26.05.2020 Views

Genç Hayat 361. Sayı

İşçi, işsiz, öğrenci gençliğin özgürce yazıp çizebileceği gençliğin dergisi, gençliğin kürsüsü Genç Hayat'ın 361. sayısı ile sizlerle.

İşçi, işsiz, öğrenci gençliğin özgürce yazıp çizebileceği gençliğin dergisi, gençliğin kürsüsü Genç Hayat'ın 361. sayısı ile sizlerle.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

MEKTUP12

İstediğim saatte diş

fırçalayabilmek üzerine

mülahazalar

Şeyda DEMİRTAŞ

İstanbul Üniversitesi

İnsana kendini çok güvensiz bir

zeminde duruyormuş ya da

durmaya çalışıyormuş da

duramıyormuş hissi veren bir durum

oruç tutmak zorunda olmak. Başka

bir şekilde ifade edilecek olursa, oruç

tutuyor gibi yapmak. Ben bu dine

inanmıyor olabilirim, dine ve

görevlerine inanıyor ama görevlerini

yerine getirmek istemiyor olabilirim.

Bunları ifade edemeyeceğiniz,

ettiğinizde can güvenliğinizin

olmadığı bir evde yaşamak galiba

karantinada geçirilecek günlerin

kederini de öfkesini de iki katına

çıkarıyor.

Bütün gün aç durmak, bütün gün

boşu boşuna aç durmak sinirlerimi

yıpratıyor ve güzel şeyler

yapabileceğim vakitleri çok verimsiz

geçirmeme sebep olurken ruhsal ayrı

fiziksel apayrı sıkıntılar yaşıyorum. İşte

bu, birçok özgürlüğün elimizden alınıp

kupkuru bir zorbalığa mahkum

edildiğimizi gösteriyor. Karantina

sürecinin insanlara olan etkisinin

sınıfsal olduğu gibi cinsel yönelim,

kimlik ve cinsiyet ayırt ettiğini de çok

yakından yaşayarak

gözlemleyebiliyorum. Benliğimi var

eden her bir parçayı itinayla saklamak

zorunda kalmam karşılığında

yaşayabildiğim bir yer burası. Aksi hali,

şiddet, hatta ölüm korkusuyla

yaşamaya çalışmak… Gizlemek

zorunda olduğum şeyler okuduğum

kitapların isimlerinden, seyrettiğim

dizilere kadar uzanan büyük bir

yelpazeyi kapsıyor ve bu yelpazenin

içinde ve en başında belki, dini inanç

meselesi duruyor. İstediğim şeye

inanabilmek ya da herhangi bir şeye

inanmamak için öncelikle amansız

savaşlar vermek zorundayım. İnsanın,

evim dediği yerde dahi, ki burası

tehlikenin tedirginliğin ve korkunun

olmadığı yerdir(!), sürekli bir yaşam

mücadelesi vermek durumunda

olması, her an tetikte ya da savunmada

olmak zorunda olması gerçekten çok

huzursuz edici bir durum. Bu konuda

yalnız olmadığımı biliyorum ve aslında

aynı şeyleri yaşamak durumunda

kalanlarla hissettiklerimi ve

düşündüklerimi paylaşmak istediğim

için yazıyorum bunları.

SİSTEM SORUNU AİLEYE

DE YANSIYOR

Biz zaten gündelik hayatta her

an, zorbalığın, şiddetin, sömürünün

her türlüsüne karşı mücadelemizi

sürdürüyoruz. İstediğimiz şey ise

evimiz; dinlenebildiğimiz ya da yeni

çalışmalar için gerekli gücü

toparlayabildiğimiz güzel bir yer

olsun. Bunu dedikten sonra fark

ettiğim şey benim kendi hayatım

için neler yapacağım, nerede

konumlanacağım konusunda büyük

bir öneme sahip. Çünkü içinde

olduğum, burjuvazinin yürüttüğü

siyasetten etkilenen ve onu

benimseyen bir aile. İktidarın olanca

zorbalığının, baskısının mikro

ölçeklerde bir eve yansımış halini var

ediyor bu aile ortamı. Diyanet İşleri

Başkanı çıkıp yeryüzündeki

felaketlerden Lgbt+i bireyleri sorumlu

tutup üzerimize nefret kustuğunda, bu

tutumun evlerin içlerine karanlık,

soğuk ve fobik yansıması biliyoruz ki

çok uzun sürmüyor. Adaletten haberi

olmayan bakanların, hâkimlerin kadına

şiddeti aklamaları ve hatta bu şiddeti

destekler yönde adımlar atmasıyla

evdeki şiddet tabii ki artıyor ve

büyüyor. Bu aslında oldukça basit bir

denklem. Bugün pandemi tehlikesiyle

de baş etmeye çalışan, yalnızca yandaş

olmadığı için hapse atılmış yüzlerce

siyasi “suçlu” var. Hal böyleyken

evlerimizin içinde de düşüncelerimiz

yüzünden yargılanıyoruz. Bu yargılama

eşitlikçi bir yargılama olmuyor, tıpkı

iktidarınki gibi.

İşte bu yüzden bir aile yalnızca bir

aile olmaktan çıkıyor benim için.

Egemen sınıfın siyasi temsilcilerinin

bir yansımasının evlerimize sızdığını

gördükçe; bunun kişisel ya da aileyi

ilgilendiren bir mesele olmadığını,

koca bir sistem sorunu olduğunu

anlıyorum.

BAŞKA TÜRLÜSÜ

MÜMKÜN DEĞİL

Sorunu net şekilde ortaya

koyduktan sonra, yani; benliğimizi

tahrip etmelerine, gençliğimizi çalıp

bizi geleceksizliğe, şiddete korkuya,

baskıya mahkûm etmeye çalışmalarına;

bunu da aileyi, eğitimi, dini kullanarak

sağlamlaştırmaya çalışmalarına boyun

eğmiyorum. Ve yalnız olmadığımı

biliyorum. Daha da çoğalacağımıza

inanıyorum. Biz bir araya geldikçe,

sorunlarımızı tartışıp çözüm aramaya

çalıştıkça, yan yana durdukça bizden

çaldıkları ne varsa geri alacağız. İşte

biz, dişlerini istediği saatte

fırçalayamayacağını sabaha karşı dört

gibi fark edenler, birtakım acılar

dolayısıyla mide ağrılarıyla kıvranıyor

ve fakat başucumuzdaki kitaplara

bakıp yarının okuma planını da

çıkarmaktan geri durmuyoruz.

Çünkü başka türlüsü mümkün

değil. Çünkü evet, olduğumuz

her yerde ve yapabildiğimizin

en iyisiyle, koşulları iyi

değerlendirip ona göre

hareket ederek mücadeleyi

büyütüyoruz.

Görsel: pngtree

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!