Aristoteles, Kant, Descartes vb. gibi bütün büyük düşünürler, sistemlerinde, idealizmle materyalizmi içeren, çiftyanlı bir karakter taşırlar. Hegel de, kendi çift yanlı sistemini, Kant sisteminin bir yanını geliştirmekle kurmuştur.Bu çift yanlılık, hemen bütün büyük düşünürleri, tümüyle birbirine karşıt yorumlara elverişli kılmıştır. Bu çiftyandan, önceleri güçsüz görüneni, güçlü olanını aşmış ve kurucusunu yadsımıştır. Hegelin açıkladığı evrenseldiyalektik yasanın gereği de bundan başka bir şey değildir. Bu yadsıma, kimi yerde öylesine güçlüdür ki, koca birçağı kökten değiştirir. Örneğin, Aristoteles'in idealist yanı ortaçağı evrensel çapta güçlendirirken, bilimsel yanıortaçağın çöküşünü hazırlamıştır. Bunun gibi, büyük düşünür Hegel de, önce sağ ve sol Hegelcilik adları altındasisteminin her iki yanını karşıt alanlarda geliştirdikten sonra, materyalist yanının idealist yanını yadsımasından veaşmasından kurtulamamıştır. Bu çift yanlılığın kaçınılmaz kargaşasına, diyalektik materyalizmiyle kesin olaraksonveren Karl Marx'tır.Öyle sanıyorum ki Hegel yaşasaydı: Beni öğrencilerimden sadece Marx anladı diyecek, sonra da mutluluklaekleyecekti, hem de çok iyi anladı. İdealizm, 'gene de devam edecek. Ama artık, Roger Garaudy'nin dediği gibi,mızmız felsefeler olarak.NANE RUHU. Canlı örgenliğin özdeksel yanını dilegetiren Ar. beden (Tr. Gövde) deyimine karşı olarak canlıörgenliğin özdeksiz yanını dilegetiren Ar. ruh deyimi uçucu gaz anlamındadır. Çoğulu ervah'tır. Bu anlammdanötürü de tuz ruhu, nane ruhu vb. gibi deyimlerde de kullanılır. Arapçada ruh anlamı nefis deyimiyle dilegetirilir kican demektir. Canlı örgenlikler arasında insanın ruhu'nu dilegetirmek için Arapçada nefsi natıka (Düşünüpsöyleyebilen can) deyimi kullanılır. Ruh deyimi dilimizde her ne kadar tin deyimiyle özleştiriliyorsa da bu deyim,canlı örgenliğin düşünsel yanı'nı dilegetiren Ar. zihin (Fr. Esprit, Al. Geist, İng. Spirit, İt. Spirito) deyiminiözleştirmek için önerilmiştir. Ruh deyiminin antikçağ Yunan felsefesindeki karşılığı psykhe (La. Anima), bunakarşı tin deyiminin antikçağ Yunan felsefesindeki karşılığı pneuma (La. Spiritus)'dır. Bununla beraber ruh ve tindeyimleri gerek Doğu ve gerek Batı dillerinde anlamdaş olarak da kullanılmaktadır. Her ne kadar ruh deyimi bircanlılık ilkesi ve tin deyimi bir düşünme ilkesi olarak tanımlanmaktaysa da bu iki deyim arasındaki anlamkarışıklığı devam etmektedir. Bu tanıma göre canlı örgenlikler arasında hayvan sadece ruhlu, insansa hem ruhluvehem tinli bir varlıktır. Ruh ve tin deyimlerinin gerek Doğu ve gerek Batı dillerindeki etimolojik kökenleri de soluk(Ar. Nefes) anlamında birleşmektedir. Örneğin antikçağ Yunan felsefesindeki psykhe (Ruh )deyimi de pneuma(Tin) deyimi gibi soluk demektir, Latincedeki anima (Ruh) deyimi de spiritus (Tin) deyimi gibi soluk anlamındadır.Arapçadaki ruh sözcüğünün kökeni yel (Hava, rüzgar) anlamına gelen rih (Çoğulu: Riyah) sözcüğüdür, kokuluhava anlamına gelen Arapça rayiha sözcüğü de bu kökten türemiştir.Ruh anlamını dilegetiren Almanca seele ve İngilizce soul deyimleri Got'ların dilindeki yelli hava (Fırtına) anlamınıdilegetiren saivala sözcüğündan türemiştir. İngilizcedeki hortlamış ruh (Cadı) anlamını dilegetiren ghost deyimiyleAlmancada tin anlamını dilegetiren geist deyimleri Flamanca hava anlamını dilegetiren gaz sözcüğündentüremiştir.İbranicede ruh anlamını dilegetiren nefes ve revah (Eloah) deyimleri soluk anlamındadır. Sanskritçede ruhanlamınıdilegetiren atma deyimi aynı zamanda hava (Yel) demektir. Eski Yunancada buhar ve hava anlamlarına gelenatmossözcüğü de Sanskritçeden geçmedir ki hava yuvarı anlamına gelen atmosfer (Fr. Atmosphere) deyimi de buköktentüremiştir. Görüldüğü gibi, özel ve felsefesel anlamları içinde de ruh ve tin deyimleri insanlarca hep soluk-havaolarak tasarımlanmıştır: Canlıcılara göre ruh tasarımı, uykuyla uyanıklığın birbirine karıştırılmasından doğmuştur.İlkel, düşünde gördüklerini uyanıkken gördükleriyle bir tutar; düşünde gittiği yere gerçekten gitmiş olduğunainanır.Buysa bedenden çıkıp ortalıkta dolaşan can tasarımını gerçekleştirmiştir. Bu bedenden çıkıp dilediği yeregidebilencan, bedenle kıyaslanamayacak kadar akıcı ve yumuşaktır, çünkü ağız ve burun gibi küçücük deliklerden deçıkabilmektedir. Ama bu can-ruh gene de bedenle sıkıca ilişkilidir, çünkü ilkel, bedeninde varolan yarayı ruhundada varsayar, bundan ötürü de öldürdüğü düşmanının elini keser ve böylece onun ruhunun ok atmasına engelolduğunu sanır. Ruh (Fr. Ame)'un tin (Fr. Esprit)'e dönüşüp nasıl tanrı olduğu da canlıcılarca şöyleaçıklanmaktadır: Ruh, bedenle ilişkili olmakla beraber, bedene bağlı değildir; çünkü dilediğince çıkıpdolaşabilmektedir. Ne var ki insanın yaşamında ruh bedenden çıkıp gezip dolaştıktan sonra yeniden bedeninegirerve orada oturur. Ama insan ölüp de bedeni çürüyünce bu ruh ondan kaçar, bedeninden kurtulur ve insanlararasındaserbestçe gezip dolaşmaya başlar. işte bu serbest ruh tin'dir. Dilediği insanın bedenine girer ve ona iyilik ya dakötülük eder. İnsanlar, bu tinlerin kötülüklerinden kurtulup iyiliklerine kavuşmak için onlara adaklar vermeye,
kurbanlar kesmeye, onlardan dileklerde bulunup dualar etmeye başlamışlardır. İşte tin böylece tanrılaşmıştır. Buolay ölümle gerçekleştiğinden ilk tanrılar ölü ata ruhlarıdır, ilk kurban kesme ve dua etme yerleri de mezarlıklardır.Ata ruhlarına tapımı doğaya tapım izlemiştir. Çünkü ilkeller tüm doğanın ölmüş ata tinleriyle dolu bulunduğunuvarsaymışlardır. Ölmüşler canlılarla kıyaslanamayacak ölçüde çok olduklarına göre, tüm doğa bunlarla tıklım tıklımdolmuş olmalıdır. Doğanın kımıldayan (devinen) her yanında (ağaçlarda, sularda, yellerde vb.) bu tinler sardır (bkz.Tylor, La Civili,sation Primitive, c. I, s. 326- 555). Düşünceciliğin ruh anlayışı tümüyle Hıristiyan tanrıbilimine vemetafiziğine dayanır. Antikçağın Parmenidesinden günümüze kadar sürüpgelen ve düşüncecilikle metafiziğinbaşkavramı olan tek, değişmez, varoluşu bulunmayan varlık kavramının kaynağı, Musa dininin tanrı Yahova'sıdır.İbr. yahova deyimi odur, eşdeyişle dır, eşdeyişle varlık anlamındadır. Neyi soyutlarsanız soyutlayın hep bu dır'ı,eşdeyişle varlık'ı elde edersiniz. Özellikle Platon'un varsayımına göre tüm nesneler, onlara yüklediğimizkavramlarla varlaşırlar. Örneğin ağaç yeşildir, dallıdır, yapraklıdır, uzundur ya da kısadır. Bütün bunlardansoyutlayın, ağaçtan ortada sadece dır (eşdeyişle odur, İbr. yahova) kalır. Varlığı (ne türlü olursa olsun, herhangibir varlığı) bu dır'dan, eşdeyişle varlığından da soyutlayın, yokluğu elde edersiniz. Daha açık bir deyişle, tümkavramsal yüklemlerinden ve sonunda da kendiliğinden soyutladığınız kuş, ağaç, insan, taş, meyve, yıldız vesayısıznesnelerden ortada sadece bir yokluk kalır. İşte bundan ötürüdür ki düşünceciliğe ve metafiziğe göre gerçekvarlık,var olan değil, varolmayandır. Buysa tek'tir, çünkü tüm sayısız nesneler soyutlamalar sonunda buna indirgenir.Sayısız nesnelerin çokluğu bu teklikte böylece birleşir. Her şeyin kökeni de bu değişmez, bizzat varoluşu (Fr.Existence) bulunmayan, bu teklik olduğuna göre demek ki' asıl varlık (Fr. Etre) odur, buysa evrende varoluşubulunan tüm şeylerin varedicisi bulunduğu pek açık olan tanrı'dır. Ruh da bunun için özdeksizdir, çünkü vardeğildir, eşdeyişle yoktur. Parmenides-Aristoteles-Platon üçlüsünden Berkeley'lere, Hegel'lere kadar sürüpgelmişbulunan tüm idealizmin dayandığı mantık bundan ibarettir. Bu mantığa uyarsanız siz de pek doğal olarak bir evrenruhu (Os. Ruhül kainat, Fr. L'ame du monde)'nun sözünü etmek ve her şeyi onunla açıklamak zorunda kalırsınız.Çünkü, bu mantığa göre, ondan başka hiçbir şey yoktur. Bu mantığa uyarsanız siz de pek doğal olarak Berkeleygibievreni özdeksiz saymak zorunda kalırsınız, çünkü ondan başka hiçbir şey bulunmadığı gibi varbulunmayan bir şeyde elbette özdeksel olamaz. Ama bu mantığa uyarsanız, pek büyük bir mantıksızlık etmiş olacağınız daşüphesizdir.İdealizmin vardığı sonuç şudur: Evrende tek varlık (Ruh, Tanrı) vardır, o da var bulunmayandır. Ruh kavramınınidealist ve metafizik felsefedeki serüveni budur. Eytişimsel ve tarihsel özdekçi felsefe ruh kavramını; metafiziğinveidealizmin bilimdışı tüm yakıştırmalarından arındırmış ve onu nesnel gerçekliğin yüksek derecede örgenleşmişözdekte imgeler biçimindeki yansısı olarak tanımlamıştır. Ruhsal yan, özneyle nesnenin karşılıklı etkileşiminde,toplumsal-tarihsel bir ürün olarak öznede meydana çıkar. Toplumsal-tarihsel bir yaşam süreciyle belirlenmiştir. Bubelirlenimin sonucu olarak öznede duygular ve düşünceler halinde biçimlenir, insan örgenliğinin iç dünya'sınımeydana getirir. Bu iç dünyada olup bitenler, temelde, nesnel gerçeklikte olup bitenlerdir. Ne var ki insansalbilinç,nesnel gerçekliğin öznede yansıyan imgelerine kendi etkinliğini de katar ve onları zenginleştirir. Eşdeyişle, nesnelgerçekliği sadece bir ayna gibi yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda onu yaratır da.Bundan ötürüdür ki kimi insanlara, öbürlerinden farklı olarak; yüce ruhlu deriz. Friedrich Engels şöyle der:İnsanlar kendi fizik yapıları üstünde hiçbir bilgiye sahip olmadıkları çağlarda, düşlerinde gördüklerine dayanarakşudüşünceye varmışlardı: Duygu ve düşünceleri, gövdelerinden değil, gövdelerinin içinde bulunan ve ölümle berabergövdelerini bırakıp giden ruh'tan gelmektedir. İşte o zamandan beri ruh'la dış dünya arasındaki ilişkiler üstündekafayormaları gerekti. Ruh, ölümle gövdeden ayrıldığına ve yaşamaya devam ettiğine göre, demek ki ölmüyordu.Ruhunölmezliği düşüncesi de böylece doğdu Bu, bir avunç olarak değil, tam tersine, kendisine karşı bir şey yapılamayanbir alınyazısı olarak ele alındı. Ruhun ölmezliği, çoğunlukla, özellikle eski Yunanlılarda bir mutsuzluk sayılmıştır.Bu sıkıntı, o zamanlar içinde bulunulan genel bilgisizlikten ve gövdenin ölümünden sonra da yaşadığı bir kez kabuledilince ardından insanın ölümsüzlüğü gibi can sıkıcı bir kuruntuyu da doğal olarak getirecek olan ruh'a neyapılması gerektiğini bilememekten doğan bir sıkıntıdır (Etudes Philosophiques, s. 24. Kimi sözcüklerin altınıben çizdim. O. H.). Ruh, ilkin bir açıklama ve sonra inanç konusu olan ve daha sonra egemen sınıfların işlerineyaradığı ölçüde yaygınlaşan bütün bu masalların dışında, özdeğin hayvansal evrim sürecinde sinirler ve beyinolarak örgenleşmiştir. İnsansal evrim sürecinde ruhsal oluşmaya dil ve bilinç olguları da katılmıştır. Böyleliklecanlı örgenlik, dış dünyaya uyabilme yapısını gerçekleştirmiştir. Ruh kavramı, dış dünyaya uyabilmeyigerçekleştiren bu öznel yapıyı dilegetirir.
- Page 2 and 3:
ORHAN HANÇERLİOĞLUDört Bin Yıl
- Page 4 and 5:
Ölüler KitabıEvren-TanrıAydınl
- Page 6 and 7:
Aydınlık, Ama Kaç Mumluk?Sakal B
- Page 8 and 9:
nesne başka nesneleri yansıtır v
- Page 10 and 11:
Ama gene de karşılanması gereken
- Page 12 and 13:
ürünüdür de.Ancak iş, gittikç
- Page 14 and 15:
kendi organlarının işini doğaya
- Page 16 and 17:
Volney'e göre, bütün bu basamakl
- Page 18 and 19:
çağırır. Bu kaynak, birinci kay
- Page 20 and 21:
tükenecektir. Büyük boşluk, ine
- Page 22 and 23:
Kimsenin dostu ve konuğu kalmadı
- Page 24 and 25:
mitolojik kalıntıların en ilginc
- Page 26 and 27:
EVREN-TANRI. İlk din kitabı, İ.
- Page 28 and 29:
tarafından yenilen atalarınızın
- Page 30 and 31:
hayallere sürükleyen ve her türl
- Page 32 and 33:
olduğunu gördü (İbid, 9-103). G
- Page 34 and 35:
kızkardeşleri, sevgilisinin bir e
- Page 36 and 37:
felsefede ölçü, bilimde ölçü,
- Page 38 and 39:
aşında bilim tekniği meselesi ge
- Page 40 and 41:
derecede yüzünü göstererek öğ
- Page 42 and 43:
Klazomen'li Anaksagoras (İ.Ö. 500
- Page 44 and 45:
İyinin ya da kötünün sayısı,
- Page 46 and 47:
arasında ve zevkli bir ömür sür
- Page 48 and 49:
oyundan, görevinden vb. eşdeyişl
- Page 50 and 51:
Platon'un örnek devleti üç sın
- Page 52 and 53:
Bunun da en kısa yolu, eğriliği
- Page 54 and 55:
zorunsuz olarak seyredişidir. Yuna
- Page 56 and 57:
gerçeğe yaklaşmaktadır. Bununla
- Page 58 and 59:
erişmek yollarını aramak olmalı
- Page 60 and 61:
sağlamak üzere, yoksulluk ölçü
- Page 62 and 63:
ki kimseyi kötülemez, kimseyi öv
- Page 64 and 65:
ölümlü erişememiştir. Bilgelik
- Page 66 and 67:
Unutulmamalıdır ki, bütün bu d
- Page 68 and 69:
yasaklamışlardır. Çünkü büy
- Page 70 and 71:
evresi, ikincisine Aristotelesçi H
- Page 72 and 73:
İnsan zekası, yüzyıllar boyunca
- Page 74 and 75:
BÜTÜN BUNLAR YETMEYİNCE. Ne var
- Page 76 and 77:
Ganimet (savaşta ele geçirilen he
- Page 78 and 79:
karışık, açık seçik olmayan s
- Page 80 and 81:
insanı tanrının bağışı kurta
- Page 82 and 83:
Bu bitmişlikte, bu durmuşlukta ek
- Page 84 and 85:
7- Toplumsal yaşayışın doğal k
- Page 86 and 87:
sonraki Şia denir. Şia-i Ula, Hal
- Page 88 and 89:
Tasavvuf (sophos), bu düşünce ak
- Page 90 and 91:
2- İmamın her yaptığı gerçekt
- Page 92 and 93:
Xi'nci yüzyılın sonlarına doğr
- Page 94 and 95:
koyarsa öldürüleceğini bilir. G
- Page 96 and 97:
Artık Melamilik, Arap ve Acem dü
- Page 98 and 99:
Dante, Petrarca, Boccacio yeniden d
- Page 100 and 101:
onu ozan-düşünür olarak nitelen
- Page 102 and 103:
yeniden doğurtulmaktadır. Yeniden
- Page 104 and 105:
yoksulunun bile giymekten utanacağ
- Page 106 and 107:
temsilcisi vardır: More, Bacon, Ca
- Page 108 and 109:
Japonya'ya doğru yola çıktık di
- Page 110 and 111: olaya önemsememesinden yararlanan
- Page 112 and 113: yaşamak.2- İşlerimde kanılara v
- Page 114 and 115: istediğim de bu değil. Ben, sadec
- Page 116 and 117: korumak çabası, erdemin ilk ve bi
- Page 118 and 119: Spinoza, ünlü yapıtının beşin
- Page 120 and 121: derecedeki hayvanların, yukarı de
- Page 122 and 123: direnmek istiyor: Ama bu sözleri d
- Page 124 and 125: İnsanlardan çok az şey istediği
- Page 126 and 127: Antikçağ aydınlanmasının başk
- Page 128 and 129: Bir başka Fransız düşünürü,
- Page 130 and 131: tasarımlar kurma gücüne sahip ol
- Page 132 and 133: akılsızlıktır. Ruhu maddeden ay
- Page 134 and 135: payınıza ya ırgatlık, ya da day
- Page 136 and 137: asıl bu nimetlerdir.Rousseau, yap
- Page 138 and 139: SAKAL BIRAKMA ÖZGÜRLÜĞÜ. İnsa
- Page 140 and 141: ir nitelik olduğunu ilerisürüyor
- Page 142 and 143: sevdikleri şeylere yaklaşır ve s
- Page 144 and 145: duyurursa hoş ve ancak bu isteği
- Page 146 and 147: on, Goldoni elli iki yaşındaydı,
- Page 148 and 149: söylenmiştir. Condillac da Traite
- Page 150 and 151: Özgürlükle zorunluk (hürriyetle
- Page 152 and 153: evrende evrenselleşen (objektifle
- Page 154 and 155: söyleyebilmenin çabası içindedi
- Page 156 and 157: ve sanatın, dinin, felsefenin özg
- Page 158 and 159: geneller'dir ve bundan ötürü de
- Page 162 and 163: 1849 yılında doğacak olan bir b
- Page 164 and 165: söylerse bahsi kaybedecektir.Tanr
- Page 166 and 167: çerçevesi içine kapanarak bir ö
- Page 168 and 169: toplum düzeni'yle (Fr. Ordre) somu
- Page 170 and 171: ir hayli şaşkınlık uyandıran b
- Page 172 and 173: gerektiğini bilmektedir. Erdeme uy
- Page 174 and 175: Raskolnikov kendisini güçsüzlük
- Page 176 and 177: Ondokuzuncu yüzyıl başlarken, Fr
- Page 178 and 179: aldattıklarını kanıtlamaya çal
- Page 180 and 181: iri Buridanus, öteki Oresmius'tur.
- Page 182 and 183: 1. Tek üretici güç toprak, tek
- Page 184 and 185: savaş da anamalcılığın suçu d
- Page 186 and 187: (vahşet), çobanlık çağı, tar
- Page 188 and 189: çalıştıkları sistem ancak topt
- Page 190 and 191: tutkuların bir yana bırakılıp p
- Page 192 and 193: süreçlerin hiçbiri metafizik yö
- Page 194 and 195: toplumda ve bilinçte) geçerlidir:
- Page 196 and 197: ne var ki son çözümlemede geliş
- Page 198 and 199: içinde oldukları ve bu bağlantı
- Page 200 and 201: olmalıdır. Pek romantik olan bu k
- Page 202 and 203: zorundasınız, anlamına). Nerede
- Page 204 and 205: Albert Birot' ya göre, gittikçe e
- Page 206 and 207: kapının öbür kanadını nasıl
- Page 208 and 209: Görüldüğü gibi, Tanrıtanımaz
- Page 210 and 211:
Her iki hekimin de demek istediği
- Page 212 and 213:
da hiçbir anlamı yok demektir.Her
- Page 214 and 215:
Varoluşçuların bu düşünceleri
- Page 216 and 217:
Varoluşçuluğun sorumluluk duygus
- Page 218 and 219:
ırakmakla varılamaz. Hayır, her
- Page 220 and 221:
asamak ya da basamaklardan bağıms
- Page 222 and 223:
yitireceği yolundaki ünlü varsay
- Page 224 and 225:
ilimin tüm dışında ve metafizi
- Page 226 and 227:
yıldan beri hesaplar bir hayli de
- Page 228 and 229:
Bu, bir töresel (ahlaki) güç de
- Page 230 and 231:
tanıtlamaya uğraşır. Ona göre
- Page 232 and 233:
gerginlik (Fr. Tension) vb. gibi pe
- Page 234 and 235:
görmezlikten gelip, onun idealist
- Page 236 and 237:
açıklayabileceğini sezdirmişti.
- Page 238 and 239:
etkenin, maddi ya da gayrı maddi o
- Page 240 and 241:
8- Herkesin bize tekme attığını
- Page 242 and 243:
Bireyin önemsizliğini belirten bu
- Page 244 and 245:
ve saatlerimiz küçük kervanımı
- Page 246:
doğumu var. İlk bilimsel evrendo