13.07.2015 Views

öğretmenin dünyası

öğretmenin dünyası

öğretmenin dünyası

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ÖĞRETMENİN DÜNYASIODUNPAZARI BELEDİYESİ YAYINLARI – 10EĞİTİM DİZİSİ - 3


iiÖĞRETMENİN DÜNYASIÖĞRETMENİN DÜNYASIEditörDoç.Dr. Ali Murat SÜNBÜLYAZARLARProf. Dr. Muammer C. MUŞTAProf. Dr. Ömer ÜREDoç. Dr. Ali Murat SÜNBÜLYrd.Doç. Dr. Cem TOPSAKALYrd. Doç. Dr. Hakan SARIYrd. Doç. Dr. Hüseyin IZGARYrd. Doç. Dr. Ömer F. TUTKUNÖğr. Gör. Abdullah SÜRÜCÜÖğr. Gör. Bünyamin YILMAZÖğr. Gör. Mustafa YAVUZÖğr. Gör. Ercan YILMAZMakalelerden doğabilecek tüm bilimsel ve yasal sorumluluklar yazarlarında aittir.YapımMİKRO © YAYINCILIKISBN 975-8436-34-1MİKRO BASIM-YAYIM-DAĞITIMAtatürk Bulvarı And İşhanı No: 69/16Tel Fax: 0 312 430 21 19Kızılay/ANKARA


iiiÖĞRETMENİN DÜNYASIEditörDoç.Dr. Ali Murat SÜNBÜLYAZARLARProf. Dr. Muammer C. MUŞTAProf. Dr. Ömer ÜREDoç. Dr. Ali Murat SÜNBÜLYrd.Doç. Dr. Cem TOPSAKALYrd. Doç. Dr. Hakan SARIYrd. Doç. Dr. Hüseyin IZGARYrd. Doç. Dr. Ömer F. TUTKUNÖğr. Gör. Abdullah SÜRÜCÜÖğr. Gör. Bünyamin YILMAZÖğr. Gör. Mustafa YAVUZÖğr. Gör. Ercan YILMAZANKARA - 2005


ivÖĞRETMENİN DÜNYASI


vSevgili Öğretmenler;Günümüz eğitimine bakıldığında, nereden nereye geldiğimiz daha rahatanlaşılabilir. Önemli mesafeler alınmasına karşın halen daha pek çok sorunumuzolduğunu biliyoruz. Annelerin, babaların, öğretmenlerin, öğrencilerin veeğitimle ilgili pek çok kişinin eğitimden şikayetleri, beklentileri ve görüşleri var.Eğitimde arayışlar vardır, olacaktır, geçici değildir sürekli olmalı ve yayılmalıdır.Yerel yönetimler olarak amaçlarımızdan birisi, bir şekilde bu arayışlarıbilimsel temelde sistemli olarak sürdürme ve hedef kitlelere ulaştırmaktır.Hepimizin tanık olduğu bilim ve teknoloji, politika, ekonomi, enformasyonve uluslararası ilişkiler alanındaki bugünkü ve gelecekteki hızlı ve çağdaş gelişmelerineğitimin niteliğini dolayısıyla eğitimin tüm alanlarını etkileyeceği şüphesizdir.Kentleşme, nüfus artışı, kişisel özgürlük, bireysel, ailevi ve toplumsal değerlerkrizi, yerel yönetim ve kültürel gelişme istekleri, eğitime artan talep vb.çağdaş sorun ve yöntemler elbette ki eğitim sistemlerini, öğretim amaç ve yöntemlerini,aile, çocuk, öğretmen ve eğitimle ilgili tüm değişkenleri etkileyecektir.Öğrenciler artık sessizce oturup, yalnızca verileni almakla yetinmeyecekler,görecek, duyacak, çözümleyecek, söyleyecek, yapacak, katılacak ve paylaşacak...Kendisini, içinde yaşadığı toplum ve dünyayı bilimin ve öğretmenin ışığındakeşfedecek... Öğrenmeyi öğrenecek. Böylece bilgiyi yalnızca tekrarlamayıp,bilinenleri sorgulayacak ve kendi bilgisini kendi üretecek.Bu nedenle, büyük kitlelere işlevsel eğitim hizmetleri götürmek, insankaynaklarını daha yararlı duruma getirmek, daha yüksek kaliteli eğitim sağlamak,bireysel farklılıkları ve talepleri karşılayabilmek, eğitimde sosyal adalet,demokrasi ve imkan eşitliğini yükseltmek, mevcut olanaklardan en iyi ve yaratıcıbiçimde yararlanmak adına belediyemizde kendisini sorumlu hissetmekte vebunlara ilişkin çalışmalar sürdürmektedir.Kentimizin siz değerli öğretmenlerine, ülkemizin temel taşlarının en ö-nemli unsurlarından biri eğitim ordumuza, özverili çalışmalarınıza ve etrafınızasaçtığınız ışığa pozitif katkı sağlamasını amaçladığımız uzman öğreticiler tarafındanhazırlanan bu kitabın sizlere bir katkı sağlayacağından eminiz.Hiç bir surette unutmadığımız ve sorunlarını hep paylaştığımız kıymetliöğretmenlerimizin 24 KASIM Öğretmenler Gününü kutlar, çalışma hayatlarındabaşarı ve esenlikler dilerim.Burhan SAKALLIOdunpazarı Belediye Başkanı


viÖĞRETMENİN DÜNYASI


İÇİNDEKİLERviiSayfa No:21. YÜZYIL ÖĞRETMENİ.......................................................................... 1Prof. Dr. Ömer ÜREÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR?................................................. 7Öğr. Gör. Bünyamin YILMAZEĞİTİM LİDERLİĞİ ................................................................................ 23Yrd. Doç. Dr. Hüseyin IZGARETİK ve LİDERLİK.................................................................................. 39Öğr. Gör. Ercan YILMAZETKİLİ BİR ÖĞRETİM İÇİN BİR ÖĞRETMENİNPLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER .................................................. 53Yrd. Doç. Dr. Hakan SARIEĞİTİMİN DÖRT BOYUTU...................................................................... 83Prof. Dr. Muammer C. MUŞTAKÜRESELLEŞME, ULUSAL EĞİTİM VE DEĞERLERİN AKTARIMI ........... 95Prof. Dr. Muammer C. MUŞTAAVRUPA BİRLİĞİ’NİN EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİMSİSTEMİ’NİN UYUMU .......................................................................... 109Yrd. Doç. Dr. Cem TOPSAKALİLKÖĞRETİM OKULLARINDA DEMOKRASİ ......................................... 129Öğr. Gör. Mustafa YAVUZYARATICILIK VE BİREY....................................................................... 135Doç. Dr. Ali Murat SÜNBÜLYARATICILIĞI GELİŞTİRMEK.............................................................. 155Doç. Dr. Ali Murat SÜNBÜLANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ ........................................................... 169Öğr. Gör. Abdullah SÜRÜCÜÇOCUĞUN OKUL DIŞI ZAMANINI DEĞERLENDİRMESİNDEANNE-BABA VE OKULUN SORUMLULUKLARI..................................... 187Dr. Ömer F. TUTKUN


viiiÖĞRETMENİN DÜNYASI


21. YÜZYIL ÖĞRETMENİProf. Dr. Ömer ÜREBilgisayar teknolojisindeki baş döndürücü gelişmeler karşısında seksenliyıllardan başlayarak pek çok bilim adamı 21. yüzyıla okulsuz ve öğretmensizgirilebileceğini öngörmüşlerdi. Alvin Toffler ‘3. Dalga’ isimli eserinde sağlık,adalet, ekonomi kurumlarında olduğu gibi eğitimde de (okul) köklü değişmelerinolacağını, okulların kapanabileceğini ve yeni mesleklerin ortaya çıkacağınıiddia etmişti. Yine aynı yıllarda ‘Beyin Fırtınası’ isimli çalışmasındaSeymour Papert bilgisayarın klasik eğitim anlayışını kökünden değiştireceğini,okulun ve sınıfın tamamen değişebileceğini öngörmekteydi. Onlara göre öğretmeninrolleri ve imajı da kökünden değişecek, yetenekli olmayanlar vedeğişime uyum sağlayamayanlar elenecek; yüksek teknolojiye uyum sağlayanlarve kullananlar ise ayakta kalacaktı. Bu öngörüleri şüphesiz büyük birdevinimi önceden sezenlerin geliştirmesi mümkündü. Nitekim bilişim teknolojisinigeliştiren büyük firmalar- ki bunlar şu anda dünya devi şirketler olmuşlardır(Microsoft, Apple gibi) - daha seksenli yıllarda okula, öğretmene ve öğrenciyeyönelik yeni teknolojiler geliştirmeye, yatırım yapmaya başlamışlardı.Gün geçtikçe bir yandan okul ve eğitim alanında yeni uygulamalar, yeni yazılımlarhazırlanıyor; diğer yandan ileri teknoloji internet ortamını geliştiriyor vemilyonlarca insanı farklı bir etkileşime zorluyordu. Nitekim bu gelişme devametti. Bilgisayar teknolojisi hayatın her noktasına girdi. Eğitimde, sağlıkta, hukukta,ekonomide, kültürde, sanatta bilgisayar teknolojisi ağırlığını koydu.21. yüzyıla girerken bilgisayarlarda çıkacak bir tarih probleminin bütün dünyayıve sektörleri nasıl tehdit ettiğine (Y2K) hep birlikte şahit olduk.Bu gelişmeler gelenekçi eğilimi olan her insanı, her kurumu da ciddi o-larak değişime zorladı, kaygılandırdı. Onlara göre, bu hızlı gidişin (gelişimin)sonu belirsizlik, karmaşaydı. İnsani değerler, sosyal etkileşim, paylaşma, işbirliği,duyguları anlama ve paylaşma, fedakarlık gibi insani boyutlarda ciddibir törpülenme ve kayıp söz konusu idi. Aile yapısı değişecekti. Öğretmenöğrenci ilişkisi, sosyalleşme, klasik anlamda iyi insan, iyi vatandaş olma kavramlarıdeğişecekti. Bugün bu kaygıların tamamen yersiz olmadığı anlaşıldı.Batılı ülkeler bu konularda yıllardır önlem alıp projeler geliştiriyorlar. Ne varki bu projeleri uygulamada, aileyi ve diğer değerleri kurtarmada bilgisayarteknolojisi devreye giriyor.


2 ÖĞRETMENİN DÜNYASIOKULLARBilgisayar oyun nosyonuyla önce eve, çocuklara ve gençlere yöneldi.Bu erken tanışıklık öğrencileri öğretmenlerin karşısında değişim açısından a-vantajlı hale getirdi. Nitekim bugün bütün dünyada temel sorunlardan birininöğretmenlerin, okul yöneticilerinin değişime aktif olarak katılımlarını sağlamakolduğu biliniyor. Alıştığı gibi ders işleyen, değerlendirme yapan bir öğretmenniçin bu zahmete katlansın? Nitekim ülkemizde okullar bilgisayarlaseksenli yılların ortalarında tanışmış, okullara çok sayıda bilgisayar alınmışolmasına rağmen öğretmenler "Eğitimde en temel unsur öğretmendir" deyişinivurgulamak istercesine bilgisayarı daktilo gibi kullanmaya devam etmişler,diğer fonksiyonlarını tanımaya bir türlü geçememişlerdir.ŞİMDİ NEREDEYİZ?Öğretmen teknolojide ve diğer alanlardaki bu hızlı değişime ayak uydurmakzorunda olduğunu, okulların kendilerini değişmeye zorlayacağını anlamakzorundadır. Her gün yüzlerce yeni-yepyeni yazılım, uygulama ve araçlargeliştiriliyor. Bu alanda öylesine geç kalınmıştır ki, eğitim alanındaki teknolojikgirişim ve gelişmeleri birey olarak takip edebilmek artık çok zor görünüyor.Şayet eğitimi global bir süreç olarak kabul edeceksek eğitimi ve öğretmenidoğrudan ilgilendiren gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için aşağıdakibilgileri gözden geçirmek gerekecektir: İnternet ortamında çok kısa zamanda, çok ucuza, çok miktardabilgiye çok kolayca ulaşılabilmektedir. A.B.D.'de 4 yıllık lisans programlarını takip edenlerin %79'u internetleuzaktan eğitimi tercih ediyor. Yine aynı ülkede internetle uzaktan eğitim oranı 1995 yılında %28 iken 1998 de bu oran % 60'a çıkmıştır. İnternet ortamında eğitimle ilgili 10. 000. 000 dan daha fazlaWeb Sitesi bulunmaktadır. İnternet ortamında çok kısa zamanda, çok ucuza, çok miktardabilgiye çok kolayca ulaşılabilmektedir.A.B.D.’deki okulların önemli bir bölümünde internet üzerinden aşağıdakiuygulamalar ve hizmetler sağlanabilmektedir.Elektronik kütüphane: Dünyanın en büyük kütüphanelerine, ilgilikaynaklara ve bilgilere kolayca ulaşılabilmektedirElektronik okul, sanal üniversite: Ortada bir bina, fiziksel bir yapıolmaksızın internet ortamında eğitim, öğretim, kayıt, sınav, danışmanlık yapılabiliyorve diplomayla mezun verilebiliyor. Mesela: Ülkemizdeki bir üniversitedebir araştırma görevlisi A.B.D.’deki bir üniversiteden doktora dersi ya da yurtdışındakidanışmanından süpervizyon alabilmektedir.Bilimsel yayınlar periyodikler, gazete haberleri internet üzerinden bütündünyaya güvenilir şekilde açılmaktadır.


21. YÜZYIL ÖĞRETMENİ 31999'un son ayında A.B.D. Eğitim Müsteşarı internet ortamında 140Web Sitesinde binlerce öğrenme kaynağı ve materyalini öğretmenlerin kullanımınaaçtıklarını açıklamıştır. Bu yolla geliştirilmiş eğitim programları, üniteplanları, deneyler, ölçme ve değerlendirme materyalleri, sanal ortamlar (coğrafigeziler, sanat eğitimi uygulamaları, üç boyutlu araç gereçler, anatomikmateryaller vb. ) bütün öğretmenlere ücretsiz ulaştırılmaktadır.Yukarıdaki gelişmeyle bağlantılı olarak yine A.B.D. Milli Eğitim Dairesi(NEA) bütün öğretmenlere bir çağrı yaparak kendi geliştirdikleri ders programlarını,ünitelerini, yazılım ve video-teypleri internet ortamında birbirleriylepaylaşmalarını istemektedir.Bir haberde normal eğitimden yararlanamayan (Hiperaktif) Dikkat yetersizliğiolan çocukların bilgisayarla eğitilebileceği rapor edilmiştir.Zeka testleri, mesleki yönelim envanterleri, ilgi, yetenek ve değerlerinölçülmesi için çok ucuza CD-ROM'lar bulunabilmektedir. Yine CD-ROM vasıtasıylasanal ve karşılıklı etkileşimli (interaktif) anatomi dersi işlenebilmekte veameliyatlar yapılabilmektedir. İnternet ortamında gerçek bir ameliyat onbinlercetıp öğrencisi tarafından aynı anda izlenebilmekte, soru sorulup müdahaleedilebilmektedir.Ülkemizde özellikle M. E. B'e bağlı olmayan özel okullar yüksek teknolojiyeçabuk uyum sağlamışlardır. Bu okulların çoğunda öğrenciler proje ve ödevleriniyazıcı, tarayıcı, video-disk, CD-ROM, animasyon, video-kamera, ses kayıt cihazıve bazı sofistike programlarla görsel formatta hazırlamakta ve sunmaktadırlar.ÖĞRETMENİN DURUMUBu gün okullar kapanmadı. Öğretmenin klasik rollerinde henüz ciddi birdeğişim eğilimi gözlenmiyor. Özellikle ülkemizde klasik eğitim anlayışı haladeğiştirilebilmiş değildir. Öğretmen yetiştirme sistemimizdeki değişim politikalarıda pek etkili görünmüyor. Değişim isteği merkezi olsa da başarılı olmasızor görünüyor.Öğrencideki dinamik değişim isteği okulları, eğitim anlayışını, öğretmenideğişmeye istekli hale getirebilir.NELER YAPILABİLİR?Merkez teşkilatMEB elini taşın altına sokmalıdır.Kurum değişime, yeni bilgiye, teknolojiye direnen yöneticilerdenarınmalıdır.Bilgisayarı bilmeyen bir şube müdürü değişime nasıl istekli olabilir?Öğretmenlerin bilgisayarı tanımasına, oynamasına, denemesinefırsat verilmelidir. Bunun bir yolunu bulmalıdırlar.Özel okullardaki pek çok uygulama model alınabilir. Okulların bodrum katlarınınbilgisayar mezarı olmasına fırsat verilmemelidir. Bir okulda üzeri örtülmüşbir bilgisayar zihinlerde bir örtü olduğu kanaati uyandırıyor. Bilgisayar, programlar,yazılımlar artık bir demirbaş değil, sarf malzemesi olmalıdır okul için.


4 ÖĞRETMENİN DÜNYASIÖĞRETMENÖğrencideki dinamik değişim isteği okulları, eğitim anlayışını, öğretmenideğişmeye istekli hale getirebilir. Öğretmen adayı öğrenciler büyük bir potansiyelolarak değerlendirilebilir.Öğretmenler öğrencilerinden çok şey öğrenebilirler. Hiç olmazsa bir dönemdebir iki dersini bilgisayar teknolojisini kullanarak yapabilirler. Bu konudaülkemizde ilköğretim ve lise için çok sayıda interaktif programlar satılmaktadır.Bilgisayarda CD-ROM, data-show, video-disk, animasyon, sanal gezinti,sanal deney, uygulamalarını hiç olmazsa bir kere denemeli ya da izlemelidir,internet hayali zorlayan bir dünya. Öğretmen en kısa zamanda hiç olmazsabir kere internette bir konuda tarama yapmalı, bir siteyi ziyaret etmeli, birmeslekî derneğe üye olmalı, e-maille haberleşmeli, 21. yüzyıl öğretmenleriylehaberleşmeli, chat yapmalı, sesli veya görüntülü iletişim kurmalıdır.Meslekî sorunlarıyla ilgili bir oylamaya katılmalı, kanaatlerini ifade etmeli,bir öğrencisinin kronik hastalığının prognozunu Harward MedicalSchool'dan öğrenmeli, Jüpiter'e düşen göktaşlarını izleyip öğrencilerine aktarmalı,dünyadaki en son depremleri yarım saat sonra şiddeti, harita ve grafikleriyleizleyebilmeli.Bugün bilgisayar teknolojisindeki hızlı gelişmeler öğretmenlerden binlerceyıldır beklenen daha insanî, duyuşsal boyutu yüksek özellikleri de önplana çıkarmıştır. Her öğrencinin kendine has bir öğrenme şekli olduğu bilinmektedir.Öğretmen öğrenciyi tanımadan, anlamadan, ona güven vermeden,duygularım çözümleyemeden ortaya koyduğu yalın akademik çabalarınıniyi öğretmen olması için yeterli olamayacağını bilmelidir. Şüphesiz akademikaçıdan da yeterlilik gösterebilmelidir.Disiplini ceza olarak algılamayan, otoriter değil demokratik, her şeyi veözellikle doğruları bilen değil, öğrenciyle öğrenmeye çalışan biri olmalıdır.Güler yüzlü olmalıdır öğretmenlerimiz. Öğrenirken güler yüzlü olan, sevenve çalışan. . .Bugün bilgisayardaki hızlı gelişmeler öğretmenlerden binlerce yıldırbeklenen daha insani, duyuşsal boyutu yüksek özellikleri ön plana çıkarmıştır.Her öğrencinin kendine özgü bir öğrenme biçimi olduğu bilinmektedir. Öğretmeninöğrenciyi tanımadan, anlamadan, ona güven vermeden, duygularını çözümleyemedenortaya koyduğu yalın akademik çabalarının iyi öğretmen olması içinyeterli olamayacağı biliniyor. Bütün bunların yanında 21. Yüzyılda öğretmenin; Bir yabancı dili özellikle (İngilizce) iyi derecede bilmesi, Bilgisayarı kullanabilmesi İnterneti kullanabilmesi Arama motorlarını kullanıp elde edeceği bilgileri transfer edebilmesive kendi kültürüne uyarlayabilmesi gerekir.


21. YÜZYIL ÖĞRETMENİ 5OKUMA PARÇASIÖĞRENDİK KİÖğrendik ki. . . . arkadaşlarımızın değişebileceğini kabul edersek, arkadaşdeğiştirmek zorunda kalmayız. . .Öğrendik ki. . . en sevdiğimiz kişi bile bizi bir kez kırabilir, ama o her zamanaffedilmeyi hak eder. . .Öğrendik ki. . . gerçek dostluk ve gerçek aşk, araya mesafeler bile girsebüyümeye devam eder. . .Öğrendik ki. . . . bir saniyede yaptığınız bir şey size hayat boyu kırık birkalp bırakabilir . . .Öğrendik ki. . . olmak istediğimiz gibi biri olmak bazen hayat boyu sürebilir. . .Öğrendik ki. . . sevdiklerimizin yanından ayrılırken son sözlerimiz güzelşeyler olmalı, belki de bu onları son görüşümüzdür. . .Öğrendik ki. . . yaptıklarımızın sorumluluğu bize aittir, nasıl hissedersekhissedelim . . .Öğrendik ki. . . biz davranışlarımızı kontrol etmezsek davranışlarımız bizikontrol etmeye başlar. . .Öğrendik ki. . bir ilişki ne kadar ateşli şekilde başlasa da, tutku gün geçtikçesöner. . birbirine gerçekten bağlı olanlar, kalplerindeki sevgi aslasönmeyenlerdir. . .Öğrendik ki. . . Kahramanlar, doğru şeyi doğru zamanda ve sonuçlarını düşünmedenyapanlardırÖğrendik ki. . . Adalet parayla sağlanmaz. . .Öğrendik ki. . . En iyi arkadaşlarımız, birlikte hiç bir şey yapmadan da çokşey yaparak da iyi vakit geçirebildiğimiz kişilerdir. . .Öğrendik ki. . . kızmaya hakkimiz var ama zalimce davranmaya hakkımızyok. . .Öğrendik ki. . . biri bizi istediğimiz şekilde sevmiyorsa bu bizi tüm kalbiylesevmediği anlamına gelmez. . .Öğrendik ki. . . Olgun olmak kaç doğum günü kutladığımıza değil, hayattaneler görüp geçirdiğimiz ve bunlardan neler öğrendiğimize bağlıdır. . .Öğrendik ki. . . Bazen etraftakilerin bizi affetmesi yetmez, bizim dekendimizi affedebilmemiz gerekir. . .


6 ÖĞRETMENİN DÜNYASIÖğrendik ki. . . Biz ne kadar acı çekiyor olsak da dünya dönmeye devamediyor. . .Öğrendik ki. . . Yetişirken ailemiz ve çevremiz bizi etkiler, ama sonundanasıl biri olduğumuz sadece bize bağlıdır. . .Öğrendik ki. . . İki insan kavga ediyorlarsa bu birbirlerini sevmediklerianlamına gelmez, iki insan hiç kavga etmiyorlarsa bu da birbirlerini sevdiklerianlamına gelmez. . .Öğrendik ki. . Bazen bir sırrı öğrenmek için ısrarcı olmamak gerekir, öğrendiğimizşey hayatimizi sonsuza kadar değiştirebilir. . .Öğrendik ki. . . iki insan ayni yöne bakıp apayrı şeyler görebilir. . .Öğrendik ki. . Sizi hiç tanımayan insanlar birkaç saniyede hayatinizin akışınıdeğiştirebilir. . .Öğrendik ki. . . Birini ne kadar çok severseniz hayat onu sizden o kadarerken alır. . . .


ÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR?Öğr. Gör. Bünyamin YILMAZÖğretmenliğin nasıl bir meslek olduğunu tartışmadan önce meslek nedir?Mesleklerin giriş şartları var mıdır? Yasal dayanakları nelerdir? vb. sorularıncevaplanması daha doğru olacaktır.Meslek, toplumdaki sosyal, ekonomik ve teknolojik yapının gerektirdiğibir işbölümü sonucu ortaya çıkan, bireyin ilgi ve kabiliyeti ile sosyal etkinliklerekatılma gereksinimi ve toplumun bireyden sosyal ve ekonomik yaşamdasorumluluk yüklenmesi talebi sonucu ortaya çıkmış olan bir yaşamsal etkinlikolgusudur(1).Türk Dil kurumu Türkçe sözlüğünde ise meslek şöyle tanımlanmıştır;birkimsenin geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş(2).Tan`a göre mesleği, kişilerin hayatlarını sürdürebilmek için temel uğraşalanı olarak seçtikleri, belli bir süre eğitimden sonra icra edebildikleri, çalışma,yükselme şartlarının yasal güvence altına alındığı bir faaliyet alanı olaraktanımlamak mümkündür(3).Her mesleğin bazı giriş şartları vardır. Bu bağlamda tabi ki öğretmenlikmesleğinin de kendine özgü meslekleşme koşullarını oluşturmuş olması gerekir.Bu konuya daha sonra değineceğiz.Acaba, hizmet öncesinde öğretmenler nasıl yetiştiriliyor? Bu görevigeçmişte hangi kurumlar yürütmüş şimdi hangi kurumlar yürütüyor?Milli eğitim tarihimizde, 1840’lı yıllarda herkesin öğretmenlik yapamayacağı,öğretmenliğin özel bir meslek olması gerektiği kanaati hakim olmuşve öğretmenlik yapacak kimselerin özel olarak yetiştirilmesi amacı ile 1848yılından itibaren öğretmen yetiştiren okullar kurulmuştur(4). Kurulan bu ilköğretmen okulu erkek öğretmen yetiştiriyordu. 26 Nisan 1870 tarihindedarülmuallimat adıyla bir de kız öğretmen okulu kurulmuştur. 1890 yılındasayıları kırka ulaşan öğretmen okulları İstanbul’dan başka, Amasya, Sivas,Kastamonu, Edirne, Trabzon ve Kudüs illerimizde de açılmıştır.O güne kadar yerel yönetimlerin sorumluluğunda olan Öğretmen okulları;Nisan 1923 tarihinde genel bütçe kapsamına alınmışlardır. Ancak, buşehir öğretmen okulları mezunları, köylerde çalışmaya istekli olmadıklarından


8 ÖĞRETMENİN DÜNYASIörneğin 1923-1925 yıllarında 45. 000 köyden yalnızca 4. 000’inde okul veöğretmen bulunuyordu. Başta Atatürk olmak üzere hükümet; okulsuz köylereokul açmak ve buralara öğretmen göndermek istiyordu.22 Mart 1926 tarih ve 789 sayılı maarif teşkilatına dair kanunla Kayserive Denizli’de iki parasız yatılı köy öğretmen okulu açılmıştı, altı yıl sonra 1933yılında bu okullar kapatıldı. 1937 yılında MEB’na bağlandı. Bu gelişmeden sonra11. 06. 1937 tarih ve 3704 sayılı köy eğitmenleri kanunu kabul edilmiştir(5).Daha sonra köy öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1840 tarih ve3803 sayılı köy Enstitüleri kanunu kabul edilmiştir. Köy enstitüleri ilk dönemlerdebaşarılı çalışmalar yapmış, ancak, siyasi istismar konusu yapıldığı için1954 yılında fiilen kaldırılmıştır.1960 yılında, öğretmen yetiştirmeye özel bir önem verilerek Bakanlıkmerkezi bünyesinde;‘’Öğretmen okulları genel müdürlüğü’’ve ‘’Öğretmeni işbaşında yetiştirmeteşkilatı’’ kurulmuştur.1973’te çıkarılan 1739 sayılı Milli eğitim temel kanununun 43. ve 45.maddelerinde öğretmenlik mesleğinin güçlendirilmesi ve öğretmenlerin dahaiyi yetiştirilmesi için şu hükümler yer almıştır.“Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetimgörevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.”“Öğretmenlik mesleğine hazırlık, genel kültür, özel alan eğitimi veöğretmenlik meslek bilgisi ile sağlanır.”“Hangi derece ve türdeki eğitim, öğretim, teftiş ve yönetim görevlerine,hangi seviye ve alanda öğrenim görmüş olanların negibi şartlarla seçilebilecekleri yönetmelikle düzenlenir.”1982 yılında Öğretmen okulları genel müdürlüğü kaldırılmış, öğretmenyetiştiren kurumlar, yüksek öğretim kanunu ile üniversitelere devredilmiştir.Günümüzde öğretmenlerin yetiştirilmesi işinden Üniversiteler sorumludur.Öğretmenlik eğitimini, Eğitim fakülteleri vermektedir. Sınıf ve branşdersleri öğretmeni yetiştiren 45 tane eğitim fakültesi dışında, branş dersleriöğretmeni ve eğitim uzmanı yetiştiren 13 teknik eğitim fakültesi, 2 meslekieğitim fakültesi, 1 mesleki yaygın eğitim fakültesi, 1 eğitim bilimleri fakültesi,1 iletişim bilimleri fakültesi, 5 fen-edebiyat fakültesi, 1 ticaret ve turizm eğitimfakültesi, 1 endüstriyel sanatlar eğitim fakültesi, 10 ilahiyat fakültesi, 2


ÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR? 9sağlık eğitim fakültesi olmak üzere toplam 37 kurum görev yapmaktadır. Ülkemizdebugün toplam 82 kurumdan öğretmen yetişmektedir. Bu sayıya bedeneğitimi ve spor öğretmeni yetiştiren 31 beden eğitimi ve spor yüksekokulu eklenince, bugün ülkemizde öğretmen yetiştiren kurum sayısı 113’eçıkmıştır(6).Eğitim fakülteleri bünyesinde ilköğretim bölümleri(Sınıf öğretmenliği,fen bilgisi, sosyal bilgiler, Türkçe öğretmenlikleri)orta öğretim bölümleri (Tarih,coğrafya, Edebiyat, fizik, kimya, biyoloji, matematik) Yabancı dil öğretmenlikleriiçin yabancı diller bölümleri (İngilizce, almanca, Fransızca. . . ) Resim,müzik, beden eğitimi bölümleri, Okul öncesi öğretmenliği bölümleri, bilgisayaröğretmenliği gibi bölümler hizmet vermektedir. Ayrıca, mesleki veteknik alanda öğretmen yetiştiren Mesleki eğitim fakülteleri ile Teknik eğitimfakülteleri bu alanın ihtiyacını karşılamaktadır.Eğitim fakültelerinde derslerin ağırlığı şöyledir; Alan bilgisi %62. 5, Genelkültür dersleri %12. 5, Öğretmenlik meslek bilgisi (formasyon dersleri)%25’tir.Öğretmen adayları, öğrenim süreleri boyunca bu üç alanda başarılıolmak zorundadırlar. Ortaöğretim bölümleri için öğrenim süreleri beş yılaçıktığından formasyon dersleri son sınıflarda verilmektedir. Diğer branşlardaformasyon dört yıla yayılmış bir şekilde sürdürülmektedir.8-11 Haziran 1982 yılında Öğretmenlik mesleğinin gelişimi açısındanönemli kararlar alınmış fakat bunlardan pek azı hayata geçirilebilmiştir. 1982yılında yapılan XI. Milli eğitim şûrasında alınan kararlar hayata geçirilebilseydiÖğretmenlik bugünkü durumundan çok daha iyi yerlerde olurdu. Orada öğretmenlerleilgili pek çok önemli karar alınmıştır. XI. Milli Eğitim şûrasının ö-nemli bir özelliği de o güne kadar ki en yüksek katılımı sağlamış olmasıdır.Bunlar, öğretmen eğitiminin genel amaçları başlığı altında toplanacak olursa,öğretmen yetiştiren bir kurumu bitiren öğretmen adayı;1. Eğitim ve öğretim çalışmalarının, esasta, Türkiye cumhuriyetini veAtatürk ilkelerini yaşatacak ve yüceltecek nesiller yetiştirmeyeyönelik olduğunu bilir.2. Ülkemizin kalkınma sorunlarıyla eğitim arasındaki bağlantı konusundabilinçlidir ve yetiştireceği kuşakların kalkınmada rol oynayacaklarınıbilir.3. Eğitim biliminin kavramsal yapısını, metodolojisini ve terminolojisinibilir.


10 ÖĞRETMENİN DÜNYASI4. Eğitim sorunlarını, inceleme ve araştırma yaparak çözer ve eğitimdegelişmeyi sağlar.5. Çeşitli ders konularının, okul programlarının tümünde oynayacağırolü bilir.6. Çalıştığı eğitim kademesindeki öğrencilerin gelişimini etkileyenfizyolojik, sosyolojik ve psikolojik etkenlerin aynı zamanda bireydeyarattığı gelişim özelliklerini, ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçları karşılamadaeğitimin görev ve sorumluluklarını kavrar.7. Öğrenme süreçleri hakkında bilgi sahibidir; esas görevinin öğrenciyiyargılamaktan çok, ona yetişmesinde yardım etmek olduğunu bilir.8. Her öğrencinin yeteneklerini, bireysel farklılıklarını dikkate alarakgeliştirir.9. Öğretim alanında sahip olduğu bilgiyi, öğrenci davranışlarını geliştirmedoğrultusunda kullanma yeteneği kazanır.10. Elde edebileceği araçlardan yararlanarak iletişim kurma becerisinesahiptir.11. Bilim ve teknolojideki mesleği ve alanı ile ilgili gelişmelerden yararlanmadavranışı gösterir.12. Öğretmenlik mesleğinin statüsünü, ahlak kurallarını, başlıca sorunlarınıve mesleğinin getirdiği imkan ve fırsatları bilir(5).Görüldüğü gibi XI. Milli eğitim şûrasında ele alınan konular ve yapılmakistenenler oldukça önemlidir. Günümüzde bu genel amaçlara ne kadar ulaşılabilmiştirorası tartışma konusudur. Ancak şu gerçektir ki öğretmenlerinhizmet öncesi yetiştirilmeleri konusunda hala eksiklerimiz mevcuttur. Hizmetöncesi eğitim de eksiklerimiz nelerdir? Bu eksikliklerin giderilmesi hususundaneler yapılabilir?Öğretmen yetiştirmeye ilişkin mevcut sorunlara baktığımızda;a. Çeşitli eğitim kademe ve tiplerine, değişik kurumlardan, farklıprogramlarla değişik sürelerde öğretmen yetişmektedir (XI. Millieğitim şûrasında bu sorun tespit edilmiştir. Bu gün itibariyle öğretmenyetiştiren öğretim kurumlarının öğrenim süreleri aynıdır).b. Mevcut öğretmen yetiştirme programları, Milli eğitim temel kanununun43. maddesinde yer alan yatay ve dikey geçişlere imkan


ÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR? 11verecek biçimde düzenlenmelidir (Bugün itibariyle bu düzenlemeyapılmıştır).c. Eğitim programlarında bir bütünleşme sağlanmalıdır (Bütünleşmesağlanmış durumda).d. Öğretmen yetiştiren kurumlardaki programlarla, öğretmenlerin,görev alacakları eğitim kurumlarının programları arasında gerekliilişki yeterince kurulmamıştır.e. Öğretmen yetiştiren kurum, öğretmenlerinde ne gibi ek nitelikleraranılacağı, bu niteliklerin neler olacağı hususu açıklıkla belirtilmemiştir.f. Eğitim sistemimizin her kademesinde yetersiz öğretmenlik belgesinesahip bir çok kişi öğretmen olarak çalıştırılmaktadır.g. Eğitim sistemimizin her kademesinde ücretli öğretmenler çalıştırılmaktadır.Bu durum sorumluluklar açısından kaliteyi düşürücübir unsurdur.h. Bugüne kadar öğretmen yetiştirmede nicelik ve nitelik sorunlarıayrı ayrı ele alınmıştır. Genellikle sayısal eksikliği gidermek içinkaliteden fedakarlık yapılmıştır.1960’lı yıllarda her düzey ve tür eğitimde, eğitim isteminin hızla artmasısonucu, öğretmen darboğazı yaşandı(7).Her alanda aşırı öğretmen ihtiyacı yetkilileri arayışa itti. Bunun sonucundamuvakkat (Geçici) öğretmen, vekil öğretmen, yedek subay öğretmenvb. öğretmen tipleri ortaya çıkmıştır. Yani bu yıllardan itibaren artık kalitedentamamen vazgeçilmiş ve sayısal olarak eksikliği gidermek için her türlü yolabaşvurulmuştur. Bu gün bu uygulamadan tamamen vazgeçilmiş değildir. Vekilöğretmenlik uygulaması kısmen de olsa sürmektedir.Burada hemen şu soruyu sormak gerekir. Herkes öğretmen olabilir mi?Bu çalışmanın giriş kısmında mesleğin ne olduğu tanımlanmıştı. Öğretmenlikmesleğinin de kabul edilmiş, kendine özgü bazı kuralları, daha doğrusumeslekleşme koşulları vardır. Bunlar;Uzmanlık bilgisi(1); Yukarıda belirttiğimiz üç alanda öğretmenin yetişmişolması gerekir. Bunları bir daha hatırlarsak, alan bilgisi, genel kültür veöğretmenlik meslek bilgisi. Öğretmen de toplum içinde yaşadığı için öncelikle


12 ÖĞRETMENİN DÜNYASItoplumun kültürünü iyi bilmesi gerekir. Çünkü öğretmen aynı zamanda öğrencinintoplumsallaşmasını sağlamaktadır. Kendi alanını iyi bilmelidir. Fakatbuda yeterli değildir. Bunlara ek olarak iyi bir formasyon almış olması gerekir.Formasyon eğitimi almamışsa sahip olduğu bilgileri öğrenciye aktarmaktazorluk çeker. İnsanlar şu veya bu şekilde bir çok bilgiye sahip olabilirler. Ö-nemli olan o bilginin aktarılabilmesidir. İşte iyi öğretmen kötü öğretmen tartışmasıburada başlıyor. Bildiğini öğrencisine aktarmasını bilen öğretmenlermutlaka iyi bir formasyon eğitimi almıştır. Bunun yanında çok bilgili olup taöğrenciler tarafından anlaşılamayan çok öğretmen vardır.İsmi belli bir alanda çalışmak; Öğretmenin çalıştığı adı belli bir kurumvardır, o da okuldur. Öğretmenler belli bir sistem içinde planlı, programlıbir şekilde okullarda görevini yerine getirir. Kısaca öğretmenin görev alanıbellidir. Öğretmen yetiştirdiği kişiden ailesine, topluma ve Devlete karşı sorumludur.Diğer kişilerin öğrettiklerinden dolayı bir sorumlulukları yoktur. Buda bir meslek ilkesidir.Girişte belli bir denetimin olması gerekir. Her meslekte olduğugibi öğretmenliğe girişte de sıkı bir denetim vardır. İstenilen okuldan mezunolunmamışsa, belgeleri eksikse, gerekli formasyon alınmamışsa mesleğe girişmümkün olmamaktadır. Ayrıca bu mesleğe girişi bizzat Devlet denetlemektedir.Bazı meslek kuruluşlarında ise, mesleğe girişi çeşitli meslek kuruluşlarıdenetlemektedir.O meslekle ilgili belli bir kültüre sahip olmak gerekir;Her mesleğinbelirli değer ve normları vardır. Bu anlamda öğretmenlik mesleğinin debelirli değer ve normlarının olması doğaldır. Öğretmenlikle ilgili giyim tarzından,sokakta yürüyüşüne kadar bir dizi davranış kalıbı oluşmuştur. Bu normlargünümüzde biraz zayıflamakla birlikte toplumun öğretmenlerden beklentisibu yöndedir.Meslek ahlakına sahip olmak; Her mesleğin birtakım ahlak kurallarıvardır. Öğretmen- likte de mesleğin özelliğine göre ahlaki kurallarının olmasıkaçınılmazdır. Bunlar, zamanını ders içinde boşa harcamamak, demokratikolmak, öğrencilere adil davranmak vb. dir. Meslek ahlakı diğer mesleklerdeçok daha belirgindir(8).Yukarıda belirtilen hususlar ışığında öğretmenlikte diğer meslekler gibibirtakım koşulları olan bir meslektir. O halde sorulması gereken şudur: Sonyıllarda neden herkes öğretmen yapıldı?


ÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR? 13Birçoğumuzun bildiği hızlandırılmış eğitim ve doksanlı yıllarda branş dışıalınan öğretmenler buna bir örnektir. 12 Eylül 1980 harekatı döneminde, öğretmenyetiştirme gerçek amacını kaybetmiş, ’’Hızlandırılmış eğitim’’ denenyolla on binlerce genç kısa ve yetersiz bir öğretimden geçirilerek mesleğeatanmıştır.Cumhuriyet döneminde çok sayıda öğretmen yetiştirme düşüncesi,hemen her zaman niteliğin önüne geçmiş, bir kısım öğretmenler kendilerineiyi imkanlar sağlamadığı için meslekten ayrılmışlardır(9).Hızlandırılmış eğitimle 1978-1980 döneminde normal koşullarda üç-dörtyılda yetiştirilen öğretmenler iki-üç ay gibi kısa bir sürede yetiştirilmeye başlandı.12 Eylül 1980 tarihinde hızlandırılmış eğitimden mezun otuzbeşbin öğretmenhiçbir branşları olmadığı halde ortaokul ve liselere branş öğretmeniolarak atanmıştır. 12 Eylül’den sonra, okunduğu varsayılan okullarda kaydınarastlanmayanların bir kısmı meslekten çıkarılmış, diplomaları iptal edilmiş,ama halen hızlandırılmış eğitimle öğretmen olan 30. 000 dolayında öğretmen,bugün Türk eğitim sisteminde 20-25 yıllık kıdemli öğretmen ve yöneticiolarak çalışmaktadır. Bu, öğretmenlikle adeta alay etmektir(10).Hızlandırılmış eğitimle yetinilmemiş doksanlı yıllardan sonra mesleklehiç ilgisi olmayan kişiler (ziraat mühendisi, veteriner, mimar, mühendis, Arkeolog,basın-yayın vb. mezunları) hiçbir formasyon eğitimi almadan öğretmenolarak atanmışlardır ve sayıları da oldukça fazladır. Bunların içinde zamanlabu mesleği benimseyip hakkıyla yapanlar mutlaka vardır ve onları tenzihediyoruz. Fakat genel durum meslek dışından girenlerin bu işte fazla başarısağlayamayacağını göstermektedir. Eğitim fakültesinden mezun ettiğinizbir öğretmen adayını veteriner yaptığınızda ne kadar başarısağlarsa bir veteriner de öğretmenlikte o kadar başarı sağlayacaktır.Burada meslek dışından öğretmen olanların bir suçu ve kabahati yoktur.Asıl suç ülkemiz gerçeği olan işsizliğin önünü açmak için öğretmenliği siyasiistismar konusu yapanlarındır. Öğretmenliğin bir meslek olduğunu, belirlimeslekleşme koşullarını taşıdığını daha önceki kısımda açıklamıştık. O haldegiriş denetimi olan, mesleki kuralları olan bir mesleği ne yazık ki siyasilerimizmeslek olarak görmemekteler. Eğer meslek olarak görselerdi her 10-15 yıldabir herkesi öğretmen olarak atamazlardı. Öğretmenliğe girişteki kuralları devletkendisi koymakta, yine kendisi bu kuralları yok sayıp diğer meslekten kişileride öğretmen yapmaktadır.


14 ÖĞRETMENİN DÜNYASISon yıllarda artık eğitim fakülteleri dışından öğretmen alınmayacağıüzerinde durulmaktadır. Fen-edebiyat fakültelerine formasyon verilmektenvazgeçilmiştir. Formasyon almış olanların da ancak eğitim fakülteleri ihtiyacacevap vermezse kısmen atanabilecekleri belirtilmektedir. Fakat, bunun kesinçözüm olacağı sanılmamalıdır. Başka bir siyasi iktidarın gelip işsizliği önlemekuğruna tekrardan bütün üniversite mezunlarını öğretmen olarak atamayacağınıkim garanti edebilir? Öyleyse kesin çözümleri bu gibi söylemlerde aramamakgerekir. Kesin çözüm Milli eğitimi bir Devlet politikası yapmaktangeçer. Milli eğitim hiçbir zaman hükümet politikası olmamalıdır.Böylece Milli eğitimimizde siyasilerin kendi görüşleri doğrultusunda at oynattıklarıbir arena olmaktan çıkarılmış olacaktır.Öğretmenlik mesleği hakkında sürekli karar değiştirmeler, hızlandırılmışöğretim mezunlarına öğretmenlik hakkı verilmesi, meslek dışından olanlarınöğretmen olarak atanması gibi davranışlar, bu kutsal mesleği içinden çıkılmazsorunlarla karşı karşıya getirmiştir. Öğretmenlik mesleğine sadece nicel yöndenbakarak karar vermemeliyiz, nitelik ön planda tutulmalıdır. Her öğretmeninderin alan bilgisine, yeterli öğretmenlik formasyonuna ve güncel genelkültür bilgisine sahip olmasına dikkat etmeli ve bu ölçütten hiçbir zaman tavizvermemeliyiz. Unutmayalım ki ürününü en uzun ve geç veren kurum eğitimkurumudur(11).İyi bir öğretmen modeli nasıl olmalıdır?Yetiştirmekte olduğu nesilleri üst öğrenime ve hayata hazırlayacak,Toplum lideri olabilecek,Köyde ve kentte yaşamanın zorluklarını yenebilecek,Ülkenin değişik sosyo-kültürel ve ekonomik yapısını yakından tanıyabilecek,Beliren problemlere pratik çözümler getirebilecek,Farklı dinlere, farklı mezheplere, farklı siyasi görüşlere ve yöredekietkilerden dolayı farklı mahalli gruplara ayrılanları uzlaştırabilecek,Her türlü değişme, gelişme ve yenileşmelerden haberdar, kısacasıtoplumun zihnine yerleşmiş olan;- Öğretmen daha iyi bilir,- Öğretmen sağlıklı düşünür,


ÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR? 15- Öğretmen buna da bir çözüm getirir, düşüncesini haklı çıkaracak,hem okuttuğu çocukların, hem de toplumun zihninde bıraktığı kalıcıizleri unutulmayacak öğretmen profili çizmek gerekir(12).Ayrıca, yukarıda sayılanlar dışında öğretmenlerde bulunması gerekenkişisel özellikler konusunda bir çok araştırma yapılmış ve bu araştırmalar sonucufarklı kişilik özelliklerinin önemi üzerinde durulmuştur(13). Tüm eğitimcilertarafından kabul gören, bir öğretmen de bulunması gereken en önemlikişilik özellikleri ise kısaca şunlardır;Açık fikirli ve esnek olma; Yeniliklere açık, katı fikirli olmayan, sahipolduğu bilgileri yeni durumlara uyarlayabilen, öğrenci ve meslektaşlarınınfikirlerine saygılı olan, olaylara başkası açısından bakabilen(Empati kurabilen) programlarda öğrenci ihtiyaçlarına uygundeğişiklikler yapabilen öğretmenler başarılı öğretmenlerdir. Hoşgörülü ve sabırlı olma; Sınıf içinde demokratik bir ortamın o-luşması için öğretmen hoşgörülü olmalıdır. Çocuk ve gençleri sınıfiçindeki en küçük olumsuzluklarda hemen cezalandırma yolunagitmemelidir. Bu durumda hoşgörülü olmalı onları anlamaya çalışmalıdır.Ayrıca bir sınıfta bulunan bütün öğrencilerin aynı davranışlarıgöstermeleri beklenemez. Kişisel özelliklerden dolayı bireylerarasında farklılıklar vardır. Öğretmen bu farklılıkları göz ö-nüne alarak sınıf içerisinde ağır öğrenenler, hızlı öğrenenler bulunabileceğinitahmin ederek en küçük olumsuzlukta sinirlenmemeli,sabırlı olmalıdır.Sevecen, anlayışlı ve esprili olmalıdır; Eğitim sevgiyle başlar. Öğretmenöğrencisini sevmelidir. Başarı ancak öğrenciyi sevmek veona dersini sevdirmekle mümkündür. Sevecen öğretmen, öğrencileriile olumlu bir ilişki kurar. Sevgiyle yaklaşmak aynı zamandaöğrencinin güvenini kazanmayı sağlar. Öğretmenler aynı zamandaesprili de olmalıdır. Bu özelliğe sahip öğretmenler aynı zamandaöğrenmeyi eğlenceli hale getirebilirler. Ayrıca, espri sınıfta gerilimiazaltır, disiplin sorunlarını en aza indirir. Tabii ki dozunu iyiayarlamak koşuluyla.Cesaretlendirici ve destekleyici olmalıdır; Öğrencileri öğrenmeyekarşı cesaretlendirmeli, onlara destek olmalıdır. Öğrencilerin başaramadıklarıkonularda onları cesaretlendirmeli yapabileceklerine


16 ÖĞRETMENİN DÜNYASIinandırmalıdır. Olumsuz davranışlarından çok olumlu davranışlarınıön plana çıkarmalıdır. Bunun dışında öğrencinin kendine güvengeliştirebilmesi için destekleyici olmalıdır. Başaramadıkları konulardaliderlik yapmalı, başarılı olmak için neler yapılması gerektiğiniortaya koymalıdır.Öğrencilerden yüksek başarı beklemelidir; öğretmenin öğrencidenbeklediği başarı ile öğrencinin başarısı arasında doğru bir orantıvardır. Öğretmen öğrencilerden yüksek başarı bekliyorsa öğrencideo oranda başarılı olacaktır(14). Eğer öğretmenin öğrencidenbaşarı beklentisi yüksekse öğretmen o öğrenciyle daha çok ilgilenmekte,başarılı olmasını sağlamaktadır. Öğretmenin, öğrencidenbaşarı beklentisi yoksa o öğrenciyle fazla ilgilenmeyip kendihaline bırakmasıyla öğrenci başarısızlığı benimseyip gayret göstermeyecektir.Dolayısıyla öğretmenler her zaman için öğrencilerindenyüksek başarı beklemelidirler.Bunların yanında iyi bir öğretmenin sahip olması gereken başka özelliklerdesayılabilir:Fiziksel özellikler (Giyimi, konuşmasıyla örnek)(15), Entelektüel özellikler(Mesleğini seven, tarafsız, çağdaş, önyargılı olmayan) Sosyal özellikler(Yardım sever, dürüst) Diğer kişilik özellikleri (Güler yüzlü, eleştiriye açık, a-dil, dengeli, vs. )Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK öğretmenlik mesleğineönemli bir boyut daha getirmiştir(16). Bu boyut öğretmenlik mesleğininözveri gerektirdiğidir. Gerçekte, ektiğini en geç biçen çiftçi öğretmendir. Öğretmeninürünleri çok geç ve güç yetişir ama bir kez yetiştiğinde niteliği öğretmeninniteliğiyle özdeşleşir. Öğrenciler, gençler öğretmenin yalnızca bilgisindendeğil, onun tüm kişiliğinden-tutumlarından, davranışlarından, ilgilerinden,ihtiyaçlarından, değerlerinden ve benzeri özelliklerinden etkilenir. O haldeöğretmenleri, Başöğretmen Atatürk’ün deyimiyle ‘’insan toplumunun enözverili ve muhterem unsurları’’ saymak gerekmektedir. Atatürk’ün her türlüsorunla ilgilenen, bilgili, aydın, özverili öğretmen tipi her zaman ve her toplumiçin gereklidir. Ülkemizde de gerçekten nitelikli öğretmen yetiştirmeprogramlarından yetişmiş ve öğretmenliği bir meslek olarak seçmiş ve bumesleğin sorumluluklarının bilincinde olan aydınlarımız yeni nesili Atatürk’ünCumhuriyeti’ni yaşatacak ve yüceltecek biçimde yetiştirme uğraşısı içindedirler.


ÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR? 17Sayılan kişisel nitelikler dışında öğretmenlerde bulunması gereken birdemesleki nitelikler vardır. Bunlar;Konu alanı bilgisi (Alan bilgisi)Genel kültür veÖğretmenlik meslek bilgisi (mesleki beceri ve yeterlilikler=Öğretim süresiniplanlama, Ders işlerken çeşitlilik getirebilme, Öğretim süresini etkilikullanabilme, Katılımcı öğretim ortamı düzenleyebilme, öğrencilerdeki gelişimiizleyebilme, öğrencilere danışmanlık yapabilme, diğer öğretmenlerle işilişkileri kurabilme, okul etkinliklerine katılma, öğrenci velileriyle iyi ilişkilerkurma, kendini geliştirmek için girişimde bulunma)(1). Görüldüğü gibi öğretmeninkişisel nitelikleri dışında mesleki niteliklerinin de yeterli olması gerekir.Biz bunları daha önceki bölümlerimizde kısaca açıkladığımız için üzerindefazla durmayacağız. Ancak, şunu belirtmeden de geçemeyeceğiz. Alan bilgisine kadar yeterli olursa olsun, öğretmenin engin bir genel kültürü olsun, eğeröğretmenlik meslek bilgisinden yoksunsa öğrenciye yararlı olması düşünülemez.Bazı kimseler alan bilgisi ve genel kültür bilgisi ile öğretmenlik yapılabileceğinisavunmaktadırlar. Onları da bu tür yanılgılardan kurtarmak gerekir.Çünkü, formasyon eğitimi, bütün dünyanın kabul ettiği bir olgudur.Öğretmenliğin başlıca sorunları ve bu sorunların çözümüneyönelik atılacak adımlar neler olmalıdır?;Milli Eğitim Bakanlığının, öğretmen ihtiyacı ve öğretmen yetiştirme konusundabir plan ve programı olmadığından, öğretmen yetiştiren kurumlarlabakanlık arasındaki iletişimsizlikten dolayı öğretmen ihtiyacı bir türlü karşılanamamaktadır(17).Öğretmenler ekonomik bakımdan sıkıntı içerisindedirler. Bu nedenle öğretmenlergeçimini sağlayabilmek için, öğretmenlikle birlikte boş zamanlarındatezgahtarlık, garsonluk, şoförlük, seyyar satıcılık, pazarcılık, boyacılık vb.gibi meslekle asla bağdaşmayacak işleri yapmak zorunda bırakılmıştır.Öğretmenlik mesleği bu duruma düşünce, kimse öğretmen olmak istememektedir.Sadece işsiz kalmamak uğruna öğretmenliğe bir yönelim başlamaktadır.Ülkemizde bilindiği üzere tıp ve öğretmenlik dışında istihdam alanıkalmamış, tıkanmıştır. Bundan dolayı, kolay iş bulabilmek için son yıllardaöğretmenliğe talep artmıştır. Severek öğretmenliğe gelenlerin sayısı dahaazdır. Öğretmenlik mesleğinin olumsuzluklarından dolayı (Geçim sıkıntısı en


18 ÖĞRETMENİN DÜNYASIbaşta) eskiye göre öğretmenlerin davranış kalıplarında bile değişmeler görülmeyebaşlanmıştır.Hacettepe üniversitesi, öğretim üyesi prof. Dr. Selahattin ERTÜRK “Onyıl öncesine kıyasla öğretmen davranışlar” adlı araştırmasının sonuç bölümündeöğretmenin davranışlarının nelerden etkilendiğini ortaya koymuştur(18).O’na göre, yapılacak işlerin belirgin bir şekilde ortaya dökülebilmesi içinöğretmen davranışını oluşturan etkileşim tümgelerinin çözümlenmesi yapılmalı,yani rol oynayan etkenler meydana çıkarılmalıdır. Bu etkenler arasındailk bakışta göze çarpanlar şunlardır; eğitim programları, basılı eğitim araçları,gör-işit araç-gereç ve yöntemleri, binalar, donatım, yönetim ve teftiş düzeni,maaşlar, öğretmenin davranış tarihçesi, gördüğü itibar, mesleğe bağlanandeğerler. Durum böyle olunca, öğretmen davranışlarının sorumlusu bu kadarçok şey iken, bir birey olarak öğretmeni tek sorumlu gibi görmek; ve onu nasıl,davranması gerektiği hususunda talimatlarla değiştirmeye çalışmak Türkiye’deve başka ülkelerde şimdiye kadar tutula gelmiş hatalı bir yoldur. Görüldüğügibi bunların hepsi öğretmenliğin sorunları haline gelmektedir.Öğretmenlik mesleğinin, toplumda kaybolan değerini tekrardan kazanmasıve yetenekli öğrencilerin öğretmen olabilmeleri için bu mesleğin biranönce cazip hale getirilmesi gerekir. Bunun için:1. Öğretmenlerin sayıca çok olması, maaş ve diğer özlük haklarınınarttırılmasına, mesleğin, cazip hale getirilmesine engel teşkil etmemelidir.Çünkü bu sayının çok olması öğretmenlerin suçu değil,memleketin ihtiyacıdır.2. Üniversite mezunu teknik ve sağlık personeline tanınan 8. derecenin1. kademesinden göreve başlama hakkı öğretmenlere detanınmalıdır.3. Köylerde ve mahrumiyet bölgelerinde çalışan öğretmen, müfettişve yöneticilere her hizmet yılı için 3-4 ay fazla kıdem verilmelidir.4. Öğretmenlik mesleği ile ilgili ayrı bir personel kanunu çıkarılaraköğretmenlerin maaş ve diğer ücretleri geçim rahatlığı sağlayacakseviyeye yükseltilmelidir.5. Öğretmen yardımlaşma kanunu tasarısının kanunlaşması sağlanmalıdır.


ÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR? 196. Öğretmenlerin lojman ihtiyacı ve konut fonundan ev sahibi olmalarısağlanmalı, lojman olmayan yerlerde öğretmenlerin kira bedelidevlet tarafından ödenmelidir.7. Anadolu liseleri, kolej ve fakültelerde öğretmen çocuklarının bursluve yatılı okumaları sağlanmalıdır.8. Öğretmenler için ihtiyacı karşılayacak kadar hastahane, huzurevive dinlenme tesisleri kurulmalı, devlet hastahaneleri dışındakihastahanelerde de ücretsiz tedavi sağlanmalıdır.9. Mesleğe başarılı ve yetenekli öğrencilerin yöneltilmesi için her türlütedbir alınmalıdır.10. Öğretmen liseleri, öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarınaöğrenci seçmede asıl kaynak olmalıdır. Bu okulların programlarıona göre geliştirilmeli ve okullar cazip hale getirilmelidir. Buokullardan, öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarına geçişkolaylığı sağlanmalıdır.11. YÖK’le Milli Eğitim Bakanlığı arasında öğretmen yetiştirmede veöğretmenin hizmet içi eğitiminde etkili ve sürekli işbirliği sağlanmalıdır.12. Hizmetiçi eğitimi yıl boyunca olmalı ve hizmet öncesi eğitimle bütünlüksağlanmalıdır.13. Milli eğitimde, temel personel politika ve uygulamaları, genel istihdamile tutarlı olarak düzenlenmeli ve yürütülmelidir.14. Öğretmen olmayanlar, özellikle öğretmenlik formasyonu olmayanlarmesleğe alınmamalıdır. Önce atayıp sonradan formasyonvermek (hizmetiçi kurslarla) hiçbir zaman yeterli değildir.15. Eğitim fakültelerinde okuyan öğrencilerin tümüne burs verilmelidir(19).16. Eğitim fakültesi öğretim elemanları, hem yurtiçinde, hem de yurtdışındabelli ölçütlere göre yetiştirilmeli, araştırma görevlileri yükseklisans öğreniminden önce öğretmenlik deneyimi yaşamalıdır.17. Öğretmenlerin sosyal statüleri iyileştirilmelidir. Öğretmenlik, mühendislik,doktorluk, avukatlık, mimarlık gibi bir meslektir, hattasosyal içeriği bu mesleklerden de üstündür. Öğretmenlik hiçbirzaman sıradan bir iş değil, bir uzmanlık mesleğidir. Türkiye’de


20 ÖĞRETMENİN DÜNYASIhemen tüm mesleklerin bir odası ya da bir birliği vardır, yalnız öğretmenlerinyoktur. Bu nedenle;Öğretmenlerin ortak gereksinmelerini karşılamak,Mesleki çalışmaları kolaylaştırmak,Meslek ile ilgili yeni düşünceler, yöntem ve teknikler üretmek,Bilimsel araştırmalar yapmak,Özlük haklarını iyileştirmek,Öğretmenlik mesleğinin Türk milli eğitiminin amaçları doğrultusundagelişmesini sağlamak,Meslekte demokratik disiplin ve oto kontrolü gerçekleştirmek içinÖğretmenler Meslek Odası kurulmalıdır(19).18. Ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz gençlerimizi yetiştirenöğretmenlerimizin çalışma koşulları, insanca yaşama koşullarısağlanması için öğretmenlere grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkıverilmelidir. Avrupa standartları da bunu gerektirmektedir. Bugünkügibi grevsiz sadece görüşme yapılıp, sonrada hakem yoluylahükümetlerin insafına bırakılan bir sendika anlayışı son dereceyanlıştır. Demokratik toplum örgütlü toplumdur.19. Öğretmenlerin istihdam sorunları sürekli bir çözüme kavuşturulmalıdır.Özellikle son yıllarda bazı branşlarda tıkanma olduğu gerekçesiylebranş öğretmenleri sınıf öğretmeni olarak atanmaktadır.Bunlar için kendi branşlarında çalışabilme imkanı verilmelidir.20. Okullara, ilçe, il ve bakanlık merkez örgütüne müfettiş ve yöneticiatanmasında yeterliğe dayalı ilkeler konulmalı, (son yıllarda konulanyöneticilik sınavı bunu bir nebze karşılamaktadır) hiçbir politikbaskı ve etkilere yer verilmemelidir.21. Eğitim kesimine yeterli mali kaynak ayrılmalıdır. Genel bütçedenMEB’na ayrılan pay yıllara göre büyük bir düşüş göstermektedir.Genel bütçeden Milli eğitime ayrılan pay 1993 yılında % 14.5 ikenbu oran bugün % 7’ler civarına düşmüştür. Yıllara göre devamlıbir geriye gidiş söz konusudur. Bilindiği gibi eğitime yapılan yatırımen önemli yatırımdır. Devletimi- zinde bu konuda gerekenhassasiyeti göstermesini bekliyoruz.Eğitim fakültelerini bitirip öğretmen olarak atanan öğretmen adayları şuşekilde yemin ederler.


ÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR? 21Türkiye Cumhuriyeti anayasasına, Atatürk inkılâp ve ilkelerine, Anayasadaifadesini bulan Türk Milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağıma; TürkiyeCumhuriyeti kanunlarını tarafsızlık ve eşitlik ilkelerine bağlı olarak uygulayacağıma;Türk Milletinin Milli, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip,koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma;insan haklarına ve Anayasanıntemel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik sosyal bir hukuk Devletiolan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunlarıdavranış halinde göstereceğime bütün görevlerimi Türk Milli Eğitim amaç vetemel ilkelerine uygun olarak yapacağıma, öğrencilerimi bu doğrultuda yetiştireceğimenamusum ve şerefim üzerine and içerim.KAYNAKLAR1 ERDEN, Münire. Öğretmenlik Mesleğine Giriş. İstanbul:Alkım yayınevi,1998.2 TDK, Türkçe Sözlük. Ankara:1988.3 TAN, Mine. Toplumbilime Giriş. Ankara:A. Ü. Eğt. fak. yay. No:974 TEKIŞIK, H. Hüsnü. Çağdaş Eğitim Dergisi. Ankara:Tekışık yay.5 ADEM, Mahmut. Öğretmen Yetiştirme Politikamız. İstanbul: Yaşadıkçaeğitim Dergisi sayı:44 İstanbul.6 KÜÇÜKAHMET, Leyla ve diğerleri. Öğretmenlik Mesleğine Giriş. Ankara:Nobelyay. 20007 M. E. B. XI. Milli Eğitim Şûra Kararları Kitabı. Ankara: M. E. B. yay. 19828 ADEM, Mahmut. a. g. e.9 ERDEN, Münire. a. g. e.10 AKYÜZ, Yahya. Öğretmen Yetiştirmede Koordinasyon, Tarihi Süreçİçinde Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme. Ankara:11 ADEM, Mahmut. a. g. e.12 DEREKÖY, Rahmi. Çağdaş Eğitim, Öğretmenlik Mesleği ve Nitelik.Ankara:13 TEKIŞIK, H. Hüsnü. a. g. e.14 ERDEN, Münire. a. g. e.15 BLOOM, B. S. İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme, M. E. B. yay. 197916 KÜÇÜKAHMET, Leyla. a. g. e.17 TEKIŞIK, H. Hüsnü. a. g. e.18 ERTÜRK, H. Selahattin. Türkiye’deki Bazı Eğitim Sorunları ÜzerineDüşünceler. Yelkentepe yay. Ankara:1986.19 ADEM, Mahmut. a. g. e.


22 ÖĞRETMENİN DÜNYASIOKUMA PARÇASIMİNİ TESTSoru 1.Eğer sekiz çocuğundan üçünün sağır, ikisinin kör, birinin zeka özürlüsüve kadının kendisinin de frengili olduğunu bildiğiniz bir kadının hamileolduğunu bilseydiniz kürtaj olmasını önerir miydiniz?Aşağıda cevabı görmeden bir de şu soruyu okuyun.---------------------------------------------------------------------Soru 2.Dünya liderini seçme zamanı ve sizin oyunuzun önemi çok büyük. İşteadayların özellikleri:Aday A. Bir takım kötü politikacılarla işbirliği halinde, astrologlaradanışıyor. İki metresi var. Bir sigara yakıp diğerini söndürüyor ve günde8 ile 10 martini içiyor.Aday B. İki kez işten kovulmuş, öğleye kadar uyuyor, üniversitedeykenuyuşturucu kullanmış ve her akşam neredeyse yarım şişe whisky deviriyor.Aday C. Bir savaş kahramanı, vejetaryan, sigara içmiyor, çok nadirenbira içer ve evlilik dışı hiçbir ilişkisi olmamış.Hangi adayı seçerdiniz? Önce karar verin sonra aşağı inip cevaplarabakın.---------------------------------------------------------------------Aday A: Franklin RooseveltAday B: Winston ChurchillAday C: Adolf HitlerVe birinci sorunun cevabı: Eğer cevabınız evetse,Beethoven'in yaşamasına izin vermediniz!---------------------------------------------------------------------William A. Mehrens, Irvin J. Lehmann


EĞİTİM LİDERLİĞİYrd. Doç. Dr. Hüseyin IZGARGİRİŞÇok genel çizgileriyle liderlik, insanların plânları ve alınan kararları eylemedönüştürmelerini sağlayan bir sanat, bir insan becerisi (Ergun, 1981)olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan yola çıkarak liderlik konusunda bazı insanlarındiğerlerinden daha becerikli olduklarını söylemek mümkündür. Günümüzdedavranış bilimlerinde ortaya çıkan bulgular, örgüt konusunda ortayaçıkan kuramlar ve iletişim becerilerinin önemi ve kazanılmasına dönük araştırmalar,yöneticilerin örgütü daha iyi tanımalarına ve örgüt çalışanları ile dahasağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olmaktadır. Bütün bu gelişmelererağmen, yine de, kişisel beceriye sahip olmanın, iyi lider olma açısından, ö-nemi göz ardı edilemez.İlgili literatür incelendiği zaman, liderliğin çok farlı şekillerde tanımlandığıgörülür. Bu tanımlardan bazıları şunlardır:Liderlik, grup süreçlerinin ve grup etkinliklerinin bir odak noktasıdır(Ergun, 1981, s.7).Liderlik, Grup etkinliklerini grup hedeflerine ulaşma doğrultusundaetkileme sürecidir (Bass, 1985).Liderlik, bir ilişkiler çerçevesi içerisinde lider ve diğer üyeler arasındakikarşılıklı beklentilerdir (Sherif, 1969, s. 170).Liderlik, izleyicilerin düşünce ve eylemlerini etkileme doğrultusundagüç kullanmadır (Zalenzik, 1977, s.267). Liderlik, ortak amaçlar için birleşen insanları amaçları gerçekleştirmeyeetkileme sürecidir (Başaran, 1982, s.60). Liderlik, etkili kişisel özelliklere bağlı bir güçtür (Etzioni, 1964). Liderlik, rol farklılaşmasının bir görünümüdür (Gordon, 1957).Bütün bu tanımlar liderliği bir etkileme gücü olarak kabul etmiştir (Çelik,2000, s.1). Yapılan tanımlar liderlik ile lider arasında bir ayrıma gitmemişlerdir.Halbuki, lider bir kişiyi ifade ederken, liderlik kişinin grup içinde gösterdiğidavranışı ifade etmektedir. Bunun altında liderlik davranışlarının liderolma özelliğine sahip kişilerce gösterilebileceği inancının yatmakta olduğusöylenebilir.


24 ÖĞRETMENİN DÜNYASILider kavramının tanımlanması ile lider ile yönetici arasındaki farklar daortaya çıkmıştır. Erdoğan (1991, s.332)’a göre bu farklar şöyle özetlenebilir:1- Lider grup üyelerince izlenen kişidir. Tüm yöneticiler lider değildir.Yöneticinin grup üyelerince benimsenmesi gerekmez. Lider isegrup üyelerinin tamamı veya çoğunluğu tarafından izlenen kişidir.Lider atamayla gelmediği için hiyerarşik yapı içinde bir yeri yoktur.2- Lider, grup üyelerinin duygusal olarak da kabul ettiği kişidir. Yöneticirasyonel karar veren ve problem çözen kişidir. Lider ise grupüyelerinin beklentilerini karşılayan kişidir.3- Yönetici örgüt amaçlarını gerçekleştirmeye çalışır. Liderin temel ilgialanı ise izleyenlerin ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Yönetici örgütamaçları gerçekleşmediği zaman başarısız olurken, lider grupbeklentilerini karşılamadığı zaman başarısız olur.Liderlik, iki veya daha çok kişiyi güç ve etki yoluyla yönlendirmedir. Ancakgüç ve etki bakımından iki farklı liderlik biçimi ortaya çıkmaktadır. Formallider, otoriteyle grup üzerinde etkisini gösterir. İnformal lider ise gösterdiğiliderlik davranışlarıyla grupla bütünleşen kişidir. Okul yöneticisi formal liderolarak görülebilir. Bunun yanında okul yöneticisinin öğretmenleri güdülemesi,değerleriyle öğretmenleri yönlendirmesi, onu informal lider konumuna dagetirebilir (Çelik, 2000, s. 3).Liderlik YaklaşımlarıLiderlik, yönetim kuramlarındaki gelişmelere paralel olarak değişik şekillerdeincelenmiştir. Liderlik yaklaşımlarını; kişilik yaklaşımı, etkileşim yaklaşımıve ortamsal yaklaşım olarak üç grupta incelemek mümkündür.Kişilik YaklaşımıLiderliğin bazı kişisel özelliklere dayandığı varsayımından hareket edilerek,belli özelliklere sahip kişilerin lider olabilecekleri ileri sürülmektedir. Bugörüşe göre lider, toplumun hayal gücüne girmiş olan seçkin, yetenekli birkişidir. Lideri kendisini izleyenlerden ayıran üstünlükler arasında yaş, boy,akıcı konuşma, anlayışlılık, inatçılık, sosyal ve ekonomik saygınlık, başkalarınıharekete geçirebilme, içe ve dışa dönüklük gibi özelliklerdir (Ergun, 1981, s.2). Ancak günümüzde bu tür kişisel özelliklere veya kalıtımla gelen bazı nitelikleredayanarak bir kişinin lider olabileceği ve liderlik davranışı gösterebileceğinepek sıcak bakılmamaktadır.


EĞİTİM LİDERLİĞİ 25Bir liderde bazı kişisel üstünlüklerin (zeka, yaratıcılık vb. ) bulunmasıonun lider olmasını kuşkusuz olumlu yönde etkiler. Ancak problemin ne olduğunualgılayamayan, ilişkileri zayıf olan, üyeler üzerinde psikolojik bir denetim kuramayanbir kişinin liderlik görevini tam olarak yerine getirmesi mümkün olmaz.Etkileşim yaklaşımıBu yaklaşım liderin kişisel özelliklerinin önemli olmadığını kabul eder.Bir liderin kişisel özelliklerine bağlı olarak değil, kendisini izleyenlerle etkileşerekortaya çıkardığı iş ve elde ettiği başarının lider olmada daha önemli olduğunuvurgular.Liderin üye için yarattığı duygusal destek, sıcaklık, arkadaşlık, güven nedenli önemli ise üye etkin ve başarılı olabilmektedir. Üyeye bu katkıları sağlayanbir kişinin üyeyi etkilemesi ve yönlendirmesi mümkün olabilmekte ve liderlikkonumuna sahip olabilmektedir. Diğer taraftan lider belirgin görev verdiğinde,izlenecek yolu açıkladığında, çalışmaları programladığında onları girişimdebulunacak biçimde etkilemiş olur (Başaran, 1982, s. 65).Bu yaklaşıma göre grup içinde kişinin statüsü yükseldikçe, eylemleriningrup normlarına uyma olasılığının artacağı, etkileşimde bulunduğu kişi sayısınınartacağı kabul edilir. Buna bağlı olarak etkileşim ve etkileme gücü artanbir kişinin üyeyi ortak amaçlara yönlendirmede daha başarılı olacağı varsayılır.Bu durumdu liderin üye ile ilişkileri sağlıklı olduğu sürece lider olarakkabul edilir. Bu nedenle üye ile kurduğu etkileşimin yapısı üyenin davranışlarınıetkiler. Bu yaklaşımdı, liderin insan davranışlarını anlama, çift yönlü iletişimkurabilme, üyenin kendi davranışını değerlendirmesine imkan verme gibiözelliklere sahip olması gerekir.Ortamsal YaklaşımBu yaklaşım, liderliğin içinde bulunduğu ortama bağlı olduğu ilkesinedayanmaktadır. Bu yaklaşım doğrultusunda olumsallık ve durumsallık kuramlarıgeliştirilmiştir (Başarın, 1982, s. 67).Olumsallık kuramı: Bu kuramda liderin, örgüt ortamı içinde uygunkoşulların oluşmasıyla, kendiliğinden doğacağı varsayımından hareket edilmektedir.Lider, gelişme, değişme ve uyarlama dönemlerinde ortaya çıkanproblemleri çözebilme yeteneğine sahip kişi olarak tanımlanmaktadır. Birgrubun geliştireceği ve kabul edeceği liderlik tipi, grubun çözülmesi gerekenproblemlerinin niteliğine bağlıdır (Ergun, 1981, s. 13). Grubun sahip olduğu


26 ÖĞRETMENİN DÜNYASInorm ve değerler ile problemin büyüklüğü önemli etkiye sahiptir. Grup normve değerlerine ters düşen bir davranış gösteren bir kimsenin lider olmasımümkün değildir (Celep, 1990, s. 71).Bu kuramda liderlik, grup içi ilişkiler, işin yapısı ve liderin sahip olduğupozisyon belirleyici rol oynar. Lider üye ilişkisi, liderin grup tarafından kabuledilip edilmeyişi ile belirlenir. İşin yapısı, görevi yerine getirmek için belli biryolun belirlenmesi ile ilgilidir. Liderin pozisyonu ise liderin sahip olduğu statü,yani örgüt ve üyelerden aldığı gücü ifade eder.Bu kuramın belirgin özellikleri şu biçimde sıralanmaktadır (Feidler,1968, s. 54):1. Üye ile ilişkisi iyi olan lider, görev yapısını katılma yoluyla belirlediğindenve makam otoritesi güçlü olduğundan, en yüksek etkililiğeulaşmaktadır.2. Görev yapısını belirleyen otorite yapısı doğrultusunda güç kullananlider, üye ile ilişkisi kötü de olsa yüksek üretim sağlamaktadır.3. Etkililiği en düşük olan lider, görev yapısını belirlemede ve makamyetkisini kullanmada, üye ile ilişki kurmada zayıf olan liderdir.4. Bir birimin veya grubun etkililiği, liderin veya yöneticinin belirli durumlardagöstereceği liderlik biçimine bağlıdır.5. Grubu oluşturan üyelerden her biri uygun ortam bulduklarından liderlikdavranışı gösterebilmektedir.Durumsallık Teorisi: Bu kuram, bir lideri lider yapan durumun üyelerinolgunluk düzeyi olduğu varsayımına dayanmaktadır. Üyelerin olgunlukdüzeyi; yaşantı, yeterlik, uzmanlık, liderden beklentileri, lideri algılama biçimleri,grup içindeki bağımsızlık düzeyi ve kişilik özellikleri gibi faktörlere bağlıdır(Başaran, 1982, s.70). Liderlikte durumsallık kuramını ilk kez Fred freidlerkullanmıştır.Freidler’e göre liderin kişiliği ile bulunduğu ortamın karmaşıklığı ve yapısalözelliği bir araya gelerek lideri oluşturur. Durumsallık yaklaşımına göreliderin etkililiği, öncelikle liderin örgüt içindeki bulunduğu yere ve karşı karşıyakaldığı koşullara bağlıdır. Bundan dolayı bazı liderler, bulunulan koşullaragöre bir örgütte başarılı olurken, başka bir örgütte başarısız olabilirler (Erdoğan,1991).Freidler’in durumsallık kuramına yönelik olarak yapılan araştırmalardaşu sonuçlara ulaşılmıştır (Başaran, 1992, s. 77).


EĞİTİM LİDERLİĞİ 271. İzleyenlerle ilişkisi iyi olan lider, görev yapısını izleyenleri kararakatılma yoluyla belirlediğinde ve konum gücü de güçlü olduğundaen yüksek etkililiğe ulaşmaktadır.2. Görev yapısını açıkça belirleyen ve güçlü olan bir lider, izleyenlerleilişkisi kötü olsa bile, yüksek verim sağlamaktadır.3. Etkililiği en düşük olan lider, görev yapısını belirlemede, konumgücünü kullanmada ve izleyenlerle ilişki kurmada zayıf olan liderdir.4. Bir grubun etkililiği kritik durumlarda liderin elverişli liderlik biçimigöstermesine bağlıdır.5. Herhangi bir grup üyesi, uygun ortam oluştuğunda liderlik davranışınıgösterebilmektedir.6. Her ortamda geçerli olan evrensel ve en iyi bir liderlik biçimi yoktur.Freidler’in durumsal liderlik kuramı 1970’li yıllardan itibaren eğitim yönetimialanına da girmiş ve uygulanmıştır. Bu model, daha ziyade, okul yöneticilerininliderlik davranışlarının belirlenmesinde kullanılabilmektedir.Yöneticinin Liderlik ÖzellikleriBir yöneticinin temel görevi; örgütteki insan ve madde kaynaklarını enverimli şekilde kullanarak örgütü amaçlarına uygun olarak yaşatmaktır(Bursalıoğlu, 1987, s. 7). Bu nedenle bir yöneticide yöneltme yeterliğine ilişkinbazı liderlik özelliklerinin bulunması gerekir.Yöneticiden yönetim süreçlerini örgüte uygulayarak örgütün işleyişinisağlaması beklenirken liderden yalnızca kendisini izleyen üyeleri etkilemesibeklenir. Başaran (1982, s. 73), bir yöneticide bulunması gereken liderlik ö-zelliklerini şu şekilde belirlemiştir: Kendisini izleyenlerden daha yüksek kişilik özelliklerine sahip olmalı, Personel ile yeterli sıklıkta etkileşimde bulunmalı, Ortamın koşullarına göre davranabilmeli ve gücünü her zaman Personeli çalışmaya motive edecek biçimde kullanmalı, Çalışma ortamında personelin karara katılmasına imkan sağlamalıdır.Açıkalın (1994, s. 6)’a göre ise çağdaş bir yönetici; Kapsamlı insan bilgisine ulaşmış Etkili iletişim becerisine sahip Liderlik özellikleri baskın Anadilini doğru ve güzel kullanabilen Felsefe, matematik, uygarlık tarihi eğitimi almış


28 ÖĞRETMENİN DÜNYASI Yabancı dil bilen İletişim teknolojisine hakim, bilgiyi yöneten Beden ve ruh yönünden sağlıklı Eğitime inanmış yöneticidir.Alan yazarları bulunmaması gereken özellikler üzerinde de durmuşlardır.Bu özellikler de şöyle sıralanmaktadır (Izgar, 2000, s. 58): Taraf tutma Anlayış noksanlığı Kararsızlık Etki altında kalma Korku İleriyi görememeLiderlik kavramı ile yöneticilik kavramı birbirine karıştırılmamalıdır. Liderinkarar sürecinde en büyük payı alması gerekmez, aynı şekilde bu payın azolması da liderliğe zarar getirmez. Liderler büyük planların yaratıcısı ve başlatıcısıdır.Bu planların gerçekleşmesini yöneticiler sağlar. Tarih boyunca ancakbirkaç lider iyi yönetici ve ancak birkaç iyi yönetici lider olabilmiştir.Liderliğin, liderin izleyicileri, örgütün ve ortamın özellikleri gibi bazı değişkenlerivardır. Buna göre liderlik sadece kişinin niteliğinden değil, bu değişkenlerarasındaki değişik ilişkilerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bunedenle, liderin mi tarihi, tarihin mi lideri yarattığı tartışmasının her iki yönüde doğru sayılabilir.Tablo 1. Lider ile Yönetici Arasındaki FarklarLiderYöneticiDeğişmeyle ilgilenmezYapıyı korumayla ilgilenirYönlendiricidirYöneticidirKonuşma metnini kendisi yazar Yazılan konuşma metnini okurMoral otoriteye dayanırBürokratik otoriteye dayanırİzleyenlere mücadele ruhu aşılar Mutlu topluluğu korurVizyon sahibidirListe ve bütçe sahibidirPaylaşılmış amaca dayalı gücü vardır Ödül ve cezaya dayalı gücü vardırGüdülerDenetlerİlham verirDüzenlerAydınlatırEşgüdümlerTablo Vehbi Çelik (2000, s.39)’ ten aynen alınmıştır.


EĞİTİM LİDERLİĞİ 29Örgüt ortamında liderliği kolaylaştıran etkenlerden biri de makamdır.Bu etken hiyerarşik rol ve statüden başka, informasyondan yararlanma imkanlarınıda çoğaltır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus dengeninkurulmasıdır. Bir yöneticinin hem astlarına hem de üstlerine bağımlı kalabilmesiiçin her iki grubun yararları ahenkleşmiş olmalıdır.Liderlik konusunda bir diğer önemli nokta, liderlik ile üstlüğün birbirinekarıştırılmamalıdır. Liderlik grup tarafından seçilen kişiye, gene grup tarafındanverilen bir niteliktir. Oysa, atama yoluyla gelen üst gruptan çok kendiüstlerine yönelik çalışmak zorundadır. Bu bakımdan üstlük ve liderliğin birleştirilmesiçok zordur.Liderin başlıca görevleri, örgüt amaçlarını saptamak, bu amaçları gerçekleştirecekyapı ve havayı vermek, örgütün bu amaçlara göre yaşamasını sağlamakve örgüt içindeki çatışmaları çözmektir. Bu görevlerden birini yerine getirmeyenlider, grubunun gözünde sorumsuz ve başarısız durumuna düşer.Yöneticinin Liderlik DavranışıLiderlik davranışı konusunda ilk Araştırma Kurt Lewin (1967) tarafındanyapılmıştır. Lewin bir maske fabrikası çalışanları üzerinde yaptığı çalışmasında;otokratik, demokratik ve serbest bırakıcı (laissez- faire) olmak üzere, üçliderlik davranışı tipi belirlemiştir. Bu üç liderlik davranışı tipi Davis (1982)tarafından geliştirilmiş ve bunlara koruyucu ve destekleyici liderlik davranıştipleri eklenmiştir. Günümüzde liderlik davranış tipleri; otoriter, demokratik,serbest bırakıcı (laissez- faire), koruyucu ve destekleyici olmak üzere beşgrupta incelenmektedir.Otoriter DavranışYönetici, yaptırım gücünü geleneklerden ve yetkili otoriteden alır. Tümotorite (erk) ve gücü (power) kendi elinde toplar. Personelden verdiği emirlerikoşulsuz olarak yerine getirmesini bekler (Celep, 1990, s. 73).Otokratik liderliğin katı biçiminde lider, sürekli olarak üretimi denetler,buyruklar verir ve bunların hemen kabulünü bekler, katı ve disiplincidir. Merhametininsanları şımarttığına inanır. Statü düşüncesindedir, çalışanların insiyatifinegüvenmez. Böyle bir önderin başında bulunduğu grupta sorumluluğubaşkasına yüklemek, dedikodu, iftira yaygındır. Grup, güvensiz, gerilimli, saldırganbir eğilime sahiptir ve içine kapanıktır (Ergun. 1981, s. 19). Otokratikliderliğin yumuşak biçiminde ise, lider, tüm çalışanlara hükmeder, tüm stan-


30 ÖĞRETMENİN DÜNYASIdartların kaynağıdır, ancak otokratlığı kabul etmez. Standartların karşılanmasındakibaşarısızlık onu kızdırır, incitir, şaşırtır. Durumu kendisine karşı sadakatsizlikolarak değerlendirir. Grup uysal ve yumuşaktır. Üstüne danışmadanhiçbir şey yapamaz, sorumluluktan kaçar.Bu tip yöneticinin bulunduğu örgütlerde geleneksel yönetim anlayışıhakim olup, en iyisini bilenin yönetici olduğu ve personelin onu izlemesi gerektiğidüşünülür. Bu görüşe göre, personel pasif olduğu için örgüt amaçlarınıgerçekleştirmeye zorlanmalıdır. Düşünme yöneticinin, düşüncelerini uygulamaise personelin görevidir (Başaran, 1882, s. 93).Koruyucu DavranışBu liderlik davranışı, personelin bir insan olduğunu ve çeşitli ihtiyaçlarınınbulunduğunu, bu ihtiyaçları karşılandığı sürece başarılı olabileceğini kabuleder (Celep, 1990, s. 74).Örgütün verimliliğini artırmak için, personele maddi ödüller verilmesigerektiği, sadece ekonomik ödülün personeli çalışmaya motive edeceği ilerisürülür (Davis, 1984, s. 129). Ekonomik yönden ihtiyacı karşılanan personelinörgüte bağlanacağı, fizyolojik yönden doyuma ulaşan personelin kendisinigüvende hissedeceği, bu nedenle örgütün amaçlarını gerçekleştirmede dahaetkin olacağına inanılmaktadır. Bu davranış tipinde verimlilik ölçütü olarak,sadece, personelin ekonomik doyum düzeye dikkate alınmış, iş başarısı üzerindepsikolojik doyumun etkisi göz ardı edilmiştir.Koruyucu davranış gösteren yöneticinin denetiminde çalışan personelyaşamını iyi sürdürür, mutlu ve hoşnut olur. Ancak, yeterince motive olamaz;bu nedenle sadece pasif iş birliği gösterir. Bu nedenle, otokratik davranışlayönetilen birinden daha fazla üretim yapamaz. Ekonomik olarak ihtiyaçlarıkarşılandığı sürece örgüte bağlılığını devam ettirir. Psikolojik doyum dikkatealınmadığından, onu para dışında örgüte bağlayan bir şey yoktur.Destekleyici DavranışBu davranış tipi, Likert tarafından geliştirilen “destekleyici ilişkiler ilkesi”olarak geliştirilen anlayışa dayanmaktadır. Örgütteki liderlik ve diğer süreçlerin,örgütle olan ilişkiler açısından, her personelin hizmet öncesi yetişme düzeyine,değer ve beklentilerine, çalışmasını destekleyici olmasına, kendi kişiseldeğer duygusunu oluşturmasına ve korumasına en fazla imkanı sağlayacakbiçimde olması ve personelin bunu görmesi gerektiğini ileri sürmektedir.


EĞİTİM LİDERLİĞİ 31Destekleyici davranış tipinde personel, para ve diğer güçlere değil, liderebağlıdır. Bu nedenle, lider, örgütün çıkarları doğrultusunda personelin işinibaşarmasını ve gelişmesini sağlayacak bir ortam oluşturmalıdır.Destekleyici liderlik davranışı gösteren yöneticinin rolü, personelin sorunlarınıçözmelerine ve işlerinde başarılı olmalarına yardımcı olmaktır. Bununiçin personeli iyi tanımalı, personelle iyi bir ilişki içinde olmalıdır.Serbest Bırakıcı (laissez- faire) DavranışYönetici, personeli istediği gibi hareket etmede serbest bırakır ve yetkisinikullanmaktan kaçınır (Celep, 1990, s. 76). Yönetici için örgütün amaçlarınaulaşması veya örgüt çalışanlarının ihtiyaçlarının karşılanması çok büyükönem taşımaz. Örgütte her şey oluruna bırakılmıştır.Yönetici kendisine sorulduğunda görüşünü bildirir. Gerekirse kaynak kişilerigösterir, araç- gereç temin edebilir. Görevini umursamaz görünür veyaumursamazdır (Başaran, 1982, s. 98). Kağıtların içine gömülmüştür, çalışanlardanuzak kalır. Böyle bir lider amaç ortaya koyamaz, karar veremez, kendisininiyi bir dost olduğuna inanır (Ergun, 1981, s. 19). Kendisini yöneticiolarak görmez, her personelin kendisine verilen kaynaklara göre amaç, plânve programlarını yapmalarına imkan veren davranış gösterir (Eren, 1982, s.383). Olumsuzlukların sorumlusu çalışanlardır. Onlar liderin sorumluluğunuyüklenir, dengesizdir, yetersizdir, verimsizdir, düşük üretim çıktısıyla çalışır.Bu tip yönetici davranışı, personelin iş başarısına olumsuz etki yapmaktave örgüt amacından sapmalara neden olmaktadır. Diğer taraftan yönetici kendigörev ve sorumluluklarını yerine getirmediği gibi, personeli de amaçlara yöneltmedeyetersiz kalmaktadır (Celep, 1990, s. 76). Bütün bunların sonucu olarak,bu tip davranışa sahip yöneticinin çalıştığı örgütte, hem örgüt amaçlarındansapmakta, hem de personelin iş başarısı düşmektedir. Bunun sonucu örgütamaçlarının beklenen ölçüde gerçekleşmesi mümkün olmamaktadır.Demokratik DavranışDemokratik yönetici davranışı, katılımcı davranış olarak da adlandırılmaktadır.Liderlik hem komuta eden hem de yol gösteren kimseler için kullanılır.Demokratik liderlikten söz edildiği zaman, bir grupla bir arada çalışan vebir sorunu çözmeye çalışan kimseler akla gelmelidir. Demokrat lider grubahizmet eder, grubun normlarını, değerlerini toplayıp özetler, grubun isteklerinive hareketinin yönünü anlar ve gruptan önce o yöne hareket eder.


32 ÖĞRETMENİN DÜNYASIBu liderlik davranışına sahip yönetici, amaçların, plân ve politikalarınbelirlenmesinde, iş bölümünün yapılmasında ve iş emirlerinin oluşturulmasındapersonelden aldığı öneriler doğrultusunda liderlik davranışını belirlemeyeözen gösterir (Eren, 1982, s. 382). Demokrasi yavaş işler, çünkü demokratiklider nadiren gruptan üstündür. Bir insan, her hangi bir sosyal durumda kendidüşünce ve eylemleriyle başkalarının düşünce ve eylemlerini etkilediği sürecelider olur. Bu etkileme süreci ise kısmen zaman ister.Bir örgütte çalışanların performansını beraber çalıştığı yöneticiden soyutlamakmümkün değildir. Yukarda incelemiş olduğumuz yönetici liderlikdavranış tipleri de göstermektedir ki, örgüt çalışanlarının örgütün amaçlarıdoğrultusunda gösterdikleri iş başarısını yöneticinin gösterdiği davranış olumluveya olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle yönetici örgütün amaçlarınaulaşmasında, verimliliği en üst düzeye çıkarabilmek için, personeli çalışmayamotive edici davranış göstermek durumundadır. Bunun için personeliile ilgilenmeli, onların psikolojik özelliklerini, ihtiyaçlarını anlamalı, onların potansiyellerindenen üst düzeyde faydalanmayı bilmelidirLider-Grup İlişkisiLider-grup ilişkilerinde lider, grubun görevlerini tanımalı ve bunlardanyararlanmayı bilmelidir. Lider-grup ilişkileri lidere, grubun başarısı ve grubunsürekliliğini sağlamak üzere iki görev yükler. Her grubun kendisine özgü birdinamiği vardır. Bu dinamik grubun ve üyelerinin amaç, yapı, değer ve iletişimözelliklerinden meydana gelir. Lider bu dinamiği anlamalı, birliğin artmasıiçin üyeler arasındaki bağları artıracak durumlar yaratmayı bilmelidir.Grup birliğinin temeli, üyelerin grubu ve lideri benimsemesi ve bu benimsemeyoluyla kişisel değerler yerine ortak değerlerin kabul ettirilmesi e-sasına dayanır. Ancak, bu kabul ettirme girişiminde karşılaşılabilecek herhangiolumsuz bir durum ihtimaline karşı lider yönetici durumu önceden görebilmelive önleyebilmelidir.Eğitimde Grup Davranışının ÖnemiBir eğitim örgütünde yöneticinin, öğrenci grubu, öğretmen grubu veokul dışındaki bazı gruplar ile ilişki içinde olması gerekir. Bu gruplardan çocukgrupları genellikle gevşek yapılı, çabuk kurulup, çabuk dağılabilen gruplardır.Ancak gençlik grupları bir tür “akran kültürü” denilen kültür yaratır ve yaşatır.Bunlar kritik gruplardır. Zayıf üyelerin dışlanması, çocuk suçluluğuna ne-


EĞİTİM LİDERLİĞİ 33den olabilme, sosyo-ekonomik statü arayışı bu grupların olumsuz etkileridir.Ancak, bu gruplar bağlılık, cesaret, katılma duygularını besleyerek, öğrencilereçeşitli öğrenme imkanlarını hazırlamaları bakımından faydalıdırlar.Eğitim yöneticisinin bu konudaki liderliği, gençlik eğitimini örgütlemekolmalıdır. Gelişmiş memleketlerin eğitiminde en çok önem verdikleri girişimlerdenbiri de budur.Eğitimde LiderlikEğitimde liderlik kendisini yetki, görev, yürütme ve etki ile belli eder.Günümüz eğitim liderleri, her şeyden önce bilgili ve çok yönlü olmak zorundadır.Lider yönetici eğitim girişiminin ne olduğunu ve ne olması gerektiğinibirbirinden ayırabilen ve sorumluluğundaki madde ve insan kaynaklarını olmasıgereken şekilde kullanabilen yöneticidir.Eğitimde kalkınma bir liderlik sorunudur. Liderlik özellikleri olan veyaolacak yöneticiler yetiştirilerek işbaşına getirilmeleri ve işbaşında olan liderlerinde geliştirilmeleri modern eğitim anlayışı için şarttır. Okul yönetimindeliderlik, önce problemleri gerçekçi bir gözle görebilmeyi ve onları çözebilecekbazı yeteneklere sahip olmayı gerektirir. Çatışmadan korkan, üstlerine sormadanhiçbir girişimde bulunmayan bir yöneticinin liderlik yeteneği kuşkuludur.Her örgütte olduğu gibi eğitim örgütlerinde de kurumlaşma esnekliğiazaltırken bağımsızlığı çoğaltır. Çünkü örgütün amaç ve görevleri kesinleştikçebaskı gruplarının etkileri hafifleyecektir. Kurumlaşma liderin etkisini azalttığıiçin eğitim kurumlarının kurumlaşması liderlerin güç kaybetme endişesinedeniyle engellenmektedir.Yöneticinin Değer SistemiToplumlar gibi örgütler de değer sistemleri üzerine kuruldukları için yöneticilerinde kendilerine has bir değer sistemi olmalıdır. Çünkü bu, karar sürecineyön vermek için de büyük önem taşımaktadır. Değer sistemi, bizim dışetkenler etkisinde kalmadan, töresel sonuçlara varmamızı sağlar. Kısaca birdeğer sistemi, her biri birbiri ile ilgili fakat hiçbiri bir diğerini yönetemeyenstandartlar yahut ölçüler dizisi olarak düşünülebilir (Bursalıoğlu, 1987, s. 321).Eğitimde Değer Sisteminin ÖnemiEğitim yönetiminin özellikleri, okulun tamamen değişik bir sosyal birkurum oluşu, diğer sosyal kurumlara göre kendine yön verişi, birbiriyle çatı-


34 ÖĞRETMENİN DÜNYASIşan değerlerin ortasında oluşu, çevre ve halka dönük oluşu eğitim sistemininkendine özgü bir değer sistemine sahip olmasını gerektirmektedir (Gürsel,1995, s. 27). Ayrıca, temel sosyal disiplinleri uygulamaya koymak açısından, eğitimyöneticisinin de kendi değer sistemi olmalıdır. Yöneticinin sağlam bir değersistemi olabilmesi ise her şeyden önce güçlü bir mesleksel yetişme gerektirir.Çeşitli değer sistemlerini ve bunların eğitime katkılarını Campbell üçgrupta toplamıştır: İdealizm-Realizm-PragmatizmEğitim yönetiminde bir değer sisteminin kurulmasında göz önünde bulundurulacakgenel ilkelerden bazıları da şunlar olabilir:Eğitimde fırsat eşitliğinin tanınmasıEğitim konusunda halkın aydınlatılmasıMantık ve pratik zekanın kullanılmasıKarar sürecine katılma imkanının verilmesiGrup çalışmalarından yararlanılmasıİş, insan ve ortamın bütünleştirilmesiÖrgüt değişmelerinin amaçlı yapılmasıİki yollu bir iletişim kurulmasıTürk Eğitim Sisteminde Değer SistemiEğitimin önce sosyal politik, daha sonra da mesleksel bir süreç olmasıeğitimde bir değer sistemi kurma girişimini zorlaştırmaktadır. Türk eğitimininyapısı da yüzyıllar boyunca çeşitli jeo-politik ve sosyo-ekonomik etkiler altındabirbirini izleyen reformlardan geçmiş ve Kemalist felsefenin ışığında kendinebir yön belirlemiştir.Atatürk’ün eğitim liderliği bir öğretmen imajına girmesi ile başlamışdevlet liderliği kadar eğitim liderliği de yapan Atatürk bütün memleketi birokul havasına sokmuştur. Atatürk politik yenileşmenin ancak eğitimde yenileşmeile gerçekleşebileceğini görebilmiş ve bunu gerçekleştirebilmiştir.Ancak, her sektörde olduğu gibi eğitimde de kalkınma bir liderlik sorunudur.Bugünkü durumda ise, eğitim hayatımız ve düzenimiz liderlerden yoksundur.Eğitimde lider yetiştirme çabaları bu alandaki üst yöneticileri ürküttüğüiçin maalesef yarıda bırakılmıştır. Diğer yandan, ülke çapında eğitim liderliği,bu çapta lider çıksa bile formal yetki ve statü ile desteklenmeyi zorunlukılmaktadır.


EĞİTİM LİDERLİĞİ 35İçinde bulunduğumuz politik ortam hangi nitelikte olursa olsun bir Bakanınülke çapında liderlik yapmasını mümkün kılmadığı için bu görev devletliderine kalmaktadır. Atatürk eğitiminin başarısı bu birleşmenin sonucu olarakörnek gösterebilir.SONUÇHer örgütte olduğu gibi, eğitim örgütlerinde de liderlik her yöneticide bulunmasıgereken önemli bir özelliktir. Eğitim örgütleri insan yetiştirmeyi amaçlayanörgütler olduğu için, eğitim yöneticilerinin lider özelliklerine sahip olmasıdaha da bir önem kazanmaktadır. Bütün bunlar dikkate alındığında, eğitim yöneticilerininiyi yönetici olma özelliği yanında iyi bir eğitim lideri de olmaları gerekmektedir.Bir yöneticiden beklenen lider özellikleri şöyle sıralanabilir:1. Okuldaki informal grupları anlamalı, onları yönetmeli,2. Toplum kültürüne uygun bir değer sistemi kazanmış olmalı,3. Etkileme gücü olmalı, insanları etkileme yollarını iyi bilmeli,4. Liderlik eğitimi almış olmalı,5. Karizmatik olmalı,6. Başkalarının düşüncelerine saygılı olmalı,7. Farklı görüşlere tarafsız bir gözle bakmalı ve anlamaya çalışmalı,8. Başkalarının görüşlerini özgürce açıklamalarını engelleyecek davranışlardankaçınmalı,9. İşbirliğine açık olmalı,10. Birlikte çalıştığı insanlara karşı sevgi dolu ve dostça bir yaklaşımiçinde olmalı,11. Yeni fikirlere açık olmalı, onları denemeye istekli davranmalı,12. Vizyon (öngürü) sahibi olmalı,13. İnsanlarla ilişki kurma yeteneğini geliştirmeli, kendini kontrol etmeli,kendini açma ve problem çözme becerisi kazanmalı.


36 ÖĞRETMENİN DÜNYASIKAYNAKLARAçıkalın, Aytaç., (1994). Teknik ve Toplumsal Yönleri ile Okul Yöneticiliği.PEGEM Yayını, No: 10, Ankara.Bass, B. M., (1985). Leadership and Performance Beyond Expectation.New York.Başaran, İ. E. , (1982). Örgütsel Davranış. EBF Yayını No: 108, Ankara.Bursalıoğlu, Z. , (1987). Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve Davranış. EğitimBilimleri Fakültesi Yayını No: 154, 7. Baskı, Ankara.Celep, C., (1990). Yönetici Davranışının Personelin İş Başarısına Etkisive KİT Örneği. Yayınlanmamış Doktora Tezi, S. Ü. Sosyal BilimlerEnstitüsü, Konya.Çelik, V., (2000). Eğitimsel Liderlik. PEGEM Yayıncılık, Ankara.Davis, K., (1984). İşletmelerde İnsan Davranışı (Örgütsel Davranış).Çev: Kemal Tosun ve ark. İstanbul.Erdoğan, i., (1991). İşletmelerde Davranış. İstanbul Üniversitesi İşletmeFakültesi Yayını, No: 242, İstanbul.Eren, E., (1984). Yönetim Psikolojisi. İşletme İktisadı Enstitüsü Yayını,No: 2, İstanbul.Ergun, T., (1981). Türk Kamu Yönetiminde Önderlik Davranışı. Türkiyeve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayını No: 191, Ankara.Etzioni, A., (1964). Modern Organizatidns. New Jersey.Feidler, F. E., (1968). “Personality and Situtional Determenand of LeadershipEffectiveness”, Group Dynamic, Eds: Cartwright- Zander Nev York.Gürsel, Musa., (1995). Okul Yönetimi. İnci Ofset, Konya.Izgar, H., (2000). Okul Yöneticilerinin Tükenmişlik Düzeyleri, Nedenlerive Bazı Etken Faktörlere Göre İncelenmesi. YayınlanmamışDoktora Tezi. S. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Konya.Lewin, K., (1967). La Psychologie Dynamique, Universitaires de France, Paris.Özdemir, Servet., (1997). Eğitimde Örgütsel Yenileşme. PEGEM Yayını,Ankara.Sherif, M., Sherif, C. (1953). Groups in Harmong and Tension. Harperand Row Publishers, New York.Zaleznik, A. , (1977). Managers and Leaders: Are They Different? HarvardBusiness Review, Vol 55.Gordon, W., (1957). The Social System of the High School. Free Press,Glencoe.


EĞİTİM LİDERLİĞİ 37OKUMA PARÇASIZAMAN HIZLA GEÇİYORBugün üniversite öğrencilerinin çoğunluğunu 1983 doğumlular ve dahaküçükler oluşturuyor. "gençlik" onlara deniyor. Onlar için tek bir Almanyavar ve SSCB, Çekoslovakya, Yugoslavya gibi ülkeleri tanımıyorlar.Soğuk Savaşı bir bilgisayar oyunu sanıyorlar.AIDS doğduklarından beri var. CD doğduklarından beri var. MichaelJackson onlar doğduğunda beyazdı. Bülent Ersoy onlar doğduğunda kadındı.Eski filmlerde Ajda Pekkan'ı görseler tanımazlar. Küçük Emrah'ı,Emrah'ın gayri meşru oğlu sanıyorlar. Rıdvan Dilmen onlar için sadece birTV spor yorumcusu ve ona neden "şeytan" dendiğini bilmiyorlar.Kenan Evren onlar için tonton bir ressam. Onlar için "Carli'nin Melekleri"ve "Görevimiz Tehlike" sadece geçen senenin yeni vizyon filmleri.Siyah beyaz bir bilgisayar ekranı olabileceğini düşünemezler. Pac-Man'i bilmezler. Amiga ve Commodore 64'leri olmadı hiç. Siyah beyaz birtelevizyon olabileceğine inanmazlar ve uzaktan kumanda olmadan nasıl kanaldeğiştirileceğini bilmezler. Balkonda hiç anten ayarı yapmadılar. Sadecetek bir kanalın günde belirli saatlerde yayın yaptığı dönemlerde dinozorlarında yaşadığını düşünürler.Dallas'i sadece NBA maçlarından bilirler. Flamingo Yolu ise sadecebir bar adı olabilir onlar için. John Travolta'yı hep balık etli ve yuvarlakhatlı olarak gördüler ve onun nasıl olup da bir dans ilahi olabildiğini hayalbile edemezler. Ve bizlerin de üniversitedeyken cep telefonsuz nasıl yaşayabildiğimizeakıl erdiremezler.Şimdi bakalım yaşlanıyor muyuz bir görelim. . . . .


38 ÖĞRETMENİN DÜNYASI1. Yukarıda yazılanları anlıyor ve gülümsüyorsun.2. Artık dışarıda geçirilen bir gecenin ardından öğleden sonraya kadaruyumaya ihtiyacın var.3. Arkadaşların evleniyor.4. Küçük çocukların bilgisayarla nasıl çok rahat oynayabildiklerine herzaman hayret ediyorsun.5. Liseli gençlerin ellerinde cep telefonlarını görünce kafanı sallıyorsun.6. İşine her geçen gün daha çok bağlanıyorsun. Artık o senin hayatın.7. Arkadaşlarınla her gün telefonda daha az vakit geçiriyorsun.8. Zaman zaman arkadaşlarınla buluşup, beraber yaşadığınız komik anılarıtekrar tekrar anlatıp, eski güzel günleri yad ediyorsun.Evet kabul etsek de etmesek de hepimiz yavaş yavaş yaşlanıyoruz.


ETİK ve LİDERLİKÖğr. Gör. Ercan YILMAZGünümüzde yaşanan toplumsal problemleri oluşturan önemli etkenlerdenbirisi güven bunalımıdır. Güvensizliği ortaya çıkaran ise etik değerlerin eksikliğidir.Çeşitli problemlerin yaşandığı toplumun bir parçası olan okul, etik değereksikliğinden doğan oluşumlardan etkilenmektedir. Bu etkilenmeden doğacakilişkiler örüntüsünün karşısında öğretmenin duruşu çok önemlidir. Öğretmen,tarihi süreçte toplumun aldığı yeni biçimleri algılamalıdır. Toplumu oluşturanunsurları ve bu unsurlar arasındaki ilişkilerin bilincinde olması gereken öğretmen,kendisine yeni eğitim paradigmasıyla verilen liderlik rolünü iyi kullanmadurumundadır. Aynı zamanda öğretmen liderliğin önemli bir parçası olan etikdeğerler temelli ilişkiler ve eylemlerin öneminin de bilincinde olmalıdır.Toplum Yapısının Bir Parçası Olarak Ahlâkİnsanların bir araya gelmesiyle oluşan toplumu meydana getiren şey,bir takım kolektif duyguları ve inançlarıdır. Bunlar, bir araya gelerek toplumdenilen sistemi oluştururlar. Paylaşılan ahlâk değerleri toplumların oluşmasındave gelişmesinde büyük bir öneme sahiptir [1]. Tarım toplumundan sanayitoplumuna, oradan da bilgi toplumuna geçiş sürecinde yaşanılan toplumsaldeğişme, geleneksel ve dine dayalı ahlâk anlayışının neredeyse çökmesineyol açmıştır. Geleneksel ahlâki değerlerin yerini, ne olursa olsun başarmaanlayışına dayalı, vicdan, dürüstlük, adalet, güven, erdem vb. değerlerigöz ardı eden bir anlayış almıştır [2]. Modernleşme, toplumu bir arada tutaninançlarda ve ahlâki değerlerde büyük bir hastalığa sebep olmuştur. Bununsonucunda, modernizm ile birlikte cinayet, suç, boşanma, kendini öldürme,akıl hastalığı gibi olaylar artmıştır [3].Modernizm, insan olma ve insanlarla yaşama değerlerini yok etmiştir.Modernizm ahlâki değerler konusunda paradoksal bir durum içermektedir.Modernizm belli ahlâk anlayışlarının varlığını gerektirmekte, ama aynı zamandabu ahlâki anlayışların uygulanabilmesi ve eylemlerle ifade edilebilmesiiçin zeminleri hazırlamayıp, var olanları da yıkmıştır [4]. Modernleşme ahlâkı,bireyselleşmeyi, kendine önem vermeyi, özgürlüğü ön plana çıkarmıştır. Amainsanlığın esas sorumluluğunun hayatı geleceğe taşımak olduğunu unutmuş-


40 ÖĞRETMENİN DÜNYASItur [5]. İnsan toplumuyla, çevresiyle, dünyasıyla ilişkileri zayıflamış, değeratfedilen şeyleri küçümsemeye başlayarak, kendi doğası ile yabancılaşmıştır.İnsanı unutan ve onu varolan sistemlerin bekasını sağlayan bir unsur olarakgören modernizm, sistemlerin ve düzenlerin insan için olduğunu unutmuştur.İnsanların büyük bir kısmı belli amaçları gerçekleştirmek için örgütlenmişkurumlarda yaşamlarının büyük bir kısmını geçirirken, modernizm özelliklerinitaşıyan örgüt yapısı ve yönetim anlayışı altında kendi benliklerindenuzaklaşmışlardır. Aynı zamanda modernizm sebep olduğu ahlâki bunalım,örgütlere yansımış, örgüt çalışanları ilişkilerinde ahlâki olmayan davranışlargöstermeye başlamışlardır.Genel anlamda ortaya çıkan bu ahlâki problem, ahlâkın pratik olarakuygulandığı tüm alanlarda yozlaşmaya sebep olmuştur. Buna bağlı olarak,ortaya bir etik problem ve bu problemin çözümüne dönük bir etik anlayış ortayaçıkmıştır.EtikAhlâk ile etik kavramlarını birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Bununsebebi etiğin dilimize ahlâk karşılığı olarak batıdan girmiş olması ve zamaniçinde bu şekilde yerleşmiş olmasıdır. Tüm bunlara rağmen, etik ile ahlâkkavramlarının anlamları birbirinden farklı kavramlardır. Çünkü etik; bir bilimdir,ahlâk ve ahlâki davranış doktrinidir [6]. Etik, gönüllü insan eylemlerinindoğru ya da yanlışlığını araştıran ve değerlendiren pratik, normatif, felsefi birbilimdir [7]. Etik, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelinioluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi kötü ahlâksalaçıdan araştıran bir felsefe disiplinidir [8].Yukarıdaki tanımlardan anlaşılacağı gibi etik, ahlâktan farklı bir kavramdır.Ahlâk, genel anlamıyla iyi ve kötü anlayışların ayırt edilmesi, vicdanın sesinidinleyerek doğru ve yanlışın belirlenmesi, gerçek deliller üzerine değil inançlarüzerine temellenmiştir. Ancak etik, doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün, güzel veçirkinin ahlâki boyutunu inceleyen bilimsel disipline sahip bir doktrindir.Ahlâk bazı standartlara göre olgu ve olayları yargılamayı amaçlamaktadır.Etiğin amacı ise, ahlâkın ve onun vazgeçilmez kavramları olan iyilik, kötülük,erdem, mutluluk, ahlâki kişilik, onurlu yaşamak vb. kavramları temellendirmek,açıklamak, yorumlamak ve ahlâkın belli bir teorisini kurabilmektir [9].


ETİK VE LİDERLİK 41Sonuç olarak düşünce ve eylemlerimizde, “iyi olan kötü olan ne?” sorusubizi direk etiğe götürmektedir. Çünkü etik, içeriği ne olursa olsun, bir eyleminahlâki diye tanımlanabilmesi için uyması gereken koşulları tamamenbiçimsel yoldan ortaya koyar. Aynı zamanda ahlâkla ilgili olan sorunları belirliilkellere göre soyut olarak tartışır. Etik bu sürecin sonucunda ölçütler belirlerve bu ölçütlere göre öncelikle hangi amacın iyi amaç olarak kabul edilmesininbağlayıcı olabileceğini gösterir [10].Etik ve İnsanİnsan eylemlerini yaparken bir çerçeve kapsamı içersinde yapacağınınbilincindedir. İnsan ilişkiye girdiği insanların düşüncelerini ve beklentilerinianlayabilir özellikte olan bir varlıktır. İnsan bu özelliklerinden dolayı eylemleriniyaparken kendi düşüncelerinin yanında başkalarının düşüncelerini de bilir.Böylece başkalarının duygu, düşünce ve beklentileri, onun eylemleriniseçmesinde bir etkendir. Dolayısıyla insan eylemlerini ifade etmeden önce,başka eylemler yapabilecekken, onları yapmadığını fakat yaptığı eylemleriseçtiğini bildiği için insan etik sorumluluk duyan bir varlıktır [11] .Güngör’e göre insanı etik sorumluluk duyan bir varlık olmasının iki sebebivardır. Bunlar:♦♦İnsanın iyi ile kötüyü ayırt edebilecek bir zihin yapısına sahip olması,İnsanların bir arada yani yan yana toplum halinde yaşamaları gerçeğidir.Bunların yanında etik değerler ile kişilik arasında çok sıkı bir bağ vardır[12]. O zaman birey açısından etik değerler kişiliğinin bir parçasıdır. Çünkükişilik, hayat tarzını oluşturan, düşünceler ve duyguları içine alan belirli davranışkalıplarıdır. Kişilik bir şahsın sadece kişisel özelliklerinin toplamındanibaret değildir. Kişilik çok karmaşık nitelikte bir yapı veya sistemdir. Böyle birsistem parçalarını inançlar, ideolojileri değerler, tutumlar, güdüler, duygularıve huylar oluşturmaktadır [13]. O zaman birey, kişiliği ile birlikte toplumsahnesinde yer alırken yapmış oldukları bireysel veya toplumsal davranışlarına,başkalarıyla kurdukları ilişkilerine biçim veren veya yönlendiren doğuştantaşıdıkları veya daha sonra kazandıkları etik değerlere göre davranmak zorundadır[14].


42 ÖĞRETMENİN DÜNYASIBunlar bize etiğin, insanın doğasında olan bir dürtü olduğuna götürüyor.O zaman insan doğası gereği devamlı etik davranış görmek ister. Bu etikdürtüsü, uygulamada kişilerin kendisinin yapması gerektiğini savunur. Kendimiziçin doğru gördüğümüz şeyi başkaları içinde doğru olması gerektiğidir.Yine bu etik dürtüsü, insanın kendisinde başlar, ama başka herkes için degeçerli olması gerekir [15].Sonuç olarak insanın doğru ve yanlış, olumlu ve olumsuz, umursamazlıkve vicdan, nihayeti iyi ve kötü olarak nitelendirdiğimiz davranışları biçimlendirmeyeçalışan etik [16]. insanın doğasına uygun davranabilmesi için,kendisini etik değerlere bağlı bir hayat tarzı empoze etmesi, bencillikten vekötü davranışlardan kurtulması için bir zorunluluktur [17]. .Bu zorunluluk,tabiat kanunu gibidir. Çünkü zehirli maddelerle faydalı yiyecekleri ayırt etmekzorunda bulunan insanlar, iyi davranışlarla kötü davranışları ayırt eden birmanevi sisteme de sahip olmalıdırlar. Etiğin varlığı bir çeşit tabiat kanunudur.Suyun bulunduğu yerde nasıl hayat varsa insanların bulunduğu yerde de etikdeğerler vardır [11].Liderlik ve EtikEtik problem çağımız toplumlarına olduğu gibi örgütlerine de sirayetederek büyük yozlaşmalara sebep olmuştur. Modernizmin izlerini taşıyan çağımızörgütlerinde insanlar, dürüstlük, doğruluk, saygılılık gibi etik değerlerinolmadığı ve bu etik değersizliğin doğurduğu güvensiz ortamda çalışmayamahkum kalmıştır. Örgütlerde bu durum verimsizliğe sebep olmakta, çalışanlarınkuruluş amaçlarını unutarak daha değişik amaçlara hizmet etmelerinesebep olmaktadır.Etik problemin yaşandığı kurumlarda verimin alınması ve çalışanlarınüstün performans göstermesi çok zordurLiderin, lider olma vasfını sağlamanın karakteristik özelliklerinden ön sıradageleni; liderin, yönetici gibi işi doğru yapması değil, doğru işi yapmasıdır[18]. Liderin diğer önemli özelliği ise güven yaratmaktır. Lider, beraber olduğuinsanlara karşı açık sözlü olmalı ve onlara önem verdiklerini göstermeli vegüvenilir insan olduğunu onlara göstermelidir [19]. Bir liderin sahip olmasıgereken ve çevresine karşı yansıtması gereken en önemli özelliği ise etik değerlerve dürüstlüktür [20].


ETİK VE LİDERLİK 43Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi, kurumdaki yöneticilerin değişimidestekleyen liderlik özelliklerini göstermesinin yanında, etik değerlerebağlı ahlâki liderliği de göstermesi gerekir. Kurumların performansını ölçmeyeyarayan EFQM Mükemmellik Modeli’nin Liderlik Kriterinin alt kriterinde ahlâkiliderliğin etkinliği, ‘Kurum kültürünün yaratılmasında destek olacak etik kurallarve değerleri oluşturma ve bunların yaşama geçirilmesi sürecinde örnekolma” [21] ifadesi ölçmeye çalışmaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi kurumsalperformansın artırılması sürecinde yöneticilerin, doğruluk, dürüstlük,adalet, hoşgörü, değerlere ve kurallara saygı; alçak gönüllülük, takdir etmeve ödüllendirme; toplumsal sorunlara karşı duyarlılık, liyakata önem vermegibi etik değerler temelli özelliklerin oluştuğu ahlâki liderlik davranışları göstermesiçok önemlidir [22]. Ahlâki liderlerin özellikleri ise şunlardır[23]:Diğer insanları teşvik etme ve kalplerinde sevinç yaratma yeteneği;Kendi düşüncelerini ve eylemlerini sevgiyle yayma yeteneği;Vizyon sahibi olma ve diğerlerini de vizyon sahibi olmaları için teşviketme yeteneği;Kendi işlerini ve sorumluluklarını dürüstlük içinde yürütme yeteneği;Kendi güçlerini ve zayıflıklarını, egoyu işin içine katmadan değerlendirmeyeteneği;Yaratılışın daha yüce amaçlarına yönelerek, kendi bencil eğilimlerinekarşı koyma yeteneği,Yaratıcı ve disiplinli bir şekilde insiyatif uygulama yeteneği;Çabayı sürdürme ve engellerin aşılmasında kararlı olma yeteneği;Üstünlük ilişkilerini anlama ve bu tür ilişkilerin karşılıklı bağımlılıkve hizmet ilişkilerine dönüşmesini kolaylaştırma yeteneği;Adaletin oluşturulmasında bir katalizör görevi görme yeteneği;Eğitim etkinliklerinin gerçekleşmesine hem bir öğrenci ve hem debir öğretmen olarak katkıda bulunma yeteneği;Eylem üzerinde sistemli bir şekilde düşünerek ve bunu da, gelişenve tutarlı bir çerçeve içinde yaparak öğrenme yeteneği;Çözümlerin araştırılmasında sistemli bir şekilde düşünme yeteneği;Tartışma,ve görüşmelere etkili bir şekilde katılma yeteneği;


44 ÖĞRETMENİN DÜNYASIBir yandan çeşitliliği desteklerken, öte yandan da birliği oluşturmayeteneği;Toplumun kurumlarında, bu kurumların hizmet ettikleri bireyleregüç vermelerini ve yeteneklerini insanlığın hizmetinde kullanmalarınısağlayacak şekilde istemeleri amacıyla hizmet etme yeteneği.Etik değerlerin liderlikte önemliliği sadece günümüzde ön plana çıkmışbir durum değildir. İnsanlık tarihinin bir çok dönemlerinde ifade edilmiştir.1069 ve 1070 yılarında kaleme aldığı Kutadgu Bilig adılı eserinde Yusuf HasHacib, liderde bulunması gereken etik özellikleri şu şekilde sıralamıştır [24]. Doğru sözlü ve dürüst olmak Seçkin ve iyi tabiatlı olmak Adil olmak Haya ve takva sahibi olmak Cesaretli olmak Sabır ve sükunetli olmak Alçak gönüllü olmak Ilımlı olmak Fesat olmamak Kötü alışkanlıklar sahibi olmamak Cömert olmak Doğru kanunları koymak ve halkın refahını artırmak Zulmetmemek Hizmette bulunanları ödüllendirmekAdalet ve DürüstlükBir liderin adil olması en temel sıfatıdır [25]. Bir lider varlığını ve etkisiniuzun müddet sürdürmek istiyorsa kuralları adaletli biçimde yürütmeli ve beraberolduğu insanları korumalıdır [24]. Lider adil olması için insanların eşitlikbeklentisini, adaletin her zaman tecelli edeceği hissini karşılaması gerekir.Lider performans değerlendirmesini, kurumda işlerin dağıtımını, görevlendirmeleri,ödüllendirmeyi vb. gibi şeylerin uygulamasında adil davranmak zorundadır.Yoksa inandırıcılığını ve güvenirliğini kaybeder.Dürüstlük liderliğin önemli bir bileşenidir. Dürüstlüğün üç temel yapıtaşıvardır. Bunlar öz-bilgisi, samimiyet ve olgunluktur [26]. Lider, öz-bilgisi ilekendini iyi tanımalıdır. Lider, kendisinin kuvvetli ve zayıf yönlerini tanımadık-


ETİK VE LİDERLİK 45ça, neyi niçin istediğini bilmedikçe kendine karşı dürüst olması çok zordur.Diğer unsur olan samimiyet, liderin düşünce ve eylemlerinde tutarlı olması,ilkelerine bağlılığı ve içtenliğidir. Olgunluk ise, liderin başkalarıyla çalışması,onlardan öğrenmesi ve dosdoğru olması demektir [26]. Dürüstlük, gerçeğisözlerimize uydurmak, sözümüze sadık kalmak ve başkalarının beklentilerinikarşılamaktır [27]. Lider ilişkilerinde ne kadar dürüst olursa, iki yüzlülüktende o kadar uzaklaşmış olur. Dürüstlük güvene bağlı ilişkilerin ilk basamağıolduğundan dürüstlük liderlerin sahip olması gereken bir etik değerdir.GüvenGüven liderliğin bir bileşeni olduğu kadar onun bir ürünüdür. Güven, liderinkazanması gereken bir niteliğidir. Güven, lidere beraber çalıştığı insanlartarafından verilmektedir [26]. Lider eylemleriyle, kişiliği, düşüncesi veyaptıklarıyla insanlarda güven oluşturmak zorundadır. Lider, işlerini daha iyi verahat biçimde yapmak istiyorsa insanların güvenini kazanmak zorundadır [28].ŞefkatLiderin, sağlam temelli ilişkiler kurabilmesi için şefkatli olması gerekir.Çünkü, şefkatli olmak, kişinin kalbini olabildiğince herkese açmak ve herkesinsizin kalbinize ulaşabileceğini bilinmesidir [29]. Lider, insanlara yargılayıcıbakmamalı, onları hor görmemelidir. Katı yargılarından kurtulmalı ve bununyolunun da şefkatli olmaktan geçtiğini bilmelidir. Şefkatli olmak için de ilişkidebulunduğu kişilerin özüyle kendi özünün bağlantısını kurmalıdır.Doğruluk ve Yalan SöylememeDoğruluk gerçeği söylemektir. Sözlerimizi ve eylemlerimizi gerçeğe uydurmaktır[30]. Lider, ilkelerinden vazgeçmeyen ve davranışına doğruluğuhakim kılandır. Yine liderin, doğruluğu ve doğruları sevmesi, yalandan ve yalancıdannefret etmesi gerekir [31]. Lider, insanların kendisine güvenmesini,bir amaç etrafında toplanıp bu amacı gerçekleştirmek için katma değer vermesiniistiyorsa, doğru olmak ve doğruluğu eylemleriyle, düşüncesiyle vesözleriyle temsil etmek zorundadır.SevgiLider, etrafındaki kişilere sevgi göstermelidir [31]. Sevgi insan ilişkilerindeçok önemlidir. Çünkü sevgi, insana kendisini aşmışlık duygusu kazandı-


46 ÖĞRETMENİN DÜNYASIrır. Sevgiyi tüm bedeninde hisseden insanlar, sadece kendilerini düşünmezler.Etraflarına faydalı olmak için yollar ararlar. İnsanlarla duygu ve gönülköprüleri kurmaya çalışırlar [32]. Lider, bu köprüyü kurmak için beraber olduğuinsanları sevmelidir. İnsanları sevmeden onları anlamak çok zordur [33].DoğallıkLider, davranışlarında rol yapmamalıdır. Hal ve hareketleriyle doğal olmalıdır.Yapmacık davranışlarından kaçınmalıdır. İnsanlar, samimi olmayanve abartılı davranışları çok rahat anlarlar. Lider, davranışlarını içten ve samimiyapmalıdır. Lider, özellikle başka insanları taklit etmemelidir. Çünkü lider birbaşkasının kopyası değil, kendi içsel değerlerinin sahici bir yansımasıdır [31].Lider davranışlarıyla güler yüzlü, yumuşak başlı ve kırıcı sözlü olmamalıdır[24].O her haliyle nezaketli olmak zorundadır. Çünkü nezaketli olmak,anlayışın ve sevginin başlangıcıdır. Nezaket içten gelmeli, ard düşünceninsonucunda ortaya çıkmamalıdır. Bunu çalışanlar çok rahat anlar [33]. Lidernerede ne zaman davranacağını ve görgü kurallarını bilmelidir. Bunlar insanruhunun derinliğine giden yoldur. Liderin, insanların ruhuna hitap etmedenonları bir amaç etrafında toplaması çok zordur.Lider aynı zamanda dedikoducu olmamak zorundadır. Bu güvenilir olmasıiçin şarttır. Çalışanlar, lideri kendisine yakın bir insan olarak hissedebilmeli,gerek iş gerekse özel hayatındaki olanları lidere anlatabilmelidir. Liderkendisine anlatılanları saklamalı ve başkalarıyla paylaşmamalıdır.Lider insanlara karşı duyarlı olmalı, sadece kendini düşünmemelidir. Liderne kadar çok duyarlı olursa o kadar mutlu, cesur ve korkusuz olur. Çünkülider, hislerine, vücutlarına, yeteneklerine, kendi doğalarına ve huylarınagüvenirler. Başkalarına, başarıya ve hayata inanırlar [34].Başkalarının Etik Gelişimine KatkıLider, insanlarla kuracağı iletişimle, diğer insanlardaki etik gelişimineyardımcı olur. Bunun için de şunları yapar [35]:Lider,Karşınızdaki insanın da bir vicdanı olduğunu unutmaz. Başkabir insanın yerine karar vermek yerine onun vicdanının sesini dinlemesineyardımcı olarak seçim yapmasını sağlar.


ETİK VE LİDERLİK 47Karşınızdaki insanın söylemek istediklerini dinlemek için zamanayırır. Başka insanların konuşmasına izin verir ve onu saygıyla dinler.Onların yerine karar vermek yerine, kendi fikirlerini dile getirir.Beden diline dikkat eder. Jest ve mimikler konunun ve insanların nekadar önemli olduğunu gösterir.Geleceğe yönelik bir perspektiften söz eder Karşısındaki insanınverdiği kararların geleceğini nasıl etkileyeceğini gösterir.Sevecen ve sevgi dolu bir ilgi gösterir. Karşınızdaki insana ilgilenir.Onun gelişmesine yardımcı olurken her türlü özeni gösterir.Sınırlarınızı bilir. Sizi ilgilendirmeyen bir durunda karşınızdaki insanaçözüm yolları bulmaya onu bu zor durumdan kurtarmaya çalışır.Yargılayıcı olmaz. Karşınızdaki insanı yargılamak yerine onu anlamayaçalışır.İnsanların ahlâki inanışlarını berraklaştırmaları için yardımcıolur. Ahlâki inanışlar arasındaki çelişkiden doğan ikilem ve çatışmaları karşımızdakiinsanın anlamasına ve çözüm bulmasına çalışır.Karşınızdaki insana şükran duygusunu geliştirmesi konusundayardımcı olur. Kişinin şükran duygusu içinde olması o kişinin etik değerleridaha iyi anlamlandırmasını sağlar.Başkalarının da onu geliştirmelerine izin verir. Her zaman içinbaşkalarına öğüt verip onları geliştirmek yerine onların da onu geliştirmelerineizin verir.Özellikle liderler, beraber olduğu insanların haklarını koruyarak onlarınvar olan potansiyelin ortaya çıkmasını sağlayacak ortamın oluşması için etikbir sorumluluğa sahiptir. Lider çevresine karşı dürüst olmalı, adil davranmalı veinsanların potansiyellerinin ortaya çıkması için kendilerine fırsat tanımalıdır [36] .SonuçÖğretmenler model olma özelliği ile çevresindeki insanların esin kaynağıdır.Bu sebepten dolayı öğretmenler gerek öğrenciler gerekse çevresindebulunan diğer insanlarla etik değerler temelli ilişkiler kurmalıdır. Etiğin, liderliğininbir bileşeni olduğunu davranışlarıyla devamlı göstermelidir.


48 ÖĞRETMENİN DÜNYASIKAYNAKLAR1. KIZILÇELİK, Sezgin. Sosyoloji Teorileri, Emre Yayınları, Konya,1994.2. ŞEN, Mustafa Lütfi. Kamu Yönetiminde Yozlaşmanın ÖnlenmesindeYönetsel Etik Yaklaşımı,. Dokuz Eylül Üniversitesi SosyalBilimler Enstitüsü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İzmir, 1998.3. TÜRKDOĞAN, Orhan. Değişme Kültür ve Sosyal Çözülme, BirleşikYayıncılık İstanbul, 1996.4. POOLE, Ross. Ahlâk ve Modernlik, Ayrıntı Yayınları,.İstanbul,1993.5. UMEHARA, Takeshi. Yüzyılın Sonu, .İş Bankası Kültür Yayınları,İstanbul, 1999.6. ROSENTTHAL, M.- P.YUDİN,. Felsefe Sözlüğü. (Çev. Aziz Çalışlar),:Sosyal Yayınları. İstanbul, 1997.7. WERNER, Isabel. Liderlik ve Yönetim. (Çev. Vedat Üner),: RotaYayınları İstanbul, 1993.8. PEHLİVAN, İnayet Aydın Yönetsel Mesleki ve Örgütsel Etik.:Pegem Yayıncılık. Ankara. (1997).9. KILLIOĞLU, İsmail. Ahlâk Maddesi. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi.C.1.Risale Yayınları. İstanbul, 1990.10. PİEPER, Annemarie. Etiğe Giriş. (Çev. Veysel Atayman-GönülSezer), Ayrıntı Yayınları. İstanbul, 1999.11. ÖZAKPINAR,Yılmaz. İnsan İnanan Bir Varlık. Ötüken Yayınlarıİstanbul. 199912. GÜNGÖR, Erol. Değerler Psikolojisi Üzerine Araştırmalar.Ötüken Yayınları. İstanbul, 1993.13. SARIBAY, Ali Yaşar. Siyaset Demokrasi Ve Kimlik. Asa Yayınları.İstanbul, 1998.14. ÇİÇEK, Halil. Farklı Kültürlerin Birlikte Yaşama Formülü. NesilYayınları. İstanbul, 1998.


ETİK VE LİDERLİK 4915. HANDY,Charles. Ruhun Arayışı. (Çev. Nurettin Elhüseyni),Boyner Yayınları. İstanbul, 1998.16. TÜRKMEN, İsmail. Etik Bireysel Sorumluluk Bilinci ve Kalite.Kalite Kongresi. İstanbul, 1999.17. CARREL, Alexis. İnsan Denen Meçhul, (Çev. Yunus Ender), I:Hayat Yayınları. İstanbu1, 1997.18. BENNİS, Warren.. (Liderlerin Lideri Olmak. Rowan Gibson. GeleceğiYeniden Düşünmek.: Sabah Yayınları,132, İstanbul, 1997.19. CAFOĞLU, Zuhal. Eğitimde Yeni Değerlere Doğru .Bilig Dergisi.S.147, 1999.20. SWEET,S. David. Dürüstlük Çubuğu. Perconel Excellence Dergisi.Haziran.s.4. 2000.21. KALDER PUAN KİTABI. Kalder Yayınları, İstanbul, 2000.22. AKTAN, Can Coşkun. Kirli Devletten Temiz Devlete, Yeni TürkiyeYayınları Ankara, 1999.23. ANELLO, Eloy, Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Değerler, KurumlarVe Liderlik. Glosal Forum. Rio de Laneiro, Brezilya, .1992.24. AKTAN, Can Coşkun. Ahlâki Yeniden Yapılanma ve ToplamAhlâka Doğru,. Arı Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği,.İstanbul,1999.25. ÖZEL, Mustafa. Etkili Yönetici,. İz Yayıncılık, İstanbul, 1998.26. BENNİS, Warren. Lider Olmanın Temel İlkeleri. Stratejik Yönetimve Liderlik,. (Çev. Mustafa Özel), İz Yayıncılık, İstanbul, 1995.27. COVEY, Stephan R. Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı, (Çev. GönülSuveren-Osman Deniztekin),:Varlık Yayınları, İstanbul,. 199728. ROBERTS, Wess. Sizin Aşil Topluluğunuz,. Personel ExcelllenceDergisi, s.30. . Şubat, 2000.29. SCOT, Cherıe Carter. Hayat Bir Oyunsa İşte Kuralları, (Çev.Ümran Kartal),: Varlık Yayınları,. İstanbul, 2000.30. COVEY, Stephan. İlkelere Öncelik Vermek . Rowan Gibson. GeleceğiYeniden Düşünmek. Sabah Yayınları,33. İstanbul, 1997.31. ÖZEL, Mustafa. Liderlik Sanatı, İz Yayıncılık,. İstanbul: 1998.


50 ÖĞRETMENİN DÜNYASI32. AYDIN, Emre. Bireysel Gelişim Kişisel Kalite,. Hayat Yayıncılık,İstanbul, 2000.33. OSMAY, Nüvit. İnsan Mühendisliği, Atlas Pazarlama- FahrettinTelseren Yayınları. Ankara, 1985.34. BLUMENTHAL, Erik. İçsel Özgürlüğe Giden Yol, Form Yayıncılık,İstanbul, 2000.35. SHELTON, Cherlos. Birlikte Öğrenip Gelişelim. PersonelExcellence Dergisi. Temmuz..s.18, 200136. BUBAN, Margaret. Factoring ethics into the TQM equation. Quality-Progress, 1995.


ETİK VE LİDERLİK 51OKUMA PARÇASIPOLDİMankafa Poldi, kendi dünyasında, kendi halinde yaşayan, kendine özgübir “Bütün Dünya vatandaşı”dır. Onun kendine özgü dünya görüşününyalınlığı, değişik ülkelerde, değişik biçimlerde algılanmakta ve yorumlanmaktadır.Örneğin, Mankafa Poldi’nin “marifetleri ABD’de Polonyalılara,Fransa’da Belçikalılar’a, Türkiye’de Karadenizliler’e maledilmektedir.Hangi ülkede, hangi kimliğiyle yaşıyor ve yaşatılıyor olursa olsun MankafaPoldi, Bütün Dünyasında her zaman, kendine özgü “Mankafa” kimliğiyleyaşamakta ve yaşatılmaktadır.• Poldi, yere bir daire çizip bu dairenin içinde hoplayıp zıplamayabaşlamıştı. Çünkü ... O gün kendi çapında eğlenmek istiyordu.• Poldi, sigarasını bir metre uzunluğundaki ağızlığa takıp içiyordu.Çünkü... Doktoru ona sigaradan uzak durmasını söylemişti.• Poldi, her geçe yatmadan önce ayaklarına böcek ilacı sıkıp yatıyordu.Çünkü... Ayaklarında karıncalanma oluyordu.• Poldi, eşinin yaş gününde armağan olarak ona bir havlu almıştı.Çünkü...Eşinin yaş gününün sonunda kurulanmak isteyeceğine i-nanıyordu.• Poldi, hamile eşinin çok su içmesine izin vermiyordu. Çünkü...Bebek henüz yüzme bilmiyordu.• Poldi her yemekten sonra cebine bir kaşık koyuyordu. Çünkü...Doktoru yemeklerden sonra bir kaşık almasını söylemişti.• Poldi, sıcak havalarda eğilerek yürüyordu. Çünkü... Güneşin etkisiniazaltmak istiyordu.• Poldi, düşmanına tehdit mektupları yazarken eldiven giymişti.Çünkü... El yazısının tanınmasını istemiyordu.• Poldi, kendi kendine konuşma hastalığından şikayetçiydi. Çünkü...Kendine anlattığı şeyleri çok can sıkıcı buluyordu.


52 ÖĞRETMENİN DÜNYASI• Poldi, çocuklarına derslerini villasının bahçesinde yaptırıyordu.Çünkü...Arkadaşları ona “Zengin adamsın çocuklarını dışarıdaokutsana demişti.• Poldi, timsahların sergilendiği bir sirke gitmişti. Çünkü... Canlıbir Lacoste görmek istiyordu.• Poldi, bir İngiliz bebeği evlat edinmişti. Çünkü... büyüdüğü zamanondan İngilizce öğrenmek istiyordu.• Poldi, dolma kalemiyle mektup yazarken birden çok hızlı yazmayabaşladı. Çünkü... Dolmakalemin mürekkebi bitmek üzereydi.• Poldi, doktorunun muayenehanesine kocaman bir fıçı ile gitmişti.Çünkü... Doktoru “Altı ay sonra idrarınla birlikte gel demişti.• Poldi saçını ıslatmadan şampuanlıyordu. Çünkü...Şampuan şişesininetiketinde “ Kuru saçlar için” yazıyordu.• Poldi, büyük bir iddia ile katıldığı atletizm yarışmasında sonuncugeldi. Çünkü... Doping yaptığının anlaşılmasından korkuyordu.• Poldi, yeni arabasını kullanırken kahkahalarla gülüyordu. Çünkü...Dostları ona “ Güle güle kullan” demişlerdi.• Poldi yeni aldığı ayakkabısını bir türlü giymiyordu. Çünkü... Satıcı“ Bir hafta kadar ayağınızı sıkabilir” demişti.• Poldi, ekonomik krizden sonra sürekli askılı pantolon ile dolaşmayabaşladı. Çünkü... Kemer sıkma politikasının etkisinden kurtulmayıdüşünüyordu.Poldi, araba kullanırken sık sık cebinden bir kağıt çıkarıp okuyordu.Çünkü... Kağıttaki “Gaz pedalı sağda, fren solda” yazısına bakmak zorundakalıyordu.


ETKİLİ BİR ÖĞRETİM İÇİN BİR ÖĞRETMENİNPLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLERYrd. Doç. Dr. Hakan SARIBu makalede iki bölüm bulunmaktadır. Bölüm I’de bir öğretmenin genelolarak etkili öğretim için bir ‘öğretim yapısının’ ne olması gerektiği ile ilgilistratejiler sunulmaktadır. Bölüm II’de ise etkili öğretimi sağlamak için öğretmenlerinhangi ‘öğretim stratejilerini’ göz önüne alarak planlama yapması ileilgili stratejiler hakkında detaylı bilgiler sunulmaktadır. İlk iki bölümde de biröğretim etkinliğinden önce etkili bir öğretim için öğretmenlerin göz önünealması gereken ‘ölçme ve değerlendirme etkinlikleriyle’ ‘geribildirim’ etkinliklerihakkında detaylı bilgiler verilmediği için bu bölümler gelecekte daha dageliştirilerek 4 bölüm halinde okuyuculara sunulması planlanmaktadır.BÖLÜM I: Öğretim Yapısı AçısındanI. GirişDavranışçı model çocukların etkili davranış yönetimi için pratik yaklaşım‘üretme sistemine’ giden düşünsel bir yapıyı öğretmenlere önermektedir(Becker ve diğerleri, 1985; Blandford, 1998). Öğretmenin öğretim rolü içinstratejik uygulama ve becerilere sahip olması gerekir. Bir başka deyişle öğretmenler,ne öğretileceğine karar verme, sınıf organizasyonu, çocuklarla çalışma,başarıyı ve ilerlemeyi değerlendirme ile ilgili bilgilere sahip olması vebunları da etkili bir şekilde planlaması gerekir. Öğretmen, çocukların gelişimiiçin bir temsilci olarak hareket eder. O, ne öğretileceğini ve nasıl öğretileceğinikarar veren bireydir. O, çocukların kendi kendilerine öğrenebileceklerindendaha etkili ve daha çabuk öğrenebilecekleri bir sınıf ortamı ve çevre düzenleyebilmelidir.O, ayrıca başarılı öğrenmeye neden olan olumlu sınıf atmosferindede önemli derecede etkilidir. O, öğrencilerinin ne kadar ilerlediğinigözleyerek onların ne öğrendiklerine göre kendi öğretim etkinliklerinin nekadar etkili olduğuyla ilgili eleştiri ve yargılamalar yapar. Sınıftaki ve sınıf dışıetkinlikleri süresince bir öğretmen, diğer insanlarla da etkileşim kurması gerekir.Bu insanlar ise öğrenci aileleri, meslektaşları, okul yöneticileri ve diğer


54 ÖĞRETMENİN DÜNYASIkurumlardaki insanlar ve yöneticilerdir. Bir öğretmenin her şeyden önce planlamayaparken ne öğreteceğine karar vermesi gerekir.I. 2. Ne Öğretileceğine Karar VermeOkul, her zaman temel amaçları gerçekleştirmeye yönelik programlarıgeliştirerek ve programın içindeki konuları, örneğin edebiyat, matematik, sanat,sosyal içerikli ve diğer konuların öğrenciler tarafından öğrenilmesine kararverecektir. Bu programlar ne öğretileceğinin temellerini oluşturur ve sınıftakibütün öğrencilere yönelik uygun etkinliklerin seçilmesinde çok önemlidir.Değişik programlar içinde tamamlanan konular bir okulun öğrencileri içinaraçlar ve gereçlerin hepsine yansıtılır. Bunlar genelde yeteneklerle, becerilerle,tutumlarla ve tecrübelerle ilgili olarak çocukların ihtiyaçları dikkate alınarakseçilir. Çünkü bunlarla çocuğun bağımsız olarak yaşamı, okul boyuncave okul sonrası yaşamında sosyal ihtiyaçlarını karşılama ve onu tamamlamadatemel olması gerekir.Bu anlamda öğretmen, gelecek dönem, haftalar, günler ve hatta derssaatlerinde çocukların özel gereksinimlerini de göz önüne alarak ne öğrenebileceğineilişkin kararları verecektir. Öğretmenin planladığı öğrenme etkinlikleriöğrencilerinin hangi davranışları tam olarak öğreneceğini ve hangi davranışlarıöğrenmeye de öncelikli olarak ihtiyaç duyduklarına bağlı olarak değişecektir.Her bir sınıf kendi içerisinde ve dışarısında öncelikle tecrübelerin birsonucu olarak değişik seviyelerde, farklı yetenek ve becerileri öğrenebilecekbireylerden oluşan bir gruptur. Bu yüzden, dönem ve okul süresince öğretmen,öğrencilerin hangi etkinlik ve becerileri öğrendiklerini ve hangilerini öğrenmeyeihtiyaç duyduklarını da araştırması ve tüm gereken bilgileri öğrenmesigerekir. Ayrıca hangi öğrencilerin hedeflenen beceriyi ve etkinlikleri öğrenebileceklerinide bilmesi gerekir. Bunun için öncelikli olarak öğrenmesigereken bilişsel, duyuşsal ve psikomotor beceriler nelerdir? Bunların öğretmentarafından tespit edilmesi gerekir. Davranışçı görüşün, “öğrenme olmadanöğretimden söz edilemez” görüsünden hareket ederek, öğretmen, öğrencileringeçen yıllarda, dönemlerde ve hatta haftalarda öğretilen konularınöğrenciler tarafından mutlaka öğrenildiğini söyleyemez. Öğrencilerin öğrenemediklerininde gözlenmesi ve incelenmesi gerekir (Clarizio, 1990). Herhangibir konu için onların sadece bilinmesi yanında öğrencilerin öğrendiklerindenemin olması ve ona göre gelecek etkinlikler için ne öğrenecekleri hakkındakendilerinin de karara katılması gerekir. Davranışsal yaklaşımı kullanarakbir öğretmen, etkili öğretimin de bir sonucu olarak öğrencilerin ne yapa-


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 55bileceklerine göre öğretim amaçlarını belirtmesi gerekir (Gnagey, 1991;Grounland, 1970; Driest, 1997; Ainscow ve Tweddle, 1979). Her şeyin açıkolması koşuluyla, öğretim amaçları öğrencilerin hangi becerileri öğrendiklerinigöstermek için ne yapabilecekleri, ayrıca performans düzeylerinin ne olduğunuda içermesi gerekir. Amaçlar, konunun alt başlıklarını öğrencilerden beklenileninne olduğu ve onların ne bildikleri konusunu açıklamalıdır. Örneğin,çocuklara bir hikaye verilir ve içeriği analiz edilerek, içeriğin önemli boyutları,girişi, gelişmesi ve sonuç kısmının ne olduğunun öğrencilere bildirilmesi hikayeninanlaşılması bakımından çok yararlı olacaktır. Dilbilgisi kurallarının vekelimelerin yerli yerinde ve doğru yazılımı böyle bir hikaye yazmada birinciderecede göz önüne alınmayabilir. Burada önemli olan çocukların hikayeninhangi boyutlarının önemli olduğunu bilmesi ve anlamasıdır.Öğretim hedeflerinin öğrencilerin öğrenmesi sonucu onların neyapabileceklerini ve hangi seviyede öğrenmesinin onlar için yeterliliğesahip olacaklarını belirlemesi, öğrenciler için olduğu kadar öğretmenleriçin de bir çok yarar sağlar. Bu yaklaşım içinde, hedeflerin açıklanmasıöğrencilerin hızla ilerlemesini sağlayacağından her bir çocuğun neyiöğrenmeye ihtiyaç duyduğunu belirlemek çocukların öğrenim yaşantılarınıplanlamada öğretmene yardımcı olur. Bu tür bir yaklaşım öğretmenehangi çocuğun hangi konuyu veya beceriyi etkili bir şekilde öğrenemeyeceğikonuları ve bunlar için bireyselleştirilmiş eğitim planınınne olacağını görmesine de yardımcı olur. Önemli olan öğrencilerin öncekiyaşantıları sebebiyle başlangıçtan o güne kadar bütün öğretim etkinliklerisüresince etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Dolayısıylaöğrencilerin etkili bir öğrenme gerçekleştirmelerini sağlamak için kendilerindenbeklenilen şeyin ne olduğu nereye yöneldikleri, nelere yoğunlaşacaklarıve kendilerine verilen konunun önemli boyutlarının nelerolduğu konusunda açık ve detaylı tüm bilgiye sahip olması gerekir. Sonolarak, çocukların etkili öğrenme yaşantıları için öğretmenlerin her zamanonlara yardım ediyor olduğunu hissetmesi önceden belirlenenamaçların gerçekleşmesinde çok önemlidir.I. 3. Sınıf OrganizasyonuÖğretim etkinliklerinde üç çevre önemli görülmektedir (Wheldall veMerrett, 1984). Bunlar fiziksel, sosyal ve akademik çevredir. Daha önce de


56 ÖĞRETMENİN DÜNYASIbelirtildiği gibi, öğretimde üç çevre yardımıyla öğrenciye yönelik etkinliklerindüzenlenmesi gerekir. Böylece her çevrenin, öğretmenin öğrencilerle çok etkilibir iletişim yapabilmesini sağlayacak şekilde ve çok iyi düzeyde planlanmave uygulamasına gereksinim duyulur. Bunun için meslektaşlarından yardımalarak daha iyi öğretim ve öğrenme yaşantıları sağlayabilen öğretmen ile öğrenciarasındaki atmosfer pozitif olmakta ve derslerin çok iyi düzenlenerekhedeflenen konuların öğrenilebilmesinde etkilidir. İyi öğrenme yaşantıları geçirenbir sınıf zaman zaman diğer öğrenciler ve öğretmenler tarafından gözlenmelive başarılı sınıf olduğu kabullenilmelidir.I. 4. Çocuklarla ÇalışmaNeyi öğreteceğine karar verme ve sınıf etkinliklerini planladıktan sonraöğretmenin yapması gereken işlerden birisi de çocukların etkinliklere katılımınınnasıl sağlanması ve birbirleriyle nasıl iyi bir etkileşimlerinin gerçekleştirileceğikonusunu düşünmesidir. Çocuklar okuldayken onlara çok değişik bilgive beceriler öğretilebilir. İlköğretim yıllarında çocukların sosyal ve fen dersleriyleilgili becerileri öğrenmeleri hem ortaöğretim hem de gelecekteki yaşamlarındabaşarıları için önemlidir (Solity ve Bull, 1987). Bir başka deyişle, ilköğretimdekietkinlikler öğrenciler için hem yoğun bir öğrenme geçirmeleri hemde yaşadıkları dünyaya uyum sağlamaları açısından çok önemlidir.Çocukların okula gelmeden önce kazanmış oldukları yaşantılar; başarılısosyal etkileşimler için öğrencilere değişik fırsatlar sunar. Bunlar ya kendideneyimleriyle ya da doğrudan öğretmen, aileleri veya diğer çevredeki insanlartarafından öğretilerek kazanılmıştır (Topping ve Wolfendale, 1985; Wilsonve Cowell, 1990).Davranış Psikolojisine göre, davranışı değiştiren çevre öğretmene ö-nemli ipuçları verir. Öğretmen başarısının büyük bir oranı, öğretmen ve öğrencilertarafından oluşturulabilecek etkili iletişim için sınıf çevresinin düzenlenmesive ileri düzeyde etkili planlamaya bağlıdır (Gnagey, 1991; Kounin,1980). Çoğunlukla, öğretmenin rolü senfoniyi yapan komposere benzetilebilirve orkestra ile daha sonra etkileşimde bulunur. Yani öğretmen sınıfı düzenler,çocukların ihtiyaçlarını, akademik ve sosyal hedefleri belirler ve sonrabunları bütün öğrenciler üzerinde günlük olarak orkestra örneğinde olduğugibi uygular.Blandford’a (1998) göre, etkili bir öğretmen olmak için, uygulama esnasındaiki önceliği göz önüne almak gerekir: 1) Öğretmen sunduğu aktivitelerleyeni bilgi ve becerileri öğrencilere aktarması gerekir. 2) Her okul günüsüresince oluşan sosyal etkileşimlerin çoğunu yönlendirmesi gerekir. Okul


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 57tutarlı ve çağdaş anlayış içerisinde yönetilirse, öğrenciler akranlarıyla ve öğretmenleriyledaha iyi iletişim kuracaklar, kendilerine güvenleri artacak veböylece daha iyi motive olduklarını hissedeceklerdir.Eğer öğretmen çocukların işini sürekli gözleyerek elde edilen verilerideğerlendirecekse sistematik kayıt tutma işlemlerini bilmesi önemlidir. Bununiçin her çocuk hakkında ayrıntılı bilgi toplaması gerekir. Bu bilgileri toplamakyeniden öğretim etkinliklerinin planlanması için kullanılabilecek duruma getirilmesigerekir. İnsan zekası öğretim yaklaşımları hakkında karar verirken herçocuk için toplanan detaylı bilgileri hatırlaması beklenmemelidir (Diolgeon,1990). Bu yüzden sistemli kayıt tutma işlemlerine ihtiyaç vardır. Kayıt tutmaişlemlerinde onun düzenli aralıklarla ve detaylı olmasına dikkat edilmelidir.Sürekli sınıf içi ve dışı etkinliklerle meşgul olan öğretmen bütün bilgileri içerenkayıt tutma için küçük bir zaman harcamasına ihtiyaç duyacaktır. Çünküetkili öğrenmeyi düzenlemek için kayıtlar gereklidir. Böyle bir kayıt tutma sistemihem güncelleştirme için kolay olacak hem de etkili öğretiminin etkin birparçası olabilecektir.Sürekli kayıtlar için birkaç yarar vardır. Öğrencinin bireysel farklılıklarındankaynaklanan farklı yeteneklerinin ölçülmesi ve değerlendirmesi konusundabir temel oluşturmakla beraber öğretmene ne öğreteceği konusundakarar vermesinde de çok yarar sağlar. Onlar, öğrenci üzerinde değişikliklerinne olduğunu izlemesinde yardımcı olur ve verilen öğretim etkinlikleriyle öğrencileringelişiminde ve onların sistematik olarak gözlemesinde yardımcı o-lur. Ayrıca bu bilgiler başarılı öğretim için gereken koşulların değerlendirilmesive belirlenmesinde de kullanılır ve gelecekte öğretmene ne öğreteceği konusundada ışık tutar.Alternatif olarak, öğrencinin ilerlemesi öğretmenin belirlediğinden dahadüşük seviyede ise, öğrenci başarısı için onun ya da onların hangi basamağadöndürülüp oradan başlayacağı konusunda da kayıtlar ışık tutacaktır. Sonolarak sistematik kayıtlar öğretmenin öğrencileri için diğer insanlarla iletişimindeyardımcı olabilecektir (Robertson, 1991).Öğrencinin kendi gelişimini değerlendirmesi ve kayıt tutmalarda kendilerininde yardımcı olmaları bir çok faydayı beraberinde getirir, örneğin; onlar,öğretim becerilerini öğrenmede kendilerinin ne düzeyde olduklarını söyleyebilirlerve öğretmenleriyle kendi gelişimlerinin nasıl olduğu konusunda datartışma yapabilmeleri için fırsatlar veya ipuçları verir.Kayıt tutma davranışsal yaklaşım açısından değerlendirildiğinde sınıftaçocuk için tutulan kayıtlar öğretmenin görebildiğiyle ilgili gerçek bilgileri içe-


58 ÖĞRETMENİN DÜNYASIrir. Öğrencilere öğretilen bilişsel ve sosyal becerilerin detaylarını, onların davranışlarınıve öğretmenin bu davranışların hangisinde doğrudan etkili olduğudurumları içerir. Oysaki çocuğun okul dışı etkinliklerinden kazandıkları varsayılanve gözlenebilen davranışlarının yanında gözlenemeyen davranışlarınında olduğunu öğretmenin unutmaması gerekir.Bununla birlikte, kayıtlar için öğretmenlere bazı çocuklar hakkında sonradanoluşan durumlarla ilgili detaylı bilgiyi rapor etmeleri konusunda da dikkatçekilmesi gerekir. Örneğin, çocuğun bir engel veya hastalığından kaynaklananbir durum için, yada çocuk hastane ve sağlık kuruluşlarında gözetim altındaolmak zorunda kalmışsa veya ailede meydana gelen bir ölüm veya istenmedikdurumu varsa bunların da çocuğun bilişsel ve sosyal gelişimini etkileyebileceğinidüşünerek öğretmen tarafından bilinmesi gerekir. Bu durum özellikleöğrenci açısından ve de öğretmen açısından son derece önemlidir.I. 5. Bilgi AktarmaOkulda öğretim etkinlikleri boyunca, öğrenci hakkında toplanan bilgilerinfarklı kişilere aktarılmasına ihtiyaç duyulabilir. Bu bilgi alışverişine en iyişekilde ışık tutacak durum kayıtların niteliğine ve öğrenci hakkında tutulankayıtların ne kadar doğru olduğuna bağlıdır (Bull ve Solity, 1997). Çocuklarhakkında başkasına nasıl bilgi verileceği tasarlanırken konuşulan öğrencininkim olduğuna bakmadan doğruluğundan emin olunan bilgilerin aynen aktarılmasıson derece önemlidir. Etkili iletişim, aktarılan öğrenci ile ilgili bilginintam ve doğru olduğuna bağlıdır. Ayrıca bu bilgilerin nasıl kullanılacağına vene amaçla kullanılacağına da bağlıdır.I. 6. ÖğrencilerBaşarıyı tadan ve yakalayan öğrenciler daha çok çalışmaya ve yoğunlaşmayamotive olurlar. Bunun için öğrencilerin hedeflenen akademik ve sosyalbeceriler öğrenmesi de gereklidir. Yani öğrenciler yaptıkları konusundaolumlu veya olumsuz eleştirileri (feedback) alması, öğrencilerin başarılı olduğudurumları görmesi ve eksikliklerini de açık ve detaylı olarak bilmesi sağlanaraköğrencilerinin bildiklerinin gelişmesi ve ne öğreneceklerine yönelmeleriönemlidir. Yapılan etkinlikler için öğrencilerin motive edilmesi ve olumlupekiştireçler (ödüller) alması öğrenciler için motive edici durum olarak görülmelidir(Brophy ve Evertson, 1986). Önceden belirtildiği gibi, öğrencilerolumlu tutum ve tepki gösterdikleri zaman onların mutlaka pekiştireç almalarıgerekirken bazı okullarda bu tür etkinliklere gerektiği kadar yer verilmediğide görülmektedir.


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 59Bir öğretmen öğretim etkinliklerini kullandığı gibi öğrencilere nasıl dönütvereceğini ve iyi bir iletişimin nasıl sağlanacağını da düşünmelidir. Ancakçocuğun kişiliği ile istenmeyen davranışı ayırmak gerekir. Bir başka deyişle,çocuğun sergilediği olumsuz bir davranış yüzünden çocuğun bütün kişiliğizarar görmemelidir veya olumsuz eleştiri konusu olmamalıdır. Eleştirilen öğrencinineleştirilme nedeni sadece sergilediği olumsuz davranışı olmalıdır vetüm kişiliği olmamalıdır. Aynı şekilde beklenildiği kadar akademik konulardagelişme gösteremeyen çocukların başarısızlıkları onların bütünsel kişiliğinineleştirilmesine neden olmamalı ve onların program içerisinde yapmış olduğuetkinliklerin yetersizliğinden kaynaklandığı göz önüne alınmalıdır (Wardle,1997). Bu durumdaki çocuklara üzülmemeleri uygulanan öğretim yöntemleriveya yaklaşımlarının değiştirileceğini ve öğrencinin başarısı için öğrenciyi buetkinlikleri yeniden alarak veya kendisinin ihtiyaç duyduğu kadar gerekli destekhizmetlerin verilerek başarılı olacağı vurgulanmalı ve onların sürekli olarakderslere karşı güdülenmesi gerekir.I. 7. AilelerOkullar genellikle ailelerle tanışma günleri düzenlerler. Çoğu aileler doğalolarak çocukların nasıl ilerlediklerini veya bunun ne derece olduğunu bilmekisterler. Onlar, çocuklarının akademik gelişimlerinin kanıtını gördüklerindedoğal olarak mutlu olacaklar ve bunu takdir edeceklerdir. Bundan dolayıda okula karşı olumlu tutum sergileyeceklerdir (Barker-Lunn, 1980). Böylecegerekirse aileler öğretim etkinliklerinin evde de devam etmesi için yoğun çabagöstereceklerdir. Araştırmalar (Toping ve Wolfendale, 1985) gösteriyor kiokumayı öğrenmede güçlük çeken çocukların ailelerinin evde de sınıf etkinliklerinidevam ettirdikleri ve bunun öğrenci başarısına olumlu derecede etkiliolduğu rapor edilmektedir.Aileler için düzenlenen kaynaşma veya çalışmalara sürekli katılmayan ailelerindurumu hakkında neler söylenebilir? Bu tür ailelerin çocuklarının eğitimlerihakkında fazla ilgilenmedikleri veya çocuğun okul başarısının bu ailede öncelikliolmadığı söylenebilir. Ancak bu yargılar bazı anne-baba yani aileler içindoğru olsa bile bu etkinliklere katılmayan tüm aileler için doğru bir durum değildir.Belki belirlenen gün ve zaman onlar için uygun değildir. Belki de ailelerinokula gelmemesinin nedeni çok basit bir gerekçede olabilir, örneğin; ailelerinokulda olduğu sıralarda diğer çocuklara bakacak kimse olmadığı neden olabilir.Bazı ailelerin okula gelmemesinin nedeni çocuklarının okulda problemliçocuk olarak algılanmasından da kaynaklanıyor olabilir (Arlin, 1989). Onların,okulla iletişimlerinin büyük çoğunluğu çocuklarının sergilediği uyumsuz dav-


60 ÖĞRETMENİN DÜNYASIranışlar sebebiyle olabilir. Hatta bu aileler, aile günleri ve akşamlarını da engellemekisteyebilir. Bazı aileler okula fazla gitmekten de korkmuş olabilir.Okul günleri bazı aileler için en mutlu zamanları olmayabilir ve onlar sadeceöğretmenlerle yapılacak toplantılara katılmak isteği içerisinde bulunabilirler.Bunlara ek olarak, bazı aileler de öğretmenleri sempatik olarak nitelemeyebilirve bu yüzden okuldaki etkinliklere katılmıyor olabilirler (Fontana, 1994).Bunların olabilmesi olasılığına karşın ailelerle iletişim kurulurken ve okul etkinliklerinekatılması için davet edilirken bu oluşumların göz önüne alınarakhareket edilmesi gerekir.Çoğu okul, ailelerle çok iyi iletişim içerisinde olabilir. Ailelerin ziyaretleriniçok iyi değerlendiren okullar bu ziyaretlerini komşuluk ilişkileri gibi değerlendirerekonlara kapılarının her zaman açık olduğunu ve onların da okuldakietkinlikler için katılım yapmaları konusunda olumlu tutum ve davranışlarıngeliştirilmesine yardımcı olmaları gerekir.Davranışçı yaklaşım, ailelerle en iyi ve yapıcı iletişim kurabilmek içingenel ilkeleri şöyle açıklamaktadır. Bu ilkeler; 1) Öğrencilerle sınıfta kurulacakyapıcı ve olumlu sınıf atmosferi ve çocukları istenen hedeflere ulaştırıcıöğrenci etkinlikleri onlarda okul hakkında ne söyleyecekleri veya düşüncelerinietkileyecektir, 2) Çocukların başarıları ailelerde okul ile ilgili tutumları etkileyecektir,3) Okuldaki farklı yetenek ve zeka seviyesinde bulunan çocuklarabireysel farklılıklarına göre ve özel ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik öğretmeninönlem alması ve bireyselleştirilmiş eğitim programlarını uygulamayakoyması, öğrenilen konuların kaydını tutması yine okulla ilgili tutumları etkileyecektir.Bu ilkelerle bir öğretmen, bir çocuğun güçlüklerini veya güçlükçektiği durumları anlatırken kendi düşüncelerini değil gerçek bilgilere dayananbilgileri kullanması gerekir. Dolayısıyla öğretmen-aile arasında iyi bir diyalogbaşlamış olması gerekir.I. 8. MeslektaşlarHer okul dönemi sonunda o yılki öğretmenler tarafından tutulmuş olanve çocuğun ilerlemesini yansıtan kayıtlar gelecek yıl görev alacak öğretmenlereulaştırılacaktır. Çünkü bu kayıtlar gelecek öğretim yılında yeni öğretmenlerinçocuğa yönelik yapacağı aktiviteler ve planlamalar konusunda önemli ipucuverecektir. En yapıcı kayıtlar, yapıcı olan ve önyargı ile yazılmamış olanlardır(Sarı, 2000; Tough, 1986). Ayrıca bir önceki yıl içerisinde uygulanmış olan öğretimyaklaşımlarına ve hedeflerine bağlı olarak çocukta gerçekleştirilmiş olanbilgi, beceri ve davranış gelişiminin ne olduğunun objektif olarak yansıtılması


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 61en güvenli kayıt olabilecektir. Kayıtlarda çocuk hangi derslerde ne düzeydedirve gelecek yıl hangi konuları öğrenmeye ihtiyaç duyabileceği de açıkça belirtilmelidir.Bu tür bilgiler öğretmene öğretimi planlarken nelerin ne zaman öğretileceğive hangi çocuğun bireysel ihtiyaçlarının öncelikli olduğu konusundakibilginin gerekli olmasından dolayı ve gerekirse meslektaşlarından bu konuda daplanlama için yardım isteyebilirler. Aynı zamanda hassas bir şekilde hazırlanmışolan okul kayıtları da onların çok değerli olduğunu kanıtlayacaktır.I. 9. Çocuğun Alanında Görev Alabilecek DiğerUzmanlar ve ÖğretmenlerOkulda bir öğrencinin öğrenimi boyunca herhangi bir durumdan dolayıdiğer uzmanlarla iletişim kurması ve onların gözetiminde olma gereksiniminiortaya çıkarabilir. Örneğin, Özel Eğitim Öğretmeni, Doktor, Konuşma Terapisti,Eğitim Psikologu gibi uzman ve öğretmenlerin desteğine ihtiyaç duyabilir. Birsınıf öğretmeni sınıfta her gün bu çocukla sürekli iletişim halinde olması sebebiyleöğretmen destek hizmeti verecek uzman, öğretmenler veya diğer personeliçin o çocuğa yönelik eğitsel ve sosyal hizmetler de çok geniş ve değerlibilgi kaynağıdır. Örneğin, bir eğitim psikologu, bir çocuk için çocuğun programve sosyal etkinlikleriyle ilgili her türlü gelişimi hakkında bilgiye gereksinimi olacaktır.Konuşma terapisti ise çocuğun dil kazanımı ile ilgili işitsel ve sözel dilgelişimi çocuğun konuşma dilindeki doğru ve düzgün konuşmanın ne seviyedeve durumda olduğuna yönelik bilgiye ihtiyacı olacaktır. Aslında 1739 sayılı MilliEğitim Temel Kanununa göre, öğretmenlerin Milli Eğitim Müdürlükleri aracılığıylabazı çocukların özel durumlarıyla ilgili bilgi sorulduğunda bilgi vermesi yasalyönden zorunludur. Milli Eğitim Müdürlükleri aracılığıyla bir çocuğun engelliolup olmama durumu sosyal, duygusal ve akademik yönden güçlükleri nedeniyleihtiyaç duyduğu her türlü desteği verecek öğretmenlerden, eğitim psikologuve doktordan alınacak raporlar, çocuğun kendisinden veya ailesinden gelenistekler doğrultusunda çocuğun gereksinimlerinin en iyi şekilde karşılanmasıgerekmektedir. Ancak 2916 sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanununda ve573 sayılı Özel Eğitimle ilgili Kanun Hükmündeki Kararnamelerdeki boşluk veeksiklikler nedeniyle rol ve görevlerin tam ve açık olarak belirlenmemiş olmasıböyle bir ortak rapor hazırlanmasını ve çocuğun bu tür ihtiyaçlarının en iyi şekildedevlet tarafından karşılanmasını olanaklı yapmamaktadır. Çocukla ilgili eniyi sağlanan bilgiler kaynağı kim olursa olsun (örneğin, öğretmenden, eğitimpsikologundan, doktorlardan ve ailesinden) çocuğun ihtiyaçlarının ne kadardoğru ve gerçek olarak yansıtıldığına bağlı olarak değişir. Ayrıca sağlanan bilgilerleçocukların ihtiyaçlarının ne kadar çok yansıtıldıkları ile beraber nasıl rapor


62 ÖĞRETMENİN DÜNYASIedildiği de çok önemlidir. Yasalar bu tür bilgilerin tutarlı ve detaylı olması gerektiğinivurgulamıştır. Eğer çocuğa ne tür bilgi ve becerilerin öğretildiği konusundaçok az bir bilgiye sahip olunduğunda, örneğin, akranlarıyla karşılaştırıldığındaçocuğun sahip olduğu başarısı farklı öğretim yaklaşımlarına göre diğerçocukların başarı seviyelerine göre değerlendirilmesi aracılığıyla onların ne türgereksinimi olduğu konusunda bir değerlendirme yapılması önemlidir.Uzmanların yaptığı incelemelerde (Tıbbi, Eğitsel ve Sosyal Tanılama) ileilgili Milli Eğitim Müdürlüklerine verilen raporların bir kopyası da ailelere verilmelidir.Dolayısıyla, çocuğun gereksinimleri hakkında verilen raporlar hemçocuğun sınıftaki durumlarının gözlenmesine ve hem de bu gözlemlerin doğallığıiçerisinde esası bozulmadan gerçeğe uygun raporlaştırılması gerekir.Eğer çocuğun durumundan dolayı ek kaynaklara gereksinim duyulursa, çocuğuneğitsel ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde ek raporların tekrar değerlendirilmesigerekir. Son olarak, uzman ve öğretmenler tarafından hazırlananraporların ilk müsveddesi tekrar ailelerden gelen raporlara ve eğer mümkünseçocuklarla yapılan görüşmelerden ve çocukları gözlemlerden elde edilenverilere göre gözden geçirilmesi ve raporlardaki bilgilerin ne kadar duyarlıhazırlandığı tekrar tekrar kontrol edilmelidir.BÖLÜM II: Öğretim Stratejileri AçısındanBu bölümde de bir öğretmenin öğretim etkinliklerini uygulamadan öncegöz önüne alınması gereken ‘öğretim stratejileri’ hakkında bilgiler sunulmaktadır.II. 1. Öğretim StratejileriBir öğretmenin öğretmenlik ve liderlik rolleri model alma yoluyla öğrencidavranışını doğrudan etkilemektedir (Solity ve Bull, 1987). Öğretmen öğretimetkinlikleriyle programdaki konuları öğrenciler kendi kendine öğrenebileceklerindendaha etkili ve çabuk öğrenmelerine yardımcı olur (Vargas, 1987).Öğretmen okul etkinliklerinde bir yıl süresince kendi rolünü en iyi şekilde oynamalıdır.Ancak bu, okuldaki yönetsel düzenlemelerin başarılı bir organizasyonunave kurumun performansına bağlı olarak gerçekleşir.Etkili sınıf yönetiminde öğrencilerin olumlu ve beklendik davranışlarınıneğitsel düzenlemelerle bağlantılı olması nedeniyle öğretmenin rolü aşağıdakifaktörler açısından önemlidir. Buna göre;Konuların önemi,Öğretim etkinliklerindeki desenler,Öğretim rolünde bir öğretmenin davranış ve tutumları.


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 63II. 2. Konuların ve Etkinliklerin SeçimiÖğretmenin konuların seçiminde bireysel farklılıklar, grup ve özel birsınıf olduğunda önemli bazı ilkeleri göz önünde tutması gerekir. Bir öğretmenzorluk derecesine göre programdaki etkinlikleri planladığı zaman, planladığıaktiviteleri; eğer farklı düzey ve seviyedeki çocuklara göre değerlendirmişseo zaman öğretmen planlarını uygulamaya etkili bir şekilde dönüştürerek öğretimetkinliklerini başlatabilir. Konu öğretimindeki etkinlikleri sürdürebilir veöğrenme etkinliklerini öğrencilerine zevkli hale getirebilir. Konu seçimindeaşağıdaki durumların göz önüne alınması gerekir.II. 2. a. Konunun Güçlük SeviyesiProgramdaki bir etkinliği planlamaya almak, yani bir öğretmenin günlükveya ders planı ile aktiviteleri planlaması, öğrencilerin ihtiyaçlarının karşılanmasındason derece önemlidir. Planlanan ve öğretilecek her konu, her öğrenimdüzeyine, öğrencilerin bilgi, gelişim ve beceri kapasitesine de uygun olmasıgerekir. Planlama etkili bir öğretim için en öncelikli istenen temel etkinliklerdenbiridir. Programa uygun etkinliklerin planlanması şu açılardan önemlidir:a) Öğretim amaçlarını (hedef ve hedefe ait davranışların) özel ve detaylıolarak belirtilmesi için öğretmene yardımcı olur, b) Öğrenci gelişimi ile ilgilidoğru ve etkili kayıt tutma ve öğrencilerle etkili iletişim sağlanması öğretmeneçok ipucu verir. Bu tür etkinlik özel eğitime muhtaç zihinsel engelli veyaüstün zekalı çocukların gelişimi, bilinçlenmesi açısından da son derece önemlidir(Solity ve Bull, 1987).Eğer bir çocuk hiçbir ön öğrenme yaşantısına sahip olmadan kendisininçok zor olarak algıladığı konu öğretilmeye çalışılırsa, öğrenci bu konuyu öğrenmedeaşırı düzeyde zorlanacak yada öğrenme yaşantısından çok kısa birzamanda vazgeçecektir. Böylece çocuk sınıfta yapılması planlanan ve belirlenenetkinlikler yerine başka aktivitelere yoğunlaşacaktır (Wardle, 1997). Buçocuk ya sınıfta sessiz sedasız kalacak, örneğin; pencereden dışarıyı seyredecekya da oturduğu sırayı bir nedenle terk edecektir. Bunlara ek olarak, arkadaşlarınınyaptıkları aktiviteyi engelleyecek veya sınıfta yapılan tüm etkinlikleriolumsuz etkileyecek davranışlar gösterecektir. Tam öğrenme yaşantılarındandışarıya kaçmak için başka nedenler de olabilir. Benzer olarak eğer konu öğrenciiçin çok kolay ise öğrenciler hemen etkinlikleri çabucak bitirecek sonra,kenara çekilecekler ve bekleyeceklerdir. Ancak bu boş bekleyiş uzun sürmeyecektir.Onların sınıfta uyumsuz davranışlar göstermelerine neden olabilecektir.Dolayısıyla çağdaş ve yönetsel anlayışa göre, programın önceden planlanması


64 ÖĞRETMENİN DÜNYASIve uygun konuların seçimi öğretim etkinlikleri için önemli bir başlangıçtır kibundan sonra diğer öğrenme öğretim etkinlikleri devam eder.II. 2. b. Öğrenme İle İlgili İlerlemeyi Belirleyen KayıtlarDaha önceden, doğru ve tam kayıt tutmanın önemi vurgulanmıştı. Biröğretmen çocukların gelişim seviyelerine uygun olarak planlama yapması vekonuların seçimini de dikkatlice yapması çocukların ilerlemesini izlemek için ö-nemlidir. Kayıt tutmak bu öğretmen için temel faktör olarak görünmesi gerekir.Hiçbir öğretmen 20 den fazla öğrencinin bulunduğu sınıflarda öğrencileriyleilgili bilgileri ezbere bilmesi çok zordur. Kayıt tutma işlemlerine sık sık başvurulmasızaman alabilmektedir. Ancak kayıtların detaylı olması için öğretmeninçok dikkatli olması çok önemlidir. Yani kalabalık bir sınıfın öğretmeni eğer sınıftayapıcı ve üretkenliğe dönük bir öğretim etkinliği meydana getirmek istiyorsa,öğrencilerinin en küçük ihtiyaçlarını bile zamanında karşılayabilmek için kayıttutması gerekir. Kayıt tutma aracılığıyla uygun etkinliklerin seçiminde de gereklitüm bilgiler öğretmene hazır bir şekilde sunulmuş olacaktır. Öğrencilerin neyapabileceklerini gösteren öğretim hedeflerini ve davranışlarını detaylandıranölçekler çok faydalı görülmektedir. Ayrıca bu ölçekler öğretmenin öğrenci hakkındabazı öneriler geliştirmesine de yer vermektedir. Bu tür ölçekleri geliştirmekve uygulamak özellikle özel eğitime muhtaç çocukların kaydının tutulmasıaçısından çok önemlidir (Sarı, 2002; Solity ve Bull, 1987).II. 2. c. Konuların ÇeşitliliğiAktiviteler bazen çok zor olarak görülmesinden dolayı çok kolay olarakyürümez. Bazı gençler öğretmenlerin önemli bir iş olarak gördüklerini hafifealabilirler. Yani çocukların veya gençlerin ilgisinin çok az çekildiği ve çok e-mek isteyen işleri ya geciktirmeye çalışırlar ya da ondan uzaklaşmaya çalışırlar.Öğretmenler, bu yüzden etkinlikleri nasıl sunmaya yönelik stratejik yöntemleribulmaya çalışmalı, özellikle, konuları öğrenciler için daha kolay irdelenebilecekduruma getirmek zor olan konuların öğrenilmesinde veya etkinliklerinyapılmasında çok önemlidir. Çünkü güç konuların öğrencilerin kolayca algılamasınaneden olabilecek uygun yöntemler çocukların öğrenme için başarısızlıkve isteksizlik gibi olumsuz tutumlarının olumlu yöne çevrilmesinde etkilidir.Böylece öğretmenler, hem öğrencilerin konuyu daha iyi anlamasına hemde öğrenmesine yardım ederek öğrenciyi bir başka etkinlik için motive eder.Bunu sağlamak yinede öğretmenin mesleğini yapmada isteklilik ve stratejik


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 65yaklaşımlarla ilgili modern görüşlerine, ayrıca öğretmenin bir gün yada bir haftaboyunca kendini ne kadar iyi hissettiğine bağlı olarak değişecektir.Bu tür yaklaşımlar ancak öğretmenin “en azından değişik bir etkinliğeyer veren öğretmenler iyidir” felsefesinden hareketle bunu yapabilecektir. İyibir öğretmen bir ders veya gün boyunca çocuklara öğrettiği konuların zorlukderecesine göre yöntemlerini sürekli farklılaştırır. Böylece çocukların bir günönce yaptıkları etkinliklerle bir sonraki etkinlikleri farklılaşmış hale getirir. Birbaşka deyişle iyi bir öğretmen bir önceki öğrenilenleri hem tamamlayan hemgeliştiren hem de yeni etkinlikler ekler özellikte olur. Öğretim etkinliklerinihazırlarken ve planlarken, farklı olmaya niyetli öğretmenler sadece öğrencilerinkonulardan ne öğreneceklerini değil aynı zamanda çocukların sahip olduklarıbeceri ve yeteneklerine hangisinin uygun olup olmadığını da düşünecektir.İyi bir öğretmen, çocukların öğretilen konuya karşı nasıl ilgilerinin çekileceğive onların öğretim etkinliklerine nasıl katılması üzerinde farklı boyutlarıda göz önüne almak zorundadır. İlköğretimde görevli öğretmenlerin bu türplanları yapmak için ilköğretimin ikinci kademe ve orta öğretimdeki görevliöğretmenlerden daha çok avantajlara sahiptir. Çünkü öğretmen aynı öğrenciile bütün gün beraberdir. Ayrıca öğretmenler çok daha değişik etkinlikleriplanlayabilirler. Bundan sonra, bir öğretmen öğrencileri için öğrenme etkinliklerininasıl farklılaştıracakları ile ilgili boyutları göz önüne alınması gerekir.Konuların farklılaşabileceği boyutlar için aşağıdaki durumlar göz önünealınabilir (Sarı, 2002; Ainscow ve Tweddle, 1979). Konu üzerinde harcanacak zaman, Konunun zorluk derecesi, Sunum şekli ve yaklaşım, Konu öğretimi boyunca yapacağı etkinlikler, Öğrencinin etkinliklere katılım derecesi, Öğretmenin konuya ilgi derecesi, Öğretmen-öğrenci arasındaki etkileşim ve iletişim derecesi.II. 2. c. 1. Konu Üzerinde Harcanacak ZamanBir konu üzerinde harcanacak zamanın ne olduğu programa, çocuklarınyaşına, çocukların ilgi ve ihtiyaçlarına göre değişir. Genelde, öğretmenler çocuklarınhayal gücünü geliştiren etkinliklere karşı duyarlı olmalıdır. Konularınöğretiminde yeterli süreyi kullanmaya isteklilik göstermelerine rağmen beklenilendüzeyde öğrencilerin bazılarının ilgi ve isteklerini çekmiyor ve bazı ço-


66 ÖĞRETMENİN DÜNYASIcuklarında ilgi ve isteğini oluşturmuşsa bu durum göz önüne alınarak hareketedilmesi ve konuya ayrılacak sürenin hemen öğretmen tarafından yenidenplanlanması gerekir.II. 2. c. 2. Konunun GüçlüğüBir konunun güçlüğü ezber ve problem çözme durumlarına göre değişir.Bir okul günü boyunca çocuklara verilecek konularda çocukların istekleriningöz önüne alınması, onların bilişsel, duyuşsal ve psikomotor gelişimleriningöz önüne alınması ve seviyelerine göre ayarlanması konunun öğrenilmesiaçısından çok önemlidir.II. 2. c. 3. Sunum Şekli ve yaklaşımKonuların farklı içeriğine rağmen sunu tekniğinin ve yönteminin aynıolması (örneğin; sürekli sözel anlatım metodunun kullanılması) veya sürekliyazmaya dayanan bir metodun kullanılması çocukların sıkılmasına neden olabilir.Öğretim etkinliklerinin verilmesinde yöntemlerin günlere göre farklılaşmasıöğrenme yaşantılarının istenen hedeflere ulaşmasında önemlidir.II. 2. c. 4. Çocukların YönlendirilmesiBir ders boyunca aynı öğrenme etkinliklerinin sürekli tekrarlanması daçocukların sıkılmasına neden olabilecektir. Ayrıca onların sadece sınıfta oturmave dinleme gibi eylemlerden başka bir etkinlik veya eylem yapmamalarına nedenolacaktır. Öğretmenler farklı davranışların öğretimi ile ilgili farklı etkileşimlereyönlenmesi öğrencilerin ilgi ve isteklerinin artırılmasında önemlidir. Böylecebir etkinlik için hem çocukların ilgisini çekecek hem de uzun süre kalıcı öğrenmesağlanacaktır. Örneğin yazı yazma, okuma, boyama, çizme, kesme aktivitelerigibi çok boyutlu beceri gerektiren aktiviteleri bile öğrenciler isteyerek veseverek yapacaklardır. Öğrencilerde istenen davranışları gerçekleştirme belkikendi içinde güçlü bir farklılaşımı meydana getirmekle olabilecektir.II. 2. c. 5. Öğrencinin Katılım SeviyesiÇocukların yapması gereken zorunlu işler hakkında kendilerine neleryapması gerektiği ve nasıl o konunun bitirilmesi konusunda tam bilgi verilmesive seçmeli etkinlikler konusunda da nasıl yapmaları gerektiği konusundaişin öğretmenin liderliğinde öğrencilere bırakılması gerekir Bununla beraberçocukların seçimine bırakılan etkinliklerin neler olduğu konusunda yapılacaklarhakkında öğrencilere detaylı ve tam bilgiler verilerek öğrencilere yolgösterilmelidir. Etkinliğin nasıl bitirileceğine karar vermede ve onların güçlükçektikleri yerde öğrencilere yardım edilmesi gerekir.


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 67II. 2. c. 6. Etkinliklerin Çeşitliliği ve YönlendirmeBir konu üzerinde yapılacak etkinliklerin çeşidi ile öğretmenin öğrencileriniyönlendirmesi arasında çok yakın bağ vardır. Yani öğretim hiyerarşisi öğretimiçin farklı yaklaşımları ve dolayısıyla tam öğrenmeyi sağlamada öğrencilerinyapmaları gereken bazı etkinlikler üzerinde öğretmenin yüksek düzeydeyönlendirmesi önemlidir. Ancak bazı öğrenme etkinlikleri üzerinde de öğretmeninöğrencilerini yönlendirmesi yapılabildiği kadar düşük düzeyde olmasıgerekir. Ancak öğrencilerin yardıma gereksinim duyduğu zaman yönlendirmedurumu tekrar gözden geçirilmelidir. Özellikle bazı öğretmenlerin sınıfiçi ve sınıf dışı etkinliklerde örneğin; ödevler konusunda bazen bilinçsizcedavranarak “ben bu soruları ödev olarak yapmanızı istiyorum ancak neredenbulursanız bulun veya nasıl yaparsanız yapın” mantığı ile hareket etmesi öğrenciyibunaltacaktır. Bu tür yersiz öğrenci bunalımları onların konuyu öğrenmeyeyönelik ilgi ve istek düzeylerini düşürecek ve belki de öğrenci o türetkinlikleri içeren derslere yönelik olumsuz tutumlara (duygu, düşünce vehislere) sahip olabilecektir. Bundan dolayı her öğretmen öğrencilerini yönlendirmeliancak “getirin ödevlerinizi ben yapayım” mantığından da uzaklaşmalıdır.Öğretmenin yapması gereken şey önerdiği bireysel ya da grup projeleri(araştırma, ödev) konusunda öğrencilerine o konuda yazılmış ulaşılabilecekkaynakları (kitaplar, dergiler, mikrofişler, tezler, makaleler veya gazeteler)öğrencilerine anlatmalıdır. Eğer bu konuda yazılı kaynaklara ulaşılamıyorve o konu için bilgili bireyler varsa, o zaman, organizeli bir şekilde daha öncedeno bireylerle iletişim kurarak öğrencilerinin o bireyin yardımıyla projelerinitamamlamaları için öğretmenlerin öğrencilerini yönlendirmesi ve o konudayardımcı olması gerekir.II. 2. c. 7. Etkileşim DereceleriÖğretilen konunun doğasına uygun olarak öğrenciler bireysel veya ortakçalışma etkinliklerine yönetilmelidir ve öğrenciler arasında etkileşim sağlanmalıdır.Bu etkileşim desenlerinin her birisi sınıftaki oturma düzeni ile materyallerinortak kullanımı gibi bir çok etkinliklere göre farklılaşması ortayaçıkabilir. Farklı etkinliklerin çocuğa bildirilmesi her sınıfta yapılan etkinliklerinbir parçası veya bir kısmıdır. Sınıf etkinlikleri için düzenlenen planlar, farklılığıniçeriği, öğretmenin çocuğa ilgisini ve dikkatini sürekli olarak çekmesineyardım edecek ve onların sürekli çalışmasını sağlayacak biçimde olmalıdır.Böylece, onların gösterebilecekleri yalın davranış veya derse karşı olumsuztutum göstermeleri engellenmiş olabilecektir.


68 ÖĞRETMENİN DÜNYASIII. 3. Öğretim Etkinliklerinin DesenleriYıllık programın içeriği bir yılı kapsayacak şekilde ünite planının ise birkaçhaftalık olduğu günlük ve ders planları ise bir gün veya bir gün içerisindebirkaç saatlik etkinlikleri kapsayacak şekilde planlanır. Zaman, bu planlamalardaçok önemlidir ve bir ders saatinde bile etkinlikler önem sırasına göresıralanarak verilir. Burada bir ders saati içerisinde öğretmene verilen zamanveya sürenin (örneğin 40 dakika) en etkin şekilde nasıl kullanılacağının planınınyapılması önemlidir. Etkili planlama bir dersin amaçlarının öğrencide gerçekleşmesinisağlayacak hem konuların seçimini hem de verilen zaman / süreiçerisinde tamamlanmasını sağlayabilecektir. Çoğu ders planlarında zamanlamaiyi yapılmadığı için, öğretmen bazı problemlerle karşı karşıya kalabilir.Farklı derslerdeki her bir etkinlik için ayrılan doğal süre farklı olabilecektir.Ancak öğretmene verilen sürenin sınırlılığı da gözden çıkarılmamalıdır. Birbaşka deyişle, öğretmen planlarını kendisine verilen süre içerisinde yapabileceğiveya tamamlayabileceği etkinlikleri almalı ve belirlenen hedeflere öğrencilerinino süre içerisinde ulaşabileceği şekilde düzenlemelidir. Materyallerinkullanımı da farklı derslerde farklı değerlendirmeler ve farklı öğretim desenlerindefarklı zaman alabilir. Etkili planlama sadece farklı etkinlikleri değil aynızamanda sağlanabilen zamanın iyi bir düzenlemesini de içerir. Öğrenme etkinliklerinindesenleri eğitsel amaçlarla ve zamanın iyi kullanılmasıyla uyuşacaktır.Bir dersin planlaması yapılırken aşağıdaki dört ilkenin göz önüne alınmasıgerekir (Gronlund, 1990). Bunlar; Etkinlikleri bir sıra içerisinde hazırlama, Çocukların sürekli motive ve ilgisini çekebilme, Uygun etkinlikleri düzenleme, Planı sürekli olarak gözden geçirme ve değerlendirmedir.II. 3. a. Etkinliklerin Bir Sıra İçerisinde HazırlanmasıEtkinliklerin çocuğa yönelik olduğu ve belirlenen davranışsal amaçlarauygunluğu düşünülerek aşağıdaki ilkeler ışığında etkinliklerin bir sıra içerisindedüzenlenmesi gerekir,1. Sıralama çocukların birinci derecede öğrenme seviyesiniyükseltir.Aktivite sırası, beklenen öğretim amaçlarının öğrencilerde gerçekleşmesinisağlayıcı özellikte olması gerekir. Bu yüzden öğrencilere verilen bir öncekietkinlik bir sonraki etkinliğe hazırlık ve temel olacak bir yaşantıyı verecekdüzeyde olması gerekir.


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 692. Sıralama öğrencinin aktif katılımını sağlayıcı özellikte olmalıdır.Bir dersin sınıftaki her bir çocuğun derse katılabilmesine fırsat vermesigerekir. Örneğin, çocukların oturup sadece dinlemesi istenen etkinliklerin sayısıve uzunluğu bile dikkatle planlanmalıdır (örneğin; çocuğun dinlemesi gerekenler;öğretmeni, arkadaşı veya öğretim materyallerinden birisi TV ve videogibi araçlar olabilir). Benzer olarak, tartışma etkinlikleri de iyi düzenlenmelibu tür çalışmalara herkes katılabilmeli ve tartışma sonrası herhangi biryeni düzenlemeler varsa bu dersin özelliği göz önüne alınarak yapılmalıdır.3. Sıralama farklılığı içermelidirZaman, davranış, materyal (araç-gereç), konu farklılığını oluşturan etkinliklerilgi çekmeli ve daha sonra bir etkinlik diğer bir etkinliğin devamı olmalıdır.Bununla birlikte, önceki öğrenme etkinlikleri (yaşantıları) çocuğunhali hazırda öğrenilenlere karşı tutumunu etkiler. Çocuğun dikkati, izleneceketkinliklerin sıralanması birbirini takip ediyor ve her etkinlikte çocuğun bir yönüylekatılımı sağlanıyorsa o zaman çocuğun katılımı sağlandığı için çocuğunetkinliklere yönelik motive ve ilgisi kaybolmamaktadır. Örneğin, çocuğun sesliokuma etkinliklerinden sonra sesiz okumaya geçmesi, çocuğun grupla çalışmasındansonra bireysel çalışma yapmasında konuya karşı ilgisi devam edecektir.4. Sıralamada ‘Premack’ ilkesinin göz önüne alınması.Bu ilkeye göre, çocuk önce yemeğini bitirecek ve sonra tatlısını veyadondurmasını yeme sıralamasını izleyecektir. Yani bir sonraki etkinliğin bir öncekietkinlikten sonra gelmesi onun önemsiz olduğunu göstermez, ancak; öncekietkinlikler sonrasının temeli olur. Örneğin, sınıfta çocuklar bireysel olarakbir yazıyı bitirdikten sonra arkadaşlarıyla ortak yapabilecekleri bir etkinliğe geçebileceklerisöylenebilir hatta onlar için çok ilginç gelebilecek bir etkinliğe geçebileceklerisöylenmelidir. Böylece ilk etkinliğin öğrencilerce başarılı şekildebitirilmesi, gelecek konu veya etkinliği yapabilmeleri için daha çekici hale getirilereketkinliklere devam edilmelidir. Bu durum gelecek etkinliğin öğrenciler tarafındanzamanında ve başarılı bir şekilde tamamlanmasını sağlayabilir. Bu türöğrenme yaşantıları ve etkinlikleri yapılırken her öğrencinin bireysel farklılıklarıve varsa her öğrencinin engel/özürlülüğü de göz önüne alınmalı ve çocuğundurumuna yönelik olarak etkinlik tamamlayabilmesi için ek zaman verilmesidurumu da unutulmamalıdır. Çocukların ilgisini çekme ve etkinliklerin yerinegetirilmesinde ilke olarak süreklilik sağlanması esas olmalıdır.Daha önceden de belirtildiği çocukların sürekli ilgilerinin korunması vesınıf etkinliklerin yapılmasında sürekliliğin sağlanması hedeflere ulaşmak içinçok önemlidir. Buna karşın, sınıfta çocukların yapabilecekleri hiç bir etkinliğin


70 ÖĞRETMENİN DÜNYASIkalmaması gibi durumlar ortaya çıktığı zaman, etkinliklerin sekteye uğramasıaçısından büyük tehlike oluşturur. Dolayısıyla öğretmenin planlamada hedefleringerçekleştirilmesi için düzenlenen etkinlikler değil kendi istedikleri vearzu ettikleri ancak hedefleri gerçekleştirecek nitelikte olmayan etkinliklerleöğrencilerin sınıfta zamanlarını geçirmeye çalışmaları ve ayrılan süreyi rasgeledoldurmaya çalışmaları öğrenciler arasında uyumsuz davranış sergileyenlerolabilir. Dolayısıyla öğrencilerin bu tür istenmedik etkinliklere kendilerini kaptırmamasıbekleniyorsa onların ilgilerinin sürekli korunması ve bu etkinlikleriyapmaya yönelik isteklerinin sürekli olmasına bağlı olarak gelişecektir.Fontana (1994) yaptığı bir araştırmada çocukların mutlaka bir etkinliğe başlamadanönce hazırlık etkinlikleri dediğimiz etkinliklere yer verilmesinin doğruolacağını savunmuştur. Ayrıca Fontana (1994) herhangi bir etkinlikten sonraveya önce kalan küçük boş zamanın bile göz ardı edilemeyeceğini bunun yerinedoldurma aktiviteleri şeklindeki etkinliklerle çocukların boş bırakılamayacağınıbunların sürekli olarak farklı etkinliklerle baş başa kalmalarını önermektedir.Bu tür etkinlikler çocuğun kendisini başarılı olarak irdelemesineneden olarak, bir diğer konu için yüksek bir motivasyona sahip olmalarınaolacak ve öğrenme isteklerinin artırılmasına neden olabilecektir. Bu etkinliklerinistendik düzeyde gerçekleşmesi, farklı etkinliklerin grup içerisinde planlanması,bir öğretmenin planlama ile ilgili bilgi ve becerisinin ne kadar gelişmişolduğuna bağlıdır. Konu ile ilgili uygun etkinliklerin aynı anda düzenli birşekilde yürütülmesi amacıyla öğretmenlere yönelik bir örnek geliştirilmiştir.Bu örneğe göre ilköğretimde öğretmenlik yapan Hakan Öğretmen 7 yaşındaki24 tane öğrencinin bulunduğu bir sınıfın öğretmeni olarak görev yapmaktadır.Öğretmen farklı konuları ve farklı etkinlikleri içeren etkinliklerin bir aradayürütülmesine yönelik çalışmalar yapmak istemektedir ve bu etkinlikleriaynı anda yapmaya çalışmaktadır. Birlikte devam eden bir kaç tane etkinliğinaynı şekilde yürütülmesi için de çok iyi bir plan yapmıştır. Öğrencilerin ilgi veisteklerinin arttırılmasının nasıl sağlanacağına ilişkin olarak da bu çocuklarıgünlük aktiviteler için boyama, kursun kalemle çizme, boya kalemleri ile verilenresimleri yapma ve bazı matematiksel işlemleri yapma gibi 4 farklı etkinliğiaynı anda yapma özelliğini içeren ve öğrencilerin değişik etkinlikleri yapabilecekşekilde veya kendilerinin seçtikleri etkinlikleri yapabilecek şekilde 6kişilik olmak üzere 4 grup oluşturmuştur. Bu öğrenci gruplarına her bir aktiviteyiyapmaları için 20’şer dakika verilmiştir. Öğrenciler kendilerine aktivitelerverildikten sonra, etkinlikleri biter bitmez boş kalan zamanlarını resim çizme,yazma ya da değişik şekillerde verilen resimleri boyama gibi doldurucu ekaktivitelerle değerlendirmeleri istenmiştir. Öğretmen kendilerine verilen et-


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 71kinlikleri zamanında bitirebilmeleri için her grubu dolaşarak gerekli yardımlarınıda yapmıştır. Öğretmenin bu yardımları sırasında ihtiyaç duyulan bilgileride çocukların her birisine kısaca ve detaylı olarak vermiştir. Görülmüştür kikendi etkinliklerini zamanından önce bitiren öğrenciler hemen ara etkinlikolarak yada ek etkinlik olarak belirtilen etkinliklere yönelmişler ve onları daen iyi şekilde yapmaya / bitirmeye çalışmışlardır. Bu etkinliklerden sonra öğretmenher grubun işini kontrol etmiş, gerekli dönüt yada (feedback) geribildirimi vererek öğrencilerin işlerindeki eksiklikleri tamamlamıştır. Öğrencilereverilen etkinlikleri tamamlama sırasında öğretmen iyi bir gözlemci olmuşve bazı öğrencilerin etkinlikler sırasında göstermiş olduğu yanlış davranışlarıyada olumsuz tutumları çözmeye çalışmış, bunların etkinliğe yönelik yanlışlarınıda düzeltmeye çalışmıştır. Sonuç olarak öğretmen etkinlikler içerisinde veaynı zamanda öğrencilere etkinlikleri bitirdikten sonra ek etkinlikler vererekboş zamanlarını en iyi şekilde kullanmalarını sağlayarak hem verilen etkinliköğrenciler tarafından zamanında bitirilmiş, hem de o etkinlik için ayrılan süreiçerisindeki kalan süre boşluğunu öğrenciler diğer etkinliklerle en iyi şekildedeğerlendirmişlerdir. Burada demek istenen, eğer öğretmen etkinlikleri zamanındabitirmek istiyor ve öğrencilerin sahip oldukları zamanları en iyi şekildekullanmaları isteniyorsa öğrencilere öncelikli olarak yapacakları etkinlikleriverdikten sonra onların kalabilecek zamanlarını da göz önüne alarak eketkinlikler vermesidir.Bir öğrenme yaşantısının konuya uygun olarak planlanmasında, etkinliklerinsırasına göre kullanılacak araç ve gereçler, her bir ders için etkili sınıfyönetimi her zaman bir öğretmen için sorun olabilir. Bundan dolayı, öğretmenkendisine su soruyu sürekli sormalıdır: “acaba bu hazırladığım plan benimsınıfımdaki öğrencilere uygun mudur?” Dolayısıyla bir planı uygulamadanönce öğrencinin özelliklerine gelişim durumlarına, kazandığı ve gerçekleştirdiğidavranışlara ne kadar uygun olup olmadığına ve planı uygulamadan önceöğrenilmesi gereken ve yapılacak etkinliklerin dikkatlice düşünülmesi gerekir.Bir öğretmen bir planı uygulamadan önce sanki sınıfta uygulama yapıyormuşgibi veya planın aynısını sanki sınıfta gerçek kişiler varmış gibi öncedenuygulaması da önerilmektedir. Bir öğretmenin planın gerçek anlamdauygulamaya konulmasında sınıf düzenini, sınıf sayısını, kullanılacak ve gereksinimduyulacak araç ve gereçleri de göz önüne alması gerekir. Bir öncekiverilen örnekte yapılacak etkinlikler ile ilgili öğretmen (Hakan öğretmen) şusoruları sorması gerekir. Acaba yeteri derecede makas var mı? Kullanılacakaraç ve gereçler öğrenciye yetecek düzeyde mi ve bu öğrenciler istediklerizaman kendine ait olan araç ve gereçleri kullanabilecekler mi? Öğretmen


72 ÖĞRETMENİN DÜNYASIhangi aşamalarda öğrencilere yardım sunacak ya da hangi aşamalarda öğrencileröğretmene ihtiyaç duyacaklardır? Öğrencilerin gruplaşması zamanalabilecek midir? Etkinlikleri verilen süreden önce bitiren çocuklar için verilebilecekek etkinlikler nelerdir ve bekleyen öğrencilere hangi tür etkinlikler verilirsedaha uygun olur?Öğretmenin bu tür soruları önceden cevaplaması bir planın içerisindekietkinlikleri uygularken oluşabilecek güçlükleri yenmesine ve uygulamada oluşabilecekzorlukların giderilmesi açısından çok önemlidir. Bu tür soruların cevaplanmasıbelirlenen hedef ve hedeflere ait davranışlarının gerçekleştirilmesineyönelik etkinliklerin öğrencilerin seviyesine ne kadar uygun olup olmadığıkonusunda da öğretmenin açık bir yargıya varmasında etkili olacaktır.SONUÇDavranışsal modellerden yola çıkarak, öğretmen öğrencinin değişim vegelişiminin merkezinde önemli bir kişidir. Çünkü öğretmen çocuğun halihazırdaöğrendiklerinden, neyi öğrenmeye ihtiyaç duyduklarından ve öncelikli olarakneyi öğrenmeleri gerektiğinden hareket ederek çocuklara nelerin öğretileceğinekarar verir. Öğretmen, öğretim amaçlarını öğretim etkinliklerinin sorularıylaörneğin, neyi öğretebileceğini, neyi yapabileceğini ve hangi seviyedebu hedeflerini gerçekleştirebileceğini açık ve anlaşılır hale getirmesi gerekir.Bunlara ek olarak, öğretmen, öğrencilerin gerçekleştirebilecekleri öğrenmeyaşantılarını kendi kendilerine öğrenebileceklerinden daha hızlı, etkili ve dahaçabuk öğrenebilecekleri ve pozitif sınıf ortamı meydana getirerek öğrenmeyaşantılarını daha sevimli hale getirmesi gerekir.Etkili bir öğretmen çocukların gelişimini izlemesi gerekir ve öğrencilerininöğrendiklerine göre öğretim metot ve yaklaşımlarını değerlendirir. Öğretmeninöğrencinin eğitsel gelişimini ve eğitsel ihtiyaçlarını ayrıntılı olarakgören sürekli olarak güncelleştirilen kayıtları da geliştirmesi gerekir. Ayrıntılıve doğru rapor edilmiş kayıtları, bir öğretmen diğer insanlara aktarırken bukayıtların çocuk ve ailelerine, çocuğun diğer öğretmenlerine ve alanda yetişmişuzmanlara, özel eğitim öğretmenlerine, konuşma terapistlerine çocuğunihtiyaçlarının belirlenmesinde çok yarar sağlayacağını da bilmesi gerekir.İyi bir öğretmen, sınıf içinde ve dışında öğrencileriyle yapılacak tüm etkinliklerien iyi şekilde planlayan, uygulayan ve değerlendirerek geri bildirimveren, öğrenme yaşantılarından bireysel farklılıkları göz önüne alan ve engelindendolayı ek yardım yada desteğe gereksinim duyan öğrencilere ek süre ayıranyada onları destek hizmetlerinden yararlandıran kişidir. Bunlara ek olarak,


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 73yönetim-öğrenci-çevre üçgeni içerisinde etkili iletişim modellerini göz önünealarak iletişim gerçekleştiren, öğrencilerin sürekli ilgi ve isteklerini konuları öğrenmeyeyönelik olarak artıran ve öğrenciler için bir yönetici, bir öğretici, biraile büyüğü veya bir arkadaş gibi davranan, yasal yönden iyi bir alan bilgisi,genel kültür ve pedagojik formasyon bilgisine sahip olan sanatçı kişiler olarakkendilerini görmesi ve stratejilerini bu ilkeler ışığında yapmaları beklenenlerdir.KAYNAKLARAinscow, M. ; Tweddle, D. A. (1979). Preventing Classroom Failure,Chichester: WileyArlin, M. (1989). ‘Teacher transitions can disrupt time flow in Classrooms’American Educational Research Journal, 16 (1), 42-56Barker-Lunn, J. C. (1970). Streaming in the Primary School, Slough:National Foundation for Educational ResearchBecker, W. C. ; Engelmann, S. ; Thomas, D. R. (1975). Teaching 1:Classroom Management, Chicago: Science Research AssociatesBlandford, S. (1998). Managing Discipline in Schools, London: RoutledgeBrophy, J. E. ; Evertson, G. M. (1986). Learning From Teaching: ADevelopmental Perspective, Boston: Allyn and BaconBull, S. ; Solity, J. E. (1997). Classroom Management: Principles toPractice, New York: RoutledgeBurns, R. (1982). Self Concept Development and Education, London:Holt, Rinehart and WinstonCheeseman, P. L. ; Watts, P. E. (1985). Positive BehaviourManagement: A Manual for Teachers, London: Croom HelmClarizio, H. F. C. (1990). Towards Positive Classroom Discipline (3rdEdition), New York: John WileyFontana, D. (1994). Managing Classroom Behaviour, Leicester: BPS Books.Gnagey, W. J. (1991). Motivating Classroom Discipline, New York:MacMillanGronlund, N. E. (1980). Stating Behavioural Objectives for ClassroomInstruction, New York: MacMillanKounin, J. S. (1980). Discipline and Group Management in Classrooms,New York: Holt, Rinehart and WinstonPidgeon, D. A. (1990). Expectations and Pupil Performance, London: NFERPriest, R. (1997). Discipline Policy, Bristol: St George’s Community School


74 ÖĞRETMENİN DÜNYASIRobertson, J. (1991). Effective Classroom Control, Kent: Hodder andStoughton, SevenoaksSarı, H. (2000) ‘An Analysis of the Policies and Provision for Children withSpecial Educational Needs in England and Turkey’ (Ed. D. Thesis),England: Oxford Brookes University, Westminister Institute ofEducation, Special Education DepartmentSarı, H. (2002). Özel Eğitime Muhtaç Öğrencilerin Eğitimleriyle İlgiliStratejik Öneriler, Ankara: PEGEMA YayınlarıSolity, J. E. ; Bull, S. L. (1987). Special Needs: Bridging the CurriculumGap, Milton Keynes: Open University Press.2916 Sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu, Ankara: Milli Eğitim BakanlığıYayıneviTopping, K. ; Wolfendale, S. (1985). Parental Involvement in Children’sReading, London: Croom Helm.Tough, J. (1986). Listening to Children Talking: A Guide Appraisal ofChildren’s Use of Language, London: Ward Lock of Educational.Vargas, J. S. (1987). Behavioural Psychology for Teachers, New York:Harper and RowWardle, C. (1997). Behaviour Management, Bristol: Pen Park School.Wheldall, K. ; Merrett, D. E. (1984). Positive Teaching: The BehaviouralApproach, London: George Allen and Unwin573 Sayılı Özel Eğitimle İlgili Kanun Hükmündeki Kararname, Ankara: MilliEğitim Bakanlığı, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel MüdürlüğüWilson, J. ; Cowell, B. (1990). Children and Discipline, London: CassellEducationalWragg, E. C. (Ed. ) (1984). Classroom Teaching Skills, London: Croom Helm


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 75OKUMA PARÇASIPROBLEM ÇÖZMENİN 12 YOLUAndrew HAMILTONHepimizin problemleri vardır. Onların çözülmesi de insanoğlunu eneski zamanlardan beri, yemek yemek, barınma ve seks kadar meşgul etmiştir.Mağara adamı bu sayede doğanın güçlüklerini yenebilmiş ve hayattakalmayı başarmıştır. Gene problem çözme sayesinde Leonardo da Vinci,Descartes, Newton, Freud ve Einstein bilimsel buluşlarını yapabilmişlerdir.Muhakkak ki bugünlerde çözülecek birçok problemler vardır. Hükümetadamları, bütün dünyanın karşılaşmakta olduğu açlık sorununu çözmeğeuğraşırken, bilim adamları kanserin tedavisini araştırır, mühendisleryeni uzay araçlarıyla uzak gezegenlere nasıl gidilebileceğini bulmağa çalışırlar.Sizin de benim de problemlerimiz vardır, tabii bunlar yukarıda sözettiklerimiz kadar büyük şeyler olmayabilir, fakat çoğu kez onlarda kendilerinegöre çözülmesi bir hayli güç şeylerdir: almak istediğimiz otomobilinparasını nereden bulacağız, başımıza belâ olan akrabalarımızdan nasılkurtulacağız, ya da kızımızın peşini bırakmayan o sarışın yabancı delikanlıyınasıl atlatacağız? İlk bakışta insanın karşısına çıkan problemler sınırsızve karışık görünür, hiç biri ötekine benzemez. Fakat psikologlar, mühendisler,sosyal bilimciler tarafından hemen hemen yarı yüzyıldan beriyapılan araştırmalar, problemlerin birbirine benzeyen tarafları olduğunuve problem çözmenin, karar vermenin öğrenilebilecek bir beceri olduğunugöstermiştir. Problem çözmenin ilkelerini bulup meydana çıkarmak hususundaen son ve en geniş gayret sarfeden kişilerden biri Profesör MosheRubinstein'dir, o UCLA Mühendislik Sistemleri Bölümünün Bakanıdır vebu beş yıl önceki bir tek kurstan oluşmuştur. Üniversite öğrencilerindenbir sınıfta o bu işe başlamış ve onların karar verme niteliklerini arttırmağaçalışmıştı. Kurs 30 değişik disiplinden 1200 öğrenci yetiştirmişti, bunlarınarasında yalnız mühendislik ve bilim dallarından değil, aynı zamandasanat dallarından da olanlar vardı. Profesör Rubinstein uzun yıllık tecrü-


76 ÖĞRETMENİN DÜNYASIbelerini, bilimsel tartışmalarını ve sınıftaki derslerini yeni bir yapıtındatopladı, burada o problem çözmenin 12 yolunu anlatmaktadır (Pattezrıs ofProblem Solving, Prentice Hall 1975).1. Ayrıntılara Aldırış Etmeden Önce Bütün Tabloya Birden Bakınız !Örneğin bilimsel bir kitap okumak istiyorsanız, birinci sayfadan başlayıpbir kapaktan ötekine kadar bütün sayfaları birer birer okumayınız.Bunun yerine içindekilerin listesini bir gözden geçiriniz, varsa girişi önsözü,bölüm başlıklarını ikinci başlıkları, çizelgeleri, resimleri ve kitabın eklerinigözden geçiriniz. Bu size elinizdeki kitabın neler kapsadığı hakkındagenel bir bilgi verir. Bundan sonra okumağa başlarsanız, ayrıntılar dahakolaylıkla ait oldukları yere uyarlar.Prof. Rubinstein "ben Amerika'da ilk üniversite çalışmalarıma başladığımzaman, İngilizcem pek mükemmel değildi. Ders kitaplarımı okurkenbilmediğim kelimeleri lûgat kitabında ne kadar zorlukla aradığımı hatırlıyorum.Fakat ben ayrıntılar arasında kendimi kaybediyordum, çünküher aradığım kelime bilmediğim yeni kelimelerle açıklanıyordu, " diyor.Ünlü ekonomist Adam Smith ' in "Ulusların zenginlikleri" adındaki obiricik yapıtını yazmağa başlamadan önce tam 25 yılını okumak ve araştırmaklageçirdiği söylenir. A. Einstein Görelik Kuramı üzerinde bu konudailk kitabını yayımlamadan 20 yıl çalışmayı uygun bulmuştu.İşte siz de yeni bir ev yaparken, yeni bir kitle taşıma sistemi planlarkenveya insan kanında bulunan yüksek kollesterol miktarı üzerinde a-raştırmalar yaparken ilk önce bütün o "büyük tabloyu" birden görmeğeçalışın !2. Değişik Çözümlerin Sonuçlarını Birbiriyle Karşılaştırın ! "Akıllıadam", der Prof. Rubinstein, "kurnaz adamın içinden çıkmaya uğraştığıgüç durumlara daha baştan girmeyen adamdır". Sıçramadan önceetrafına bak!Başka bir deyişle, Hükümet emniyet kemerlerinin takılmasını istese,acaba sürücüler ve halk bunu dinleyecek midir? Acaba New York ile Parisarasındaki uçuş süresini 2/3'si kadar azaltmak ses üstü hızla uçacak süperuçakların(Concorde gibi) o yüksek maliyetlerine ve çevreye vereceklerizararlara değecek midir? Acaba atom bombasının gelişmesi radyoaktifkalıntıları ortadan kaldıracak bir olanak bulununcaya kadar ertelenmelimidir?3. Çabuk Karar Vermeyin.Bütün Seçenekleri İyice Tartmadan Önce Kendinizi Bir GirişimeGirmeğe Zorlamayın! Yalnız acil bir olay karşısında (örneğin bir insan bo-


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 77ğulmak üzere iken ya da boğazına kaçan et parçasından dolayı nefes alamayacakduruma girmişse) derhal harekete geçmelisiniz. Genellikle birproblemi çözmek için çok çabuk harekete geçerseniz, kendinizi sonradanpişman olacağınız bir duruma sokmuş olursunuz, ya da ilerde büyük birzaman, para veya güç kaybı karşılığı onu değiştirmek zorunda kalırsınız.Daha iyi bir yöntem aynı zamanda bir çok değişik çözüm aramak ve bunlarıniçinden en iyisini seçmektir. Hatta bazen "karar vermeden bir geceuyumak" ve sabahleyin problemi başka bir açıdan görmeğe çalışmak dahaakıllıca bir harekettir. Örrıeğin Alaska Petrol boru hattını planlayan mühendislerson çözüme erişmeden önce olanak ve olasılığı olan bir çok çözümyollarını sözünü de tutmuşlardı. Bilim ve iş adamlarından meydanagelen gruplar "brain storming” beyin fırtınası denilen 1950'lerde NewYorklu bir ilan uzmanı olan Alex Osborm tarafından bulunan ve geliştirilenbir yöntemi kullanırlar. Böyle bir gruptaki kişiler ele aldıkları problemiçözmek için birçok fikirleri ortaya atarlar, bunlar duygusal, kaçıkça, alaylıhatta mantıksız bile olabilirler. Bütün bu çözümler arasından bir tanesien uygun olarak ötekilerden ayrılır. Hatta o bir parça garip gözükse bile,onu biraz düzeltip hafifletmek muhakkak, yeni bir çözüm bulmaktan kolayolur.Kararı ertelemek veya geciktirmek hergünkü yaşantımızda başımızagelen bir şeydir. Yeni evli bir çift bir buzdolabı almaya niyetliydi, büyükolmasını istiyorlardı ve 17 kübik feet'likler arasında S modeli 420 dolarlaen ucuzu idi, W modeli ise 440 dolarla bundan sonra geliyordu. İlk düşünceleri,neden 20 dolar kazanmayalım oldu. Fakat bir iki gün beklemeği vebiraz daha düşünmeği uygun buldular. Ertesi gün gazetede yeni buzdolaplarınınelektrik tüketimini gösteren bir bilgi gördüler. S modeli dolap ömrüsüresince 1177 dolarlık elektrik tüketiyor, W modeli ise yalnız 805 dolarlık.Bunun üzerine genç çift W modelini almağa karar verdi, arada 20dolar fark olmasına rağmen.4. Şüphe Etmekten Çekinmeyin!Herkes tarafından yayılmış ve kabul edilmiş. "gerçekler"den bileşüphe ediniz ve gerekirse onları red ediniz. Bilim tarihi Şüpheciler veherkesin gerçek saydığı şeyleri cesaretle red eden insanlarla doludur. "Gallileo, bildiğimiz gibi, Kopernik'in dünyanın güneş etrafında döndüğünükabul ettiği ve güneşin dünya etrafında döndüğünü red ettiği için hapsedilmişti.Başka Misaller- Thomas Alva Edison, elektrik ışığı problemini başkaları tarafındanyapılmış olan bütün deneyleri red etmek suretiyle çözebilmişti. Onlar e-


78 ÖĞRETMENİN DÜNYASIlektrik akımından iletkenlerin dirençlerini azaltmak suretiyle ışık sağlamakyoluna gitmişken, Edison direnci yükseltti. Onlar ince bir telden havadacereyan geçirirken Edison havasızlığı, vakumu tercih etmişti.- Wilbur ve Orville Wright, hayal gücü olan iki bisiklet yapıcısı, ozamana kadar insanoğlunun çamayacağını iddia eden bütün bilginlere karşıçıktılar ve havadan ağır ilk makineyi yaparak uçmağı başardılar.- Charles Darwin, yaradılışın kutsal kitaplarda anlatılan şeklini şüpheile karşıladı ve Beagle adındaki İngiliz gemisinde dünya çevresinde yaptığıgezide hayret verici türden bitki ve hayvanları gözlemek olanağını buldu,bunlar üzerine gelişim kuramını geliştirdi ve "Türlerin Kökeni" adlı kitabınıyazdı.İşte bizim problemler de böyledir. Şüpheci bir otomobilden en iyifaydalanma şeklinin, onu satarak her üç yılda bir yenisini almak olduğunusöyleyen çoğunluğun bu fikrini kabul etmez, araştırır ve bir de bakar ki"Tüketiciler Birliği" bir otomobilin işe yaramayacak kadar kullanılmasınınen ekonomik şekil olduğunu yayar (Rekor yaklaşık 500. 000 mille bir 1963Pontiac'tadır).5. Değişik Doğrultuları Denemeye Çalışın, Başarı Şansınız Az Bile OlsaProf. Rubinstein'a göre amacınıza doğru adım adım ilerlemektense,bazan ereğinizden, gerisin geriye çözmeği istediğiniz güçlüğe doğru gitmekdaha doğru olur. Onun sınıflarındaki öğrencilere verdiği problem şudur:1025 oyuncunun iştirak ettiği bir tenis turnuvasında kaybedenin çıkmasıesasına göre, kazanan ilân edilinceye kadar kaç maç oynanır? Öğrencilerbaşlangıçtan başlayarak ilk önce 512 oyun (bir oyuncu açıkta kalmakşartıyla), sonra 256 oyun (bir oyuncu açıkta kalmak şartıyla) ve böylece,hesaplarını sonuna kadar sürdürürler. Halbuki daha çabuk bir cevap herrakip oyuncunun (biri hariç) bir oyun kaybetmesidir ki, o zaman cevap basitçe1024'tür. Santranç, değişik doğrultularda hareket eden bir oyundur,hatta başarı şansınız az görünse bile, aynı kuram, savaş: oyunlarına,borsada stok olmaya ya da poker oyununda blöf yaparken uygulanabilir.6. Eski Problemleri Çözerken, Yeni Aygıtlardan Faydalanmağa Bakın!Bu husustaki misaller ta Tevrat'tan yarının gazetesine kadar gider.Samson düşmanına bir eşeğin çene kemiği ile vurduğu zaman, karşısınaçıkan problemi çözmek için yeni bir aygıt bulmuş oluyordu. Kimsenin bulunmadığıbir yolda otomobilinin vantilatör kayışı kopan Kaliforniyalı birkız da naylon çorabını çıkardı ve en yakın gaz istasyonuna kadar ondanfaydalanarak gitti. San Fransiskolu bir kuyumcu bir kaç kere hırsızlar tarafındansoyulduktan sonra camekanına büyük bir Tarantula örümceği


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 79koymuş ve önüne de şu levhayı asmıştı: "Dikkat! Bu camekan Tarantulalartarafından korunmaktadır!' Bunu gören hırsızlar zehirli örümceklerdenkorkarak bir daha oraya yaklaşmamışlardır. Böyle bir örümceğin kirasıayda 10 dolardı. Oysa bir Alman çoban köpeği ise ayda 300 dolar tutacaktı.7. Probleminizi İyice Anlamak İçin Modellerden ve BenzetişlerdenFaydalanın!Bir model söylenen veya yazılan, grafik ve matematiksel olarak çizilenbir şekil olabilir. Hemen hemen her cins model probleminizi gözümüzünönünde canlandırmanıza yardım eder ve çözümü kolaylaştırır.- Benzetmek. Kan deveranının bulucusu Dr. William Osler kalbi birpompaya benzetmişti. Parçacık veya dalga gibi benzetişlerin kullanılmasıteorotik fiziğin kuramlarının daha iyi anlaşılmasına büyük katkıda bulunmuştur.- Grafikler veya Matematiksel Modeller. - Haritalar, Diyagramlar.Çubuk grafikleri, bütün bunlar karışık problemlerin çabukça anlaşılmasınayardım ederler. Matematiksel modeller daha güç ve karmaşıktır ve astronomimatematik, kimya ve fizik gibi bilim dallarında başarıyla kullanılır.Rene Descartes(rüyasında gördüğü) matematiksel bir modelden faydalandıve geometri ile cebir arasında bir bağlantı kurdu.- Küçük ölçüde 3-Boyutlu Modeller. Hava Yapım Endüstrisi uzun zamandanberi rüzgâr tünellerinde küçük uçak modelleri üzerinde rüzgardirencinin ve hava çevrintilerinin etkilerini denemiştir. Washington'dakimodel havuzunda okyanus akıntılarının etkileri gemi modelleri üzerindehesap edilmektedir. Daha eski Mezopotamya bölgesinde dünyanın jeografiközelliklerini meydana çıkarmak için haritalar kullanılmıştır. Hatta bugünbile bir dostunuz evinin nerede olduğunu telefondan söylediği zaman,birçok kimseler orasının derhal ufak bir krokisini çizerler, bu önemli dönemeçnoktalarını ve belli başlı caddeleri gösteren ufak haritadan başkabir şey değildir.8. Sual Sorun !Prof. Rubinstein, "problem çözmede dil en kuvvetli aygıttır", der."Yerinde bir sual sormak, doğru kelimeyi yakalamak ya da onu işitmek,sizi başarılı bir çözüme götürebilecek yığınlarca bilgiye sahip olmanızısağlar".Hammurabi, eski Babil'in kudretli Kralı su problemiyle uğraşırkentarihin gidişini değiştirdi. 0 insanları nasıl suya götürülebileceğini soracak


80 ÖĞRETMENİN DÜNYASIyerde, suyun insanlara nasıl getirilebileceğini sordu ve böylece ilk su kanallarınınyapımı başlamış oldu.Daha modern bir misal de İkinci Dünya savaşında oldu. İngiltere’yihavadan daha iyi savunabilmek için uçakların nasıl çabukça hangarlarındançıkarılacağı konusunun çözülmesi gerekiyordu. Çözümü, katlanan tip portatifhangarlar oldu. Bunlar çabukça katlanıyor ve uçaklar park ettikleriyerden derhal havalanabiliyorlardı.Whitehead, ünlü İngiliz filozofu, "eğer gerçekten akıllıca bir sorusorarsan, muhakkak gerçekten akıllıca bir cevap alırsın, " demişti.9. İlk Çözümünüzden Memnun olmayın !Zayıf noktalarını araştırın, problemi parçalayın, daha başka çözümbulun ve bunu ilk çözümle karşılaştırın. Bu bilimsel yöntemin esasıdır: Birdeney değişik birçok araştırıcıların ağır denemelerine karşı yerinde durabilmeli,doğru olduğunu ispat edebilmelidir.Bir çok ilaçların ilk önce mükemmel oldukları sanılmış, fakat bir süresonra başka başka hastaların üzerinde yapılan denemelerin de gösterdiğiciddi yan etkilerinden dolayı kullanılması yasak edilmiştir. Öte yandanbirçok yeni ilaçlar da tekrarlanan denemelerden sonra, daha iyi bir durumasokulmuş, geliştirilmiştir. Örneğin, doğum kontrol hapı, ilk piyasayaçıktığından bugün çok daha güvenilir bir durumdadır.Elektronik araştırmalar da bu hususta başka örnekler verirler:Marroni’nin radyo dalgalarını ilk kullanışından sonra mühendislerden birordu elektronik haberleşmeyi o kadar ileriye götürmüşlerdir ki astronotlarınayda yürürken alınan resimleri aynı anda dünya televizyonlarında görülmüştürya da dünyanın üzerinde 137 mil uzaklıkta ve saatte 17. 500 milsüratle giden uzay aracının birbiriyle kilitlenmesi gene dünya televizyonlarındamükemmelen görülmüştür.10. Problemi Bir Türlü Çözemiyorsanız, Onu Başkalarıyla TartışınızDr. Rubinstein başkalarıyla konuşmanın insana huzur, rahatlık vereceğinive kafasındaki düşünceleri berraklaştıracağını söyler. Aynı zamandadinlemek çok önemlidir, çünkü böylece değerli nirengi noktaları eldeedilebilir. Bulucunun yalnız başına kendi kendine laboratuvarda çalıştığıgünler artık geçmiştir. En önemli bilimsel buluşlar bugün ekip çalışmalarınınbir ürünüdür. Bazen araştırma ulus çapında bir boyut olabilir: Kalphastalıkları, felç ve kanser üzerinde yapılan araştırmalar bunun bir tanığıdır.


ÖĞRETMENİN PLANLAMASI GEREKEN STRATEJİLER 81Birçok aileler ailesel problemlerinin çözümü için bu ortak konuşmayöntemini kullanmaktadırlar: aile bütçesi nasıl düzene sokulabilir, seneliktatilde nereye gidilecektir, çocuklar gelecekte hangi okullara gidecektir?11. Hislerinizi Bilmezlikten Gelmeyin!Akıl ve mantık uzun zamandan beri bilimin mihenk taşı olmuştur, fakatduygular, seziler ve birşeyin birdenbire insanın içine doğması problemçözmede çok büyük rol oynamıştır. "Bana bu iş böyle olacak gibi geliyor"duygusu ile karşılaşırsanız, çok kez sonunda haklı çıkarsınız.Amerikan Nobel Ödülü sahibi James Watson "The Double Helix"adlı kitabında DNA genetik şifresinin en nihayet çözülmesinde duygu veönsezginin oynadığı rol hakkında bize bazı ilginç şeyler söylemiştir. Gençbilim adamı aylarca, esrarengiz bir maddenin 3 zincirli molekül modeli ü-zerinde tuttuğu yanlış yollardan çıkmaz sokaklara girip çıkıyordu. Yalnızünlü organik kimyacı Linus Panling buna benzeyen akla sığmaz bir dokuönerdiği zaman Watson yanlışını anladı: "Birden bire içime bir şeyin yanlışolduğu doğdu". Panling hidrojen atomlarını yerleştirirken oldukça büyükbir hata yapmış ve bu da modelini tamamıyla değersiz bir hale getirmişti.Bu hata Watson'u yeni bir düşünce şekline yöneltti. DNA molekülününröntgen ile alınmış yeni bir kırınım görüntüsüne attığı hızlı bir bakış, onao zamana kadar gördüğünden başka bir helis Şekli gösterdi ve o da üçzincirli kuramını bir tarafa bıraktı. İçine doğan bir şey DNA'nın dört e-sası (adenin, guanin, cytosin ve thymin)ndan yaptığı kartondan bir modelüzerinde çalışmağa başladı. Günlerce boş yere uğraştıktan sonra Watsoniki takım birbirini tamamlayan çiftin beraberce kitlendiği zaman aynı şekildenoluştuklarını ve bir çift helis içine güzelce uyduklarını buldu. BöyleceDNA bilmecesi de çözülmüş oldu.12. Problemi Çözerken Ona Verdiğiniz Değeri Göz önünde Tutun!Unutmayın ki Her İnsan Yaşama Başka Değerler Açısından Bakar.Örneğin siz anneniz, eşiniz ve çocuğunuzla beraber bir deniz seyahatineçıkıyorsunuz. Bulunduğunuz gemi batıyor. Siz yüzmesini bilen birtek kişisiniz ve ailenizden yalnız tekini kurtarabilirsiniz. Bu durumdakimi kurtarırsınız ?Batı ülkelerinde yapılan bir ankette Dr. Rubinstein yaklaşık olarak %60’ının çocuğu, % 40’ının eşini kurtaracağını ve pratik bakımdan hiç kimseninanneye yardım etmeyeceğini saptamıştır. Orta Doğu ve Asya ülkelerindeise esas değer sistemi tamamıyla başkadır. Bir Arap profesöreşöyle söylemiştir: "siz her zaman yeni bir kadınla, evlenebilirsiniz, ondançocuklarınız da olabilir; fakat insanın yalnız bir annesi vardır. Tabii anne-


82 ÖĞRETMENİN DÜNYASInizi kurtarmalısınız". İşte değer sistemindeki bu gibi çelişkiler problemlereçözüm ararken bireylerin ve toplumların karşısına çıkan güçlüklerdir."İnsanoğlu daima problemlerle karşı karşıya kalmıştır, çünkü o her,zaman değişikliklerle karşı karşıyadır. Son zamanlara kadar toplumun temeldeğerleri, her Şeye rağmen, kuşaktan kuşağa yavaş yavaş değişmiştir.Bu yüzyılda bunun tersine olarak bizim değer takımlarımız babadanoğula, on yıl içerisinde değişmektedir. Bunun sonucu olarak biz daima yenive değişen problemlerle karşı karşıya bulunmaktayız, hatta çoğu kezgeçmişten elimizde bize yol gösterecek bir tecrübe bile yoktur. Ayrıcaşimdi önümüzde alışmamız, ondan faydalanmamız gereken bir kuvvet dahavardır: Kompüter, bilgisayar. 1950'den beri bilimsel araştırma eğitim, iş,bankacılık, hükümet yönetimi ve milli savunmaya ait problemlerin çözümügittikçe daha karmaşık bir durum alınca, kompüter giderek önemi artanbir aygıt olmağa başlamıştır. Kompüterler özellikle dosyaların tutulmasında,haberleşmede, basılmış verilerin ayıklanması ve sınıflandırılmasında,ulaştırma sistemlerinin, ve hava kirliliğine ait problemlerin simültasyon(taklit) modellerinin yapılmasında; bir kimya fabrikasının veya bir petrolrafinerisinin kalite kontrolünde; biyoloji, antropoloji ve matematiğe aitbaşlıca kalıpların, seçilmesinde kullanılmaktadır. "Kompüterler öyle birnoktaya kadar gelmişlerdir ki rutin suni zekâ ile ilgili problemleri çözmekte,fakat problem çözmenin daha yaratıcı yanlarını insanlara bırakmaktadır"."Endüstri devrimi insanın enerjisini ve kaslarını nasıl genişletmişse,kampüter devrimi de bir karar verici olarak insanın zekâsını arttıracaktır".Fakat problem çözmenin yöntem ve ilkeleri aynı kalacaktır; isterdünya liderleri hep beraber bir tuz anlaşması formüle etsinler, isterbir bir kışlık palto almağa karar verelim. Dr. Rubinstein'a göre geleceğinen önemli problemi bugünün bilimsel karar verme tekniğimizle yeniünyanın sosyal sorumluluklarını nasıl birleştirebileceğimizdir.Bütün dünyayı havaya uçuracak kadar atom bombasına sahip olduğumuzhalde, hala bomba stoklarımızı arttırmakta devam edecek miyiz?Yabancı uluslarla olan ticaret politikalarımızı belirlemekte ırkçılığı esasmı tutacağız? Dünya besin üretimini planlarken acaba kurtarılmağa lâyıkolanlarla ölmekte olanlar arasında nasıl moral bir hüküm verebileceğiz?İşte bunlar vereceğimiz kaçınılmaz kararlardır.BİLİM VE TEKNİK SAYI:99


EĞİTİMİN DÖRT BOYUTUProf. Dr. Muammer C. MUŞTAİyi bir eğitim genci;1-Özgür,2-Belli bir dünya görüşüne sahip,3-Sosyal yapıyı tanıyan,4-Yenilikçi ve atılımcı bir birey olarak hayata hazırlayabilmelidir.Eğitimin bu özellikleri, bir çok eğitimci tarafından defalarca dile getirilmiş,ancak çoğu zaman bu boyutlardan yalnızca biri, tek yönlü olarak ele a-lınmıştır. Diğer yandan eğitimin ele alınan bu boyutu en önemli olarak görülmüş,diğer boyutlar buna karşı olarak düşünülmüştür.Bu dört boyuttan ikinci ve üçüncü boyutlar, eğitimin kişiye kazandıracağıözellikleri muhteva bakımından ele alırken; birinci ve dördüncü boyutlar,bunların verilmesindeki ilkeleri kapsamaktadır.Şimdi bu dört boyutu daha yakından görelim.I- Özgürleştiricilik: Eğitimin en başta gelen özelliği, bireyin kendi bilincinevarmasını sağlamasıdır. Ancak özgürleştiricilik özelliği, tek bir boyutiçinde ortaya çıkmaz.Tarihte insanın özgürlüğü problemi, ilk olarak felsefe ve din tarafındanincelenmiş, sonra siyasi ve sosyal özgürlükler gündeme gelmiştir. Günümüzedoğru özgürlük yeni bakış biçimlerine kavuşarak; aile, ahlak gibi bütün toplumsalkurumları içeren analizlere konu olmaktadır.Eğitimin insanı özgürleştirmesi; onu bu üç alanın hem farkında olan,hem de kendi bakışını gerçekleştirmiş bir insan olarak eğitmesiyle mümkünolabilir.a) Metafizik özgürlük: Eğitim insana dini veya felsefi bir temel içinde,varlık dünyasındaki yerini gösterir ve onun varlığının farkına varmasınısağlar. Eğitimin bunu yapabilmesi için; din ve felsefe alanındaki belli başlıgörüşleri, teorileri tanıtması, insanı onlarla karşı karşıya getirmesi gereklidir.Burada eğitimin önündeki problem; neyi hangi ölçüye göre tanıtacağıproblemidir öncelikle. Elbette, bu seçim çeşitli zorluklar içerir; aslında her seçimbir yönlendirmedir ve her yönlendirme de özgürlükten bir uzaklaşma.Ancak bir şey vermeme de bir yönlendirme olacak, bu da öğrencinin bilinçliseçiminden çok, tesadüflere bağlı kalmasına yol açacaktır. Neyi vereceğiz ve


84 ÖĞRETMENİN DÜNYASInasıl vereceğiz, yani içerik ve yöntem; bu alandaki tartışmanın odak noktasıhalindedir.b) Sosyal özgürlük: Bu özgürlük ferdin, içinde yaşadığı toplumun siyasalve sosyal yapısı içindeki konumunun farkına varması, kendini bu alanlarınbir oluşturucusu olarak görebilmesi, haklarını ve sorumluluklarını bilen birbirey haline gelebilmesidir.Bu alandaki problem ise; ferdin ne oranda içinde yaşadığı siyasal toplumsalyapıyı tanıyıp, onun bir üyesi haline getirileceği, ne oranda yaşadığıtopluma eleştirici bir gözle bakabileceği görüş ve teorilerin ona verileceğidir.Bu alandaki bir yanlış; toplumsal alana uyumlu veya eleştirel bakışlardanbirinin, özellikle eleştirel bakışın, temellerinin verilmediği takdirde, karşı görüşünortaya çıkmayacağını sanmaktır. Oysa karşı görüşlerin kaynağı toplumdadırve bir gün bulacaktır öğrenciyi. Ama çarpıtılmış ve tek yanlı olarak. Şunu daunutmamak gerekir ki, sevmek belki körü körüne uymaktan çok, eleştirmeyiiçerir. O halde burada da temel problem, neyin ne kadar verileceğidir.c) Psikolojik ve fiziki özgürlük: Eğitilmiş bir ferdin temel bir özelliğide, ahlaki davranışlarında, hayatıyla ilgili tercihlerinde, bilinçli ve isteyerekhareket edebilmesidir.Günümüzde geniş bir edebiyat, ferdin gerçek özgürlük alanının onunbedeninden başladığını ileri sürmektedir. Bunun yanında ferdin özgür olmasınıntemellerini; ailenin ve toplumun diğer kurumlarının baskısından ve kalıplarındankurtulmasında gören görüşler de yaygındır, aynı oranda.Burada sorun iki taraflı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu alandaki yaygınolan görüşler, genellikle Batı dünyasında üretilmiş olup, Batı’ya özgü bir toplumsalyapının problemlerini yansıtırlar. Diğer yandan yaşadığımız toplumsalortamda, içinde bu görüşlere en azından hak verdirecek baskıları ve çelişkileritaşımaktadır. Kaynakları ve sebepleri farklı olarak, elbette.Türk toplumunun ortalama ahlaki değerlerinin, aile ve diğer kurumlardakifertler arası ilişkilerin, edebiyat ve medya tarafından, ideal modeller halindeyeteri kadar işlenmemiş olması, en önemli eksiklik olarak çıkmaktadırkarşımıza. Aynı şekilde, bilimsel incelemeler de yeterli değildir. Örneğin, birkesim ana-baba baskısından söz eder, diğeri ana-babanın kutsallığını belirtir.İkisinin de gerçek olduğunu ifade etmede, günümüzde, geçmişten gelen temellerüzerinde yeni bir model geliştirmenin bilimsel ve kültürel sunumlarınıyapmada yeterli olduğumuz ise söylenemez.Bütün bu eksikleri eğitim, tek başına gideremez. Eğitim ancak, Türktoplumuna has geleneksel temelleri tanıtıp, modern hayatla gelişen davranışmodellerini ve bunların kökenlerini göstebilir. Böylece mutlu bir sentezi gerçekleştirebilecek,geleceğin yetişkinlerini yetiştirmeye çalışır.


EĞİTİMİN DÖRT BOYUTU 85Görüldüğü gibi, özgürlük ilkesi, diğer eğitim hedeflerinin içeriklerini deiçinde taşımakta, onların uygulama modelini oluşturmaktadır. Tek başına birdeğer olarak ortaya çıkmakta, ancak diğer değerlerin içeriği ve biçimini belirleyerekgerçekleşmektedir. O halde, özgür bir eğitim ortamını gerçekleştirebilmekiçin, hangi ilkelere uyulmalıdır?Burada belki temel olarak üç ilke konulabilir:1- İçerik belirleme bakımından gereklilik: Eğitimde her konu,kendi gereğini çoğu zaman belirler. Bu bazen geçmişe, bazen bugüne ait o-labildiği gibi, Türk kültüründen de Batı’dan da gelebilir. Biyolojide Darwin’iişlerken, felsefe veya sosyolojide Gazzali’den bahsedersiniz. Sunulmasını gerekligördüğünüz konu bu içeriği belirler; bu kişileri bir vesileyle öğrencilereanlatayım arzusu değil. Burada kısıtlama; öğrencilere falanı duyurmayayımkaygısı da olmaz. Aslında kısıtlamanın, belki daha fazla tahrik edici olduğunu,yaşanan örnekler kafi derecede göstermiştir.2- Sunumda nesnellik: Eğitimde işlenen her konu, mümkün olduğuölçüde, tarafsız bir şekilde yansıtılmalıdır. Elbette bunların eleştirileri ve karşıgörüşler de. Görüşler ve karşı görüşler, temel kaynaklarından seçilerek öğrencilereyansıtılmalı, bu kaynaklardan gerekli olanlar, bilhassa yukarı sınıflarda, öğrencilere tanıtılmalıdır.3- Benimsemede serbestlik: Eğitimde içeriği, eğitimci belirler, hattaöğrencinin belirlediği durumlarda da, aslında seçen odur. Ancak işlenenlerarasında, şunu veya bunu benimseme bir özgürlük alanı olarak ortaya çıkar.Öğrencinin içeriği –seçmeli dersler hariç- seçememesi, bir zorlama çıkarmıyormu? Bu zorlamanın getirdiği çelişkiden kaçma imkanı yoktur ve eniyisi, bu zorlamayı Kant’ın formülüyle açıklamaktır: “Üzerinde uygulanan zorlamanınonu kendi özgürlüğünü kullanmaya götüreceği, çocuğa kanıtlanmalıdır.” I. O halde öğrenci, kendine sunulan konuları anlamak, incelemek vebunları tanımayla ilgili sorulara doğru cevap vermekle yükümlüdür.Öğrencinin özgürlüğü bundan sonra başlar. Öğrenci kendine tanıtılangörüşler içinde birini, doğru olarak seçmeye zorlanamaz. Öğrencilerin biliminveya kültürün tartışmalı alanlarında kendi seçimlerini yapmalarına saygı duyulurve hatta bu seçimleri yapabilmeleri teşvik edilir. Sınavlarda, öğrencilerinbu kendi seçimleri ile ilgili olarak yapılan değerlendirmeler de, seçtiklerigörüşe göre değil, onu savunma biçimlerine dayanılarak verilir.II- Eğitimin Dünya Görüşü Vermesi: Eğitimin en temel fonksiyonlarındanbirisi, insana bir dünya görüşü kazandırmasıdır. Bilimsel, felsefi, dini,edebi metinler yanında, diğer kültürel araçların kaynak olarak kullanılması,güncel olaylarla ilgili yorumların yapılması, bu işlevi gerçekleştirmenin temelyolları arasında sayılabilir.


86 ÖĞRETMENİN DÜNYASIBilimsel bakış biçimi, kazandırılması gereken özelliklerin başında gelir.Din, felsefe, ideoloji gibi bilimden farklı izahlar da tanıtılmalı ve aralarındakifarklar kavratılmalıdır, öğrenciye. Günümüzde eğitim alanında ortaya çıkançoğu tartışma, bu farklı alanların karıştırılmasından doğmaktadır.Gösterilmesi gereken bir diğer husus da, dünya görüşlerinin nasıl ülkedenülkeye, hatta bir toplum içinde değiştiği olgusudur. Bu değişmelerin temelsebepleri, bilimsel ve tutarlı olmayan yönleri ele alınmalı, tartışılmalıdır.Bu çabaların bütün derslerde, o dersin konusuna giren alanlarda yapılmasıönemlidir. Bilhassa yukarı sınıflarda, her dersin felsefi—sosyolojik açılımlarıyapılmalıdır. Eğitim sistemimizin en önemli bir eksiği de; dünya görüşüvermeyi, sadece, belli derslere has bir özellik olarak görmesidir.Eğitim sistemimizin bu alandaki eksikliklerinin bazıları daha köklü, çeşitlisebepleri bulunmaktadır:1- Eğitim sistemimiz bilhassa son yıllarda, tamamen sonuca dayalı biranlayışa ulaşmış bulunmaktadır. Bu durumda başarılı olmak, son seviyedeÖSS sınavında başarılı olmak demektir. Böyle bir eğitim anlayışı içinde, öğrencinintek hedefi sınav sistemine göre kendini hazırlamak olacak, bunundışındaki her çaba boşuna vakit geçirmek olarak algılanacaktır.2- İki yüz yıldır devam etmekte olan kültür değiştirme mücadelemiz i-çinde, eğitim sistemi toplumu bir kültürel ele geçirme aracı olarak kabul e-dilmektedir. Bunun içindir ki, toplumumuzda var olan ideolojik ve kültürelanlayışlara göre, her grup kendine uygun kültür araçlarını eğitime hakim kılmakistemektedir. Bu da eğitimi adeta her ideolojik grubun kendini bulmakve gerçekleştirmek istediği bir savaş alanı haline çevirmiştir. Bu tartışmalardankurtulmanın en kolay çaresi olarak eğitim sistemimiz, içinde hiç bir kültürelögenin derinliğine yer almadığı, yalınkat bir resmi ideolojinin derinliği olmayanögelerinin tanıtıldığı bir kurum haline getirilmiştir.Benzer şekilde, toplumumuzda siyasi mücadelenin getirdiği çatışmalardankurtulma arzusu da; çözümü hiç bir grubun dünya görüşüne eğitim alanındaprim vermeyen bir anlayışın eğitime hakim olmasını öngören bir uzlaşmada bulmuş gözükmektedir. .3- Günümüzde giderek yayılan ve eğitim sistemimize hakim olan, eğitimidaha çok uygulamaya ve pratiğe dönük yönüyle ele alan eğitim anlayışları;güncel pratikle ilişkisi olmayan yöntemleri dışlamakta, bu da dünya görüşüyleilgili temel konuların gündem dışı olarak telakki edilmesine sebep olmaktadır.4- Türk eğitim sistemi ortaöğretim kademesinide bile öğrenciye henüzyetişmekte olan bir varlık olarak bakmaktadır. Bunun sonucu olarak, klasikolan her eser için vakit hep erken görülmekte, bu eserlerin ancak ileri kademelerdeincelenebileceği hakim bir anlayış olarak devam etmektedir.


EĞİTİMİN DÖRT BOYUTU 87İnsanın neler yapabileceğini ve nasıl bir varlık olduğunu unutmuşuzduradeta. Ciddi bir edebiyat eserini, bir lise öğrencisinin henüz tanıyamayacağınıdüşünürüz; orijinal bir felsefe veya sosyoloji eseriyle öğrenciyi karşılaştırmakise onun kafasını bozma çabasıdır. Bütün bunlar bir yana öğrencimiz resimve müziğin büyük eserleriyle bile karşılaşmaz eğitim kademelerinde. .Bu analayışın sonucu olarak, öğrencilerimiz yüksek öğretimde bile, ençok ikinci el kaynaklara ulaşabilirler.5- Belki bütün bunlardan daha temel olarak, toplumumuzun modernyazılı kültüre henüz intibak edemediğini de belirtmek gerekir.Türk toplumunun okuma özürlü olduğu, bir çok çalışmayla ortayaçıkmış durumdadır. Bir hesaplamaya göre kitap okuyanlarının oranı, 1965yılında %2. 7 iken, 1997 de %3. 5 tur. Basılan yıllık kitap sayısı ise; 1987 yılında;nüfusu 52 milyon olan Türkiye’de 6 milyon civarında iken, nüfusu 55-60 milyon civarında olan Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerde 43-60 milyonarasında değişmektedir [2].Peki niçin az okuyoruz? Üniversite ve dengi okul mezunları arasındayapılan bir ankette ilk sırayı %30. 3 le televizyonun okumadan uzaklaştırdığıcevabı yer alıyor. En önemli diğer gerekçeler ise; %19. 7 ile okulun okumaalışkanlığı vermediği, %15. 6 oranında geçim şartlarının ağırlığı ve %10. 3 ‘lekitapların pahalı olması [2].Ankette en fazla ileri sürülen televizyon gerekçesinin ve maddi sebepleriileri süren gerekçelerin aslında bir beynamaz özrü olduğu ortadadır ve aslındaesas sebep eğitimimizin okuma alışkanlığı vermemesidir.Bunun, bazılarını yukarıda belirttiğimiz, tarihi ve sosyal sebepleri vardır.Ama eğer bir yerden başlanacaksa ve eğitim bir şeyleri değiştirecekse, belkisadece bunu değiştirebilir. Kolaylıkla değil elbette; önce bunu en temel problemhaline getirmek, bunun nasıl olması gerektiğini bilmek ve bu alandakitemel eksikleri belirlemek gerekmektedir.Bu alandaki en temel eksiklik, belki de eğitimcilerimizin eğitimin temelhedeflerini doğru bir şekilde koymamasıdır. Daha yakın zamanda üniversitesınavlarında birinci olan bir gencimizin kitap okumadığını iftiharla söylemesi,belki de en önemli eğitim problemimizin eğitim ve kültür anlayışımızda yattığınıgöstermektedir.Böyle durumlarda toplumsal bir refleksimiz var; derslerin ve konularınfazla ağır olduğunu ileri sürerek müfredatı biraz daha hafifleştirme çabasınagirmek. Bu tartışmalarda ilk verilen örnek kurbağanın sindirim sistemini, Roma-YunanTarihini, ilgisiz ülkelerin coğrafyalarını gençlerimize öğrettiğimizolur daima. Gençlerimizin bu konuları öğrenmekten, kendilerini ve ülkeleriniöğrenmeye fırsat bulamadıklarından, rahat okuma imkanları olmadığından


88 ÖĞRETMENİN DÜNYASIyakınılır. Ama müfredat programlarını her hafifleştirme, bu fırsatları vermediğigibi, gençlerimizi biraz daha rahatlığa yöneltir.Müfredatlarımızın gerçekten yüklü olduğu bir gerçek olmakla birlikteesas sebep, bunları öğretilmesinde değil, öğretme biçimimizde bulunmaktadır.Aslında biz onları öğretmiyoruz, sadece ezberletiyoruz. Bu yöntemle isteraz ister çok ezberletin ne farkeder?Bir Milli Eğitim Bakanımız, edebiyat derslerinde eski edebiyatın programlardançıkarılmasını önemli bir proje olarak sunmuş, gerekçe olarak daöğrencilere istekle takip edecekleri bir ders programı hazırlamayı göstermişti.Her yarım tedbir gibi, bunun da olumludan çok olumsuz etkileri olacağınıbelirtmek için kahin olmaya gerek yok. Elbette okuma alışkanlığı güncellebaşlar; ama kültür ve eğitimin gerekleri güncelle bitmez. Böyle bir tedbirintam olabilmesi için, güncelin hedeflerini belirlemek, her sınıfa göre okumalisteleri düzenlemek, bunları her öğrencinin bulabileceği bir sayıda basarakokul kütüphanelerini işler hale getirmek gerekirdi. Bir şey daha gerekirdi; öğrencilerinbu okuma çabalarını planlayarak, bunları not sistemine yansıtmakve böylece bu okuma çabalarının karşılığını vermek.III- Eğitimin Sosyal Değerleri Vermesi: Eğitim kişiyi sosyal hayatahazırlamalı, onun değerlerini öğrenciye tanıtmalı ve ona bu toplumun bir ü-yesi olarak çalışma arzusu vermelidir. Böyle bir tanıtmanın üzerinde yoğunlaşacağıtemel alanlar arasında şunlar sayılabilir:a) Milli Devlet ve Onun Geleceği: Eğitim öncelikle, gence içinde yaşadığıtoplumsal yapının gelişmesini, bu gelişmenin şartlarını bugüne gelinceyekadar karşılaşılan problemleri tanıtıcı olmalıdır. Bu çaba, ilköğretim safhasındadaha çok tanıtıcı mahiyette olurken, orta öğretimde bu yapının temelproblemlerini gösteren ve bunları günün problemlerine bağlayan bir düşüncebirikimi kazandırmaya yönelmelidir. Mesela “ Osmanlı Devleti niçin modernbilime ve sanayiye geçemedi?”, “ Kurtuluş Savaşı’nda karşılaşılan sosyal veekonomik problemler nelerdir” gibi sorular eğitimin işlediği temalar arasındayer almalıdır.Öğrencinin sadece belli sloganlarla yetiştirildiği bir eğitimin, toplumsalproblemleri anlamaya ve sahiplenmeye yetmediği anlaşılmıştır artık. Ancakeğitim, modern dünyada meydana gelen gelişmeleri, bunların ülkeleri nasıletkilediğini de örnekleriyle göstermeli ve tartışmaya açmalıdır.b) Günümüz Toplumunun Sosyal ve Hukuki Temelleri: Eğitimmodern toplumsal hayatın hukuki çerçevesini teşkil eden temel yapıları öğreticibir nitelikte olmalıdır. Bunlar arasında, demokrasi ve laiklik gibi hukukisiyasikavramlara, özel bir yer verilmelidir.


EĞİTİMİN DÖRT BOYUTU 89Ekonomik konular ise hem teorik hem uygulamalı yönleriyle ele alınmalıdır.Toplumun ekonomik gelişmesi, ekonomik teoriler; tarih, coğrafya, sosyolojigibi derslerde incelenir özellikle. Ancak bu ekonomik mekanizmayı, gözle görünürhale getirmek önemlidir. Türk öğrencisi, onca öğrendiği savaşı, savaşın nasılbir ekonomi ve örgütlenme gerektirdiğini bilmeden ezberler. Coğrafya dersinde,turizmi ve turistik bölgeleri okur, ama bir turizm ekonomisinin mekanizmasınıtanımadan. Biyoloji dersinde küçükbaş hayvanları inceler, ancak buhayvanların üretiminin nasıl, hangi örgütlenmeler içinde olduğunu çevresindekibir işletmede sıradan bir gözlem faaliyeti içinde dahi görmeden.En önemlisi, bütün bu örgütlenmelerin gerisindeki insan gücünü, bir insanınneler yapabileceğini bilmeden yetişir. Türkiye’de ilk kağıt fabrikasınıkuran kişininin, bunu nasıl yaptığını bilmeden yetişen öğrencimiz, hele okulunsadık öğrencileri, küçük bir işletme kurma iradesi bile gösteremez. Bir diplomaverip, hayal gücünü ve iradesini almışızdır adeta. Onun için bütün buderslerde, “Cumhuriyeti Kuranlar” gibi belgeseller, biyografiler, en çok kullanılanders araçları arasında yer almalıdır. Dersin durumuna göre, çevredekiişletmeler, onların yapıları ve kuruluş biçimleri, sürekli inceleme ve ödev konusuyapılmalıdır. Başarılı çalışmalarıyla tanınmış, iş adamları, öğretmenler,kaymakam, vali, gibi idareciler, okullarda köşelerde tanıtılmalı, ulaşılabilenlerinöğrencilere konuşmalar yapmaları sağlanmalıdır.c) Milli Kültürün Tanıtılması: Öğrencilere içinde yaşadıkları toplumunmilli kültürünün bütün yönleriyle tanıtılması, özel bir önem taşır. Bu a-landa, toplumda devam eden tartışmalar, burada elbette engelleyici bir roloynamaktadır. Ancak eğitim, bunları bazı prensiplere uyarak aşmanın yolunubulabilir.Bu alanda öncelikle, nesnel ve kapsayıcı olunmalıdır. Teorik temelleriyle,uygulamalı örnekleriyle tüm kültür örnekleri, derslerin konuları içinde incelendiğigibi, ders dışı faaliyetler halinde de incelenmelidir.Bir edebiyat kitabında; Yaşar Kemal de yer almalıdır, Necip Fazıl da; elbetteseçme örneklerle. Bir Türk öğrencisi; minyatürü de tanımalıdır, modernbir Türk ressamını da. Mümkün olduğu ölçüde her Türk genci Çanakkaleyigörmeli, ama mahallesindeki çeşmenin mutlaka tarihini bilmelidir. Bugün, herbiri okullarda tarih okuyup, milletiyle iftihar ettiğini söyleyen dünün çocuklarınınelinde, tahrip edilmemiş tarihi eser kalmamasının acı bilançosu eğitimsistemimize çıkarılsa, haklı değil midir?Bu kadar ağır yükü Milli Eğitim teşkilatımız nasıl taşıyacak? Elbette, biryerden başlamak lazım. Ancak dikkatli bir çabayla çok şey yapılabilir:1- Öncelikle okul kitaplıkları, bu alanda gerekli kitap, vcd, dvd gibi malzemelerleişler hale getirilmelidir. Bu malzemelerin kullanımı isteğe bağlı olmaktançıkarılıp, her ders için özellikle planlanmalıdır. Vcd’nin sudan ucuz


90 ÖĞRETMENİN DÜNYASIhale geldiği bir dünyada çocuklarımızın, tarihi, coğrafyayı bile hala kitaptanokumaları gülünç ve acı değilse nedir?2- Milli Eğitim müdürlükleri, hantal yapısından kurtarılmalıdır. Eğitiminçok yönlü işlevlerini yerine getirecek planları yapan ve imkanları hazırlayanişlevleri yüklenmeli, bunun için buralarda ayrı birimler oluşturularak, gerekiyorsabaşına, o bölgeden bir kişi getirilmelidir.Bu birimlerde her bölgenin, tarihi, turistik, ekonomik v. b. eserleritesbit edilmeli, bunların bir plan içinde öğrencilere tanıtımı yapılmalıdır. Herbölgede, o bölgenin kültür adamları tesbit edilerek, bunlara hatta bir unvanverilerek, o bölgeye ait kültürel verilerin veya kaynak kişinin temsil ettiği kültürelalanın tanıtımı okullarda yapılabilir, hatta belli bir merkezde isteyen öğrencileriyetiştirmesi sağlanabilir. Aynı şekilde bölgenin durumuna göre, öğrencilereyaptırılacak eğitim ve kültürel amaçlı geziler, bu merkez tarafındanplanlanabilir.Vatanı sevmenin ve vatanını seven öğrenci yetiştirmenin, kokteyllerdeheyecanla marş söylemeden değil, böyle gayretlerden geçtiğini ne zamanöğreneceğiz?IV- Yenilikçilik ve Atılımcılık: Yenilikçilik ve atılımcılık, eğitimin özgürleştiriciliközelliği gibi, sadece kendisiyle sınırlı kalmayan eğitimin diğerişlevlerini de etkileyen bir nitelik gösterir. Ayrıca bu özellik, özgürlük prensibindeolduğu gibi, eğitimin uygulamasını da yakından ilgilendirmektedir.Eğitimin sosyo-ekonomik problemleri çözmede önemli işlevler görebileceğiniileri süren ve bu konuda onun işlevini geliştirmeye çalışan bir çok görüşve hatta uygulama vardır. Bu örneklerde eğitim bir yandan ezilen sınıflarınbilinçlendirilmesini sağlayacak, diğer yandan üretim için insan yetiştirenbir kurum olarak düşünülmektedir.Eğitimin bu iki şekil altında da ele alınması da beraberinde bir çokproblemi birlikte getirmektedir.İlk olarak eğitimin toplumsal sınıflardan birinin yanında yer alması vebu sınıfın ideolojik bakımdan uyandırılmasını hedef alması, toplum içinde birdüşünce hareketi olarak yer alabilir.Ancak bunun ötesine geçildiği takdirde eğitim bir ideoloji aşılama mekanizmasıhaline gelecektir. Bu durumda eğitim bir bilinçlendirmeden çokkısmi bir bilinçlendirmeyi gerçekleştirir. Çünkü ezilme sadece sınıflar arasıolmayıp, milletler arası bir boyutta cereyan etmektedir ve sadece ekonomikolmayıp kültürel bir nitelik de taşımaktadır. Problemi sadece tek boyutlu olarakalan her hareket aslında, bu ezilmenin devamı için en çok gerekli insantipine yatırım yapmaktan başka bir işe yaramayacaktır.


EĞİTİMİN DÖRT BOYUTU 91Nitekim bu tip uygulamalar sonunda, soyut bir dünya emperyalist güçlerinedüşmanlık yanında esas düşman olarak köydeki ağa veya şehirdekipatron somut düşman haline gelmekte ve kişinin temel amacını bu düşmanlarlamücadele teşkil etmektedir. Köy Enstitüleri modelinin bilhassa bazı Enstitülerdegerçekleştirilen uygulamada vardığı sonuç bu olmuştur. Bu Enstitülerinmezunlarının yazdığı hatıralara baktığınız zaman, gittikleri her yerdekeşfedilmiş düşmanlarla dolu olduğunu görürüz. Aslında bu düşmanların hemenhepsi de aynı şekilde eksik toplumsal şartların ve yanlış bir bilincin ürünü,gemisini kurtarmaya çalışan kurbanlarıdır.Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisi isimli kitabında yaptığı da böyle birkısmi bilinçlendirme olarak kalmaktadır. Ona göre,Ezilenlerin büyük insani ve tarihi görevi şudur: Kendilerini ve aynı zamandada ezenlerini özgürleştirmek. İktidarlarını kullanarak ezen, sömürenve gasp eden ezenler, bu iktidardan ne ezenleri ne de kendilerini özgürleştirmegücünü alamazlar. Sadece ezilenlerin zayıflığından doğan erk, hem ezilenlerihem de ezenleri özgürleştirecek kadar kuvvetli olacaktır [3].Elbette ezen karşısında, ezilenin önce eleştirel bir bilince ulaşması sonraeyleme geçmesi, engellenemeyecek ve engellenmemesi gereken bir bilinçlendirmeçabasıdır. Demokratik bir toplumda bu bilinçlendirme eylemi, siyasalpartiler, sendikalar v. b. kurumlar aracılığıyla gerçekleştirilir.Ancak eğitimin ulusal planda düzenlendiği bir toplumsal yapı içinde,bunun hem de ezen olarak kabul edilen ve topluma hakim olan sınıflar eliyleveya onların müsamahasıyla yapılmasını düşünmek, ancak Freire’nin de ilerisürdüğü gibi, onların da bu özgürleştirme eylemine katılmaları, onun gerekliğinianlamalarıyla mümkün olacaktır. Bunun için de ezen sınıfların maddi olarakbu ezmeyi bırakabilecek bağımsızlığa sahip olmaları, kültürel olarak daözgürleşmeyi isteyecek bir bilinç seviyesinin şartlarına ulaşmaları gerekir. Bubakımdan belki de esas problem, ezenleri eğitebilmekte toplanmaktadır.Freire’in düşüncelerini geliştirmesinde etkili olan Hegel, Marx, Fromm,Unamuno gibi çağdaş düşünürlerin tezlerinden habersiz, İslam’ın zulümle ilgilinasslarının üzerinde hiç düşünmemiş ama kendini müslüman olarak kabuleden, sahip olduğu geniş imkanları kendini zihni ve kültürel olarak zenginleştirmedekullanabilecek donanımı dahi olmayan egemen sınıflar toplumumuzayön verdiği oranda, böyle her bilinçlendirme savaşı, tersinden anlaşılmayadevam edecek, farklar daha da derinleşecektir.Bunun içindir ki, eğitimdeki bilinçlendirme toplumsal bir uzlaşma vemilli bir hedef içerisinde olmalı, sadece ekonomik değil kültürel hedefleri dekapsamalıdır. Böyle bir bilinçlendirme, aslında sadece bir ideoloji hareketiolmaktan çıkacak, kişisel bilinçlenmenin normal bir programı haline gelecektir.


92 ÖĞRETMENİN DÜNYASIEğitimi sadece üretimin bir aracı haline getiren görüşler de aynı şekildekişiyi tek boyutuyla ele almaktadır. Eğitim kişiye üretimin belli bir alanındabelli beceriler kazandırmalıdır, ama onun önce kişi olması gerektiğini unutmadan.Kişiyi mesleğe hazırlamak başka, kişiyi sadece bir meslek için hazırlamakbaşkadır.* * *Günümüzde ulusal kalkınmayı belirleyen üç temel boyuttan bahsedilmektedir.Bunlar:1- Üretim sistemindeki yükseliş,2- Nüfusun temel ihtiyaçlarının karşılanması,3- Siyasal yaşamın iyileştirilmesi boyutlarıdır.Eğitim, ulusal kalkınmanın üç boyutunu da etkileyebilecek özelliğe sahiptir[4]. Ancak bunun için eğitimin ciddi bir planlama içinde ve diğer kurumlarlauyum içinde olması gerekir.Eğitim sadece kendi özel amaçlarını ön planda tutmalıdır. Sosyal reformlar,sosyal görevler başka kuruluşların görevidir [5]. Ancak sosyal planlamalaryapılırken, çeşitli bölgelerde kurulacak okullar, bunların türü ve sayılarıelbette göz önünde tutulabilir.O halde, eğitimin ekonomik boyutu, kendi toplumunun ekonomik yapısınıve gereklerini bilen, ancak bunu aşmak için gerekli ekonomik rasyonaliteninve girişimcilik gücünün önemini kavramış insanları yetiştirmekle hedefineulaşabilir. Bunu geliştirebilmek ise, daha ilkokulun ilk yıllarından itibaren,tasarruf, yerli malı kullanma, bilinçli tüketicilik gibi kavramları ve bunlarla ilgilialışkanlıkları yerleştirmek kadar, her dersin konusuna göre modern üretimmekanizmalarını tanıtacak uygulamalardan geçer. Bu konularda çevre imkanlarınınsonuna kadar kullanılması gerekli olduğu gibi, ülke ekonomisiyle ilgilibilgi ve bilinçlendirme çabaları da ihmal edilmemelidir. Şu halde yenilikçilik veatılımcılık tek bir boyutta değil, çok yönlü olarak hesaba katılmalıdır.* * *Diğer yandan günümüzde artık zekanın tek boyutlu olduğu düşüncesindenuzaklaşılmış, çoklu zeka teorileri ortaya atılmıştır. Bu zeka teorilerindeartık zekanın yedi veya daha fazla çeşidinden bahsedilmektedir. Atılımcılık veyenilikçilik bunlardan birinde değil, hepsinde geliştirilmeye çalışılmalıdır.Öncelikle yenilikçi ve atılımcı öğrenci yetiştirmenin, özgür öğrenci yetiştirmekgibi, ayrı bir program olmaktan çok, bütün uygulamalarda üzerindedurulması gereken bir prensip olduğunu bilmeliyiz. Bu özellik, öncelikle birdünyaya bakış biçimi olarak görülmeli ve her eğitim etkinliğinde dikkate a-lınmalıdır.


EĞİTİMİN DÖRT BOYUTU 93Bunun için derslerde, farklı görüş ve bakış açılarının geliştirilmesine çalışmak,bu tip davranışlara sınavlarda mutlaka yer vererek değerlendirmededikkate almak gibi yöntemler düşünülebilir. Okullarda, her ders için özel köşelerhazırlamak, bu köşelerde özellikle öğrencilerin orijinal etkinliklerini değerlendirmek,yarışmalar açmak planlanabilecek etkinlikler arasında sayılabilir.* * *Eğitimin bütün bu alanlarda bu özellikleri vereceğini kabul etmek, birtakım nitelikleri eklektik bir şekilde alt alta sıralamak olmayacak mıdır? Bukadar farklı nitelik; kafa karıştırıcı, birbirini dışlayıcı, çelişkili sonuçlar doğurmazmı?Doğru. Ancak insanın ve toplumunun temel özelliklerinden biri de, çokyönlü problemlerle karşı karşıya kalmasıdır. Günlük hayat kişiyi de zaten aynıbilinmezlerin ve çelişkilerin içine atmaktadır. Bu çelişkilerin içinde, herkesinkendi sentezini kurmaya çalıştığı bir dünyada yaşamıyor muyuz? Hayat bizdenbazen uyum beklemektedir, bazen atılım. Bazen katılık gerekiyor, bazenserbestlik. Toplumsal bir kuralı; bazen beğeniyoruz, bazen eleştiriyoruz. Öğrenciyibekleyen hayat başka türlü mü olacak? Onu geleceğin dünyasına hazırlarken,bütün bu farklı insanlık durumlarını göz önüne almak bizim görevimizdeğil mi?KAYNAKLAR1. REBOUL, Olivier, Eğitim Felsefesi, Çev. Işın Gürbüz, İletişim,İst. 19912. ÖZEN, Ferhat, Türkiye’de Okuma Alışkanlığı, Kültür Bak. ,Aünk. 20013. FREIRE, Paulo, Ezilenlerin Pedagojisi, Çev. D. Hatttatoğlu, E.Özbek, 3. B. ,Ayrıntı,İst. 19984. ERDOĞAN, İrfan, “Ulusal Kalkınma ve Eğitim İişkisi”, Liberal Düşünce,Sayı: 21, Kış 20015. DRUCKER, Peter F. Kapitalist Ötesi Toplum, İnkılap K. ,İst.1993


94 ÖĞRETMENİN DÜNYASIOKUMA PARÇASIDünya Ülkelerinde En Çok Kullanılan Atasözleri• Sis yelpaze ile dağılmaz. Japonya• Ne kadar az yüksekten uçarsan düştüğün zaman o kadar az incinirsin. Tibet• Dikenler arasında güller yetişir. Almanya• Evlenmeden önce gözlerinizi dört açın. Evlendikten sonra yarı yarıyakapayın. Portekiz• İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.İskoçya• Hakiki sevgi ayrılıkta unutulmaz. Belçika• Biri öteki kadar zengin olunca kardeşler birbirlerini severler. Uganda• Çabuk gelen kötü şans geç gelen iyi şanstan iyidir. Arnavutluk• Başkalarını azarlar gibi kendini azarla, kendini affeder gibi başkalarınıaffet. Çin• Erkek yaşını saklamaya kadın ise saklamamaya başladığı zaman yaşlanmıştır.Peru• Yatağa yattığım zaman sorunlarımı elbiselerimle bırakırım. Hollanda• Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir. Brezilya• Nisan yağmuru mayıs çiçeği getirir. Kanada• İdealler yıldızlar gibidirler onları tutmak mümkün olmaz ama karanlıkgecelerde yolumuza onlar rehberlik ederler. Fransa• Küçük üzüntüler konuşurlar büyük dertler dilsizdir. Nijerya• Bir adam en çok sevgilisini, en iyi biçimde ailesini, en uzunda annesinisever. İrlanda• Ağaç ne kadar yüksek olursa olsun, yaprakları yinede yere dökülür. Çin• Küçük kazançlar servet getirir. JamaikaYılmaz K. Kazancı, Bütün Dünya, Sayı 2003/03


1. GİRİŞKÜRESELLEŞME, ULUSAL EĞİTİM VEDEĞERLERİN AKTARIMIProf. Dr. Muammer C. MUŞTASosyolojide kültür terimi bir grubun üyelerinin sahip oldukları maddi vemanevi değerlerin karmaşık bütünlüğünü ifade etmektedir. Sahip olunan budeğerlerin içinde bilgiler ve inanışlar, yargı normları, davranışlar ve tutumlar,tasarımlar, toplumsal modeller v. b. girmektedir. Bunlar bizim ruhsal hayatımızdaher zaman bilinçsizce varlıklarını gösterirler. Biz bu edinimleri farkındaolmadan “kültürel grubu” muzun diğer üyeleriyle paylaşırız.Bir toplumda, birbirinin aynı ya da birbirine yeterince benzeyen kültürelşartlar bütününün, toplumun bütün üyeleri arasında şeyleri aynı şekilde görmeve bazı tipik durumlarda aynı şekilde davranma özelliği yarattığı bazı antropologlartarafından ifade edilir. Aynı kültürle yeterince aşılanmış bireylerinortaklaşa paylaştığı bu türde bir kültürel kişilik ise temel kişilik terimiyle ifadeedilmektedir (Mucchielli, 1991: s. 15)İçinde bulunduğumuz “milli devlet” döneminde, milli devlet ideali veçeşitli milliyetçilik akımları, milli kültürü, milli sınırlarla çakışan bir sentezedoğru götürmektedir. Milli devletler, bir yandan kendi sınırları içerisindekibölgesel farklılıkları gidermeye çalışırken, bir yandan da farklı kültürel etkilerekarşı tedbirler almaktadırlar (Güvenç, 1974: s. 117). Böylece modern millidevlet, tüm toplumu ortak temeller etrafında birleştiren bir milli kültüre dayanır.Bu milli kültür, daha önceki dönemlerde ortaya çıkan alt kültürlerin veyabunlardan birinin, yeniden yorumlanmasıyla oluşturulur. Böylece milli kültür,tüm toplumu içine alan bir üst kültürdür artık.Kolay değildir bu oluşma veya oluşturma. Toplumda daha önce bir üstkültür varsa ve bu üst kültür unsurları, milli kültürün gereklerine uygun değişimlergeçirmişse bu oluşum kolaylaşır. Aksi halde bu oluşum zorlaşır veyaimkansız hale gelir.Milli devlet, bu üst kültür unsurlarını eğitim yoluyla topluma yaymayave benimsetmeye büyük önem verir. Onun için hayati bir önem taşır eğitim.Kitap, yazılı kültür, herkesin eşitçe ulaşabildiği üst kültürü gerçekleştirmenintemel hedefidir. Herkesin okuryazar olduğu bir toplumda, bütün uzmanlıklarınön şartı durumundadır.Cumhuriyet dönemi, bu sancıların yaşandığı dönemdir. Medrese geleneği;bir üst kültür geleneği olarak, döneminin şartları içinde, farklı alt kültür-


96 ÖĞRETMENİN DÜNYASIler ve sözlü geleneklerin üstünde, yazılı ve kitabi bir üst kültür yapısını asırlarcaişlemiş ve tüm topluma yaygın bir hale getirmiştir. Ancak bu gelenek ikiyönden yeni toplumla uyuşmazlık göstermektedir.İlk olarak modern milli devlet, sanayi toplumlarının yazılı kültürü üzerineoturmakta ve bu yazılı kültür tüm toplumu içine almaktadır. Medrese kültürüise, sanayi toplumu öncesi şartları içinde belli aydın çevrelerinin yazılıkültürü olarak gelişir. Toplumun diğer kesimlerine olan etkileri ise, sözlü kültüraraçlarıyla gerçekleşir ve daha çok simgesel unsurlarla sınırlı kalır.İkinci olarak, medrese kültürü temelleri bakımından dini bir kültürdür.Oysa milli devlet kültürü, içinde dini unsurlar da taşısa, dinler ve kiliseler üstübir kültür olarak ortaya çıkar (Gellner, 1992. s. 230) Bununla birlikte, OsmanlıDevletinin iki asırlık modernleşme çabaları, medrese kültüründe önemli değişmelermeydana getirdiği gibi, medrese dışında açılan okullarla da yeni biraydın ve yeni bir üst kültür modelini ortaya çıkarmıştır.Cumhuriyet dönemi, bir yandan tüm toplumu eğitme, henüz daha altyapısı oluşmamış bir toplumu yazılı kültüre geçirme, bir yandan da yeni birüst kültürün temellerini atma çabalarıyla geçer. Bir yandan okullaşma gerçekleştirilmeyeçalışılırken, bir yandan da eski kültürle hesaplaşma sürmektedir.Ancak bu üst kültür de medrese kültüründe olduğu gibi, kitleye belli biroranda yansıyan bir aydın kültürü halindedir. Bu hesaplaşmada, zaman zamanmedrese kültürüyle veya diğer alt kültürlerle yakınlaşmalar ve uzaklaşmalarbirbirini takip eder.1923-1938 Atatürk dönemi, niteliği bakımından aydınlarımız arasındafarklı yorumlar yapılsa da, yöntemi bakımından bir sentez çabası içindedir.1938-1950 arasında ise, Batılılaşma ideolojisi hakim duruma gelmiş, bu üstkültür oluşturma çabaları bir grubun egemenliği altına girmiştir.1950’den günümüze gelişen ekonomik ve sosyal alt yapı, yazılı kültüregeçişin temellerini atmada önemli katkılar sağlar. Bu gelişmeler, milli bir üstkültürün kitlelere yayılmasını da sağlayacaktır. Ancak gelişen şartlar, bu üstkültürü dayatmaya değil, benimsetmeye ve birlikte oluşturmaya yönelik birortam getirmiştir. Bu ortam, bir takım sorunları ve tartışmaları da beraberindegetirecektir, doğal olarak.Aslında milli kültürün bu şekilde ele alındığı bir durumda, toplumumuzdaortaya çıkan Batıcılık ve Türkçülük tartışmalarının yersiz tartışmalar olduğuortaya çıkmaktadır. Çünkü örnek alınan Batı ülkeleri de milli kültür esasınagöre kurulmuşlardır; kültür sahasındaki faaliyetlerin büyük bir kısmı da yeninesilleri bu kültürün temel değerleriyle yetiştirmeye dayanır. O kadar ki, buülkelerde bütün ilk ve orta öğretimin ana gayesi topluma yeni giren büyükkitlelere ortak değerler vererek bir şekil kazandırmak, kısacası iyi insan iyivatandaş yetiştirmektir. Bu değerlerin tesbiti, işlenmesi ve aşılanması ise


KÜRESELLEŞME, ULUSAL EĞİTİM VE DEĞERLERİN AKTARIMI 97yüksek derecede eğitim ve ihtisas görmüş seçkin gruplara düşen bir görevdir(Güngör, 1982: s. 174).Ancak ideolojik kamplaşmalar, böyle uzlaşmacı bir cevabın verilmesinimümkün kılmaz. Genellikle iki tür cevap verilmiştir, bu probleme.İlk olarak değişik grupların istekleri yerine getirilir ve herkesin susmasısağlanır. Bunun yolu da, herkese ayrı okullar açmak ve herkesin memnunolmasını sağlamaktır. Bir yanda İmam-Hatip Okulları, bir yanda ise kolejlerve diğer liseler vardır. Bu arada ne kadar kontrol altına alınsa da, yabancıokullar da faaliyetlerine devam etmektedirler.Bunların hepsinin ortak alanlarını teşkil eden dersler ise, esas kavga a-lanını teşkil eder, bir süre. Edebiyat, tarih, felsefe gibi dersler, her ideolojikgrubun iktidarına göre şekil değiştirir. Sonunda bu kavgadan da vazgeçilir vebu derslerin içerikleri tamamen boşaltılır. Böylece bu üst kültürü oluşturmaçabası da, toplumun genel ortamına bırakılır.Günümüzde, bu üst kültürün oluşumunda önemli düşünce ortaklıklarıgörülmektedir aydınlarımız arasında. Ancak belli bir aydın grubu ve geniş birkitle de, bir boşvermişlik havası içindedir. Bunda uygulanan kültür politikalarıkadar, hazırlıksız yakalandığımız küreselleşme dönemi etkilerinin de payı bulunmaktadır.Böylece, teorik olarak halledilmiş gibi görünen bu mesele, bizim kültürve eğitim hayatımızın temel tartışma noktası olmaya hala devam etmektedir.Burada başlıca iki alanda tartışmanın odaklandığını görmekteyiz:İlk olarak Batı Medeniyetine intibak etmeye çalışan bir ülke olarak yabancıkültürlerle uzun süren karşılaşma sürecimiz içinde alıcı bir konumdaolduğumuz ortadadır. Bu durumda Türk düşüncesinin yakın tarihi, bu alıcılığınsınırlarını belirleme tarihidir adeta. Esasen kültürler arasında ne zamançelişkili ve eşitsiz bir karşı karşıya geliş yer alsa, bu ister işgal, ister sömürgecilik,isterse iletişimin gelişkin biçimleriyle olsun, kültürel kimlik konusu ortayaçıkmaktadır. Kimliğin konu edilebilmesi için bir istikrarsızlık ve bunalımdönemi, eski yapılara tehdit gereklidir ve bu özellikle öteki kültürel oluşumlarınönünde ya da onlarla ilgili olarak gerçekleşmelidir (Larrain, 197). Türkiye’degünümüzde de, bu tartışmalar devam etmekte ve neyin milli olduğutartışması gündemin baş köşesini işgal etmektedir.Tartışmanın bilhassa günümüzde aldığı boyut ise, globalleşen bir dünyadamilli kültür, hatta milli devlet kavramının giderek anlamını yitirdiği iddiasıylailgilidir. Buna göre, artık müşterek değerlerin hakim olduğu bir çağda butartışmanın anlamı kalmamaktadır. Şimdi bu tartışmaları anahatlarıyla gözdengeçirelim.


98 ÖĞRETMENİN DÜNYASI2. KÜRESELLEŞME VE MİLLİ KÜLTÜRModern toplum, yeni bir kültür tipini, kitle kültürünü ortaya çıkarmasıyönüyle Batı dünyası içinde de çeşitli açılardan eleştirilmektedir. Adorno veHorkheimer Aydınlanma’nın Diyalektiği’nde kitle kültürü deneyimini halis estetikdeneyimden ayırırlar. Bu da eğlence, zevk gibi kavramları sanatta gerçekleşendenayırmakla olmaktadır.Onlara göre kitlesel olarak üretilen lüks tüketim maddelerinin ucuzlamasıylabirlikte, sanat metalarının karakterinde önemli değişiklikler olmuştur.Burada yeni olan sanatın metalaşması değil, fakat sanatın özerklikten vazgeçmesive tüketim metaları içinde yerini gururla almasıdır. Sanat ayrı biralan olarak yalnız burjuva toplumunda mümkün olmuştur. Fakat pazar yoluylagelişen, toplumsal amaçlılığın olumsuzlanmasıyla, sanatın özgürlüğü metaekonomisi tarafından sınırlandırılmış olmaktadır (Dellaloğlu, 1995: s. 90).Diğer yandan kültürün böyle endüstrileşmesi, endüstri toplumu içindeyer alan insan tekinin de bir endüstri ürünü olarak görülmesi, dolayısıyla insanınherhangi bir nesne haline gelmesi, yani şeyleşmesi sonucunu doğurmaktadır.Frankfurt Okulu düşünürleri özellikle ileri dönemlerinde kültür endüstrisinininsanı geçmiş dönemlerden çok daha fazla tahakküm altına aldığınıişlemişlerdir. (Dellaloğlu, 91) Max Horkheimer’in şu sözü kitle kültürününinsanı nasıl etkilediğinin çarpıcı bir ifadesidir: “Çikletin metafiziğin kuyusunukazdığı söyleniyor. Oysa, çikletin kendisi metafiziktir. İşin aydınlatılması gerekenyanı budur. ” (Jay, 1989: s. 251).Günümüzde kültürü etkileyen önemli bir faktör de küreselleşme olgusudur.İnsanlık tarihinin gördüğü en hızlı değişim döneminden geçiyoruz. Budeğişim hem ekonomik ve siyasal alanda hem de kültürel alanda ortaya çıkıyor.Ekonomik alanda ortaya çıkan büyük kuruluşlar tüm dünyadaki üretimvarlıklarının dörtte birini oluşturmakta. Bunların arkasında merkezi ABD, Japonya,Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda ve İngiltere olan bir avuç dev şirketbulunuyor. (Barnet, Cavanagh, 2) Siyasal alanda ise bir yanda dünyadakisiyasal gelişimleri kontrol eden Birleşmiş Milletler gibi örgütler, diğer yandasiyasal ve ekonomik hedefler taşıyan Avrupa Birliği, Kuzey Amerika Birliği gibibirlikler giderek etkilerini artırmakta. Ayrıca Fukuyama, Huntington gibi yazarlarınteorileriyle meydana getirilmeye çalışılan teorik atmosferle siyasal vetoplumsal bir küreselleşmenin şartları oluşturulmaya çalışılıyor.Küreselleşmenin en etkili olduğu alan ise kültür. Filmler, televizyon,radyo, müzik, dergiler, tişörtler, oyunlar ve eğlence araçları ise bu kültürüyaymanın araçları durumunda. Bu araçların büyük çoğunluğu aynı kültürel


KÜRESELLEŞME, ULUSAL EĞİTİM VE DEĞERLERİN AKTARIMI 99birikimi dünyanın her köşesine yayıp hakim kılmaktalar. Kültürel açıdan muhafazakartoplumlarda dahi bu kültürün etkilerini gösterdiğine, alışkanlıklarıdeğiştirdiğine şahit olmaktayız. Artık sohbetlerin yerini televizyon almakta,çocukların ana babalarına karşı davranışlarında gördükleri filmlerin etkilerihissedilmekte. Çoğu USA patentli olan bu kültür bombardımanı, dünyanın heryerinde “ tıpkı barbar istilaları gibi korku yaratmakta ve çoğu Tanrı adına yürütülenbir dizi yerel ve milliyetçi tepki doğurmaktadır. ” (Barnet, Cavanagh,1995: s. 3).Böylece ortaya çıkan yeni küresel kitle kültürü kesinlikle Amerikan etkisininegemenliğindedir. Bu küresel kültürün en önemli özelliği, Stuart Hall’ındeyişiyle, özel homojenleştirme biçimi ve esas olarak dünyayı Amerikalı gözüylekavramak olan, kültürel farklılıkları daha geniş kapsayıcı çerçevedemassetme yeteneğidir (Larrain, 1995: s. 210).Ancak Türk toplumunun bu alanda karşılaştığı problemler başka toplumlaragöre daha ağır olmuştur.Önce Osmanlı seçkin kültürünün Batı’dan etkilenmesiyle beraber kendiseçkin kültürümüzden uzaklaşma bilhassa Batıcı aydınlar arasında yaygın birhal almış, yeni okulların gelişmesiyle birlikte yaygınlaşan pozitivist eğilim buanlayışı daha da pekiştirmiştir. Bu dönemde halk kültürünün bundan fazlaetkilenmediğini söylenebilir. Ancak giderek şehirleşmenin hızlanması ve iletişimaraçlarının gelişmesiyle birlikte halk kültüründe de etkilenmeler başlamışve bütün kültür öğeleri üzerinde küresel kitle kültürü etkileri gözlenebilir halegelmiştir. Bu etkilerin toplumumuzda daha fazla ortaya çıkmasının bazı sebeplerişöyle belirtilebilir.İlk olarak sözlü kültürün hakim olduğu bir gelenekten sonra günümüzdehakim olan kitle kültürü bizim alışkanlıklarımıza denk düşmüş bulunmaktadır.Osmanlı’da üst kültür unsurlarının bir çoğu bile sözlü ifade yollarıylayaygınlaşırken, halk kültürü bütünüyle sözlü ifade geleneklerine dayanmaktaydı.Nitekim Ahmet Cevdet Paşa, Lofça’dan İstanbul’a geldikten sonra yetişmesinderol oynayan üç önemli kurumdan söz etmektedir. Bunlar, devrinönemli isimlerinin evlerinde yapılan toplantılar yani “rical konakları”, camidersleri ve tekkelerdir (Sakaoğlu, 1995; s. 164) İstanbul’da nüfus yedi yüzbincivarında iken üç yüzün üzerinde tekke olduğu ifade edilmektedir (Ortaylı,1995: s. 153).Klasik şifahi kültür unsurlarının bir çoğunun zamanla silinip ortadankalkması ya da kaldırılmasından sonra, artık meydan tamamen yabancı kültürodaklarının aynı tipteki etkilerine kalmıştır. Dikkat edilirse, günümüzde kültüralanında olumsuz etkilenmelerden bahsedilirken felsefi, sosyolojik v. b. teorive kitapların tesirlerinden çok az sözedilir. Şikayetler genellikle dizi, film, müzikgibi kültür araçlarının etkileri ile ilgilidir. Belki bunun tek istisnası 60’lı yıl-


100 ÖĞRETMENİN DÜNYASIlardan sonra ortaya çıkan Marksist edebiyattır. Bu dönemde bile Marksızmintemel eserleriyle değil, çok genel ve şematik bir biçimde yazılmış el kitaplarıylabu etkisini sürdürdüğünü görürüz.Küreselleşme etkilerinin toplumumuz üzerindeki etkilerinin daha fazlaolmasının bir sebebi de, kültürel değişme sürecimiz içinde ortaya çıkan Batıcıgelenektir. Bu geleneğin bütün yerli kültür ürünlerini artık zamanı geçmiş veboş ürünler olarak görmesi, aydınlarımız içerisinde adeta bu ürünleri bilmemeninve bunlara karşı olmanın çağdaşlık olduğu yönünde bir anlayışın gelişmesinesebep olmuştur. Eski bir şarkıyı bilmek, artık günlük dilde kullanılmayanOsmanlıca bir kelimeyi kullanmak şüpheli bir davranış olarak kabuledildiği gibi, bunlardan haberdar olmamak ise bir çağdaşlık göstergesi olarakalgılanmıştır adeta. Böylelikle bilinmezler üzerine doğan ve cehaletin yüceltilmesinedayanan bir negatif kültür anlayışı hakim hale gelmiştir.Onun içindir ki, günümüzde bir çok Batıcı aydın için küreselleşme, kendikültür anlayışlarının bir doğrulanması olarak görünmekte ve artık Batı kültürününtek kültür olduğu, daha doğrusu bu kültürün evrensel kültürü temsilettiği anlayışını daha da destekleyen bir öğe olarak kabul edilmektedir.Kültürel alanda toplumumuzda meydana çıkan yozlaşmanın, kendi içbünyemizden gelen önemli bir sebebi de, seçkin kültürü ve halk kültürü üzerindeyapılan değerlendirmelerle ilgilidir. Osmanlı’nın son zamanlarında bazıaydınlar arasında başlayan tartışmalardan sonra, Ziya Gökalp’in şematik halegetirdiği bir ayırımla, seçkin kültürü ile halk kültürünün birbirinden nitelik bakımındantamamen ayrı oldukları yolundaki bir anlayış giderek yaygınlaşmış,bu kültür alanlarından halk kültürü yüceltilirken seçkin kültürü bütün yönleriyleeleştirilmiştir.Bu anlayışın daha sonra da devam ettiğini ve seçkin kültürüne ait öğelerinedebiyat, sanat ve hatta mimari alanlarında bile ortadan kaldırılmayaçalışıldığını görmekteyiz. Böylece aslında dünya görüşüyle seçkin kültürününetkisinde biçimlenen, ancak halkın gündelik hayatının problemlerini yansıtanve bir ölçüde de eğlenceye dönük olarak oluşan halk kültürü, kendisiyle gündeliğedönük olması bakımından aynı özelliklere sahip olan kitle kültürü karşısındaiyice korunmasız kalmıştır.3. NASIL BİR KÜLTÜR ANLAYIŞIO halde okullarımızda, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunun genelamaçlarında ifade edilen kültürel kimlik öğelerini nasıl anlayacağız? Her ideolojikgruba göre, burada belirtilen kültürel kimlik öğelerinin farklı modellerhalinde ortaya çıktığını görmekteyiz. Bunun içindir ki çağdaş Türk insanın yetişmesiiçin bir grubun gerekli gördüğü her tedbir, diğer grubun çağdaş Türk


KÜRESELLEŞME, ULUSAL EĞİTİM VE DEĞERLERİN AKTARIMI 101insanı modeliyle çatışmaktadır. Bu da eğitim alanında kültürel bir gelişiminönüne geçen en önemli engeli oluşturmakta, ya hiçbir tedbir alınmamakta yada alınan her tedbir geçici olmaktadır. Çünkü her grup kendi tedbirlerinin uygulanıpdiğerlerinin ortadan kaldırılması için uygun siyasal ortamı beklemektedir.O halde ne yapılabilir? Bu konuda Larrain’in Hall’a dayanarak yaptığı birayırım bize yol gösterici olmaktadır.Buna göre kültürel kimliği algılamanın en az iki yolu vardır- biri özcü,dar ve kapalı, diğeri tarihsel, kapsayıcı ve açık. Birincisi kültürel kimliği tamamlanmışbir olgu, oluşmuş bir öz olarak değerlendirir. İkincisi ise, kültürelkimliği üretilen, sürekli bu üretim süreci içinde olan, hiçbir zaman tümüyletamamlanamayacak bir şey olarak görür. Birinci de “Orijinal tarih. . . tarihselolarak, miras ve gelenek adıyla dondurulur”ken bir tarihdışılaştırma süreciyaşanır. “Böylesi özler unutulabilir ya da kaybedilebilir ama kesinlikle onarılacakve temelde değişmeden kalacaktır. ” Bu tanıma göre, daha yüzeyselfarklılıkların ve insanların tarihsel değişimlerinin altında yatan, anlam kümelerinin,şifrelerin ve başvuru çerçevelerinin ‘tekliğini’ sağlayan bir öz. paylaşılmışdeneyimler vardır. Etnik, coğrafi geçmiş, din, bölgesel veya ulusal dil v.b. şeklinde olabilecek bu öz bulunmalı, ayrıcalıklı bir depodan kazılıp çıkarılmalıdır(Larrain, 1995: s. 217).Kültürel kimliğin ikinci şeklini ise Larrain, Hall’ın ifadeleriyle şöyle belirtir:Kültürel kimlik bu ikinci anlamında, bir “olma” sorunu olduğu kadar bir“oluşma sorunudur da. Geçmişe ait olduğu kadar geleceğe de aittir. O zatenvarolan, yer, zaman, tarih ve kültür değiştiren bir şeydir. Kültürel kimlikler biryerlerden gelirler, tarihleri vardır. Ancak tarihsel olan her şey gibi onlar dasürekli dönüşüme uğrarlar. Mutlak bir geçmişte ebedi olarak sabit kalan birşey olmaktan uzaktırlar, tarihin sürekli “oyun”una kültüre ve iktidara tabidirler.Bulunmayı bekleyen bir geçmişin “keşfi”ne bağlı, bulunduğunda kendimizeilişkin yaklaşımımızı sonsuza dek saklayacak bir şey olmaktan uzak bulunankimlikler, aldığımız değişik konumlara verdiğimiz isimlerdir. Bizi geçmişinhikayeleri içinde yeniden konumlandırırlar (Larrain, 1995: s. 222).Böylece kültürel kimliğin özcü ve dar anlamında, temelde hızla çeşitlenenkültürü ve çok değişik hayat tarzlarıyla karmaşık bir toplum vardır. Bubüyük karmaşık depodan medya, dini kurumlar, eğitim ve siyaset kimi özelliklerialıp, bunlardan bazı kamusal ifade tarzları üretirler. Bu kamusal ifadelerde, eleştiriye kapalı olmayan okuma ve dinleme süreçleri aracılığıyla insanlarınkendilerine bakışlarını ve davranışlarını etkilerler. Böylece kültürel kimliğiniçeriğini oluşturan çeşitli ifadeler ortaya çıkar. Bu, kültürel kimliklerin sadecetarihsel olarak değil, toplumdaki bazı sınıf ve grupların çıkarları ve dünya görüşleridoğrultusunda oluşturulmasının sonucudur.


102 ÖĞRETMENİN DÜNYASIDiğer yandan özcü bir kimlik anlayışında, kültürel kimliği tanımlama ölçütleri,hızla değişen kültürel davranışlara ve insanların pratiğine göre dahadar ve seçici olacaktır. Bilhassa söyleme dayalı kültürel kimlik oluşumlarındakimlik ölçüleri daha da daraltılır ve bunun dışında kalanlar kolayca dışardabırakılarak damgalanır. Bir kültürel kimliğin söyleme dayalı oluşma süreciböylece kolayca ideolojik bir hale gelebilmektedir (Larrain, 1995: s. 225).Larrain, bu özcü kimlik anlayışına karşılık, daha kapsayıcı ve gelişmeyedayalı bir anlayışı Habermas’tan alır. Habermas’ın diliyle kimliğin “verili birşey değil, fakat aynı zamanda ve her zaman kendi projemiz” olarak kabulügörüşünü ileri sürer. Kimliğin seçici bir karaktere sahip olması, bir ulusa kendigeleneklerini seçemese de, en azından siyasal olarak hangilerini terkedeceğiniayırdetme imkanı vermektedir. Böylece evrensel değerlerle daha yüklükimlikler önerme imkanı doğmakta, farklılıklara daha hoşgörülü bakılmaktadır.Kimlik çok fazla insanın olmak istediği veya olduğu şey değildir artık, geleceğinoluşturulmasında hiç kimsenin tarihsel gelenekleri eşit olarak geçerlideğildir (Larrain, 1995: s. 226).Kültürel kimliğin çoğulcu bir yapı içerisinde ve bir proje olarak anlaşılmasıve eğitimin buna göre düzenlenmesi için günümüz Türkiyesi, siyasalyapı, ekonomik gelişme ve iletişim araçlarının yaygınlaşması bakımından olumluşartlar içermesine rağmen, bazı engellerin varlığını sürdürmeye devam ettiğisöylenebilir. Bunların başlıcalarını şu şekilde belirtmek mümkündür:İlk olarak kültür ögelerini, seçkin kültürü - halk kültürü, dini kültür – laikkültür öğeleri gibi ayırımları bir yana bırakarak bütünlük içinde ele almalıyız.Verilecek kültür öğeleri seçilirken önce kültürü anlamada temel teşkiledenlere öncelik verilmeli, sonra günümüzün şartları ve toplumsal ihtiyaçlardikkate alınmalıdır. Bir Türk aydının Kur’an’la hadisi karıştırması veya tarikatdeyince aklına TV deki görüntülerin gelmesini istemiyorsak, ya da artık tarihişahsiyetleri hain ve kurtarıcı gibi boyutlardan kurtarmak istiyorsak bunuyapmak gerekli gözükmektedir.Bunun için de, her türlü dini kültürel öğenin irtica, her felsefi öğenin isedinsizlik olduğu anlayışı yerine bilimsel bir tavrın hakim olması çoğu zamanyeterli. Hangi Türk genci liseden, Osmanlı’yı ve Türkiye Cumhuriyetini doğruolarak anlayabilmek, çağdaş dünyayla ilgili söylemleri doğru algılayabilmekiçin gerekli kavramların ve yapıların bilgisine sahip olarak mezun olabiliyor?Medrese, ictihat, selefiye, kadı, aydınlanma, poztivizm, akaid, icma, tasavvuf,varoluşçuluk, sanayi çağı, materyalizm, ateizm, liberalizm, kapitalizm. . .bunlardan birkaç tanesi. Bunları anlamadan hangi edebiyat, felsefe, tarih,sosyoloji konusu işlenebilir? Oysa bu derslerin gerçek anlamı içinde verilmesibile bir çok problemi çözecektir.


KÜRESELLEŞME, ULUSAL EĞİTİM VE DEĞERLERİN AKTARIMI 103Kültürün en önemli ögesi olan dil ise, hala en önemli problem alanı olmayadevam etmektedir. Duverger’in deyişiyle: Dil, kültür ögelerinin anlamlarını,tek tek belirlemekle kalmaz, asıl onları birbirine bağlayan ve bir sistemedönüştüren açıklığa kavuşturur. . . . Öte yandan modern dil bilimi(linguistique), dilin, sözlerin taşıdığı anlamdan bağımsız bir biçimsel yapıyasahip olan, sistemli bir bütün olduğunu ortaya çıkarmıştır. Düşünce ve haberleşme,bu biçimsel yapılarca belirlenmektedir. Dolayısıyla bunlar da bir kültürögesidir. Kültürün dile olan bağlılığı, sözlerin taşıdığı anlamdan ötürü, dilin,kültürü yaşatan şey olmasından doğmakla kalmaz; dil ayrıca, kültüre bir biçimde kazandırır; kültür dilin yapısından yararlanarak bir sisteme dönüşür(Duverger, 1975: s. 150).Bir veya birkaç yabancı dil öğretmeye çalıştığımız Türk gencinin kendidilini bilmediği, sayısız yayınla ortaya konmuş bir olgu durumundadır. Esasenkitaba dayanmayan bir eğitimin bunu gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı,bu durumun ortaya çıkmasında ise ideolojik çatışmaların önemli bir rol oynadığıdaha önce belirtilmişti.Hatta bundan vahimi de ortaya çıkmıştı. Dilin kendisinin bile farklı ideolojikanlayışlara göre şekillendirilmeye çalışıldığı dönemleri yaşamıştık. 80’liyıllara kadar, devam eden bu olgu, neredeyse birden fazla Türkçe ortaya çıkarmış,dili grupların birbirini tanımaları için bir turnusol kağıdı haline getirmişti.Günümüzdeki vahamet ise, yaşanan bu dönemlerden sonra, artık birboş vermişlik dönemine girilmiş olmasıdır.Günümüzde bu alanda, belirtilen programların gerçekleşebilmesi için,Türk aydınının kafasındaki iki önemli kalıbın kırılması gerekir. Bunlardan ilki,artık globalleşme çağında, milli yapıların öneminin kalmadığı düşüncesidir.İkincisi ise, Türk toplumuna has ortak değerlerin, bu değerlere bağlı ideolojikgruplar eliyle parçalanması ve böylece her değerin ideolojik ve siyasal sembollerhaline gelmesidir.4. KÜRESELLEŞME VE MİLLİ DEVLETKüreselleşme; çağdaş teknolojinin geliştirdiği, dünyaya yeni bir biçimveren ve artık geri dönülmez bir olgu. Bu olgu karşısında Türk aydınlarınındurumu; daha önce, aydınlanma ve sanayi devrimini karşılayan aydınlarımızındurumuna benzemekte. Bir kısım aydınımız bu olguyu yok farzetmeye veona karşı cephe almaya çalışırken, bazı aydınlarımız da, artık kaçınılmaz olanbu olguya teslim olmanın, bir an önce onun gereklerini yerine getirmenin gerekliolduğunu ileri sürmekteler. Bunlar arasında belki, eğitim üzerinde ençok etkisi gözükeni, küreselleşmenin milli devlet dönemini artık kapattığınaolan inançtır.


104 ÖĞRETMENİN DÜNYASIOysa bugünkü durum, gene sanayi devrimi dönemine benzemektedir.Kesin olan, büyük gelişme gösteren yeni teknolojilerdir; ama sosyal ve kültürelalanda yeni bir mücadele ve oluşma dönemi başlamış bulunmaktadır. Küreselleşmeninbugünkü uygulanışı; kapitalizmin ilk kurulduğu zamanlardakibenzer bir şekilde, dünya kaynaklarını gelişmiş ülkelerin yararına dağıtan vebu arada gerek ülkeler arası, gerek ülke içi mutluluk ve refah kaygılarını biryana bırakan bir yeni liberalizm anlayışına dayanmaktadır. Bir araştırmacınınYırtıcı Küreselleşme adını verdiği bu oluşum; gelişmiş bazı ülkelerin bir empozesidurumundadır, teknolojik ve ekonomik bir zorunluk değil (Falk, 2001, s. 41).Bugün sanayileşmiş kuzey ülkeleri, dünya nüfusunun yaklaşık %24’üne sahipken, dünyanın işlenmiş enerji ve maden kaynaklarının yaklaşık% 80’ini kullanmaktadırlar ve bu kaynakların % 33’ü ise ABD tarafından kullanılmaktadır(Falk, 2001, s.18). Bu uygulamanın dünya ölçeğindeki kültürlemesiise, ABD hakimiyetinde olan görüntü ağırlıklı teknolojiler tarafından yapılmaktadır.Ruhsatlı kapitalizmin yayılmasını kolaylaştırılma, Amerikan hayattarzını yüceltme ve jeopolitik talepleri meşru kılma gibi hedefleri gerçekleştirmektedirbaşta televizyon bu teknolojiler (Falk, 2001, s. 41).Tüm dünyanın tepkisini çekmekte olan bu oluşumlara karşı, bir yandansivil toplum kuruluşlarının tepkileri ortaya çıkmakta, diğer yandan devleteyeni biçim verme arayışları canlanmaktadır. Örneğin Robert Reich, gelenekselsınırsal (territorial) devletçilik, küreselleştirici piyasa güçleri yüzündenfonksiyonel açıdan başarısızlığa uğrayacaktır, ancak serbest piyasa kozmopolitçiliğide, zengin ülkelerde bile halkın maddi bakımdan aşağıda bulunan beştedörtlük kesimine yaramayacağı için, normatif bakımından başarısız olacaktırdemektedir. Buna göre teklif ettiği üçüncü yol ise olumlu bir iktisadi milliyetçiliktir(Falk, 2001, s. 34).Bütün bu örnekler biz küreselleşme döneminin çetin geçeceğini göstermektedir.Türk eğitim sisteminin, belki her zamandan fazla milli olmasıgerekiyor bu dönemde. Küreselleşme döneminin milliyetçi aydını; küreselleşmeningereklerini bilen, ama kendi konumunu da değerlendirebilen bir aydınolmalı.Türkiye’de ortaya çıkan ilk fikir hareketlerinden olan Batıcı düşünürlerinkörü körüne Batı’ya bağlanmak istemelerinin mazereti vardı; Batı’ya ilk defaciddi olarak açılıyorduk ve onu sadece belli yönleriyle ve kitaplardan tanıyorduk.Oysa bugün körü körüne küreselciliğin bir mazereti yoktur.5. PARÇALANMIŞ DEĞERLERİN YENİDENBİRLEŞTİRİLMESİYusuf Akçura’nın Üç Tarzı Siyaset’te belirttiği farklı ideolojik kalıplardanberi, Türk toplumu, olaylara hep belli ideolojiler açısından bakmaktadır. Za-


KÜRESELLEŞME, ULUSAL EĞİTİM VE DEĞERLERİN AKTARIMI 105man zaman bunların sayısı değişse de, biri önemini yitirip başkaları ortayaçıksa da, bu değişmez.Demokratik bir toplum da, bunu tabii görmek gerekir elbette. Ancaktabii olmayan bir şey vardır; bu ideolojilerin toplumun ortak değerlerini parçalamalarıve her birinin kendi ideolojisine uygun değerlerin dışındakilere hayathakkı tanımaması. Oysa, bu ideolojilerin kendi söylemlerinde de çoğuzaman bu değerler bir arada bulunurlar. Ancak uygulamaya geldiğinde, herbirinin en büyük dikkati rakip değerlerin güç kazanmaması üzerinde toplanır.Türk toplumu, kültürden ekonomiye en büyük zararı, bu parçalanmışlıktançekmektedir. Türk toplumuna yönelik bir komplo aramak gerekirse,belki aranacak komplonun merkezi burasıdır.Bugün Türk toplumunda kabaca üç temel ideolojik bakış biçimi olduğusöylenebilir. Bunların en önemli özellikleri, Türk toplumu için kendilerini geçerligörmeleri, Türk toplumu için düşünülmüş kabul etmeleri ve meseleleregeniş bir perspektiften bakma iddiasına sahip olmalarıdır. Bunların dışındakalan ideolojiler ise; ya ana özellikleri bakımından bunlardan birine dahil edilebilirler,ya da daha sınırlı alanlarda ileri sürülmüşlerdir.Bu ideolojilere, milliyetçi, laik ve İslamcı ideolojiler diyebiliriz, kısaca.Bu ideolojilerin ortalama bağlılarının çoğunluğu, diğerlerinin değerlerinin dehatta çoğunu kabul eder. Ancak giderek ortaya çıkan kamplaşmalar, bu ideolojileridüşman bir hale getirmiş ve artık en büyük tehditin karşıdan geldiğineinandırmıştır.Türk toplumunun zokayı yuttuğu nokta işte burasıdır. ÇocuğununKur’an okumasını istese de, bir laik için en büyük tehlike, okullara böyle birdersin konmasıdır. Beş vakit namaz kılan bir milliyetçi, dini konularla ilgili birazfazla konu veya kitabın programlarda yer almasının, İslamcıları güçlendireceğine,bunun da en büyük tehlike olduğuna inanır. Okullarda okunacakfelsefe derslerinin biraz daha fazlalaşacağı haberi, her ikisi tarafından da enbüyük tehdit olarak algılanır. Onun için siyasi iktidarın yapısına göre, her iktidarınen büyük arzusu, rakip kaleye gol atmak, muhalefette olan her grubunen büyük çabası da, büyük bir gayretle ve elindeki bütün imkanlarla, bu tedbirleriişlemez hale getirmektir.Bu şartlar altında Türk Milli Eğitiminin ciddi hiçbir hamleyi gerçekleştirmeimkanı yoktur. Duyulan çatırdılar, artık Türk toplumunun dayanma noktasınınsonuna geldiğini göstermektedir; falan görüşün değil.Sadece ortak bir uzlaşma programıyla ciddi bir eğitim planlaması yapılabilirve Türk toplumu bunca tecrübeden sonra bunu yapabilecek güçtedir.


106 ÖĞRETMENİN DÜNYASIKAYNAKLARBARNET, Richard J. -CAVANAGH, John, Küresel Düşler, Sabah Kitapları,İst. 1995DELLALOĞLU, Besim F. , Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum, Bağlam,İst. 1995DUVERGER, Maurice, Siyaset Sosyolojisi, Çev. Şirin Tekeli, Varlık, İst. 1975FALK, Richard, Yırtıcı Küreselleşme, Çev. Ali Çaksu, Küre, İst. 2001GELLNER, Ernest, Uluslar ve Ulusçuluk, Çev. B. B. Behar-G. G. Özdoğan,İnsan, İst. 1992GÜNGÖR, Erol, Dünden Bugünden, Mayaş, Ank. 1982GÜVENÇ, Bozkurt, , İnsan ve Kültür Remzi, İst. 1974JAY, Martin, Diyalektik İmgelem, Çev. Ünsül Oskay, Ara, İst. 1989LARRAIN, Jorge, İdeoloji ve Kültürel Kimlik, Sarmal, İst. 1995MUCCHİELLİ, Alex, Zihniyetler, Çev. Ahmet Kotil, İletişim, İst. 1991ORTAYLI, İlber, “Osmanlı’da Kültür Kurumları”, Osmanlı Kültürü, Yapı KrediY. , İst. 1995SAKAOĞLU, Necdet, “Osmanlı’da Kültür Kurumları”, Osmanlı Kültürü, YapıKredi Y. , İst. 1995


KÜRESELLEŞME, ULUSAL EĞİTİM VE DEĞERLERİN AKTARIMI 107OKUMA PARÇASIYAŞAMAK CESARET İSTEROscar Wilde'in dediği gibi birçoklarımız yalnızca günü kurtarır, Varolmaklayetinir, ve kendi ağırlığı altında ezilir. Değiştiremeyeceği gerçekleriOlduğu gibi kabul etmek, ve bu değişmezlikten kendine yeni biryaşam sevinci Yaratmak da yürek ister, değiştirebileceğini değiştirmeyeçalışmak da.Sanıldığı gibi insanı korkutan dünya, zorluklar, yaşamın koşulları yada başkası değildir, insan kendisinden korkar en çok. Kendi duygularından,kendi güçsüzlüklerinden, kendi zaaflarından, kendi acılarından, kendi coşkularındanürker, yaşama her dokunuşunda, duygularının alevlenip kendiniyakacağından çekinir, onun için kaçar yaşamdan, aşktan kaçar, öfkeden,hareketten, sevinçten, kendisinden kaçar.Korku yüzünden yaşanmamış bir yasamı ellerinde taşımaktan yorularak,kendisine uydurduğu binbir mazeretle yasama arkasını dönmeye, gizlenmeyeuğraşıp, gizliden gizliye yok olmaya çabalar. Korku kendine acımayıda getirir, kendini zavallılaştırmaya başlar yaşamdan korktukça, yaşamlayüzyüze gelmektense ağır ağır erimeyi tercih eder. Korktukça azalırgücü, korkuyla yaralanan bedeni artık en küçük dokunuşta acıyla inler,her acıda korkusu biraz daha artar ve girdap gibi içine çeker onu güçsüzlük,kendi korkusuna kader der sonra, korkuyu değiştirilemez bir gerçekalnına yazılmış bir yazgı olarak görür.Yeni bir aşkın düşüncesi bile titretir onu, kalabalıktan korktuğu kadaryalnızlıktan da korkar, hayatın hiçbir haline dayanamaz durumlaragelir. Sırtında taşıyamadığı hayatı, önünde yaşanacak günleri ile, kendigeçmişi ile geleceği arasında SIKIŞIR kalır artık. Kendi duygularıyla kuşatılır,döndüğü her yanda bir düşman gibi kendi duyguları çıkar karşısına,şu yana dönse orada bir mutluluk vardır ama o mutluluğu değil, mutluluğunardında sezilen acıyı görür, bu yana döndüğünde bir isyanın şevki vardırama o isyanın çekiciliğini değil, isyan için ödenecek bedelin ağırlığını farkeder, beri yanında bir aşk bekler onu ama o aşkın arkasından gelebilecek


108 ÖĞRETMENİN DÜNYASIterkedilme ihtimaline diker gözlerini. Her kıpırtıyla örselenebileceğindençekindiğinden.Yaşamak cesaret ister, belki de bu yüzden dünyaya gelenlerin çokazı yaşar, çoğunluğu kıpırdamaz bile, yaşama yaklaşabilmek için tek biradım bile atmaya yetmez cesareti. Ona sevinci gösterseniz, "ya sonra"diye sorar, aşkı gösterseniz, gene aynı sorudur onun aklını kurcalayan, "yasonra", öfke, coşku, dostluk, sevişme, başkaldırı, direnme, hep aynı soruyusürükler peşinden. "ya sonra". . . Bilinmeyen bir "ya sonra" için bilinenlerinhepsini ıskalamayı kabullenir.Ama ne garip, duygularından, yaşanacakların "sonrasından" korkanlar,acıdan sakınanlar çeker en büyük acıyı, yaşanmamış bütün duygularızehirli sarmaşıklar gibi boy atıp ruhlarına dolaşır, "sonrası umurumda değil"deyipyaşamla kucak kucağa gelenlerden çok daha fazla yarayı yaşayamadıklarıiçin alırlar. Yakınıp dururlar, çektikleri acılardan söz ederler,acıyı da çekerler gerçekten ama acıdan korktukları için bunca acıyı çektiklerinigöremezler bir türlü. Yaşamanın cesaret istediğini fark etmezler.Onun için çok az insan yaşar, çoğunluk yalnızca günü kurtarır, yaşanmamışgünlerin altında inleyen çaresiz bir köle gibi yitik bir hayatı taşırgüçsüz omuzlarında.Kendi gerçeklerimiz, kendi duygularımızdır bizi böylesine ürküten,çatal diliyle tıslayan bir yılan görmüş bir tavşan gibi bizi hareketsiz bırakan.Ve ne kadar çok korkarsanız, korkunuz o kadar artar. Ne kadar yaşarsanız,cesaretiniz o ölçüde bilenir. Yaşamıyorsanız eğer, bu başkalarındandolayı değildir. Sizi güçsüzleştiren, sizi çaresizleştiren, sizi isyanlardanalıkoyan değiştiremeyeceklerinizi kabul etmenize engel olan, değiştirebileceklerinizinüstüne gitmenize izin vermeyen, sizi yaşatmayan,kendi korkunuzdur.Yaşamak, cesaret ister çünkü. . .


AVRUPA BİRLİĞİ’NİN EĞİTİM POLİTİKALARIVE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ’NİN UYUMUYrd. Doç. Dr. Cem TOPSAKALBu bölümde, Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda önemli aşama kaydedenTürkiye’nin, adaylık ve üyelik sürecinde Avrupa Birliği eğitim politikalarınauyum sorunu üzerinde durulacaktır.Avrupa Birliği’nin GelişimiAvrupa Birliği’ni ‘ekonomik, sosyo-kültürel ve politik amaçları olan, buamaçlara ulaşmada yetkili organlarıyla politikalar üreten, dünya üzerinde eşineender rastlanılan çok boyutlu bütünleşme, entegrasyon hareketi, uluslarüstübir organizasyon’ olarak tanımlamak mümkündür.Ekonomik/politik nedenleri ve düşünsel temelleri sonucunda bir projesayılan Avrupa Birliği, II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da gerçekleşmeyebaşlamıştır. Altı üye ile (Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg)18 Nisan 1951 tarihinde Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, 25Mart 1957’de Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğuolarak kurulmuştur. Birlik, 1973 yılında İngiltere, Danimarka ve İrlanda,1981’de Yunanistan, 1986’da İspanya ve Portekiz, 1995’de İsveç, Finlandiyave Avusturya, en son 2004 yılında yeni katılacak Çek Cumhuriyeti, Macaristan,Polonya, Slovakya Cumhuriyeti, Slovenya, Estonya, Letonya, Litvanya,Güney Kıbrıs ve Malta, üç aday ülke Romanya, Bulgaristan ve Türkiye iledünya devi görünümü oluşturmaktadır. Avrupa Birliği ayrıca EFTA ülkeleri adıverilen Norveç, İzlanda ve Liechtenstein ile sıkı bir işbirliği içindedir.Türkiye Avrupa Birliği İlişkileriTürkiye Avrupa Ekonomik Topluluğu’na 31 Temmuz 1959 tarihindebaşvurmuş, AET ile 12 Eylül 1963’te Ankara Antlaşması imzalanmış, 1 Ocak1973’te Katma Protokol uygulamaya konulmuş, 6 Mart 1995 tarihli OrtaklıkKonseyi Belgelerinin 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmesi sonucundagümrük birliği kurulmuştur. AB’nin genişleme sürecinde yer alma girişimleriniyoğunlaştıran Türkiye, 10-11 Aralık 1999 tarihinde gerçekleştirilen Helsinki


110 ÖĞRETMENİN DÜNYASIZirvesinde, diğer aday ülkelerle eşit şartlarda AB’ye aday ülke olarak kabuledilmiştir. Helsinki Zirvesi Sonuç Belgesinde Türkiye için Katılım Öncesi Stratejinintemel uygulama aracı olan bir Katılım Ortaklığı Belgesi, AB Komisyonuncahazırlanmıştır. 8 Kasım 2000 tarihli Belgede Türkiye’nin demokrasi,makroekonomik istikrar, sanayi sektöründe yeniden yapılanma, nükleer güvenlikve AB müktesebatına uyum konularında kesin hükümler yer almıştır.Bu bağlamda Belge, 22 Haziran 1993 tarihli Kopenhag Kriterlerine (siyasî veekonomik) uyum için yapılması gerekenleri, AB müktesebatına uyum yükümlülüklerini,sağlanması gereken malî yardımları ve üyelik için gerekli kısa veorta vadeli öncelikleri kapsamaktadır.Katılım Ortaklığı Belgesinin Türkiye’ye teslim edilmesinden sonra, buBelgeye paralel ve bu Belgeyi tamamlayıcı nitelikte 24 Mart 2001 tarihindeUlusal Program hazırlanmıştır. Kapsamlı bir şekilde hazırlanan ve 738 sayfadanoluşan AB’nin müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programı“giriş, siyasî kriterler, ekonomik kriterler, üyelik yükümlülüklerini üstlenebilmeyeteneği, müktesebatın uygulanmasına yönelik idarî kapasite, reformlarınmalî açıdan global değerlendirilmesi ve AB müktesebatı” bölümlerindenoluşmaktadır. Türkiye, Aralık 2004’te, üyelik müzakerelerin başlamasıiçin çaba harcamaktadır.Avrupa Birliği’nin Eğitim PolitikalarıAvrupa Birliği’nin birçok politikası bulunmaktadır. Ekonomi, para, rekabet,ortak ticaret, ortak tarım, ulaştırma, sanayi, vergi, çevre, tüketici, sosyalgüvenlik, enerji, teknolojik araştırma ve geliştirme, balıkçılık, eğitim ve kültürpolitikası, belli başlı politikalardandır.Eğitim politikalarını şu şekilde sınıflamak mümkündür: Eğitim ve öğretimsistemlerinin 2010 yılına kadar amaçlarının belirlenmesi, eğitimci, öğretmenöğrencive gençlerin hareketliliği, diploma ve meslekî becerilerin/kalifikasyonlarıntanınması, Birlik dillerinin öğretimi ve öğrenimi, eğitim ve öğretim sistemlerininkalitesinin arttırılması, Avrupa Birliği eğitim programları, yaşamboyuöğrenme, istihdam ve eğitim, bilgi-iletişim teknolojileri ve eğitim, eğitim ve öğretimdeişbirliği, Avrupa Birliği kimliği/vatandaşlığı ve eğitimi politikaları.Şimdi en temel olarak kabul edilen eğitim politikalarından, eğitim veöğretim sistemlerinin amaçları/eğitim plânlaması, Avrupa Birliği eğitim programlarıve eğitimde kalite üzerinde durulacaktır.


AB EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ 111Eğitim ve Öğretim Sistemlerinin Amaçları/ Eğitim PlânlamasıAvrupa Birliği eğitim politikalarından biri eğitim ve öğretim sistemlerinin2010 yılına kadar amaçlarının belirlenmesidir. Buna göre; stratejik amaç vealt boyutlarıyla üç kesin amaç eğitim plânlamasının içinde yer almıştır.Stratejik amaç, Avrupa Birliği’nin dünyada daha fazla ve daha iyi işlerve çok daha güçlü sosyal uzlaşmalı, istikrarlı ekonomik gelişmeye sahip enfazla rekabetçi, dinamik bilgi temelli ekonomi olmasını sağlamlaştırmaktır.Üç kesin amaç ise şöyle belirlenmiştir:1- Avrupa Birliği’nde eğitim ve öğretim sistemlerinin kalite ve etkililiğiniarttırma/geliştirme. Bu; öğretmen ve eğitmenlerin hizmet öncesi ve hizmetiçieğitim ve öğretiminin sağlanması, bilgi toplumu için amaca uygun becerilerintanımlanması ve geliştirilmesi, herkes için bilgi ve iletişim teknolojilerine girişinsağlanması, bilimsel ve teknik çalışmaların /araştırmaların arttırılması veiyileştirilmesi yollarıyla olacaktır.2- Eğitim ve öğretim sistemlerinin bütününe girişin kolaylaştırılması. Amaç,bir yaşamboyu öğrenme dünyasını benimseyen eğitim ve öğretim sistemini oluşturmaktır.Böylece, eğitim ve öğretim sistemine genç insanların ve yetişkinlerinçekilmesi, öğrenmeyi sürdürmenin teşvik edilmesi söz konusu olabilecektir.3- Eğitim ve öğretim sisteminin geniş dünyaya açıklığı. Bu amaca çalışmayaşamı ve araştırmalarla bağların/linklerin güçlendirilmesi, yabancı dileğitiminin geliştirilmesi/iyileştirilmesi, hareketlilik ve değişimin arttırılması,ilgili diploma ve kalifikasyonların tanınması ve sistemlerin akreditasyonu gibialanlarda Avrupa işbirliğinin güçlendirilmesi ile ulaşılabilecektir.Avrupa Birliği Eğitim ProgramlarıAvrupa Birliği'nde Birliğin çeşitli hedeflerinin hayata geçirilebilmesi için,Topluluk bütçesinden yapılan malî katkılara hukukî bir çerçeve oluşturulması a-macıyla Topluluk programları oluşturulmuştur. Bu programlar Avrupa Birliği ÜyeÜlkeleri arasında işbirliğini geliştirerek Avrupalılık bilincinin, yenilikçilik ve girişimcilikanlayışının yerleşmesini desteklemektedir. Kültür, çevre, bilim ve teknolojigibi çeşitli alanları kapsayan programlardan biri de eğitim programlarıdır.Avrupa Birliği'nde günümüzde uygulanan eğitim programları dört anabaşlık altında toplanabilir: 1-Socrates II, 2-Leonardo da Vinci II, 3- Youth(Gençlik) ve 4-Tempus.


112 ÖĞRETMENİN DÜNYASIKapsadıkları konu/alan açısından bakıldığında, Socrates II programı o-kulöncesi eğitimden yükseköğretime kadar yapılan eğitimi ve yetişkin eğitiminiiçine almaktadır. Leonardo da Vinci II programı meslekî eğitim içeriklidir.Gençlik programı gençlerin ve genç yaştaki çalışanların ihtiyaçlarını karşılamayayöneliktir. Tempus ise, Merkezî ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile yükseköğretimdeişbirliğini öngörmektedir. Avrupa Birliği Eğitim Programları ve EylemAlanları bir tablo halinde sunulabilir:Tablo 1: Avrupa Birliği Eğitim Programları ve Eylem Alanları1- Socrates II 2- Leonardo da Vinci II 3- Youth (Gençlik) 4-TempusComenius,Erasmus,Grundtvig,Lingua,Minerva,İzleme ve Yenilikçilik,Ortak Eylemler,Eşlik Edici Önlemler.Hareketlilik,Pilot Projeler,Yabancı Dil Bilgisinin Geliştirilmesi,Uluslararası Ağlar,Referans Kaynakları.Avrupa İçin Gençlik,Avrupa Gönüllü Hizmeti,Gençlik Girişimleri,Ortak Faaliyetler,Destek Önlemleri.a. Socrates II ProgramıAvrupa Birliği’nin eğitim alanındaki eylem programlarından biri olanSocrates programının ikinci aşaması 1 Ocak 2000- 31 Aralık 2006 yılları dönemiiçin uygulamaya konulmuştur. Socrates II’nin genel olarak resmî veresmî olmayan eğitim temelli yaşamboyu öğrenmenin teşvikine, eğitim veöğretimde Avrupa boyutunun gelişimi içinde Avrupa bilincinin yükseltilmesinekatkı sağlayacağı, aktif vatandaşlığı besleyerek ve istihdamı arttıracak bilgi,beceri ve yeterliliklerin oluşumunu destekleyeceği beklenmektedir.Socrates II Programı’nın amaçları şu şekilde belirlenmiştir:a) Eğitimin her düzeyinde Avrupa boyutunun güçlendirilmesi, eğitiminbütün alanlarında fırsat eşitliğinin arttırılması, Avrupa’da geniş uluslararasıeğitimsel kaynaklara erişimin kolaylaştırılması.b) Avrupa Birliği dilleri bilgisinin niceliksel ve niteliksel gelişiminin arttırılması,bunun özellikle en az kullanılan ve öğretilen dillere yönelik olması,eğitimin kültürlerarası boyutunun yükseltilmesi ve Avrupa Birliği insanları a-rasında daha fazla karşılıklı anlayışın ve dayanışmanın sağlanması.c) Eğitim alanında işbirliği ve hareketliliğin teşvik edilmesi, özellikle: e-ğitim kurumları arasında karşılıklı değişimin cesaretlendirilmesi, açık ve uzak-


AB EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ 113tan eğitim/ öğrenimin arttırılması, diploma ve öğrenim dönemlerinin karşılıklıtanınmasında iyileşmelerin teşvik edilmesi, bilgi değişiminin geliştirilmesi vebu konularda engellerin ortadan kaldırılmasına destek verilmesi,.d) Eğitim uygulamaları ve materyallerin geliştirilmesinde yenilikçi yaklaşımlarınve yeni teknolojinin kullanımının desteklenmesi ve eğitim alanındaortak politik ilgi alanlarının saptanması.Socrates II Programı’nın eylem alanları şunlardır: Okul eğitimine yönelik Comenius, Yüksek eğitime yönelik Erasmus, Erişkinlerin eğitimine ve diğer eğitim yöntemlerine yönelik Grundtvig, Avrupa dilleri eğitimine ve öğretimine yönelik Lingua, Açık ve uzaktan öğrenim ile eğitim alanındaki bilgi ve iletişim teknolojilerineyönelik Minerva, Eğitim sistem ve politikalarının izlenmesine ve bu alandaki yenilikçiliğeyönelik İzleme ve Yenilikçilik, Diğer Avrupa programları ile ortak eylemler gerçekleştirmeye yönelikOrtak Eylemler, Eşlik Edici Önlemler.Aşağıda eylem alanları hakkında kısaca şu bilgileri vermek mümkündür.Comenius: Burada ana okulundan teknik ve meslekî eğitimi kapsayanilk ve orta dereceli okul eğitimine odaklanılır.Comenius eyleminin üç temel amacı bulunmaktadır: 1) Okul eğitimininkalitesinin yükseltilmesi ve okul eğitiminin Avrupa boyutunun güçlendirilmesi,özellikle okullar arasında uluslararası işbirliğinin teşvik edilmesi, 2) Okul eğitimsektöründe doğrudan yer alan personelin meslekî gelişimlerini iyileştirmek içinkatkıda bulunulması, 3) Kültürler arası bilincin ve dil öğreniminin arttırılmasıdır.Comenius programında okul ortaklıkları, okullardaki eğitim personelineyönelik eğitim ve Comenius ağları adlı üç temel faaliyet alanı bulunmaktadır.Erasmus eylemi, yükseköğretim Avrupa boyutunun güçlendirilmesi vekalitesinin arttırılması, üniversiteler arasında uluslararası işbirliğinin teşvikedilmesi, yükseköğretimde Avrupa hareketliliğinin desteklenmesi, Topluluk


114 ÖĞRETMENİN DÜNYASIboyunca çalışma ve niteliklerin akademik tanınması ve şeffaflığın geliştirilmesinielde etmeye çalışmaktadır.Erasmus’ta üç eylem alanı bulunmaktadır: Avrupa üniversitelerarası işbirliği,öğrencilerin ve üniversite öğretmenlerinin hareketliliği ve tematik ağlar.Okul eğitimi ve yükseköğretim programlarını tamamlayan Grundtvigeylemi ile, yaşamboyu öğrenmenin Avrupa boyutunun cesaretlendirmesi, u-luslararası işbirliği yoluyla katkı sağlanması, diğer eğitimsel etkinliklerin kalitesive erişilebilirliği, kullanırlılığı, yeniliklerin ve dil öğreniminin arttırılmasıamaçlanmaktadır. Eylemin hedef kitlesini eğitim görmek isteyen insanlar/yetişkinler oluşturmaktadır. Bu etkinliklerle yetişkinler, toplumda aktif rol oynayabilecek,kapasitelerini zenginleştirebileceklerdir. Ayrıca bu etkinliklerin,istihdamı ve kültürlerarası farkındalığı artıracağı beklenmektedir.Lingua eylem alanı önceki üç alt programı tamamlar niteliktedir. Dil öğrenimininteşviki ve araç ve materyallerin geliştirilmesi adlı iki faaliyet alanı bulunur.Burada amaç, dil öğrenimine ilişkin etkinlikleri desteklemektir. Bu kapsamdaprogram, Topluluk içindeki dilsel çeşitliliği destekleme, dil öğrenim veöğretiminin niteliğini geliştirme ve bireysel ihtiyaçlara denk düşecek yaşamboyudil öğrenimine erişimi kolaylaştırmaktadır. Ayrıca bunlar gerçekleştirilirken,dil öğretiminde yer alanlar ile bütün eğitim sektörlerinde dil öğretimipolitikalarından sorumlu olanlar arasında uluslararası ilişkilerin yoğunlaştırılmasınaözel önem verilecektir. Böylece Lingua, programın diğer alanları içindeyer alan dil öğrenimini destekleyen önlemleri tamamlayıcı ve zenginleştiricibir nitelik taşımaktadır.Minerva eylem alanının amacı, açık ve uzaktan öğretim ile eğitim alanındakibilgi ve iletişim teknolojilerinin ve çoklu ortamın kullanımına ilişkinönlemleri desteklemektir. Bu önlemlerin üç temel amacı bulunmaktadır:1- Öğretmenler, öğrenciler ve karar organları arasında ve kamuoyundaaçık ve uzaktan eğitim ile bilgi ve iletişim teknolojilerinin, eğitimsel amaçlarlakullanılan araç ve yöntemlerin, eleştirel ve sorumlu kullanımının eğitimdekietkilerinin anlaşılabilmesi.2- Teknoloji ve çoklu ortam temelli eğitim ürün ve hizmetlerin geliştirilmesindepedagojik boyutun göz önünde bulundurulmasının sağlanması.


AB EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ 1153- Özellikle uluslararası bilgi, deneyim ve başarılı uygulamaların karşılıklıdeğişimi ile elde edilen sonuçlara, geliştirilmiş yöntem ve eğitimsel kaynaklaraerişimin teşvik edilmesidir.İzleme ve Yenilikçilik eylem alanında, eğitim sistemlerinin niteliğinin veşeffaflığının artırılmasına, Avrupa’da eğitimsel yenilenme sürecine bilgi ve deneyimaktarımı, başarılı uygulamaların saptanması, bu alandaki sistem ve politikaların karşılaştırmalıanalizleri ve Avrupa Konseyi'nce belirlenecek ortak eğitsel politika alanlarındakikonuların analizi ve tartışılması yoluyla, katkıda bulunmayı amaçlar.İki eylemden oluşmaktadır: Eylem 1: Eğitim sistemlerinin, politikalarınınve yeniliklerin izlenmesi, Eylem 2: Yeni ihtiyaçlara yönelik yenilikçi girişimler.Ortak Eylemler: Topluluk desteği Socrates II Programı kapsamında, bilgiAvrupa’sının yaratılmasını amaçlayan Leonardo Da Vinci ve Youth for Europe gibidiğer programlarla ortak eylemler için de sağlanabilir. Bu ortak eylemler, programlarınherhangi biri tarafından içerilmeyen, seçilmiş konu ve temalarda, diğer programlarınkomitelerinin kararıyla ve ortak öneri çağrılarıyla duyurulacaktır. SocratesII, Leonardo ve Youth for Europe Programlarıyla ilgili kesimlerin, aralarındaki bölgeselve yerel ilişkilerin desteklenmesi için uygun önlemler alınacaktır.Eşlik Edici Önlemler: Programın amaçlarına yönelik olan, ancak diğereylemler altında desteklenemeyecek olan girişimler de Topluluk desteği alabilir.Programa Katılabilen Ülkeler: Programa, 15 Avrupa Birliği ülkesi, AvrupaEkonomik Alanı ülkeleri olan Norveç, İzlanda ve Liechtenstein, 10 merkezîve doğu Avrupa ülkeleri, Güney Kıbrıs, Malta ve Türkiye katılabilir.Programa Proje Sunabilen Kurum ve Kuruluşlar: Programa oldukça genişbir kitlenin proje sunabildiği görülmektedir. Programa, öğrenciler, öğrenimgörenler, eğitim personelleri, programa katılan ülkelerin belirlediği eğitimkurumları, yerel, bölgesel ve ulusal düzeydeki eğitim sistem ve politikalarındansorumlu kişiler ve kurumlar, yerel ve bölgesel kuruluşlar, öğrenci, öğrenimgörenler, öğretmen ve anne-baba dernekleri, sosyal ortaklar, sendikalar,eğitim araştırma merkezleri, şirketler ve konsorsiyumlar, meslek örgütleri,sanayi ve ticaret odaları projelerle katılabilir.Programa başvuru işlemi Socrates II eylemlerinin çeşidine göre değişir.Programın bütçesi 1.850 milyon Euro olarak belirlenmiştir. Programın projeleresağladığı malî destek, projenin ait olduğu eyleme, proje tipine ve niteliklerinegöre değişmektedir.


116 ÖĞRETMENİN DÜNYASIb. Leonardo Da Vinci II ProgramıLeonardo Da Vinci (Meslekî Eğitim) Programı 6 Aralık 1994 tarihli Konseykararıyla kabul edilmiş olup, 1995-1999 tarihleri arasında uygulanmıştır.1999 yılı sonu itibariyle uzatılması uygun bulunan bu Program, 1 Ocak 2000-31 Aralık 2006 tarihleri arası yürürlüktedir. Programın Hareketlilik, Pilot Projeler,Yabancı Dil Bilgisinin Geliştirilmesi, Uluslararası Ağlar ve Referans Kaynaklarıgibi faaliyet alanları bulunmaktadır.Program, eğitim ve meslekî eğitim alanında bir Avrupa işbirliği sahasıgeliştirerek, bir bilgi Avrupası’nın kurulmasına katkıda bulunmak amacındadır.Bu amaca ek olarak Üye Devletlerin yaşamboyu öğrenme politikalarını, aktifvatandaşlık ve istihdama yardım edebilecek bilgi, beceri ve yeteneklerin geliştirilmesinidesteklemektedir.Bu program temel olarak meslekî eğitim alanında uluslararası işbirliğiyoluyla, meslekî eğitim sistemleri ve uygulamalarında kaliteyi, yenileşmeyi veAvrupa boyutunu geliştirmeyi amaçlamaktadır.Genel amaca paralel olarak Programın alt amaçları şunlardır: Tüm düzeylerde başlangıç meslek eğitiminde insanların, özelliklegenç insanların becerilerini ve yeteneklerinin iyileştirilmesi. Bu amaç, istihdamedilebilirliği teşvik etmeye ve meslekî entegrasyon ve yeniden entegrasyonukolaylaştırmaya yönelik olarak, iş bağlantılı meslekî eğitim ve çıraklıkyoluyla gerçekleştirilebilir. Özellikle teknolojik ve örgütsel değişimi sağlamlaştırmak için, uyarlanabilirliğiarttırmaya ve geliştirmeye yönelik olarak, sürekli meslekî eğitimin veyaşamboyu beceri ve yetenekler kazanılmasının kalitesini ve bunlara erişimingeliştirilmesi. Rekabet gücünü ve girişimciliği ayrıca yeni istihdam olanaklarını geliştirmeyeyönelik olarak, meslekî eğitimin yenileşme sürecine katkısının arttırılmasıve kuvvetlendirilmesi. Bu çerçevede, üniversiteler dahil meslekî eğitimkurumları ve işletmeler, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler arasında işbirliğigüçlendirilecektir.Programa Katılabilen Ülkeler: Avrupa Ekonomik Sahası Anlaşmasındatesis edilen şartlara uygun şekilde Avrupa Serbest Ticaret Birliği /Avrupa E-konomik Alanı Ülkeleri, Avrupa anlaşmalarında, katma protokollerde ve ilgiliOrtaklık Konseyleri'nin kararlarında tesis edilen şartlara uygun şekilde orta ve


AB EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ 117doğu Avrupalı ortak ülkeler, bu ülke ile kararlaştırılacak prosedürlere uygunşekilde ek ödenekler ile finanse edilmek üzere, Avrupa Ekonomik Alanı Ülkeleriile aynı koşullarda Kıbrıs, Antlaşma'ya uygun şekilde ek ödenekler ile finanseedilmek üzere, Malta ve Türkiye.Programa Erişim: Programa erişim, meslekî eğitimle ilgili tüm resmîve/ ya da özel organ ve kurumlara açık olacaktır.Programın Proje Seçim Prosedürleri: Teklif davetleri çerçevesinde projecilertarafından sunulan teklifler, A, B ve C olarak adlandırılan üç tip prosedürdenbirine göre seçilecektir.Bu programın 2000-2006 döneminde uygulanması için malî referans miktarı1.150 milyon EURO olacaktır. Yıllık ödenekler, malî perspektifin sınırları içindebütçe makamı tarafından onaylanacaktır.c. Youth (Gençlik) ProgramıYouth for Europe (Avrupa İçin Gençlik) Programı 14 Mart 1995’te 1995-1999 yılları için kabul edilmiştir. Program, 1 Ocak 2000-31 Aralık 2006 tarihlerinikapsayan yedi yıllık dönem için Youth (Gençlik) adıyla yenilenmiştir. Program;Avrupa İçin Gençlik, Avrupa Gönüllü Hizmeti, Gençlik Girişimleri, OrtakFaaliyetler ve Destek Önlemleri alt program ve eylemlerinden oluşmaktadır.Gençlik Programı, hedef gruplar, amaçlar, programın yapısı, faaliyet alanları,programın yürütülmesi, genel prosedür ve katılımcı ülkeler konularından oluşur.Program, gençlik çalışmalarını kapsayan, prensip olarak 15-25 yaş arası gençinsanları amaçlamaktadır. Program altındaki etkinliklere girişte, ayırımcılık olmaksızınbütün genç insanların bunlardan yararlanmasına özen gösterilmektedir.Program, özellikle fiziksel hareketlilik yoluyla genç insanların, resmî olmayaneğitim plânların desteği içinde, bir Avrupa eğitim alanının yaratılmasınateşvik edilmesidir. Programın başlıca amaçları şunlardır: Gençlerin gelecek gelişimlerine hizmet eden bilgi, beceri ve yeteneklerikazanmalarının sağlanması, Genç insanların uluslararası karşılıklı değişimi içinde, Avrupa’nın inşasıiçin aktif katkının sağlanması, Gençlerin topluluk yaşamına entegre olmaları ve sorumlu vatandaşdurumuna gelmeleri,


118 ÖĞRETMENİN DÜNYASI Avrupa değerlerini resmî olmayan eğitimle tanımaları ve toplumdaaktif bir rol oynamaları amacıyla genç insanların, öncelik, girişim ve yaratıcılıklarınınteşviki, İnsan haklarına saygı, ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla savaşmayayönelik mücadelenin arttırılmasının desteklenmesi, Gençlik alanında işbirliğinin kuvvetlendirilmesi.Program, diğer programlara katılabilen ülkelere açıktır.d. TempusMerkezî ve Doğu Avrupa Ülkeleri, eski Sovyetler Birliği’ne mensup ülkelerile Moğolistan için özel olarak düzenlenen yükseköğretimde işbirliğine yönelikeğitim programıdır.Eğitimde KaliteAvrupa Birliği’nde eğitim ve öğretimin kalitesi üzerinde durularak çeşitliçalışmalar yapılmaktadır. Amsterdam Antlaşması’nın 149. maddesinde Topluluğuneğitime katkısı görevleri içinde ‘eğitimin kalitesinin arttırılması’ sayılmıştır.Eğitimde kalite politikasında, bir bütün olarak okul eğitiminin kalitesi incelenmekte,özel olarak yükseköğretiminin kalitesi ele alınmaktadır. Eğitimdekalite konusunda tüm eğitim sistemi için işbirliği öngörülmektedir.Avrupa Birliği’nde okulların etkili kılınması, kalite güvencesinin sağlanmasıve bu konuda işbirliği yapılması çalışmaları sonucunda, Avrupa Birliğiüye ve aday ülkelerini kapsayan okul eğitiminin kalitesini araştıran geniş birçalışma yapılmış ve raporlaştırılmıştır.Rapor, özellikle kalite ile ilgili 16 ölçüt tanımlamaktadır:-elde etme düzeyi (matematikte, okuma, fen, yabancı diller, “öğrenmeyiöğrenme”, bilgi ve iletişim teknolojisi ve yurttaşlık bilgisi),-başarı ve geçiş (okulda kayıp oranı, ortaöğretim ikinci kademeyi tamamlamave yükseköğretime katılma),-okul eğitimini izleme/ eğitimin denetlenmesi (anne-baba/aile katılımı,okul eğitiminin yönetimi ve değerlendirilmesi),-kaynak ve yapı (öğrenci başına eğitim masrafı, öğretmenlerin eğitim veöğretimi, öğrenci başına bilgisayar sayısı ve okulöncesi eğitime katılma oranı).Konu bir tablo halinde gösterilebilir:


AB EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ 119Tablo 2: Okul Eğitiminin Kalitesi Üzerine On Altı Kalite BelirleyicileriMatematikElde Etme ÜzerineBelirleyicilerBaşarı veGeçişOkumaBilim/FenBilgi İletişim TeknolojileriYabancı DillerÖğrenmeyi ÖğrenmeVatandaşlıkOkulu Bırakma/Terk etme OranıOrtaöğretimin TamamlanmasıYükseköğretimde Eğitime KatılmaOkul Eğitimini İzleme/Eğitimin DenetlenmesiÜzerine BelirleyicilerOkul Eğitimini Değerlendirme ve YönetmeAile KatılımıKaynak ve YapılarÜzerine BelirleyicilerÖğretmenlerin Eğitimi ve ÖğretimiOkulöncesi Eğitime KatılımÖğrenci Başına Bilgisayar SayısıÖğrenci Başına Eğitim MasrafıGeniş bir bilgi içeren ve Avrupa okulları ile ilgili mevcut durumu gösterenon altı kalite belirleyicileri şu şekilde sunulmaktadır:Elde Etme alanında yedi belirleyici bulunmaktadır. Bu belirleyiciler Avrupaülkelerinin günümüzde ve gelecekteki durumları için önem taşımaktadırlar. Matematik,okuma ve fen belirleyicileri şu anda Avrupa Birliği üyeleri ve diğer ülkelerdebulunmaktadır. Öğrenmeyi öğrenme belirleyicisi daha çok çalışma gerektirdiğindendaha az yer almaktadır. Bu belirleyicinin tahmin edilemeyen sosyalve ekonomik gelecek için önem taşıdığı belirtilebilir. Vatandaşlık belirleyicisikonusunda da daha az bilgi bulunmaktadır. Yabancı dil belirleyicisinin biraz dahageliştirilmesi gerekmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojileri konusunda az mik-


120 ÖĞRETMENİN DÜNYASItarda veri bulunmaktadır, ancak ileride belirleyici faktör olacağını söylemekyanlış olmayacaktır.Başarı ve Geçiş alanında birbirleriyle ilgili, yüksek derecede öneme sahipüç belirleyici bulunmaktadır.Okul Eğitimini İzleme/ Eğitimin Denetlenmesi’nde iki belirleyici, okulgelişiminde aktif rol oynayan kişiler olan okul müdürleri, öğretmenler, öğrencilerve aileler ile ilgilidir.Kaynak ve Yapılar’da dört belirleyici, okul performansını ve başarıyı belirleyenanahtar alt yapılardır.Eğitimde kalite ile ilgili şunlar belirtilebilir: Avrupa Birliği’nde eğitimdekalitenin geliştirilmesi yönünde ciddî çalışmalar yapılmaktadır. Okulların dahaetkili olması, okulöncesinden yükseköğretime ve yaygın eğitime kadar tümeğitim sisteminde kalitenin olması, belirli standartların bulunması amaçlanmaktadır.Okul eğitiminin kalitesi hakkında ‘Okul Eğitiminin Kalitesi ÜzerineAvrupa Raporu: 16 Kalite Göstergesi’ adlı kapsamlı, geniş rapor hazırlanmışve rapor tüm Üye ve Aday Ülkelerin incelemesine sunulmuştur. Günümüzdeeğitimde kalite çalışmaları devam etmektedir.Avrupa Birliği hakkında internet ortamında oldukça zengin iki siteyi belirtmekteyarar görülmektedir. Bunlar: Avrupa Birliği’nin kendi resmî internet sitesi(www.europe.eu.int) ve Avrupa Birliği’nin Türkiye temsilcisi olan Avrupa KomisyonuTürkiye Temsilciliği’nin internet sitesi (www.deltur.cec.eu.int)’tir. Her iki sitede AvrupaBirliği ile ilgili genel ve özel bilgileri ayrıntılı olarak bulmak mümkündür.Avrupa Birliği’nin eğitim politikalarından sonra, aday ülke olan Türkiye’ninbu politikalara uyumu sorununa geçilebilir.Avrupa Birliği Eğitim Politikalarına Türk EğitimSistemi’nin UyumuÜyeliği muhtemel gözüken Türkiye’nin Avrupa Birliği eğitim politikalarıylauyumu/ bütünleşmiş durumu nasıl olabilir? Bu soruya şu şekilde cevap verilebilir:57. Hükümet zamanında hazırlanan ‘Türkiye Ulusal Programı’nda, eğitim,staj ve gençlik konularında, var olan durum ortaya konularak uyum çalışmalarıkısa ve orta vadeli olarak plânlanmıştır.Örgütsel düzenleme açısından Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde DanışmaKurulu, Yürütme Kurulu, Avrupa Birliği Eğitimini Araştırma-Geliştirme Kurulu,


AB EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ 121Devlet Plânlama Teşkilatı içinde Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik ProgramlarıDairesi Başkanlığı (Ulusal Ajans), birçok üniversitede Erasmus Ofisi kurulmuştur.Bu kurum ve kuruluşlar arasında işbirliğinin güçlenmesi gerekmektedir.Avrupa Birliği eğitim politikalarından biri olan, eğitim ve öğretim sistemlerinin2010 yılına kadar amaçlarının belirlenmesine yönelik olarak; Millî Eğitim Bakanlığı’nın2001-2005 yılları arasını kapsayan Çalışma Programı’nda, bu amaçlarınkısmen yer alması söz konusu olmakla birlikte, bu amaçlara ve alt boyutlarınayönelik çalışmalar yapılması zorunlu görülmektedir.Bir başka önemli politika olan Avrupa Birliği eğitim programları konusunda,Türk Eğitim Sistemi’nde okullarımızın, eğitimle ilgili kurum ve kuruluşların,eğitim yöneticilerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin, meslekî eğitimle ilgiliolanların, gençlerin programlar konusunda bilgi edinerek/ yeterince aydınlanarakprojeler ya da başvuru sonucunda programlardan yararlanması, AvrupaBirliği tarafından programlara ayrılan bütçeden malî destek almalarımümkündür (hazırlıklar son aşamadadır). Devlet Plânlama Teşkilatı AvrupaBirliği Eğitim ve Gençlik Programları Dairesi Başkanlığı (= Ulusal Ajans) (DPT,2003)’nın tanıtım toplantıları ve çalışmaları sürmektedir (özellikle Socrates IIProgramı için). AB eğitim programlarına katılım ile Türk Eğitim Sistemi’ne birAvrupa boyutunun kazandırılması söz konusu olacaktır.Bir diğer politika eğitimde kalite konusudur. Avrupa Birliği’nde eğitimve öğretim sistemlerinin kalitesinin arttırılması çalışmaları yapılmaktadır. Okuleğitiminin kalitesi üzerine on altı kalite belirleyicisi saptanmıştır. Bir çok altboyuttan oluşan ve geliştirilebilecek olan bu kalite göstergeleri ile eğitim/öğretimsistemlerin kaliteleri belirlenmeye çalışılmakta/ ölçülmekte vebelirli standartlar getirilmektedir. Bu çalışmanın Türkiye’de uygulanan toplamkalite çalışmalarına destek olacağı/ katkı sağlayacağı belirtilebilir.Bu politikalarla birlikte, eğitimci, öğretmen-öğrenci ve gençlerin hareketliliği,diploma ve meslekî kalifikasyonların tanınması, Birlik dillerinin öğretimi ve öğrenimi,yaşamboyu öğrenme, istihdam ve eğitim, bilgi-iletişim teknolojileri ve eğitim,eğitim ve öğretimde işbirliği, Avrupa Birliği kimliği/ vatandaşlığı ve eğitimipolitikalarında da çalışmalar yapılması/ çalışmalara devam edilmesi zorunludur.Bu politikalara ek olarak Türkiye, günümüzde Avrupa Birliği’nin Avrupa AkdenizÜlkeleri İşbirliği Programı çerçevesinde “Temel Eğitimin Desteklenmesi”, “Meslekîve Teknik Eğitim Kurumlarının Modernizasyonu” ve “Türkiye’de Meslekî Eğitimve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi” adlı üç projeye katılmaktadır.


122 ÖĞRETMENİN DÜNYASI(1) Temel Eğitimin Desteklenmesi ProjesiTürkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Komisyonu tarafından 8 Şubat 2000 tarihindeimzalanan ve 11 Eylül 2002 tarihinde başlanan 5 yıl süreli projedir.Toplam maliyeti ise 100.000.000 Euro olarak belirlenmiştir.Projenin amacı, yoksulluğu azaltma doğrultusunda eğitim seviyesiniarttırarak en dezavantajlı kırsal, şehirsel ve gecekondu bölgelerinde oturannüfusun yaşam koşullarını geliştirmektir. Proje halen temel eğitimin dışındakalan çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin kapsama alınmasını desteklemektedir.Öncelikle kadınlar ve kızlar olmak üzere örgün ve yaygın eğitimin ortalamaseviyesini artırmak hedeflenmektedir. Bu amaç, özellikle İstanbul, Antalya,Bursa, Mersin ve Adana’nın dezavantajlı şehir ve gecekondu bölgelerinde,seçilen iller başta olmak üzere tüm ülkeye uygulanacaktır.Projenin; eğitim kalitesi, öğretmen eğitimi, yaygın eğitim, iletişim, yönetimve organizasyon olmak üzere beş eylem alanı bulunmaktadır.Projenin plânına göre, amaca ulaşmak için 3 aşama belirlenmiştir. Projenin/programın birinci bölümünde, öğretmenler için hizmet öncesi ve hizmetiçisürekli eğitimin sağlanması yer almaktadır. Bu amaçla yapımına başlanmış olanve öğretmenlere hizmet öncesi ve hizmetiçi eğitim verecek olan Millî EğitimAkademisi tamamlanıp donatılacak ve mevcut 14 ildeki hizmetiçi eğitim merkezleri(Aksaray, Amasya, Balıkesir, Çanakkale, Hatay, Kırklareli, Kırşehir, Manisa,Muğla, Tokat,Van, Yalova) güçlendirilerek, eğitimin illere yayılması sağlanacaktır.İkinci bölümde, program çerçevesinde seçilen (Adıyaman, Ağrı, Sakarya,Ardahan, Bayburt, Diyarbakır, Erzurum, Kars, Muş, Şanlıurfa ve Siirt)illerinde temel eğitim reformunun öngördüğü faaliyetlere (okulöncesi ve ilköğretimekatılma oranının ve kalitesinin yükseltilmesi, çok amaçlı eğitim merkezlerininiyileştirilmesi gibi) destek sağlanacaktır. Programın üçüncü bölümünü,en yoğun göç alan beş ilde (İstanbul, Antalya, Adana, Bursa, Mersin) eğitimsisteminin dışında kalan çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin temel eğitimdenyararlanmaları ve gecekondu alanlarının eğitim olanaklarına erişiminin artırılmasıkonuları oluşturmaktadır.(2) Türkiye’de Meslekî Eğitim ve Öğretim Sisteminin GüçlendirilmesiProjesiAvrupa Birliği Akdeniz Ülkeleri İşbirliği Programı’ndan sağlanan bağış ileyürütülen Proje’nin finansman anlaşması 19.01.2000 tarihinde Avrupa Ko-


AB EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ 123misyonu’nca, 04.07.2001 tarihinde de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından imzalanmıştır.Projenin süresi 5 yıl, toplam maliyeti ise 58.190.000 Euro olarakbelirlenmiştir. Proje maliyetinin 51.000.000 Euro’luk kısmını Avrupa Birliği,7.190.000’lık kısmını ise Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti karşılayacaktır.Projenin amaçları, özel sektörün talepleri ve katılımı doğrultusunda,Türkiye’deki meslekî eğitim ve öğretimin etkinliklerini ve kalitesini artırarakTürk girişimcileri arasında rekabeti artırmak ve onları Avrupa Birliği ile ortakpazara hazırlamaktır. Program, meslekî eğitim ve öğretim ile özel sektörüntalep ettiği nitelikli insangücü arasındaki koordinasyonu sağlayarak, aradakiboşluğu kapatmak için köprü kurmaya çalışan Türk reformlarını desteklemektir.Program tarafından desteklenen yapısal reformun esas amacı, iş piyasasınınihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikli işgücünün daha da gelişmesinisağlayarak girişimciler arasındaki rekabeti arttırmayı içermektedir.Programın amacı doğrultusunda şu sonuçlar beklenmektedir: Meslekî eğitim ve öğretim faaliyetlerini plânlamak, uygulamak ve izlemekiçin bölgesel düzeyde kurulmuş olan etkili ve kendi kendini finanseeden kamu-özel sektör ortaklığının kurulması. Bölgesel düzeyde kurulan girişimlerin (küçük ve orta ölçekli) insankaynaklarını geliştirme işlevini desteklemek için özel ve kamu sektörü örgütlerininkapasitelerinin artırılması. Millî Eğitim Bakanlığı seviyesinde, ihtiyaçların koordinasyonuna yönelikmeslekî eğitim ve öğretim faaliyetlerinin etkili ve yeterli uygulama koşullarınıngeliştirilmesi. Seçilen illerde, geliştirilen meslekî eğitim ve öğretim faaliyetlerinin etkilive yeterli uygulama koşullarının geliştirilmesi. Seçilen illerde, desteklenen yerel girişimler ve kaynaklara dayalı talebeyönelik meslekî eğitim ve öğretim faaliyetlerinin desteklenmesi. Etkili ve verimli çalışan bölgesel program yönetim ekiplerinin oluşturulması.(3) Meslekî ve Teknik Eğitim Kurumlarının Modernizasyonu ProjesiYine finansmanı Avrupa Birliği Akdeniz Ülkeleri İşbirliği Programı çerçevesindesağlanan bağış ile karşılanması plânlanan Proje, Avrupa Komisyonutarafından kabul edilmiş olup, Projenin finansman anlaşması, 25 Temmuz1997 tarihinde Avrupa Birliği, Millî Eğitim Bakanlığı ve Başbakanlık HazineMüsteşarlığı tarafından imzalanmıştır. Projenin süresi 4 yıl, toplam maliyeti


124 ÖĞRETMENİN DÜNYASIise 18.500.000 Euro olarak belirlenmiştir. Maliyetin 14.000.000 Euro’luk kısmı(% 76’sı) Avrupa Birliği, 4.500.000 Euro’luk kısmı (% 24’ü) ise Türkiye CumhuriyetiHükümeti tarafından karşılanacaktır (Bir takım bürokratik nedenlerleProjeye zamanında başlanamamıştır).Projenin amacı, uygun program ve donatım kullanım yoluyla ara işgücü(teknisyen) düzeyindeki meslekî ve teknik eğitimin kalitesini, verimini ve uygunluğunuartırmak, öğretmenlerin kalite ve performanslarını geliştirmek,meslekî ve teknik eğitim, öğretim kurumlarının araştırma ve geliştirme kapasitelerinigüçlendirmektir. Projenin kapsamı şöyledir:İşveren kuruluşlarıyla işbirliği yapılarak ya da mevcut işbirliğini geliştirerekmeslekî ve teknik eğitimin, sanayiinin ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi,Seçilen teknik liselerde teknisyen eğitimi için daha etkili ve uygun programlarüretilmesi,Seçilen 11 ildeki 19 pilot okulun (12 Endüstri Meslek Lise, 5 Kız MeslekLisesi, 2 Anadolu İletişim Meslek Lisesi) atölyelerinin yüksek istihdam potansiyelinesahip olan 8 meslek alanında (otomatik kumanda, (CNC), elektronik,elektrik, bilgisayar, uçak bakımı ve elektronik, soğutma ve havalandırma, iletişimve bilgi teknolojileri, ağırlama ve gıda teknolojisi) donatılması ve dolayısıylabu okulların etkinliğinin ve eğitim kalitesinin artırılması,Seçilen okulların 5’inde, öğretmenlerin hizmetiçi eğitim alabilmeleri içingereken insan kaynaklarının, esnek yapıların ve binaların sağlanması,Ayrıca teknik yardım ve eğitim yoluyla Millî Eğitim Bakanlığı’nın araştırmave geliştirme kapasitesinin güçlendirilmesi.Meslekî ve Teknik Eğitim Kurumlarının Modernizasyonu Projesi AnlaşmasıTemmuz 2000’de imzalanmış, yapılan görüşmeler sonucu Mayıs 2002’de Anlaşma’dadeğişikliklerin yapıldığı ek sözleşme imzalanmıştır. Teknik danışmanlıklailgili ihalesi 22 Ekim 2002’de yapılmış olan projenin Ocak 2003 yılında başlamasıplânlanmıştır.Avrupa Birliği ülkelerinin eğitim sistemlerine uyumda önemli rol oynayanher üç projenin, yönetimi sırasında karşılaşılabilecek zorlukları aşmak amacıyla‘başlangıç seminerleri’ düzenlenmiş, bu seminerlerin kaynakların etkili ve verimlikullanımında temel oluşturacağı ve Millî Eğitim Bakanlığı merkez ve taşrabirimlerinin performansların arttırılmasının hedeflendiği belirtilmiştir. Ağustos2002 yılı içinde sürdürülen seminerlerin başlıkları içinde ‘proje çevrim yönetim,


AB EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ 125proje izleme, işlevsel plânlama yönetimi, ihtiyaç analizi, iletişim stratejileri, AvrupaBirliği Eğitim Sistemleri’ yer almaktadır. Projeler kapsamında görev alacakelemanların yurtiçi ve yurtdışı eğitimlerinin yapılması amacıyla Avrupa BirliğiKomisyonu Türkiye Temsilciliği, Avrupa Birliği İdari İşbirliği Fonu'ndan 190.000Euro tahsis edilmiş ve eğitim çalışmalarına başlanmıştır.Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2001-2005 yılı Çalışma Programı’nda Avrupa Birliği-Akdeniz Ülkeleri İşbirliği Programı çerçevesinde yürütülen üç proje çalışmakonuları arasında yer almıştır. Temel Eğitimin Desteklenmesi Projesi’nin bir yıl,Meslekî ve Teknik Eğitim Kurumlarının Modernizasyonu Projesi’nin ise dört yıliçinde tamamlanması plânlanmıştır. Türkiye’de Meslekî Eğitim ve Öğretim SistemininGüçlendirilmesi Projesi beş yıllık dönem için plânlanmıştır.Sonuç olarak, on binlerce okulu, milyonlarca öğrencisi, yüz binlerce yönetmen,öğretmen, uzman ve hizmetlisi ile birlikte süper bir sistem olarakkabul edilen Türk Eğitim Sistemi’nin Avrupa Birliği eğitim politikaları ile bütünleşmesiile var olan eğitim politikalarını, eğitim felsefesini zenginleştirmesi,hedeflerini çoğaltması, belirli standartlara ulaşılması, düşünsel ve eylemselbir dinamizme kavuşması mümkün görünmektedir.


126 ÖĞRETMENİN DÜNYASIKAYNAKÇAAvrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği, Avrupa Birliği Panaroması. Ankara2002.Bakanlar Kurulu “Türkiye Ulusal Programı”. T.C. Resmi Gazete, 24 Mart2001 tarih ve 24352 Mükerrer Sayılı.Başaran, İ.E., Türkiye Eğitim Sistemi. Ankara 1994, s.39.Council of European Union. “Report on Future Objectives of Education andTraining Systems”. 2303. Council-Education/Youth 9.11.2000,Pres: 420, Nr: 12928/000 p.6.Devlet Planlama Teşkilatı Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları DairesiBaşkanlığı (Ulusal Ajans), Socrates (Tanıtım Dokümanı). Ankara2003.Duman, T., Avrupa Birliği Eğitim Programları “Socrates Programı”. Milli Eğitim,Ocak-Şubat-Mart 2001, Sayı: 149, s.36-44.Fontaine, P., On Derste Avrupa. Avrupa Komisyonu Türkiye TemsilciliğiYayınları, Ankara 1995.Güngör, H. ve Soğuk. H., Avrupa Birliği Program ve Ajanslarına Türkiye’ninKatılımı, İKV Yayınları, No: 164, İstanbul 2001.Karluk, S.R., Avrupa Birliği ve Türkiye. Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul1998.İktisadi Kalkınma Vakfı. AB ve Türkiye-AB İlişkileri, Temel KavramlarRehberi. İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul 2003.Milli Eğitim Bakanlığı. 2000 Yılı Başında Milli Eğitim. Ankara 1999.Milli Eğitim Bakanlığı. 2001 Yılı Başında Milli Eğitim. Ankara 2000.Milli Eğitim Bakanlığı. 2002 Yılı Başında Milli Eğitim. Ankara 2001b.Milli Eğitim Bakanlığı. Milli Eğitim Bakanlığı Çalışma Programı 2001-2005. Milli Eğitim Basımevi, Ankara 2001a.Milli Eğitim Bakanlığı. (2002c). “Avrupa Birliği İdari İşbirliği Fonu”.Milli Eğitim Bakanlığı. (2002a). “Avrupa Birliği’nden Temel Eğitim ve MeslekiEğitime Destek”. Milli Eğitim Bakanlığı, Haberler.


AB EĞİTİM POLİTİKALARI VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ 127Milli Eğitim Bakanlığı. (2002b). “Mesleki ve Teknik Eğitim Kurumlarının ModernizasyonuProjesi”.Offical Journal, OJ L 28, 3.2.2000. Decision No: 253/2000/EC of theEuropean Parliment and of The Council, 24 January 2000.Topsakal, C., “Avrupa Birliği Eğitim Politikaları ve Bu Politikalara Türk EğitimSistemi’nin Uyumu”. Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü(Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2003.Topsakal, C. ve Hesapçıoğlu, M., “Avrupa Birliği ve Eğitim”. Kuram ve UygulamadaEğitim Bilimleri, Aralık 20012, S.I/2, s.441-462.


128 ÖĞRETMENİN DÜNYASIOKUMA PARÇASIKonfüçyüs demiş ki:"Eğitimli insanların dokuz düşüncesi vardır.1- Baktıklarında, berrak görmeyi düşünürler.2- Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler.3- Görünüşleri bakımından, sıcak olmayı düşünürler.4- Davranışlarında, saygılı olmayı düşünürler.5- Konuşmalarında, doğru olmayı düşünürler.6- İşlerinde, ciddi olmayı düşünürler.7- Kuşkuya düştüklerinde, soruları nasıl soracaklarını düşünürler. .8- Öfkelendiklerinde, sorunları düşünürler.9- Kazancı gördüklerinde, adaleti düşünürler. "


İLKÖĞRETİM OKULLARINDA DEMOKRASİÖğr.Gör. Mustafa YAVUZBu gün okullarımızda genellikle kuralları yöneticiler ve öğretmenler koyarve öğrenciler den bu kurallara uymaları beklenir. Konulan kurallara dabazen öğrenciler tarafından uyulmaz ve kurallara uymayan öğrenciler ceza ilekarşı karşıya kalırlar. Acaba öğrencilerin kurallara uymalarını sağlamak içinkural koyma sürecine onları dahil edemez miyiz? Bir an için yönetici ve öğretmenlertarafından konulan kuralların mükemmel olduğunu düşünelim.Ozaman da başka bir soru ortaya çıkıyor. Öğrencilik yıllarında karar alma sürecinekatılmayan öğrenciler bu yetilerini ne zaman geliştirecekler ve ileriki yaşlarındakendileri karar verme durumunda kaldıkları zaman nasıl sağlıklı kararverecekler? İşte bu noktada karara katılma süreci yani demokrasi ortayaçıkmaktadır.Bir çok demokrasi tanımı bulunabilmesine karşın, sıklıkla terimin demokrasininsadece bir parçasını tanımladığı görülmektedir. Aşağıda bu görüşümüzüdestekler mahiyetteki tanımlar verilmiştir [1].- Yaygın bir görüş demokrasiyi bir formal politika yöntemi olarak ele a-lır: oy verme, seçimler, siyasi partiler vb. Bu eğilim, demokrasinin bir piyasatercihi olarak görüldüğü günümüzde özellikle güçlüdür. Buna göre: “demokrasininamacı insanların isteklerini, oldukları gibi, kayıt altına almaktır; ne o-labileceklerine ya da ne olmak isteyebileceklerine katkıda bulunmak değil.Demokrasi bir piyasa mekanizmasıdır: seçmenler tüketici, politikacılarsa girişimcidir.”- Eğitim alanında daha yaygın olan bir başka görüş, demokrasiyi eylemdüzeyinde katılımcı bir süreç olarak ele alır. Buradaki temel düşünce, insanlarınkendilerini etkileyen kararların alınmasına yakından ve yaygın bir biçimdekatılmalarının gerekliliğidir. “Demokratik bir toplum, ya da katılımcı bir demokrasi,üyelerinin kendileriyle ve toplumla ilgili kararları ve politikaları oluşturacakşekilde güçlendirildiği, ancak bu kararların ayırımcılık ve baskıcılıkkarşıtlığı ilkeleriyle sınırlandırıldığı bir toplumdur.”- Bir diğer yaklaşım, demokrasiyi kolektif bir karar alma süreci olaraktanımlar. Bu süreçte, her bir bireyin istekleri adil biçimde ele alınır ve her birbireyin yapılan tercih üzerinde adil bir etkisi vardır.Demokrasi özellikle okulda ve sınıfta kolektif bir karar alma süreci olarakkabul edilmelidir. Çünkü, okulda sağlanan demokratik ortam, okuldakidemokrasiden daha önemli olarak toplumdaki demokratik hayatımızı destek-


130 ÖĞRETMENİN DÜNYASIler. Demokrasi içerikli bir eğitim, gençlerin ilk sorumluluklarında zihinlerindeve kalplerinde demokratik bir güdü alışkanlığı kazandırır. Tabii ki katılım öğrencilerinseviyelerine uygun olmalıdır. Okul öncesi öğrenim öğrencilerineders süreleri konusundaki fikirlerini ya da okulun memur kadrosu hakkındakigörüşlerini soramayız. Bir okulun demokratik özellikleri yansıtıp yansıtmadığıdemokratik bir istekle karşılaştığında ortaya çıkar. Acaba okul öğrencilerin enmakul isteklerini bile göz ardı ediyor mu? Örneğin ilköğretim okullarında bulunanokul öğrenci kurulları sadece kağıt üzerinde mi kalıyor yoksa öğrencilerinkurulda aldığı kararlar gerçekten uygulamaya geçiriliyor mu?Bu ve buna benzer sorulara okullarda bulduğumuz cevaplar bize o o-kuldaki demokratik hayat hakkında ipuçları verebilir.Gençleri ve yetişkinleri okulda ve sınıfta katılımcı hale getirmek için neleryapılabilir? Elbette bu katılım demokrasinin bütün özelliklerinin sınıfa veokula yansıtılmasıyla gerçekleştirilebilir.İlköğretim yılları boyunca öğrencilerimiz için aradığımız herhangi birkonudaki demokratik tutum bizi aşağıda sayılan problemle karşılaştırır [3].- Herkesin yararlanabilmesi için birlikte nasıl çalışabiliriz?- Bu problem hakkında bildiğimiz nedir ve daha başka neler öğrenebiliriz?- Bu problemi çözmek için herkes mi dahil edilmeli ? Kimi dahil etmeyeceğiz?Aslında liste kısadır,fakat kesin olan bir şey var ki bütün ilköğretim öğrencileriproblem çözme sürecine dahil olursa, günlük hayatta demokratikhak alışkanlığını kazanması için güçlü bir araca sahip olacaklardır.Kamu yararı adına işbirliği duygusu,demokratik bir toplumun en temelgörevidir. Demokrasi, zorlamaya karşı çıkarak kamuya hizmet amacıyla işbirliğiyapma ve kamunun amaçlarını paylaşmayı gerektirir. Sınıfın kalbindekidemokrasi; paylaşılmış amaç ve işbirliği ahlakıyla genç öğrencilerde gelişenbu idealleri gerçekleştirmeyi sağlar.Elbette bu işbirliği, öğrenme tekniklerinin kapsamlı kullanımı anlamınagelir. Fakat bundan daha derin bir anlamı vardır.Sınıfı gözlemlediğinizde, öğrencilerinkaynaklarını birlikte mi yoksa özel olarak mı kullandıkları,geniş kapsamlıprojelere birlikte mi yoksa bireysel çalışmayla not için yarışmak amacıylamı katıldıkları ya da bütün çalışmaların öğrencilerin kendilerini diğer öğrencilerdenizole ederek bireysel olarak mı tamamladıklarını kendinize o sınıfınöğretmeni olarak sorun. Eğer işbirliği yaygınsa, demokratik işbirliği ettiğinigeliştirme görevini üstlenin.Öğrenciler sınıfla ilgili kararlarını nasıl ve ne zaman alacaklar? Ne kadarsıklıkla öğretmenler sınıf gündemi ve sınıf konularını tartışmak için sınıfla bir


İLKÖĞRETİM OKULLARINDA DEMOKRASİ 131araya gelecekler? Sınıf problemlerini çözmeyi denemede ne kadar alternatifvar? Ve çözümün uygulanabilir olup olmadığının ölçütü nedir? İşte bütün busorulara topluca genel bir cevap verecek olursak: Sınıftaki çoğunluk için enyararlı öneriyi bir öğrenci bulana kadar çok yönlü çözümlerin önerildiği, sınıftoplantılarının bir gelenek olduğu, öğrencilerin sınıfın çalışmaları hakkındagerçek tercihlerini yapabilecekleri bir sınıf oluşturunca siz kendinizi oradademokratik hayatın egemen olduğu bir sınıfta bulacaksınız [3].Çok uzun bir süre sınıfta ve okulda demokrasiyi savunan öğretmenleröğrencileri akademik güçlük konusunda zorlamamakla suçlandılar. Suçlayanlaragöre bilgi kazandırma ihmal edilmekteydi ve öğrenciler konuşma, hatırlama,listeleme gereksinimi duymadıkları için yetersiz kalmaktaydılar. Fakatsuçlayanların da fark etmesi gereken; araştırmasız, yenilikçi olmayan bilginintıka basa ezberlendiği, sınavlarda hatırlandığı ve sonra unutulduğudur [3].Demokrasiye inanmış bir eğitimcinin amacı öğrencilerin sadece bilgiyiezberlemeleri değildir. Bilgi, öğrencilerin kendi bilgilerini nasıl oluşturacağı vebilgiye nasıl ulaşacağına yardım etmelidir. Bunun mantığı halkın kendisini yönetmesiiçin önemli araçlardan birisi olan doğru bilgiyi ortaya çıkarması vebilgiyi kullanma yeteneğini edinebilmesidir. Bu; bilgiyi bulabileceğiniz yeribilme,kendi kendinize sonuçlar çıkarma yeteneğine sahip olma ve sadece ezberlemeninötesine giderek diğer yeteneklerinizi keşfetme anlamına gelir.Farklı konular üzerinde toplumumuzdaki tartışmaları izlediğimde içeriktenyoksun tartışmaların çokluğuna, gerçek bilginin çok az paylaşılmasına şaşırıyorum.Eğer okulda şimdiye kadar bilgiyi gerçekten nasıl kullanması gerektiğinintersine, öğrencilere sadece bilgi ezberletilmişse bu açıkça eğitimin suçudur[3].Okulda demokrasi eğitimi öğretmen ile başlar. Öğretmenin demokrasiyebağlılığı, okulda ve sınıfta demokrasiyi hayata geçirmeyi destekler. Ulusaleğitimin ilk misyonu öğrencileri bir mesleğe ya da üniversiteye hazırlamakdeğil,daha çok bizim en önemli hazırlığımız demokratik okul toplumunun o-luşturduğunu devam ettiren vatandaşlık görevimiz olmalıdır. Demokrasi, nasılöğreneceğimiz, ne öğreneceğimiz ve okulları nasıl organize edeceğimiz hakkındakitartışmanın çekirdeğini oluşturur. Demokrasi geçici bir heves değildir.Demokrasiyi gerçekleştirebilmek sadece genç insanların demokratik vatandaşolabilme anlamına gelen kavramları öğrenecekleri, demokrasiye bağlılık gösterenyetişkinlerle el ele çalıştıkları zaman mümkündür [3].Demokrasiyi geliştirmenin temel şartlarından birisi de öğrencilerde bağımsızlıkruhunu geliştirmektir.Bunun için aşağıda verilen öneriler dikkate a-lınmalıdır [2]:- Öğrencilerin her biri için dinamik grup üyeliğini artırırken bireyselolarak da öğrencilere değer verilmelidir.


132 ÖĞRETMENİN DÜNYASI- Öğrencilerin düşünce kapasitelerini artırmak için onlara sorular sorulmalıve onların da sorular sorması sağlanmalıdır. Bir bilim adamınayetişmesindeki en büyük etkenlerin neler olduğunu sormuşlar.Bilim adamı “Annem” demiş. “Annem, okuldan döndüğüm hergün, bugün güzel bir soru sordun mu?” derdi. Beni yetiştiren enbüyük etken budur” diye cevap vermiştir.- Öğrencilerinizin davranışları için açık beklentileriniz olmalıdır.- Ayrıca öğrencilerden kendi yaptıkları davranışların sorumluluklarınıüstlenmeleri sağlanmalıdır.Özellikle güne iyi başlamak öğrenciler ve sizin için oldukça önemlidir.Öğrenciler hakkında yapacağınız kişisel yorumlar önemlidir.Kişisel yorumlarsizin dışınızdaki insanlardaki detayları nasıl gözlemlediğiniz konusunda öğrencilerebir model olurken, aynı zamanda her bir bireye ilgi gösterdiğinizöğrenciler tarafından gözlemlenecektir. Örnek olarak “saçlarını ne güzel taramışsınBeyza, çok güzel görünüyorsun”, ya da bir gün önce derse gelmeyenöğrenci için “seni arkadaşların ve ben çok merak ettik, hasta mıydın? Seni ziyaretetmeyi düşünüyorduk” diyebilirsiniz. Günün sonunda da okulun dışınaçıkın ve evlerine dönen öğrencileri gözlemleyin ve aşağıdaki soruları cevaplayın.1. Acaba öğrencileriniz okuldan nihayet kurtulduk bugünü de atlattıkdiyerek mi çıkıyorlar ya da hareketleriyle bunu belli ediyorlar mı?2. Derslerin boş geçmesinden mutlu oluyorlar mı?3. Hava şartları nedeniyle okullar tatil olunca sevinç naraları atıyorlar mı?4. Aynı zamanda okula isteksiz mi geliyorlar?Yukarıdaki sorulara cevabınız evetse önce öğrencilerinize karşı kenditutumunuzu değiştirmekle işe başlayın, bunun sebeplerini arayın, öğrencilerinizingörüşlerini dinleyin ve sonrada bütün okul çalışanları ile bunları paylaşınve onları da etkilemeye çalışın.Ama kesinlikle değişime kendinizden başlayın.Öğrencininkendisini mutlu hissetmediği bir ortamda öğrenmesi güçleşir.Eğerdeğişim sürecinde yalnız kaldığınızı hissediyorsanız,tek başıma benne yapabilirim diyorsanız da lütfen aşağıdaki şiiri dikkatlice okuyun.Yıldız balığıYolda yürüyen bir adam vardıŞafak vaktinden önce ıssız bir sahildeUzakta bir yaşlı adam gördüYaşlı adama yanaşarak karaya vurmuşYıldız balığı topladığını gördüVe onları denize geri attığınıGenç adam yaşlı adamın teker teker


İLKÖĞRETİM OKULLARINDA DEMOKRASİ 133Balıkları denize atmasını seyrettiYaşlı adama ‘Niye boşuna enerjiniHarcayıp bunları denize atıyorsun? Diye sordu.Yaşlı adam eğer sabah güneşindeBırakılırlarsa balıkların öleceğini söyledi.‘Fakat binlerce sahil ve milyonlarcayıldız balığı olmalı’ dedi genç adam hayretleYaşlı adam elindeki yıldız balığına baktı veOnu güvenli bir şekilde denize atarkenAma işte elimdeki bu balık için fark eder dedi.VE YALNIZ KALDIĞINIZI HER DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDE SİZİN TEK BAŞI-NIZA KURTARDIĞINIZ YILDIZ BALIKLARINI (ÖĞRENCİLERİNİZİ) DÜŞÜNÜN.SonuçÖğretmen ve öğretmen adayları olarak kendi okul yıllarınıza geri dönünve o yıllarda sizlerin görüşlerine değer veren öğretmenlerinizi hatırlayın.Birkonuda fikrinizin alınması sizi ne kadar mutlu ettiğini düşünün ve sizin de öğrencilerinizinfikirlerine değer verdiğiniz taktir de onlarında bir birey olarakdeğer verildiklerini anladıklarında ne kadar mutlu olacaklarını ve kişisel gelişimsüreçlerini tamamlamalarında bunun katkısının büyük olacağını unutmayın.KAYNAKLAR1. Benjamin Levin. (1998) “The Educational Requirement forDemocracy”, Curriculum Inquiry 28: 1, Akt:H.Ergen2. Burk, I Deborah ve Fry,G Pamela. (1997) “Autonomy for Democracyin primary classroom: A first year teacher’s struggle”Teaching and Teacher Education, Vol 1,No.63. Wood, G. (1988). “Educating for democracy in the elementeryschool classroom”. National Council of Teacher of English,Volume 7, October, Number 2.


134 ÖĞRETMENİN DÜNYASIOKUMA PARÇASIİNSAN ve DÜNYAAdam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığındatüm haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve tüm günmiskinlik yapıp evde oturacağını düşündü. Tam bunları düşünürken oğlukoşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna sözvermişti, bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğindenbir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyonolarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasınıküçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen senisinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü; "Oh be kurtuldum, en iyi coğrafyaprofesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez."Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarakgeldi ve baba haritayı düzelttim artık sinemaya gidebiliriz dedi. Adamönce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de halen hayretler içindeydive bunu nasıl yaptığını sordu.Çocuk; "Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı" dedi...İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN, DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜ-ZELMİŞTİ...Anonim


YARATICILIK VE BİREYDoç. Dr. Ali Murat SÜNBÜLBir HikayeGeçimlerini yetiştirdikleri katırlarla taşımacılık yaparaksağlayan köylülerden biri vefat etmiş. Miras olarak da üç oğlunaon yedi adet katır bırakmış. Köylünün vasiyetnamesindenkatırların yarısını büyük oğluna, üçte birini ortanca oğluna vedokuzda birini de küçük oğluna bıraktığı anlaşılmış.Mirası paylaştırmak için gelen muhtar katırları yan yanadizmiş. Ancak on yedinin yarısını, üçte birini ve dokuzda birinikatırları kesmeden dağıtamayacağını anlamış. Ölü katırlarınhiçbirinin işine yaramayacağından oğullar buna itiraz etmiş.Köylüler bu işin imkânsız olduğunu ve muhtarın bu işi çözemeyeceğinidüşünürken, muhtar gidip kendi katırlarından birini deon yedi katıra ilave ederek dağıtılacak katır sayısını on sekizyaparak mirası şu şekilde bölmüş:Katırların yarısını veya dokuz tanesini en büyük oğula,üçte birini veya altı tanesini ortanca oğula, dokuzda birini veyaiki tanesini de en küçük oğula vermiş.Dokuz, altı ve ikiyi topladığında on yedi olduğunu görenmuhtar, herkesin şaşkın bakışları arasında, kendi katırını alarakevine gitmiş.Yukarıdaki hikâyenin kahramanı olan muhtarın yaratıcıproblem çözme ve yaratıcı düşünme yeteneğinden hiç kimseninşüphe edecek hali yok. Peki siz yaratıcı düşünme konusundakendinizi nasıl hissediyorsunuz?Yaratıcılık yüzyıllar boyu olağanüstü insanlara özgü bir olgu; yaratıcılıkkavramı da en çok "güzel sanatlar alanındaki yaratıcılık" için kullanılmıştır. Birgörüşe göre bu kavram sadece bazı kişilere özgü, Allah vergisi bir güç; bazılarınagöre ise dahi ile deli arasındaki özellikleri üzerinde taşıyan bireylereatfedilmiş özellikler gibi bilim dışı kimi görüşler yakın zamanlara dek benimsenmiştir.Yaratıcılık, yeni ilişkileri görme ve ifade etme olarak tanımlanmaktadır.Bu nedenle yaratıcılık, düşüncede, sosyal etkileşim biçimlerinde, çalışma,iş ve oyun içerisinde olması mümkündür. Yaratıcılığın dahilikle sınırlanmadığıaçıktır. Bizim çok azımız Da Vinci'nin orijinalliğine sahiptir fakat, hepimizzamandan zamana yeni fikir, görüş ve bazı şeyleri gerçekleştirme ko-


136 ÖĞRETMENİN DÜNYASInusunda değişik yaklaşımlara sahibiz. Yaratıcı birey için orjinal olan her fikirya da sunu, başkaları ne kadar benzer fikir ve açıklamaya sahip olursa olsunbir yaratıcılık örneğidir. Yaratıcı öğrenme bir grup cevabı ezberlemek değildir.Yeni fikir yada problemlerle ilgili her türlü aktif inceleme yaratıcılıktır. Bu nedenleyaratıcılık keşif yapmayı öğrenme ve yaratıcılığın eşsiz nitelik ve gereklerinedayalı yeni durumları sağlama anlamındadır.Günümüzdeki görüşlere göre yaratıcılık, her düzeyde var olan ve insanyaşamının her bölümünde kendini gösterebilen bir yeti, gündelik yaşamdanbilimsel çalışmalara dek uzanan, sanatsal alanda baş yapıtların ortaya çıkmasınaneden olan süreçler bütünü ve ayrıca bir tutum ve davranış biçimidir. Birbaşka tanımda kurulmamış ilişkiler arasındaki ilintileri kurabilme, böylece yenibir düşünce şeması içerisinde, yeni yaşantılar, deneyimler, yeni ve özgündüşünceler ve yeni ürünler ortaya koyabilme yetisidir. Burada şu ayrımı yapmaktayarar bulunmaktadır. İnsanın yaşamında ortaya koyabildiği daha alçakgönüllü,belki daha az kalıcı olan küçük yaratıcı buluşçu edimlerin yanısıra,tüm bir düşünce sistemini değiştirebilecek, bilimde ve sanatta çok yeniufuklar açabilecek, çok daha uzun süreli bir kalıcılığa ve yüksek bir önemesahip yaratıcı edimler yer alır.Yaratıcılıkla ilgili değişik görüşler vardır. Bunlardan birincisi; mutlak yaratıcılıkve yaratmanın ölçütünün olmadığıdır. Yaratma sürecinin gerçekleştiği a-lan yaratıcılık açısından önem taşımaktadır (Lytton, 1971). Örneğin, bilim alanındakibir kuram, yaratıcılık ürünü sayılırken sanat alanında bu ürün basmakalıp bir çalışma sayılabilir. Burada alan, bilimin, sanatın tüm etkinlik bölgelerinigösterebileceği gibi, bilim ve sanatın dalları da ayrı ayrı alanlar oluşturabilir.Tarihsel gelişim içerisinde bir dönem yaratıcılık olarak kabul görmüş ürünler,diğer dönemlerde bu şekilde sayılmayabilir. Bir ürünün yaratıcılık sayılıp sayılmayacağıo alanda çalışan insanların, bilgi, kavrayış ve beklentilerine bağlıdır.İkinci bir görüşte; yaratıcılık ölçütleri tarih boyunca kültürden kültüredeğişebilir. Ama her yaratıcılık ürününde o alanın içerisinde yaratmaya hazırbir durumun, birikimin olduğunu söyleyebiliriz (Vernon, 1988). Yaratıcılık dahaönce ortaya konmuş yaratıcılık ürünlerine dayanarak yürür. Öyleyse yaratıcıyaşama, böylesi bir birikimin yaratıcı tarafından sindirilmesini gerektirir.Sorunun kavranması o anda ve o alanda eksikliği duyulan yaratıcı ürünlerinbeklenmesi gibi ön koşullarla, içinde kafası ve yüreği yaratmaya hazır yaratıcıadayların yaşamasını sağlayacak bir kültür ortamı gerektirmektedir.Üçüncü görüş; Yaratıcılığın hazırlık gerektirdiğidir, söylediğimiz gibi, herhazır olanın, her yaratıcı ürünü ortaya koymak isteyenin yaratıcı bir birey olamayacağınıileri sürebiliriz. Yaratıcılık çoğu kez isteme ve denetim gücümüzündışındadır (Lytton, 1971). O nedenle kültür tarihinde yaratıcı birey sayısı azdır.


YARATICILIK VE BİREY 137Dördüncü bir görüş; Yaratıcılık uğraşı kendi içerisinde dereceler taşıyanorijinal ürünler oluşturmaya yönelmiş edimler bulundurur (Torrance, 1962).Bu süreç içerisinde eklemeler, değiştirmeler, düzeltmeler küçük ölçüde değişikderecelerde yaratıcılık ürünleri sayılabilir. Asıl yaratıcılık o alandaki alışılmış,benimsenmiş çerçevelerin değiştirilmesidir.Bütün tanımlar yaratıcı düşünceyi diğer düşünce tiplerinden ayıran birözelliği vurgulamaktadır: Farklılık. Bu farklılık öyle bir farklılık olmalıdır ki,hem çizginin dışında bir ürün vermeli, hem de bir ilgi grubu ya da bir uzmangrup tarafından beğeni kazanmalı ve kabul görmelidir. Torrance "Ben rasyonelolan yaratıcılıktan yanayım" der. Bu ifade ile bir düşüncenin ya da ürününyaratıcılık kriterine göre değerlendirilirken her ne kadar çizgi dışı olsa da, bellibir oranda kabul görecek kadar mantığa uygun olması gerektiğini vurgular.Yaratıcılık Sürecinde AşamalarYaratıcı düşüncenin oluşum sürecinin karmaşık olduğu belirlenmiştir.Yaratıcılık sürecinde "çözüm bekleyen problemi problematik haline dönüştürenyaratıcı birey, söz konusu sorunu analiz etmeye başlar. Ne var ki, yaratıcılıksüreci, 'hazırlık', 'oluşma', 'ilham', 'doğrulama', 'sosyalizasyon' gibi safhalarıiçerse de, adım adım gelişen bir etkinlik değildir. Bunda bilinçaltı düşünceile bilincin yönlendirdiği düşüncenin bir yumak gibi iç içe girmiş olarak etkinlikgöstermelerinin rolü büyüktür. " Bilinçaltındakiler çoğunlukla rüyalardaaçığa çıktığına göre, Descartes'in analitik geometri kavramını rüyasında gördüğüçözümlemeler sayesinde geliştirmesine şaşmamak gerek. Ancak buradaen yaratıcı kişilerin problemin çözümünü kolaylaştıracak en çok soruyu sormasınıbilenler arasından çıktığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Soru sormagenellikle, evreni anlamaya çalıştığımız çocukluk yıllarımızda başvurduğumuzbir sanattır. Ancak, yaratıcılık literatüründe bireyleri, olağanüstü vesaçma olarak nitelendirildiklerinden sorgulamaya gerek duyulmayan durumlarısorgulamaya yönelten, dolayısıyla, görüş açısı genişletmeye yönelik biraraç olarak geçer.Graham Wallis tarafından saptanmış ve bugün klasikleşmiş yaratıcılıkaşamaları şunlardır (Lytton, 1971):1) Hazırlık aşaması2) Kuluçka aşaması3) Aydınlanma aşaması4) Gerçekleşme ya da doğrulama aşamasıBu kuram, yaratıcılığın kaynağının beyin olduğu ve yalnızca bir bölümünündeğil, beynin tümünün yaratıcılığa kaynaklık ettiğidir. Bunu böyle bilmeninyaratıcılığı geliştirmek ve yaratıcı süreci uygulamaya koymak açısındanönemlidir.


138 ÖĞRETMENİN DÜNYASIHermann'ın (1988) geliştirmiş olduğu beyin şemasına göre yaratıcılığınbu aşamalarıyla ilgili açıklamalar şöyledir:1. Hazırlık döneminde, sorun, ihtiyaç ya da gerçekleştirilmek istenenşeyler saptanır ve tanımlanır. Çözüm ve ihtiyaçlar için bilgi ve malzeme toplanırve bunlar çözümün geçerliliği, işlerliği bakımından ölçütlere vurulur. Buradayapılan işlem, konuyu çeşitli boyutlarıyla ele almamızı kolaylaştıracak,ama bizi belirli kalıp veya sonuçlara yönlendirmeyecek türden birikimlerdir.Öyleyse beynimizin sol yarı küresinde olguların çözümlenmesi, mantıksal düşüncelerinve sayısal süreçlerin belirlenmesi oluşur. Sonra beynin sağ alt veüst bölümlerinde sezgiler, görselleştirmeler ve kavramsallaştırmalar işe koşulur.Sağ yarıdan edinilen bu içgörüsel, sezgisel, bireşimsel düşünceler yinesol alt bölümde kaydedilir.Bu adım bizi psikolojik olarak hazırlar, başarma dürtümüzü güçlendirir,konuya odaklanmamızı sağlar. Bir konuya ne kadar çok emek vermişsek, sonucaulaşmak için o kadar çok çaba harcarız (Yıldırım. 1998)2. Kuluçka aşamasında, sorundan çıkarak geriye gidilir, sorun zihnin incelemesinebırakılır. Bu dönem hazırlık aşamasındaki gibi, haftalar ya da yıllarsürebilir. Bu aşamada, görevini yapmış olmanın güveni içinde, bilinçaltının kesintisizbir biçimde çalıştığının bilincinde olarak başka işlere dönülür. Bu aradasağ alt ve sağ üst çeyrek küreler devrededir; dalgın düşünme derin düşünme,bilinçaltı süreçler, görselleştirme ve duyumsal algılama gibi yetiler çalışır. Beynimizkonuyla ilgili bütün ilişkileri hemen kuramayabilir. Ancak araya başka düşüncelergirse, o konuyu unutsak, uyusak hatta farklı işlerle meşgul olsak bilebeynimiz çalışmasını sürdürür. Araya giren yeni uğraşılar, gözlemler, düşüncelerve deneyimler, peşinde olduğumuz fikrin ortaya çıkmasına katkı bile sağlayabilir.Çünkü düşündüğümüz her yeni kavram arka plandaki asıl konumuzlailgili yeni çağrışımlara yol açar, yeni seçenekler oluşturur.3. Aydınlanma aşamasında düşünceler yaratıcılığa bir temel oluşturmaküzere Bu düşünceler sonuç ya da ürünün parçaları olabileceği gibi sonucunkendisi de olabilir. İlişkinin tüm boyutu, her iki durumda da birden ve tamolarak görülür. Bu aşama çoğunlukla anlıktır, müthiş bir içgörü zenginliği içerisindegelişir ve birkaç dakika ya da birkaç saat sürer. Beynin sağ üst çeyreğidevrededir. Düşünce, sözel olmaksızın formüle edilmiş ve sıklıkla bir "hah!"ünlemiyle belirlenmiştir. Bu anda beyin bu oluşumu hemen kaydeder, sol altve sağ üst bölümler arasında hızlı gidip gelmeler ve yinelemeler yoluyla çözümüntanımlanması ve uygulamaya geçirilmesi için doğrulamasını yapar. Buaşamada sezgisel süreçler önemli rol oynar. Bilinen hikayedir, tanınmış birsanatçı tanınmış bir bilim adamına sorar “biz sezgiyle yaratıyoruz. Siz buluşlarınızınasıl gerçekleştiriyorsunuz?”diye. Yanıt, “bizde sezgiyle” olur. Birikim,bilgi, araştırma çok önemli ama sezgide bir o kadar geçerli. Yaratan her anyaşar, yaratmanın tatili yoktur. Bazen rüyada, uykudan uyanınca, bazen yol-


YARATICILIK VE BİREY 139culukta bazen doğada yeşilliklerin içinde yatıp gökyüzüne bakarak hayal kurarken,bazen sıkıntı içinde çıkış ararken, bazen izbe bir büroda yada küçükbir atölyede. Bazen de refah içindeyken. Önemli olan sezgiyi eyleme dönüştürmektir.Bu, yaratıcılık kapsamındadır.4. Gerçekleme-doğrulama aşaması, aydınlanma aşamasında ortaya çıkanne ise, onun gereksinimleri karşılayıp karşılamayacağının, hazırlık aşamasındasaptanmış ölçülere uyup uymayacağının anlaşılması ve gösterilmesiiçin yapılan bir dizi etkinliktir. Burada beynin sol yarı küresi devrededir(Herrmann, 1988: 187-188).Yaratıcı davranış bir durum olmadan ortaya çıkmaz. Sosyal kültürel vefiziksel çevre yaratıcı davranışların ortaya çıkmasına neden olduğu gibi engelde olabilir. Daha önce sözü edilen dört boyut ele alındığında ve bunlara tarihselve sosyolojik boyutlarda katıldığında, yaratıcılık ile ilgili kavramsal birtanıma ulaşmak zorlaşmaktadır. Kavramsal düzeydeki bu güçlükler nedeniylebazı yazarlar örneği Wagner (1978), yaratıcılığı bilimsel amaçlarla kullanılamayacakkadar belirsiz bir kavram olarak kabul etmektedir. Kavramsal düzeydekibilinmezler ve anlaşamamazlıklar genelde yaratıcılığın, daha özeldede yaratıcı ürünün işlevsel tanımlamalarına getirilen sınırlandırmalar ve busınırlar içinde gelişen tartışmalar ile bu ölçüde anlaşmalara dönüşmekte vekonu ile ilgili çalışmalar giderek artmaktadır. Bu çalışmaların bir kısmının temelinioluşturan Guilford' (1950) göre yaratıcı düşünme için gerekli sekiz temelyetenek aşağıdaki gibi özetlenebilir: Probleme ve problem durumlarına duyarlılık gösterme. Düşüncelerde akıcılık gösterebilme ya da başka bir deyişle fazlasayıda işe yarar fikir yürütebilme. Alışılagelmemiş; özgün ancak işlevsel fikirler üretebilme. Bir fikirden diğerine rahatlıkla geçebilme. Sentez yeteneğine sahip olma. Karmaşık ilişkileri kontrol altına alabilme. Değerlendirme yapabilme (Brown, 1984:14).Guilford'un yaklaşımı ile çalışmalarını sürdürmüş olan ve bu alana özelliklegeliştirmiş olduğu ölçme aracı ile katkılarda bulunan Torrance (1963)yaratıcılığı " sorunlara, bozukluklara, kayıp öğelere, uyumsuzluğa karşı duyarlıolma süreci, güçlükleri tanımlama ve çözüm arama, tahminlerde bulunmaya da eksikliklere ilişkin denenceler geliştirme ve sonuç olarak da çözümiletebilme" olarak tanımlamaktadır. Torrance da, Guilford gibi yaratıcı düşüncesürecinin temelinde ıraksak düşünme yeteneğini görmekte ve bu düşüncesürecinde sezgi ve imgelerin önemini vurgulamaktadır. Yaratıcı birey sezgiyeteneği ve imgeleme gücünü kullanarak sorunları çözerken, daha önce düşü-


140 ÖĞRETMENİN DÜNYASInülmemiş yollar izleyerek sonuca ulaşmayı beklemektedir. Başka bir deyişlegeleneksel yollar yerine daha özgün ve yeni çizgiler üzerinde yürümektedir.Literatürde yaratıcı bireylerin popülasyondaki dağılımları ile ilgili farkıgörüşler yer almaktadır. Bir grup bilim adamı (Nicholls and Holland, 1963;Vernon, 1989), yaratıcılık popülasyonunun %2'lik bir bölümüne, yani ürünlerive davranışları ile diğer bilim adamları ve sanatçılar arasından sivrilmiş birgrup için geçerli olan yetenek ya da davranış biçimi olarak sınırlandırmışlardır.Karşıt görüş ise Guilford, Torrance ve onları izleyenler yaratıcı potansiyelin,popülasyonda normal bir dağılım gösterdiğini, bu bağlamda her bireyinyaratıcılık potansiyeline sahip olduğunu, ancak yaratıcılığı az ya da çokketlenmiş, engellenmiş bireylerden söz edilebileceğini savunmaktadır. Bu görüşegöre, evini süslemek amacı ile amatörce resim yapan bir ev hanımı ilePicasso'nun eserleri aynı çizgi üzerinde değerlendirilebilir. Böyle bir görüş ile,yaratma ya da yaratıcılık, önde gelen sanatçı ve bilim adamlarının tekelindeolan yarı mistik, rastlama olanağı az bir davranış biçimi olmaktan çıkmıştır.Araştırmaların birbirini destekleyen bulguları özetlendiğinde ortaya çıkantabloda, yaratıcı özelliklerin çoğunun, bireyin duyuşsal özellikleri, özellikle demotivasyonu ile ilgili olduğu görülmektedir. Bilişsel özelliklerle ilgili olanlarındaha az sayıda olduğu dikkati çekmektedir. Bunların dışında bireyin diğer özellikleri,anne babaya benzeme ve yaratıcılık, bireyin yetiştiği ortam ve yaratıcılığıile ilgili bulgular, incelenen yaratıcı bireylerin konu alanlarına göre farklılıklargösterdiği gibi, çelişik sonuçlar ve tutarsızlıklar da sergileyebilmektedir.Vernon'a göre çocuklukta ortaya çıkan üstün yaratıcılık ile yetişkindeortaya çıkan arasında hiçbir bağlantı gösterilemez. Çocuktaki yaratıcılığın gelişiminikonu alan, gelişimsel çalışmalar oldukça az sayıdadır. Hatta Urban'a(1991) göre çocukluktaki yaratıcılığın gelişimi ihmal edilmiş bir araştırma konusudur.Torrance (1963) çocuklardaki yaratıcı potansiyelin gelişimi ile ilgiliolarak çeşitli yaş gruplarındaki (3-18 yaş) çocuklar üzerinde uzun süreli izlemeçalışmalarının da yer aldığı birçok çalışma yapmıştır. Kendi geliştirmiş olduğuyaratıcı düşünce testini kullanarak yaptığı çalışmalar sonucunda, çocuklardayaratıcılığın gelişimini genelde yaşla birlikte artan, fakat bazı yaşlardainişler gösteren bir gelişim eğrisi ortaya çıkarmıştır.Aslına bakılırsa, çocukların 5-6 yaşlarına kadar yaratıcılık bakımındanhiç de fena olmadıkları biliniyor. "Uçtu, uçtu!" yapılırken uçtuğu hissine kapılan,"ceee!" oynanırken annesinin kaybolduğunu düşünen bebek, yaratıcı olmayönünde güdülenecektir. Hava karardığında babasının geldiğini gözleyençocuk, hava kararınca 'baba!' diyecektir; havanın kararması, ona babasınıçağrıştıracaktır. Yaşı ilerledikçe çocuk, kelimelerle çağrışım unsurlarını kullanacaktır;şiir ezberleyecek, şiirin kafiyesini değiştirecektir. Ebeveynine şakalar,espriler yapacaktır. Çocuğun bu etkinliklerde beklenmeyen, yeni yollarabaşvurması, yaratıcılığının en büyük göstergesidir. İki yaşından sonra, çocuk,


YARATICILIK VE BİREY 141sözgelimi bir çizgi filmde kedinin konuştuğunu gördüğünde, evindeki kediylekonuşmaya başlayabilir ve onunla diyalog kurabildiğini iddia edebilir. Belki dehayâli bir arkadaşı vardır; onunla oyunlar oynar. Onun için mavi güneş, morağaç olabilir. 7-8 yaşlarına geldiğinde ise mantıklı ve nesnel düşünmeye başlar.Artık güneş sarıdır; ağaç ise yeşil. Bob Jones Üniversitesi'nde sanat eğitimcisiolan Kathy Bell (1995), 5-7 yaşlarında çocukların yaratıcılıklarının %90 azaldığını söylüyor. Bu yaşlarda, yaratıcılığı baskılayan en önemli etkeninhata yapmaktan kaçınmak olduğu belirlenmiş.Sekiz yaşlarında okudukları kitaplar, çocukların yaratıcılıklarını geliştirmelerineönemli katkıda bulunur. Hobiler de yine yaratıcılığı destekleyen etkinliklerdir.Çocuğun, kendi odasındaki eşyaların yerleşimini yapmasına izinverilmeli, duygu ve düşüncelerini öykü yazarak ya da resim yaparak yaratıcıbir biçimde ifade etmesi sağlanmalı. Kuşkusuz tüm bu aşamalara kreş ya daokullardaki eğitimin katkısı büyük.Özellikle okulöncesi çağda çocukların öğrenme süreci yaratıcılığın gelişmesinezemin hazırlar. Çeşitli malzemeleri parçalara ayırır, yapısını anlar,benzerlikler ve farklılıkları gözler. Parçaları yeniden farklı biçimlerde bir arayagetirir ve yeni ürünün neye benzediğini değerlendirir. Ürünlerin, birkaç ürününbir arada düşünülmesiyle oluşması, yaratmanın aynı zamanda bir bir a-raya getirme süreçi olduğunu da gösterir. Çocukların bu yaklaşımı yaratıcılıktekniklerinden birisine, 'ufalama (concassage)' tekniğine de temel oluşturmuştur.Nesnelere 'artırmak', 'azaltmak', 'birleştirmek', 'tersine çevirmek' gibifiillerin gerekliliklerini uygulamaktan ve yeni üretimin nesnelerini bireysel,kültürel, ekonomik, teknik, ticari, sosyo-psikolojik, çevresel ve örgütlenmeyeilişkin ölçütlerin ışığında sorgulamaktan ibaret olan tekniğin, nesnelere ilişkinzihinlerdeki alışılagelmiş imajları silerek, üründe ve üretim biçiminde yenilikleryaratma amacına hizmet ettiği görülmüştür. Malzemeyi parçalayarak yenidenbirleştiren çocuğun yaptığı, bir bakıma bilim adamının çalışmalarındanfarklı değildir: analiz, değerlendirme ve sentez. Bu durum okul çağındaki çocuklardadeğişime uğrasa da, sınıflar çocuğun yaratıcılığının geliştirilebileceğiyerler haline getirilebilir.Torrance'a göre yaratıcılık puan ortalamalarındaki düşüşler, örneğinbeş yaş çocuklarında gözlenen azalma, okulun sosyal etkinliklerinden kaynaklanmaktadır.Bu yaş çocukların okul hayatı ile ilk yanlışlıkları, sosyal otoriteyeboyun eğme ya da kabul etme gibi bazı beklentileri de birlikte getirmişve bu tür sosyal değişiklikler yaratıcılık puanlarını etkilemiştir.Urban 1991, yılında Jellen ve Urban'ın (1985) geliştirmiş olduğu ıraksakve yakınsak düşünme yeteneğini ölçen Yaratıcı Düşünme Testini kullanarak4-8 yaş arasındaki Alman çocuklar arasında gelişimsel bir çalışma yapmıştır.Beş değişik yaş grubundaki 272 kişilik bir örneklemle yapılan çalışmanın sonucundaelde edilen sonuçlar Torrance'ın görüşlerini desteklemektedir.


142 ÖĞRETMENİN DÜNYASIGetzels va Jackson (1970), yaratıcı çocukların, yüksek zekalı yaratıcıolmayan çocuklarla karşılaştırıldığında daha fazla bağımsız, hayal gücü dahafazla, daha az itaatkar, otoriteye daha az saygılı olma eğiliminde olduklarınıayrıca ilginç bir şekilde öğretmenleri tarafından daha az sevildiklerini bulmuşlardır.Baron'un yaratıcı insanlarla ilgili yaptığı geniş çalışması, yaratıcı insanlarınözelikleri olarak aşağıdaki karakterleri sıralamıştır: (1) Bir anda çokodaklı fikirlere sahip olma yeteneği; (2) yargılama bağımsızlığı; (3) kompleksfenomenleri tercih etme; (4) kendi kendine iddia etme-ispat etme; (5) farklıöğeleri bütünleştirme yeteneği; (6) yüksek bir enerji düzeyi ve (7) Bir şeyiilişkilendirebilme "hazır olarak sağlanabilir materyali bilinçsiz bir şekilde". Buson şart çekingenlikteki azlığı ayrıca zengin ve çeşitli çağrışımlarla fantezidekibağımsızlığı ifade etmektedir. Verilen bir uyarıcıya tepkide bulunmada yaratıcıkişi, en azından yaratıcı olduğu alanda seçilenlerden daha iyi ve daha fazlatepkilere sahip olduğu görülmektedir.Sözü edilen araştırmaların ortak bulguları ve birleştikleri tartışma noktalarıözetlenecek olursa, bireyin yaşamındaki kültürel kalıplardaki devamsızlıkların,ya da farklılıkların, yaratıcı düşünme yeteneklerini etkilediği söylenebilir.Doğadaki ve toplumda yaratıcılığı etkileyen diğer faktörler ise Torrancetarafından (1962), kız ve erkek çocukların farklı yetiştirilmeleri; fantezilerinerken ve yersiz engellenmesi; merakın sınırlandırılıp kontrol altına alınması;otorite ve arkadaş ilişkileri sonucunda ortaya çıkan korku ve çekingenlik; engellemelerinve başarının çok fazla vurgulanması; işlevsel düşünceler ile ilgiliçalışma yapabilmek için gerekli olan kaynakların eksikliği ve eğitim düzeyiolarak özetlenmiştir.Bir çok gayret yaratıcılığa ve onu ortaya çıkaran ya da önleyen şartlarayönelik dürtülerle ilgili oluşumları tanımlamaya çalışmaktadır. İşin ilginç tarafıiki tane zıt teori kurulmuştur. Birisi yaratıcılığı bir zıtlaşma aşamalılığı olarakgörmektedir. Temel olarak Freud'cü teoriden doğan bu görüş noktasında,yaratıcılık içsel, gizli ve çoğu zaman da karışıklıkları içeren dinamik bir çatışmasürecidir. Kesin olarak yaratıcı kişilerin çoğu ailesel bir fikir ayrılığı ve kişiselçaba hikayesine sahiptir. Ayrıca onlar manidar bir şekilde uyumsuzluk veintibak edememe durumu göstermişlerdir. Bugün yaratıcı yeteneğe sahip o-lan bazı uyumsuz insanlara, onların problemlerini tekrar çözmenin üretkenlikleriniazaltacağı korkusuyla terapi yapılmasından kaçınılmaktadır. Tabi ki teoritüm çocukların uyumsuzluk ve zıtlık şartlarıyla karşı karşıya getirilerek yaratıcıyapılacağı iddiasında değildir.Diğer teori yaratıcılığın çözümlenmiş, serbest fikir çekişmesinin, kendikendine olgunlaşmanın ürünü olduğudur. Maslow'un kendi kendini gerçekleştireninsanlarla ilgili çalışması bu görüş noktasını desteklemektedir. Bu açıdanyaratıcı insanlara bakıldığında, deneyerek öğrenmeye açık, risk almaya isteklioldukları görülüyor. Psikolojik açıdan bakıldığında bu özelliklerin altında ken-


YARATICILIK VE BİREY 143dine güven yatmaktadır. Kendiyle barışık, kendini iyi hisseden kişiler ancakgeniş bakış açısına, zihinsel esnekliğe sahip olabilmektedir.Yaratıcılık ve ZekâPsikologların bir kısmı zekâyı “soyut düşünme, olaylar arasında ilişkilerkurabilme, kendi kendini tenkit edebilme” yetkinliği olarak tanımlamıştır.Başka bir kısmı zekâyı “çevreye ve yeni durumlara intibak edebilme” kabiliyetiolarak değerlendirmiştir. Daha başkaları ise zekâyı “öğrenme kabiliyeti”olarak tanımlar (Atalayer, 1994). Biyologlar zekâyı ”çevreye uyum yeteneği”olarak görürlerken, eğitimciler “öğrenme”, psikologlar “ilişkileri anlama”, bilgisayarbilimcileri “bilgiyi işleme” yeteneği olarak görmektedirler.Hep şu sorular sorulmuş ya da sorulmaktadır: Yaratıcılığın zekâ ile ilişkisinedir? Kişi zekâya sahip olmadan yaratıcı olabilir mi? Kişi, yaratıcılıkla hiçilgisi olmayan yüksek bir zekâ seviyesi gösterebilir mi? Daha da önemlisi, yaratıcılıkve zekâ, birisi olmadan değerlendirilebilir mi? Kişi yeni bir bilgiylekarşılaştığında, bu bilgi zeki bir şekilde mi yoksa yaratıcı bir şekilde mi alınırve çözümlenir? Çoğu araştırmacı, yaratıcılığın zeka ile aynı şey olmadığınaişaret etmiştir. Zekâ ile yaratıcılık, hele sanatsal yaratma söz konusu olduğunda,hep ayrı davranışlar olarak düşünülmüştür. “Bir kişinin yüksek zekâsıyoksa bile, özel yeteneği var” cümlesi, sözel ya da sayısal olmayan zihin karakteristiklerinin,zekâdan daha aşağıda “yetenek” olarak tanımlandığını göstermektedir(Kırışoğlu, 1991).Yaratıcılık kavramının zekâyla ilişkisi olduğunu ileri süren psikologlar davardır. Genellikle yüksek zekâ bölümü (ZB) olanlardan yaratıcı davranış beklenirde, düşük olanlarda ise böyle bir yeteneğin olabileceği düşünülmez. Hiçşüphe yok ki, bir zekâ testinin ölçütü ZB ile bazı yaratıcı beceriler arasındakayda değer bağlantılar bulunmakta ama, bu bağlantı tam olarak bilinememektedir.Yavuz’un (1996) naklettiği gibi, bu bağlantıların olduğunu gösterenkaynaklar, Terman ve arkadaşlarının (Terman ve Cox, 1926) araştırmalarındagörülürse de, kesin bir sonuca varılamamıştır. Torance yaratıcılık testi kullanılarakyapılan bir çalışmada yaratıcılık ile zeka arasında 0. 22 ile 0. 32 arasındadüşük fakat olumlu yönde bir ilişki bulunmuştur. Yine bu çalışmada ortayaçıkan diğer bir sonuca göre, yüksek düzeyde yaratıcılığa sahip kişiler genelliklezeka ortalamasının üzerindedir fakat bu her zaman böyle değildir, yaratıcılıkölçümlerinde düşük puan alan bireyler buna karşın IQ ölçümlerindeyüksek puanlar almışlardır. Gerçekte, kabileytli çocukları belirlemek için sadecebir zeka testi kullanıldığı zaman, yaratıcılık açısından hatalar yapılabilmektedir.Yine bu sonucu bazı araştırmalarda görülmüştür ki, sınavlarda başarılıve zekâ testlerinde de yüksek seviyede zeki çıkan bazı öğrenciler, çeşitlialanlarda özgün, yeni düşünceler ortaya koyamamışlardır (San, 1985). Farklıyaratıcılık seviyelerinde olan çocukların kişilikleriyle ve okul başarılarıyla ilgili


144 ÖĞRETMENİN DÜNYASIbulgular, çocukların ZB’leri arasında farklar bulunabileceğini, fakat yaratıcılığınbunlardan anlaşılamayacağını, bu yeteneğin, çok üstün yaratıcılıkla “birmiktar yaratıcı olmak” arasındaki farkın, açıkça görülen bazı özelliklerle anlaşılabileceğiniortaya koyuyorlar (Jersild, 1972). Bu nedenle, zekâ, gerçek yaratıcılığınortaya çıkmasında yalnızca bir araç olarak önem kazanıyor.Beyinsel Açıdan YaratıcılıkHermann (1988) işlevler açısından beynin dört bölümden oluştuğunuve her bir bölümde ayrı, özelleşmiş alanlar olduğunu belirtmektedir. Bu bölümlerininher birinin kendine özgü özel bir dili, algılayışı, değerleri, yetileri vebilme-tanıma yetileri olduğunu belirtmektedir.Beynin sol bölümünde mantıksal, çözümleyici, nicel olgulara dayalı planlı,örgütlü, ayrıntılı ve ardışık düşünme biçimleri yer almaktadır. Çok kabaca düşüncebiçimleri için bilimsel düşünme biçimleri diyebiliriz. Sağ beyin bölümündeise coşkusal, kişiler arası, duygulara dayalı, devinim-duyusal, gizemli, sezgisel,birişimci, bütünsel ve birleştirici düşünme biçimleri rol oynamaktadır.Yaratıcı ÜrünBir ürünün yaratıcı olarak isimlendirilmesi için alışılmışın dışında olmasıgereken genel bir anlayışın olması gerekir. Alışılmışın dışındalık (divergent)ya da olağan dışılık tabiki göreli bir konudur. Uluslar arası nitelikte bilgili birkişi için ürünün orjinalliği ve alışılmışın dışındalığı, aynı sınıf içerisinde bir boyama,müzikal bir kompozisyon, bilimsel bir teori ya da mekaniksel bir keşifolup olmama gibi diğer tüm ürünler açısından olabilir. Bir çocuk için orjinallikonun yaşantısı ile ilgilidir. O daha önceden birçok defalar yapılan benzer ü-rünlerin farkında değilse, ürün onun için orjinal olabilir. Grup ilişkilerindeki birdeğişmeyle birlikte bir kriter başkaları içerisindeki bir yapıda ve müştereklerdeorjinal olabilir. Bir ürünün orjinalliği, onun eşsizliğinin değerlendirilmesindekiyargısal bir standart olarak hizmet eden bir norma göredir. Böyle bir yapıiçerisinde eşsizlik yaratıcı bir ürünün öncelikli bir şartıdır.Ancak kendi kendine bireysel orjinallik yaratıcılık açısından yeterli olmayabilir.Yaratıcılıkta olağandışılık önemli bir kriter ise biz garip bir nesnekoleksiyonunu yaratıcılık olarak tanımlayabiliriz. O eski, demode, durağan herşeyi içerse de. Öte yandan psikiyatrik bir oturum yapan kişilerin sözleri normalbireylerin aynı konuyla ilgili sözlerinden daha olağan dışı ya da eşsizkombinasyonları içerecektir. Ancak çok az insan bu ürünleri yaratıcılık olaraknitelendirebilir.Bazılarına göre, yaratıcı olarak kabul edilebilmesi için bir ürün kendisininilgili olduğu yapı içerisinde ya uygun ya da faydalı olmalıdır. Yaratıcıürünler bir toplumun ya da kişinin gereksinim duyduğu bir şeyden, çok sayı-


YARATICILIK VE BİREY 145da karışımdan üretilir. Uygunluk sosyal ya da çevresel bir gereksinimden kaynaklanabilir,ya da onu üretenin içsel motivasyonu ile ilişkili olabilir. Bir sanatçıtarafından seçilmiş olan renklerin birleşimi uygun olabilir çünkü onlarkendi çevrelerine uyum sağlamaktadırlar ya da uygun bir şekilde sanatçının oanlık ruh durumunu yansıtmaktadır. Çoğu insan olağandışılığın ve uygunluğunsadece gerekli olmakla kalmayıp aynı zamanda yaratıcı bir ürünün saptanmasıiçin yeterli bir kriter olduğunu iddia ederler.Yaratıcı birey ile diğerlerini ayıran özellik analitik ya da yaratıcı düşüncetiplerinden birisine sahip olmasıdır. Yaratıcı birey hayal gücünün de zenginleştirmesiile aynı konuda pek çok çözüm üretmeyi hedefler. Analitik düşünceyesahip bireyler tek ve en doğru yanıta götüren cevabın arayışı içindedirler.Bir satış elemanın yaratıcılığından, mimarın yaratıcılığına kadar uzanangeniş bir alanda ortaya çıkan yaratıcı ürünler bu açıdan değerlendirilir. Birbaşka yaratıcı ürün tanımlamasında, kontrol edilen, geliştirilebilen bir yaratıcılıktürü gözlenir (Aslan, 2001). Kişinin yetenekleri ve belli bir işi gerçekleştirmektekiyatkınlıkları tanımlanır. Başkalarının ürünlerine kıyaslandığındagerçekten orjinal ürünler sergilenir. Profesyonel ressamın ya da grafiklerinürünlerinde gözlenen yaratıcılık gibi.Yaratıcı KişiÜst düzeyde yaratıcı ya da potansiyel olarak yaratıcı olan bireyler, yaratıcılıkile ilgili testlerden aldıkları puan ortalamaları tarafından belirlenmektedir.Biz değerlendirmede ve değerlendirmede kullanılan teknikleri incelemeyeceğiz,bununla birlikte bu özelliklere sahip bireylerin kişisel özelliklerini inceleyeceğiz.Yaratıcı kişilerde aşağıda özetlenen temel niteliklerin bir çoğubelirgin bir şekilde gözlenir.Esnek Olarak Kavrama Yeteneği (Ideational Flexibility)Yaratıcılık geleneksel algılama ve düşünme yollarının üzerine çıkmayıgerektirmektedir. Nesneler alışılmamış yollarla algılanmalıdır. Algısal sınıflamalarakıcı olmalıdır. Sınırsız biliş düzeyinde bu esneklik-Flexibility "açık fikirlilik"olarak isimlendirilmektedir. Yaratıcı etkinlik, bireylerin fantezi ile gerçekarasında serbest bir şekilde ileri, geri hareket etmesini gerektirir. O yaygındüşünceleri bozan fikir ve görüşlerle ciddi bir şekilde meşgul olmalıdır. Yaratıcıkişi hayalden ve hatta eğlendirici oyunlar, tuhaf şeyler ve olağan dışı durumlardanhoşlanır. Kavrama ve anlama sürecinde üst düzey bir esnekliğe vetoleransa sahiptir. Yaygın fikirleri ya da gerçeği değiştirmekten hoşlanır, ayrıcayaratıcılığın gerekli öğelerinden olan üst düzeyde imkansızlık ve ihtimaldışılıkla meşgul olma eğilimindedirler.


146 ÖĞRETMENİN DÜNYASIKişisel BağımsızlıkYaratıcı birey göreli olarak geleneksel sınırlama ve yasaklamalardan bağımsızdır.O belirli ölçüde topluma ayak uyduramayan bir kimsedir. Ancak onuntopluma ayak uyduramaması ve gelenek dışılığı özellikle yaratıcı ürünüyle ilgilialanda sınırlanmıştır. O gerçekte ne topluma ayak uyduramayan ne de gelenekdışı biridir, o bağımsız bir kişidir. Başkalarının düşündüklerinden ve söylediklerindenetkilenmeme noktasında bağımsızdır. Başkalarına yaptığı etkilerle zihnimeşgul değildir. O nispeten kendi kendine olmak için serbesttir. Kişisel uyumdançok yüksek düzeyde görev adamıdır. Yaratıcı insan kendi yaratıcı çabalarıiçerisinde topluma ayak uyduramaz. Ancak, kasten toplum dışı değildir.MerakMerak herkeste belirli bir ölçüde bulunan doğal bir çevreye uyum içgüdüsüdür.Bu içgüdü genelde kendini koruma içgüdüsü ve sağduyu ile dengelenir.yaratıcı kişilerin sınırsız ve anlamsız ölçüde meraklı olma eğilimi vardırve bu eğilim engellenemez gibidir. Belirsizliğin, tehlikenin ve riskin bulunduğukonular yaratıcı kişiler için sınırsız bir çekim kaynağıdır. Bu eğilim yaratıcı kişileredoğal gelir ve başkalarının niçin kendileri ile paylaşmadığını merak ederler.Aşırı merak ve risk alma eğilimleri yaratıcı kişileri tehlike ve sorunlarla sıksık karşılaştırır ve istenmeyen durumlara düşmelerine neden olur. Buna karşılıkbaşkalarının kaçındığı konularda meraklarını doyurabilmeleri halinde çevrelerindenfarklı ve üstün bir konuma gelirler. Meraklı olmak farklı düşünebilmeninbir ön koşulu, gerek ve yeter şartıdır.Risk-AlmaYaratıcı kişilerin göze aldığı riskler araba yarışı, paraşütle atlama, dağcılıktüründen görünür ve ölçülebilir türden riskler değildir. Yaratıcı kişiler başkalarıtarafından risk gibi görülen belirsizlik, karmaşıklık, statü kaybı gibi konulardason derece cesur ve atılgan olabilirler. Herkesin benimsediği bir görüşetek başına karşı çıkmak belirli bir cesaret gerektirir ve bu cesaret dağatırmanma türünden bir cesaret değildir. Yaratıcı kişilerin göze aldığı risklerdışlanmak, alay edilmek, arkalarından konuşulmak ve kurallara uymayan kişilerinbaşına gelebilecek türden şeylerdir. Toplumsal düzen, sözsüz ve gizli birsözleşme ile herkesten, verilen rol ve statülere uymasını bekler. Kendilerineçizilen sınırları aşanlar, yabancı hatta düşman sayılır ve hizaya gelmeleri veyagetirilmeleri beklenir. Farklı düşünenler ve farklı davrananlar ise bu sınırlarıaşmaya cüret edenler ve bunun müeyyidelerini göze alanlardır. Yaratıcı kişilerkendileri için öngörülen rolleri yorumlamadan ve tartışmadan oynama eğilimindedeğildirler. Merakları, ilgileri, bilgileri ve kendileri ile mutlu olan yaratıcıkişiler bu yalnızlığı göze alır ve buna katlanabilirler.


YARATICILIK VE BİREY 147Paradigma BağımsızlığıBir paradigma herkes tarafından paylaşılan bir görüş tarzıdır. Paradigmalarbize etrafımızdaki sosyo-teknik evrenin ne olduğu ve nasıl çalıştığı konusundastandart bilgiler verir ve davranışını tahmin etme olanağı sağlar.Başka bir deyişle paradigmalar çevremizi algılama, yorumlama, değerleme vegereğine göre davranma konusunda temel referans çerçeveleridir. Paradigmalarbireylerin çevreye uyumunu kolaylaştırdığı gibi bazı sorunların da kaynağıolurlar. Bir tür algılama kalıpları olduğundan, değişen olgu ve ilişkilerinanlam ve öneminin kavranmasını güçleştirebilirler. Ayrıca hazır ve kolay modellerolduklarından bireylerin gerekli bilgilere ulaşma gereğini azaltır ve biranlamda hayatı kolaylaştırır. Yaratıcı kişiler yoğun merakları, esnek algılamaeğilimleri, bilgi birikimleri ve engelleri aşma heyecanları nedeniyle paradigmalarladüşünmeye yatkın değildirler. Egemen paradigmalara önem vermediklerive bunlar çerçevesinde haberleşmedikleri için de çevreleri tarafındananlaşılmaz ve dışlanırlar.Sürekli DeneyimYaratıcı kişiler için yaşamım kendisi sürekli, heyecanlı ve anlamlı bir deneyimdir.Bu nedenle onu en etkin bir şekilde değerlendirmek isterler. Yaşamlarınıbelirli ve statik rol ve statüler içinde geçirmeyi istemezler. Yaşamlarınıbelirli dönemlerde dönüşüme uğrayacak projeler olarak algılarlar. Bu nedenleiyi bir evlat, eş, arkadaş, meslektaş olamayabilirler. Yönetilmekten hoşlanmadıklarıiçin iyi bir yönetici de olmayabilirler. Buna karşılık yaşadıklarısürekli değişim onlara değişik deneyimler ve görüş açıları kazandırır. Aykırıyönleri ile tedirginlik verici ve itici olurken deneyimli yönleri ile ilginç ve çekiciolabilirler. Hiç istemedikleri halde, risk alma ve sorumluluk yüklenme eğilimlerionları yönetici pozisyonlara sürükleyebilir. Bu durumlarda oynamalarıbeklenen otorite rollerini oynamaktan kaçınırlar.IsrarcılıkYaratıcı kişiler aykırı görüş ve davranış sahibi bireylerdir. Bu aykırılıklarıise patolojik bir uyumsuzluk değil, merak, coşku, araştırma ve birikimle o-luşmuş algılama ve yorumlama yeteneklerinden kaynaklanır. Yaratıcı kişilerçevrelerinin istek ve beklentilerine uyum göstermeye direnirler. Özlemlerininve hedeflerinin referans çerçevesini çevrelerinden değil kendi iç uyarılarındanalırlar. Hedeflerine ulaşabilmek için kendilerine gösterilen direnişe, uyarılara,tehditlere, anlayışsızlıklara inatçı bir sabırla katlanabilirler. Yaratıcı kişiler çevrelerindenfarklı olduklarının bilincine varabilirler fakat referans noktası olarakçevreyi değil kendilerini aldıklarından bunun sorumluluğunu çevrede bulurlar


148 ÖĞRETMENİN DÜNYASIve çevrelerini değiştirme çabası içinde olurlar. Yaratıcı kişiler ile çevreleri arasındakigerilim sosyal değişimin önemli enerji kaynaklarından birini oluşturur.Yukarıda sayılan özelliklere ilaveten Levinson (1980) yaratıcı bir bireyikarakterize eden özelliklerden en belirginlerini aşağıdaki gibi sıralamıştır.Düşünsel Davranış BiçimleriSoyutlama:Farklı verileri anlamlı bir şekilde soyutlayabilir, kavramlaştırabilir,örgütleyip bütünleştirerek bir model haline getirebilir.Ansiklopedik bir sentezciliğe sahiptir. Çeşitli sanat ve bilim dallarındankaynaklanan ilkeleri değerleri, kavramları ve bilgileri yaratıcıbir şekilde organize edip bütünleştirebilir.Zamanlama:Belirsizlikten tedirgin olmaz ve uzun bir süre katlanabilir. Uzundönem planlarının gerçekleşmesi için telaşa düşmez.Pragmatizm:Zekası yalnızca soyutlama değil aynı zamanda pratik olma kapasitesinesahiptir. Kitap ve kural dışı deneyimlerden de iyi bir şekildeyararlanabilir.Yargılama, değerlendirme ve zamanlama gücü çok yüksektir. Sonuçalabileceği zamanı çok iyi seçer.Duygular ve İlişkilerOtorite:Canlılık:Otorite pozisyonları için doğal bir görünüm verir. Sorumluluk veinsiyatif yüklemede ve bunları gerçekleştirmede etkindir. Sorunları stratejik açıdan ele alır. Hedefleri iyi tanımlanmıştır. U-zun dönemli planlar yapıp, hedeflerine adım adım yaklaşır.Duyarlılık:Başkalarının duygularındaki ayrıntıları algılamada duyarlıdır vebunlara önem verir.Güçlü bir sevecenlik duygusu: Yaratıcı kişinin pozitif bir kişi olduğuaraştırmalarla belirlenmektedir.Mevcut sorunlar ile sürekli olarak ilgilidir.


YARATICILIK VE BİREY 149Olgunluk:Başkalarından gelebilecek bilgi ve eleştiri ve işbirliğine açıktır.Bireysellikten hoşlanma: Diğer kişilerden farklı bir düşünce yapısınınve bakış tarzının olması, hayal güçlerinin zenginliği bu kişilerigruptan dışlanmaya ve yalnızlığa itebilmektedir.Etkileyicilik:Kelime ve dilbilgisi geniş kapsamlıdır. Aşırı bir anlatım ve açıklamayeteneğine sahiptir.Karşısındakilerinin duygularına duyarlıdır ve onların güvenini kazanır.Standartları yüksek olduğu olduğundan eleştirilerini ve iğnelemelerinikendisine de kolaylıkla yöneltebilir.Enerji ve Dayanıklılık:Zihin ve beden olarak sürekli ve yüksek düzeyde bir enerjiye sahiptir.Serüvenci ruhta olmaları. Risk alarak yeni şeyler denemeleri dikkatçeker. Daha kolay risk alabilme özellikleri vardır.Her zaman iş için istekli ve hazır durumdadır.Gerilim yaratabilecek herhangi bir şeyden çekinmez ve beklenmedikaksilikler canını sıkmaz.Eylemsel Davranışları Sezgi ve Tahmin:İyi bir tahmin yeteneği ve sezgiye sahiptir. Kendisi ve örgütü içindurumun nasıl gelişebileceğini önceden kestirebilir.Potansiyel engeller görür ve onları aşma olanaklarını araştırır.Düzensizliğe karşı toleranslıdırlar. Kalıplara, alışılagelmiş kullanımlarakarşı çıkan yapıdaki bireyler yeni bir çözüme ulaşıncaya kadarvarolan düzeni yıkıp, yeni bir düzen kurma eğilimindedirler.Belirsizliklere tahammül edebilirler.İyimserliğini daima koruyarak çözüm yolları bulmaya çalışır.Kendisi ile örgütü arasındaki haberleşme ve koordinasyonu iyisürdürür.Başkalarının farkında olma: Yaratıcı bireyler diğer kişilerin ve onlarıngeneli oluşturan görüşlerinin çoğu kez farkındadırlar. Amayine de kendi aykırı görüşlerini ortaya koymaya hazırdırlar.Hatalarından sürekli ders çıkarır ve problem çözerken yeni yollardeneyebilme.


150 ÖĞRETMENİN DÜNYASITutarlılık:Geçmişte çeşitli şekillerde iyi sınanmış bir değerler sistemine sahiptir.Yüksek ahlak standartlarına sahiptir ve kendi normlarına uymayıtercih eder.Çıkarlara ve maddi değerlere karşı eğilimi düşüktür. Bu yoldanetkilenmesi olanaksızdır.Çevresinden olan beklentileri ile kendisinden olan beklentileri arasındabenzerlik bulunur. Çevresindekileri potansiyel önderler olarakdeğerlendirir. Davranışları ile örnek olur.Sorumluluk:Önderliği bir sorumluk ve olanak olarak görür. Ve aktif bir önderlikgösterir.Önderlik kendisi için bir amaç değil çevresine yararlı olabileceğiolanaklar sağlayan bir araçtır.Sürekli zihni bir şeyle meşgul: Daha öncede vurgulandığı gibi yaratıcıbirey sorun ve eksikliklere karşı duyarlıdır ve zihinlerindeçoğunlukla çözmeye çalıştıkları bir problemleri vardır. Zor işlerleuğraşmaktan haz alırlar. Bu bir tür meydan okumadır.SONUÇYaratıcılık zamanla ilişkili değildir. Yaratıcı bireyler, yavaş tempoda, fakateşit kuvvetle birçok üretim gerçekleştirebilirler. Bu nedenle öğrencilerinüretimleri gözlenmeli, hâlâ yaratmakta oldukları bir aşamada onlardan başkabir şeyler yapmaları istenmemelidir. Eğer o gün yapması gerekeni bitirememişse,bir sonraki gün bunu tamamlamasına izin verilmelidir.Yaratıcılığın basit bir fenomen olmadığı fakat daha ziyade çok çeşitlikuvvet ve şartları meydana getirme ile ilgili ürün olduğu ayrıca her durumdabulunan tek bir uyarıcı etkisi olmadığı kuvvetli bir olasılıkla görülmektedir.Çoğu şartların yaratıcılığı geliştirebileceğinin ve çoğu kimsenin de yaratıcılığıazaltabileceğinin kanıtları vardır. Eğer tüm sözü edilenler özetlenecek olursayaratıcılık, ortamını bulduğu zaman gelişebilir. Aileler ya da eğitim kurumlarıya da kısacası toplum, bireylerin yaratıcılıkları üzerinde önemli etkileri hakkındabilinçlendirilirse belki de yaratıcılı destekleyen, engellemeyen bir toplumiçin ilk adımlar atılmış olur.


YARATICILIK VE BİREY 151İnsanlığın bugün için emrinde olan ve yaşamı kolaylaştıran tüm buluşlarınfarklı alanlardaki yaratıcı düşünceli bireylere ait olduğu düşünülürsebu konuda harcanan ve harcanacak emek ve zamanın yararı açıkça görülecektir.Amacınız ne olursa olsun, ihtiyacınız olan şey; FARK YARATAN OLA-BİLMEK ve insanların size diğerlerinden farklı bakış açıları ile yaklaşmalarınısağlamaktır. Bunun için yapmanız gereken şey ise; ruhunuzdaki ve beyninizdekiyaratıcı potansiyelleri geliştirmek, düşünce katillerine uymamak vekendinizi başkalarına beğendirmeye çalışmamaktır. Cosby Show’un yaratıcısıBill Cosby’in söylediği gibi: BAŞARININ ANAHTARINI BİLMEM AMA BA-ŞARISIZLIĞIN ANAHTARI, KENDİNİ BAŞKALARINA BEĞENDİRMEYE ÇA-LIŞMAKTIR. Kendiniz olun ancak yaratıcı potansiyellerinizi ortaya çıkarmayagayret etmeyi unutmayın.YARINA KALABİLENLER, YALNIZCA YARATICI OLANLAR VE YA-RATICILIKLARINI KULLANABİLENLER OLACAKTIR.KAYNAKLARAslan, Esra. (2001). Yaratıcı Bir Çocuk Yetiştirmek. http://www. kho.edu. tr/yayinlar/btm. htmBell K. (1995). Creativity: A mode of Thinking. Bob Jones University Pub.Boden M. A. (1986). Artificial Genius. Discover, Ekim 1996. Cowan F. M. (1995)Exlusion of Diversity and Creativity Impedes Scientific Innovation. TheScientist, Novamber number. Getzels, J. W. and Jakson, P. W. (1970).Creative writers and Day-Dreaming. London: Penguin Pub.Haensley, A. Patrica, and Cecil R. Reynolds. (1989). Creativity and Intelligence,Handbook of Creativity, Plenum Press, New York andLondan, 1989, ss. 111-145.Hermann, Ned. (1988). The Creative Brain, Lake Lure New York.Jellen, H. G. and K. Urban. (1985). Test For Creative Thinking- DrawingProduction. Hannover.Jersild, Arthur T. (1972). Çocuk Psikolojisi, Cilt III, Çev. : Gülseren Günçe,Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, No: 27.Kırışoğlu, Olcay. (1991) Sanatta Eğitim (Görmek, Anlamak, Yaratmak),Eğitim Kitabevi, Ankara.


152 ÖĞRETMENİN DÜNYASILevinson, Harry. (1980). Criteria for Choosing Chief Executives. HarvardBusiness Review, July - Agust, 1980, s. 113.Lytton, Hugh. (1971). Creativity And Education. London: Routledge &Kegan Paul Pub.Nichols, R. C. And Hollond, J. L. (1963). Prediction of The First Year CollegePerformance of High Aptitude Students. Psychological Monographs,77, 1-29.San, İnci. (1985). Sanat ve Eğitim. İkinci Basım, Ankara Üniversitesi EğitimBilimleri Fakültesi Yayınları, No:151.San, İnci. (1977). Sanatsal Yaratma ve Çocukta Yaratıcılık, T. İş BankasıKültür Yayınları: 17, Ankara.Sungur, Nuray. (1997). Yaratıcı Düşünce, İkinci Baskı, Evrim Yayınevi, YönetimDizisi: 6, İstanbul.Torance, E. P. (1962). Guiding Creative Talent. Englewood Cliffs, NewJersey: Prentice-Hall.Urban, K., (1991). On the Development of Creativity In Children.Creative Research Journal. 4 (2), 177-191.YAVUZ (Yavuzer), Halide, S. (1986). Yaratıcılık, 3. Basım, Boğaziçi ÜniversitesiYayınları, İstanbul.YOLCU, Enver, Eğitimde Yaratıcılık Sorunu ve Sanat Eğitimi, İlköğretim veSorunları Sempozyumu, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2-3 Mayıs1995a, Bolu.Vernon, P. E. (1988). The Nature-nature Problem In Creativity. Handbook ofCreativity, New York.


YARATICILIK VE BİREY 153OKUMA PARÇASIBİR KÜÇÜCÜK OĞLANCIK VARMIŞ !. . .Bir küçücük oğlancık, bir gün okula başlamış. Pek mi pek akıllıymış.Okulu da pek büyükmüş. Ama akıllı çocuk, sınıfına dışarıdan kestirme biryol bulmuş. Buna çok sevinmiş. Artık okulu ona kocaman görünmüyormuş.Bir zaman sonra, bir sabah öğretmen demiş ki;- "Bugün resim yapacağız. ""Ne güzel! " demiş çocuk. Resim yapmasını pek severmiş. Her türlüsünüde yaparmış. Aslanlar, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, gemiler. .. Mum boyasını çıkarmış ve çizmeye başlamış.Ama öğretmen "Durun!" demiş. "Henüz başlamayın. " Ve çocuk herkeshazır olana kadar beklemiş."Şimdi" demiş öğretmen, "Çiçek çizmesini öğreneceğiz. ""İyi demiş" çocuk. Çiçek çizmesini çok severmiş ve pek güzelleriniyapmaya başlamış pembe, mavi, turuncu mum boyalarıyla. .Ama öğretmen, "durun" demiş, "size nasıl yapacağınızı göstereceğim." Yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş. " İşte" demiş öğretmen, "Böyleçizeceksiniz. Şimdi başlayabilirsiniz. "Küçük çocuk bir öğretmenin resmine bakmış, bir de kendininkine. . .Kendininkini daha bir sevmiş ama bunu söyleyememiş. Kağıdı çeviripöğretmeninki gibi yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş.Bir başka gün küçük oğlancık, sınıfa çıkan kapıyı tek başına açmayıbecerdiğinde, şöyle demiş öğretmen. "Bu gün çamurdan bir şey yapacağız.""İyi" demiş çocuk. Çamurla oynamayı pek severmiş. Her şeyi yapabilirmişonunla. Yılanlar, kardan adamlar, filler, fareler, arabalar. . . Başlamışçamuru yoğurup sıkıştırmaya. .Ama öğretmen "Durun, daha başlamayın!" ve beklemiş hazır olmasınıherkesin. "Şimdi" demiş öğretmen, "Bir çanak yapacağız. ""Güzel" demiş çocuk. Çanak yapmasını da pek severmiş ve başlamışyapmaya boy boy, şekil şekil çanakları.Ama öğretmen "Durun!" demiş, "Size nasıl yapılacağını göstereceğim." Ve de göstermiş herkese bir büyük çanağın nasıl yapılacağını. "İş-


154 ÖĞRETMENİN DÜNYASIte" demiş öğretmen "Artık başlayabilirsiniz. " Küçük çocuk bir öğretmeninçanağına bakmış, bir de kendininkine. Kendininkini daha çok sevmiş,ama bunu söyleyememiş. Toprağını yuvarlayıp yeniden yapmış öğretmeninkigibi derin bir çanak.Ve çok geçmeden küçük çocuk öğrenmiş beklemeyi, izlemeyi ve herşeyi öğretmen gibi yapmayı. Ve çok geçmeden başlamış kendiliğinden hiçbirşey yapmamaya. Ama birdenbire küçük çocuk ve ailesi taşınıvermişbaşka bir eve, başka bir şehre ve çocuk gitmiş başka bir okula. . .Bu okul daha da büyükmüş öbüründen. Kestirme yolu da yokmuş dışarıdan.Büyük basamakları çıkmak ve uzun koridorları geçmek gerekiyormuşsınıfa kadar.Ve daha ilk gün demiş ki öğretmen: "Şimdi resim yapacağız!" "Güzel"demiş çocuk ve beklemiş öğretmenin ne yapacağını söylemesini. Ancak öğretmenbir şey söylemeden başlamış dolaşmaya.Küçük çocuğun yanına gelince sormuş:- "Resim yapmak istemiyor musun?"- "İstiyorum" demiş çocuk. "Ne yapacağız?"- "Ne istersen" demiş öğretmen.- "Her kes ayni resmi yaparsa ve ayni renkleri kullanırsa, kimin neyaptığını ve neyin ne olduğunu nasıl anlarım ben?"- "Bilmem" demiş çocuk ve başlamış "YEŞİL SAPLI KIRMIZI Çİ-ÇEĞİ" çizmeye. . .Helen Buckley


YARATICILIĞI GELİŞTİRMEKDoç. Dr. Ali Murat SÜNBÜLİnsanlara bir şeyin nasıl yapılması gerektiğini söylemeyin.Yapılmasını istediğiniz şeyin ne olduğunu söyleyin ve yaratıcılıklarıile sizi nasıl hayran bırakacaklarını görün.General George S. PattonEski püskü, tozlu bilgilerin ve kullanılmaktan renklerisolmuş fikirlerin, ilk bakışta zihin gözümüzce yakalanmayan biruyum ile birleştirilmesi ve yepyenilenmesidir yaratıcılık. Çoğunluklabir icat değil, her zaman önümüzde olan, ama bakılıp dagörülmeyen ilişkinin yeniden keşfidir.Yaratıcılık, problemlere karşı duyarlı olma, bilgideki yetersizlikler, boşluklarve güçlüklerin isimlendirilmesi, hipotezin test edilmesi, ihtimallerin belirlenmesive bunların yeniden denenmesi sonunda da sonuçlarla ilişki kurulmasıdır.Her bireyin yaratıcı olma potansiyeli vardır. Her birimiz yaratma konusundakendimize ait bireysel bir beceriye sahibiz. İnsan olmanın getirdiğişeylerden biri de bu. İnsan olarak bizler oldukça yaratıcı bir tür sayılırız. Bireylerinyaratıcılığını etkileyen bir çok unsur vardır. Genellikle bazı insanlarındiğer insanlardan çoğu zaman daha yaratıcı olduğuna inanılır. Bunun nedenleriise çoktur.1. Yaratıcı bir eylem gerektiren işi yapacak yeteneği olmadan da kişi oişi yapabilir. Tabi ki bu demek değildir ki o işi ille de yeteneği olaninsan yapacaktır. Bu nedenle araştırmacılar kişilerin motivasyonlarınıincelemektedir.2. Kişinin motivasyonu yoksa, yetenekleri yeterli de olsa, o işi yapmayabilir.3. Kişilerin ya da grupların çevre koşulları, içinde bulundukları ortamda yaratıcılıklarını etkiler.Bir sorunu bilinen yöntemlerin dışında yeni bir çözümle neticelendirmişsenizkendinizi yaratıcı olarak kutlayabilirsiniz. Bunu düzenli bir şekilde, diyelimki her gün tekrarlayabilirseniz kendinize "yaratıcı kişi" etiketi takabilirsiniz.Pratik yapa yapa yaşamınızdaki sorunlarla başa çıkmada yeni çözümler üretmedeustalaşırsınız.


156 ÖĞRETMENİN DÜNYASIYaratıcılık Öğretilebilir mi?Yaratıcılık birilerine bahşedilmiş ve doğuştan gelen bir özellikdeğildir. Yaratıcılığı öğrenmek yada o tür düşünce ve davranışlardabulunmak size yardımcı olacaktır, ancak sizin kendihakkınızda ve yaratıcılığınız hakkında verdiğiniz kararı ya dabakış açınızı değiştirmeyecektir; sizin yaratıcılık ile ilgili i-nançlarınız ve değer sistemlerinizin de değişmesi gerekir.Bazı insanlar yaratıcılığı ortaya çıkarmada öğretmenin ne derece önemliolduğunu sorgulamakta ve hatta bir kişinin bir başkasını yaratıcı yapıp yapamayacağınımerak etmektedirler. Bu açıdan öğretmenin önemli bir rol oynayabileceğiile ilgili önemli kanıtlar vardır. Bir çalışmada, iki yüz tane bilim a-damı ile görüşülmüş ve 1400 tane önemli bayan ve erkeğin çocukluk hikayeleriincelenmiştir. Bu iki çalışmada örnekleme giren bireylerden alınan cevaplarda,öğretmen davranışları ve kişilik özelliklerine ilişkin bilgiler elde edilmiştir.Yani yaratıcı bireylerin bu özellikleriyle ilgili geçmişlerinde öğretmen ö-nemli bir etkiye sahiptir (Lytton, 1971).Öğretmen niteliğinin ve sınıf ikliminin yaratıcılık ve orjinallik üzerine olanetkileri ile ilgili bir çalışmada, yaratıcılık ve orjinallikle negatif ilişkili olan iki türöğretmen sitili bulmuştur (Spaulding, 1963). Birisinde, öğretmen öğrencilerininzihinsel performansı yerine onların duygusal ve sosyal davranışlarına süreklitepkide bulunmakta; diğerinde ise, öğretmen çoğu kez düzeni ve kontrolü sağlamakiçin sürekli uyarı ve formal yönlendirmelerde bulunmaktadır.Yaratıcı düşünme, öğrencinin sürekli olarak nedir? neden? nasıl? ne kadar?Bunun hakkında ne biliniyor; ne söylenebilir? Eğer. . . . ise ne olur? gibinice soruların cevaplarını araştırmasını gerektirir. Bundan sonra da, yine sürekliolarak "daha başka? bundan başka neler olabilir? sorularının cevaplarıhakkında derin araştırmalar incelemeler yapması şarttır. Zihinsel bakımdangüçlü öğrenci, düşünmeyi öğrenmiş ve düşünmeyi ketleyen algısal, duygusal,ve ifade engellerini aşmış olacağından; karşılaştığı problemlere karşı benzersiz,özgün yeni yaklaşımlar, çözümler üretmeye artık hazırdır ve teşvik edilmelidir.Her canlı insanoğlunun yaratıcı olma potansiyeli vardır. Her birimiz yaratmakonusunda kendimize ait bireysel bir beceriye sahibiz. İnsanların tümüyaratıcı olabilir ama yaratıcı olarak tanıdığımız insanlar başkalarının sahip olmadığıbir farkındalığa sahiptir. Yaratıcı kişiler, düşünce kalıplarını daha inceayarlara getirebiliyor ve daha büyük fikirler üretebiliyorlar. Yaratıcı potansiyelinikullanmayanlar ise ya bunun mümkün olduğunun farkında değiller ya danasıl yapılacağını bilmiyorlar. Yaratıcı kişiler bir şeyi düşünmeye başlar ve


YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK 157sonra da onu unuturlar. Bu arada, onların beyinleri hala o konu üzerinde düşünmektedir.Daha sonra, bu konuyu yeniden düşünmeye başladığında beyinlerionlara şöyle der. "Bir dakika, sen başka şeylerle uğraşırken ben bukonu üzerinde biraz kafa yordum ve birkaç fikir geliştirdim. Duymak ister misin?"Yaratıcı olmayan insanlar beyinlerinin onların bilgisi dışında çalıştığınıbilmemektedirler zaten onlar neyi bilmediklerini de bilmemektedirler.Bugün öğrenmenin “parmak izi” kadar kişiye özgü olduğunu biliyoruz.Bilgi toplumunda öğrenmenin sürekliliği de söz konusudur. “Okulun değişengörevi bireye çok şey öğretmek değil, bireyin öğrenme kapasitesini geliştirmektir”.Öğrenciler sınıflarda pasif bir durumda oturarak öğretilmek istememektedirler.Klasik eğitim sistemine yapılan eleştirilerin hemen hemen tümübu noktadan kaynaklanmaktadır. Yaratıcılığı bireyler açısından "sınırları kaldırmak"ve "en orjinal fikre" ulaşmak olarak ele alınırsa klasik eğitim sistemiile yaratıcı eğitim arasında çelişen bazı noktalar olduğu görülecektir.Aşağıdaki tabloda iki eğitim sisteminin bazı çelişen özellikleri sıralanmıştır(Aslan, 2001):Tablo 1: Klasik ve Yaratıcı Eğitimin Temel ÖzellikleriKlasik eğitim* Varolan bilgiyi aktarmayı hedefler.* Öğretmen kural koyan ve disiplindentek sorumlu kişidir.* Öğretmen otoritedir*Tek doğruya götüren düşünce yapısı(analitik düşünce) hedeflenir* Sertifika diploma gibi belirleyicilerönemlidir.* Dıştan denetimli bireyler yetiştirilir.Yaratıcı eğitim* Bilgiyi yeni üretimler için kullanır* Sınıf disiplininin sağlanmasında herbirey sorumludur* Öğretmen liderdir* Birden fazla çözüme götürendüşünce yapısı hedeflenir.* Özgün bir yapıt ortaya çıkmasıönemlidir.* İçten denetimli bireyler yetiştirilir.Günümüzde hem “demokratik eğitim” prensipleri çerçevesinde, hem de“gelişme yarışı’’ içinde üstün ve yaratıcı bireylerin eğitimi özel bir önem taşımaktadır.Geleneksel bir eğitimin ürünü olarak ortaya doğmatik ve otoriterkişiler çıkarken, demokratik ve yaratıcı düşüncenin temele alındığı eğitim ortamlarındaözgür ve yaratıcı kişilikler ortaya çıkmaktadır. Bu iki kişilik tipi a-şağıdaki tabloda özet olarak verilmiştir (Merih, 2002).


158 ÖĞRETMENİN DÜNYASIDogmatik - Otoriter KişiliklerGeleneklere aşırı bağlıdırlar, yenilikdenemeye çekinirler. Belirsizlik ve değişimdentedirgin olurlarKendilerine güvenleri azdır. Engelleronların moralini azaltır. Çalışma vebaşarma istek ve enerjilerini çabukyitirebilirler.Çevrelerini kısıtlı kavramlarla algılarlar.Düşünce ve eylemde grup normlarınıizlerlerÇevrenin norm ve değerleri ile tersdüşmemeye özen gösterirlerÇevrelerinin sorunlarına karşı ilgisiz vekâyıtsızdırlar,Ahlâklı davranmaya özen gösterirler veahlâk anlayışında; katı gelenekçidirler.Kendilerinin ahlâk dışı eğilimlerini algılamazve başkalarına yansıtırlar:Otoriteye aşırı önem verirler, tahakkümve otoriteyi ayırmakta duyarsızdırlar.Sorumluluk yüklenmede ve risk almadapasifi davranırlar.Başkalarına birey olarak önem vermezler,çevrelerini kurgulama ve sömürmeeğilimindedirler, çevrelerindende aynı davranışı beklerler.Farklı duygu, düşünce ve değerlerekarşı aşırı yadsıyıcıdırlar. Olumsuzfikir ve davranışları başkalarına; özelliklegüçsüz ve azınlık durumda olanlarayansıtırlar;Kendi tutum ve davranışlarının benimseneceğigrupları tercih ederler.Liberter –Yaratıcı KişiliklerDeneye ve değişime karşı ilgi duyarlar,Pratik sonuçlara ağırlık verirler.Engellerden üzüntü duymazlar, kendilerineaşırı güvenirler. Enerji düzeyleriyüksektir ve yaratıcı çabaya aşırı ilgiduyarlar. Aşırı çalışabilirler. Zor vekarmaşık sorunları meydan okumaolarak kabul eder ve bunları çözmektenkeyif alırlar.Algılama şemaları esnektir, düşünceve eylemde bağımsız davranırlar.Çevrenin norm ve değerlerinden çokkendi norm ve değerlerini izlerler.Çevrelerinin sorunlarını kendi sorunlarıgibi benimseler. Çevrelerine sorungibi görünmeyen konularda da aşırıduyarlılık gösterebildikleri görülür.Ahlak anlayışında çevrelerinden farklıolabilirler. Her türlü katılık onlara aşılmasıgereken bir baskı olarak görülür.Dışsal otoritelere karşı kuşkucudurlar,tahakküm ile otoriteyi ayırmakta belirlibir hassaslık sahibidirler.Risk almada cüretlidirler, sorumlulukarar ve yüklenebilirler.İnsanları birey olarak algılar ve bireyolarak iyi olduklarına inanırlar. Çevrelerindenolumsuz tavır beklemezler.Yabancılara, farklı gurup ve kültürlereanlayışlı ve dostça davranırlar.Uyuşumcu, gelenekçi tiplerden uzakdururlar.


YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK 159Özgür ve bağımsız davranma konusundaaşırı bir eğilimleri görülmez.Belirsizliklerin olmadığı güvenli bir ortamuğruna bağımsızlıklarından vazgeçebilirler.Ait oldukları grubun normlarını aynenbenimserler.Özgür ve bağımsız olma eğilimleri çokgüçlüdür. Bağımsızlık ve özgürlükyanlısı oldukları halde benimsedikleriamaçların gerçekleşebilmesi için kendilerinidisipline edip kısıtlayabilirler.Davranışlarında esnek, yargılarındabağımsızdırlar.Çelişki, gerginlik ve belirsizlikten aşırıtedirgin olurlar.Enformasyonu kaynağı ile özdeşleştirirler.Baskı karşısında kendi görüş ve düşüncelerindentaviz verebilirler.Zaman perspektifleri dardır. Kısa dönemoptimizasyonları yaparlar.Soyut değerlerle, somut çıkarları karıştırırlar.Karşıt değerlere hor davranırlar.Değişiklikten tedirgin olmaz, sürprizkabul edebilirler. Çelişki, gerginlik vebelirsizliğe katlanabilirler.Enformasyonun kendisini kaynağındanbağımsız algılayabilirler.Baskıya karşı direnebilir, genelliklekendi sistemlerini izlerler.Zaman perspektifleri geniştir. Geneldeuzun dönem optimizasyonları yaparlar.Değerlere karşı saygı duyarlar ve karşıtdeğerleri de kendi değerleri gibi savunabilirler.YARATICI DÜŞÜNME ÖZGÜRDÜR, HAREKETLİDİR, ÜRETKEN BİRSÜREÇTİR. ÇOK YÖNLÜ BAKMAK, ÇOK SEÇENEKLİ ÇÖZÜM YOLLARIBULMAK GEREKİR. TASARIMCI, YARATICI EYLEM SÜRECİDİR,ÇEVRESİNİ YARATMA ADINA GÖRMELİ VE KULLANMALI, TÜMKAYNAKLARDAN YARARLANMALIDIR.Bir basın-yayın firmasında yapılan deney, yaratıcı düşünmenin bu sınırlarıaşmaktan öte çok özel yetenekler gerektirmediğini göstermektedir.Bu firma, editörlük ve pazarlama faaliyetlerinde yeni fikirler ortaya koyamamaktanyakınmaktadır. Psikologların bir yıllık çalışmaları sonucunda, sorununyaratıcı personel eksikliğİ olmayıp, yaratıcı düşünebileceğine inancınolmaması olduğu tespit edilmiştir.Bu inanışın ortadan kaldırılması için yapılan çalışmalar sonucunda, aynıinsanlarla yepyeni programlar ve yayınlar üretilebilmiştir.Yaşam yaratıcılıkla değiştiğine göre, yaratıcılık her alanı (bilim, sanat,yaşam) kapsar. Bunedenle gününün çoğunu okulda geçiren öğrencilere hitapeden öğretmenlere çokbüyük görevler düşmekte. Bu da tahtaya şablon çizipbunun yinelenmesi ya da sadece onlarla sınırlamasıyla olmamalıdır. Katılık,


160 ÖĞRETMENİN DÜNYASIaşırı tekrar, söz hakkı tanımama gibi tavırlar öğretmenlerin öğrenciyi köreltmesine,gerilemesine, sınırlamasına neden olacaktır. Esneklik, öğrenciye sözhakkı, düşündüğünü söyleme şansı verilmelidir. Öğretmene düşen yönetme,müdahale etme değil, yönlendirme, organize etme, yaratıcılığı ortaya çıkartacakdavranış biçimi, konuşma tarzı olmalıdır. Öğretmen öğrenciyi farklı yollarlaaramaya yönlendirme, doğru yanıtları söylemek yerine onu düşünmeye,araştırmaya sevk ederek yaratıcı süreç içine sokmalıdır.Yaratıcılıkla ilgili pilot projeler ve değişik çalışmalardan, biz öğretmenin,muhtemelen aşağıdaki yollarla yaratıcılığı artırabileceği sonucuna varabiliriz:1. Cesaretlendirici bir hava yaratma. alışılmışın dışında fikirlerlemeşgul olurken ya da yeni fikirleri yeni yollarla kendi kendine çalışırken birçocuğun güven hissetmesi gerekir. Çocuğun kabul edilmesi ve taktir edilmesiek olarak soru sorabilmesi, tasarımlarını ifade edebilmesi ve hatta yargılamave suçlama olmaksızın aykırı ve çılgın fikirlerini ileri sürebilmesi gerekir. Çoğuöğrenci öğretmen eleştirisinden korktuğu için kendi imajlarını, gizli düşüncelerinimevcut durumlarla birleştirmeye cesaret edemez. Böyle bir korku muhtemelenonların sıkıcı ve basma kalıp içerikte kalmasına ve kendi harekettarzlarının önlenmesine yol açar. Çok güçlü bir şekilde bastırılmış çocukların,bir konuşma esnasında yetersiz kaldığı ya da zor durumlara düştüğü çok iyibilinir. O dürtülerini gerçekleştirmek ve ifade etmek için yeterli serbestliğe vegüvene sahip değildir. Okul, çocuğa kendi kendini serbest hissedebileceğikabul edilebilir bir atmosferde keşfetme fırsatları sağlayarak yaratıcılığı yenidencanlandırabilir.Birbirine zıt olarak "akıllı-yetenekli olmayı" teşvik etme sürekli bir zorlayıcılıkolarak yaratıcılığı tesirsiz hale getirebilir.2. Değişme gerçeğini yerleştirme. Orjinallik ve akıllılık yüceltilebilir.Orjinallik ve akıllılık hakkındaki cevaplarla ilgili örnekler sağlanabilir.Çocuk etkileşim içinde bulunduğu çevrede, eğitim ortamı, aile ve öğretmenüçgeni içinde eğitilir. Bu çevre yaratıcılığını geliştirebileceği ya da körelteceğiuyarıcıları ona sunmaktadır. Eğitim ortamı için ilk akla gelen sorukoşullar nasıl olursa yaratıcı düşüncenin geliştirilebileceğidir. Sınıf içerisindeçocuk, değerli ve uygun olarak gördüğü performans çeşitlerini üretmeye çalışırkenaynı şekilde tepkide bulunur. Öğretmenin tek bir doğru cevap istediğiyerde, öğrenciler kendilerine ait değerlendirme ve yargıları ortaya çıkarmadagerekli olan dürtülere sahip olamazlar. Bu şekilde öğretim gerilime ve hayalkırıklığına neden olur ayrıca orjinalliği ve teşvik ediciliği önler. Öte yandanöğrenciler temel olarak ezberleme ya da tekrar yapmadan ziyade değerlendirmeyeve yorumlamaya cesaretlendirildiğinde onlar farklılıkları bekler vefarklı olmaktan korkmazlar.


YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK 161Yaratıcılığın ortaya çıkması için hem öğretmen hem de sınıf arkadaşlarıorjinalliğe ve heterojenliğe değer vermeli ve onaylamalıdırlar. Bir grup olaraksınıf bireysel orjinalliği ya uyarabilir ya da sınırlayabilir. Bir öğretmen öğrencileri,yaratıcı olma ya da arkadaşları tarafından onaylanma arasında seçimyapma durumu içerisinde bırakmaktan kaçınmaya çalışması gerekir.Yaşıtlarının genel görüşlerinin dışında bazı fikirler oluşturma çevredekikişilerin alayları ve aşağılamaları ile karşılanabilir. Alt düzey sınıflarda öğrencilerinfarklılığa karşı tepkileri bazen zalimce olabilir. Bu nedenle sınıf ortamındaböyle bir güvenliğin sağlanması duygusal faktörler içinde en önemlilerindenbiridir. Aynı durum evde de geçerli olabilir. Ebeveynler ve öğretmenlerçocuklarının, farklı fikirleri; desteklemelidirler. Birden fazla yönden olaya bakabilmeve bunları mantık. süzgecinden geçirerek fonksiyonel hale getirebilmebecerisi çocuğa, gence güven sağlayacaktır.3. Yaratıcı hissetmeyi-anlamayı teşvik etme. İfadede yaratıcıolmak için, bir kişi bakmada ve dinlemede de yaratıcı olmalıdır. Yaratıcı kişivurguları almak ve kaydetmenin yanı sıra aktif olarak alanı tarar, farklı düzenlemelerlebirlikte yeni öğeleri inceler, analiz eder, yorumlar ve değerlendirir,verilen bölümlerdeki değişmeleri görür, gözler. Muhtemelen her hangi birkimse bu şeylerin belirli bir miktarını yapar. Torrance (1962) basit algılamalarınbile organizmanın bölümlerinde bazı seçimleri gerektirdiğini ayrıca araştırmaya da kaçınmanın bazı derecelerinin her zaman olduğunu ifade etmiştir.Şüphesiz ki hem aktifliğin hem de esnekliğin miktarı öğretimle geliştirilebilirya da azaltılabilir.Bir bireyin gelen bilgiyi bilinçsiz bir şekilde inceleyerek yada bozarak,inançları ve değerleri ile uzlaştırmaya çalışması ya da bilinmeyen bir şekildenoksan bir hafızaya ekleyerek onu daha mantıklı ve tam yapması rutin birşeydir. Bunlar da yaratıcılığın örnekleridir, çünkü onlar verilen bir şeyi değiştirmeyiya da eklemeyi gerektirmektedir.4. Üretici düşünmeyi ve değerlendirmeyi öğretme. Sınıfta üreticidüşünme ve değerlendirmeyi teşvik etmek için etkinlikler yapılandırılabilir.Öğretmenler verilen olgunun ötesine gitmek, sonuç çıkarmak, vurgulamakiçin öğrencilere soru sorarak convergent-alışıla gelmiş düşünmeyi isteyebilir.Alışılagelmiş düşünme sistemi çocuğun ezberciliğe yönelmesine daha açıktır.Böyle bir düşünce sistemine sahip olan kişi sonuca ulaşmak için gelenekselalışılagelmiş yollar izler. Kendisine verilen hazır bilgiyi kullanarak problemleriçözer. Bu düşünce sadece doğru cevaba ulaşmamıza olanak sağlar, bir bütünhalindedir. Tek bir noktada toplanmıştır. Yaratıcı düşünceyi desteklemek içinöğretmenlerin derslerinde alışıla gelmiş düşüncenin ötesine geçmeleri gerekir.Onlar fikirlerinin doğru olup olmadığını nasıl test edeceğini çocuğa göstermelive gerektiğinde onun da fikirlerinden yararlanmalıdır. Olaylar hakkındayapılan değerlendirmeleri ortaya çıkan sonuçlara göre açıklamalıdır. Ör-


162 ÖĞRETMENİN DÜNYASIneğin: “Bu iyidir veya kötüdür” demek yerine, “Bunu sevdim, çünkü. . . . . . .” şeklinde bir açıklama her zaman daha yararlı olur ve çocuğun yaratıcı düşünmesinefırsat verir. Çocuk yavaş yavaş neden sonuç ilişkilerini gördükçearadaki bağlantıları bulur, üreticiliğe doğru adımlar atar ve ezbercilikten kurtulur.Böyle bir yaklaşım farklı-ayrışık düşünmeyi (divergent) geliştirebilir.5. Kendine güveni teşvik etme. “Yeni Gine’de ilkel kabilelerden biriniziyaret eden bir grup bilim adamının yaşadığı tecrübe çok ilginçtir. Bukabile, Yeryüzünün yakın çevrelerinde bulunan bir nehirde sona erdiğine i-nanmaktadır. Birkaç ay bu kabileyle yaşayan bilim adamlarından biri, bölgedenayrılmak zorunda kalır ve nehrin karşı yakasına geçer. Nehrin karşı tarafınageçtikten sonra geriye döner ve el sallar. Diğer bilim adamları da el sallayarakarkadaşlarını uğurlarken, kabile üyelerinden hiçbiri el sallamaz. Bununnedeni sorulduğunda nehrin ötesini görmediklerini söylerler. Dünya ileilgili inanışları, kabile üyelerinin gerçeği farklı algılamalarına neden olmuştur”.Yaratıcı düşünebilen insanlar ile yaratıcı olmayan insanlar arasındakitek fark, yaratıcı düşünebilen insanların yaratıcı olduklarına inanmaları, diğerlerinininanmamalarıdır. Yeni Gine'deki kabileye benzer kişi ve gruplar günümüzdeve medeni ortamlarda da yaşamaktadırlar.Önceki okul yıllarında yaratıcı düşünceyi geliştiren ya da önleyen faktörlerleilgili geniş çaplı araştırmalar Minnesota Üniversitesinde yürütülmüştür.Bu çalışmalar aşağıdaki faktörlerin yaratıcılığa engel olduğunu ortayakoymuştur (Torrence, 1962)a. Fantezi ortaya çıkarmayı engelleyici girişimler.b. Hünerliliği-ustalığı ve merakı sınırlandırma.c. Korkma ve çekinme ile sonuçlanan faktörler, özellikle akran gruplarınınbaskısı.d. Hataların önlenmesi üzerinde aşırı vurgular.e. Sözel yetenek üzerine özellikle mekanik becerilerde yetişkinlerinaşırı üzerinde durması.f. Fikirleri ortaya çıkarmak için kaynak eksikliği.Öğrencinin ifade özgürlüğünü, kendiliğindenliğini, bağımsızlığını, merakını,araştırıcılığını ve kendine güvenini sınırlayan herhangi bir durum veyafaaliyet, yaratıcılığın gelişmesini engeller. Bazı eğitim uygulamalarının yaratıcılıküzerinde potansiyel olarak zararlı yan etkileri bulunduğu bir vakıadır. Öğrencininokuma, inceleme, sorgulama, eleştirme veya ıraksak düşünme içinzamanının kalmaması; başarı notlarına gereğinden fazla önem verilmesi veyabütün öğrenme çabalarının başarı notuna endeksli olması; böylece öğrencininönüne yüzeysel bir hedef konulmasının; yaratıcı davranış-ların teşvik vegeliştirilmesiyle ilgili hiç bir tarafı yoktur. Artık bu yapay hedef, öğrencininçabaları için bir ölçüt oluşturmakta ve öğrencinin tek problemi; "yüksek başarınotlarının nasıl elde edilebileceği" olmaktadır.


YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK 163Yaratıcılığın önündeki diğer engeller Sürekli onaylama ve bunu iletişim esnasında alışkanlık haline getirme. Aşırı karmaşa ve telaş. Duyguları desteklemeyen aşırı kuralcı ortamlar. Netice almak için hızlı çalışma gerektiren ortamlar. Sert ve seviyesiz sözler Aşırı televizyon seyretmek Stres Rutin Davranışlar veya işler: Rutin işler ya da belli bir kalıpta yapılanişler bizleri de kalıplara sokar ve yaratıcılığın aforoz konusunuteşkil eder, yani "Bürokratik bir akıl" yaratır. Ego: Belli bir inanç kalıbı ile birlikte gelen güçlü bir ego işleri dahada kötüleştirerek bizi o inançların saldırgan bir savunucusu olmayagötürür ki bu da hem bize, hem yaratıcılığımıza büyük zarar verir. Korku: Kişinin kendini ifade etmekten veya başkalarının yargılarındankorkması kişinin yaratıcılığını sınırlayabilir. Birbiriyle çelişen amaç ve hedeflere sahip olmak, Eleştirilerden korkma Kendine güven duymama Yaratıcı olmadığımıza olan inancımız.Yaratıcılığın boğulması, yaşamaktan sağlanan tatmini, yaşamasevincini önlediği gibi; şiddetli bir gerginliğe ve çöküntüyede neden olur. Bugün, streslere karşı en önemli dayanma kaynağınınyaratıcılık olduğundan kuşku duyulmamaktadır.Bir kişinin yaratıcı düşünme yetenekleri gelişmemiş veyafelce uğramışsa, onun zihinsel olarak tam anlamıyla işlevde bulunduğunusöyleyemeyiz.6. Daha çok ödül vermeyi sağlayan yollarla çocuğa davranma.Torrance (1962) sınıf içerisinde yaratıcı davranışı ödüllendirmek için altı ilkeönermiştir:a) Çocuğun sorularını saygı ile karşılayınız. "Soru sormayı öğretmek" birbaşka önemli eğitim noktasıdır. Bilinmeyen bir şeyi araştırmak için çoksayıda, birbirinden farklı ve orijinal sorular sorabilmeliyiz. Bu her eğitimbasamağı için ve her ders türü için uygulanabilecek bir aktivitedir.b) İmgelemeye ve olağan dışı fikirleri saygıyla karşılayınız. Herhangi birobjeye farklı açılardan bakma egzersizleri.


164 ÖĞRETMENİN DÜNYASIc) Değerlendirme olmaksızın yaşantılarla ilgili uygulamalara fırsatlar veriniz.Olaylar hakkında analiz yapma ve sentezleme bir bireye mutlakakazandırılması gereken bir beceridir. Bu arada öğretmen teorik bilgiyigüncelleştirebilmeli ve pratikle birleştirebilmelidir.d) Bireysel olarak başlatılmış öğrenmeyi teşvik etme ve değerlendirme.Öğrencilerin hobiler geliştirmesine yardım etmek gerekir. Öğrenciler buyolla yeteneklerini tanımak ve geliştirmek konusunda bir şans elde e-decek, bir konu üzerinde yoğunlaşmayı ve derinlemesine araştırmayıöğrenebilecektir. Lise ve üniversite çağlarındaki gençler için farklı alanlardageliştirilecek projeler üzerinde bireysel ya da takım çalışmaları yararsağlayabilir. Bu çalışmalarda özgürlük desteklenmelidir.e) Değerlendirmelerde nedenlerle sonuçların ilişkisini kurunuz.f) Fikirlerinin önemini öğrencilere gösteriniz.7. Kendi kendine yaratıcı bir kişi olma. Kendi rutinlerini değiştirenve sürekli olarak öğrencilerine yeni yaklaşımlarla sürprizler sunan öğretmen,yaratıcılıkta ifade edilmemiş bir prim kullanır. Kendi kendine endişe eden veöğrenen ve hali hazırda konu alanındaki bilinmeyenleri çözmeye çalışarakmerak uyandıran öğretmen öğrencilerine yaratıcı bir model verir. Başka uçnoktalarda, her hangi bir merak ya da ulaşma hissini duymayan ve aynı eskiyollarla aynı eski şeyleri yapmaya devam eden öğretmen öğrencilerin yaratıcıpotansiyellerini kullanmalarına yardım etmede çok başarısız olur, daha kötüsüde yaratıcılığı cesaretlendiremez ve cezalandırır.Çocukta yaratıcılığı geliştiren etmenler (Sungur, 1995; Arık,1994, Demirci, 2002);Algıların zenginleştirilmesi için çocukların gözlem ve hafıza eğitiminegerekli önemi vermek,Üretici düşünme yöntemi kazandırmak,Yeni biçimler aramaya, bulmaya ve bunları anlatıp yorumlamayayöneltme,Sanat eserlerini inceleme,Duygu ve düşünceleri kullanma alışkanlığı kazandırmak, pratik,çabuk, kararlı, cesaretli olmalarına olanak tanımak,İmgelerinin geliştirilmesi,Öğrencinin çevresinin (sınıf, atölye, koridor) yapılan iş ve resimlerledonatılarak bir sanat çevresi yaratılması,Öğrencinin kendi kendine çalışıp, teknik yönden birikim ve doyumsağlayacağı ortam hazırlamak (kitaplık, atölye vb. yerlerden yaralanmasıgibi),Sanatsal etkinlikleri izleyebilme olanaklarının yaratılması (müze,sergi vs. gezilmesi),


YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK 165 Konuların öğrencilerin çevresinden ve yaşamlarından seçilmesi.Bu arada gözden kaçırılmaması gereken bir gerçek, yaratıcılığın birçokçocuk açısından ortaya bir takım sorunları çıkarabilmesidir (Sungur, 1997).Yaratıcı çocuklar örneğin: Çevrelerine ve arkadaşlarına yabancılaşabilirler. Yaratıcı çocuklar genel yeteneklerin tümüne sahip olmayabilirler. Cinsel normlardan sapabilirler. Başkalarının öneri ve yöntemlerinden ziyade kendi deneyimlerinikullanmayı yeğlerler. Güç ve tehlikeli olay ve işlere girişebilirler. Zor, karmaşık ve tehlikeli görevleri küçümserler. Sürekli bir amaç peşindedirler. Belirli bir amacı gerçekleştirmedenbaşka işlerin peşine düşebilirler. Farklı ve kendilerine özgü bir değer yargıları vardır. Çalışma planlarından ve ortamından ayrı kalamazlar. Kendilerine özel bir kişilik oluşturmak için çaba gösterirler.Her birimiz kendi özel yeteneklerimizi bilir ve bu alanlardaustalık kazanma yolunda ciddi gayret gösterirsek, sabırla çalışırsakyaratıcı olabiliriz. Yaratıcı bir yaşam sürmekle birlikte gelenruhsal tatmini hiçbir şeyle değiştirmek mümkün değildir.Daha yaratıcı olmanın ilk adımı, yaşamınıza yaratıcılık katmakiçin kendinize izin vermektir. İkinci adım ise, yaratıcılığınızınönündeki kişisel blokların üstesinden gelmektir. Yaratıcı olmakkimileri için işlerin bir çok değişik şekilde yapılabileceğinin farkındaolmak, bir diğerleri içinse kendi fikirlerinin akışına kapılmaktır.Yapmakta olduğunuz sürekli işinizin dışında çok daha farklı alanda ilgilergeliştiriniz. Farklı dergi ve kitaplar okuyabilir, farklı alanlarla uğraşankişilerle iletişim kurabilirsiniz.Bir konu üzerinde yoğun çalışmalardan sonra o işten tamamen uzaktakalmak sorunların çok daha yaratıcı bir şekilde çözülmesine yol açabilir.Ulaşılabilir ve orijinal hedefler tayin edin.1 ay içinde sorunlarınıza %10 daha fazla çözüm üretmek,1 hafta içinde herhangi bir soruna orijinal bir çözüm bulmak gibiHedeflerinizin gerçekleşip gerçekleşmediğini sürekli izleyiniz.Yaratıcı hedeflere ulaştığınızda bunları kutlayın.


166 ÖĞRETMENİN DÜNYASIKendinizi her zaman yaratıcı bir insan olarak kabul edin.Düşünce sisteminizdeki "çıkmaz sokakları" fark edin ve oralaragirmeyin:Bu çıkmaz sokaklarda hep, alışılmışın dışına çıkmanın, neden işe yaramayacağınıngerekçelerini duyarsınız ve başladığınız noktaya geri dönersiniz. Daha önce denenmiş ve kabul edilmiş çözümleri savunan düşünme biçiminizitanıyın ve ona meydan okuyun; "ben daha orijinalini bulabilirim!" İçinizdeki çılgın fikirli kişiye yeterli söz hakkı verin. Bu kişi sizi terk etmişse,onunla barışma yollarını arayın! Soruları yanıtlamakla yetinmeyin, yanıtları da sorgulayın.Her problem, yaratıcı olmak için mükemmel birer fırsattır.Karşılaştığınız problemleri eğlenceli bulmacalar olarak ele alın.1- Sorunu, en ince ayrıntısına kadar analiz edin.2- Çözüm için konsantre olun.3- Birden bu işleme ara verin. Belli bir süre sorun ile hiç ilgilenmeyin; bırakınsorun zihninizde değişik bilgilerle karışsın ve "mayalansın".4- Probleme geri dönün ve önerilerinizi kaydedin. Bu işlemi, sorunu çözenyaratıcı fikre ulaşana kadar tekrarlayın.Her başarıda kendinizi ödüllendirin.Çözümü sağlayan değişik düşünme yöntemini belirleyin, tanımlayınMerakınızı besleyinZekanızı nadasa bırakmayın. Yepyeni bilgiler kazanın. Paralel kariyerlergeliştirin ve hobilerinizi profesyonelce ele alın.Bilgileri, kavramlar ve değişik tip zekalar halinde depolayın! Çeşitlendirilmişve geniş bir alana yayılmış zeka, tekdüze ve yoğun olandan dahayaratıcıdır.Bilgilerinizin arasında doğrusal olmayan çizgiler ile bağlantılar kurmayaçalışın. Bağlantıların "aşikar" olmamasına dikkat edin.İşte size çok kolaylıkla ilişki kurabileceğiniz bir gurup yaratıcıinsan:ÇOCUKLAR. . .Çılgınlığın irsi olduğu söyleniyor, öyleyse siz neden çocuklarınızdanbunu alıp taşımıyorsunuz? Çocuklarınızdan alabileceğiniz bir


YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK 167başka şey ise bir dolu deneyimdir. Çocukların dünyası fantezilerledoludur, sizinkiler niye dolmasın? Yeter ki onlarla ilişki kurun(Dinçer 2001).Her beceri ve yetenek eğitimle geliştirilebilir. Yaratıcılık becerinizise ancak kullanılarak gelişir.En iyi yaratıcı egzersizler size düşünsel eylemler yoluyla yada fikir üretebileceğiniz materyallerden gelir.Michael LeRoeufKAYNAKLARDökmen, Üstün. (1995). Spontanlık ve Yaratıcılık. 1 nci Sistem Mühendisliğive Savunma Uygulamaları Sempozyumu Bildirileri-I, Ankara:Kara Harp Okulu.Sunay, İ. L. (1995). Yaratıcı Düşünme ve Yaşam Boyu Öğrenme Motivasyonu.1 nci Sistem Mühendisliği ve Savunma UygulamalarıSempozyumu Bildirileri-I, Ankara: Kara Harp Okulu.Arık, Alev. (1994). Yaratıcı Düşünce Stratejik Öngörü. Ankara: Harp A-kademileri Yayını.Lytton, Hugh. (1971). Creativity And Education. London: Routledge &Kegan Paul Pub.Sungur, Nuray. (1997). Yaratıcı Düşünce, İkinci Baskı, Evrim Yayınevi, YönetimDizisi: 6, İstanbul.Demirci, Cavide. (2002). Yaratıcı Düşünmehttp://www. epo. hacettepe. edu. tr/eleman/cavide. htmlDinçer, Ayla. (2001) Yaratıcılığı geliştirme. http://www. becerihavuzu. comYaman, H. (2002) Yaratıclık http://www. insankaynaklari. comMerih, K. (2002). Yaratıcı-Önder Kişiliğin Temel Karakteristikleri. http://www.eylem. com.Torance, E. P. (1962). Guiding Creative Talent. Englewood Cliffs, NewJersey: Prentice-Hall.Aslan, Esra. (2001). Yaratıcı Bir Çocuk Yetiştirmek. http://www. kho.edu. tr/yayinlar/btm. htm


168 ÖĞRETMENİN DÜNYASIOKUMA PARÇASIYARATICILIĞI ÖLDÜREN NEDENLER:* Daha önce denedik olmadı* Çok zaman alır.* Çok masraflı olur.* Yeni sistemler gerektirir.* Hiçbir zaman onaylanmaz.* Neden bana bir yazı ile bildirmiyorsun?* Bu taslak bir öneri* Bunu burada yapamazsın, bizim tarzımız değil*. . Bey bunu beğenmez.* Bozulmadıkça tamir etme.* Doğru olabilir ama. . .* Şu anda zamanımız yok, çok meşgulüz.* Belki sonra* Bütçede yok.YARATICILIĞI GELİŞTİREN NEDENLER:* Başka düşünceler var mı ?* Bize uygun seçenekleri gözden geçirelim.* Daha başka hangi bilgileri alabiliriz ?* Başka kimin görüşünü alabiliriz?* Eğer olmazsa ?* Nasıl geliştirebiliriz?* Başka kim katkıda bulunabilir?* Neden hep böyle yapıyoruz?* Düşünceni biraz daha açıklayabilir misin ?* Daha başka nasıl yapalım ?* Demek istediğim öyle mi ?*. . . . . . . konusunda yardımına ihtiyacım var.* Teşekkür ederim.* Büyük fikir!


ANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİÖğr. Gör. Abdullah SÜRÜCÜAnnelerin zaman zaman şu tür ifadeler kullandıklarına şahit oluruz. “İyibir anne olmak istiyorum. . . İstiyorum ki çocuklarım akıllı, terbiyeli, başarılı,mutlu, herkesin sevip beğendiği çocuklar olsunlar. . . Onları hayata hazırlayayım,bir çok şey öğreteyim, her zaman sevgi dolu, sabırlı, anlayışlı bir anneolayım. . . Ama bütün iyi niyetlerime rağmen her şey istediğim gibi olmuyor.. . Bir bakıyorum ki istemeden çocuğuma kızmışım. . . Onu azarlıyorum, delilergibi bağırıyorum. Hatta arada sırada el kaldırıp dövdüğüm bile oluyor. . .Sonradan yaptıklarıma öyle pişman oluyorum ki; çok da üzülüyorum. . . Buküçük, savunmasız yaratığa nasıl vurdum? Nasıl el kaldırdım? Hani onu çokseviyordum? Ben ne biçim anneyim? Kendimi yiyorum ama elimde değil. . .bazen öyle sabırsız, öyle sinirliyim ki. . . Yapmam gereken bir sürü iş var,hepsini de yetiştirmek istiyorum. . . O an en küçük bir yaramazlığı, bir sözdinlememeyi dahi kaldıramıyorum. . . Öyle özeniyorum ki şu sabırlı annelere,hiç kızmayan, sinirlenmeyen, hoşgörülü, her zaman güler yüzlü olan annelere.. . Ama ben yapamıyorum. . . Neden? Çocuğumun derslerine yardım etmekistiyorum. Her akşam okuldan dönünce yanına oturup onu çalıştırıyorum.Ama çok yavaş ders yapıyor, çabuk anlamadığı zaman çok sabırsızlanıyorum.Hele dersler bitmeyince sinirleniyor, kızıyorum. . . Fena halde azarlıyorumonu. Sonra da bundan dolayı suçluluk duyuyorum. Ne yapacağımı şaşırdım.. . ”gibi.Kimi annelerinde çocukluk ve gençlik yılları, evde anne ve babasıyla okadar zor ve olumsuz deneyimlerle yüklüdür ki, “Ben onlar gibi olmayacağım,çocuklarımı farklı büyüteceğim,” diyerek annesinin (veya babasının) tüm davranışlarınıolumsuz olarak niteleyip reddeder. “Çocuklar özgür olmalı. Bençocuğumun evde özgür ve yaratıcı olmasını istiyorum. . . Öyle misafir odasıfalan olmayacak. Ev, yaşamak içindir, çocuk her tarafta oynayabilmeli, koltuklarınkirlenmesi önemli değil. . . İsterse duvarları da boyayabilir. Yemekyerken yerleri kirletmesi benim için önemli değil. . . ” der. Ancak bir süresonra, bütün eve dağılmış oyuncakları toplamak, yerleri sürekli süpürüp silmektenbıkınca, kendini avaz avaz bağırırken bulur [1].Çoğu anne-baba, çocuklarını yetiştirme hususunda gerçekten en iyisiniyapmak isterler. Onları ihmal etmeye ya da onları incitmeye kalkışmazlar.Oysa gerçekte, pek çok anne-baba için ebeveynlik, günlük işlerin arasında


170 ÖĞRETMENİN DÜNYASIikinci sırayı alır. Ne yazık ki çoğunlukla problemler ortaya çıktığında onlarlailgilenmeye başlarlar.Çoğu insan iş hayatındaki amaçlarını size sayabilir. Emeklilik ve parasalgüvenliği için olan uzun dönem planlarını bir çırpıda söyleyebilirler. Arabalarınane kadar ödeme ayırdıklarını, mutfağı yeniden nasıl döşemeyi planladıklarınıanlatabilirler. Oysa anne-babaların çoğuna, sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirmehususunda neler yaptıklarını sorduğunuzda, size buz dolabının altındasürünen bir böcek gibi bakacaklardır.Anne-babaların çoğu bu konu hakkında düşünmemektedirler. Ebeveynliğinkendiliğinden olacağını zannetmektedirler. Anne-babalarının kendileriniyetiştirme tarzından şikayetçidirler. Fakat kendi çocuklarını nasıl yetiştirmekistedikleri konusunu düşünmeye zaman ayırmazlar. Çocuklarıyla iletişim kurmakonusunda nelere önem vereceklerini kendilerine sormazlar. Çoğu anne-babasadece işlerinden arta kalan zamanlarında anne-babalık yapmaktadır.Ebeveynlik, sadece olduğunuz bir şey değil, yapmanız gereken bir görevinizdir.Anne-baba olmak eylemi gerektirir. İşimiz, dinlenme ihtiyacımız veanne-baba olarak yapmamız gerekenler arasında bir denge kurmalıyız. Annebabaolmayı aktif bir öncelik olarak seçmeliyiz; boş zamanımız olduğundayaptığımız basit bir iş olarak değil [2].Araştırma sonuçları, olumsuz çocukluk tecrübeleri yaşamış ana babaların,planlama ve başa çıkma becerilerinden yoksun kaldıklarını, çocuklarıngereksinimlerine daha az duyarlı olduklarını ve çabucak öfkelenip tepkiseldavrandıklarını göstermiştir. Anne babalarında depresyon, anksiyete gibi ruhsalbozukluklar bulunan çocuklar ilerde kendileri ana baba oldukları zamanbenzeri belirgin bozukluklar ortaya çıkmış, bu çocuklar depresif, endişeli annebabalar olmuşlardır.Eğer çocuklarımızın yaşamdan zevk almalarını, kendilerinde varolan yeteneklerinigeliştirmelerini ve verimli mutlu yetişkinler haline gelmelerini istiyorsak,onların fiziksel, duygusal, toplumsal ve entelektüel gereksinimlerinintümü karşılanmalıdır.Annelik yeteneği sanıldığının aksine, tümüyle içgüdüsel bir yetenek değildir.Yapılan bilimsel gözlemler, hayvanlarda ve insanlarda, annelik duygularınınve davranışının büyük ölçüde sonradan kazanıldığını kanıtlamaktadır.Kendi annesinden yeterli sevgi görmemiş bir anne, yavrusuna yeterli sevgiaktaramamaktadır. Sevgi ortamında büyümüş bir genç kadın da anne olunca,yavrusuna yeterli sevgiyi kitaplardan okumasına gerek kalmadan doğallıklavermektedir [3].Navaro [1]’ya göre de, aslında anne-babalık, yeteneklerimiz olsun olmasın,hepimizin hayatın gidişatı içinde uygulamakta olduğumuz bir meslektir.Hatta bazı meslekler yaşam süresince değiştirilebildiği halde, anne-


ANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ 171babalık mesleği, yaşamın aşağı yukarı 20 yılı, günün 24 saati ve hemen hementatilsiz icra edilen bir meslektir. Diğer mesleklerde yetenekler dikkatealınsa da, anne-babalıkta yetenek söz konusu değildir. Diğer meslekler denemeyanılmayı kaldırabilir, ancak anne-babalık mesleğinde deneme yanılmalarınsonucu ne yazık ki çok ciddidir. Anne-babalık mesleği öğrenilebilir.Yörükoğlu (1985), çocuk yetiştirmede amacın, sağlıklı kişilik oluşturmakolduğunu ifade etmektedir. Kişilik, bir insanın duygu ve davranış özelliklerininbileşimi olarak tanımlanabilir. Kişiliğin temelleri ilk beş altı yıl içinde atılır. Herçocuk eninde sonunda kendine özgü bir kişilik geliştirir. Ancak bu kişiliğindengeli ve uyumlu olabilmesi, gelişim basamaklarının örselenmeden aşılmasınabağlıdır. Çocuklukta beliren kişilik, az çok değişme ve düzenlemelerdengeçerek delikanlılık çağında son biçimini alır.Çocuğun yetiştirilmesi her şeyden önce temel ruhsal gereksinimlerininkarşılanmasına bağlıdır. Bunlar üç ana başlık altında toplanabilir: Sevgi, disiplinve özgürlük. Bu üç ana gereksinim birbiriyle sıkı sıkıya ilintilidir. Daha doğrusubirlikte karşılanır.Pestalozzi’de, çocuk eğitimini çiçek yetiştirmeye benzetmiştir: Yetiştiricitoprağı kazıp tohumu eker. Filizlenmesi için gerekli koşulları sağlar ve bekler.Yeşeren bitkiyi kötü dış etkilerden korur. Zamanında sular, gübreler, toprağıçapalar, asalak otları ayıklar. Kısacası bitkisine sevgi ve özenle bakar. Ama neçok dokunup örseler, ne de başı boş bırakıp kurutur. Çocuk yetiştirmek de birbakıma bu denli sade ama beceri isteyen bir iştir. Her şeyden önce ilgi, özenve sağduyu işidir [4].Ailenin çocuk üzerindeki etkileri daha çocuk anne karnında iken başlar.Ailenin çocuğun doğumuna karşı isteksiz olması ya da annenin bebeğin gelişineduygusal anlamda tepkilerinin yoğunluğu, kızgınlığı, fiziksel ve ruhsalyorgunluğu, umutsuzluğu gibi önce bilinçli ya da bilinçsiz düzeyde anne adayınıetkiler. Annenin duyguları, tepkileri bebeği daha anne karnında iken etkilemeyebaşlamış olur. Bu bilinçli ya da bilinçdışı duygular, heyecanlar süreklive uzun süreli ise, bütün bunlar doğumdan sonra bebeği olumsuz etkiler.Örneğin, sürekli ağlama, hiçbir neden yokken uyku ve beslenme bozuklukları,aşırı gaz sancıları, huzursuzluklar gibi [3].Çocuğun kişilik geliştirmesi, olgunlaşması yani ruh sağlığı gelişme dönemlerini(süt çocukluğu dönemi, özerk dönem, oyun dönemi, ilkokul dönemi)sağlıklı bir biçimde aşmasıyla gerçekleşir. Bunun için çocuğun yeterlisevgi, ilgi ve anlayışla eğitilmesi gerekir. Bunları en iyi sağlayan ortam analıbabalı, uyumlu ve güvenilir bir aile yuvasıdır. Çocuk, ana babayı kendine örnekalarak, sevildiğini, desteklendiğini duyarak büyür ve olgunlaşır [4].


172 ÖĞRETMENİN DÜNYASIBütün çocuklar ilgi isterler. Maalesef, anne-babalar, telaş ve acele içindegünlük işlerinin peşinden koşturmayla uğraşmakta ve çocukları güzel şeyleryapıp belalardan uzak kaldığında onları ödüllendirmeyi unutmaktadırlar.Bunun yerine, çocukları yanlış bir şeyler yapana kadar beklemekte ve o zamanonlara ilgi göstermektedirler. Aslında bu metot, ebeveynin ilgisini çekmekiçin çocukları yanlış davranmaya itmektedir.Bir çok anne-baba çocuklarının değişik yanlış davranışlara başlamasındanşikayet etmektedirler. Bu problemler ebeveynlerin çocukların sadece kötüdavranışları üzerine yoğunlaşmalarından devam etmektedir. Aslında, ilgileriylebu tür davranışları, istemeyerek de olsa pekiştirmektedirler.Anne-babalar çocuğun göstereceği olumlu davranışları sabırla beklemelive sonra da ilgi ve övgüyle bu davranışları ödüllendirmelidir.Anne-babanın övgüsü, genel olumlu yargılarda bulunmaktan ziyade,çocuğu belirli davranışlara yönlendirmelidir. “Kapıyı açtığın için teşekkürler. ”demek, “Bu gün gerçekten iyi bir çocuktun. ” demekten daha etkilidir.Kimi zaman, ebeveynler olumsuz bir davranışın bulunmaması durumunupekiştirmeleri gerektiğini de düşünmelidirler. Başka bir ifadeyle; eğer çocukonaylanmayan davranışlar gösteriyorsa, anne-babalar bu davranışı göstermediğizamanlarda da çocuğu övmelidirler.Bazen daha ufak girişimleri ödüllendirmek, çocuğu istenilen amacayönlendirmek için gerekli olabilir.Anne-babanın söylediği şeylerden ziyade davranışlarını çocukta kalıcı izlerbırakır. Çocuğunuza içki içmemesini söylüyor ve cumartesi akşamları kendiniziçiyorsanız çocuğunuz bundan güçlü bir mesaj alacaktır. Eğer hız limitidevamlı aşıyor ve vergilerde hile yapıyorsanız, çocuğunuz söylediğiniz şeylerdendaha çok, bu değerlerden ve ahlaki yargılardan dersler alacaktır.Başkalarına karşı nazik ve alçakgönüllü davrandığımızda, ilişkilerimizeverdiğimiz değeri de çocuklarımıza gösteririz. Diğer insanlarla ilişkilerimizdebencil ve aksi olduğumuzda da bunun tam aksi zararlı bir ders vermiş oluruz.Eğer bir randevudan kurtulmak için hafif yalanlar söylüyor veya çocuğunuzdankonuşmak istemediğimiz birine telefonda evde olmadığımızı söylemesiniistiyorsak; çocuğumuzun dürüstlük ve yalancılık arasında seçimyapması gerektiğinde ona kullanacağı bir plan, şimdi hazırlıyoruzdur.Bu gün onlara örnek olduğumuz değerler, ileride çocuklarımızın göstereceğihareketler ve değerler olacaktır [2].


ANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ 173Yaptığım Gibi Değil; Dediğim Gibi Yap• İyi örnekler göstererek uygun davranışlar için çocuğunuza model olun.• Anne-babaların yaptıkları, çocuklar üzerinde söylediklerinden daha etkilidir.• Anne-babalar hem olumlu hem de olumsuz davranışlar için çocuğa örnekolabilirler.• Çocuklar ve gençler, yaşıtlarından ve medyadan çok fazla etkilenebilirler.Fakat genelde anne-babaları tarafından verilen değerleri ve davranışlarıbenimseyeceklerdir [2].Çocukları Yanlış Davranmaya Mecbur Etmek• Bütün çocuklar ilgi isterler.• Olumsuz davranışlardan ziyade olumlu davranışları överek ödüllendirin.• Genel övgülerden ziyade övgünüzü belirli davranışlara yöneltin.• Çocukların iyi davrandıkları zaman yakalamaya çalışın ve onların budavranışını ödüllendirin.• İstenilen davranışı küçük aşamalara bölün ve her aşamada onu ödüllendirin.• Bazen olumsuz davranışın gösterilmemesi de ödüllendirilebilir [2].“Şöyle yap, böyle yap,” diyeceğinize:1. Dikkatinizi çocuğun kabul edilir davranışlarına yöneltin, kabul edilmezdavranışlarını bir süre, mümkün olduğu kadar görmezlikten gelin.2. Beğendiğiniz kabul edilir davranış veya ona yakın bir davranış gördüğünüzveya duyduğunuz anda takdir, teşvik edin, “Evet, çok güzel, aferin.. . ”, “. . . Yapman çok hoşuma gidiyor. ”3. Kabul edilmez davranışa “yapma” demek yerine, onun yerine hangidavranışı beklediğinizi açık bir dille anlatın (Örneğin, “Eve kirli ayakkabılarlagirdiğin zaman her taraf kirleniyor. Eve geldiğinde önce ayakkabılarınıçıkar, terliklerini giy, içeri öyle girersin. ”).4. Kabul edilmez davranışı yapmadığı veya onun yerine istediğiniz davranışıgösterdiği anda takdir edip memnuniyetinizi ifade edin (“Bu günben hatırlatmadan, ben söylemeden ayakkabılarını çıkarıp, eve girdiğineçok memnun oldum. ”) [1].


174 ÖĞRETMENİN DÜNYASIÇocuğun davranışları üzerinde etkili olan aile yapıları işlevsel açıdan,sağlıklı ve sağlıksız aile olmak üzere iki grupta incelenebilir.Sağlıklı ailede, her çocuğun kendine özgü bir kişiliği olduğu bilinir vekabul edilir. Çocuklar belli bir kalıba sokulmak için zorlanmazlar. Her bireyinfarklı uğraşları ve ilişkileri vardır. Kuşaklar arasında düşünce farklılığına saygıduyulur. Çocuklar başkalarıyla karşılaştırılmazlar ve karşılaştırmanın doğruolmadığını öğrenirler. Bireyler arasında, özellikle anne-baba ile çocuklar arasındasağlıklı bir iletişim ve diyalog vardır. Çocukların her türlü duygu ve düşünceleriniaçıklamalarına izin verilir. Aileyi ilgilendiren her konuda çocuklarabilgi verilir. Sağlıklı ailelerde herkesin hem mekansal, hem de psiko-sosyalyönden bir yeri vardır. Sağlıklı ailede koşulsuz bir sevgi vardır.Sağlıksız ailelerde ise, her çocuğun kendine özgü bir kişiliği olduğu; kapasitesi,yetenekleri, doğal eğilimleri ve ilgileri yönünden farklı olabileceği;gelişiminin ve yönlendirilmesinin bu doğrultuda olması gerektiği bilinmez vekabul edilmez. Bu nedenle de, önceden belirlenmiş kalıplar içine sokulmayaçalışılır. Anne-babalar çocuklarının daha önce kendilerinin edinemediği mesleğeyönelmelerini isterler ve çoğu zaman bu konuda çocuklarına baskı yaparlar.Çocuktan beklenen, anne-babanın isteklerine koşulsuz itaat etmesidir.Çocuk kendi düşünce ve duygularının, ilgi ve eğilimlerinin önemli olmadığınıöğrenir. Sağlıksız ailelerde, gerçek isteklerini kendinden bile gizlemeye çalışan,karşısındakinin çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tuttuğunu savunanbir aile bireyi vardır. Bu genellikle anne ya da babadır. Korkutularak, utandırılarak,küçümsenerek, suçlu hissettirilerek eğitilen çocuklar, beceriksiz, çekingen,alıngan ve ürkek olurlar; kendilerini başkalarına beğendirmek için sürekliçabalarlar; nefret ve saldırganlık duyguları baskın bir özellik gösterir. Sağlıksızailelerde bireyler arası ilişkiler korku ve nefret temeline dayanır. Bireylerarasında sevgi ve bağlılık yoktur, içten pazarlıklıdırlar. Sağlıksız ailelerde koşullusevgi vardır. Çocuk, anne-babasından “istediğim şekilde davranırsanseni severim, yoksa sevmem” iletisini alır.Sağlıksız bir aile ortamında büyüyen çocuklar, normal bir gelişme gösteremezler.Kendileri de yetişkin oldukları zaman, çocukları için sağlıksız biraile ortamı oluştururlar. Çocuklarının da kendileri gibi sağlıksız yetişmelerionlar için önemlidir [5].İyi Bir Anne-Baba:• Daima çocuklarında iyi şeyler görür.• Eleştirileri acımasız değil, yapıcı, yol göstericidir.• Tavır ve tutumları tutarlıdır.• Çocuklarının istek ve ihtiyaçlarını anlar.


ANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ 175• Ev ortamını eğlenceli hale getirmeye çalışır.• Dinlemek ve duymak için zaman ayırır.• Her zaman geri bildirim verir.• Çocuklarının kişilik gelişimini besler.• Yeni ve heyecan verici aktiviteler geliştirir.• Çocuklarını karar verme sürecine dahil eder.• Küçük başarıları fark eder ve takdir eder.• Çocuklarının doğru yaptıkları şeyleri görür.• Çocuklarını tanır, onlardan yetenekleri ölçüsünde şeyler bekler ve bunlarıalır.• Çocuklarının önemli ve özel olduğunu hissettirir.• Alışa geldiği yöntemlerin dışında, ebeveynlik yöntemini zenginleştirmekiçin sürekli öğrenme ve gelişme çabası içindedir [6].Ailede İletişimÇağımız bir iletişim çağıdır. İletişim hem bireysel, hem de kurumsal düzeydetoplumsal yaşamın temel ve vazgeçilmez bir özelliğidir.Çocukların iyi bir gelişme gösterebilmeleri için ana-baba ile çocuklar a-rasında etkili bir iletişimin kurulması gerekmektedir. Etkili bir iletişim, aile ü-yelerinin karşılıklı olarak birbirlerinin düşüncelerini ve duygularını anlamalarınısağlar; işbirliği, yardımlaşma ve paylaşma davranışlarına yol açar; çocuklarıngelişmesi için uygun bir ortamın oluşmasına neden olur. İyi bir iletişimin gerçekleştiğiaile ortamında çocuklar özerk ve bağımsız bir kişilik geliştirirler; düşüncelerinive duygularını açıklama özgürlüğü ve alışkanlığı kazanırlar. Bunakarşılık etkili bir iletişimin oluşturulamadığı, iletişim engellerinin yer aldığı biraile ortamında çocukların gelişimi engellenir. Çocuklar özgürce düşünemeyen,düşüncelerini ve duygularını açıkça dile getiremeyen bağımlı bir bireyolurlar; ileride çeşitli sorunlarla ve uyum güçlükleriyle karşılaşırlar.Genel olarak iletişim, bireyler, gruplar ve toplumlar arasında söz, yazı,görüntü ile, el-kol hareketleri vb. simgeler aracılığı ile duygu ve düşüncelerinkarşılıklı olarak iletilmesini sağlayan bir etkileşim sürecidir. İki insanın birbiriylekonuşması, bakışması, birbirine dokunması, gülümsemesi ya da kaşlarınıçatması vb. birer iletişimdir. Her iletişim insanlar arsında bir ilişkinin kurulmasınayol açar. Bu ilişki olumlu olabileceği gibi olumsuz da olabilir.İletişim iki yönlü bir süreçtir. İletişimin olabilmesi için bir ileti alışverişi(iki yönlülük), alınan ve verilen iletilerin birbiriyle ilişkili olması gerekir [5].Çocuklarla iletişim kurabilmek, galiba ebeveynlerin en önemli becerilerindenbiridir. Çocuklar neler hissettiklerini anne-babalarıyla konuşabilecekle-


176 ÖĞRETMENİN DÜNYASIrini düşünürlerse, kendilerine değer verildiğini ve kontrol edildiklerini hissederler.Etkili iletişim, çocuklara değer vermeyi, problemleri çözmeyi ve başkalarıylaiyi geçinmeyi öğretmek için temel bir kuraldır.Etkili bir iletişim kabiliyetine sahip olmayan anne-babalar, çocuklarıylaya bitmez tükenmez bir çatışmaya girecekler; ya da sadece oturup “en iyisininolması için beklemeyi” yeğleyeceklerdir.Çocuklarla iletişimin açık ve etkili olması için anne-babalar, tam ve samimibir ilgiyle onları dinlemeyi istediklerini hissettirmelidirler. Eğer çocuklaranne-babayla konuşma girişimlerinin nutuk çekme şekline veya eleştiri yağmurunadönüşeceğinden korkuyorlarsa, hiç iletişim kurmaya kalkışmazlar.Anne-babalar genellikle çocuklarını dinlediklerini düşünürler, oysa çocukkonuşurken sürekli ikaz, hatırlatma, önerilerde bulunma, fikir yürütmegibi müdahalelerle çocuğu aslında dinlemezler. Sorunu olan veya kendindenbir şey anlatmaya çalışan bir kimseye uyarı, ikaz, yargılama gibi müdahaleler,konuşan kişinin susmasına veya kendini duyulmamış hissederek küsmesine,içine kapanmasına neden olur [2].Anne-babaların çocuklarını kabul etme ya da etmeme durumuna bağlıolarak onlarla kurdukları iletişim biçimleri değişiklikler göstermektedir. Annebabalargenellikle, yetişme tarzları ve etkili iletişim becerilerini bilmemelerinedeniyle çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim ve diyalog kurmada güçlük çekerler.Etkili iletişimde çocuğu kabul etmek gerekir. Kabul etmek, bir çocuğuolumlu-olumsuz, iyi-kötü tüm yönleriyle kabul etmektir ve onaylamaktan oldukçafarklı bir kavramdır. Kabul edilen şey bireyin kendisidir.Çocuğa kabul edildiğini göstermenin yollarından biri, onun eylemlerineve etkinliklerine karışmamaktır. Bu durumda çocuk, “Yaptığım şey doğru. ”,“Annem ve babam yaptığım şeyi kabul ediyor. ” diye düşünür.Çocuk konuşurken kendi görüşlerimizi açıklamadan ve geri bildirim kullanmadan,yalnızca “onay tepkileri” vererek çocuğu edilgin bir şekilde dinlemekkonuşan kişinin kabul edildiğini duyumsaması amacıyla etkili bir şekildekullanılabilir.Edilgin dinlemede, çocuğa, duygularının anlaşılmak ve kabul edilmek istendiği,vereceği karara güvenileceği, sorunundan kendisinin sorumlu olduğuşeklinde güçlü iletiler verilmektedir.Edilgin dinleme, çocukların, derinlerde yatan sorunların ortaya çıkmasındave ana-babaları ile duygularını paylaşmalarında onları özendirir.Edilgin dinlemede çocuğa kabul edilmediği izlenimi vermemek için özelliklekonuşmaya ara verdiği zaman, sözlerinin ve duygularının anlaşıldığınıgösteren sözlü ve sözsüz tepkiler vermek gerekir. Örneğin, “hı hı. ”, “doğru.”, “anlıyorum. ”, öyle mi?”, kafayı öne eğerek onaylamak gibi.


ANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ 177Bazen çocuklar duygularını ve sorunlarını açıklamada güçlük çekerler.“Bu konuda konuşmak ister misin?”, “Düşüncelerin ilgimi çekiyor. ”, “Duygularınımerak ediyorum. ” gibi ifadelerle çocuklar konuşmaya cesaretlendirilmelidirler[5].Gordon [7], çocuklara güven vermeyi, onların sorumluluklarını kabullenmeyive sorunlarına kendi başlarına çözüm getirmelerini, uygulanacak aktifdinleme (active listening) yöntemi ile mümkün görür. Gordon’a göre, aktifdinleme, konuşan bireyin sözlerini açarak, tekrar etmekten ibarettir. Bu yöntem,çocukların olumsuz duygulardan dolayı rahatsız olmalarını engeller, yetişkinleçocuk arasında sıcak bir ilişkinin kurulmasını sağlar, sorunların çözümlenmesinikolaylaştırır ve çocukların, anne ve babalarının düşüncelerinedeğer vermelerini sağlar.Aktif dinlemede verilen sözel mesaj, çocuğun bir önceki sözünü yansıtırve tekrarıdır. Ebeveyn duyduğunu geri yansıtmakla, gerçekten göndereninsözlerini duyduğunu ve anladığını kanıtlar. Örneğin:1. Çocuk: “O hayaletlerle dolu karanlık odada yatmak istemiyorum!”Anne: “Odanda hayaletler olduğunu düşünüp korkuyorsun. ”2. Çocuk: “Yarın Ahmet’in yaş gününe gitmek istemiyorum. ”Anne: “Anladığım kadarıyla Ahmet’le bir sorununuz var. ”Çocuk: “Ondan nefret ediyorum! Hiç dürüst değil. ”Anne: “ Dürüst olmadığı için ondan nefret ediyorsun. ”Çocuk: “Evet, öyle. Hiçbir zaman benim istediğimi oynamaz. ”Bu tür bir diyalog çocuğun konuşmaya başladığı, iletişime hazır olduğu2 yaş dolaylarından itibaren başlatıldığı takdirde anlamlıdır. Aksi halde, çocuklukyıllarında kurulmayan iletişimin gençlik yıllarında oluşturulması mümkündeğildir [7].Yavuzer [7], aktif dinleyicinin geliştirmesi gereken davranışları şu şekildeözetlemiştir:1. Çocuğun söylediklerini gönüllü olarak dinlemek için yeterince zamanayrılmalıdır. Zamanın kısıtlı olduğu durumlarda bu açıkça belirtilmelidir.2. Çocuğa yardım etmek için hazır olmak gerekmektedir.3. Çocuğun düşünceleri yetişkininkilerden ne kadar değişik olursa olsun,duygularının kabul görmesi gerekmektedir.4. Çocuğun kendi sorunlarını çözebileceğine inanmak, ona güven duyularakgerçekleşir.5. Duygu ve düşüncelerin sürekli değişim içinde olduğu göz önündebulundurulmalıdır.


178 ÖĞRETMENİN DÜNYASI6. Çocuğun ana-babadan ayrı, özel, tek bir kişilik oluşturduğu düşünülmelidir.7. Aktif dinlemede yetişkinin çocuğu anlaması için kendi duygularınıbir yana bırakarak, onun dünyasını, gerçeğini iyi kavrayacak esnekliğesahip olması gerekmektedir.Çocuğu Dinlemenin YararlarıÇocuk konuşurken dinlendiği zaman:1. Konuşma yeteneği artar, kendini daha iyi ifade etmesini öğrenir,kelime bilgisi zenginleşir.2. Bir derdi varsa, bunu davranışla göstermek yerine (saldırganlık,hırçınlık, ağlamak, içine kapanmak gibi), sözle ifade ederek rahatlar,bu da hırçınlaşmasına, içine kapanıp üzülmesine, daha ilerdederslerini veya sosyal hayatını olumsuz etkilemesine engel olabilir.3. Anlaşıldığını hisseden çocuk, kendini daha huzurlu ve rahat hisseder,bu da çocuğun kişisel ve sosyal gelişmesine yardımcı olur.Çocuğun kendine güveni artar.4. Çocuk ile anne veya baba arasında bir yakınlık doğar, çocuk onlaradanışır ve diyalog kurar.5. Söyledikleri dinlenen çocuk da anne/ babasının sözünü dinlemeyebaşlar.İyi Bir Dinleyici Olmanın KoşullarıBedensel dinleme ve bedensel dikkat: Gerçek dinlemenin ilk koşullarındanbiri de kişiyi bedenen dinler duruma geçmektir. Yani:Konuşan kişinin gözlerine bakmak: Özellikle bir çocukla konuşulduğunda,ya çocuğun hizasına gelecek şekilde çömelmek, oturmak veya çocuğukendi boyu hizasına yükseltmek, dinlerken konuşan kişinin yüzüne bakmakgerekir. Dinleyen kişi, onun yüzüne bakarak yüz ifadesinden de söylenenlerinötesinde mesajlar alabilir. Örneğin, konuşan kişinin yüzünün kızarması, gözlerinikaçırması, gözlerinin buğulanması, başını önüne eğmesi, dudaklarınıntitremesi gibi ifadeler, söylenen sözlerin içeriğine zenginlik ve boyut kattığıgibi, söylenenle söylenmek istenen mesaj arasında bir çelişki olup olmadığınıda açıklığa kavuşturur. Örneğin, “Bana ne, hiç aldırmıyorum,” derken gözleribuğulanan çocuğun gerçekte o olaya ne kadar aldırmadığı hakkında şüpheyedüşebiliriz.Konuşan, sorununu paylaşan kişi ise, kendisine bedenen yakın duran,yüz yüze konuşabildiği dinleyicisine daha bir yakınlık, güven ve onunla konuşmaisteği duyar. Bir derdimiz olunca, onu aydınlatmaya veya içimizi dök-


ANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ 179meye çalışırken veya herhangi şeyi anlatırken, “Tamam sen anlat, ben dinliyorum,”diyerek gazetesine bakan, TV’yi izleyen, alelacele yemeğinin karıştırmayadevam edip mutfakta koşuşturan veya tırnaklarını törpüleyen veyadinlese bile, odanın karşı köşesinde, iyice arakasına yaslanmış, kollarını kavuşturmuşbir kişiye ne kadar anlatmaya devam isteği duyarız acaba? [1].İyi Bir Dinleyici Olmak İçin. . .1. Dinlerken bedensel olarak dinleme durumuna girin ve dikkatle dinleyin.2. “Hımmmm”, “Evet” gibi sözcüklerle konuşulanı takip ettiğinizi belirtin.3. Söylenenleri duyduğunuzu belirtin ve tekrar özümleme yapın.4. Konuşanın duygularını isimlendirin.5. Soruna hemen çözüm getirmeyin. “Ne yapmayı düşünüyorsun?” diyerekçocuktan ilk çözümü bekleyin [1].Çocuklarınızla İlişkilerinizi Geliştirmek İstiyorsanız:1. Karşınızdaki ile göz teması kurun.2. Gülümseyin ve yumuşak bir ifadeye sahip olun.3. Kollarınızı kavuşturmayın.4. Konuşma ve dinleme sırasında geriye yaslanarak durmayın.5. Konuştuğunuz kişiye dönük olun.6. Size söyleneni bilseniz bile dinleyin.7. Aynı fikirde olmadığınız durumlarda dahi söze “hayır” ile başlamayın [6].Etkin Dinlemenin Üç Önemli Kuralı:1. Mesajı tekrar et.2. Sözel olmayan işaretleri kullan;• Göz temas kur ve sürdür.• Kişiye yönel.• Baş ile onayla.3. Duyguyu kabul et;• Yargılama.• Duyguyu geri bildir.• Savunmaya geçme.• “Anlıyorum” de [6].


180 ÖĞRETMENİN DÜNYASISözsüz İletişimÇocukların sözle ifade edemedikleri hareketlere karşı duyarlılık, ebeveyninçocuğun ruh halini, duygularını ve o anda kafasından geçenleri anlamasındaçok şey ifade edebilir. Çocuklar da ebeveynlerinin gösterdiği sözlüolmayan davranışlara karşı hassastılar.Çocukları duygularını ifade etmeye teşvik, büyük önem taşımaktadır.Sözlü olmayan ifadelerle bu teşviği bildirmek de mükemmel bir fırsattır.Ebeveynlerin sergiledikleri sözlü olmayan davranışlarda çok önemli olduğunagöre ebeveynlerin çocukla sözlü olmayan iletişimlerini düzeltmeleriiçin birkaç tavsiye verilebilir:• Yaptığınız işi bırakın ve bütün ilginizi çocuğunuza verin.• İyi bir göz teması kurun.• Çocukların önemli diye değerlendirdiği şeyleri sabırla, sonuna kadardinleyin.• Konuşmasını kesmekten kaçının. Çocuğunuzun söylemek istediğişeyi bitirmesine izin vermeniz, sizin ona karşı ilgili ve samimi olduğunuzugösterir.• Dinlerken arada bir başınızı sallayın.• Çocukla konuşmanızın sizin için bir yük olmadığını göstermek için,ara sıra gülümseyin.• Arada bir kullandığınız “Hı hıı” gibi ifadeler onu aktif bir şekildedinlediğinizi çocuğun bilmesine yardımcı olacaktır [2].İletişimde İfade HatalarıÇocuklar ve anne-baba arasında çıkan en büyük anlaşmazlıklar, çocuğunveya gencin yaptığı olumsuz davranışlar oluşturur. Gencin yapmış olduğubir davranış anne-baba tarafından kabul edilemez olduğunda, genelliklegösterilen tepkiler şöyledir: “Sen nasıl bunu yaparsın? Ne laf anlamaz çocuksun?Ne zaman adam olacaksın? Geri zekalı!” Bu gibi çıkışmalar annebabanınkızgınlığını belirten ifadelerdir. Dikkat edersek, burada özellikle kullanılanifade tarzı kişiye, gence yönelik Sen mesajı, Sen kelimesi, yani Sendilidir.Toplumumuzda kızgınlık ifadeleri genellikle bu tür Sen-dili ile yapılır.Ancak Sen-dili ile söylenen bu ifadeler, kızgınlığın gerçek nedenlerini pekaçıklamaz. Anne-babanın hangi davranışa kızdığını açıkça belirtmediği gibi (Nelaf anlamaz çocuksun? Ne zaman adam olacaksında hiçbir davranış tanımı yoktur)olumsuz davranışın anne-baba üzerindeki belirgin etkileri de açık değildir.“Benim annem her şeye kızar zaten. Benim babam aksidir, ne yapsam terslenir”gibi yorumlara sık rastlarız. Sen mesajında tek belirgin olan şey mesajdaki


ANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ 181açık saldırıdır. Sen-dili ile ifade edilen kızgınlıklar, davranışa değil kişiliğe yöneldiğiiçin çocuğu ve genci üzer, gücendirir, onuru kırıldığı için direnmesine vekarşılık vermesine yol açar, zamanla bu gibi mesajlara muhatap olmamak içinanne-baba ile iletişimi keser, içine kapanır, ev dışına yönelir.Sen-dili ile ifade edilen kişiliğe yönelik kızgın mesajlar, çocuklar vegençler üzerinde onarılmaz yaralar açarlar. Özellikle Sen-dili ile yapılan küçükdüşürücü ifadeler, “geri zekalı, aptal, tembel, düşüncesiz” gibi lakaplar çocuklartarafından ciddiye alınabilir, çocuk sevilmediğini, kabul edilmediğinidüşünür, hayata ve ailesine küser. Onuru kırılan genç, direnmeye ve karşılıkvermeye yönelir. “Ama sizde böyle davranıyorsunuz! Siz daha mükemmeldeğilsiniz” der. Genç de kızgınlığını Sen-dili ile ifade etmesini öğrenmiştir. Butür iletişimler ailede çatışmalara ve güç kavgalarına dönüşür. Anne-babalarınbu yıkıcı oyunda güçlerini artırıp daha fazla baskı ve ceza yöntemlerine başvurmalarısayesinde, gençlerde otoriteye başkaldırma, isyan duyguları iyicegelişir ve perçinleşir. Asi genlik dediğimiz büyük sorunlar, bu tür ufak teknikhataların tekrarı sayesinde perçinleşen davranış bozukluklarıdır [8].Sen iletilerinin aşağıdaki etkilerden birini ya da birkaçını yapma olasılığıvardır:1. Verilen buyrukları yerine getirmeyen çocuklar, tehdit edildiklerizaman, davranışlarını değiştirmeye karşı bir direnç gösterir.2. Ana babaların öğüt ya da ahlak dersi vermesi çocukların canını sıkar.3. Sen iletileri, “bana yardım edecek bir yol bulacağına güvenmiyorum”iletisini verir. Başka bir deyişle, sen iletileri çocuğa kendisinegüvenilmediğini açıklar.4. Sen iletileri, çocukların ana babalarının gereksinmelerine kendi istekleriyleyanıt verme fırsatını önler.5. Ad takılan ve yargılanan çocuk kendini suçlu hisseder.6. Eleştiren ve suçlayan iletiler, çocuğun benlik saygısını azaltır.7. Kötü, aptal ve düşüncesiz olduklarını bildiren iletiler alan çocuklarsevilmediklerini düşünürler.8. Sen iletileri kullanan ana babalar, çocukların da “sen iletileri kullanmalarınaneden olurlar. Örneğin, “Sen de çok dağınıksın. ”,“Sen de çalışmıyorsun. ”, “Çok konuşuyorsun. ”, vb. [5].Bu yıkıcı ifade tarzına ve teknik hatalara alternatif Ben-dili ile konuşmaktır.Ben-dili, anne-babanın olumsuz davranış sırasında yaşamakta olduğuolumsuz etki ve duyguları açıklayan dürüst ve sorumlu bir kızgınlık ifadesidir.“Ulan, kes şu müziğin sesini demedik mi?” gibi onur kırıcı bir ifade yerine“Müzik bu kadar yüksek açılınca okuduğumu anlamıyorum ve başım ağrıyor”


182 ÖĞRETMENİN DÜNYASIdemek, karşı tarafa kızgınlığın nedenlerini açıkladığı gibi, gencin kişiliğine birsaldırı niteliği de taşımadığından duyulması ve dinlenilmesi daha olasıdır. Benmesajları bizim gerçek yaşantı ve duygularımızı çocuğu suçlamadan ortayakoyduğundan, onun bizi ve gereksinimlerimizi daha iyi görebilmesine ve savunucututuma geçmeksizin durumdaki sorumluluğunu kabul etmesine yardımcıolur. Çocuk veya genç davranışını bize verdiği değer yüzünden değiştirmeyeyönelebilir. Bir karşılaştırma yapalım:Örnek:“Terbiyesiz! Bana nasıl böyle konuşursun? Utanmıyor musun. Geri zekalı”yerine:“Bana bu şekilde konuştuğun zaman çok ağrıma gidiyor ve güceniyorum”gibi bir açıklayıcı Ben mesajı.Çocuğun davranışını kendi isteğiyle ve bize verdiği değer yüzünden değiştirebilmesiiçin, sorunumuzun ve kızgınlığımızın gerçek nedenlerini bilmesigerekir.Bunun için de üç tür bilgi gereklidir:1. Sorunu yaratan davranışı hangisidir?2. Bu davranışı bizi nasıl etkilemektedir?3. Bu etkinin bizde uyandırdığı duygular nelerdir?Bu üç bilgiyi içeren mesaja Ben-mesajı denir.Ben-dili ile ifade edilen kızgınlıklar, başkaları hakkındaki değerlendirme veyorumlarımızı değil, bizim olay karşısındaki gerçek duygu ve yaşantımızı açıkladığından,duyulma olasılığı çok yüksektir. Saldırı niteliği taşımayan bir benmesajıanne-babanın da gereksinimleri ve duyguları olduğunu belirtir. Çocuklarve gençler duygularıyla daha yoğun olarak yaşadıklarından, kendilerini annebabalarınınYerine koyabilmelerine ve dolayısı ile anne veya babada olan etkiyifark ederek, davranışlarını onlar için değiştirmek istemelerine yol açar.Ben-dili ile konuşmanın üç tür olumlu etkisi vardır:1. Konuşan kişiyi rahatlatır, duyguların açıklanması kişinin rahatlamasınave birikim yapmamasına yol açar.2. Belirgin etkiyi düşünen anne veya baba, bazen belirgin etki olmadığınıfark ederek, aslında kızgınlığının çocuğun davranışı nedeniyleolmayıp, özel yaşantısında karşılaşmış olduğu bir olumsuz durumdankaynaklandığını anlar (işte karşılaşılan zorluklar, yorgunluk,başka birine veya eşine karşı duyulan kızgınlık birikimi gibi).3. Ben-mesajında çocuğa karşı saldırı olmadığı için çocuk söylenenisavunucu olmadan duyabilir ve anne-babanın gereksinimini karşı-


ANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ 183lamak gayesiyle, davranışının sorumluluğunu üstlenir; değiştirmeyeyönelebilir [8].Ayrıca Yavuzer [7]’e göre de,1. Ben mesajı, çocuğa kazandırılmak istenen davranışı etkili kılar.2. Çocuğun tepki göstermesini engeller.3. Çocuğun kişisel sorumluluklarının gelişmesine sebep olur. Kendidavranışlarından sorumlu olmayı öğrenir.4. Ben mesajları, duyguları açık, belirgin şekilde yansıtılmasını sağlar.Ben-dili ile kurulan iletişimlerin uzun süreli etkileri anne-baba ile çocuklararasında yakınlığın artması ve birbirlerine daha saygılı ve sevgili birlikteliğin yaşanılmasıdır.Araştırma sonuçları, Ben-dili ile hitap edilen çocukların düşünmeyeteneklerinin arttığını, sebep-sonuç ilişkilerini daha iyi anladıklarını ve dahasorumlu olduklarını göstermiştir. Ben-mesajları çocuğun ve gencin kişiliğini zedelemedendeğişiklik beklentisi içerdiği için, çocukların daha sağlıklı gelişmesineve özgüvenlerinin sarsılmamasına yardımcı olur. Bu durumda, çocuk vegenç, dış kontrol ve tehdit yerine iç-kontrol ve iç-denetim kazanır. Benmesajlarıile davranışlarına saygılı ve sorumlu tepki alan çocuklar ve gençlerbelirgin etkiler ve duygular açıklandığı için, uzun sürede başkalarını düşünmeyi,bencil olmamayı öğrenirler. Anne-babalarına karşı saygıları ve yakınlıkları artarve kendi istek ve tepkilerini de Ben-dili ile ifade etmeyi öğrenirler.Bu tür saygılı ve sorumlu ifadelerin yerleştiği ailelerde anne-baba ileçocuk ve genç arasında sürtüşmelerin azaldığı, sorunları daha çabuk çözümeulaştığı izlenir. Olaylar güç kavgasından ve güç gösterisinden çıkmış, birbirinesaygı duyan ve değer veren insanlar arası ilişkiler boyutuna girmiştir [8].Kızgınlık ve Öfke Duyduğunuz, Sinirlendiğiniz Zaman:1. Kızgınlık kendinizden (özel yaşantınızdan, kendi sorununuzdan) kaynaklanıyorsa,önceden tedbir alıp durumu açıklayın:“Bugün çok sinirliyim, beni rahatsız etmeyin”, “Bugün çok yorgunum, gürültüyetahammül edemeyeceğim. ”2. Duygu ve düşüncelerinizi sen-dili yerine, ben-diliyle açıklayın:“Kavga etmeyin. Uslu Durun,” yerine, “Kavga ettiğiniz zaman hem başımağrıyor, hem de üzülüyorum. ”3. Suçlayacağınıza, davranışı tanımlayın:“Geri zekalı”, “Tembel” yerine, “Yemeğini (dersini) vaktinde bitirmediğinzaman. . . . ”4. Karşı tarafa yükleneceğinize, davranışın veya durumun kendi üzerinizdekietkisini açıklayın:


184 ÖĞRETMENİN DÜNYASI“Sınıfta kalacaksın”, “Hasta olacaksın”, “Büyüyemeyeceksin” yerine, “. . .yaptığın zaman çok vakit kaybediyorum, çok daha yoruluyorum. ”5. Tehdit edeceğinize, duygularınızı açıklayın:“Bu evden gideceğim”, “Bıktım artık”, “Seni geberteceğim” yerine, “Çoksinirleniyorum”, “Çok içerliyorum”, “Kızıyorum”, Kırılıyorum” gibi [1].İyi bir çocuk yetiştirmek isteyen ebeveynlerin, öncelikle etkin iletişimbecerilerini geliştirmiş olmaları ve çocukla iyi bir iletişim kurmaları gerekmektedir.Anne-baba, çocukla iletişim kurarken, çocuğun sözel ve sözel olmayaniletilerine dikkat etmeli ve çocuğu dinlemelidir. Böyle bir ailede yetişen çocuktaistenmeyen davranışlar daha az görülecek ve çocuk ailede iletişim becerilerinikazanmış olacaktır. Sonuç olarak, iyi çocuk yetiştirmek ve iyi annebabaolmak iyi bir iletişimle sağlanabilir.KAYNAKLAR1. Navaro, L. Gerçekten Beni Duyuyor musun?, Remzi Kitabevi,İstanbul, 2001.2. Demir, R. Anne-Babaların En Çok Yaptıkları 10 Hata, HayatYayınları, İstanbul, 2000.3. Ekşi, A. Çocuk, Genç, Ana Babalar, Bilgi Yayınevi, Ankara,1990.4. Yörükoğlu, A. Çocuk Ruh Sağlığı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,Ankara, 1985.5. Dönmezer, İ. Ailede İletişim ve Etkileşim, Sistem Yayıncılık, İstanbul,1999.6. Yılmaz, H. Sevgili Anne ve Babacığım Lütfen Bu Kitabı Okurmusunuz?, Çizgi Kitabevi, Konya, 2002.7. Yavuzer, H. Ana-Baba ve Çocuk, Remzi Kitabevi, İstanbul,1993.8. Navaro, L. “Çocukla İletişim Nasıl Kurulur”, Ana-Baba Okulu,Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993.


ANNE-BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ 185OKUMA PARÇASIBABALAR VE KIZLARIBebekBaba:Ne kadar güzel. . . Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı? Gözleride bana ne kadar çok benziyor. . .Kızı: Bu gözleri benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek. . .5 YaşındaBaba: Prensesim benim, güzel kızım. . . Söyle bakalım baban sana nealsın?Kızı: En çok babamı seviyorum. . . Babam niye annemle uyuyor? Hepbenimle uyusun, başkasını sevmesin. . .10 YaşındaBaba: Gittiçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız?Kızı: Ben babama aşığım. . . Büyüyünce babam gibi bir erkekle evleneceğim.. . Babam bu ay harçlığımı artırır mı?15 yaşındaBaba: Ne kadar da çabuk büyüdü. . . Eve de gittikçe geç kalmayabaşladı, bu gidişle başına kötü bir şey gelecek. . . Sanırım daha sert konuşmalıyım!..Kızı: Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim gibi vakit geçiremiyorum.. . Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum. . . Ne zaman özgürolacağım?20 yaşındaBaba: Artık sözümü dinlemiyor. . . Benden giderek uzaklaşıyor. . .Kendi parasını da kazanmaya başladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabii. . .Uzun zamandır tatlı bir-iki laf geçmedi aramızda. . . Zaten evi de süreklierkek arıyor. . . Galiba kızım elden gidiyor. . .Kızı: Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor. . . Hele geçengün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli? Evden ayrılıp kendi hayatımıkurmalıyım. . . Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!. .25 yaşındaBaba: Birgün böyle olacağını biliyordum. . . İşte evleniyor zaten aramızeskisi gibi değildi. . . Şimdi birde kocası var. . . Prensesim beni terk ediyor. . .


186 ÖĞRETMENİN DÜNYASIKızı: Böyle mutlu bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumuvar? Biliyorum onu bir türlü içine sindiremedi. . . Bu yüzden yapıyor.. . Kendi hayalindeki damat değil ya! Sanki birlikte yaşayacak olan o!. .30 yaşındaBaba: Çok az görüşüyoruz. . . Daha sık bir araya gelsek ne iyi olur. . .Hem torunlarımı da özlüyorum. . . Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulupda bize gelemiyorlar ki. . .Kızı: Babamları da çok ihmal ediyorum galiba. . . Yine telefonda çoküzgün geldi sesi. . . Hafta sonlarında onlara sürpriz yapmak en iyisi. . .40 yaşındaBaba: Kızım benim entelektüel düzeyimi yeterli bulmuyor. . . Onagöre çağın gerinde düşünüyormuşum. . . Oysa küçükken derslerine hepben yardım ederdim. . . Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı. . .Şimdi beni beğenmiyor. . . Birdaha onunla asla politik tartışmalara girmeyeceğim.. .Kızı: Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor. . . Sürekli birşeylerden yakınıyor. . . Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değildi ama. . .Ya ona bir şey olursa? Zaten hiçbir zaman istediği gibi bir evlat olamadım.. .45 yaşındaBaba: Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel. . . Gözüm arkada gitmeyeceğim.. . Herşeyi kendi başardı, onunla gurur duyuyorum. . .Kızı: Babam için çok endişeleniyorum. . . Onu kaybetmeye hazır değilim,ilaçlarını da hep ihmal ediyor zaten. . . Allahım! Onu benden alma!. .50 yaşındaBaba: Dünyada mutlu kal kızım!Kızı: Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım. . . Şimdi benkime danışacağım, kim yardım edecek bana? Ne olur gittiğin yerde mutluol. . . Ve hep yanımda olduğunu hissettir. . . Ah babacığım!. . Sensiz nasılyaşayacağım?55 yaşındaKadın: Sen gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım!. . Beni duyuyorsun,lütfen seni üzdüğüm için çok ama çok pişman olduğumu bil: olur mu?. .Star Gazetesi, 9 Mart 2003


ÇOCUĞUN OKUL DIŞI ZAMANINIDEĞERLENDİRMESİNDE ANNE-BABAVE OKULUN SORUMLULUKLARIYrd. Doç. Dr. Ömer F. TUTKUNAile, sosyal çevre ve okul çocuğu genel anlamda eğitimini sağlayan vegelecek yaşamına hazırlayan en önemli üç faktördür. Çocuğun eğitimi annesininkucağında başlar, sosyal çevrede devam eder ve okulda şekillenir. Etkilibir eğitim bu üç faktörün birbirleriyle ilişkili olmasına, özellikle aile ve okularasındaki karşılıklı etkileşim ve yardımlaşmanın güçlü olmasına bağlıdır. Builetişimin güçlü ve verimli kurulması, anne-babaların çocuğunun okulla ilgilietkinliklerinden, okul yönetimi ve öğretmenlerin de öğrencilerinin okul dışıetkinliklerinden haberdar olmaları ile mümkündür.Bazı anne-babalar, çocukları okula başladıktan sonra onlarla ilgili sorumluluklarınınazaldığını sanırlar ya da öyle olmasını isterler. Onlara göre,çocuk okula başlayınca, onu yetiştirme sorumluluğu ağırlıklı olarak okula veöğretmene aittir. Gerçekte ebeveyn-okul-öğretmen iletişim ve işbirliği çocuğunokul başarısı üzerinde çok etkilidir. Bu nedenle aileler, çocuklarının okulunu,öğretmenini tanımalı, çocuğunun okul ve ev dışı zamanlarını nerede venasıl geçirdiği hakkında bilgi sahibi olmalı ve onun okul öğrenmeleri ile ilgiliokul ve öğretmeni ile sürekli işbirliği içerisinde bulunmalıdır. Aile-okul ilişkisibirbirlerini tamamlayıcı özellikte olmalıdır. Bu ilişki, bir yığın fiziksel ve nitelikselsorunun yaşandığı ülkemiz eğitim sisteminde can alıcı bir öneme sahiptir.Anne-babalar çocuğunun okul sürecinde ona ve okula ne kadar yardımediyorum? sorusunu kendilerine sormalıdırlar. Bir çift ayakkabı ya da birgömlek alırken harcadığımız zamanı, düşünceyi ve titizliği çocuğumun okuletkinlikleri için gösteriyor muyum? sorusunu düşünmelidirler. Çocuğumuzagüzel giysiler, okul araç-gereçleri almak ve gerekli fiziksel ihtiyaçlarını karşılamanın;sonrada sorumluluğun çoğunu okula ve öğretmene bırakmanın kolaycıbir yaklaşım olduğunu görmek zorundadırlar. Çünkü her türlü iyi niyetve çabalarına rağmen okul ve öğretmenler, çağın ve ülkenin sorunlarına paralelolarak kendi işlerini yapmada yetersiz hatta bazen çaresizdirler.Tüm dünya da olduğu gibi ülkemizde de zorunlu eğitim süresi geçmişeoranla daha uzun bir zamanı kapsamakla birlikte, çocuğun okulda geçirdiği


188zaman ailesi ve çevresiyle geçirdiği zamana göre hala kısadır. Bu nedenleokul öğrenmelerinin aile çevresinde de desteklenmesi gereklidir. Çocuklarınadestekleyici bir ortam sağlayan aileler, sosyo-ekonomik durumları yetersizolsa bile çocuklarının okul başarısına olumlu etki yapabilirler. Öğrencilerinokul başarılarını artırmak hem ailelerin hem de okulun ortak sorunudur. Okulve aileler bu amacı gerçekleştirmeye yönelik programları düzenlemek ve uygulamakiçin birlikte çalışmalıdırlar.Aile-Çocuk İlişkisiEbeveyn çocuğuyla günlük olaylar, okunan kitaplar, gazeteler ve izlenentelevizyon programları hakkında konuşmalı; etkileşimde bulunmalı; kütüphane,müze ve hayvanat bahçesi gibi yerleri ziyaret etmeli; kültürel etkinliklerekatılmalı ve onu sözcük bilgisini ve sözel iletişim yeterliliklerini arttırmakonusunda desteklemelidir.Çocuğun doğumu ile başlayan dil gelişimi, onun anne-babasıyla etkileşimiile şekillenir. Çocuğu kitap okurken dinlemek; ona kitap okumak, masalanlatmak ve yazı yazdırmak; onunla günlük olaylar hakkında konuşmak gibietkileşimler çocuğun sözel iletişim becerilerini geliştirir, entelektüel gelişimlerinisağlar ve onu okulda öğrenmeye hazırlar. Ebeveynle çocuk arasındakisözel iletişim duygusal boyuta sahip olduğundan, aileler çocukla olan sözeliletişim etkinliklerine duyuşsal ifadeleri de katmalıdır. Ailelerin oyun, misafirlikve ziyaret gibi sosyo-kültürel etkinliklere katılımları çocuğun yeni şeyler keşfetmesine,yeni durumlar hakkında düşünmesine ve fikir alışverişinde bulunmasınakatkı sağlar ve çocuğa bunların hayatın bir parçası olduğunu gösterir.Bunlara dayalı olarak aile çocuğa öğrenmenin de hayatın doğal bir parçasıolduğunu vurgulamalıdır.Her aile çocuğuyla günlük olaylar hakkında konuşmasa da etkileşim halindedir.Çocuk büyüdükçe, sözel iletişimini olumlu yönde ve akıcı bir şekildegeliştirir. Buna karşın ailesiyle olan iletişimi ve dinleme becerisi azalır. Yemekyeme gibi günlük birliktelikler aile-çocuk arasındaki etkileşimin devamı için birfırsattır. Aile-çocuk arasındaki duygusal bağ aile dışındaki, özellikle okuldaki,stresle başa çıkması ve okul ortamına uyum sağlaması için çocuğu psikolojikolarak hazırlar. Duyguların ifadesi aynı zamanda ebeveyn-çocuk ilişkisini kuvvetlendirirve çocuğa okul ve öğrenme hakkında olumlu tutum geliştirmesindeyardım eder.Kelime bilgisi çocuğun düşünmesini ve düşüncelerini ifade etmesinisağlar. Çocuklar yeni kelimeler kullanmayı sevdiklerinden bu konuda desteklenmelidirler.Gerçekte de çocuğun yeni kelimeler kullanması aileyi mutlu e-


189der. Aileler, yanlış söylenen ve kullanılan kelimeler için çocuklarını azarlamayerine hatayı düzeltme, eksikliği giderme yoluna gitmelidirler. Aksi davranışlarçocukların sözcük bilgisinin sınırlı kalmasına neden olabilir.Çalışan ebeveynler, çocuklarına model olacak günlük konuşma alışkanlığıgösteremezler. Bu aileler gün içerisinde yeterince zamanı (birkaç dakikayı)çocukları ile baş başa konuşmaya ayırdıklarında, bu sürenin ne kadar kısave değerli olduğunu göreceklerdir. Ayrıca bu deneyimi birbirleriyle paylaşmaları,ailelerin çocukları ile iletişimlerinde olumlu etki yapacaktır.Ev ortamı gerekli özellikleri taşıdığında öğrenci okula hazırlıklı olarakgelmiş, öğretmenin etkililiği artmış olur. Olumlu bir ev ortamı oluşturmadaebeveynlere yardım etmek okulun görevidir.Ailenin Bir Günlük Yaşam ProgramıBir günlük programda, çalışma ve okuma zamanı, çalışılabilecek sessizve aydınlık bir ev ortamı ve çocuğun zihnini kullanabileceği hobi ve oyunlarıiçeren ve diğer aile üyeleriyle iletişimini sağlayan aile etkinlikleri yer alır. Buprogramı uygulayan ailelerin çocukları okulda öğrenmeye hazır olmuş ve değervermiş olur. Program az gelirli ailelerde, refah düzeyinin olumsuzluklarınıgidererek çocuğun okul başarısını artırabilir.Başarılı öğrencilerin aileleri çocuğun zamanını nasıl geçirdiği ile ilgilenmekte,onu gözlemleyerek özgürlüğünü desteklemektedirler. Bu aileler, çocuklarınınev ödevi, okuma-yazma ve müzik, spor ve geziler gibi okul dışı öğrenmeetkinliklerine kılavuzluk yapmakta, katılmakta, üretkenliği ve katılımıödüllendirmektedirler.Çocuktan çalışmasını beklemek yerine ona çalışması için zamantanımak, çocuğun çalışmanın önemini kavramasını ve elindengelenin en iyisini yapmasını sağlar. Ayrıca çalışma ve öğrenmeyi aileyaşantısının bir parçası yapar. Etkinliklerin düzenli ve programlı yapılması çocuğuüretici ve sağlıklı kılar.Ailenin Beklentileri ve GözetmenliğiAilenin çocuğundan beklentileri, gözde olmasını ve elinden geleni yapmasınıbekleme; gözetmenliği ise okul içi ve dışı etkinliklerde bulunmasınısağlama, dilini etkili ve doğru kullanması için çabalama, arkadaşlarını izleme,gizliden ve açıktan gözlemleme, gözlemleri analiz etme, okuldaki durumu vegelişimi hakkında bilgi edinme gibi etkinliklerinden oluşur.


190Ailenin beklentileri ve yönlendirmesi, çocukları için ölçütler koyması veonlar için neyin önemli olduğunu belirlemesi demektir. Yüksek, fakat erişilebilir,akademik standartlar koyan ailelerin çocukları okulda daha başarılı olurlar.Başarılı öğrencilerin aileleri ayrıca sözel iletişime önem verdiklerinden,çocuklarından derinlemesine düşünmelerini ve düşündüklerini ifade etmelerini,konuşmalarına özen göstermelerini ister ve onları yeni kelimeler kullanmayateşvik ederler. Çocuklarının okuldaki performansları ile ilgili yüksekbeklentileri olan aileler, onlara okulla ilgili sürekli destek ve rehber olur, onlarıngösterdikleri akademik ilerleme ve gelişmeyi yakından izlerler.AİLENİN TUTUMUAilenin yetenek ve beceriyi değil aynı zamanda çalışma ile elde edilenbaşarıyı ödüllendirici tutum içinde olması, çocuğun çalışma disiplini oluşturmasınısağlayarak, okulda başarılı olmasına katkıda bulunur. Çocuklarının neredeolduğunu, kiminle arkadaşlık yaptığını, televizyonda hangi programlarıseyrettiğini izleyen ve öğretmenleri ile ilişkilerini koparmayan anne-babalarınçocukları daha başarılıdırlar. Aileler bu konuda şu etkinliklerde bulunmalıdır:Okul zamanı dışında çocuğunuzun yapacağı etkinlikler için haftalık birprogram yapınız. Örneğin, ne zaman ders çalışacağı, kitap okuyacağı ve TVizleyeceği gibi.Bu programı hazırlama konusunda öğretmenlerle çalışınız. Genel o-larak günlük 10’ar dakika okuma ve çalışma zamanı ayarlayınız.Bu zamanı çocuğunuzun sınıf düzeyine göre 10 dakika arttırınız.Örneğin, 3. sınıftaki çocuğunuz için 30 dakika okuma ve 30 dakikaçalışma zamanı koyunuz.Çocuğunuzun televizyon seyretmesine izin veriniz. Yalnız bu sürehaftalık 90 dakikayı geçtiğinde çocuğunuzun okul başarısı düşer.Televizyon seyretmeye ayrılan zamanı, çalışma ya da okuma gibi verimlietkinliklere ayrılan zamandan alarak arttırılabilirsiniz. Bu da okul başarısınaolumsuz etki eder.Boş Zaman EtkinlikleriAileler, boş zaman ve sosyal etkinliklerin çocukların yararına olduğunu,çünkü okul çalışmalarının bu etkinliklerin yerini alamayacağını bilmelidir. Çocu-


191ğa çalışması için yeterli zaman tanınmışsa, eğlenmesi için de zaman ayırmasınaizin vererek, kendi haftalık programını oluşturma alışkanlığı kazandırılmalıdır.Çocuğun hangi şartlarda başarılı olduğunu bilmek aile için zor olduğundan,notları yerine, çalışma alışkanlıkları ve okula ilişkin tutumuyla ilgilenilmelidir.Çünkü bazı çocuklar az bir çabayla yüksek not alabilirler, fakat iyi birçalışma alışkanlığı geliştiremezler. Bazıları ise, çok çalışmasına rağmen yükseknot alamazlar. Bu çocuklar ellerinden geleni yaptıklarından ve kendileriniöğrenmeye adadıklarından ödüllendirilmelidirler. Not konusunda çocuklarbirbirleriyle kıyaslanmamalıdır. Çocukları birbirleriyle kıyaslamak anne-babalarınyaptığı en büyük yanlıştır.Temel olarak, ailelerin çocuklarının “nerede?”, “kiminle?” ve “ne yapıyor?”olduklarını bilmeleri gerekir. Çocuğun arkadaşları ile birlikte olmasınaizin verilmeli, fakat arkadaşları ve onların aileleri hakkında bilgi sahibi olunmalıdır.Ayrıca bu konuda öğretmeni ile bilgi alışverişinde bulunulmalıdır.Aile-Okul-Öğretmen İlişkisiÇocuğun aile ortamında kazandığı ve okula taşıdığı sosyal, kültürel, e-konomik ve dil özellikleri okulu anlamlandırmasını sağlar. Ailelerin çocuğunbaşarısıyla ilgili beklentileri, bu konuda öğretmenin ve ailelerin üstleneceklerirollerle ilgili görüşleri ve aradaki ilişkinin özellikleri okul-aile ilişkisinin nasılkurulacağını belirler.Öğretmenin UygulamalarıÇocuğun ailede edindiği davranışlar okula uyumunu etkiler. Örneğintoplu etkinliklere değer veren ailelerin çocukları bireysel etkinliklere katılmakistemediklerinden başarısız olabilirler. Öğretmen sınıf ortamını uygun şekildedüzenlemek ve bu davranışlara yer vermek suretiyle çocuğun derse katılımınısağlayabilir. Genel olarak öğrencilerin bireysel ve kültürel normlarını ifadelerineizin verilmelidir. Örneğin soru-cevap etkinliklerinde cevabın ifade şeklinedeğil özelliklerine bakılmalıdır. Ayrıca sınıfın tümüne hitap edilmelidir.Öğretmenin öğrencilerin sosyo-ekonomik düzeyleri, kültürel değerleri,inançları, etnik yapısı, yaşam tarzları gibi özelliklerini dikkate alarak onlarlailgili anlayış geliştirmesi gereklidir. Öğrencilerin sosyo-kültürel özelliklerinebakarak onların olumsuz norm, değer ve uygulamalara sahip oldukları şeklindebir yargıya varmak, kendini onlarla karşılaştırarak üstün görmek, onlarınproblemli olduklarını düşünmek gibi haklarında ön-yargıda bulunmak veayrım yapmak yanlıştır. Örneğin, öğrencilerin evlerindeki dilin yetersiz oldu-


192ğunu düşünen öğretmenler öğrencileri hakkında düşük beklentilere sahip o-labilirler. Öğrencilere öncelikle insan oldukları için değer vermeli ve onları olduğugibi kabul ederek, öğretim-öğrenme etkinliklerinde bilgi, beceri ve deneyimlerindenyararlanmalıdır.Aile-Okul-Sınıf Bağlantısı: Ev ÖdeviÖğrencilerin sosyo-kültürel yapıları ve deneyimlerinden yararlanmak veailelerle iletişim kurmak, evle bağlantıyı kolaylaştıran uygulamalardır. Bu a-maçla öğretmen, öğrencilerini ev ve okul yaşamları içerisinde anlamalı, aileve ait oldukları grup hakkında bilgi edinmelidir. Öğrencilerin bireysel farklılıklarıile ilgili bilgi sahibi olan öğretmen sosyo-kültürel ayrım yapmaz ve çocukmerkezli eğitim programları hazırlayabilir. Öğrencilerin bireysel ve sosyaldünyalarını tanımak, ev ile okul arasında psikolojik bir yakınlık sağlar.Evle okul arasındaki bağlantıyı kolaylaştıran uygulamalardan birisi de evödevidir. Ödevin öğretmenler tarafından etkili olarak kullanılması, sosyoekonomikdurumun öğrenmeye olumlu etkisinden üç kat daha fazladır. Ödev,ailelerin, öğrencinin okulda ne öğrendiğini görmelerini, televizyon izleme yerineüretken etkinliklerde bulunmasını ve formal öğrenmelerin okulla sınırlıkalmamasını sağlar. Buradaki dikkat edilecek nokta, öğretmenin öğrencininev koşullarını anlayarak ödev vermesi ve okulların ise ödevle ilgili aileöğretmen-öğrenciçabalarını desteklemesidir.Ülkemizde konu ile uzaktan ilgili olanlar sıkça ev ödevlerinin gereksizliğinden,çokluğundan, oyun zamanını azalttığından yakınırlar. Konuya uzakolan ailelerde bu tür yakınmaları destekler ve şikayetçi olurlar. Gerçekte, bireyinöğrenmesinin gerçekleşmesi, öğrenme sürecine açık ya da örtülü birşekilde katılması ile mümkündür. Öğrenme işinin dünyanın en zor işi olduğuve bir emek, zaman ve çaba gerektirdiği unutulmamalıdır.Ödev, bilgilerin ve kavramların iyi öğrenilmesinde olduğu kadar, üreticialışkanlıkların, tutumların oluşmasında ve eleştirel düşünmede de etkilidir.Yeterliği düşük olan öğrenciler ödev sayesinde yeterliği yüksek öğrencilerinseviyelerine ulaşabilirler. Ödev akademik başarıya etkilemenin yanı sıra;• Öğrenciye evde çalışma alışkanlığı kazandırır,• Öğrenciyi bağımsız çalışmaya hazırlar,• Ailelerin, öğrencinin okulda ne öğrendiğini görmelerini sağlar,• Öğrencinin televizyon izlemesini azaltarak, evde üretken etkinliklerdebulunmasını sağlar,


193• Formal öğrenmeler sadece okuldaki ile sınırlı kalmaz,• Öğrencinin yeterince katılamadığı okul etkinliklerine uzak kalmasınıengeller,• Öğretmenin, öğrenci gelişmesini daha çok kontrol etmesini sağlar.Ev Ödevinin Etkililiğinin Arttırılması: Öğretmenler ev ödevini aşağıdakiyöntemlerle etkili olarak kullanabilirler:• Her gün verilen ödev ara sıra verilen ödevden daha etkilidir.• Öğretmen tarafından not ve feed-back (dönüt) verilerek, öğrenciyegeri döndürülen ve sınıfta örnek olarak gösterilen ödev daha etkilidir.• Dönüt (Feed-back) değerlendirme için değil, öğrencilerin amaçlailgili başarılarını ölçmeye, hata ve yanlış anlamalarını anlama vedüzeltmeye yarayan bilgi verme amacı ile yapıldığında daha etkilidir.• Öğretmenler öğrencinin sınıf içindeki durumunu izlemede ve dönütsağlamakta yetersiz kalıyorsa, başarılı öğrencileri görevlendirerekyardım alabilir.• Ödevin etkililiği, onun miktarına değil, düzenli olarak verilmesine,içeriğine, sınıftaki öğrenmelerle ilişkili olmasına ve öğretmenin öğrencilereverdiği öneme bağlıdır.• Öğretmenin öğrencinin ev koşullarını anlayarak ödev vermesi ödevinetkililiğini artırır.• Ödev, yeni öğrenilecek konularla ilgili değil, işlenmiş konuları tamöğrenmeleri amaçlı verildiğinde daha etkilidir.• Okullar, ödevin miktarı ve sıklığı için okul çapında bir standart belirleyerek,ailenin, öğrencinin ve öğretmenlerin ödevlerle ilgili çabalarını desteklemelidir.Örneğin okullar, birinci sınıfları için her gün 10 dakika olacak evödevi belirler ve her yıl bu süreyi 10 dakika arttırır. Bu, ödev yapma alışkanlıklarınıdereceli ve sürekli olarak geliştirmek için iyi bir yoldur.Okul- Aile İletişimiOkul ile aileler arasında iletişim kurulması ve çocuğun öğrenme alışkanlıkları,okula karşı tutumu, sosyal ilişkileri ve akademik ilerlemesi gibi karşılıklıbeklentileri, çocuğun kapasitesini artırmasını sağlar. İletişim için uygun ortamıokul yönetimi sağlamalıdır. İletişime, okul idaresinin değer, meslektaşlarınınise destek verdiğini ve velilerin de sonuçtan memnun olduğunu görenöğretmenler, okul-aile ilişkisini başlatmaya eğimli olacaklardır. Öğretmen aileile iletişimde ilk adımı atan taraf olduğunda, velilerden karşılık görecektir.Ancak, iletişim, velileri çocukları hakkında bilgilendirme ile sınırlanmamalıdır.


194Okul, ev ile arasındaki iletişimi Veli/öğretmen/öğrenci Toplantıları, Karneler,Okul Gazeteleri, Kutlama Kartları, Veli-Öğretmen Görüşmeleri, Veli Panosu,Velileri Bilgilendirme, Ödev Defterleri gibi yollarla sağlayabilir.Anne-baba/Ebeveyn/Veli KatılımıVeli katılımı, velilerin, evdeki çocuk yetiştirme uygulamalarından okulda yapılanetkinliklere katılımına kadar her şeyi içeren geniş ve bütün bir ifadedir. Çocukyetiştirme çocuğu besleme, büyütme ve onunla ilgilenme yanında, özellikleçocuğun okuldaki başarısı ile de ilgilenmedir. Bu velinin okuldaki spor yarışmalarına,veli-öğretmen toplantılarına ve kısa dönemli veli eğitimi kurslarına katılımınakadar olan her etkinliği kapsar. Veli katılımı şu basamakları içermektedir:• Ebeveynlik (çocuğu büyütme ve onunla ilgilenme),• İletişim kurma (okul ile bilgi akışı sağlama),• Gönüllülük (okulda gönüllü olarak çalışma),• Evde öğrenme (okulun öğretimini destekleme ve takviye etme),• Karar verme (okulun karar verme yapısının parçası olma),• Geniş çapta toplumla işbirliği yapma (diğer kurumlarla olan işbirliğindeokulu temsil etme).Anne-Baba (Veli) EğitimiOkul, anne-baba (veli) eğitimi programı ile ailelere ev ortamının nasılzenginleştirileceğini öğretebilir. Aileler, çocuklarının okul dışı zamanını izlemeyive yönlendirmeyi öğrenirlerse, çocuklar okulda daha başarılı olur. Velilerebunu öğreten okulların öğrencileri, öğrenmeye daha motive olur ve okuladaha düzenli devam ederler.Veli eğitim programı, aile eğitimcilerinin evlere yapacakları ziyaretler,daha önce eğitilmiş velilerin önderlik ettiği toplantılar ve uzmanlarca verilenseminer ve kurslar olmak üzere üç boyutludur.a- Ev ziyaretler: Aile-çocuk etkinlikleri ve çocuğun gelişim evreleri ileilgili bilgiler verilir. Öncelikle okul öncesi çocukların velilerine yönelik olan ziyaretlerinamacı, yardım ihtiyacı olan annelere yardım etmek, ebeveyn-çocukarasındaki iletişimin niteliğini artırmak, çocukla oyun oynanmasını teşvik etmekve velilere eğitimci rolü kazandırmaktır.b- Aile toplantıları: Ailelere öğrenme ve deneyimlerini paylaşma imkanısağlar. Toplantılar öğrenciler veya uzmanlardan ziyade aileler tarafındanyapıldığında ve diğer ailelerle yapılan grup toplantılarıyla birlikte yürütüldüğündedaha etkilidir.


195c- Seminer ve Kurslar: Uzmanlar, eğitimciler, psikologlar veya çevrebilimcilertarafından yürütülen toplantılar ve seminerler bilimseldir. Anneleresözlü iletişimin niteliğini geliştirmeyi öğreten kurslar çocuğun entelektüelgelişimini doğrudan etkiler.Okul-aile eğitimi programının etkililiği için;• Çocuk bilimciler, halk sağlığı uzmanları, sivil toplum örgütleri vedini kurumlarla işbirliği yapmalı,• Okul aileden istediklerini çocuğun yaş grubuna göre ayrıntılı şekildebelirlemeli ve bu çerçevede aile eğitim programını organize etmeli,• Bu konuda not hazırlama, bilgi verme, izleme ve destekleme çalışmalarıyapmalı,• Aileleri organize etme, geliştirme ve yönlendirmede yine ailelerdenyararlanmalı,• Daha önceden denenerek uygun bulunmuş modelleri kullanmalıdır.Okul-Aile İşbirliğiOkul-aile işbirliği, okulun aileye okulla ilgili bilgi ve kaynakları sağlamasıdır.Ailelerin okula karşı tutumları farklılıklar gösterdiğinden, okul aileleriçocuklarının öğrenme yaşantılarına katmada farklı yöntemler izlemelidir. Moderntoplumlarda okul üç tip aile yapısı ile karşılaşmaktadır. Bunlar;a- Sorunlu AilelerBazı yoksul ailelerin ebeveynlik becerileri sınırlı ve sosyal iletişimleri zayıfolduğundan, bu aileler iyi çocuk yetiştirmede yetersizdirler. Çocukları için sürekliistekte bulunan öğretmenler tarafından yıldırıldıklarından, kendilerine ayrımcılıkyapıldığını düşünürler. Diğer ailelerin ve okul çalışanlarının samimi veiçten davranarak bu ailelerin aile eğitim programlarına katılımları sağlanmalıdır.b- Çocuk Merkezli AilelerÇocuk merkezli aileler, çocuğun geleceği için okulun gerekli olduğunubilmekle birlikte çocuklarıyla yeterince ilgilenilmemesinden kaygı duymaktadırlar.Etkileşimde bulundukları diğer ailelerin çocuklarına karşı olumsuz davranışlarındanhayal kırıklığına uğrarlar ve onları ilgisizlik ve ihmalcilikle suçlarlar.Bununla birlikte okul için çalışmaya, ailelere lider olmaya ve ihmal edilmişçocuklar için bakıcı aile olmaya gönüllüdürler. Okul, bu aileleri hem kendilerininhem çocuklarının ve hem de diğer aile ve çocuklarının akademik ve bireyselgelişimlerini sağlayacak etkinliklere yönlendirmelidir.


196c- Anne-Baba Merkezli AilelerBazı aileler çalıştıklarından dolayı çocuklarının eğitimine önem vermelerinerağmen, çocuklarına yakın olamazlar. Bunu telafi etmek için çocuklarınıen iyi okullara gönderirler. Çünkü, iyi okula göndermekle çocuklarının iyi işbulacağı inancındadırlar. Okul dışı bireysel gelişimleri için ise kurslar yoluylaçocuklarına deneyim kazandırmaya çalışırlar. Yeterli ekonomik kaynaklara,eğitime, sosyal ilişkilere ve profesyonel becerilere sahip olan bu tür aileler,çocuklarına ruhsal yönden yaklaşmalı ve sevgi dolu olmalıdırlar. Çocuklarıylasamimi ilişkiler kurmaları için bu ailelere çocuklarının sorumluluğunu başkalarınabırakmamaları gerektiği öğretilmelidir.Diğer Ailelerle İş BirliğiAile okuldaki diğer ailelerle ortak hareket ettiğinde çocuklar daha fazlasayıda yetişkin tarafından bakılmış, çocuk yetiştirme ile ilgili kural, standartve deneyimler paylaşılmış ve çocuk daha iyi yetiştirilmiş olur. Ama gerçekte,ailelerin birbirleriyle ve okulla ilişkileri sınırlıdır. Hatta, aynı sınıfta yan yanaoturan ve birbirleriyle etkileşim içinde bulunan çocukların aileleri, birbirlerininisimlerini dahi bilmezler. Çoğu çocuk, okul haricindeki zamanın büyük bölümünüailelerinin gözetmenliği olmadan yalnız ya da arkadaşlarıyla geçirir.Sosyal birikim, çocukların büyükleri ile aralarındaki ilişkiye dayanır vebüyüklerin birliktelikleriyle oluşur. Personeli, öğrencileri ve velileriyle kendinibir örgütten ziyade topluluk olarak gören okul, sosyal birikimi oluşturucu etkileşimleridesteklemelidir.Okul, topluluğunun kaynaklarına ulaşmasını amaçladığında öncelikle,öğrencinin ihtiyaçlarını belirlemeli, sonra bu ihtiyaçları karşılamak için siviltoplum örgütleriyle işbirliği yapmalıdır. Okul kendi kaynakları ile kolayca karşılayamayabileceğigiyinme, beslenme, barınma, çocuk yetiştirme gibi ailenintemel ihtiyaçları; aşılanma, muayene, diş sağlığı gibi sağlık ihtiyaçları; davranışsalterapi, eğlenme-dinlenme, özel ders alma, psikolojik test uygulama,kılavuzluk, engelliler için araçlar, boş zamanlarını yönlendirme, özel yetenekilgisi olanlara imkan yaratma (bilimsel, müzik, resim, spor ve edebiyat) gibiihtiyaçları konusunda sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapmalıdır.


KAYNAKLAR1971. Bropby, J. (2000). Practice and Application Activities. Teaching.Educational Practices Series-International Academy of Education& International Bureau of Education. pp. 21-22. PCL, Switzerland.2. McCarthey, S. (1999). Identifiying Teachers Practices thatConnect Home and School. Education and Urban Society. Vol.32, No. 1, pp. 83-107.3. Redding, S. (2000). Parents and Learning. EducationalPractices Series-2. International Academy ofEducation&International Bureau of Education. PCL, Switzerland.4. Tizard, B. & Hughes, M. (1986). Young Children Learning.London: Fontana Press.5. Tutkun, Ö. F. (2002). Okul ve Sınıf Ortamı. (“Öğretmenlik MesleğineGiriş” kitabında bölüm. Edt. Adil Türkoğlu). Ankara: MikroBasım-Yayım-Dağıtım.6. Tutkun, Ö. F. (2000). “Öğretmenlik Mesleğinin ToplumsalRolü. ” Öğretmenlik Mesleğinin Sosyal ve Psikolojik Yönü Paneli,24 Kasım, Niğde Üniversitesi7. Tutkun, Ö. F. &A. E. Köksal (2002). “Okul-Aile İşbirliğinde Yeni Yaklaşımlar.” Eğitim Araştırmaları Dergisi, Ağustos, 8, s. 216-224.


198OKUMA PARÇASIBİR GENCE ÖĞÜTLERHayata çok çetin bir zamanda başlıyorsun. İnsanlık tarihinde öylemeddücezirler vardır ki, en mecalsiz yüzücüleri bile kıyıya ulaştırır. Senve arkadaşların sıkıntıya karşı yüzeceksiniz. Bu daha güç.Halbuki size lâzım olacak hasletler, vaktiyle atalarınızı kurtaran hasletlerinaynıdır. Kâinatın kanunları değişmedi; ona hakim olmanıza yardımeden usuller olduğu gibi duruyor. İlk kulaçları atınca nefesin tıkanacak, muvaffakiyetsahiline ulaşmaktan tamamıyla ümidini keseceksin. Metin ol. Buvartayı hepimiz atlattık, insan alışıyor, fakat yüzmesini öğrenmek lâzım.İşte muvaffakiyetin ilk sırrı da, zaten bu güvendir. İnsan bitirebileceğineinanarak bir işe koyulmazsa, hiçbir şey başaramaz. Genç muharririlk yazdığı kitabın sonu gelmeyecek sanır. Onuncu kitabını yazarkenartık bunun imkânsız bir şey olmadığını bilir ve işe huzuru kalple koyulur.Kitaplar için doğru olan bu tecrübe, hayatın her sahasında yapılacak teşebbüsleriçin de doğrudur. İnsanoğlu her şeyin, yahut hemen hemen herşeyin hakkından gelir, yeter ki sabretmesini bilsin, yılmasın, zafere ulaşıncayakadar tekrarlamaya azmetmiş olsun.Tez canlı olma. Bir anda elde edilen servetler ve şöhretler, bir andakaybolup giderler. Ben senin karşına engeller, düşmanlar, savaşlar çıkmasınıdilerim. Mücadele ede ede sertleşeceksin. Kırk, elli yaşlarına geldiğin zaman,fırtınaların yüzyıllardan beri hırpaladığı o girintili çıkıntılı, heybetlikayaları andıracaksın. Feleğin silleleri sana şekil verecek. Seciyeli bir adamolacaksın, umumi efkârın değişmeleri seni güldürecek. İnsan gençken herşeyi gözünde büyütür rastladığı ilk engelleri onuruna yapılan birer tecavüzsayar; yeryüzündeki fenalıklar karşısında dehşet içinde kalır. Her şeye alışıldığını,bulunduğun yaşın en çetin yaş olduğunu, yılmayan kimselere saldırmaktanfenalığın bile usandığını, saadetin ise, lâyık olanlar için yıllar geç-


199tikçe arttığını kendi kendine telkin et. Ahlâkçılar gerçi bazen bunun aksinisöylerler ama, aldırma, onlar gerçekten yaşamamışlardır da ondan.Hayata ve insanlara karşı kurnazlık edeyim deme. İnan bana, sonundaher fiili değerine göre mükâfatlandırılacaktır. İltimas veya dalavereile elde edilen ikbal beş para etmez. Namus yolundan şaşma. Bu yol senigayene, muhteristen hem daha evvel, hem daha rahat ulaştıracaktır.Herkesin güvenebileceği bir adam olmak gerçi senin vazifen, fakat bu aynızamanda siyasilerin de en iyisidir. Namus yolunda, seni temin ederim,henüz bütün ufuklar kapanmış değildir.Vefasız ve kararsız olma. Bilirim, işler kötü gidince insan bocalar,hayata başka bir kadınla yeniden başlamak, başka bir mesleğe kapağı atmak,başka diyarlara çekip gitmek arzusunu duyar. Görünüşte kolay olanbu yollara sakın sapayım deme. Bazen, bıçak kemiğe dayanınca, belki birdeğişiklik yapmak zaruri olabilir, fakat insanların çoğu ellerinde olandanfaydalanmaya çalışsalar daha iyi ederler. Ne mutlu birlikte çile çektiklerive didindikleri kimseler arasında ihtiyarlayanlara ve ölenlere!. .Yazan: Andre MAUROİS Çeviren: Cevdet PERİN

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!