tse-kasım-2013
tse-kasım-2013
tse-kasım-2013
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Basyazı ,<br />
Yıl: 52 • Sayı: 618 • Kasım <strong>2013</strong><br />
Sahibi<br />
Türk Standardları Enstitüsü Adına<br />
Hulusi ŞENTÜRK<br />
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />
Ahmet PELİT<br />
Yayına Hazırlayanlar<br />
Önder KUNT • Hatice ALTIN<br />
A. Sabit YÖNEY • Funda ÖZEN<br />
Türkay BİRBEN • Koray KOZAK<br />
Oğuz ERTAN • Belgin TAŞDİREK<br />
Mehmet Fatih IŞIK • Ebru CEM<br />
Eda BIYIKLI • Tamer KARABAY<br />
Yönetim Yeri<br />
TSE<br />
Halkla İlişkiler ve Yayın Müdürlüğü<br />
OFİM 100. Yıl Bulvarı No: 99<br />
06374 OSTİM / ANKARA<br />
Tel: 0312 592 50 86 • 592 50 88<br />
0312 592 50 90<br />
Faks: 0312 592 50 91<br />
e-mail: standarddergi@<strong>tse</strong>.org.tr<br />
Reklam ve Abone<br />
Ümüt ÖZTÜRK<br />
Eda BIYIKLI<br />
Tel: 0312 592 50 11<br />
Tel: 0312 592 50 83<br />
<strong>2013</strong> Yılı Reklam Tarifesi<br />
Arka Kapak: 2000 TL + KDV<br />
Kapak İçleri: 1500 TL + KDV<br />
Son Sayfa: 1500 TL + KDV<br />
İç Tam Sayfa: 1300 TL + KDV<br />
Grafik Tasarım<br />
Türkay BİRBEN<br />
Tasarım, Baskı, Dağıtım<br />
KORZA YAYINCILIK<br />
Basım San. ve Tic. Ltd. Şti.<br />
Büyük San. 1. Cadde 95/1 İskitler-Ankara<br />
Tel:0312 342 22 08 • Fax: 0312 341 14 27<br />
www.korzabasim.com.tr<br />
Yayın Türü: Yerel Süreli<br />
Basım Tarihi: 29.11.<strong>2013</strong><br />
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler<br />
yazarına ait olup Derginin ve yazarın<br />
adı alınarak iktibas edilebilir. Dergimize<br />
gönderilen yazılar yayınlansın veya<br />
yayınlanmasın iade edilmez.<br />
Değerli okuyucular,<br />
25–26 Kasım <strong>2013</strong> tarihlerinde<br />
İstanbul’da Türkiye Cumhuriyeti<br />
Cumhurbaşkanlığı himayelerinde<br />
“Standardizasyonun Küresel<br />
Ekonomiye Etkileri” konulu bir<br />
sempozyum düzenledik. 2 ana ve<br />
15 paralel oturumla gerçekleşen;<br />
yurtiçi ve yurtdışından yaklaşık<br />
600 konuğun katıldığı sempozyum,<br />
ülkemizde standardizasyon<br />
konusunda farkındalığın artırılması,<br />
paydaşlar arasında geliştirilecek<br />
işbirliklerindeki eşgüdümün<br />
sağlanması açısından önemli bir<br />
atlama taşı olmuştur.<br />
Standardizasyon konusunun birçok alandaki rolünün oldukça spesifik ve verimli<br />
bir şekilde ilk kez ele alındığı bu sempozyum ile ülkemizin standardizasyon<br />
alanında artık belirleyici bir konuma gelebilecek potansiyel ve isteğe sahip olduğuna<br />
tanık olduk. Bu potansiyel ve isteği harekete geçirecek en önemli motive<br />
edici güçlerden biri de böyle platformlarda gerçekleştirilen buluşmalardır.<br />
Nitekim Türk Standardları Enstitüsü olarak bu sempozyumu düzenlemekteki<br />
asıl amaçlarımızdan birisi de varolduğuna her zaman inandığımız potansiyeli<br />
harekete geçirecek motivasyonu sağlamaktır.<br />
Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, sempozyumun açılış gününde yolladığı<br />
mesajda şunları kaydetmişti: “Uluslararası rekabete uyum sağlamak ve küresel<br />
pazarlarda söz sahibi olabilmek için, sadece dünya standartlarında üretim<br />
yapan değil, aynı zamanda standartları belirleyen bir ülke konumuna ulaşmak<br />
zorunludur.”<br />
Türk Standardları Enstitüsü; Uluslararası Standardizasyon Teşkilatı (ISO), Avrupa<br />
Standardizasyon Komitesi (CEN) ve Avrupa Elektroteknik Standardizasyon<br />
Komitesi (CENELEC) gibi küresel ve bölgesel kuruluşlara tam üyeliğiyle ülkemizin<br />
standartları belirleyici konuma gelmesi için gereken önemli altyapıyı sağlamaktadır.<br />
Ancak bu misyonu nihayete erdirecek olan ülkemizin iş ve akademik<br />
dünyasının standart hazırlama komitelerine katılımı ve bu komitelerdeki aktif<br />
çalışmaları olacaktır. Bunun için de mikro bazda yani işletme bazında standart<br />
kültürünün yerleştirilmesi gerekmektedir. “Standardizasyonun Küresel Ekonomiye<br />
Etkileri Sempozyumu”nun bu kültürün oluşmasında önemli ve benzersiz<br />
katkıları olmuştur.<br />
Saygılarımla.<br />
Hulusi ŞENTÜRK<br />
TSE Başkanı<br />
1 KASIM <strong>2013</strong>
5<br />
16<br />
Haberler<br />
İnovasyon ve<br />
AR-GE’nin<br />
Standardizasyonu<br />
51<br />
53<br />
56<br />
Ambalaj<br />
Standardizasyonu İle<br />
Verimlilik<br />
Standardizasyon ve<br />
Kalite Konularının<br />
Eğitim Sistemine<br />
Entegrasyonu<br />
Standardizasyon<br />
Bilincinin<br />
Gelişmesinde<br />
Eğitimin Rolü<br />
79<br />
88<br />
95<br />
Örgüt Kültürü ve<br />
Kalite Yönetimi<br />
Standardizasyonun<br />
KOBİ’lerin Rekabet<br />
Gücüne Etkisi<br />
Standardizasyonun<br />
Kobilerin Rekabet<br />
Gücüne Etkileri<br />
104<br />
109<br />
Standardizasyonun<br />
Makroekonomik<br />
Etkileri<br />
Helal Gıda<br />
Belgelendirmesi<br />
ve Dünyada<br />
Bu Sektördeki<br />
Düzenlemeler<br />
2
31<br />
36<br />
46<br />
Standartların<br />
ve Uygunluk<br />
Değerlendirmenin<br />
Tarife Dışı Engel<br />
Olarak Kullanımı<br />
17025 Laboratuvar<br />
Akreditasyonunda<br />
Adli Tıp Enstitüsü<br />
Adli Bilimler<br />
Laboratuvarı Örneği<br />
İmalat Sanayi<br />
İşletmelerinde Kalite<br />
Altyapısının ve Kalite<br />
Yönetim Sistemi<br />
Uygulamalarının<br />
Verimliliğe Etkisi<br />
63<br />
66<br />
75<br />
Yeni Bir Meslek<br />
Standardizasyon<br />
Mühendisliği<br />
Yükseköğretim<br />
Yönetim Standartlarının<br />
Uygulanması ve<br />
Akreditasyon<br />
Sağlık Hizmetlerinde<br />
Kalibrasyon<br />
Uygulamaları<br />
96<br />
99<br />
102<br />
Ormanların<br />
Belgelendirilmesi<br />
Standardizasyonun<br />
KOBİ’lerde Verimliliğe<br />
ve Rekabete Etkileri<br />
Karbon Ayak İzi<br />
3 KASIM <strong>2013</strong>
“STANDARDİZASYONUN KÜRESEL<br />
EKONOMİYE ETKİLERİ”<br />
Sempozyumu Yapıldı<br />
HABERLER<br />
Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL:<br />
“Uluslararası rekabete uyum<br />
sağlamak ve küresel pazarlarda<br />
söz sahibi olabilmek için<br />
sadece dünya standartlarında üretim<br />
yapan değil, aynı zamanda<br />
standartları belirleyen bir ülke<br />
konumuna ulaşmak zorunludur”<br />
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN:<br />
“Çağımızın önemli meselelerinden biri<br />
olan bilim ve teknolojinin kullanımı,<br />
geliştirilmesi ve ekonomiye ve<br />
geleceğine aktarılması konuları<br />
hiç şüphe yok ki ülkelerin kalkınması<br />
adına büyük öneme sahiptir”<br />
Türk Standardları Enstitüsü’nün, standardizasyon<br />
çalışmalarının ülke ekonomileri için taşıdığı önemin<br />
vurgulanması, standartların küresel rekabete etkilerinin<br />
uluslararası uzmanlar ile tartışılması amacıyla düzenlediği<br />
“Standardizasyonun Küresel Ekonomiye Etkileri”<br />
konulu sempozyum 25-26 Kasım tarihlerinde İstanbul<br />
‘da yapıldı.<br />
Cumhurbaşkanlığının himayelerinde gerçekleştirilen<br />
sempozyumda 2 ana oturum ve 15 paralel oturum yapıldı.<br />
Akademisyenler, bürokratlar, iş adamları ve sivil<br />
toplum temsilcilerinden oluşan 600 kişi konuk edildi.<br />
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sempozyum nedeniyle<br />
yayınladığı mesajda; standardizasyonun dünyayla rekabet<br />
etmek ve gelişmiş ülkeler arasına girmek isteyen<br />
devletlerin en önemli aracı olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanı<br />
Gül mesajında şunları kaydetti: “Uluslararası<br />
rekabete uyum sağlamak ve küresel pazarlarda söz<br />
sahibi olabilmek için, sadece dünya standartlarında<br />
üretim yapan değil, aynı zamanda standartları belirleyen<br />
bir ülke konumuna ulaşmak zorunludur. Bu da<br />
ciddi ve planlı çalışmaları gerektirir. Dünyayla her alanda<br />
yarışan Türkiye’nin dünya standardizasyon ailesinin<br />
etkin üyesi olması için milli standardizasyon kuruluşu<br />
TSE’nin çabalarını takdir ediyor ve önemsiyorum.’’<br />
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sempozyum nedeniyle<br />
gönderdiği mesajda şunları vurguladı: “Çağımızın<br />
önemli meselelerinden biri olan bilim ve teknolojinin<br />
kullanımı, geliştirilmesi ve ekonomiye ve geleceğine aktarılması<br />
konuları hiç şüphe yok ki ülkelerin kalkınması<br />
adına büyük öneme sahiptir. Bu hususta ülkemizin ve<br />
dünyanın çeşitli yerlerinden değerli katılımcıların birikimleri<br />
ve kıymetli değerlendirmeleriyle gerçekleşecek,<br />
“Standardizasyonun Küresel Ekonomiye Etkileri” konulu<br />
sempozyuma nazik davetinize içtenlikle teşekkür<br />
eder, toplantının verimli ve başarılı geçmesini dilerim.”<br />
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Bilim, Sa-<br />
5 KASIM <strong>2013</strong>
HABERLER<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı<br />
Nihat ERGÜN:<br />
“Standartlar konusunda küresel<br />
perspektif ile hareket etmeliyiz.<br />
Türkiye olarak standartlara uyum<br />
sağlamakla yetinemeyiz.<br />
Standartları belirleyen ülkeler<br />
arasında yer almalıyız’’<br />
TSE Başkanı Hulusi Şentürk:<br />
“Standartlar uluslararası<br />
ticaretin pasaportudur;<br />
ama aynı zamanda da<br />
ticaretin kurallarını<br />
koyma sanatıdır”<br />
nayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Türkiye’de son<br />
11 yılda başta ekonomi olmak üzere hayatın her alanında<br />
önemli gelişmeler yaşandığını belirterek, kamu<br />
maliyesindeki ve bankacılık sistemindeki reformların<br />
Türkiye’nin hem bir istikrar ülkesi haline gelmesini sağladığını<br />
hem de ekonomik büyümeye sağlıklı zemin hazırladığını<br />
kaydetti.<br />
Ergün, “Reel ekonomi ile ilgili hangi göstergeye bakarsak<br />
bakalım, çok daha dinamik, rekabetçi, yenilikçi<br />
ve güçlü bir Türkiye tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz.<br />
Sanayicilerimizin, KOBİ’lerin yoğun çalışmalarına ve<br />
kendilerini sürekli geliştirmelerine şahit oluyoruz. Bütün<br />
bu çabalar 2023 hedeflerine ulaşmak için yapılıyor. Bu<br />
hedeflere ulaşmak için tedarik zincirinden satış sonrası<br />
hizmetlere kadar üretim zincirinin her aşamasında<br />
kaliteye odaklanmamız gerekiyor. Dünya ticaretinden<br />
daha fazla pay almanın tek bir yolu var; daha kaliteli,<br />
yüksek teknolojili ürünler üretmektir.” değerlendirmesinde<br />
bulundu.<br />
Bakan Ergün, Türkiye için standardizasyon ve belgelendirmenin<br />
büyük önem taşıdığını ifade ederek,<br />
“ABD’de kurulan bir Japon firmasında, Meksikalı işçiler<br />
tarafından üretilen ürünler Almanya’da Türk girişimci<br />
tarafından satılabilmekte ve onu Yunanlı tüketiciler kullanabilmektedir.<br />
Bu kadar milletten insanın anlaşmasını<br />
sağlayacak ortak dil üretimdeki standart belgeleridir.”<br />
dedi.<br />
Standartların ve belgelerin rekabet gücünün önemli<br />
bir parametresi olarak görülmesi gerektiğini kaydeden<br />
Ergün, Türkiye’nin pazarlarında dolaşan tüm ülkelerin<br />
bu standartlara ve belgelere sahip olması gerektiğine<br />
vurgu yaptı.<br />
TSE’nin standardizasyon, uygunluk değerlendirme ve<br />
kalibrasyon faaliyetlerini tarafsız, bağımsız ve güvenilir<br />
bir şekilde yerine getirdiğini belirten Ergün şunları söyledi:<br />
“Standartlar konusunda küresel perspektif ile hareket<br />
edilmesi gerekiyor. Standartlar savaşı, dünyada<br />
ekonomik rekabetin temel bileşimlerinden biridir. Türkiye<br />
olarak standartlara uyum sağlamakla yetinemeyiz.<br />
Standartları belirleyen ülkeler arasında yer almalıyız.<br />
Standartları belirleyen merkezlerde yer almaya başladık.<br />
TSE, daha önce Avrupa’da gözlemci olarak katılabildiği<br />
standart hazırlama süreçlerine artık en fazla<br />
oy oranına sahip 5 standart kuruluşundan biri olarak<br />
katılabilmektedir. Ancak katılım açısından bakıldığında<br />
ABD 600 komiteye, Almanya 500 komiteye katılırken,<br />
biz daha yolun başındayız. Bizde bu komitelere katılım<br />
için üniversiteler, ticaret ve sanayi odaları adam görevlendirmiyor;<br />
çünkü konunun önemi kavranılamıyor. Bu<br />
komitelere göndereceği adamın masrafını gözünde bü-<br />
6
yütüyor ama bir sürü lüzumsuz harcamayı da yapıyor.<br />
Odalar, borsalar, üniversiteler, kurumlar oraya göndereceği<br />
adamların 3 kuruş masrafının hesabını yapıyorsa<br />
farkındalığı artırmak için daha çok alacağımız yol var.<br />
Ülkemizin standart belirleyen ülke haline gelmesinde<br />
reel sektöre, STK’lara, üniversitelere ve kamuya ciddi<br />
sorumluluk düşmektedir.”<br />
TSE’nin uluslararası işbirlikleri yoluyla küresel etkinliğini<br />
artırdığını belirten Bakan Ergün, Enstitü’nün hem İslam<br />
Ülkeleri Standardizasyon ve Metroloji Enstitüsü’nün<br />
hem de Orta Asya Türk ve Özerk Cumhuriyetlerinin<br />
üyesi olduğu Bölgelerarası Standardizasyon Birliği Teşkilatı’nın<br />
kurucusu olduğunu hatırlattı. Enstitü’nün sadece<br />
son bir yıl içerisinde 11 ülkede 14 çözüm ortağı<br />
ofisi açtığını belirten Ergün, 2014 yılı sonuna kadar bu<br />
sayının 70’e yükseltilmesinin hedeflendiğini vurguladı.<br />
TSE’nin işbirliği anlaşması imzaladığı ülke sayısının 78,<br />
kuruluş sayısının ise 99’a ulaştığını söyleyen Ergün tüm<br />
bu verilerin TSE’nin alanında küresel bir aktör haline<br />
geldiğinin göstergesi olduğunu kaydetti.<br />
TSE’nin önümüzdeki dönemde gerçekleştireceği yeni<br />
yatırımlarla, sanayicinin ihtiyaç duyduğu tüm alanlarda<br />
muayene ve deney hizmetlerini verebilecek bir yapıya<br />
sahip olacağını belirten Bakan Ergün, 400 milyon lira<br />
maliyetli yeni laboratuvar yatırımları arasında yangın ve<br />
ses yalıtım laboratuvarı, enerji sistemleri laboratuvarı,<br />
yüksek gerilim ve güç laboratuvarı, rulman laboratuvarı<br />
ve otomotiv test merkezi gibi önemli projeler olduğunu<br />
söyledi.<br />
Bu yıl TSE’nin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı<br />
ile tehlikeli maddelerin taşınmasının belgelendirmesine<br />
yönelik bir protokol imzaladığını anımsatan Ergün,<br />
sadece bu belgelendirme faaliyetleri neticesinde<br />
100 milyon liralık rakamın Türkiye’de kalacağını tahmin<br />
ettiklerini söyledi.<br />
Bakan Ergün, test ve belgelendirme faaliyetlerini ülke<br />
sınırları içinde gerçekleştirmenin ekonomik büyümeye<br />
katkı sağlamanın yanı sıra teknolojik bilgi transferine de<br />
zemin hazırladığına işaret ederek, “Zira ölçümünü ve<br />
analizini yapamadığınız bir şeyin mahiyetini bilemezsiniz.<br />
Türkiye’nin yerli otomobil markası oluşturabilme<br />
sürecinde en önemli konulardan birinin otomotiv test<br />
merkezinin olmasının farkındayız. Bu test merkezi TSE<br />
tarafından yerine getiriliyor. Bu merkez sadece Türkiye’ye<br />
değil çok geniş bir çevreye hizmet verecek niteliktedir.<br />
TSE’nin test ve laboratuvar altyapısını ve<br />
buralarda sunulan hizmetlerin kalitesini her geçen gün<br />
geliştiriyoruz. İnşallah birkaç yıl içerisinde çok spesifik<br />
bazı alanlar dışında Türkiye’de yapılmayan hiçbir test<br />
faaliyeti kalmayacak” diye konuştu.<br />
Toplantının açılışında konuşan TSE Başkanı Hulusi<br />
Şentürk, OECD raporlarına göre dünya ticaretinin<br />
7 KASIM <strong>2013</strong>
küresel ticarette ciddi bir haksız rekabetle karşı karşıyadır.”<br />
Şentürk, Türkiye gibi ekonomik büyümesini dünya ticaretinden<br />
daha fazla pay almaya dayandıran ülkelerin,<br />
bu amaçlarına ulaşabilmesi için standardizasyon<br />
ve uygunluk değerlendirme alanlarında etkin bir güce<br />
kavuşmak zorunda olduğunu vurguladı. Türkiye’nin<br />
2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri<br />
olma hedefinin gerçekleştirilebilmesi için, uluslararası<br />
ticaretten daha fazla pay almanın şart olduğunu söyleyen<br />
Şentürk, bunun için de inovasyon faaliyetlerine<br />
önem verilmesi gerektiğini dile getirdi. Şentürk, hedef<br />
pazarlara ulaşabilmek ve o pazarlarda haksız rekabete<br />
maruz kalmamak için, standardizasyon ve uygunluk<br />
değerlendirme hizmetlerinde etkinliğin artırılması<br />
gerektiğini belirtti. Şentürk, TSE olarak kendilerinin bir<br />
dizi önlemi almaya devam ettiklerini ifade ederek, bu<br />
önlemlerin etkili olabilmesinin iş ve akademik dünyanın<br />
bu çalışmalara sahip çıkmasıyla mümkün olabileceğini<br />
sözlerine ekledi.<br />
yüzde 80’den fazlasının doğrudan standart ve teknik<br />
düzenlemelerden etkilendiğine dikkati çekti. Standart<br />
ve teknik düzenlemeler olmadan uluslararası ticaretin<br />
yapılamayacağını belirten Şentürk, ürün ve hizmetlerin<br />
standartlara uygunluğunu tescil işlemlerinin ekonomik<br />
hayatın vazgeçilmezleri arasında olduğunu söyledi.<br />
Şentürk, standartlar ve uygunluk değerlendirme işlemlerinin<br />
bir yandan ticaretin serbestleştirilmesine<br />
katkı sağlarken diğer yandan insanların, hayvanların<br />
ve bitkilerin sağlığının korunması, çevrenin korunarak<br />
üretimlerin gerçekleştirilmesi konularında da önemli bir<br />
misyon yüklendiğini dile getirdi. Şentürk, şunları kaydetti:<br />
“Standartları ve uygunluk değerlendirmeleri ticari<br />
engel olarak kullanan ülkelerin başında gelişmiş ülkeler<br />
yer almaktadır. Gelişmiş ülkeler bir yandan standartların<br />
belirlenmesinde etkin rol alıp kendi ekonomik üretim<br />
teknolojilerine göre bunları belirlerken, bir yandan da<br />
belirledikleri bu standartlara ve buna paralel olarak uygunluk<br />
değerlendirme hizmetlerine atıf yaparak, dünya<br />
ticaretini kendi lehlerine değiştirmekte ve kendi belirledikleri<br />
şartlarla gelişmekte olan ülkeleri rekabete zorlamaktadır.<br />
Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler özellikle<br />
8
Sempozyumun kapanış konuşmasını da gerçekleştiren<br />
TSE Başkanı Hulusi Şentürk, iki gün boyunca<br />
standartların önemi konusunda yurt içinden ve yurt<br />
dışından çok sayıda uzmanın konularıyla ilgili bilgi paylaşımlarının<br />
ve yapılan toplantının gerek Türkiye, gerek<br />
dünyada insanlığın gelişimine katkı sağlayacağını ümit<br />
ettiğini söyledi.<br />
Şentürk, standartlarla kurulu bir dünyada yaşadığımızı<br />
ve artık günümüzde standartların olmadığı bir dünyanın<br />
hayalini bile kurmanın mümkün olduğunu ifade ederek,<br />
dünyada aynı zamanda adına küreselleşme denilen bir<br />
sürecin yaşandığını kaydetti. Küreselleşmenin tanımının<br />
ulusal pazarların hızla tek bir pazar haline gelmesi<br />
olarak yapıldığına işaret eden Şentürk, ancak hiç kimsenin<br />
tek pazar haline gelen dünyada kimin kazanıp<br />
kimin kaybettiğini tartışmadığını vurguladı.<br />
Konuşmasında, “Ürün standardından, hizmet standardından<br />
daha önemli olan insanlığın yaşam standardıdır”<br />
diyen TSE Başkanı Şentürk, standardizasyon faaliyetlerinin<br />
insanlığın yaşam standardını yükseltmediği<br />
yerde, bunun kime ne faydası olduğunun sorgulanması<br />
gerektiğini belirtti.<br />
Şentürk, bugün 850 milyon insanın açlık sınırının altında<br />
yaşadığına ve her gün binlerce çocuğun açlıktan<br />
öldüğüne dikkat çekerek, “İlaç sanayi trilyon dolarlar<br />
kazanırken insanlar hastalıktan para bulup ilaç alamadığı<br />
için ölmekte. Böyle bir ekonominin üretim ve hizmet<br />
standartlarını kendilerine kalkan olarak kullanması<br />
bizim için kabul edilemez. Bu ve buna benzer organizasyonlar,<br />
dünya ticaretinin geleceği için standartların<br />
önemini sorgularken ve desteklerken aynı zamanda<br />
güç idaresi ve adalet ilkesi üzerine standartlar belirlemeyi<br />
gündemine almalıdır. Standartların temel amacı<br />
insanların yaşam kalitesini yükseltmekse standartların<br />
tersi bir amaç uğruna kullanılmasına müsaade etmememiz<br />
gerekiyor ve bu konuda da standardizasyon<br />
kuruluşları olarak bizlerin öncü rol oynaması, dikkatli<br />
hareket etmesi gerekiyor” dedi.<br />
Dünya ticaretinde bölgelerarası ve ülkelerarası işbirliklerinin<br />
sürekli arttığının altını çizen Şentürk, özellikle<br />
Avrupa Birliği ile Amerika arasındaki işbirliklerinin dünya<br />
ticaretini büyük ölçüde artırdığına işaret etti. TSE<br />
Başkanı, bu artışın zenginler arasındaki servet aktarımından<br />
başka bir fayda getirmediğini, gelişmekte olan<br />
ülkelerin dünya ticaretinden aldığı payı giderek küçülttüğünü<br />
vurguladı.<br />
Gelişmekte olan ülkelerin standardizasyon kuruluşları<br />
olarak bu konuda adil bir dünya ticaretinin tesis edilmesi<br />
için işbirliği yapılması gerektiğini söyleyen Şentürk,<br />
sadece standartların belirlenmesi değil, standartların<br />
uygunluğunun tescili olan test, belgelendirme, gözetim,<br />
muayene hizmetlerinde de işbirliğinin geliştirilmesi<br />
gereğine işaret etti. TSE Başkanı bu yapıldığında, gelişmekte<br />
olan ülkelerin önüne gelişmiş ülkelerce farklı<br />
gerekçelerle konulan teknik bariyerlerin aşılmasının<br />
mümkün olacağını söyledi.<br />
Temel amacı insanların yaşam standardının yükseltilmesi<br />
olan standartların, dünyanın dörtte üçünün yaşam<br />
standardını düşürücü, dörtte birinin yaşam standardını<br />
aşırı artırıcı olarak kullanılmasına değinen Şentürk, “Bir<br />
standart kuruluşunun başkanı olarak bu durumu kabul<br />
edemediğim için bu sözlerim bir isyan sözleridir. Standardizasyon<br />
dünyasının esiri olan büyük kuruluşlara<br />
hepinizin huzurunda burada adil olmaları çağrısında<br />
bulunuyorum ve standartların gelişmemiş ülkeler için<br />
pozitif ayrımcılık, gelişmekte olan ülkeler için de hiç olmazsa<br />
adil rekabet şartlarına dönüştürülmesi için insaflı<br />
davranmaya davet ediyorum” dedi.<br />
Şentürk, günümüz küresel dünyasında az sayıda zengin<br />
ve çok sayıda sömürülen toplum oluştuğunu vurgulayarak,<br />
şöyle konuştu: “Eğer bu tabloyu düzeltemezsek<br />
dünyaya barış ve saadet getiremeyiz. Dolayısıyla<br />
9 KASIM <strong>2013</strong>
standart kuruluşları olarak asli görevlerimize odaklanmak,<br />
ülkelerimizin bu alandaki açık kapılarını kapatmak<br />
ve ciddi anlamda bu konuda politikalar geliştirmek<br />
mecburiyetindeyiz. Bir yandan işletme bazında en küçük<br />
odakta verimlilik ve kalite odaklı standardizasyon<br />
çalışmalarını desteklerken, yani mikro ölçeğe inerken<br />
bir yandan da küresel ölçekte, toplumlarımızın haklarını<br />
koruyabilmek için gerekli aktiviteyi göstermeliyiz. Ama<br />
bu da ancak yetişmiş insan kaynağıyla mümkündür.<br />
Standardın özüne inmeyen çalışmalarla toplumumuzu<br />
ileriye taşımak mümkün değildir. Bu yüzden başta akademik<br />
camia olmak üzere, iş dünyası, bürokrasi dünyası<br />
el ele vermek ve ülkelerimizde standardizasyon ve<br />
uygunluk değerlendirme alanındaki düşük farkındalık<br />
düzeyi problemini ortadan kaldırmak zorundayız. Yine<br />
ülkeler arası işbirliğinin tüm kapılarını sonuna kadar açmak<br />
mecburiyetindeyiz. Peygamber Efendimizin söylediği<br />
gibi ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’;<br />
bu aslında dünyanın saadetinin de anahtarıdır.”<br />
TSE olarak gerek Türkiye’de gerekse bulunduğu coğrafyada<br />
bu konuda farkındalık düzeyinin artırılması<br />
için çalışmalar yaptıklarını kaydeden Şentürk, önemli<br />
adımlar attıklarını söyledi. TSE’nin güçlü bir uluslararası<br />
iletişim ağına sahip olduğunu anlatan Şentürk,<br />
Enstitünün toplam 21 akredite laboratuvarında 500’ün<br />
üzerinde mühendisin görev yaptığını, belgelendirme ve<br />
standardizasyon alanında çalışanlarla beraber 1700<br />
daimi kadrolu, 2000’e yaklaşan dış uzmanı olduğunu<br />
vurguladı. TSE’nin şu anda devam eden yatırım tutarının<br />
300 milyon doları aştığını söyleyen Şentürk; “Ancak<br />
bunların hiçbiri yeterli değildir. Küresel pazarlarda<br />
etkin olabilmek için öncelikle mikro bazda, yani işletme<br />
bazında standart kültürünün yerleştirilmesi gerekmektedir”<br />
dedi.<br />
Türkiye’deki işletmelerin standardizasyon kültürüne sahip<br />
olmadıkları sürece taklitçi üretim ve fason üretim<br />
yapmaya mahkum kalacaklarına işaret eden Şentürk<br />
şöyle konuştu: “Uluslararası standartlar, ulusal pazarlara<br />
girebilmek için sadece bir pasaporttur. Ürettiğiniz<br />
ürünün bu pazarlara girebilmesi için kaliteyi artırmak<br />
gerekiyor, verimliliği artırıp maliyeti düşürmek gerekiyor.<br />
Bunun yolu da işletme standartlarını geliştirmekten<br />
geçiyor. İşletmelerimiz bünyelerinde standardizasyon<br />
çalışmalarını geliştirmediği sürece bizim uluslararası<br />
standartları adapte ederek Türkiye’nin önünü açmamız<br />
mümkün değildir, tek kanatlı kuşun uçamayacağı gibi<br />
sadece ve sadece uluslararası standartlarla geliştirilen<br />
bir ekonominin de başarılı olması mümkün değildir.<br />
Herkes evinin önünü süpürürse sokaklar tertemiz olur.<br />
Herkes ve her kurum sorumluluğunu kuşanırsa dünya<br />
herkesin mutlu ve huzurlu yaşadığı bir yer haline gelir;<br />
o zaman ortak pazar ya da ortak atölye yerine ortak<br />
yaşadığımız evden ve ortak bir aileden bahsedebiliriz”<br />
diye konuştu.<br />
Değerli okuyucularımız, dergimizin bu sayısını sempozyumda<br />
sunulan sunumlardan bazılarına ayırdık. İlgiyle<br />
takip edeceğinizi umuyoruz.<br />
10
TSE BAŞKANI HULUSİ ŞENTÜRK’ÜN<br />
DÜNYA KALİTE GÜNÜ VE AVRUPA KALİTE HAFTASI<br />
Mesajı<br />
Birleşmiş Milletler 1990 yılında, kalitenin, ulusal refah ve kurumsal gelişmeye katkısı konusunda dünya çapında<br />
farkındalığı artırmak amacıyla her Kasım ayının ikinci perşembesinin “Dünya Kalite Günü” olarak kutlanması kararı<br />
aldı.<br />
Bu karara paralel olarak Avrupa Kalite Teşkilatı (EOQ) bünyesindeki ülkelerde de her Kasım ayının ikinci haftası<br />
“Avrupa Kalite Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu yıl 11 – 15 Kasım tarihleri arasında kutlanan Avrupa Kalite Haftası’nın<br />
teması “Kalite Başarıya Ulaştırır” olarak belirlenmiştir.<br />
TSE Başkanı Hulusi Şentürk’ün “Dünya Kalite Günü” ve “Avrupa Kalite Haftası” vesilesiyle yaptığı açıklama şöyle:<br />
“Küresel ekonomik düzende rekabetin temel şartı, tüm<br />
sektörlerde müşteri ihtiyaç ve beklentilerine uygun, yüksek<br />
kalitede ve uluslararası standartlarda mal ve hizmet<br />
üretimi gerçekleştirmektir.<br />
Bu da ancak kuruluşlarda tasarımdan başlayarak üretim,<br />
pazarlama ve satış sonrası hizmetlere kadar tüm<br />
aşamaları kapsayan ve sürekli gelişmeyi hedefleyen Kalite<br />
Yönetim Sistemlerinin uygulanmasıyla mümkün olabilmektedir.<br />
1987 yılında Uluslararası Standardizasyon<br />
Teşkilatı (ISO) tarafından yayınlanan Kalite Yönetim Sistem<br />
Standardları, yayınlandığı tarihten itibaren en fazla<br />
ilgiyi ve uygulama alanını bulan uluslararası standartlar<br />
haline gelmiştir.<br />
Kuruluşlarda kalite anlayışının gelişimini, kârın, verimliliğin<br />
ve pazar payının artmasını, maliyetlerin azalmasını,<br />
etkin bir yönetimi, tüm faaliyetlerde izleme ve kontrolü<br />
sağlayan Kalite Yönetim Sistemi, müşteri memnuniyetinin<br />
artmasını, şikayetlerin ise azalmasını sağlayan bir<br />
yönetim sistemi modeli olarak kabul edilmektedir.<br />
Birey, kurum veya ülke olarak büyümek, gelişmek ve<br />
ilerlemek istiyorsak kalitenin özünü oluşturan verimlilik,<br />
sürdürülebilirlik ve yenilikçilik ilkelerini özümsemek asli<br />
görevlerimizden biri olmalıdır.<br />
Türk Standardları Enstitüsü, kurulduğu günden bu yana<br />
yaptığı yenilikçi çalışmalar ve verdiği öncü hizmetlerle<br />
kalite meşalesindeki ateşi hep yüksek tutmuş; bu kalite<br />
meşalesinin ülkemizdeki üretici ve tüketicileri aydınlatmasını<br />
düstur edinmiştir.<br />
Bu doğrultuda gerek üreticilerimizin küresel alandaki<br />
rekabet arenasında avantajlı bir konuma gelebilmesi,<br />
gerekse de tüketicilerimizin almış olduğu ürün veya hizmetlerden<br />
azami fayda elde edebilmesi için ülkemizdeki<br />
kalite altyapısının her alanda yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi<br />
için yapılan çalışmalar kesintisiz bir biçimde<br />
sürdürülmektedir.<br />
TSE, ülkemizdeki kamu ve özel sektör kuruluşlarında<br />
kalite yönetim sistemleri kurulması ve insan gücünün<br />
yetişmesi amacıyla yürüttüğü eğitim çalışmaları ile kalite<br />
altyapısının yaygınlaşmasına hizmet etmektedir. Çünkü<br />
üretim ve tüketim safhalarında kalite altyapısının oluşturulması<br />
ve kalite bilincinin yaygınlaşması, ülkemizin<br />
2023 hedefine ulaşabilmesinde en önemli itici güçlerden<br />
biri olacaktır.<br />
TSE olarak Avrupa Kalite Haftası ve Dünya Kalite Günü<br />
vesilesiyle mal ve hizmet üretiminde ve bu üretimlerin<br />
müşteriye sunulmasında kalitenin hem ülke kaynaklarının<br />
kullanımı, hem de toplumun yaşam düzeyinin yükseltilmesi<br />
açısından taşıdığı öneme bir kez daha dikkat<br />
çekmek istiyoruz.<br />
Kalkınmanın anahtarının kalite, kalitenin anahtarının da<br />
TSE olduğuna inanan Enstitümüz, 59 yıldır yürüttüğü<br />
tüm faaliyet ve hizmetlerde, ülkemizde kalite bilincinin<br />
yerleşmesi; kaliteli üreten, kaliteli tüketen, kaliteli yaşayan<br />
bir toplum vizyonunun oluşması amacını temel ilke<br />
edinmiştir.<br />
1956 yılında kurulan Avrupa Kalite Teşkilatı’na üyeliğimiz<br />
de bu temel ilke çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.<br />
Kalite alanında uluslararası alanda faaliyet gösteren bir<br />
kuruluş olan Avrupa Kalite Teşkilatı, Avrupa ve Akdeniz<br />
kıyısında yerleşik yaklaşık 30 ülkenin, kalite alanında faaliyet<br />
gösteren çeşitli kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinden<br />
oluşmaktadır. TSE, 1976 yılından beri tam üye<br />
ve Türkiye milli temsilcisi olarak Teşkilatın çalışmalarına<br />
aktif olarak katılmaktadır.<br />
Avrupa Kalite Teşkilatı’nın mevcut Başkanı da 2011 yılında<br />
3 yıl süre ile seçilen TSE Eski Yönetim Kurulu Üyesi<br />
Mehmet Niyazi Akdaş’tır. Ülkemiz ve TSE’nin uluslararası<br />
alanda sahip olduğu itibarın bir yansıması olarak verilen<br />
bu görev, Enstitü’ye ülkemiz adına kalite alanında yeni<br />
projeleri küresel düzeyde ve Avrupa Birliği düzeyinde<br />
hayata geçirme imkanı vermektedir. TSE tarafından geliştirilerek<br />
belgelendirme hizmetlerine başlanan “Müşteri<br />
Dostu Kuruluş ve Müşteri Dostu Marka Belgelendirmesi”<br />
bu projelerden biridir. “Müşteri memnuniyeti alanında<br />
kapsamlı bir değerlendirme” olarak özetlenebilecek söz<br />
konusu proje, Avrupa Kalite Teşkilatı’na üye ülkelerde<br />
de uygulanacak, patenti Türkiye’ye ait ilk belgelendirme<br />
modeli olma özelliği taşımaktadır.<br />
TSE olarak, Dünya Kalite Günü’nde kalitenin başarıya<br />
ulaşmanın en önemli araçlarından biri olduğunu hatırlatıyor,<br />
tüm kurum ve kuruluşlarımızı kalite bilincinin yaygınlaşması<br />
amacıyla yaptığımız çalışmalara katkı sağlamaya<br />
davet ediyoruz.”<br />
11 KASIM <strong>2013</strong>
HABERLER<br />
TSE BAŞKANI HULUSİ ŞENTÜRK:<br />
‘’STANDARTLAR; MECBURİ KURALLAR DEĞİL,<br />
REKABETİN ANAHTARIDIR’’<br />
5. İzmir İktisat Kongresi kapsamında düzenlenen<br />
“Uluslararası Ticarette Küresel Eğilimler ve Türkiye’nin<br />
İhracat Hedefleri” paneline konuşmacı olarak katılan<br />
Türk Standardları Enstitüsü Başkanı Hulusi Şentürk,<br />
standartların, ticari rekabette kurallar koyabilme sanatı<br />
olduğunu vurgulayarak; “kuralları rakibiniz koyduğu sürece<br />
bu maçı kazanabilmeniz mümkün değildir” dedi.<br />
5. İzmir İktisat Kongresi kapsamında düzenlenen<br />
“Uluslararası Ticarette Küresel Eğilimler ve Türkiye’nin<br />
İhracat Hedefleri” konulu panelde Türkiye’nin 2023 yılında<br />
500 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşmasında<br />
izlenmesi gereken temel politikalar tartışıldı. Ekonomi<br />
Bakanlığı Müsteşarı İbrahim Şenel’in başkanlığındaki<br />
panele; İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayla<br />
Oğuş Binatlı, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) İcra<br />
Kurulu Başkanı Rona Yırcalı, Türk Standardları Enstitüsü<br />
(TSE) Başkanı Hulusi Şentürk, TUSKON Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Rızanur Meral, Türkiye İhracatçılar Meclis<br />
Başkanvekili Ali Nedim Güreli, Koç Üniversitesi’nden<br />
Prof. Dr. Kamil Yılmaz, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden<br />
Doç. Dr. Hakan Kahyaoğlu panelist olarak katıldı.<br />
“TARİFE DIŞI ENGELLER” TİCARETİ OLUMSUZ<br />
ETKİLİYOR<br />
Konuşmasında, bütün dünya ülkelerinin artan ticaret<br />
alanından daha fazla pay alabilmek için yoğun ve kapsamlı<br />
çalışmalar içinde olduğuna dikkat çeken Şentürk;<br />
“Dünya ticareti 44 trilyon dolarlık işlem hacmine<br />
12<br />
ulaşmış bulunmaktadır. Bu kadar büyük işlem hacmi<br />
içerisinde ülkeler pay alabilmek için kıyasıya bir rekabet<br />
içerisinde. Bu rekabet özellikle gümrük duvarları ile<br />
kendi korumalarını sağlayan ülkelerde, dünya ticaret<br />
örgütü anlaşmalarının getirmiş olduğu dayatmalar sonucu<br />
yeni bir alana kaydı. Bugün adına tarife dışı engeller<br />
dediğimiz standardizasyon teknik düzenlemeler<br />
ve uygunluk değerlendirme hizmetleri üzerinden, müthiş<br />
bir defans ve engel politikaları gizlenmektedir. AB<br />
pazarına girebilmek için bazı ürünlerde CE işareti zorunluluğu<br />
var. Sadece CE işaretinin iş dünyasının bir yılda<br />
ödediği bedelin 5 milyar Euro’yu aştığını göz önüne<br />
alırsak, aslında adına uygunluk değerlendirme hizmeti<br />
dediğimiz bu pazarın dünya ticaretinde ne kadar büyük<br />
bir engel olduğunu açıkça görebiliyoruz” dedi.<br />
Sağlık açısından, çevre açısından, vergilendirme ve<br />
standardizasyonun önemli ve gerekli bir masum misyonu<br />
olduğunu anlatan Şentürk, “Ancak ne yazık ki ülkeler<br />
bu masum misyonun arkasına sığınarak ticarette<br />
kendi üreticilerini koruma yönünde ciddi politika izlerken<br />
yine kendi güçlerini kullanarak dayattıkları standartlar<br />
ve uygunluk değerlendirme prosedürleriyle de<br />
hedef ülkelerin pazarlarını kendi üreticilerine daha rahat<br />
açılması için mücadele etmektedirler” diye konuştu.<br />
STANDARTLAR; MECBURİ KURALLAR DEĞİL,<br />
REKABETİN ANAHTARIDIR<br />
Türkiye’nin 2023 yılında 500 milyar dolarlık hedefine
ulaşabilmesi için standardizasyon ve uygunluk değerlendirme<br />
alanında gerekli altı yapıyı sağlaması gerektiğini<br />
belirten Şentürk, “Standardizasyon ve uygunluk<br />
değerlendirme alanında sağlam bir alt yapı kuramadığımız<br />
takdirde, iş dünyamızı haksız rekabet ortamında<br />
ihracat yapmaya mahkum ediyoruz. Bu çok doğru bir<br />
politika değil. Standardizasyon ve uygunluk değerlendirme<br />
alanlarında etkin güç olana kadar, iş dünyamız<br />
istediği kadar ucuz üretsin, istediği kadar kaliteli üretsin<br />
her pazara ne yazık ki giremez. Şimdi Türkiye olarak<br />
500 milyar dolar hedefini koymuş bir ülke olarak, ihracatçımızın<br />
yeni pazarlara girmesi için uğraşan bir ülke<br />
olarak, bu ülkelerdeki standardizasyon ve uygunluk<br />
değerlendirme alt yapısı konusunda hangi politikaları<br />
geliştirdik. İş dünyamız hangi ülkeye hangi standartlara<br />
uygun ürünlerle, hangi uygunluk değerlendirme aşamalarından<br />
geçerek ulaşacaklar. Standart deyince alınması<br />
ve uyulması mecburi bir kural anlayışından, standart<br />
deyince rekabette üstünlüğü ele geçirme sanatı<br />
olduğu anlayışına geçmek zorundayız. Artık iş dünyamız,<br />
kamu kurumları ve akademik dünyamız bir araya<br />
gelmek ve birlikte üretmek mecburiyetinde. Türkiye’nin<br />
hedeflerini tutturabilmesi için, standardizasyonda ve<br />
uygunluk değerlendirme alanında ülkemizin politikalarının<br />
belirlenmesi gerek” diye konuştu.<br />
Çin’de inanılmaz bir gelişme yaşandığına ve bu gelişmenin<br />
diğer ülkeler tarafından ilgi ve endişe ile izlendiğine<br />
dikkat çeken TSE Başkanı Şentürk; “Çin uzun<br />
yıllar taklit ürünlerle dünya pazarlarında yer aldı. Son<br />
yıllarda ar-ge faaliyetlerini geliştirerek kendi teknolojik<br />
ürünleriyle dünya pazarını etkilemeye başladı. Ciddi<br />
anlamda bu konuda başarı elde etmeye başlayınca,<br />
diğer gelişmiş ülkelerin de ilgisini çekti bu durum. Bunu<br />
yaparken üniversitelerinde de sessiz sedasız standardizasyon<br />
mühendisliği bölümlerini kurdular. Şimdi<br />
Çin’de binlerce standardizasyon mühendisi yetişiyor.<br />
Çin ne yapmak istiyor Bir yandan teknolojisini geliştirirken,<br />
ürünlerin patentini alırken, bir yandan da standardizasyon<br />
alanında güçlü bir alt yapı kuruyorlar. Çin<br />
önümüzdeki dönemde, kendi teknolojisini uluslararası<br />
standartlara dönüşmesini sağlayarak dünya ticaretini<br />
tekel altına almayı hedefliyor” dedi.<br />
Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu (DEİK) İcra Kurulu Başkanı<br />
Rona Yırcalı, jeopolitik risklere hazırlıklı olmak gerektiğini<br />
belirterek, “Uzun zamandır siyasi risk sigortasının<br />
yaygınlık kazanması için çalışıyoruz. Son iki yılda<br />
önemli gelişmeler var ancak istediğimiz başarıyı sağlayamadık”<br />
dedi. Sürdürülebilir ihracat için hızlı adaptasyon<br />
yeteneğimizi ve rekabet gücümüzü artırmanın bir<br />
gereklilik olduğunu vurgulayan Yırcalı, ihracatta lojistik<br />
maliyetlerine de dikkat çekerek, bölgesel ve küresel lojistik<br />
ağ kurmanın kaçınılmaz olduğunu anlattı.<br />
Panelde sunum yapan İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden<br />
Prof. Dr. Ayla Oğuş Binatlı en büyük on ekonominin<br />
dünya ihracat payının düştüğüne, tarife dışı engellerin<br />
gelişmekte olan ülkeleri fazla etkilediğine dikkat çekti<br />
ve Türkiye’nin 2018-2023 yıllarında yüzde 15’e yakın<br />
büyüme performansına ihtiyacı olduğunu vurguladı.<br />
TUSKON Yönetim Kurulu Başkanı Rızanur Meral de<br />
Türkiye için AB pazarının önemine işaret ederek, “Dışarıda<br />
hiçbir ülke AB’nin alternatifi olamaz. Bu kadar<br />
büyük pazardan aldığımız pay çok düşük, öncelikle<br />
AB pazarından aldığımız payı büyütmeliyiz. AB’nin 150<br />
milyar dolarlık bir serveti var. Bu serveti beraber işletebilmenin<br />
yollarını aramalıyız. Bunun dışında elbette<br />
pazarı çeşitlemeliyiz” dedi.<br />
TİM Başkanvekili Ali Nedim Güreli de İzmir İktisat<br />
Kongresi’nin önemine dikkat çekti. 90 yılda Türkiye’de<br />
çok şeyin değiştiğini vurgulayan Güreli, dünyadaki değişime<br />
ayak uydurmak gerektiğini belirterek, “Dünya<br />
değişiyorsa bu değişime karşı değişmezsek bizi sömürürler”<br />
dedi.<br />
13 KASIM <strong>2013</strong>
HABERLER<br />
MAİS Motorlu Araçlar A.Ş’ye<br />
TS ISO 10002 Müşteri Memnuniyeti Belgesi<br />
MAİS Motorlu Araçlar İmal ve Satış A.Ş., Türk Standardları<br />
Enstitüsü’nden (TSE) TS ISO 10002 Müşteri<br />
Memnuniyeti Yönetim Sistemi Belgesi almaya hak kazandı.<br />
Belgelendirme töreni TSE Başkanı Hulusi Şentürk ve<br />
Renault MAİS Genel Müdürü İbrahim Aybar’ın katılımıyla<br />
MAİS Genel Müdürlüğü’nde gerçekleştirildi.<br />
Törende konuşan TSE Başkanı Hulusi Şentürk, “TSE<br />
olarak biz TS ISO 10002’nin de üzerinde bir milli standart<br />
çıkarttık. Şuan Avrupa Kalite Teşkilatı da bir ilk<br />
üzerinde çalışıyor. Büyük bir ihtimal 2014’te Avrupa’da<br />
TSE patentli olarak hizmete girecek. Müşteri dostu<br />
kuruluş belgelendirmesi başladı. Ülkemiz için ilk defa<br />
dünya çapında geçerli bir kalite standardını biz devreye<br />
sokmuş oluyoruz” dedi.<br />
Törende daha sonra TSE Başkanı Hulusi Şentürk, TS<br />
ISO 10002 Müşteri Memnuniyeti Yönetim Sistemi Belgesi’ni<br />
Renault MAİS Genel Müdürü İbrahim Aybar’a<br />
takdim etti.<br />
TS ISO 10002 Müşteri Memnuniyeti Yönetim Sistemi,<br />
kuruluşun müşteri beklentilerinin ötesinde hizmet vermeyi<br />
amaç edinerek, müşteri memnuniyetini yaratacak<br />
süreçleri tasarlaması, planlaması ve uygulamasını<br />
amaçlamaktadır.<br />
14
Dünyamza sayg doğamzda var.<br />
Çevreyle dost üretimin öncüsü olmaktan mutluyuz, gururluyuz.<br />
Siz de enerji verimli ürünler kullanın, gelecek nesillere güzel bir dünya bırakın.<br />
arcelik.com.tr<br />
cevremizicin.com<br />
Geleceği aşkla tasarlar<br />
SEKTÖRÜNDE İLK KEZ<br />
Üretimde Enerji Verimliliği<br />
4 işletmeye “Platinum Certificate”<br />
4 işletmeye “Gold Certificate”.<br />
Avrupa Birliği Çevre<br />
Ödülleri.<br />
İSO Büyük Ölçekli Kuruluş<br />
Sürdürülebilir Çevre Dostu Ürün<br />
2010 Birincilik Ödülü.<br />
İSO Büyük Ölçekli Kuruluş<br />
İnovatif Çevre Dostu Ürün<br />
2011 Birincilik Ödülü.<br />
İklim değişikliğiyle mücadele<br />
destek platformu.<br />
Enerji verimli ürünlerin<br />
piyasa dönüşümü projesi destekçisi.
İNOVASYON VE AR-GE<br />
İnovasyon ve AR-GE’nin<br />
STANDARDİZASYONU<br />
Bilgi oluşumu ve yaygınlaşması insanlığın gelişimi ve<br />
hayatın kolaylaştırılması için yapılan faaliyetler nedeniyle,<br />
yaşadığımız çağa, “Bilgi Çağı”, bu çağı yaşayanlar<br />
da “Bilgi Toplumu” olarak tanımlanmaktadır.<br />
Bilginin teorik oluşumu, kullanılması ve insanlığın hizmetine<br />
sunulması ekonomik ve sosyal hayatın temel<br />
gereği olmuş durumdadır. Bilgi Çağı ve Bilgi Toplumu<br />
ihtiyaçları her geçen gün artmakta ve farklılaşmaktadır.<br />
Bu artış ve farklılaşmaya cevap vermek üzere ferdi ve<br />
kurumsal çalışmalar sürdürülmektedir.<br />
Uluslararası toplum, bu çabaları her geçen gün geliştirmektedir.<br />
İnovasyon ve Arge faaliyetleri firmaların<br />
kurumların ve ülkelerin aynı zamanda kıyasıya rekabet<br />
ettiği ortamda kaçınılmaz hale gelmiştir.<br />
Küreselleşmenin hemen her alanda var olduğu gerçeği,<br />
sadece firma için sadece bölge için sadece ülke<br />
için üretim yapabilme lüksünü tanımamaktadır. AB’de<br />
üretilen bir ürün artık dünyanın her köşesinde rahatlıkla<br />
ulaşmakta ve kullanılmaktadır. Bu durum, gelişmekte<br />
olan veya az gelişmiş ülkelerin aleyhine işleyen bir<br />
mekanizma olduğu gerçeği de ihmal edilemeyecektir.<br />
Gelişmekte olan ülkelerdeki üretilen veya üretilmeye<br />
çalışılan ürünlerin pazardan pay alabilme şanslarının,<br />
üretilen ürünün teknolojik seviyesinin en az gelişmiş<br />
ülkelerdeki kadar olmasına bağlıdır. Bu durum aslında<br />
yüzlerce yıla dayalı teknolojik birikimle yarışmanın,<br />
16<br />
Üzeyir KARAGÖZ<br />
TSE Genel Sekreteri<br />
onlarla rekabet edebilmenin ne denli çetin olduğunu<br />
göstermektedir. Buna rağmen küresel pazarda rekabet<br />
etmenin başkaca bir metodu da henüz bulunamamıştır.<br />
Her ne kadar ülkeler, kendi üreticisini korumak<br />
ve gelişmesine destek olmak için bazı tedbirleri almaya<br />
çalışsalar da, tüketicilerin daha ucuz ve konforlu alternatif<br />
varken düşük teknoloji ve pahalı ürünlere rağbet<br />
etmeyeceği tabii bir davranıştır. Diğer bir çıkmazda,<br />
Dünya Ticaret Örgütünün (WTO), tüketiciyi korumak<br />
ve “daha az maliyetle daha kaliteli ürün ve hizmete<br />
erişme” ilkesinden hareketle ticaretin serbestleşmesini<br />
temine yönelik kurallar oluşturmasıdır. “Tek Standart,<br />
Tek Test ve Tek Belge” eksenine oturtulmuş bu ilkeler,<br />
gelişmekte olan ülkelerin rekabetteki en önemli dezavantajını<br />
oluşturmaktadır.<br />
Özetle, küresel pazarda ticaretin serbestleşmesine taraf<br />
olmaktan başka şansımız yokken, kendi ürünlerimizin<br />
küresel pazarda rekabet edebilmesi için, yüzlerce<br />
yıllık teknolojik birikime sahip gelişmiş ülkelerle rekabet<br />
etme zorunluluğu çağın gerçeğidir. Küresel pazarda bu<br />
seviyeye ulaşmanın veya en azından rekabete katılabilmenin<br />
temel şartı “en az onlar kadar iyi” olma gerçeğidir.<br />
Rekabet, fiyat ve teknoloji üstünlüğü eksenin-
de yapılabildiğine göre, gelişmekte olan ülkelerin (DC)<br />
veya Az gelişmiş ülkelerin (LDC) tedrici değil, keskin<br />
çıkışlarla pazarda şans yakalayabilmeleri ancak mümkün<br />
olacaktır. Bunun mümkün kılacak belki tek alternatif<br />
İnnovasyon ve Ar-ge faaliyetleridir.<br />
Ancak hemen ifade etmek gerekir ki İnovasyon ve Arge<br />
faaliyetleri önemli alanda risk sermayesine ihtiyaç<br />
duyacaktır. Hangi alanda, ne maksatla yapılacağını çok<br />
iyi analiz edilerek belirlenmelidir. Yanlış hatalı alınan kararlar<br />
ve sürdürülen çabalar, zaten tabiatında mevcut<br />
alan Risk unsurunu daha da artıracak, gayretleri sonuçsuz<br />
bırakabilecekler. Bir çok finansman ve, emeğe<br />
rağmen, istenen sonucu elde edemeyen çalışmalarda,<br />
bir sonraki deneme için demotivasyona neden olacaktır.<br />
Hele yeterli sermaye birikimine sahip olmayan ülkeler<br />
için bu türden başarısızlıklar, cesaret kırıcı sonuçlara<br />
neden olacaktır.<br />
Esası bir RİSK çalışması olan Ar-ge ve İnovasyon faaliyetlerini<br />
risk faktörünü minimize etmek, İnovasyonun<br />
temel ihtiyacını belirlemek veri toplamak ve sonuçlandırmak<br />
üzere “deneme-yanılma” metodunun oluşturacağı<br />
ilave risklerden olabildiğince az etkilenmek amacıyla<br />
İnovasyon için “KARAR-FAALİYET-VERİ TOP-<br />
LAMA-RAPORLAMA” zincirini mümkün olabildiğince<br />
STANDARDİZE edilmesiyle mümkün olabilecektir.<br />
“Olabildiğince Standardize” etmek veya “İnovasyon”<br />
ve “Standardizasyon” ilk bakışta bir çelişki gibi de algılanabilir.<br />
“İnnovasyon” gibi mevcudun dışında arayışları<br />
ve yenilikleri ifade eden DİNAMİK bir kavramla “standart”<br />
gibi mevcudu tarif eden STATİK yapılı kavramın<br />
ne ilişkisi olabilir diye sorgulanabilir. Bu çalışma, Dinamik<br />
yapıdaki İnovasyon için karar verme, faaliyetveriler,<br />
raporlama zincirinde, İnovasyon Performansını<br />
ölçmeye ve maksimum fayda sağlama, riski minimize<br />
etmek amacıyla oluşturulan ve sürekli geliştirilen<br />
İnovasyon Performans Kriterlerini belirlemek, Ölçüm<br />
Metodolojisi oluşturmak, Verilerin toplama metotlarını<br />
ve güvenirliğinin temini ile raporlama ve sonuçlandırma<br />
sistematiğine yönelik çalışmaları irdeleyecektir. Bu<br />
maksatla, yıllardır üzerinde çalışılan İnovasyon Performansını<br />
değerlendirmek için geliştirilmeye çalışılan adına<br />
standart denilmemiş olsa da, kendi alanında Primitif<br />
Standart ya da Standart Taslağı diye tanımlanabilecek<br />
“Kılavuzlar” incelenecek ve öneriler sunulacaktır.<br />
Bu çerçevede İnovasyonun anayasası olarak bilinen<br />
temel dokümanlar ve kılavuzlar incelenerek, bu dokümanların<br />
Standardizasyon ilişkisi hakkında öneriler sunulacaktır.<br />
Bu çerçevedeki dokümanların toplu listesi<br />
aşağıda verilmiştir. (Tablo 1.1 OECD)<br />
İnovasyon ve Ar-ge faaliyetlerinin ulusal ve küresel boyutları<br />
olup orijinal dokümanlarda konuyla ilgili başlıklar<br />
aşağıda verilmiştir.<br />
Ulusal Ar-Ge Çabaları<br />
Ar-Ge faaliyetleri ekonominin genelinde gerçekleştirilmesine<br />
rağmen, çoğunlukla, bilim politikası amaçları<br />
doğrultusunda bir bütün olarak algılanır, örneğin “ulusal<br />
Ar-Ge çalışması” gibi. Dolayısıyla, Kılavuzun amaçlarından<br />
biri de hem birçok gerçekleştiriciden toplanabilen<br />
hem de anlamlı ulusal toplam değerlerle bütünleşebilen<br />
Ar-Ge girdi verileri için bazı temel nitelikleri<br />
oluşturmaktır. Uluslararası düzeyde karşılaştırma için<br />
kullanılan ana harcama toplamı, belli bir yıl içerisinde,<br />
ulusal anlamda gerçekleştirilen tüm Gayri Safi Yurtiçi<br />
Ar-Ge Harcamaları’dır (GSYARGEH). Dolayısıyla bu da<br />
yurtdışından finanse edilen ancak yurtiçinde gerçekleştirilen<br />
Ar-Ge çalışmalarını kapsar ve yurtdışına ödenen,<br />
özellikle uluslararası kurumlara verilen Ar-Ge fonlarını<br />
içermez. Buna karşılık gelen personel ölçütünün belirli<br />
bir ismi yoktur. Belli bir yıl içerisinde Ar-Ge (TZE içerisindeki)<br />
bünyesinde çalışan toplam personeli kapsar.<br />
Uluslararası karşılaştırmalar kimi zaman araştırmacılarla<br />
(veya üniversite mezunlarıyla) sınırlandırılmıştır çünkü<br />
bunların Ar-Ge sisteminin gerçek çekirdeği olduğu kabul<br />
edilmektedir. (OECD Frascati Kılavuzu 1.7.4)<br />
Ar-Ge’nin Küreselleşmesi ve Ar-Ge İşbirliği<br />
Birçok farklı çalışmada, Ar-Ge faaliyetlerinin her geçen<br />
gün dünya geneline daha çok yayıldığı görülmektedir.<br />
17 KASIM <strong>2013</strong>
Ar-Ge’nin daha büyük bir bölümü, çeşitli araştırmacılar,<br />
araştırma ekipleri ve araştırma birimleri arasındaki<br />
işbirliği ile gerçekleştirilmektedir. Çokuluslu işetmeler,<br />
hem resmi olarak, Avrupa Birliği (AB) veya Avrupa<br />
Nükleer Araştırma Kurumu (CERN) gibi girişimler aracılığı<br />
ile, hem de gayri resmi olarak, çok veya iki taraflı<br />
anlaşmalarla, üniversite ve diğer araştırma birimleri ve<br />
işetmeler arasında Ar-Ge işbirliğinin yapma gibi, gitgide<br />
artan bir rol üstlenmektedir. Bu eğilimler üzerinde daha<br />
fazla bilgiye ihtiyaç duyulduğu açıkça görülmektedir.<br />
(OECD Frascati Kılavuzu 1.8)<br />
Bu çalışmanın ikinci bölümünde, tanımlar ve ilgili açıklamalar,<br />
üçüncü bölümde inovasyonun önemi ve türleri,dördüncü<br />
bölümde; inovasyonun ölçümü ve detayları,<br />
beşinci bölümde; inovasyonun finasmanı ve<br />
inovasyon destekleri incelenmiş, altıncı bölümde ise;<br />
inovasyon-standardizasyon ve Kalite yönetimi ile ilgili<br />
görüş ve önerilere yer verilmiştir.<br />
Tanımlar<br />
Bu bölümde, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde geçen<br />
bazı tanımlar verilecektir. Tanımlar, OECD kılavuzlarındaki<br />
orijinal haliyle sunulacaktır.<br />
ARGE: Araştırma ve deneysel geliştirme<br />
Araştırma ve deneysel geliştirme (Ar-Ge), insan, kültür<br />
ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması<br />
ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlamak<br />
üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen<br />
yaratıcı çalışmalardır.<br />
Firma, yeni bilgi edinmek için temel ve uygulamalı araştırmaya,<br />
özel icatlara veya mevcut tekniklerin değiştirilmesine<br />
yönelik olarak doğrudan araştırmaya girişebilir.<br />
Firma, yapılabilir ve uygulanabilir olup olmadığını değerlendirmek<br />
amacıyla yeni üretim veya süreç kavramları<br />
ya da başka yeni yöntemler geliştirebilir. Bu aşama<br />
a) geliştirme ve test etme b) Tasarımları veya teknik<br />
fonksiyonları değiştirmek üzere ilave araştırma. (OECD<br />
Frascati Kılavuzu 2002-2.1)<br />
Ar-Ge ve Teknolojik YENİLİK<br />
Teknolojik yenilik çalışmaları, yeni bilgilere yapılan yatırımlar<br />
dahil, esas olarak teknolojik açıdan yeni veya<br />
iyileştirilmiş ürünlerin veya süreçlerin ortaya çıkmasına<br />
yol açan ya da bunun amaçlandığı bilimsel, teknolojik,<br />
örgü<strong>tse</strong>l, finansal ve ticari adımlardır. Ar-Ge, bu<br />
çalışmalardan sadece biridir ve yenilik sürecinin şarklı<br />
aşamalarında gerçekleştirilebilir. Ar-Ge, sadece yaratıcı<br />
fikirlerin orijinal kaynağı olarak değil, aynı zamanda uygulama<br />
aşamasına kadar herhangi bir noktada başvurulabilecek<br />
bir sorun çözme yolu olarak da etkili olabilir.<br />
Yenilik sürecinde Ar-Ge’nin yanı sıra, yenilik faaliyetlerinin<br />
diğer biçimleri de yer alır. Oslo Kılavuzu’na göre<br />
(OECD, 1997a), bunlar “üretim bilgisi ve parçalarına<br />
ayrılmış teknolojinin edinimi; içerilmiş teknolojinin edinimi;<br />
üretim tasarımcılığı ve endüstri mühendisliği; başka<br />
yerde sınıflandırılmamış endüstriyel tasarım, diğer sermaye<br />
edinimleri; üretimi başlatma ve yeni veya gelişmiş<br />
ürünler için pazarlama faaliyetleridir.<br />
Dahası, devlete ait Ar-Ge programları temelinde gerçekleşen<br />
yeniliklerin olduğu durumlarda, bu süreç kayda<br />
değer bir demonstrasyon aşaması içerebilir. “Bir demonstrasyon,<br />
yeniliğin tam veya tamama yakın ölçekte,<br />
gerçek şartlarda hayata geçirilmesi anlamına gelmektedir<br />
ve şu amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilebilir:<br />
i) ulusal politikanın formüle edilmesi veya ii) yeniliğin kullanımının<br />
teşvik edilmesi” (Glennan ve diğerleri, 1978).<br />
OECD bünyesinde,<br />
Uluslararası Enerji Kurumu tarafından toplanan ve yayımlanan<br />
verilerin araştırma, geliştirme ve demonstrasyon<br />
çalışmalarını içerdiği unutulmamalıdır (“A, G ve D”).<br />
(OECD Frascati Kılavuzu - 2002 - 1.5.3)<br />
İnovasyon (YENİLİK-YENİLEŞİM) : Sosyal ve ekonomik<br />
katma değer üretimi<br />
İnovasyon Endeksi: İnovasyon faaliyetlerinin etki<br />
alanları ve dikkate alınan parametreler, bunlar Makro<br />
ekonomide; ulusal ve uluslararası ticaret, yatırım istihdam<br />
ve fiyat seviyesi, Kamu Yönetiminde; finansman,<br />
mali politika, mevzuat düzenlemeleri, iş dünyası/ticarette<br />
verimlilik, etkinlik, Pazar konusu finansman yönetim<br />
uygulamaları, davranış kalıpları ve değerler sistemi,<br />
altyapı ve kaynaklarda; temel ve teknolojik altyapı, bilimsel<br />
alt yapı, sağlık, çevre ve eğitim.<br />
Yenilikçi Firma: Yeni bir ürün veya süreci ortaya koymuş<br />
olan veya en azından bunu denemiş olan veya bu<br />
girişime başlamış olan kurum, kuruluş.<br />
İnovasyon Karnesi: İnovasyon Performasını ve Eleknomik<br />
büyümeye katılan oranlarını gösteren, araştırma<br />
sonucu ülkelerin uluslararası karşılaştırma kriterlerinin<br />
esası.<br />
İnovasyon Türleri: Ürün, Süreç, Organizasyonel ve<br />
Pazarlama.<br />
İnovasyon Parametreleri:<br />
a) Ortam Sağlayıcılar (İnsan Kaynakları, Açık-cazip<br />
araştırma sistemleri, Finansman ve destekler)<br />
b) Firma Faaliyetleri (Arge harcamaları oranı, İnovasyon<br />
harcamalarının satıştaki oranı, Bağlantılar, Fikri<br />
Varlıklar)<br />
18
c) Çıktılar: (İnovatif KOBİLER’in toplam KOBİ’ye oranı,<br />
hızlı büyüyen Kobi yenilikçi firma sayısı)<br />
- Ekonomik etkileri; İmalat, hizmet ve teknoloji ve<br />
bilgi yoğun faaliyetlerdeki yenilik ürünlerin toplam<br />
faaliyet içindeki yeri. (OECD- Oslo Kılavuzu)<br />
Bu çalışmanın amacı Arge veya inovasyon faaliyetlerinin<br />
arasındaki detaydaki farklılıklarından ziyade, iki<br />
tür faaliyetinde standardize edilebilmesini ve faydalarına<br />
yönelik olması nedeniyle ilerleyen bölümlerde Arge<br />
veya inovasyon ifadelerinin her ikisi de kullanılabilecektir.<br />
İnovasyon ve ARGE<br />
İnovasyonun Önemi<br />
Çalışmanı giriş bölümünde kısmen değinilmiş olan<br />
inovasyon önemi hakkında uluslararası dökümanlarda<br />
vurgu yapılan kısımlar orijinal haliyle verilmiştir.<br />
“Yeniliğin, üretkenliğin ve üretimin büyümesinde merkezi<br />
rol oynadığı geniş kabul görmektedir. Ancak, yenilik<br />
faaliyetleri ve bunların ekonomik etkisi hakkındaki<br />
anlayış düzeyimiz, Kılavuz’un ilk baskısından bu yana<br />
büyük oranda artış göstermiş olmakla birlikte, hala eksiklikler<br />
içermektedir.<br />
Örneğin, dünya ekonomisi geliştikçe, yenilik süreci de<br />
gelişme göstermektedir. Küreselleşme, firmaların bilgiye<br />
ve yeni pazarlara erişiminde dramatik artışlar sağlamıştır.<br />
Küreselleşme aynı zamanda daha fazla uluslararası<br />
rekabet ile global arz zincirlerini yönetmek için<br />
yeni organizasyon biçimlerinin oluşturulması sonucunu<br />
da doğurmuştur. Daha hızlı bilgi akışı ve teknolojik ilerlemeler<br />
sayesinde, bilgi, ekonomik büyüme ve yeniliğin<br />
ana itici gücü olarak gittikçe artan bir kabul görmektedir.<br />
Diğer yandan, bu faktörlerin yeniliği nasıl etkilediği<br />
konusunu tam olarak anlamış değiliz.<br />
Yeniliği uygun şekilde destekleyen politikalar geliştirmek<br />
için, yenilik sürecinin, Ar-Ge dışındaki yenilik faaliyetleri,<br />
aktörler arasındaki etkileşimler ve ilgili bilgi akışları<br />
gibi çeşitli kritik boyutlarını daha iyi şekilde anlamak<br />
gerekmektedir. Politika geliştirme aynı zamanda yenilik<br />
analizinde daha ileri düzeyde ilerlemeler ve buna bağlı<br />
olarak, daha iyi bilgi elde edilmesini gerektirmektedir.<br />
Kılavuz’un 1992 yılında düzenlenen ilk baskısı ve AB<br />
tarafından organize edilen Birlik Yenilik Taraması (BYT)<br />
ile Avustralya ve Kanada’da gerçekleştirilen karşılaştırılabilir<br />
taramalar dâhil, onu kullanarak gerçekleştirilen<br />
taramalar, karmaşık ve farklılaşan yenilik süreci hakkında<br />
veri toplama ve geliştirmenin mümkün olduğunu<br />
göstermiştir.<br />
1997 yılında düzenlenen ikinci baskı ise, kavramlar, tanımlar<br />
ve metodoloji çerçevesini, tarama tecrübelerini<br />
ve daha ileri düzeyde bir yenilik süreci anlayışını içerecek<br />
ve daha geniş bir endüstri yelpazesini kapsayacak<br />
şekilde güncellemiştir. Bu baskı, OECD ülkeleri için<br />
uluslararası alanda karşılaştırılabilir yenilik göstergeleri<br />
geliştirilmesine yönelik ilkeleri güçlendirmiş ve göstergelerin<br />
ilişkili olduğu analitik ve politik problemleri ele<br />
almıştır. (OECD- Oslo Kılavuzu) ”<br />
Yenilik Türleri<br />
Ürün yeniliği: mevcut özellikleri veya öngörülen kullanımlarına<br />
göre yeni ya da önemli derecede iyileştirilmiş<br />
bir mal veya hizmetin ortaya konulmasıdır. Bu; teknik<br />
özelliklerde, bileşenler ve malzemelerde, birleştirilmiş<br />
yazılımda, kullanıcıya kolaylığında ve diğer işlevsel özelliklerinde<br />
önemli derecede iyileştirmeleri içermektedir.<br />
Süreç yeniliği: yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş<br />
bir üretim veya teslimat yönteminin gerçekleştirilmesidir.<br />
Bu yenilik, teknikler, teçhizat ve/veya yazılımlarda<br />
önemli değişiklikleri içermektedir.<br />
Pazarlama yeniliği: ürün tasarımı veya ambalajlaması,<br />
ürün konumlandırması, ürün tanıtımı (promosyonu)<br />
veya fiyatlandırmasında önemli değişiklikleri kapsayan<br />
yeni bir pazarlama yöntemidir.<br />
Organizasyonel yenilik: firmanın ticari uygulamalarında,<br />
işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerinde<br />
yeni bir organizasyonel yöntem uygulanmasıdır.<br />
Yenilik (İnovasyon) Örnekleri<br />
Orijinal dökümanlardaki yenilik örnekleri (Blm; 3.3.1…..<br />
3.3.4) yazı ekinde(Ek-1) verilmiştir.<br />
YENİLİK FAALİYETLERİNİN ÖLÇÜLMESİ<br />
Sosyal ve Teknik sistemlerde kabul gören temel anlayış;<br />
Ölçemezsen kontrol edemezsin, ölçemezsen yönetemezsin,<br />
yaklaşımıdır. İnovasyonun amacı mevcutların<br />
üstüne çıkmadı, rekabet edebilir hedeflere ulaşmak için<br />
çaba sarf etmektir. Hedeflere ilişkin performans kriterlerini<br />
belirlemek ve bunları sürekli izlemek çalışmaların<br />
rasyonelliği açısından mutlak gereklidir. Bu maksatla<br />
yayınlanmış ve sürekli geliştirilen belli başlı dokümanlar;<br />
Frascati Kılavuzu: Araştırma ve Deneysel Geliştirme<br />
Taramaları için Önerilen Standart Uygulama. Yüksek<br />
Öğretim Sektöründe Çıktı Ölçümleri ve Ar-Ge İstatistikleri<br />
Oslo Kılavuzu: Teknolojik Yenilik Verilerinin Toplanması<br />
ve Yorumlanması için Önerilen İlkeler<br />
19 KASIM <strong>2013</strong>
Canbera Kılavuzu: Bilim ve Teknolojiye Ayrılmış İnsan<br />
Kaynaklarının Ölüçümü<br />
Diğer OECD Kılavuzları:<br />
- TÖD Kılavuzu: Teknoloji Ödemeleri Dengesi Verilerinin<br />
Ölçümü ve Yorumlanması için Kılavuz<br />
- Patent Kılavuzu: Patent Verilerinin Bilimsel ve<br />
Teknolojik Göstergeler Olarak Kullanılması<br />
- Ekonomik Küreselleşme Göstergeleri Kılavuzu<br />
- Karşılaştırmalı Eğitim İstatistikleri içim OECD Kılavuzu<br />
- Eğitim Programlarının Sınıflandırılması, OECD Ülkelerinde<br />
EUSS-97’nin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz<br />
- Daha İyi Eğitim İstatistikleri Kılavuzu<br />
Kılavuzların incelenmesinde, hedef belirleme, ölçülebilir<br />
performans kriterlerinin tanımlanması, verilerin izlenmesi,<br />
izleme sıklığı ve hedef - sonuç karşılaştırılması<br />
için sistematik bir yaklaşım oluşturulmaya çalışıldığı<br />
görülebilecektir.<br />
Diğer taraftan, uzun tartışma ve görüşmelerden sonra,<br />
uluslararası mutabakatla oluşturulmuş Yönetim Sistem<br />
Standartları, bu arayışlara cevap verebilecek içeriklere<br />
sahiptir.<br />
Günümüzde Yönetim Sistem Standartlarında bu durum<br />
özel başlıklar altında detaylı şekilde tarif edilmiştir.<br />
Yönetim sistem standartlarında (ISO 9001,14000,<br />
27000, 17025,17020,…) “SÜREKLİ İYİLEŞTİRME” temel<br />
esastır. Planla-Uygula-Kontrol et-Önlem al (PUKÖ<br />
döngüsü) sistematiği başarılı bir inovasyon için çok faydalı<br />
ve gerekli bir araç olacaktır. Yönetim Sistem Standartlarında<br />
proses (süreç) yaklaşımı, sürecin hedefleri,<br />
süreç performansı, performans kriterlerini belirleme, izleme-<br />
karşılaştırma ve tekrar planlama, inovasyon faaliyetlerindeki<br />
riski minimize etmekte çok önemli katkılar<br />
sağlayacaktır.<br />
OECD dokümanlarında ölçüm konusundaki orijinal ifadeler<br />
aşağıda verilmiştir.<br />
“Yenilik faaliyetleri hakkında bilgiler, çeşitli sebeplerden<br />
ötürü faydalıdır. Bu bilgiler, teşebbüslerin gerçekleştirdikleri<br />
yenilik faaliyetlerinin türleri hakkında örneğin,<br />
yenilikçi teşebbüslerin Ar-Ge faaliyetleri mi gerçekleştirdikleri<br />
yoksa harici Ar-Ge şeklinde bilgi ve teknoloji,<br />
makine ve teçhizat veya diğer dış bilgiler mi satın aldıkları,<br />
ya da yeniliklerin geliştirilmesi ve gerçekleştirilmesinin<br />
çalışanların eğitimini de kapsayıp kapsamadığı<br />
ve teşebbüslerin kendi organizasyonlarının kısımlarını<br />
değiştirmek üzere faaliyetlere girişip girişmedikleri gibi<br />
malumat sağlayabilmektedir.<br />
Sermaye satın alımları, Ar-Ge ve yeniliklere ilişkin diğer<br />
cari harcamalar dâhil, yenilik, gelecekte getiri sağlayabilecek<br />
olmalarından ötürü yatırım olarak nitelendirilebilir.<br />
Bu getiriler sıklıkla, faaliyetin yönlendirildiği<br />
özel yeniliğin ötesine geçmektedir. Örneğin, Ar-Ge’ye<br />
ve yenilikle-ilişkili eğitime yapılan yatırımlar sıklıkla açık<br />
uçlu yapıdadır ve diğer görevlere de uygulanmaları<br />
mümkündür.<br />
Her bir yenilik faaliyetine yapılan harcamaların nicel ölçümleri,<br />
teşebbüs, endüstri ve ulusal düzeylerde yenilik<br />
faaliyetlerinin seviyesinin önemli bir ölçütüdür. Bu<br />
ölçütler aynı zamanda, çıktı ölçümleri ile birlikte, yenilik<br />
faaliyetlerinin getirilerini hesaplamak için de kullanılabilir.<br />
Frascati Kılavuzu’nun belirttiği üzere, Ar-Ge, yenilik sürecinde<br />
sadece bir adımdır. Yenilik; ön-üretimin sonraki<br />
safhaları, üretim ve dağıtım, düşük yenilik derecesine<br />
sahip geliştirme faaliyetleri, eğitim ve ürün yenilikleri için<br />
pazar hazırlığı gibi destek faaliyetleri ve yeni pazarlama<br />
yöntemleri ve yeni organizasyonel yöntemler için geliştirme<br />
ve uygulama faaliyetleri gibi Ar-Ge’ye dâhil olmayan<br />
bir dizi faaliyeti de kapsar. Ek olarak, birçok firma,<br />
herhangi bir Ar-Ge içermeyen yenilik faaliyetlerine de<br />
sahip olabilir.<br />
Yenilik faaliyetlerine ek olarak, yenilik yapma ve yeni<br />
bilgi ve teknolojiyi benimseme yeteneğini diğer çeşitli<br />
faktörler de etkileyebilir. Bu faktörler arasında, firmaların<br />
bilgi tabanları, işçilerin yetenekleri ve akademik geçmişleri,<br />
BiT’lerin gerçekleştirilmesi ve yüksek yoğunlukta<br />
yenilikçi firmaların bulunduğu bölgelere ve kamu<br />
araştırma kurumlarına yakınlık yer almaktadır. Firmaların<br />
yenilik yapmalarını mümkün kılan ana faktörlerin ve<br />
onların yenilik yapma yeteneklerini geliştiren faktörlerin<br />
teşhis edilmesi, politika için büyük önem taşımaktadır.<br />
(OECD, OSLO. Klvz. Sf 94)”<br />
Ölçüm Parametreleri<br />
Orijinal dokümanlardaki ayrıntılı bilgiler (Blm; 4.1.1…<br />
4.5.3) yazı ekinde (Ek-2) verilmiştir.<br />
İNOVASYON VE ARGE DESTEKLERİ<br />
İnnovasyon ve ARGE faaliyetlerinin ülkenin gelişmesine<br />
ve ekonomisinin gelişmesine olan katkılarının farkında<br />
olan ülkeler, konunun ehemmiyetine uygun şekilde<br />
kendilerine bir yol haritası çizmek ve stratejiler geliştirmeye<br />
çalışmaktadırlar.<br />
Ekonomik anlamda ciddi bir risk unsuru olmasına<br />
rağmen, ülkeler inovasyon için önemli fonlar oluşturmaktadır.<br />
Ülkeler inovasyon karnelerinde önemli bir<br />
yer tutan bu fonlarla rekabetçi bir gelişmişlik beklentisi<br />
içindedirler. Konunun önemi anlaşıldıkça ve farkında-<br />
20
lıklar oluştukça, bu fonların kullanımı artmakta, artan<br />
taleplere karşı ülkelerde bu fonları daha fazla desteklemektedirler.<br />
İnovasyon için ayrılan fonların Gayri Safi<br />
Harcamalar içindeki payı, ülkelerin İNOVASYON PER-<br />
FORMANSLARINI artırmakta ve ülkeler arası karşılaştırmada<br />
önemli bir parametre olarak kullanılmaktadır.<br />
OECD dokümanlarında, bu konu özel bir başlık altında<br />
tanımlanmaktadır. Aşağıda bölümler dökümanlardaki<br />
orijinal hali ile sunulmaktadır.<br />
Destekler ve ilgili tanımlamalar (Blm; 5.1… 5.5) yazı<br />
ekinde (Ek-3) verilmiştir. Bu kısımda konu hakkında<br />
özel bir çalışmanın bazı kısımlarına temas edilmiştir.<br />
Ülkemizdeki Durum<br />
“Ülkelerin araştırma, geliştirme ve yenilikçilik seviyelerinin<br />
ölçülmesinde kullanılan belli başlı göstergeler – istatistikler<br />
şöyle sıralanabilir [1]:<br />
• Ar-Ge harcamalarının miktarı ve gayri safi yurtiçi hasılaya<br />
(GSYİH) oranı<br />
• Finans kaynağına göre ar-ge harcaması oranları<br />
• Sektörler bazında Ar-Ge harcamaları oranı<br />
• Kişi başına Ar-Ge harcaması<br />
• Ar-Ge faaliyetlerinde çalışan araştırmacı ve bilim insanı<br />
sayıları ve oranları<br />
• 10.000 çalışan başına düşen Tam zamanlı eşdeğer<br />
Ar-Ge insan kaynağı<br />
• Bilimsel yayın sayısı<br />
• Patent, faydalı model başvuruları ve tescil sayıları<br />
• …<br />
İşletmelerin Ar-Ge seviyelerinin belirlenmesi için de temelde<br />
aynı veriler incelenmektedir. Örneğin, ülkeler için<br />
Ar-Ge harcamalarının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH)<br />
oranı değerlendirmeye konu olurken, işletmeler açısından<br />
bu durum Ar-Ge harcamalarının yıllık cirolarına<br />
oranı olarak yorumlanmaktadır. Araştırma, gelişme ve<br />
yenilikçilik faaliyetleri bir çok farklı çalışma ve kaynağı<br />
içerdiğinden, ölçüm ve değerlendirme yapılırken değişik<br />
verilerin birlikte yorumlanması gereklidir. Ar-Ge<br />
harcamalarının miktarı ve oranları, finansal kaynak ve<br />
sektörel değerlendirmeler, Ar-Ge faaliyetlerinde çalışan<br />
araştırmacı personel sayısı, patent ve bilimsel yayın sayısı<br />
vs. değişik verilerin güçlü ve zaaflı tarafları olduğu<br />
göz önünden kaçırılmamalıdır.<br />
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 04 Kasım 2011<br />
tarihinde yayınladığı “2010 Yılı Araştırma ve Geliştirme<br />
Faaliyetleri Araştırması” [2] Türkiye’de yürütülen ar-ge<br />
faaliyetlerinin son durumu ile ilgili önemli ve güncel sonuçlar<br />
vermektedir.<br />
Gayri safi yurtiçi araştırma ve geliştirme (Ar-Ge)<br />
harcamasına göre değerlendirme<br />
2010 yılı Ar-Ge Faaliyetleri Araştırması sonuçlarına<br />
göre kamu kuruluşları, vakıf üniversiteleri ve ticari sektördeki<br />
anket sonuçları ile devlet üniversitelerinin bütçe<br />
ve personel dökümlerine dayalı olarak Türkiye’de Gayri<br />
Safi Yurtiçi Ar-Ge Harcaması 2010 yılında bir önceki<br />
yıla göre % 14,6 artarak 9 268 Milyon TL olarak hesaplanmıştır.<br />
Türkiye’de Gayri Safi Yurtiçi Ar-Ge harcamasının<br />
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki payı<br />
% 8,4’tür [2].<br />
Grafik 1. 2000-2010 Arası Ar-Ge Harcamalarının Gayri<br />
Safi Yurtiçi Hasıla İçindeki Payları [3]<br />
TÜİK 2008-2010 Yenilikçilik Araştırması:<br />
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 25 Kasım 2011<br />
tarihinde yayınladığı “2008 - 2010 Yenilikçilik Araştırması”[4]<br />
Türkiye’de yürütülen inovasyon faaliyetlerinin<br />
son durumu ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. 2008-<br />
2010 yıllarını kapsayan üç yıllık dönemde 10 ve daha<br />
fazla çalışanı olan girişimlerin % 51,4’ü yenilik faaliyetinde<br />
bulunmuştur [4].<br />
Yenilik faaliyetleri girişimlerin büyüklük grubu ile orantılı<br />
olarak artmaktadır. 10–49 çalışanı olan girişimlerin %<br />
49,4’ü, 50–249 çalışanı olan girişimlerin % 58,9’u ve<br />
250 ve daha fazla çalışanı olan girişimlerin % 69,7’si<br />
yenilik faaliyetinde bulunmuştur [4].<br />
Uluslararası Alanda Türkiye’deki Ar-Ge<br />
Faaliyetlerinin Seviyesi:<br />
20 Eylül 2011 tarihinde yayınlanan OECD Science,<br />
Technology and Industry Scoreboard 2011 çalışması<br />
ülkemizin uluslar arası seviyede yerini ortaya çıkarmıştır<br />
[5]. Ülkemiz Ar-Ge harcamalarında OECD ortalaması<br />
olan % 2,3’ün çok altındadır. Ar-Ge harcamasının Gayri<br />
Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki payı üzerinden yapılan<br />
değerlendirmede İsrail, % 4’ü aşan bir oran ile<br />
Ar-Ge yoğunluğu en fazla olan ülkedir [5].<br />
21 KASIM <strong>2013</strong>
algılamasına neden olacak standardizasyon çelişkiymiş<br />
gibi görülebilir. Buna rağmen mümkün olduğunca<br />
standardize etmeninde sayısız avantajları olacaktır.<br />
İnovasyonda standardizasyon; hedef belirlemeden,<br />
yol haritası oluşturmaya verimlilikten sonuçlandırmaya<br />
kadar tüm süreçlerdeki ara faaliyetleri belli bir norma<br />
oturtmaya imkan verecektir. Diğer taraftan, kurumların<br />
ve ülkelerin inovasyon konusundaki mukayesesinin en<br />
temel argümanı elde edilmiş olacaktır.<br />
Yukarıda izah edilmeye çalışılan konular, uluslararası<br />
toplum içinde gerekli görülmüştür ki, İnovasyon çalışmalarına<br />
belli normlar oluşturmaya çalışılmıştır. Kıyas<br />
unsurları tarif edebilmek için adına kılavuz denen pritif<br />
standart çalışmaları sürdürülmektedir.<br />
Bunlar Frascati ailesi diye tanımlanan dokümanlar olup<br />
giriş bölümünde belirtilmişti. Bu konuyla alakalı kısımda<br />
aşağıdaki açıklamalar yer almaktadır.<br />
“Bilimsel ve teknolojik faaliyetler (BTF)<br />
Grafik 5. Ülkelere Göre Ar-Ge Harcamalarının Gayri<br />
Safi Yurtiçi Hasıla İçindeki Payları [5] “<br />
Derleyen:Hasan Acül<br />
ROADMAP® Academy Consulting Engineering<br />
İnovasyonun Standardize Edilmesi<br />
Bundan önceki bölümlerde inovasyonun önemi gerekliliği<br />
kurumsal ve ulusal uluslararası faydaları tartışılmıştı.<br />
Bir İnovasyon faaliyetinin “Başarılı” olarak sonuçlanması,<br />
sadece ekonomik borçları olan değil aynı zamanda<br />
kuruma ve ülkeye uluslararası topluma motivasyon ve<br />
heyecan katan bir etkiye sahiptir. Başarmanın tadını<br />
alan insanlar, kurumlar ve ülkelerin, daha da iyisini başarmak<br />
için teşvik olacakları aşikardır.<br />
Bu nedenle inovasyondaki başarı belirsiz süreçlerin,<br />
daha belirgin hale getirilmesi, ampirik metotlarla elde<br />
edilen ve tekrarlanabilirliği denenmiş usul ve kaideleri<br />
standartlaştırarak aynı konuda gereksiz emek ve çaba<br />
harcanmamasını sağlayacaktır. Standardize edilmiş<br />
hususlarda harcanacak çaba ve kaybedilecek zamanı,<br />
daha yeni konulara kanalize edip verimliliği daha<br />
yüksek faaliyetlere yönelme imkanı elde edilebilecektir.<br />
Ancak, daha önceki bölümlerde de vurgulandığı üzere<br />
dinamik bir faaliyet olan İnovasyon için statik sınırlar<br />
UNESCO, daha geniş bir BTF kavramı geliştirmiş ve<br />
buna “Bilim ve Teknoloji Alanındaki istatistiklerin Uluslararası<br />
Anlamda Standartlaştırılmasına Yönelik Önerilerinde<br />
(UNESCO, 1978) yer vermiştir. Burada Ar-Ge’ye<br />
ek olarak, bilimsel ve teknolojik faaliyetler, bilimsel ve<br />
teknolojik eğitim ve öğretim (BTEÖ) ile bilimsel ve teknolojik<br />
hizmetler (BTH) yer almaktadır. Bu hizmetlerden<br />
ikincisi, örneğin, kütüphane ve müzelerin BT faaliyetleri,<br />
BT literatürünü tercüme etme ve düzenleme, tetkik<br />
ve arama, sosyoekonomik olgularla ilgili veri toplama,<br />
test etme, standartlaştırma ve kalite kontrolü, müşteri<br />
danışmanlığı ve danışmanlık hizmetleri, devlet kurumları<br />
tarafından yürütülen patent ve lisanslama çalışmaları<br />
gibi faaliyetleri de içerir.”<br />
Yapısı ve hedefleri açısından bu dokümanlarla İnnovasyon<br />
Standardize edilmeye çalışılmaktadır. Ancak<br />
dokümanın Standart hükmünde değerlendirilmesi için<br />
Uluslararası toplumun, oluşturduğu uluslararası standart<br />
organizasyonları tarafından da değerlendirilerek<br />
daha geniş katılımlı. Daha çok önemin süzgecinden<br />
geçirilmesi gerekir.<br />
Standartlar üretim, hizmet ve metodun tüm etkileyici<br />
unsurları dikkate alarak, tüm paydaşların mutabakatı<br />
ile oluşturulan dokümanlardır.<br />
İnnovasyon Faaliyetleri için geliştirilen kılavuzların bir<br />
de standart uzmanları bakış açısıyla değerlendirilerek,<br />
dinamik yapıya uygun standartlar haline getirilmesi sayısız<br />
faydalar sağlayacaktır.<br />
Deneysel çalışmalar için 17025 standardına göre çalışılması<br />
Personel Kolifikasyonun standardize etmek için<br />
22
17024 – Personel nitelikleri ve performanslarının belgelendirilmesi<br />
Süreçlerin tanımları, hedefleri, performans<br />
göstergeleri, izleme göstergelerinin oluşturulması<br />
(9001) İnovasyon faaliyetlerinde kavramsal tasarımdan<br />
(filozofik yaklaşımdan) proje çıktısını elde etmeye kadar<br />
zincirleme işlemlerde, her adımın standardize edilmesi<br />
yada her adım için varsa mevcut standartlara göre hareket<br />
edilmesi muhtemel riskleri azaltacaktır.<br />
ISO 9000,14000, 27000, 17000, 50000....... serisi<br />
standartlarda özellikle PROSES (süreç) YÖNETİMİ<br />
standardın esasını oluşturmaktadır. Diğer ortak konu<br />
ise “SÜREKLİ İYİLEŞTİRME”dir.<br />
Proses yaklaşımı, standartta, “Girdileri çıktılara dönüştüren<br />
faaliyetler bütünüdür” şeklinde tarif edilmektedir.<br />
Prosesin başarılı sonuçlanabilmesi için; proses hedefi,<br />
proses kriterlerinin ÖLÇÜLEBİLİR nitelikte belirlenmesine,<br />
izleme ve veri toplanması ve hedef ve sonuç karşılaştırılmasının<br />
sürekli yapılmasına bağlı olacaktır. İnovasyona<br />
da proses yaklaşımı kesinlikle uygulanabilir bir<br />
araçtır. Yeter ki inovasyon süreçleri doğru tespit edilsin.<br />
Kümülatif olarak, inovasyon, kısmi Arge faaliyetlerinin<br />
konsolide edilmiş sonuçlarıdır. Günümüzde kalite standartlarının<br />
kombine edilmiş uygulamaları sonucunda<br />
TOPLAM KALİTE kavramı geliştirilmiştir. Toplam Kalite<br />
yaklaşımının işletmelere çok önemli faydalar sağladığı<br />
herkes tarafından kabul edilmektedir.<br />
Standardizasyonun ve onun kollektif uygulaması olan<br />
Toplam Kalite Yönetimi (TKY) yaklaşımının İnovasyon<br />
faaliyetlerine etkilerinin bilimsel seviyede yeterince incelenmesi<br />
yapıldığı henüz söylenemez. Bu konudaki<br />
denemelerden birisi burada bahse değer bulunmuştur.<br />
Yüksek Lisans tezi olarak hazırlanmış bu çalışmada,<br />
Toplam Kalite ile İnovasyon arasındaki ilişkiler, Endüstri<br />
mühendisliği metodolojisi ile incelenmiş ve ilginç sonuçlara<br />
ulaşılmıştır.<br />
Bahse konu çalışmanın ilgili kısımları buraya taşınmıştır.<br />
Bu çalışmada hipotetik yaklaşımla, Müşteri memnuniyetinden,<br />
çalışan memnuniyetine oradan üst yönetimin<br />
destek etkisi vs konularında bazı hipotezler ileri sürülmüş<br />
ve yapılan anket çalışmaları ile elde edilen veriler<br />
istatistik metodlarla analiz edilerek bazı sonuçlara ulaşılmıştır.<br />
Aynı çalışmada hipotetik yaklaşımla TKY-İnovasyon<br />
ilişkisi de incelenmiş ve ekte edilen bulguların<br />
konumuyla ilgili özet bilgiler verilmiştir.<br />
Aşağıda verilen çizelgeler her bir hipotez için elde edilen<br />
verilerin analizini göstermektedir.<br />
Bu inovasyon uygulamaları ile TKY ve inovasyon uygulamaları<br />
için çalışanların cesaretlendirilmesi arasında<br />
anlamlı bir ilişki vardır.<br />
Bu ilişkinin gücünü test etmek için hesaplanan Spearman’ın<br />
korelasyon katsayısı 0,385 olarak bulunmuştur.<br />
Ayrıntılı bilgi için : (Bknz : Sinem DEDE, Çukurova Üniv. Fen Bilimleri<br />
Enstitüsü (FBE)<br />
Yüksek Lisans Tezi – “Toplam Kalite Yönetimi ve İnovasyon<br />
arasındaki ilişkinin istatistiksel analizi” Adana-2012)<br />
23 KASIM <strong>2013</strong>
Bu da aradaki ilişkinin pozitif yönde normal bir ilişki olduğunu<br />
göstermektedir. Ankete katılan işletmelerden<br />
inovasyon uygulaması yapanlar, TKY ve inovasyon uygulamalarını<br />
desteklemekte ve bununla ilgili çalışanları<br />
cesaretlendirilmektedir.”<br />
“ TKY uygulamalarının en önemli ilkelerinden biri müşteri<br />
memnuniyetidir. İşletmeler, müşterilerinin ihtiyaçlarını<br />
belirleyip, bu ihtiyaçlara uygun ürün ya da hizmet ürettiklerinde<br />
müşteri memnuniyeti sağlanmış olur. Böylelikle<br />
istediğini alan müşteri de işletmeye kar kazandırır.<br />
Ankete katılan işletmelerden de TKY uygulayanların,<br />
Ayrıntılı bilgi için : (Bknz : Sinem DEDE , Çukurova Üniv. Fen Bilimleri<br />
Enstitüsü (FBE)<br />
Yüksek Lisans Tezi – “Toplam Kalite Yönetimi ve İnovasyon arasındaki<br />
ilişkinin istatistiksel analizi” Adana-2012)<br />
müşteri memnuniyetine de önem verdiği görülmektedir.<br />
Literatüre bakıldığında da P. Punnakitikashem, T.<br />
Laosirihongthong, D. Adebanjo ve M. W. McLean, Daniel<br />
I. Prajogo ve Amrik S. Sohal, Jose Carlos Pinho,<br />
Sanjay L. Ahire ve T. Ravichandran, Prakash J. Singh<br />
ve Alan J. R. Smith ve Jose Carlos Pinho da yaptıkları<br />
çalışmalarda TKY uygulamaları ve müşteri memnuniyeti<br />
arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulmuşlardır.<br />
Anket sonuçlarına bakıldığında aradaki ilişkinin gücü<br />
normal çıkmıştır. Oysa literatür çalışmaları doğrultusunda<br />
bu ilişkinin gücünün daha güçlü çıkması bekleniyordu.<br />
Bunun nedeni olarak, anketi yanıtlayan işletmelerin<br />
büyük çoğunluğunun küçük ve orta dereceli işletmeler<br />
olması ve bu işletmelerin de TKY uygulamaları tam anlamıyla<br />
işletmelerine uyarlayamaması gösterilebilir.<br />
Anket çalışmalarıyla elde edilmek istenen diğer bir bilgi<br />
de TKY uygulayan işletmelerin inovasyon uygulamalarında<br />
da başarılı olup olmadıklarıdır. Diğer bir deyişle<br />
TKY uygulamalarının inovasyon uygulamalarını pozitif<br />
yönde etkileyip etkilemeyeceğinin araştırılmasıdır. İşletmelerin<br />
bu sorulara verdikleri cevaplar incelendiğinde<br />
arada pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir.<br />
İlişkinin gücüne ise normal derecededir. Bu sonuç<br />
göstermektedir ki TKY uygulayan işletmelerin inovasyon<br />
uygulamalarına geçişleri daha kolay olmaktadır.<br />
Literatüre bakıldığı zaman Daniel I. Prajogo ve Amrik<br />
S. Sohal, Sanjay L. Ahire ve T. Ravichandran, Prakash<br />
J. Singh ve Alan J. R. Smith, Jesus Perdomu-Ortiz,<br />
Javier Gonzalez-Benito ve Jesus Galende, Ana Abrunhosa<br />
ve Patrica Moura E Sa, Jose Carlos Pinho, Panagiotis<br />
Trivellas ve Illias Santouridis, Richard Yu Yuan<br />
Hung, Bella Ya-Hui Lien, Baiyin Yang, Chi-Min Wu ve<br />
Yu-Ming Kuo yaptıkları çalışmada TKY ve inovasyon<br />
uygulamaları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğunu<br />
bulmuşlardır.<br />
Ayrıntılı bilgi için : (Bknz : Sinem DEDE, Çukurova Üniv. Fen Bilimleri<br />
Enstitüsü (FBE)<br />
Yüksek Lisans Tezi – “Toplam Kalite Yönetimi ve İnovasyon arasındaki<br />
ilişkinin istatistiksel analizi” Adana-2012)<br />
24
E K L E R :<br />
EK: 1- (OECD – Oslo kılavuzundan alınmıştır. )<br />
Ürün yeniliklerine örnekler:<br />
Mallar<br />
• Girdilerin, iyileştirilmiş özellikler taşıyan malzemelerle<br />
(nefes alabilen tekstil ürünleri, hafif fakat güçlü<br />
kompozitler, çevreyle dost plastikler, vb.) değiştirilmesi.<br />
• Ulaştırma teçhizatında küresel konumlandırma sistemleri<br />
(GPS).<br />
• Cep telefonlarında kameralar.<br />
• Konfeksiyonda bağlama sistemleri.<br />
• Ekmek tost haline geldiğinde otomatik olarak kapanan<br />
tost makinaları gibi, kullanıcıya kolaylık ve<br />
rahatlığı iyileştiren yazılımlar içeren ev cihazları<br />
• Bireysel finansal işlemleri tanımlayan ve izleyen hile-önleyici<br />
yazılımlar.<br />
• Dizüstü bilgisayarlarda içerilmiş kablosuz ağ kurma<br />
sistemleri.<br />
• Yeni işlevsel özellikleri olan gıda ürünleri (kandaki<br />
kolesterol düzeyini düşüren margarin, yeni kültür<br />
türleri kullanılarak üretilen yoğurtlar, vb.).<br />
• Enerji tüketimini önemli derecede azaltan ürünler<br />
(enerji verimli buzdolapları, vb.)<br />
• Çevresel standartları sağlamak amacıyla ürünlerde<br />
yapılan önemli değişiklikler.<br />
• Programlanabilir radyatörler veya termostatlar.<br />
• IP (internet protokol) telefonlar.<br />
• Önemli derecede iyileştirilmiş etkileri bulunan yeni<br />
ilaçlar<br />
Hizmetler<br />
• Kiralık araçlar için eve teslim evden iade sistemi<br />
gibi, müşterilerin mal ve hizmetlere erişimini önemli<br />
derecede iyileştiren yeni hizmetler.<br />
• Belli bir aylık ücret karşılığında müşterilerin önceden<br />
belirlenmiş sayıda DVD’yi Internet üzerinden sipariş<br />
edebildikleri, posta yoluyla eve teslim ve önceden<br />
adreslenmiş bir zarf ile iade şeklinde işleyen DVD<br />
abonelik hizmeti.<br />
• Geniş bant internet yoluyla video siparişi.<br />
• Bankacılık veya fatura ödeme sistemleri gibi internet<br />
hizmetleri.<br />
• Yeni veya kullanılmış mallar üzerinde genişletilmiş<br />
garanti gibi yeni garanti formları ya da garantilerin,<br />
kredi kartları, banka hesapları ya da müşteri abonelik<br />
kartları gibi, diğer hizmetlerle birlikte paketlenmesi.<br />
Süreç yeniliklerine örnekler:<br />
Üretim<br />
• Otomasyon teçhizatı veya süreçleri ayarlayabilen<br />
gerçek-zamanlı sensörler gibi yeni veya iyileştirilmiş<br />
imalat teknolojisi tesisatı.<br />
• Yeni veya iyileştirilmiş ürünler için gereken yeni teçhizat.<br />
• Lazer kesim araçları.<br />
• Otomatik ambalajlama.<br />
• Bilgisayar destekli ürün geliştirme.<br />
• Baskı süreçlerinin dijitalleştirilmesi.<br />
• Üretim kalite kontrolü için bilgisayarlı teçhizat.<br />
• Üretim izleme için iyileştirilmiş test etme teçhizatı.<br />
Teslimat ve operasyonlar<br />
• Mal ve envanter kaydı için taşınabilir tarayıcılar/bilgisayarlar.<br />
• Malzemeleri arz zinciri boyunca izlemek amacıyla<br />
barkodlama veya pasif radyo frekans teşhis (RFID)<br />
çiplerinin tanıtımı.<br />
• Ulaştırma teçhizatı için GPS (Küresel Konumlandırma<br />
Sistemi) izleme sistemleri.<br />
• Optimal teslimat güzergâhlarını teşhis etmek amaçlı<br />
yazılım tanıtımı.<br />
• Satın alma, muhasebe veya bakım sistemleri için<br />
yeni veya iyileştirilmiş yazılım veya rutinler.<br />
• Elektronik takas sistemlerinin tanıtımı.<br />
• Otomatik sesli-yanıt sisteminin tanıtımı.<br />
Pazarlama yeniliklerine örnekler:<br />
• Pazarlama yenilikleri, firma tarafından ilk defa kullanılması<br />
kaydıyla her türlü pazarlama yöntemini ifade<br />
edebilir (ürün tasarımı/ambalajlama, konumlandırma,<br />
fiyatlama, promosyon).<br />
Tasarım ve ambalajlama<br />
• Yeni bir görünüm kazandırmak ve cazibesini artırmak<br />
amacıyla bir mobilya hattının tasarımında<br />
önemli bir değişiklik gerçekleştirilmesi.<br />
• Ürüne ayırt edici özel bir görünüm kazandırmak<br />
amacıyla bir vücut losyonu şişesi üzerinde temelden<br />
yeni bir tasarım gerçekleştirilmesi.<br />
Konumlandırma (satış kanalları)<br />
• Ürün-lisanslamanın ilk kez tanıtılması.<br />
• Doğrudan satış veya münhasır pazarlamanın ilk kez<br />
tanıtımı.<br />
• Örneğin, müşterilerin ürünleri tamamen dekore<br />
edilmiş odalarda görmelerini sağlayan, temalara<br />
25 KASIM <strong>2013</strong>
göre tasarlanmış mobilya satış odaları gibi yeni ürün<br />
sunum konseptlerinin gerçekleştirilmesi.<br />
• Ürünlerin sunumunu her müşterinin kendi özel ihtiyaçlarına<br />
göre düzenlenmesini sağlamak üzere, örneğin<br />
müşteri abone kartlarından, kişiselleştirilmiş<br />
bilgi sisteminin gerçekleştirilmesi.<br />
Fiyatlama<br />
• Müşterilerin firmanın web sitesinde arzu ettikleri<br />
ürün özelliklerini seçmelerini ve ardından belirttikleri<br />
ürünün fiyatını görmelerini sağlayan yeni bir yöntemin<br />
tanıtımı.<br />
• Bir mal veya hizmetin fiyatının o mal veya hizmete<br />
yönelik talebe göre değiştirilmesine ilişkin bir yöntemin<br />
ilk kez kullanılması. Oslo Klv. 152 – 157<br />
Organizasyonel yeniliklere örnekler:<br />
• Organizasyonel yenilikler, firma tarafından ilk defa<br />
kullanılması kaydıyla, bir firmanın ticari uygulamaları,<br />
işyeri organizasyonu veya dış ilişkilerindeki her<br />
turlu organizasyonel yöntemi ifade edebilir.<br />
Ticari uygulamalar<br />
• Diğerleri tarafından daha kolaylıkla erişilebilir olması<br />
amacıyla yeni bir en iyi uygulamalar, dersler ve diğer<br />
bilgiler veri tabanının oluşturulması.<br />
• Firma faaliyetleri (üretim, finans, strateji ve pazarlama)<br />
için entegre bir izleme sisteminin ilk kez tanıtımı.<br />
• Arz zinciri yönetimi, ticari yeniden yapılandırma, üretim<br />
düzenleme ve kalite yönetim sistemi gibi genel<br />
üretim veya arz operasyonları için yönetim sistemlerinin<br />
ilk kez tanıtımı.<br />
• Farklı geçmişlerden veya sorumluluk alanlarından<br />
gelen personeli bir araya getiren verimli ve işlevsel<br />
ekipleri yaratmak amaçlı eğitim programlarının ilk<br />
kez tanıtımı.<br />
İşyeri organizasyonu<br />
• Örneğin üretim, dağıtım ve satış personeline, iş süreçleri<br />
üzerinde önemli derecede daha fazla kontrol<br />
ve sorumluluk vermek gibi, firma işçileri için dağıtılmış<br />
iş sorumluluklarının ilk kez gerçekleştirilmesi.<br />
Oslo Klv. 152 – 157<br />
EK:2-<br />
Yenilik faaliyeti hakkında nitel veriler<br />
Yenilik faaliyetleri hakkında nitel veriler toplanması<br />
tavsiye edilmektedir. Firmaların yukarıdaki faaliyetleri<br />
gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri hakkında sorular,<br />
tek bir yıla ya da tüm gözlem dönemine yönelik olabilir.<br />
Taramalar, tüm yenilik kategorileri ya da bunların<br />
bir alt-kümesi hakkında nitel veriler toplamayı isteye-<br />
bilir. Birden fazla yıl yaklaşımı, düzenli temelde yenilik<br />
faaliyetleri gerçekleştirmeyen teşebbüsler için yenilik<br />
faaliyetlerin yakalanması avantajını taşımaktadır.<br />
Yenilik faaliyetlerinin her ayrı türü hakkında ek bilgiler<br />
de toplanabilir.<br />
Buna örnek olarak, Ar-Ge faaliyetinin sürekli mi yoksa<br />
kesintili mi olduğu, teşebbüsün hangi tür dış bilgiler<br />
edinmiş olduğu ya da yazılım harcamaları hakkında ayrı<br />
bir soru verilebilir.<br />
Yenilik faaliyetinin diğer nitel göstergeleri<br />
Eğitim düzeyi ve teknik personel sayısı gibi personel<br />
özellikleri hakkında bilgiler de yenilik taramalarında toplanabilir.<br />
Örneğin, yüksek eğitim sertifikalı veya dereceli (ISCED<br />
5-6) çalışanların yüzdesi ve yeniliğe ya da Ar-Ge’ye dâhil<br />
olan personel yüzdesi, firmanın bilgi birikiminin ve<br />
çalışanlarının yenilik kapasitesinin ilave ölçütleri olarak<br />
kullanılabilir. Bunun ötesinde, çoğu teşebbüs muhtemelen<br />
çalışanlarının eğitim düzeyi hakkında bilgiye<br />
sahiptir. Ek bir nitel gösterge ise, teşebbüslerin, çalışanların<br />
eğitimi/öğretimine ya da araştırma personeli<br />
istihdamına mali destek sağlayan ulusal ve uluslararası<br />
programlara katılıp katılmadıklarıdır.<br />
Yenilik faaliyeti hakkında nicel veriler<br />
Yenilik harcamaları hakkında nicel veriler toplanması<br />
için, faaliyet türüne göre dağılım kullanılması tavsiye<br />
edilmektedir (Bu Bölüm‘ün 3. Kısmına bakınız). Taramalar,<br />
tüm yenilik faaliyeti kategorileri hakkında nicel<br />
veriler toplamayı isteyebilir ya da, yenilik harcamalarının<br />
ölçümü zor olmasından ötürü, taramalar, bunların<br />
bir alt-kümesi hakkında veri toplamayı tercih edebilir.<br />
Yenilik harcamaları, ayrıca harcama türüne (yenilik için<br />
cari yenilik harcamaları – sermaye harcamaları) ve fon<br />
kaynağına göre de ayrıştırılabilir.<br />
Birden fazla yılı kapsayan bir dönem için yenilik faaliyetleri<br />
hakkında verilerin toplanması, yenilik faaliyetleri<br />
hakkında nitel sorular için uygulanabilir olabilmekle<br />
birlikte, firmalar içerisinde verilerin kısıtlı olması, nicel<br />
veriler için birden fazla yılı kapsayan yaklaşımın önünde<br />
ciddi bir engel oluşturmaktadır. Bu sebeple, yenilik harcamaları<br />
hakkındaki nicel soruların yalnızca referans yıl<br />
olan, gözlem yılının en son yılına yönelik olması tavsiye<br />
edilmektedir.<br />
Sermaye satın alımlarına ilişkin olarak, kategoriye ilişkin<br />
harcamalar, makine, teçhizat ve diğer sermaye malları<br />
edinimi, zaten dâhili Ar-Ge’ye dâhil edilmiş bulunan<br />
sermaye malı satın alımlarını içermemelidir. Sermaye<br />
malı satın alımları, gerçekleştikleri dönem için tümüyle<br />
dâhil edilmelidir. Bina, tesis ve teçhizata ilişkin gerçek<br />
26
veya hesaplanmış olsun tüm amortisman karşılıkları,<br />
dâhili harcamaların ölçümünden çıkarılmalıdır.<br />
Teşebbüsler sıklıkla, yenilik faaliyetleri için yapılan sermaye<br />
harcamalarının güvenilir tahminlerini sağlamada<br />
ciddi problemlerle karşılaşmaktadır. Onlara bu konuda<br />
yardımcı olmak için, toplam sermaye harcamaları (yenilik<br />
faaliyetleriyle ilişkili olmayan sermaye harcamaları<br />
dâhil) hakkındaki veriler de toplanabilir. Bu, yenilik harcamaları<br />
verilerinin güvenilirliğinin kontrolünde yardımcı<br />
olacaktır.<br />
Bazı yenilikler, birden fazla yenilik türünü kapsamaktadır.<br />
Buna bir örnek, bir ürün yeniliğine bağlantılı bir pazarlama<br />
yeniliğinin gerçekleştirilmesidir. Çifte sayımdan<br />
kaçınmak için, yenilik taramaları, yenilik harcamalarının<br />
birden fazla yenilik faaliyeti türüne dâhil edilmemesini<br />
sağlamalıdır. (OECD Oslo Kılavuzu) Osl. KLv. Syf prf<br />
357 – 373)<br />
İnovasyon için veri toplama<br />
Yukarıdaki kısım özetlenecek olursa, yenilik faaliyetleri<br />
aşağıdaki şekilde ayrıştırılabilir:<br />
Araştırma ve deneysel geliştirme<br />
Dâhili (teşebbüs içi) Ar-Ge: Bilgi birikimini artırmak ve<br />
bu birikimi yeni uygulamalar tasarlamak amacıyla kullanmak<br />
için teşebbüs içerisinde sistematik temelde<br />
girişilen yaratıcı çalışmalar. Bu, temel araştırma dâhil,<br />
teşebbüs tarafından yürütülen tüm Ar-Ge faaliyetlerini<br />
kapsamaktadır.<br />
Harici Ar-Ge edinimi: Dâhili Ar-Ge ile aynı faaliyetler olmakla<br />
birlikte, kamu veya özel araştırma kurumlarından<br />
ya da diğer teşebbüslerden (grup içerisindeki diğer<br />
teşebbüsler dâhil) satın alınmaktadır. Ürün ve süreç<br />
yenilikleri için faaliyetler<br />
Diğer dış bilgi edinimi: Ar-Ge dışında, üniversiteler ve<br />
kamu araştırma kurumları gibi kurumlar ve diğer teşebbüslerden<br />
patent kullanım hakları, patentsiz icatlar,<br />
ticari markalar, yapabilme bilgisi (know-how) ve diğer<br />
bilgi türlerinin edinimi.<br />
Makine, teçhizat ve diğer sermaye malları edinimi:<br />
Ürün ve süreç yeniliklerinin gerçekleştirilmesi için gerekli<br />
gelişmiş makineler, teçhizat, bilgisayar donanım<br />
veya yazılımı ve arsa ve bina (önemli iyileştirmeler, düzenlemeler<br />
ve onarımlar dâhil) edinimi. Dâhili Ar-Ge faaliyetlerine<br />
dâhil edilen sermaye malları edinimi hariçtir.<br />
(Osl. Klv. 101 prgf 351 -355)<br />
Veri Toplama Sıklığı<br />
Uluslararası, ulusal ve bölgesel düzeyde kullanıcı ihtiyaçları<br />
ile birlikte, teorik ve pratik faktörler, yenilik taramalarının<br />
sıklığını belirlemektedir. Yeniliğin ekonomilerin<br />
büyümesinde artan önemi, daha sık ve daha güncel<br />
veriler gerektirmektedir. Bu bakış açısından, yenilik faaliyetleri<br />
hakkında bilgiler ideal olarak her yıl toplanmalıdır.<br />
Bunun ötesinde, teorik faktörler, yenilik faaliyetlerinin<br />
dalgalar halinde ortaya çıktığını ve dolayısıyla daha<br />
düzensiz yapılan taramaların sonuçlarının taramanın<br />
yapıldığı zamana çok yüksek derecede bağlantılı olduğunu<br />
belirtmektedir. Bununla birlikte, yalnızca birkaç<br />
ülke her yıl yenilik taramaları yürütebilecek veya buna<br />
istekli durumdadır.<br />
Hem pratik faktörler hem de kullanıcı ihtiyaçları dikkate<br />
alınarak, yenilik taramalarının her iki yılda bir yürütülmesi<br />
tavsiye edilmektedir. Ancak, bunun ekonomik açıdan<br />
makul olmaması halinde, üç veya dört yıllık aralıklar tercih<br />
edilebilir.<br />
Yanıt verenler arasında karşılaştırılabilirliği sağlamak<br />
için, taramalar, yenilik hakkındaki sorular için bir gözlem<br />
dönemi belirlemelidir. (OECD Oslo Kılavuzu prgf<br />
477)<br />
Gelişmekte olan ülkelerde Yenilik Özellikleri<br />
Yayılma mekanizmaları ile adımsal değişikliğin, gelişmekte<br />
olan ülkelerin birçoğundaki yenilik süreçlerini<br />
çeşitli yollarla etkileyen sosyal ve ekonomik özellikleri<br />
sebebiyle, bu ülkelerde ortaya çıkan yeniliklerin çoğunu<br />
teşkil ettiği geniş kabul görmektedir. 3<br />
Gelişmekte olan ülkelerin yenilik süreçlerini anlamak<br />
amacıyla firmalar ve pazarların büyüklük ve yapısını bilmek<br />
önemlidir. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler<br />
(KOBİ) sektörü çok önemli olmakla birlikte (çok sayıda<br />
mikro ve küçük firmalar ile bazı ülkelerde sıklıkla kayıt<br />
dışı orta-büyüklükteki işletmeler dâhil), çoğu gelişmekte<br />
olan ülkede “büyük” olarak değerlendirilen teşebbüsler<br />
dahi genellikle yüksek birim maliyetlerle ve<br />
optimal verimliliğin çok uzağında, optimalden düşük<br />
üretim ölçeklerinde faaliyet göstermektedir. Rekabetçilik<br />
çoğunlukla, verimlilik veya farklılaştırılmış ürünlerden<br />
çok, ucuz emek veya doğal kaynakların kullanılmasına<br />
dayanmaktadır. Bu ise, gayri resmi bir yenilik organizasyonu<br />
ile daha az sayıda Ar-Ge projesi sonucuna yol<br />
açmaktadır. Dışsal etkiler ile ölçek ekonomisine ilişkin<br />
önemli pazar başarısızlıkları, yeniliğin önüne yüksek<br />
engeller koymaktadır. Örneğin, üretken süreçler ve<br />
daha özel olarak, yenilik faaliyetleri, bölünmezlik ve ölçek<br />
ekonomisine uygunsuzluk içermekte olup, bu da<br />
Ar-Ge projelerinin uygulanabilirliğini etkilemektedir.<br />
Gelişmekte olan ülkelerde yeniliğin görünümü<br />
Bir dizi dış sistemik faktör, gelişmekte olan ülkelerde<br />
yeniliğin görünümünü şekillendirmektedir. Bu faktörlere<br />
örnek olarak, makroekonomik belirsizlik, istikrarsızlık,<br />
fiziki altyapı (elektrik gibi temel hizmetlerin yetersizliği<br />
ya da “eski” iletişim teknolojileri), kurumsal kırılganlık,<br />
27 KASIM <strong>2013</strong>
yenilik hakkında sosyal farkındalık yetersizliği, teşebbüslerin<br />
riskten kaçınır yapıları, girişimci eksikliği, işletme<br />
kurmanın önündeki engeller, yönetim eğitimi ve<br />
ticari desteğe yönelik kamu politika araçlarının yetersizliği<br />
sayılabilir.<br />
İstikrarsızlık<br />
Mikro ve küçük ölçekli işletmelerde istikrarsızlık, bazı<br />
işletmelerin ulusal yenilikçi performansı yükseltme ve<br />
yenilikçilerin beşiği gibi işlev görme potansiyeline sahip<br />
oldukları, diğer yandan bazılarının da herhangi bir<br />
yenilik için yetersiz destek ve kaynağa sahip oldukları<br />
anlamına gelebilir.<br />
Kayıt Dışılık<br />
Gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri önemli derecede<br />
kayıt dışı uygulamalara dayanmaktadır. Kayıt dışılık,<br />
yenilik için olumlu bir bağlam değildir. Bazen, kayıt dışı<br />
ekonomideki problemlerin çözümüne harcanan büyük<br />
yaratıcılık, sistematik bir uygulamaya yol açmamakta<br />
ve dolayısıyla ne kapasiteleri artıran ne de yenilik-bazlı<br />
bir gelişim yolu tesis eden, izole eylemler ortaya çıkarma<br />
eğilimi göstermektedir. (OECD Oslo Kılavuzu prgf<br />
484)<br />
Gelişmekte Olan Ülkelerde Yenilik Ölçümü<br />
Gelişmekte olan ülkelerde yenilik ölçümü; kıyaslamanın<br />
mümkün kılınması ve yenilik göstergeleri için tutarlı<br />
bir uluslararası sistem tesis edilmesi amacıyla, Oslo<br />
Kılavuzu’nu kullanan gelişmiş ülkelerde elde edilenler<br />
ile karşılaştırılabilir sonuçlar üretmek zorundadır. Aynı<br />
zamanda, yenilik taramalarının, Kısım 2’de sunulan gelişmekte<br />
olan ülkelerde yenilik özelliklerini dikkate alması<br />
ve bunları bir araya getirebilmesi gerekmektedir.<br />
Bundan ötürü, 3. Bölüm’de sunulduğu gibi, yeniliğin,<br />
onun alt türlerinin (ürün, süreç, pazarlama yeniliği ve<br />
organizasyonel yenilik),yenilik faaliyetlerinin ve yenilikçi<br />
firmanın tanımları, gelişmekte olan ülkelerde ki yenilik<br />
taramaları için de geçerli olmalıdır.<br />
2. Kısım’da sunulan konuların çoğu aşağıda ele alınmakla<br />
birlikte, bu konulardan bazıları, ölçüm açısından<br />
problemler oluşturmaya devam etmektedir.<br />
Bu esas olarak, mevcut tanımların uygulanmasındaki<br />
zorluktan kaynaklanmaktadır. 5. Kısım’da da ifade<br />
edilmiş olan ana konulardan biri, “yeni veya önemli<br />
derecede iyileştirilmiş” ürünler ya da süreçler sonucunu<br />
doğurmayabilen, adımsal değişikliklerin ölçümü<br />
problemidir. Askıda kalan diğer bir konu da, “pazar için<br />
yeni” gibi kavramların daha az gelişmiş altyapılara sahip<br />
ortamlarda farklı yorumlar taşıyabilmesinden ötürü,<br />
yeniliklerin kapsamı ile ilintilidir.<br />
Kamu politikası ve özel stratejiler için özel ihtiyaçlar:<br />
potansiyel olarak yenilikçi firmalar<br />
Gelişmekte olan ülkelerde yenilik taramalarının, kamu<br />
ve özel karar alma mekanizmaları için yararlı araçlar<br />
haline gelmesi için, 1. Kısım’da ifade edilen boyutları<br />
hesaba katan yöntemler ve usullere dayandırılması<br />
gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde yenilik taramaları<br />
yürütülmesinin ana sebebi; işletmelerde yeni<br />
bilgi üretimi, yayılması, tahsisi ve kullanımı ana odak<br />
konusu olarak, işletme stratejilerinin tasarımı ve kamu<br />
politikası oluşturulmasını bilgilendirmektir. Ülkeler arası<br />
karşılaştırmalar ve kıyaslama uygulamalarına daha düşük<br />
öncelik verilmektedir.<br />
Bu sebeple ölçüm uygulamaları; yenilik sürecinin çıktıları<br />
yerine yenilik sürecinin kendisi üzerine odaklanmalı<br />
ve kapasitelerin, çabaların ve sonuçların nasıl ele alındığını<br />
vurgulamalıdır. Bu sebeple, firmalar ve organizasyonlar<br />
tarafından gösterilen çabalar (yenilik faaliyetleri)<br />
ve kapasitelerin (birikimler ve akışlar) belirlenmesi ve<br />
analizi, en az sonuçlar (yenilikler) kadar, hatta sonuçlardan<br />
daha fazla önem taşımaktadır. Yeniliği engelleyen<br />
veya kolaylaştıran faktörler, bu bağlamda anahtar<br />
göstergeler olarak görülmektedir. Gelişmekte olan<br />
ülkelerde özel bir ilgi konusu da, “potansiyel olarak<br />
yenilikçi firmalardır. Yenilik-faili firmalar, “süregelen ve<br />
terkedilmiş faaliyetler dâhil, inceleme altındaki dönem<br />
süresince yenilik faaliyetleri yürütmüş olan” firmalardır.<br />
Potansiyel olarak yenilikçi firmalar ise bunların bir<br />
alt-kümesi olup, yenilik çabaları göstermiş (yani, yenilik<br />
faaliyetleri yürütmüş) fakat analiz dönemi süresince sonuçlarını<br />
elde etmemiş olan firmalardır.<br />
Bu grup içerisinde, geçmişte yenilik yapmış olan ya da<br />
yakın gelecekte yenilik yapabilecek işletmeler bulunabilir.<br />
Yine de, ürünler ve süreçlerin hızla eskimiş hale<br />
geldikleri düşünülerek, çok sayıda potansiyel olarak<br />
yenilikçi teşebbüsün varlığı, yeniliğin önünde güçlü engellerin<br />
bulunduğunu ya da gerekli kaynakların yokluğunda,<br />
olgunlaşmamış yenilik girişimleri söz konusu olduğunu<br />
ortaya koyabilir. Gelişmekte olan ülkelerde yenilik<br />
politikalarında anahtar bir unsur, potansiyel olarak<br />
yenilikçi firmalara, onları yenilikçi olmaktan alıkoyan<br />
engelleri yenmelerinde ve gösterdikleri çabaları yeniliğe<br />
dönüştürmelerinde destek sağlamaktır.<br />
Ölçüm Öncelikleri<br />
Gelişmekte olan ülkelerde ölçüm öncelikleri, bir yenilik<br />
taraması tasarlanırken farklı önceliklere yol açan ortak<br />
sorulara (neden yeniliği ölçüyoruz, neleri ölçmeliyiz ve<br />
nasıl ölçmeliyiz) verilen farklı yanıtları dikkate almalıdır.<br />
ilk soru, bu taramaların amaçları veya ana işlevleri ile<br />
ilişkilidir. ikinci ve üçüncü ise, ölçülecek nesneyi ve en<br />
uygun yöntem ve usulleri açıklığa kavuşturmada yardımcı<br />
olmaktadır.<br />
28
Üçüncü soru, ilk soru ile yakından ilişkili, hatta ilk sorudan<br />
türetilmiş durumdadır.<br />
Gelişmekte olan ülkelerde, yenilik taramalarında aranan<br />
yanıtlar; kamu ve özel çıkar çevrelerinin, inceleme<br />
altındaki yenilik sisteminde mevcut çeşitli yenilik stratejilerini<br />
analiz etmelerini ve bu modellerin, özel teşebbüslerin<br />
rekabetçiliğinin güçlendirilmesine ve daha genel<br />
olarak ekonomik ve sosyal kalkınmaya nasıl katkı<br />
yaptığını değerlendirmelerini ve anlamalarını mümkün<br />
kılacak bilgilerden ziyade, daha az yenilikçi teşebbüs<br />
sayısı ve hatta daha az yenilik sayımıdır.<br />
Bu yaklaşım, mikro, mezo ve makro ekonomik düzeylerin<br />
analizinin birbirleriyle bağlantılandırılmasını;<br />
yenilik verilerinin ihracatın teknolojik içeriği ile ilişkilendirilmesini;<br />
özel endüstrilerin ya da genel olarak yenilik<br />
sistemlerinin güçlü ve zayıf yanlarının araştırılmasını;<br />
yenilik sistemlerinin benimseme kapasitesinin ölçülmesini;<br />
ağların teşhis edilmesini; resmi eğitim sistemi<br />
ile istihdam arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılmasını ve<br />
farklı kamu araçlarının yeniliği destekleme ve teşvik etmedeki<br />
etkinliği hakkında göstergeler elde edilmesini<br />
gerektirmektedir.<br />
Potansiyel olarak yenilikçi firmalar için göstergeler<br />
oluşturmak amacıyla, ölçüm araçlarının, özellikle yenilik<br />
faaliyetleri, engeller, kapasiteler, bağlantılar ve sonuçlar<br />
gibi yenilik stratejileri ile ilişkili ana konular ele alınırken,<br />
tüm teşebbüsleri (yani, yenilikçi ve yenilikçi olmayan)<br />
hesaba katması gerekmektedir.<br />
Rutinlerinde ve diğer özelliklerinde de mevcut olan, firma<br />
tarafından biriktirilen bilgilerdir. Yenilik kapasiteleri,<br />
teknolojik kapasitelerde olduğu gibi, bilinçli ve amaçlı,<br />
maliyetli ve zaman alıcı, doğrusal olmayan, yola bağımlı<br />
ve kümülatif olan öğrenme süreçlerinin bir sonucudur.<br />
Takip edilen yolların etkileşimsel, teknoloji-özel ve kültürel<br />
açıdan etkilenmiş yapısından ötürü, özellikle yenilikçilik<br />
ile girişimciliğin sık olmayabildiği ve kendine<br />
özgü özellikler taşıyabildiği gelişmekte olan ülkelerde,<br />
bir dizi olası gelişim yolu seçenekleri mevcuttur.<br />
Yenilik kapasiteleri ile firmanın bunları artırmaya yönelik<br />
çabaları hakkında bilgiler, firmanın güncel ve gelecekteki<br />
performansının anlaşılmasında anahtar önem<br />
taşımaktadır. Yenilik kapasiteleri, stratejilerin tasarımını,<br />
değişiklikler, iyileştirmeler ve/veya yenilikler tanıtmak<br />
üzere şekillendirmektedir (yenilik stratejileri). Yenilik<br />
stratejilerinin politika ilgisinin odağında olması halinde,<br />
yenilik kapasiteleri, gelişmekte olan ülkelerde bir yenilik<br />
taramasının tasarımı için en önemli konu durumundadır.<br />
Düzenlenmemiş fakat bireylerin zihinlerinde ya da organizasyonel<br />
rutinlerde “depolanmış” bilgilerin ölçülmesinin<br />
gerekmesinden ötürü, yenilik kapasitelerinin<br />
ölçümünde birçok zorluk söz konusudur. Aynı zamanda,<br />
firmalardan, diğer örgütler veya organizasyonlar ile<br />
bilgi alışverişi hakkında güvenilir veriler elde etmek de<br />
kolay değildir. Gelişmekte olan ülkelerde yenilik kapasitelerinin<br />
ölçümüne verilen öncelik, taramaların belli bazı<br />
boyutlarının ayrıca vurgulanmasını teşvik etmektedir:<br />
• insan kaynakları.<br />
• Bağlantılar.<br />
• Bilgi ve iletişim teknolojileri (BiT), bunların dâhil edilmesi<br />
ve kullanımı.<br />
Firmanın bilgi hazmetmeye yönelik gerçek potansiyeli<br />
ile birlikte firmanın yönetimi tarafından uygulamaya konulan<br />
karar-alma destekleme sistemlerinin türleri gibi<br />
daha karmaşık konuları incelemeye yönelik artan bir<br />
ihtiyaç da söz konusudur. Osl. Klv. 504<br />
EK:3-<br />
ULUSAL TOPLAMLAR<br />
Gayri Safi Yurtiçi Ar-Ge Harcaması (GSYARGEH)<br />
GSYARGEH, belirli bir dönem içinde ulusal bölgede<br />
yapılan dahili toplam Ar-Ge harcamasıdır.<br />
GSYARGEH, bir ülkede yapılan ve dışarıdan fon sağlanan<br />
Ar-Ge çalışmalarını içerirken dışarıda yapılan Ar-Ge<br />
çalışmalarına ilişkin ödemeleri içermez. GSYARGEH,<br />
Ar-Ge çalışması yapılan dört sektörün dahili harcamaları<br />
toplanarak elde edilir. Çoğu kez Ar-Ge çalışması yapan<br />
ve fonlayan sektörlerin matrisi olarak görüntülenir<br />
(bkz. Tablo 6.1). GSYARGEH ile GSYARGEH matrisi,<br />
uluslararası Ar-Ge karşılaştırmalarının temelini oluşturur.<br />
Bunlar ayrıca kurumsal sınıflandırmaların ve işlevsel<br />
dağılımların uygulanabileceği muhasebe sistemini de<br />
sağlar.<br />
Bu alanlardaki eğilimlerin toplam GSYARGEH seviyesini<br />
ve yapısını nasıl etkilediğini göstermek için, savunma<br />
ve sivil GSYARGEH için ayrı tablolar oluşturulması yararlı<br />
olur. Bu özellikle önemli savunma Ar-Ge programları<br />
olan ülkeler için doğrudur. Ayrım, sivil Ar-Ge ile ilgili<br />
verilerin karşılaştırılabilirliğini artırmanın bir yolu olarak<br />
diğer ülkeler için de önerilir.<br />
Gayri Safi Milli Ar-Ge Harcaması (GSMARGEH)<br />
GSMARGEH toplamı, belirli bir dönem içinde bir ülkenin<br />
kurumları tarafından finanse edilen toplam Ar-Ge<br />
harcamalarını içerir. Ülke dışında yapılan, ancak ulusal<br />
kurumlar veya o ülkede ikamet edenler tarafından finanse<br />
edilen Ar-Ge çalışmalarını içerir; bir ülkede yapılan,<br />
ancak ülke dışından fonlanan Ar-Ge çalışmalarını<br />
içermez. Ar-Ge çalışması yapan her bir sektörün içeriden<br />
fonlanan dahili harcamaları ve yurtdışında yapılan<br />
ancak yurtiçinden fonlayan sektörlerce fonlanan Ar-Ge<br />
çalışmaları eklenerek oluşturulur (bkz. Tablo 6.2). Farklı<br />
29 KASIM <strong>2013</strong>
türde birimler arasında Ar-Ge konusundaki işbirliğiyle<br />
ilgili bazı tamamlayıcı bilgileri sağlar.<br />
Uluslararası kuruluşların Ar-Ge faaliyetlerinin belirlenmesini<br />
sağlamak için, kurumsal alt sınıflandırmada<br />
önerildiği şekilde (bkz. 3. Bölüm, Kısım 3.8.3),<br />
“Yurtdışı” sektörünün uluslararası kuruluşlar için alt kategorileri<br />
olması gerekir.<br />
AR-GE İÇİN DEVLET BÜTÇE ÖDENEK VE HAR-<br />
CAMALARI (ARGEDBÖH):<br />
Hükümetlerin Ar-Ge için ne kadar harcama yaptıklarını<br />
ölçmenin iki yolu vardır. Birincisi ve en doğru sonuç vereni,<br />
bir önceki sene Ar-Ge için efektif olarak harcanan<br />
tutarı ve devlet tarafından karşılanan payı belirlemek<br />
için Ar-Ge çalışması yapan birimleri (firmalar, enstitüler,<br />
üniversiteler vb.) taramaya tabi tutmaktır. Ülkenin bir<br />
bölgesindeki Ar-Ge harcamasının toplamı (bkz. 6. Bölüm,<br />
Tablo 6.1) “devlet tarafından finanse edilen gayri<br />
safi yurtiçi Ar-Ge harcaması” (devlet tarafından finanse<br />
edilen GSYARGEH) olarak tanımlanır.<br />
Ancak, bu tür araştırmaları yapmak ve sonuçları analiz<br />
etmek için gereken zaman nedeniyle, devlet tarafından<br />
finanse edilen GSYARGEH verileri, Ar-Ge’nin gerçekleştirilmesinden<br />
sonraki bir veya iki yıldan önce hazır<br />
hale gelmez. Ayrıca taramalara cevap veren Ar-Ge<br />
birimleri, kendilerine ilişkin çeşitli hibe veya sözleşme<br />
yardımlarının devletin genel BT politikasının neresine<br />
oturduğunu bazen yansıtamayabilirler.<br />
Sonuç olarak, bütçelerdeki veriler kullanılarak, Ar-Ge<br />
için devlet desteğini ölçmenin ikinci bir yolu geliştirilmiştir.<br />
Bu yol özellikle, Ar-Ge ile ilgili tüm bütçe kalemlerinin<br />
belirlenmesini, fonlama bakımından bu kalemlerin Ar-<br />
Ge içeriğinin ölçülmesini veya tahmin edilmesini öngörür.<br />
Bu tahminler Ar-Ge’yi gerçekleştirene dayalı veriler<br />
kadar kesin değildir, ancak bütçeden türetildiklerinden,<br />
“amaçlara” veya “hedeflere” göre sınıflandırma yoluyla<br />
politikayla ilişkilendirilebilirler. Bu tür bütçeye dayalı<br />
verilerin özellikleri bu bölümde açıklanmıştır. Bütçeye<br />
dayalı veriler, bundan böyle resmi olarak “Ar-Ge için<br />
Devlet Bütçe Ödenek ve Harcamaları” (ARGEDBÖH)<br />
olarak adlandırılmaktadır.<br />
Diğer Uluslararası Standartlarla İlişki:<br />
Bu bölümde ele alınan tanımlar, mümkün olduğunca,<br />
Eurostat ve Nordforsk/iskandinav Sanayi Fonu (Nordforsk,<br />
1983) tarafından geliştirilen yöntembilimlerle<br />
uyumludur.<br />
ARGEDBÖH İçin Bütçesel Veri Kaynakları:<br />
Bütçeyle ilgili usulün ayrıntıları ülkeden ülkeye değişse<br />
de, yedi ana aşamadan söz etmek mümkündür:<br />
i) Tahminler (bütçe görüşmeleri başlamadan önceki<br />
fonlama tahminleri).<br />
ii) Bütçe tahminleri (bakanlıklar tarafından istendiği şekilde<br />
özellikle bakanlıklar arası görüşmeler için, itibari<br />
rakamlar).<br />
iii) Bütçe teklifi (bir sonraki yıl için parlamentoya sunulan<br />
rakamlar).<br />
iv) Bütçe başlangıç ödenekleri (parlamentodaki görüşmede<br />
belirtilen değişiklikler dahil olmak üzere bir<br />
sonraki yıl için parlamento tarafından oylanan rakamlar).<br />
Devlet Bütçe Ödenek veya Harcamalarının<br />
Kapsamı:<br />
Dahili ve Harici Harcamalar:<br />
ARGEDBÖH yalnızca devlet kuruluşlarındaki, devlet<br />
tarafından finanse edilen Ar-Ge’yi değil, aynı zamanda<br />
diğer üç ulusal sektörde (ticari teşebbüs, özel kâr amacı<br />
gütmeyen, yükseköğretim) ve yurtdışında (uluslararası<br />
kuruluşlar dahil) devlet tarafından finanse edilen<br />
Ar-Ge’yi de kapsar.<br />
Fonlamaya ve Gerçekleştiriciye Dayalı<br />
Raporlama:<br />
Ar-Ge harcamaları ya parayı (fonlamayı) sağlayan kuruluş<br />
tarafından veya Ar-Ge’yi gerçekleştiren kuruluş tarafından<br />
raporlanabilir. Genel olarak bu kılavuz OECD<br />
taramalarında standart tablolarda kullanılan ikinci yaklaşımı<br />
önerir. Bununla birlikte, ARGEDBÖH serileri için<br />
birinci yaklaşım tercih edilir. ARGEDBÖH verileri, gerçekleştiriciye<br />
değil, fonlayıcıya dayandırılmalıdır.<br />
Bütçe Fonları:<br />
ARGEDBÖH, tabii olarak vergi veya bütçe içinde yer<br />
alan diğer devlet gelirlerinden yapılan tüm harcamaları<br />
içerir.<br />
Devlet kurumları tarafından gerçekleştirilen ancak diğer<br />
kaynaklardan finanse edilmesi beklenen Ar-Ge<br />
ödenekleri ise sorunlu bir alandır. Bazı ülkelerde, ilgili<br />
kuruluşun harcama için hükümetten izin alması gerektiğinden<br />
(brüt yaklaşım), bunlar devlet bütçesine eklenebilir.<br />
Diğerlerinde, devlet bütçesi dışında tutabilirler<br />
(net yaklaşım). Bu devlet fonları ele alınırken, aşağıdakiler<br />
arasında bir ayrım yapılmalıdır:<br />
– Ar-Ge’nin devlet kurumları tarafından gerçekleştirilmesi<br />
için, diğer sektörlerden sağlanan sözleşme<br />
yardımları veya hibeler.<br />
– Devlet laboratuvarlarının dağıtılmamış gelirleri, vergi<br />
hasılatları vb. gibi diğer devlet fonları.<br />
30
Standartların ve<br />
Uygunluk Değerlendirmenin<br />
Tarife Dışı Engel Olarak<br />
Kullanımı<br />
TARİFE DIŞI KULLANIM<br />
Dış ticaretin temel amacı; iç pazarda bulunmayan veya<br />
yüksek maliyetli olan ürün ve hizmetlerin uluslararası<br />
pazarlardan sağlanması, aynı zamanda iç pazarda fazla<br />
olan ürün ve hizmetlerin uluslararası pazara transferi<br />
ile ekonominin gelişmesi böylece refah seviyesinin<br />
yükseltilmesidir. Özetle; uluslararası ticaret, ülkelerin<br />
ekonomik menfaatine dayalı olarak gerçekleştirilen faaliyetlerden<br />
oluşmaktadır. Uluslararası ticarette engellerde<br />
bu noktada ortaya çıkmaktadır. Bu sunumda tarife<br />
ve tarife dışı engellerin azaltılarak uluslararası ticaretin<br />
önündeki engellerin kaldırılması amacıyla hayata geçirilen<br />
GATT ve DTÖ anlaşmalarından bahsedilerek, bu<br />
anlaşmalarda aynı zamanda tarife dışı engellerin oluşmasına<br />
neden olan teknik engeller kapsamında standartlar,<br />
teknik düzenlemeler ve uygunluk değerlendirme<br />
prosedürleri hususlarına değinilecek, bu engellerin<br />
kaldırılmasına yönelik önlemler üzerinde görüşler aktarılacaktır.<br />
ULUSLARARASI TİCARETİ DÜZENLEYEN<br />
ANLAŞMALAR:<br />
İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünya ticaretindeki<br />
uygulamalar, ülkelerin ticarette yoğun olarak korumacı<br />
politikalar izledikleri bir dönemdir. Sonuçta, ticarette<br />
haksız rekabet şartlarının yaşandığı görülmektedir.<br />
1948 yılında 23 ülke tarafından imzalanan “Tarifeler ve<br />
Ticaret Genel Anlaşması” (GATT), uluslararası ticaretin<br />
düzenlenmesinden sorumlu bir platform halini almıştır.<br />
1995 yılında Uruguay Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri<br />
sonucunda Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurulmuştur.<br />
Diğer yandan, 1979 yılında 32 ülke tarafından imzalanan<br />
“Ticarette Teknik Engeller Çoklu Anlaşması”nın yerini<br />
alan ve 149 DTÖ üyesi ülke tarafından kabul edilen<br />
“Ticarette Teknik Engeller Anlaşması” (TBT) DTÖ üyesi<br />
tüm ülkeleri bağlayıcı niteliktedir.<br />
Ayfer ADIGÜZEL<br />
TÜRK LOYDU<br />
Endüstri ve Belgelendirme Bölüm Başkanı<br />
Gerek GATT gerekse Uruguay Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri<br />
sırasında gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarının<br />
ortadan kaldırılması ile serbest ticaret hedefine<br />
erişilemeyeceği gerçeği ortaya çıkmıştır.<br />
Ticarî alanda çıkarılan engeller karşısında sanayileşmiş<br />
ülkeler, dünya pazarlarında rekabetçi bir ortam oluşturarak<br />
dünya ticaretinin geliştirilmesi amacıyla GATT<br />
kurallarını uygulamaya koymuşlardır. GATT’ın en büyük<br />
başarısı; miktar kısıtlamaları gibi tarife dışı engellerin tarifelere<br />
dönüştürülmesi, tarifelerin de –tüm ürünler için<br />
olmasa dahi- önemli ölçüde azaltılması olmuştur. Bu<br />
şekilde şeffaflığın sağlanması hedeflenmiştir. Ticarette<br />
klasik ticari engellerin azalması, ülkeler tarafından yeni<br />
engellerin/önlemlerin ticaret sahnesine sürülmesine yol<br />
açmıştır. GATT’ın amacı; üye devletlerin adil ve tam rekabet<br />
şartlarında ticaret yapabilecekleri serbest ve açık<br />
bir ticaret sistemi oluşturmaktır. Bu çerçevede hedef,<br />
tarifelerin ve tarife dışı engellerin azaltılmasını sağlamaktır.<br />
DTÖ bünyesinde yürütülen çalışmaların önemli oranı<br />
insan sağlığı ve güvenliği, bitki ve hayvan sağlığı, tüketicileri<br />
yanıltıcı uygulamaların önlenmesi, çevre ve<br />
ürün güvenliği ile bu kapsamda alınan önlemlerin ticari<br />
korumacılığa dönüşmemesi için dengeli bir uygulama<br />
sağlanmasına yöneliktir.<br />
TANIMLAR<br />
Sunum içerisinde yer alan teknik terimleri kısaca açıklamak<br />
gerekirse;<br />
Standartlar: Ortak ve tekrarlanan kullanımlar hedefle-<br />
31 KASIM <strong>2013</strong>
nerek, ürünlerin kalite ve uyumluk kriterlerini karşılayan<br />
ürün özellikleri veya üretim yöntemleri belirlenmiş olan<br />
üretici/kullanıcı vb. taraflarca talep edilen pazar odaklı<br />
dokümanlardır. Teknik düzenlemelerin aksine uygulaması<br />
zorunlu dokümanlar değildir.<br />
Teknik Düzenlemeler: Ticarette teknik engel oluşturmayacak<br />
şekilde düşük kaliteli ve güvensiz ürünlerin<br />
piyasaya sürülmesini engellemek, haksız rekabeti önlemek<br />
ve tüketicinin nitelikli ve güvenli ürünlere erişiminin<br />
sağlanması amacıyla ülkeler tarafından oluşturulan<br />
mevzuatla düzenlenmiş uygulaması zorunlu düzenlemelerdir.<br />
Teknik düzenlemelerde uygulanacak hükümlerin<br />
yanı sıra ürüne ilişkin üretim yöntemleri ve ürün<br />
özellikleri tanımlanmaktadır. (Örn; klasik yaklaşım, yeni<br />
yaklaşım yönetmelikleri )<br />
Teknik düzenleme özetle; bir ürün ya da ürün grubuna<br />
ait olmalıdır, ürünün özelliklerini ortaya koymalıdır ve<br />
ürün özelliklerine uyum zorunluluğu getirmelidir.<br />
Uygunluk Değerlendirmesi: Ürünün teknik düzenleme<br />
veya standartların gereklerine uygunluğun<br />
doğrulanması amacıyla doğrudan veya dolaylı olarak<br />
gerçekleştirilen her türlü prosedür olarak tanımlanmaktadır.<br />
Bu çerçevede ürünlere uygulanan test/analizler,<br />
denetlemeler, uygunluk teyit uygulamaları, muayeneler,<br />
değerlendirmeler vb. uygunluk değerlendirme prosedürü<br />
olarak değerlendirilir.<br />
Uygunluk Değerlendirme Sistemi: akreditasyon,<br />
kalibrasyon, metroloji, standardizasyon ve belgelendirme<br />
süreçlerini içermektedir. (uygunluk değerlendirmesi<br />
tarafları görseli)<br />
Teknik düzenlemelere uygun olmayan ürünlerin pazara<br />
sunulması mümkün olmamakla birlikte, standartlara<br />
uygunluğu teyit edilmeden üretilen ürünler pazarda kabul<br />
gördüğü ölçüde piyasaya sunulması mümkündür.<br />
Tarife Dışı Engel: Gümrük tarifesi dışında (vergi uygulaması)<br />
uluslararası ticaretin serbest koşulları çerçevesinde<br />
gerçekleşmesine engel olan her tür araç<br />
ve politika tarife dışı engel adını almaktadır. (Örneğin;<br />
farklı ürün/üretim/çevre standartları, farklı uygunluk değerlendirmesi<br />
prosedürleri, ayırıma yönelik kamu alım<br />
politikaları, kısıtlayıcı fiyatlar, fikri ve sınai haklar, dağıtım<br />
anlaşmaları, vergilendirme farklılıkları)<br />
TİCARETTE TEKNİK ENGELLER<br />
GATT anlaşmasının istisnalara ilişkin XX. maddesi, TBT<br />
anlaşmasında da aynı temeller üzerinde kurulmuş olup,<br />
bu anlaşma gereklerine dayandırılarak ülkelerin insan,<br />
hayvan, bitki sağlığı, ürün güvenliği ve nesli tükenmekte<br />
olan doğal kaynakların korunması amacıyla gerek<br />
gördükleri önlemleri almalarının engellenemeyeceğine<br />
hükmetmektedir. Diğer yandan; alınacak önlemlerin<br />
aynı koşulların geçerli olduğu ülkeler arasında keyfi ya<br />
da kabul edilmeyen bir engele dönüştürülmemesi önkoşul<br />
olarak anlaşmanın ilgili maddesinde yer almaktadır.<br />
Ancak, GATT’a bağlı olarak gümrük vergileri azaltılırken,<br />
özellikle gelişmiş ülkelerce, rekabet gücü yüksek<br />
olan ürünlerin ithalâtını kısıtlamak amacıyla GATT’ın is-<br />
32
tisna oluşturan hükümlerine dayandırılan tarife dışı engel<br />
uygulamalarında artış görülmüştür.<br />
TBT anlaşmasının hükümleri tüm sanayi ve tarım ürünlerine<br />
yönelik olmakla birlikte, iki istisnası bulunmaktadır:<br />
- Kamu alımları<br />
- Sağlık ve bitki sağlığına yönelik önlemler<br />
Artan tüketici bilincinin etkisi ile ülkeler insan, çevre,<br />
bitki sağlığı, tüketiciyi yanıltıcı uygulamaların önlenmesi<br />
ve güvenli ürünlerin piyasaya sürülmesini teminen daha<br />
kapsamlı ve tutucu ürün kriterleri belirleme yoluna gitmiştir.<br />
Ancak ülkelerin almış oldukları bu önlemler/düzenlemeler<br />
uluslararası ticarette ülkelerin ulusal sanayisini<br />
koruma politikasına dönüşen bir süreç, diğer bir<br />
deyişle yeni bir teknik engel olmuştur.<br />
Uluslararası ticarette karşılaşılan pek çok teknik engel<br />
ne yazık ki yine standart, teknik düzenleme ve uygunluk<br />
değerlendirmesi prosedürlerinin hazırlanması kabulü<br />
ve uygulanmasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.<br />
Bu engeller içinde ağırlıklı olarak çevre, coğrafik farklılıklar,<br />
ürün standartlarındaki farklılıklarla ilgili kriterler bulunmaktadır.<br />
Artık, ülkeler ticarî alanda bu tür kriterleri<br />
-haklı veya haksız nedenlerle- ileri sürerek ticarî politikalarını<br />
belirlemektedirler.<br />
Teknik Engellere Somut Örnekler:<br />
Ürün standartları: Ürünün kalitesi, dayanıklılığı, boyutları,<br />
sağlığa etkileri gibi teknik özellikleri belirler.<br />
Bunlar arasında çevreyle ilgili olanlar, ürünün kullanımı<br />
ve sonrasında çevreye olan etkileri ile ilgilidir. Tarımsal<br />
ürünlerdeki kimyasal girdi artıklarına getirilen sınırlamalar,<br />
meşrubatın yeniden kullanılabilen şişelerde satılma<br />
mecburiyeti, bu tür standartlara örnek olarak verilebilir.<br />
Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok ülke, bu<br />
standartlara uygun olmayan ürünlerin ithalini engellemektedir.<br />
Ürün standartları arasında, ambalaj maddeleriyle ilgili<br />
olanlar uluslararası ticareti önemli ölçüde etkileyen önlemler<br />
arasındadır. Bu tür önlemlerin ticareti ne şekilde<br />
olumsuz etkilediğine bir örnek olarak şu uygulama verilebilir.<br />
Almanya’da, 1991 yılında yürürlüğe giren ve ambalaj<br />
atıklarının önlenmesini amaçlayan bir karar, üretici<br />
ve dağıtıcı şirketleri sattıkları malların ambalajlarını geri<br />
almakla sorumlu tutmaktadır. Aslında ithal edilen mallar<br />
için bu sorumluluk, ithal eden firmaya aittir ancak,<br />
uygulamada ihracatçı firmalar, bu arada Türkiye ihracatçıları<br />
bu karardan olumsuz etkilenmişlerdir. Buna<br />
benzer bir diğer örnekte Fransa’daki bir uygulamadan<br />
verilebilir. Fransa’da 1993 yılında bir düzenlemeyle,<br />
ambalaj maddelerinin yeniden kullanımı şartı getirilmiştir.<br />
Ancak, gelişmekte olan ülkelerce yaygın olarak kullanılan<br />
jüt ve pamuk gibi bazı ambalaj maddeleri, çevre<br />
açısından avantajlı sayılmalarına rağmen, bu ülkelerin<br />
mağduriyetine yol açmıştır. Çünkü bu maddelerin yeniden<br />
kullanımı imkânı ithalâtçı ülkelerde mevcut değildir.<br />
Çevre ve sosyal sorumluluk standartları: Çevre<br />
bilincinin artması ve ülkelerin tüketicilerin, çevreyi kirletmeyen<br />
ürünleri tanıyabilmesini teminen bazı kuruluşlar<br />
tarafından çeşitli eko-etiketler geliştirilmekte ve buna<br />
bağlı olarak çevre ile ilgili sınırlama standartları oluşturulmaktadır.<br />
Dolayısıyla aynı nitelikte benzer etiketi taşımayan<br />
ürünlerin tercihinde teknik engel oluşturmaktadır.<br />
Benzer şekilde otomotiv sektöründe emisyon azaltılmasını<br />
hedefleyen önlemlerde üründen ziyade çevre<br />
korumacılık önlemlerinin bir sonucudur.<br />
Benzer durum gemi inşaa sanayinde çevreye duyarlı<br />
tersanelerin seçiminde belirleyici olmaktadır. Aynı nitelikle<br />
gemi üreten iki tersaneden çevreye duyarlı olanın<br />
tercih edilmesi.<br />
Diğer yandan tekstil ve ayakkabı vb. çeşitli sektörlerde<br />
SA 8000 sosyal sorumluluk standardına (18 yaşından<br />
küçük işçi çalıştırmadığını, çalışma koşullarının insani<br />
olduğu, çalışma sürelerinin yasal süreyi aşmadığı<br />
ve ücretlerin yaşam standartlarına uygun olduğu vb.)<br />
göre belge talep edilmesi de bu çerçevede değerlendirilebilir.<br />
Üretim standartları: İthalatçı ülkeler bazı durumlarda<br />
üretim yöntemleri çevreye zarar veren malların ithalatına<br />
sınırlamalar getirmektedir. Bu sınırlamalar, ürünün<br />
niteliği ile ilgili değildir. Çevreyi kirleten yöntemlerle üretilmiş<br />
bir deri, temiz yöntemlerle üretilmiş bir deri ile aynı<br />
niteliklere sahip olsa bile, sadece üretimi çevre dostu<br />
olmadığı için ithalât engelleriyle karşılaşabilmektedir.<br />
GATT kapsamında sadece ürünlerle ilgili sınırlamalara<br />
imkan sağlandığı ve üretim yöntemleri ayrı olsa da benzer<br />
ürünler için farklı ticaret engelleri getirilemeyeceği<br />
için, teknik adı “Processes and Production Methods”<br />
(PPM) olan üretim standartlarının dış ticarette engellere<br />
temel oluşturması konusu, uluslararası alanda yaygın<br />
bir şekilde tartışılmaktadır. Bu tartışma, ihracatçı ülkelerin,<br />
malların niteliğiyle değil de, üretim yöntemleriyle<br />
ilgili standartları ithalatçı ülkelere empoze edip edemeyecekleri<br />
ve böyle bir uygulamanın hukuki bir temelinin<br />
oluşturulup oluşturulamayacağı şeklindedir.<br />
Standartlarla ilgili olarak ortaya konan bazı sınırlamalara<br />
göz atıldığında: ABD ve Almanya’nın gazete kağıdı<br />
ithalatına getirmiş olduğu şartlar, çevre ile ilgili üretim<br />
standartlarının dış ticareti etkilediği uygulamalara örnek<br />
olarak gösterilebilir. Almanya ve bazı ABD eyaletlerinde<br />
kullanılan gazete kağıdında belli oranda eski kağıt bulunması<br />
şart koşulmaktadır. Bu, kağıdın niteliğiyle değil,<br />
33 KASIM <strong>2013</strong>
üretim yöntemiyle ilgili bir standart olarak ortaya çıkmaktadır.<br />
Bu uygulama, ABD’ye ve Almanya’ya önemli<br />
miktarda gazete kağıdı ihraç eden fakat bunu genellikle<br />
eski kağıt kullanmadan üreten, hatta kağıt yapımında<br />
kullanmak üzere büyük fidanlıklar kuran, buna karşılık<br />
üretim için yeterli miktarda eski kağıt bulmaları zor<br />
olan Kanadalı ve İsveçli üreticileri ve ihracatçıları güç<br />
durumda bırakmıştır. Üretim standardı uygulamalarında<br />
en fazla üzerinde durulan, asıl maksadın çevre koruması<br />
değil fakat ticarî korumacılık olduğu yolundaki<br />
kaygılardır.<br />
Uygunluk değerlendirmesi prosedürleri: Standart<br />
ve/veya teknik düzenlemelere uygunluğun değerlendirmesi<br />
amacıyla gerçekleştirilen uygunluk değerlendirmesi<br />
prosedürlerinin uluslararası ticarette en büyük<br />
hacmi oluşturan teknik engel olduğunu söylemek<br />
mümkündür. Uygunluk değerlendirmesi sonuçlarının<br />
ülkelerarası kabul görmesinin temini amacıyla ülkelerin<br />
akreditasyon sistemini oluşturarak, uluslararası akreditasyon<br />
kuruluşları ile bölgesel çatı kuruluşları ile çoklu<br />
tanınırlık anlaşmalarının imzalanması gerekmektedir.<br />
Ancak bilinmelidir ki; “kural koyan olmayan” ülke ekonomilerinin<br />
sağlıklı büyümesi ve söz sahibi olması<br />
mümkün değildir. Zira hızla büyüyen dünya ticaret hacminden<br />
(2011 yılı toplam ticaret hacmi 70 trilyon USD-<br />
Gelişmekte olan ülkeler 25 trilyon USD, Avro bölgesi<br />
45 trilyon USD) tüm ülkeler pay almak istemektedir.<br />
Ülkelerarası savaşlar artık ticari olup, standardizasyon,<br />
teknik düzenleme ve uygunluk değerlendirmesi aracılığıyla<br />
gerçekleştirilmektedir. Uygunluk değerlendirmesi<br />
pazarının toplam ticaret içindeki payının % 0.2 olduğu<br />
kabul edildiğinde yaklaşık 140 milyar USD’lik bir pazardan<br />
söz edilmektedir.<br />
Türkiye; ihracatının büyük bölümünü AB ülkelerine<br />
yapması dolayısıyla, AB ile arasında Gümrük Birliği<br />
kurulmasına yönelik 6 Mart 1995 tarihli ve 1/95 sayılı<br />
Ortaklık Konseyi Kararı ile (OKK), ticarette teknik engellerin<br />
kaldırılmasına ilişkin topluluk araçlarını kendi iç<br />
mevzuatına dahil etmeyi taahhüt etmiştir. (Türk ürünlerinin<br />
ihracatının artırılması amacıyla teknik mevzuatın<br />
hazırlanmasına yönelik bakanlıkların görevlendirilmesi<br />
Bakanlar Kurulu kararı ile 1995 yılında resmi gazetede<br />
yayınlanmıştır.) Bu kapsamda ülkemizde uygunluk<br />
değerlendirmesi alanında bir dizi uyumlaştırma gerçekleştirmiş,<br />
başta standardizasyon, metroloji, kalibrasyon<br />
ve akreditasyon konuları olmak üzere köklü revizyonlar<br />
yapılarak uygunluk değerlendirmenin altyapısı ve enstrümanları<br />
AB’ye uyarlanmıştır.<br />
AB mevzuatının iç mevzuatımıza uyumu bütünü ile tamamlanmadan<br />
(akreditasyon, standardizasyon, mevzuat<br />
uyumlaştırması, kalibrasyon vb.) gümrük birliği<br />
anlaşmasının ülkemizde uygulanmaya başlanması nedeni<br />
ile, AB teknik mevzuatının uygulandığı ürün gruplarında<br />
ulusal uygunluk değerlendirmesi ve onaylanmış<br />
kuruluşlarımız maalesef devre dışı kalmıştır. (Basınçlı<br />
Ekipmanlar Yönetmeliği, Gezi Tekneleri Yönetmeliği,<br />
sistem belgelendirme vb.)<br />
2000 yılında başlaması gereken süreçte, TÜRKAK<br />
2002 yılında hizmet vermeye başlamış, ilk ulusal onaylanmış<br />
kuruluşlarımız AB komisyonunca 2006 yılında<br />
atanabilmiştir. Geçen altı yıllık süre zarfında ürünlerimizin<br />
uygunluk değerlendirmesi AB’den yetki almış yurtdışı<br />
onaylanmış kuruluşların Türkiye ofislerince gerçekleştirilmiştir.<br />
Altı yıllık süre zarfında yurt dışına aktarılan<br />
döviz ülkemiz açısından büyük ekonomik kayıp olmuştur.<br />
Bu süre zarfında özellikle CE işareti uygunluk değerlendirmesi<br />
sürecinde belge süresinin 10 yıl olması<br />
nedeniyle ulusal kuruluşlarımız dahi müşteri portföyünü<br />
kaybetmemek üzere -fahiş komisyonlar ödemek kaydı<br />
ile- yurtdışı kuruluşlar aracılığı ile hizmet vermek zorunda<br />
kalmışlardır.<br />
Ulusal onaylanmış kuruluş atamalarının üzerinden 7 yıl<br />
geçmiş olmasına rağmen ülkemiz hala AB tarafından<br />
üretilen kurallara uyum sağlamak üzere yoğun çaba<br />
sarf etmektedir. Oysa 2023 yılı için 500 milyar USD<br />
ihracat hedefi koyan ülkemizin; sanayi ve teknolojik<br />
altyapısı ile güçlü ve zayıf olduğu alanların analizlerinin<br />
yapılarak, özellikle AB mevzuatının hazırlanması sürecinde<br />
karar mekanizmalarının içinde yer alınması gerekmektedir.<br />
(Mevzuatlar için görüş bildirmek, teknik<br />
komitelerde ülke gereksinimlerini ortaya koymak, toplantılarda<br />
aktif rol üstlenmek) Türkiye gümrük birliği anlaşması<br />
gereği AB tarafından ikili anlaşma yapılan diğer<br />
ülkelere yapmakta olduğu ihracat için de bu avantajı<br />
kullanabilecektir.<br />
Uygunluk değerlendirme sisteminin sağlıklı işletilmesi<br />
bu süreçte vazgeçilmez bir enstrümandır. Ülkemizde<br />
test, muayene, gözetim, ürün/sistem/personel belgelendirmesi<br />
ve kalibrasyon laboratuvarlarından oluşan<br />
uygunluk değerlendirme kuruluşlarının bir araya gelerek<br />
oluşturduğu çatı kuruluş olan UDDer; uygunluk değerlendirmesinin<br />
ülkemizde gelişimini ve tanıtımını desteklemek,<br />
uygunluk değerlendirme faaliyetlerinin bölgesel<br />
ve uluslararası düzeyde tanınması için çalışmalar<br />
yapmak, bu alanda farkındalık yaratmak, uygunluk değerlendirmesi<br />
sektörünün sorunlarını ilgili platformlarda<br />
dile getirerek çözüm üretilmesine katkı koymak amacı<br />
ile TKAG projesi kapsamında 2006 yılında Ekonomi<br />
Bakanlığı’nın önderliğinde çeşitli bakanlıklar, odalar,<br />
KALDER ile gerçek ve tüzel kuruluşlardan oluşan 77<br />
üyesi bulunan bir sivil toplum kuruluşudur.<br />
Uluslararası ticaret hacminin artırılmasında diğer<br />
34
önemli bir kriter, hedef ülkelerinin uygulamakta olduğu<br />
uygunluk değerlendirmesi prosedürlerinin ihracatçı ile<br />
paylaşılması bu amaçla kurulan bildirim merkezinin gerek<br />
kamu ayağı gerekse sanayici ayağının etkin olarak<br />
işletilmesinin sağlanmasıdır. TÜRKAK’ın uluslararası<br />
akreditasyon anlaşmalarının devamlılığının sağlanması<br />
uluslararası ticaret için hayati önem taşımaktadır. Zira<br />
gerek gönüllü gerekse mevzuatla düzenlenmiş alanda<br />
akreditasyon olmazsa olmazdır. Uygunluk değerlendirmesi<br />
alanında katma değeri olmayan belgeler üretilmesi<br />
de gerek iç gerekse dış pazarda aynı özelliklere<br />
sahip benzer ürünler karşısında haksız rekabet nedeni<br />
olmaktadır. (Örneğin; yapı malzemeleri yönetmeliğinde<br />
teknik dosya inceleme b f Belgesi vb.) standart adının<br />
açık olarak ifade edilmesi (ISO 9001, EN 287 vb.)<br />
Yönetmelik vb. türü teknik düzenlemelerde uygunluk<br />
değerlendirmesi alanında akreditasyonun ön plana çıkartılması<br />
ve ulusal akreditasyon kurumu TÜRKAK’ın<br />
bu alanda tercih nedeni olarak belirtilmesi önem arzetmektedir.<br />
Akreditasyona alternatif belgelendirme modelleri<br />
aranmaması gerek uluslar arası ticarette gerekse<br />
sektörde eşgüdüm sağlanması açısından önemlidir.<br />
Ticarette teknik engel yaratılmaması için;<br />
1. Standart ve teknik düzenlemelerin anlaşmanın<br />
amacına uygun olarak tasarlanması ve uygulanması<br />
hedeflenmelidir.<br />
2. Uygulamaya konulacak düzenlemelerin/alınan önlemlerin<br />
amaca ulaşmak için gerekenden daha katı<br />
kurallar içermemesi gerekmektedir.<br />
3. İthalatçı ülkenin ürünleri sınır kapısında yeniden uygunluk<br />
değerlendirmesi sürecinden geçirerek ilave<br />
zaman ve maliyet oluşturmaması gerekmektedir.<br />
4. Standart, teknik düzenleme ve uygunluk değerlendirmesi<br />
süreçlerinin tasarımı ve uygulamasında<br />
ulusal yerine uluslararası referansların esas alınarak,<br />
ürünlerin şekilsel özelliklerinden ziyade, performans<br />
kriterlerinin karşılanması hedeflenmelidir.<br />
5. Ürünlerin üretim yerine göre farklı uygulamalara maruz<br />
bırakılmaması, ithal/yerli ayırımı yapılmaksızın<br />
aynı uygulamalara tabi tutulması gerekmektedir.<br />
6. Ürünlerin fonksiyonunun esas alınarak amaca uygunluğunun<br />
performans değerlendirmesi üzerinden<br />
eşdeğer kabul edilmesi gerekmektedir. (yeni yaklaşım)<br />
7. Uygunluk değerlendirmesi sonuçlarının ülkelerarası<br />
kabul görmesinin temini amacıyla ülkelerin akreditasyon<br />
sistemini oluşturarak, uluslararası akreditasyon<br />
kuruluşları ve bölgesel çatı kuruluşları ile çoklu<br />
tanınırlık anlaşmalarının imzalanması gerekmektedir.<br />
TBT anlaşmasının 6.3 maddesi uygunluk değerlendirmesi<br />
sonuçlarının ülkeler arasında karşılıklı<br />
tanınması için üyeleri karşılıklı müzakerelere teşvik<br />
etmektedir. (TL’nin AB’den OK olma deneyim süreci<br />
2002-2006 yılları)<br />
8. Ülkelerin hazırlayacakları teknik düzenlemelerin karşılıklı<br />
bildiriminde şeffaflık ve ayırımcı olmama ilkesine<br />
bağlı olması, düzenlenecek teknik düzenlemenin<br />
diğer üye ülkelerin ticareti üzerinde önemli bir etki<br />
yaratmaması.<br />
9. Ülkelerarası işbirliği imkanlarının değerlendirildiği<br />
karma ekonomik konsey toplantılarında uygunluk<br />
değerlendirmesi alanında gündemler oluşturulması,<br />
ikili, çok taraflı anlaşmalar imzalanması.<br />
10. Bildirim merkezlerinin etkin kullanılması. (gerek ihracat<br />
yapılacak ülke mevzuatının izlenmesi, gerekse<br />
karşılaşılan engellerin geri bildirimi www.teknikengel.gov.tr)<br />
SONUÇ:<br />
Yukarıda belirtilen önlemlere ilave olarak; uluslararası<br />
ticarete konu ürünlerde teknik engelle karşılaşılmaması<br />
için ülkemizde uygulanmakta olan standart ve<br />
mevzuattan farklı standart ve dokümanların üretici ve<br />
uygunluk değerlendirmesi kuruluşların bilgisine sunulması<br />
amacıyla kamu, özel sektör kuruluşları, TSE ve<br />
Uygunluk Değerlendirmesi Derneği - UDDer- girişimi<br />
ile ortak bir proje gerçekleştirilebilir. Bu projenin çıktısı<br />
olarak; kurulacak oluşum ülkemizden farklılık arz eden<br />
standart ve teknik düzenlemelerin düzenli taramasını<br />
yaparak, bilgilerin elektronik bir veri tabanı üzerinde<br />
tutulmasını sağlayabilir. Bu veri tabanı web sayfası<br />
olarak yararlanıcı tarafların ücretli olarak erişebileceği<br />
bir platform haline getirilerek güncel bilgilerin üyelere<br />
kayıt oldukları ülkeler ve sektörler bazında otomatik<br />
olarak bildirimi sağlanarak, ürün veya hizmetin hedef<br />
ülke gereksinimlerine uygun olarak üretilmesi sağlanabilir.<br />
Gümrük kapılarında kötü sürprizlerle karşılaşılmaz,<br />
ilave maliyetlerden kaçınılmış olur.<br />
Kaynakça:<br />
1. 2012 Yılı Ekonomik Göstergeler Raporu, T.C. Kalkınma<br />
Bakanlığı<br />
2. Ticarette Teknik Engeller Anlaşması ve Türkiye Uygulaması,<br />
Gökhan Örnek, Ekonomi Bakanlığı<br />
3. GATT Anlaşması<br />
4. Dış Ticaretin Önündeki Engeller ve Çevre ile İlgili Kriterlerin<br />
Dış Ticarete Etkisi, Dr. Cem Saatçioğlu, Dr.<br />
Mehmet Behzat Ekinci<br />
5. World Trade Report 2012<br />
6. <strong>2013</strong> Report on Technical Barriers to Trade, The Office<br />
of the United States Trade Representative<br />
35 KASIM <strong>2013</strong>
ADLİ TIP<br />
17025 Laboratuvar Akreditasyonunda<br />
Adli Tıp Enstitüsü<br />
Adli Bilimler Laboratuvarı Örneği<br />
Akreditasyon, akreditasyon kurumları ve<br />
laboratuvar akreditasyonu<br />
Akredite olmuş kuruluşların ilgili standartlara göre hareket<br />
etme zorunluluğu olduğundan dolayı, laboratuvy,arlar<br />
yaptıkları test ve analizlerde, mevcut standartlara<br />
göre hareket etmek zorundadırlar [1] . Standartlar<br />
ışığında yapılan faaliyetler; belli sistematik anlayışı ve<br />
doğru ölçmeyi ve dünyanın her yerinde ortak dille konuşma<br />
avantajı getirir. Bu da rekabet edilebilirliliği artırır.<br />
Maliyetleri azaltır, karlılığı artırır. Dünyanın her hangi bir<br />
ülkesinde ki bir firmanın tedarikçisi olma veya müşterisi<br />
olma avantajı sağlar. Ürünlerin güvenirliliğini artırırken<br />
personel gelişimini de sağlamaktadır. Uluslararası ticarette<br />
kolaylık sağlar. Bir onaylanmış kuruluş, belli bir<br />
ürün grubu için, bir kalite sisteminin varlığına dayanarak<br />
belge verirken, kendisi veya başka bir onaylanmış<br />
kuruluş ya da Türk Akreditasyon Kurumu veya Avrupa<br />
Akreditasyon Birliği ve bu birliğin karşılıklı tanıma anlaşması<br />
yaptığı diğer bölgesel akreditasyon kuruluşlarına<br />
üye kuruluşlarca akredite olmuş bir belgelendirme kuruluşu<br />
tarafından, aynı üreticinin aynı ürün grubu için<br />
daha önce verilmiş kalite sistemi onayını dikkate alır [2] .<br />
Uluslararası akreditasyon organizasyonlarından ILAC<br />
(International Laboratory Accreditation Cooperation),<br />
doğru ve güvenilir sonuçlar veren akredite laboratuvarlar<br />
arasında bir iletişim ağı geliştirmeyi amaçlayan, dünya<br />
çapındaki birçok laboratuvar akreditasyon sistemlerinin<br />
birleştirildiği uluslararası bir kuruluştur ve gönüllülük<br />
esasına göre hizmet vermektedir. Bu karşılıklı tanıma<br />
sistemi yabancı pazarlara mal ihraç eden şirketlerin<br />
Beril ANILANMERT<br />
Fatma ÇAVUŞ, Salih CENGİZ<br />
İstanbul Universitesi Adli Tıp Enstitüsü<br />
akredite laboratuvarlarından çıkmış test sonuçlarının<br />
kabulüne imkan sağlamaktadır. Bu durum her iki taraf<br />
için de yeniden deney yapma ihtiyacının ortadan kalkması<br />
ile maliyeti düşürücü bir faktördür [3] . IAF (International<br />
Accreditation Forum), akredite edilmiş sertifikasyon<br />
kurumlarının güvenirlik ve uygunluğunu denetleyen<br />
bir organizasyondur [4] . EA (European Co-operation for<br />
Accreditation) Avrupa birliği üyesi ülkeler ile aday statüsündeki<br />
ülkelerin akreditasyon kuruluşlarının üye olduğu<br />
kar amacı gütmeyen bir kuruluştur [5] . Bu kuruluşlar<br />
dünyada uygunluk değerlendirmesi faaliyetlerini akredite<br />
etmek üzere çeşitli ülkelerde kurulmuş kuruluşları<br />
bir araya getirerek iletişimi sağlamaktadır. Ülkemizde<br />
akreditasyon faaliyetlerini TÜRKAK yürütmektedir.<br />
Akreditasyon kuruluşlarının yanı sıra, çeşitli alanlarda<br />
standardizasyonun ve uygulama ve terim birliğinin<br />
sağlanması için çalışmalar yapan, rehberler yayınlayan<br />
organizasyonlar da vardır. Deney laboratuvarları<br />
için standartlarda ISO (International Organization for<br />
Standardization) ve ASTM (formerly American Society<br />
for Testing and Materials) en çok tercih edilen kuruluşlardır.<br />
ASTM dünyanın en büyük gönüllü standart<br />
geliştiren kuruluşlarından biridir. TSE ise Türkiye’de<br />
standardizasyon, uygunluk değerlendirme, deney ve<br />
kalibrasyon hizmeti vermektedir. Özbekistan, Kazakistan,<br />
Azerbaycan gibi ülkelere de hizmet götürmektedir.<br />
36
Kimya alanında IUPAC (International Union of Pure and<br />
Applied Chemistry) özellikle terminolojide uyumluluğu<br />
sağlar. Metroloji alanında pek çok farklı organizasyon<br />
beraber çalışmaktadır (ISO, IEC , BIPM, OIML, IUPAC,<br />
IUPAP, IFCC). Bu organizasyonlar bir araya gelip VIM<br />
(International Vocabulary of Metrology) adlı yapıyı oluşturmuştur.<br />
NIST (agency of the US Commerce Department‘s<br />
Technology Administration) ise ölçüm ve metodlara<br />
ilişkin standartları yayınlamaktadır. EURACHEM<br />
(Co-operation for Analytical Chemistry in Europe) analitik<br />
kimya odaklı olup, kimyasal ölçümlerde uluslararası<br />
izenebilirlik için sistem geliştirmeyi amaçlayan bir organizasyon<br />
ağıdır. Teknik ve ilkesel konulara ilişkin bilimsel<br />
yaklaşımlar geliştirmek ve ortak problemlere çözüm<br />
bulmak üzere bir iletişim ortamı geliştirmiştir. Aynı şekilde<br />
CITAC (Cooperation on International Traceability<br />
in Analytical Chemistry) ve EUROLAB’ta (Organization<br />
for Testing in Europe), konuya ilişkin rehberler yayınlayan<br />
bir kurumdur. EUROLAB’ın Türkiye’deki temsilciliği<br />
TÜRKLAB’tır. Özellikle bu kuruluşlar, deney laboratuvarları<br />
için faydalı rehberler üretmektedirler [6] .<br />
Dünyada deney ve kalibrasyon laboratuvarlarının akreditasyonu<br />
için ISO 17025 standardı kullanılmaktadır.<br />
17025’e göre akreditasyon, bir deney laboratuvarının<br />
rekabet gücünü artırmakta, yönetim sistemini geliştirmekte<br />
ve hizmetindeki etkinliği ve verimliliği artırmaktadır<br />
[7] . Adli bilimlerde 17025 akreditasyonu, tüm dünya<br />
mahkemelerinde test laboratuvarlarının bilirkişilik hizmetinin<br />
kabul edilebilirliğinin bir güvencesidir. 17025<br />
standardına uyum, laboratuvarda işleyişin her ayrıntısının<br />
değişmez bir prosedüre göre işlemesini, iş akışı<br />
süreçlerinin her zaman aynı olmasını sağlar. Bu şekilde,<br />
olası hatalar en aza indirilir, laboratuvarın işleyişinde ve<br />
hizmetinde verimlilik artar. Akredite olmak, hem standartlar<br />
hem de diğer araştırma laboratuvarlarının faaliyetleri<br />
ile ilgili rehberler vasıtasıyla, karşılıklı tanınmayı<br />
ve hatta araştırma sonuçlarının uluslararası düzeyde<br />
karşılaştırılabilir olmasını mümkün kılar. Akreditasyon<br />
ile laboratuvarların yeterliliği müşteriler için açık hale<br />
getirilmektedir. Bu da laboratuvarların verdiği kalibrasyon<br />
sertifikaları veya deney raporlarının güvenirliğinin<br />
artırılmasını sağlar. Bu sayede uluslar arası ticaret<br />
kolaylaşmaktadır. Akreditasyon bugün, kimi zaman<br />
bir zorunluluk, kimi zaman gönüllülük esasına dayalı<br />
bir süreçtir. Serbest piyasa ekonomilerini uygulayan<br />
ülkelerde, laboratuvarlar; bağımsızlıklarını ve güvenilirliklerini<br />
kanıtlamak ve rekabet gücünü artırabilmek için<br />
akredite olmak zorundadırlar.<br />
TS EN ISO/IEC 17025 “Deney ve Kalibrasyon Laboratuvarlarının<br />
Yeterliliği İçin Genel Şartlar” başlıklı standardın<br />
iki ana bölümü bulunmaktadır. Bu bölümler<br />
“yönetim şartları” ve “teknik şartlar” olarak ifade edilmektedir.<br />
Yönetim şartları öncelikli olarak laboratuvardaki<br />
kalite yönetim sisteminin işleyişi ve etkinliği ile ilgili<br />
iken, teknik şartlar personelin yetkinliği, metodoloji ve<br />
deney/kalibrasyon ekipmanına hitap etmektedir. Kalite<br />
sisteminde ne olursa olsun, “yazdığını yap”, “yaptığını<br />
yaz” sloganı önemlidir [8] . Doğru bir uygulama için<br />
standardın da doğru yorumlanması gerekir. Standardın<br />
doğru yorumlanmasında, tecrübeli laboratuvarlardan<br />
ve denetçilerden fikir almak önemlidir.<br />
Adli Laboratuvarlarda standardizasyonun gerekli olmasının<br />
en önemli sebepleri:<br />
1 Adli laboratuvarların verdiği raporun dünyanın her<br />
yerinde kabul görmesi<br />
2 Kurumlar arası rekabetin artan baskısı ve dünya laboratuvarları<br />
ile uluslararası rekabette yer alabilmek<br />
3 Çalışanların potansiyelini açığa çıkarmak ve kaliteli<br />
iş gücünü artırmak<br />
4 Müşterilerin sunulan hizmete karşı artan beklentilerini<br />
karşılamak<br />
5 Dünya çapında küreselleşme<br />
6 Adli laboratuvarlara güveni artırmak<br />
7 Laboratuvar hizmetlerinin kaliteyi koruyarak hızlı<br />
üretilmesini sağlamak<br />
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü ve<br />
Akreditasyon<br />
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı Adli Tıp Enstitüsü<br />
bünyesinde Müdürlüğe bağlı Tıp, Fen ve Sosyal<br />
Bilimler Anabilim Dalları bulunmaktadır. Adli Tıp Enstitüsü<br />
yüksek lisans ve doktora eğitimi, bilimsel araştırma<br />
faaliyetlerinin yanı sıra bilirkişilik uygulamalarını<br />
sürdürmektedir. İ. Ü. Adli Tıp Enstitüsü Adli Bilimler<br />
Laboratuvarı Kalite Yönetim Birimi, Numune Kayıt ve<br />
Kabul Birimi, Adli Moleküler Genetik Laboratuvarı, Adli<br />
Toksikoloji Laboratuvarı, Depo Birimi ve yardımcı hizmet<br />
birimi olarak da İdari ve Mali İşler Biriminden müteşekkil<br />
olmaktadır. Adli Bilimler Laboratuvarı personeli<br />
bağlı bulundukları Fen Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı<br />
aracılığı ile ve tüm idari birimler de Enstitü Sekreteri<br />
aracılığı ile Enstitü Müdürü’ne bağlıdır. Ayrıca enstitü<br />
kurulu, enstitü müdür yardımcıları ve kalite yönetim sistemi<br />
de direkt olarak Enstitü Müdürü’ne bağlıdır.<br />
İstanbul Üniversitesi bünyesinde ilk akreditasyon Adli<br />
Tıp Enstitüsü Adli Bilimler Laboratuvarı tarafından alınmıştır.<br />
Adli Tıp Enstitüsü, Türkiye’de adli bilimler alanında<br />
akredite olmuş olan, aralarında Polis Kriminal, Jandarma<br />
Kriminal ve Adli Tıp Kurumu’nun da bulunduğu<br />
4 kurumdan biridir [9] . Üniversite laboratuvarları arasında<br />
18 akredite laboratuvardan biridir. Türkiye’de akredite<br />
deney laboratuvarı olan 15 üniversite mevcuttur.<br />
37 KASIM <strong>2013</strong>
İstanbul Üniversitesi Birleşik<br />
Kalite Yönetimi adı altında bir<br />
kalite yapılanmasına başlamış<br />
olup, bu yapının kolları<br />
olan Eğitim akreditasyonu<br />
ve Hastane birimlerinin akreditasyonu<br />
için çalışmalar<br />
devam etmektedir. Bu süreç<br />
daha henüz başlamışken<br />
Adli Tıp Enstitüsü, İstanbul<br />
Üniversitesi’ne kalite belgesi<br />
kazandıran ilk birim olmuştur.<br />
Laboratuvar akreditasyonunda<br />
gönüllüğün sağlanması,<br />
personele akreditasyonun<br />
getirilerinin anlatılması 17025<br />
standardını yakalamada ve<br />
sürdürülebilirliğinin sağlanmasında<br />
temel noktadır.<br />
Başlangıçta Avrupa Adli Bilimler<br />
Ağı’nın (ENFSI) üyelerine<br />
akredite olma veya akreditasyon<br />
çalışmalarına başlayarak<br />
akreditasyon taahhütü<br />
verme zorunluluğunu getirmesi,<br />
Enstitümüzün üyeliğinin<br />
devam etmesi ve Avrupa standartlarında hizmet<br />
verdiğini kanıtlaması için bu çalışmalara başlamasını<br />
zorunlu kılmıştır. Başlangıçta gönüllülükten ziyade bir<br />
zorunluluk olan bu süreç, yavaş yavaş personel arasında<br />
yayılan gönüllü bir sürece dönüşmüştür.<br />
Akreditasyon süreci, Müdürlük, Fen Bilimleri Anabilim<br />
Dalı Başkanlığı, sınırlı sayıda gönüllü personelin, öğrenci<br />
asistanlarının ve ilgili birimlerin gönüllü ve özverili<br />
katkılarıyla doküman hazırlama ve kayıtların tutulması<br />
şeklinde başlamış, daha sonra iç eğitimler, iç ve dış<br />
denetimler ve nihayet akreditasyon ile personel farkındalığı<br />
ve motivasyonu sağlandıktan sonra çok daha etkin,<br />
kalitenin ve gönüllülüğün yükselişe geçtiği bir dönem<br />
başlamıştır. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü<br />
Adli Bilimler Laboratuvarı, TS EN ISO/IEC 1705:2012<br />
akreditasyon standardından 19.07.2012 tarihinde AB-<br />
0477-T numarası ile akredite olmuştur. TÜRKAK‘ın<br />
verdiği akreditasyon süresi 4 senedir. Dolayısıyla, bu<br />
laboratuvarın sahip olduğu akreditasyon, ilgili Yönetmelik<br />
ve Tebliğlere uygunluğunu sürdürmesi halinde<br />
18.07.2016 tarihine kadar geçerlidir. Akreditasyonun<br />
ardından, Adli Bilimler Laboratuvarının Kalite Sistemi<br />
İstanbul Üniversitesi Birleşik Kalite Yönetim Sistemi’ne<br />
entegre edilmiştir. Nihayet son yapılanmada, Adli Bilimler<br />
Laboratuvarı Kalite Yönetim Birimi, Enstitü Müdürlüğü’ne,<br />
üniversite Birleşik Kalite Yönetimi’nin Kalite<br />
Temsilcisi üzerinden bağlanmıştır. Bu sistem ile <strong>2013</strong><br />
Tablo 1: İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Adli Bilimler Laboratuvarı<br />
Akreditasyon Kapsamı.<br />
TS EN ISO/IEC 17025:2012- Deney Laboratuvarı<br />
Deneyi Yapılan Malzemeler/ Deney Adı Deney Metodu (Ulusal,<br />
Ürünler<br />
Uluslar arası<br />
standartlar,<br />
işletme içi metodlar)<br />
Adli Genetik İnceleme Kan (sıvı), Kan Lekesinden QIAampDNA P-AMGL-006 İşletme İçi<br />
yanak epitelyum hücresi, Mini Kit ile DNA İzolasyonu Metot<br />
kan lekesi (kuru kan)<br />
Kandan QIAampDNA Mini Kit<br />
ile DNA İzolasyonu<br />
Kandan Chelex 100 ile DNA<br />
İzolasyonu<br />
Yanak Epitelinden (Ağız<br />
Swabından) QIAamp Puregene<br />
Buccal Cell Core Kit B İle DNA<br />
İzolasyonu<br />
DNA miktar tayini (florometrik<br />
yöntemle)<br />
PCR (Polymerase Chain<br />
Reaction) yöntemi ile<br />
DNA çoğaltılması<br />
PCR Ürünlerinin Analizi (ABI<br />
3130 cihazında elektroforez)<br />
yılı içinde laboratuvarımızda gerçekleştirilen gözetim<br />
denetimi başarıyla gerçekleştirilmiştir. İstanbul Üniversitesi<br />
Adli Tıp Enstitüsü’nün Adli Bilimler alanında sahip<br />
olduğu akreditasyon kapsamı Tablo 1’de verilmiştir.<br />
Laboratuvarın adli bilimler alanında sahip olduğu akreditasyon<br />
kapsamı Adli Genetik İnceleme Kan (sıvı),<br />
yanak epitelyum hücresi, kan lekesi (kuru kan)’dan<br />
oluşan malzemeler/ürünlere ait deneylerden oluşmakta<br />
olup, laboratuvar kapsam genişletme çalışmalarına<br />
başlamıştır.<br />
Laboratuvar, bireysel ve kurumsal kalitenin üst düzeye<br />
çıkarılması, analiz sonuçlarının ve raporlarının uluslararası<br />
geçerliliğinin ve yakalanan standardın sürdürülebilirliğinin<br />
sağlanması adına yürütmekte olduğu çalışmalara<br />
ilave olarak toksikoloji alanında kullanılan işletme<br />
içi analiz metotlarıyla kapsam genişletme çalışmalarına<br />
da başlamıştır. Kapsam genişletme çalışmaları toksikolojide<br />
ICP-MS ile idrarda ağır metal analizi ve HS-<br />
GC-MS ile kanda alkol analizi metodları için başlamıştır.<br />
Gerekli finansal kaynaklar sağlandığında, sonraki<br />
adımlar arasında idrar, kan ve saçta HPTLC ile tarama,<br />
GC-MS ve LC-MS-MS ile uyuşturucu analiz yöntemleri<br />
düşünülmektedir. Bu yöntemlerin dışında sürekli<br />
bilimsel araştırmalarla yöntem geliştirilmektedir. Valide<br />
edilmiş işletme-içi yöntemler arasında patlama sonrası<br />
toprak örneklerinde LC-MS/MS ile patlayıcı analizleri,<br />
LC-MS-MS ile idrarda uyuşturucu analizi, LC-MS-MS<br />
38
ile idrarda esrar metaboliti analizi, tecavüz suçlarında<br />
kullanılan hipnotik maddelerin idrarda LC-MS/MS ile<br />
analizi, kanda striknin ve warfarin analizi, HPLC ile kağıttaki<br />
yazıdan mürekkep yapı analizi, LC-MS/MS ile<br />
idrarda etil glukuronid (alkol metaboliti) analizi, ciğer ve<br />
larvada LC-MS/MS ile amitriptilin analizi, idrarda LC-<br />
MS/MS ile fentanyl tayini, ICP-MS ile tekstil ürünlerinde<br />
kurşun analizi de bulunmaktadır. Müşterinin talep ettiği<br />
analizler, kapsamda bulunmuyorsa, işletme içi analiz<br />
metodu geliştirilmekte, valide edilip örnek bu metodla<br />
çalışılmaktadır.<br />
17025 standardına göre akreditasyon sürecinde<br />
Adli Tıp Enstitüsü Adli Bilimler Laboratuvarı örneği<br />
ve bu sürece girecek olan laboratuvarlara<br />
öneriler<br />
17025 standardizasyonuna göre bir kalite sistemi<br />
oluşturmak isteyen laboratuvarlar tam bir akreditasyon<br />
hazırlığı için sistemi dokümante etmeli, sorumlulukları<br />
tanımlamalı, kayıtları tutmalı, test maddelerini tanımlamalı,<br />
personeli eğitmeli ve tüm bu faaliyetlerin zamanlamasına<br />
uymalıdır [10] . En güzeli, akreditasyon başvurusu<br />
sırasında laboratuvarın Kalite Yönetim Sistemini<br />
oturttuktan sonra yaklaşık 6 ay bu sistemin kurallara<br />
göre işlediğini kanıtlayabilmesidir.<br />
Standardın Yönetim Şartlarına İlişkin Öneriler<br />
ISO 17025 standardına göre akredite olmak isteyen<br />
laboratuvarlar öncelikle form, talimat, prosedür, şema,<br />
plan, liste vb. dokümanlarını hazırlayıp, bu dokümanların<br />
ve prosedürlerin ışığında oluşturdukları ve kontrolünü<br />
sağladıkları veri ve kayıtlarının izlenebilirliğini sağlayabildikleri<br />
bir sistem oturttuklarına emin olduktan<br />
sonra Kalite El Kitaplarını hazırlamalıdırlar. Aksi takdirde<br />
dokümantasyon şekillendikçe Kalite El Kitabının da<br />
tekrar tekrar revize edilmesi gerekebilir. Kalite El Kitabı,<br />
sistem içindeki her personelin okuması gereken ve<br />
sisteme ilişkin genel bir bakış açısı kazandıran, belirli<br />
konularda ilgili dokümanlara yönlendiren bir rehber niteliğinde<br />
olmalıdır. Çok detaylı olmayıp, ayrıntılı bilgiden<br />
ziyade ilgili prosedürlere, gerekirse formlara atıf yapılan<br />
kısa bir kitap olarak hazırlanmalıdır.<br />
Laboratuvarımızda kalite faaliyetlerine başlanıldığı dönemlerde<br />
ENFSI nin belirttiği tarihe kadar akreditasyona<br />
başvurma gerekliliğinden dolayı, kalite sorumlularının<br />
önceliği doküman hazırlamak ve sistemi kurmak<br />
olmuştur. Bu konuda eğitim eksikliğinin dezavantajlarını<br />
gideren en büyük unsur, laboratuvardan sorumlu<br />
Fen Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı’nın denetçi olmasıdır.<br />
Personel arasında konuya ilişkin detaylı eğitim,<br />
Müdürlüğün desteği ve Anabilim Dalı’nın girişimleriyle<br />
başta sadece Kalite Yöneticileri tarafından alınmış,<br />
personelin eğitimi ise bu faaliyetlerin bir kısmı gerçekleştirildikten<br />
sonra alınmıştır. Dolayısıyla, böyle bir akreditasyon<br />
sürecine başlayacak olan laboratuvarların<br />
kalite yöneticilerinin ve personelinin, kurumlarında bilgi<br />
desteği alabilecekleri bir denetçi ya da 17025 eğitimi<br />
almış yönlendirici bir personel bulunmuyorsa, çalışmalara<br />
başlamadan önce 17025 eğitimi almaları ve zihinlerindeki<br />
soru işaretlerini eğitim veren denetçilerle fikir<br />
alışverişi yaparak gidermeleri ve eğitim sonrası edindikleri<br />
bilgileri kurum personeli ile iç eğitimler yoluyla paylaşmaları,<br />
akreditasyon sürecinde eğitim eksikliğinden<br />
kaynaklanan bazı yanlış uygulamaları ve doğru uygulamayı<br />
bulmak için gerekli olan vakit kaybını azaltacaktır.<br />
Süreç içinde personelin tereddütte kaldığı noktaların,<br />
ortaya çıkan fikir ve taleplerin standarda uygunluğunun<br />
değerlendirilmesinde ve uygunsuzlukların giderilmesinde<br />
ise kısa süreli iç eğitimler oldukça faydalı olmuştur.<br />
Personel kalite sistemini ve kalite sistemi içindeki kendi<br />
yerine ait detayları daha iyi öğrendikçe, kalite sistemini<br />
benimsemeye başlamış ve motivasyon artmıştır. Tabii<br />
ki bu motivasyonda bezdirmeyen ve kolaylaştırıcı kalite<br />
uygulamalarının, personelin ihtiyaçlarına ve taleplerine<br />
göre kalite sistemine uygun olmak kaydıyla bazı uygulamaların<br />
nasıl daha pratik hale getirilebileceğinin<br />
araştırılmasının ve bu şekilde sürekli iyileştirmeye gidilmesinin<br />
rolü de büyüktür. Kalite sistem personel için<br />
bir külfet değil, aksine belirsizliklerin ortadan kalktığı bir<br />
kolaylık olmalıdır. Enstitüde faaliyetler halen yöneticilerin<br />
ve kalite yönetiminin bu bakış açısıyla yürütülmektedir.<br />
Çalışmanın bu bölümünde standardın yönetim<br />
şartlarına ilişkin bazı tavsiyeler yer alacaktır [11] .<br />
Yerleşim ve Çevre Şartları<br />
Akredite olmak isteyen bir laboratuvarın, dokümantasyona<br />
başlamadan önce, fiziki şartlarının standarda uygun<br />
olup olmadığını gözden geçirmesi gerekir. Resim<br />
1 de, Adli Bilimler Laboratuvarı Adli Moleküler Genetik<br />
Birimi’ne ait numunenin geri dönüşsüz olarak pencerelerden<br />
laboratuvara girişini ve ilerleyişini gösteren bölümler,<br />
PCR odası ve elektroforez odası görülmektedir.<br />
Her bir odayı birbirine bağlayan bir iç koridor mevcuttur.<br />
Bunun dışında, kalite yönetimi için gerekli teknik<br />
donanımın (fotokopi makinesi, bilgisayar, vs.) sağlandığı<br />
ve kalite toplantılarının gerçekleştirildiği ayrı bir oda<br />
oluşturulması, akreditasyon sürecinde dikkat ve hız<br />
gerektiren doküman hazırlama, sisteme girme, dağıtım<br />
işlerinin ve ekip çalışmasının düzene oturmasını sağlamıştır.<br />
Cihazlarda herhangi bir teknik arıza meydana<br />
geldiğinde (örneğin derin dondurucular için elektrik<br />
kesintisi olması) laboratuvar sorumlusunu anında haberdar<br />
edecek bir alt yapı/sistemin kurulması oldukça<br />
faydalı olacaktır. Analizlerin yapıldığı ortamların düzenli<br />
olarak sıcaklık, gerekli durumlarda nem ölçümü düzenli<br />
olarak yapılmalı ve kayıt altına alınmalıdır [12] . Logbook<br />
u olup 24 saat ortam şartlarını otomatik olarak kayıt<br />
39 KASIM <strong>2013</strong>
altına alan cihazlar, konuya ilişkin denetimi artıracak, iş<br />
yükünü azaltacaktır. Bazı durumlarda denetçiler standartta<br />
doğrudan yer almayan, ancak uygulanmasının<br />
kaliteyi artıracağı önlemler alınmasını da isteyebilmektedirler.<br />
Burada standardın yorumlanmasında insiyatifler<br />
devreye girebilmekte, yangın merdiveni, duman<br />
alarm sistemi oluşturulması gibi önemli tedbirler görünüşte<br />
standartta doğrudan yer almamasına rağmen,<br />
standardın ruhuna uygun faaliyetlerdir. Bu tür uygulamalar,<br />
sadece işçi güvenliği değil, olası bir kazanın hatta<br />
afetin önlenmesini, ya da bir kaza sırasında delillerin<br />
ve önemli belgelerin kurtarılma şansının doğmasını da<br />
sağlayabilir. İşçi güvenliği de kaliteli bir çalışmanın ortaya<br />
çıkarılmasında önemlidir. Ecza dolabı, göz banyosu,<br />
duş, havalandırma gibi sistemler personeli ve dolaylı<br />
olarak yapılmakta olan işi koruyacaktır. Resim 2 de Adli<br />
Tıp Enstitüsü Adli Bilimler Laboratuvarı’nın koridorundaki<br />
duş sistemi görülmektedir.<br />
Dokümantasyon ve İzlenebilirlik<br />
Akredite olmak istediği metotlara ilişkin fiziki şartlarını<br />
sağladıktan sonra laboratuvar, dokümanların hazırlanmasına<br />
Doküman Hazırlama ve Kontrolü prosedüründen<br />
başlamalıdır. Kurum içinde doküman hazırlanmasında<br />
karşılaşılan en büyük sıkıntı, dokümanların<br />
Resim 1: Adli Bilimler Laboratuvarı Adli Moleküler Genetik<br />
Birimi’ne ait (a) numunenin geri dönüşsüz olarak<br />
pencerelerden laboratuvara girişini ve ilerleyişini gösteren<br />
resim, (b) PCR odası (c) elektroforez odası<br />
Resim 2: Adli Bilimler Laboratuvarı’nın koridorundaki<br />
duş sistemi görülmektedir.<br />
izlenebilirliğinin sağlanmasıdır. Her bir dokümana özgü<br />
izlenebilirliğin ne şekilde sağlanabileceği eğitimler ve iç<br />
denetimler sırasında denetçilerin/17025 eğitimi almış<br />
kişilerin tavsiyeleriyle ve o kurum içindeki uygulamalardan<br />
faydalanılarak bulunmalıdır. İzlenebilirliği sağlamak<br />
adına, yürümekte olan bir sistemi kökten değiştirmek<br />
yerine, o kurumda var olan uygulamaları kullanarak ve<br />
beklentiler doğrultusunda geliştirerek sistemi iyileştirme<br />
yoluna gitmelidir.<br />
Sistem parça parça oluşturulurken, en iyi yöntem, bir<br />
kalite ekibinin görevlendirilmesidir. Bu kalite ekibinde<br />
standarda ilişkin konu başlıkları ekip elemanlarına paylaştırılmalı,<br />
her bir kalite yönetim birimi elemanı, kendi<br />
konusunda uzmanlaşmalı ve sistemin o parçasını<br />
yapılandırmalıdır. Tamamlanmış olan sistem parçaları<br />
işlerliklerini kazanmalı (örn. Formların doldurulması,<br />
kayıtların tutulması ve bunların izlenebilirliklerinin sağlanması),<br />
diğer parçalar yapılandırılırken tamamlanmış<br />
olan konulardaki aktiviteler bekletilmemelidir. Örneğin<br />
sisteme ilişkin tüm dokümantasyon tamamlanmamış<br />
olsa bile, dokümantasyonu tamamlanmış olan uygunsuz<br />
işin kontrolüne ilişkin süreçler rahatça yürüyebilir.<br />
Kurulan sistemin izlenebilirlik korunarak en az 6 aydır<br />
işlediğine dair gerekli doküman ve kayıtların birikmiş<br />
olması gerekir.<br />
İzlenebilirliğin sağlanması tarih ve doküman kodu, tarih<br />
ve kayıt no, kayıtlarda ve verilerde veriyi üretenin<br />
adı soyadı, tarih ve imzası ya da cihazların logbookları<br />
sayesinde gerçekleştirilebilir. Örneğin, enstitüdeki uygulamalarda<br />
uygunsuzluk tespiti ve düzeltici/önleyici<br />
faaliyet formları, tarih ve sıra no ile kaydedilmekte ve<br />
izlenmektedir. Hazırlanan her belge bir dokümandır.<br />
Doldurulan her form artık bir kayıt haline dönüşmüştür.<br />
Enstitümüzde dokümanlar, doküman kodu, yayın<br />
tarihi, revizyon no, revizyon tarihi, sayfa no, doküman<br />
başlığı ve varsa kopya numarası ile izlenmektedir. Dokümanlarda<br />
revizyonlar sırasında yapılan değişiklikler<br />
doküman sonunda tarihi ve revizyonu yapanın adı ile<br />
birlikte yer alan revizyon tarihçesi ile izlenmektedir. Re-<br />
40
vizyon tarihçesi gibi pratik bir uygulama sayesinde bir<br />
dokümanda gerçekleşmiş olan tüm revizyonlar o dokümanın<br />
arkasında görülebilmektedir [13] .<br />
Enstitümüzde dokümanlar, kayıtlar ve veriler için ayrı<br />
ayrı hazırlama, saklama, dağıtım ve kontrol prosedürleri<br />
vardır. Doküman, veri ve kayıtların ve yedeklerinin<br />
hangi ortamda, ne şekilde saklanacağı, sorumluları ve<br />
bunlara kimlerin ulaşmaya yetkili olduğu bellidir.<br />
Zorunlu akreditasyon süreçlerinde yaşanan en büyük<br />
zorluk, dokümanların hazırlanmasında karşılaşılır. Bu<br />
konudaki zorluk, bir kısım dokümanın ilgili birimlerin<br />
ilgili personeli tarafından hazırlanması, bir kısmının<br />
ise gerekli bilgileri toplayarak kalite yönetiminin hazırladığı<br />
yönetim dokümanlarının ilgili birimler tarafından<br />
gözden geçirilmesi ile aşılmıştır. Bu şekilde sistemin o<br />
parçasına ilişkin tüm işleyiş konuya en hakim personel<br />
tarafından eksiksiz olarak kaydedilmiş, hazırlanan doküman,<br />
ihtiyaçlara tam olarak cevap verecek niteliğe<br />
bürünmüştür.<br />
Bazı kurumlarda sisteme ait belgelerin saklanması, dağıtımı<br />
ve kontrolünü yöneten, dijital ortamda doküman<br />
yönetim sistemleri mevcuttur [14] . Özellikle son yıllarda<br />
17025 e yönelik dijital doküman yönetim sistemleri<br />
ortaya çıkmış olup, kurumun isteğine göre gerekli<br />
modüller ilave edilerek modifikasyonlar yapılabilmekte<br />
ve kurumun sistemine uygun hale getirilebilmektedir.<br />
Enstitümüzde kalite yönetim sistemine ilişkin tüm dokümantasyon<br />
hardcopyler üzerinden sağlanmaktadır.<br />
Kalite yönetimi kendi hazırladığı dokümanları ve diğer<br />
tüm birimlerin dokümanlarını sisteme girmiş, dağıtımını<br />
sağlamış ve orjinallerini kalite birimindeki dolaplarda<br />
muhafaza etmektedir. Halen ilgili dokümanların revizyonu<br />
ilgili birimler tarafından gerçekleştirilmekte, kalite<br />
yönetimi bu revize dokümanları sisteme girerek, eski<br />
dokümanları imza karşılığı toplayıp, geçersiz doküman<br />
klasörüne koyup, yenilerini dağıtmaktadır. Burada yaşanan<br />
en büyük zorluk ise 17025 ve yönelik dijital doküman<br />
yönetim sistemlerinin ücretlerinin yüksek olması<br />
sebebiyle temin edilememesi ve hardcopy ile sisteme<br />
devam edilmesinin kamu ve üniversite personeline getirdiği<br />
iş yükü ve fazla sayıda kağıt israfıdır.<br />
Denetimler sırasında denetçiler kurumun işleyişi hangi<br />
tarz doküman yönetim sistemine göre gerçekleştiriliyorsa,<br />
o sistem üzerinden denetimlerini gerçekleştirmektedir.<br />
Hardcopy üzerinden yürüyen sistemlerde,<br />
dokümanların bilgisayarda kayıtlı elektronik kopyalarının<br />
denetimde bir işlerlikleri bulunmamaktadır.<br />
Laboratuvarımızdaki her bir prosedürde şu genel başlıklar<br />
mutlaka yer almaktadır: Kapsam, Amaç, Tanımlar,<br />
Sorumlular, Uygulama, İlgili Dokümanlar, talimatlar ise<br />
sadece basit dilde konuların ayrıntılarına ilişkin uygulamayı<br />
içermektedir. Laboratuvarın ürettiği her bir dokümanın<br />
orjinalleri kalite yönetim biriminde, kopyaları ise<br />
birimlerde saklanmaktadır. Kopya numaralarına göre<br />
kopyaların hangi birimde mevcut olduğu doküman dağıtım<br />
defteri yoluyla izlenmektedir.<br />
Kalite dokümanlarının tamamı, laboratuvarda tüm<br />
personelin ulaşabileceği, ortak bir alanda bulundurulmaktadır.<br />
Bu şekilde, personelin sisteme hakim olması<br />
amaçlanmıştır. Laboratuvarımızda kalite yönetim sistemine<br />
ve birimlere ait prosedürler Tablo 2’de verilmiştir.<br />
Kalite politikası, reklam türünde, kısa, müşteri odaklı,<br />
ancak standardın ilgili maddelerinin tamamını kapsayacak<br />
şekilde olmalıdır [15] . Enstitümüzde denetim sonrası<br />
bu doğrultuda revize edilen Kalite Politikası ve buna<br />
ilaveten, üniversitenin birleşik kalite yönetim sistemi<br />
politikası, laboratuvarın ve Enstitünün çeşitli yerlerinde,<br />
personelin ve müşterinin görebileceği şekilde asılı bulunmaktadır.<br />
Personel, Gizlilik ve Eğitimler<br />
Adli Tıp Enstitüsü Adli Bilimler Laboratuvarı’nda, standarda<br />
uygun olarak laboratuvara giriş ve çıkış elektronik<br />
olarak kontrol alındadır. Ziyaretçilerin ve deneylerini<br />
takip etmek isteyen müşterilerin laboratuvara girişlerinde<br />
ziyaretçi formları doldurtulmakta ve ziyaretçilere<br />
özel gizlilik sözleşmeleri imzalatılmaktadır. Personel ve<br />
yönetim için de daha ayrıntılı gizlilik sözleşmeleri mevcut<br />
olup, personelin yönetime ve müşteriye, yönetimin<br />
de personele ve müşteriye karşı taahhütlerini içermektedir.<br />
Personelin deneyde ve raporlamada tarafsızlığını<br />
bozabilecek herhangi bir baskıdan uzak olduğu güvence<br />
altındadır.<br />
Personele ilişkin personel bilgi formları, imza paraf örnekleri,<br />
yetkilendirme formları, görev yetki ve sorumluluk<br />
formları ve vekalet çizelgeleri mevcuttur. Her yetkili<br />
personel için vekil atanamayabilir. Ancak görev, yetki<br />
ve sorumluluklardaki çelişkiler ortadan kaldırılmıştır.<br />
Akreditasyon sonrası gelen personel için oryantasyon<br />
planları, formları ve kayıtları kalite yönetim biriminde<br />
saklanmaktadır. Personel ve eğitimlere ilişkin kayıtlar<br />
kurumun tercihine göre personel biriminde de saklanabilir,<br />
bu daha iyi bir uygulama olabilir. Etkin ve hızlı bir<br />
kalite süreci sağlanması için, personelin oryantasyonu<br />
kısa ancak yeterli bir süre içerisinde tamamlanmalıdır.<br />
Mümkünse, benzer eğitime sahip ve aynı alanda çalışacak<br />
olan personel için standardize edilmeli, personelin<br />
çalıştırılacağı birimdeki oryantasyonu daha uzun<br />
süreli olmalıdır [16] . Tüm yeni personele, oryantasyon<br />
öncesi çalışacağı kurum mutlaka tanıtılmalı, gezdirilmeli<br />
ve işleyişi anlatılmalıdır. Enstitümüzde de bu şekilde<br />
bir oryantasyon programı oluşturulmuş ve standardize<br />
edilmiştir.<br />
41 KASIM <strong>2013</strong>
KALİTE YÖNETİM NUMUNE KABUL ADLİ MOLEKÜLER DEPO<br />
SİSTEMİ BİRİMİ GENETİK BİRİMİ BİRİMİ<br />
Dokümanların Hazırlaması ve Numune Kabul Prosedürü Kalibrasyon Takip Prosedürü Depo<br />
Kontrolü Prosedürü<br />
Prosedürü<br />
Rapor Hazırlama Prosedürü Numune Saklama ve Atık Prosedürü Temizlik Prosedürü<br />
Kayıtların Kontrolü Prosedürü Talep ve Tekliflerin Gözden Laboratuvar Malzemelerinin Yıkama<br />
Geçirilmesi Prosedürü<br />
ve Sterilizasyon Prosedürü<br />
Yönetimin Gözden Geçirmesi Numune Kayıt Kabul Klavuzu Florometrik Yöntemle<br />
Prosedürü<br />
DNA Miktar Tayin Prosedürü<br />
Uygun Olmayan Hizmetin<br />
ABI 3130 Genetik Analizör<br />
Kontrolü Prosedürü<br />
Bakım Prosedürü<br />
Düzeltici Faaliyet Prosedürü<br />
DNA Analizi-Profilleme Deney<br />
Metodunun Geçerli Kılma Rapor<br />
Prosedürü<br />
Önleyici Faaliyet Prosedürü<br />
DNA Analizi Profilleme Deney<br />
Metodunun Validasyonu Prosedürü<br />
İç Tetkik Prosedürü<br />
Kalibrasyon Prosedürü<br />
Satın Alma Prosedürü<br />
Verilerin Bütünlüğünü Sağlama<br />
Prosedürü<br />
Eğitim Prosedürü<br />
Kontaminasyon Prosedürü<br />
Personel Prosedürü<br />
Cihaz Taşıma Prosedürü<br />
Müşteri Memnuniyet Prosedürü<br />
Kalibrasyon Prosedürü<br />
13 Adet 4 Adet 11 Adet 1 Adet<br />
Toplam 29 Adet Prosedür<br />
Tablo 2. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Adli Bilimler Laboratuvarı Kalite Yönetim sistemi ve diğer<br />
birimlere ait prosedürler.<br />
Genellikle tüm devlet kurumlarında satın alma süreçleri<br />
uzun zamana yayıldığında, personelin motivasyonu<br />
düşmekte, bu durum işleyişte bir güvensizliğe neden<br />
olmaktadır. 17025 kalite sistemi gereği, laboratuvarın<br />
satın alma süreci, işleyişin kalitesini etkilememeli, yavaşlatmamalı,<br />
raporlarda ve akreditasyon çalışmalarında<br />
gecikmelere sebep olmamalıdır. Standartta öngörülen<br />
tedarikçi değerlendirme kayıtlarının yanı sıra,<br />
satın alınan malzemelerin deneyimler sonucu en hızlı<br />
ve en güvenilir analizi sağlayan marka ve tipleri kayıt<br />
altına alınmalı ve her satın almada bu belirlenen malzemelere<br />
yönelinmelidir. Devlet laboratuvarları ucuz ve<br />
kalitesinden emin olmadığı malzemeyi alacak kadar<br />
zengin değildir. Bu malzemelerdeki yenilikler ihtiyaca<br />
cevap arayacak şekilde takip edilmelidir. Mümkünse<br />
laboratuvara giren malzemelerin uygunluğu malzemeler<br />
getirildiği anda test edilmeli, süreç geciktirilmeden<br />
tamamlanmalıdır.<br />
Uygunsuz işin kontrolü<br />
Laboratuvarda yöneticiler ve analiz personeli tarafından<br />
tespit edilen herhangi bir uygunsuzluk, sebep analizi<br />
yapılarak ve sorumluları ile düzeltici önleyici faaliyetleri<br />
42<br />
belirlenerek takibe alınmalıdır. Sebep analizi ve şeffaflık<br />
uygunsuzlukların tespitinde ve giderilmesinde temel<br />
faktörlerdir. Adli Bilimler Laboratuvarı’nda bir uygunsuzluk<br />
tespit edildiğinde bu bir iyileşme fırsatı olarak<br />
görülmekte, gerekli düzeltmelerle kalite yükseltilmeye<br />
çalışılmaktadır. Tespit edilen uygunsuzluk kapatılıncaya<br />
kadar takibi yapılmaktadır.<br />
İç Tetkik<br />
Laboratuvarımızda en az yılda iki kez olacak şekilde<br />
kalite yönetim sistemi ve diğer birim ve laboratuvarlarda<br />
iç tetkikler ve bu iç tetkikler sonucunda da bilgilendirici<br />
bir toplantı yapılmaktadır. Denetim esnasında<br />
tespit edilen uygunsuzluklar, eksiklikler veya standarda<br />
aykırı durumlar kayıt altına alınarak uygunsuzluk formlarına<br />
kaydedilmekte ve gerekli düzeltici/önleyici faaliyetler<br />
başlatılarak takibi yapılmaktadır. Laboratuvarımız<br />
iç tetkiklerinde en çok dikkat edilen unsurlar, iç tetkik<br />
soru listesinin standardın iç tetkikle ilgili tüm maddelerini<br />
içermesi, iç tetkikçiler atanırken, iç tetkikçinin kendi<br />
çalıştığı birimden farklı bir birimi denetlemesi ve iç tetkikçilere<br />
ve birimlere en az 2 hafta öncesinden tetkik<br />
yapılacağının bildirilmesidir.
Yönetimin Gözden Geçirmesi<br />
Sistemimizde yönetimin gözden geçirme toplantıları alt<br />
ve üst tüm personelin katılımı ile yılda bir kez ve genellikle<br />
iç tetkik sonrasında yapılmaktadır. Tespit edilen<br />
uygunsuzluklar, birimlerin yıllık faaliyetleri, talepler,<br />
sistemin işlerliği, personelin yönetimden ve yönetimin<br />
personelden beklentileri incelenmekte bir önceki yılın<br />
hedefleri değerlendirilerek bir sonraki yılın hedefleri belirlenmektedir.<br />
Hedeflerin sayısal, ulaşılabilir ve objektif<br />
olması değerlendirmede kolaylık ve ayakları yere basan<br />
bir işleyiş sağlamaktadır. 1 yıl boyunca tespit edilen<br />
uygunsuzluklar, birimlerin yıllık faaliyetleri, talepler, sistemin<br />
işlerliği, hedefler, anket sonuçları ve standardın<br />
ilgili maddelerine ilişkin bilgiler içeren yönetimin gözden<br />
geçirmesi dosyası, tüm personele incelemesi ve toplantıya<br />
hazırlanması için toplantıdan 15 gün önce dağıtılmaktadır.<br />
Müşteri Memnuniyetleri/Şikayetleri, Reklam ve<br />
Pazarlama<br />
Kurumumuz eğitim ve hizmet odaklı çalışan bir kurum<br />
olduğundan müşteri memnuniyeti/şikayeti enstitümüzün<br />
gelişebilmesi açısında önemlidir ve dikkate alınmaktadır.<br />
Gönüllülük esas olmak üzere bizden hizmet<br />
talep eden müşterilere, hizmetimizin kalitesini artırabilmek<br />
amacı ile anket doldurtulmakta ve bu anket sonuçları<br />
periyodik olarak analiz edilerek gerek kalite toplantılarında<br />
gerekse bir bütün olarak yönetimin gözden<br />
geçirmesi toplantısında değerlendirilmektedir. Ve kalite<br />
hedefleri de bu memnuniyet/şikayetler doğrultusunda<br />
şekillendirilmektedir. Bu konuya ilişkin Adli Bilimler Laboratuvarının<br />
yaşadığı en büyük sorun, analiz ve adli<br />
vaka sayısı başvurularının artması için reklam ve pazarlamaya<br />
olan ihtiyaç ve akreditasyon kapsamının genişletilmesi<br />
sürecinde gerekli finansal kaynakları sağlamada<br />
yaşadığı zorluktur. Analiz başvuruları arttıkça süreç<br />
içinde laboratuvarda çalışan teknik eleman sayısının<br />
artırılmasına olan ihtiyaç ta belirgin hale gelecektir.<br />
Standardın Teknik Şartlarına İlişkin Öneriler<br />
Standardın teknik şartlarına konu olan insan faktörü<br />
(yetkilendirme, denetçi gözlemi), yerleşim ve çevre<br />
koşulları, deney metodları ve doğrulanması/geçerli<br />
kılınması (standart metot, işletme içi metot), cihazlar,<br />
ölçümlerin izlenebilirliği, numune alma (şartlar, yöntemler),<br />
deney numunelerinin taşınması (şartlar, soğuk<br />
zincir) deneylerin ve kalibrasyonun doğruluk ve güvenilirliğini<br />
belirleyen faktörlerdir.<br />
Cihazların Bakım, Onarım ve Kalibrasyonu<br />
Öncelikle laboratuvar uygun cihazlarla donanmış olmalı<br />
ve bu cihazların arıza durumunda onarımı, yedek parçanın<br />
temini, bakım onarım ve kalibrasyonu zamanında<br />
yapılmalıdır. Laboratuvarımızda mevcut bulunan akredite<br />
edilmiş metod(lar)da kullanılan cihazların kalibrasyonları<br />
standarda göre akredite olmuş kalibrasyon laboratuvarları<br />
tarafından yapılmaktadır. Ancak kalibrasyonda<br />
skalası geniş olan akredite olmuş laboratuvarlar<br />
az olduğundan, bazen farklı kalibrasyonlar için 2-3<br />
kalibrasyon laboratuvarından ayrı ayrı hizmet almak<br />
gerekmektedir. Kamu ve üniversite deney laboratuvarlarının<br />
uygun ücretle kalibrasyon hizmeti alabilecekleri<br />
devlete ait 17025 akreditasyonu almış kalibrasyon laboratuvarlarının<br />
sayılarının artırılmasına ve tüm yurda<br />
yayılmasına ihtiyaç vardır.<br />
Cihazların bakım ve onarımı düzenli olarak yapılmakta<br />
ve bununla ilgili olan bakım onarım sözleşmeleri de düzenli<br />
olarak güncellenmektedir. Bakım onarım sözleşmelerine<br />
ilişkin ücretler oldukça yüksek olduğundan,<br />
bu konuda en büyük zorluk, üniversiteye bağlı laboratuvarlar<br />
için kaynak sorunudur. Özellikleri ve üreticilerinin,<br />
demirbaş numaralarının ayrıntılı olarak kaydedildiği bir<br />
listesi mevcut olan cihazların kullanım klavuzları, bakım<br />
onarım çizelgeleri, kalibrasyon çizelgeleri de prosedürde<br />
belirtilen yerlerde muhafaza edilmekte, çizelgelere<br />
düzenli olarak ilgili faaliyetler işlenmektedir. Cihazların<br />
ya da ilgili metodların şifrelenmesi, verilerin/metodların<br />
güvenliğini ve sadece yetkili personelin bunlara ulaşabilmesini<br />
sağlar.<br />
Metotların Seçilmesi, Doğrulanması/Validasyonu<br />
ve Uygulanması<br />
Standart metot laboratuvarda uygulanmadan önce<br />
laboratuvardaki mevcut şartlarda istenilen doğrulukta<br />
ve hassasiyette sonuç verdiği teyit edilir [17] . Bu tür<br />
metodların uygulanmasında donanım, mekan ve çevre<br />
şartları, metot bilgisi ve deneyimli personel önemlidir.<br />
Uygulanan metotların uygulanışını anlatan bir standart<br />
operasyon prosedürü olmalıdır.<br />
Laboratuvarın kendi geliştirdiği metodu uygulayabilmesi<br />
için metodun amaca uygunluğu, valide edilmiş<br />
olması, müşterinin ise kullanılacak metottan haberdar<br />
olması önemlidir. Yapılan bir inceleme sonucunda, özel<br />
amaçlı bir kullanım için gerekli şartların yerine getirildiğinin<br />
teyit edilmesi ve etkin bir delilin elde edilmesidir.<br />
Bu kapsamda geçerli kılma parametreleri olan seçicilik,<br />
doğrusallık, LOQ, LOD, doğruluk, kesinlik, sağlamlık,<br />
sistem uygunluk, ölçüm belirsizliği, laboratuvarlararası<br />
karşılaştırma ve yeterlilik testleri gerçekleştirilmelidir.<br />
Standart gereği, laboratuvarlararası karşılaştırma testlerine<br />
önem verilmeli, her yıl laboratuvarlar arası karşılaştırma<br />
testleri, iki yılda bir de yeterlilik testlerine katılmak<br />
gerekmektedir.<br />
Metot validasyonunda laboratuvarları, özellikle de<br />
kamu ve üniversite kurumlarına bağlı laboratuvarla-<br />
43 KASIM <strong>2013</strong>
ı en zorlayan konular, oldukça pahalı olan ve çoğu<br />
metot için yurtdışından temin edilen referans standart<br />
maddelerin ve referans standart malzemelerin temini,<br />
literatüre nispeten yeni girmiş olan ve dünyada henüz<br />
akreditasyon sürecine girmemiş olan laboratuvarların<br />
yeni yeni bilgi sahibi olmaya başladığı ölçüm belirsizliği<br />
konusu ve yeterlilik deneyleridir [18] .<br />
Referans standart malzeme üretimi, ölçüm belirsizliği<br />
ve izlenebilirliğe ilişkin ülkemizdeki farkındalık, TÜBİ-<br />
TAK UME nin ülkemizde gerçekleştirilmesini sağladığı<br />
IRMM (Institute for Reference Materials and Measurements;<br />
European Commission Joint Research Centre)<br />
ile ortak düzenlediği ölçüm belirsizliği ve metroloji<br />
seminerleri ile artırılmaktadır. Laboratuvarların rutin<br />
çalışmalarına konu olan akredite etmek istedikleri metodlara<br />
ilişkin akredite yeterlilik testlerinin çoğu yurtdışındaki<br />
kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmekte olduğundan,<br />
ve bir kısmının test programları 2-3 senede bir<br />
açıldığından bunların takip edilmesi, ücretlerin oldukça<br />
yüksek olması ülkemizde ISO 17043 e göre akredite<br />
yeterlilik testi hizmetlerinde çeşitliliğinin artmasına olan<br />
ihtiyacın ne düzeyde olduğunu gözler önüne sermektedir.<br />
Türk Akreditasyon Kurumu tarafından akredite olmak<br />
isteyen ve verilmiş olan akreditasyonu sürdürmek<br />
isteyen laboratuvarlar, düzenli olarak yeterlilik deneyleri<br />
ve laboratuarlar arası karşılaştırma programlarına katılmaktan<br />
sorumludur [19] . Bu konuya ilişkin ülkemizde tek<br />
ISO 17043 akreditasyonu almış ve EPTIS’e kayıtlı tek<br />
kurum TSE olup, sınırlı sayıda da olsa bazı metodlara<br />
ilişkin akredite yeterlilik testi hizmetleri vermektedir.<br />
Ülkemizde parmakla sayılacak kadar az sayıda referans<br />
standart ve referans standart malzeme üretildiğinden,<br />
% 99’u yurtdışından, gümrük bedelleri de dahil<br />
çok yüksek ücretlerle ve aylarla ifade edilen çok uzun<br />
sürelerde temin edilmeye çalışılmaktadır. Bu süreç sırasında<br />
bazen kargo firmaları tarafından gerekli özen<br />
gösterilmediğinden soğuk zincirde taşınması gereken<br />
referans maddelerin içine yerleştirildiği buz kalıpları<br />
erimekte, laboratuvara ulaştığında kısmen bozulmuş<br />
olmaktadır. Hele de laboratuvarda bu standardın bozulduğunu<br />
ispat edebilecek başka bir standart yoksa,<br />
ithalatçı firmaya bu ispat edilememekte, ithalatçı firmalar<br />
bunları tekrardan aylar süren bu sürece sokup<br />
değiştirmeye gönülsüz olmaktadır. Bütün bunlar ekonomimize<br />
eksi olarak yansımaktadır. TÜBİTAK UME<br />
ülkemizde referans standart madde ve referans standart<br />
malzeme üretimini başlatmış ancak metodların<br />
sayısı ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurulduğunda,<br />
henüz çok başlardadır. Referans standart ve referans<br />
malzeme üretimi ve yeterlilik testleriyle ilgili ülkemizde<br />
büyük ölçekli atılımların gerçekleştirilmesi bu konularda<br />
tahminlerin ötesinde ekonomiye ve bilime olağanüstü<br />
katkılar sağlayacaktır. Bu şekilde kalite ve akreditasyon<br />
zorunluluğu, ülkemizdeki laboratuvarlara külfet olmaktan<br />
çıkacak, giderler azalacağı için üniversite, kamu laboratuvarları<br />
ve özel laboratuvarlar için de her konuda<br />
bir artı olacaktır.<br />
Validasyon tamamlandığında, veriler ve validasyon raporu,<br />
üreticinin adı, imzası ve tarih ile birlikte sisteme<br />
kaydedilmelidir. Validasyon raporunda, validasyonun<br />
amaca uygun olup olmadığı da ortaya konulmalı bu<br />
bilgi kayıtlarda yer almalıdır. Metotların uygulamaya konulması<br />
ile birlikte metot ve cihaz performansı, kalite<br />
kontrol çizelgeleri ile de düzenli olarak takip edilmelidir.<br />
Tüm bu teknik çalışmalar için akreditasyon kuruluşlarının<br />
ya da konuyla ilgili standardizasyon çalışmaları<br />
gerçekleştiren çeşitli kuruluşların rehberlerinden faydalanılmalıdır.<br />
Özellikle kimyasal deneyler ile üretilen sonuçların SI<br />
sistemine göre izlenebilirliği olmalı, gerekli durumlarda<br />
ölçüm belirsizliği de göz önüne alınarak amaca uygunluğu<br />
değerlendirilmelidir [20]. Metodların uygulanma<br />
sürecinde, analiz için gelen bir ürün için uygunluk beyanı<br />
talep edilmiş ise, kaliteli ve güvenilir bir rapor için,<br />
uygunluk beyanı, ILAC ın, “G8 Guidelines on the reporting<br />
of compliance specifications” rehberi baz alınarak<br />
gerçekleştirilmelidir.<br />
Sonuç Değerlendirme ve Raporlama<br />
Enstitüde DNA analizleri şifrelenerek gerçekleştirildikten<br />
sonra tarih kaydı gerçekleştirilerek yapılan şifre çözümünün<br />
ardından raporu hazırlayan uzman vaka dosyasını<br />
inceleyerek değerlendirmeyi hangi esasa göre<br />
yapacağını belirler. Standart operasyon prosedüründe<br />
yer alan kriterlere göre analiz sonucu değerlendirilir ve<br />
ilgili yöneticilerin imzasından sonra rapor Numune Kabul<br />
Birimi vasıtasıyla müşteriye ulaştırılır.<br />
Şifreleme denetçiler tarafından tavsiye edilen bir yöntemdir<br />
ancak bazı durumlarda özellikle resmi toksikolojik<br />
analizlerde örnekleme, analiz için gerekli örnek<br />
miktarının artırılması veya azaltılması, örnekte hangi<br />
maddelerin aranacağı konularında karar verilmesi için<br />
dosyanın analist tarafından okunması gerekir ve bu<br />
doğru bir raporlama için toksikoloji alanında görev yapan<br />
uzman analistler tarafından da gerekli görülmektedir.<br />
Tüm laboratuvarlarda raporun doğru, açık, kesin ve tarafsız<br />
olarak üretildiği güvence altına alınmalı, raporların<br />
kaç kopya olarak üretileceği ve bu kayıtların nerede<br />
muhafaza edileceği Rapor Hazırlama Prosedürü ya da<br />
Talimatı’nda belirtilmelidir. Rapora varsa başka belgeler<br />
de (mahkeme dosyası, fatura v.b) eklenir. Rapor,<br />
deneyleri yapan analistler, raporu hazırlayan uzman ve<br />
ilgili yöneticiler tarafından imzalanmalıdır. Raporun teslim<br />
zinciri de kayıt altına alınmalıdır.<br />
44
Müşteri istekleri, metodun gerekleri ve standardın asgari<br />
şartları ile ilgili bilgileri, gerektiği durumlarda da görüş<br />
ve yorumları içermelidir. Raporda başlık, akreditasyon<br />
kurumunun adı, laboratuvarın adı, adresi ve iletişim<br />
bilgileri, laboratuvarın akreditasyon numarası, rapor<br />
numarası, varsa müşterinin protokol numarası, müşterinin<br />
adı, adresi ve raporun toplam sayfası, ölçümlerin<br />
yapıldığı tarih, deney raporunun onaylandığı tarih,<br />
kullanılan metodların tanımı, analizi yapılan numunenin<br />
tanımı, deneyi yapan ve onaylayan kişliler, ölçüm birimiyle<br />
birlikte ölçüm sonuçları, ölçümlerin yapıldığı ortam<br />
şartları, izlenebilirlik bilgileri mutlaka yer almalıdır.<br />
Ölçüm belirsizliği gerekli durumlarda verilir.<br />
Sonuç<br />
TS EN ISO/IEC 17025:2005 standardını uygulayan ve<br />
akredite olan laboratuvarlar; müşterilerinin beklentilerini<br />
en iyi şekilde karşılayan ve en kaliteli hizmeti veren,<br />
uygun bakım, kalibrasyon ve çalışma yönergeleri ile<br />
geçerli referans materyaller, devam eden kalite kontrol<br />
testleri ve eğitimli personel ile desteklenmiş kontrollü<br />
dokümante edilmiş kalite sistemi olan laboratuvarlardır.<br />
Bu laboratuvarlar bağımsız ve tarafsız çalışmakta<br />
ve bunun sonucunda da ürettikleri deney raporları<br />
uluslararası alanda geçerliliği sağlamaktadır. Bir laboratuvarda<br />
her ülkede geçerli olan, aynı standart, aynı<br />
deney metodu ve aynı belgenin kullanılması demek<br />
akreditasyonla birlikte dünya çapında kabul edilebilirliği<br />
ve uluslararası arenada rekabet gücünü beraberinde<br />
getirmektedir.<br />
17025 kalite sisteminde müşteri odaklılık şarttır. Ancak<br />
alınan akreditasyon, reklam ve pazarlama kolu eksik<br />
kaldığı sürece ekonomik getirisi istenen düzeyde olamaz.<br />
Bunda yetkin personel sayısının da önemi büyüktür.<br />
Akreditasyon gerek eğitim, gerek hizmet alanlarında<br />
kaliteyi yakalamanın bir yolu olarak vazgeçilmez bir<br />
unsur olmalıdır. Ancak standart doğru yorumlanmadığı<br />
takdirde, kalite yönetimi personel için külfeti, getirisinden<br />
daha fazla olan demotive edici bir aktivite haline<br />
dönüşebilir. Bu sebeple, standardın doğru yorumlanması<br />
kalitede kilit noktadır.<br />
Kaynaklar:<br />
[1] Ceylan M., Türkiye’de Kalite Akreditasyonu ve TÜRKAK,<br />
Yüksek Lisans Tezi, Nisan, 2009, sfy:46.<br />
[2] 17 Ocak 2002 Tarih ve 24643 Sayılı “Uygunluk Değerlendirme<br />
Kuruluşları ile Onaylanmış Kuruluşlara Dair Yönetmelik”<br />
e ilişkin Resmi Gazete.<br />
[3] www.ilac.org (Erişim Tarihi: 04.11.<strong>2013</strong>)<br />
[4] http://www.iaf.nu/. (Erişim Tarihi: 03.11.<strong>2013</strong>)<br />
[5] EA, Multi and Bilateral Agreement Signatories EA-<br />
01/08, http://www.european-accreditation.org/n1/doc/<br />
ea-1-08.pdf. (Erişim Tarihi. 01.11.13)<br />
[6] Wenclawiak B. W., Koch M., Evsevios Hadjicostas Editors,<br />
Quality Assurance in Analytical Chemistry, Training<br />
and Teaching, Second Edition Springer-Verlag Berlin<br />
Heidelberg 2010.<br />
[7] D. Szewieczek, T. Karkoszka, A. Zając, Incompatibilities<br />
analysis in the accredited laboratory, Journal of Achievements<br />
in Materials, and Manufacturing Engineering,<br />
2008 (28):2<br />
[8] Özgül Ş., Deney veya Kalibrasyon Laboratuvarlarının<br />
TS EN ISO/IEC 17025:2012 Standardına Göre Denetimi<br />
Ve Akreditasyonu VII. Ulusal Ölçümbilim Kongresi,<br />
2008:583-587.<br />
[9] http://www.turkak.org.tr/online/search/akredite.asp<br />
[10] Bakır F., Laleli Y., TS EN ISO/IEC 17025 Kapsamında<br />
Akreditasyona Teknik Hazırlık, Türk Biyokimya Dergisi<br />
[Turkish Journal of Biochemistry - Turk J Biochem]<br />
2006; 31 (2); 96–101.<br />
11] TS EN ISO/IEC 17025, Deney Ve Kalibrasyon Laboratuvarlarinin<br />
Yeterliliği İçin Genel Şartlar, Türk Standartları<br />
Enstitüsü, Ankara, 2012.<br />
[12] Tuncay, E., Kriminal Laboratuvar Akreditasyon Başvurularında<br />
göz önüne alınması gereken kriterler, Yüksek<br />
Lisans Tezi, İstanbul 1994, s.7<br />
[13] King B., Meeting the measurement uncertainty and<br />
traceability requirements of ISO/IEC standard 17025 in<br />
chemical analysis, Fresenius’ Journal of Analytical Chemistry<br />
November 2001; 371(6); 714-720.<br />
[14] Saraiva J. S., Silva A. R., Design Issues for an Extensible<br />
CMS-Based Document Management System, Knowledge<br />
Discovery, Knowlege Engineering and Knowledge<br />
Management, Communications in Computer and<br />
Information Science, 2011(128): 323-336.<br />
[15] Rodima A. and etc., ISO 17025 quality system in a university<br />
environment, Accreditation and Quality Assurance,<br />
July 2005; 10(7):369-372.<br />
[16] Halis M., Meslek Yüksekokulları İçin Toplam Kalite Yönetimi<br />
ve ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemleri, Ankara:<br />
Seçkin Yayıncılık, 2010.<br />
[17] ENFSI (European Network of Forensic Science Institutes),<br />
Guidance on the Conduct of Proficiency Tests and<br />
Collaborative Exercises Within ENFSI. Ref. Code: QCC-<br />
PT-001, 2005;3.<br />
[18] Krouwer J. S., Critique of the Guide to the Expression of<br />
Uncertainty in Measurement Method of Estimating and<br />
Reporting Uncertainty in Diagnostic Assays, Clin Chem,<br />
2003; 49: 1818-1821.<br />
[19] TÜRKAK (Türk Akreditasyon Kurumu), Yeterlilik Deneyleri<br />
ve Laboratuvarlararası Karşılaştırma Programları<br />
Prosedürü, Dok.No: P704. Yürürlük Tarihi: 30.12.2011.<br />
Revizyon No:03.<br />
[20] Michael Thompson, Traceability in perspective, Accred<br />
Qual Assur, 2012; 17:353–354.<br />
45 KASIM <strong>2013</strong>
İMALAT SANAYİ<br />
İmalat Sanayi İşletmelerinde<br />
Kalite Altyapısının ve<br />
Kalite Yönetim Sistemi Uygulamalarının<br />
Verimliliğe Etkisi<br />
Dr. Canan ARIKBAY<br />
Saniye Hameşoğlu THOMAS<br />
Sanayi ve Teknoloji Uzmanı,<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />
Verimlilik Genel Müdürlüğü<br />
Yıldız ARTAR<br />
Danışmanlık ve Eğitim Daire Başkan V.,<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />
Verimlilik Genel Müdürlüğü<br />
İnsanoğlunun tarihi, yaşamını sürdürme mücadelesi ve<br />
daha kaliteli hayat çabalarının bir kaydıdır. Yeni ve daha<br />
verimli teknolojilerin uygulanması, verimliliğin çalışma<br />
saatlerinde bir artış gerektirmeden asgari geçim düzeyinin<br />
üzerine çıkmasını sağlamıştır. Girişimciler, teknolojinin<br />
en etkin kullanımının belirli örgü<strong>tse</strong>l yapılar altında<br />
gerçekleştiğini ortaya koymuşlar ve böylece işletmeler,<br />
mevcut kaynaklardan daha fazla değer yaratmada<br />
etkili araçlar haline gelmişlerdir. Yaşam standartlarının<br />
iyileştirilmesinde verimliliğin gerekli bir araç olduğu fikri<br />
geniş çapta kabul görmüş ve esasta bir verimlilik hareketi<br />
olarak görülerek sanayileşmiş pazar ülkelerinde<br />
kökleşmiştir (Prokopenko, North, 1997, s.52).<br />
Mal ve hizmetlerdeki kalitenin pazar payının belirlenmesinde<br />
önemli bir unsur olduğu gerçeği ile Amerikan,<br />
Avrupa ve Asya şirketleri kalitenin iyileşmesine gittikçe<br />
daha fazla yoğunlaşmaya başlamışlardır. Farklı şirketlerce<br />
üretilen benzer ürünler arasında kusur oranları<br />
bakımından çok büyük fark bulunmamaktadır. Piyasa<br />
lideri ile takipçileri arasında kalite düzeyleri ile ilgili fark<br />
azalmaktadır (Prokopenko, North, 1997, s.63).<br />
Bir kuruluşun öz felsefesi olan verimlilik kültürü davranışları,<br />
değerleri ve çalışma biçimlerini şekillendirir.<br />
Mevcut kaynaklardan daha fazla değer yaratma, müşterilerin<br />
ihtiyaçlarına hizmet etme, yönetim ve işgücü<br />
arasında uyumlu çalışma işbirliklerini geliştirme ve<br />
müşterilerle, işçilerle, yöneticilerle ve yatırımcılarla verimlilik<br />
artışının meyvelerini paylaşmaya yönelik olarak<br />
bir şirketin hedeflerini belirler. Asli amacı çalışma hayatının<br />
kalitesini ve yaşam kalitesini artırmaktır (Prokopenko,<br />
North, 1997, s.69).<br />
46
Bütün bu açıklamalar göstermektedir ki “verimlilik” ve<br />
“kalite” gerek makro gerekse mikro ölçekte birbirinin<br />
tamamlayıcısı niteliktedir. Bu belirlemeden hareketle<br />
çalışmada öncelikle, geçmiş dönem araştırma sonuçlarından<br />
ve literatürden edinilen bilgiler ışığında iki<br />
kavramın yön verdiği yönetim sistemlerinin özellikle<br />
işletme performansına olan etkileşimini açıklayabilmek<br />
açısından öncelikle kalite yönetim sistemi daha sonra<br />
da verimlilik artırma teknikleri ve bu tekniklerin etkili bir<br />
bileşimini amaçlayan verimlilik yönetim sistemi üzerinde<br />
durulmuştur. Çalışmanın asıl amacı, imalat sanayi<br />
işletmelerinde uygulanan bir soru formu amacıyla işletmelerin<br />
kalite altyapılarının verimlilik artırma tekniklerinin<br />
kullanımına ve verimliliğe olan etkilerinin ortaya<br />
konulmasıdır. Bu amaçla hazırlanmış olan soru formu<br />
imalat sanayi işletmelerine iletilmiş olup, bildiri metninin<br />
yazımı sırasında geri dönen soru formu sayısı doyurucu<br />
bir değerlendirme yapmaya yeterli olmadığı için<br />
metin, literatür taranarak ve deneyimlere dayalı olarak<br />
hazırlanmıştır. İşletmelerden gelen yanıtların sonuçları<br />
ve bu sonuçlara dayalı öneriler bildiri sunumu sırasında<br />
aktarılacaktır.<br />
KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ<br />
Kalite farklı alanlarda farklı anlamlara ve farklı performans<br />
boyutlarına sahip olan bir kavramdır. Sağlık ve<br />
ikram sektöründe “hijyen”, elektrik ve elektronik sektöründe<br />
“güvenlik”, hizmet sektöründe “hız” ve “güvenirlik”<br />
gibi farklı performans unsurları tanımlanır. Bugünkü<br />
bakışla “fiyat” da önemli bir kalite ölçütüdür. Uygulamada<br />
kalite, mevcut standartlara uyum anlamında kullanılır.<br />
Kalite kontrol, makul limitler içinde ürünler için<br />
spesifik bir kalite düzeyinin tanımlanması, sürdürülmesi<br />
ve kontrolü faaliyetlerinin tümünü kapsar. Bir başka deyişle<br />
de nihai ürünün kusursuzluğunu etkileyen tüm değişkenlerin<br />
sistematik olarak kurallaştırılmasıdır. Kalite<br />
kontrol uygulaması içinde kalite standartlarının belirlenmesi,<br />
ölçümü ve oluşturulmuş standartların uygulandığının<br />
ve sürdürüldüğünün kontrolü yer alırken makul ve<br />
rekabetçi bir fiyat seviyesine ulaşmak da önemli amaçlar<br />
arasındadır. Bu da imalat sürecindeki değişkenlerin<br />
sistematik kontrolünü gerektirir. Ürün kalitesindeki değişimlerinse<br />
kabul edilebilir bir değişkenlik seviyesinde<br />
olması gerekir.<br />
Günümüzün rekabetçi ortamı, küçük veya büyük olmasına<br />
bağlı olmaksızın tüm ölçeklerdeki işletmelerin<br />
tatmin edici bir kalite düzeyine ulaşmasını ve sürdürmesini<br />
gerektirmektedir. Kalite kontrol işletmelere,<br />
• Marka imajı oluşturma<br />
• Standardizasyonu sağlama<br />
• Üretimde israfı ortadan kaldırarak maliyetleri azaltma<br />
• Satış cirosunu artırma<br />
• Gerek iç gerekse de yurt dışı pazarlarda rekabetçiliği<br />
artırma<br />
• Üretim üstünlüğü sağlayarak maliyetleri ve fiyatları<br />
rekabetçi düzeyde tutma<br />
• İmalatçı kalite standartlarını yasal kalite standartları<br />
ile uyumlaştırma<br />
gibi avantajlar sunar.<br />
Günümüz işletmeleri kalite kontrol faaliyetlerinin sağladığı<br />
tüm bu avantajların ötesine geçmek durumunda<br />
kalmış ve özellikle 1980’li yıllardan itibaren gelişen kalite<br />
yönetimi ile birlikte kalite kontrol uygulamalarına ek<br />
olarak farklı boyutların da yönetilmesi gerektiği ortaya<br />
çıkmıştır.<br />
Kalite kavramının çok boyutluluğu ve buna bağlı olarak<br />
kalite sağlama görevinin basit bir uygulamanın ötesinde<br />
bir anlam kazanması, uluslararası rekabet koşullarının<br />
zorlaşması ve tüketim hareketinin evrenselleşmesi<br />
ile birlikte kalitenin bütünsel bir anlayışla ele alınması<br />
gereğini doğurmuştur. Bu anlayış, pazardaki müşterilerin<br />
sürekli artan ve gelişen talep ve beklentilerine<br />
paralel bir şekilde, kaliteli ürün ve süreçlerin geliştirilip<br />
tasarlanmasından başlayarak üretim ve üretim sonrası<br />
aşamalarda ekonomikliği, kalite ve müşteri tatminini en<br />
üst düzeyde sağlayabilecek bir kalite sağlama uygulamasını<br />
da gerekli kılmıştır (Peşkircioğlu, 1999, s. 57).<br />
Kalite yönetim sistemi (KYS), organizasyonun yönetim<br />
sisteminin, ilgili tarafların ihtiyaç, beklenti ve koşullarını<br />
karşılamak için kalite amaçlarına ilişkin olarak<br />
sonuçlar üzerine odaklanan bölümüdür. Kalite amaçları;<br />
organizasyonun büyüme, sermaye, kârlılık, çevre<br />
ve iş sağlığı-güvenliği konularındaki diğer amaçlarının<br />
tamamlayıcısıdır. Organizasyonun yönetim sisteminin<br />
farklı bölümleri, KYS ile ortak unsurlar kullanılarak bütünleştirilebilir.<br />
Bu da, organizasyonlarda genel yönetim<br />
fonksiyonları içinde kalite yönetim (KY) fonksiyonunun<br />
yerini ve değerini görebilmek açısından son derece anlamlıdır<br />
(Acuner, Arıkbay, vd., 2004, s.339).<br />
Etkili bir kalite yönetim sistemi için bir organizasyonun<br />
başarılı bir şekilde yönlendirilmesi ve çalıştırılması, sistematik<br />
ve şeffaf bir şekilde yönetilmesi ve kontrol edilmesi<br />
gerekmektedir. Kalite yönetim sistemi uygulamalarının<br />
etkililiği açısından, müşterilerin istek ve beklentileri<br />
ile müşteriler dışındaki ilgili tarafların (sermayedarlar,<br />
çalışanlar, tedarikçiler, toplum vb.) istek ve beklentileri<br />
47 KASIM <strong>2013</strong>
arasındaki uyumun sağlanıp sağlanmadığı belirli aralıklarla<br />
gözden geçirilmelidir. Sistemin temel unsurları<br />
da “kalite bilinci”, “yönetimin liderliği”, “süreç yaklaşımı<br />
ve sürekli iyileştirme”, ”insan kaynakları”, ”tedarikçilerle<br />
ilişkiler” ve “fiziki alt yapı” dır.<br />
Kalite yönetimi uygulaması sonucunda şunlar kazanılır:<br />
(Kubr, 2010, s. 492)<br />
• Müşteri taleplerini karşılamak ve memnuniyetlerini<br />
garanti altına almak için pazar payını, hasılatı ve<br />
varlıklara dönüşüm hızını artırmak, iç masrafları kısmak,<br />
daha yüksek çalışan tatmini sağlamak, rekabeti<br />
daha iyi anlamak ve etkin bir rekabet stratejisi<br />
geliştirmek,<br />
• Verimli olmayan faaliyetleri ve kayıpları ortadan kaldırmak<br />
için tüm süreçlerin dikkatle ve sürekli incelenmesi<br />
sonucunda sadece ürün ve hizmet kalitesinde<br />
değil, aynı zamanda tüm işletme alanlarında<br />
ve operasyonel alanlarda en üst düzeyde performans<br />
elde etmek,<br />
• Sadece kalite fonksiyonuyla ilgili değil, herkesin sürekli<br />
ilerlemeye katılımının sağlanması, iş süreç ve<br />
gelişimine daha fazla odaklanmak,<br />
• Yanlış veya kötü yapılan bir işin acil telafisi ve yapılan<br />
işi yeniden yapmak yerine daha çok sorunların<br />
köklerindeki sebepleri ortadan kaldırmak için verilere<br />
dayalı çaba göstermek,<br />
• Müşteri ve tedarikçiler arasında daha açık ve sık iletişim,<br />
bölümler arası işbirliği,<br />
• Arıza ve hatalara karşı toleranslı olmamak.<br />
VERİMLİLİK ve VERİMLİLİK ARTIRMA<br />
TEKNİKLERİ<br />
Verimliliğin şirket rekabetçiliği ve ulusal refah üzerindeki<br />
etkisi çok önemlidir. Genel olarak verimlilik, hem işgücü<br />
hem de fiziksel olarak kullanılan kaynaklarla bağlantılı<br />
olarak üretilen ürün ya da hizmetin miktar ve kalitesinin<br />
ölçüsüdür. Verimlilik, işgücü ve iş ortamının kalitesinden<br />
etkilenir. Bununla birlikte verimliliği büyüten temel<br />
alan, işletmenin kendisidir. Çünkü işletme, mal ve hizmetleri<br />
üretmek için eldeki tüm kaynak ve şartların bir<br />
araya geldiği yerdir. Verimliliğin boyutları; iş süreçlerinin<br />
yeniden inşa edilmesine, toplam kalite yönetimine,<br />
şirketin performans gelişimine, kaizen’e, kıyaslamaya<br />
ve kurumsal mükemmelliğe kadar genişlemektedir. Verimliliği<br />
tek etkene bağlayarak ölçmeye çalışmanın yarattığı<br />
bariz aksaklıklar dolayısıyla “toplam faktör verimliliği”<br />
kavramı ortaya çıkmıştır. Toplam faktör verimliliği,<br />
bir şirketin işgücünü, sermayesini, teknolojisini, yönetimini,<br />
organizasyonunu ve diğer etkenleri ne kadar etkili<br />
ve etkin kullandığının bileşik ölçümüdür. Verimlilik sorunları<br />
çok etkenlidir ve birçok farklı etkeni en iyi şekilde<br />
kullanarak özel şartlar yaratmak konusunda düşünmek<br />
daha yapıcıdır. Bundaki temel koşullardan biri bir “verimlilik<br />
yönetim sisteminin” kurulmasıdır. Sürdürülebilir<br />
verimliliği geliştirmenin önemli bir şartı da girişimciliğin<br />
desteğinde inovasyon ve yeni teknolojileri uygulamaktır.<br />
(Kubr, 2010, s. 463)<br />
İşletmelerde verimlilik farklı düzeylerde ölçülmektedir.<br />
Bunlar; işletme, bölüm, grup-takım veya süreç bazında<br />
yapılabilecek ölçümlerdir. Bu ölçümlerde aşağıda<br />
örnekleri verilen çeşitli göstergelerden yararlanılabilmektedir:<br />
• Üretim Miktarı / Çalışılan Süre (adam*saat)<br />
• Üretim Miktarı / Çalışma Süresi (makine*saat)<br />
• Üretim Miktarı / Enerji Miktarı<br />
• Üretim Miktarı / Hammadde ve Malzeme Miktarı<br />
• Üretim Miktarı / Sermaye<br />
• Planlanan Süre / Fiili Çalışma Süresi<br />
• Fire / Üretim Miktarı<br />
• Gerçekleşen Satış Miktarı / Planlanan Satış Miktarı<br />
• Kar / Sermaye<br />
• Kar / Çalışan Sayısı<br />
• Stok Devir Hızı (Satılan Malın Maliyeti/Ortalama<br />
Stoklar)<br />
• Cari Oran ( Dönen Varlıklar / Kısa Vadeli Borçlar)<br />
Bu göstergelerin sürekli izlenmesi, takibi ve en iyi uygulamalarla<br />
kıyaslanması sayesinde mevcut durumun<br />
iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için önemli ve anlamlı bir<br />
veri altyapısına kavuşulabilmektedir. Bu altyapıyı iyi<br />
değerlendirerek sürekli verimlilik artışı sağlayabilmenin<br />
tek yolu da işletme için bir verimlilik yönetim sisteminin<br />
kurulmasıdır. Bununla birlikte günümüz işletmelerinin<br />
gerek içinde bulunulan çevrenin gerekse de işletme içi<br />
faktörlerin etkisiyle verimlilik sorunları yaşadığı da bilinen<br />
bir gerçektir. Dış çevre koşullarını bir tarafa bırakacak<br />
olursak işletmelerde yaşanan verimlilik sorunların<br />
kaynakları olarak şunları sayabiliriz:<br />
• Organizasyon ve yönetim yapısı<br />
• Finansal yönetim<br />
• Teknolojik yetersizlikler<br />
• Bilgi eksikliği<br />
• İşgücünün niteliği<br />
• Üretim sisteminin yapısı<br />
• Üretim planlama sorunları<br />
• Stok yönetimi sorunları<br />
48
• Kalite sorunları (hammadde, malzeme, süreç)<br />
• Tedarik sistemi<br />
• Enerji temininden kaynaklanan yetersizlikler<br />
• Verimliliğin ölçümü ve izlenmesinde yaşanan problemler<br />
• Pazarlama ve satış sistemi<br />
• Müşteri memnuniyetsizliği<br />
Bu kaynaklar arasında kalite sorunlarının da yer aldığı<br />
ve aslında kalite yönetiminden verimlilik yönetimine<br />
uzanan zincirdeki halkaların birbirini tamamlayıcısı olduğu<br />
çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunun<br />
için de işletmelerin kalite ve verimlilik birimlerinin insan<br />
kaynaklarını ve bilgi teknolojilerini de devreye alarak<br />
yürüteceği faaliyetlerin önemi büyüktür. Bilindiği gibi<br />
verimlilik anlayışı artık insanı, çevreyi, kaliteyi ve bilgi<br />
teknolojilerini bir bütün olarak değerlendirmekte ve basit<br />
bir oranlamanın çok ötesinde anlamlar taşımaktadır.<br />
İşletmelerde verimlilik çalışmalarının aşağıda sayılan<br />
adımlar takip edilerek uygulanması başarı şansını artırmakta<br />
ve bir sürekli iyileştirme döngüsü mantığı içinde<br />
kurgulanması gerekmektedir:<br />
• Verimlilik sorunlarını belirleme ve verimlilik artırma<br />
programlarını hazırlama<br />
• Verimlilik artırma programlarını yürütme<br />
• Verimlilik artırma tekniklerini uygulama ve yönetme<br />
• Verimlilik ölçme, değerlendirme, izleme ve sonuçları<br />
raporlama<br />
• İşletme, bölüm, grup-takım veya süreç bazında verimlilik<br />
düzeylerini kıyaslama<br />
İşletmelerde uygulanabilecek verimlilik artırma teknikleri<br />
bilgi yönetimi, hammadde ve malzeme esaslı, ürün<br />
ve hizmet esaslı, işgücü ve iş esaslı teknik ve yaklaşımlar<br />
olarak sınıflandırılabilmektedir.<br />
i. Bilgi Yönetimi Teknolojileri (Veri tabanı sistemleri,<br />
CAD, CAM, ERP, karar destek sistemleri, vb. )<br />
ii. Hammadde ve Malzeme Esaslı Teknik ve Yaklaşımlar<br />
(Stok kontrol, MRP, İKK, vb.)<br />
iii. Ürün ve Hizmet Esaslı Teknik ve Yaklaşımlar (QFD,<br />
TRIZ, FMEA, müşteri memnuniyeti analizi, marka<br />
analizi, vb.)<br />
iv. İşgücü Esaslı Teknik ve Yaklaşımlar (İş zenginleştirme,<br />
iş genişletme, hedeflerle yönetim, kalite çemberleri,<br />
katılımcılık, vb.)<br />
v. İş Esaslı Teknik ve Yaklaşımlar (İş etüdü, iş düzenleme,<br />
5S, ergonomi, kanban sistemi, vb.)<br />
Bu tekniklerin tümü birbirinin tamamlayıcısı ve aynı zamanda<br />
kalite yönetim sistemlerinin de vazgeçilmezleridir.<br />
VERİMLİLİK ve KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ<br />
ETKİLEŞİMİ<br />
Verimlilik ve kalite yönetim sistemlerinin etkileşimini ve<br />
ortak amaçlarını ortaya koyma araştırma sonuçları da<br />
göstermektedir ki artık günümüzde bu iki kavramın birbirinden<br />
ayrı düşünülmesi mümkün değildir.<br />
“Daha yüksek kalite talebi” bir verimlilik iyileştirme<br />
programına başlanmasının önemli nedenlerinden birisi<br />
49 KASIM <strong>2013</strong>
(Prokopenko, North, s.5 -251) olduğu gibi, Peşkircioğlu’nun<br />
araştırmasına göre de, 121 adet ISO 9000 belgeli<br />
kuruluşun belge almadaki öncelikli amaçları arasında<br />
kalite güvencesini tüm süreçlerde yaygınlaştırma,<br />
müşteri şikayetlerini azaltma, işgücü verimliliğinde<br />
artış, tüm süreçlerde sürekli iyileştirme, pazar payında<br />
artış, müşteri talep ve beklentilerini eksiksiz karşılama<br />
amaçları ilk sıralarda yer almıştır. Amaçların plan dönemlerine<br />
bağlı olarak değişimi ile ilgili incelemeye göre<br />
de “işgücü verimliliğinde artış” amacı kısa, orta ve uzun<br />
vadeli planların tümünde ilk beş arasında yer almıştır.<br />
Kalite iyileştirme uygulamalarının, maliyeti artırıcı bir unsur<br />
olmadığı, tersine verimliliği, satışları, karlılığı artırarak<br />
maliyetleri azalttığı görüşleri literatürde genel kabul<br />
görmektedir.<br />
Bir başka çalışmada da işletmeler, kalite iyileştirmelerin<br />
maliyetleri azalttığı görüşüne % 74, verimliliği artırdığına<br />
% 91, satışları artırdığına % 89, karlılığı artırdığına %<br />
85, rekabet gücünü artırdığına ise % 93 oranında katılmaktadır.<br />
Maliyetler konusunda avantajların varlığına<br />
verimlilik artışı kadar yüksek oranda katılmayan işletmeler<br />
içinse konuya ilişkin sorgulama derinleştirildiğinde<br />
kalite-maliyet ilişkisinin genellikle kısa dönemli olarak<br />
algılandığı ve kısa dönemde kalitedeki iyileşmenin<br />
hammadde ve malzeme giderlerini artırarak maliyetleri<br />
yükselteceği görüşü dikkati çekmektedir. Ancak bu<br />
noktada kalitenin, müşteri beklentileri ile ilişkisi bir kez<br />
daha vurgulanarak, pazardaki hedef müşteri potansiyeline<br />
ilişkin beklentilerin iyi belirlenmiş olması gerektiğinin<br />
de altı çizilmektedir (Acuner, Arıkbay, vd., 2004)<br />
SONUÇ ve ÖNERİLER<br />
Sanayi sektörünün gelişimiyle sektörün ihtiyaçları genişlemiş<br />
ve uluslararası rekabetin de hızlandırdığı bir<br />
süreç içinde kalite artırma uygulamaları günümüz sanayi<br />
işletmelerinin tüm süreçlerine ve fonksiyonlarına<br />
yayılmıştır. Ürün ve sistem belgelerinin sanayi sektöründe<br />
amacına uygunluk açısından geniş bir kullanım<br />
alanı mevcuttur. Dünyadaki tüm gelişmelerden ülkemiz<br />
de doğal olarak etkilenmiş ve özellikle 1980’li yıllardan<br />
itibaren “kalite” ülkemiz sanayi işletmeleri için kurumsal<br />
kültürün bir parçası haline gelmiştir.<br />
Bakanlığımız çalışmaları, TSE’nin çalışmaları, kalite<br />
belgelendirme kuruluşlarının varlığı, Endüstri Mühendisliği<br />
biliminin gelişmesi, Kal-Der’in kurulması ve bu<br />
alandaki birçok gelişme, işletmelerde “kalite” kültürüne<br />
çok önemli katkılar yapmıştır. Günümüzde kalite terminolojisi<br />
artık tüm kuruluşlar için çok kolay anlaşılır hale<br />
gelmiş, diğer işletme fonksiyonları yanında “kalite birimleri”<br />
de hak ettiği yeri almıştır.<br />
Bakanlığımız fonksiyonları itibariyle incelendiğinde organizasyon<br />
yapımızda yer alan Metroloji ve Standardizasyon<br />
Genel Müdürlüğümüz ve ilgili kuruluşlarımızdan<br />
TSE ülkemizde “ölçüm, standardizasyon, kalite<br />
ve belgelendirme” dörtlüsünün birbiriyle bağlantısının<br />
anlaşılmasında ve bu doğrultudaki çalışmaların hayata<br />
geçirilmesinde öncü rol oynamışlardır. Yine Bakanlığımızın<br />
bir önceki organizasyon yapısının verdiği görevler<br />
çerçevesinde yürüttüğü “tüketici hakları” konusundaki<br />
çalışmaları, tüketicinin sanayi işletmelerinden beklediği<br />
kalite standartlarını ortaya çıkarmada son derece etkili<br />
olmuştur. Asıl olan da müşterinin bugünkü ve gelecekteki<br />
ihtiyaçlarını ortaya çıkarmak ve hatta onun beklentilerinin<br />
üzerine çıkmaktır.<br />
Kalite sistemlerini belgelendirme işlemi, sistematik çalışma<br />
anlayışını bununla birlikte verimlilik anlayışını da<br />
güçlendirmektedir. Ancak tüm işletme sahip ve yöneticilerinin<br />
gerek verimlilik artırma çabalarının gerekse<br />
kalite yönetiminin uzun soluklu, sabır, kararlılık ve emek<br />
isteyen yönetim yaklaşımları olduğu ve birbirlerinin tamamlayıcısı<br />
olduğu konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir.<br />
Kaynaklar:<br />
1. Acuner, Ş., Müşteri Memnuniyeti ve Ölçümü, MPM<br />
Yayınları, No. 655, Ankara, 2001.<br />
2. Acuner, Ş., Arıkbay, C., vd. “Türkiye KOBİ’lerinde<br />
Kalite Altyapısının Kalite Yönetim Uygulamalarına<br />
Etkisi,” İKÜ, MPM ve KOSGEB, 1.KOBİ’ler ve<br />
Verimlilik Kongresi, İstanbul, 11-12 Aralık 2004,<br />
s.339- 349.<br />
3. Birbil, D., Yıldırım, Ş., Beyaz Eşya Sektöründe Kalite<br />
Yönetimi Uygulamaları, MPM Yayınları, No: 648,<br />
Ankara, 2000.<br />
4. Kubr, M., Yönetim Danışmanlığı Meslek Rehberi,<br />
MPM Yayınları No: 711.<br />
5. Lynch, F.R. ve Werner, J.T. Continuous Improvement:<br />
Teams and Tools, Milwaukee: Wisconsin,<br />
USA, ASQC Quality Press, 1992.<br />
6. MPM, Verimliliği Artırıcı Yaklaşım ve Teknikler Dizisi.<br />
7. Peşkircioğlu, R., “Kalite Yönetiminde ISO 9000 Uygulamaları”,<br />
MPM Yayınları, No: 620, Ankara, 1999.<br />
8. Prokopenko, J., North, K., “Verimlilik ve Kalite Yönetimi:<br />
Modüler Program”, Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />
Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü, Yayın No:<br />
716.<br />
9. TS EN ISO 9001:2008 Kalite Yönetim Standardı.<br />
50
AMBALAJ<br />
Ambalaj<br />
Standardizasyonu<br />
İle Verimlilik<br />
Ali Enver BAKİOĞLU<br />
FASD Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Hasan Salih ACAR<br />
FASD Genel Sekreteri<br />
FASD (Fleksibıl Ambalaj Sanayicileri Derneği) 2005 yılında<br />
kurulmuş olup bugün itibari ile 56 üyesi ile Türkiye<br />
fleksibıl ambalaj sanayiinin tek ve en yetkin temsilcisidir.<br />
Ambalaj sanayinin 15 milyar USD’nin üzerinde<br />
olduğu tahmin edilen 2012 yılı sektör büyüklüğünün<br />
önemli bir kısmı fleksibıl ambalajlardan oluşmaktadır.<br />
Fleksibıl ambalaj sektörü, modern hayatın bir gereği<br />
olarak sürekli büyüme eğilimindedir. Bu eğilim, ekonomik<br />
verilere de doğrudan yansımaktadır. Fleksibıl<br />
ambalaj sektör büyüklüğü 2012 yılında dünya çapında<br />
74 milyar USD’ye, Avrupa’da ise 11,9 milyar Euro’ya<br />
yükselmiştir. Fleksibıl ambalaj sektörü, doğrudan ve<br />
dolaylı ihracata katkısıyla Türkiye ekonomisinde önemli<br />
bir yer tutmaktadır.<br />
Türkiye Fleksibıl ambalaj sektörünün hedefi; 2023<br />
senesine kadar Avrupa’nın fleksibıl ambalaj tedarik<br />
üssü haline gelmektir. Sektör bugün itibariyle teknolojik<br />
altyapısı, insan kaynakları, bilgi birikimi, kapasitesi<br />
ve kurulu sistemleri sayesinde yakaladığı üstün kalite<br />
ve yüksek müşteri memnuniyeti ile ürünlerini dünya<br />
pazarlarına kabul ettirmiş bir konumdadır. Bu durum<br />
ancak kaynakların verimli kullanılması ile mümkün olabilmektedir.<br />
Ambalaj, TS EN 14182 standardına göre “hammaddeden<br />
işlenmiş ürüne kadar, üreticiden kullanıcı veya tüketiciye<br />
kadar, ürünün bir arada tutulması, korunması,<br />
yüklenip-boşaltılması, sevk edilmesi ve tanıtılması için<br />
kullanılan herhangi bir yapıdaki herhangi bir malzemeden<br />
yapılmış bütün ürünler” olarak tanımlanmaktadır.<br />
Ambalajın en önemli işlevi korumadır. Ürün dış koşullara<br />
duyarlıysa, ambalajlamadan kabul edilemez durumdaysa<br />
veya ambalajsız halde çevreye zarar vermekteyse,<br />
korumaya ihtiyaç duyulur. Ambalaj, içinde bulunan<br />
ürünleri çarpma, ıslanma, zedelenme gibi fiziksel etkilerden;<br />
ekşime, bozulma, çürüme gibi kimyasal etkilerden<br />
korumaktadır. Toz, kir, aşınma, nem, ışık, ısı ve<br />
delinmeye neden olabilecek diğer yüzeylerle temas,<br />
ürünü etkileyen dış koşulların en önemlileridir.<br />
- Koruma, ürüne göre değişen bir faktördür. Ambalajın<br />
ömrü, ürünün beklenen ömründen fazla olmalıdır.<br />
Özellikle gıda maddeleri için geliştirilen ambalajların,<br />
gıda maddesi için istenen raf ömrü boyunca ürünü<br />
koruyabilmesi ve karar kılınan uygun ambalajın<br />
standardize edilebilmesi gereklidir. Bu süreç, sürekli<br />
gelişim yoluyla verimliliği artırır.<br />
- Ambalaj çevrenin korunmasına katkı sağlar. Ambalaj<br />
olmadan üretilen ürünler tüketiciye ulaştırılamadıklarından<br />
bozulacak ve hem doğal kaynakların<br />
51 KASIM <strong>2013</strong>
gereksiz yere tüketimi hem de bozulan ürünlerin etkisi<br />
nedeniyle çevreye olumsuz etkide bulunacaktır.<br />
- Ambalaj ürünü koruyarak, gereksiz atık oluşumunu<br />
ve israfı önleyerek, verimli kullanım sağlayarak ve<br />
sağlığı koruyarak ekonomik, çevresel ve sosyal sürdürülebilirliğe<br />
önemli bir katkıda bulunur.<br />
Kurumsal ve tüketici farkındalığının artmasıyla ve medyanın<br />
da etkisiyle birlikte yaygınlaşan genel kanının<br />
aksine ambalaj çevreyi kirleten değil koruyan bir malzemedir.<br />
Doğru ambalaj, farklı tasarım seçenekleri ile<br />
büyük miktarda ürünün korunması için kullanılan malzeme<br />
miktarının azaltılmasını sağlar. Avrupa Fleksibıl<br />
Ambalaj Örgütü (FPE) “daha çok daha azdır” sloganıyla;<br />
daha fazla koruma, daha fazla bariyer etkisi, daha<br />
fazla kullanım kolaylığı, ihtiyaca daha uygun mekanik<br />
özellikler ve daha fazla geri dönüşüm ve geri kazanım<br />
uygulamasının, kaynakları korumaya çok büyük bir<br />
olumlu etki sağlayacağını ifade etmektedir.<br />
“Sürdürülebilir ambalaj” koruduğu ürünle birlikte bir<br />
bütün olarak, ürün yaşam döngüsün tamamı içinde<br />
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda “sürdürülebilir ambalaj”ı<br />
yalnızca “geri dönüştürülebilme” bağlamında<br />
değil gıda zinciri içinde çevreye yaptığı toplam etki ile<br />
değerlendirmek daha doğru olacaktır.<br />
1- Ambalajın etkinliği, bilgilendirme ve sorumlu tüketimi<br />
destekleyerek, tedarik zinciri boyunca hareket<br />
eden ürünü etkin bir şekilde içererek ve koruyarak<br />
topluma değer katmasıdır.<br />
2- Ambalajın verimliliği, ürünün yaşam döngüsü boyunca<br />
mümkün olduğu kadar malzeme ve enerjinin<br />
verimli bir şekilde kullanılmasının sağlanmasıdır. Bu<br />
durum, depolama, taşıma ve elleçleme gibi destek<br />
sistemleri ile ilgili etkileşimlerdeki malzeme ve enerji<br />
verimliliği ile birlikte değerlendirilmektedir.<br />
Tüketici algısında ambalajın işlevselliği kabul edilmekle<br />
birlikte “aşırı ambalajlama” konusunda artan bir duyarlılık<br />
söz konusudur. Öte yandan, kısa raf ömrü olan,<br />
sezon dışı ve yaşam tarzındaki değişime bağlı küçük<br />
porsiyonda ürünlere talepte de bir artış görülmektedir.<br />
Tüketici gözünde “aşırı ambalaj”, çevreye zararlı etkiye<br />
sahip ve fazla düzenli-depolamaya (çöp oluşumuna)<br />
yol açan ambalaj atığı olarak algılanmaktadır. Bu nedenle,<br />
tüketici geri dönüşüme uygun ambalajlara yönelmektedir.<br />
Bu aşamada, ambalajın bozulmayı önleme,<br />
kullanım kolaylığı sağlama, porsiyon düzenleyerek<br />
ihtiyaca göre gıda tüketimi sağlama ve atıkları azaltma<br />
yoluyla kaynak korumaya yaptığı olumlu etkisi sayesinde<br />
çevrenin ve doğal kaynakların sürdürülebilirliğine<br />
yapmakta olduğu katkı göz ardı edilmemelidir.<br />
Gıda atığı büyük bir çevre problemidir. Avrupa CO 2<br />
salımının<br />
dörtte biri gıda ve içecekten kaynaklanmakta,<br />
Avrupa’da her yıl 90 milyon Euro tüketilemeyen gıdalar<br />
için harcanmaktadır. CO 2<br />
salımının yanı sıra su ve diğer<br />
doğal kaynakların kullanımı da göz önünde bulundurulduğunda,<br />
gıda atığının yol açtığı kayıpların çok zaman<br />
ambalajdan daha büyük bir çevre problemine yol açtığı<br />
görülecektir.<br />
Ambalaj atığı çöp değildir. Kaynağında ayrıştırılarak<br />
toplanan ambalaj atığı, sistemli bir şekilde geri dönüşüm<br />
işlemlerine tabi tutularak hammadde haline dönüştürülebilmektedir.<br />
Hem daha az malzeme ile daha<br />
fazla ürünü koruyabilmesi, hem de geri kazanım ve geri<br />
dönüştürmeye uygunluğu ve enerji geri kazanımı için<br />
uygun kalorifik değere sahip olması nedeniyle fleksibıl<br />
ambalajlar verimlilik ve sürdürülebilirlik açısından büyük<br />
avantajlara sahiptir.<br />
Aynı miktardaki ürünün daha az miktardaki ambalaj<br />
malzemesiyle (daha az kaynak ve enerji kullanımı) daha<br />
uzun raf ömrü sağlaması modern ambalaj sanayiinin<br />
en önemli hedefidir. Bu sayede verimlilik artışı sağlanmakta<br />
ve verimliliği genel kabul gören uygulamalar<br />
standartlaşmaktadır.<br />
Kaynaklar:<br />
• Arıkan, A., Tüzel, N. (2012). 2011 Türkiye Ambalaj<br />
Sanayi Raporu. Ambalaj Bülteni, Eylül/Ekim 2012.<br />
• Gaster, P. (<strong>2013</strong>, Mart). The European Flexible Packaging<br />
Market 2012. FPE etkinliğinde yapılan PCI<br />
Films Consulting Ltd. tarafından yapılan sunum.<br />
• European Aluminium Foil Association. More is Less<br />
isimli sunum.<br />
52
Standardizasyon ve Kalite Konularının<br />
Eğitim Sistemine<br />
Entegrasyonu<br />
EĞİTİM SİSTEMİ<br />
Standardizasyon, kalitenin kaynağı olarak tanımlanabilir.<br />
Zira standardizasyon olmadan kalitenin yakalanması<br />
mümkün olmayıp, kalite yolculuğunun tren rayları gibi<br />
de düşünülebilir.<br />
Kalite, insanı gerçek manada “Eşref-i Mahlukat” olarak<br />
görmek ve ona göre değer verip onlara hizmet sunmak<br />
olarak tanımlanabilir.<br />
Eğitim ise insanı anlamaktır. Güzellik gibi, bunun da<br />
tarifi kişiden kişiye göre değişmektedir. Nasıl ki her<br />
insanın güzellik anlayışı ve tarifi farklı ise, eğitimin de<br />
tarifi farklıdır. Zira eğitim, insanlarda hayat boyu devam<br />
eden bir olgu olduğundan; insanların davranışlarında<br />
belli gelişmeler sağlamaya yarayan, formal/informal<br />
süreçlerin tamamını kapsayan planlı bir etkileme ve<br />
etkilenme süreci olarak tanımlanabilir. Eğitim ilim ve<br />
erdemin bir arada verilmesidir. Bunu sağlayabilmek<br />
için de sürekli değişen ve dönüşen dünyadaki milletler<br />
mücadelesinde hak edilen yeri alabilmek için, eğitime<br />
gereken önemi vermek zorundayız.<br />
Ana karnında başlayıp, mesleğe atıldıktan sonradan,<br />
ölüme kadar devam eden bir süreçte kalitenin olması<br />
insana duyulan saygı gereğidir. Kalitenin olabilmesi için<br />
de standardizasyon olmazsa olmazdır.<br />
Selçukluların Nizamiye Medreseleri ile başlayıp, Fatih<br />
döneminde kurulan ve üniversite anlamında dünya tarihinde<br />
bilinen en eski eğitim müesseselerinden olan<br />
Sahn-ı Seman Medreseleri ile Türkler eğitim tarihinde<br />
ilkleri gerçekleştirmiştir.<br />
1502 tarihinde Sultan II. Bayezid döneminde “Kânunnâme-i<br />
İhtisâb-ı Bursa” ile dünyada ilk standart uygulaması<br />
başlatılmasına rağmen, günümüzde başta eğitim<br />
Abdulkadir AÇAR<br />
75. Yıl Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü<br />
olmak üzere birçok konuda kalite ve standart henüz<br />
yakalanamamıştır. Eğitimde standardizasyon, tek tip<br />
insan yetiştirmek için insanları kendimize benzetmek<br />
olarak algılanmıştır.<br />
Eğitimde kalite ve standardizasyonun yakalanabilmesi<br />
için, kendi tarihimizden ve gelişen dünyadan ilham alınarak<br />
köklü bir reforma gidilmelidir.<br />
Baştan sona hoşgörü olan eğitimin kalitesinde hoşgörü<br />
ihanettir, düşüncesiyle; öğretmen, eğitim yöneticisi,<br />
eğitim kalitesi ve eğitim ortamları asgari bir standarda<br />
getirilmeli, eğitim çıktılarının akreditasyonu ile eğitimin<br />
kalitesinden taviz verilmemelidir.<br />
Bu bildiride kalite ve standardizasyonun eğitim sürecinde<br />
entegrasyonu incelenmekte ve tartışılmaktadır.<br />
“İnsanları düzeltebilmemiz için, önce kendimizi düzeltmemiz<br />
gerekir” der Hz. Ömer ve Hz. Ali’de “Eğri cetvelle<br />
doğru çizgi çizilmez” buyurur.<br />
Doğru elemanlardan oluşan, doğru bir sistem olmadan,<br />
doğru ürün alınması mümkün değildir. Öyleyse<br />
“hata yapma lüksümüz olmayan” eğitimin; ön yargı ve<br />
ön kabullerden arınmış bir düşünce ile yeniden doğruların<br />
üzerine inşa edilerek, geleceğimizin garantiye<br />
alınması şarttır.<br />
Eğitim çocuğun toplumla, daha da ötesi devletle ilk<br />
yüzleşmesidir. Ve ilk yüzleşmedeki “ilk İntiba”ın kolayca<br />
değişmeyeceği de bilimsel olarak ispatlanmıştır.<br />
53 KASIM <strong>2013</strong>
Toplumun yapısına ve eğitimin ürün çıktısına baktığımızda;<br />
ilk intibanın hiç de iyi olmadığını görmekte,<br />
yaşamakta ve milletçe bedel ödemekteyiz. Görmediklerimiz,<br />
ya da görmek istemediklerimiz yakıp, yıkarak<br />
kendilerini gösterdiler.<br />
Eğitimciler olarak kabul etmeliyiz ki, toplumdaki günahlardan<br />
şikâyetçi olma hakkımız yoktur. Toplumdaki<br />
sevabın da, vebalin de en az yarısı bizimdir, zira eğitimciler<br />
olarak ürün bizim ürünümüzdür.<br />
Fildişi kulelerde yaşayıp, çocuklarını çok özel şartlarda<br />
okutanlar kendi çocuklarının gelecekte, ihmal edip,<br />
görmedikleri insanlarla birlikte yaşayacaklarını düşünemiyorlar.<br />
Çocuklarının huzurlu bir gelecekte yaşamasını<br />
isteyenler, “ötekileri de” görmek zorundadır. Zira ekilen<br />
diken tohumlarından, gül biteceğini beklemek boşunadır.<br />
Çocukları birer sayı, birer kemiyet, birer yaramaz olarak<br />
gördük hep birlikte. Oysa bizim için birer sayı, birer kemiyet<br />
ya da birer yaramaz olanlar; birilerinin çocukları,<br />
ümitleri, gelecekleri ve her şeyidir. Her biri ayrı bir dünya,<br />
ayrı bir âlemdir.<br />
Öğretmenlere emanet edilen her çocuk, birilerinin bütün<br />
varlığı, bu ülkenin, bu milletin, belki de bu dünyanın<br />
geleceğidir.<br />
Öğretmenlik hem çok zor hem de çok kolay bir meslektir.<br />
Her çocuğu kendi öz evladımız gibi görebilirsek<br />
çok kolay, evladımız gibi göremezsek ise belki de dünyanın<br />
en zor mesleğidir.<br />
Bunu başarabilmek ve şaşmamak için de, her öğretmenin<br />
her derste “Benim çocuklarımın öğretmeni<br />
benim gibi olsaydı ne yapardım” sorusunu kendisine<br />
sorması gerekir. Aynı şekilde yetkili ve etkili olanlar da<br />
“Özel bir okulum olsaydı, yönetici olarak atadıklarımı,<br />
kendi okuluma yönetici ya da öğretmen olarak alır mıydım”<br />
sorusunu kendilerine sorma yürekliliğini göstermelidirler.<br />
Bunları yapabilir ve kendimizi karşıdakinin yerine koymayı<br />
becerebilirsek ve insanı gerçek manada “Eşrefi<br />
Mahlukât” olarak görebilir ve ona göre davranırsak birçok<br />
problemi kolayca çözebiliriz.<br />
Niteliğinden çok, niceliğine bakarak okullar açtık ve aynı<br />
zihniyetle yetiştirilmiş öğretmenler ve o öğretmenlerin<br />
içinden de aynı şekilde “Bir Mühür, Bir Müdür” diyerek<br />
yöneticileri yetiştirmeden okullara atadık. Daha sonrada<br />
“Nerede hata yaptık” sorusunu kendimize sorduk.<br />
Kem alet ile kemalât olmayacağını düşünemedik!..<br />
Ülke genelindeki eğitime objektif bir şekilde baktığımızda;<br />
hem fiziki, hem öğretmen ve yönetici yeterlikleri,<br />
hem de ürün çıktıları bakımından mukayese edilemeyecek<br />
derecede dengesizlikler ve yetersizlikler olduğunu<br />
görürüz.<br />
Bütün bu eşitsizliklerle birlikte, merkezi sınavlarda ve<br />
bakanlığımızın denetimlerinde de bunlar eşit şartlara<br />
sahipmiş gibi değerlendirme ve sınavlar yapılmaktadır.<br />
Öyleyse aynı şartlarda değerlendirdiklerimizi, aynı şartlara<br />
taşımakla yükümlüyüz.<br />
Temel problemimizi genel manada özetlersek; çalışan<br />
ile çalışmayanı, başarılı ile başarısızı ayırt eden bir standardımız<br />
bulunmamaktadır.<br />
Bütün bu olumsuzluklar karşısında acilen yapmamız<br />
gerekenler:<br />
Öğretmen Yetiştirme<br />
Öğretmen yetiştiren okulların ya doğrudan MEB’e bağlanması<br />
ya da MEB ile koordineli çalışıp, arz-talep dengesi<br />
doğrultusunda akredite edilmiş bir sistemle öğretmen<br />
yetiştirmesi elzemdir.<br />
Bolca öğretmen adayı yetiştirip, bu gençleri ortada bırakmaya<br />
hakkımız yoktur.<br />
Eğitim Fakültesinden mezun olan öğretmen adayları,<br />
Türkiye genelinde “TÜRKAK” tarafından akredite edilmiş<br />
markalaşmış okullarda bir yıl tam donanımlı staj<br />
görmelidir. Bu stajı başarı ile tamamlayanlar adaylığı<br />
kalkmış memur olarak, doğrudan öğretmen olarak<br />
atanmalıdır.<br />
Bu uygulama ile belli bir standartta öğretmen yetiştirmiş<br />
oluruz.<br />
Fiziki Alt Yapı<br />
Gerek ilk ve orta öğretimde, gerekse de yüksek öğretimde<br />
amiyane tabirle birçok “Tabela Okulumuz” vardır.<br />
Her dönemde arz-talep dengesinden ziyade, birçok<br />
farklı mülahaza ile tabela okulları açtık ve açmaktayız.<br />
Özellikle ilçelerde açılan Meslek Yüksek Okulları, birçok<br />
konuda birçok meslek lisesinden çok daha geridedir.<br />
Eğitimin tamamında standartlardan yoksun çok okul<br />
yerine, tam donanımlı kampüsler kurup öğrenci taşıması<br />
yapılması daha akılcı ve daha verimli olur.<br />
Okulların hem personel, hem de her türlü donanımı tamamlanmadıkça<br />
açılması yoluna gidilmemelidir. Bunlar<br />
tamamlanmadan açılan okullarda, kâğıt üzeri “sözde<br />
eğitim” yapılmakta, telafisi olmayacak şekilde çocuklarımızın<br />
geleceği ile oynanmakta ve ağır bedeller ödenmektedir.<br />
Okulların yapımında insan onuruna yakışır bir standart<br />
belirlenmeli ve çevre, elektronik güvenlik sistemleri, ağ<br />
bağlantıları, emniyet tedbirleri, aşırı soğuk ve aşırı sıcak<br />
bölgeler göz önüne alınarak ısıtma-soğutma sistemleri<br />
vb yapım aşamasında tamamlanmalıdır. Mevcut<br />
durumda okul yöneticileri bir şeyler yapmak çabasına<br />
girmekte ve maddi-manevi birçok hata işlenmektedir.<br />
Bölge şartlarına göre tespit edilmiş bir standartta okul<br />
54
projeleri detaylandırılmalıdır. Aksi durumda Erzurum<br />
gibi bölgelerde çocuklar soğuktan donmakta ya da<br />
gölgede sıcaklığın 50 derecelere yaklaştığı Urfa gibi<br />
bölgelerde çocuklar sınıfta sıcaktan kavrulmaktadırlar.<br />
Yönetici Atama<br />
Başarı hikâyeleri olan öğretmenler arasından, tarafsız<br />
ve geniş tabanlı bir komisyonca “objektif” kriterlerle<br />
seçilecek yöneticiler okulların başına getirilmelidir. Seçilen<br />
bu okul müdürlerinin kendi ekiplerini kurup, ekibiyle<br />
gelip, ekipleriyle gitmeleri uygulaması yapılmalıdır.<br />
Başarı/başarısızlık sadece müdüre değil tüm ekibe mal<br />
edilmelidir.<br />
Mevcut durumda, okullar iç çekişmelerle çalkalanmakta<br />
ve sistem, dolayısıyla da çocuklarımız zarar görmektedir.<br />
Eğitim-Öğretim<br />
Mevcut sistemde verilen örgün ve yaygın eğitimin çıktıları,<br />
eğitimi verenlerce değerlendirilmektedir. Sonuçta<br />
ne derece başarılı olduğumuz da ortadadır. Kabul etmeliyiz<br />
ki eğitim kurumları yetersizliklerini kabullenmemekte<br />
ve içi boş diploma, belge ve sertifikalar vermeye<br />
devam etmektedir.<br />
Acilen akreditasyona gidilip, eğitim kurumlarının “Kalite<br />
Yönetim Standartları” belirlenmeli ve buna göre de<br />
okullarda “Kalite Yönetim Sistemi” kurulmalıdır. Kalite<br />
Yönetim Sistemini başarı ile kuran okul ve kurumların,<br />
sadece yöneticileri değil tüm personeli ödüllendirilmelidir.<br />
Zira sağlanan başarının, ekibin başarısı olduğunu<br />
göz ardı etmemeliyiz.<br />
Eğitim kurumlarının tümündeki çıktıların bağımsız kuruluşlarca<br />
ölçülüp, değerlendirilmesi yoluna gidilmelidir.<br />
Milli Eğitim Müdürlüklerin de, o ildeki kurumların kalite<br />
güvence süreçlerinin uygulanmasını sağlayacak, bu<br />
süreci yürütecek ve bu yönde gerekli desteği kurumlara<br />
sağlayacak bir “Kalite Güvence Birimi”nin oluşturulması<br />
gerekir.<br />
Kalite Güvence Biriminde çalışanların bu konuda eğitim<br />
görmüş, bir nevi akredite edilmiş öğretmenlerden<br />
oluşmasına hassasiyet gösterilmelidir. Bu birimde çalışanların<br />
ders ücretleriyle ilgili yasal düzenleme yapılmalıdır.<br />
Bu konuya en çok hazır olan okullar olduğundan dolayı,<br />
öncelikle MTE kurum ve kuruluşlarından başlanarak<br />
tüm okulların akreditasyona sahip olması sağlanmalıdır.<br />
Bu süreç başlangıçta seçilecek pilot okullara odaklanmalı,<br />
ancak önümüzdeki 3 yıllık süreçte aşamalı olarak<br />
diğer okulları da içine alacak şekilde yaygınlaştırılmalıdır.<br />
Süreç, resmi bir öz değerlendirme sisteminin uygulanması<br />
suretiyle kolaylaştırılmalı ve MEB tarafından<br />
görevlendirilecek il düzeyindeki bağımsız ekipler tarafından<br />
gerçekleştirilecek değerlendirme ziyaretleri ile<br />
takip edilmelidir.<br />
Öz değerlendirme sistemi her kurumun tüm çalışanları<br />
ve paydaşlarınca; kurum ve yöneticilerle, zümrelerin<br />
değerlendirilmesi şeklinde olmalı, buna göre Eylem<br />
Planları hazırlanmalı, uygulanmalı ve takip edilmelidir.<br />
Kalite Yönetim Standartları yeni oluşturulan Öz Değerlendirme<br />
Süreci üzerine yapılandırılacak biçimde tasarlanmalıdır.<br />
Öz Değerlendirme, aşağıdaki süreçleri desteklemelidir;<br />
• Kişiler<br />
• Çalıştıkları yerler<br />
• Kullandıkları kaynaklar<br />
• Verdikleri kararlar<br />
Öz Değerlendirme sürecinde ‘ne yapılıyor’ ve ‘nasıl<br />
yapılıyor’ sorularının cevapları gözden geçirilmelidir.<br />
Ayrıca, daha etkili çalışma yolları planlanarak uygulanmalıdır.<br />
Bazı noktalarda, öz değerlendirmenin, herkesin<br />
beklediği gelişmeleri sağlayıp sağlamadığı konusunda<br />
yardımcı olur.<br />
Öz değerlendirme sistemi il müdürlüklerince takip edilebilirken,<br />
bakanlıkça da takip edilecek şekilde düzenlenmelidir.<br />
Akreditasyon sürecindeki başarı/başarısızlık başta yönetim<br />
ekibi olmak üzere kurumun tüm çalışanlarına<br />
yansımalıdır.<br />
Uygulanacak sistem ile öğretmenler sadece eğitim-öğretim<br />
ile uğraşırken öğrenci çıktıları bağımsız kuruluşlarca<br />
değerlendirilmeli ve buna göre geri dönüşümle<br />
eksiklikler tamamlanmalıdır.<br />
Akreditasyondaki başarı görevde yükselmede ciddi bir<br />
etken olurken, başarısızlık ekibin yöneticilik görevine<br />
son vermeyle karşılığını bulmalıdır.<br />
Başarı ve başarısızlığın yeterince görülmediği mevcut<br />
sistemde, çalışanların da şevki gittikçe kırılmakta ve<br />
sistem hızla kötüye gitmektedir.<br />
Sonuç olarak; eğitim sistemimizin istenen seviyeye<br />
ulaşabilmesi için, objektif kriterlerle ölçülen ve duygusallığa<br />
yer vermeyen bir sözleşme sistemi ile başarıyı<br />
yakalayabiliriz.<br />
Hayatın provası olmadığını ve eğitimcilerin hata yapma<br />
şansının bulunmadığını göz ardı etmemek zorundayız.<br />
Başarı için kendini geminin dışında hissedenleri, onları<br />
görerek ve öteki olmadıklarını adil uygulamalarımızla<br />
geminin içine alarak, gemiyi limana sağ salim ulaştırabiliriz.<br />
55 KASIM <strong>2013</strong>
EĞİTİMİN ROLÜ<br />
Standardizasyon Bilincinin Gelişmesinde<br />
EĞİTİMİN ROLÜ<br />
Günlük hayatımızda karşılaştığımız birçok olgu ya da<br />
kavramın nasıl oluştuğunu hep merak etmekteyiz.<br />
Bunların insanlığın ortak ürünü olan standardizasyonun<br />
sonucu olduğunu çoğumuz bilmeyiz. Günümüz<br />
dünyasında standardizasyon altyapısı (Ulusal, bölgesel<br />
ve uluslararası standardizasyon altyapısı ve teşkilatlar)<br />
oldukça güçlü ve profesyonel durumdadır. Bu yapılar<br />
sebebiyle standardizasyona ulaşım için herkese ciddi<br />
ve önemli görevler üstlenme imkanı vermektedir. Bu<br />
imkanlara ulaşabilmek için de farkındalık oluşturma ve<br />
bilinçlendirme programlarına ihtiyaç vardır. Bu noktada,<br />
en önemli ve temel araç olarak eğitim ortaya çıkmaktadır.<br />
Standardizasyon bilincinin eğitim yoluyla yerleştirilmesinin<br />
önemi ile eğitim yöntemlerini anlatmayı amaçlanan<br />
bu sunum aşağıdaki başlıkları içermektedir:<br />
1- Standard, standardizasyon nedir Neden önemlidir<br />
2- Standardizasyon bilinci neden geliştirilmelidir<br />
3- Eğitimle standardizasyon bilinci nasıl sağlana bilir<br />
Eğitim türleri, eğitim/öğretim aşamaları.<br />
4- Değerlendirme ve sonuç.<br />
Geçen yüzyılın sonunda, ABD, Avrupa’da ve Güney<br />
Kore gibi uzak doğu ülkelerinde standardizasyon ile<br />
ilgili bilinçlendirmeyi sağlamak amacıyla bazı ciddi girişimler<br />
başlatılmıştır. Örneğin Roterdam Erasmus Üniversitesi’nde<br />
“Management of Innovation” adı altında<br />
standardizasyon kariyeri verilmeye çalışılmıştır. Diğer<br />
bazı ülkelerde benzer bazı çalışmalar olsa da yeterli<br />
ilgi ve alaka gösterilmiş değildir. Buna karşılık konunun<br />
önemi gittikçe daha çok anlaşılmakta; son birkaç yıl<br />
içerisinde Avrupa kıtasını muhatap alan “Avrupa Standardizasyon<br />
Akademisinin (European Academy on<br />
İhsan ÖVÜT<br />
TSE Eğitim Dairesi Başkanı<br />
Standardization (EURAS)” çalışmaları; Çin ve Kazakistan’da<br />
standardizasyon mühendisliğinin kurulmuş<br />
olması; Avrupa Standard Kuruluşları olan CEN, CE-<br />
NELEC ve ETSI’nın “Standardizasyonun Eğitimi Ortak<br />
Çalışma Grubunu (JWG-Eas, Joint Working Group<br />
on Education about Satndardization) kurmuş olmaları<br />
önemli gelişmelerdir.<br />
Bu çalışmalarda, akademisyenler ve profesyonel yöneticiler<br />
için standard ve standardizasyon eğitimi; gelişmede,<br />
yenilikçi yaklaşımlar oluşturmada, ürün ve ufuk<br />
geliştirilmesinde önemli bir mihenk taşı olarak vurgulanmaktadır.<br />
İlgili tüm taraflarda standardizasyon bilincinin oluşması;<br />
ulusal, bölgesel ve uluslararası standardizasyon<br />
çalışmaları hakkında farkındalığın oluşması, gelecek<br />
vadeden bir kariyer meslekten çok yeni standard yapıcılarının<br />
yetişmesi sadece eğitimle sağlanabilir. Ayrıca,<br />
var olan standardların kullanılması ve geliştirilmesinde,<br />
standard veya standard grubu bazlı eğitimler oldukça<br />
önemlidir. Ortaya konulmuş olan norm veya kriterlerin<br />
tatbiki ve doğru anlaşılmasının yolu bilgilendirme ve bilinçlendirmeden<br />
geçer.<br />
Çin, Güney Kore, Japonya, Avrupa ve ABD’de standardizasyona<br />
yeni aktörler kazandırmak için ciddi çalışmalar<br />
yürütülmektedir. Durum tespitleri yapılmakta,<br />
eğitimin çeşitli aşamalarına yönelik politikalar üretilmekte,<br />
AR-GE çalışmaları önerilmektedir.<br />
Doğası gereği ihtiyari olan standardizasyonun, katılımcıları<br />
da gönüllü olacağından bu alanda ciddi ve sabırlı<br />
56
çalışmaya ihtiyaç vardır. Standard yapıcılar ile standard<br />
kullanıcılar arasındaki zincirde, standardizasyon bilincinin<br />
oluşturulması ve herkesin standard oluşturmada bir<br />
şekilde katkı sağlaması önemlidir. EURAS’ın Avrupa’da<br />
Akademik Standardizasyon Eğitimi Beyaz Kitabının girişinde<br />
özetle şöyle denilmektedir: “Bölgeler, ülkeler,<br />
sanayi sektörleri ve şirketler için standardizasyon stratejik<br />
bir mal varlığıdır. Standardizasyonda üstün olmak<br />
için düzenli eğitim bir ihtiyaçtır.”<br />
Bu sunumda standard, standardizasyonun tanımı ve<br />
önemi ifade edildikten sonra, standardizasyon bilincinin<br />
neden geliştirilmesi izah edilecek; bunu müteakip<br />
standardizasyon bilincinin eğitimle nasıl sağlana bilineceği,<br />
eğitim türleri, eğitim/öğretim aşamaları örneklendirmeye<br />
çalışılacak ve kısa bir değerlendirme ile sonuçlandırılacaktır.<br />
Standard, standardizasyon nedir<br />
Neden önemlidir<br />
İnsanların ihtiyaçlarını sürekli ve düzenli olarak karşılamasını<br />
sağlamak amacıyla koymuş olduğu kurallar ve<br />
diğer insanlarla birlikte benzer ürünü rahatlıkla kullanabilme<br />
gayreti neticesinde oluşan standard olgusu insanlık<br />
tarihi kadar eskidir.<br />
Standardın tanımı ile ilgili olarak birbirine benzer tanımlamalar<br />
yapılabilir. Genellikle, “imalatta, anlayışta, ölçme<br />
ve deneyde bir örnekliktir” diye ifade edilmektedir.<br />
Resmi ve uluslararası geçerli tanımların yer aldığı TS<br />
EN 45020, “Standardizasyon ve ilgili faaliyetler - Genel<br />
terimler ve tarifleri” standardında, standardizasyon ve<br />
standard aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır:<br />
Standardizasyon:<br />
Mevcut ve muhtemel problemler dikkate alınarak, belirli<br />
bir konuda ortak ve tekrar eden kullanımlar için en<br />
uygun seviyede bir düzen gerçekleştirilmesi amacıyla<br />
gerekli hükümlerin oluşturulması faaliyeti.<br />
Notlar:<br />
1- Standardizasyon, özellikle, standardların hazırlanması,<br />
yayımlanması ve uygulanmasından oluşan bir<br />
faaliyettir.<br />
2- Standardizasyonun başlıca faydaları, ürün, proses<br />
ve hizmetlerin amaçlarına uygunluklarının geliştirilmesi,<br />
ticari engellerin aşılması ve teknolojik işbirliğinin<br />
kolaylaştırılmasıdır.<br />
Standard:<br />
Mutabakatla oluşturulmuş ve kabul edilmiş bir kurumca<br />
onaylanmış, mevcut şartlar altında en uygun seviyede<br />
bir düzen kurulmasını amaçlayan, ortak ve tekrarlanan<br />
kullanımlar için, faaliyetler ve sonuçlarıyla ilgili<br />
kuralları, kılavuzluk bilgileri veya karakteristikleri içeren<br />
doküman.<br />
Not: Standardlar, bilim, teknoloji ve tecrübenin birleştirilmiş<br />
sonuçlarına dayanmalı ve toplumun optimum<br />
faydasını amaç edinmelidir.”<br />
Tanımlardan anlaşılacağı üzere standardizasyon faaliyetinin<br />
sonucunda oluşan belge ya da dokümana<br />
standard denilmektedir. Standardizasyon ise bütün<br />
çalışma süreçlerinin genel adıdır. Her faaliyet standard<br />
ile neticelenmeyebilir. Yeteri kadar destek almayan çalışmalar<br />
taslak olarak kala bilir veya başka adlar altında<br />
yayınlanabilir. Standardlar, günlük hayatta kullandığımız<br />
birçok eşyanın ya da hizmetin etkinliğini ve güvenilirliğini<br />
artırmak ve hayatı kolaylaştırmak amacıyla hazırlanır.<br />
Üzerinde anlaşılmış en iyi uygulamaları gösterirler.<br />
Standardlar, konusunda uzman kişilerin bir araya gelmesiyle<br />
oluşturulur, yani ortak bir çalışmanın sonucudurlar.<br />
Standardizasyonda öncelikli olarak can ve mal güvenliği<br />
hedeflenirken aynı zamanda kalitenin alt sınırı tespit<br />
edilmek suretiyle belirlenen düzeyin altında mal ve<br />
hizmet üretimine müsaade edilmemektedir. Dolayısıyla<br />
teknolojik gelişmenin bir anlık çekilmiş resmidir.<br />
Standardın olmadığı bir alanı bulmak oldukça zordur.<br />
Ya ortak standardlar vardır ya da birilerinin koyup empoze<br />
ettiği sektörel standardlar vardır. Ortaklaşa oluşturulmuş<br />
standardlara uygun üretim ve tüketim, diğer<br />
insanlara karşı sorumluluğumuzdur.<br />
Standardlar, insanlığın ortak malı olup, canlı bir yapıya<br />
sahiptir. Teknolojik gelişmeler, anlayış farklılaşması,<br />
ihtiyaç değişikliği, talep farklılaşması, kolay ve hızlı kullanım<br />
ihtiyacı gibi hususlar standardların sürekli revize<br />
edilmesi, yenilenmesini gerektirir. Standardizasyonda<br />
tamamlanma yoktur.<br />
Standardlar, genel olarak tüm ilgili tarafların ortak çalışması<br />
sonucunda hazırlandığından küresel pazarlarda<br />
rekabet edebilmenin yolu standardlara uygun, kaliteli<br />
mal ve hizmet üretiminden geçmektedir. Standardın<br />
ekonomiye, üreticiye ve tüketiciye sağlayacağı bir çok<br />
avantajlar arasında verimlilik, tasarruf, seri imalat imkanı,<br />
maliyet düşüklüğü, kaliteli ürün elde etme, çevresel<br />
fayda sağlama, rekabeti geliştirme, can ve mal güvenliği<br />
ve benzerini sıralamak mümkündür.<br />
Standardlar temelde gönüllü kullanım için oluşturulur,<br />
ancak bazı durumlarda pazarda uygunluğun sağlanabilmesi<br />
için standardlar referans olarak gösterilerek<br />
zorunlu kılınmaktadır. Örneğin kredi kartlarının fiziksel<br />
özellikleri ve boyutları ile ilgili standard: TS EN ISO/<br />
IEC 7810. Kredi kartlarının bütün dünyadaki ATM/Pos<br />
makinelerinde kullanılabilmesi, bu standarda uymakla<br />
sağlana bilinmektedir 2- Standardizasyon bilinci neden<br />
geliştirilmelidir Günlük hayatımızın her aşamasında<br />
muhatap kalacağımız standardları bilmek, nasıl oluştuğunun<br />
farkında olmak ve buna katkıda bulunmak<br />
57 KASIM <strong>2013</strong>
önemlidir. Kullandığımız her hangi bir eşya veya uymak<br />
durumunda olduğumuz her hangi bir kural hakkında<br />
bazen “Ben olsam şöyle yapardım” deriz. İşte standardizasyon<br />
oluşturma güdüsü de o “ben olsaydım” ile<br />
başlar. Hayallerimiz, düşüncelerimiz, yenilikçi buluşlarımız<br />
standardize edilerek insanlığa mal olabilir. Teknik<br />
işlerle uğraşan herkes, mühendislik işi yapanların çoğu,<br />
tasarımcılar, projeciler, üreticiler, alıcılar, satıcılar, tüketiciler,<br />
vesaire, bir şekilde standardizasyonun bir tarafıdır.<br />
Standarda müdahil olmadığımız zaman başkalarının<br />
koyduğu standarda uymak veya uygulamak durumunda<br />
kalacağımızı unutmamalıyız. Endüstriyel hiçbir ürün<br />
kendiliğinden oluşmamakta, birilerinin hayali, tasarımı,<br />
çalışması ve emeği neticesinde ortaya çıkmakta ve nihayetinde<br />
piyasaya sürülmektedir. Alıcısı olmayan bir<br />
ürünün başkaları için ne değeri vardır. Kişi neyi, niçin,<br />
kim için, nasıl ve ne kadar üreteceğini, ancak standardlara<br />
uymakla daha ekonomik ve verimli olarak gerçekleştirebilir.<br />
Standardizasyon farkındalığı oluşturulması<br />
ile neyin standard olduğu, gelişime açık olduğu;<br />
neyin mevzuat veya kural olduğu rahatlıkla elde edilir.<br />
Çoğu zaman standard zannettiğimiz şey, başkalarının<br />
koymuş olduğu zorlayıcı kaideler olabilmektedir. Çünkü<br />
standard olabilmesi için kullanıcı dahil tüm tarafların<br />
katkıda bulunması ve kabullenmesi gerekmektedir.<br />
Bunun için standardizasyon bilinci oluşmadan neyin ne<br />
olduğunu bilmek oldukça zordur. Standard kullanıcılarının<br />
sadece faydalanan değil, aynı zamanda standard<br />
yapıcı olmalarının yolu standardizasyon bilincinin gelişmesinden<br />
geçer. Standard üretme işi, standardların<br />
nasıl, nerede, kimlerce hazırlandığını bilmekten geçer.<br />
Standardı koyan olabilmek için standardizasyon ve<br />
standardizasyon kültürünün bilinmesini gerektirir. Standardizasyon<br />
vaz geçilmez bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı karşılamanın<br />
tek yolu, standard hazırlama süreçlerinden<br />
geçer. Bu süreçler, günümüz dünyasında, profesyonel<br />
bir biçimde ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde<br />
yapılandırılmış durumdadır. Bu yapılar, herkesin katkı<br />
ve katılımına açıktır. Ekonomimizi güçlendirmek, sanayimizi<br />
geliştirmek ve devamlılığını sağlamak, küresel<br />
rekabette zayıf kalmamak ve hatta lider olabilmek için<br />
herkesin kabul edebileceği ve uyabileceği standardlar,<br />
ancak bilinçli ve yetkin standard yapıcılarıyla sağlanabilir.<br />
Eğitimle standardizasyon bilinci nasıl<br />
sağlanabilir Eğitim türleri, eğitim/öğretim<br />
aşamaları.<br />
Standardizasyon eğitimi ile ilgili Avrupa Standard Kuruluşlarının<br />
standardizasyon politikası dokümanında,<br />
toplum ve iş dünyası için standardların öneminin son<br />
on yıl içerisinde ciddi manada arttığı ifade edilmekte ve<br />
standardizasyon eğitimi kapsamında gerekli tedbirlerin<br />
alınması ifade edilmektedir. Ticareti kolaylaştıran, yatırım<br />
güvencesi sağlayan, ekonomik gelişmenin vazgeçilmezi<br />
olan inovasyonu teşvik eden ve düzenlemeler-<br />
58
de politika belirleme aracı olan standardların sağlayacağı<br />
faydalar oldukça çoktur. Bu denli öneme haiz bir<br />
konuda eğitimle sağlanacak katkının da belli bir disiplin<br />
ve planla olması gerekmektedir. Standardlar insanlığın<br />
ortak malı olmaları hasebiyle tüm tarafları memnun<br />
edecek nitelikte olmaları gerekmektedir. Bunun<br />
için de standard hazırlayıcısı ve kullanıcılarının yerine<br />
göre “diplomatik yetenekler”, “dil kabiliyeti”, “problem/<br />
çatışma çözme kabiliyeti”, “diğer kültürler, ihtiyaçlar ve<br />
olaylar için farkındalık/hassasiyet”, “karar alma yeteneği”,<br />
“değerlendirme yeteneği/analitik kabiliyet”, “ittifak<br />
sağlama yeteneği”, “teknik liderlik” gibi sorumluluklara<br />
sahip olması gerekmektedir. Bu yeteneklerin önemli bir<br />
kısmı ancak ve ancak eğitimle sağlanabilir.<br />
Standard ve standardizasyon ile ilgili bilinç oluşturma,<br />
ilgili tarafların dahlini geliştirme kapsamında halihazırda<br />
çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Eğitimin hangi<br />
alanlarda olacağı konusunda farklı yaklaşımlar olmakla<br />
beraber, iki temel husus, genellikle eğitim alanı olarak<br />
değerlendirilmektedir:<br />
1- Standard ve standardizasyon eğitimi, standardizasyon<br />
uzmanlığı (Kimilerine göre Standard Mühendisliği),<br />
2- Mevcut standardların kullanımı ve etkinliğinin sağlanması<br />
amacıyla yapılan uygulama eğitimleri.<br />
Mevcut standardlarla ilgili eğitimler, standardın benimsenmesi<br />
ve uygulanmasının sağlanması açısından ciddi<br />
bir katkı sağlayabilse de önemli olan kişi ve kurumların<br />
fiilen standardın içine dahil etmektir. Yani birer standard<br />
uzmanı (standard expert) olmalarını sağlamaktır.<br />
Günümüz dünyasında ülkeler, ulusal standardizasyon<br />
strateji belgeleri ve ulusal politikalar kapsamında standardizasyon<br />
eğitimini önemli bir madde olarak gündemlerinde<br />
tutmaktadır. Bu resmi kanal da standardizasyon<br />
bilincine ciddi destek vermektedir.<br />
Uluslararası, bölgesel ve ulusal standard kuruluşları<br />
bazında oluşturulan platform ve çalışmalar yavaş yavaş<br />
belli bir disipline oturtulmakta ve yeni oluşumlar ortaya<br />
çıkmaktadır. Uluslararası Standardizasyon Eğitimi<br />
Birliği (International Cooperation for Education about<br />
Standardization, ICES), Avrupa Standardizasyon Akademisi<br />
(European Academy for Standardization, EU-<br />
RAS), CEN, CENELEC ve ETSI’nin ortak kurmuş olduğu<br />
Standardizasyon Eğitimi Ortak Çalışma Grubu<br />
(Joint Working Group on Education about standardization,<br />
JWG-EaS), uluslararası ve bölgesel oluşumlara<br />
örneklerdir. Ulusal düzeyde de başta Asya ülkeleri (Güney<br />
Kore, Japonya, Çin, Endonezya, Vietnam) olmak<br />
üzere bir çok ülkede (ABD dahil) standard kuruluşlarının<br />
öncülüğünde ve genellikle üniversite işbirliğinde<br />
eğitim programları uygulanmaktadır.<br />
CEN, CENELEC ve ETSI’nin ortak olarak kabul etmiş<br />
olduğu Standardizasyon Eğitimi Mastır Planı (Masterplan<br />
on Education about Standardization), gelecekte<br />
Avrupa kıtasında yapılacak olan çalışma ve planlamalar<br />
için önemli bir referans doküman niteliğindedir. Ulusal<br />
teşkilatların bundan faydalanarak milli plan ve projeler<br />
oluşturulabilir. Şu aşamada önemli bir realiteyi vurgulamakta<br />
fayda vardır: Dünyadaki standardizasyon faaliyetlerinin<br />
yarıdan fazlalık dilimini yöneten Avrupa, standardizasyon<br />
eğitiminde Asya ve Amerika kıtalarının çok<br />
gerisinde olmakla kalmayıp, bu kıtada Türkiye dışında<br />
hiçbir çalışma da son senelere kadar yapılmamıştır. Bu<br />
sebeple eğer Avrupa standardizasyon ve dolayısıyla<br />
ekonomik gücünü korumak istiyorsa standardizasyon<br />
eğitimine öncellik vermek zorundadır.<br />
Standardizasyon eğitiminde hükümetlerin gerek ulusal<br />
eğitim programlarının müktesebatının teşkili ve gerekse<br />
üniversiteler dahil toplumun bilgilendirme ve bilinçlendirme<br />
ile ilgili tüm öğrenim ve eğitim aşamalarında milli<br />
standard kuruluşlarına destek vermesi ve bazen de öncülük<br />
etmesi önem arz etmektedir. Ekonomik gelişme<br />
ve ülkenin ekonomik kalkınması başta hükümet olmak<br />
üzere tüm paydaşların katkıları ile standardizasyon eğitimi<br />
programının oldukça önemlidir. Paydaşların tespiti<br />
başlangıçta yapılmalıdır.<br />
Standardizasyon eğitiminin ana paydaşları:<br />
1- Öğrenciler (İlköğretimden akademik öğretime kadar<br />
her aşamadaki öğrenci kitlesi),<br />
2- Eğitim kurumları (Özellikle meslek liseleri, fen liseleri,<br />
meslek yüksekokulları, teknik fakülteler, mühendislikler,<br />
hukuk fakülteleri),<br />
3- Eğitmenler ve öğretmenler,<br />
4- Standard kuruluşları,<br />
5- Meslek oda ve birlikleri,<br />
6- Tüketici dernek ve vakıfları,<br />
7- Üretici dernek ve birlikleri,<br />
8- İşletme ve ticari kuruluşlar,<br />
9- Profesyonel yönetici ve temsilciler, işadamları,<br />
10- Ürün ve hizmet üretiminde katkı sağlayan çalışanlar.<br />
Bu paydaşlar, çeşitli şekilde gruplandırılabilir ve her<br />
grubun yapısına göre eğitim modülü de geliştirilebilir.<br />
Günümüzde özellikle bu türden çalışmalar yürütülmektedir.<br />
Ülkenin standardizasyon stratejisi ve ekonomik<br />
önceliklerine uygun yöntem profesyonelce seçilip uygulanabilir.<br />
Standard uzmanı yetiştirmede yaşa göre<br />
gruplandırma yapılması ve buna göre yöntem geliştirilmesi<br />
önemlidir.<br />
59 KASIM <strong>2013</strong>
Yaş grubu ve eğitim düzeyi esaslı bir eğitim modülü örneği:<br />
EĞİTİM DÜZEYİ HEDEF SORUMLULAR İÇERİK METOD<br />
İlköğretim -Farkındalık -Hükümet -Gündelik hayatta -Kısa sorular<br />
(10/11 yaşa kadar) oluşturma -Standard kullanılabilinen -Oyunlar<br />
Kuruluşları standardlar -Resimler<br />
-Standardizasyon<br />
-Küçük Broşürler<br />
hakkında<br />
-Tanıtım kitapçıkları<br />
genel bilgilendirme<br />
Orta Öğretim -Farkındalık -Hükümet -Gündelik hayatta -Kısa sorular<br />
(17/18 yaşa kadar) oluşturma -Standard kullanılabilinen -Oyunlar<br />
-Kavrama Kuruluşları standardlar -Küçük Broşürler<br />
-Spesifik olarak -Standardizasyon -Yarışmalar<br />
iyi belirlenmiş hakkında genel -El kitapları<br />
alanlarda teknik bilgi bilgilendirme -Videolar<br />
-Akademik hazırlık<br />
-İnternet sayfaları<br />
-Belli başlı standardların<br />
kullanımını öğretme<br />
Mesleki Eğitim -Farkındalık oluşturma -Hükümet -Gündelik hayatta -Yarışmalar<br />
-Kavrama -Standard kullanılabilinen -El kitapları<br />
-Spesifik olarak Kuruluşları standardlar -Videolar<br />
iyi belirlenmiş alanlarda -Çeşitli ilgili -Standardizasyon -İnternet sayfaları<br />
teknik bilgi kuruluşlar hakkında genel -Ekip kurma<br />
-Teori bilgilendirme -Proje çalışması<br />
-Vakıa çalışması<br />
-Sunumlar<br />
-Belli başlı<br />
-Vakıa çalışması<br />
standardların<br />
-Çalıştaylar<br />
kullanımını<br />
öğretme<br />
Yüksek Öğrenim -Kavrama -Üniversiteler -Standardizasyon -Yarışmalar<br />
-Uzmanlık bilgisi -Hükümet hakkında genel -El kitapları<br />
-Teori -Standard bilgilendirme -Videolar<br />
-Standardizasyon ile Kuruluşları -Akademik çalışmalar -İnternet sayfaları<br />
inovasyon arasında -Çeşitli ilgili -Vakıa çalışması -Ekip kurma<br />
etkileşim kuruluşlar -Belli başlı standardların -Proje çalışması<br />
kullanımını öğretme -Sunumlar<br />
-Gündelik hayatta<br />
-Vakıa çalışması<br />
kullanılabilinen standardlar -Çalıştaylar<br />
-Yetenek oluşturma<br />
Bu veya benzeri yöntemlerle eğitimin her aşamasında<br />
standardizasyon ile ilgili farklı çalışmaların yapılması<br />
mümkündür. Tablodaki örnek çalışma da CEN, CENE-<br />
LEC ve ETSI’nin ortak girişimi olan çalışma grubunun<br />
eği<strong>tse</strong>l kuruluşlar için standardizasyon müfredat modülü<br />
esas alınmıştır.<br />
Eğitim kurumları dışında yapılacak olan veya bunların<br />
devamında yapılacak olan eğitim biçimi ise kısaca<br />
yaşam boyu eğitim şeklinde tasarlana bilinir. Günlük<br />
hayatın tüm parçasında karşılaşacağımız standard ve<br />
standardizasyon, sadece eğitim kurumları ile sınırlı tutulamaz.<br />
Özellikle çalışanların standardizasyona katılımı<br />
için kurum ve kuruluşların üst düzey yöneticilerinin<br />
bilinçli olmaları ve destekçi olmaları oldukça önemlidir.<br />
İşletme sahip ve yöneticilerinin standardizasyona<br />
önem vermeleri, standardizasyon çalışmalarına katkıyı<br />
sağlamaları ile çalışanlarına her türlü standard ve<br />
standardizasyon eğitimini aldırmaları kendi işletme ve<br />
ürünlerinin bekası ile itibarı açısından ölçülemeyecek<br />
değerler sağlayacaktır.<br />
Yaşam boyu standardizasyon eğitimi ülkenin standardizasyon<br />
stratejileri arasında en önlerde yer almalıdır.<br />
Standardizasyonun önemi ve özellikle standardların<br />
uygulanmasının temini amacıyla TSE uzun yıllardır eğitim<br />
programları düzenlemektedir. Bunlar yoğun talep<br />
yapılan ve yaygın kullanımda olan yönetim sistemleri<br />
standardları ağırlıklıdır. Ayrıca, birçok toplantı ve benzeri<br />
çalışmalar ile standardizasyon ile ilgili farkındalık<br />
60
oluşturmaya çalışan TSE, halihazırda iki önemli projeyi<br />
faaliyete geçirmeyi hedeflemektedir:<br />
1- Hacettepe Üniversitesi ile ortaklaşa oluşturulması<br />
planlanan “Kalite ve Uygunluk Değerlendirmesi Mühendisliği<br />
(KUDEM)” programı. Bu dünyada bir ilk<br />
olacaktır. Standardizasyon mühendisliğinden farklı<br />
olarak standardların uygulanması, inovasyon oluşturma<br />
ve denetim uzmanlığı gibi hususlar içerilmektedir.<br />
2- Üniversitelerin teknik, fen bilimleri ve/veya mühendislik<br />
dallarının herhangi birinden mezun olan veya<br />
bu üniversitelerin son sınıf öğrencilerinin, ülkemizin<br />
iş gücüne iştirak etmek üzere mesleklerine uygun<br />
alanlarda teknik kabiliyetlerini geliştirmek, kabiliyetlerini<br />
artırmak ve çalışma hayatına daha donanımlı<br />
girmelerine katkıda bulunmak, teorik bilgilerinin endüstriye<br />
hazır hale gelmesini sağlamak, yeni mezunların<br />
iş hayatına daha hızlı ve profesyonel girişlerine<br />
katkıda bulunmak, standardların uygulanmasını<br />
öğreterek ülkemiz sanayicisinin standardizasyon<br />
bilincinin artmasına ve sertifikalı uzmanlar yetiştirerek<br />
ülkemiz istihdamına katkıda bulunmak amacıyla<br />
Endüstriyel Adaptasyon Eğitimi programı 2014 başında<br />
yürürlüğe konulacaktır.<br />
TSE’nin bunlara benzer çalışmaları önümüzdeki birkaç<br />
yıl içerisinde ülke insanımızın hizmetine sunulacaktır.<br />
Değerlendirme ve sonuç<br />
Standard ve standardizasyon eğitimcilere, öğrencilere,<br />
çalışanlara, genel müdürlere, yöneticilere ve diğer ilgililere<br />
öğretme şeklinde standardizasyon eğitiminin hedef<br />
kitlesi çok çeşitli olduğu için eğitim metodun da bu<br />
kitlelerin ihtiyacına göre belirlenmelidir. Örneğin, genel<br />
müdürlere standardizasyonun stratejik önemi üzerine<br />
eğitimi verilmesi gerekirken; çalışanlara standardlara<br />
uyumun nasıl olduğu anlatılmalıdır. Bu çerçevede,<br />
standardizasyon eğitimi önemli bir çalışma ve emek<br />
istemektedir.<br />
İlk ve orta öğretimde standardizasyon eğitiminin olması<br />
yeni neslin standardlar hakkında farkındalığı artırırken;<br />
meslek liselerinde bu eğitimin olması geleceğin iş hayatı<br />
adaylarını standardları kullanmaya hazır hale getirmektedir.<br />
Üniversitelerde standardizasyon eğitimi alan<br />
öğrencilerin kendi akademik alanları ile standartların ilgisini<br />
kavratırken, hayat boyu öğrenme programlarında<br />
bu eğitimin olması standardların kullanımı ve faydalarını<br />
yaygınlaştırmaktadır.<br />
Standardizasyon bilincini oluşturabilmek için eğitimin<br />
rekabette stratejik bir önemi vardır. Standardizasyon<br />
eğitimi, firmaların rekabet edebilirliğini artırabilmek için<br />
vazgeçilmez bir stratejik araçtır. Kuruluşlar, rekabet<br />
avantajı sağlayan standardları kendi ürün, hizmet ve<br />
uygulamalarına, standardizasyon eğitimiyle yerleştirebilirler.<br />
Dolayısıyla, eğitim kuruluşların kalite kapasitesini<br />
artırabilmesi için vazgeçilmez bir araçtır<br />
Standard eğitimi, standardların kurum ve kuruluşlarda<br />
uygulanabilmesi için vazgeçilmez bir unsurdur. Eğitim<br />
olmadan kurum ve kuruluşların standartları kendi ürün,<br />
süreç ve sistemlerine uygulamaları nerdeyse imkansızdır.<br />
Bir ülkenin fark yaratabilme kabiliyetinin kaynağı<br />
olan eğitim, standardlar açısından bakıldığında birey<br />
ve kuruluşlara perspektif genişliği, uygulama kabiliyeti,<br />
rekabet avantajı, gibi pek çok nitelik kazandırmaktadır.<br />
Neler yapabileceğimizi özetlersek:<br />
- Standardizasyon eğitiminin gerekliliği ve önemi konusunda<br />
farkındalık yaratmak; bu konuda proje,<br />
araştırma, konferans, seminer, internet sunumu,<br />
vb. faaliyetlerde bulunmak,<br />
- Eğitim ve kursları yaygınlaştırmak, örneğin eğitim<br />
kurumlarıyla bu alanda işbirliğine gitmek, sosyal<br />
medya araçlarını kullanmak, ücretsiz video ve internet<br />
sunumu yayınlamak, TV programları düzenlemek,<br />
laboratuvar ve eğitim animasyonları geliştirmek,<br />
vb.<br />
- Temel eğitim, üniversite ve hayat boyu öğrenme<br />
müfredatlarına standardizasyon eğitimi seçmeli<br />
ders olarak koymak.<br />
- Standard eğitimi için kaynak ve eğitimci havuzu<br />
oluşturmak ve bunlarla ilgili konularda eğitim kurumlarına<br />
destek vermek.<br />
- Eğitim kurumlarına standardizasyon eğitimi için<br />
danışmanlık hizmeti vermek, örneğin ilk, orta, lise<br />
ve üniversiteler için model ders programları hazırlamak.<br />
- Uzaktan eğitim teknolojileriyle standardizasyon eğitimlerin<br />
ulaşılabilirliğini kolaylaştırmak,<br />
- Standardlara dair yazılacak bilimsel yazılar için yarışmalar<br />
düzenlemek.<br />
- Standardlar için ders kitabı, e-kitap, makale, tebliğ,<br />
dergi, internet sitesi gibi çeşitli yayın araçları kullanılabilir.<br />
- Standardlar hakkında farkındalığı artırmak için endüstri<br />
bazlı sosyal faaliyet organizasyonları düzenlenebilir.<br />
- Standardların eğitim kurumlarında yerini alabilmesi<br />
için ulusal eğitim planı çalışmalarına katılmak.<br />
Standardizasyon eğitimi, yatırımlar için bir güven ortamı<br />
oluşturmakta, inovasyonu desteklemekte, yeni<br />
pazarları oluşturmakta, işgücü niteliğini iyileştirmekte,<br />
çalışanlara yeni kabiliyet alanı kazandırmakta, firmaların<br />
rekabet gücü katmaktadır.<br />
61 KASIM <strong>2013</strong>
Yeni Bir Meslek<br />
STANDARDİZASYON<br />
MÜHENDİSLİĞİ<br />
STANDARDİZASYON MÜHENDİSLİĞİ<br />
Mahmut ÖZDEMİR<br />
Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi<br />
Endüstri Mühendisliği Bölümü<br />
Karışıklıktan kurtulma ve belirli bir düzen kurma çabaları<br />
sonucu ortaya çıkmış olan standart ve standardizasyon<br />
çalışmaları, teknolojinin hızla değişimi ve küreselleşmenin<br />
etkisiyle her geçen gün şekil değiştiren pazara<br />
uyum ve yeni rekabet şartları nedeniyle önemini,<br />
dolayısıyla bu konulara olan ilgiyi artırmıştır.<br />
Talep edilen şeylerin talep edilen özelliklerde olmasını<br />
sağlama, ticaretin önündeki sınır ötesi engelleri<br />
aşma ve belirli bir amacı gerçekleştirmek için evrensel<br />
bir yaklaşım oluşturma yönünde yoğun çabaların<br />
gözlendiği günümüzde, standart ve standardizasyon<br />
çalışmaları, ülkemiz reel sektöründe faaliyette bulunan<br />
tüm kuruluşların, kuruluşundan zaman içinde şekillenmesine<br />
kadar her dönemindeki önemli rolleri nedeniyle<br />
olmazsa olmaz bir gereklilik haline gelmiştir.<br />
BİLİNENLER<br />
Standart; üzerinde uzlaşma sağlanmış, yetkili bir kurumca<br />
onaylanmış, tüm ilgili tarafların katılımıyla geliştirilmiş,<br />
ortak ve tekrarlanan kullanımlar için hazırlanmış<br />
uygulaması zorunlu olmayan dokümandır.<br />
Standartlar günlük hayatın bir parçasıdır ve ürün, hizmet<br />
ve kuruluşlar için güvenlik ve kalite şartlarını oluşturmak,<br />
üretim süreçlerini iyileştirmek, teknoloji kullanımını<br />
yaygınlaştırmak, ticari engelleri kaldırmak ve yeni<br />
pazarların açılmasını sağlamak, çevreyi ve insan sağlığını<br />
korumak için hazırlanır.<br />
Standart ve standardizasyon çalışmalarının ve uygulamalarının<br />
merkezinde insan bulunur.<br />
Standardizasyon; belgelendirme, akreditasyon ve kalibrasyon<br />
ile birlikte kalitenin temel alt yapısını oluşturur.<br />
Standardizasyon işlemi sonucu belirlenen kurallara<br />
göre kalite alt sınırının tespit edilmesi, bu düzeyin altındaki<br />
kalitede üretilen mal ve hizmetin pazarda rekabet<br />
şansını ortadan kaldırmakta, dolayısıyla can ve mal<br />
güvenliğini tehdit edebilecek kalitesiz üretimin de bu<br />
pazarlardan çekilmesini sağlamaktadır.<br />
Standartlar gönüllü kullanım için tasarlanırlar, herhangi<br />
bir yasal düzenleme ile dayatılmazlar. Ancak insan sağlığı,<br />
can ve mal güvenliği, ulusal sanayinin korunması<br />
gibi nedenlerle bazı standartlar zorunlu uygulamaya<br />
konulabilir.<br />
Standartlar kollektif bir çalışmanın ürünüdür ve konusunda<br />
uzman kişilerin bir araya gelmesiyle oluşturulur.<br />
Standardizasyon çalışmalarına üreticilerin, tüketicilerin,<br />
sivil toplum örgütlerinin, üniversite ve araştırma kuruluşlarının<br />
aktif katılımı esastır.<br />
63 KASIM <strong>2013</strong>
Bir standartın hazırlanması aylar, hatta yıllar alabilir.<br />
II. Bayezid Han döneminde hazırlanan ve 1502’de yürürlüğe<br />
giren “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa”, dünyanın<br />
ilk yazılı standardı ve ilk Belediye Kanunnamesi olarak<br />
bilinmektedir.<br />
Dünya ticaretinin ilerlemesi, endüstriyel gelişimin aldığı<br />
mesafe ve ülkelerin birbirleriyle olan ilişkileri, 20. yüzyıldan<br />
itibaren standardizasyonun dünyaya yayılmasına<br />
ve uluslararası bir nitelik kazanmasına neden olmuştur.<br />
Uluslararası standardizasyonun sağlanması gerektiği<br />
bilincine varan birçok ülke ulusal düzeydeki standardizasyon<br />
teşkilatlarını kurmuştur.<br />
İlk ulusal standardizasyon teşkilatı olarak 1901 yılında<br />
kurulan İngiliz Standartlar Enstitüsü (British Standards<br />
Instıtue) tarafından hazırlanan ilk standart (BS 0);<br />
‘Standardizasyonun İlkeleri’ adını taşımaktadır.<br />
1960 tarihinde kurulan Türk Standardları Enstitüsü tarafından<br />
hazırlanan ilk standart; ‘Bayrak’ standardıdır<br />
ve TS 1 (1 no.lu Türk Standardı); ‘Türk Bayrağı’ adını<br />
taşımaktadır.<br />
Standartların uluslararası ticarette uyumunu sağlamak<br />
amacıyla, önce 1906 yılında merkezi Londra’da olmak<br />
üzere Uluslararası Elektroteknik Komisyonu (IEC),<br />
daha sonra 1947 yılında Uluslararası Standardizasyon<br />
Örgütü (ISO) kurulmuştur.<br />
Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) 1975, Avrupa<br />
Elektroteknik Standardizasyon Komitesi (CENELEC)<br />
1973 yılında kurulmuştur. Her iki kuruluşun da merkezi<br />
Brüksel’dir.<br />
1954 yılında Türkiye Odalar Birliği bünyesinde çalışmalarına<br />
başlayan ve 18.11.1960 tarihinde yürürlüğe<br />
giren 132 Sayılı Kuruluş Kanunu ile kamu ve özel sektörün<br />
ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda Türkiye’de her<br />
türlü standardı hazırlamak ve hazırlatmakla yükümlü<br />
kılınan Türk Standardları Enstitüsü, bu görevini yürütürken<br />
üyesi olduğu uluslararası ve bölgesel standart<br />
kuruluşları ile paralel hareket etmektedir.<br />
Türk Standardları Enstitüsü, ISO’ya 1955, IEC’ye ise<br />
1956 yılından beri üyedir.<br />
Türk Standardları Enstitüsü, 1 Ocak 2012 tarihinde<br />
CEN/CENELEC’e tam üye olmuştur.<br />
CEN/CENELEC’e tam üye olan her ülke, Avrupa Standartlarını<br />
ulusal standart olarak kabul etmiş olmaktadır.<br />
ISO/IEC’ye üyelikte böyle bir şey söz konusu seğildir.<br />
1991 yılında CEN ve ISO arasında yapılan Viyana, CE-<br />
NELEC ve IEC arasında yapılan Dresden anlaşmaları<br />
ile bu kuruluşlar tarafından hazırlanan standartların<br />
uyum çalışmaları yürütülmektedir.<br />
ISO, 1987 yılından itibaren ürün standardı yanısıra sistem<br />
standartlarını da hazırlamaya başlamıştır.<br />
Avrupa Birliği’nin ‘Standardizasyon ve İnovasyon ile<br />
ilgili Konsey Sonuç Belgesi (2008)’nde standardizasyonun<br />
inovasyona katkısından söz edilmekte ve Birliğin<br />
‘öğrencilerin standardizasyonun stratejik faydalarını ve<br />
fırsatlarını tanımaları ve standardizasyon kuruluşlarında<br />
bir uzman olarak çalışabilmeleri için üye ülkelerin standardizasyon<br />
konumlarını geliştirmeleri amacıyla eğitim<br />
programlarını ve akademik çalışmalarını teşvik ettiği’<br />
belirtilmektedir.<br />
TSE bünyesindeki ayna komiteler; uluslararası ve böl-<br />
64
gesel standart kuruluşlarının standart hazırlama çalışmalarını<br />
takip etmek, taslak dokümanlar için ülke görüşünü<br />
oluşturmak ve ulusal standart hazırlama faaliyetlerinde<br />
bulunmak amacıyla kamu kurum ve kuruluşları,<br />
özel sektör temsilcileri ve bunların dernek veya birlikleri<br />
ile üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinden en az üç<br />
farklı kuruluşun üyelerinin katılımı ile oluşturulmaktadır.<br />
TESPİTLER<br />
• Bugün dünyada rekabet standartlar üzerinden yürütülmektedir.<br />
• Standartlar, teknolojinin uygulanmasında bir köprü<br />
görevi yapmaktadır.<br />
• Uluslararası standartlar, inovasyon için bir kıyaslama<br />
aracıdır.<br />
• TSE bünyesindeki standart hazırlama çalışmaları,<br />
19 İhtisas Kurulu, 39 Teknik Komitede görev yapan<br />
toplam 107 kişi tarafından yürütülmektedir.<br />
• 14.06.<strong>2013</strong> tarihi itibariyle, 83 Ayna Komitede ise 1<br />
238 kişi görevlidir.<br />
• 14.06.<strong>2013</strong> tarihi itibariyle, 3 653 milli, 11 248<br />
adapte, 16 977 tercüme olmak üzere toplam 31<br />
878 Türk Standardı bulunmaktadır.<br />
• 14.06.<strong>2013</strong> tarihi itibariyle, ISO’da 369 Teknik Komiteye<br />
katılım sağlanırken 3 Teknik Komitenin sekreteryası<br />
Türkiye tarafından yürütülmektedir.<br />
• 14.06.<strong>2013</strong> tarihi itibariyle, CEN’de 307 Teknik Komiteye<br />
katılım sağlanırken sadece 1 tanesinin sekreteryası<br />
Türkiye tarafından yürütülmektedir.<br />
Ekonomik, sosyal ve teknolojik faaliyetlerde ‘pasif (edilgen)<br />
bir ülke’ değil ‘aktif (etkin) bir ülke’ olabilmek, reel<br />
sektörde faaliyette bulunan tüm kuruluşların hem ‘hazırlama’<br />
ve hem de ‘uygulama’ aşamalarında standartlara<br />
ve standardizasyona önem ve öncelik vermesiyle<br />
mümkün olabilir.<br />
Bunun için hazırlama aşamasında; ulusal, bölgesel ve<br />
uluslararası standardizasyon çalışmalarına üreticiler,<br />
tüketiciler, sivil toplum örgütleri, üniversite ve araştırma<br />
kuruluşlarının aktif olarak katılması gereklidir.<br />
Ayrıca, TSE bünyesinde İhtisas Kurulları, Tenik Komiteler<br />
ve Ayna Komiteler tarafından yürütülen standardizasyon<br />
çalışmalarının yanısıra, Uluslararası Standardizasyon<br />
Teşkilatı (ISO), Uluslararası Elektroteknik Komisyonu<br />
(IEC), Uluslararası Telekomünikasyon Birliği<br />
(ITU), Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsü<br />
(ETSI), Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN), Avrupa<br />
Elektroteknik Standardizasyon Komitesi (CENE-<br />
LEC) başta olmak üzere tüm uluslararası ve bölgesel<br />
standardizasyon kuruluşlarının çalışmaları yakından<br />
takip edilmeli ve bu çalışmalara daha etkin biçimde katılım<br />
sağlanmalıdır.<br />
Standartların uygulanması; tüketiciler açısından can<br />
ve mal güvenliği, ürünleri karşılaştırma ve seçim kolaylığı,<br />
fiyat ve kalite yönünden aldanmama, ucuzluk,<br />
tüketicinin bilinçlenmesi gibi yararlar sağlarken, üreticiler<br />
açısından üretimin belirli plân ve programlara göre<br />
yapılmasına, uygun kalite ve seri üretimin gerçekleştirilmesine,<br />
kayıp ve artıkların en aza indirilmesine, verimliliğin<br />
artırılmasına, maliyetin düşürülmesine imkân<br />
vermektedir.<br />
Bu çerçevede konuyu ele alan kuruluşların faaliyet<br />
alanları ile ilgili gereksinim duydukları ürün, hizmet, metot<br />
veya sistem standartlarını amaçlarına uygun olarak<br />
doğru biçimde belirleme ve içeriğini anlayarak doğru<br />
kişilerle doğru biçimde uygulamaya geçirme hususunda<br />
ciddi bir çaba içinde olduklarını değerlendirmek gerekir.<br />
Standartları hazırlama ve uygulama konusunda sürdürülecek<br />
bu çabalar sırasında ihtiyaç duyulacak kişilerde<br />
bulunması gereken temel özellikler; mesleki birikim, (en<br />
az) bir yabancı dile hakimiyet, titizlik, disiplin ve süreklilik<br />
olacaktır.<br />
Kısacası, ‘standart hazırlamak’ ve ‘standartları uygulamak’<br />
bir MESLEKİ DİSİPLİN’dir ve bu mesleğin adı,<br />
STANDARDİZASYON MÜHENDİSLİĞİ’dir.<br />
ÖNERİLER<br />
• (öncelikle) Yabancı dille eğitim veren Üniversitelerin<br />
Fen Bilimleri Enstitülerinde, sadece mühendislere<br />
değil başta yöneticiler, girişimciler olmak üzere farklı<br />
meslek gruplarına dönük ‘Standardizasyon Mühendisliği’<br />
alanında, ‘Yüksek Lisans’ ve ‘Doktora’ programlarının<br />
başlatılması ve daha sonra Mühendislik<br />
Fakültelerinde ‘Lisans’ eğitimlerine geçilmesi,<br />
• Bu eğitimlerde Türk Standardları Enstitüsü’nün bilgi<br />
birikiminden ve deneyiminden yararlanılması,<br />
• Bu eğitimlerin reel sektör tarafından burs, staj, vb.<br />
yollarla desteklenmesi ve mezunlarına iş imkânları<br />
sunulması.<br />
Kaynaklar:<br />
- www.<strong>tse</strong>.org.tr/<br />
- www.iso.org/<br />
- www.cen.eu/<br />
- www.cenelec.eu/<br />
65 KASIM <strong>2013</strong>
YÜKSEKÖĞRETİM<br />
20. yüzyılın sonlarında dünyada yaşanan büyük değişimler<br />
tüm sektörleri etkilediği gibi eğitim sektörünü<br />
de etkilemiştir. Bu değişmelerden yükseköğretim de<br />
etkilenmiştir. Günümüzde yükseköğretimde kalıcı ve<br />
büyük değişimler yaşanmaktadır. Bu değişimlerin yaşanmasında<br />
küreselleşme faktörü önemli bir rol oynamaktadır.<br />
Bölgesel işbirlikleri küreselleşmeyle birlikte<br />
hız kazanmış, eğitim ve özellikle yükseköğretimde de<br />
değişimlerin kaynağını oluşturmuştur. Üniversitelerin<br />
ulusal ve uluslararası sosyal, ekonomik ve teknolojik<br />
değişimlere uyum sağlayabilmesi bir zorunluluk haline<br />
gelmiştir. Yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretim,<br />
bilim ve teknoloji alanındaki değişimlere uyum sağlamalarının<br />
ötesinde bu değişimleri yönetmeleri beklenmektedir.<br />
Eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve toplumsal<br />
hizmet alanlarında önemli görevler üstlenen üniversitelerin<br />
buna göre planlama yapmaları ve uygulamaları<br />
büyük önem taşımaktadır 1 .<br />
Yükseköğretimde<br />
Yönetim Standartlarının<br />
Uygulanması ve Akreditasyon<br />
Prof. Dr. Gürol EMEKDAŞ<br />
Mersin Üniversitesi Rektör Yardımcısı<br />
Yirminci yüzyılın sonlarından itibaren başlayan bilgi toplumuna<br />
geçiş süreci ile birlikte bilgi ekonomisi olarak<br />
tanımlanan bir küresel ekonomik yapı karşımıza çıkmaktadır.<br />
Küresel ekonomik yapıda bireylerin ekonomik<br />
güçlerinin bilgi ve öğrenim düzeyi ile ölçülür hale<br />
gelmesi, bilginin üretilmesinden ve yaygınlaştırılmasından<br />
önemli derecede sorumlu olan yükseköğretim kurumlarından<br />
beklentileri artırmıştır. Değişen toplumsal<br />
ve ekonomik yapılar ve toplumun yükseköğretim kurumlarından<br />
beklentileri yükseköğretimde sistemlerin<br />
yeniden yapılandırılmaları konusunu gündeme getirmiştir.<br />
Küreselleşme ve hizmetlerin serbest dolaşımındaki<br />
hızlı değişim ve gelişmelerden dolayı yükseköğretim,<br />
uluslararası kuruluşların da öncelikli gündemlerinden<br />
biri haline gelmiştir 2 .<br />
Küreselleşmenin de etkisiyle işgücünün uluslararası<br />
dolaşımının özellikle son yıllarda önemli bir artış göstermesi,<br />
derece/diploma ve yeterliliklerin dolaşımının<br />
artması, ulusal yükseköğretim kurumlarının uluslararası<br />
tanınırlığa yönelik çabalarının da artmasına neden olmuştur.<br />
Yükseköğretim kurumlarının içinde bulunduğu<br />
bu gelişme süreci ülkelerin ulusal yükseköğretim sistemlerini<br />
gözden geçirmeleri ve uluslararası boyutta<br />
yapılandırılmaları gerekliliğini ortaya koymuştur.<br />
Küreselleşmenin üniversitelerin yönetim boyutunda<br />
etkisini gösterdiği alanlar; merkeziyetçi yönetim anlayışından<br />
yerel yönetim anlayışına yönelim, uluslararası<br />
ölçütlerin yönetimde uygulanması, kalite geliştirme çalışmalarındaki<br />
artış, stratejik planlama, verimliliği temel<br />
alma, hiyerarşik ve dikey yapılardan yatay örgüt yapılarına<br />
geçiş, yöne<strong>tse</strong>l ve mali özerkliği artırma çabaları<br />
olarak özetlenebilir. Üniversiteler arası artan rekabet ve<br />
kamusal hesap verme zorunluluğu, yöne<strong>tse</strong>l kararların<br />
sürekli olarak gözden geçirilmesini gerektirmektedir.<br />
Üniversite yönetimleri ayrıca iş dünyası ile işbirliğini artırmakta<br />
ve iş dünyasının talep ve beklentilerine daha<br />
1<br />
Ali Rıza Erdem, “Dünyadaki Yükseköğretimin Değişimi”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı: 15, 2006, s. 299.<br />
2<br />
YÖK, Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu (Yayın No: 2007-1), Yükseköğretim Kurulu, Ankara 2007, s.13.<br />
66
fazla önem vermektedir. İnsan kaynakları ve liderlik anlamında<br />
yönetici rolleri yeniden yapılanmaktadır 3 .<br />
Üniversitelerde son on yılda yaşanan değişimlerde yeni<br />
teknolojiler, öğrencilerin yaş gruplarının çeşitliliğinin<br />
artması, yaşam boyu öğrenme, küreselleşen dünyada<br />
öğrencilerin beklentileri, rekabet ve farklı üniversite<br />
yapıları gibi etkenler etkili olmuştur. Dünyada yirminci<br />
yüzyılın sonlarından itibaren hız kazanan değişimlerin<br />
üniversitelere etkilerinden biri de üniversitelerin uluslararası<br />
olmasıdır. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki yükseköğretim<br />
kurumları uluslararası akademisyenleri ve öğrencileri<br />
de yapılarında bulundurmaktadır. Üniversiteler<br />
bu anlamda ulusal düzeyde değil uluslararası düzeyde<br />
de bir rekabet içerisindedir 4 .<br />
Yükseköğretim temelde eğitim ve araştırma ile ilgili bir<br />
alan olmakla birlikte bir yönetim tarafından yürütülen ve<br />
desteklenen süreçlerden oluşur. Kalite güvencesi, eğitim,<br />
araştırma, diğer destek faaliyetlerin ve yönetimin<br />
kalitesinin geliştirilmesiyle ilgili bir konu olarak karşımıza<br />
çıkmaktadır. Kalite güvence kavramının yükseköğretimde<br />
ortaya çıkmasında ve yükseköğretim kurumlarında<br />
önem kazanmasında yükseköğretim kurumları ve<br />
öğrenci sayılarındaki artışlar etkili olmuştur. Kalite kavramının<br />
gelişiminin temeli merkezi bir denetleme yapısı<br />
kurulmasından daha çok sunulan hizmetlerinin niteliğinin<br />
korunmasına ve geliştirilmesine dayanmaktadır.<br />
Yükseköğretim kurumlarının kalite değerlendirmesinin<br />
karşılaştırılabilir avantajını kullanarak uluslararası boyutta<br />
tanınırlığının sağlanması amacı kalite güvencesinin<br />
son yıllarda yaygın olarak kullanımının en önemli nedenlerinden<br />
biridir. Eğitim-öğretim, bilimsel araştırma,<br />
idari ve destek hizmetleri düzeyinde kalitenin sağlanması<br />
ve sürekli geliştirilmesi yükseköğretimde ön plana<br />
çıkabilmenin şartlarından biri haline gelmiştir 5 .<br />
Yükseköğretimde uluslararasılaşma tüm dünyadaki ülkeler<br />
açısından stratejik olarak önemli bir kavram haline<br />
gelmiştir. Yükseköğretimde uluslararasılaşma boyutu<br />
kalite güvence kavramının yagınlaşmasındaki temel itici<br />
güçlerden biridir. Yükseköğretimde uluslararasılaştırılmanın<br />
geliştirilmesinin arkasında ekonomik nedenler,<br />
nitelikli işgücünün ülkelere yönlendirilmesi gibi birçok<br />
farklı neden bulunmaktadır. Ülkeler nitelikli öğrencileri<br />
ve bilim insanlarını yükseköğretim kurumlarına kazandırmak<br />
için rekabet etmektedir. Bu durum yükseköğretim<br />
alanında önemli bir büyüme ve hareketlilik yaratmaktadır.<br />
Rekabet ve büyüme ile ilişkili sorunlar kalite<br />
güvencesi ve ortak standartların oluşturulması gibi yeni<br />
düzenlemeleri beraberinde getirmektedir 6 . Yükseköğretim<br />
kurumları sayısında ve buna bağlı olarak yükseköğretim<br />
kurumlarında öğrenim gören öğrencilerin<br />
sayılarındaki artış, üniversitelerin yapılarında ve buna<br />
bağlı mekanizmalarındaki değişmeler ve gelişmeler<br />
tüm dünyada yükseköğretimde belirli standartların ve<br />
uygulamaların ortaya konulması gerekliliğini de beraberinde<br />
getirmiştir. Küreselleşen dünyadaki gelişmeler<br />
ve teknoloji diğer kurumlarda olduğu gibi yükseköğretim<br />
alanında da kalite güvencesi kavramını gerekli<br />
kılmıştır. Küreselleşen ekonomilerde hizmetlerin serbest<br />
biçimde dolaşımı yükseköğrenimin sadece ulusal<br />
boyutta değil uluslararası boyutta gerçekleştirilmesini,<br />
buna dayalı olarak da uluslararası öğrenci hareketliliğini<br />
beraberinde getirmektedir. Yükseköğretimde kalite güvencesi<br />
ve standartları uluslararası boyutuyla ele alındığında<br />
hedeflere etkin biçimde ulaşılabilmesi mümkün<br />
olacaktır 7 .<br />
Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporunda bilgi<br />
ekonomisine ve bilgi toplumuna geçiş sürecinde farklı<br />
toplum kesimlerinin yükseköğretim kurumlarından ve<br />
üniversitelerden beklentilerinin;<br />
1. Daha fazla öğrenciye ve daha geniş bir yaş grubuna<br />
eğitim vermek, yığınlaşmak (massification),<br />
2. Hızlı bir biçimde üretilen yeni bilgilerin ve oluşan yeni<br />
bilgi alanlarını kapsayacak biçimde akademik programlarını<br />
genişletmek (academic expansion),<br />
3. Mezunların iş bulabilmesi, araştırmada bilginin yanı<br />
sıra uygulamalara yönelmek (relevance),<br />
4. Toplumla güçlü ilişkiler kurarak bölgesel ve ulusal<br />
kalkınmaya daha fazla katkı sağlamak,<br />
5. Paydaşlarına hesap verebilen saydam yönetişim<br />
modelleri geliştirmek (accountability),<br />
6. Tüm bu beklentileri giderek göreli olarak azalan<br />
kamu kaynakları ile karşılayabilmek olarak şekillendiği<br />
belirtilmiştir.<br />
Beklentilerin anlaşılması yükseköğretim kurumlarının<br />
ve yükseköğretim kurumlarında uygulanan yönetim<br />
3<br />
Berrin Burgaz ve İlknur Şentürk, “Küreselleşmenin Eğitim Fakültelerinin Yönetim Boyutundaki Etkileri”, Kırgızistan Türkiye Manas<br />
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı: 19, 2008, s.270.<br />
4<br />
Ali Rıza Erdem, “Küreselleşme: Türk Yükseköğretimine Etkisi”, Yükseköğretim Dergisi, cilt: 2, sayı: 2, 2012, s.109.<br />
5<br />
Mahmut Özer, Bekir S. Gür ve Talip Küçükcan, “Kalite Güvencesi: Türkiye Yükseköğretimi için Stratejik Tercihler”, Yükseköğretim ve<br />
Bilim Dergisi, cilt: 1, sayı: 2, 2011, s.60.<br />
6<br />
Özer vd., a.g.e., 2011, s.62<br />
7<br />
YÖK, a.g.e., s. 22<br />
67 KASIM <strong>2013</strong>
sistemlerinin küresel değişime uyum sağlayabilecek biçimde<br />
yapılandırılması açısından büyük önem taşımaktadır.<br />
Yükseköğretim kurumları bu beklentilere karşılık<br />
verebilmek için daha etkin yönetim modelleri geliştirmek<br />
amacıyla yeni arayışlara girmişlerdir.<br />
Dünyada bilişim ve iletişim teknolojilerinde yaşanan<br />
değişimler ve gelişmeler ülkelerin diğer alanlarda olduğu<br />
gibi yükseköğretim alanlarında da sistemlerini<br />
değerlendirmelerini ve bu gelişmeler doğrultusunda<br />
yapılandırılmalarını beraberinde getirmiştir. Bu durum<br />
aynı zamanda süreçlerini değişimlere ve küresel anlayış<br />
çerçevesinde dünyada uygulanan eğitim-öğretim,<br />
araştırma-geliştirme ve diğer destek süreçlere uyumlu<br />
hale getirme ve sürdürme gerekliliğini ortaya koymaktadır.<br />
Yükseköğretim alanında Avrupa ülkelerinde bu<br />
süreç Bologna Süreci ile başlamış ve bu süreci takip<br />
eden süreçler ile geliştirilmiştir. Bologna sürecinin temel<br />
amacı ortak ve etkin bir Avrupa Yükseköğretim Alanı<br />
(AYA) ve Avrupa Araştırma Alanı (AAA) oluşturmaktır.<br />
Avrupa’da uygulanan yükseköğretimin güçlendirilmesi,<br />
yükseköğretimde kalite düzeylerinin yükseltilmesi ve<br />
yükseköğretimde kalite güvence sistemlerinin oluşturulması<br />
Bologna Süreci ve takip eden süreçlerin içinde<br />
yer almaktadır 8 .<br />
Bologna süreci ile birlikte yükseköğrenimde 3 aşamalı<br />
sisteme geçilmesi, Avrupa Kredi Transfer Sistemi’nin<br />
(ECTS) geliştirilmesi, ilk iki derece için gerekli kredilerin<br />
belirlenmesi, eğitimlerin kapsam ve içeriğini tanımlayan<br />
diploma eki (diploma supplement) uygulamasına geçilmesi<br />
gibi önemli adımlar atılmıştır 9 .<br />
1999 yılında 29 Avrupa ülkesinin yükseköğretimden<br />
sorumlu bakanları tarafından imzalanan Bologna Bildirisi’nde<br />
belirtilen Bologna Süreci temel hedefleri arasında<br />
yükseköğretimde kalite güvencesi sistemleri ağını<br />
oluşturmak ve yaygınlaştırmak hedefi de bulunmaktadır.<br />
Ayrıca kalite güvencesi, 2005 Bergen Konferansı’ndan<br />
önce gerçekleştirilmek üzere belirlenen öncelik<br />
alanları arasında yer almıştır 10 .<br />
Avrupa ve çevresindeki ülkelerde yükseköğretimde<br />
kalite güvence sistemleri konusundaki ortak çalışmalar<br />
24 Ocak 1998 tarihinde Avrupa Birliği Konseyi’nin<br />
almış olduğu kararla başlamıştır. Bu karar sonrasında<br />
1990’lı yıllarda Yükseköğretimde Kalite Güvence Birliği<br />
(ENQA-European Association for Quality Assurance in<br />
Higher Education) kurulmuş ve ortak birikime ve anlayışa<br />
dayalı bir kalite güvence sistemi oluşturma çabaları<br />
Lizbon ve Bologna süreçleri ile desteklenerek<br />
geliştirilmiştir. ENQA’nın Bologna sürecinde üye ülkelerin<br />
kalite güvence sistemlerinin karşılıklı tanınması ve<br />
sürecin koordinasyonundan sorumlu olması nedeniyle<br />
çalışmalardaki rolü önemlidir. ENQA’nın yürütmekte olduğu<br />
kalite güvence sistemi çalışmaları Avrupa Üniversiteler<br />
Birliği (EUA), Avrupa Yükseköğretim Kurumları<br />
Birliği (EURASHE) ve Avrupa Ulusal Öğrenci Birlikleri<br />
(ESIB) tarafından da desteklenmektedir. Bologna İzleme<br />
Grubu (BFUG) tarafından süreçteki gelişmeler izlenmektedir.<br />
Bu çalışmalar ve izleme ve değerlendirme<br />
faaliyetleri Avrupa Yükseköğretim Alanı (AYA) oluşturma<br />
çalışmaları kapsamında yer almaktadır 11 .<br />
Bologna Süreci içerisinde yükseköğretimde kalite güvence<br />
sistemleri ve kalite düzeylerinin yükseltilmesi konusunda<br />
yapılan çalışmalar Yükseköğretimde Avrupa<br />
Kalite Güvence Birliği (ENQA-European Association<br />
for Quality Assurance in Higher Education) tarafından<br />
2005 yılında yayınlanan “Avrupa Yükseköğretim Alanında<br />
Kalite Güvence İlke ve Standartları Raporu”nda<br />
yer almaktadır. Avrupa Yükseköğretim Alanında Kalite<br />
Güvence İlke ve Standartları Raporunda ortaya konulan<br />
ilke ve standartların rehberliğinde yürütülen yükseköğretim<br />
alanında kalite güvence çalışmalarında hedef<br />
Avrupa Yükseköğretim Alanı’nda yer alan yükseköğretim<br />
kurumlarının kıyaslanabilir bir kalite düzeyinde hizmet<br />
vermeleri ve uyum göstermeleridir 12 .<br />
Avrupa Kalite Güvence Birliği (ENQA) tarafından 2005<br />
yılında yayınlanan bu rapor Avrupa Yükseköğretim Alanında<br />
yer alan ülkelerin bu konudaki uygulamaları ve<br />
uygulamaların yürütüldüğü süreçler açısından büyük<br />
önem taşımaktadır. Raporda Avrupa Yükseköğretim<br />
Alanında kalite güvencesi için standart önerileri ve ilkeler<br />
yer almaktadır. Standart ve ilkeler Avrupa’daki<br />
yüksek öğrenim kurumları ve kalite güvence ajanslarına<br />
uygun biçimde tasarlanmış, bu standart ve ilkeler<br />
hazırlanırken yüksek öğrenim kurumlarının işlev, boyut,<br />
yapı ve yer aldıkları ulusal sistemlerin tamamına uygulanabilmesi<br />
konusuna dikkat edilmiştir. Sunulan ilke ve<br />
standartların amacı yükseköğretim kurumlarının kendilerine<br />
ait kalite güvence sistemlerini geliştirmeleri ve dış<br />
kalite güvence ajanslarına rehberlik açısından katkıda<br />
bulunmaktır 13 .<br />
Bu ilke ve standartlar Bologna sürecinde yer alan ülke-<br />
8<br />
Yükseköğretim Kurulu, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://bologna.yok.gov.tr<br />
9<br />
YÖK, a.g.e., s.24<br />
10<br />
Yükseköğretim Kurulu, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://bologna.yok.gov.tr<br />
11<br />
YÖK, a.g.e., s. 23<br />
12<br />
Yükseköğretim Kurulu, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://bologna.yok.gov.tr<br />
13<br />
ENQA, Standards and Guidelines for Quality Assurance in the European Higher Education Area, European Association for Quality<br />
Assurance in Higher Education, Helsinki, Finland 2005.<br />
68
lerin eğitim ile ilgili bakanlarınca Bergen toplantısında<br />
kabul edilmiştir. Yükseköğrenim alanında kabul edilen<br />
ilke ve standartlar;<br />
- Yükseköğretim kurumlarında iç kalite güvencesi (internal<br />
quality assurance)<br />
- Yükseköğretim kurumlarının dış kalite güvencesi<br />
(external quality assurance)<br />
- Kalite güvence ajanslarının dış kalite güvencesi uygulamalarına<br />
yönelik ilke ve standartları içermektedir<br />
14 .<br />
ENQA tarafından ortaya konulan standart ve ilkelerin<br />
yükseköğretim kurumlarında ve dışında dayandığı temel<br />
prensipler aşağıdaki biçimde sıralanabilir 15 ;<br />
• Yükseköğretim kurumları kalitenin sağlanması ve<br />
kalite güvencesinden birinci derecede sorumludur.<br />
• Toplumun yükseköğretimde kalite ve standartlara<br />
yönelik ilgileri korunmalıdır.<br />
• Avrupa Yükseköğretim Alanı kapsamında akademik<br />
programların kalitesi öğrenciler ve yükseköğretimden<br />
faydalanan diğer paydaşlar açısından geliştirilmelidir.<br />
• Organizasyon yapıları akademik programların desteklenmesi<br />
ve gerçekleştirilmesine yönelik olarak<br />
etkili biçimde oluşturulmalıdır.<br />
• Kalite güvencesi için yürütülen işlemlerde şeffaflık<br />
ve dış uzmanlığın kullanılması önem taşımaktadır.<br />
• Yükseköğretim kurumları içinde bir kalite kültürünün<br />
oluşması desteklenmelidir.<br />
• İşlemler yüksek öğretim kurumlarının güvenilirliklerini<br />
gösterebilecekleri şekilde geliştirilmelidir.<br />
• Güvenilirlik ve geliştirme amaçları kalite güvencesi<br />
ile uyumlu olmalıdır.<br />
• Kurumlar kalitelerini hem ulusal hem de uluslararası<br />
düzeyde gösterebilmelidir.<br />
• Kullanılan işlemler çeşitlilik ve yeniliğin önüne geçmemelidir.<br />
Standart ve ilkelerin genel hedefleri ise şöyledir;<br />
14<br />
YÖK, a.g.e., s.23<br />
15<br />
ENQA, a.g.e., s.13<br />
16<br />
ENQA, a.g.e., s.14<br />
17<br />
YÖK, a.g.e., s.23<br />
18<br />
YÖK, a.g.e., s.22<br />
19<br />
YÖK, a.g.e., s.23<br />
• Akademik başarıyı destekleyen yüksek öğretim kurumlarının<br />
gelişmesine katkıda bulunmak,<br />
• Yükseköğretim kurumları ve diğer ilgili ajanslara<br />
kendi kalite güvence kültürlerini geliştirmeleri hususunda<br />
yardım ve rehberlik etmek,<br />
• Yükseköğretim kurumlarını, öğrencileri, çalışanları<br />
ve diğer paydaşları yüksek öğretim hakkında bilgilendirmek<br />
ve onların beklentilerini yükseltmek,<br />
• Avrupa Yükseköğretim Alanı içinde yüksek öğretim<br />
ve kalite güvencesinin sağlanması için genel bir referans<br />
sistemi sağlamaya katkıda bulunmak 16 .<br />
Günümüzde, sürece dahil ülkelerde yükseköğretimde<br />
kalite güvencesi oluşturma çalışmalarının belirlenen bu<br />
ilke ve standartlar çerçevesinde yürütülmesi beklenmektedir.<br />
Ancak Avrupa Yükseköğretim Alanına dahil<br />
ülkelerdeki siyasal sistem farklılıkları, sosyo-kültürel ve<br />
dil farklılıkları gibi farklılıklar amaçlanan ortak tek bir<br />
modelin oluşturulmasını etkilemektedir. Bu durum ise<br />
üye ülkelerde benimsenen kalite güvence sistemlerinde<br />
farklı yöntem ve yaklaşımların oluşmasına neden<br />
olmaktadır. Avrupa’da kalite güvence uygulamaları iki<br />
eksende farklılık göstermektedir. Birinci farklılaşma kullanılan<br />
yöntemler; değerlendirme, akreditasyon, denetleme<br />
ve kıyaslama ekseni üzerindendir. Diğer farklılaşma<br />
ise konu, program, kurum ve işlem temelindedir 17 .<br />
Ülkelerde 1980’li yıllardan itibaren yükseköğretimde<br />
kalite güvencesini sağlamak amacıyla Ulusal Kalite<br />
Güvence Ajansları kurulmuştur. Bu ajansların devletten<br />
bağımsız kurumlar olarak faaliyetlerini sürdürmekle<br />
birlikte büyük bir kısmının finansmanları devlet tarafından<br />
sağlanmaktadır. Ulusal kalite ajanslarının kuruluş<br />
biçimleri de ülkeler arasında farklılık gösterebilmektedir.<br />
Ulusal kalite ajansları İsviçre, Norveç, Japonya<br />
gibi ülkelerde devlet tarafından kurulmuştur. Hollanda<br />
ve Portekiz’de ise bu ajanslar üniversiteler tarafından<br />
ortaklaşa olarak kurulmuştur. Federal yapıya sahip<br />
ABD’de ise tek bir ulusal ajans yerine her eyaletin kendi<br />
kalite güvence ajansı bulunmaktadır 18 .<br />
Kuruluş ve işleyiş biçimleri farklılık göstermekle birlikte<br />
bu ajansların temel görevleri yükseköğretimde<br />
kalite güvencesi bilincini oluşturmak, yükseköğretim<br />
kurumlarının iç veya öz değerlendirmelerini incelemek<br />
ve değerlendirmek, yükseköğretim kurumlarının güçlü<br />
ve zayıf yanlarını belirleyerek sorunların giderilmesi için<br />
öneriler sunmak ve buna bağlı gelişmeleri izlemek ve<br />
kamuoyu ile ilgili yurt dışı kurumları bilgilendirerek şeffaflığı<br />
sağlamak biçiminde özetlenebilir 19 .<br />
Avrupa Yükseköğretim Kalite Güvence Birliği (ENQA)<br />
69 KASIM <strong>2013</strong>
ve Merkezi ve Doğu Avrupa Yükseköğretim Kalite Güvence<br />
Ağı (CEEN) tarafından yapılan, ülkelerdeki kalite<br />
güvence ajansları ve kuruluşlarına yönelik çalışmaların<br />
sonuçları, farklı ülkelerdeki kalite güvence kurumlarının<br />
yapısal ve işlevsel olarak önemli farklılıklara sahip olduğunu<br />
göstermektedir. Bu durum yükseköğretimde<br />
kalite güvence mekanizmalarının yükseköğretim sistemlerinin<br />
yapısına ve işleyişine bağlı olarak oluşturulması<br />
ve yürütülmesi konusunun önemini ortaya koymaktadır.<br />
Yükseköğretim sistemlerinin ülkeler arasında<br />
gösterdiği farklar göz önünde bulundurulduğunda aynı<br />
kalite güvence ve yönetim sistemlerinin her yapıda aynı<br />
etkinliğe sahip olamayacağı tahmin edilebilir bir sonuç<br />
olarak karşımıza çıkacaktır 20 .<br />
Yükseköğretim kurumlarında kalite güvencesini uygulamak<br />
ve kurumları kalite güvencesi açısından sıralamak<br />
oldukça zor bir süreçtir. Tarafsız ve bağımsız<br />
değerlendirmelerin yapılabilmesi ve değerlendirmelerin<br />
güvenilirliğinin sağlanabilmesi amacıyla Bergen’de<br />
Avrupa Yükseköğretim Alanında üye ülkelerin ulusal<br />
ajanslarının değerlendirilmeye başlanması ve ajansların<br />
akredite edilmesi kararı alınmıştır. Bu kararın alınmasındaki<br />
amaç, Avrupa Yükseköğretim Alanında yer alan<br />
ülkelerde aynı kalite ölçütleri ile değerlendirme ve denetleme<br />
süreçlerinin kullanılmasını sağlamak ve yükseköğretimde<br />
uluslararası öğrenci hareketliliği ve eğitim<br />
sürelerinin ve diplomaların tanınması konularında karşılaşılan<br />
sorunların önüne geçmektir 21 .<br />
Kalite güvence mekanizmalarının yükseköğretimde<br />
oluşturulması sırasında iki önemli sorun ön plana çıkmaktadır.<br />
Bunlardan birincisi kalite güvence kavramının<br />
yükseköğretim kurumlarında diğer uygulama alanlarına<br />
göre oldukça yeni bir kavram olmasıdır. Kalite güvence<br />
yöntemlerini ve uygulamalarını kendine özgü yapısı ve<br />
dinamikleri nedeniyle dikkatli ve kapsamlı bir biçimde<br />
belirlemek gerekmektedir. Yükseköğretim kurumlarının<br />
yapısal ve hedefsel boyuttaki farklılıkları kendine özgü<br />
ilke ve yöntemleri gerektirmektedir. Kalite sağlamanın<br />
gerekçeleri yükseköğretim kurumları için diğer sektörlerden<br />
önemli farklılıklar göstermektedir. Bu açıdan<br />
düşünüldüğünde geleneksel kalite yönetim ve kalite<br />
güvence hedeflerinin yükseköğretimde diğer alanlara<br />
göre kavramsal olarak farklı bir boyut kazandırmakta<br />
olduğu görülebilir 22 .<br />
Yükseköğretim kurumlarında kalite güvence yöntemlerini<br />
uygulamanın bir diğer zorluğu kalite sistemlerinin<br />
yerel koşullar ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurulmadan<br />
özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki yükseköğretim<br />
sistemlerinde uygulanmasıdır. Mevcut sistemlerin<br />
uyumlandırılmadan kullanımı katkısı olmayan bir sürecin<br />
yürütülmesi riskini de beraberinde getirmektedir 23 .<br />
Küreselleşme, bilgi ekonomisi ve bilgi toplumunda yaşanan<br />
gelişmeler sonucunda Türkiye’de de yükseköğretimde<br />
yönetim modelleri ve yönetim standartları son<br />
yıllarda önemli bir gündem oluşturmuştur. Ancak yükseköğretim<br />
kurumlarında bu yönde yapılan çalışmalar<br />
ve yeniden yapılandırmalar ulusal boyutta sistematik<br />
bir yapılanma içinde ele alınmamıştır. Yükseköğretim<br />
Kurulu tarafından 2007 yılında yayınlanan Türkiye’nin<br />
Yükseköğretim Stratejisi Raporu’nda ve Bologna sürecinde<br />
ülkelerin yükseköğretim sistemlerinin değerlendirmesinde<br />
Türkiye yükseköğretim sisteminin en zayıf<br />
olduğu alanın kalite güvencesi konusu olduğu belirtilmiştir.<br />
Bologna sürecinde bu alandaki önemli gelişmeler<br />
ve bu konunun uluslararası düzeyde önem kazanması<br />
ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının kalite<br />
güvence konusundaki çalışmalarını artırmıştır 24 .<br />
Dünyada yaşanan bu gelişmeler doğrultusunda ülkemizde<br />
yükseköğretimde kalite standartlarının oluşturulması<br />
ve yükseköğretim alanında uyumluluğun sağlanması<br />
amacıyla Yükseköğretim Kurulu tarafından<br />
2005 yılında “Yükseköğretim Kurumlarında Akademik<br />
Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Yönetmeliği” yayınlanmıştır.<br />
Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme<br />
Yönetmeliği Avrupa Kalite Güvencesi Standart ve<br />
İlkeleri’ne uygun biçimde hazırlanmıştır. Bu yönetmelik<br />
kapsamında Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen<br />
dokuz üye ve Ulusal Öğrenci Konseyi tarafından seçilen<br />
bir öğrenci temsilcisinden oluşan Yükseköğretim<br />
Kurumları Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme<br />
Komisyonu (YÖDEK) kurulmuştur. Yükseköğretim<br />
kurumlarında akademik değerlendirme ve kalite geliştirme<br />
çalışmaları kapsamında yükseköğretim kurumlarına<br />
yönelik “Yükseköğretim Kurumlarında Akademik<br />
Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Rehberi YÖDEK<br />
tarafından hazırlanmıştır 25 .<br />
Yükseköğretim kurumlarında akademik değerlendirme<br />
ve kalite geliştirme faaliyetlerinin stratejik yaklaşımda<br />
20<br />
SETA, Yükseköğretimde Kalite Güvencesi Raporu,Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, Ağustos 2010, s.15.<br />
21<br />
YÖK, a.g.e., s. 24<br />
22<br />
Özer vd., a.g.e., 2011, s.63<br />
23<br />
YÖzer vd., a.g.e., 2011, s.63<br />
24<br />
YÖK, a.g.e., s.101<br />
25<br />
Yükseköğretim Kurulu, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://bologna.yok.gov.tr<br />
70
değerlendirilmesini ve faaliyetlerin iyileştirilmesini öngören<br />
Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme<br />
Süreci stratejik bir yapılanma çerçevesinde, gelişmelerin<br />
sürekli izlenerek iyileştirilmesini temel alan bir<br />
yaklaşımla geliştirilmiştir. Bu yaklaşım, yükseköğretim<br />
kurumunun içinde bulunduğu çevresel faktörlerle birlikte<br />
değerlendirilmesi ve stratejiler geliştirmesini esas<br />
almaktadır. Yükseköğretim kurumları akademik ve idari<br />
hizmetlerin kalitesini geliştirecek nitelikte strateji ve<br />
amaçlar belirleyerek bu strateji ve amaçların gerçekleştirilmesi<br />
için gerekli ölçülebilir birim hedeflerini oluşturur.<br />
Sürecin uygulanması için gerekli olan uygulama<br />
planları, performans göstergeleri ve iyileştirme akademik<br />
değerlendirme ve kalite geliştirme sürecinin diğer<br />
aşamalarıdır. Yükseköğretim Kurulu tarafından ortaya<br />
konulan ve Yükseköğretim Kurumları Akademik Değerlendirme<br />
ve Kalite Geliştirme Komisyonu (YÖDEK)<br />
tarafından yürütülen bu süreç ile birlikte yükseköğretim<br />
kurumları eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetleri<br />
ile idari hizmetlerindeki kalite düzeylerinin iyileştirilmesi<br />
amaçlanmaktadır 26 .<br />
Yükseköğretim Kurumları Akademik<br />
Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Komisyonu<br />
tarafından Yükseköğretim Kurumları<br />
Akademik Değerlendirme ve Kalite<br />
Geliştirme Yönetmeliği kapsamında<br />
belirlenen dört süreç bulunmaktadır. Bu<br />
süreçler Yükseköğretim Kurumlarında<br />
Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme<br />
Süreci, Stratejik Planlama Süreci,<br />
Kurumsal Değerlendirme Süreci ve Periyodik<br />
İzleme ve İyileştirme Sürecidir 27 .<br />
Türkiye’de yükseköğretim kurumlarında<br />
kalite çalışmaları özellikle Bologna süreci<br />
ile hız kazanmıştır. Bu çalışmalar yükseköğretim<br />
kurumlarında yönetim standartlarının<br />
uygulanması ve yapılandırılması<br />
açısından da fayda sağlamakla birlikte,<br />
uluslararası gelişmelere uygun, ulusal<br />
çerçevede bir kalite güvence sistemi ve<br />
kalite yönetim yapısı oluşturma konusundaki<br />
en büyük adım 20 Eylül 2005<br />
tarihinde yürürlüğe giren “Yükseköğretim<br />
Kurumlarında Akademik Değerlendirme<br />
ve Kalite Geliştirme Yönetmeliği”<br />
ile atılmıştır. Yönetmelikte yükseköğretim kurumlarının<br />
eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetleri ile idari hizmetlerinin<br />
değerlendirilmesi, kalitelerinin geliştirilmesi, bağımsız<br />
dış değerlendirme süreci ile kalite düzeylerinin<br />
onaylanması ve tanınması çalışmalarına ilişkin genel<br />
esaslar tanımlanmış ve bu kapsamda Yükseköğretim<br />
Üst Kurulları ile yükseköğretim kurumlarının yükümlülükleri<br />
belirtilmiştir. Yükseköğretim Kurulu (YÖK), (YÖ-<br />
DEK), yükseköğretim kurumları ile dış değerlendirme<br />
kuruluşlarının süreç kapsamındaki faaliyetleri ve sorumlulukları<br />
Şekil 1’de yer alan ana süreç haritasında<br />
belirtilmektedir 28 .<br />
Yükseköğretim Kurumlarında Akademik Değerlendirme<br />
ve Kalite Geliştirme Yönetmeliği ulusal boyutta yükseköğretim<br />
kurumlarının kalite düzeylerinin değerlendirilmesi<br />
ve geliştirilmesi çalışmaları kapsamında önemli<br />
bir adımdır. Bu süreç yükseköğretim kurumlarının her<br />
yıl kendi kurumlarını değerlendirmelerini ve kurumsal<br />
ve ulusal boyutta bir iç değerlendirme sisteminin uygulanmasını<br />
sağlamaktadır. Ancak yönetmelikte yer alan<br />
Şekil 1. Yükseköğretim Kurumlarında Akademik Değerlendirme ve<br />
Kalite Geliştirme Ana Süreç Haritası<br />
20<br />
SETA, Yükseköğretimde Kalite Güvencesi Raporu,Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, Ağustos 2010, s.15.<br />
21<br />
YÖK, a.g.e., s. 24<br />
22<br />
Özer vd., a.g.e., 2011, s.63<br />
23<br />
YÖzer vd., a.g.e., 2011, s.63<br />
24<br />
YÖK, a.g.e., s.101<br />
25<br />
Yükseköğretim Kurulu, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://bologna.yok.gov.tr<br />
71 KASIM <strong>2013</strong>
dış değerlendirme süreci ile ilgili olarak, yükseköğretim<br />
kurumlarında dış değerlendirme yapabilecek bağımsız<br />
kuruluşlar henüz oluşturulamamıştır. Bu kapsamda ülkemizde<br />
Bologna Süreci’nde de yer alan ilke ve standartlar<br />
doğrultusunda oluşumlara ve yasal düzenlemelere<br />
ihtiyaç duyulmaktadır 29 .<br />
Ülkemizde yükseköğretim kurumlarında Bologna süreci<br />
ve eğitim programlarına yönelik akreditasyon süreçleri<br />
doğrultusunda kalite güvence mekanizmalarını<br />
oluşturmak amacıyla yürütülen çalışmaların sayısında<br />
son yıllarda önemli bir artış görülmektedir. Kalite yönetimi<br />
sistemlerinde tüm dünyada kullanılan ISO 9001<br />
Kalite Yönetim Sistemi ve EFQM Mükemmellik Modeli<br />
gibi sistemler bazı üniversitelerimizin planlama ve uygulama<br />
süreçlerinde destek olarak kullanılmaya başlanmıştır.<br />
Üniversiteler uyguladıkları kalite yönetim sistemlerini<br />
belgelendirerek Bologna Süreçlerine de katkı<br />
sağlamaktadır.<br />
Yükseköğretim ve Akreditasyon<br />
Akredite olmak, bir kurumun veya yürütülen programların<br />
yetkili bir akreditasyon kurulunca ilgili alan için<br />
belirlenmiş kalite standartlarını sağlaması olarak tanımlanabilir.<br />
Akreditasyon uzun dönemli bir işlemdir ve periyodik<br />
iç ve dış değerlendirmelere dayanır. Standartlar<br />
akreditasyonun temelini oluşturmaktadır. Standartlar<br />
sistemin gereklerini ortaya koyarak yüksek nitelikli eğitim<br />
programlarının geliştirilmesi için yapılacak faaliyetleri<br />
belirlerler.<br />
Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve<br />
Akreditasyon Derneği (MÜDEK) ülkemizdeki çeşitli<br />
mühendislik eğitim programları için akreditasyon, değerlendirme<br />
ve bilgilendirme çalışmaları yaparak, Türkiye’de<br />
mühendislik eğitimi kalitesinin yükseltilmesine<br />
katkıda bulunmak amacıyla faaliyet gösteren bağımsız<br />
bir kuruluştur 30 .<br />
MÜDEK, mühendislik programlarını değerlendirme<br />
ve akreditasyon çalışmalarına 2003 yılında başlamıştır.<br />
Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve<br />
Akreditasyon Derneği Temmuz <strong>2013</strong> tarihine kadar,<br />
17 farklı disiplinde olmak üzere 360 mühendislik lisans<br />
programının değerlendirmesi gerçekleştirmiştir.<br />
MÜDEK program değerlendirme çalışmaları Mühendislik<br />
Eğitim Programları Akreditasyon Kurulu tarafından<br />
oluşturulan değerlendirme ekipleri tarafından ve<br />
MÜDEK’in yayımlamış olduğu değerlendirme ölçütleri<br />
doğrultusunda yapılmaktadır. Bu ölçütler, bir mühendislik<br />
programının akreditasyon için sağlaması gereken<br />
minimum koşulları içermektedir 31 .<br />
Mevcut durumda ülkemizde mühendislik programlarının<br />
MÜDEK tarafından akreditasyonu gönüllülük<br />
esasına dayalı bir süreç niteliği taşımaktadır. Mühendislik<br />
Eğitim Programları Akreditasyon Kurulu tarafından<br />
yalnızca kendisine başvuru yapan yükseköğretim<br />
kurumlarındaki programları akredite etmek amacıyla<br />
değerlendirmektedir. Bu akreditasyon Türkiye’de mühendislik<br />
eğitiminin kalitesinin yükseltilmesine katkıda<br />
bulunmayı amaçlamaktadır. Akreditasyonun hedefleri<br />
başvuru yapan mühendislik programları arasında<br />
değerlendirme ölçütlerini sağlayan programları belirlemek,<br />
akredite edilen programları ilan etmek ve toplumu,<br />
öğrenci adaylarını mesleki kurumları, olası işverenleri,<br />
devlet kurumlarını ve diğer paydaşları bilgilendirmek<br />
ve mühendislik alanındaki eğitim programlarının<br />
sürekli iyileştirilmesi ve yeni programların geliştirilmesi<br />
konularında yön göstermektir 32 .<br />
Ülkemizde yükseköğretimde kalite güvence sistemi<br />
aynı zamanda yurtdışı değerlendirmelere de açıktır.<br />
Bu kapsamda üniversitelerde yer alan mühendislik<br />
programları “Accreditation Board for Engineering and<br />
Technology-USA” (ABET) tarafından değerlendirilebilmektedir<br />
33 .<br />
Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurulu (UTEAK) 2008<br />
yılında Tıp Sağlık Bilimleri Eğitim Komisyonundaki çalışmalara<br />
YÖDEK tarafından getirilen öneriler dikkate<br />
alınarak ve mühendislik programlarındaki örnek kullanılarak<br />
Tıp Dekanları Konseyi insiyatifinde kurulmuştur.<br />
Tıp Eğitimi Programları Değerlendirme ve Akreditasyon<br />
Derneği ve UTEAK’ın amaç ve hedefleri genel olarak<br />
toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesi için tıp fakültelerinde<br />
verilen tıp eğitim ve öğretiminin geliştirilmesi<br />
ve niteliğinin iyileştirilmesi, kurumlara yol göstermek<br />
ve gelişimlerini desteklemek, eğitim-öğretimin işleyiş<br />
ve sürekliliğini izlemektir. Bu amaç ve hedeflerin karşılanmasında<br />
kullanılan değerlendirme aracı akreditasyondur.<br />
Ulusal standartlar akreditasyon için en önemli<br />
araçlardır 34 . Tıp eğitimi ulusal standartlarının 2009<br />
yılında yayınlanması ile birlikte 2009 yılı Haziran ayın-<br />
29<br />
YÖK, a.g.e., s.182<br />
30<br />
Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://www.mudek.org.tr<br />
31<br />
Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://www.mudek.org.tr<br />
32<br />
Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://www.mudek.org.tr<br />
33<br />
Yükseköğretim Kurulu, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://bologna.yok.gov.tr<br />
34<br />
Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurulu, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://uteak.org.tr<br />
72
da UTEAK akreditasyon sürecinde başvuru kabulüne<br />
başlamıştır.<br />
Ülkemizde yükseköğretim sistemi özellikle son yıllarda<br />
önemli bir büyüme sürecinin içinde yer almaktadır. Bu<br />
süreçte yükseköğretim kurumlarının ve ilgili süreçlerin<br />
yapılandırılması sırasında yükseköğretim standartlarının,<br />
kalite güvence sistemlerinin büyümeye katkıda<br />
bulunacak biçimde oluşturulması büyük önem taşımaktadır.<br />
Uluslararası tanınma ve akreditasyon konusunda bazı<br />
üniversitelerimizin mühendislik programlarının ABET<br />
değerlendirme sürecinden geçerek uluslararası kalite<br />
güvencesi sağlamaları ülkemizde bu konuda yaşanan<br />
önemli gelişmeler arasındadır. Türkiye’nin Yükseköğretim<br />
Stratejisi Raporu’na göre ABET ile yapılan işbirliği<br />
süreci ülkemizdeki mühendislik programları için benzer<br />
bir ulusal kalite güvence sisteminin oluşturulması oluşumunu<br />
da beraberinde getirmiştir. 2002 yılında Mühendislik<br />
Akreditasyon Kurulu’nun (MÜDEK) kurulması<br />
mühendislik alanlarında ulusal bir kalite güvencesi sisteminin<br />
oluşturulması açısından bir başlangıç olmuştur<br />
35 .<br />
Yükseköğretimde Yönetim Standartlarının<br />
Uygulanması<br />
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler kalite standartlarının<br />
belirlenmesi gerekliliğini ortaya koymuş ve bu doğrultuda<br />
ABD’de savunma teknolojisinde başlayan kalite<br />
standartları oluşturma çalışmaları öncelikle Avrupa olmak<br />
üzere diğer ülkelerde standartların uygulanmasıyla<br />
devam etmiştir. Üretim, tasarım, muayene ve deney<br />
konularını içeren standartlar daha sonra kalite güvence<br />
sistem standartları olarak geliştirilmiştir. Ülkeler arasındaki<br />
kalite ve denetim standartları arasındaki uygulama<br />
farklılıklarını gidermek amacıyla Uluslararası Standartlar<br />
Organizasyonu (ISO) içerisinde bir komite oluşturularak<br />
ortak standartların geliştirilmesi çalışmaları başlamıştır.<br />
Komitenin çalışmaları sonucunda 1987 yılında dünya<br />
çapında geçerli olan ISO 9000 Kalite Güvence Sistem<br />
Standardlarını yayımlanmıştır. Standardın ilk versiyonu<br />
daha çok doğru üretim ve hata belirleme konularını<br />
içermektedir. Standart 1994 yılında hizmet sektörüne<br />
35<br />
YÖK, a.g.e., s.102<br />
73 KASIM <strong>2013</strong>
de uyarlanmak üzere revize edilmiştir. Ancak standardın<br />
önemli revizyonu 2000 yılında Kalite Yönetim Sistemi<br />
Standardı olarak yayımlanmasıyla gerçekleştirilmiştir.<br />
Kuruluşlar faaliyet alanlarından bağımsız olarak IS0<br />
9001 kalite yönetim sisteminin şartlarını uygulamakta<br />
ve ISO 9001 belgesi almaktadır. Standardın 2000 yılında<br />
yayınlanan versiyonu proses (süreç) tabanlı, sürekli<br />
iyileştirmeye ve müşteri memnuniyeti odaklı bir yönetim<br />
sistemi modeli sunmaktadır. ISO 9001 standardının<br />
dayandığı temel prensipler olan müşteri odaklılık,<br />
liderlik, çalışanların katılımı, proses (süreç) yaklaşımı,<br />
yönetimde sistem yaklaşımı, karar vermede gerçekçi<br />
yaklaşım ve karşılıklı yarar sağlayan tedarikçi ilişkileri<br />
kalite yönetim standartlarının temelini oluşturmaktadır.<br />
Türkiye’de yükseköğretim kurumlarında yönetim standartlarının<br />
mevcut yükseköğretim sistemleri kapsamında<br />
uygulanması, ülkemizin Bologna sürecine katılımıyla<br />
hız kazanmıştır. Üniversitelerimizden bazıları akademik<br />
ve idari birimlerinde başta ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi<br />
olmak üzere kalite yönetim sistemi standartlarına<br />
uygun süreçlerini ve prosedürlerini oluşturmuştur. ISO<br />
9001 Kalite Yönetim Sisteminin yanısıra çevre yönetim<br />
standartları, iş sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili yönetim<br />
standartları, bilimsel araştırma faaliyetleri kapsamında<br />
laboratuvar yönetim standartları da üniversitelerin bu<br />
yöndeki çalışmaları arasında yer almaya başlamıştır. Bu<br />
yönetim standartları arasında en kapsamlısı olan ISO<br />
9001 Kalite Yönetim Sistemi ve içerdiği şartların, genel<br />
bakış açısında üretim sektörünün faaliyet ve amaçlarına<br />
daha uygun olduğu düşünülmektedir. Yönetim sisteminin<br />
içerdiği şartlar değerlendirildiğinde yükseköğretimde<br />
yer alan sistem bileşenlerinin standart içinde<br />
kavramsal olarak açık bir biçimde yer almaması yükseköğretim<br />
kurumlarının uygulamada zorluklar yaşamasına<br />
neden olabilmektedir.<br />
Yükseköğretim kurumlarının faaliyetleri ve bu yönde<br />
Bologna süreci ile hız kazanan yönetim sistemlerinin<br />
yeniden yapılandırma çalışmaları kapsamında IS0<br />
9001 Kalite Yönetim Sistemi, yükseköğretimde süreçlerin<br />
oluşturulması, uygulanması, izlenmesi ve iyileştirilmesi<br />
konularında model olarak olarak uygulanmaya<br />
başlanmıştır. Türkiye’de bazı üniversiteler de mevcut<br />
yapıda bir gereklilik bulunmaması ile birlikte kalite yönetim<br />
sistemlerini oluşturarak belgelendirme çalışmalarını<br />
tamamlamışlardır.<br />
Yükseköğretim sisteminde ülkemizde üniversiteler tarafından<br />
yönetmelik kapsamında yürütülmekte olan<br />
akademik değerlendirme ve kalite geliştirme faaliyetleri<br />
sistematik açıdan kalite yönetim sistemlerinin içerdiği<br />
planlama, uygulama, izleme, değerlendirme ve iyileştirme<br />
faaliyetlerini içermektedir. Kalite yönetim sistemi<br />
modeli tüm bu çalışmalarda bir çerçeve oluşturması ve<br />
sistematik bir yapı sağlaması açısından önemli faydalar<br />
sunmakla birlikte yükseköğretim kurumlarında kalite<br />
yönetim sistemi uygulamalarının üniversitelerin temel<br />
misyon, vizyon ve değerleri doğrultusunda yükseköğretim<br />
sisteminde uluslararası gelişmeleri de dikkate<br />
alacak biçimde tasarlanması ve uygulanması sistemin<br />
etkinliği açısından büyük önem taşımaktadır.<br />
Kaynaklar<br />
• BURGAZ Berrin ve ŞENTÜRK İlknur, “Küreselleşmenin<br />
Eğitim Fakültelerinin Yönetim Boyutundaki Etkileri”, Kırgızistan<br />
Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,<br />
sayı: 19, 2008, s. 270-278.<br />
• ERDEM Ali Rıza, “Dünyadaki Yükseköğretimin Değişimi”,<br />
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı:<br />
15, 2006, s. 299-314.<br />
• ERDEM Ali Rıza, “Küreselleşme: Türk Yükseköğretimine<br />
Etkisi”, Yükseköğretim Dergisi, cilt:2 sayı: 2, 2012, s.<br />
109-117.<br />
• ENQA, Standards and Guidelines for Quality Assurance<br />
in the European Higher Education Area, European Association<br />
for Quality Assurance in Higher Education, Helsinki,<br />
Finland 2005.<br />
• Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon<br />
Derneği, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://www.<br />
mudek.org.tr<br />
• ÖZER Mahmut, GÜR Bekir S. ve KÜÇÜKCAN Talip,<br />
“Kalite Güvencesi: Türkiye Yükseköğretimi için Stratejik<br />
Tercihler”, Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, cilt: 1, sayı: 2,<br />
2011, s. 59-65.<br />
• ÖZER Mahmut, GÜR Bekir S. ve KÜÇÜKCAN Talip, Yükseköğretimde<br />
Kalite Güvencesi, , Ekonomi ve Toplum<br />
Araştırmaları Vakfı, Ağustos 2010.<br />
• Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurulu, Erişim:30 Ağustos<br />
<strong>2013</strong>, http://uteak.org.tr<br />
• YÖDEK, Yükseköğretim Kurumlarında Akademik Değerlendirme<br />
ve Kalite Geliştirme Rehberi (Sürüm: 2007/1.1),<br />
Yükseköğretim Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme<br />
Komisyonu, Nisan 2007.<br />
• YÖK, Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu (Yayın<br />
No: 2007-1), Yükseköğretim Kurulu, Ankara 2007.<br />
• Yükseköğretim Kurulu, Erişim:30 Ağustos <strong>2013</strong>, http://<br />
bologna.yok.gov.tr<br />
74
SAĞLIK HİZMETMERİ<br />
Sağlık Hizmetlerinde<br />
Kalibrasyon Uygulamaları<br />
Teknoloji boyutunda sürekli iyileştirmeden anlaşılması<br />
gereken sadece en ileri teknolojiye yatırım yapmaktan<br />
çok, maliyetleri düşürme, varolan teknolojileri birbirine<br />
dönüştürebilme, daha yalın ve basit uygulamalarla iyileştirmeyi<br />
gerçekleştirmek olmalıdır. Karmaşık ve uygulamada<br />
zorluklarla karşılaşılan teknoloji, sağlık sektöründe<br />
çok da anlamlı olmamakta, en iyi teknolojiyi<br />
insan sağlığı için en anlamlı şekilde kullanmak sürekli<br />
iyileştirme çalışmalarında daha anlamlı olmakta ve hizmet<br />
planlamasında müşteri ihtiyaçları ile ileri teknolojinin<br />
birleştirilmesi sağlık sektöründe eş düzey önem<br />
taşımaktadır.<br />
Bu bağlamda, günümüzde gerek teşhis gerekse tedavi<br />
amacıyla kullanılan tıbbi cihazlar genellikle ileri teknoloji<br />
ürünü olup, bu cihazların seçimi, doğru kullanımı, testi<br />
ve muayenesi, özellikle kalibrasyonu artık hastanelerde<br />
göz ardı edilmemesi gereken önemli konulardan biri<br />
haline gelmiştir.<br />
Bu sunumda genel bilgilerin yanı sıra, hastanelerde<br />
kalibrasyon uygulamalarına örnek olabilecek, Başkent<br />
Üniversitesi Hastanesi ve bağlı sağlık kurumları Kalibrasyon<br />
Ünitesi organizasyonu ve faaliyetleri katılımcılarla<br />
paylaşılacaktır. Başkent Üniversitesi Hastanelerinde<br />
kullanılan ölçme ve test ekipmanının kalibrasyonu için<br />
kriterlerin oluşturulması ve kalibrasyon gerektiren tüm<br />
teçhizatın belirlenen şart ve periyotlarla kalibre edilmesinin<br />
sağlanması amacıyla 1997 yılında Başkent Üniversitesi<br />
Toplam Kalite Yönetimi Merkezi bünyesinde<br />
bir Kalibrasyon Ünitesi kurulmuştur. O tarihten bugüne<br />
Prof. Dr. Seval Akgün<br />
Başkent Üniversitesi Hastaneleri,<br />
Sağlık ve Eğitim Kuruluşları Kalite Yönetim Temsilcisi<br />
İş Sağlığı ve Güvenliği, Çevre Yönetim Birimi ve<br />
Kalibrasyon Laboratuvarı Koordinatörü Başkanı,<br />
Sağlık Akademisyenleri Derneği Başkanı<br />
kadar TS-EN ISO/IEC 17025 standardı temel alınarak,<br />
uzman kişiler tarafından yerinde hizmet ilkesiyle hizmet<br />
veren tam donanımlı bu ünite, Başkent Üniversitesi<br />
Hastanesi ve bağlı kuruluşlarındaki kullanılan tüm cihaz<br />
ve teçhizatların kalibrasyon hizmetini sürdürmektedir.<br />
Başkent Üniversitesi Hastanesi Kalibrasyon Ünitesi<br />
aşağıda belirtilen yerlere ait 8000’den fazla cihazın periyodik<br />
olarak yılda en az iki kez kalibrasyonlarını gerçekleştirerek<br />
özverili ve titiz çalışmalarla mevcut sistemin<br />
en iyi şekilde yürütülmesini sağlamaktadır.<br />
• Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi<br />
• Başkent Üniversitesi Yapracık Psiko-sosyal Rehabilitasyon<br />
Merkezi<br />
• Başkent Üniversitesi Ayaş Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />
Merkezi<br />
• Başkent Üniversitesi Alanya Uygulama ve Araştırma<br />
Merkezi<br />
• Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma<br />
Merkezi<br />
75 KASIM <strong>2013</strong>
• Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma<br />
Merkezi<br />
• Başkent Üniversitesi istanbul Uygulama ve Araştırma<br />
Merkezi<br />
• Başkent Üniversitesi İzmir Zübeyde Hanım Hastanesi<br />
• Başkent Grup Sağlık Ürünleri Ticaret ve Sanayi A.Ş.<br />
• Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Laboratuvarları<br />
• Başkent Üniversitesi Kolej Ayşe Abla ve Özel Gönen<br />
Okulları uygulama laboratuvarlarında kullanılan<br />
cihazlar<br />
Bu belirtilen yerlerdeki cihazlara ait kalibrasyon sonuçlarının;<br />
• Hazırlanması,<br />
• Basımı,<br />
• Dağıtımı,<br />
• Kullanıcıların bilgilendirilmesi,<br />
• Sonuçları kötü olan cihazların tamiri gerçekleşene<br />
kadar takibi,<br />
• Bu işlemlerin devamlılığının sağlanması yine Kalibrasyon<br />
Ünitesi tarafından gerçekleştirilmektedir.<br />
Kalibrasyon Ünitesi aynı şekilde; kendi bünyesinde<br />
bulunan kalibratör cihazlarının, uluslararası ölçü sistemine<br />
göre izlenebilirliğinin sağlanması ve SI birimlerinin<br />
birincil (primer) standartları ile bağlantılı olan kesintisiz<br />
bir kalibrasyon ve aynı zamanda karşılaştırma zinciri<br />
vasıtasıyla kalibrasyonlarını yurt dışında periyodik olarak<br />
yaptırmaktadır.<br />
Başkent Üniversitesi Hastaneleri Kalibrasyon ünitesi<br />
artan hizmet kapasitesi ve dış kuruluşlara da hizmetlerini<br />
sunmak, deneyimlerini paylaşmak amacıyla Başkent<br />
Üniversitesi Ölçümbilim ve Kalibrasyon Uygulama<br />
ve Araştırma Merkezi olarak yasal statüsünü tamamlamış<br />
ve bilimsel faaliyetlerinide bu merkez aracılığıyla<br />
gerçekleştirmektedir.<br />
GENEL BiLGiLER<br />
Kaliteli hizmet anlayışında büyük önem taşıyan kalibrasyon<br />
konusu, VIM sözlüğünde şu şekilde açıklanmıştır;<br />
belirlenmiş koşullar altında, ölçme cihazı veya<br />
ölçme sisteminin gösterdiği değerler veya maddi ölçüt<br />
ile gösterilen değer ile ölçülen büyüklüğün bunlara karşılık<br />
gelen bilinen değerleri arasındaki ilişkiyi belirleyen<br />
işlemler dizisidir. Bu işlemler, kullanılan cihazlardan en<br />
az on kat daha hassas vasfa sahip ölçüm sistemleri<br />
(etalonlarla) gerçekleşir. Ana hedefi ise, riskleri minimize<br />
etmek, maliyeti düşürmek, kullanıcı problemlerini<br />
asgariye indirmek ve uluslararası standartlara uygunluğu<br />
sağlamaktır. Sonuç olarak tıbbi cihazların düzenli<br />
ve programlı kontrolleri ile, cihazın doğru ölçümleri<br />
yapması sağlanır, buna bağlı ortaya çıkacak sorunlar,<br />
sıkıntılar, müdahalede gecikmeler önlenir ve aynı zamanda<br />
cihazların faydalı ömrü uzatılmış olur.<br />
İşlemler sonucu, ölçüm sonuçlarının, uygun standartlara,<br />
genel olarak uluslararası veya ulusal standartlara,<br />
primer standarda kadar uzanan kesintisiz bir mukayese<br />
zinciri boyunca bağlanması gereklidir. Kısaca;<br />
Kalibrasyon sonucu, maddi ölçütün, ölçme sisteminin<br />
veya ölçme cihazının gösterge değeri hastanın veya<br />
rastgele bir ölçek üzerindeki işaretlere karşılık gelen<br />
değerlerin belirlenmesine olanak verir. Kalibrasyon diğer<br />
metrolojik özellikleri belirleyebilir.<br />
Kalibrasyon sonucu, kimi zaman kalibrasyon sertifikası<br />
kimi zaman da kalibrasyon raporu adı verilen dokümanlara<br />
kaydedilir. Kalibrasyon sonucu, bazen kalibrasyon<br />
faktörü veya kalibrasyon eğrisi formunda kalibrasyon<br />
faktörleri dizileri olarak ifade edilir.<br />
KALiBRASYON ORGANiZASYONU<br />
Bir kuruluşta kalibrasyon ile ilgili organizasyonun gerçekleştirilebilmesi<br />
için aşağıda sıralanan noktalara dikkat<br />
edilmesi gerekmektedir.<br />
1. Tüm cihazların listesinin yapılması<br />
2. Gereksizlerin elenmesi<br />
3. Maliyet analizinin yapılması<br />
KALiBRASYON SiSTEMiNiN KURULMASI<br />
- Öncelikli olarak yukarıda sıralanan işlemlerin gerçekleştirilebilmesi<br />
için kuruluşta bir kalibrasyon sis-<br />
76
teminin kurulması gereklidir. Bunun için ise aşağıda<br />
sıralanan noktaların göz önünde tutulması yerinde<br />
olur.<br />
- Ölçü ve test cihazı eksiklerini gidermek ve üretim<br />
teknolojisinde ön görülen tolerans ve ölçüm bölgelerinde<br />
çalışabilecek nitelikte teçhizata sahip olmak.<br />
- Yapılan bütün ölçüm çalışmaları için hedeflenen<br />
ölçüm belirsizliklerini tespit etmek, Ölçme ve test<br />
teçhizatının işletme içinde kalibre edilmesinde takip<br />
edilecek kalibrasyon iş talimatlarını oluşturmak, işletme<br />
içi kalibrasyonlarda kullanılacak çalışma etalonu<br />
seviyesindeki cihazları belirlemek ve tedarik<br />
etmek.<br />
- Çalışma etalanlarını ve işletme içinde kalibre edilmeyen<br />
ölçü ve test cihazlarını kalibre etmek üzere<br />
yetkilendirilmiş harici kalibrasyon kuruluşlarını tespit<br />
etmek ve iş birliği sağlamak.<br />
- Ölçü ve test cihazlarının kalibrasyon zaman aralıklarını<br />
belirlemek.<br />
- Gerektiğinde kalibrasyon ve hassas ölçüm için uygun<br />
çevre şartlarına sahip ortam hazırlamak.<br />
- Yapılan kalibrasyon işlemlerine ve periyodik kalibrasyon<br />
işinin takibine yönelik dokümantasyon sistemi<br />
kurmak işletme içi kalibrasyon yapan teknik<br />
elemanların yeterli seviyede eğitimini sağlamak.<br />
KALiBRASYON iÇiN GEREKLi ŞARTLAR<br />
Tıbbi tesis ve teçhizatın kalibrasyonlarını gerçekleştirebilmek<br />
için ise;<br />
- Çevre şartları stabil olmalıdır,<br />
- Kullanılan referans cihazın ulusal ve uluslar arası<br />
primer seviye etalanlara veya kabul edilmiş fiziksel<br />
sabitlere olan izlenebilirliği sağlanmalıdır,<br />
- Kalibrasyon işlemlerinde kullanılan referans cihazların<br />
hatası bilinmelidir,<br />
- Kalibrasyon cihazı kalibre edilen cihaza göre daha<br />
yüksek ölçüm doğruluğuna ve hassasiyetine sahip<br />
olmalıdır<br />
- Kalibre edilecek alet, kalibre edilebilirlik özelliğine<br />
sahip olmalıdır<br />
- Kalibre edilen cihaza ait teknik özellikler ilgili dokümanlarca<br />
belirlenmiş olmalıdır<br />
KALiBRASYON PERiYOTLARININ TESBiTi VE<br />
DENETLENMESi<br />
Cihazın kullanımında önemli olabilecek bir ölçme belirsizliğinin<br />
veya bir ölçüm hatasının meydana gelmesinden<br />
önce rekalibrasyon işlemi yapılacak şekilde kalibrasyon<br />
periyodunun belirlenmesi gerekir. ilk kalibrasyonda,<br />
kalibrasyon aralığı cihaz imalatçısının verilerine<br />
uygun seçilmelidir. Eğer imalatçı bu konuda bir zaman<br />
belirtmemiş ise;<br />
- Hata sınırlarına<br />
- Stabilizesine<br />
- Ölçme belirsizliğine<br />
- Deneyimlere<br />
- Standartlara göre kalibrasyon periyodu belirlenmelidir.<br />
Ayrıca;<br />
- İşletme şartları kullanım amacı kullanım sıklığı<br />
göz önünde bulundurulmalıdır.<br />
Kalibrasyon periyotları eğer standartlar tarafından sınıflandırılmamış<br />
ise daha önceki kalibrasyon sonuçlarına<br />
göre kısaltılabilir veya uzatılabilir.<br />
KALiBRASYON iŞLEMiNDE DiKKAT EDiLMESi<br />
GEREKEN NOKTALAR<br />
Herhangi bir tıbbi cihaz kontrolünü gerçekleştirirken<br />
mutlaka göz önünde tutulması gereken noktalar;<br />
- Ölçüm noktalarının doğru tespit edilmesi<br />
- Uygun ölçme cihazlarının seçilmesi<br />
- Ölçme şartlarının tespit edilmesi<br />
77 KASIM <strong>2013</strong>
Personelin kalifiye edilmesi şeklinde özetlenebilir.<br />
ÖLÇÜM RAPORUNDA BULUNMASI GEREKEN<br />
BiLGiLER<br />
Kalibrasyon işlemi gerçekleştirildikten sonra ölçüm raporunda<br />
bulunması gereken bilgiler kısaca;<br />
- Referans cihaz tanımı<br />
- Kalibrasyon talimatı<br />
- Referans değerler<br />
- Ölçüm değerleri<br />
- Ölçüm hatası<br />
- Ölçüm belirsizliği<br />
olarak sıralanabilir.<br />
KALiBRASYON SERTiFiKASlNDA BULUNMASI<br />
GEREKEN BiLGiLER<br />
Kalibrasyon işlemi sonucu her bir tıbbi cihaz için hazırlanan<br />
kalibrasyon sertifikalarında ise;<br />
- Sertifika no<br />
- Tarih<br />
- Kalibrasyonu yapan<br />
- Kalibrasyonu onaylayan<br />
- Kalibrasyonu yapılan cihazın adı<br />
- Kalibrasyon yapılan cihaza ait bilgiler (imalatçı, model,<br />
seri no)<br />
- Cihazın sahibi<br />
- Kalibrasyon tarihi<br />
- İmza<br />
- Mühür<br />
bulunmalıdır.<br />
KALiBRASYON ETiKETiNDE BULUNMASI<br />
GEREKEN BiLGiLER<br />
Her tıbbi cihaz üzerinde kalibre edildiğini belgelemek<br />
ve eğer kalibrasyon dışı bir alet ise bunu göstermek<br />
amacıyla kullanılan kalibrasyon etiketlerinde en az bulunması<br />
gereken bilgiler;<br />
- Kalibrasyon numarası<br />
- Kalibrasyon tarihi<br />
- Gelecek kalibrasyon tarihi<br />
- Kalibrasyonu yapan kişinin ismidir.<br />
KALİBRASYON İŞLEM MALiYETLERİ<br />
Kalibrasyon işlem maliyetlerini dahili ve harici kalibrasyon<br />
maliyetleri olarak iki grup altında inceleyebiliriz.<br />
Dahili Kalibrasyon Maliyetleri<br />
1. Cihazların tespiti ve kayda geçirilmesi<br />
2. Cihaz sayıları<br />
Dahili kalibrasyon mümkün<br />
- Referans teçhizatın temin maliyeti x 0<br />
- Referans cihazın kalibrasyon maliyeti x 1<br />
- Personel yetiştirme maliyeti x 2<br />
- Personel istihdam maliyeti x 3<br />
- Kalibrasyon laboratuvarı (veri odası) maliyeti x 4<br />
Toplam Kalibrasyon Maliyeti x 0<br />
+k.x 1<br />
+x 2<br />
+x 3<br />
+x 4<br />
=x<br />
Harici Kalibrasyon Maliyeti<br />
- Zaman maliyeti y 0<br />
- Kalibrasyon maliyeti y 1<br />
- Rekalibrasyon maliyeti n.y 2<br />
- Taşıma riski maliyeti y 3<br />
- Sigorta v.s maliyeti y 4<br />
Toplam Harici Kalibrasyon Maliyeti y 0<br />
+y 1<br />
+n.y 2<br />
+y 3<br />
+y 4<br />
=y<br />
KARAR<br />
olarak özetlenebilir.<br />
SONUÇ<br />
X < Y ise Dahili<br />
Y < X ise Harici<br />
Sonuç olarak tıbbi cihaz kazalarının başlıca nedenleri;<br />
hatalı veya kusurlu cihazların kullanımı, tıbbi cihazların<br />
hatalı kullanımı, kullanıcı eğitiminin yetersiz olması, tıbbi<br />
cihaz bakım ve kalibrasyonunun yetersiz olması, yeni<br />
teknolojilerin kullanımında tecrübe ve bilgi eksikliği şeklinde<br />
sayılabilir. Yukarıdaki nedenlerden birinin veya bir<br />
kaçının hastane tarafından ihmali mesleki kazalara yol<br />
açmaktadır.<br />
Tıbbi cihazlarla ilgili olarak sağlık kuruluşlarının, bu cihazları<br />
kullanan kullanıcıların sorumluluğu vardır. Bir<br />
cihaz herhangi bir hastaneye satın alındığından itibaren<br />
hastanenin malı olmakta ve bu cihazla ilgili ortaya<br />
çıkabilecek her türlü aksaklıklardan ve hasta güvenceliğinden<br />
hastane sorumlu tutulmaktadır. Öyleyse,<br />
tıbbi cihaz kalibrasyonu için yukarıda özet halinde sunulan<br />
işlemlerin gerçekleştirilmesi ile hastanede sağlık<br />
hizmetlerinin daha kaliteli sunulması sağlanırken aynı<br />
zamanda tıbbi cihaziarın kalitesinde, bu cihazlarla gerçekleştirilecek<br />
her türlü işlemin güvenirliliğinde, tıbbi<br />
cihazların yaşam süreci içerisinde sağlayacağı maliyet/<br />
etkililik analizlerinin yapılmasında hastanelere önemli<br />
yararlar sağlanacak ayrıca ihmallerden doğabilecek<br />
risklerin minimize edilmesine de neden olacaktır.<br />
78
Örgüt Kültürü ve<br />
KALİTE YÖNETİMİ<br />
ÖRGÜT KÜLTÜRÜ<br />
Günümüzün artan rekabet koşullarında teknolojinin ve<br />
beraberinde getireceği yeniliklerin işletme performansına<br />
olan etkisi gittikçe önem kazanmaktadır. Global ve<br />
yerel pazarlarda işletmelerin rekabetçi olabilmeleri için<br />
mutlaka kalite konusunda çalışmalar yapmaları gerekmektedir.<br />
Başarı, yeniliğin öneminin kavranılmasından<br />
ve kalitenin tanımlanmasından geçmektedir (Erdil ve<br />
diğ, 2005). Standart, kalite ve yenilik uygulamalarının<br />
işletmelerde başarılı olması örgü<strong>tse</strong>l bazı değişkenlere<br />
bağımlı hale getirmiştir. Teknolojik yeniliklerin anlık<br />
izlenmesinin oldukça zor olduğu bu dönemde, işletmeler<br />
ancak farklı yönetim tarzları ve uygulamalarıyla<br />
başarıya ulaşmaktadırlar. Başarı, işletmelerin sadece<br />
“kusursuz ürün” üretme ve belirlenmiş “satış politikası”<br />
ile bu mükemmel ürünleri sat ilkesini izlemelerinde<br />
değil, daha yüksek rekabet avantajı sağlayıcı yöntem<br />
ve yolları izlemeleri ile ilişkilidir. Bu rekabetçi çevre işletmeleri<br />
faaliyette bulundukları sektörün dışındaki sektörlerdeki<br />
işletmelerle rekabet eder duruma getirmiştir.<br />
İşte bu yoğun rekabet koşulları altında işletmelere<br />
üstünlük sağlayan en önemli gelişmelerden biri kalite<br />
yönetimi felsefesi olmuştur. Ancak işletmelerin bu yönetim<br />
yaklaşımını uygulayabilmeleri bu felsefeye uygun<br />
bir örgüt kültürüne sahip olabilmeleri ile mümkündür.<br />
Kültürel değişimi başarıyla gerçekleştirebilmek, işletme<br />
yöneticilerinin işletme stratejilerini bu yapıya uyarlayabilmeleri,<br />
gerekirse stratejik değişime uygun örgüt<br />
içi kültürel değişime gitmeleri, çalışanları bu değişime<br />
hazırlayabilmek için onları eğitmeleri gibi uygulamaları<br />
Prof. Dr. İsmail Hakkı BİÇER<br />
İstanbul Teknik Üniversitesi, İşletme Fakültesi<br />
Yrd. Doç. Dr. Işık ÇİÇEK<br />
Akdeniz Üniversitesi, Alanya Mühendislik Fakültesi<br />
başarıyla gerçekleştirmelerine bağlıdır. Gerekli kültürel<br />
değişimi ve uyumu sağlayamayan işletmeler, rekabetçi<br />
üstünlüğün aracı olan gördükleri (toplam) kalite yönetimi<br />
uygulamalarından dolayı gelecekte hayal kırıklığı<br />
yaşayabilirler. Bu noktada, işletmelere önemli rekabet<br />
gücü kazandıran kalite yönetimi uygulamalarını başarıyla<br />
sürdürebilmek için, örgüt kültürünü kavramını<br />
tanımak ve kalite yönetimi açısından önemini görmek<br />
zorunludur (Kaya, 2010). Kalite yönetimi felsefesinin<br />
uygulanmasında tek bir yaklaşım olmayıp, benimsenen<br />
yaklaşımların uygulanabilmesi için mutlaka örgüt<br />
kültürü geliştirilmelidir (Sohal ve Terziovski, 2000; (Erdil<br />
ve diğ, 2005).<br />
Gerçekleştirilen araştırmalarda örgüt kültürünün kaliteyle<br />
ilişkisi ortaya konulmakla birlikte, kalite kültürü<br />
kavramı da literatürde sık sık kullanılmaktadır (Erdil ve<br />
diğ, 2005; Irani ve diğ, 2004). Birçok işletme toplam<br />
kalite tekniklerini ve araçlarını kullanılarak Toplam Kalite<br />
programlarını düzenlemeye yönelmişlerdir. Toplam kalite<br />
programları, kalite uygulamalarını olanaklı hale getiren<br />
ya da engelleyici örgüt kültürü boyutlarına da dikkatleri<br />
çekmiştir (Maull ve di ğerleri., 2001). Oluşturmak<br />
79 KASIM <strong>2013</strong>
istenilen yeni değişimlerden önce mevcut kültürel norm<br />
ve değerlerin, davranış kalıplarının teşhisi gerekir (Erdil<br />
ve diğ, 2005). Bu çalışmada kalite yönetimi uygulamaları<br />
için literatürde sıklıkla atıf alan Rekabetçi Değerler<br />
örgüt tipolojisi açıklanarak kalite yönetimi uygulamaları<br />
ile ilişkili olan boyutları gösterilmiştir.<br />
Örgüt kültürü<br />
Örgüt kültürü olgusuna artan ilginin sebepleri çok çeşitli<br />
olmakla beraber bunun en önemli nedeni yönetim<br />
teorisindeki gelişmelerdir (Vural, 2003).<br />
Örgüt kültürüne ilişkin tek bir doğru tanımdan ya da<br />
görüşten söz edebilmek oldukça güçtür (Ott, 1989;<br />
Scholl, 2003). Örgüt kültürünün yönetim, iletişim, psikoloji,<br />
sosyoloji ve antropoloji gibi farklı disiplinler içinde<br />
yer alan araştırmacılar tarafından çalışılması, söz konusu<br />
olguya ilişkin farklı tanımların ve görüşlerin ortaya<br />
çıkmasına neden olmuştur (Gizir, 2003). Schein (1985)<br />
örgüt kültürünü, örgütün dış çevreye adaptasyonu ve<br />
iç bütünleşmesi sırasında yarattığı ve geliştirdiği, yeni<br />
üyelerine en doğru algılama, düşünme ve hissetme<br />
yolu olarak aktardığı temel varsayımlar modeli olarak<br />
tanımlarken, Morgan (1998) örgüt kültürünü, insanların<br />
yaşadıkları dünyayı birlikte yaratmasını ve yeniden<br />
kurmasını sağlayan aktif, yaşayan bir olgu olarak ele<br />
almıştır. Örgüt kültürüne ilişkin çok çeşitli tanımlamalar,<br />
yönetim ve örgüt kuramlarında kültür kavramının birden<br />
fazla anlama gelebilen bir özellik göstermesinden<br />
etkilenmiştir (Durğun, 2006)<br />
Örgüt kültürü, “örgü<strong>tse</strong>l gelişimin sağlanması ve işletme<br />
başarısının sürdürülmesi için paylaşılan değerler,<br />
inançlar, beklentiler, normlar, artifaktlar (el sanatları,<br />
güzel sanatlar, tarihi eserler vb.) ve sayıltıların bir araç<br />
olarak kullanılmasıdır” olarak tanımlanmıştır. Örgüt kültürü<br />
üyelerinin kimliklerini de şekillendirir (Parker, 2003).<br />
Örgüt kültürü, belli bir grup tarafından kendisinin, gerek<br />
çevreye uyumu gerekse iç bütünleşmesi sırasında<br />
öğrendiği, geçerliliği kabul edilebilecek düzeyde olumlu<br />
sonuç vermiş olan ve bu nedenle örgüte yeni katılanlara<br />
işletmedeki davranışları algılamanın, düşünmenin<br />
ve hissetmenin doğru yolu olarak gösterilen bir takım<br />
varsayımlardan oluşur (Shein, 2010). Örgüt kültürü<br />
aynı zamanda örgütlerin kendi amaç ve faaliyet yapısından<br />
kaynaklanan özellikleri ile toplumsal değerlerin<br />
bir birleşimi olup dayanıklı ve genellikle yazılı olmayan<br />
kurallar, neyin önemli olduğuna ilişkin standartlar olarak<br />
açıklanmakta ve akran, ast ve üstlerle nasıl ilişki kurulacağına<br />
yönelik yerleşik adetleri oluşturabilmektedir (Erdem<br />
ve diğ, 2010 ). Örgüt kültürü, işletme kültürü veya<br />
firma kültürü olarak ifade edilen bu değerler toplamı,<br />
çeşitli yönetim ve organizasyon kavram ve tekniklerinin<br />
uygulanma ve başarılı olma imkanlarını etkileyecektir<br />
(Can, 2008).<br />
Örgüt kültürü, “rasyonel” ve “görüntüsel” araçlarla anlatılabilir:<br />
Rasyonel araçları, işletme amaç ve hedefleri,<br />
kullanılan teknoloji, organizasyon yapısı, politika ve<br />
prosedürler, planlama ve kontrol sistemleri, ödül, ceza,<br />
terfi sistemleri, iletişim ve raporlama sistemleri olarak<br />
ifade edilebilir. Görüntüsel araçlar olarak kullanılan dil,<br />
değer verilen davranış kalıpları, sembol ve simgeler,<br />
estetik, fiziksel ortam ve düzenlemeler, organizasyon<br />
içi merasimler, geçmiş başarılara yönelik hikayeler, sloganlar<br />
ve ders çıkarılan tecrübeler, giyim-kuşam ifade<br />
edilebilir. Her işletmenin kültürü, o işletmenin kullandığı<br />
yönetim tekniklerine yansır. Başka bir ifadeyle, işletmedeki<br />
örgü<strong>tse</strong>l davranış, işletme kültürünün göstergesidir.<br />
Rasyonel ve görüntüsel araçların tamamı, işletme<br />
kültürü çevresinde gelişecektir. Başarılı işletmelerin<br />
sağlam kültürleri olduğu, bunlardan faydalandıkları bir<br />
realite olarak, son yıllarda ortaya çıkmıştır. Küreselleşmeyle<br />
beraber, işletmelerin dış çevre unsurları değişmekte,<br />
bu durum işletmeleri kültürlerini de değiştirmeye<br />
zorlamaktadır. Değişim, değişime uyma, hatta köklü<br />
değişiklikler anlamında “dönüşüm” olarak isimlendirilen<br />
kavramlar, işletme kültüründe değişim şeklinde ortaya<br />
çıkacaktır.Örgü<strong>tse</strong>l kültürlerin değiştirilmesi yönetim<br />
bilimindeki son uygulama alanlarından biridir (Can,<br />
2008).<br />
Örgüt için kültürel farklılıklar örgütün, çevrede tanınmasını<br />
sağlayarak, standartlarını, kalıplaşmış değerlerini,<br />
diğer örgütlerle ve bireylerle ilişkilerini yansıtır. Örgüt<br />
kültürü yönetimsel anlamda süreç ya da sonuç, iş gören<br />
ya da iş merkezli, dar görüşlü ya da profesyonel,<br />
açık ya da kapalı sistem şeklinde, gevşek ya da sıkı,<br />
kuralcı ya da faydacı şeklinde olabilmektedir (Pothukuchi<br />
vd., 2002). Örgüt kültürünün, örgütün uzun vadede<br />
etkin olmasına ve performansı üzerinde olumlu bir<br />
etkiye sahip olduğu da bilinmektedir (Ubius ve Alas,<br />
2009). Güçlü bir örgüt kültürüne sahip olmak bireysel,<br />
grupsal ve bir bütün olarak örgü<strong>tse</strong>l başarı için temel<br />
kabul edilmektedir. Örgüt kültürü sosyal normlar, paylaşılmış<br />
değerler, paylaşılan zihinsel modeller ve sosyal<br />
kimlikler aracılığıyla örgüt üyelerinin davranışlarını örgütleyip<br />
denetlemekte, böylece örgüt üyelerinin ortak<br />
amaçlar etrafında toplanarak benzer şekilde davranıp<br />
düşünmelerine yol açmaktadır (Durğun, 2006). Bu etki<br />
işletme performansına olumlu şekilde yansımaktadır<br />
(Erdem ve diğ., 2010)<br />
Kalite yönetimi uygulamalarının beklenen etkinlikte<br />
gerçekleşmesini mümkün kılacak elverişli örgüt kültürünün<br />
hangi boyutlardan oluşacağı literatürde sıklıkla<br />
80
ekabetçi değerler tipolojisi Camreon ve Quin, 1992) ile<br />
incelenmiştir.<br />
Rekabetçi Değerler Tipoloisi<br />
Şekil 1: Cameron ve Quinn’in Rekabetçi Değerler Örgüt Kültürü Modeli<br />
İşletmeler pazar, rekabet koşulları ve müşteri beklentilerindeki<br />
hızlı değişimlere uyum sağlayabilmek için yeni<br />
örgüt tasarımları ve yönetim yaklaşımları arayışı içine<br />
girmişlerdir. Bu aşamada kültür, sosyal alanda ortaya<br />
çıkan sorunların çözümünde başvurulacak yeni bir kavramsal<br />
çerçeveyi ortaya koymaktadır. Önceleri, örgü<strong>tse</strong>l<br />
etkililik örgü<strong>tse</strong>l çalışmaların merkezinde en baskın bağımlı<br />
değişkeni oluşturuyorken, şimdi ise hisse maliyeti,<br />
üretim, finansal oranlar ve müşteri sadakati gibi değişkenler<br />
ön plana çıkmaya başlamıştır. Örgü<strong>tse</strong>l yapının<br />
incelenmesine yönelik çalışmalarıyla katkıda bulunan<br />
Cameron ve Quinn, dört basamaklı örgü<strong>tse</strong>l hayat döngüsü<br />
modelini geliştirmişler ve ayrı ayrı her basamaktaki<br />
örgütleri birkaç belirgin karakteristik özellikleri ile tanımlamışlardır.<br />
Cameron’a göre örgütler, yaratıcılık ya da<br />
girişimcilik olarak adlandırılan ve kaynaklarının ve ideolojisinin<br />
belirlendiği ilk basamakla çalışmalarına başlamaktadırlar.<br />
İkinci basamak ise üyeler arasında yüksek<br />
düzeyde sadakat, yüz yüze iletişim ve uyumluluğu<br />
gerektiren bütünlük basamağıdır. İkinci evrede var olan<br />
tüm bu gereksinimler örgüt kültürünün varlığı ve devamlılığı<br />
için gereklidir. Örgütün politikalarının ve amaçlarının<br />
belirlendiği, esnekliğin azaltıldığı evre ise “biçimlendirme<br />
ve kontrol” dönemi olarak adlandırılan üçüncü evredir.<br />
Çok amaçlı alt sistemlerin benimsendiği, sorumluluğun<br />
dağıtılmasını sağlayan ve uyuma açık basamak ise “yapının<br />
ortadan kalktığı” dördüncü aşamadır. Cameron ve<br />
Quinn dört farklı kültürel yapı ile kurumlardaki kültürel<br />
yapıyı açıklamaktadır. Bu 4 farklı kültür; insan ilişkileri ve<br />
gelişimi (klan) kültürü, bürokrasi (hiyerarşi) kültürü, piyasa<br />
(pazar) kültürü ve dış çevreye uyum (adhokrasi) kültürüdür.<br />
Araştırmacılar, her bir örgütün kültürel yapısının<br />
bu sınıflamalardan birine yatkın olacağını belirtmekle<br />
beraber, örgütlerin yaşam döngüsü içinde farklı kültürel<br />
yaklaşımlar içinde de olacağını ifade etmektedirler. Kültür<br />
modeli Şekil 1’de gösterilmiştir.<br />
Cameron ve Quinn, geliştirdikleri örgüt kültürü modelinde<br />
örgüt içinde geliştirilen kültür ile bunun örgü<strong>tse</strong>l<br />
başarı ya da etkinliği üzerindeki rolünü araştırarak stratejinin;<br />
örgütün finansal başarısı yanında, örgüt üyelerinin<br />
bekledikleri motive edici ücret ve uygun işgören<br />
yönetimi için de etkili olduğunu varsaymışlardır. Daha<br />
başarılı ya da etkin stratejilerin uygulanmasının işgörenlerin<br />
arzu ve isteklerine, içlerindeki değişiklik ve yaratıcılık<br />
kapasitelerine bağlı olduğunu belirtmişlerdir. Örgü<strong>tse</strong>l<br />
başarı ile örgüt kültürü arasındaki ilişkileri inceleyen<br />
Quinn ve Cameron “Rekabetçi<br />
Değerler” adını<br />
verdikleri bu modelde<br />
örgü<strong>tse</strong>l etkinlik ile ilişkili<br />
olarak dört kültür türünün<br />
özelliklerini şu şekilde<br />
açıklamışlardır.<br />
Dış çevreye uyum<br />
(adhokrasi) kültürü:<br />
Bu kültürel yapı, dinamik,<br />
girişimci ve yaratıcı<br />
bir örgü<strong>tse</strong>l iklimi tarif<br />
eder. Otorite, karizma<br />
temelinde kazanılır ve<br />
örgütün değerleri dikkate<br />
alınarak kullanılır (Cameron<br />
ve Quinn, 1992).<br />
Ayrıca dış çevreye uyum<br />
(adhokrasi) kültürü yeni<br />
şartlar oluştuğunda<br />
kendini hızlı bir şekilde<br />
yenileyebilen esnek, dinamik<br />
ve uzmanlaşmış<br />
örgü<strong>tse</strong>l birimler olarak<br />
tanımlanabilir. Bu örgütlerde<br />
kararlar çoğun-<br />
81 KASIM <strong>2013</strong>
lukla sezgiler sonucunda alınır, liderler yaratıcı ve risk<br />
alıcıdır. Örgütü bir arada tutan unsur deneyselliğe ve<br />
yenilikçiliğe bağlılıktır. Önemli olan en önde yer almaktır.<br />
Kurum uzun dönemde hizmetlerini büyütmeye ve yeni<br />
kaynaklar edinmeye önem verir (Cameron ve Quinn,<br />
1992). Adhokrasi kültüründe en önemli öğeler girişimcilik<br />
ve yeniliktir. Adhokrasiler için girişimcilik; yeni pazar<br />
fırsatlarının araştırılması ve var olan örgüt işleyişi ve<br />
yapısının yenilenmesi, dolayısıyla da değişmesi olarak<br />
ele alınabilir. Değişimi sağlayabilmek ve adhokrasi yeteneğini<br />
geliştirebilmek için de girişimcilik, doğal olarak<br />
vazgeçilemez bir unsur haline gelmiştir.<br />
İnsan İlişkileri ve gelişimi (klan) kültürü: Bu tip<br />
kültürde çalışanlar birbirine çok fazla bağlarla bağlı olduğu<br />
için kurumu bir tür klan olarak tanımlanmaktadır.<br />
Otorite, genellikle örgüt üyeleri tarafından verilir ve bu<br />
gücün kullanımı gayri resmi niteliktedir. Kararlar, katılım<br />
ve anlaşma ile alınma eğilimi taşır. Örgüt sadakat veya<br />
gelenekler ile bir arada tutulur. Bağlılık ve güven son<br />
derece önemlidir (Cameron ve Quinn, 1992). Örgüt insan<br />
kaynaklarını geliştirmenin uzun dönemde sağlayacağı<br />
fayda üzerinde durur ve çalışanlar birbirine destek<br />
olmaya ve morale büyük önem verir.<br />
Bürokrasi (hiyerarşi) kültürü: Mantık ve rasyonellikle<br />
çalışan hiyerarşik yapılanması olan bir örgüt kültürü<br />
tipidir. Kurum içindeki roller, bu pozisyonları dolduran<br />
kişilerden daha önemlidir ve kurumda çalışanlar belirlenen<br />
bu rollerle tanımlanmaktadır. Kurum, tanımlanan<br />
rollere uygun kişileri işe almakta ve böylece kişiselliğin<br />
ötesinde varlığını korumaktadır. Hiyerarşik kültürün hakim<br />
olduğu örgütlerde çalışanların gözetim ve kontrolü<br />
sağlandıktan sonra onlardan itaat beklenir. Bireyden<br />
önceden tanımlanmış görevleri yerine getirmesi, kendinde<br />
fazla bir şeyler katması pek de beklenmemektedir.<br />
Bürokratik kültür ya da diğer bir ifadeyle bürokratik<br />
modelde yeterlilik örgü<strong>tse</strong>l performansın en önemli ölçümsel<br />
kriteridir. Dolayısıyla bir örgüt ne kadar bürokratik<br />
özelliğe yaklaşırsa o kadar etkili olmaktadır. Diğer<br />
bir ifadeyle, bir örgüt ne kadar uzmanlaşmış, ne kadar<br />
merkezi ve ne kadar formal olursa o kadar iyidir denir.<br />
Piyasa (Pazar) kültürü: Bu kültürel yapının başlıca<br />
özelliği, işin bitirilmesi, sonuca yönelik olmasıdır. Kişiler<br />
sıkı rekabetçi ve amaca ulaşma odaklıdır. Bireyler kendilerinin<br />
somut olarak ürettiklerine göre değerlendirilerek,<br />
başarı odaklı olmaları için teşvik edilirler. Bu kültürlerdeki<br />
liderler, üretici ve rekabetçi rol üstlenir. Liderler işlerin<br />
yürütülmesi konusunda katı ve talepkardırlar. Örgütü bir<br />
arada tutan unsur kazanmaya verilen önemdir. Örgüt<br />
tarzı, sıkı ve sürdürebilir rekabetçiliği içerir. Bu tür örgüt<br />
yapıları daha çok dış çevredeki faktörlere odaklanır (Cameron<br />
ve Quinn, 1992). Endüstrinin yapısı, teknolojik<br />
değişim ve rekabet koşullarının baskısından ve örgütlerde,<br />
ekonomide ve teknolojide meydana gelen değişmenin<br />
örgütü genel olarak değişime zorladığı düşüncesinden<br />
hareket edildiğinde, örgü<strong>tse</strong>l değişiminin aynı<br />
zamanda kültürel değişimi de kapsadığı gerçeğini kabul<br />
görür. Cameron ve Quinn’in pazar modeline göre, her<br />
bir örgüt kültürü modeli, örgütün içinde bulunduğu gelişme<br />
ve değişim düzeyini ortaya koyar. Örgütün gelişme<br />
ve değişim düzeyi aynı zamanda, içinde bulunduğu<br />
endüstrinin yapısı, teknolojik değişim ve rekabet koşullarının<br />
etkisi altındadır. Bu bağlamda, örgütün değişme<br />
ve gelişme sürecinde oluşan örgüt kültürü, iç çevrenin<br />
yanı sıra, endüstriyel çevrenin de bir ürünü olarak ortaya<br />
çıkmaktadır (Erdem ve diğ, 2010).<br />
Kalite Yönetimi<br />
Pazarlama biliminde, kalite kavramının tanımı “müşteri<br />
istek ve beklentilerinin karşılanması” dır. Yönetim<br />
biliminde özellikle kalite yönetimi çalışmalarında kalite,<br />
mal ya da hizmet sunulan kişilerin (müşteriler) beklentilerini<br />
karşılama düzeyidir. Kalite zamanla standartlara,<br />
şartnameye uygunluk, giderek kullanıma uygunluk biçiminde<br />
tanımlanmıştır. Çağdaş yönetim biliminde kalite,<br />
sadece ürün üzerine yoğunlaşmayan, tüm üretim<br />
sürecini güvenilir, verimli ve etkin çalışmasını sağlayacak<br />
sistem anlayışıdır.<br />
İşletmelerde ürün ve verilen hizmetlerin kalitesinin belirlenmesinde<br />
dikkate alınması gereken faktörler; etkenlik,<br />
etkililik, verimlilik, yasallık, kabul edilebilirlik, optimal<br />
olma ve eşitliktir.<br />
Kalite denetimi, mal ve hizmet üretiminde kaliteyi gerçekleştirmek,<br />
sürekliliğini sağlamak ve geliştirmek için<br />
kullanılan teknikler ve faaliyetleri kapsar. Kalite güvencesi,<br />
standartların belirlenmesi, standartların periyodik<br />
bir şekilde gözden geçirilmesi ve bu standartlara<br />
uygun üretim süreçlerin sürekli geliştirilmesidir. Kalite<br />
güvencesinin üç temel öğesi üzerinde görüş birliğine<br />
varılmış standartlar, bu standartlarla mevcut durumun<br />
karşılaştırılması ve standartları karşılamayan faaliyetlerin<br />
düzeltilmesi olarak ifade edilebilir.<br />
Kalite ve standartların geliştirilmesi için uygulanan yönetim<br />
anlayışı toplam kalite yönetimidir. Toplam Kalite<br />
Yönetimi (TKY), kapsamlı, sistemli, müşteri odaklı yönetim<br />
taktik ve stratejiler bütünüdür. Şöyle ki TKY salt<br />
bir örgü<strong>tse</strong>l iç etkinlik değil; planlama, üretim sürecini<br />
ve sonrasını birlikte ele alan müşteri odaklı, geniş kapsamlı<br />
bütüncül bir yaklaşımdır (Pamela & Goodman<br />
1998). Toplam kalite yönetimi (TKY), sunulan hizmetlerin<br />
kalitesinin sürekli yükseltilmesi amaçlayan ve kurumunca<br />
katılıma dayanan bir yönetim anlayışıdır.<br />
82
TKY, kalite denetimi ve kalite güvencesi anlayışlarını<br />
içinde bulundurmakla birlikte, kalite kavramını ve kaliteli<br />
hizmet sunumuna farklı bir anlayış getirmektedir.<br />
TKY, ne kalite denetimi gibi sadece sonuçlar üzerinde<br />
odaklanmakta, ne de kalite güvencesi gibi sadece<br />
süreçlere ağırlık vermektedir. TKY, kaliteyi bir kurumsal<br />
kültür olarak görmekte ve kaliteyi bütün birim ve personelin<br />
katılımını sağlayan süreçlerin bir neticesi olarak<br />
görmektedir.<br />
TKY, önemini giderek artırarak, güncelliğini korumuş<br />
temelde sentezci bir özellik taşıyan yaklaşımdır. TKY,<br />
klasik yönetim bilimcilerinin geliştirdiği ölçme araçlarını<br />
(istatistik vb.), davranışçı kuramın insana yönelik<br />
varsayımlarını ve önerilerini ve günümüzün pazarlama<br />
kuramlarını bir sistem felsefesi içinde bütünleştirme temeline<br />
dayanır. 1980’li yıllarda güncel hale gelen TKY<br />
yaklaşımının uygulanabilmesi için, kurum bütününde<br />
çok yönlü değişikliklerin sağlanması gerekir. TKY bir<br />
işletme ya da kurumun planlama, üretim, dağıtım satış<br />
ve satış sonrası bakım onarım gibi tüm yönetim ve üretim<br />
süreçlerinde işlevsel ve stratejik eşgüdümle müşteri<br />
tatminini maksimize etmeye amaçlayan bütüncül bir<br />
yönetim biçimidir (Dessler 1998).<br />
TKY, çeşitli yönetim ilkeleri, teknikleri ve araçları içerir.<br />
Kurumsal faaliyetlerde bu ilkelerin göz önüne alınması<br />
ve araçların doğru biçimde uygulanması sonucunda,<br />
kalite, verimlilik, müşteri tatmini ve çalışan tatmininde,<br />
ve ortaya çıkacak kurumsal performansta büyük<br />
gelişmeler gerçekleştirilebilecektir. TKY ilke ve araçları<br />
şunlardır:<br />
Müşteri odaklı olma: Müşterilerin tatmin edilmesi<br />
en önemli başarı ölçütüdür. TKY, sadece dış müşteri<br />
olan kişiler üzerinde odaklanmamakta, aynı zamanda<br />
iç müşteri olan çalışanların da tatminini ön plana çıkarmaktadır.<br />
Her yerde ve her şeyde öncelikle kalite: TKY, sistem<br />
yaklaşımına dayanarak örgütü birbirleriyle ilişkili<br />
bölümler ve faaliyetler bütünü olarak görmektedir. TKY<br />
yaklaşımına göre, kalite başka başarı ölçütlerinden (verimlilik,<br />
maliyet, hız vb.) önce gelir.<br />
Süreç yönetimi: TKY felsefesine göre, bir ürün veya<br />
hizmetin kalitesini, o ürün veya hizmetin üretimi için<br />
sürdürülen faaliyetlerin kalitesi belirlemektedir; faaliyetlerin<br />
kalitesi arttıkça, ürün ve hizmetlerin kalitesi de<br />
artmaktadır.<br />
Bölümler arası işbirliğine dayalı yaklaşım ve sosyal<br />
sorumluluk. TKY, bölüm yöneticilerini içine alan bir<br />
yönetim ekibinin kurulmasını ve bu ekibin bölümler<br />
arasındaki işbirliğini sağlamasına dayalı bir yaklaşımdır.<br />
Bunun yanısıra, tedarikçilerle işbirliği de önemlidir.<br />
Tedarikçilerle güvene dayalı bir işbirliği içinde, rekabet<br />
gücünü artıracak girdileri en kaliteli, en ekonomik ve<br />
en hızlı şekilde temin etmek amaç olmalıdır.<br />
Personel katılımı ve ekip yaklaşımı: TKY yaklaşımı,<br />
personel yeterliliğinin yüksek olmasını, karar alma ve<br />
süreç iyileştirme faaliyetlerinde personelin düşüncesinin<br />
alınmasını gerekli tutar. TKY, ekip çalışmasına dayanır.<br />
Sürekli geliştirme: TKY, sürekli gelişmeyi esas alır.<br />
Sürekli gelişme, kalite performansının devamlı gözden<br />
geçirilerek yükseltilmesidir. Sürekli gelişme için, döngüsel<br />
yaklaşım (planlama, uygulama, denetim ve düzenleme)<br />
benimsenmelidir.<br />
Standardizasyon: Standartlaştırma ve sürekli gelişimin<br />
birlikte başarılması, TKY yaklaşımının uygulamasını<br />
zorlaştıran önemli bir ögedir.<br />
Veri ve araçların kullanılması: TKY, sürekli gelişmeyi<br />
gerçekleştirmek ve ölçümlemek için sayısal ve niteliksel<br />
veriler kullanır. TKY için kullanılan başlıca araçlar<br />
balık kılçığı, pareto, kontrol listeleri, eğilim analizi, dağılım<br />
diyagramları ve histogramlardır.<br />
Eğitim: TKY anlayışına göre, personel hem kendi çalışmalarının<br />
hem de grup etkinliklerinin kalitesinden<br />
sorumludur. TKY’nin başarılı bir şekilde uygulanması<br />
için gereken şartlardan birisi, çalışanın TKY felsefesi ve<br />
TKY araçlarının kullanımı konusunda eğitilmesidir. Kurumun<br />
bütün çalışanlarından, kalite yönetimi konularında<br />
eğitim aldıktan sonra öğrendiklerini günlük hayatlarında<br />
kullanmaları beklenir. Böylece toplam kalite “ortak<br />
dil”e, başka bir ifadeyle, kurumsal kültüre dönüşür.<br />
Değişkenlik ve istatistiğin kullanımı. TKY mal ya da<br />
hizmet üretiminin kalitesindeki değişkenliği açıklamak<br />
ve yönetmek için istatistiksel araçlar kullanmaktadır.<br />
Değişkenliğin kaynağına göre uygun düzeltme araçları<br />
kullanılarak değişkenlik denetim altına alınır.<br />
Önleme: TKY, problemlerin, meydana gelmeden önlenmesini<br />
zorunlu kılar. Bu problemin meydana gelmeden<br />
önlenmesi, o problemi çözmekten daha az maliyetlidir.<br />
Ölçme ve izleme: TKY’de, ölçme ve izleme faaliyetleri<br />
ağırlıklıdır (Can, 2008)<br />
Örgüt kültürü ve kalite yönetimi ilişkisi<br />
İki kurumsal başarı faktörü olan kalite ve inovasyon<br />
arasında sinerjinin ortaya çıkması uygun bir örgüt kültürü<br />
ile mümkün olabilecektir (Irani ve diğ, 2004). Kalite<br />
yönetimi için beklenen sonuçların elde edilememesi-<br />
83 KASIM <strong>2013</strong>
nin, kalite yönetiminin göz önüne alınan evrensel yaklaşımı<br />
nedeniyle olabileceği yönetim literatüründe ifade<br />
edilmiştir. Bu anlayış tüm kalite yönetimi girişimlerinin<br />
evrensel olarak tüm örgütlere uygulanabileceğini önermektedir.<br />
Oysa örgütlerdeki bağlamsal değişkenler<br />
farklı kalite yönetimi uygulamalarını anlamada önemlidir.<br />
Bu faktörler arasında en önemli görüleni örgüt<br />
kültürüdür. Bu nedenle kalite yönetimi girişimlerini başlatmadan<br />
önce pek çok kurum kültürel karakteristikleri<br />
göz önüne alır (Maue et al, 2001).<br />
TKY bütün çalışanların bilgi, beceri ve yaratıcılıklarını en<br />
üst seviyede kullanabilmelerini sağlayacak ve bunları<br />
sürekli geliştirmelerine imkan verecek bir örgü<strong>tse</strong>l yapı<br />
ve örgüt kültürünün oluşturulmasını gerektirir (Can,<br />
2008).<br />
Örgüt kültürü kaliteyi de içeren işin tüm boyutlarına<br />
yönelik bireylerin algılarını değiştirebilecektir. Mandal<br />
ve diğ (1999) kültürel değişikliklerin kalite politikalarını<br />
uygulamada en önemli kriterlerden biri olduğunu vurgulamışlardır<br />
(İrani ve diğ, 2004). Kalite yönetimi değişime<br />
açık kültürlerin önemine dikkat çekmektedir.<br />
“Eski şeylerin en iyi şey” olduğuna yönelik inanış artık<br />
geçerli değildir. Yaratıcı düşünme, yeni fikirlere açıklık<br />
ve işbirliğinin hakim olduğu bir çevre örgüt kültürü ile<br />
sağlanacaktır. (İrani ve diğ, 2004). Kaliteyi odak olan<br />
bir değişim genellikle işletmenin içsel kültürünün radikal<br />
bir şekilde yeniden düzenlemesini gerektiren bir dönüşümdür.<br />
Slui ve diğ (1995) tarafından gerçekleştirilen<br />
bir araştırmada güçlü kurum kültürünün, kaliteyi operasyonel<br />
düzeyde geliştirme ve işletme performansı ile<br />
ilişkisi gösterilmiştir (İrani ve diğ, 2004).<br />
Klein (1995) tarafından yapılan araştırmada kültürün<br />
hizmet kalitesi üzerindeki doğrudan etkisi kanıtlanmıştır.<br />
Kalitenin algılanan düzeyi ile yapıcı ve savunucu<br />
(agresif) kültürler arasında olumlu ilişki saptanmıştır.<br />
Detert ve diğ. (2003) okullarda kalite yönetimi kültürünü<br />
ölçümledikleri çalışmada kalite yönetimi için kültür<br />
boyutlarını paylaşılan vizyon, müşteri odaklılık, uzun<br />
dönem odaklılık, sürekli iyileştirme, personelin katılımı,<br />
işbirliği, veri tabanlı karar verme, süreç odaklılık (sistem<br />
odaklılık) ve kalitenin maliyeti olarak belirlemişlerdir. Örgü<strong>tse</strong>l<br />
kültürü olması gereken ve mevcut kültür olarak<br />
iki şekilde değerlendirmişlerdir. Her iki ölçümlemede<br />
ana boyutlarda kalite yönetiminin etkin olarak uygulanabileceği<br />
örgüt kültürü boyutlarının paylaşılan vizyon,<br />
müşteri odaklılık, uzun dönem odaklılık ve sürekli iyileştirme<br />
olduğu gösterilmiştir. Summerill ve diğ. (2007)<br />
risk yönetimi uygulamalarını geliştirmek için işletmede<br />
gerçekleştirilecek su güvenlik projesi için hakim olan<br />
örgüt kültürünün etkisini inceledikleri araştırmada iki<br />
farklı örgütte kültür boyutlarını birinci örgüt için övünç,<br />
şeffaflık, informal ve organik, paydaşlarla iyi ilişkiler,<br />
eğitim ve geliştirme, transfer edilebilecek beceriler ve<br />
proaktiflik olarak belirlemişledir. Diğer örgüt için ise<br />
müşteri memnuniyeti, hırslar, hedef belirleme, eğitim,<br />
insiyatif geliştirme, kar ve etkinlik yönelimi, meslektaşlarına<br />
saygı olarak teşhis etmişlerdir. Pekçok örgüt kültürü<br />
boyutunun projenin uygulanmasına yönelik tutum<br />
ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Prajogo ve McDermott<br />
(2005) kalite yönetimi uygulamaları (liderlik, stratejik<br />
planlama, müşteri odaklılık, bilgi ve analiz, insan ve süreç<br />
yönetimi) ve örgüt kültürü arasındaki ilişkiyi, çeşitli<br />
kültür boyutlarının başarılı kalite yönetimi uygulamalarını<br />
etkileyeceği görüşü ile incelemişlerdir. Farklı örgüt<br />
kültürü boyutlarının farklı kalite uygulamaları ile anlamlı<br />
ilişkisi ortaya konmuştur. Naor ve diğ (2008) şeffaf bir<br />
örgüt kültürünün kalite yönetimi uygulamalarındaki etkisini<br />
göstermişlerdir (Gambi ve diğ, <strong>2013</strong>).<br />
Rekabetçi değerler tipolojisi ile kalite yönetimi uygulamaları<br />
arasındaki ilişki şu şekilde ifade edilebilir:<br />
Kıyaslama (benchmarking): Daha iyi sonuçlara yol<br />
açan en iyi uygulamaları teşhis etmek ve uyarlamak<br />
için kullanılan bir kalite tekniğidir. Müşterilerin bekleyebileceklerini<br />
ve bir süreci yönetmek için işletmenin<br />
başvuracağı yeni yolların öğrenilmesini mümkün kılar.<br />
Dışsal odak ile ilgili olduğu için adhokrasi kültürü ile ilişkilidir.<br />
Yeni standartların geliştirilmesi ve sürekli iyileştirme<br />
için gereklidir.<br />
Hata modu ve etki analizi: Gerçekleşmeden önce<br />
hataları teşhis etme sürecidir. Amaç, nedenleri ve etkileri<br />
en az düzeye indirme ya da yok etmedir. Süreç ve<br />
yeni ürün geliştirme, iyileştirme amacıyla kullanılabilir.<br />
Dışsal çevreyi vurgular. Adhokrasi kültürü ile ilgili olup,<br />
kontrol kararlılık için önemlidir. Bu nedenle teknik üretkenlik<br />
ve performans gelişimi ile de ilgilidir.<br />
84
Kalite fonksiyonunu yayma: Dışsal çevreyi vurgulayan<br />
kültürle ilgili olup, ürün ve süreç tasarımını kullanılan<br />
bir tekniktir. Piyasa ve adhokrasi kültürü ile ilişkidir.<br />
Teknik, örgütün müşterilerin ihtiyaç ve isteklerine hızlı<br />
yanıt vermesinde önemli bir rol oynar.<br />
Beyin Fırtınası: Problemlerin potansiyel nedenleri,<br />
olası çözümler, süreç iyileştirme gibi sorunlara yönelik<br />
fikir üretmek için gruplar tarafından uygulanılan bir<br />
tekniktir. Bu tekniğin kullanımı grup üyeleri arasında<br />
iletişim ve katılımı sağlaması, etkileşimi kolaylaştırması<br />
nedeniyle liderler ile de ilgilidir. Kai-zen de bu teknikle<br />
ilişkili olarak ifade edilebilir. Klan kültürü ve adhokrasi<br />
kültürü ile ilişkilidir.<br />
5S: Görsel sıralama, açıklık, standartları uygulama<br />
gibi çalışma ortamını iyileştirmek için süreç geliştiren<br />
bir tekniktir. Tekniğin büyük bir kısmı örgütün sosyal<br />
yönleri ile ilgilidir (kendi kendine disiplin gibi). Üyelerin<br />
örgü<strong>tse</strong>l bağlılığı önem kazanır. Bu nedenle klan kültürü<br />
ile ilişkisinin yanı sıra, kararlılık, kontrol ve etkinliği<br />
vurguladığından hiyerarşik kültürle de ilgilidir.<br />
Görsel kontrol: Bir iletişim aracıdır. İşin nasıl yapılması<br />
gerektiğini gösteren ve standartlarda herhangi bir sapma<br />
olup olmadığını gösteren bir teknik olup operasyon<br />
ve süreçlerin tam ve hızlı yürütülmesinde önemli<br />
bir destek sağlar. Bilginin yayılımına izin vermesi, açık<br />
iletişim, çalışan katılımı, bağlılığını ortaya çıkaracak<br />
özelliklere sahip olduğundan klan ve hiyerarşi kültürü<br />
ile ilişkilidir.<br />
Kalite araçları: Süreç iyileştirmeyi destekleyen çeşitli<br />
tekniklerdir (balık kılçığı diyagramı, PDCA, pareto analizi…).<br />
Bu teknikler çalışanlara bilgilerini etkin kullanmaları<br />
konusunda yardımcıdır. Bu kullanımlar içsel çevre<br />
ile ilgili olup, kontrol ve etkinliği arayan örgütler için<br />
önemli araçlardır. Klan ve hiyerarşi kültürü ile ilişkilidir.<br />
İstatistiksel teknikler: Üretimin kalitesindeki değişimlere<br />
neden olan etmenleri teşhis etmek için kullanılır.<br />
Ürün tasarımı ve yapabilirliği belirlemek için önemli<br />
bilgiler sağlar. Kontrol ve kararlığı vurgular. Etkinlik, kararlılık,<br />
kontrol yönelimli olduğu için, istatistiksel tekniklerin<br />
kullanımı sonrasında amaçların yerine getirilmesi<br />
ve başarı piyasa kültürünün özelliklerini göstermektedir.<br />
Piyasa ve hiyerarşik kültürle ilişkilendirilebilir.<br />
Önleyici bakım: Periyodik olarak makinelerin kullanımı,<br />
tahmin edilebilen bozulma zamanını ifade eder.<br />
Böylece beklenmeyen arızaların görülme olasılığı azalır.<br />
Kararlılık ve kontrollü üretimi vurgular. Piyasa ve hiyerarşik<br />
kültürle ilişkidir.<br />
Hata – ispat araçları, Poke Yoke: Hata olasılığını<br />
azaltmak için kullanılan bir tekniktir. Kararlılık ve kontrollü<br />
üretimi vurgular. Piyasa ve hiyerarşik kültürle ilişkidir<br />
(Gambi ve diğ, <strong>2013</strong>).<br />
Nowinski ve diğ. (2007) elektronik hasta kayıt sistemine<br />
geçişin örgüt kültürü ve kalite iyileştirme üzerindeki<br />
etkisini inceledikleri boylamsal araştırmada rekabetçi<br />
değerler tipolojisi ile örgütte hüküm süren değerleri<br />
incelemişlerdir. Araştırmada elektronik hasta kayıt sistemi<br />
uygulamaya konuldukça ve kullanımı olgunlaştıkça<br />
kültürde anlamlı bir değişmenin olacağı önerilmiştir.<br />
Son kullanıcıların aktif katılımını gerektiren bu değişikliğe<br />
bağlı olarak uygulama sürecinin artırdığı iletişim nedeniyle<br />
örgütteki klan ve adhokrasi kültür özelliklerinin<br />
artması beklenmiştir. Beklentilerin aksine çalışanlar,<br />
örgütü zamanla daha hiyerarşik olarak değerlendirmişlerdir.<br />
Ulusal kültür ya da bir toplum ya da ülkenin ortak değerleri<br />
de TKY uygulamasını etkiler. Hofstede’nin çalışması<br />
özellikle TKY uygulamasını anlamaya adapte<br />
edilebilir çünkü Hofstede tarafından geliştirilen iki kültürel<br />
boyut (güç mesafesi ve belirsizlikten kaçınma),<br />
kontrol-esneklik değer yönelimleri ile mekanik-organik<br />
yapılarla doğrudan ilişkilidir. Hofstede’ye göre işletmeler<br />
hakkındaki düşüncemizi özellikle güç mesafesi ve<br />
belirsizlikten kaçınma etkiler. Güç mesafesi kültürel<br />
boyutu, toplumun en az güçlü olan üyelerinin güç ve<br />
ödül dağıtımının eşit olmadığını kabul ettikleri dereceyle<br />
ilgilidir. Hofstede, farklı ülkelerin örgü<strong>tse</strong>l hiyerarşilerinde<br />
farklılaştırılmış güç dağılımlarını kabul etmiştir.<br />
Hong Kong, Filipinler, Singapur, Meksika, Venezuella<br />
ve Brezilya gibi yüksek güç mesafesi olan işletmelerin<br />
karar alma üzerinde merkezileşmiş kontrole sahip<br />
olmaları daha muhtemeldir ve bu ülkedeki işletmeler<br />
kontrol-yönelimli kültürlere ve mekanistik yapılara sahiptirler.<br />
Bu işletmelerde TKY, gerçek ve sembolik güç<br />
ve statü dağıtımında önemli değişimleri ortaya çıkarmaya<br />
neden olur. Böyle işletmelerdeki yöneticiler, temel<br />
yöne<strong>tse</strong>l otoriteyi sayma eksikliği konusundaki<br />
algılamalarıyla rahatsızlık hissedebilirler ve işgörenler<br />
yöne<strong>tse</strong>l onay almadan kararları almaktan rahatsızlık<br />
duyarlar. Bu durum, TKY uygulamasının başarısızlığıyla<br />
sonuçlanabilir. Aksine, güç mesafesi düşük olan<br />
Avustralya, Danimarka, İsviçre, Norveç, Finlandiya,<br />
İngiltere ve Amerika gibi ülkelerdeki işletmelerin karar<br />
almayı merkezkaçlaştırması ve işgörenleri yetkilendirmesi<br />
daha muhtemeldir. Böyle işletmeler, esneklik<br />
yönelimli kültürler ve organik yapılara sahiptirler ve<br />
TKY uygulamalarında bu açıdan daha başarılı olmaları<br />
mümkündür. Ulusal kültürün belirsizlikten kaçınma boyutu,<br />
insanların belirsiz durumlardan kaçınmaya ihtiyaç<br />
duyma derecesiyle ve açık kuralları ve düzenlemeleri<br />
şart koşarak ve yeni fikirleri reddederek böyle durumları<br />
yönetmeye çalışma derecesiyle ilgilidir. Yunanistan,<br />
85 KASIM <strong>2013</strong>
Portekiz, Belçika, Japonya, Şili, Arjantin ve Meksika<br />
gibi belirsizlikten kaçınan ülkelerde, insanlar, politika<br />
ve prosedürlerin yapısının olmamasından rahatsızlık<br />
duyarlar ve işgörenler büyük bir karar verme yetkisine<br />
sahip olmayı istemezler. Bu durum, kontrol-yönelimli<br />
değer sistemleri olan ve TKY’yi etkili şekilde uygulama<br />
olasılığı daha az olan mekanik yapılı örgütlere yol açar.<br />
Singapur, Hong Kong, Filipinler, Danimarka, İsviçre,<br />
İngiltere ve Amerika gibi düşük belirsizlikten kaçınan<br />
ülkelerde, insanlar sert politikaların olduğu bir sistemden<br />
rahatsızlık duyarlar ve işgörenler yetkilendirilmeyi<br />
ve kendi kararlarını alma esnekliğini arzularlar. Bu gibi<br />
ülkelerdeki işletmelerin, esneklik-yönelimli kültürlere ve<br />
organik yapılara sahip olmaları ve TKY’yi etkili şekilde<br />
uygulamaları daha olasıdır (Kaya, 2009).<br />
Bu çalışmalar, örgüt kültürünün önemli bir bağlamsal<br />
değişken olduğunu gösterse de çoğunlukla kalite, uygulama<br />
düzeyinde kalmaktadır. Başarılı kalite yönetimi<br />
uygulamaları için örgüt kültürünün önemli rolüne dikkat<br />
çekilmesine rağmen, teknik düzeyde kalite yönetiminin<br />
adaptasyonu ve örgüt kültürü arasındaki ilişkiyi inceleyen<br />
alan araştırmalarının sayısı oldukça azdır.<br />
Toplam kaliteyi değiştirmek için kültürü değiştirmek gerektiği<br />
ya da mevcut kültürden yararlanmak gerektiği<br />
konusunda hala tam bir uzlaşma yoktur. Yöneticiler kurum<br />
kültürünün örgü<strong>tse</strong>l çevre ile ilişkisini periyodik olarak<br />
analiz etmelidirler. Kalite yönetimi uygulamalarına<br />
geçmeden önce kurum kültürünü keşfetmek, kişilerin<br />
temel inançları ve çalışma ile ilgili sahip olduğu değerleri<br />
teşhis etmek önemlidir (Ngowi, 2000).<br />
Kaynaklar<br />
• Cameron, Kim S. ve R. S. Quinn, R. S. (1992), Report<br />
on “Diagnosing and Changing Organizational Culture”,<br />
Massachusetts, Adison-Wesley, 242s.<br />
• Can, A. (2008), Örgüt kültürünün hastanelerde toplam<br />
kalite yönetimi uygulamalarına uygunluğunun testine yönelik<br />
bir araştırma, Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi<br />
ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, cilt 13, sayı 3, 293-<br />
307.<br />
• Detert, J., Schroeder, R., Cudeck, R. (2003). The measurement<br />
of quality management culture in schools: Development<br />
and validation of SQMCS, Journal of Operations<br />
Management, 21, 307-328.<br />
• Durğun, S. (2006). Örgüt Kültürü ve Örgü<strong>tse</strong>l İletişim, Yüzüncü<br />
Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt III, sayı<br />
II, 112-132.<br />
• Erdem, R., Adıgüzel, O., Kaya, A. (2010) “Akademik personelin<br />
kurumlarına ilişkin algıladıkları ve tercih ettikleri<br />
örgüt kültürü tipleri, Erciyes Üniversitesi; İktisadi ve İdari<br />
Bilimler Fakültesi Dergisi, 36, 73-88.<br />
• Erdil, O., Kitapçı, H., Turan, E. (2005), Örgüt kültürünün<br />
kalite algısına ve işletme performasına etkisi, İktisadi İdari<br />
Bilimler Dergisi, 19, sayı 5, 259-273.<br />
• Gambi, L., Gerolamo, M, Carpinetti, L. (<strong>2013</strong>). A theoretical<br />
model of the relationship between organizational<br />
culture and quality management techniques. 1 st world<br />
congress of administrative and political sciences, Procedia-social<br />
and behavioral sciences, 81, 334-339.<br />
• Gizir, S. (2003). Örgüt Kültürü Çalışmalarında Yöntemsel<br />
Yaklaşımlar. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 35,<br />
374-397.<br />
• Irani, Z., Beskese, A., Love, P.E.D. (2004), Total Quality<br />
Management and Corporate Culture: constructs of organizational<br />
excellence, Technovation, 24, 643-650.<br />
• Kaya, E. A. (2009). İşletmelerde toplam kalite yönetim uygulamalarının<br />
başarısında örgüt kültürü ve ikliminin önemi,<br />
İş-güç endüstri ilişkileri ve insan kaynakları dergisi, cilt<br />
11, sayı 1, 89-112.<br />
• Maull, R., Brown, P., Cliffe, R., 2001. Organisational culture<br />
and quality improvement. International Journal of<br />
Operations & Production Management 21 (3), 302–326.<br />
• Nowinski, C., Becker, S., Reynolds, K., Beaumont, J.,<br />
Caprini, C. Ve diğ. (2007). The impact of converting to<br />
an electronic health record on organizational culture and<br />
quality improvement, International Journal of Medical Informatics,<br />
76, 174-183.<br />
• Ott, J. S. (1989). The Organizational Culture Perspective.<br />
Chicago: Dorsey Press. (Chapter 3. Organizational Culture:<br />
Concepts, Definitions, and a Typology).<br />
• Parker, M. (2003), Organizational Culture and Identity,<br />
Sage Publications, Britain, 272s.<br />
• Pothukuch Vijay; Damanpour, F., Amanpour, J. C.; Choi,<br />
J.; Chein, C. ve Park, S. H.; (2002), National and Organizational<br />
Culture Differences and International Joint<br />
Venture Performance, Journal of International Business<br />
Studies, 33(2), ss. 243–265.<br />
• Prajogo, D. I., & McDermott, C. M. (2005). The relationship<br />
between total quality management practices and<br />
organizational culture. International Journal of Operation<br />
and Production Manag , 25, no 11, 1101-1122.<br />
• Schein, Edgard H.; (2010), Organizational Culture and<br />
Leadership, Jossey Bass, USA, 436s.<br />
• Scholl, R. W. (2003). Organizational Culture-the Inducement<br />
System. http://www.Cba.uri.edu/school/Notes/<br />
Culture.html.<br />
• Sohal, A.S., Terziovski, M., (2000). TQM in Australian<br />
manufacturing: Factors critical to success. International<br />
Journal of Quality & Reliability Management 17 (2), 158–<br />
167.<br />
• Summerill, C.; Pollard, S. J., Smith, J. A. (2010). The role<br />
of Organizational Culture and Leadership, Science of Total<br />
Environment, 408, 4319-4327.<br />
• Ubius, U. ve Alas, R. (2009), Organizational Culture Types<br />
as Predictors of Corporate Social Responsibility, Engineering<br />
Economics, 1(61), ss. 90-99.<br />
86
Güçlü<br />
Dinamik<br />
Üretken<br />
www.sanko.com.tr<br />
87 KASIM <strong>2013</strong>
KOBİ’LERDE REKABET GÜCÜ<br />
Standardizasyonun<br />
KOBİ’lerin<br />
Rekabet Gücüne<br />
Etkisi<br />
Ramazan USTA<br />
TSE Standart Hazırlama Merkezi Başkanı<br />
Mert LENGERLİOĞLU<br />
TSE Uzman Yardımcısı/İhtisas Kurulları Grup Başkanlığı<br />
Betül Nesibe COŞAR<br />
TSE Mühendis/Uluslararası Standardlar Müdürlüğü<br />
KOBİ TANIMI<br />
KOBİ’ler küresel ekonominin temel aktörleri olmalarına<br />
karşın, literatürde görüş birliğine varılmış bir KOBİ tanımı<br />
henüz bulunmamaktadır. İşletmelerin faaliyet gösterdiği<br />
alanlar, sanayileşme seviyesi, üretim yöntemleri<br />
gibi faktörlere göre KOBİ tanımları değişiklik gösterebilmektedir.<br />
1<br />
ABD’de işletmede çalışan işçi sayısı 250 veya daha az<br />
ise bu işletme, küçük işletme sayılmakta ve işçi sayısı<br />
1000’e ulaştığında büyük işletme olarak isimlendirilmektedir.<br />
Avrupa Birliği ise KOBİ’ler hakkında ortak<br />
bir tanım geliştirmiştir. 7/2/96 tarihli Konsey kararında<br />
belirtilen KOBİ tanımında işçi sayısı, bilanço büyüklüğü<br />
ve bağımsızlık ölçüt alınmıştır. Bu tanımlamada 50’den<br />
çok 250’den az işçi çalıştıran ve yıllık toplam cirosu 40<br />
milyon Euro’yu veya yıllık bilançosu 27 milyon Euro’yu<br />
geçmeyen işletmeler orta ölçekli; 50’den az işçi çalıştıran<br />
ve yıllık cirosu 7 milyon Euro’yu veya yıllık bilanço<br />
tutarı 5 milyon Euro’yu geçmeyen işletmeler ise küçük<br />
ölçekli olarak kabul görmektedir. Bu tanımların yanı sıra<br />
10’dan az işçi çalıştıran işletmeler ise çok küçük işletmeler<br />
olarak isimlendirilmektedir. 2<br />
Ayrıca ISO’nun standard hazırlanmasında KOBİ’lerin<br />
ihtiyaçlarına dair rehber dokümanında yer alan Dünya<br />
Bankası’nın KOBİ tanımına göre ise üç temel kriter bulunmaktadır.<br />
Çalışan sayısı, toplam varlık ve yıllık ciro.<br />
Çalışan sayısı mikro, küçük ve orta işletmeler için sırasıyla<br />
10, 50 ve 300 olarak verilirken toplam varlık veya<br />
yıllık ciro değerleri 100000 dolar, 3 milyon dolar ve 15<br />
milyon dolar olarak belirlenmiştir. Dünya Bankası’nın<br />
değerlendirmesine göre bu üç kriterinden ikisini karşılayan<br />
bir işletme KOBİ olarak sınıflandırılmıştır.<br />
“Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri<br />
ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik<br />
Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile Türkiye’nin KOBİ<br />
kriterleri belirlenmiştir.<br />
Yönetmeliğe göre, on kişiden az yıllık çalışan istihdam<br />
eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan<br />
herhangi biri bir milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler<br />
mikro işletme, elli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden<br />
ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi<br />
biri sekiz milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler<br />
küçük işletme, ikiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam<br />
eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan<br />
herhangi biri kırk milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler<br />
orta büyüklükteki işletme” olarak tanımlanmaktadır. 3<br />
KOBİ’LERİN EKONOMİYE ETKİLERİ<br />
1970’lerde yaşanan ve tüm dünyada etkisini gösteren<br />
ekonomik krizin ardından özellikle siyasi, sosyo-kültürel<br />
ve ekonomik alanda köklü bir değişim ve dönüşüm<br />
süreci yaşanmıştır. Ekonomik düzende yeniden<br />
yapılanmayı sağlayan bu dönüşüm süreciyle büyük<br />
hacimlerdeki standart üretim yerine talebe göre esnek<br />
bir üretim sistemine geçilerek KOBİ’lerin ekonomide<br />
önemli bir aktör olmasının önü açılmıştır. KOBİ’ler esnek<br />
yapıları nedeniyle ekonomik değişimlere hızlı ayak<br />
88
uydurdukları ve tüketici talebine istenilen sürede ve nitelikte<br />
cevap verebildikleri için büyük işletmelere kıyasla<br />
piyasada daha etkili hale gelmiştir. 4 Bu bağlamda, KO-<br />
Bİ’lerin ülke ekonomilerinin gelişmesine katkı sağlayan<br />
önemli fonksiyonları şunlardır:<br />
• İstihdam Çeşitliliği Sağlama<br />
• Yeniliklere Uyum Hızı<br />
• Girişimcilik Kabiliyeti<br />
• Ara Ürün Temini<br />
• Yüksek Verimlilik<br />
• Ekonomide Rekabetin Korunması<br />
• Büyümenin Bölgelere Yayılması<br />
• Ekonomik Krizlerin Etkisinin Kırılması<br />
Küçük ve orta büyüklükte işletmeler (KOBİ) sadece<br />
ülkemizde değil, küresel çapta ekonominin en etkin<br />
elemanlarındandır. Avrupa’da istihdamın % 67,4’ü KO-<br />
Bİ’ler tarafından karşılanırken gayrı safi milli hasıla üretiminin<br />
% 58,1’i, 5 ülkemizde de istihdamın % 77,8’lik bir<br />
bölümünün ve cironun % 64,8’inin KOBİ’ler tarafından<br />
karşılanması, yukarıda belirtilen gerçeği destekleyen<br />
sayısal verilerdir. 6<br />
İstihdamı destekleyen, büyük işletmelere ara ürün temini<br />
sağlayan, bölgeler arasında dengeli büyüme ve<br />
rekabetçi ekonominin güvencesini teşkil eden KO-<br />
Bİ’ler, kendilerini ekonominin diğer aktörlerinden ayıran<br />
esnek yapıları ve hızlı karar verme becerileri sayesinde<br />
inovasyona açık ve girişimcilik becerisi yüksek oluşumlardır.<br />
Ekonomide vazgeçilmez ve benzersiz yeri olan<br />
KOBİ’ler, büyük işletmelerden farksız olarak standardizasyona<br />
ihtiyaç duymaktadırlar.<br />
Üreticiler kadar tüketicilerin ve hatta kural koyucuların<br />
ihtiyaçlarının ve taleplerinin standardlara yansıması,<br />
bütün paydaşların standardizasyon sürecine katılımına<br />
bağlıdır. Bu gerçekle beraber standardizasyon ve standard<br />
kullanımı noktasında KOBİ’lerin kendilerine has<br />
sorunları olduğunu yadsımamak gerekir. Bu sorunların<br />
nedenleri için öncelikle KOBİ’lerin güçlü ve zayıf yönlerinin<br />
değerlendirilmesi uygun olacaktır.<br />
KOBİ’LERİN GÜÇLÜ VE ZAYIF YÖNLERİ<br />
KOBİ’lerin Güçlü Yönleri<br />
KOBİ’ler ekonomiye sağladığı önemli katkıları nedeniyle<br />
ekonominin motoru olarak düşünülmektedir. Münhasıran<br />
standardizasyon faaliyetleri ele alındığında KO-<br />
Bİ’lere önemli avantajlar sağladığı görülmektedir. Bu<br />
kapsamda KOBİ’lerin güçlü yönleri şunlardır:<br />
• Girişimcilik ve yenilikte önemli bir dinamik güç olmaları<br />
• Standartlara uygun üretim için gerekli olan teknolojik<br />
yenilikleri çok çabuk kavramaları<br />
• Standartlara uygun esnek üretim sistemine çok çabuk<br />
uyum sağlamaları<br />
• Esnek yapıları nedeniyle değişime hızlı ayak uydurabilmeleri<br />
• Yöneticilerin inovasyon ve girişimcilik konusunda istekli<br />
olması<br />
• ilgili mevzuatlara uygunluk sağlayabilme becerisi<br />
• Girişimcilik kapasitelerinin yüksek olması nedeniyle<br />
uluslararası rekabet koşullarına uyumda azimli ve<br />
isteklidir,<br />
• KOBİ girişimcilerinin, üretkenlik ve rekabet edebilirlik<br />
konusunda kendilerine olan güvenleri<br />
KOBİ’lerin Zayıf Yönleri<br />
KOBİ’lerin güçlü yönlerine karşılık, iç ve dış etmenlerden<br />
kaynaklanan yapısal sorunları nedeniyle zayıf yönleri<br />
de mevcuttur. Buna göre;<br />
• AR&Ge, inovasyon ve teknoloji kullanımı konusunda<br />
yeterli tecrübeye sahip olmamaları<br />
• İleri teknolojiye sahip olmayışları nedeniyle standart<br />
üretimden yoksun olmaları ve böylece rekabet edebilirliklerinin<br />
zayıf olması<br />
• Standardizasyon faaliyetlerine katılımı kolaylaştıracak<br />
bilişim teknolojilerinden yoksun olmaları<br />
• KOBİ yöneticilerinin yöne<strong>tse</strong>l becerilerinin sınırlı oluşu<br />
• KOBİ’lerin standardizasyon konusunda bilgiye erişim<br />
imkanlarının kısıtlı olması<br />
89 KASIM <strong>2013</strong>
sunmak için var olan sistemlerde değişiklik gerekliliği<br />
finansal zorluklardan dolayı aşılması güç bir engel teşkil<br />
edebilmektedir.<br />
Standard temin etme ve satın alma: Bazı işletmeler<br />
standard fiyatlarını karşılamakta güçlük çekerken,<br />
içerik hakkında bilgilerinin yetersizliği nedeniyle kimi<br />
durumlarda yanlış standardlara dahi yönelmekte ve bu<br />
durum standardlara harcanan maliyeti daha da artırmaktadır.<br />
Standardizasyonu ve güncel gelişmeleri takip<br />
etme: Standardizasyon sürecine katılım için personel<br />
ayırmakta güçlük çeken KOBİ’lerin, ihtiyaç duydukları<br />
standardlarda güncellemeleri takip edememeleri sonucu<br />
gelişmelerin arkasında kalabilmektedirler.<br />
• Standartların temini, anlaşılması ve uygulanmasında<br />
teknik altyapı, mali durumları ve insan kaynakları<br />
açısından yetersiz olmaları<br />
• Standartlara uygun, kaliteli üretim anlayışından yoksun<br />
olmaları<br />
• KOBİ’lerde çalışan işçi ve işverenlerin eğitim düzeylerinin<br />
yetersiz olması<br />
• Standardizasyon faaliyetlerine katılım için yeterli<br />
mali kaynağa sahip olmamaları,<br />
• Kurumsal kültürün olmayışı 7<br />
KOBİ’LERİN STANDARDİZASYON<br />
SÜREÇLERİNDE KARŞILAŞTIĞI<br />
TEMEL GÜÇLÜKLER<br />
KOBİ’ler kısıtlı personel ve bütçe ile faaliyet göstermektedir.<br />
Dolayısıyla büyük işletmelerden farklı olarak<br />
standardlar için ayrı bütçe ve özellikle küçük işletmeler<br />
için daha da önemlisi nitelikli personel aktarma yönünde<br />
sıkıntıları söz konusudur. 8 Bu sıkıntılardan öne çıkan<br />
aşağıdaki başlıklar incelemeye değerdir.<br />
Doğru standardı bulma: Bazı KOBİ’ler faaliyet alanlarını<br />
ilgilendiren standartları bulmakta güçlük yaşamakta<br />
veya ilgili standartların halen yürürlükte olup olmadığını<br />
takip edememektedirler.<br />
İçeriği yorumlama ve anlama: Standardların içerdiği<br />
teknik detaylar, nitelikli personel istihdamında güçlük<br />
çeken KOBİ’ler için anlaşılması güç ve karmaşık olarak<br />
görülebilmektedir. Ayrıca kimi standardların içinde<br />
başka standardlara atıfların fazla olması, içeriğin anlaşılmasını<br />
daha da güçleştirmektedir.<br />
Standardı uygulama: Standardın içeriğini anlamak<br />
sıkıntısı aşılsa dahi, standarda uygun hizmet ve ürün<br />
Bu güçlükler standardizasyona katılımın avantajdan<br />
ziyade külfet olarak algılanmasına yol açabilmektedir.<br />
Fakat standardizasyon süreci KOBİ’lere kısa vadede<br />
mali açıdan yük getiriyor gibi görünse de, uzun vadede<br />
kar getirecek bir yatırımdır.<br />
STANDARDİZASYONUN KOBİ’LERE SAĞLADIĞI<br />
AVANTAJLAR<br />
Standardlara uygun olarak hizmet ve ürün sunmanın<br />
bütün işletmelerde olduğu gibi KOBİ’ler için de birçok<br />
faydası bulunmaktadır. KOBİ’lerin faaliyetlerinde<br />
standardların kullanılmasının başlıca getirileri aşağıdaki<br />
başlıklar altında toplanabilir.<br />
Kalite artışı ve maliyetin düşürülmesi: Öncelikle<br />
standardlara uygunluk, hatalı üretimin önüne geçerken<br />
kalitenin artmasını sağlayarak maliyetin düşmesine<br />
olanak sağlamaktadır ki bu kısıtlı finansmanla faaliyet<br />
gösteren KOBİ’ler için büyük önem arz etmektedir.<br />
Piyasaya arzın yanısıra, KOBİ’lerin hammadde veya<br />
hizmet kabulünde standardlara uygunluk araması da<br />
maliyetlerin düşmesine yardımcı olacaktır.<br />
Teknik çözümlere erişim: Standardların yetkin teknik<br />
uzmanlarca hazırlanması ve kontrolü ise teknik<br />
bilgi edinmek için personel ve bütçe ayırmakta güçlük<br />
çeken işletmelerin faaliyet alanlarında değerli bilgilere<br />
ulaşmaları için imkan sağlamaktadır. Standardlar aracılığıyla,<br />
halihazırda öğrenilmiş olan ve kullanımı mevcut<br />
çözümleri öğrenmek mümkündür. Böylelikle KOBİ’ler<br />
standardın içerisinde var olan çözümü kullanarak verimliliklerini<br />
artırabilme imkanı bulurlar.<br />
Resmi mevzuata uyum sağlama: Bunların yanısıra<br />
standardlar, yönetmelik ve tebliğlere uygunluk anlamına<br />
gelebilmektedir. Resmi düzenlemede atıf yapılan<br />
standarda uygunluk ile o alandaki resmi gereklilikleri de<br />
yerine getirme imkanı işletmeye sağlanmış olur. Özel-<br />
90
likle çevre, sağlık ve güvenlik alanlarında belirli standardlara<br />
uygunluk şartı sıklıkla aranmaktadır. KOBİ’lerin<br />
standardizasyona yönelmesinin nedenlerinden biri<br />
de resmi mevzuatta standarda uyma zorunluluğudur.<br />
Pazar ulaşımının genişlemesi: Standardlar ticarette<br />
tek bir dil oluşmasını sağlayarak ve ürünlerinin birbiri<br />
yerine geçmesine olanak sağlayarak kaliteyi korurken<br />
ticaretin önündeki engellerin kalkmasına olanak sağlamaktadır.<br />
Böylelikle standardlara uyan işletmelerin<br />
ürün ve hizmetlerini pazarlaması daha kolay olmaktadır.<br />
KOBİ’ler için de standardlara uymak hitap edebilecekleri<br />
pazarın daha geniş bir alanda yer almasına<br />
olanak sağlamaktadır.<br />
Dış pazara ulaşım: TSE’nin de tam üyesi olduğu<br />
CEN-CENELEC Avrupa standard kuruluşlarınca hazırlanan<br />
standardlar bütün AB üyelerince kabul edilmektedir.<br />
Bu standardların önemli bir bölümü AB direktifleri<br />
perspektifiyle hazırlanmakta ve direktiflere uygunluk<br />
için yegane referans sağlamaktadır. Diğer birçok pazarda<br />
bulunmayan bu durum, EN standardlarını çekici<br />
kılmaktadır. Bu özel durum sayesinde, EN standardlarına<br />
uygun üretim yapan bir KOBİ, 500 milyon nüfuslu<br />
AB pazarına ulaşım sağlamış olacaktır. KOBİ’lerin ihracatının<br />
% 91.8’i imalat sanayi ürünleri olduğu, ve KO-<br />
Bİ’lerin ülkemiz ihracatının yaklaşık % 60‘ını ve Avrupa<br />
ülkelerine yapılan ihracatın % 53,3’ünü gerçekleştirdiği<br />
düşünüldüğünde EN standardlarına uyumluluğun önemi<br />
daha da öne çıkmaktadır. 6<br />
STANDARDİZASYONUN KOBİ’LERİN REKABET<br />
GÜCÜNE ETKİSİ<br />
Çalışmanın başında da belirtildiği gibi, 1970’lerde yaşanan<br />
ekonomik krizin aşılabilmesi için tüm dünya ülkelerinde<br />
neo-liberal politikalar uygulamaya koyulmuş<br />
ve ekonomide köklü değişiklikler yaşanmıştır. Ekonomideki<br />
yeniden yapılanma ve küreselleşme neticesinde<br />
bilgi ve iletişim teknolojilerinde hızlı gelişmeler<br />
yaşanmış ve böylece piyasalarda kıyasıya bir rekabet<br />
ortamı oluşmuştur. Ekonomilerin bel kemiği konumundaki<br />
KOBİ’ler, büyük işletmelere nazaran bu rekabetçi<br />
ortamın yıkıcı gücünden daha fazla etkilenmiştir. Bu<br />
durum KOBİ’lerin rekabet gücünü artıracak stratejilerin<br />
günümüzde daha da önemli hale gelmesine neden<br />
olmuştur. 9<br />
Bu gerçekten yola çıkarak bu son bölümde rekabetçi<br />
üstünlük ve rekabet gücü kavramlarına kısaca değinilmiş<br />
ve KOBİ’lerin rekabet gücünü etkileyen faktörlerinden<br />
bahsedilmiştir.<br />
Rekabetçi Üstünlük Kavramı<br />
Rekabetçi üstünlük kavramı, işletmelerin müşteri tatmininden<br />
ziyade müşteri değeri yaratarak, uygun fiyat-kalite<br />
parametreleriyle optimal üretim yaparak ve<br />
müşterilerin beklentilerine istenilen düzeyde ve zamanda<br />
karşılık vererek rakipleri karşısında avantaj sağlaması<br />
anlamına gelmektedir. 10<br />
Rekabet Gücü Kavramı<br />
Özellikle uluslararası rekabet becerisi düşünüldüğünde<br />
öncelikle makro ekonomik yönüyle farklı ülke ekonomileri<br />
arasında ele alınması gereken bir kavram akla<br />
gelmektedir. Fakat aslında mikro bakış açısıyla rekabet<br />
gücü kavramı, doğrudan işletmelerin mal ve hizmetleri<br />
uygun fiyatla ve yüksek kalitede üretip, müşterilere zamanında<br />
teslim etmesi gibi fiyat dışı faktörlerle rakiplerinden<br />
üstün olması anlamına gelir. 11<br />
KOBİ’lerin Rekabet Gücünü Belirleyen Stratejik<br />
Faktörler<br />
KOBİ’lerin rekabet gücünü belirleyen başlıca faktörler<br />
şunlardır:<br />
Üretim Maliyeti: İşletmeler, rekabetçi piyasalarda maliyet<br />
liderliği stratejisi uygulayarak yüksek kaliteli ve düşük<br />
fiyatlı mal ve hizmet üretmekte ve üretim maliyetlerini<br />
düşürmektedir. Böylece maliyet avantajı sağlayarak<br />
güçlü bir pazar payı elde etmektedir.<br />
Kalite ve Standartlara Uygunluk: İşletmelerin rekabet<br />
avantajı elde edebilmesi için tüketicilerin beklentilerine<br />
cevap verebilecek bir kalite anlayışı benimseyerek<br />
standardlara uygun mal ve hizmet üretmesi gerekmektedir.<br />
Nitelikli İşgücü: İşletmelerin mesleki ve teknik açıdan<br />
nitelikli ve eğitimli işgücünü istihdam etmesiyle üretimde<br />
verimlilik artmaktadır. Bu sayede işletmeler rakipleri<br />
karşısında önemli bir rekabet avantajı elde etmektedir.<br />
Bu durum düşük ücretle niteliksiz işgücü istihdam edilerek<br />
rekabetçi bir üstünlük sağlanabileceği düşüncesini<br />
ortadan kaldırmıştır.<br />
Üretim Teknolojisi: Küresel rekabet ortamında işletmelerin<br />
tüketicilerin değişen taleplerine karşılık verebilmesi,<br />
pazar paylarını koruyabilmesi ve rakipleri karşısında<br />
ayakta kalabilmesi için ileri üretim teknolojileri<br />
kullanması gerekmektedir.<br />
Pazar Payı: İşletmeler ulusal ve uluslar arası pazarlarda<br />
elde ettikleri pazar payları sayesinde rakipleri karşısında<br />
önemli bir rekabet avantajı sağlamaktadır. 12<br />
91 KASIM <strong>2013</strong>
Standardizasyonun KOBİ’lerin Rekabet Gücüne<br />
Etkileri<br />
KOBİ’lerin rekabet gücüne etkilerinin daha iyi anlaşılması<br />
için önceki bölümde belirtilen stratejik faktörler<br />
üzerinden irdelemek uygun olacaktır.<br />
Üretimde maliyeti düşürmek standardizasyonun bir işletmeye<br />
getireceği finansal kazancı doğrudan etkileyen<br />
en önemli faktörlerinden sayılır. Standardlara uygun<br />
üretim sayesinde hatalı üretim azaltılarak hem işgücü<br />
hem de hammadde israfının önüne geçilmiş olur.<br />
Ayrıca yönetim sistemleri gibi, farklı alanlarda faaliyet<br />
gösteren işletmelerin dahi faydalanabildiği standardlar<br />
sayesinde işletmelerin verimliliği de artırılabilmektedir.<br />
KOBİ’lerde çevre yönetimi standardlarının kullanımı<br />
üzerine yapılan bir çalışmada, hammadde ve enerji<br />
tasarrufu ile beraber atıkların da azalması ile verimlilik<br />
artırılarak işletmeye ekonomik fayda sağlanabildiği<br />
belirtilmiştir. 6<br />
Standartlara uygunluk daha önce belirtildiği gibi bazı<br />
durumlarda teknik mevzuata uyma zorunluluğundan<br />
kaynaklanmaktadır. Bu gibi standartların zorunlu koşulduğu<br />
durumlar KOBİ’lerin standardizasyona yönelmesinin<br />
temel sebeplerinden biri olarak görülebilir.<br />
Fakat bunun yanı sıra kaliteli üretimin bir bildirisi olan<br />
standartlara uyma, işletmenin marka değerinin yukarıda<br />
tutulması ve toplumsal imajının korunmasına olanak<br />
sağlamaktadır. 20 KOBİ’lerde standarda uygunluğun<br />
imaja etkisinin, işletmenin büyüklüğü ile ters orantılı<br />
olabilmesi ise ilgi çekicidir. 6<br />
İstihdam imkanları yaratmada oldukça etkin olan KO-<br />
Bİ’ler aynı zamanda mesleki deneyim okullarıdır. KO-<br />
Bİ’ler, ilk kez çalışma hayatına atılanların daha fazla istihdam<br />
fırsatı bulduğu işletmeler olduğu gibi, çalışanlar,<br />
zamanla tüm üretim süreçlerini görmekte, hatta fiilen<br />
çalışmakta, bu sebeple çok yönlü esnek–uzmanlaşma<br />
artmaktadır. 13 Fakat işletmeden edindiği tecrübelerle<br />
gelişen bu nitelikli iş gücünün rakip firmalara transferinin<br />
engellenmesi de rekabet açısından ayrıca önem<br />
arz etmektedir. Özellikle kalite ve yönetim standardlarına<br />
uygunluk, çalışanların motivasyon ve moralinin<br />
üst seviyede tutulmasında etkili olmaktadır. 14 Böylelikle<br />
çalışanlarına aynı finansal getiriyi vadeden başka bir işletmeye<br />
karşı rekabet gücü artacaktır.<br />
Daha önce belirtildiği üzere standardlar alanında yetkin<br />
teknik uzmanlarca hazırlanan belgelerdir. İşletmeler<br />
standardları kullanarak ulaşılması güç teknik çözümleri<br />
edinebilmektedirler. Bu teknik çözümleri kullanarak<br />
üretim becerilerini artırmaları ve güncel tutmaları, diğer<br />
işletmelerden bir adım öne geçmelerini sağlayacaktır.<br />
Uluslararası Standard Teşkilatı ISO’nun “Standardların<br />
Ekonomik Getirileri” raporlarından bir çalışmada Botsvana<br />
menşeili, 175 çalışan ve yaklaşık 9 milyon dolar<br />
cirosu olan bir pişmiş kil fabrikasının OHSAS 18001,<br />
ISO 9001 ve pişmiş kil ile ilgili SANS 227 Güney Afrika<br />
standardını kaynak alan BOS 28 standardlarına uyarak<br />
üretim hattında etkinlik ve verimlilikle beraber yıllık cirosunu<br />
% 5’e yakın artırdığı belirtilmektedir. 15<br />
Gelişmekte olan ülkeler ihracatlarını gelişmiş ülkelere<br />
oranla daha büyük oranda artırmaktadırlar. 2000 yılında<br />
gelişmekte olan ülkelerin dünya ihracatında payı<br />
% 35 iken 2009 yılında bu pay % 45 seviyesine kadar<br />
çıkmıştır. 16 Bu durum, gelişen ve gelişmekte olan ekonomiler<br />
arasında rekabetin de arttığının bir göstergesi<br />
olarak kabul edilebilir. Gelişmekte olan ekonomilerdeki<br />
KOBİ’lerin bir özelliği de gelişmiş ülkelerde bulunan<br />
büyük işletmelere ürün temin etmeleridir. Standardlara<br />
uygun üretim yapan işletmeler, ürün tedarik etmede<br />
yine standardlara atıf yaparak tedarikçi spektrumlarını<br />
genişletebilmektedirler. Böylelikle kısıtlı sayıda tedarikçi<br />
ile çalışmak zorunluluğundan kurtulup, standardlara<br />
uygun ürün temin edebilen başka bir tedarikçiyle çalışma<br />
imkanı bularak daha esnek bir tedarik yapısına<br />
ulaşmaktadırlar. Bu durumda gerekli standarda uygun<br />
üretim veya servis sağlayan bir KOBİ, esnek tedarik<br />
yapısı olan bir işletmeye ürün veya hizmet temin etme<br />
şansı bulabilecektir. Bazı müşteriler belirli standartlara<br />
uyumlu faaliyet göstermediği takdirde KOBİ ile iş anlaşması<br />
yapmadığı gibi, 17 tedarik zincirinde KOBİ’lere<br />
yer veren işletmeler uzun vadeli ilişki kuracakları KO-<br />
Bİ’lerden belirli standardlara sürekli uyumu talep edebilmektedir.<br />
18 Bu durum KOBİ’ler içine girdikleri tedarik<br />
zincirinde devamlılığı sağlamak ve edindikleri pazar pa-<br />
92
Rekabette stratejik faktörler<br />
Standardizasyonun rekabete etkileri<br />
- Üretim Maliyeti - Verimliliğin artışı ile finansal üstünlük<br />
- Kalite ve Standartlara Uygunluk - Marka değeri oluşturma<br />
- Nitelikli İşgücü - Toplumsal imajın iyileşmesi<br />
- Üretim Teknolojisi - Çalışanların moral ve motivasyonunda iyileşme<br />
- Pazar Payı - Üretim hattının geliştirilmesi<br />
- Tedarik zincirlerinde yer edinmenin kolaylaşması<br />
- Standartların paydaşlara eşit mesafede olması<br />
sayesinde rekabetin korunması<br />
*KOBİ’lerde rekabeti etkileyen faktörler ve standardizasyonun rekabete etkileri<br />
yını ellerinde tutmak için devamlı olarak standardizasyona<br />
ihtiyaç duyacağı şeklinde yorumlanabilir.<br />
KOBİ’lerin iştirak edebileceği bir diğer pazar ise kamu<br />
sektörüdür. Kamu sektöründe ihaleler teknik şartnamelerle<br />
belirlenmekte ve kimi durumlarda standardlara<br />
uygunluk talep edilmektedir. Standardizasyonu takip<br />
eden işletmeler kamu sektöründen pazar payı elde etmek<br />
konusunda da üstün konumda olacaktır.<br />
Ayrıca daha önce belirtildiği üzere kalite ve standardlara<br />
uygunluk KOBİ’lerin marka değerinin üst seviyede<br />
tutulmasını sağlayarak pazar içerisinde tercih edilen taraf<br />
olmayı sağlayarak işletmenin payının genişlemesini<br />
sağlayacaktır.<br />
Standartlar, bütün paydaşların görüşünün alınmasıyla<br />
oluşturulan dokümanlardır. Büyük işletmelerin yanısıra<br />
konuyla ilgili devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları<br />
kadar KOBİ’ler de görüşleriyle standardın içeriğini<br />
etkileyebilmektedir. Standartların oluşumunda bütün<br />
paydaşlara katılım hakkı tanınması, pazarda rekabetin<br />
bozulmasının önüne geçerek rekabetin korunmasını<br />
sağlamaktadır. Hal böyleyken KOBİ’lerin standartların<br />
oluşumunda katkısı düşük kalmaktadır. Avrupa standard<br />
kuruluşlarının da desteğiyle KOBİ’ler ve standardizasyon<br />
üzerine yapılan geniş kapsamlı “Avrupa standardizasyonuna<br />
KOBİ’lerin erişimi” başlıklı çalışmada,<br />
KOBİ’lerin % 40’ının standardizasyon sürecine katılmanın<br />
önemli olduğunu düşündüğü belirtilmiştir. Fakat<br />
*Standardizasyon’a katılan ve standartların oluşumunda etkisi olan<br />
paydaş grupları<br />
bununla beraber işletmelerin<br />
sadece % 12’sinin standardizasyona<br />
faal olarak katılım<br />
sağladığı görülmüştür. 19<br />
Standardizasyona katılım<br />
için istekli olan KOBİ’lerin<br />
dahi katılım oranlarının düşük<br />
olması, daha önce belirtilen<br />
KOBİ’lere has sıkıntıların<br />
ne kadar engelleyici olabileceğini<br />
vurgulamaktadır.<br />
SONUÇ<br />
Gelişen ekonomiyle beraber gerek ürün ve hizmet<br />
pazarları üzerinde, gerekse nitelikli işgücünün kazanılmasında<br />
rekabet artmaktadır. Ekonominin belki de en<br />
önemli oyuncuları olan KOBİ’lerin rekabet becerisinin<br />
artırılmasında ise standardizasyonun yeri yadsınamaz.<br />
Standardizasyonun getireceği faydalardan üst noktada<br />
yararlanabilmek için standartların getirileri ve standarttan<br />
beklentilerin, doğru standardın belirlenmesinin<br />
ve standardizasyonun çeşitli süreçlerinin işleyişinin<br />
takibinde izlenecek yolların işletmenin güçlü ve zayıf<br />
yönlerine göre belirlenmesi gereklidir. Aksi takdirde<br />
standardizasyon çalışmalarının pazara etkisi beklenen<br />
etkiyi veremeyecek ve işletmenin standardizasyona<br />
yaklaşımı negatif yönde etkilenecektir. Çevre ve güvenlik<br />
konusunda standardizasyon üzerine yapılan bir<br />
çalışmaya katılan KOBİ’lerin neredeyse yarısının, işletmenin<br />
standardizasyona katılımının pazar tarafından<br />
ödüllendirilmediğini düşünmesi bu görüşün önemini<br />
vurgulamaktadır. 17<br />
Standardizasyonun etkilerinin ve sürece katılımın büyük<br />
işletmeler ve KOBİ’ler için aynı olmadığı aşikardır.<br />
Bununla beraber aynı standardı takip eden küçük ve<br />
orta işletmeler süreçlerden farklı getiriler elde edebilmektedir.<br />
Nitelikli elemanlarını daha büyük firmalara<br />
geçişini engellemek amacı güden küçük bir işletme,<br />
çalışanlarının moral ve motivasyonunu yükselme hedefiyle<br />
standardizasyona katılırken, büyük firmalara mal<br />
temini sağlayan orta büyüklükte bir işletme, müşterilerini<br />
kaybetmemek için kalitesini artırma<br />
amacıyla standardizasyona dahil olabilmektedir.<br />
Standardizasyonun işletmelerin finansal<br />
başarısına doğrudan katkısı olan üretimde<br />
rekabete etkisinde iki yönlülük söz konusudur.<br />
Üretim teknolojisinde standardlara<br />
uygunluğu gözeten KOBİ’ler yüksek verimlilik<br />
ve kaliteyle çalışarak rekabet becerilerini<br />
artırabilmektedir. Diğer taraftan<br />
üretim hattı için gerekli hammade teminin-<br />
93 KASIM <strong>2013</strong>
de standardlara uygunluk arayan işletmeler ise kaliteli<br />
girdi sayesinde hatalı üretimlerini azaltarak rakiplerine<br />
üstünlük sağlayabilecektir.<br />
Pazarda yer edinme ve bu yeri koruma ise temel olarak<br />
rekabet ile bağlantılıdır. Günümüzde kamu sektörünün<br />
yanı sıra büyük işletmelerin de tedarik zincirlerine girecek<br />
işletmelerden belirli standartlara uygunluk talep<br />
ettiği görülmektedir. Bu durumda standardizasyonu<br />
sürekli takip eden KOBİ’ler, tedarik zincirlerinde kendine<br />
kalıcı yer edinebilen işletmeler arasında olacaktır.<br />
Tedarik zincirlerinin yanı sıra genel olarak pazarda kalıcı<br />
yer edinmekte firma imajının yeri de ayrıca mühimdir.<br />
Sadece ürün kalitesinin değil, yönetim, çevre ve sosyal<br />
alanda kalitenin göstergesi olan standardizasyonun<br />
firma imajına etkisi işletmelere rekabet konusunda destek<br />
sağlamaktadır.<br />
KOBİ’lerin standardizasyona dahil olma sürecinde mali<br />
zorlukların yanı sıra, özellikle küçük işletmelerde öne<br />
çıkan personel sorunu büyük işletmeler ile aralarındaki<br />
en büyük farklardandır. Fakat bu zorluklara rağmen gerek<br />
kendi öz kaynaklarıyla, gerek diğer KOBİ’lerle birleşerek,<br />
gerekse dışarıdan destek alarak standardizasyon<br />
çalışmalarına katılan işletmeler rakiplerinin önüne<br />
geçme fırsatı yakalayacaktır.<br />
Kaynaklar:<br />
1- KARAGÖZ Melehat, KOBİ’lerin Temel Sorunları, Bu<br />
Alanda Sağlanan Destekler ve Çözüm Önerileri, Yerel<br />
Siyaset Dergisi, Eylül 2008, s: 86<br />
2- TENEKECİOĞLU Birol, ÇALIK Nuri, ERSOY N. Figen,<br />
Avrupa Birliği İle Entegrasyon Sürecinde Küçük ve Orta<br />
Ölçekli İşletmelerin (KOBİ) Rekabet Güçlerinin Artırılması<br />
ve Eskişehir’de Makine İmalatı ve Gıda Sektöründe<br />
Yer Alan KOBİ’ler Üzerinde Uygulama, Anadolu Üniversitesi<br />
İİBF, Sosyal Bilimler Dergisi, 2002-2003,s:120<br />
3- Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri<br />
ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik<br />
Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete,4 Kasım<br />
2012-28457<br />
4- İLHAN Süleyman, KOBİ’ler: Sosyo-Ekonomik Bir Perspektif,<br />
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 16,<br />
Sayı: 2, s: 269<br />
5- Paul Wymenga , Dr. Viera Spanikova, Anthony Barker,<br />
Dr. Joep Konings, Dr. Erik Canton, Annual report<br />
on small and medium-sized enterprises in the EU,<br />
2011/12, Ecorys<br />
6- Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri, 2011,<br />
TÜİK<br />
7- Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-<strong>2013</strong>),KOBİ Özel İhtisas<br />
Komisyonu Raporu,,s:38-39<br />
8- Ruth Hillary, Environmental management systems and<br />
the smaller enterprise, Journal of Cleaner Production<br />
12 (2004) 561–569<br />
9- KOBİ’lerde Rekabet Gücü Artırma Stratejileri, (Erişim<br />
Tarihi: 27/10/<strong>2013</strong>, (http://Anahtar.Sanayi.Gov.Tr/Tr/<br />
News/Kobilerde-Rekabet-Gucu-Artirma-Stratejileri/163)<br />
10- TİMUÇİN Deniz, Türkiye’de KOBİ’lerin Rekabet Gücü<br />
Ve Rekabet Üstünlüğü Sağlamada Kümelenmenin Etkisi,<br />
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora<br />
Tezi,s:128<br />
11- KISACIK Sadullah,Küçük Ve Orta Ölçekli İşletmelerin<br />
İzledikleri Rekabet Stratejileri: Adana’daki KOBİ’ler<br />
Üzerinde Bir Çalışma, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler<br />
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,s:41<br />
12- Rekabetçi Üstünlük Stratejileri, (Erişim Tarihi:<br />
27/10/<strong>2013</strong>,(http://Www.Eylem.Com/Strateji/Wrekabet.Htm)<br />
13 Öztürk Özkan, İstihdam Konusunda KOBİ’lerin Önemi<br />
ve KOBİ Alanında Eğitim İstihdam İlişkisi Açısından<br />
Kamu İstihdam Kurumunun Rolü, Türkiye İş Kurumu<br />
GM Uzmanlık Tezi<br />
14- Ruth Hillary, Matthias Gelber, Vittorio Biondi, Marialuisa<br />
Tamborra, An Assessment of the Implementation<br />
Status of Council Regulation (No 1836/93) Eco-management<br />
and Audit Scheme in the Member States<br />
(AIMS-EMAS) (http://ec.europa.eu/environment/emas/<br />
pdf/general/aimsemas_en.pdf)<br />
15- Economic benefits of standards report, Case Study,<br />
Loba<strong>tse</strong> Clay Works (PTY) Ltd, Botswana, ISO<br />
16- Serdar S. Durmuşoğlu, Gerhard Apfelthaler, Dilek Zamantili<br />
Nayir , Roberto Alvarez, Terry Mughan, The<br />
effect of government-designed export promotion service<br />
use on small and medium-sized enterprise goal<br />
achievement: A multidimensional view of export performance,<br />
Industrial Marketing Management 41 (2012)<br />
680–691<br />
17- L. Vassie, S. Cox,”Small and Medium Size Enterprises<br />
(SME) interest in voluntary certification schemes for health<br />
and safety management: preliminary results”, Safety<br />
Science 29 (1998) 67-73<br />
18- Francesco Ciliberti, Pierpaolo Pontrandolfo, Barbara<br />
Scozzi, “Investigating corporate social responsibility in<br />
supply chains: a SME perspective”, Journal of Cleaner<br />
Production 16 (2008) 1579–1588<br />
19- Henk de Vries, Knut Blind, Axel Mangelsdorf, Hugo<br />
Verheul, Jappe van der Zwan, SME access to European<br />
standardization, Rotterdam School of Management,<br />
Erasmus University, August 2009<br />
20- Ruth Hillary, Evaluation of Study Reports on the Barriers,<br />
Opportunities and Drivers for Small and Medium<br />
Sized Enterprises in the Adoption of Environmental Management<br />
Systems, Department of Trade and Industry<br />
Environment Directorate, 1999<br />
94
Standardizasyonun<br />
Kobilerin Rekabet<br />
Gücüne Etkileri<br />
Tansu KORONCU<br />
Goldsit Büro ve Oturma Grupları<br />
Genel Koordinatör<br />
KOBİLERİN REKABET GÜCÜ<br />
Kobi’lerin yaşam öyküleri çoğu kez müteşebbis bir<br />
ruh, parlak bir fikir ve bol miktarda ümit ile başlar. Yakın<br />
çevreden bulunan güvenilir elemanlar kader ortağı olur<br />
bu yolculuğun. Telaşlı bir heyecanla, alelacele kuruluş<br />
gerçekleşir. Her şey çok güzel olacaktır.<br />
Çılgın bir tempo ile çalışmalar sürdürülür. Alınan ilk siparişler,<br />
ilk teslimatlar, ilk tahsilâtlar teyididir adeta doğru<br />
bir yola çıkılmış olmanın. Günler yetmez olur. Haftalara<br />
sığmaz işler ve aylar birbirini kovalar. Hele bir de<br />
işler yolunda gitti ise hemen yan dükkân ya da atölye<br />
kiralanır. Aradaki duvar kırılır ve büyür iş yerleri tıpkı hedefler<br />
gibi. Güven ve dayanışma esastır o zamanlarda,<br />
çok fazla kontrole gerek olmaz. Zaman da yoktur aslında<br />
sistem organizasyonu gibi konulara ayıracak. Ölçümlemeler<br />
kabaca yapılır, standartlar kafalarda ya da<br />
ustaların becerilerindedir. Alelacele alınan kararla gelişir<br />
işletme hem fiziksel hem de yöne<strong>tse</strong>l açıdan.<br />
Sonra bir zaman gelir ki durur. Çakılır kalır yerinde işletme.<br />
İlerleyemez olur. Tam olarak tanımlanamayan, adı<br />
konulamayan bir atalet hâkim olur. Sorunun ne olduğu,<br />
nerede olduğu aranır durur. Sancılı ve sorunlu bir<br />
süreç başlamıştır artık işletme için. Gelenekselleşen,<br />
adeta şirket kültürü halini alan metotlar yeterli değildir<br />
artık daha uzak hedefler için. Göz kararı yaklaşımlar,<br />
ölçülebilen değerler haline dönüşmelidir artık. Ustalık<br />
ve kişisel beceriler yerlerini sistematik bir süreç yönetimi<br />
anlayışına bırakmalıdır. Mutlaka ve derhal standardizasyon<br />
sağlanmalıdır.<br />
Önce işletme içi defanslar oluşur değişime karşı. Alışkanlıklar<br />
öylesine kronikleşmiştir ki, kalın bir duvar gibi<br />
dikilir Kobi’nin gelişme isteğinin karşısına. Daha önce<br />
fayda üreten, katkı sağlayan unsurlar, şimdi aşılması<br />
güç birer engeldir. Öte yandan değişim de kaçınılmazdır.<br />
Çünkü bu entegrasyonu sağlayamayan şirketleri<br />
hazin bir son beklemektedir.<br />
İşte tam bu noktada patronajın, işletmenin geleceği<br />
için beklide en önemli kararı vermesinin zamanı gelmiştir.<br />
Doğru bir zamanlama ve doğru bir planlama<br />
ile sistem entegrasyonu ve standardizasyona geçiş.<br />
Kurumsal model gözden geçirilmeli, yeniden planlanmalı,<br />
süreç analizleri yapılmalı, ölçülebilir verimlilik<br />
sağlanmalıdır. Çünkü gelinen bu yeni noktada rekabet<br />
çok daha acımasız, koşullar çok daha zorludur. Artık<br />
küçülen dünya ve iletişim teknolojisinin erişkinlik düzeyi<br />
zaman kaybetmeye ya da hataya tolerans göstermiyor.<br />
Ya operasyonlarınızı ve ürün standartlarınızı<br />
uyumlaştıracaksınız yenidünyanın yeni gerçeklerine, ya<br />
da sahadan çelmek zorunda kalacaksınız. Önceleri kilometre<br />
ölçeğini kullanırken şimdi santimetreleri, hatta<br />
milimetreleri kullanıyoruz. Önceleri ton bazında konuşurken<br />
şimdi kilogram, hatta gramları konuşuyoruz.<br />
Artık minicik birim karları ile yüksek cirolar yaratacak<br />
maharetli yaklaşımlar geliştirmek zorundayız. Sistem<br />
yönetimi ve standardizasyonu sağlayamadan bunları<br />
başarabilmek imkânsız. Operasyonlarımızı, ürettiğimiz<br />
mal ya da hizmetleri üretim biçimimizi sürekli gözden<br />
geçirmek, sürekli iyileştirmek zorundayız. Ürün ya da<br />
hizmet standartlarımızı ölçülebilir hale getirmek, kalibre<br />
etmek, hiç durmadan gözden geçirmek ve geliştirmek<br />
durumundayız. Özellikle uluslar arası rekabet koşullarında<br />
hem şirketlerimizin hayatlarını sürdürebilmeleri<br />
hem de ülkemizi avantajlı bir noktaya taşıyabilmemiz<br />
bu düşünce sistematiğini cesaret ve kararlılıkla gerçekleştirebilmemize<br />
bağlıdır.<br />
95 KASIM <strong>2013</strong>
ORMANLARIN BELGELENDİRİLMESİ<br />
Ormanların<br />
Belgelendirilmesi<br />
Dr. Kenan KILIÇ<br />
Orman Genel Müdürlüğü<br />
Standardizasyon ve İş Geliştirme Şube Müdürü<br />
SÜRDÜRÜLEBİLİR ORMAN YÖNETİMİ<br />
Sürdürülebilir Orman Yönetimi (SOY); ormanların gelecek<br />
nesillerin de ihtiyaçlarını da karşılayabilecek şekilde,<br />
bugünkü toplumun ormanlardan beklediği mal ve<br />
hizmet üretimini, sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlar<br />
arasında dengeyle karşılanması, diğer bir ifadeyle<br />
“sürdürülebilir kalkınma” ilkelerine uygun olarak yönetilmesi<br />
olarak tanımlanmaktadır. SOY uygulamaları ekonomik<br />
açıdan uygulanabilir, çevresel açıdan güvenilir<br />
ve sosyal açıdan adil olmalıdır.<br />
Orman yönetiminin belgelendirilmesinin ortaya çıkışında<br />
yağmur ormanlarının tahrip edilmesine yönelik<br />
STK’ların başlatmış olduğu kampanyaların büyük bir<br />
etkisi olmuştur. Orman yönetiminin belgelendirilmesi<br />
günümüzde SOY’un en önemli aracı olup, iyi yönetilen<br />
ormanları tanımlamak üzere kullanılan sistemdir.<br />
Gönüllülük esasına dayalı bu sistem sayesinde kaçak<br />
ağaç kesiminin engellenilmesi ile doğaya ve insana zarar<br />
vermeden üretilmiş orman ürünleri ticaretinin teşviki<br />
amaçlanılmaktadır.<br />
“Rio+20 Zirvesi”yle birlikte sürdürülebilir kalkınmada<br />
öne çıkan bir kavram olan “Yeşil Ekonomi (Yeşil Binalar,<br />
Yeşil Kamu Alımları, Yasallık Belgeleri vb.)” kapsamında<br />
orman ürünlerinin sertifikasyonunun önemi giderek<br />
daha çok önem kazanmaktadır. 3 Mart <strong>2013</strong> tarihinde<br />
uygulamaya giren AB Komisyonu kararı ile orman<br />
ürünlerinin AB pazarına girişinde yasallık belgesi istenmektedir.<br />
Sertifikasyon sistemlerinin söz konusu yasal<br />
gerekliliği sağladığı göz önüne alınacak olduğunda orman<br />
ürünlerinin uluslar arası ticaretinde önümüzdeki<br />
süreçte sertifika zorunluluğu getirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.<br />
ORMANCILIKTA BELGELENDİRME<br />
Ormancılıkta; orman yönetimi sertifikasyonu ve gözetim<br />
zinciri sertifikasyonu (Chain of Custody, CoC) olmak<br />
üzere iki çeşit belgelendirme (sertifikasyon) bulunmaktadır.<br />
Orman yönetimi sertifikasyonunda, ormancılık<br />
faaliyetlerinin ekonomik açıdan uygulanabilir şekilde<br />
sosyal açıdan adil/faydalı ve çevresel açıdan güvenilir/<br />
uygun yönetildiğini kanıtlamak isteyen orman yönetici<br />
ve sahiplerine belge verilmektedir. Gözetim zinciri sertifikasyonunda<br />
ise sertifikalı orman ürünlerinin üretim<br />
zinciri doğrulanmaktadır. Gözetim zinciri sertifikasyonu<br />
kapsamında müşterilerine sürdürülebilir yönetilen ormanlardan<br />
üretilmiş odun hammaddesi kullanıldıklarını<br />
göstermek isteyen orman ürünlerinin imalatı, işlenmesi<br />
ve ticareti üzerine faaliyet gösteren şirketlere belge verilmektedir.<br />
2009 yılından bu yana tüm küçük sertifika şemalarının<br />
Resim 1. Uluslararası ormancılık sertifikasyon şemaları<br />
96
PEFC tarafından onaylanarak bünyesine katılmasıyla<br />
birlikte küresel düzeyde iki sertifikasyon şeması (PEFC<br />
ve FSC) egemen hale gelmiştir. PEFC (Orman Sertifikası<br />
Onay Programı - Programme for the Endorsement<br />
of Forest Certification, 1999) ve FSC (Orman Denetim<br />
Konseyi - Forest Stewardship Council, 1993) STK olup<br />
kar amacı gütmemektedir. Her iki sertifikasyon programı<br />
kıyaslanacak olduğunda;<br />
• FSC’nin daha merkezi ve uluslararası kontrolü daha<br />
fazla iken PEFC’nin ulusal otonomisinin daha fazla<br />
olduğu,<br />
• FSC standart geliştirme aşamasında sadece uluslararası<br />
standartların lokal olarak adapte edilmesine<br />
müsaade ederken PEFC’de uluslararası kuralların<br />
oldukça genel olup, ulusal uygulamaya önemli bir<br />
miktarda esneklik sağlandığı,<br />
• FSC’de uluslararası akreditasyon programı mevcut<br />
iken PEFC’nin ulusal akreditasyon sitemini baz aldığı<br />
görülmektedir.<br />
Orta ve uzun vadede her iki sertifikasyon kuruluşunun<br />
da birbirlerini karşılıklı olarak tanımaları beklenmektedir.<br />
Halihazırda her iki sertifikasyon programının da ülkemizde<br />
“Ulusal Üye”si bulunmamaktadır.<br />
Ülkelerin ulusal düzeyde kendi standartlarını ve sertifikasyon<br />
sistemini oluşturmasına izin veren PEFC, şemsiye<br />
(çatı) kuruluş olarak “Ulusal Orman Sertifikasyon<br />
Sistemleri”ni onaylamaktadır. Halihazırda dünya genelinde<br />
32 ülkenin onaylanmış ulusal sertifikasyon sistemi<br />
bulunmaktayken, 5 ülkenin (Çin, Arjantin, Litvanya,<br />
Endonezya ve Kamerun) hazırlık çalışmaları devam<br />
etmektedir. PEFC belgelendirilmiş orman alanı bakımından<br />
en büyük program olup, dünya ormanlarının<br />
253 milyon hektarı PEFC sertifikalıdır. PEFC sertifikalı<br />
ormanların çoğunluğu Kuzey Amerika’da (Kanada ve<br />
ABD başta olmak üzere) ve Avrupa’da (Finlandiya ve<br />
Norveç başta olmak üzere) yer almaktadır. FSC tarafından<br />
belgelendirilen orman alanı 182 milyon hektar<br />
iken, 7,2 milyon hektar alan (yarısı Avrupa’da) ise her<br />
iki sertifikaya birden sahiptir. Dünya genelinde toplam<br />
15,965 şirket PEFC gözetim zinciri belgesine sahiptir.<br />
Dünya genelindeki belgelendirilen orman alanının miktarı<br />
her yıl ortalama % 8-10 arasında artmaktadır.<br />
SERTİFİKALI ORMAN ÜRÜNLERİ<br />
SOY’un gereklerini karşılayan ormanlardan üretildiği<br />
doğrulanan ve bağımsız üçüncü taraf kuruluşlarca verilen<br />
etiketlere sahip ürünler “Sertifikalı Orman Ürünleri”<br />
olarak adlandırılmaktadır.<br />
Orman ürünleri sertifikasına sahip olunması sayesinde<br />
Resim 2. PEFC sertifikalı orman ürünleri<br />
firmalar, orman ürünleri piyasasındaki en yüksek sosyal<br />
ve çevresel standartlara uyulduğunu göstererek, özellikle<br />
çevresel duyarlılığı yüksek yeni pazarlara girme<br />
olanağına sahip olmaktadırlar. Yapılan çeşitli araştırmalarda<br />
sertifikalı orman ürünlerinin % 10 ila 30 arasında<br />
daha yüksek bir fiyattan pazarlanıldığı belirtilmektedir.<br />
ORMANLARIMIZDAKİ SERTİFİKASYON<br />
FAALİYETLERİ<br />
Ülkemizin orman alanı 21,7 milyon hektar olup (% 27,6),<br />
tamamının (% 99,9) mülkiyeti devlete ait olmak üzere<br />
Orman Genel Müdürlüğü (OGM) tarafından işletilmektedir.<br />
İç piyasadaki yuvarlak odun ihtiyacımızın % 76’sı<br />
OGM’ce karşılanmaktadır.<br />
OGM tarafından ormanlarımızdaki sertifikasyon faaliyetleri<br />
2010 yılında başlatılmış olup, mevcut bir ulusal<br />
orman yönetimi standardı bulunmadığından ve zaman<br />
kısıtlılığından ötürü başlangıç olarak FSC tercih edilmiştir.<br />
Bu kapsamda 2011 yılında ilk “Orman Yönetim<br />
Sertifikası” alınmıştır.<br />
Başlatılan çalışmalarda yerli tüketicilerin sertifikalı ürüne<br />
yönelik duyarlılığını arttırmak, orman ürünleri sektörümüzün<br />
ihracatta önünü açmak, iş sağlığı ve güvenliğine<br />
önem vermek ve ülke ormancılığının imajını güçlendirmek<br />
amaçlanmıştır.<br />
Halihazırda 1,42 milyon hektar orman alanımız sertifikalanmış<br />
iken 675 bin hektarda çalışmalar devam etmektedir.<br />
Ekim <strong>2013</strong> itibariyle gerçekleştirilen toplam<br />
orman ürünü üretiminin 2,1 milyon m 3 ’ü (%13) sertifikalı<br />
ormanlardan gerçekleşmektedir. Yılsonuna kadar<br />
bu rakamın 3,2 milyon m 3 ’e ulaşması beklenilmektedir.<br />
OGM, sertifikasyon çalışmaları kapsamında 2015 yılı<br />
Resim 3. Ormanlarımızdaki sertifikasyon tetkikleri<br />
97 KASIM <strong>2013</strong>
sonunda 3,25 milyon hektar orman alanında “Orman<br />
Yönetim Sertifikasyonu” almayı hedeflemektedir. Bu sayede<br />
OGM yıllık toplam orman ürünü üretiminin % 27’si<br />
sertifikalı orman alanlarından üretilmiş olacaktır. Zaman<br />
içerisinde önceden alınmış olan sertifikaların da yeni<br />
sisteme entegre edilmesi sağlanacaktır. Uzun vadede<br />
tüm ormanlarımızın kademeli olarak sertifikasyon sistemine<br />
dahil olması beklenilmektedir.<br />
“PEFC Türkiye”<br />
2010 yılından bugüne gerçekleştirilen ormanlardaki<br />
sertifikasyon çalışmaları neticesinde ülke ormancılığımızda<br />
belli bir birikim ve tecrübeye sahip olunmuştur.<br />
Halihazırda gerçekleştirilmekte olan sertifikasyon çalışmalarındaki<br />
FSC tetkik maliyetleri, özellikle yabancı<br />
tetkikçilerden faydalanılmasından ötürü yüksek olmaktadır.<br />
Ülkemizde orman mühendislerinin istihdamının<br />
yetersiz olduğu da göz önünde bulundurulacak olduğunda,<br />
PEFC’nin tercih edilmesi sayesinde ulusal bir<br />
sertifikasyon sistemi aracılığıyla yerli mühendislere istihdam<br />
sağlanılması kolaylaşacaktır.<br />
PEFC kapsamında ülkemizin ulusal sürdürülebilir orman<br />
yönetimi standardlarının hazırlanması ve belgelendirmesi<br />
sürecinde orman sahibi kuruluşun talep ve<br />
desteği ile alanında uzman standard hazırlama kuruluşunun<br />
birlikte hareket etmesi gerektiğinden, ormanlarımızın<br />
işletilmesinden sorumlu OGM ile ülkemizin<br />
standard hazırlama konusunda uzman ve yetkili kuruluşu<br />
TSE arasında <strong>2013</strong> Haziran ayında bir protokol<br />
imzalanmıştır.<br />
İki kurumun yakın bir işbirliği içerisinde yürüttüğü çalışmalarda,<br />
ülke genelinde ormancılıkla ilgili tüm paydaşların<br />
içerisinde yer alacağı bir forum oluşturarak gerekli<br />
standardlar ve dokümanların hazırlanılması aşamasına<br />
gelinmiştir. Protokol gereği TSE; standardizasyon kuruluşu<br />
olmasına ek olarak OGM’nin de desteğiyle ülkemizde<br />
PEFC logosunun kullanım hakkına sahip “PEFC<br />
Ulusal Yönetim Kuruluşu (Ulusal Üye)”si olacaktır. Tetkikçilerin<br />
eğitimi ve belgelendirme konusunda TSE tarafından<br />
ayrıca bir çalışma yürütülmektedir.<br />
SONUÇ<br />
OGM; TSE ile işbirliği içerisinde gerek sertifikalı orman<br />
ürünlerini teşvik eden yeşil bina standartlarının küresel<br />
düzeyde yaygınlaşmasına, gerekse tüketicilerin giderek<br />
artan çevre bilincine bağlı olarak yakın bir gelecekte<br />
sertifikalı olmayan orman ürünlerimizin ihracatında<br />
oluşması muhtemel sıkıntıların önüne geçebilmek<br />
maksadıyla ülke gerçekleri ve ihtiyaçlarına uygun ve<br />
tüm ilgili paydaşların katılımıyla bir ulusal orman belgelendirme<br />
sisteminin geliştirilmesine yönelik çalışmaları<br />
başlatmışlardır. Sertifikasyon çalışmalarının da tamamlanmasıyla<br />
birlikte ülke genelinde “yeşil meslekler”<br />
kapsamında değerlendirilen yeni bir istihdam alanı (yerli<br />
tetkikçiler) sağlanılmış olacaktır.<br />
Gelişmekte olan pek çok ülkede ulusal sertifikasyon<br />
standardlarının geliştirilmesine yönelik yeterli kapasite<br />
ve uygulama enstrümanları bulunmamaktadır. Bu sebeple<br />
gelişmekte olan ülkeler bir çok durumda sertifikasyon<br />
maliyeti daha yüksek olan uluslararası jenerik<br />
standardlara (FSC) bel bağlamaktadırlar. Zira uluslararası<br />
tetkikçilerin maliyeti sertifikasyon maliyetlerinde<br />
çok önemli bir kalem oluşturmaktadır. Ülkemiz açısından<br />
olaya yaklaşacak olduğumuzda gerek yeterli insan<br />
kaynağı, gerekse kurumsal tecrübe ve birikim açısından<br />
kendi ulusal sistemimizin kurulmasının önünde<br />
hiçbir engel bulunmamaktadır.<br />
“PEFC Türkiye” sayesinde her şeyden önce ülkemizin<br />
kendisine has özellikleri olan ormanlarının yönetim<br />
standardları; tüm paydaşların katılımıyla, konsensüs<br />
temelinde kamuoyuna açık ve şeffaf bir şekilde kendi<br />
gerçeklerimize uygun olarak hazırlanmış olacaktır.<br />
“PEFC Türkiye”nin hayata geçmesiyle birlikte zaman<br />
içerisinde edinilecek tecrübelerin bölge ülkeleriyle paylaşılmasıyla<br />
ikili veya bölgesel işbirlikleri de söz konusu<br />
olabilecektir.<br />
Kaynaklar:<br />
• www.ogm.gov.tr<br />
• www.pefc.org<br />
• www.fsc.org<br />
• www.unece.org/forests.html<br />
98
Standardizasyonun<br />
KOBİ’ler de Verimliliğe ve<br />
Rekabete Etkileri<br />
KOBİ’LER<br />
Rahmi AKTEPE<br />
TOSYÖV Yönetim Kurulu Başkanı<br />
TOSYÖV genç ve dinamik bir nüfus yapısına sahip<br />
ülkemizin kitlesel kalkınmasına, yerel ve ulusal potansiyellerini<br />
katma değer yaratan projelere dönüştürmek<br />
için gösterdiğimiz çabalar sonucunda bu güne kadar<br />
sürdürülebilir ve kalkınma adına sorumluluk hisseden<br />
kurum kuruluşların ilham kaynağı olmuş çalışmalar yürütmüştür.<br />
22 farklı ilde kurulan TOSYÖV destekleme<br />
dernekleri yolu ile KOBİ’lerimizin birbirleri ile dayanışmasına<br />
iş insanlarımızın sorunlarına çözüm bulmada<br />
aktif bir sinerji odağı olmayı başarmıştır. Proje kültürünün<br />
yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır. TOSYÖV önderliğinde<br />
düzenlenen KOBİ Zirveleri ile hükümetlerimize<br />
KOBİ politikaları belirleme konusunda yol göstermiştir.<br />
1989 yılından bu güne 24. yılını dolduran ve ülkemizde<br />
KOBİ bilincinin gelişmesine ilk katkı sağlayan kuruluş<br />
olarak TOSYÖV’ün amacı hür teşebbüs ilkesine dayalı<br />
ekonomik yapının ülkemizde gelişmesine destek olmak<br />
ve ülkemizde girişimciliğin özendirilmesi, yeni iş<br />
alanları yaratılması ve KOBİ’lerimizin rekabet güçlerini<br />
artıracak çalışmaların ve projelerin hayata geçirilmesine<br />
bir sivil toplum kuruluşu olarak katkı sağlamaktır.<br />
TOSYÖV kuruluşundan bu yana çalışmalarını ilgili olduğu<br />
alanlarda çalışan gerek kamu gerekse özel kuruluşlarla,<br />
sivil toplum örgütleri, odalar, organize sanayi<br />
bölgeleri, teknoparklar, üniversiteler, yerel yönetimler,<br />
finans kurumları, iş adamları, gençlik ve kadın örgütleri<br />
ile iş birliğinde bir arada uyumlu projeler ve çalışmalar<br />
yaparak gerçekleştirmiştir. Bu anlamda TOSYÖV yılda<br />
70’e yakın faaliyetle alanında benzersiz bir sivil toplum<br />
çabası içerisinde olan ender kuruluşlardan biridir.<br />
TOSYÖV yürüttüğü projelerinde özellikle sürdürülebilirliği<br />
önemsemiş KOBİ’ler için verimli ve uygulanabilir<br />
projelere değer vermiştir. Giderek artan verimlilik uygulamaları<br />
özellikle KOBİ’lerin rekabet gücü açısından<br />
son derece önemlidir. Yaşamı giderek artan şekilde değiştirip<br />
yeniden düzenleyen en önemli araç durumundaki<br />
araştırma, teknoloji üretme, geliştirme ile bunların<br />
sonuçlarının ekonomiye kazandırılması olarak adlandırabileceğimiz<br />
yenilikçilik ya da inovasyon kapsamındaki<br />
gelişmeler aynı zamanda özellikle son çeyrekte yaşanan<br />
bilgi üretiminde yaşanan hızlı değişimi besleyen<br />
en önemli unsur konumundadır.<br />
Bu yeni ürün ve hizmet üretim sistemin, ticarette yeni<br />
uygulamaların en temel özelliği şudur; uygulamaya ve<br />
toplumsal refaha dayalı problemlerin tespit edilmesinden,<br />
çözümü, uygulanması, konuyla ilgili regülasyonların<br />
oluşumu ve çıktıların kullanımına ve bu sistemleri<br />
içeren ulusal politikalara kadar tüm taraflar birarada yer<br />
almaktadır. Çıktı olarak teknolojilerin içerdiği gömülü<br />
bilginin (tacit knowledge) ulusal ya da bölgesel ölçekte<br />
edinilmesi, kritik bir büyüklüğe ulaştırılması ve yayınımı<br />
önemlidir. Böylece teknolojide dışarı bağımlılık ve bunun<br />
sürekli olması engellenmeye çalışılır. Buna bağlı<br />
şekilde, üretim yanında Araştırma, Teknoloji Geliştirme<br />
ve İnovasyon kültürü de edinmiş bir toplumsal yapı<br />
oluşturulması mümkün olacaktır. Lineer yaklaşımla bi-<br />
99 KASIM <strong>2013</strong>
çimlenmiş geçmişteki sistemlerin artık lineer olmayan<br />
yeni hallerini anlamak için modeller halinde açıklanmaya<br />
çalışılan değişimleri iyi anlamak gerekmektedir.<br />
TOSYÖV açısından KOBİ’lerin başarısında en önemli<br />
başlangıç noktası iş fikridir. Yenilik fikrinin ortaya çıkışı<br />
ile birlikte iş fikrinin yaşama geçirilmesi aşamalarında<br />
ürün ve hizmet tasarımlarında standardizasyonun çok<br />
ayrı bir önemi vardır.<br />
Bu noktadan hareket ile standardizasyonu yenilik fikrinden<br />
ticarileşmeye giden süreçte ürün geliştirme<br />
aşamasının en önemli konusu olarak değerlendirebiliriz.<br />
Belirli bir ticaret ya da faaliyetten ekonomik fayda<br />
sağlamak üzere, ilgili tarafların katkı ve işbirliği ile<br />
oluşturulan belirli kurallar bütünü olarak tanımlayabiliriz.<br />
Bir diğer değişle standardizasyon; belirli bir faaliyetle<br />
ilgili olarak ekonomik fayda sağlamak üzere bütün ilgili<br />
tarafların yardım ve işbirliği ile belirli kurallar koyma<br />
ve bu kuralları uygulama işlemidir. Standart ise “Teknik<br />
spesifikasyonlar içeren ya da kesin kriterler ile tasarlanmış<br />
tutarlı kurallar, kılavuzluk bilgileri veya tanımlamalar<br />
içeren basılı bir doküman” olarak tanımlanabilir.<br />
Dünya üzerinde bu çalışmalar üzerine hareket eden<br />
standardizasyon kuruluşları, iş dünyasının ve toplumların<br />
karşılaştığı teknik ve ekonomik sıkıntıları aşmak<br />
için oluşturdukları bu çözümleri standart olarak yayınlamaktadır.<br />
Standartlar tedarikçi-müşteri arasındaki<br />
bağlantıların her yerde tek tip haline gelmesini sağlayarak<br />
ticaretin daha hızlı, emniyetli ve ekonomik olmasını<br />
sağlamaktadır.<br />
Uluslar arası standartlar, dünya genelinde paylaşılan ve<br />
benimsenen en iyi uygulamalar konusunda bir uzlaşmadır.<br />
Standartlara neden ihtiyacımız<br />
var<br />
Globalleşen dünyamızda ticarette<br />
dengeler, ürünlerin<br />
kalite standardına odaklanmıştır.<br />
Günümüzde artık<br />
aranan en önemli faktörler<br />
ürünün kalite standardı, yayınlanan<br />
direktiflere uyumu<br />
ve üretiminden tüketiminin<br />
son aşamasına kadar çevre<br />
ile olan ilişkisidir. Tüketicinin<br />
beklentisinin de “kaliteyi<br />
ucuza almak” olduğuna<br />
göre, imalatçı, ihracatçı ve<br />
de ithalatçı firmaların bu gerçekleri<br />
gözardı etmesi mümkün değildir. Standartlar,<br />
ham maddelerin, ürünlerin, proseslerin veya hizmetlerin<br />
amaca uygun olabilmeleri için gerekli olan teknik<br />
özellikleri, kriterleri, tarifleri ve kuralları belirleyen yazılı<br />
belgelerdir.<br />
Standartlar, yeknesaklığın en genel anlamda sağlanmasının,<br />
bunun sonucu olarak da ürünlerin bir birleri ile<br />
değiştirilebilme (interchangeability) ve uygunluk (compatibility)<br />
özelliklerinin şartlarını içerir. Bu standartlara<br />
uyumsuzluk “ticari alanda teknik engeller” yaratacaktır.<br />
Bu engellerin yok edilmesi ihtiyacı, bugün kısaca iSO<br />
diye bilinen “International Organization for Standardization”,<br />
“Uluslar arası Standardizasyon Organizasyonu”’nun<br />
kuruluş amacını oluşturmuştur. Bugün pek<br />
çok alanda sağlam temellere oturmuş uluslararası<br />
standartlar mevcuttur. Örneğin haberleşme, tekstil, paketleme,<br />
dağıtım, enerji üretimi ve kullanımı, bankacılık<br />
ve finans hizmetleri gibi. İşte bütün bu sektörlerin gelişmesinde<br />
etkin rol alan standartlara olan ihtiyaç giderek<br />
artan bir önem kazanmaktadır. Bu önemini de hiç bir<br />
zaman kaybetmeyecektir, zira standartlar:<br />
Uluslararası Serbest Ticaretin Gelişmesine katkı<br />
sağlar<br />
Küreselleşen dünya içerisinde üretici firmalar, ihtiyaçları<br />
olan hammadde ve aksamların tedariki için diğer<br />
ülkelerdeki üreticilerden faydalanmak istemektedir. Bu,<br />
o ülkelerdeki teknolojinin ve de pazarın gelişmesine de<br />
katkı sağlamaktadır. Bununla beraberaber, haksız rekabetin<br />
önlenmesi için bu malzemelerin ülkeden ülkeye<br />
değişmeyen belli asgari özelliklere sahip olmalarını gerektirmektedir.<br />
Bir endüstrinin tamamında uygulanan,<br />
uluslararası kabul gören ve bütün ticari taraflarca ortak<br />
bir anlayış sonucu kabul edilmiş olan bu standartlar,<br />
ticaretteki ortak lisanı oluşturur.<br />
100
Sektörler arası ilişkileri organize eder<br />
Günümüzde değişik endüstri kollarının birbirinden etkilenmediğini<br />
söylemek imkansızdır. Örneğin, civatalar<br />
hem uçaklarda hem de ziraat makinalarında kullanılmakta,<br />
malzeme teknolojisi mühendislik alanlarının<br />
hepsinde kullanıldığı gibi tıp alanında da kullanılmakta,<br />
çevre dostu ürünler konusundaki hassasiyet hergeçen<br />
gün artmakta. İşte standartlar bütün bu ilişkilerin uyum<br />
içerisinde olabilmesini sağlar.<br />
Dünyayı saran iletişim ağı<br />
Bugün evlerimize kadar girmiş olan bilgisayar teknolojisinin<br />
gelişimi hepinizin hafızalarında tazeliğini korumaktadır.<br />
Bu kadar kısa bir zaman içerisinde gösterdiği<br />
gelişme yine aynı süre içerisinde sistemin parçalarının<br />
bir biri ile uyum sağlaması için geliştirilmiş olanlar standartlar<br />
neticesindedir. Uyum için gerekli olan standartlar<br />
aynı zamanda üreticiler arasında rekabete yol açmış<br />
böylece de kullanıcının önüne geniş ve ekonomik seçenek<br />
yelpazesinin çıkması sağlanmıştır. Bütün bu gelişmelere<br />
hız kazandıran, küreselleşmede de katalizör<br />
rolü olan bilgi iletişimi teknolojisinin kendisidir.<br />
Yeni alanlarda teknolojik gelişmelerin<br />
sağlanması<br />
Pek çok yeni alanda, örneğin malzeme geliştirilmesi,<br />
çevre, yerleşim, iletişim gibi standartlar hazırlanmaktadır.<br />
Bugün artık bu alanlarda yeni ürünlerin ortaya çıkmasından<br />
önce, o ürünlerin yaratabileceği etkiler göz<br />
önünde bulundurularak öncelikle kullanılacak ortak bir<br />
terminolojinin ve bilgi veri tabanının oluşturulması hususunda<br />
standardizasyona gidilmektedir.<br />
Bilişim Sektörü Standardizasyonu ve KOBİ’lerde<br />
Verimliliğe Etkisi<br />
Bilişimin KOBİ’lerde verimliliğe etkisi bugün için üzerinde<br />
en çok durulması gerek konulardan biridir. Şüphesiz<br />
ki bilgiye erişim ve bilgi yönetim sistemlerinin bugün için<br />
KOBİ’lerin rekabet gücüne etkisi yadsınamaz. Özellikle<br />
KOBİ’ler açısından yararlı bilgilerin şirketin rekabet<br />
gücü açısından değerlendirilmesi özel bir çabayı gerektirmekte.<br />
Bu alanda en büyük kolaylaştırıcı elbette<br />
ki bilişim teknolojileri ve uygulamalarıdır. Bilişimin etkin<br />
kullanımı aynı zamanda Ar-Ge’yi inovasyonu, yenilikçi<br />
pazarlama yaklaşımlarını şirket varlığı için kullanımında<br />
da en önemli aracıdır.<br />
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişme ile birlikte hızlı<br />
bir küreselleşme sürecinin yaşandığı zamanımızda<br />
standartlar uluslararası faaliyetlerin ortak bir dili olarak<br />
nitelendirilmekte olup Dünyada bir çok organizasyon<br />
bilişim standardizasyonu üzerine çalışmalarını devam<br />
ettirmektedir. Bu çalışmaların verimliliği sağlayıcı yönünde<br />
değerlendirdiğimizde KOBİ’ler açısından önemli<br />
standardizasyon çalışmasından bahsedebiliriz.<br />
ICT Standardisation (Information and Communication<br />
Technologies): CEN, CENELEC ve ETSI tarafından<br />
oluşturulan bir insiyatif olan ICT Standardisation Avrupa<br />
komisyonu ile ortak çalışmalar yürütüyor. Komisyonun<br />
özellikle “e-Europe” girişimi Avrupada bilişim sektörü<br />
standardizasyonu üzerine çalışmalarda bulunuyor.<br />
ISO/IEC 20000: IT Hizmet yönetimindeki ilk uluslararası<br />
standart olarak biliniyor. ITIL ile uyumlu olan standardizasyon,<br />
hizmet verimliliğini artırma noktasındaki<br />
süreçleri belirliyor.<br />
ITIL (IT Infrastructure Library): IT Hizmet kalitesini<br />
artırmak adına 1980 yılında geliştirilmeye başlanmış<br />
olan süreç yönetimidir.<br />
EICTA (European Information & Communications<br />
Technology Industry Association): iki Avrupa federasyonu<br />
olan ECTEL ve EUROBIT konsolidasyonu olan<br />
EICTA, Avrupada bilgi ve iletişim teknolojileri alanında<br />
standardizasyon çalışmaları yapmaktadır. Avrupa daki<br />
en büyük IT derneği olarak bilinmekte olup 2009 yılı<br />
itibari ile DIGITALEUROPE ismini almıştır.<br />
Tabiki tüm çalışmalar paralelinde Türkiye’de bu çalışmaları<br />
yapıyor olan TÜBİSAD (Türkiye Bilişim Sanayicileri<br />
Derneği) tarafından bu anlamda bir çok çalışma ve<br />
faaliyet gerçekleştirilmiştir. İş ortaklarından biride EICTA<br />
olan TÜBİSAD, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon<br />
alanında bt_POTA isimli sertifikasyon çalışması ile ciddi<br />
bir çalışmaya imza atmıştır.<br />
Organizayonların IT süreçlerinin ölçülebilir hale gelmesini<br />
sağlamak ile birlikte maliyetlerin düşürülebilmesi ve<br />
kaynakların daha verimli kullanılabilmesi gibi servis kalitesine<br />
etkiyen standardizasyon çalışmaları kapsamında<br />
organizasyonların IT süreçlerini düzenlemek için sarfettikleri<br />
yüksek efora rağmen servis yaşam döngüsünün<br />
standardize edilmesi yeterli olgunluğa ulaşmamıştır. Bu<br />
noktadan hareket ile standardizasyon çalışmalarında<br />
dikkat edilmesi gereken en önemli adımlardan birisinin<br />
dokümantasyon olduğu gözden kaçırılmamalıdır.<br />
Standardizasyonun en önemli amacı ürünlerde kalitenin<br />
sağlanmasıdır. Standartlaşma kalite yanında ürün<br />
hizmet üretim süreçlerinde verimliliği sağlayıcı yönü ile<br />
KOBİ’ler açısından son derece önemlidir. Şüphesiz sınırları<br />
kalkan ve küreselleşen piyasalarda rekabet edecek<br />
KOBİ’ler açısından standardizasyon ve verimlilik,<br />
yaratıcılıktan üretime giden süreçte üzerinde ciddi olarak<br />
durulması gereken rekabet paydaşlarıdır.<br />
101 KASIM <strong>2013</strong>
KARBON AYAK İZİ<br />
Karbon Ayak İzi<br />
Özellikle fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri,<br />
ormanların tahribi ve atıklardan kaynaklanan<br />
sera gazı emisyonlarındaki artışın sebep olduğu Küresel<br />
Isınma ve İklim Değişikliği meselesi dünya gündeminde<br />
sürekli yer almakta ve önemi her geçen gün<br />
artmaktadır.<br />
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC)<br />
2007 yılında yayımlanan Dördüncü Değerlendirme<br />
Raporu’na göre, küresel ısınma artık tartışmasız bir<br />
gerçektir ve bunun önemli bir bölümünden büyük bir<br />
olasılıkla insanoğlu sorumludur.<br />
Küresel ortalama sıcaklığın artmasıyla, iklim değişikliğinin<br />
dünya ölçeğinde sosyo-ekonomik sektörleri,<br />
ekolojik sistemleri ve insan yaşamını doğrudan ya da<br />
dolaylı olarak etkileyecek önemli sonuçlar doğuracağı<br />
öngörülmektedir. Uluslararası kamuoyunun bir arada<br />
hareket etmesi halinde sera gazlarını azaltma çabasının<br />
ekonomik bedelinin üstesinden gelinebilecek seviyelerde<br />
kalabileceği tahmin edilmektedir. Bu konuda küresel<br />
ölçekte atılmış en büyük adım, Birleşmiş Milletler<br />
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Sözleşmenin<br />
sera gazı emisyonlarının azaltılmasında hukuki açıdan<br />
bağlayıcı belgesi olan Kyoto Protokolüdür.<br />
İklim değişikliği ile mücadelenin temel unsurları iklim<br />
değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılması<br />
ve iklim değişikliğine uyum sağlamaktır.<br />
Sera gazı emisyonlarının azaltılmasında asıl ve ilk olan<br />
sera gazı emisyonlarının kaynaklarının ve miktarının<br />
(karbon ayak izi) bilinmesidir. Konunun daha iyi anlaşılması<br />
açısından aşağıdaki hususların bilinmesinde<br />
fayda vardır:<br />
Karbon Ayak İzi Nedir<br />
Karbon ayak izi birim karbondioksit cinsinden ölçülen,<br />
kurum veya bireylerin ulaşım, ısınma, elektrik tüketimi<br />
vb. faaliyetlerinden kaynaklanan toplam sera gazı<br />
emisyon miktarıdır.<br />
Karbon Ayak İzi Neden Hesaplanır<br />
• Yasal zorunluluk,<br />
• Kurumsal sosyal sorumluluk,<br />
• Müşteri veya yatırımcı talepleri,<br />
Mehrali ECER<br />
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı<br />
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü<br />
Şube Md. V.<br />
102
• ISO 14064 – 3: Sera gazı beyanlarının onaylanmasına<br />
ve doğrulanmasına dair kılavuz ve özellikler<br />
Sera Gazı Emisyonu Hesaplama ve Raporlama<br />
Prensipleri Nelerdir<br />
1. Amacına Uygun: Kuruma ait tüm sera gazlarının<br />
yansıtılması ve amaca uygunluk<br />
2. Tamlık: Tanımlanan kapsamda, tüm emisyon kaynaklarının<br />
ve faaliyetlerinin dahil edilmesi. Dahil edilmeyen<br />
kaynakların belirtilmesi/açıklanması<br />
• Pazarlama ve kurum imajı<br />
• Sera Gazı Emisyonu Azaltımı (zorunlu/gönüllü)<br />
• Emisyon ticareti mekanizmalarına katılım<br />
Karbon ayak izi nasıl hesaplanır<br />
Kurumsal karbon ayak izini hesaplamak isteyen kuruluş<br />
aşağıda yer alan uluslararası standartlardan herhangi<br />
birini kullanabilir.<br />
• GHG Protocol<br />
• PAS 2060<br />
• ISO 14064<br />
• ISO 14064 – 1: Sera gazı emisyonlarının ve uzaklaştırmalarının<br />
kuruluş seviyesinde hesaplanmasına<br />
ve rapor edilmesine dair kılavuz ve özellikler<br />
• ISO 14064 –2: Sera gazı emisyon azaltmalarının<br />
veya uzaklaştırma iyileştirmelerinin hesaplama, izleme<br />
ve rapor edilme faaliyetleri için kılavuz ve özellikler<br />
3. Tutarlılık: Karşılaştırma için benzer yöntemlerin<br />
kullanılması. Verilerde, yöntemde veya sınırlardaki<br />
değişikliklerin belirtilmesi<br />
4. Şeffaflık: Kullanılan verinin, varsayımların, yöntemlerin<br />
ve referansların açıkça ve gerekçeleriyle belirtilmesi<br />
5. Doğruluk: Belirsizliklerin azaltılması, gerçek değerlere<br />
yakınlık ve doğru bilgilerin kullanılması<br />
Sera Gazı Emisyonu Hesaplama ve Raporlama<br />
Gereklilikleri Nelerdir<br />
• İlk raporlama için minimum CO 2<br />
emisyonlarının dahil<br />
edilmesi gereklidir. İlk yıldan itibaren tüm sera gazı<br />
emisyonları (CO 2<br />
,CH 4<br />
,N 2<br />
O,SF 6<br />
, HFC S<br />
, PFC S<br />
ve NF 3<br />
)<br />
dahil edilebilir.<br />
• Tesis veya Kurum bazında raporlama yapılabilir.<br />
Kurum bazında raporlama “tamlık” açısından daha<br />
uygundur. Tesis bazında yapılan çalışmaların da kurum<br />
bazına yükseltilmesi önerilir.<br />
• Organizasyonel sınırlarının tanımlanması ve gerekçelendirilmesi<br />
gereklidir. Sınırlar operasyonel veya<br />
finansal sınırlara göre belirlenebilir. Bağlı kuruluşların<br />
da dahil edilmesi önerilir.<br />
• Faaliyet Sınırlarına Kapsam 1 ve 2 emisyonları dahil<br />
edilmesi gereklidir. Kapsam 3 isteğe bağlıdır.<br />
• Eksiksiz olarak sunulan ilk rapor yılı referans alınmalıdır.<br />
Azaltım performansını takip etmek için tüm<br />
kurumda aynı yılın kullanılması gerekir.<br />
• Toplamı Sera Gazı emisyonlarının % 2 sinden azını<br />
oluşturan kaynaklar, hesaplamalara dahil edilmeyebilir.<br />
Tam ve tutarlı bir envanter için, tüm kaynakların<br />
dahil edilmesi önerilir. Küçük kaynakların dahil edilmesi<br />
için, yöntemlerin gerekçelendirilmesi kaydıyla,<br />
tahmin yöntemi veya varsayımlar kullanılabilir.<br />
Kaynaklar:<br />
• ISO14064, GHG Protocol, IPCC<br />
103 KASIM <strong>2013</strong>
MAKROEKONOMİK ETKİLER<br />
Standardizasyonun<br />
Makroekonomik<br />
Etkileri<br />
Dünyadaki Gayrisafi yurtiçi hâsılanın % 21’ini ABD,<br />
% 19’unu Euro bölgesi, % 10’unu Çin, % 9’unu Japonya,<br />
%1’ini Türkiye ve kalan % 40’lık kesimini dünyadaki<br />
diğer ülkeler üretmektedir. Geçmişte yaşanan<br />
ekonomik gelişmelerin aksine günümüzde ABD, Euro<br />
Bölgesi ülkelerinin birçoğu, Çin ve Japonya gibi lokomotif<br />
ülkeler ekonomik büyümelerinde küçülmeyle karşı<br />
karşıyadır. Dünya durağanlığa doğru hızla ilerlemektedir.<br />
Avrupa’nın krizden çıkmasının gecikmesi, Çin’in<br />
büyümesindeki küçülme, ABD’nin yaşadığı büyüme<br />
sorunları durağan sürecin artarak devam edeceğinin<br />
bazı göstergeleridir. Türkiye’de GSYH’daki büyümeyi<br />
korumak için politikalarını geliştirmek zorundadır. Bu<br />
noktada, Gelişmiş bir sanayi üretimi ve ticaret kapasite<br />
genişleme politikası ortaya koyulmak zorundadır.<br />
Sanayi üretimine ve ticarete büyük fayda sağlayan ve<br />
pazarları düzenleyen standardizasyonun önemi ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
Standardizasyon:<br />
Yrd. Doç. Dr. Bedri Kamil Onur TAŞ<br />
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi<br />
İktisat Bölümü – Bölüm Başkanı<br />
Standardizasyonun birçok farklı alanda önemli faydaları<br />
vardır. Standardizasyon açık, güçlü ve iyi organize<br />
olmuş bir teknolojik altyapı oluşturarak yeniliği getirir.<br />
Aynı zamanda standardizasyon kredibiliteyi artırır ve<br />
odaklanmayı sağlar. Şirketler standartlar sayesinde yapılarını<br />
sağlamlaştırıp geliştirirler. Maliyetler düşürülerek<br />
ve kalite yükseltilerek şirketler performanslarını üst seviyeye<br />
taşırlar. Aynı zamanda firmalar teknolojik açıdan<br />
ve pazar açısından risklere karşı kendilerini güvence<br />
altına almış olurlar. Standartlar, ürünleri ve servisleri<br />
geliştirerek piyasanın iyileşmesini sağlar. Aynı zamanda<br />
standart çalışmalarında aktif rol alan firmalarda bu süreçten<br />
kazanarak çıkarlar. Bu sürece katılmak, şirketler<br />
için araştırma maliyetlerini düşürerek daha kısa sürede<br />
doğru sonuca ulaşılmasını sağlar.<br />
Standartlar rekabeti artırır ve bu da kontrolsüz, sınırsız<br />
kazanca engel olur. Bu durum genel olarak pazarın<br />
iyileşmesini sağlarken, müşteri açısından da müthiş<br />
bir fayda sağlar. Standartların etkisini net olarak görebilmek<br />
için sadece firma açısından bakmak yerine<br />
makroekonomik açıdan bakılmalıdır. Standartlar ticaret<br />
hacmini büyütür ve makroekonomik açıdan büyümeye<br />
pozitif bir etki yaparlar.<br />
Standartlar bilginin ve teknolojinin yayılması için kusursuz<br />
araçlardır. Standartlar mikro ekonomik yapının bir<br />
parçasıdır, inovasyonu teşvik ederler ve beklenmeyen<br />
sonuçlara karşı koruyucudur.<br />
Teknoloji büyümenin önemli ayaklarından biridir. Stan-<br />
104
dartlar teknolojinin gelişmesindeki en önemli araçlardan<br />
biridir. Standartlar firmaların yeniliği paylaşmasını<br />
sağlar ve pazara olumlu bir etki yapar.<br />
Devlet standart altyapısını iyi durumda tutmak zorundadır.<br />
Bu da standart oluşturulmasına dengeli bir katılımla<br />
yapılabilir. Bunun yanında standartların faydaları<br />
da göz önünde bulundurulursa, standartlar bir nevi<br />
kamu malı gibidir. Standart yazılma ve geliştirilme süreci<br />
üreticinin yönettiği ve kontrolü altında olan bir süreç<br />
olmamalıdır. Üretici kendi çıkarlarını ön planda tutarak<br />
yanlış sonuçlara sebebiyet verebilir. Eğer devletin ve<br />
firmaların birleştiği bir standardizasyon süreci oluşturulursa<br />
sonuçlar müthiş olur.<br />
Standardizasyon güçlü bir ekonomik kaldıraçtır. Uluslararası<br />
alanda ticareti artırırken ürün kalitesini yukarıda<br />
tutmaktadır. Aynı zamanda ülkelerin gayrisafi milli hâsılasındaki<br />
büyümeye ciddi olumlu etki sağlamaktadır.<br />
Bunların yanında işgücü üretkenliğine olumlu etki yaparak<br />
ülkenin üretimini artırmaktadır.<br />
Literatür:<br />
DIN (2000) makalesinde standartların ekonomik büyüme<br />
üzerinde patentler kadar etkiye sahip olduğu<br />
söyleniyor. Ayrıca standardizasyonun makroekonomik<br />
faydalarının, standardizasyonun firmalara olan olumlu<br />
etkisinden daha da fazla olduğunu belirtiyor. Makalede<br />
ekonometri kullanılarak makroekonomik faktörler<br />
incelenmiştir. Jungmittag ve Blind (1999) ekonometri<br />
kullanarak Almanya’nın büyümesini incelemiş. Bu makalelerde<br />
açıklayıcı olarak sermaye, iş gücü, patent, lisans<br />
ve standartlar kullanılmıştır. 1961-1990 dönemini<br />
inceleyen analiz, büyümenin % 3.3 olduğu dönemde,<br />
sermayenin etkisini % 1.9 ve standartların etkisini % 0.9<br />
olarak bulmuştur. Blind (2004) makalesi de makroekonomik<br />
etkiler konusunda DIN (2000) ile benzer sonuçlara<br />
ulaşmıştır. DTI (2005) makalesi standardizasyonun<br />
ekonomiye makroekonomik etkilerini inceliyor. Özellikle<br />
standart, üretkenlik ve büyüme arasındaki ilişki ortaya<br />
koyuluyor. Blind ve Jungmittag (1999); Almanya, Fransa,<br />
İtalya ve İngiltere’de standartların makroekonomik<br />
etkilerini inceliyor. Farklı modellerin kullanıldığı bu çalışmada<br />
standartların büyüme üzerine ciddi etkilerinin<br />
olduğu belirtilmiştir. Bunlar dışında Kanada Standart<br />
Komisyonun 2007 raporu diğer çalışmalarla benzer<br />
ekonometrik ve makroekonomik yöntemleri kullanmıştır.<br />
Matematik analizleri standartların üretkenliğe ve<br />
büyümeye olumlu etkisini net olarak ortaya koymuştur.<br />
Standartların işgücü üretkenliğini artırdığı net olarak ortaya<br />
koyulmuştur. Bu çalışma 1981-2004 arasını incelemiştir.<br />
Standartların, Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla üzerinde<br />
% 9’luk bir etkiye sahip olduğu bulunmuştur. Avustralya<br />
Standart Konseyi’nin (2007) raporuna göre standartlar<br />
ve üretkenlik arasında anlamlı bir ilişki olduğu ortaya<br />
koyulmuştur. 40 yıllık bir süre incelenmiştir. Standart<br />
sayısındaki % 1’lik artışın üretkenliğe % 0.17’lik olumlu<br />
bir etki yaptığı ortaya koyulmuştur. AFNOR (2007)<br />
raporunda ekonometri kullanılarak bulunan sonuçlarda<br />
standardizasyonun büyüme ve üretkenlik üzerine büyük<br />
olumlu etkisi olduğu ortaya koyulmuştur. Maertens<br />
ve Swinnen (2008) makalesi Senegal’de standart artışının,<br />
ihracatı keskin bir şekilde artırdığını; gelir seviyesini<br />
yükselterek fakirliği azalttığını göstermektedir.<br />
Avrupa’daki Standart artışının Senegal’in Avrupa’ya ihracatına<br />
olumsuz bir etki yapmadığını göstermektedir.<br />
Veri:<br />
TSE’nin marka belgelendirme sayısı, aylık periyotta<br />
TSE’den alınmıştır. Diğer veriler IMF/IFS, TUİK ve<br />
TCMB/EVDS’den alınmıştır.<br />
Analizler:<br />
Giderek artan küreselleşme ve uluslararası ticaret hacmi;<br />
sanayi üretimini kaliteyi koruyarak artırmak, maliyetleri<br />
düşürmek, bilgi ve teknolojiyi yaymak ve pazarları<br />
risklerden koruyarak düzenlemek için standardizasyon<br />
gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada<br />
Türkiye’de standardizasyon ve ekonomik büyüme arasındaki<br />
ilişki, ekonomik büyümeye etki eden makroekonomik<br />
faktörler ile standardizasyon arasındaki ilişki,<br />
zaman serisi metotları ve istatistiksel yöntemleri kullanılarak<br />
analiz edilmiştir. Analizlerde Eviews ve Stata<br />
kullanılmıştır. Çalışma Türkiye veri setini kullanarak üç<br />
araştırma sorusunu cevaplandırmaktadır.<br />
Standardizasyondaki artışın ekonomik büyüme üzerindeki<br />
etkisi nedir<br />
Standardizasyon ile büyümeye etki eden makroekonomik<br />
faktörler arasındaki ilişki nedir<br />
Standardizasyonun verimlilik ve kapasite kullanım oranı<br />
üzerindeki etkisi nedir<br />
Standardizasyon artışın ekonomik büyüme<br />
üzerindeki etkisi nedir<br />
Bu soru Granger nedensellik ve araç değişken metotları<br />
kullanılarak analiz edilmiştir. Ekonomik büyüme<br />
Endüstriyel Üretim olarak ölçülürken standardizasyon<br />
TSE’nin aylık marka belge sayısı kullanılarak ölçülmüştür.<br />
Değişkenler mevsimsellikten ve trendten arındırıldıktan<br />
sonra analize dâhil edilecektir.<br />
Yukarıda görünen, TSE’de verilen marka belge sayısı<br />
105 KASIM <strong>2013</strong>
ve Türkiye endüstriyel üretim endeksi, Hodrick-Prescott<br />
filtresi kullanılarak trend ve cycle olarak ayrılmıştır.<br />
Öncelikle marka belge sayısının ve endüstriyel üretim’in<br />
trend’leri ters hareket etmektedir. Ancak asıl değerlendirilecek<br />
olan saykıllardır. Verinin uzun vadeli karakteristiğini<br />
trend gösterirken, kısa vadedeki etkileşim<br />
ve belirleyiciler kapsamında saykılların önemi büyüktür.<br />
Trend’den ayrıştırılmış belge sayısı ve endüstriyel üretim<br />
serileri arasındaki nedensellik ilişkisi analiz edilmiştir.<br />
Nedensellik ilişkisinden önce, her iki veride de birim-kök<br />
olmadığı gösterilmiştir.<br />
Serinin Adı<br />
ADF Sonucu (p-değeri)<br />
Belge verisi (cycle) 0.0001<br />
Endüstriyel Üretim verisi (cycle) 0.0000<br />
2 lag kullanılarak Granger Nedensellik analizi<br />
yapılmıştır.<br />
106
Granger Nedensellik Testi Sonuçları<br />
Hipotez Durum F-istatistiği p-değeri<br />
Belge Sayısı Endüstriyel Evet 5.6035 0.0064<br />
Üretime Sebep Olur<br />
Endüstriyel Üretim Belge EVET 3.7124 0.0315<br />
Sayısına Sebep Olur<br />
Granger Nedensellik Testi sonucunda; TSE’nin verdiği<br />
marka belgesi sayısı ile Türkiye’nin endüstriyel üretim<br />
endeksi arasında iki yönlü nedensellik ilişkisi bulunmuştur.<br />
Standardizasyon ile büyümeye etki eden<br />
makroekonomik faktörler arasındaki ilişki nedir<br />
AÇIKLANAN DEĞİŞKEN: TİCARET HACMİ<br />
Parametre Kat Sayı Hata p-değeri<br />
Sanayi Üretim Endeksi 0.297196 0.018550 0.0000<br />
TSE Cirosu(t-1) 0.155777 0.056747 0.0094<br />
MARKA_BELGE(-1) 0.007223 0.001691 0.0001<br />
MA(1) 0.999937 0.057967 0.0000<br />
C -5.917067 2.587057 0.0282<br />
R-Kare 0.9022<br />
(Türkiye’nin ticaret hacmi)t=-5.917067+0.155777x(TSE’nin<br />
cirosu)t-1+0.007223x(TSE’nin verdiği marka belgesi sayısı)<br />
t-1+0.003049xA(Sanayi Endeksi)t+0.999937xEt-1+Ut<br />
En küçük kareler (OLS) yöntemi kullanılarak ticaret<br />
hacmini açıklama modeli oluşturulmuştur. Bu modelde<br />
açıklanan değişken tarafında Türkiye’nin ticaret hacmi,<br />
açıklayıcı değişkenler arasında TSE’nin verdiği marka<br />
belge sayısı ve büyümeye etki eden makro-ekonomik<br />
parametreler vardır. Bu şekilde TSE’nin verdiği marka<br />
belge sayısının diğer makroekonomik parametrelere<br />
göre durumu değerlendirilmiştir.<br />
107 KASIM <strong>2013</strong>
Standardizasyonun verimlilik ve kapasite kullanım<br />
oranı üzerindeki etkisi nedir<br />
OLS metodu kullanılarak standardizasyonun verimlilik<br />
ve kapasite kullanım oranı üzerindeki etkisi incelenmiştir.<br />
TCMB/EVDS veri tabanında bulunan çalışan kişi<br />
başına üretim endeksi verimlilik ölçüsü olarak kullanılmıştır.<br />
Standardizasyonun bu değişkenler üzerindeki<br />
etkilerinin analizi ekonomik büyüme ve standardizasyon<br />
arasındaki ilişkinin hangi kanallar aracılığı ile gerçekleştiğinin<br />
ortaya çıkarılmasına yardımcı olmuştur.<br />
Ek-1’de görülmektedir ki, kapasite kullanım oranı ile<br />
belge sayısı arasında anlamlı bir ilişki yoktur. Bunun yanında<br />
araç değişken metodu kullanılarak yapılan analizlerde<br />
de anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.<br />
Sonuç:<br />
Bu çalışmada standardizasyonun ekonomik büyüme<br />
ve ticaret hacmi etkisi incelenmiştir. Bunun yanında<br />
standardizasyon ile verimlilik ve kapasite kullanım oranı<br />
arasındaki ilişkide incelenmiştir. Öncelikle belge sayısı<br />
ile endüstriyel üretimin arasında çift yönlü bir ilişki<br />
olduğu Granger nedensellik testi kullanılarak gösterilmiştir.<br />
Hodrick-Prescott filtresi kullanılarak saykılların<br />
arasındaki ilişki net olarak gösterilmiştir. Politika yapıcı<br />
standardizasyonun endüstriyel üretime olumlu etkisini<br />
göz önünde bulundurarak standardizasyona verdiği<br />
önemi artırmalıdır. Çalışmada oluşturulan ticaret hacmi<br />
modelinde açıklayıcı değişkenler olarak sanayi üretim<br />
endeksi, TSE’nin cirosu, TSE’nin verdiği yeni marka<br />
belge sayısı kullanılmıştır. Bu modelde net olarak görülmektedir<br />
ki; TSE’nin ticaret hacmine anlamlı pozitif<br />
etkisi vardır.Son olarak, kapasite kullanım oranı ve<br />
marka belge sayısı arasında anlamlı bir ilişki olmadığı<br />
analizlerle gösterilmiştir. Bunun yanında araç değişken<br />
metodu kullanılarak yapılan analizlerde de bu iki değişken<br />
arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bu<br />
analizler ile elde edilen sonuçlar standardizasyonun<br />
makroekonomik etkilerini bir ölçüde ortaya koymaktadır.<br />
Bu sonuçlar politika yapıcılar tarafından ekonomik<br />
büyüme ile ilgili politikaların planlanmasında kullanılabilirler.<br />
Sonuç olarak TSE’nin Türkiye Cumhuriyeti için<br />
çok önemli olduğu gösterilmiş ve TSE’nin teşvik edilerek<br />
doğru yönlendirilerek ekonomik olarak büyütülmesi<br />
ülkemiz için stratejik bir öneme sahiptir.<br />
Ek-1<br />
OLS<br />
Açıklanan Değişken: Kullanım Kapasitesi<br />
R-kare: 0.0001<br />
Katsayı p-değeri<br />
Açıklayıcı Değişken: Belge Sayısı 0.01376 0.895<br />
Sabit (constant) 72.9243 0.000<br />
Araç Değişken (Belge Sayısı-LAG) Metodu-GMM<br />
Açıklanan Değişken: Kullanım Kapasitesi<br />
R-kare: 0.0000<br />
Katsayı p-değeri<br />
(Araç Değişken) Açıklayıcı Değişken: 0.05479 0.817<br />
Belge Sayısı<br />
Sabit (constant) 73.0261 0.000<br />
108
HELAL GIDA BELGELENDİRMESİ<br />
Helal Gıda Belgelendirmesi<br />
ve Dünyada Bu Sektördeki<br />
Düzenlemeler<br />
Bayram YALÇIN<br />
Ak Gıda<br />
Helal Gıda Başdenetçisi<br />
Helal gıda ile ilgili olarak ulusal ve uluslar arası standardizasyon<br />
ve belgelendirme çalışmalarından bahsetmeden<br />
önce, konu ile ilgili başlıca kavramların tanımlarını<br />
hatırlamakta fayda bulunmaktadır. Kavramlar üzerinde<br />
mutabakat sağlanmadıkça, konu ile ilgili tarafların birbirini<br />
anlaması güç olacaktır. Temel kavramlarımız, standart,<br />
standardizasyon, akreditasyon, belgelendirme,<br />
helal belgelendirme ve karşılıklı tanınmadır.<br />
Standart, yetkili kılınan ve bu yetkileri tanınan, milli veya<br />
uluslar arası bir standardizasyon teşkilatı tarafından kabul<br />
edilen, yaygın olarak ve bir kereden fazla kullanılan;<br />
madde, mamul, ürün ve hizmetler için kuralları, yöntemleri<br />
veya ürünlerin/mamullerin üretim ve imalat metotlarını,<br />
ilgili proseslerin karakteristiklerini tespit eden<br />
ve ilgili bütün tarafların işbirliği ile hazırlanan teknik dokümandır.<br />
1<br />
Standardizasyon, belirli bir faaliyetle ilgili olarak ekonomik<br />
fayda sağlamak üzere ilgili tüm tarafların yardımı<br />
ve işbirliği ile kurallar koyma ve bu kuralları uygulama<br />
işlemidir.<br />
Uygunluk değerlendirmesi, bir mamulün veya hizmetin<br />
konu ile ilgili teknik düzenlemelere veya standartlara<br />
uygunluğun yeterli ve yetkili kılınmış bir kurum/kuruluş<br />
tarafından değerlendirilmesi ve uygun bulunanlar için<br />
bir uygunluk belgesi tanzim edilmesidir. 2<br />
Belgelendirme/sertifikasyon, bir ürünü kullananların,<br />
kullandıkları bu ürünün belirli standartlara uygunluğu<br />
konusunda bilgi sahibi olma talebinden hareketle, bu<br />
ürünü üreten kişi veya kurumun ürününün ilgili standartlara<br />
uygun olduğuna dair belge talep etmesi üzerine,<br />
yetkinliğe sahip kurumlar tarafından belge verilmesine<br />
kısaca belgelendirme/sertifikasyon denilmektedir.<br />
Akreditasyon, ulusal veya uluslar arası kuruluşlar tarafından;<br />
laboratuvarların, muayene ve belgelendirme<br />
kuruluşlarının ulusal ve uluslar arası kabul görmüş teknik<br />
kriterlere göre değerlendirilmesi, yeterliliğinin onaylanması<br />
ve düzenli aralıklarla denetlenmesidir.<br />
Karşılıklı tanınma, ülkeler arası ticarette karmaşayı ortadan<br />
kaldırabilmek için iki veya daha fazla ülkenin birbirlerinin<br />
belgesini karşılıklı olarak tanıyacaklarına dair<br />
yaptıkları anlaşmadır. Ancak bu anlaşma olmamakla<br />
beraber, bölgesel veya küresel olarak kurulmuş bir or-<br />
1<br />
YILMAZ, Süleyman, Ticarette Teknik Engeller Standardizasyon ve CE İşareti, Hacettepe Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Y.Lisans Tezi,<br />
Ankara 1998, s: 20<br />
2<br />
YILMAZ, Süleyman, a.g.e., s: 21-TSE başkanı Hulusi ŞENTÜRK.<br />
109 KASIM <strong>2013</strong>
ulaşan ve şu anki yıllık % 2.9’luk artış oranı baz alındığında,<br />
24 yıl içerisinde ikiye katlayarak 3.6 milyar kişiye<br />
ulaşacağı tahmin edilen müslüman nüfusun dağılımı şu<br />
şekildedir:<br />
ganizasyonun üyesi olan kuruluşlar, bu organizasyon<br />
üyesi kuruluşlar tarafından verilen belgeleri tanımayı taahhüt<br />
edebilirler. Standardizasyon genel olarak ihtiyari<br />
bir işlemdir. Ancak ülkeler bazı ürün ve hizmetler için<br />
bazı standartları zorunlu kılabilirler. Bu durumda karşılıklı<br />
tanınma önem arz etmektedir.<br />
Helal Belgesi, İslami kurallara uygun olarak hazırlanan<br />
ürünlere verilen sertifikadır. HALAL Arapça bir kelime<br />
olup, İslam dinince uygun görülen yiyecek ve içeceklere<br />
verilen İslami izin demektir. Yani İslam dinine göre<br />
yasak olmayan ürünlere verilen uluslararası belgeye<br />
verilen addır. 3<br />
Helal Gıda kavramı, uluslararası The Codex Alimentarius<br />
Komisyonu dokümanlarında “İslami kurallar doğrultusunda<br />
izin verilen gıda” anlamında yer almakta ve<br />
“İslami kurallara göre yasak olan herhangi bir unsuru<br />
içermeyen, bu unsurlardan arındırılmış yerlerde veya<br />
cihazlarda hazırlanan-işlenen-taşınan ve depolanan,<br />
bu durumların dışında üretilen herhangi bir gıda ile hazırlama-işleme-taşıma<br />
ve depolama aşamasında direkt<br />
temasta olmayan ürün olarak” tanımlanmaktadır.<br />
HELAL, bir müslümanın hayat standardının olmazsa<br />
olmazını teşkil eder. Doğumundan ölümüne kadar HE-<br />
LAL dairesi içerisinde yaşamak en önemli hedefidir. Bu<br />
hedefinin en önemli halkası ise HELAL Gıda’dır.<br />
Boğazından geçecek her lokmanın hesabını Allah<br />
(cc)’a vermek zorundadır. Bu sebeple, bir müslümanın<br />
yediği içtiği her lokmanın mutlaka HELAL olması şarttır.<br />
Maddi ve manevi hayatının sağlıklı ve feyizli devam<br />
edebilmesinin en önemli güvencesi HELAL Gıdadır.<br />
Bu sebeple Helal ve Sağlıklı Gıda herşeyden önce bir<br />
Müslümanın imani bir meselesidir. En temel ve kutsal<br />
hakkıdır.<br />
HİTAP ETTİĞİ PAZAR (NÜFUS)<br />
Son elli yılda yüzde 250 civarında bir artışla 1.8 milyara<br />
• Asya (Türkiye 72 milyon dahil) 1.240 milyon<br />
• Afrika 490 milyon<br />
• Avrupa (Rusya 27 milyon dahil) 57 milyon<br />
• Kuzey Amerika 7 milyon<br />
• Güney Amerika 3 milyon<br />
• Okyanusya 1 milyon<br />
TOPLAM 1.798 milyon<br />
HİTAP ETTİĞİ PAZAR (DEĞER)<br />
Dünya üzerinde 112 ülkeye yayılmış 1.8 milyar müslüman<br />
tüketici potansiyeline sahip helal gıda pazarının,<br />
yıllık 150 milyar dolarlık işlem hacmine sahip olduğu<br />
tahmin edilmektedir. Bu tüketici topluluğunun 1.3 milyarı<br />
İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) üyesi 57 ülkede yaşamaktadır.<br />
Ortadoğu, Kuzey Afrika, Güney ve Güneydoğu<br />
Asya ile Çin’deki geniş müslüman kitleler, helal<br />
gıda ürünleri için çekici bir pazar oluşturmaktadır.<br />
1.8 milyar müslüman tüketicinin helal gıdayı benimsemesi<br />
sağlandığı takdirde, global helal gıda pazarının<br />
yıllık 860 milyar dolara ulaşması rahatlıkla mümkün<br />
görünmektedir. Bu da, dünya yıllık ticaretinin % 7’sine<br />
karşılık gelmektedir.<br />
POTANSİYEL PAZAR<br />
Eğer helal endüstrisi, koşer endüstrisi gibi, tıbbi ürünler,<br />
kozmetik, deri eşyaları, tekstil, otel ve katering hizmetleri<br />
gibi gıda dışı ürünleri de içine alacak şekilde genişletilebilirse,<br />
toplam helal pazarı yıllık 2.1 trilyon dolar<br />
olacaktır.<br />
PAZARDAKİ AKTİF ÜLKELER<br />
ENDONEZYA<br />
İslam aleminin nüfusça en kalabalık ülkesi olan Endonezya’nın:<br />
Başkenti: Jakarta (Nüfusu: 12 milyon). Yüzölçümü:<br />
1.919.443 km 2 dir. Nüfusu: 240 milyon (2010<br />
tahmini). Halkın % 31’i şehirlerde yasamaktadır. Halkın<br />
% 90’ı Müslümandır.<br />
Ülkede Müslümanların haklarını takip etmek için Ulema<br />
Meclisi (kısaca MUİ) oluşturulmuştur. Bu kurumun izin<br />
verdiği ürünler kurumun logosu ile satışa sunulur. İthal<br />
ürünlerde de, bu kurumun ya da bu kurumun onay<br />
verdiği bir kurumun sertifikası olması halinde giriş izni<br />
alabilir.<br />
3<br />
http://www.helalder.org.tr/<br />
110
MALEZYA<br />
27 milyonluk nüfusunun 16 milyonu müslüman olan<br />
Malezya, helal gıdanın lider ülkesi konumundadır. Yıllık<br />
ihracatı 196.9 milyar ABD doları, ithalatı ise 155.5<br />
milyar ABD doları olan Malezya’nın ana hedeflerinden<br />
birisi, ihracata yönelik helal gıda üretimini artırarak,<br />
başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm dünya ülkelerine<br />
sertifikalı helal ürün konsepti bağlamında gıda ürünü<br />
ihraç eden bir merkez konumuna gelmektir. Bu amaçla<br />
Malezya, ürünlere helal olarak üretildiklerine dair helal<br />
sertifikası vermek üzere bir vakıf kuruluşu olan JAKIM’i<br />
(Department of Islamic Development Malaysia) kurmuştur.<br />
JAKIM, bugün Birleşmiş Milletlerce de kredibilitesi<br />
onaylanmış dünyanın en önde gelen helal gıda sertifika<br />
kuruluşudur. Malezya’da JAKIM damgası taşımayan<br />
bir markanın pazar payını % 20’lere varan oranda kaybedebileceği<br />
vurgulanmaktadır.<br />
TAYLAND<br />
65 milyonluk nüfusunun sadece % 10’u müslüman<br />
olan Tayland’da Bangkok Chulalongkorn Üniversite’sinde<br />
kurulmuş bulunan Helal Bilim Merkezi (HAS-<br />
CI), 10 yılı aşkın bir süredir Helal konusunun hem teknik<br />
hem politik sorunlarıyla ilgilenmekte olup, müslümanların<br />
yiyeceklerinin kalite, emniyet ve dini kriterlerini<br />
iyileştirmenin yanı sıra helal gıda endüstrisinin GMP,<br />
HACCP gibi uluslararası gıda emniyeti standartlarına<br />
ulaşmasında destek olmaktadır. Tayland, 2005 yılında<br />
324 milyon dolarlık helal gıda ihracatı gerçekleştirmiştir.<br />
SİNGAPUR<br />
Müslüman nüfusun toplam nüfusun sadece % 16’sını<br />
meydan getirdiği 4.4 milyon nüfuslu Singapur’da Helal<br />
Gıda Endüstrisi, kozmopolit şehirlerde büyük bir iş<br />
hacmine sahiptir. Singapur ve Brunei’deki müslüman<br />
nüfusun yüksek alım gücüne sahip olması ve bu ülkelerdeki<br />
tarım endüstrilerinin zayıf olması, bu ülkeleri<br />
helal gıda için cazip kılmaktadır.<br />
Singapur, 2005 yılında Orta Doğu’ya 211 milyon dolarlık<br />
helal gıda ihracatı gerçekleştirmiştir. Singapur İslam<br />
Dini Konseyi (MUIS) helal sertifikası düzenlemeye yetkili<br />
tek kuruluştur. Geçmiş 5 yılda, helal sertifika başvuruları<br />
2000 yılında 600’den 2005’te 1.600’e çıkarak neredeyse<br />
üçe katlanmıştır.<br />
AVUSTRALYA<br />
Dünyanın en büyük gıda üreticisi ülkelerinden birisi<br />
olan Avustralya, her yıl 70’ten fazla ülkeye sertifikalı çeşitli<br />
helal gıdalar ihraç etmektedir. Avustralya’nın 2002<br />
yılında müslüman ülkelere olan gıda ihracatı, 1997 yılına<br />
göre % 51 artış kaydederek 3.7 milyar dolara ulaşmıştır.<br />
En önemli helal pazar ülkeleri Endonezya (1.155<br />
M$), Malezya (1.069 M$), Suudi Arabistan (787 M$),<br />
Mısır (241 M$), BAE (236 M$), Bangladeş (188 M$),ve<br />
diğer Ortadoğu ülkeleridir. Güneydoğu Asya’daki helal<br />
gıda talebinin son beş yılda 51 milyar dolara ulaştığı<br />
tahmin edilmektedir.<br />
KUZEY AMERİKA<br />
Yüksek alım gücüne sahip 7 milyona yakın Müslümanın<br />
yaşadığı ABD ve Kanada’da artan müslüman nüfusa<br />
paralel olarak, sertifikalı helal gıda satışları ve yine<br />
sertifikalı bakkal dükkanları ve restoranlarda popülerlik<br />
kazanmakta, ordu, okullar, hastaneler, hapishaneler<br />
gibi kamu kuruluşlarının yanı sıra otomatik satış makineleri,<br />
dondurulmuş gıda ve havayolları gibi alanlarda<br />
hızla büyümektedir. ABD’deki müslüman topluluğun<br />
2018 yılında 12.2 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir.<br />
Bunun yanı sıra sadece 1.000 helal sertifikalı ürünün<br />
bulunduğu ABD’de bir çok müslüman, koşer ürün<br />
almak zorunda kalmaktadır. Bugün 100 milyar dolara<br />
ulaşan ABD koşer pazarının % 16’sını müslümanlar<br />
oluşturmaktadır.<br />
AVRUPA BİRLİĞİ<br />
30 milyona yaklaşan zengin müslüman nüfusuyla<br />
AB’de özellikle Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya helal<br />
gıda konusunda ciddi bir pazar oluşturmaktadır. İngiltere’de<br />
ikamet eden yaklaşık 1.1 milyon müslüman<br />
bulunduğu bilinmektedir. İngiltere’de helal gıda konusunda<br />
yetkili kılınmış bir kurul vardır. Kurulun adı “Birleşik<br />
Krallık Müslüman Gıda Kurulu”dur. 2003 yılında<br />
70 milyar dolar olarak tahmin edilen Avrupa helal gıda<br />
pazarının her yıl % 15 büyümesi beklenmektedir.<br />
AFRİKA<br />
Özellikle Güney Afrika müslüman nüfusuyla helal gıda<br />
için çekici bir pazar durumundadır. Bunda Afrika kıtasının<br />
genelinin gıda konusunda dışırıdan ithalata dayalı<br />
bir ekonomisinin olması büyük bir etken oluşturmaktadır.<br />
Özellikle Güney Afrika’da gelişen turizm sektörü<br />
özellikle işlenmiş ve dondurulmuş gıdaya olan talebi<br />
yükseltmiştir. Güney Afrika’da helal gıda konusunda<br />
yetkili kuruluş “Güney Afrika Ulusal Helal Otoritesi”<br />
(SANHA)’dır. Güney Afrika pazarına girişte en büyük<br />
engel ithal tarım ürünlerinde uyguladıkları yüksek kalite<br />
standartlarıdır.<br />
TÜRKİYE’NİN DURUMU<br />
Görüldüğü üzere, bugün dünyada müslümanların çoğunlukta<br />
olduğu ülkelere ilaveten, azınlıkta oldukları bir<br />
çok laik ve/veya müslüman olmayan ülkelerde de helal<br />
gıda belgeli ürünler piyasaya arz edilmekte ve helal<br />
gıda belgelendirmesi ile ilgili faaliyetlerde bulunulmak-<br />
111 KASIM <strong>2013</strong>
tadır. Bilhassa, Güneydoğu Asya ve Ortadoğu gibi bölgelerde<br />
ithal edilen gıdalarda “Helal” logosu bir zorunluluk<br />
haline gelmektedir.<br />
Uluslararası gelişmelere ve global eğilimlere karşı durmanın<br />
ülkemize zarardan ve vakit kaybından başka bir<br />
şey getirmediği tecrübelerle görülmüştür. Helal gıda<br />
sektörü canlandırılarak, Türkiye’nin ekonomik yapısına<br />
katkıda bulunabilecek bir başlangıç noktası gayretli çalışmalar<br />
ile yakalanabilmiştir.<br />
Bundan böyle Helal sertifikalı ürünlerin yurtiçi ve yurtdışı<br />
dağıtımına getirilmiş, hepsi de manasız ve çağdışı<br />
kalmış irili ufaklı engelleri ortadan kaldırarak, müslüman<br />
tüketicilerin daha seçici davranabilecekleri bir ortama<br />
gelinmelidir.<br />
Böylece, dışarıdan döviz ödeyerek getirtilen ve helal<br />
garantisi olmayan gıda ve katkı maddelerinin pek<br />
çoğunun ithali azalacak dış ülkelerdeki müslümanların<br />
helal sertifikalı ürün talepleri Türkiye’den daha güçlü bir<br />
şekilde sağlanabileceği için de ihracat hacmi artacaktır.<br />
Dünya pazarında 860 milyar dolarlık bir büyüklüğü olduğu<br />
tahmin edilen helal gıda pazarında ülkemiz, diğer<br />
faaliyetlerinde olduğu gibi etkin ve öncü olmalı ve bu<br />
konu ülkemiz ve kamu çıkarları doğrultusunda değerlendirilmelidir.<br />
HELAL GIDA SERTİFİKASI ÇALIŞMASI<br />
İlk kez Malezya tarafından hazırlanarak uygulamaya<br />
konulan “HELAL SERTİFİKA”, İslami usullere uygun<br />
hazırlanması gereken gıdaların “hangi özelliklere sahip<br />
olması gerektiği, kesim usulleri, söz konusu gıdaların<br />
hazırlanmasında kullanılacak katkı maddeleri ile bu gıdaların<br />
servisinin yapıldığı yerlerin sahip olması gereken<br />
özellikleri” belirlemektedir. Ancak uyguladığı fıkıh kaideleri,<br />
Hanefî, Şafii, Hanbelî ve Malikî mezheb görüşlerine<br />
göre konunun uzmanları tarafından incelenmeli ve<br />
belki de “HELAL SERTİFİKA” uygulamasında uzlaşma<br />
olmayan noktalarda mezhebi belirten bir işaretleme<br />
sistemi ile de bir çözüm getirilmelidir.<br />
Bugün dünyada “HELAL SERTİFİKA” uygulamasını sadece<br />
Malezya yapmıyor. Endonezya’da, Singapur’da,<br />
Tayland’da, Kuzey Amerika’da, Avrupa ülkelerinde,<br />
Avustralya’da, Güney Afrika’da ve daha birçok ülkede<br />
faaliyet gösteren legal ve illegal kuruluşlarca da bu<br />
uygulama yapılmaktadır. Burada en büyük problem<br />
bütün müslümanların kabul edeceği bir üst kurulun<br />
oluşturulmasıdır. Bu konuda gerçekleştirilen en büyük<br />
çatı kuruluşu WHC bugün 50 civarında ülkedeki Helal<br />
Sertifikalama kuruluşundan oluşmaktadır.<br />
Dünyada, bugün ürün ve sistem belgelendirme faaliyetlerinde<br />
konularında uzmanlaşmış mühendis ve teknik<br />
personel görevlendirilmektedir. Helal Gıda ile ilgili<br />
belgelendirmede ise bu teknik personele ilaveten, gerçekten<br />
bu konuda uzman din adamlarından da yararlanılmak<br />
zorundadır.<br />
Dünyadaki Helal Sertifikalama kurumları, söz konusu<br />
standarta ilişkin belgelendirmeyi, hem gıda üreticileri<br />
için hem de gıda servisi hizmeti veren işletmeler için<br />
yapmaktadır.<br />
Bu belgelendirmeyi yapan kuruluş, her türlü şaibeden<br />
uzak, tarafsız, bağımsız ve geçmişleri tertemiz olan ehil<br />
kadrolara sahip olmak zorundadır.<br />
Helal Gıda standardı almak ihtiyari (isteğe bağlı) olmaktakdır.<br />
Bu nedenle, Helal Gıda belgesi bulunmayan<br />
üreticilerin veya kurumların ürettiği gıdaların helal olmadığı<br />
anlamı kesinlikle çıkarılmamalıdır. Helal Gıda belgesi,<br />
yapılacak denetimin ardından denetimde uygun<br />
görülen ürünlerine verilmektedir. Belge alan kişi ya da<br />
kuruluşlar, taahhütlerine uygun üretim yapıp yapmadığı<br />
konusunda da denetlenmektedir.<br />
Gıdalarda helal olma şartı ile birlikte sağlığa uygunluk<br />
ve saffiyet de olması gereken şartlardır. Böylece Helal<br />
Gıda standardı, bütün insanlara güvenilir ürün, uluslararası<br />
kontrol birimlerine de gıda emniyeti konusunda<br />
destek hizmeti sağlamaktatır.<br />
Sonuç<br />
“HELAL SERTİFİKA” talebleri, uygulamaları yanında<br />
musevilerin “KOSHER” sertifikasının da talep ve uygulamaları<br />
hakkında, mukayese yapılabilmesi açısından,<br />
Kosher’li ürün pazarı dünyada 250 milyar dolar olmasına<br />
karşılık, Helal gıda pazarı 860 milyar dolardır. Deri,<br />
kozmetik ve ilaç ürünleri ile birlikte 2.1 trilyon dolarlık<br />
devasa bir Helal ürün pazarına Türkiye’nin bigâne kalması<br />
düşünülemez. Kaldı ki “HELAL GIDA” nüfusun<br />
büyük çoğunluğunu teşkil eden müslümanların olmazsa<br />
olmazları arasında en ön sırayı teşkil etmektedir.<br />
Burada dikkat edilecek en önemli husus, bu sertifikayı<br />
verecek kuruluşun statüsü, İslami kararları verecek<br />
kadronun İslam dininin mezhebi farklılıklarını da dikkate<br />
alarak, tarihi misyonuna yakışır liyakat ve yeterlilikte<br />
olmaları, toplumumuza empoze edilen nevzuhur<br />
MODERNİTE uğruna İslamın yaşam tarzından taviz<br />
kopartmadan sertifika kararlarının oluşturulması olmalıdır.<br />
Mezhebi zenginliklerimiz, mezhebsizlik uğruna da<br />
harcanmamalıdır.<br />
112