13.05.2016 Views

Cinedergi 90

Binder90

Binder90

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Mezarlıkta onları zombiler, garip yaratıklar<br />

ve hortlaklar beklemektedir. Graveyard Disturbance,<br />

bir market, marketten bir şeyler<br />

aşıran gençler, polisten kaçış gibi gerçek<br />

dünyaya aitmiş gibi duran öğelerle başlıyor<br />

ama kaportasının tamamı 80’li yılların gençlik<br />

ikonlarıyla boyalı minibüs, bir anlığına da olsa<br />

izleyeni gerçeklikten koparmayı başarıyor<br />

ve aslında sonrasında sunulacak fantastik<br />

dünyaya hazırlıyor. Hele sislerle kaplı toprak<br />

yola girdiklerinde karakterlerin artık başka bir<br />

boyuta geçtiklerine tamamen emin oluyoruz.<br />

(Bir tabut taşıyan sürücüsüz at arabasından<br />

bahsetmiyorum bile.)<br />

Seksenlerin mizah anlayışıyla harmanlanan<br />

Graveyard Disturbance, korku komedi olarak<br />

sınıflandırılabilir. Finale doğru iyice kayışları<br />

koparan film, zaman zaman tekrara düşse de<br />

vadettiği eğlenceli dakikaların sözünü tutmayı<br />

başarıyor. Özel efektler bir televizyon filminden<br />

beklenmeyecek denli iyi. Rock ağırlıklı<br />

müzikler dönemi yansıtması açısından önemli.<br />

Filmle ilgili tek sorunum finali. Biraz daha<br />

iyimser bir final uğruna belli bir mantık dizgesine<br />

oturan çember onarılmayacak biçimde<br />

kırılmış. Gerçi bu denli uçuk bir filmde böylesi<br />

bir final çok da fazla sırıtmıyor.<br />

Until Death<br />

“There must be ghosts all over the world.<br />

They must be as countless as the grains of<br />

the sands.” (Bütün dünyada hayaletler olmalı.<br />

Kum taneleri kadar çok sayıda olmalılar.) Henrik<br />

Ibsen<br />

Linda, hamile olmasına rağmen sevgilisi<br />

Carlo ile bir olup kocasını öldürür ve ormanın<br />

derinliklerinde bir yere gömer. Aradan sekiz<br />

sene geçer. Carlo ile beraber kocasından kalan<br />

göl kıyısındaki restoranı işletmeye devam<br />

eden Linda, bir yandan da oğlu Alex’in bitmek<br />

bilmeyen kâbuslarıyla baş etmeye çalışır.<br />

Yağmurlu bir gecede evlerine sığınan Marco<br />

isimli yabancı, süregiden düzeni bozmaya<br />

niyetli gibidir.<br />

The Postman Always Rings Twice (Postacı<br />

Kapıyı 2 Defa Çalar, 1981) ve Teorema’nın<br />

(1968) bileşimi şeklinde tarif edebileceğimiz<br />

Until Death, Graveyard Disturbance ile beraber<br />

serinin yüz akı filmlerinden. Bava,<br />

çok az sayıda karakter ve gösterişsiz bir mekân<br />

kullanmasına rağmen muhteşem bir atmosfer<br />

yaratmayı başarmış. “Bir yabancı gelir ve bütün<br />

düzen altüst olur” kalıbını doğaüstü imgelerle<br />

süsleyen film, gerilimi son ana kadar zirvede tutmakta<br />

hiçbir sıkıntı yaşamıyor. Finali çok tatmin<br />

edici değil belki ama kalan her şey deneyimlemeye<br />

değer.<br />

The Ogre<br />

Cheryl, çocukluğundan beri korkunç kâbusların<br />

esiridir. Yaşı ilerlediğinde bu durumu lehine<br />

kullanır ve rüyalarını kaleme alarak çok tanınmış<br />

bir korku-gerilim yazarı olur. Kocası ve oğlu ile<br />

İtalya’nın küçük bir köyündeki eski bir şatoya<br />

gelir. Burada hem tatil yapmayı hem de yeni<br />

romanını tamamlamayı amaçlar. Ancak uzun<br />

zamandır yakasını bırakmış olan kâbuslar, şatoda<br />

kaldıkları ilk geceden itibaren yeniden ortaya<br />

çıkar. Şatonun mahzenine inen Cheryl, şaşkınlıkla<br />

burasının çocukken rüyalarına giren mekânın ta<br />

kendisi olduğunu görür ve rüyalarında doğuşuna

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!