Platon'un örnek devleti üç sınıftan kurulmuştur: Yargıçlar, askerler, çömlekçiler (çiftçiler, zanaatkarlar, eşdeyişlehalk)... Yargıçlar, devleti yönetip adaleti gerçekleştireceklerdir. Askerler, devleti koruyacaklardır. Çömlekçiler dedevleti besleyeceklerdir. Mülkiyet, gereği gibi çömlek yapabilsinler diye, sadece çömlekçilere tanınmıştır.Yargıçlarla askerlerin mülkiyet hakları yoktur. Malı olan kişinin aklı malında olur, ne yargıçlık edebilir, ne deaskerlik. Bu yüzdendir ki yargıçlarla askerler mal kaygısından kurtarılmışlardır. Çömlekçilerinse akıllarınınmallarında olmaları gerekir, çünkü böylelikle daha iyi çömlek yaparlar. Yargıçlarla askerler, kışlalarda oduğu gibi,ortak sofralara oturup çömlekçilerin ürünlerini yiyeceklerdir. Toplum, böylesine bir işbölümü içindedir. Yargıçlarlaaskerler, gereği gibi yönetip savaşabilsinler diye, müzik ve jimnastikle eğitilirler. Yargıçlarla askerlere evlenipçoluğa çocuğa karışmak, bir başka deyişle aile kurmak da yasaklanmıştır. Ailesi olan kişinin aklı ailesinde olur, neyargıçlık edebilir ne de askerlik. Çömlekçilerse aile kurmalıdırlar, böylelikle, çoluk çocuk elbirliğiyle daha iyiçömlek yaparlar. Aşkı devlet düzenleyecektir. İlk iki sınıfta isteyenin istediğiyle sevişmesi yasaklanmıştır. Devlet,kuşakların sağlığı bakımından ölçüp biçerek, sevişmelerine izin verirse sevişebileceklerdir. Sevişmek, ancakböylesine koşullarla, serbesttir. Çocuklar da, ilk iki sınıfta, devletindir. Devlet, çocukları alıp büyütecek, eğitecek,öğretecektir. İlk iki sınıf çömlekçilerin işine, çömlekçiler de ilk iki sınıfın işine asla karışmayacaklardır. Her sınıfkendi işiyle uğraşıp toplumunu mutlu kılacaktır.Görüldüğü gibi, Platon'un örnek devletinde toplumculuk bir kuruntudan başka bir şey değildir. Büyük yükü çekenüretici sınıf eski düzende sürüp gitmektedir. İlk iki sınıfta sadece iki gelenekle savaşılmaktadır: Mülkiyet ve aile...Çocukların ana babalarıyla bağları kesinlikle koparılmıştır. Ne çocuk anasını, ne baba oğlunu tanımayacaktır.Çocuklar, toplumun çocuklarıdırlar. Böylece, hısımlık denilen bağ da ortadan kalkmış olacağından herkes birbirinekardeş (eski deyişle, birader ya da hemşire) diyecektir. Bu sonuçla kutsal kardeşlik de sağlanmış olacaktır.Bu örnek devletin gerçekleştiği yurt (cite, kent), on iki bölgeye ayrılacaktır. Her bölgeye, eşit topraklı, üçüncüsınıftan 5040 aile yerleştirilecektir. Niçin? diye soracaksınız. Pythagoras'tan kalma sayı mistikliğinihatırlamalısınız. 1 x 2 x 3 x 4 x 5 x 6 x 7= 5040 kutsal bir sayıdır. Bu ailelere dağıtılan toprakların gerçekmülkiyeti devletindir, onlara geçici mülkiyeti (hukuk deyimiyle, zilyetliği) verilmektedir. Çömlekçiler, eşitliğinbozulmaması için, topraklarını satamazlar. Peki, gün geçtikçe bu ailelerin sayısı artarsa ne olacak? Yargıçlar, buartışı önlemekle görevlidirler, 5040 sayısı bozulmamalıdır. Yargıçlar gereğinden çok çocuk doğumunuönleyemezlerse, kutsal sayıyı bozacak olan kuru kalabalık sömürgelere sürülmelidir. Böylece, sömürgeciliği de ilerisürmekle toplumun yararına başka toplumların ezilmesini yeğliyor Platon.Çömlekçilerin topluluğunda, geçici de olsa mülkiyet bulunduğu gibi, miras kurumu da vardır. Platon'a göre 5040küçük birliğin bozulmaması için miras en büyük oğula kalmaktadır. Öteki çocukların baba yurdunda hiçbir haklarıyoktur. Bu 5040 aile bir arada yemek yiyip, bir arada oturmak zorundadır. Herkes birbirini gözetlemekle görevlidir.Toplumun yararına aykırı bir davranış ya da bir söz sezen, hemen yargıçlara bildirecektir. Bu suçlama, en önemliyurttaşlık ödevidir. Yargıçlar müzik dinleyip askerler jimnastik yaparlarken çömlekçiler de birbirlerinigözetleyeceklerdir, Eğitimsel töre (terbiye ahlaki) alanında, onlara da bu düşmektedir.Platon, sadece belli sınıflar için mülkiyetle aileyi yıkmaya çalıştığı halde, din kurumunu bütün sınıflar içindesteklemektedir. Örnek devlette dinsizlik, ölüm cezasıyla cezalandırılan, en büyük suç sayılmıştır. Tanrılara,cinlere, atalara inanılacaktır. Tüm işlerin tanrılar, cinler, atalar eliyle düzenlenip yürütüldüğüne inanılacaktır.Kötülüklere göz yummayacaklarına, rüşvet vermek yoluyla kandırılamayacaklarına inanılacaktır.Platon, her türlü yeniliklere de düşmandır. Mısırlıların, bir resmin nasıl çizileceğine kadar, her şeyikurallaştırmalarını beğenmektedir. Yenilikler, toplumun sağlam düzenini bozarlar. Bu yüzden örnek devletinkapıları her türlü yeniliklere kapalı kalmalıdır. Yenilikler gençlerden türerler. Bu yüzden yaşlılar gençleri süreklibir baskı altında tutmalıdırlar. Kötü müzik, kötü şiir yasaktır. Bir müziğin, bir şiirin kötü olup olmadığına yargıçlarkarar verir. Onların izni olmadan hiçbir müzik çalınamaz, hiçbir şiir okunamaz.Platon, bu örnek devletini gerçekleştirmek amacıyla, üç kez Syrakuza'ya gitmiş, üçünde de paçasını güçkurtarmıştır. İlk yolculuğunda Syrakusa diktatörü Dionysios'un hışmına uğrayıp köle olarak satılmış, kendisinitanıyan birinin satın almasıyla kurtulabilmiştir. Ünlü Akademi, bu yolculuğun türlü yorgunluklarla biten sonunda,Akademos'un bahçesinde kurulmuştur.Platon, Devlet adlı yapıtında Sokrates'i şöyle konuşturmaktadır: Bana kalırsa Adeimantos, mutluluk toplumiçindir. Biz devletimizi bütün topluma mutluluk sağlasın diye kuruyoruz. Yoksa, bir sınıf, ötekilerden daha mutluolsun diye değil. Çünkü, kurduğumuz devlette doğruluğu, kötü yönetilen devletlerdeyse eğriliği bulmaktayız. Yurt,baştan başa mutlu olacak. Bir heykeli boyarken biri çıkar da, vücudun en güzel yerlerine en güzel renklerikoymadığımızı, örneğin yüzün en güzel yeri olan gözleri niçin erguvana değil de karaya boyadığımızı sorarsa, onadiyebiliriz ki, ne tuhaf adamsın, sence güzele boyamak için gözü göz olmaktan çıkarmak mı gerek? Sen heykelin
ütünüyle güzel olmasına bak, bütünün güzelliği için gözlerin kara olması gerekiyordu. Koruyucular için de,böylece, onları koruyucu olmaktan çıkartacak bir mutluluk gerekmez. Çiftçilere de bayramlıklar giydirip, altınlartakıp, toprağı ister işleyin ister işlemeyin; çömlekçilere de ocak başında yan gelip kadeh tokuşturun, arada bir detezgaha geçip dilediğiniz kadar çömlek yapın mı diyeceksin? Bütün yurdun mutlu olması için koruyucununkoruyuculuğunu, çömlekçinin de çömlekçiliğini gereği gibi yapması gerekir. Biz, toplum için gerçek koruyucular,ona hiçbir kötülük etmeyecek koruyucular istiyoruz. Toplum için koruyucular ararken gözettiğimiz nedir? Bukoruyuculara en büyük mutluluğu sağlamak mı, yoksa bütün yurdu göz önünde tutup herkesin mutluluğunusağlamak mı? Evet, koruyucularla yardımcıları kurduğumuz düzene bakıyorlar mı, hem kendilerini, hembaşkalarınıgörevlerinde usta olmaya zorluyorlar mı? Böylece de bütün yurt gelişip en iyi yönetime kavuşunca her sınıfdoğanınverdiği mutluluk payını alabiliyor mu? İşte asıl buna bakmalı Adeimantos... (Devlet, dördüncü bölüm, 419-421).Platon'un örnek devletinde, yargıçlarla savaşçıların jimnastikle müzik mutluluklarına karşı, çömlekçiler de,evrensel mutluluktan; sadece iyi yönetilmek mutluluğu paylarını almaktadırlar.Yüzyıllarca sonra Thomas Morus'ün Büyük Britanya adasında düşleyeceği hiçbir yerde olmayan, eşdeyişle hayalürünü olan anlamındaki ütopya'nın ilk örneği Platon'un Devlet'idir.İnsanlar, bilimsel pratiğin denetinden yoksun başıboş düşünceleriyle hayal kurmakta yarışıyorlar.HER İŞE YARAYAN ERDEM. Thrasymakhos'la Platon'un Devlet adlı yapıtının birinci kitabında karşılaşıyoruz.Khalkedon'lu (Kadıköylü) olduğunu oradan öğreniyoruz. Yanında Kleitophon ve Kharmantides adlı öğrencileri devar. Kharmantides söze karışmıyor. Pire'de, kocamış zengin Kephalos'un evinde toplanmışlar. Sokrates herzamankigibi, tatlı tatlı konuşmaktadır. Odada, onlardan başka, Sokrates'in öğrencileri olan Platon'un kardeşleri Glaukon'laAdeimanthos, Kephalos'la oğulları Lysias ve Polemarkhos, bir de Entydemos var. Söz, önce yanlışlıktan açılıyor.Sonra, paranın ne işe yaradığı, dnğruluğun ne olduğu tartışılmaya başlanıyor. Sokrates'in bulunduğu bir topluluktasözün dönüp dolaşıp doğruluk üstüne çekilmemesi olacak iş değildir. Sokrates, konuşmanın dizginlerini, hemen,güçlü avuçlarına alıveren soylu bir kişiliktir. Sofist öğretmen Thrasymakhos'u kızdıran da bu olsa gerek. Platon'unkaleminden Sokrates'in deyişine göre, biz böyle konuşurken Thrasymakhos birkaç kez söze karışacak olmuştu.Yanındakiler, konuşmamızı sonuna kadar dinlemek istediklerinden, bırakmamışlardı onu. Ben konuşmaya araverince tutamadı kendini. Bir vahşi hayvanın sinsiliğiyle toparlanıp, parçalayacakmış gibi saldırdı üzerime.Thrasymakhos'a göre erdem, güçlünün işine gelendir. Toplumu güçlülerin yönetmesi doğa kurallarına uygundur.Hak dediğimiz şey, zor kullanmaktan doğmuştur. Haklıyla haksızı kanunlar ayırır, kanunları yapanlarsa güçlülerdir.Nelerin yasak olup, nelerin yasak olmadığını zor kullanan güçlüler buyurur. Güçlünün ölçüsü sadece kendiçıkarıdır. Güçlünün çıkarı, uygarlığa erişmemiş toplumlarda yumruk gücüyle, uygar toplumlarda kanun gücüylesağlanır. Bu iki güç arasında hiçbir ayrılık yoktur. Her düzen, güçlünün işine geldiği gibi kurulur. Tek gerçek,güçlü olmaktır. Şu var ki, töre çenebazlarının yanıldığı yerlerde, haksızlığı ya büyük ölçüde başarmak ya da gizliceyapmak gerekir. Ayıplanan haksızlıklar küçük ya da hemen sırıtıveren haksızlıklardır. Toplumlar, büyük ölçüdebaşarıları haksızlıkları alkışlarlar. Haksızlık etmek, başarı sağlar, kazanç sağlar. Bunun için de haksızlık etmek,iyidir.Thraysmakhos, Sokrates'i ürküten o saldırışıyla, bu düşünceyi şöyle savunuyor: Ey Sokrates, nedir bu sizindeminden beri ettiğiniz boş sözler? Karşı karşıya geçmiş, budalaca sorular, karşılıklarla birbirinizin önünde yerlereyatıyorsunuz. Doğruluğun ne olduğunu gerçekten öğrenmek istiyorsan, yalnız sormakla kalma, başkalarının verdiğikarşılığı da alkış toplamak için çürütmeye kalkma. Sormak, karşılık vermekten kolaydır. Sen de karşılık verbakalımsöylenene, neymiş sence doğruluk? Sana kalırsa çobanlar, koyunlarla öküzleri, efendilerinin ve kendilerininyararına değil, koyunlarla öküzlerin yararına beslerler. Sence, kentlerin başındaki yönetmenlerin de, sürülerinbaşındaki çobanlar gibi, gece gündüz düşündükleri kendi işlerine gelen değildir. Sen, doğruyla doğruluğu, eğriyle,eğriliği anlamaktan çok uzaksın, bunu bilmiyorsun; Doğrulukla doğru, aslında bir başkası için yararlı olan,güçlünün, yönetenin işine yarayan şeydir; güçsüzün, yönetilenin de zararınadır. Eğrilikse tam tersine. Güçlü, üstünoldukları için yöneticiler işlerine geleni yaparlar. Sen saf bir adamsın koca Sokrates. Şunu anlamalısın ki, doğruadam, her işte, doğru olmayanın karşısında zararlı çıkar. Bir doğruyla bir eğri ortak olsa, bu ortaklığın sonunda,zararda olan hep doğrudur. Doğru adam çok, eğri adam az vergi verir. Almaya gelince iş tersinedir. Doğru adamaz,eğri adam çok alır. Bir eğriyle bir doğru yönetimin başına geçtiler mi, doğru, kendini işe vereceğinden evine bilebakamaz olur. Doğruluğu onun devlet malından faydalanmasına engeldir. Üstelik de, hep doğru kalmak yüzünden,hısımlarını gücendirir. Sen eğriyi gözünün önünde tut ki, doğru olmamanın insana neler kazandıracağını anlayasın.
- Page 2 and 3: ORHAN HANÇERLİOĞLUDört Bin Yıl
- Page 4 and 5: Ölüler KitabıEvren-TanrıAydınl
- Page 6 and 7: Aydınlık, Ama Kaç Mumluk?Sakal B
- Page 8 and 9: nesne başka nesneleri yansıtır v
- Page 10 and 11: Ama gene de karşılanması gereken
- Page 12 and 13: ürünüdür de.Ancak iş, gittikç
- Page 14 and 15: kendi organlarının işini doğaya
- Page 16 and 17: Volney'e göre, bütün bu basamakl
- Page 18 and 19: çağırır. Bu kaynak, birinci kay
- Page 20 and 21: tükenecektir. Büyük boşluk, ine
- Page 22 and 23: Kimsenin dostu ve konuğu kalmadı
- Page 24 and 25: mitolojik kalıntıların en ilginc
- Page 26 and 27: EVREN-TANRI. İlk din kitabı, İ.
- Page 28 and 29: tarafından yenilen atalarınızın
- Page 30 and 31: hayallere sürükleyen ve her türl
- Page 32 and 33: olduğunu gördü (İbid, 9-103). G
- Page 34 and 35: kızkardeşleri, sevgilisinin bir e
- Page 36 and 37: felsefede ölçü, bilimde ölçü,
- Page 38 and 39: aşında bilim tekniği meselesi ge
- Page 40 and 41: derecede yüzünü göstererek öğ
- Page 42 and 43: Klazomen'li Anaksagoras (İ.Ö. 500
- Page 44 and 45: İyinin ya da kötünün sayısı,
- Page 46 and 47: arasında ve zevkli bir ömür sür
- Page 48 and 49: oyundan, görevinden vb. eşdeyişl
- Page 52 and 53: Bunun da en kısa yolu, eğriliği
- Page 54 and 55: zorunsuz olarak seyredişidir. Yuna
- Page 56 and 57: gerçeğe yaklaşmaktadır. Bununla
- Page 58 and 59: erişmek yollarını aramak olmalı
- Page 60 and 61: sağlamak üzere, yoksulluk ölçü
- Page 62 and 63: ki kimseyi kötülemez, kimseyi öv
- Page 64 and 65: ölümlü erişememiştir. Bilgelik
- Page 66 and 67: Unutulmamalıdır ki, bütün bu d
- Page 68 and 69: yasaklamışlardır. Çünkü büy
- Page 70 and 71: evresi, ikincisine Aristotelesçi H
- Page 72 and 73: İnsan zekası, yüzyıllar boyunca
- Page 74 and 75: BÜTÜN BUNLAR YETMEYİNCE. Ne var
- Page 76 and 77: Ganimet (savaşta ele geçirilen he
- Page 78 and 79: karışık, açık seçik olmayan s
- Page 80 and 81: insanı tanrının bağışı kurta
- Page 82 and 83: Bu bitmişlikte, bu durmuşlukta ek
- Page 84 and 85: 7- Toplumsal yaşayışın doğal k
- Page 86 and 87: sonraki Şia denir. Şia-i Ula, Hal
- Page 88 and 89: Tasavvuf (sophos), bu düşünce ak
- Page 90 and 91: 2- İmamın her yaptığı gerçekt
- Page 92 and 93: Xi'nci yüzyılın sonlarına doğr
- Page 94 and 95: koyarsa öldürüleceğini bilir. G
- Page 96 and 97: Artık Melamilik, Arap ve Acem dü
- Page 98 and 99: Dante, Petrarca, Boccacio yeniden d
- Page 100 and 101:
onu ozan-düşünür olarak nitelen
- Page 102 and 103:
yeniden doğurtulmaktadır. Yeniden
- Page 104 and 105:
yoksulunun bile giymekten utanacağ
- Page 106 and 107:
temsilcisi vardır: More, Bacon, Ca
- Page 108 and 109:
Japonya'ya doğru yola çıktık di
- Page 110 and 111:
olaya önemsememesinden yararlanan
- Page 112 and 113:
yaşamak.2- İşlerimde kanılara v
- Page 114 and 115:
istediğim de bu değil. Ben, sadec
- Page 116 and 117:
korumak çabası, erdemin ilk ve bi
- Page 118 and 119:
Spinoza, ünlü yapıtının beşin
- Page 120 and 121:
derecedeki hayvanların, yukarı de
- Page 122 and 123:
direnmek istiyor: Ama bu sözleri d
- Page 124 and 125:
İnsanlardan çok az şey istediği
- Page 126 and 127:
Antikçağ aydınlanmasının başk
- Page 128 and 129:
Bir başka Fransız düşünürü,
- Page 130 and 131:
tasarımlar kurma gücüne sahip ol
- Page 132 and 133:
akılsızlıktır. Ruhu maddeden ay
- Page 134 and 135:
payınıza ya ırgatlık, ya da day
- Page 136 and 137:
asıl bu nimetlerdir.Rousseau, yap
- Page 138 and 139:
SAKAL BIRAKMA ÖZGÜRLÜĞÜ. İnsa
- Page 140 and 141:
ir nitelik olduğunu ilerisürüyor
- Page 142 and 143:
sevdikleri şeylere yaklaşır ve s
- Page 144 and 145:
duyurursa hoş ve ancak bu isteği
- Page 146 and 147:
on, Goldoni elli iki yaşındaydı,
- Page 148 and 149:
söylenmiştir. Condillac da Traite
- Page 150 and 151:
Özgürlükle zorunluk (hürriyetle
- Page 152 and 153:
evrende evrenselleşen (objektifle
- Page 154 and 155:
söyleyebilmenin çabası içindedi
- Page 156 and 157:
ve sanatın, dinin, felsefenin özg
- Page 158 and 159:
geneller'dir ve bundan ötürü de
- Page 160 and 161:
Aristoteles, Kant, Descartes vb. gi
- Page 162 and 163:
1849 yılında doğacak olan bir b
- Page 164 and 165:
söylerse bahsi kaybedecektir.Tanr
- Page 166 and 167:
çerçevesi içine kapanarak bir ö
- Page 168 and 169:
toplum düzeni'yle (Fr. Ordre) somu
- Page 170 and 171:
ir hayli şaşkınlık uyandıran b
- Page 172 and 173:
gerektiğini bilmektedir. Erdeme uy
- Page 174 and 175:
Raskolnikov kendisini güçsüzlük
- Page 176 and 177:
Ondokuzuncu yüzyıl başlarken, Fr
- Page 178 and 179:
aldattıklarını kanıtlamaya çal
- Page 180 and 181:
iri Buridanus, öteki Oresmius'tur.
- Page 182 and 183:
1. Tek üretici güç toprak, tek
- Page 184 and 185:
savaş da anamalcılığın suçu d
- Page 186 and 187:
(vahşet), çobanlık çağı, tar
- Page 188 and 189:
çalıştıkları sistem ancak topt
- Page 190 and 191:
tutkuların bir yana bırakılıp p
- Page 192 and 193:
süreçlerin hiçbiri metafizik yö
- Page 194 and 195:
toplumda ve bilinçte) geçerlidir:
- Page 196 and 197:
ne var ki son çözümlemede geliş
- Page 198 and 199:
içinde oldukları ve bu bağlantı
- Page 200 and 201:
olmalıdır. Pek romantik olan bu k
- Page 202 and 203:
zorundasınız, anlamına). Nerede
- Page 204 and 205:
Albert Birot' ya göre, gittikçe e
- Page 206 and 207:
kapının öbür kanadını nasıl
- Page 208 and 209:
Görüldüğü gibi, Tanrıtanımaz
- Page 210 and 211:
Her iki hekimin de demek istediği
- Page 212 and 213:
da hiçbir anlamı yok demektir.Her
- Page 214 and 215:
Varoluşçuların bu düşünceleri
- Page 216 and 217:
Varoluşçuluğun sorumluluk duygus
- Page 218 and 219:
ırakmakla varılamaz. Hayır, her
- Page 220 and 221:
asamak ya da basamaklardan bağıms
- Page 222 and 223:
yitireceği yolundaki ünlü varsay
- Page 224 and 225:
ilimin tüm dışında ve metafizi
- Page 226 and 227:
yıldan beri hesaplar bir hayli de
- Page 228 and 229:
Bu, bir töresel (ahlaki) güç de
- Page 230 and 231:
tanıtlamaya uğraşır. Ona göre
- Page 232 and 233:
gerginlik (Fr. Tension) vb. gibi pe
- Page 234 and 235:
görmezlikten gelip, onun idealist
- Page 236 and 237:
açıklayabileceğini sezdirmişti.
- Page 238 and 239:
etkenin, maddi ya da gayrı maddi o
- Page 240 and 241:
8- Herkesin bize tekme attığını
- Page 242 and 243:
Bireyin önemsizliğini belirten bu
- Page 244 and 245:
ve saatlerimiz küçük kervanımı
- Page 246:
doğumu var. İlk bilimsel evrendo