzer.<br />

varak (A.) [ قرو ] 1.yaprak. 2.kağıt. 3.plaka.<br />

varaka (A.) [ ﻪﻗرو ] 1.belge. 2.bir yaprak.<br />

varakpâre (A.-F.) [ ﻩرﺎﭘ قرو ] 1.kağıt parçası. 2.pusula, not.<br />

vâreste (F.) [ ﻪﺘﺱراو ] 1.kurtulmuş, rahat. 2.uzak.<br />

vârî (F.) [ یراو ] gibi.<br />

vârid (A.) [ دراو ] 1.gelen, ulaşan. 2.sözkonusu.<br />

vâridât (A.) [ تادراو ] kazanç, gelir.<br />

vâride (A.) [ ﻩدراو ] 1.gelen, ulaşan. 2.akla gelen.<br />

vâris (A.) [ ثراو ] mirasçı.<br />

varta (A.) [ ﻪﻃرو ] 1.uçurum. 2.tehlike.<br />

vârûn (F.) [ نوراو ] ters, başaşağı.<br />

vârûne (F.) [ ﻪﻥوراو ] ters, başaşağı.<br />

vasat (A.) [ ﻂﺱو ] 1.orta. 2.ortalama.<br />

vasatî (A.) [ ﯽﻄﺱو ] 1.ortalama. 2.orta.<br />

vasf (A.) [ ﻒﺹو ] 1.nitelik, özellik. 2.övgü.<br />

vâsıl (A.) [ ﻞﺹاو ] ulaşan, kavuşan, gelen.<br />

vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak.<br />

vâsıta (A.) [ ﻪﻄﺱاو ] 1.aracı. 2.araç, alet.<br />

vâsi’ (A.) [ ﻊﺱاو ] 1.geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol.<br />

vasiyyet (A.) [ ﺖﻴﺹو ] vasiyet.<br />

vasiyyetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺖﻴﺹو ] vasiyet mektubu.<br />

509


vasl (A.) [ ﻞﺹو ] 1.ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama.<br />

vassaf (A.) [ فﺎﺹو ] öven, anlatan, tavsif eden.<br />

vassal (A.) [ لﺎﺹو ] ulaştıran.<br />

vatan (A.) [ ﻦﻃو ] yurt.<br />

vatandaş (A.-T.) [ شاﺪﻨﻃو ] yurttaş.<br />

vatanî (A.) [ ﯽﻨﻃو ] yurt ile ilgili.<br />

vatanperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﻦﻃو ] yurtsever.<br />

vatanperverâne (A.-F.) [ ﻪﻥاروﺮﭘ ﻦﻃو ] yurtseverce.<br />

vâveylâ (A.) [ ﻼیواو ] 1.yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık.<br />

vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak.<br />

vâye (F.) [ ﻪیاو ] kısmet.<br />

vaz’ (A.) [ ﻊﺽو ] 1.koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum.<br />

vaz’ -ı haml [ ﻞﻤﺣ ﻊﺽو ] doğum.<br />

vaz’ -ı kadîm [ ﻢیﺪﻗ ﻊ ﺽو ] eski konum, eski durum.<br />

vaz’ -ı yed [ ﺪی ﻊﺽو ] el koyma.<br />

vaz’ -ı yed edilmek el konulmak.<br />

vaz’ -ı yed etmek el koymak.<br />

vaz’ etmek koymak.<br />

vaz’an (A.) [ ﺎﻌﺽو ] konumu bakımından.<br />

vazâif (A.) [ ﻒﺋﺎﻇو ] görevler, ödevler.<br />

vâzı’ (A.) [ ﻊﺽاو ] 1.koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı.<br />

vâzıh (A.) [ ﺢﺽاو ] açık, net.<br />

vâzıhan (A.) [ ﺎﺤﺽاو ] açıkça, açık olarak.<br />

510


vazî' (A.) [ ﻊﻴﺽو ] 1.alçak, aşağı. 2.mütevazi.<br />

vazîfe (A.) [ ﻪﻔﻴﻇو ] 1.görev. 2.ödev.<br />

vazîfedâr (A.-F.) [ راد ﻪﻔﻴﻇو ] görevli.<br />

vazîfeşinas (A.) [ سﺎﻨﺵ ﻪﻔﻴﻇو ] görevine düşkün.<br />

vaziyet (A.) [ ﺖﻴﻌﺽو ] durum, konum.<br />

vebâl (A.) [ لﺎﺑو ] günah.<br />

vecâhet (A.) [ ﺖهﺎﺝو ] yüz güzelliği.<br />

vecd (A.) [ ﺪﺝو ] coşku.<br />

vecdâver (A.-F.) [ روﺁﺪﺝو ] coşkulu, heyecanlandıran.<br />

vech (A.) [ ﻪﺝو ] 1.yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.<br />

veche (A.) [ ﻪﻬﺝو ] 1.yüz. 2.yön, taraf.<br />

vecîbe (A.) [ ﻪﺒﻴﺝو ] yapılması gereken, görev.<br />

vecîz (A.) [ ﺰﻴﺝو ] özlü.<br />

vecîze (A.) [ ﻩﺰﻴﺝو ] özdeyiş.<br />

vedâ (A.) [ عادو ] ayrılış, ayrılma.<br />

vedâyi’ (A.) [ ﻊیادو ] emanetler.<br />

vedîa (A.) [ ﻪﻌیدو ] emanet.<br />

vefâ (A.) [ ﺎﻓو ] 1.sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.<br />

vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.<br />

vefâdâr (A.-F.) [ رادﺎﻓو ] vefalı.<br />

vefâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻓو ] vefalı.<br />

vefât (A.) [ تﺎﻓو ] ölüm.<br />

vefât etmek ölmek.<br />

511


vefeyât (A.) [ تﺎﻴﻓو ] ölümler.<br />

vefk (A.) [ ﻖﻓو ] 1.uyum. 2.uygun.<br />

vegayrühü (A.) [ ﻩﺮﻴﻏو ] ondan başka.<br />

vegayrühüm (A.) [ ﻢهﺮﻴﻏو ] ondan başkaları.<br />

veh (F.-A.) [ ﻩو ] vah.<br />

vehb (A.) [ ﺐهو ] bağış, vergi.<br />

vehbî (A.) [ ﯽﺒهو ] Tanrı vergisi.<br />

vehelümmecerrâ (A.) [ یﺮﺝ ﻢﻠه و ] var gerisini kıyas et.<br />

vehhâb (A.) [ بﺎهو ] çok bağışlayıcı Tanrı.<br />

vehhâbiyyet (A.) [ ﺖﻴﺑﺎهو ] vehhâbîlik.<br />

vehhâbiyyûn (A.) [ نﻮﻴﺑﺎهو ] vehhâbîler.<br />

vehim (A.) [ ﻢهو ] kuruntu.<br />

vehleten (A.) [ ﺔ ﻠهو ] ansızın.<br />

vehm (A.) [ ﻢه و ] kuruntu.<br />

vehmî (A.) [ ﯽﻤهو ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.<br />

vehmnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻤهو ] kuruntulu.<br />

veillâ (A.) [ ﻻاو ] yoksa, aksi takdirde.<br />

vekâhat (A.) [ ﺖﺣﺎﻗو ] arsızlık, utanmazlık, hayasızlık.<br />

vekâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﮐو ] 1.vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık.<br />

vekâleten (A.) [ ﺔ ﻝﺎﮐو ] vekil olarak.<br />

vekâletnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺖﻝﺎﮐو ] vekillik belgesi.<br />

vekâletpenâh (A.-F.) [ ﻩﺎﻨﭘ ﺖﻝﺎﮐو ] sadrazam.<br />

vekâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﻗو ] 1.olaylar. 2.savaşlar.<br />

512


vekıs’alâhâzâ (A.) [ اﺬه ﯽﻠﻋ ﺲﻗو ] bununla kıyasla.<br />

vekil (A.) [ ﻞﻴﮐو ] 1.avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan.<br />

velâdet (A.) [ تدﻻو ] 1.doğum. 2.doğum günü.<br />

velâyet (A.) [ ﺖیﻻو ] 1.velîlik. 2.dostluk. 3.otorite.<br />

velev (A.) [ ﻮﻝو ] olsa da.<br />

velhâsıl (A.) [ ﻞﺹﺎﺤﻝاو ] kısaca, sözün kısası.<br />

velî (A.) [ ﯽﻝو ] 1.ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan.<br />

velî (F.) [ ﯽﻝو ] ama, fakat.<br />

velîahd (A.) [ ﺪﻬﻌﻴﻝو ] veliaht.<br />

velîk (F.) [ ﮏﻴﻝو ] ama, ancak.<br />

velîkin (F.) [ ﻦﮑﻴﻝو ] ama, ancak.<br />

velîme (A.) [ ﻪﻤﻴﻝو ] 1.ziyafet. 2.düğün.<br />

velûd (A.) [ دﻮﻝو ] 1.doğurgan. 2.üretken.<br />

velvele (A.) [ ﻪﻝﻮﻝو ] gürültü patırtı.<br />

verâ (A.) [ ارو ] öte.<br />

verâset (A.) [ ﺖﺛارو ] varislik.<br />

verd (A.) [ درو ] gül.<br />

verem (A.) [ مرو ] 1.şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz.<br />

verese (A.) [ ﻪﺛرو ] varisler, mirasçılar.<br />

verîd (A.) [ ﺪیرو ] toplardamar.<br />

vesâik (A.) [ ﻖﺋﺎﺛو ] belgeler.<br />

vesâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺱو ] sebepler.<br />

vesâit (A.) [ ﻂﺋﺎﺱو ] 1.araçlar. 2.aracılar.<br />

513


vesâtet (A.) [ ﺖﻃﺎﺱو ] aracılık.<br />

vesâyâ (A.) [ ﺎیﺎﺹو ] vasiyetler.<br />

vesîka (A.) [ ﻪﻘﻴﺛو ] belge.<br />

vesîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺱو ] 1.sebep, bahane. 2.yol.<br />

vesme (A.) [ ﻪﻤﺱو ] rastık.<br />

vesvese (A.) [ ﻪﺱﻮﺱو ] kuruntu.<br />

veş (F.) [ شو ] gibi.<br />

veşak (A.) [ ﻖﺵو ] vaşak.<br />

veted (A.) [ ﺪﺕو ] kazık.<br />

veter (A.) [ ﺮﺕو ] 1.kiriş. 2.saz teli.<br />

vetîre (A.) [ ﻩﺮﻴﺕو ] 1.üslup. 2.süreç. 3.dar yol.<br />

veyl (A.) [ ﻞیو ] yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun.<br />

vezâif (A.) [ ﻒﺋﺎﻇو ] görevler, ödevler.<br />

vezân (F.) [ نازو ] esen.<br />

vezâret (A.) [ ترازو ] vezirlik.<br />

vezîr (A.) [ ﺮیزو ] eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.<br />

vezn (A.) [ نزو ] ağırlık.<br />

vezne (A.) [ ﻪﻥزو ] 1.ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi.<br />

veznedâr (A.-F.) [ راد ﻪﻥزو ] gişe görevlisi.<br />

vicâhen (A.) [ ﺎهﺎﺝو ] yüzleşerek, yüzüne karşı.<br />

vicâhî (A.) [ ﯽهﺎﺝو ] yüzyüze.<br />

vicdân (A.) [ ناﺪﺝو ] iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu.<br />

vicdânen (A.) [ ﺎﻥاﺪﺝو ] vicdan bakımından.<br />

514


vidâd (A.) [ دادو ] 1.sevgi. 2.dostluk.<br />

vikâye (A.) [ ﻪیﺎﻗو ] koruma.<br />

vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak.<br />

vilâdet (A.) [ تدﻻو ] 1.doğum. 2.doğum günü.<br />

vilâyât (A.) [ تﺎیﻻو ] vilayetler.<br />

vildân (A.) [ ناﺪﻝو ] 1.bebekler. 2.köleler.<br />

vîrân (F.) [ ناﺮیو ] 1.yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe.<br />

vîrân etmek yıkmak, harap etmek.<br />

vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak.<br />

vîrâne (F.) [ ﻪﻥاﺮیو ] yıkıntı alan, harap yer, harap bina.<br />

vîrânî (F.) [ ﯽﻥاﺮیو ] haraplık.<br />

vird (A.) [ درو ] dua.<br />

vird etmek dua etmek.<br />

visâk (A.) [ قﺎﺛو ] antlaşma.<br />

visâl (A.) [ لﺎﺹو ] 1.ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat.<br />

vufûr (A.) [ رﻮﻓو ] bolluk.<br />

vuhûş (A.) [ شﻮﺣو ] 1.vahşiler. 2.yaban hayvanları.<br />

vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.<br />

vukû’ (A.) [ عﻮﻗو ] meydana gelme, cereyan etme.<br />

vukûât (A.) [ تﺎﻋﻮﻗو ] 1.olaylar. 2.polisiye olaylar.<br />

vukûf (A.) [ فﻮﻗو ] bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma.<br />

vukufsuz (A.-T.) bilgisiz.<br />

vuskâ (A.) [ ﯽﻘﺛو ] sağlam.<br />

515


vusla (A.) [ ﻪﻠﺹو ] 1.ek. 2.yama.<br />

vuslat (A.) [ ﺖﻠﺹو ] 1.ulaşma. 2.kavuşma.<br />

vustâ (A.) [ ﯽﻄﺱو ] orta, iç.<br />

vusûl (A.) [ لﻮﺹو ] ulaşma, gelme.<br />

vusûl eylemek gelmek, ulaşmak.<br />

vuzû (A.) [ ءﻮﺽو ] abdest.<br />

vuzûh (A.) [ حﻮﺽو ] açıklık.<br />

vücûb (A.) [ بﻮﺝو ] gereklilik.<br />

vücûd (A.) [ دﻮﺝو ] 1.varlık. 2.beden. 3.var oluş.<br />

vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak.<br />

vücûh (A.) [ ﻩﻮﺝو ] 1.yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler.<br />

vüfûd (A.) [ دﻮﻓو ] elçiler.<br />

vüfûr (A.) [ رﻮﻓو ] bolluk.<br />

vükelâ (A.) [ ﻼﮐو ] 1.vekiller. 2.bakanlar.<br />

vülât (A.) [ تﻻو ] valiler.<br />

vürûd (A.) [ دورو ] giriş, geliş.<br />

vürûd etmek girmek, gelmek.<br />

vüs’ (A.) [ ﻊﺱو ] 1.genişlik. 2.kapasite. 3.takat.<br />

vüs’at (A.) [ ﺖﻌﺱو ] 1.genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik.<br />

vüskâ (A.) [ ﯽﻘﺛو ] sağlam.<br />

vüsûk (A.) [ قﻮﺛو ] 1.sağlamlık. 2.güvenilirlik.<br />

vüzerâ (A.) [ ارزو ] vezirler.<br />

516


yâ (A.) [ ﺎی ] ey.<br />

yâb (F.) [ بﺎی ] bulan.<br />

yâbis (A.) [ ﺲﺑﺎی ] kuru.<br />

yâd (F.) [ دﺎی ] 1.hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra.<br />

yâd edilmek anılmak, hatırlanmak.<br />

yâd etmek anmak, hatırlamak.<br />

yâdgâr (F.) [ رﺎﮔدﺎی ] 1.anı. 2.hatıra.<br />

yadigâr bk. yâdgâr.<br />

yağmâ (F.) [ ﺎﻤﻐی ] talan, çapul.<br />

yağma eylemek talan etmek, yağmalamak.<br />

yağmâger (F.) [ ﺮﮔﺎﻤﻐی ] yağmacı.<br />

yah (F.) [ ﺦی ] buz.<br />

yahbeste (F.) [ ﻪﺘﺴﺑ ﺦی ] buzlanmış, donmuş.<br />

yâhud (F.) [ دﻮﺧﺎی ] yahut.<br />

yâis (A.) [ ﺲﺋﺎی ] umutsuz.<br />

yakaza (A.) [ ﻪﻈﻘی ] uyanıklık.<br />

yakîn (A.) [ ﻦﻴﻘی ] kesin bilgi.<br />

yakînen (A.) [ ﺎﻨﻴﻘی ] kesin olarak.<br />

yâkût (A.) [ تﻮﻗﺎی ] 1.yakut. 2.dudak.<br />

Y<br />

517


yakzân (A.) [ نﺎﻈﻘی ] uyanık.<br />

yâl (F.) [ لﺎی ] 1.yele. 2.boyun.<br />

yâleyte (A.) [ ﺖﻴﻝ ﺎی ] keşke.<br />

yâr (F.) [ رﺎی ] 1.dost. 2.sevgili. 3.arkadaş.<br />

yârâ (F.) [ ارﺎی ] güç.<br />

yârân (F.) [ نارﺎی ] dostlar, arkadaşlar.<br />

yârî (F.) [ یر ﺎی ] 1.dostluk. 2.yardım.<br />

yâsemen (F.) [ ﻦﻤﺱﺎی ] yasemin.<br />

yâve (F.) [ ﻩوﺎی ] zırva, saçma.<br />

yâvegû (F.) [ ﻮﮔ ﻩوﺎی ] zırvalayan, saçmalayan.<br />

yâver (F.) [ روﺎی ] yardımcı.<br />

yâzdeh (F.) [ ﻩدزﺎی ] onbir.<br />

ye’s (A.) [ سﺄی ] umutsuzluk.<br />

ye’sefzâ (A.-F.) [ اﺰﻓا س ﺄی ] üzücü.<br />

yebânî (F.) [ ﯽﻥﺎﺒی ] 1.yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba.<br />

yed (A.) [ ﺪی ] 1.el. 2.güç.<br />

yegân (F.) [ نﺎﮕی ] birler.<br />

yegân yegân (F.) [ نﺎﮕی نﺎﮕی ] bir bir, tek tek.<br />

yegâne (F.) [ ﻪﻥﺎﮕی ] biricik.<br />

yegânegî (F.) [ ﯽﮕﻥﺎﮕی ] birlik, teklik.<br />

yek (F.) [ ﮏی ] bir.<br />

yekbeyek (F.) [ ﮏﻴﺑ ﮏی ] bir bir, birer birer.<br />

yekcihet (F.-A.) [ ﺖﻬﺝ ﮏی ] 1.tek yön. 2.aynı görüşlü.<br />

518


yekcins (F.-A.) [ ﺲﻨﺝ ﮏی ] aynı türden.<br />

yekdîger (F.) [ ﺮﮕید ﮏی ] birbiri.<br />

yekdil (F.) [ لد ﮏی ] bir gönül.<br />

yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta.<br />

yekpâre (F.) [ ﻩرﺎﭘ ﮏی ] 1.tek parça. 2.bütün.<br />

yeksân (F.) [ نﺎﺴﮑی ] 1.bir şekilde. 2.birlikte.<br />

yekseviye (F.-A.) [ ﻪیﻮﺱ ﮏی ] aynı düzeyde, eşit seviyeli.<br />

yekşenbe (F.) [ ﻪﺒﻨﺵ ﮏی ] pazar.<br />

yektene (F.) [ ﻪﻨﺕ ﮏی ] tek başına.<br />

yekûn (A.) [ نﻮﮑی ] toplam.<br />

yel (F.) [ ﻞی ] yiğit.<br />

yeldâ (F.) [ اﺪﻠی ] uzun.<br />

yemîn (A.) [ ﻦﻴﻤی ] 1.sağ, sağ yön. 2.ant, yemin.<br />

yesâr (A.) [ رﺎﺴی ] sol, sol taraf.<br />

yesîr (A.) [ ﺮﻴﺴی ] kolay.<br />

yetîm (A.) [ ﻢﻴﺘی ] biricik, tek. 2.yetim.<br />

yetîme (A.) [ ﻪﻤﻴﺘی ] yetim kız çocuğu.<br />

yetîmhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻢﻴﺘی ] yetimler evi.<br />

yevâkît (A.) [ ﺖﻴﻗاﻮی ] yakutlar.<br />

yevm (A.) [ مﻮی ] gün.<br />

yevmenfeyevmen (A.) [ ﺎﻡﻮﻴﻓ ﺎﻡﻮی ] günden güne.<br />

yevmî (A.) [ ﯽﻡﻮی ] günlük, gündelik.<br />

yevmiyye (A.) [ ﯽﻡﻮی ] gündelik ücret.<br />

519


yezdân (F.) [ نادﺰی ] Tanrı.<br />

yubûset (A.) [ ﺖﺱﻮﺒی ] kuruluk.<br />

yûğ (F.) [ غﻮی ] boyunduruk.<br />

yûz (F.) [ زﻮی ] pars.<br />

yübûset (A.) [ ﺖﺱﻮﺒی ] kuruluk.<br />

yümkin (A.) [ ﻦﮑﻤی ] mümkün, olabilir, olası.<br />

yümn (A.) [ ﻦﻤی ] uğur.<br />

yümnâ (A.) [ ﯽﻨﻤی ] sağ taraf.<br />

yümnî (A.) [ ﯽﻨﻤی ] uğurlu.<br />

yüsr (A.) [ ﺮﺴی ] 1.kolaylık. 2.zenginlik.<br />

yüsrâ (A.) [ یﺮﺴی ] sol taraf.<br />

520


za’f (A.) [ ﻒﻌﺽ ] zayıflık, zaaf.<br />

za’f gelmek zayıflamak.<br />

za’ferân (A.) [ ناﺮﻔﻋز ] safran.<br />

za’fî (A.) [ ﯽﻔﻌﺽ ] zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili.<br />

za’fiyyet (A.) [ ﺖﻴﻔﻌﺽ ] zayıflık, zafiyet.<br />

zâbıta (A.) [ ﻪﻄﺑﺎﺽ ] güvenlik görevlisi.<br />

zâbih (A.) [ ﺢﺑاذ ] boğazlayan.<br />

zâbit (A.) [ ﻂﺑﺎﺽ ] subay.<br />

zâbitân (A.-F.) [ نﺎﻄﺑﺎﺽ ] subaylar.<br />

zabt (A.) [ ﻂﺒﺽ ] 1.tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.<br />

zabt edilmek ele geçirilmek.<br />

zabt etmek ele geçirmek.<br />

zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü.<br />

zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.<br />

zabtiyye (A.) [ ﻪﻴﻄﺒﺽ ] güvenlik güçleri, polis, jandarma.<br />

zabtnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﻂﺒﺽ ] tutanak, zabıt yazısı.<br />

zabtürabt (A.) [ ﻂﺑر و ﻂﺒﺽ ] disiplin.<br />

zâc (A.) [ جاز ] göztaşı.<br />

zâd (A.) [ داز ] azık.<br />

Z<br />

521


zâd (F.) [ داز ] 1.doğmuş. 2.doğum.<br />

zâde (F.) [ ﻩداز ] 1.doğmuş. 2.evlat.<br />

zâdegân (F.) [ نﺎﮔداز ] soylular, aristokratlar.<br />

zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.<br />

zafer (A.) [ ﺮﻔﻇ ] üstünlük kazanma.<br />

zaferyâb (A.-F.) [ بﺎیﺮﻔﻇ ] üstünlük kazanan, muzaffer olan.<br />

zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.<br />

zâğ (F.) [ غاز ] karga.<br />

zağan (F.) [ ﻦﻏز ] çaylak.<br />

zahâir (A.) [ ﺮﺋﺎﺧذ ] zahireler.<br />

zâhib (A.) [ ﺐ هاذ ] 1.giden. 2.sanıya kapılan.<br />

zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.<br />

zâhid (A.) [ ﺪهاز ] aşırı dindar, zühd ile uğraşan.<br />

zâhidâne (A.-F.) [ ﻪﻥاﺪهاز ] zahitçe.<br />

zâhir (A.) [ ﺮهﺎﻇ ] 1.ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr.<br />

3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz.<br />

zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.<br />

zâhirbîn (A.-F.) [ ﻦﻴﺑﺮهﺎﻇ ] sadece görünüşe bakan.<br />

zahîre (A.) [ ﻩﺮﻴﺧذ ] depolanmış erzak.<br />

zâhiren (A.) [ اﺮهﺎﻇ ] görünüşte, görünüşe göre.<br />

zâhirî (A.) [ یﺮهﺎﻇ ] dış görünüş ile ilgili, görünüşteki.<br />

zâhirperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘﺮهﺎﻇ ] sadece dış görünüşe bakan.<br />

zahm (F.) [ ﻢﺧز ] yara.<br />

522


zahmdâr (F.) [ راﺪﻤﺧز ] yaralı.<br />

zahme (F.) [ ﻪﻤﺧز ] 1.vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.<br />

zahmet (A.) [ ﺖﻤﺣز ] 1.sıkıntı, meşakkat. 2.güç.<br />

zahmzede (F.) [ ﻩدز ﻢﺧز ] yaralı.<br />

zahr (A.) [ ﺮﻬﻇ ] 1.sırt, arka. 2.arka yüz.<br />

zahriye (A.) [ ﻪیﺮﻬﻇ ] kağıdın arka yüzündeki yazı.<br />

zâid (A.) [ ﺪﺋاز ] 1.artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.<br />

zaîf (A.) [ ﻒﻴﻌﺽ ] zayıf, güçsüz.<br />

zâik (A.) [ ﻖﺋاذ ] tadan, tadına varan.<br />

zâika (A.) [ ﻪﻘﺋاذ ] tat alma duyusu.<br />

zâil (A.) [ ﻞﺋاز ] yok olan, yok olucu.<br />

zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.<br />

zâir (A.) [ ﺮﺋاز ] ziyaretçi.<br />

zâkir (A.) [ ﺮﮐاذ ] zikreden.<br />

zakkûm (A.) [ مﻮﻗز ] 1.zakkum ağacı. 2.zıkkım.<br />

zâl (F.) [ لاز ] saçları ağarmış, ihtiyar.<br />

zalâm (A.) [ مﻼﻇ ] karanlık.<br />

zâlim (A.) [ ﻢﻝﺎﻇ ] zulüm eden.<br />

zâlimâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻤﻝﺎﻇ ] zalimce.<br />

zamâim (A.) [ ﻢﺋﺎﻤﺽ ] ekler.<br />

zamâne (A.) [ ﻪﻥﺎﻡز ] 1.devir. 2.felek.<br />

zamîme (A.) [ ﻪﻤﻴﻤﺽ ] ek.<br />

zamimeten (A.) [ ﺔ ﻤﻴﻤﺽ ] ek olarak.<br />

523


zâmin (A.) [ ﻦﻡﺎﺽ ] tazmin eden.<br />

zamîr (A.) [ ﺮﻴﻤﺽ ] 1.gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.<br />

zamm (A.) [ ﻢﺽ ] ekleme, arttırma.<br />

zamm edilmek eklenmek, arttırılmak.<br />

zamm etmek eklemek, arttırmak.<br />

zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.<br />

zamme (A.) [ ﻪﻤﺽ ] ötre.<br />

zan (A.) [ ﻦﻇ ] zan, sanı.<br />

zanbak (A.) [ ﻖﺒﻥز ] zambak.<br />

zanîn (A.) [ ﻦﻴﻨﻇ ] zan altında bulunan.<br />

zann (A.) [ ﻦﻇ ] zan, sanı.<br />

zannedilmek sanılmak.<br />

zannetmek sanmak.<br />

zânû (F.) [ ﻮﻥاز ] diz.<br />

zapt bk. zabt.<br />

zapt edilmek ele geçirmek.<br />

zapt etmek ele geçirmek.<br />

zaptiye bk. zabtiyye<br />

zâr (F.) [ راز ] 1.perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.<br />

zâr (F.) [ راز ] yer.<br />

zâr etmek ağlayıp inlemek.<br />

zâr olmak ağlayıp inlemek.<br />

zarâfet (A.) [ ﺖﻓاﺮﻇ ] zariflik.<br />

524


zarar (A.) [ رﺮﺽ ] ziyan.<br />

zarardîde (A.-F.) [ ﻩﺪیدر ﺮﺽ ] zarar gören.<br />

zarb (A.) [ بﺮﺽ ] vuruş.<br />

zarbhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ بﺮﺽ ] darphane.<br />

zarf (A.) [ فﺮﻇ ] 1.kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.<br />

zarfiyyet (A.) [ ﺖﻴﻓﺮﻇ ] kapasite.<br />

zârî (F.) [ یراز ] inleme, zar zar ağlama.<br />

zâri’ (A.) [ عراز ] ekici, çiftçi.<br />

zarîf (A.) [ ﻒیﺮﻇ ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan.<br />

zarîfâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻔیﺮﻇ ] zarifçe.<br />

zarûrât (A.) [ تاروﺮﺽ ] sıkıntılar, mecburiyetler.<br />

zarûret (A.) [ تروﺮﺽ ] 1.sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.<br />

zarûrî (A.) [ یروﺮﺽ ] zorunlu.<br />

zarûriyyât (A.) [ تﺎیروﺮﺽ ] zorunluluklar.<br />

zât (A.) [ تاذ ] 1.kişi. 2.kendi.<br />

zâten (A.) [ ﺎﺕاذ ] aslında.<br />

zâtî (A.) [ ﯽﺕاذ ] kişisel.<br />

zâtülcenb (A.) [ ﺐﻨﺠﻝا تاذ ] akciğer zarı iltihabı, zatülcenp.<br />

zâtürrie (A.) [ ﻪﺋﺮﻝا تاذ ] zatürriye, akciğer iltihabı.<br />

zav’ (A.) [ ءﻮﺽ ] ışık.<br />

zavâhir (A.) [ ﺮهاﻮﻇ ] dış yüzler.<br />

zâviye (A.) [ ﻪیواز ] 1.açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.<br />

zâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﺽ ] kaybolan.<br />

525


zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek.<br />

zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.<br />

zâyi’ât (A.) [ تﺎﻌیﺎﺽ ] kayıplar.<br />

zebân (F.) [ نﺎﺑز ] dil.<br />

zebândıraz (F.) [ زارد نﺎﺑز ] dili uzun.<br />

zebâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺑز ] 1.yalaz. 2.dilimsi.<br />

zebânzed (F.) [ دﺰﻥﺎﺑز ] ünlü, dillerde dolaşan.<br />

zeber (F.) [ ﺮﺑز ] üst.<br />

zebercedî (A.) [ یﺪﺝﺮﺑز ] fıstık yeşili.<br />

zebh (A.) [ ﺢﺑذ ] boğazlama.<br />

zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek.<br />

zebh etmek boğazlamak, kesmek.<br />

zebîh (A.) [ ﺢﻴﺑذ ] kesilmiş hayvan, boğazlanmış.<br />

zebîl (A.) [ ﻞﻴﺑز ] 1.pislik. 2.gübre.<br />

zebûn (F.) [ نﻮﺑز ] 1.alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.<br />

zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak.<br />

zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.<br />

zecr (A.) [ ﺮﺝز ] 1.zorlama. 2.eziyet etme.<br />

zecrî (A.) [ یﺮﺝز ] zorlayarak, zorlayıcı.<br />

zede (F.) [ ﻩدز ] 1.vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela<br />

olmuş.<br />

zehâb (A.) [ بﺎهذ ] 1.gidiş. 2.sanıya kapılma.<br />

zeheb (A.) [ ﺐهذ ] altın.<br />

526


zehr (A.) [ ﺮهز ] çiçek.<br />

zehr (F.) [ ﺮهز ] zehir, ağı.<br />

zehre (A.) [ ﻩﺮهز ] çiçek.<br />

zehrhand (F.) [ ﺪﻨﺧﺮهز ] acı gülüş.<br />

zehrnâk (F.) [ کﺎﻥﺮهز ] zehirli.<br />

zekâ (A.) [ ﺎﮐذ ] zekilik.<br />

zekan (A.) [ ﻦﻗز ] çene.<br />

zekâvet (A.) [ توﺎﮐذ ] zekilik.<br />

zeker (A.) [ ﺮﮐذ ] 1.erkek. 2.erkeklik üreme organı.<br />

zelâzil (A.) [ لزﻻز ] depremler.<br />

zelîl (A.) [ ﻞﻴﻝذ ] düşkün, zavallı.<br />

zell (A.) [ لز ] sürçme, kayma.<br />

zelzele (A.) [ ﻪﻝﺰﻝز ] deprem.<br />

zemân (A.) [ نﺎﻡز ] 1.zaman. 2.çağ. 3.süre.<br />

zemâne (A.) [ ﻪﻥﺎﻡز ] 1.devir. 2.felek.<br />

zemherîr (A.) [ ﺮیﺮﻬﻡز ] karakış.<br />

zemîm (A.) [ ﻢﻴﻡذ ] kötü.<br />

zemîn (F.) [ ﻦﻴﻡز ] 1.yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.<br />

zeminbûsî (F.) [ ﯽﺱﻮﺑ ﻦﻴﻡز ] saygı ile yer öpme.<br />

zemistan (F.) [ نﺎﺘﺴﻡز ] kış.<br />

zemistânî (F.) [ ﯽﻥﺎﺘﺴﻡز ] kışlık.<br />

zemm (A.) [ مذ ] kötüleme, yerme.<br />

zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.<br />

527


zemm etmek kötülemek, yermek.<br />

zemzeme (A.) [ ﻪﻡﺰﻡز ] 1.melodi. 2.mırıltı.<br />

zen (F.) [ نز ] kadın.<br />

zenâdıka (A.) [ ﻪﻗدﺎﻥز ] zındıklar.<br />

zenâne (F.) [ ﻪﻥﺎﻥز ] 1.kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.<br />

zenb (A.) [ ﺐﻥذ ] suç, günah.<br />

zenbîl (A.) [ ﻞﻴﺒﻥز ] zembil.<br />

zenbûrek (F.) [ کرﻮﺒﻥز ] zemberek.<br />

zencebîl (A.) [ ﻞﻴﺒﺠﻥز ] zencefil.<br />

zencî (A.) [ ﯽﺠﻥز ] siyahî, zenci.<br />

zencîr (F.) [ ﺮﻴﺠﻥز ] zincir.<br />

zencîrî (F.) [ یﺮﻴﺠﻥز ] 1.zincirli. 2.zincirlik deli.<br />

zendeka (A.) [ ﻪﻗﺪﻥز ] zındıklık.<br />

zendost (F.) [ ﺖﺱود نز ] zampara.<br />

zeneb (A.) [ ﺐﻥذ ] kuyruk.<br />

zenehdân (F.) [ ناﺪﺨﻥز ] çene.<br />

zeng (F.) [ ﮓﻥز ] 1.zil. 2.pas.<br />

zengî (F.) [ ﯽﮕﻥز ] zenci, siyahî.<br />

zengûle (F.) [ ﻪﻝﻮﮕﻥز ] 1.çan. 2.çıngırak.<br />

zenne (F.) [ ﻪﻥز ] kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı.<br />

zenperest (F.) [ ﺖﺱﺮﭘ نز ] kadın düşkünü.<br />

zer (F.) [ رز ] 1.altın. 2.akçe.<br />

zer’ (A.) [ عرز ] ekim.<br />

528


zerâfe (A.) [ ﻪﻓارز ] zürafa.<br />

zerbâf (F.) [ فﺎﺑرز ] sırmacı.<br />

zerd (F.) [ درز ] sarı.<br />

zerdâlû (F.) [ ﻮﻝادرز ] zerdali.<br />

zerde (F.) [ ﻩدرز ] 1.zerde. 2.sarılık. 3.safran.<br />

zerdûz (F.) [ زودرز ] sırmacı.<br />

zerefşân (F.) [ نﺎﺸﻓارز ] altın saçılmış, altın yaldızlı.<br />

zerger (F.) [ ﺮﮔرز ] kuyumcu.<br />

zerharîd (F.) [ ﺪی ﺮﺧرز ] köle.<br />

zerîn (F.) [ ﻦیرز ] altından.<br />

zerk (A.) [ قرز ] deri altına verme, şırınga etme.<br />

zerrâ’ (A.) [ عارز ] ekici, çiftçi.<br />

zerrâk (A.) [ قارز ] ikiyüzlü.<br />

zerrât (A.) [ تارذ ] zerreler.<br />

zerre (A.) [ ﻩرذ ] 1.en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.<br />

zerreşikâf (A.-F.) [ فﺎﮑﺵ ﻩرذ ] kılı kırk yaran.<br />

zerrin (F.) [ ﻦیرز ] altından.<br />

zevâl (A.) [ لاوز ] 1.yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.<br />

zevâlnâpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘﺎﻥ لاوز ] yok olmayan, kalıcı.<br />

zevâlpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭙﻝاوز ] yok olucu, fani.<br />

zevât (A.) [ تاوذ ] kişiler.<br />

zevâyâ (A.) [ ﺎیاوز ] 1.açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.<br />

zevc (A.) [ جوز ] 1.koca. 2.çiftin teki.<br />

529


zevcât (A.) [ تﺎﺝوز ] nikahlı kadınlar, karılar.<br />

zevce (A.) [ ﻪﺝوز ] nikahlı kadın, karı.<br />

zevceteyn (A.) [ ﻦﻴﺘﺝوز ] karıkoca.<br />

zevceyn (A.) [ ﻦﻴﺝوز ] karıkoca.<br />

zevciyet (A.) [ ﺖﻴﺝوز ] eşlik.<br />

zevebân (A.) [ نﺎﺑوذ ] erime.<br />

zevk (A.) [ قوذ ] 1.beğeni, hoşlanma. 2.tat.<br />

zevkbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ قوذ ] zevk veren.<br />

zevrak (A.) [ قروز ] kayık.<br />

zeyl (A.) [ ﻞیذ ] 1.ek, zeyil. 2.etek.<br />

zeylen (A.) [ ﻼیذ ] ek olarak.<br />

zeyn (A.) [ ﻦیز ] süs.<br />

zeyn olmak süslenmek.<br />

zeytûn (A.) [ نﻮﺘیز ] zeytin.<br />

zıdd (A.) [ ﺪﺽ ] zıt, karşıt.<br />

zıddiyyet (A.) [ ﺖیﺪﺽ ] zıtlık, karşıtlık.<br />

zılâl (A.) [ لﻼﻇ ] gölgeler.<br />

zıll (A.) [ ﻞﻇ ] gölge.<br />

zımnen (A.) [ ﺎﻨﻤﺽ ] bu arada, dolayısıyla.<br />

zımnî (A.) [ ﯽﻨﻤﺽ ] dolaylı, üstü kapalı.<br />

zırh (F.) [ ﻩرز ] zırh.<br />

zırhpûş (F.) [ شﻮﭘ ﻩرز ] zırhlı.<br />

zıyâ’ (A.) [ عﺎﻴﺽ ] kaybolma.<br />

530


zıyâ’ (A.) [ ءﺎﻴﺽ ] çiftlikler.<br />

zî (A.) [ یذ ] sahip.<br />

zi’b (A.) [ ﺐﺋذ ] kurt.<br />

zîbâyî (F.) [ ﯽیﺎﺒیز ] güzellik.<br />

zîbâ (F.) [ ﺎﺒیز ] güzel.<br />

zîbak (A.) [ ﻖﺒیز ] cıva.<br />

zîc (A.) [ ﺞیز ] yıldız atlası.<br />

zifâf (A.) [ فﺎﻓز ] gerdek.<br />

zih (F.) [ ﻩز ] kiriş.<br />

zîhayât (A.) [ تﺎﻴﺣ یذ ] canlı.<br />

zihgîr (F.) [ ﺮﻴﮕهز ] okçu yüzüğü.<br />

zihî (F.) [ ﯽهز ] ne güzel, bravo.<br />

zihin (A.) [ ﻦهذ ] zihin.<br />

zihn (A.) [ ﻦهذ ] zihin.<br />

zihnen (A.) [ ﺎﻨهذ ] zihin yoluyla.<br />

zihnî (A.) [ ﯽﻨهذ ] sihinsel.<br />

zihniyyet (A.) [ ﺖﻴﻨهذ ] düşünce tarzı, anlayış.<br />

zîk (A.) [ ﻖﻴﺽ ] darlık.<br />

zîkıymet (A.) [ ﺖﻤ ﻴﻗ یذ ] değerli.<br />

zikr (A.) [ ﺮﮐذ ] zikir, anma.<br />

zikr etmek anmak.<br />

zikr olunmak anılmak, zikredilmek.<br />

zîkudret (A.) [ ترﺪﻗ یذ ] güçlü, kudretli.<br />

531


zillet (A.) [ ﺖﻝذ ] düşkünlük, aşağılık, alçaklık.<br />

zilzâl (A.) [ لاﺰﻝز ] sarsıntı.<br />

zimâm (A.) [ مﺎﻡز ] yular.<br />

zimâmdâr (A.-F.) [ راﺪﻡﺎﻡز ] 1.yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.<br />

zîmedhal (A.) [ ﻞﺧﺪﻡ یذ ] müdahalesi olan.<br />

zimmet (A.) [ ﺖﻡذ ] elde tutma zorunluluğu.<br />

zîn (F.) [ ﻦیز ] eyer.<br />

zinâ’ (A.) [ ءﺎﻥز ] zina, nikahsız cinsel ilişki.<br />

zinâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻥز ] zina eden.<br />

zencîrbend (F.) [ ﺪﻨﺑﺮﻴﺠﻥز ] zincire vurulmuş.<br />

zencîrbend edilmek zincire vurulmak.<br />

zindân (F.) [ ناﺪﻥز ] hapishane.<br />

zindânî (F.) [ ﯽﻥاﺪﻥز ] 1.zindancı. 2.mahpus.<br />

zinde (F.) [ ﻩﺪﻥز ] 1.diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.<br />

zindegânî (F.) [ ﯽﻥﺎﮔﺪﻥز ] yaşam.<br />

zindîk (A.) [ ﻖیﺪﻥز ] zındık.<br />

zînet (A.) [ ﺖﻨیز ] ziynet, süs.<br />

zinhâr (F.) [ رﺎﻬﻥز ] sakın.<br />

zîr (F.) [ ﺮیز ] alt, aşağı.<br />

zîrâ (F.) [ اﺮیز ] çünkü.<br />

zirâ’ (A.) [ عارذ ] 75-90 cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak<br />

ucu arasındaki uzaklık.<br />

zirâ’at (A.) [ ﺖﻋارز ] tarım.<br />

532


zirâ’î (A.) [ ﯽﻋارز ] tarımsal.<br />

zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.<br />

zîrdest (F.) [ ﺖﺱدﺮیز ] el altındaki, emir altındaki, ast.<br />

zîre (F.) [ ﻩﺮیز ] kimyon.<br />

zîrek (F.) [ کﺮیز ] uyanık, zeyrek.<br />

zîrîn (F.) [ ﻦیﺮیز ] alttaki.<br />

zîrûh (A.) [ حور یذ ] canlı.<br />

zîrüzeber (F.) [ ﺮﺑز و ﺮیز ] altüst.<br />

zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek.<br />

zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.<br />

zirve (A.) [ ﻩورز ] doruk.<br />

zîşan (A.) [ نﺎﺵ یذ ] şerefli.<br />

zişt (F.) [ ﺖﺵز ] çirkin.<br />

ziştî (F.) [ ﯽﺘﺵز ] çirkinlik.<br />

zîvekâr (A.) [ رﺎﻗو یذ ] ağırbaşlı.<br />

zîver (F.) [ رﻮیز ] 1.süs. 2.ziynet, takı.<br />

ziyâ’ (A.) [ ءﺎﻴﺽ ] ışık.<br />

ziyâdâr (A.-F.) [ رادﺎﻴﺽ ] aşıklı.<br />

ziyâde (A.) [ ﻩدﺎیز ] fazla, çok.<br />

ziyâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﻴ ﺽ ] şölen, ziyafet.<br />

ziyân (F.) [ نﺎیز ] zarar.<br />

ziyânkâr (F.) [ رﺎﮑﻥﺎیز ] zarar veren.<br />

ziyâretgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺕرﺎیز ] ziyaret yeri.<br />

533


zû’(A.) [ ءﻮﺽ ] aydınlık, ışık.<br />

zu’bân (A.) [ نﺎﺑؤذ ] kurtlar.<br />

zu’m (A.) [ ﻢﻋز ] sanı.<br />

zuafâ’ (A.) [ ﺎﻔﻌﺽ ] zayıflar.<br />

zucret (A.) [ تﺮﺠﺽ ] yürek daralması, iç sıkıntısı.<br />

zûd (F.) [ دوز ] 1.çabuk. 2.erken.<br />

zufr (A.) [ ﺮﻔﻇ ] tırnak.<br />

zuhr (A.) [ﺮﻬﻇ ] öğle.<br />

zuhûr (A.) [ رﻮﻬﻇ ] ortaya çıkma, görünme.<br />

zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.<br />

zuhûrât (A.) [ تارﻮﻬﻇ ] beklenmedik gelişmeler.<br />

zukâk (A.) [ قﺎﻗز ] sokak.<br />

zulm (A.) [ ﻢﻠﻇ ] cefa, eziyet.<br />

zulm etmek zulüm yapmak.<br />

zulmânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻤﻠﻇ ] karanlıkla ilgili.<br />

zulmet (A.) [ ﺖﻤﻠﻇ ] karanlık.<br />

zulmetefzâ (A.-F.) [ اﺰﻓا ﺖﻤﻠﻇ ] karanlığı arttıran.<br />

zulümât (A.) [ تﺎﻤ ﻠﻇ ] karanlıklar.<br />

zunûn (A.) [ نﻮﻨﻇ ] zanlar.<br />

zûr (F.) [ روز ] güç.<br />

zurafâ (A.) [ ﺎﻓﺮﻇ ] 1.zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.<br />

zûrbâ (F.) [ ﺎﺑروز ] 1.güçlü. 2.zorba.<br />

zûrmend (F.) [ ﺪﻨﻡروز ] güçlü.<br />

534


zurûf (A.) [ فوﺮﻇ ] 1.kaplar. 2.zarflar.<br />

zübde (A.) [ ﻩﺪﺑز ] öz.<br />

zücâc (A.) [ جﺎﺝز ] cam.<br />

zücâciyye (A.) [ ﻪﻴﺝﺎﺝز ] cam eşyalar.<br />

zühd (A.) [ ﺪهز ] zahitlik, aşırı sofuluk.<br />

zühhâd (A.) [ دﺎهز ] zahitler.<br />

zühre (A.) [ ﻩﺮهز ] Venüs, Çoban Yıldızı.<br />

zührevî (A.) [ یوﺮهز ] cinsel ilişkiyle bulaşan.<br />

zühûl (A.) [ لﻮهذ ] dalgınlıkla unutma.<br />

zükâm (A.) [ مﺎﮐز ] nezle.<br />

zükûr (A.) [ رﻮﮐذ ] erkekler.<br />

zülâl (A.) [ لﻻز ] berrak, saf.<br />

zülf (F.) [ ﻒﻝز ] zülüf.<br />

züll (A.) [ لذ ] alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet.<br />

zülüf (F.) [ ﻒﻝز ] zülüf, iki yandaki lüleli saç.<br />

zümre (A.) [ ﻩﺮﻡز ] grup, topluluk.<br />

zümûm (A.) [ مﻮﻡذ ] yermeler, kötülemeler.<br />

zümürrüd (A.) [ دﺮﻡز ] zümrüt.<br />

zünbûr (A.) [ رﻮﺒﻥز ] eşek arısı.<br />

zünnâr (A.) [ رﺎﻥز ] papaz kuşağı.<br />

zünûb (A.) [ بﻮﻥذ ] 1.suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.<br />

zürâfe (A.) [ ﻪﻓارز ] zürafa.<br />

zürefâ (A.) [ ﺎﻓﺮﻇ ] zarifler.<br />

535


zürrâ’ (A.) [ عارز ] ekiciler, çiftçiler.<br />

zürriyyât (A.) [ تﺎیرذ ] soylar, zürriyetler.<br />

zürriyyet (A.) [ ﺖیرذ ] soy, zürriyet.<br />

züvvâr (A.) [ راوز ] ziyaretçiler.<br />

züyûl (A.) [ لﻮیذ ] ekler, zeyiller.<br />

536

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!