derecedeki hayvanların, yukarı derecedeki hayvanların ve insanların monatları olmak üzere üç ana bölümdesınıflanır. Bu sınıflama, bulanık duyum ve algılardan açık seçik algı ve duyumlara doğru yükselen bir gelişmeyigösterir. Bu anlayışa göre sıralanmanın en altındaki özdek monatında da en yükseğindeki olanaklar (algılama,tasarım ve iştah güçleri) kuvve halinde bulunmaktadır. Bu özdek, Leibniz'e özgü bir paradoks olan özdeksiz birözdek olsa bile, Tanrılık olanağı da içeren bir özdektir. Leibniz' in dolaylı olarak meydana koyduğu bu özdekselsonuç, kaçınılmazlığı oranında, pek parlak bir sonuçtur.Bütün bunlara karşı Leibniz, Tanrılık düzeyde, olabildiğince iyimserdir (optimist). Sanki Nietzsche'ninkötümserliğini (pesimist) yüz elli yıl öncesinden sezmiş de onu şimdiden karşılamak istermiş gibidir. Şöyle der:Dünyamız, mümkün olan dünyaların en yetkinidir. Bu yetkin dünyada her şey en iyidir. Voltaire, Candide adınıtaşıyan çok hoş kitabında, ona, mümkün olan alemlerin bu en mükemmelinde sana bir temiz sopa çekersem budamı en iyidir? sorusunu soracaktır, ama bu soruya daha bir hayli yıl vardır (Alman düşünürü Leibniz öldüğü yıl,Fransız düşünürü Voltaire yirmi iki yaşındaydı).Leibniz'e göre özdek (madde) sadece, Spinoza'da olduğu gibi, yer kaplama niteliğiyle açıklanamaz, Özdek, cansızbir yer kaplamadan ibaretse çekme, itme, sıcaklık, ışık nedir? Özdek, her şeyden önce bir direnmedir, bir güçtür(kuvvet). Evrendeki sayısız güçler arasındaki birliği sağlayan, Tanrıca önceden kurulmuş ve saptanmış bir uyum,biröncel düzen'dir (Fr. L'harmonie preetablie). Leibnizin açısından erdem, doğuştandır, dışarıdan gelmiş bir bilgininsonucu değildir. Çünkü dışarıdan hiçbir bilgi gelemez. Ne doğum ne de ölüm vardır. Bunlar, ancak, monatlarınsonsuz gelişmesinde birer görünüşten ibarettir. Ölmezlik, bir zorunluluktur. İnsan, kendi öz tabiatına karşıbağımsız, kendi kendine karşı özgür olamaz. Şu halde, erdem, bir zorunluktur. Tanrı, bu monatlar monadı,mümkünolan alemlerin en iyisini zorunlu olarak yaratmıştır. Kötülükler, ancak, eşyanın ayrıntılarındadır ve iyiliklerinparlaklığını artırmaya yararlar. Yoksa, bütün, en yüksek derecede mükemmeldir. Bu mükemmel bütünde her şeymükemmeldir. Şu halde erdem, bu mükemmelliğin zorunlu sonucudur. Mükemmel bütünde hiçbir şey, isteyebilsede, bu mükemmellikten kurtulamaz. Şu halde erdemsizlik, mümkün değildir. Tanrılık irade, Tanrılık zekanınemrindedir. Tanrı, ne tabiatın ve ne de erdem yasalarının özgür yaratıcısı değildir. Yaratmak zorundaydı, yarattı.Evren gibi, erdem de; bu zorunluğun ürünüdür. Mutlu olmak için mutlu bir çevrede yaşamak gerekiyor. Leibniz,mutluluklarını arayan insanlara bu çevreyi göstermektedir: Dünya Tanrılık düşüncede sonsuz sayıda mümkünevrenler vardı, diyor Leibniz. Bunlardan ancak bir tanesi var olabilirdi. Tanrının başka bir evren yerine bunuseçmesini gerektiren neden, onun sonsuz iyiliği, sonsuz bilgeliği, sonsuz gücüdür. Tanrı iyiliğinin, bilgeliğinin,gücünün ona seçtirdiği en iyi olacaktı elbet. Sevilen şeyin mutluluğu, kişiyi mutlu kılar. Tanrının yetkinliğini seyredalarak, her türlü iyiyi yaratanı gereği gibi seven kişilerin zorunlu mutluluğu da bundan ötürüdür. Evrenin düzeninibiraz anlayabilseydik, onun, en bilgili insanların istediklerini kat kat geçtiğini, onu olduğundan daha iyi kılmanınmümkün olmadığını görürdük. Bu evren, yalnız genel olarak bütün için değil, aynı zamanda ayrı ayrı her birimiziçin de en iyi evrendir (Monadoloji, 53, 55, 90. fıkralar). Fransız düşünürü Voltaire (1674-1778), ünlü FelsefeSözlüğü'nün Her şey iyidir (Bien-tout est) maddesinde, Leibnizin bu düşüncesini şöyle eleştirmektedir: Bir elmayıyedik diye sonsuz bir ömür süreceğimiz bir haz ülkesinden kovulmuşuz. Bin bir yoksuluk içinde, hepsi acı çekecekve başkalarına da çektirecek çocuklar meydana getirmişiz. Önümüzde bütün hastalıklara tutulmak, bütün dertlereuğramak, acılar içinde ölmek, sonra da, bir fenalık olarak, yüzyılların sonsuzluğu içinde yanmak var. Leibniziniyilik, yetkinlik dediği bu mu? Mesanemde bir taş mı peydahlanıyor, bu hayran olunacak bir mekaniktir. Taşlıusareler yavaş yavaş kanıma karışıyor, oradan böbreklere süzülüyor, sidik borusundan geçip mesaneye yerleşiyor,orada yetkin (mükemmel) bir Newton çekimiyle birikiyor. Ben de bu dünyanın en yetkin düzeni içinde ölümden binbeter sancılar çekiyorum. Bir cerrah geliyor, apış arama sivri bir şiş saplıyor, taş zorunlu bir mekanikleparçalanıyor,ben de aynı mekanikle dayanılmaz acılar içinde ölüyorum. Bütün bunlar iyidir, öyle mi? İşte taştan, damlahastalığından, bütün cinayetlerden, bütün acılardan, ölümden meydana gelmiş anlaşılmaz bir genel iyilik (FelsefeSözlüğü, I. cilt, s. 105).Voltaire, ayrıca, dünya görüşünü de bir Suriye masalıyla açıklamaktadır: Erkekle kadın, dördüncü kat gökteyaratılmışlar. Cennet yemeği yerine kuru peksimet yemeye kalkmışlar. Cennet yemeği deri deliklerinden uçupgidermiş. Ama peksimet yiyince ayakyoluna gitmek gerekmiş. İyice sıkışmış oldukları halde ayakyolunu arayankadınla erkek, rastladıkları bir meleğe yol sormuşlar. Melek de onlara, dünyamızı göstererek, işte, demiş, buradanaltmış milyon fersah ötede şu, gördüğünüz küçük yuvarlak yok mu, evrenin, ayakyolu orasıdır. Mümkün olanalemlerin en yetkininde yaşıyoruz, öyle mi?.. Fransız alaycılığını dürtmek için bu saf Alman düşüncesinden dahauygun bir konu bulunamazdı. Alman düşünürü Leibnizin bu iyimserliği, Fransız düşünürü Voltaire'i bir haylieğlendiriyor. Candide adlı yapıt, böylesine bir eğlencenin ürünüdür. Candide, sözcük anlamını canlandıran, açıkyürekli, budalamsı bir kişidir. Eskilerin safderun dedikleri, Leibnizin bu iyimserliğine inanmış, bön biroğlancağızdır. (Voltairein L'Ingenu adını taşıyan, aşağı yukarı aynı anlama gelen bir romanı ve bir kişisi daha
vardır. Onda da XVii'nci yüzyıl Fransa'sıyla alay eder. Voltairein örnek Fransızlara özgü kişiliği bualaycılığındadır). Voltaire, Candidei altmış beş yaşında yazdı. Leibniz öleli kırk üç yıl olmuştu. Oysa, düşünceleri,bir başka büyük Alman düşünürü Christian Wolff'un (1679-1754) da yardımıyla çağını etkilemiş, geniş yankılaruyandırmıştı. Wolff, Leibnizin dağınık düşüncelerini bilimsel bir sistem içinde toplamıştı. XViii'nci yüzyılın ikinciyarısı başlarken, bütün Alman üniversitelerinde bu iki büyük düşünürün Leibnizo-Wolffien adı verilen karmaöğretisi okutuluyordu.Bu öğreti, evrenin iyi bir Tanrı eliyle yaratıldığını, mümkün alemler içinde mümkün olan en iyi alem olduğunuilerisürmekteydi. Görülen kötülükler bir zorunluğun sonucuydu. Tanrısal sorumluluğun bu kötülüklerde parmağıyoktu. Doğada her şey zorunlu olarak var olmaktaydı. Yeter neden (sebeb-i kafi) olmadan hiçbir sonuç doğmazdı.Bununla beraber, insanoğlunun tikel buyrultusu (cüzi irade) da vardı. Yeter nedenlerin zorunlu sonuçlaragötüreceğişu ya da bu yolu seçebilirdi. İnsanoğlu, önüne açılmış olan birçok yollardan dilediğini seçmekte özgürdü. Candide,Baron Tunder-ten-Tronk'un şatosunda oturuyor. Sayın Baronun kız kardeşinin evlilik dışı çocuğudur. Ekmek eldensu gölden keyfince yaşamaktadır.Mutludur. Öğretmeni sayın Pangloss, genç ve saf Candide'e, yeter nedensiz hiçbir sonuç olamayacağını vemümkün alemlerin en iyisinde Baron hazretlerinin şatosunun mümkün şatoların en iyisi olduğunu öğretmektedir.Ancak zavallı Candide, Baronun kızı sevimli Bayan Kunegond'a aşık olduğu için, mümkün alemlerin en iyisindekimümkün şatoların en iyisinden kovulacak, bu rahat yaşayıştan ayrılmak zorunda kalacaktır. Kafası, Leibnizo-Wolffien iyimserliğiyle doldurulmuş olan delikanlının acıklı ve gülünç öyküsü böylece başlamaktadır. İlkin, onu,Bulgarların asker toplayıcıları yakalıyorlar (Voltairein Bulgarlar dediği Prusyalılardır).Abarlara karşı savaşa sokuyorlar (Voltairein Abarlar dediği de Fransızlardır, sözünü ettiği savaş da 1756'dabaşlayan Yedi Yıl Savaşlarıdır). Candide, mümkün alemlerin en iyisindeki mümkün savaşların en iyisindenmümkün davranışların en iyisini yaparak, sıvışıyor. Oysa, gene de, şöyle düşünmektedir: Yeter nedensiz hiçbirsonuç yoktur. Her şey zorunlu olarak zincirlenmiş, en iyi amaç için düzenlenmiştir. Sayın Bayan Kunegond'unyanından kovulmam, kırbaçlanmam, ekmeğimi kazanmak için dilenmem gerekiyordu elbet. Bütün bunlar başkatürlü olamazdı. Bundan sonra, mümkün alemlerin en iyisinde, Candide'in başına gelmedik bela kalmıyor.Soyuluyor, dayak yiyor, bindiği gemi batıyor; insanların birbirlerini ezdiklerini, birbirlerinin kuyularınıkazdıklarını, kendi mutluluklarını başkalarının mutsuzluklarında bulduklarını görüyor. Ona göre bütün bunlar yeternedenler yüzünden, mümkün alemlerin en iyisinde olup biten, zorunlu sonuçlardır.Candide, bu arada, sayın Bayan Kunegond'u; sevgili öğretmeni Pangloss'u, Pangloss'un öğretisine karşı çıkankötümser düşünür Martini bulmuştur. Bunların da başlarına, mümkün alemlerin en iyisinde, gelmedik belakalmamıştır. Hastalanmışlar, dövülmüşler, çirkinleşmişlerdir.Hep birden İstanbul'a geliyorlar. Voltaire, gerçek saydığı düşünceyi, bir Türk düşünürüne söyletmek istemiştir. Bugerçek düşünce, ne Pangloss'un öğrettiği iyimserlik, ne de Martinin öğrettiği kötümserliktir. Gerçek düşünce,iyimserlikle kötümserliğin ortasında, dünyayı olduğu gibi gören, iyi yönleriyle olduğu kadar, kötü yönleriyle dekabul eden bir düşüncedir. Artık Candide, bütün bönlüğüne rağmen, kuşkulanma yoluna girmiştir. SayınöğretmeniPangloss'a soruyor: Peki, sevgili Pangloss, asıldığınız, parçalandığınız, dayak yediğiniz, kürek cezasında acıçektiğiniz zamanlarda da gene dünyada her şeyin yolunda gittiğini düşündünüz mü?. Oysa Pangloss da, Martingibi, kendi düşüncesinde direnmektedir.Panglossia Martin, durup dinlenmeden, tartışmaktadırlar. Bu sırada Candide, Pangloss ve Martinin gözlerininönünden kocaman kayıklarla Erzurum'a, Limnos'a, Midilli'ye sürülen paşalarla beyler geçmektedir. Sürülenlerinyerlerini almak için başka paşaların; başka beylerin geldikleri görülmektedir. Sonra, sıraları geldikçe; bunlar dasürülmekte, öldürülmektedirler. Babıali'ye sunulmak üzere içleri samanla doldurulmuş sıra sıra insan kafalarıgeçirilmektedir. Tartışmalarının hiçbir sonuca bağlanamayacağını anlayan Candide, Pangloss ve Martin, bir Türkdervişine başvuruyorlar. Pangloss söz alarak: Sayın derviş, diyor, size, insan denilen bu acayip yaratığın niçinyaratıldığını sormaya geldik?.. Derviş, onlara ters ters bakarak: Sen ne karışıyorsun be adam, diye karşılık veriyor,bu senin işin mi ki?..Candide, araya girerek: Fakat sayın efendim, diye sızlanıyor, yeryüzünde ne kadar çok kötülük var?.. Derviş genesüzüyor onları: İyilik olmuş, kötülük olmuş, bundan ne çıkar, diye karşılık veriyor, padişahımız Mısıra bir gemigönderdiği zaman içindeki sıçanların rahat olup olmadıklarını düşünüyor mu? Pangloss dayanamıyor: Peki, ohaldene yapmalı? diye soruyor. Türk dervişi tek sözle karşılıyor bu soruyu: Susmalı. Pangloss: Sizinle, nedenler vesonuçlar üstüne, mümkün alemlerin en iyisi üstüne, kötülüğün doğuşu, ruhun özü üstüne konuşmaya gelmiştik,diye
- Page 2 and 3:
ORHAN HANÇERLİOĞLUDört Bin Yıl
- Page 4 and 5:
Ölüler KitabıEvren-TanrıAydınl
- Page 6 and 7:
Aydınlık, Ama Kaç Mumluk?Sakal B
- Page 8 and 9:
nesne başka nesneleri yansıtır v
- Page 10 and 11:
Ama gene de karşılanması gereken
- Page 12 and 13:
ürünüdür de.Ancak iş, gittikç
- Page 14 and 15:
kendi organlarının işini doğaya
- Page 16 and 17:
Volney'e göre, bütün bu basamakl
- Page 18 and 19:
çağırır. Bu kaynak, birinci kay
- Page 20 and 21:
tükenecektir. Büyük boşluk, ine
- Page 22 and 23:
Kimsenin dostu ve konuğu kalmadı
- Page 24 and 25:
mitolojik kalıntıların en ilginc
- Page 26 and 27:
EVREN-TANRI. İlk din kitabı, İ.
- Page 28 and 29:
tarafından yenilen atalarınızın
- Page 30 and 31:
hayallere sürükleyen ve her türl
- Page 32 and 33:
olduğunu gördü (İbid, 9-103). G
- Page 34 and 35:
kızkardeşleri, sevgilisinin bir e
- Page 36 and 37:
felsefede ölçü, bilimde ölçü,
- Page 38 and 39:
aşında bilim tekniği meselesi ge
- Page 40 and 41:
derecede yüzünü göstererek öğ
- Page 42 and 43:
Klazomen'li Anaksagoras (İ.Ö. 500
- Page 44 and 45:
İyinin ya da kötünün sayısı,
- Page 46 and 47:
arasında ve zevkli bir ömür sür
- Page 48 and 49:
oyundan, görevinden vb. eşdeyişl
- Page 50 and 51:
Platon'un örnek devleti üç sın
- Page 52 and 53:
Bunun da en kısa yolu, eğriliği
- Page 54 and 55:
zorunsuz olarak seyredişidir. Yuna
- Page 56 and 57:
gerçeğe yaklaşmaktadır. Bununla
- Page 58 and 59:
erişmek yollarını aramak olmalı
- Page 60 and 61:
sağlamak üzere, yoksulluk ölçü
- Page 62 and 63:
ki kimseyi kötülemez, kimseyi öv
- Page 64 and 65:
ölümlü erişememiştir. Bilgelik
- Page 66 and 67:
Unutulmamalıdır ki, bütün bu d
- Page 68 and 69:
yasaklamışlardır. Çünkü büy
- Page 70 and 71: evresi, ikincisine Aristotelesçi H
- Page 72 and 73: İnsan zekası, yüzyıllar boyunca
- Page 74 and 75: BÜTÜN BUNLAR YETMEYİNCE. Ne var
- Page 76 and 77: Ganimet (savaşta ele geçirilen he
- Page 78 and 79: karışık, açık seçik olmayan s
- Page 80 and 81: insanı tanrının bağışı kurta
- Page 82 and 83: Bu bitmişlikte, bu durmuşlukta ek
- Page 84 and 85: 7- Toplumsal yaşayışın doğal k
- Page 86 and 87: sonraki Şia denir. Şia-i Ula, Hal
- Page 88 and 89: Tasavvuf (sophos), bu düşünce ak
- Page 90 and 91: 2- İmamın her yaptığı gerçekt
- Page 92 and 93: Xi'nci yüzyılın sonlarına doğr
- Page 94 and 95: koyarsa öldürüleceğini bilir. G
- Page 96 and 97: Artık Melamilik, Arap ve Acem dü
- Page 98 and 99: Dante, Petrarca, Boccacio yeniden d
- Page 100 and 101: onu ozan-düşünür olarak nitelen
- Page 102 and 103: yeniden doğurtulmaktadır. Yeniden
- Page 104 and 105: yoksulunun bile giymekten utanacağ
- Page 106 and 107: temsilcisi vardır: More, Bacon, Ca
- Page 108 and 109: Japonya'ya doğru yola çıktık di
- Page 110 and 111: olaya önemsememesinden yararlanan
- Page 112 and 113: yaşamak.2- İşlerimde kanılara v
- Page 114 and 115: istediğim de bu değil. Ben, sadec
- Page 116 and 117: korumak çabası, erdemin ilk ve bi
- Page 118 and 119: Spinoza, ünlü yapıtının beşin
- Page 122 and 123: direnmek istiyor: Ama bu sözleri d
- Page 124 and 125: İnsanlardan çok az şey istediği
- Page 126 and 127: Antikçağ aydınlanmasının başk
- Page 128 and 129: Bir başka Fransız düşünürü,
- Page 130 and 131: tasarımlar kurma gücüne sahip ol
- Page 132 and 133: akılsızlıktır. Ruhu maddeden ay
- Page 134 and 135: payınıza ya ırgatlık, ya da day
- Page 136 and 137: asıl bu nimetlerdir.Rousseau, yap
- Page 138 and 139: SAKAL BIRAKMA ÖZGÜRLÜĞÜ. İnsa
- Page 140 and 141: ir nitelik olduğunu ilerisürüyor
- Page 142 and 143: sevdikleri şeylere yaklaşır ve s
- Page 144 and 145: duyurursa hoş ve ancak bu isteği
- Page 146 and 147: on, Goldoni elli iki yaşındaydı,
- Page 148 and 149: söylenmiştir. Condillac da Traite
- Page 150 and 151: Özgürlükle zorunluk (hürriyetle
- Page 152 and 153: evrende evrenselleşen (objektifle
- Page 154 and 155: söyleyebilmenin çabası içindedi
- Page 156 and 157: ve sanatın, dinin, felsefenin özg
- Page 158 and 159: geneller'dir ve bundan ötürü de
- Page 160 and 161: Aristoteles, Kant, Descartes vb. gi
- Page 162 and 163: 1849 yılında doğacak olan bir b
- Page 164 and 165: söylerse bahsi kaybedecektir.Tanr
- Page 166 and 167: çerçevesi içine kapanarak bir ö
- Page 168 and 169: toplum düzeni'yle (Fr. Ordre) somu
- Page 170 and 171:
ir hayli şaşkınlık uyandıran b
- Page 172 and 173:
gerektiğini bilmektedir. Erdeme uy
- Page 174 and 175:
Raskolnikov kendisini güçsüzlük
- Page 176 and 177:
Ondokuzuncu yüzyıl başlarken, Fr
- Page 178 and 179:
aldattıklarını kanıtlamaya çal
- Page 180 and 181:
iri Buridanus, öteki Oresmius'tur.
- Page 182 and 183:
1. Tek üretici güç toprak, tek
- Page 184 and 185:
savaş da anamalcılığın suçu d
- Page 186 and 187:
(vahşet), çobanlık çağı, tar
- Page 188 and 189:
çalıştıkları sistem ancak topt
- Page 190 and 191:
tutkuların bir yana bırakılıp p
- Page 192 and 193:
süreçlerin hiçbiri metafizik yö
- Page 194 and 195:
toplumda ve bilinçte) geçerlidir:
- Page 196 and 197:
ne var ki son çözümlemede geliş
- Page 198 and 199:
içinde oldukları ve bu bağlantı
- Page 200 and 201:
olmalıdır. Pek romantik olan bu k
- Page 202 and 203:
zorundasınız, anlamına). Nerede
- Page 204 and 205:
Albert Birot' ya göre, gittikçe e
- Page 206 and 207:
kapının öbür kanadını nasıl
- Page 208 and 209:
Görüldüğü gibi, Tanrıtanımaz
- Page 210 and 211:
Her iki hekimin de demek istediği
- Page 212 and 213:
da hiçbir anlamı yok demektir.Her
- Page 214 and 215:
Varoluşçuların bu düşünceleri
- Page 216 and 217:
Varoluşçuluğun sorumluluk duygus
- Page 218 and 219:
ırakmakla varılamaz. Hayır, her
- Page 220 and 221:
asamak ya da basamaklardan bağıms
- Page 222 and 223:
yitireceği yolundaki ünlü varsay
- Page 224 and 225:
ilimin tüm dışında ve metafizi
- Page 226 and 227:
yıldan beri hesaplar bir hayli de
- Page 228 and 229:
Bu, bir töresel (ahlaki) güç de
- Page 230 and 231:
tanıtlamaya uğraşır. Ona göre
- Page 232 and 233:
gerginlik (Fr. Tension) vb. gibi pe
- Page 234 and 235:
görmezlikten gelip, onun idealist
- Page 236 and 237:
açıklayabileceğini sezdirmişti.
- Page 238 and 239:
etkenin, maddi ya da gayrı maddi o
- Page 240 and 241:
8- Herkesin bize tekme attığını
- Page 242 and 243:
Bireyin önemsizliğini belirten bu
- Page 244 and 245:
ve saatlerimiz küçük kervanımı
- Page 246:
doğumu var. İlk bilimsel evrendo