asamak ya da basamaklardan bağımsızdır ve özerktir. Hartmann'a göre her basamak, bağlılıkla bağımsızlığı birarada taşır. Hartmann şöyle diyor: Ne tinsel basamaktan yola çıkılarak özdeksel evren, ne de özdekselbasamaktanyola çıkılarak tinsel yaşam anlaşılabilir. Çünkü bir varlık basamağının ulam ve yasaları, öbür varlık basamağınauygulanamaz. Uygulanırsa, o ulam ve yasalar nesnel geçerliklerini yitirirler. Ne var ki bu basamaklar arasındaortak olan temel ulamlar da vardır, basamaklar bu ulamlarla birbirlerine bağlânmışlardır. Ama birlik ve çokluk,çatışma ve uygunluk (Al. Widerstreit und Einstimmigkeit), parça ve bütün vb. ortak ulamları her basamakta başkabir ıra kazanırlar. Daha açık bir deyişle, örneğin örgensel basamaktaki parça ve bütün, ruhsal basamakta aynıparçave bütün değildir, değişik ıradadır. Basamaklar arasında ortak bulunan bu temel ulamlardan başka, altbasamaktanüst basamağa uzanan ulamlar da vardır (Ama üst basamağın ulamları hiçbir zaman alt basamağa sarkmazlar);örneğin zaman, oluş, değişme, etki vb. gibi ulamlar alt basamaktan en üst basamaklara kadar uzanırlar. Bununlaberaber alt basamak ulamlarının tümü, hiçbir zaman üst basamakların içine kadar giremezler.Hartmann bununla şunu demek ister: Öyle ulamlar vardır ki alt basamaktan en üst basamağa kadar yükselebilir(örneğin, zaman ulamı), ama öyle ulamlar da vardır ki ancak belli bir basamağa kadar yükselebilir (örneğin,yerkaplama ulamı. Ancak özdeksel basamaktan örgensel basamağa yükselebilir, ruhsal basamağa çıkamaz).Bundanötürüdür ki her basamak öbürlerine karşı kapalı bir sınır taşır, Hartmann'ın deyimiyle aralarında derin bir yarıkvardır. En alttaki basamak en güçlü, en üstteki basamak en güçsüzdür. Ne var ki en güçsüz olan, aynı zamanda,enbağımsız olandır. Her varlık basamağının kendine özgü yasaları vardır, bu yasalar öteki basamaklarda işlemez.Amabasamaklar arasındaki ilişkileri düzenleyen ulamsal yasalar da vardır. Hartmann bunlara kategorial yasalar diyor:Varlık basamaklarında bir de derece düzeni (Al. Rangordnung) vardır ki birbirlerine göre büyük farklılıklar taşır.Örneğin üst basamaktaki yetkinlik derecesi (Al. Vollendung) daha aşağı basamaktakinden değişiktir, aşağı birbasamakta ona göre yüksek olan basamaktan daha çabuk ve daha kolay yetkinliğe erişilir. Bu hesaba göre vebizzatHartmann'ın da söylediği gibi, varlık basamaklarının en üstünde bulunan insan en az yetkin olanıdır (Bundanzorunlu olarak şu sonuç da çıkıyor: Örneğin insanın törebilimsel yetkinliği hiçbir zaman böbreklerinin yetkinlikderecesine ulaşamaz). Hartmann bu olguyu şu nedene bağlıyor: Yüksek varlık basamaklarındaki varlıklar,yetkinlikleri için daha çok şey gerekserler; yetkinleşmeleri de bundan ötürü daha geç ve daha güç olur.' Bununlaberaber, her basamağın kendine özgü yeter bir yetkinlik derecesi vardır. Her yüksek basamağın ulamı, kendindenaşağıdaki basamağın ulamına göre farklı ve yeni bir şey içerir. Hartmann bu yeni şey'e novum adını veriyor,ulamsalnovum olmadan varlık basamaklarının yükseklik farkı da olamaz diyor. Örneğin kendi kendini düzenleme yeteneğiörgensel basamağa özgü, sorumluluk yeteneği tinsel basamağa özgü birer novum'dur. Her varlık basamağıkendisineözgü novum'larla ötekilerden ayrılır ve aşağı basamakların kimi ulamlarının kendilerine uzanmasına karşın kendibağımsızlığını korur. Yukarı basamağın varlığı, ancak aşağı basamağın taşıyıcı yapısı üstünde olanaklıdır. Ama bu,yüksek basamağın aşağı basamak tarafından belirlendiği anlamına gelmez. Yüksek basamağı aşağı basamaktanayıran ve onun üstüne koyan, ona özgü kategorial novum'dur. Yüksek basamak, aşağı basamakça taşınır, amaonakarşı tümüyle bağımsız ve özgürdür. Hartmann, burada, evrim (Al. Entwicklung) anlayışına da karşı çıkarak nesneldüşünceciliğini açığa vurmaktadır: Evrim düşüncesi (Al. Entwicklungsgedanke), diyor, evrenin tek bir kaynaktançıktığını varsayar.Tüm çeşitlenmeler tek kaynaktan çıkmışsa elbette kendiliklerinden birbirlerine bağlanacaklar ve bir birlikoluşturacaklardır. Evrim düşüncesi, evrenin tek kaynak olarak özdekten ya da tanrıdan çıktığını düşünebilmekgereksinmesinin ürünüdür. Ama böyle bir düşünce havada ve sallantıda kalır. Çünkü ne olaylar bunu tanıtlıyor, nede bunu kabul ettirecek önsel bir neden var (Dikkat edilirse Hartmann burada da felsefenin temel sorununudışındalıyor ve üçüncü felsefenin yolunu tutuyor, olgucu idealizmin ağına düşüyor). Varlık basamaklarının evrimsonucu , olarak birbirinden çıktığını düşlemek onlara ne bir şey katar, ne de onlardan bir şey eksiltir. Olsa olsa,varlık basamaklarına gereksiz yere metafizik bir yük yükler. Oysa varlıkbilimsel düşünme, bu yükü taşıyamaz. Birbuçuk yüzyıldan beri yerinde sayması da bu yüzdendir. Bundan ötürü varlıkbilimsel düşünmeye bu yükünatılmasıyla başlanmalıdır. İdealizmin temel uğraşılarından biri olan varlıkbilim, gene idealistlerce, ama yerine aynıyapıda başka varlıkbilimler önerilerek, eleştirilmiştir.Görüldüğü gibi, bilimsel dilde pek yalın bir gerçeği, dış dünya'yı, eşdeyişle özdek (madde) anlamını dilegetirenvarlık kavramı, idealist düşüncede ya özdekten önce var olanı, ya özdekten bağımsızca var olanı, ya da bilinen
ürünü olarak var olanı dilegetiriyor. Bilimsel dilde varlık özdek ve varoluş onun sonsuz çeşitlilikteki somutbiçimleri'dir. Demek ki varoluş'un özü varlık'tır. Varoluş, varlığın sonsuz ve sınırsız çeşitlilik içindekioluşmasını dilegetirir. Varlıksız varoluş olamayacağı gibi varoluşsuz varlık da olamaz. Ne varlığın dışında birvaroluş, ne de varoluşun dışında varlık kavranamaz. Varlık, varoluşu dilegetiren en soyut kavramdır. Örneğin buanlamda devim, bir varlık biçimidir denir, bu demektir ki devim, özdeğin varoluş biçimidir, çünkü özdek ancakdevim durumunda varolur. Bu anlamdaki varlık terimini de, varoluş teriminden titizlikle ayırdetmek gerekir.Varoluş, hiçbir zaman varlığa indirgenemez. Çünkü böylesine bir indirgeme, çok yanılgılı sonuçlar doğurur.Metafizik ve idealist öğretiler, ya varlığı varoluştan, ya da varoluşu varlıktan üstün tutarak birçok yanılgılaradüşmüşlerdir.VARMIŞ GİBİ. İdealizmin yeni bir biçimi de Alman düşünürü Profesör Hans Vaihinger (1852-1933)tarafından Die Philosophie des Als Ob (l911) adlı yapıtında ilerisürülmüştür. Dilimize sanki felsefesi, ve tutki felsefesi deyimleriyle de çevrilmektedir. Garaudy'nin deyimiyle mızmız, Bachelard'ın deyimiyle profesoralfelsefelerin en belli örneklerinden biridir. Althusser de bu gibi kof varsayımlara profesör dilbazlıkları der.Vaihingere göre bilimsel önermelerin doğrulukları, ancak kendi kendileriyle tutarlı (Os. İnsicamlı, Fr. Coherent)olmalarından ibarettir. Yoksa bize nesneler üstünde hiçbir doğruluk bildirmezler. Ama biz önermelerimizi nesnelersanki böyleymişler gibi düzenleriz. Vaihinger şöyle der: İnsan, tanrının varolup olmadığını bilemeyeceği gibi, onunniteliklerini de bilemeyeceğinden ve tanrısız da olamayacağından (Çünkü, Vaihingere göre, tanrı insansız olabilir,ama insan tanrısız olamaz: O. H.), tut ki tanrı var diye davranmalıdır. Pierre Duhem'den, Henri Poincare'denWilliam James'e, J. M. Baldwin'e kadar daha pek çok profesörün katıldığı bu bilimdışı saymacacılığın pek çokdeğişkeleri vardır (Örneğin pragmacı James tanrıyı varsaymanın insana hiçbir zararı yoktur, buna karşı pek çokyararları vardır, öyleyse yararımıza olduğu için onu varsaymalı der, ünlü İngiliz yazarı ve tarihçisi H. G. Wellsanlaşılması olanaksız bulunanı oluruna bırakma'yı öğütler. Gaston Bachelard da varmış gibi'nin yerine niçinolmasın? deyimini önerir vb.). Bu bilimdışı anlayışa göre örneğin Süleymaniye Camii, Eyfel Kulesi vb. sankiböyleymişler gibi bilimsel hesaplamalarla yapılmıştır. Oysa Süleymaniye Camii ve Eyfel Kulesi, bilimsel hesaplarınsanki böyle değil, gerçekten öyle olduklarını açık seçik tanıtlar; yoksa yüzyıllardan beri sapasağlam kalamazlar,daha yapılırken çökerlerdi. İstanbul Üniversitesi'nde de profesörlük etmiş bulunan Ernst von Aster şöyle der:Gerçekten daire, sonsuz çok ve sonsuz küçük kenarlardan oluşmuş bir çokgen midir? Yoksa daire sanki böyleymişgibi mi sayılıyor? Sanki felsefesi adını taşıyan çağdaş bir bilgi kuramı var. Bu kuram, her türlü kavram kurmalarınfiktif karakterini (kurgusal ya da uyduruk karakterini O. H.) ısrarla belirtir, hatta bu kavramların çelişik olduklarını,sadece karşılıklı olarak birbirini kaldıran iki çelişmeyi taşıdıklarını ilerisürer. Ancak, bu iddia doğru değildir. Bukavramlara tamamıyla çelişmesiz bir şekil verilebilir. Daha doğrusu durum şöyle: Yalnız herhangi bir şekildealgılanabilir bir görünüş haline getirdiğim ya da getirilebilir objelere reel diyebilirim. Bu masanın molekülleri henüzilkece algılanabilirler. Oysa dairenin sonsuz çok ve sonsuz küçük kenarlarını algılamayı istemek, sonsuz çok vesonsuz küçük kenarlar yerine, sayıca çok büyük olsa da, sonlu küçük kenarlar koymak demektir. Bu anlamdadairenin çokgen kenarları, gerçekten reel olmayan, fiktif (yapıntılı) kenarlardır. Ama bu fiksiyon (yapıntı),çokgenlerin çevre ve alanlarına ilişkin kanunları daireye uygulanabilir yapar, öyle ki bizi doğru sonuç'lara götürür.Daire bir çokgendir derken de işte tam bunu demek isteriz (bkz. Aster, Bilgi Teorisi ve Mantık, Macit Gökberkçevirisi, İstanbul 1972, s. 82).VARSAYIM. Çağımız metafizikçilerinin ve idealistlerinin medet umdukları bir kavram da varsayım. Bilimdışıhayallerinin varsayım (Os. Faraziye, Fr., Al. Hypothese, İng. Hypothesis) olduğunu ve bir gün geliptanıtlanmasının olanaklı bulunduğunu ilerisürerler. Oysa insan kafasının ortaya attığı her düşsel sav, bilimselvarsayım değildir.Bilim, pratik doğrulanmalardan sezinlenen varsayımların yeni deneylere yol açmasıyla gelişmiştir. Herhangi birvarsayım, pratikle doğrulanarak gerçeklik ve geçerlik kazanır. Bilimsel varsayım, tanıtlanmış bir olgular dizisiyletemellenir, varbulunan tüm öteki bilimsel olgularla da uyum içindedir ve doğrulukları kesinleşmiş bilimsel bilgilereasla ters düşemez. Eğer bu nitelikleri taşımıyorsa zaten bilimsel varsayım değildir. Bir varsayımın doğrulanmasıiçin gerekli koşullar ya da bilgiler henüz hazır bulunmayabilir, bu durumda bilimsel çaba o varsayımındoğrulanabilmesi için gerekli koşulların hazırlanmasına yönelir. Henüz doğrulanmadığı halde gerekli koşullar vebilgiler hazırlanınca doğrulanabilecek olan varsayımlar, daha önce elde edilmiş bilimsel vargılarla değerlendirilirvetemellendirilir. Varsayım deyimi, mantık terimi olarak, özellikle matematikte vargı deyimi karşıtı olarak kabuledilen önermeyi dilegetirir. Deneysel bilimlerde, deneyin denetimiyle bağlantılı olarak şimdilik kabul edilenönermeyi bildirir. Deneysel bilimlerde bilginler, araştırmalarına başlamak için, bir varsayımdan yola çıkmakzorundadırlar. Çünkü, varılması gereken sonucu elde edebilmek için, o sonucun ön tasarımlarına sahibolmakgerekir. Deneysel bilimlerde varsayımlar, çeşitli yollardan çıkarsanabilir. Örneğin Kepler, Mars yıldızınınyörüngesinin elips biçiminde olduğu yolundaki varsayımını Mars yıldızını gözlem'lerken saptamıştı. ClaudeBernard kurar maddesinin canlı örgenliği zehirleyerek öldürdüğü yolundaki varsayımını yaptığı deney'lerdençıkarmıştı. Arkhimedes (Arşimet)'in, sudaki bir cismin yer değiştirttiği suyun oylumu kadar kendi ağırlığını
- Page 2 and 3:
ORHAN HANÇERLİOĞLUDört Bin Yıl
- Page 4 and 5:
Ölüler KitabıEvren-TanrıAydınl
- Page 6 and 7:
Aydınlık, Ama Kaç Mumluk?Sakal B
- Page 8 and 9:
nesne başka nesneleri yansıtır v
- Page 10 and 11:
Ama gene de karşılanması gereken
- Page 12 and 13:
ürünüdür de.Ancak iş, gittikç
- Page 14 and 15:
kendi organlarının işini doğaya
- Page 16 and 17:
Volney'e göre, bütün bu basamakl
- Page 18 and 19:
çağırır. Bu kaynak, birinci kay
- Page 20 and 21:
tükenecektir. Büyük boşluk, ine
- Page 22 and 23:
Kimsenin dostu ve konuğu kalmadı
- Page 24 and 25:
mitolojik kalıntıların en ilginc
- Page 26 and 27:
EVREN-TANRI. İlk din kitabı, İ.
- Page 28 and 29:
tarafından yenilen atalarınızın
- Page 30 and 31:
hayallere sürükleyen ve her türl
- Page 32 and 33:
olduğunu gördü (İbid, 9-103). G
- Page 34 and 35:
kızkardeşleri, sevgilisinin bir e
- Page 36 and 37:
felsefede ölçü, bilimde ölçü,
- Page 38 and 39:
aşında bilim tekniği meselesi ge
- Page 40 and 41:
derecede yüzünü göstererek öğ
- Page 42 and 43:
Klazomen'li Anaksagoras (İ.Ö. 500
- Page 44 and 45:
İyinin ya da kötünün sayısı,
- Page 46 and 47:
arasında ve zevkli bir ömür sür
- Page 48 and 49:
oyundan, görevinden vb. eşdeyişl
- Page 50 and 51:
Platon'un örnek devleti üç sın
- Page 52 and 53:
Bunun da en kısa yolu, eğriliği
- Page 54 and 55:
zorunsuz olarak seyredişidir. Yuna
- Page 56 and 57:
gerçeğe yaklaşmaktadır. Bununla
- Page 58 and 59:
erişmek yollarını aramak olmalı
- Page 60 and 61:
sağlamak üzere, yoksulluk ölçü
- Page 62 and 63:
ki kimseyi kötülemez, kimseyi öv
- Page 64 and 65:
ölümlü erişememiştir. Bilgelik
- Page 66 and 67:
Unutulmamalıdır ki, bütün bu d
- Page 68 and 69:
yasaklamışlardır. Çünkü büy
- Page 70 and 71:
evresi, ikincisine Aristotelesçi H
- Page 72 and 73:
İnsan zekası, yüzyıllar boyunca
- Page 74 and 75:
BÜTÜN BUNLAR YETMEYİNCE. Ne var
- Page 76 and 77:
Ganimet (savaşta ele geçirilen he
- Page 78 and 79:
karışık, açık seçik olmayan s
- Page 80 and 81:
insanı tanrının bağışı kurta
- Page 82 and 83:
Bu bitmişlikte, bu durmuşlukta ek
- Page 84 and 85:
7- Toplumsal yaşayışın doğal k
- Page 86 and 87:
sonraki Şia denir. Şia-i Ula, Hal
- Page 88 and 89:
Tasavvuf (sophos), bu düşünce ak
- Page 90 and 91:
2- İmamın her yaptığı gerçekt
- Page 92 and 93:
Xi'nci yüzyılın sonlarına doğr
- Page 94 and 95:
koyarsa öldürüleceğini bilir. G
- Page 96 and 97:
Artık Melamilik, Arap ve Acem dü
- Page 98 and 99:
Dante, Petrarca, Boccacio yeniden d
- Page 100 and 101:
onu ozan-düşünür olarak nitelen
- Page 102 and 103:
yeniden doğurtulmaktadır. Yeniden
- Page 104 and 105:
yoksulunun bile giymekten utanacağ
- Page 106 and 107:
temsilcisi vardır: More, Bacon, Ca
- Page 108 and 109:
Japonya'ya doğru yola çıktık di
- Page 110 and 111:
olaya önemsememesinden yararlanan
- Page 112 and 113:
yaşamak.2- İşlerimde kanılara v
- Page 114 and 115:
istediğim de bu değil. Ben, sadec
- Page 116 and 117:
korumak çabası, erdemin ilk ve bi
- Page 118 and 119:
Spinoza, ünlü yapıtının beşin
- Page 120 and 121:
derecedeki hayvanların, yukarı de
- Page 122 and 123:
direnmek istiyor: Ama bu sözleri d
- Page 124 and 125:
İnsanlardan çok az şey istediği
- Page 126 and 127:
Antikçağ aydınlanmasının başk
- Page 128 and 129:
Bir başka Fransız düşünürü,
- Page 130 and 131:
tasarımlar kurma gücüne sahip ol
- Page 132 and 133:
akılsızlıktır. Ruhu maddeden ay
- Page 134 and 135:
payınıza ya ırgatlık, ya da day
- Page 136 and 137:
asıl bu nimetlerdir.Rousseau, yap
- Page 138 and 139:
SAKAL BIRAKMA ÖZGÜRLÜĞÜ. İnsa
- Page 140 and 141:
ir nitelik olduğunu ilerisürüyor
- Page 142 and 143:
sevdikleri şeylere yaklaşır ve s
- Page 144 and 145:
duyurursa hoş ve ancak bu isteği
- Page 146 and 147:
on, Goldoni elli iki yaşındaydı,
- Page 148 and 149:
söylenmiştir. Condillac da Traite
- Page 150 and 151:
Özgürlükle zorunluk (hürriyetle
- Page 152 and 153:
evrende evrenselleşen (objektifle
- Page 154 and 155:
söyleyebilmenin çabası içindedi
- Page 156 and 157:
ve sanatın, dinin, felsefenin özg
- Page 158 and 159:
geneller'dir ve bundan ötürü de
- Page 160 and 161:
Aristoteles, Kant, Descartes vb. gi
- Page 162 and 163:
1849 yılında doğacak olan bir b
- Page 164 and 165:
söylerse bahsi kaybedecektir.Tanr
- Page 166 and 167:
çerçevesi içine kapanarak bir ö
- Page 168 and 169:
toplum düzeni'yle (Fr. Ordre) somu
- Page 170 and 171: ir hayli şaşkınlık uyandıran b
- Page 172 and 173: gerektiğini bilmektedir. Erdeme uy
- Page 174 and 175: Raskolnikov kendisini güçsüzlük
- Page 176 and 177: Ondokuzuncu yüzyıl başlarken, Fr
- Page 178 and 179: aldattıklarını kanıtlamaya çal
- Page 180 and 181: iri Buridanus, öteki Oresmius'tur.
- Page 182 and 183: 1. Tek üretici güç toprak, tek
- Page 184 and 185: savaş da anamalcılığın suçu d
- Page 186 and 187: (vahşet), çobanlık çağı, tar
- Page 188 and 189: çalıştıkları sistem ancak topt
- Page 190 and 191: tutkuların bir yana bırakılıp p
- Page 192 and 193: süreçlerin hiçbiri metafizik yö
- Page 194 and 195: toplumda ve bilinçte) geçerlidir:
- Page 196 and 197: ne var ki son çözümlemede geliş
- Page 198 and 199: içinde oldukları ve bu bağlantı
- Page 200 and 201: olmalıdır. Pek romantik olan bu k
- Page 202 and 203: zorundasınız, anlamına). Nerede
- Page 204 and 205: Albert Birot' ya göre, gittikçe e
- Page 206 and 207: kapının öbür kanadını nasıl
- Page 208 and 209: Görüldüğü gibi, Tanrıtanımaz
- Page 210 and 211: Her iki hekimin de demek istediği
- Page 212 and 213: da hiçbir anlamı yok demektir.Her
- Page 214 and 215: Varoluşçuların bu düşünceleri
- Page 216 and 217: Varoluşçuluğun sorumluluk duygus
- Page 218 and 219: ırakmakla varılamaz. Hayır, her
- Page 222 and 223: yitireceği yolundaki ünlü varsay
- Page 224 and 225: ilimin tüm dışında ve metafizi
- Page 226 and 227: yıldan beri hesaplar bir hayli de
- Page 228 and 229: Bu, bir töresel (ahlaki) güç de
- Page 230 and 231: tanıtlamaya uğraşır. Ona göre
- Page 232 and 233: gerginlik (Fr. Tension) vb. gibi pe
- Page 234 and 235: görmezlikten gelip, onun idealist
- Page 236 and 237: açıklayabileceğini sezdirmişti.
- Page 238 and 239: etkenin, maddi ya da gayrı maddi o
- Page 240 and 241: 8- Herkesin bize tekme attığını
- Page 242 and 243: Bireyin önemsizliğini belirten bu
- Page 244 and 245: ve saatlerimiz küçük kervanımı
- Page 246: doğumu var. İlk bilimsel evrendo