28.06.2013 Views

NAZIM HİKMET ve KADINLARI

NAZIM HİKMET ve KADINLARI

NAZIM HİKMET ve KADINLARI

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

NAZI M<br />

Hİ KMET <strong>ve</strong><br />

KADI NLARI<br />

(1902­1963)<br />

Haz: P rof. Dr. Sunar Bİ RSÖZ<br />

1


GİRİŞ<br />

Bu sunu’nun amacı Nazım Hikmet’in yaşamında yer<br />

alan kadınlarla ilişkisini, yazdığı şiirleri <strong>ve</strong> bu ilişkinin<br />

altında yatan psikolojik etkenleri tanımaya çalışmaktır.<br />

O sadece Devrim’e gönül <strong>ve</strong>rmiş bir komünist şair<br />

değil, en duygulu şiirlerini yazdığı kadınlarına tutkuyla<br />

bağlanan bir ROMANTİK AŞIK’tır.<br />

Yaşamındaki ilk önemli kadın Annesi CELİLE <strong>ve</strong><br />

sonrasında NÜZHET, PİRAYE, MÜNEVVER <strong>ve</strong> Rusya’da<br />

doktoru GALİNA <strong>ve</strong> son eşi VERA TULYAKOVA<br />

<strong>HİKMET</strong>’tir.<br />

Sıradışı bir yaşamı belirleyen bu sıra dışı kadınlarla<br />

ilişkisi, yaşamına olduğu kadar sanatına da damgasını<br />

vurmuştur.<br />

<strong>NAZIM</strong>’ın politik kişiliği, siyasi kavgaları <strong>ve</strong> buna ilişkin<br />

eserleri bu sunu’nun sınırları dışında tutulmuştur.<br />

2


ANNE CELİLE HANIM:<br />

Celile’nin soyu Osmanlı yönetici<br />

sınıfı içinde yer alan<br />

LEH <strong>ve</strong> POLONYA asıllı paşalara<br />

dayanır.<br />

<strong>NAZIM</strong>’ın anne tarafından dede’leri olan bu kişiler,<br />

sonrasında Müslümanlığı benimseyip, üst düzey<br />

görevlere atanmışlardır.<br />

CELİLE, genç yaşında Osmanlı devlet<br />

memuriyetinde önemli bir kişi olan Nazım Paşa’nın<br />

oğlu Hikmet Bey’le evlendirilir.<br />

Ancak genç CELİLE, peçe takmayan, erkekli<br />

kadınlı toplantılara katılan, e<strong>ve</strong> hapsolmamaya<br />

kararlı, resim yapan, özgür ruhlu bir kadındır.<br />

3


CELİLE HANIM<br />

Otuzlu yaşlarında, sanat’ını engellediği<br />

düşüncesiyle evliliğinden soğuyup,<br />

mutsuz olmaya başlar.Bunda eşi Hikmet<br />

Bey’in çapkınlıkları <strong>ve</strong> başka kadınlarla<br />

olan ilişkileri de rol oynamıştır.<br />

Nazım ise annesine olan güçlü bağını hiç<br />

yitirmemiştir.<br />

Bir gün CELİLE yağlı boya kendi portresini<br />

yaparken Nazım’a “Nasıl, güzel oldu mu,<br />

benzedi mi ?” diye sorduğunda “Benzedi<br />

ama, sen ondan daha güzelsin” diyerek<br />

cevaplamıştır.<br />

4


BABA <strong>HİKMET</strong> BEY:<br />

Hikmet Bey iyi Fransızca bilen, Osmanlı devlet<br />

memuriyetinde önemli görevler almış bir hariciye<br />

memuru idi.<br />

Selanik’te görev yaparken CELİLE ile evlendirilmiş<br />

<strong>ve</strong> bu evlilikten 15 Ocak 1902’de <strong>NAZIM</strong> dünyaya<br />

gelmiştir.<br />

Hikmet Bey’in hayatı hep inişli çıkışlı olmuştur.<br />

Politik nedenlerle istifaya zorlanıp baba yanına<br />

Halep’e taşınmış, başarısız bir iş hayatı olup iflas<br />

etmiş, Hariciye <strong>ve</strong>kaletine tercüman olarak<br />

atanmış, dergi çıkarmış, yayınevi yöneticiliği<br />

yapmış <strong>ve</strong> sonunda sinema yöneticiliği yaparken<br />

ölmüştür.<br />

5


<strong>HİKMET</strong> BEY<br />

<strong>NAZIM</strong>’ın yaşamında örnek aldığı kişi zayıf<br />

karakterli <strong>ve</strong> dengesiz bir kişi olan<br />

baba’dan çok, mistik eğilimler taşıyan <strong>ve</strong><br />

bir Osmanlı idarecisi olan dedesi <strong>NAZIM</strong><br />

PAŞA <strong>ve</strong> onun şiir yeteneğidir.<br />

Ama Nazım’ın gençlik yıllarında Celile’nin<br />

sevgilisi olan YAHYA KEMAL’in etkisini de<br />

unutmamak gerekir.<br />

6


CELİLE – YAHYA KEMAL AŞKI<br />

7


CELİLE – YAHYA KEMAL AŞKI<br />

Devrinin ünlü şairi YAHYA KEMAL BEYATLI – CELİLE AŞKI,<br />

1916­1919 1919 yılları arasında tüm İstanbul sosyetesinin bildiği <strong>ve</strong><br />

skandal yaratan bir ilişki olmuştur.<br />

Yahya Kemal, Nazım’ın hem Deniz Harp okulunda hocası<br />

olmuş, hem de ona edebiyat dersleri <strong>ve</strong>ren , şiirlerini düzelten<br />

<strong>ve</strong> yayınlanmasına yardımcı olduğu özel eğiticiliğini yapmıştır.<br />

Ancak Nazım, tüm İstanbul’un konuştuğu bu ilişkiden çok<br />

rahatsızdır <strong>ve</strong> bir gün gizlice Yahya Kemal’in paltosunun<br />

cebine “Hocam olarak girdiğin bu evden Babam olarak<br />

ayrılmana izin <strong>ve</strong>rmeyeceğim” diye bir not da yazar.<br />

Celile, Yahya Kemal’in hayatında bilinen ilk <strong>ve</strong> tek aşkıdır.<br />

Ona şiirler yazar, kıskançlık krizlerine girer <strong>ve</strong> hatta bir kez de<br />

bu nedenle intihar girişiminde bulunduğu söylenir.<br />

8


CELİLE – YAHYA KEMAL<br />

Celile eşinden boşanıp Yahya Kemal ile evlenmeye<br />

hazırdır. Ancak şair, bohem yaşamını bırakıp<br />

onunla evlenmeye cesaret edemez <strong>ve</strong> ayrıldıktan<br />

sonra da tutkulu aşk şiirlerini yazmayı sürdürür.<br />

Sonunda CELİLE <strong>ve</strong> <strong>HİKMET</strong> BEY ayrılırlar <strong>ve</strong><br />

CELİLE İstanbul’u terk edip Paris’te resim hayatını<br />

sürdürmeye gider. Bu ayrılık Nazım <strong>ve</strong> kardeşi<br />

Samiye için ikinci bir ayrılık travması olacaktır.<br />

Buna rağmen <strong>NAZIM</strong> annesine olan güçlü bağını<br />

hiçbir zaman yitirmez. Anne Baba ayrılığı için de<br />

“Ayrılık acısına katlanmak, kıskançlık acısına<br />

katlanmaktan daha kolay olduğu için ayrıldılar”<br />

diye düşünür.<br />

9


AİLESİ:<br />

CELİLE<br />

SAMİYE <strong>NAZIM</strong><br />

CELİLE – <strong>HİKMET</strong> evliliğinde Nazım ilk çocuktur.<br />

İkinci kardeş ALİ İBRAHİM Halep’in sıcağına<br />

dayanamaz <strong>ve</strong> küçük yaşta ölür. Üçüncü kardeş<br />

SAMİYE ise İstanbul’da dünyaya gelir.<br />

SAMİYE, tüm yaşamı boyunca <strong>NAZIM</strong>’ın en büyük<br />

destekçisi, dostu <strong>ve</strong> can arakadaşı olarak<br />

kalmıştır.<br />

<strong>NAZIM</strong>’ın gençlik yılları İstanbul’un işgal günlerine<br />

denk gelmektedir. Koca imparatorluk yıkılmanın<br />

eşiğinde iken Nazım direnişi desteklemektedir.<br />

10


AİLESİ<br />

Yine aynı yıllar Nazım’ın ailesinin de<br />

dağıldığı yıllara rastlamaktadır <strong>ve</strong> 1919<br />

yılında evlilik biter.<br />

Anne Paris’e resim çalışmaya giderken<br />

Baba tekrar evlenir <strong>ve</strong> bu evlilikten METİN<br />

<strong>ve</strong> FATMA MELDA isimli iki çocuğu olur.<br />

<strong>NAZIM</strong> daha önce belirtildiği gibi Anne <strong>ve</strong><br />

Baba tarafından PAŞA soyundan olup bir<br />

BURJUVA aileden yetişmiştir.<br />

11


AİLESİ<br />

Ancak Nazım ailesinin soyluluğu <strong>ve</strong><br />

ünlü kişilerle ilişkisinden bahsetmeyi<br />

hiç sevmemiştir. Bu durumu politik<br />

muhalifleri “Nazım, su katılmamış<br />

burjuvadır, en sahte tarafı komünist<br />

tarafıdır, kendisi kolay sanat, kolay<br />

şöhret avındadır” diyerek<br />

eleştirmişlerdir.<br />

12


AİLESİ<br />

Nazım ise bir şiir kitabında buna şöyle cevap <strong>ve</strong>rir;<br />

“ ……. Sen de bilirsin ki ben<br />

Ne dedemden miras bekledim<br />

Ne babamdan şeref şan !<br />

Hasep, nesep, kan, soy, sop<br />

İşinde yoğum<br />

Çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum<br />

Ne tecrübeli bir tavşan<br />

Ben sadece ölen Babamdan ileri,<br />

Doğacak çocuğumdan geriyim.<br />

Ve bir kavganın, adsız neferiyim.”<br />

13


BİR YORUM:ANALAR VE OĞULLARI<br />

YA DA<br />

KADININ ERKEK DÜNYASINDAKİ YERİ<br />

Yaşam kadın’da başlar. Doğum olayındaki tanrısal<br />

gücün giz’i kadına sunulmuştur.<br />

Bu yönüyle KADIN yaradılıştaki tanrısal gücün<br />

somut <strong>ve</strong> sembolik bir temsilcisi gibidir.<br />

Kadınla başlayan bu yaşam yine bir kadının<br />

koruyuculuğu altında sürer. Doğuran, doyuran,<br />

büyüten <strong>ve</strong> koruyan, çocuğunu hayata hazırlayan<br />

ANA onu daha sonra yaşamına girecek olan diğer<br />

kadınların (EŞ ya da SEVGİLİ) ilgisine emanet<br />

eder.<br />

Çocukları öncelikle ANA’ların bakış açısından<br />

tanırlar dış dünyayı <strong>ve</strong> diğer kadınları.<br />

ANA – OĞUL ilişkisinin temelinde ise ÖDİPAL<br />

ÇATIŞMA gizlidir.<br />

14


ACILAR, AYRILIKLAR VE<br />

KURTULUŞ SAVAŞI<br />

<strong>NAZIM</strong>’ın gençlik yılları işgal altındaki bir ülkede,<br />

yıkılmak üzere olan bir imparatorluğun zorlukları<br />

altında geçer.<br />

Ailesinin parçalanması, annesinin evini terk edip<br />

Paris’e yerleşmesi, üstelik se<strong>ve</strong>rek girdiği<br />

donanma’dan sağlık ? gerekçeleriyle<br />

uzaklaştırılması aynı yıllarda yaşanır.<br />

Bu yıllar yine Kurtuluş Savaşı’nı <strong>ve</strong> Mustafa<br />

Kemal’i desteklediği, şiirlerini peşpeşe yayınladığı<br />

yıllardır.<br />

Aynı yıllar DİRENİŞ’i desteklemek için<br />

İSTANBUL’dan ANADOLUYA ayak bastığı <strong>ve</strong><br />

KOMÜNİZM’le tanıştığı yılları da içine almaktadır.<br />

15


***<br />

Ailesinden, İstanbul’dan <strong>ve</strong> donanma’dan ayrılışın<br />

acısını, direnişin umudu olan Anadolu’da <strong>ve</strong> bu<br />

umudun simgesi olan ANKARA’da aramaktadır.<br />

İstanbul’un modern yaşamından sonra ANADOLU<br />

gerçeğindeki, yoksulluk, açlık, hastalık, cehalet <strong>ve</strong><br />

umut bir arada bulunmaktadır.<br />

<strong>NAZIM</strong> <strong>ve</strong> şair arkadaşı VA VA­NU ANKARA’nın<br />

entellektüel yayın hayatına katılırlar <strong>ve</strong> iki genç<br />

şair olarak MUSTAFA KEMAL’le de tanıştırılırlar.<br />

Daha sonra bu yolculuk Anadolu’nun kırsalında<br />

eğitim çalışmaları olarak devam eder <strong>ve</strong> sonunda<br />

kendi eğitimini tamamladığı MOSKOVA’ya uzanır.<br />

16


BİR YAŞAMIN ARDINDAN İTİRAF:<br />

<strong>NAZIM</strong> <strong>HİKMET</strong>’in altmış yıla sığan inanılmaz<br />

yaşam öyküsü, coşkusu, düş kırıklıkları, inançları,<br />

yaşamındaki fırtınalar <strong>ve</strong> şiirleri, bunları yazarken<br />

bir zaman tünelindeki dehliz gibi içine aldı beni.<br />

O’nunla empatinin ötesinde sanki bütünleştim <strong>ve</strong><br />

bu da benim içimdeki duygusal fırtınaları açığa<br />

çıkardı.<br />

O’nun gibi düşündüm, kızdım, isyan ettim,<br />

üzüldüm, savruldum <strong>ve</strong> hayran oldum.<br />

Tanrım !.. Bir ömre ne çok şeyler sığdırmıştı<br />

<strong>NAZIM</strong>…<br />

17


***<br />

Üstelik uzun yıllarını hapiste <strong>ve</strong> çeşitli<br />

baskılarla yaşarken.<br />

Romantik Komünist, Tutkulu Aşık, Büyük<br />

Şair <strong>ve</strong> Yazar, Düşünür, Barış Elçisi..<br />

Ama vazgeçemediği en önemli tutkusu<br />

KADINLAR !..<br />

Onlar olmasaydı yaşamı bu kadar heyecan<br />

<strong>ve</strong>rici, duygulu, anlamlı <strong>ve</strong> coşku dolu<br />

olamazdı.<br />

CELİLE’si, NÜZHET’i, PİRAYE’si,<br />

MÜNEVVER’i, GALİNA’sı <strong>ve</strong> son eşi VERA…<br />

18


NÜZHET HANIM<br />

Nazım’ın ilk büyük aşkı Nüzhet’ti. O’nunla onbeş<br />

yaşında iken tanışmışlardı <strong>ve</strong> çocukluk<br />

arkadaşıydılar.<br />

Nazım’ın Moskova Üni<strong>ve</strong>rsitesine gitmesinin<br />

ardından Nüzhet ailesinin karşı çıkmasına rağmen<br />

onun peşinden gitti <strong>ve</strong> 1921 yılında evlendiler.<br />

Ancak bu ilişki iki yıl sürdü.<br />

Bir ara Nüzhet hastalanıp İstanbul’a geri dönecek<br />

<strong>ve</strong> ailesinin de etkisiyle Nazım’ı terk edecektir.<br />

Bu terk ediliş Nazım’a çok dokunur. Onu uzun<br />

süre aklından çıkaramaz. Moskova’da yapılan<br />

nikah nedeniyle boşanmaları bir sorun olmaz.<br />

20


Nüzhet<br />

Nüzhet Türkiye’ye dönünce tekrar evlenir <strong>ve</strong><br />

yaşamını evlendiği bu profesör eşiyle sürdürür.<br />

Geride Nazım’da Nüzhet için yazdığı öfkeli,<br />

sitemli, kızgın <strong>ve</strong> kırgın birkaç şiir kalmıştır.<br />

Nazım, sevdiklerini çok kıskanan <strong>ve</strong> ilgisizliğe<br />

tahammül edemeyen bir kişiliğe sahiptir. Bunu<br />

kendisi de şiirlerinde belirtir;<br />

“<br />

Sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım<br />

şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile<br />

aldattım kadınlarımı<br />

konuşmadım arkasından dostlarımın “<br />

21


Nüzhet<br />

Arkadaşları bu özelliğini “sevdiği insanlarda gördüğü bir<br />

ilgisizlik ya da başkasına yönelik bir yakınlığı sezerse<br />

çabuk kızar, üzülür <strong>ve</strong> küserdi” diye tanımlamışlardır.<br />

Bu nedenle Nüzhet’in kendisi dışında yakışıklı kişilerle<br />

normal bir ilgi ya da sohbetini dahi hoşgörebilecek bir<br />

ruh haline sahip değildi.<br />

Kıskançlık <strong>ve</strong> terk edilişin yol açtığı duygularla<br />

“Gövdemdeki Kurt” şiirini yazar;<br />

…Sen / benim / minare boyunda<br />

çam gövdeme / yumuşak beyaz /<br />

bir kurt gibi girdin / kemirdin /<br />

…Yumuşak / beyaz / kıvrılışlarıyla /<br />

beynime giren kurdu / çürük bir diş<br />

çeker gibi söktüm !.. / epeyce ter döktüm ! /<br />

bu sonuncuydu / bir daha olmıyacak !..<br />

22


“Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın <strong>ve</strong><br />

Hanımelleri” şiirinde Nüzhet’e<br />

sitemlerini gönderir ;<br />

“ O mavi gözlü bir devdi.<br />

Minnacık bir kadın sevdi.<br />

Kadının hayali minnacık bir evdi,<br />

bahçesinde ebruliii<br />

hanımeli<br />

açan bir ev.<br />

Bir dev gibi seviyordu dev.<br />

Ve elleri öyle büyük işler için<br />

hazırlanmıştı ki devin,<br />

yapamazdı yapısını<br />

çalamazdı kapısını<br />

bahçesinde ebruliii<br />

hanımeli<br />

açan evin.<br />

23


***<br />

O mavi gözlü bir devdi.<br />

Minnacık bir kadın sevdi.<br />

Mini minnacıktı kadın.<br />

Rahata acıktı kadın<br />

yoruldu devin büyük yolunda.<br />

Ve el<strong>ve</strong>da ! deyip mavi gözlü de<strong>ve</strong>,<br />

girdi zengin bir cücenin kolunda<br />

bahçesinde ebruliii<br />

hanımeli<br />

açan e<strong>ve</strong>.<br />

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,<br />

dev gibi sevgilere mezar bile olamaz<br />

bahçesinde ebruliii<br />

hanımeli<br />

açan ev… “<br />

24


Nüzhet<br />

Daha sonraki anılarında NÜZHET HANIM;<br />

“Nazım’dan ebruli hanımeli açan bir ev<br />

hasretinden değil, ona ayak<br />

uyduramayacağını anladığından ayrıldığını<br />

“ yazacaktır.<br />

Nazım bu yaşına kadar iki ayrılık <strong>ve</strong> terk<br />

edilme acısını annesi CELİ LE <strong>ve</strong> karısı<br />

NÜZHET’te ’te yaşamıştır. Bundan sonraki<br />

yaşamında o artık terk edilen değil<br />

terk eden olacaktır.<br />

25


PİRAYE<br />

Piraye, Nazım’ın kızkardeşi SAMİYE’nin yakın<br />

arkadaşıydı.<br />

Kızıl saçlı, gösterişli, ilerici görüşleri olan, kültürlü<br />

bir ortamda yetişmiş <strong>ve</strong> varlıklı bir aileye<br />

mensuptu.<br />

Kadıköydeki evlerine yapılan sık ziyaretler<br />

sırasında tanışıp aşık olacaklar ancak Nazım’ın o<br />

tarihlerde başlayan uzun hapis yılları nedeniyle<br />

araya ayrılıklar girecektir.<br />

Nazım’ın hapis yılları, bağlılıklarını <strong>ve</strong> aşklarını<br />

daha da perçinleyecek <strong>ve</strong> Nazım Türk şiir<br />

sanat’ının en güzel örneklerini oluşturan aşk<br />

şiirlerini bu “kızıl saçlı kadın” için yazacaktır.<br />

26


Piraye<br />

1935 yılında af’la serbest kalınca da Piraye <strong>ve</strong><br />

Nazım evlenir, ancak bu evlilik de politik baskılar,<br />

ekonomik sorunlar <strong>ve</strong> zorunlu ayrılık yılları<br />

nedeniyle kesintilere uğrar.<br />

Nazım’ın 1938 – 1948 yılları arasında<br />

hapishanede geçireceği yılların umutsuzluğunu,<br />

annesi <strong>ve</strong> dostlarının desteğinin yanı sıra<br />

PİRAYE’nin kısa ziyaretleri <strong>ve</strong> sevgisi azaltacaktır.<br />

Nazım umutsuzluğa kapıldığı uzun hapis yılları<br />

içinde PİRAYE’ye kendisinden boşanmasını önerir.<br />

Piraye’nin cevabı “101 yıla mahkum olsan bile ben<br />

senin arkandayım, bunu böyle bil !.. “ olur.<br />

27


Piraye<br />

O’na yazdığı bir mektubunda da ;<br />

“ Nazımcığım,<br />

…. senin yanında her zaman dünyanın en bahtiyar<br />

kadını idim, öyle de kalacağım. Sen en güzel aşk<br />

şiirlerini bana yazdın, bütün eserlerinde benden<br />

bir parça var. Seninle ben aynı insanız gibi geliyor<br />

bana … “ diye duygularını belirtmiştir.<br />

Piraye’nin geçici olarak Bursa’da kaldığı birkaç<br />

aylık dönemde hapishane idaresi kaplıca <strong>ve</strong> ev<br />

izinleri ile yalnız kalmalarına göz yummaktadır.<br />

Ancak evli de olsalar Piraye <strong>ve</strong> Nazım’ın cinsel<br />

yakınlaşmaları Piraye’yi utandırıyor, gururunu<br />

kırıyor <strong>ve</strong> bu durum çiftin ciddi tartışmalarına yol<br />

açıyordu.<br />

28


Piraye<br />

Nazım ise hasret <strong>ve</strong> cinsel yoksunluğunu<br />

şiirlerinde de haykırıyordu;<br />

“ … biz altıyüz adet<br />

kadınsız erkeğiz<br />

alınmış elimizden<br />

doğurtmak imkanımız.<br />

En müthiş kudretim yasak bana:<br />

Yeni bir hayat aşılamak<br />

Bereketli bir rahimde yenmek ölümü<br />

Yaratmak seninle beraber:<br />

Sevgilim, yasak bana<br />

Etine dokunmak senin. “<br />

29


SAAT 21 – 22<br />

ŞİİRLERİ<br />

Hapis yılları içinde <strong>NAZIM</strong><br />

üç ay süreyle her gece<br />

21­22 saatleri arasındaki<br />

zamanı PİRAYE’sine ayırmış<br />

<strong>ve</strong> Türk şiirinin bir klasiği<br />

olan otuziki adet şiiri<br />

bu sürede tamamlamıştır. 30


SAAT 21 – 22 ŞİİRLERİ<br />

“ Ne güzel şey hatırlamak seni;<br />

ölüm <strong>ve</strong> zafer haberleri içinden,<br />

hapiste<br />

<strong>ve</strong> yaşım kırkı geçmiş iken…<br />

Ne güzel şey hatırlamak seni;<br />

bir mavi kumaşın üstünde<br />

unutulmuş olan elin<br />

<strong>ve</strong> saçlarında<br />

vakur yumuşaklığı canımın içi<br />

İstanbul toprağının… “<br />

31


Gelecekle ilgili belirsizlik <strong>ve</strong> korkular da şair’in dizelerine<br />

yansımaktadır.<br />

KARIMA MEKTUP<br />

Bir tanem !<br />

Son mektubunda:<br />

“Başım sızlıyor<br />

yüreğim sersem ! ”<br />

diyorsun.<br />

“Seni asarlarsa<br />

seni kaybedersem;”<br />

diyorsun;<br />

“yaşıyamam !”<br />

Yaşarsın karıcığım,<br />

kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;<br />

yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı<br />

en fazla bir yıl sürer<br />

yirminci asırlılarda<br />

ölüm acısı.<br />

32


***<br />

ölüm<br />

bir ipte sallanan bir ölü.<br />

Bu ölüme bir türlü<br />

razı olmuyor gönlüm.<br />

Fakat<br />

emin ol ki sevgilim;<br />

zavallı bir çingenenin<br />

kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli<br />

geçirecekse eğer<br />

ipi boğazıma,<br />

mavi gözlerimde korkuyu görmek için<br />

boşuna bakacaklar<br />

Nazım’a !<br />

33


***<br />

Ben,<br />

alacakaranlığında son sabahımın<br />

dostlarımı <strong>ve</strong> seni göreceğim,<br />

<strong>ve</strong> yalnız<br />

yarı kalmış bir şarkının acısını<br />

toprağa götüreceğim…<br />

Karım benim !<br />

İyi yürekli,<br />

altın renkli,<br />

gözleri baldan tatlı arım benim;<br />

ne diye yazdım sana<br />

istendiğini idamımın,<br />

daha dava ilk adımında<br />

<strong>ve</strong> bir şalgam gibi koparmıyorlar<br />

kellesini adamın.<br />

34


***<br />

Haydi bunlara boş <strong>ve</strong>r.<br />

Bunlar uzak bir ihtimal.<br />

Paran varsa eğer<br />

bana fanila bir don al,<br />

tuttu bacağımın siyatik ağrısı.<br />

Ve unutma ki<br />

daima iyi şeyler düşünmeli<br />

bir mahpusun karısı.<br />

“<br />

35


Diğer yönden çaresizlik <strong>ve</strong> bitmeyen<br />

yaşama umudunu yansıtır<br />

mısralarında.<br />

….Bugün Pazar<br />

Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar<br />

Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün<br />

bu kadar benden uzak,<br />

bu kadar mavi<br />

bu kadar geniş olduğuna<br />

şaşarak<br />

kımıldamadan durdum<br />

sonra saygıyla toprağa oturdum<br />

dayadım sırtımı duvara<br />

Bu anda ne düşmek dalgalara<br />

bu anda ne kavga, ne hürriyet,<br />

ne karım<br />

Toprak, güneş <strong>ve</strong> ben<br />

bahtiyarım.<br />

36


Ama yine de PİRAYE’si gelmektedir<br />

gözlerinin önüne.<br />

…İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan<br />

giyin, kuşan<br />

benze bahar ağaçlarına..<br />

Hapisten<br />

mektubun içinde yolladığım<br />

karanfili tak saçlarına,<br />

kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık,<br />

beyaz, geniş alnını,<br />

böyle bir günde yılgın <strong>ve</strong> kederli değil<br />

ne münasebet<br />

böyle bir günde isyan bayrağı<br />

gibi güzel olmalı<br />

Nazım Hikmet’in kadını…<br />

37


Bir başka şiirinde ise sevdiği şehrin<br />

hasretini karısına olan özlemiyle<br />

harmanlar;<br />

Karıcığım<br />

Hasretliğin onikinci yılı bu<br />

Onikinci yılı<br />

Gönül ağzına kadar dolu<br />

Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma<br />

İstanbul diyorum sen.<br />

Sen şehrim kadar güzelsin<br />

şehrim senin kadar acılı.<br />

38


Zaman zaman azalsa da ümit <strong>ve</strong><br />

geleceğe inanç hiç tükenmeyecektir<br />

Nazım’da;<br />

En güzel deniz:<br />

henüz gidilmemiş olanıdır.<br />

En güzel çocuk:<br />

henüz büyümedi.<br />

En güzel günlerimiz:<br />

henüz yaşamadıklarımız.<br />

Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:<br />

henüz söylememiş olduğum sözdür.<br />

39


Ama yine de O artık ümidi yaşamak<br />

istemektedir.<br />

Seni düşünmek güzel şey<br />

ümitli şey<br />

dünyanın en güzel sesinden<br />

en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey<br />

Fakat artık ümit yetmiyor bana<br />

ben artık şarkı dinlemek değil<br />

şarkı söylemek istiyorum..<br />

40


<strong>NAZIM</strong> <strong>ve</strong> PİRAYE’NİN AYRILIĞI<br />

Bu tutkulu sevda gün gelecek heyecanını yitirecek<br />

<strong>ve</strong> <strong>NAZIM</strong> aradığı heyecanı başka ilişkilerde<br />

bulacaktır. Tabii bu durum Piraye’nin gururunu<br />

incitmekte, kalbini kırmaktadır.<br />

Bunlardan romancı CAHİT UÇUK <strong>ve</strong> opera<br />

sanatçısı SEMİHA BERKSOY onun hayatına giren<br />

kadınlar olmuştur. Sonuçta Piraye tüm bunlara<br />

anlayış göstermek <strong>ve</strong> affetmek zorunda<br />

kalacaktır.<br />

Çünkü Nazım’ın yaşamında “Aşık olmadan<br />

yaşamak, yaşamak değildir.”.<br />

Ama MÜNEVVER’le ilişkisi artık bardağı taşıran –<br />

son damla­ olacaktır.<br />

41


Nazım <strong>ve</strong> Piraye’nin ayrılığı<br />

Nazım’ın akrabası olan MÜNEVVER Nazım’la<br />

hapiste iken önce mektuplaşıp sonra da ziyaret<br />

yoluyla ilişki kurar. Bu ilişki yıllar öncesine uzanan<br />

gençlik arzularını tekrar canlandırır.<br />

Yeni bir aşkı arzulayan <strong>NAZIM</strong> karısına karşı da<br />

suçluluk duyguları taşımaktadır.<br />

Dostlarına Piraye’yi sırtından bıçakladığını<br />

söylerken bunu şiirine de yansıtır;<br />

“<br />

….Bu Bu akşam, belki şimdi, şu dakka seni<br />

Arkadan bıçaklandın bacım.<br />

Hem de ben bıçakladım seni,<br />

Kanın damlıyor ellerimden .. “<br />

42


Nazım <strong>ve</strong> Piraye’nin ayrılığı<br />

Bunu mektuplarında da yazar;<br />

“ ….. seni arkadan bıçakladım. Beni affet<br />

demiyorum…. Fakat her şeye rağmen<br />

yaşamam lazım..<br />

…. Farzet ki sana yanlışlıkla bira yerine<br />

zehir içirdim, sonra ne yaptığımın, şu<br />

<strong>ve</strong>ya bu surette farkına vardım <strong>ve</strong> seni<br />

kurtarmak için sana geldim, sen beni<br />

itecek misin ? “<br />

43


Nazım <strong>ve</strong> Piraye’nin ayrılığı<br />

Görüldüğü gibi <strong>NAZIM</strong> iki aşk arasında<br />

kalmıştır. Bir yanda kaybolan gençlik,<br />

yitirilen arzular <strong>ve</strong> hapiste ölüp kaybolma<br />

korkusu, diğer yönde umut, tensel<br />

arzular, aşkı yeniden yaşama <strong>ve</strong> ihanetin<br />

yol açtığı suçluluk duyguları.<br />

Nazım bu bocalamada Piraye’den af diler<br />

<strong>ve</strong> tekrar kalan ömrünü birlikte geçirmek<br />

istediğini belirtir, fakat etkili olamaz.<br />

44


Nazım <strong>ve</strong> Piraye’nin ayrılığı<br />

Nazım’ın aradığı, tutkulu bir aşk, sevmek, sevilmek arzusudur.<br />

Piraye’de bunu tam bulamamıştır. Bunu ü<strong>ve</strong>y oğlu MEMET<br />

FUAT’a yazdığı mektuplarında açık yüreklilikle anlatır;<br />

“……. Sen annenle ilgisiz benim oğlumsun. Seni bana anan<br />

getirdi. Sen benim biolojimin değil, bende olan en güzel<br />

manevi şeylerin devamısın..<br />

…… Piraye’m beni <strong>ve</strong>karla, <strong>ve</strong>fayla, sadaketle, alışkanlıkla,<br />

akılla, yürekle sevdi.<br />

…… Ama beni delicesine canı çekmedi. Ben Piraye’m için su<br />

gibi, ekmek gibi, hava gibi fizyolojik bir ihtiyaç olamadım.<br />

…… Bilir misin ki, Piraye’m bana bir kere olsun gözlerimin<br />

içine bakarak <strong>ve</strong> ne söylediğinin bile farkında olmaksızın –Seni<br />

seviyorum­ demedi.<br />

…… Eğer Piraye bana olan sevgisini belirtmeyi bir izzetinefis<br />

meselesi yapmasaydı <strong>ve</strong> beni dışarıda <strong>ve</strong> içerde yalnız<br />

bırakmasaydı hayatıma başka bir kadın girmezdi. “<br />

45


Nazım <strong>ve</strong> Piraye’nin ayrılığı<br />

Bu satırlarda Nazım’ın sevdiği kadına karşı<br />

olan suçluluk duygularını azaltmak için<br />

hatayı karşıdakinde arama <strong>ve</strong> kendini<br />

rahatlatma arayışı içinde olduğu görülür.<br />

Ama artıp PİRAYE, Nazım’ın önüne gelenle<br />

kendisini aldatarak sınırı çoktan aştığını,<br />

izzetinefsinin onarılmaz biçimde<br />

yaralandığını düşünmektedir.<br />

46


Nazım <strong>ve</strong> Piraye’nin ayrılığı<br />

Piraye yıllar sonra Nazım’a tekrar yazdı <strong>ve</strong><br />

bir kez hapiste ziyaretine gitti, ona destek<br />

oldu, ama aralarında artık aşk kalmamıştı.<br />

Sonuçta her ikisi de bir daha birlikte<br />

yaşıyamayacaklarını kabul etmek zorunda<br />

kalacaklardı.<br />

Ayrılmalarından sonra da PİRAYE, özel<br />

hayatıyla ilgili hiçbir söyleşi yapmadı,<br />

anılarını yayınlamadı <strong>ve</strong> uzunca bir<br />

yaşamın ardından oğlu MEMET FUAT’ın<br />

yanında 1995 yılında bu dünyadan göçtü.<br />

47


MÜNEVVER<br />

48


MÜNEVVER<br />

Münev<strong>ve</strong>r, Nazım’ın dayısının kızı olup Türk asıllı<br />

bir baba <strong>ve</strong> Fransız asıllı bir anneden Sofya’da<br />

dünyaya gelmişti.<br />

Babaları öldüğünde küçük yaşta annesiyle birlikte<br />

Paris’e taşınıp Fransızca eğitimi almıştı.<br />

Annesi de ölünce İstanbul’a yerleşmiş <strong>ve</strong> Güzel<br />

Sanatlar Akademisinde Profesör Ressam Nurullah<br />

Berk’le evlenmişti. Özgür ruhlu bir kadındı.<br />

Münev<strong>ve</strong>r çocukluk arkadaşı olan Nazım’la, o<br />

hapiste iken önce mektuplaşarak daha sonra da<br />

ziyaret yoluyla tekrar ilişki kurmuştur.<br />

Bu durum Nazım’ın yıllar öncesine dayanan<br />

gençlik arzularını canlandırırken Piraye’ye karşı da<br />

suçluluk duygularını oluşturmuştur.<br />

49


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Bu arada dostlarına “Piraye’yi sırtından bıçakladığını”<br />

söylerken Münev<strong>ve</strong>r’e de tensel beklentilerini sembolik<br />

imgelerle yansıtan şiirler yazıyordu;<br />

“<br />

….Günler gitgide kısalıyor,<br />

Yağmurlar başlamak üzere<br />

Kapım ardına kadar açık bekledi seni.<br />

Niye böyle geç kaldın ?<br />

…………….<br />

Fakat işte ballı mey<strong>ve</strong>ler<br />

dallarında olgun, diri duruyor.<br />

Koparılmadan düşeceklerdi toprağa,<br />

biraz daha gecikseydin eğer…. “<br />

50


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Bu şekilde başlayan hapishane aşkı Nazım’da<br />

ümitlerini canlandıran yeni bir esin kaynağı<br />

oluştururken Piraye için gerçek bir şok olacak,<br />

fakat bu onurlu kadın acılarını kalbine gömüp<br />

Nazım’ı yeni aşkı konusunda serbest bırakacaktır.<br />

Münev<strong>ve</strong>r ise yeni aşkından kocasını da haberdar<br />

etmiştir <strong>ve</strong> Nurullah Berk Nazım’ı hapiste ziyaret<br />

edip gerçek niyetini öğrenmek isteyecektir.<br />

Nazım Münev<strong>ve</strong>r’in evini terk etmesini <strong>ve</strong> bir an<br />

önce boşanma işlemlerine başlamasını<br />

istemekteydi.<br />

51


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Münev<strong>ve</strong>r’in biraz sabırlı olmasını istemesi ise<br />

hapiste eli kolu bağlı <strong>ve</strong> suçluluk duyguları<br />

yaşayan Nazım’da öfke <strong>ve</strong> kıskançlık krizlerine yol<br />

açıyordu.<br />

Bunu dostlarına yazdığı mektupta şöyle anlatır;<br />

“ … Bana, ­Seni Seni sevdiğimden bir an bile şüphe<br />

etme, seni bekleyeceğim<br />

bekleyeceğim­ diyor. Bunları bana<br />

yazdığı gün kocasının kolunda Beyoğlu’nda<br />

dolaşmaya gidip belki de o gece, onun koynundan<br />

çıkıp, bana bunları yazıyor.<br />

….. Ne yalan söyliyeyim, haysiyetime, kibrime<br />

dehşetli dokunmakla birlikte, ­Meheldi bana (buna<br />

layıktım)­ diyorum.<br />

52


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Görüldüğü gibi Nazım iki aşk<br />

arasında kalmıştır. Bir yanda<br />

kaybolan gençlik, yitirilen arzular <strong>ve</strong><br />

hapiste ölüp kaybolma korkusu,<br />

diğer yanda umut, tensel arzular,<br />

aşkı yeniden yaşama <strong>ve</strong> ihanetin<br />

yarattığı suçluluk duyguları !...<br />

Kendince bu kadar öz<strong>ve</strong>riye karşın<br />

Münev<strong>ve</strong>r’in ağırdan alması öfke <strong>ve</strong><br />

kıskançlığını kamçılamaktadır.<br />

53


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Bu arada Münev<strong>ve</strong>r’e doğum günü<br />

hediyesi şiir göndermeyi de ihmal etmez;<br />

“<br />

Yapraklara dallara<br />

Yeşillere allara<br />

Nice nice yıllara gülüm<br />

Nice nice yıllara<br />

Yaprak dala, al yeşile yaraşır<br />

Gayrı bundan böyle<br />

Vermem seni ellere.. “<br />

54


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Nazım <strong>ve</strong> Münev<strong>ve</strong>r aşkı tam üç yıl<br />

(1948­51) 51) sürer <strong>ve</strong> Nazım’ın Romanya üzerinden<br />

Rusya’ya kaçışıyla fiilen son bulur.<br />

Arkasında, bırakıp gittiği Münev<strong>ve</strong>r aşkı <strong>ve</strong><br />

se<strong>ve</strong>mediği öz oğlu MEHMET’in hasreti vardır.<br />

Ancak Münev<strong>ve</strong>r’e olan hasreti Nazım’ın yeni<br />

yaşamında, yeni ilişkiler kurmasına engel<br />

olmayacaktır.<br />

Bu ilişkileri ise bu kez karısı Münev<strong>ve</strong>r <strong>ve</strong> oğlu<br />

Mehmet’e karşı duyulan suçluluk duygularının<br />

baskısı altındadır.<br />

55


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Nazım – Münev<strong>ve</strong>r aşkı <strong>ve</strong> ailenin buluşamaması<br />

LUSSU adlı bir İtalyan barış gönüllüsü aracılığı ile<br />

birleşme umutlarına dönüşür.<br />

Münev<strong>ve</strong>r <strong>ve</strong> iki çocuğu, zorlu bir tekne yolculuğu<br />

sonucu Varşova’ya ulaşırlar.<br />

O sıra Vera ile evli olan Nazım bu buluşmada<br />

Münev<strong>ve</strong>r’e karşı soğuk <strong>ve</strong> acımasız davranır.<br />

Sadece dostları aracıyla onun ev tutmasına <strong>ve</strong> bir<br />

işe yerleşmesine yardımcı olur.<br />

Nazım’ın oğlu Mehmet Nazım, babasının bu<br />

uzaklığını “Sadece onbeş günlüğüne babalık<br />

sorumluluğu taşıdığı” şeklinde özetlemektedir.<br />

56


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Nazım bu kez iki aşk arasında kalmamış,<br />

geç yaşlarda aşık olduğu son eşi VERA’ya<br />

olan bağlılığı, kocalık <strong>ve</strong> babalık<br />

sorumluluklarını almasını engellemiştir.<br />

Münev<strong>ve</strong>r ise Varşova’da kalmayı seçip –<br />

Doğu dilleri öğretim görevlisi görevlisi­ olmuş <strong>ve</strong><br />

kıt kanaat geçinip çocuklarını<br />

büyütmüştür.<br />

Nazım bu ilişkide hayali sevgiliye bağlı bir<br />

koca olarak kalırken gerçek yaşamda bu<br />

sorumluluğu alamamıştır.<br />

57


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Kemal Tahir<br />

Piraye<br />

Üstelik ayrı geçirdikleri yıllarda İstanbul’da<br />

Münev<strong>ve</strong>r’e dostça destek olan, geçinmeleri için<br />

tercümeler yapmasına yardım eden KEMAL<br />

TAHİR’le yakınlığı nedeniyle de karısını suçlayıp<br />

kıskanacaktır.<br />

58


Münev<strong>ve</strong>r<br />

Nazım tüm bu davranışlarıyla ayrılığa zemin<br />

hazırlama, kendi suçluluk duygularından kurtulma<br />

telaşı içindedir. Tabii bu durumda Vera’nın<br />

engelleyici etkisini de unutmamak gerekir.<br />

Ancak Nazım ölmeden önce 1959 yılında yapıp<br />

onaylattığı vasiyetinde bunu telafi etmeye çalışır.<br />

Tüm ser<strong>ve</strong>tinin üçte ikisini Münev<strong>ve</strong>r <strong>ve</strong> oğlu<br />

Mehmet’e, üçte birini ise Komünist Partisine<br />

bağışlayacak <strong>ve</strong> bu yolla öldükten sonra da olsa<br />

sorumluluğunu kısmen gidermeye çalışacaktır.<br />

Ama aslolan Nazım için ister kader, ister bir dürtü<br />

olsun “sevdiği şehir <strong>ve</strong> kadınlara ayrıldıktan sonra<br />

bir daha dön­e­meyen” meyen” bir ayrılık teması içinde<br />

olmasıdır.<br />

59


YORUM:“ “ <strong>NAZIM</strong> <strong>HİKMET</strong>’İN<br />

KADINLARLA İLİŞKİSİ”<br />

Nazım’ın yaşam öyküsünden, onun<br />

kadınlarla ilişkisinin ipuçları<br />

bulunabilir mi ?<br />

Nazım’ın psikolojisi kadar,<br />

psikopatolojisi hakkında da ne kadar<br />

yorum yapabiliriz ?<br />

Kısmen de olsa seçilen cinsel objeler<br />

<strong>ve</strong> ilişki biçimlerinde bunun<br />

yansımalarını görebiliyoruz.<br />

60


YORUM<br />

ANNE Celile; ; sanatçı, ressam, batılı terbiye almış,<br />

aristokrat bir aileden gelen <strong>ve</strong> yaşadığı çağın <strong>ve</strong><br />

ortamın sınırlarını zorlamaktan <strong>ve</strong> aşmaktan<br />

çekinmeyen, başına buyruk <strong>ve</strong> özgür bir kadındır.<br />

BABA Hikmet; ; paşa çocuğu, iyi eğitim almış ancak<br />

güçlü bir karakteri olmayan, iş yaşamı inişli çıkışlı<br />

<strong>ve</strong> eğlence hayatına düşkün bir kişi olarak<br />

tanınmaktadır.<br />

Nazım’ın kişiliğinin oluşmasında Baba’dan çok,<br />

mistik eğilimler taşıyan <strong>ve</strong> şiir yeteneği gelişmiş<br />

bir Osmanlı idarecisi olan <strong>NAZIM</strong> PAŞA ’nın etkisi<br />

çok olmuştur.<br />

61


YORUM<br />

Ancak şair YAHYA KEMAL’i de unutmamak<br />

gerekir. Güçlü bir şair, edebiyat hocası <strong>ve</strong><br />

bir rol modeli olarak –adeta bir ikame<br />

Baba­ gibi evlerine giren kişiyle yaşanılan<br />

çatışma…<br />

Bir yandan genç bir şair olarak onunla<br />

yarışır <strong>ve</strong> eğitimini tamamlarken diğer<br />

yönden ona olan öfke <strong>ve</strong> nefretini “Hocam<br />

olarak girdiğin bu evden, babam olarak<br />

ayrılmana izin <strong>ve</strong>rmeyeceğim” diye ifade<br />

etmektedir.<br />

62


YORUM<br />

Ancak Nazım babası ile de dost kalmış <strong>ve</strong> hapisten<br />

çıkışlarında onun yanında da yaşamıştır. Anne <strong>ve</strong><br />

babasının da ayrıldıktan sonra da birbiriyle<br />

görüştüğünü ancak babasının “ “Ayrılık acısına<br />

katlanmak, kıskançlık acısına katlanmaya<br />

göre daha dayanılır” düşüncesiyle bu ayrılığın<br />

yaşandığını belirtmiştir.<br />

Yaşamındaki bu önemli kişiler <strong>ve</strong> olayların onun<br />

psikolojisinde oluşturduğu izleri, yaşamındaki<br />

kadınlarla olan ilişkisinde <strong>ve</strong> kararlarında<br />

gözleyebiliriz. Bu ilişkilerde ÖDİPAL ÇATIŞMA’nın<br />

izleri <strong>ve</strong> yansımaları göze çarpmaktadır.<br />

63


YORUM<br />

Nazım’ın ilk eşi PİRAYE onun Kızıl Saçlı Sevgilisi değil,<br />

Kızıl Saçlı Bacı’sıdır. Bacı’daki akrabalık tema’sı ­Anne­<br />

yerine geçecek bir arayışı anımsatmaktadır. Piraye’yi<br />

tanımladığı sıfatlardan “<strong>ve</strong>kar, <strong>ve</strong>fa, sadakat, akıl,<br />

yürek, alışkanlık” gibi özellikler bir sevgiliden öte, çok<br />

gü<strong>ve</strong>nilebilecek bir kişiden –bir anne eşdeğerinden­<br />

beklenen özellikleri tanımlamaktadır.<br />

Piraye, terk eden <strong>ve</strong> hayranlık duyduğu anneden<br />

alamadığı yasak aşkı aradığı bir kadın simgesidir<br />

Nazım’ın hayatında.<br />

Nazım, Piraye’ye “seni arkadan bıçakladım… sana<br />

yanlışlıkla zehir içirdim… diyerek suçlanırken,<br />

….gözlerimin içine bakarak bir kere olsun seni<br />

seviyorum… demedi diyerek de sitemlerde bulunur.<br />

64


YORUM<br />

Piraye’de aradığını bulamayan Nazım’ın<br />

sonraki sevgilisi <strong>ve</strong> eşi olan MÜNEVVER<br />

de, yeni bir CELİLE benzeri eş arama<br />

motiflerini taşır.<br />

Kan bağı taşıyan (dayı kızı) Münev<strong>ve</strong>r’in<br />

özellikleri de anne Celiye’ye benzerlikler<br />

taşımaktadır. Evli olan Münev<strong>ve</strong>r’e ilgisi<br />

<strong>ve</strong> onu kocasından ayırmak istemesi ise<br />

Celile’nin yaşadıklarının <strong>ve</strong> yaşattıklarının<br />

bir tekrarı gibidir. Üstelik bu ilişkiyi annesi<br />

Celile’de desteklemektedir.<br />

65


YORUM<br />

Suçluluk duyguları yaratsa da “kalbinin kızıl saçlı<br />

bacısının” yerini dolduracak yeni aşk<br />

Münev<strong>ve</strong>r’dir. Bu arayışta ilerleyen yaşı <strong>ve</strong> ölüm<br />

korkularının yarattığı depresyonu, arzu <strong>ve</strong> tensel<br />

beklentilerinin doyumuyla tedaviye çalışacak <strong>ve</strong><br />

onu da sadece Münev<strong>ve</strong>r yaşatabilecektir.<br />

Bu ilişkideki figürler – –Şair Yahya Kemal – anne<br />

Celile – <strong>ve</strong> baba Hikmet Bey yerine; Şair<br />

Nazım Hikmet – eş Münev<strong>ve</strong>r – <strong>ve</strong><br />

Münev<strong>ve</strong>r’in kocası Nurullah Berk – olarak yer<br />

değiştirmiştir.<br />

Celile <strong>ve</strong> Yahya kemal aşkı üç yıl sürüp ayrılıkla<br />

sonlanırken (1916­19), 19), Münev<strong>ve</strong>r <strong>ve</strong> Nazım aşkı<br />

da üç yıl sürüp sonlanacaktır. (1948 (1948­51).<br />

66


YORUM<br />

Tabii bu sonlanışta onüç yıllık bir hapishane<br />

hayatının etkilerini, politik baskıları <strong>ve</strong> zorunlu<br />

yurt dışına kaçışın etkilerini de unutmamak<br />

gerekir.<br />

Nazım’ın aşık olup evlendiği <strong>ve</strong> şiirler yazdığı tüm<br />

kadınlar, NÜZHET, PİRAYE, MÜNEVVER <strong>ve</strong> VERA<br />

hepsi evli kadınlardı.<br />

Acaba bu seçimlerde Nazım’ın kendi ailesinde,<br />

anne­baba­oğul oğul üçgenindeki hangi motifler<br />

etkiliydi ? Görünen o ki, Nazım hayatına giren<br />

kadınlarda hem ana şefkati, hem sevgili şeh<strong>ve</strong>ti<br />

yaratacak arayışlar içinde bocalamaktadır.<br />

67


YORUM<br />

Diğer yönden Nazım’ı etkileyen en büyük travma<br />

ihanet <strong>ve</strong> terk edilme olmuştur. Anne Celile’nin<br />

Yahya Kemal’le ilişkisinin bitmesinin ardından<br />

ailesini terk edip Paris’e yerleşmesi <strong>ve</strong> Moskova’da<br />

evlendiği Nüzhet’in kendisini terkedip İstanbul’a<br />

geri dönüşü onda hüzün, hasret, ihanet <strong>ve</strong> ayrılık<br />

duygularının yoğunlaşmasına yol açar.<br />

Bundan sonraki kadınlarında ise Nazım terk<br />

edilen değil terk eden olacaktır. Piraye,<br />

Münev<strong>ve</strong>r, Galina <strong>ve</strong> son olarak da Vera. Ama en<br />

dramatik olanı Vera’yı ölüm sonucu yalnızlığa<br />

terketmesi olacaktır.<br />

68


YORUM<br />

Bunu kendisi de “sevdiğim şehirle,<br />

sevdiğim kadınlardan boyuna<br />

uzaklaşıyorum” diye ifade etmiştir.<br />

Hasretini ise;<br />

“iki iki şey var ancak ölümle unutulur<br />

anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü “<br />

diyerek şiirine yansıtmıştır.<br />

69


YORUM<br />

Nazım zaman zaman bu ayrılık, hüzün <strong>ve</strong> özlem<br />

temasını şiirlerine de yansıtır. Yıllar sonra <strong>ve</strong> annesinin<br />

ölümünü takiben gittiği Paris’te anne hasreti <strong>ve</strong><br />

Münev<strong>ve</strong>r’e olan tutkusunu “Paris’in hatırlattıkları”<br />

isimli şiirinde aynı metafor içinde yoğunlaştırır. Şöyleki;<br />

“<br />

….bir de gençliğini anamım<br />

resim yapar<br />

Frenkçe konuşur<br />

dünya güzeli,<br />

bir de genç kızlığını Mimi’nin”<br />

Görüldüğü gibi Mimi (Münev<strong>ve</strong>r) ile kaybettiği Celile<br />

arasındaki yakın ilişki Paris semalarında <strong>ve</strong> aynı şiirde<br />

buluşurlar.<br />

70


YORUM<br />

Kadın aşk için yaratıldığı kadar aynı zamanda Ana,<br />

bacı, kardeş, ezilen, cefa çeken <strong>ve</strong> vatan kurtaran bir<br />

figürdür Nazım’ın dünyasında.<br />

Kurtuluş Savaşı Destanında ise kadınları şöyle<br />

tanımlar:<br />

…. Ve kadınlar<br />

bizim kadınlarımız:<br />

korkunç <strong>ve</strong> mübarek elleri<br />

ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle<br />

anamız, avradımız, yarimiz…<br />

<strong>ve</strong> sanki hiç yaşamamış gibi ölen<br />

<strong>ve</strong> soframızdaki yeri<br />

öküzümüzden sonra gelen …<br />

71


GURBET YILLARI (1951 – 1963)<br />

Nazım’ın zorunlu gurbet yılları Romanya üzerinden bir<br />

gemiyle Moskova’ya kaçışıyla başlar.<br />

Hapisten çıkınca ilerlemiş yaşında askere gönderilmek,<br />

hapse girmek hatta öldürülme korkuları yaşayan<br />

Nazım, akrabası olan yazar REFİK ERDURAN’ın<br />

kullandığı bir sürat teknesiyle, Karadeniz’e açılan bir<br />

Romen şilebine binerek kaçar.<br />

Romanya üzerinden Moskova’ya geçip vatandaşlık<br />

talebinde bulunan Nazım’ın bu girişimi kabul<br />

edilmeyince 1952 yılında Polonya vatandaşlığına<br />

geçecek <strong>ve</strong> anne tarafından dedelerinin ismi olan<br />

<strong>HİKMET</strong> – BORZENSKİ adını alacaktır.<br />

Ancak Stalin Rusya’sı Nazım’ın idealize ettiği komünist<br />

düzenden oldukça farklıdır. Bu nedenle orada da tam<br />

aradığını bulamayacaktır ROMANTİK KOMÜNİST.<br />

72


***<br />

Bunu zaman zaman belirtse de geride kalan hapis<br />

yıllarının da etkisiyle tam olarak düzene karşı<br />

çıkamayacak <strong>ve</strong> sistemin savunuculuğunu<br />

yapacaktır.<br />

Soğuk savaşın çok yoğun yaşandığı bu dönemde<br />

Nazım’ı, Amerika karşıtı Barış girişiminin önde<br />

gelen bir savunucusu olarak görürüz.<br />

Bu dönemde şiirin yanı sıra tiyatro eserleriyle de<br />

edebi yapıtlarını çeşitlendirirken, diğer yandan<br />

dünyayı dolaşmakta, barışı savunmakta <strong>ve</strong> “Bizim<br />

Radyo” üzerinden de Türkiye’de yasak yolla<br />

izlenen yayınlarla komünizmi ö<strong>ve</strong>n konuşmalar<br />

yapmaktadır.<br />

73


GALİNA GRİGORYEVNA<br />

KOLESNİKOYA<br />

74


GALİNA<br />

1952 Yılında tanıştığı GALİNA adlı genç bir<br />

doktor, Nazım için yeni bir aşkın<br />

başlangıcı olacaktır.<br />

Galina Nazım’ın doktoru, metresi, evdeki<br />

yoldaşı, sağlık danışmanı, yediğini yediğini­içtiğini<br />

tüm yaşamını denetleyen yardımcısı, yurt<br />

dışına birlikte gittiği eşi <strong>ve</strong> diğer yandan<br />

da Rusya adına onu kontrol eden devlet<br />

görevlisidir.<br />

Nazım, Galina’ya aşk şiirleri yazmasa da<br />

en uzun ilişkisini onunla yaşamıştır.<br />

75


VERA TULYAKOVA<br />

76


VERA<br />

Ancak Galina ile yaşayan Münev<strong>ve</strong>r’i özleyen<br />

Nazım’ı yeni bir aşk beklemektedir.<br />

1955 yılı sonlarında bir tesadüf eseri VERA’yla<br />

tanışır. Ancak o zaman bilmediği şey VERA’nın evli<br />

<strong>ve</strong> bir kızı olduğudur.<br />

Bu yıldırım aşk Nazım’ı tekrar canlandırmış, onun<br />

yaşama bağlılığını, coşkusunu geri getirmiştir.<br />

Sonuçta Vera’ya kocasından boşanması, birlikte<br />

yaşamaları konusunda baskı yapmaya, onu<br />

kıskanmaya başlamıştır.<br />

77


Vera<br />

Vera bunu kabullenmeyip dokuz ay birbirini<br />

görmeden <strong>ve</strong> ayrı yaşadıklarında bu ilişki<br />

bitmemiş hatta daha da alevlenip yeni bir ivme<br />

kazanmıştır.<br />

Vera üzerinde dayanılmaz bir baskı oluşturur<br />

Nazım’ın bu ilgisi. Nazım sık sık kıskançlık krizleri<br />

yaşamakta, telefonlar edip ona hediyeler<br />

göndermekte <strong>ve</strong> birlikte olma çareleri aramakta<br />

idi.<br />

GALİNA bu duruma ses çıkaramıyordu. O sadece<br />

sağlığı <strong>ve</strong> düzenli yaşamı ile ilgiliyken kendinden<br />

otuz yaş daha küçük VERA’nın aşkı Nazım’ın<br />

başını döndürüyordu. Artık yeni aşk şiirlerinin<br />

ilham kaynağı bu genç sevgili olmuştu.<br />

78


Vera<br />

Bu ilişkide de şair’in gençlik günlerinde<br />

şahit olduğu YAHYA KEMAL – CELİLE<br />

ilişkisine benzer (evli <strong>ve</strong> genç kadın, yaşlı<br />

şair) motifini <strong>NAZIM</strong> <strong>HİKMET</strong> – VERA<br />

birlikteliğinde görmekteyiz. Nazım’da,<br />

Yahya Kemal’i aratmayan kıskançlık<br />

krizlerine girmekte <strong>ve</strong> VERA’sını eşinden<br />

<strong>ve</strong> kızından bile kıskanmakta, sadece<br />

kendisiyle olmasını istemektedir. Bu arada<br />

ona şiirler de yazmaktadır (1956).<br />

79


Gözlerin (1956)<br />

Gözlerin gözlerin gözlerin,<br />

ister hapisaneme, ister hastaneme gel,<br />

gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte,<br />

şu mayıs ayı sonlarında öyledir işte<br />

Antalya tarafından ekinler seher vakti.<br />

Gözlerin gözlerin gözlerin,<br />

kaç defa karşımda ağladılar<br />

çırılçıplak kaldı gözlerin<br />

altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman <strong>ve</strong><br />

çırılçıplak,<br />

fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.<br />

80


Vera<br />

1960 yılı başında nihayet beklenen olur. Nazım’ın<br />

GALİNA ile olan sekiz yıllık uzun beraberliği<br />

boşanmayla sonuçlanacak <strong>ve</strong> VERA’da uzun bunalımlı<br />

yıllar sonrası kocasından ayrılmayı başaracaktır.<br />

Bunu kutlamak için bir tatil beldesinde üç ay süren bir<br />

balayı yaşarlar. Nazım yine tutkulu aşk şiirleri yazmaya<br />

başlamıştır;<br />

“<br />

…. kıyasıya bahtiyarımdır<br />

azıcık utanırım<br />

ama azıcık<br />

Yolculuğa hazır bir yelken gibidir<br />

aydınlık bir yelken gibi<br />

sabahleyin odamızda karanlık,<br />

Gülüm çıkar yataktan bir kayısı gibi çıplak. “<br />

81


Vera<br />

Vera’nın uyanışı isimli şiirinde ise ona olan<br />

hayranlığını dizelerine yansıtır;<br />

“ …..<br />

Başı yastıktadır gülümün,<br />

olabildiğine geniş kuştüyü yastıktadır<br />

başı.<br />

Elleri iki ak lale gibi yorganın üstündedir.<br />

Saçlarında kuşlar ötüşmeye başlar. “<br />

82


Vera<br />

Vera kanlı canlı, bazen ulaşılmaz, Nazım ise<br />

kuşkulu, hırçın <strong>ve</strong> tutku doluydu, Vera’sına<br />

hayrandı;<br />

“<br />

…. genç bir kadın uyuyordu alacakaranlıkta<br />

alt ranzada<br />

saçları saman sarısı, kirpikleri mavi<br />

kırmızı dolgun dudaklarıysa, şımarık<br />

<strong>ve</strong> somurtkandı.<br />

………..<br />

ak boynu uzundu, yuvarlaktı<br />

yıllardır böyle derin uykulara<br />

dalmışlığı yoktu. “<br />

83


Vera<br />

Ancak Nazım yine de aradığı huzuru tam<br />

bulamamıştır. Üstelik Vera’yı aşırı kontrol<br />

etmesi <strong>ve</strong> dayanılmaz kıskançlıkları<br />

aralarında ciddi bir baskı oluşturur. Yine<br />

de 1960 yılı Kasım’ında tek tanık<br />

huzurunda evlenirler.<br />

Bu evlilik te Nazım’ın kaybettiği <strong>ve</strong><br />

cenazesine katılamadığı annesi CELİLE’ye<br />

olan tutamadığı YAS’ın <strong>ve</strong> terk ettiği karısı<br />

MÜNEVVER <strong>ve</strong> oğlu MEHMET’e karşı<br />

duyulan suçluluk duygularının gölgesi<br />

altındadır.<br />

84


Vera<br />

Bu duygularını şiirine de yansıtır <strong>ve</strong> İstanbul’daki<br />

Münev<strong>ve</strong>r ile Moskova’daki Vera’nın dost<br />

olduklarını hayal eder;<br />

“<br />

….. gülüp ağlıyor sevdiğim kadınlar<br />

İki dilde.<br />

Dostlar, nasıl bir araya geldiniz ?<br />

Birbirinizi tanımazsınız.<br />

Nerde bekliyorsunuz beni ?<br />

Bayazıt’ta Çınarlı Kah<strong>ve</strong>de mi,<br />

Gorki parkında mı ?<br />

85


Vera<br />

“Kadınım” adlı şiirinde ise yaşamındaki bu<br />

çelişki <strong>ve</strong> kadınlarla olan ilişkisinden<br />

motifler sunar;<br />

“<br />

.. sevdiğim şehirle, sevdiğimkadınlardan<br />

boyuna uzaklaşıyorum<br />

<strong>ve</strong> hasretlerini etimin içinde işleyen<br />

bir yara gibi taşıyorum<br />

<strong>ve</strong> bir yerlere yaklaşıyorum, bir<br />

yerlere yaklaşıyorum. “<br />

86


Vera<br />

Bu dönemde Nazım’ın psikolojisinde<br />

aşk kadar ölüm korkusu da kendini<br />

belli etmektedir. Birkaç yıl içinde bir<br />

ömre sığacak kadar sık seyahatler<br />

yapar, konferanslara katılır, şiirler<br />

yazar <strong>ve</strong> ödüller kazanır.<br />

Ancak bu evlilik coşku <strong>ve</strong> tutku<br />

kadar, hayal kırıklıkları <strong>ve</strong> güncel<br />

sorunların da etkisi altındadır.<br />

87


Vera<br />

Nazım’ın sağlık sorunları, yeniden sigaraya<br />

başlaması, Vera’nın kızını görmek için sık sık<br />

ziyaretler yapması <strong>ve</strong> Türkçe bilmeyişi, sosyal <strong>ve</strong><br />

duygusal yaşamında sorunlar yaşanmasına yol<br />

açmaktadır. Bunu bir şiirinde şöyle ifade eder;<br />

“ …..<br />

Yoruldun ağırlığımı taşımaktan<br />

………….<br />

ayak izlerimin ağırlığını duyacaksın içinde<br />

uzaklaşan ayak izlerimin<br />

<strong>ve</strong> hepsinden dayanılmazı<br />

bu ağırlık olacak. “<br />

88


Vera<br />

Nazım son zamanlarında Vera’yla olan ilişkisindeki<br />

zorluklardan çökmüş durumdaydı. Bu durum<br />

dostlarında karısını bırakmak üzere olduğu<br />

izlenimi yaratıyordu.<br />

Bu gerginlik kısmen de olsa Paris’te ziyaret<br />

ettikleri Abidin <strong>ve</strong> Güzin Dino, Avni Arbaş <strong>ve</strong> Yaşar<br />

Kemal’le yapılan toplantılar <strong>ve</strong> pahalı alış<strong>ve</strong>rişlerle<br />

bir ölçüde de olsa giderildi.<br />

89


Vera<br />

1963’ün yeni yılı ile birlikte Moskova’ya<br />

döndüklerinde ilişkiler kısmen düzelse de Nazım’ın<br />

uykusuzlukları, kabusları, hırçınlıkları <strong>ve</strong> uykuda<br />

çığlıkları devam ediyor <strong>ve</strong> bu nedenle ayrı<br />

odalarda yatıyorlardı.<br />

Bu sıralarda şiirlerinde de ÖLÜM teması<br />

başlamıştır;<br />

“<br />

….. Bizim avludan mı kalkacak cenazem ?<br />

Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan ?<br />

Asansöre sığmaz tabut,<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlerse daracık. “<br />

90


2 HAZİRAN 1963<br />

Akşam Vera’yla Nazım parkta yürüyüşe<br />

çıkıp bankta otururlar.<br />

Gece e<strong>ve</strong> dönüp erken yatarlar.<br />

Nazım sabah uyandığında posta kutusuna<br />

bakmak için kapıya gider.<br />

Bir süre geçince Nazım’ın gecikmesinden<br />

endişe duyan Vera, onu kapının önünde,<br />

kendinden geçmiş, yatar vaziyette bulur.<br />

Kremlin hastanesinden gelen ilk yardım<br />

ekibi ulaştığında ise Nazım artık çoktan<br />

ruhunu teslim etmiştir.<br />

91


2 HAZİRAN 1963<br />

Vera ceketinin cebinde pasaportunun arkasına<br />

yazılmış sekiz dizelik bir şiir <strong>ve</strong> yanında kendi<br />

fotoğrafını bulur.<br />

“ Gelsene dedi bana<br />

Kalsana dedi bana<br />

Gülsene dedi bana<br />

Ölsene dedi bana<br />

Geldim,<br />

Kaldım,<br />

Güldüm,<br />

Öldüm … “<br />

92


CENAZE TÖRENİ<br />

Cenaze töreni çok görkemli oldu.<br />

Törene Varşova’dan gelen Münev<strong>ve</strong>r <strong>ve</strong><br />

oğlu Mehmet, Galina <strong>ve</strong> Vera gelmişlerdi.<br />

Üç kadın da konuşma yapmadı. Ancak<br />

tabut inerken gözü yaşlı Vera mezara<br />

mendilini attı.<br />

Paris’ten, Bakü’den dostları <strong>ve</strong> çok sayıda<br />

Rus <strong>ve</strong> Türkiye Komünist Parti üyesi<br />

törene katıldı.<br />

Nazım’ı ö<strong>ve</strong>n konuşmalar yapıldı, ancak<br />

hiç Türkçe konuşma olmadı.<br />

93


Vera ile son kez.<br />

94


Galina ile son kez.<br />

95


CENAZE TÖRENİ<br />

Çehov’un, Gogol’un, Mayakovski’nin <strong>ve</strong><br />

daha sonra da tüm ünlü Sovyet<br />

büyüklerinin yattığı, tarih müzesini andırır<br />

heykellerle süslü NOVODEVİÇİY Devlet<br />

Mezarlığına defnedildi.<br />

Kendisi ölümünden on yıl kadar önce, bir<br />

kalp krizi geçirdikten sonra yazdığı<br />

VASİYET adlı şiirinde “Anadolu’da, bir köy<br />

mezarlığında, bir çınarın altına gömülmek<br />

istediğini” yazmıştı.<br />

96


***<br />

Daha sonraki yıllarda kemiklerinin<br />

Anadolu’ya nakli konusundaki<br />

girişimleri Vera onaylamadı.<br />

Vasiyetnamesi gereği kişisel mirası<br />

Münev<strong>ve</strong>r, Mehmet <strong>ve</strong> komünist Parti<br />

arasında paylaşıldı. Vasiyetnamede olmasa da<br />

Moskova’daki apartman katı <strong>ve</strong> özel eşyaları Vera’da<br />

kaldı.<br />

1951 yılında Sovyetler Birliği’ne kaçışıyla Türk<br />

vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet, 2009 yılında<br />

çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıyla tekrar Türk<br />

Vatandaşı oldu…<br />

97


TEŞEKKÜRLER…<br />

98

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!