06.06.2016 Views

MEDYA FORUMU

E0X7GvGO

E0X7GvGO

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

IV. TÜRK DİLİ KONUŞAN<br />

ÜLKELER VE TOPLULUKLAR<br />

<strong>MEDYA</strong> <strong>FORUMU</strong><br />

TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN<br />

GÜNCEL SORUNLARI BAĞLAMINDA <strong>MEDYA</strong><br />

15-17 Kasım 2014<br />

Girne/Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti


IV. TÜRK DİLİ KONUŞAN<br />

ÜLKELER VE TOPLULUKLAR<br />

<strong>MEDYA</strong> <strong>FORUMU</strong><br />

IV. МЕДИА-ФОРУМ<br />

ТЮРКОЯЗЫЧНЫХ<br />

СТРАН И ОБЩИН<br />

15-17 KASIM 2014<br />

GİRNE/KUZEY KIBRIS<br />

TÜRK CUMHURİYETİ<br />

15-17 НОЯБРЯ 2014<br />

ГИРНЕ/ ТУРЕЦКАЯ РЕСПУБЛИКА<br />

СЕВЕРНОГО КИПРА<br />

www.turkmep.org


TÜRK DİLİ KONUŞAN<br />

ÜLKELER VE TOPLULUKLAR<br />

<strong>MEDYA</strong> PLATFORMU GENEL<br />

SEKRETERLİĞİ<br />

ISBN: 978-975-19-6531-8<br />

Mayıs 2016<br />

KOORDİNASYON:<br />

Sinan KÜRÜN<br />

DEŞİFRE:<br />

Recep KARAGÖZLÜ<br />

Şebnem TEBRİZLİ<br />

Hüseyin SAĞMAK<br />

Onur BALÇINER<br />

TERCÜME:<br />

Zamira ÖZTÜRK<br />

Diana ÇETİNDAĞ<br />

Laura YELEMESSOVA<br />

Egor TCACİ<br />

REDAKSİYON:<br />

Recep KARAGÖZLÜ<br />

TASARIM:<br />

Doruk Grup<br />

GÖRSELLER:<br />

Selvinaz DALYAN<br />

Egor TCACİ<br />

FOTOĞRAF DÜZENLEME:<br />

Doğan GİRGİN<br />

BASKI:<br />

Doruk Grup<br />

TEL: (0 312) 472 8 444


SUNUŞ<br />

A. Göktürk İNAN<br />

GENEL MÜDÜR<br />

Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM); ülkemizde basın sektörünün<br />

gelişimi, ifade ve düşünce özgürlüğü alanının genişletilmesi yönünde yüzyılı aşan deneyimi ile önemli<br />

faaliyetler gerçekleştirmektedir. BYEGM, Türkiye’nin, dünya kamuoyunda doğru şekilde algılanması<br />

temel ilkesinden hareketle, görev ve sorumluluklar çerçevesinde bölgesel ve uluslararası işbirliği<br />

imkânı yaratmakta, ikili ve çok taraflı organizasyonlara ev sahipliği yapmaktadır. Söz konusu<br />

çalışmalar sağlıklı bir enformasyon ve bilgi akışını sağlarken, ülkeler arasında karşılıklı deneyim<br />

paylaşımına da zemin hazırlamaktadır.<br />

Tarih, dil ve ortak değerler halkların en önemli iletişim kaynaklarını oluşturmaktadır. Teknolojik<br />

gelişime paralel bilginin hızlı dolaşımı medya sektörü ile birlikte günümüz yaşam biçimlerine de<br />

yön vermektedir. Demokratik sistemlerde basına atfedilen önem ve kamuoyu üzerindeki etkisini<br />

göz önünde bulundurduğumuzda küresel düzeyde karşılıklı diyaloga duyulan ihtiyaç da ortaya<br />

çıkmaktadır. Türk dili konuşan ve Orta Asya, Kafkasya, Balkanlar, Avrupa gibi geniş bir coğrafyaya<br />

yayılan ülke ve topluluklardan medya temsilcilerinin ortak platformlarda buluşması, bölgesel ve<br />

uluslararası konuları değerlendirmesi, var olan sorunlara çözümler üretmesi büyük öneme haizdir.<br />

Bu temel ilkelerden hareketle Genel Müdürlüğümüzce, Ankara’da 21-22 Aralık 2010 tarihinde<br />

“Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu” başlatılan ve geniş bir alana yayılan Türk<br />

dünyasından gazetecileri buluşturan çalışmamızın dördüncüsü 15-17 Kasım 2014 tarihlerinde Türk<br />

dili konuşan 21 ülke ve topluluktan basın mensupları, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, akademisyen ve<br />

devlet yetkililerinin katılımlarıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Girne kentinde gerçekleştirilmiştir.<br />

Forum kapsamında dile getirilen, mevcut bölgesel sorunların yanı sıra medya sektörünün bugünü<br />

ve geleceğine yönelik çözüm önerilerin ve görüşlerin dillendirildiği oturumlardan Türkçe ve Rusça<br />

hazırlanan “4. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu” kitabı, büyük önem atfedilen<br />

bu düşüncelerin Türk dünyası ile birlikte dünya kamuoyunun bilgisine sunulmasına vesile olacaktır.<br />

Bu çerçevede; başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı ve Dışişleri<br />

Bakanlığı olmak üzere, Azerbaycan Matbuat Şurası, Kırgızistan Kültür, Enformasyon ve Turizm<br />

Bakanlığı ile foruma katkı sağlayan kurum ve kuruluşlara, değerli katılımcılara, Genel Müdürlüğümüz<br />

personeline ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum.


İÇİNDEKİLER<br />

BİRİNCİ GÜN<br />

15 Kasım 2014, Cumartesi<br />

AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

Murat KARAKAYA – BYEGM Genel Müdürü ............................................................................................... 9<br />

Prof. Dr. Ata ATUN – TÜRKMEP Başkanı ................................................................................................ 11<br />

Bülent ARINÇ – T.C. Başbakan Yardımcısı ............................................................................................ 13<br />

Özkan YORGANCIOĞLU – KKTC Başbakanı ............................................................................................ 15<br />

Sibel SİBER – KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı ................................................................................... 16<br />

Cemil ÇİÇEK – TBMM Başkanı ............................................................................................................. 17<br />

İKİNCİ GÜN<br />

16 Kasım 2014, Pazar<br />

BİRİNCİ OTURUM<br />

TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN<br />

GÜNCEL SORUNLARINA <strong>MEDYA</strong>NIN YAKLAŞIMI..................................................................................... 21<br />

Moderatör: Prof. Dr. Ata ATUN................................................................................................................. 22<br />

Prof. Dr. Zakir AVŞAR – Uluslararası Sorunların Medyada Yer Alış Biçimleri ............................................. 22<br />

Başaran DÜZGÜN – Kıbrıs Sorununun Medyada Yer Alış Biçimi:<br />

Kıbrıs Türklerinin “40 Yıllık” Görünmeyen Mücadelesi .............................................. 24<br />

İsmet YÜKSEL – Ukrayna’da Yaşanan İç Çatışma Sürecinde Kırım Tatarları ve Medya............................... 24<br />

Hikmet BABAOĞLU – Dağlık Karabağ Sorunu ve Uluslararası Medyanın Yaklaşımı ................................... 28<br />

İKİNCİ OTURUM<br />

TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN<br />

GÜNCEL SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNDE <strong>MEDYA</strong>NIN KATKISI................................................................... 37<br />

Moderatör: Aflatun AMASHOV................................................................................................................. 38<br />

Akay CEMAL – Uluslar arası Sorunların Çözümüne Medyanın Katkısı: Barış Gazeteciliği........................... 38<br />

Aynura TEMİRBEKOVA – Sürdürülebilir Barışın Sağlanmasında Medya Etiğinin Önemi.............................. 40<br />

Ersan SARIKAHYA – Etnik ve Mezhepsel Çatışmaların Çözümünde<br />

Medyaya Düşen Sorumluluk: Irak Örneği ................................................................ 42<br />

Aidos KYDYRMA – Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların<br />

Güncel Sorunlarının Çözümünde Medyanın Sorumluluğu ........................................... 47<br />

ÜÇÜNCÜ OTURUM<br />

TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARDA İŞ BİRLİĞİ HAREKETLERİ VE<br />

<strong>MEDYA</strong>NIN ROLÜ: ÖLÜMÜNÜN 100. YILINDA İSMAİL BEY GASPIRALI ÖZEL OTURUMU ......................... 55<br />

Moderatör: Metin ERSOY........................................................................................................................ 56<br />

Prof. Dr. Yavuz AKPINAR......................................................................................................................... 56<br />

Doç. Dr. Hakan KIRIMLI.......................................................................................................................... 62


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

17 Kasım 2013, Pazartesi<br />

DÖRDÜNCÜ OTURUM<br />

TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARDA <strong>MEDYA</strong> MENSUPLARININ EĞİTİMİ,<br />

<strong>MEDYA</strong> KURULUŞLARI ARASINDA İŞ BİRLİĞİ İMKÂNLARI VE KURUMSALLAŞMA................................... 75<br />

Moderatör: Ahmet YEŞİLTEPE................................................................................................................. 76<br />

Bilge NEVZAT – Türk Dünyasının Kültürel İş Birliği Çalışmalarında Medyanın Rolü ve Katkısı..................... 77<br />

Düsen KASAİNOV – Türk Dünyasında Kültürel İş Birliğinin Kurumsallaşması: TÜRKSOY Örneği................ 78<br />

Ela KASAP – Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklarda Medya Mensuplarının Eğitimi:<br />

Türkiye Medya Eğitim Programı (TÜMEP) Örneği ................................................................ 79<br />

Eran HASİPİ – Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Arasında İş Birliğinin<br />

Kurumsallaşmasında Medya Faktörü ................................................................................ 81<br />

DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU.................................................................................................... 93<br />

SONUÇ BİLDİRGESİ..................................................................................................................................... 105<br />

MESAJLAR.................................................................................................................................................. 107<br />

GENEL GÖRÜNÜM....................................................................................................................................... 108


ÖZGÜRLÜK ANITI / GAZİMAĞUSA


BİRİNCİ GÜN<br />

15 KASIM 2014


AÇILIŞ KONUŞMALARI


BİRİNCİ GÜN<br />

AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

/<br />

9<br />

MURAT KARAKAYA*<br />

Sayın Meclis Başkanları,<br />

Sayın Başbakanım,<br />

Sayın Başbakan Yardımcım,<br />

Türk Dünyasının Saygıdeğer Temsilcileri,<br />

Kıymetli Misafirler,<br />

Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olarak 2010 yılında Ankara’dan güzel bir<br />

yolculuğa çıktık. Başladığımız bu çok anlamlı ama sonuçları itibarıyla bir o kadar verimli birliktelik bizi<br />

bugün Akdeniz’in bu güzel adasında buluşturdu. Hepinize hoş geldiniz diyerek sözlerime başlamak<br />

istiyorum.<br />

Sayın Meclis Başkanları,<br />

Dünya medyası, sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve akademik çevreleri aynı platformda<br />

buluşturduğumuz bu süreç, Sayın Bülent Arınç’ın himayelerinde 21 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da<br />

gerçekleştirdiğimiz “Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu” ile başlamıştır.<br />

Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Matbuat Şurası’nın büyük katkı ve desteğiyle organize edilen ikinci<br />

buluşmamızda TÜRKMEP olarak adlandırdığımız Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya<br />

Platformu’nun kuruluşunu tamamladık. Böylece daha organize bir yapı içerisinde çok daha fazla<br />

meslektaşımızı, medya kuruluşumuzu kucaklama fırsatı elde ettik. Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’teki<br />

üçüncü buluşmamızın ardından şimdi de burada dördüncü buluşmamızı gerçekleştiriyoruz.<br />

Cumhuriyetinizin 31’inci yıl dönümünde, bu anlamlı bayramınızda Türk dünyasından dostlarla size<br />

konuk olmaktan büyük onur duyuyoruz. Göstermiş olduğunuz misafirperverlik için başta Sayın Cumhurbaşkanı<br />

olmak üzere, Meclis Başkanımız, Başbakanımız ve tüm Dışişleri Bakanlığı çalışanları ile<br />

katkısı olan tüm yetkililere teşekkür ediyorum.<br />

Saygıdeğer Misafirler…<br />

Geçen süreç içinde, kurumsal kimliğimizi hukuki bir altyapıya kavuşturmamızın ardından çalışmalarımızı<br />

sürekli hâle getirdik. Karşılıklı haber ve bilgi akışının etkinleştirilmesi yönündeki iş birliği çabalarımızı<br />

yoğunlaştırdık. Bu noktada büyük önem atfettiğimiz www.turkmep.org internet sitemizi yeniledik.<br />

Sizlerin katkıları ile bu sitenin yakın bir gelecekte önemli bir bilgilenme mecrası hâline geleceğine<br />

inanıyorum.<br />

Ankara’da dört yıl önce altı ülke ile ilk adımı atmıştık. Bugün salona baktığımızda Sibirya’dan<br />

Bosna’ya, Tuva’dan Batı Trakya’ya 21 ülke ve topluluktan arkadaş ve dostlarımızı görüyoruz. Kararlı<br />

ve inançlı bir şekilde zenginleşerek belirlediğimiz ilkeler yolunda yürüyoruz.<br />

––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––<br />

* Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon (BYEGM) Genel Müdürü


10 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

Bu yılki programımızı oluştururken, 100. ölüm yıl dönümünde UNESCO tarafından dünya genelinde<br />

anılan İsmail Bey Gaspıralı’ya özel bir parantez açmak, ona, eserlerine ve bize kazandırdıklarına<br />

duyduğumuz minneti bir kez daha paylaşmak istedik. Bu noktada, Kırım’dan gelen dostlarımıza da<br />

kendileri ile birlikte olduğumuzu ifade etmek istiyorum.<br />

Bugün aramızda aynı amaç ve ilkeler doğrultusunda faaliyetlerini sürdüren kardeş kurum ve kuruluşlarımız;<br />

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (TÜRK KENEŞİ), Türk Dili Konuşan Ülkeler<br />

Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA), Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), Türkiye Radyo ve<br />

Televizyon Kurumu (TRT), Basın İlan Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanlığı (RTÜK),<br />

Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ile Yunus Emre Enstitüsü temsilcilerine katılım<br />

ve destekleri şükranlarımı sunuyorum. Platform Başkanlığını yürüten Sayın Ata Atun ve Azerbaycan<br />

Matbuat Şurası Başkanı Sayın Aflatun Amashov’a destek ve katkıları nedeniyle bir kez daha teşekkür<br />

ediyorum.<br />

Bu yolda bizlere yarenlik eden, hislerimizi paylaşan tüm dostlarımıza, kardeşlerimize bir kez daha<br />

hoş geldiniz diyor, en derin saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.


BİRİNCİ GÜN<br />

AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

/<br />

11<br />

Prof. Dr. Ata ATUN*<br />

Sayın Türkiye Cumhuriyeti Meclis Başkanı Çiçek,<br />

Sayın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Siber,<br />

Sayın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı Yorgancıoğlu,<br />

Sayın Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Arınç,<br />

Sayın Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Akça,<br />

Değerli Konuklar, Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun Kıymetli Üyeleri,<br />

Bugün dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun<br />

kurulması fikri 2008 yılında ortaya çıkmış, çalışmaları da 2007 yılında başlamıştır. Size bu konuşmamda<br />

2010 yılı öncesinde yaşadığımız gelişmeleri anlatmak istiyorum. 2007 yılında özellikle fiilen içinde<br />

olduğum ve gözlemlediğim Batı dünyasında etkili olan bir haber ajansının siyasi bir olayı farklı bir<br />

yorumla işine geldiği şekilde tarafından dünya medyasına servis edilmesi, bende “olayları doğru<br />

olduğu şekliyle nasıl Türk dünyasına duyurabilirim?” soru işaretinin oluşmasına neden olmuştur.<br />

Yalova Folklor Eğitim Merkezinin 2007 yılında Yalova’da düzenlediği I. Türk Dünyası Gazeteciler<br />

Buluşması’na Batı Trakya, Azerbaycan, Afganistan, Irak, Suriye, Kazakistan, Kırgızistan, Yakutistan,<br />

Gagauz Yeri, Çuvaşistan’dan gazeteci arkadaşlar katılmıştır. Aramızda yaptığımız sohbetlerde,<br />

kardeş ülkelerde yaşayanları ilgilendiren konularda o ülkenin devlet ajanslarından gelen haberlerle<br />

Türk meslektaşlardan gelen haberler arasında farklılıklar olduğu konusundaki uyarılarım üzerine Türk<br />

Dünyası Gazeteciler Birliği kurulması fikri oluşmuştur.<br />

Yalova’da 2008 yılında yapılan II. Türk Dünyası Gazeteciler Buluşması’nda önerimle Türk Dünyası<br />

Gazeteciler Birliğini kurmak için tüzük çalışmaları yapılması gündeme gelmiştir. İçinde Türk kelimesi<br />

geçen birlik veya derneklerin Türkiye Cumhuriyetinde hemen kurulabilmesine olanak olmadığı için<br />

bunu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kurarak hayata geçirmek görevini üstlenmiştim. Bir sonraki<br />

2009’daki buluşmada, KKTC’de yabancıların dernek veya birlik kurması ve üye olması yasak olduğundan<br />

Türk Dünyası Gazeteciler Birliğinin kulüp olarak kaydının yapılması konusunu katılımcıların<br />

bilgisine getirdim. Birliğin Türkiye Cumhuriyeti Devleti bilgisi dâhilinde ve Dışişleri Bakanlığı bünyesinde<br />

veya desteğinde kurulmasının çok daha sağlam bir yapı oluşturacağı önerim oy birliği ile kabul<br />

edilince T. C. Dışişleri Bakanlığı ile görüşmek görevi bana verildi.<br />

Dönemin Bakanlık Müsteşarı kıymetli dostum, ağabeyim gibi sevdiğim Sayın Büyükelçimiz Ertuğrul<br />

Apakan Beyi aradım ve randevu aldım. İki hafta sonra Ankara’ya giderek Ertuğrul Bey ile bir<br />

görüşme yaparak konuyu kendisine açtım. “Dışişleri Bakanlığı olarak konuyu çok ciddi buluyoruz.<br />

Bir ay sonra hazırlığını yap ve gel” demesi üzerine de tüm hazırlıklarımı tamamlayıp, bir ay sonra<br />

tekrar kendisini ziyarete gittim. Sayın Apakan beni Türk Dili konuşan ülkeler ile ilgili dairelerin<br />

tüm başkan ve yardımcılarından oluşan büyük bir ekiple karşıladı. Verdiğim brifingten sonra Sayın<br />

Apakan’a son şeklini verdiğim amaç bildirgesiyle tüzük taslağını sundum. Böylesi bir düşünce ve<br />

girişimden çok memnun olduklarını dile getirerek konuyu inceledikten sonra benimle tekrar temas<br />

kuracaklarını belirttiler.<br />

––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––<br />

* TÜRKMEP Başkanı


12 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

Kısa bir müddet sonra önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığından, sonra da Basın-Yayın ve Enformasyon<br />

Genel Müdürlüğünden aradılar. Başbakanlıkta katıldığım toplantıda konunun çok ciddi<br />

ve Türk dünyasına katkıda bulunacak bir düşünce olması nedeniyle Başbakanlık tarafından bu kuruluşun<br />

hayata geçirilmesi için tüm desteğin verileceği belirtilerek çalışma ve temaslarıma devam<br />

etmem istendi. Artık her şey yavaş yavaş yoluna girmeye başlamıştı. Bu toplantıdan birkaç hafta<br />

sonra Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünden görüşmeye çağırdılar. Görüşmemiz Sayın<br />

Genel Müdür ve ekibiyle oldu. Kendilerine gerekli evrak ve çalışmaları sundum. Konuyu değerlendireceklerini<br />

ve çalışmalar bitince beni arayacaklarını belirtmeleri üzerine toplantı son buldu. Kısa bir<br />

müddet sonra çalışmalarını tamamladıklarını ve 2010 yılının Ekim ayında Türk Dünyası Gazeteciler<br />

Birliğinin kuruluş toplantısını yapacaklarını bildirdiler. Dışişleri Bakanlığı ile yaptığım görüşmelerde de<br />

kuruluşun şekli ismiyle birlikte yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Politik endişelerden dolayı “Türk<br />

Dünyası” tanımı yerine “Türk Dili” tanımı girdi. “Birlik” kelimesi çıktı yerine “Forum” kelimesi girdi.<br />

Ve ilk Kurucular Toplantısı Ekim 2010 yerine, 21 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da “Türk Dili Konuşan<br />

Ülkeler Medya Forumu” adı altında yapıldı. Ve yola çıktık.<br />

Foruma, Türk dili konuşan ülkelerin yanında Türk halk ve topluluklarından da temsilciler katıldı. Diğer<br />

ülke temsilcileriyle birlikte benim de yer aldığım Komite Sonuç Bildirgesini hazırlarken Forumun içinde<br />

fiilen Türk halkı ve topluluklarının da yer almasını Bildirgeye ilave etti. Türk Dili Konuşan Ülkeler<br />

Medya Forumu’nun onaylanan Bildirgesi uyarınca çalışmalar devam etti. Kurucular Kurulu Toplantısı<br />

17 Ekim 2011 tarihinde Ankara’da yapıldı. Tüzük ve Forumun adına son şekli verilerek yeni adının<br />

“Türk Dili Konuşan Toplumlar Medya Platformu” olmasına, Forumun ikincisinin Azerbaycan’ın başkenti<br />

Bakü’de yapılmasına karar verildi. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun<br />

ikincisi 27-30 Ekim 2011 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapıldı. Genel Kurul’da<br />

Platformun oluşum şekli, çalışma kuralları, Genel Sekreterliğin Ankara’da tesis edilmesi, Genel Sekreterin<br />

Türkiye Cumhuriyeti Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün en yüksek amiri olması,<br />

Genel Sekreterlik görevinin Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü personeli tarafından<br />

yürütülmesi, dönem başkanlıklarının Forum hangi ülkede yapılıyorsa o ülke temsilcisinin olması,<br />

üçüncü toplantının Kırgızistan’da, dördüncünün de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılması<br />

kararı alındı.<br />

Dördüncüsünü düzenlediğimiz bu Forum artık emin ellerde faaliyetini sürdürmektedir. Geleceği ve<br />

gelecekte yapacakları beni çok heyecanlandırmaktadır. Türk dili konuşan ülkelerin ortak bir süzgeçten<br />

geçmiş bir haber havuzunu kullanmaları ileride hem ortak bir alfabeye geçilmesine hem de medya<br />

iş birliği ile ülkeler arasındaki iş birliği ve bağların daha da güçlenmesine kapı açacaktır.<br />

Hepinize hoş geldiniz der, sevgi ve saygıyla selamlar, Forum üyelerine iyi çalışmalar diliyorum. Saygılarımla.


BİRİNCİ GÜN<br />

AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

/<br />

13<br />

Bülent ARINÇ*<br />

Sayın Meclis Başkanlarım,<br />

Saygıdeğer Başbakan, Başbakan Yardımcımız,<br />

Çok Değerli Dostlar, Hanımefendiler, Beyefendiler,<br />

Türk Dünyasının Saygıdeğer Temsilcileri,<br />

Hepinizi saygıyla selamlıyor, toplantımızın hayırlı geçmesini temenni ediyorum. Bugün bendeniz de<br />

hem bu toplantıda sizlerle birlikte olmak ama onun öncesinde de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin<br />

kuruluşunun 31. yıl dönümü sevgisini, coşkusunu paylaşmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızla<br />

birlikte Kıbrıs’a geldik. İki güzel iş bir araya geldi, sizleri selamlama fırsatımız da oldu.<br />

Benden sonra Sayın Başbakan ve Meclis Başkanlarımız da konuşacaklar, zamanınızı almayacağım.<br />

Esasen Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürümüz dördüncü kez tertiplenen bu güzel Forum<br />

ile ilgili olarak teknik bilgiler verdi. Başbakan Yardımcılığım döneminde bana bağlı olan Genel Müdürlük<br />

çok başarılı işler yaptı. Bunlardan bir tanesi de Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya<br />

Forumu’nu başarıyla ve ısrarla devam ettirmesidir. Ankara’da 2010’da başladığımız bu toplantı, daha<br />

sonra Bakü ve Bişkek’te devam etti. Kuzey Kıbrıs’ta değerli arkadaşlarımızın davetiyle de dördüncüsü<br />

yapılıyor. Umuyorum ki bundan sonraki toplantının ev sahipliği Kazakistan’da olacaktır. Kendilerinin<br />

bu toplantıya talip olduklarını işittim, onlara da tebriklerimi sunuyorum. İnşallah önümüzdeki toplantının<br />

daha kalabalık, daha coşkulu ve daha verimli bir hâlde Kazakistan’da olmasını arzu ediyorum.<br />

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüz sadece bu çalışmayı yapmadı. Türk-Arap Medya<br />

Forumu’nu da yaptı. Şüphesiz o da çok başarılı geçti. Türkiye-Afrika Medya Forumu’nu da yaptı,<br />

bu hatta bir defa de Afrika’da tekrarlandı. Ve bazı kıtaları da dikkate almak suretiyle Avrupa’da bazı<br />

ülkelerin başkentlerinde, özellikle Türk basınının temsilcileriyle toplantılarımız oldu. Paris’te, Berlin’de,<br />

Kuzey Amerika’da, New York’ta ve bazı ülkelerde bunları tekrarladık.<br />

Burada amacımız şudur; basın mesleğinde çalışanların, gazeteci arkadaşlarımızın ve özellikle aynı<br />

ortak dili paylaştığımız dostlarımızın bir araya gelmesi, birbirleriyle tanışması, bilgi ve fikir alışverişinde<br />

bulunması, bazı ortak konularımızı müzakere etmesi ve karara bağlamasıdır. Beş buçuk yıldır bu<br />

görevi yapıyorum. Gerçekten bine yakın, -değil mi Sayın Genel Müdürüm?- bugünkü forumlarda bine<br />

yakın gazeteci ile bir arada olduk. Birbirimizle her an haberleşecek noktaya geldik. Çok köklü dostluklar<br />

temin ettik. Bugün de yüz civarında çok güzel ülkelerden gelen siz değerli temsilciler var. Kuzey<br />

Kıbrıs büyük bir zenginlik yaşıyor. Ben Ata Atun Beyi de çok tebrik ediyorum, güzel bir ev sahipliği<br />

yaptılar. Sayın Cumhurbaşkanı geleceklerini vadetmişlerdi ama fırsat bulamadılar. Bildiğim kadarıyla<br />

hem bayram telaşı içindeler hem de bir gribe yakalandılar. Ben onun da selamlarını iletmiş olayım.<br />

Çünkü geleceklerdi ve bir konuşma yapacaklardı. Belki Sayın Başbakanımız aynı konulara girer.<br />

Değerli Dostlar,<br />

Medyanın önem kazandığı bir dönemde yaşıyoruz. Haber kaynaklarımızın sağlıklı olması lâzımdır.<br />

Özellikle birbirimizin ülkelerinden haberlerin doğru ve seri şekilde ulaşması lâzımdır. Çünkü bulundu-<br />

––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––<br />

* Başbakan Yardımcısı


14 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

ğumuz coğrafya içerisinde büyük sorunlar yaşanıyor. Bu sorunların kökenlerini, nedenlerini mevcut<br />

şartlarını ve geleceklerini gazetecilerin çok iyi analiz etmesi ve dezenformasyon içerisinde değil,<br />

doğru kaynakları dikkate almak suretiyle birbirlerinden alışveriş yaparak bilgi edinilip ortaya koyması<br />

lâzımdır.<br />

Dördüncü kuvvet medya olarak biliniyor. Ama bazı ülkelerde medya dördüncülükten şikâyetçi, biz<br />

birinci güç olmak istiyoruz diyorlar. Önemli olan halkın gözü, kulağı, dili olabilmektir. Objektif olabilmektir.<br />

Doğru olabilmektir. Artık bir tıklamayla bütün dünyada olup bitenler birkaç saniye sonra önünüze<br />

gelebiliyorsa bu sürati gerekli şekilde yenileyebilmektir. Tabii yazılı ve görsel medya önemlidir.<br />

Fakat son yıllarda özellikle sanal alem, sosyal medya veya yeni medya dediğimiz konu da çok büyük<br />

önem kazandı. Bizler bu konuda internet haber sitelerini çok önemsiyoruz. Şüphesiz paylaşım siteleri<br />

de milyonlarca insan tarafından kullanılıyor. Orada sınırsız ve sorumsuz bir dünya var. Bu sınırsız ve<br />

sorumsuz dünyada insanların özel hayatlarının, kişilik haklarının korunmasına ihtiyaç var. Bunlar için<br />

de belki yasal düzenlemeler yapılacaktır. Yani süratli ve baş döndürücü bir dünyada yaşadığımızı<br />

ifade etmek istiyorum.<br />

Bugün başlayan ve pazartesi günü sonuçlanacak olan toplantıda çok önemli konular görüşülecektir.<br />

Bu tür toplantılara Türkiye’de paydaş olduğumuz kurumların genel müdürlerini, temsilcilerini, üyelerini<br />

de davet ediyoruz. Şu anda Türkiye’nin 15 kanallı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel<br />

Müdürü, Genel Müdür Yardımcıları ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Kuzey Kıbrıs’ta bulunuyorlar. Belki şu<br />

anda bir iki arkadaşımız var çünkü buradan çıktıktan sonra bir açılış yapacağız. Bayrak Radyo Televizyonunun<br />

yeni stüdyo binalarının kurulmasına TRT katkıda bulunmuştur. Sanıyorum Sayın Genel<br />

Müdür orada bizi bekliyor. Bunun yanında, Anadolu Ajansımızdan değerli üst düzey arkadaşlarımız<br />

var. Basın İlan Kurumu, Türkiye’deki çok önemli bir kurum, özellikle yerel medyanın tek destekçisi<br />

durumunda olan Basın İlan Kurumunun Sayın Genel Müdürü var.<br />

Radyo Televizyon Üst Kurulu, sizin ülkelerinizde de bir muadili vardır şüphesiz, düzenleyici ve denetleyici<br />

bir kuruldur. Kurul üyelerinden Sayın Ali Öztunç Bey aramızda. Pek çok kurumdan gelmiş arkadaşlarımız<br />

var. Sizlere bilgilerini, tecrübelerini, bir sohbet ortamında bile aktarabileceklerdir. Çünkü<br />

bu tür toplantılardan sonra vardığımız bazı gelişmelerden birisi mesela RTÜK’ün benzeri kurumlarla<br />

ilişkisinin güçlendirilmesi olmuştur. Ve RTÜK’ün önderlik ettiği yeni birtakım kurumlarda bazı ülkelerde<br />

bölgesel olarak hizmete alınmıştır. Çok önemli dostlarımız var, listeye baktığımız zaman, Balkanlardan<br />

Rusya içlerine kadar, Ortadoğu’dan Kafkaslara kadar.<br />

Değerli Dostlar,<br />

Bir önemli konu, şüphesiz siyaset gündemimizde değil. Böyle bir toplantıyı siyaset odaklı yapmıyoruz.<br />

Ama öncelikli olarak bulunduğunuz toprağa, ülkeye, vatana, millete bir bakmanızı rica ediyorum.<br />

Burası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin topraklarıdır. Bugün 31. yılını idrak ediyoruz ki artık bir devlettir.<br />

Parlamentosu vardır, Sayın Başkanı aramızdadır, 50 milletvekili vardır. Hükûmeti vardır, Sayın<br />

Başbakan da aramızdadır. Ama bu Ada’nın gerçek sahipleri olan Türkler ve Rumlar gerçek ortak<br />

iradelerini ortaya koyarak müzakere sonucu bir uzlaşmaya, bir çözüm bulmaya da çalışıyorlar. Türk<br />

tarafı bu müzakerelerde her zaman bir adım önde olma prensibiyle hareket ediyor. Fakat Rum tarafı<br />

anlaşılmaz sebeplerle çözüm sürecini engellemeye gayret ediyor. Şimdi yeni bir sürecin başlamasına<br />

ihtiyaç var. Sonucundan inşallah ümitli olmaya çalışacağız.<br />

Ama bulunduğunuz ülkenin insanlarını bu vesileyle gördüğünüz Lefkoşa’yı, Girne’yi, Gazimagosa’yı,<br />

mutlaka bir sosyal gezi de yapacaksınız, daha yakından inceleyiniz. Burada yaşayanlar sizlerin dostlarınızdır.<br />

Sizleri çok seviyorlar. Onlarla yakın ilişki kurunuz. Ve ülkenize gittiğinizde bilin ki bu dünyada<br />

bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var. Ada’nın şu kadar kilometresine sahiptir. Orada bizim dilimizi<br />

konuşan insanlar var. Onların haklı bir davası var, onlar çok haklıdır, ama dünyada yalnız bırakılmıştır.<br />

Hiç anlamsız ambargolarla tecrit edilmiş bir ülkedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Türk<br />

halkının haklı mücadelesine gönlünüzde bir miktar yer verirseniz ve buradaki dostlarınızı unutmazsanız<br />

bence bu toplantının amacından en büyüğü de gerçekleşmiş olur.<br />

Sizlere verimli çalışmalar diliyorum. Sağlıkla, mutlulukla ülkenize dönmenizi temenni ediyorum. Tekrar<br />

hoş geldiniz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve halkı sizleri kucaklamakla büyük bir sevinç duydu.<br />

Tekrar hepinize teşekkür ediyorum.


BİRİNCİ GÜN<br />

AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

/<br />

15<br />

Özkan YORGANCIOĞLU*<br />

Saygıdeğer Bakan,<br />

Ülkemizde dördüncüsü düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’na katılan<br />

değerli konuklar.<br />

Bütün kardeş ülke ve topluluk temsilcilerini en içten duygularımla selamlıyorum.<br />

Hepiniz hoş geldiniz.<br />

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 31. kuruluş yıl dönümüne tesadüf eden bu anlamlı buluşmanın<br />

“Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların Güncel Sorunları Bağlamında Medya” başlıklı gündemiyle<br />

biz siyasetçilerin de ihtiyaç duyduğu yararlı sonuçlar üreteceğine inanıyorum. Toplantınızın amacı<br />

ülkeler arası ilişkilerin sağlam temeller üzerine inşa edilebilmesi için bu ülkelerde yaşayan halkların<br />

karşılıklı anlayış ve kültürel etkileşimi gibi ortak paydalar üzerinde buluşturulmasıyla gerçekleşebileceği<br />

biçiminde belirtiliyor. Bu saptamanızı yürekten kutluyorum.<br />

Oldukça geniş bir coğrafyada, Sibirya’dan Balkanlara uzanan Avrasya Bölgesi’nde Türkçenin çeşitli<br />

lehçelerini konuşan uluslar ya da topluluklar bulunuyor. Kıbrıs, Türkiye, Bulgaristan, Azerbaycan,<br />

Tataristan, Dağıstan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Çin gibi ülkelerde Türkçe ya resmi dil ya<br />

ikinci dil ya da yerel bir topluluk dili olarak kabul görüyor. Bunun yanında dünyanın pek çok yerindeki<br />

Türk asıllı çeşitli topluluklar bizim dilimize yakın, akraba olan değişik Türkçe lehçelerini kullanıyor.<br />

Bu kadar yaygın bir dile sahip olmakla övündüğümüz gibi bu toplantınızın birçok ülke arasında<br />

KKTC’de yapılmasının tercih edilmesini gururla karşılıyoruz. Kıbrıs Adası’nda 16. yüzyıldan beri, yani<br />

beş yüzyılı aşkın bir zamandan bu yana Türk dili varlığını canlı bir biçimde sürdürüyor. Sadece komşu<br />

topluluklarda etkileyen bu konuşma olarak değil, yazılı dil de Türkçenin söz sahibi olduğu bir ülkedir<br />

burası. Birkaç yüz bin kişilik Kıbrıs Türk halkının, Osmanlı döneminden bu yana yaratmış olduğu<br />

güçlü bir Türkçe edebiyatı söz konusudur. Dil konusunda çalışan, eğitim veren, üretimde bulunan<br />

kültürel kurumlarımız, üniversitelerimiz, basın-yayın organlarımız, gazetecilerimiz, edebiyat insanlarımız,<br />

şair ve romancılarımız vardır.<br />

Böyle yaygın bir iletişim dili olan ana dilimiz Türkçeyi aramızdaki diyalogu ve kültürel alışverişi daha<br />

da artırmak ve pekiştirmek için kullanmamız gerekiyor. Bu konuda her alanda atılabilecek birçok<br />

adım vardır. Özellikle medya alanında iş birliğini artırmak, birbirimizden daha çok haberdar olabilmeliyiz.<br />

Ve bu bilgi akışının doğru olması gerektiğine inanıyorum. Yazılı ve görsel medya yanında şimdi<br />

sosyal medya da küresel anlamda etkili bir iletişim aracına dönüşmüştür. Türkçe konuşan ülkeler<br />

ve topluluklar olarak bizim bütün bu noktalardaki iş birliğimiz, teknik donanımlarımız, medya iletişim<br />

olanaklarımız birbirimize halkımızla genelde yazılı kültürlerimiz hakkındaki farkındalığımız nedir, ne<br />

orandadır, nasıl daha ileri noktalara götürülebilir? Bunu tartışabilmeliyiz.<br />

Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu TÜRKMEP’in buradaki toplantısının bütün<br />

bu konularda verimli bir görüş alışverişi sağlayacağına, aramızda daha kapsamlı bir diyalog kurulmasına<br />

yardımcı olacağına olan inancımı tekrarlar, katılan herkese teşekkür eder, saygılar sunarım.<br />

––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––<br />

* KKTC Başbakanı


16 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanı Sayın Çiçek,<br />

Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar,<br />

Aranızda olmaktan mutluyum, hepiniz hoş geldiniz.<br />

Sibel SİBER*<br />

Bizler bu güzel Ada’da kendi dil ve kültürümüzle, özgür bir biçimde yaşamak için yarım yüzyılı aşan<br />

bir zaman mücadele ettik. O nedenle Kıbrıs Türkünün basın tarihine bakacak olursak, aslında bir<br />

mücadele tarihi olduğunu görürüz. İlk gazetemiz 11 Temmuz 1889’da çıkmıştır, Saadet gazetesi.<br />

Ve o zamandan beri 11 Temmuz, Kıbrıs Türk Basın Günü olarak kutlanmaktadır. Mücadele basınıdır<br />

basınımız. Hep kendimizi, var olmamızı dünyaya anlatmaya çalıştık. O dönemdeki gazeteleri de<br />

incelediğimiz zaman aslında resmi tarihin dışında gerçek tarihi görmüş oluruz. Köşe yazarlarının<br />

neler yazdığını, toplumun sosyal yaşantısını, o günün reklamlarını ve o günün haberlerini, günbegün<br />

izleme olanağı bulursunuz.<br />

Meclis Başkanı olduktan sonra, 1920’den itibaren yayınlanmış Türkçe gazetelerin millî arşivimizde<br />

olduğunu tespit ettim. Bu gazeteleri tarayıcıdan geçirip bir yangın, herhangi bir su baskını tehlikesine<br />

karşı korumak, tozlu raflardan çekip almak ve internet sitesinde yayımlamak inisiyatifini yüklendim.<br />

Ve hâlen KKTC resmi internet sitesinde bunları bulabilirsiniz. Henüz çalışmalarımız sürüyor ama birçok<br />

gazeteyi, 1930’lar, 40’lar görebilirsiniz. Bu da bizim için önemlidir. Amacımız bu arşivden hem<br />

basınımızın, hem akademik çalışma yapanların, yazarların, tarihçilerin, halkımızın yararlanmasını<br />

sağlamaktır.<br />

Özellikle siz Türkçe konuşan, Türk dili konuşan ülkelerin bu sitemize girerek basınımızı, tarihimizi<br />

görmenizin, bizi daha yakından anlamanız için önemli olduğunu düşünüyorum. O yüzden bugün<br />

bunu dikkatinize getirmek istedim. Bizim için de toplumsal aidiyetimizin güçlü olması, geçmişimizi<br />

bilmek ve onu geleceğe taşımaktan geçer. Bu çalışmamız Meclis Başkanlığı Milli Arşiv ve Doğu<br />

Akdeniz Üniversitesi iş birliğinde devam etmektedir. Bu kürsüden de onlara bir kez daha teşekkür<br />

etmek istiyorum.<br />

Ülkemiz 31. yılında demokrasi kültürü, özgür medyası, siyasi partileri, sivil toplum örgütleri ve üniversiteleriyle<br />

demokratik bir yapıdadır. Elli yılı aşkın bir süredir çözülemeyen bir sorunumuz vardır:<br />

Kıbrıs Sorunu. Bu çözülemeyen sorunun maalesef olumsuz etkilerini biz görmekteyiz. İzolasyon ve<br />

ambargo altında yaşadığımız için çok önemlidir bizim için bu forumlar. Onun için çok önemlidir bizim<br />

için ülkeler arası iş birliği. Özellikle Türkçe konuşan ülkelerin bizi anlaması, dost kardeş ülkelerin bizi<br />

anlaması. Ve kültürel yönde özellikle paylaşımlarımızın artması bizim için çok önemlidir. Çünkü maalesef<br />

kültürel yönden de ambargo altındayız.<br />

Türkçe konuşan bir ülkede seyahat etmek, Türkçe konuşan bir ülkeden insanlar tanımak ayrı bir<br />

özellik taşır. Kendi dilinizle kendinizi daha iyi ifade edersiniz. Ve yakınlaşma başlar, ilk kültürel alışveriş<br />

başlar. O yüzden bunun bizler için, bu forumun çok ayrı bir anlamı vardır. İlişkilerimizi geliştirelim<br />

istiyoruz. Basınımızın takip edilsin, sizlerin basın organlarını takip olanağı yakalayalım ve birbirimizi<br />

anlayalım. Özellikle bu mevcut durumumuzda bize Türk dili konuşan ülkelerden gelecek destek çok<br />

önemlidir. Bu Forumu düzenleyenlere de çok teşekkür ediyorum. Başarılı olmasını diliyorum.<br />

––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––<br />

* KKTC Meclis Başkanı


BİRİNCİ GÜN<br />

AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

/<br />

17<br />

Cemil ÇİÇEK*<br />

Saygılar, sevgiler.<br />

Sayın Cumhuriyet Meclisi Başkanı,<br />

Sayın Başbakan,<br />

Değerli Başbakan Yardımcılarımız,<br />

Bu anlamlı toplantıda bulunmak üzere 21 ülke ve topluluktan bir araya gelmiş değerli dostlar, değerli<br />

kardeşlerim hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.<br />

Evvela böylesine anlamlı, önemli buluşmayı hazırlayan, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.<br />

KKTC Dışişleri Bakanlığına, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne, fiilen ve<br />

fikren katkı veren herkese teşekkür ediyorum. Ama özel bir teşekkürüm de Başbakan Yardımcımız<br />

Sayın Bülent Arınç’a, eski Meclis Başkanımız. Çünkü böylesine anlamlı buluşmayı kurumsallaştıran,<br />

baştan beri çaba, gayret göstererek bugüne gelmesinde muhakkak önemli katkısı oldu. Onu da bu<br />

vesileyle ifade etmek isterim.<br />

Bu toplantı zaman itibarıyla gerçekten anlamlıdır. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devlet<br />

olarak kuruluşunun 31. yılını kutladık. Bu sadece Kuzey Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin değil; kendisini<br />

Türk kabul eden, buradaki Türk kardeşlerine ilgi duyan, onu kendi kanından, canından bir parça<br />

olarak kabul eden ne kadar Türk varsa dünyada, onların hepsinin bayramıdır ve öyle olmalıdır. Öyle<br />

olmadığı takdirde bu toplantının başlığı anlamsız hâle gelir. Onu bir defa baştan belirteyim. Böylesine<br />

anlamlı bir günde bu toplantıyı gerçekleştiriyoruz.<br />

İkincisi, 21 ülke ve topluluktan katılanlar var. Bunlardan 9 tanesi bağımsız devlet statüsünde, diğerleri<br />

de özerk. Ama biliyoruz ki bu katılan ülkelerin hepsinin sorunları var. Bazıları etnik ve mezhepsel<br />

çatışmanın bataklığına sürüklenmiş çırpınıp duruyor. Huzur bulmak, barışı elde etmek, varlığını ve<br />

hayat hakkını sürdürebilmesi bakımından. Bazıları var ki toprakları işgal altında, Azerbaycan gibi. Şu<br />

an topraklarının dörtte birinden fazlası 20 seneye aşkın bir zamandan beri gasp edilmiş, haksız ve<br />

hukuksuz işgale maruz kalmıştır. Eğer bunun acısını, sıkıntısını içimizde duyamıyorsak, bunu duyuramıyorsak<br />

o takdirde yine bu başlık anlamsız hâle gelir.<br />

Başka yerlerden gelen kardeşlerimiz var. Daha kısa bir süre önce uluslararası hukuka aykırı, haksız,<br />

hukuksuz bir işgale ve neticede bir başka ülkeden koparılıp bir başka ülkenin parçası haline getirildi.<br />

Kırım’daki Tatar kardeşlerimizden bahsediyorum. Tarihin en dramatik acılarını yaşamış, sıkıntı<br />

çekmiş, yerinden yurdundan edilmiş, sürgüne maruz kalmış, önemli bir kısmı da doğduğu toprakları<br />

göremeden hayata veda etmiştir. Bugün ise bir başka sıkıntı ile karşı karşıya. Yani 21 ülke ve topluluk<br />

diyoruz, bir kısmında önemli insan hakları sorunları var. Dolayısıyla böylesine sıkıntılı bir dünyada<br />

kendisini Türk olarak kabul eden bir Türk dünyası kabul ettiğimiz ülkelerde statüsü, sıfatı, görevi ne<br />

olursa olsun birbirlerinin sorunlarına ilgi duymak mecburiyetindedir.<br />

––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––<br />

* TBMM Başkanı


18 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

Ama hepimiz kabul ediyoruz ki, Sayın Başbakan Yardımcımızın ifade ettiği gibi, medya günümüzde<br />

çok önemli bir imkân sunmaktadır. Ama medya, teknolojinin gelişmesiyle beraber bana kalırsa<br />

dünyadaki en önemli sorun nedir derseniz bilgi kirliliğidir. Maalesef hiçbir dönemde, hiçbir asırda<br />

görülmediği kadar günümüz dünyasında bilgi kirliliği yaşıyoruz. Bunun sorumlusu medyadır çözümü<br />

de medyadır. Başka bir çözüm bulma imkânı yok. Dolayısıyla bu 21 ülke ve topluluk, katılamayan<br />

başka yerlerde doğru yanlış, eksik fazla ne olup bitiyorsa medya kanalıyla öğreniyoruz. Kararlarımızı<br />

ona göre veriyoruz. Tercihlerimizi ona göre yapıyoruz. Değerlendirmelerimizi de bu okuduklarımızdan<br />

yola çıkarak belli bir yere bağlamaya çalışıyoruz.<br />

Onun için medya hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Ne kadar şikâyet de etsek ne kadar eksikliklerini<br />

de söylesek belli ki en önemli bilgi kaynağıdır. Hiç olmazsa bu 21 ülke ve toplulukta medya görevini<br />

yapan basın mensubu dostlarımız, kardeşlerimiz en azından bizim ortak sorunlarımızla ilgili olarak<br />

kendi toplumlarımıza doğru bilgi aktaralım. Olup bitenleri doğru verelim ki başka kaynaklardan kirletilen<br />

bilgilere göre amel etmesin, ona göre karar vermesin, ona göre olup bitenleri değerlendirme<br />

konusu yapmasın.<br />

Elbette bu toplantılarda çok şey konuşulacaktır. Ama somut bir sonuca varmaya ve en azından bir<br />

de muhasebe yaparak bu toplantıları yapmamızda ve kapatmamızda faydalı olacaktır diye düşünüyorum.<br />

Bu toplantıyı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapıyoruz. Çok şükür ki 31 yıldır bir devletleri<br />

var. Emeği geçen herkesi, kahramanları, siyaset, devlet adamlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi, mücahitlerimizi<br />

rahmet ve saygıyla anıyoruz. Ancak bir tanıtım sorunu var. En haklı davayı anlatmakta<br />

ciddi olarak güçlük çekiyorlar. Türkiye olarak çırpınıp duruyoruz, çok açık. Dış politikamızın en önemli<br />

gündem maddelerinden biri KKTC’deki kardeşlerimizin sorunlarıdır.<br />

Barış arıyoruz, barıştan yana olmak istiyoruz. Her türlü çabayı ortaya koyuyoruz ama tek taraflı da<br />

olmuyor. Hem haksız ama öbür taraftan da haklıymış gibi kendisini dünyada tanıtma başarısını, becerisini<br />

elde etmiş, maalesef dünya terazisinin, uluslararası adaletin de biraz terazisi bozuk, ayarı<br />

bozuk, haksızı pekâla haklı kabul ederek parlamentolardan lehine kararlar çıkarılabiliyor, en son Avrupa<br />

Parlamentosu’nda olduğu gibi. Onun için hiç olmazsa bu salonda bulunan medya mensubu, eli<br />

kalem tutan, televizyon programları yapan dostlarımızın, kardeşlerimizin başta KKTC’nin tanıtılması,<br />

haklılığının dünyaya anlatılması bakımından önemli bir rollerinin olduğuna ve olacağına inanıyorum.<br />

Bir de geriye dönüp muhasebe yapalım. Sene 365 gün olduğuna göre acaba kaç gününüzü<br />

KKTC’nin böyle bir sorunu veya başkaca sorunları var diye kaç makale yazdık, programda söyledik?<br />

Veya Kırım Tatar Türkünün veya Azerbaycan’daki, Karabağ’daki kardeşlerimizin veya başkalarının<br />

hak ve özgürlük sorunu ile ilgili ne yazdık, ne ettik ona dönüp bakmak gerekir diye düşünüyorum.<br />

Ayrıca bu toplantıda Türk dünyasının değerli fikir adamı, düşünce adamı ve tarihi şahsiyeti İsmail<br />

Bey Gaspıralı’ya yer ayrılmış olması gerçekten şükranla anılması gereken, hatırlanması gereken bir<br />

husustur. Çünkü, biz kendi dünyamızın fikir adamı, düşünce adamı, kahramanlarını tanımaz, tanıtamazsak<br />

fikirlerimizi anlatabilmek için başka ülkelerin değerlerine ihtiyaç duyarız. Elbette onlara da<br />

atıfta bulunulabilir. Onlar da insanlığın kazanımıdır ama kendi kazanımlarımızı göz ardı ederek, kendi<br />

kahramanlarımızı, kendi fikir ve düşünce adamlarımızı göz ardı ederek bir fikir dünyası, bir medeniyet<br />

inşa edemeyiz.<br />

Elbette insanlar Jean-Jacques Rousseaou’dan bahsetsin. Montesquieu’den bahsetsin, Balzac’ı<br />

okusun vs. Bunların hiçbirisine karşı olamayız. Onlar da insanlığın değerleridir. Ama diğer tarafta<br />

Farabi’den haberi olmayan bir Türk dünyası olabilir mi? İbn-i Sina’dan haberi olmayan bir Türk dünyası<br />

inşa edilebilir mi? İsmail Bey Gaspıralı’yı bilmeyerek bu nereden çıktı diyorsak o zaman oturup,<br />

geriye dönüp bir bakmak lazımdır. Hepinize düşen sorumluluklar var. Onun için böyle bir başlığın ona<br />

tahsis edilmesini de bir vefakârlık örneği olduğunu ifade etmek istiyorum.<br />

Bunun yanı sıra bağımsızlığını kazanmış dokuz devlet burada görünüyor, onlardan ricamız şudur;<br />

çünkü bu tür toplantıların, forumların, kuruluşların, -TÜRKPA’dır veya benzeri TÜRKSOY gibi birçok<br />

kuruluş kurduk çok şükür- hepsinin en önemli, kuruluş sebebi Türk dünyası arasındaki dayanışmayı,


BİRİNCİ GÜN<br />

AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

/<br />

19<br />

yardımlaşmayı, birlikte bir şeyleri inşa etmeyi düşündüğümüz, arzuladığımız için. Burada madem<br />

KKTC diye bir cumhuriyet, bir devlet var, onun bir parlamentosu, meclisi var bu meclisin başkanı bu<br />

ülkelere davet edilmelidir. Davet edilmesi gerektiği, bu ülkenin parlamentosuyla, devlet kurumlarıyla<br />

bir şekilde ilişki kurulması gerektiğini mutlaka yazınız. Özellikle TÜRKPA için söylüyorum. Türkiye<br />

olarak uğraşıp duruyoruz. Eğer bunu yapamazsak, o zaman Anadolu’da söylenen, Anadolu irfanının<br />

bir vecizesiyle sözlerimi bitirmek isterim: “Guru guru gurban olayım takır takır derini süreyim…” O<br />

zaman boş laftan başka hiçbir şey söylememiş oluruz. Şimdi tam da bunları yapmanın zamanıdır.<br />

Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.


20 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM<br />

I. OTURUM<br />

TÜRK DİLİ KONUŞAN<br />

ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN<br />

GÜNCEL SORUNLARINA<br />

<strong>MEDYA</strong>NIN YAKLAŞIMI


İKİNCİ GÜN<br />

I. OTURUM<br />

/<br />

21<br />

I. OTURUM<br />

Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların Güncel Sorunlarına<br />

Medyanın Yaklaşımı<br />

Moderatör<br />

: Prof. Dr. Ata ATUN<br />

TÜRKMEP Başkanı-KKTC<br />

Konuşmacılar : Prof. Dr. Zakir AVŞAR<br />

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı-Türkiye<br />

Başaran DÜZGÜN<br />

Havadis Gazetesi-KKTC<br />

İsmet YÜKSEL<br />

Kırım Haber Ajansı-Kırım<br />

Hikmet BABAOĞLU<br />

Yeni Azerbaycan Gazetesi-Azerbaycan


22 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM<br />

Prof. Dr. Ata ATUN<br />

Moderatör<br />

Hepiniz hoş geldiniz. Özellikle dönem başkanı olarak Başbakan<br />

Yardımcısı Sayın Bülent ARINÇ Bey’e, Basın Yayın Enformasyon<br />

Genel Müdürümüz Sayın Murat KARAKAYA’ya ve Genel Müdürlüğünün<br />

fedakâr çalışanlarına gerçekten çok teşekkür etmek<br />

istiyorum. Olağanüstü bir konferans düzenlediler, olağanüstü<br />

bir başarı. Aslında 2010, 2011. 2012 ve 2013 gibi dört yıllık bir<br />

adım ve bu adım gerçekten son derece iyiye gidiyor. Bunların<br />

neler getireceğini hissediyorum. Medya forumunu, platformunu<br />

kurmaktan neleri kazanacağımızı on sene sonra nelerin olabileceğini gerçekten çok iyi görmekteyim.<br />

Aslında TÜRK KENEŞİ’nin ortak alfabe, ortak televizyon kurulması yönünde çalışmaları var. Özellikle<br />

de Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu’nun hazırladığı internet sitemiz artık<br />

açıldı. (www.turkmep.org) Bundan sonra haber akışları onun içinde yer alacak. Ayrıca forum bölümü<br />

var. Forum bölümünde de istediğimiz tartışmaları kapalı olarak yapabileceğiz. Zaten hedeflediğimiz<br />

adımlardan bir tanesi de buydu. Oturumumuzu açıyorum hayırlı olsun.<br />

Uluslararası Sorunların Medyada Yer Alış Biçimleri…<br />

Prof. Dr. Zakir AVŞAR<br />

Büyük dünyamızın kuzeyinden, güneyinden, doğusundan, batısından<br />

gelen hanımefendiler ve beyefendiler hepinize sözlerime<br />

başlarken saygıyla sevgiyle selamlıyorum.<br />

Sunacağım konu bizimkiyle ortak özellikler taşıyor. Biliyorsunuz<br />

ki dört bir tarafımızda yüzlerce binlerce sorun var. Fakat bu<br />

sorunların medyada yer alma biçimi hepimize rahatsızlık veriyor, huzursuz ediyor, hepimizi üzüyor.<br />

Diyoruz ki biz bu dünyada yaşamıyor muyuz? Biz yok muyuz? Biz varız, bu dünyada yaşıyoruz,<br />

sorunlarımız hakikat. Nasıl gösterilirse gösterilsin önemli değil ama netice itibarıyla bu sorunlar öyle<br />

gösterilmekle çözülmüyor. Hz. Mevlana diyor ki: “Bilgi candır. Kim ki daha bilgilidir o daha canlıdır<br />

cancağızım”. Burada Mevlana’nın bahsetmiş olduğu bilgi, kuşkusuz ki sadece bilimsel bilgi değil.<br />

Haber dediğimiz, enformasyon dediğimiz kavramda bu bilgiye dâhildir değerli dostlarım.<br />

Bu bakımdan haberlerin sunumunda geleneksel olarak şöyle bir metot vardır. Bir; ajanslar. Ajanslar,<br />

çok büyük iktisadi yapılanmayı gerektirir. Diğer taraftan, bunların iktisadi yapılanmasının, idari yapılanmasının<br />

bir de siyasi tarafı vardı. Eğer ajans sizin değilse yani ağız sizin değilse ses size ait olarak<br />

çıkmaz. İçinde bulunduğumuz dünya ne yazık ki böyle eşitsizlikçidir. Hepiniz de zaten bu dünyanın<br />

insanlarısınız. Biraz daha dikkatle baktığınız zaman, Türk dünyasına ilişkin haberlerin son derece<br />

edilgen bir pozisyonda, adeta sorunlarını yok sayarcasına verildiğini görmektesiniz. Zaten hepimizi<br />

rahatsız eden hususlar da buralarda temellenmektedir. Sadece Türk dünyası değil, İslam dünyası da<br />

aynı şekilde bu kategorileştirilmekten bol miktarda nasibini almaktadır.<br />

Bir iki güncel örnekle olayı somutlaştıracağım. Ancak bizim iletişimciler olarak bu olaylara kafa yorarken<br />

üzerinde çalıştığımız bazı kuramlardan da burada müsaadenizle bahsedeceğim. Birisi “gündem<br />

kurma kuramıdır” değerli arkadaşlar. Gündemi kuranlar kuşkusuz ki gündeme egemen olmak<br />

için kurarlar. Bizim kara kaşımız kara gözümüz için kendi kurdukları gündemi bize teslim etmezler.<br />

Diyeceksiniz ki evet bu gündemin içerisinde biz de varız bunun bir öznesi de biziz. Doğrudur bunun<br />

bir öznesi de biziz değerli arkadaşlar. Peki, bizi biz olarak temsil ettiriyorlar mı? İşte problem burada<br />

yatmaktadır. Bir diğer problem ise “suskunluk sarmalı kuramı” dediğimiz bir yapı içerisindedir. Sanki<br />

biz yokuz, sanki bizim sorunlarımız yok, sanki biz yaşamıyoruz, sanki bunlar böyle gösterdikleri<br />

zaman bunlar dünyanın ve bizim gündemimizden düşüyor. Keşke bu kadar kolay olsa, bunu arzu<br />

ederiz. Deriz ki suskunluk sarmalına boğsunlar bizi, bütün sorunlarımız da kendiliğinden yok olsun<br />

ama böyle değil.


İKİNCİ GÜN<br />

I. OTURUM<br />

/<br />

23<br />

Burada Kıbrıs, Kerkük, Karabağlı var, Suriye, Irak, Filistin var, var, var. Mısır var. Yani mazlum, mağdur,<br />

sıkıntılı milletler, uluslar, etnisiteler var. Bunları bu kavramlar içerisine hapsetmek suretiyle yok edemeyiz.<br />

Bu bakımdan değerli dostlarım bu var olan hakikatleri ne yapacağız, nasıl dile getireceğiz?<br />

Öncelikle kendi iletişim platformlarımızı oluşturmak gerekiyor. İki, mücadelemizde kararlı olmamız<br />

gerekiyor, daha örgütlü olmamız gerekiyor, daha organize olmamız gerekiyor, dayanışmamızı artırmamız<br />

gerekiyor. Şu ana kadar ne yazık ki bu dayanışma etkin ve verimli değildi. Bu bir öz eleştiridir.<br />

Karabağ’daki sorun büyük bir dramdır. Kaç kişinin ilgisini çekiyor? Nerede dile getiriyoruz? Şimdi<br />

Kırım, nerede dile getiriyoruz? Suriye oradaki Türkmenler, nerede dile getiriyoruz? Daha sayayım mı?<br />

Saymamıza gerek yok çünkü hepiniz zaten bunları yaşayan insanlarsınız. Bu bakımdan da değerli<br />

dostlar, mutlak suretle sorunlarımızı her platformda dile getirmek bizlerin birinci vazifesidir.<br />

Bir diğer husus ise, şu anda fevkalade etkin verimli bir şekilde yapılan Türkiye Cumhuriyeti’nin hakikaten<br />

birçok kurumuyla takdir ettiğim kamu diplomasisi meselesidir. Kamu diplomasisi yine bizim<br />

bu sorunları daha etkin ve verimli şekilde aşmamızı, sesimizi istediğimiz bir şekilde kendi çerçevelediğimiz<br />

bir iklimde duyurmamızı bize temin edecektir. Çünkü görüyorsunuz bir çerçeve çiziyorlar.<br />

Bu çerçevenin içerisine bizi hapsedip, göstermek istedikleri gibi gösteriyorlar. Aslında biz bu muyuz?<br />

İslamofobi kavramıyla mücadele ediyoruz. Müslümanların şiddetle ne alakası var? Şiddet uygulayanlar<br />

din adına deseler bile böyle yola çıkmış olsalar bile dindar mıdır, Müslüman mıdır? Bu kavramı<br />

kabul edebilir miyiz herhangi bir şekilde? Kendimize yakıştırabilir miyiz? Şuradaki hanımefendiler,<br />

beyefendiler; içinizden hanginiz karıncayı incitebilirsiniz? Hanginiz bir diğer canlıya zarar verebilirsiniz?<br />

Pek çoğumuz Müslüman değil miyiz? Böyle bir kavram bize hiçbir şekilde yapışabilir mi? Ama<br />

görüyorsunuz ki tarih, dil, milliyet birçok husus ne yazık ki bu ön yargıların, bu şablonların temelini<br />

teşkil edebilmektedir. İşte ön yargısız bir dünya bunun için arzuluyoruz. Barış ve huzur ancak bu ön<br />

yargıların kırıldığı olayların daha nesnel bir şekilde irdelendiği, sorunların gerçekten çözüm odaklı bir<br />

yaklaşımla ele alındığı bir süreçte ancak giderilebilir. Diğer türlü sorunları ortadan kaldırmamız hiçbir<br />

şekilde mümkün değildir. Bu bakımdan kamu diplomasisi meselesine yeniden döneceğim. Kamu<br />

diplomasisi gerçekten önemlidir.<br />

Şimdi Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğümüz, TİKA, TÜRKSOY, AFAD, TRT ve Basın İlan<br />

Kurumu gibi birçok kurumumuz kamu diplomasisi noktasında ve Kamu Diplomasisi Başkanlığımız<br />

gayet güzel büyük çalışmalar yapmaktadır. Burada bir somut öneri daha getireceğim. Mademki<br />

bunun beşincisini yapacağız o zaman kamu diplomasisi ağırlıklı yapalım Sayın Başkanım beşinci<br />

oturumu, çünkü buna hepimizin ihtiyacı var. Değerli Genel Müdürüm, sayenizde hakikaten Türkiye<br />

kamu diplomasisiyle fevkalade güzel bir şekilde tanıştı. Kamu diplomasisi aslında bizim devletimiz<br />

oluşurken öne çıkarılmış bir husustu. Dün Sayın Bülent Arınç da konuşmaları esnasında gayet açık<br />

bir şekilde ifade ettiler. Atatürk yola çıktığı zaman iki kurum kurmuştu. Birisi neydi? Basın-Yayın Enformasyon<br />

Genel Müdürlüğü eski adıyla Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü. Bir diğeri ise Anadolu<br />

Ajansımız. Buradaki mesele ve bu ikisini kurmaktan kasıt meydi? Hem yurt içinde insanlarımıza<br />

doğru bilgiyi vermek bozgun psikolojisini yok etmek, hem de bütün dünyaya Türklerin sürdürmüş<br />

olduğu mücadelenin gerçek anlamını kavratmak. Çünkü orada bir özgürlük, bağımsızlık mücadelesi<br />

vardı. Çünkü orada yakılan ateş insanların bir işgale karşı bir hukuksuzluğa karşı direnişiydi. Yok,<br />

olmama çabasıydı. Bunu nasıl ortaya koyacaksınız? İşte bu oluşumlarla ama bu oluşumlar kurulduğu<br />

anda kurulduğu gibi kalırsa görevlerini yerine getirebilirler mi? Dünya değişiyor bizim de değişmemiz<br />

gerekiyor, o değişime ayak uydurmamız gerekiyor, o kurumları sürekli dinamize etmemiz gerekiyor,<br />

takviye etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar. Bu yüzden de kamu diplomasisi bizim için çok önem<br />

ve değer taşımaktadır.<br />

TRT gayet güzel bir atılım yapmıştır, şu anda 16 kanallı bir kuruluştur. Ama mutlak suretle İngilizce yayının<br />

olması gerekiyor. İngilizce yayın olmadığı sürece ne kadar uğraşırsak uğraşalım sadece personel<br />

sayısını artırırız, BBC’yi de geçeriz, ama asla bir BBC gibi olamayız, etki alanı yaratamayız. Bunu hiçbir<br />

şekilde başkalarından beklemeyelim. Biz kendimiz yapmak zorundayız. Kendi medya platformumuzu<br />

şurada görüldüğü gibi kendimiz oluşturmak zorundayız. Kendi sesimizi duyurabildiğimiz ölçüde başkaları<br />

da bizim koyduğumuz çerçeveyi bir şekilde vereceklerdir. Yoksa olduğumuz gibi duralım, bizim<br />

gerçeğimizi onlar yansıtsın, hakikat neyse o şekilde versinler. Yok, böyle bir şey şimdiye kadar olmadı<br />

bundan sonra da olması çok zor. Bu bakımdan değerli dostlarım bu platforma katılmanız hakikaten<br />

çok önemliydi. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Burada sorunların somut bir şekilde dile<br />

getirecek sahipleri var. Sözü onlara bırakmak istiyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkanım.


24 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM<br />

Kıbrıs Sorununun Medyada Yer Alış Biçimi:<br />

Kıbrıs Türklerinin 40 Yıllık Görünmeyen Mücadelesi…<br />

Başaran DÜZGÜN<br />

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.<br />

Bu organizasyona da teşekkür ederim. Türkçe konuşan ülkeler<br />

veya Türkçe anlaşan ülkeler ile ilgili organizasyonlara ilk kez<br />

katılıyorum. Bugüne kadar yüzlercesi yapıldı izliyorum, görüyorum.<br />

Dolayısıyla benim için enteresan bir deneyim olacak. Ancak Türkçe konuşan ülkeler gazetecilerinin<br />

buluşmasına daha önce katıldım. Amerikalıların bir organizasyonuydu. Türkçe konuşan ülkelerin<br />

gazetecilerini Vaşington’da topladılar, yaklaşık yedi sene önceydi ve hiç görmediğim akrabalarımı<br />

görmüş gibi hissettim. İlk kez dünyanın çeşitli yerlerine dağılan ve varlıklarından haberdar olduğum<br />

ama görmediğim insanlarla çok güzel 15 gün geçirmiştik. Şimdi tabii bu Türkçe konuşan ülkeler ve<br />

bunlarla ilgili yapılan organizasyonlar hakkında kısa bir şey söylemek isterim. Çünkü bugüne kadar<br />

maalesef belli bir ideolojinin ve belli bir görüşün bir araya gelmesi şeklinde hep lanse edildi. Bir de<br />

ağabeyler var ortada. Biz küçüklerde, yani nüfus olarak küçük olanlar da bu ağabeylere tabii, onların<br />

ortaya koyduğu Turan hedefine çalışan küçük parçaları gibi bir anlayış vardı. Şimdi sevgili hocam<br />

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı -ki ben de oradan mezunum, Gazi İletişimden mezunumdedi<br />

ki, ajansa sahip olmak sese sahip olmaktır. Çok doğru bir şey de o ses nedir? Şimdi buna çok<br />

iyi bakmak gerekiyor.<br />

Kıbrıs sorununu uzun uzun anlatmayacağım, ama neyi öngörüyorsunuz? Şimdi dünler bizi anlamıyor<br />

ama biz ne söylüyoruz da dünler bizi anlamıyor. Biz bu sureci çok yakından yaşadık. Yıllarca ta 1974<br />

ve sonrası dünyaya fetihçi, efendime söyleyeyim, işte kanla aldık asker aldı burayı veya tek bir noktasını<br />

da vermeyiz ve eğer bana yan bakarsanız da başınızı ezerim, direkten indirip başını ezdiğimiz<br />

insanlar, Rumlar gibi. Şimdi bu politika maalesef dünyada yalnız kaldı ve biz de hep böyle bir araya<br />

gelip niye bizi dünya anlamıyor diye şikâyet ettik. Gagauzya’daydım oradan yetkililerden birisi şöyle<br />

dedi: “Demirel hükümetiydi o zaman bize çok yardım vaadinde bulundular, işte baktık 2 milyar dolar,<br />

biz bu parayla ihya oluruz. Şimdi gele gele on tane polis arabası gelmiş onun dışında bir yardım<br />

gelmemiş Türkiye’den”. Gagauzlar bunu anlatıp dururlar.<br />

Şimdi yeni Türkiye ne yapıyor biliyor musunuz? Boruyu Anadolu’dan koyup buradan Girne’den çıkarıyor.<br />

Eğer bir oyuncu olmak istiyorsanız bu sözü de veya bir araya gelip hep beraber birbirimizi dolduruşa<br />

getirmekle olmuyor. Bir güç olarak nasıl Batı ve Rum tarafı sondaj makinesini oraya koydu ve<br />

kazıyor denizin altını, 3000 m altını kazıyor. Türkiye’nin adımı da karşılığı da boruyu getiriyorum buyur<br />

bu oyunu birlikte oynayalım. Yani uzun dönem tamamen ideolojik ve Turanist saiklerle, kör milliyetçilik<br />

propagandası yaptık birbirimize. Özür dilerim yani hep beraber birbirimize bunu yaptık. Şimdi eğer<br />

birbirimize doğru söz söylemezsek hem de dünyaya doğru söz söylemezsek elbette karşılığımız da<br />

olmaz. Eğer gerçekten eşit ve birbirini seven kardeşler gibi birbirimize davranmazsak değil dünyayı,<br />

birbirimizi anlayamayız. Benim söylemek istediklerim bunlar. Sayın Başkan soru cevaplarda Kıbrıs<br />

sorunlarına da gireriz.<br />

Ukrayna’da Yaşanan İç Çatışma Sürecinde<br />

Kırım Tatarları ve Medya…<br />

İsmet YÜKSEL<br />

Teşekkür ederim Sayın Başkan.<br />

Değerli Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu<br />

katılımcıları, sayın misafirler. Kırım ve Ukrayna ile ilgili herkesin<br />

kafasında bazı sorular ve merak ettikleri konular var. Hakikaten Kırım’da son zamanlarda yaşanan<br />

trajedi biz Kırım Tatarları için muhakkak çok acı verici bir olaydır. Bunun için Kırım’dan güncel konuları<br />

biraz daha böyle hafızaları tazelemek amacıyla vaktinizi almak istiyorum, diğer konuşmacılardan<br />

Sayın Başkan da müsaade ederse buna. Hatırlarsanız Ukrayna’daki iç karışıklık bundan bir yıl önce,


İKİNCİ GÜN<br />

I. OTURUM<br />

/<br />

25<br />

yani tam bugünlerde patlak vermeye başlamıştı. Hepimizin bildiği gibi Ukrayna halkı ve Kırım’ın gerçek<br />

sahipleri olan Kırım Tatarları Avrupa Birliği’ne girmek istiyordu. Rusya ise Ukrayna’nın AB ile<br />

bütünleşmesine şiddetle karşı çıkıp Rusya, Kazakistan ve Beyaz Rusya’dan oluşan Gümrük Birliği’ne<br />

girmesi için ısrar ediyordu. Aslında Ukrayna penceresinden baktığımız zaman, Ukrayna halkının çok<br />

büyük bir çoğunluğu kendisini Avrupalı gibi hissetmesinden daha ziyade her dönemde zulüm gördüğü,<br />

asırlardır bağlı bulunduğu Rusya’nın boyunduruğundan kurtulmak istiyor, gerçek bir bağımsızlığı<br />

arzu ediyordu.<br />

Ukrayna ile AB arasında 29 Kasım 2013 tarihinde imzalanması planlanan Ortaklık Anlaşması öncesinde<br />

Rusya, Ukrayna’ya önce doğal gaz fiyatlarında şok edici indirim, milyonlarca dolar yardım<br />

vaatleri vermiştir. Ancak Ukrayna’da Rusya yanlısı olan iktidar, Rusya’dan tamamen kopmak isteyen<br />

muhalefeti ve halkı ikna edememiştir. Hemen arkasından Rusya, Ukrayna’ya yapacağı yardımların<br />

durdurulması, Rus gazına her daim bağımlı olan Ukrayna’ya verilen doğal gazın zamlanması gibi<br />

baskı ve tehdit yollarına başvurmuştur. Bu tehditler de işe yaramamış Ukrayna halkları için özgürlük<br />

daha ağır basmıştır. Ukrayna iktidarının AB ile Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayacağı yönünde 21<br />

Kasım 2013 tarihinde yaptığı açıklamadan sonra Kiev’de halk sokaklara dökülmüş ve hükümete ait<br />

binalar abluka altına almış ve sonunda bilinen olaylar başlamıştır. Ve nihayet 27 Şubat 2014 tarihinde<br />

bayraksız, rütbesiz, yeşil adam olarak tabir edilen Rus askerleri ve milisler Kırım Özerk Cumhuriyeti<br />

Parlamentosuna, Başbakanlık binasına sabah saat dört sularında hiçbir direniş görmeden girmişlerdir.<br />

Bir gazeteci olarak işgalin en başından başlayarak her anını takip etme ve haber yapma şansını<br />

elde etmiştim. Ancak bir Kırım Tatarı ve Türk milliyetçisi olarak o anlarda yaşadığım ve gördüklerim<br />

herhalde ömrümden ömür almıştır. Gözümün önünde çok sevdiğim vatanıma askerler, tanklar, savaş<br />

uçakları giriyor ve yapabileceğimiz tek şey elimde fotoğraf makinesi, yanımda kamera tüm dünyaya<br />

Kırım’ın ve Kırım Tatarlarının düştüğü durumu çaresizce feryatlarla anlatmaya çalışmak oluyordu.<br />

Yeşil adam diye isim verdikleri üniformalı, maskeli, silahlı Rus askerleri ve milisler yine plakasız, bayraksız<br />

zırhlı savaş araçları ve tanklar birkaç gün içinde Kırım’da askeri ve sivil havaalanlarını ele<br />

geçirmiş, Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine ait askeri alanları ablukaya almışlardır. Rusya’nın tek bir silah<br />

bile patlatmadan Kırım’ı bu kadar kolay işgal etmesi kesinlikle buna daha önceden hazırlıklı olması ve<br />

işgale yıllar öncesinden başlayarak zemin hazırlamasındandır. Rusya’nın Kırım’a girdiği gün itibarıyla<br />

Kırım’da Ukrayna ordusuna bağlı yaklaşık 17 bin silahlı ve tam donanımlı askerleri mevcuttu. Bunu<br />

daha önceden planlayan Kremlin, kendisine bağlı Yanukoviç iktidarı sayesinde Kırım’da Rusya’ya yakın<br />

olan komutanların atamalarını çok önceden yapmıştır. Ukrayna’nın güvenliğinden sorumlu SBU,<br />

Ukrayna Milli Güvenlik Teşkilatı Kırım Bölümü’nün çoğunluğu hiç tereddüt etmeden onlara katıldı,<br />

yani Rusya Federal Güvenlik Servisine tabii oldular.<br />

Kırım’da bulunan Ukraynalı emniyet güçlerine yıllarca tehlikenin Kırım Tatarlarından gelecek propagandası<br />

yapılmıştır. Aynı ırktan olan kardeşleri Ruslardan böyle bir tehlikenin geleceğini hiç tahmin<br />

etmiyorlardı. Gerçi Ukrayna’nın milliyetçi kesimi ve Kırım Tatarları, Rusya’nın yaptığı bu işgali yıllar<br />

öncesinden her ortamda söylüyorlardı, hatırlatıyorlardı. İşgalden önce Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine<br />

ait en iyi anti-terör grubu da tam donanımlı olarak Kırım Kefe yakınlarında bulunan askeri bir birlikte<br />

konuşlandırılmıştır. İşin en ilginç ve tuhaf tarafı Ukrayna’da meydan hareketleri başladığı sıralar bu<br />

anti-terör grubu Kırım Özerk Cumhuriyeti Başbakanlık binasında bir tatbikat yapmıştır. Tatbikat senaryosuna<br />

göre, bina maskeli, sakallı, üniformalı Kırım Tatar teröristler tarafından işgal ediliyor, bu<br />

grup da binayı kurtarıyordu. Hani derler ya “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” diye. Aslında<br />

Rusya’nın Kırım’ı işgal edeceği çok önceden belliydi. Yıllar öncesinden başlayarak Kırım Tatarlarının<br />

liderleri, siyasetçileri, gazetecileri her ortamda bunu dile getirmeye çalıştı. Rusya Akyar’da yani<br />

Rusça adı Sivastopol’da kendi vatandaşlarına gizliden gizliye pasaport dağıtıyor dediğimizde tüm<br />

dünya kulaklarını tıkayıp görmezlikten gelmişlerdir. Rusya, Osetya’ya 2008 yılında girdiğinde Kırım’ın<br />

işgal provasını yapıyor, yarın Kırım’a da girebilir dediğimizde “Hangi devirde yaşıyoruz uluslararası<br />

anlaşmalar var.” cevabını alıyorduk.<br />

Şimdi size 2008 yılı Kasım ayında Kırım Tatarlarının lideri Sayın Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu’nun,<br />

Kırım Haber Ajansına yaptığı açıklamanın bir kısmını okumak istiyorum. Lütfen dikkat yıl 2008 Kasım<br />

ayı; “Rusya, Gürcistan’a girmek için bölgede Rusya vatandaşlarının haklarının ihlal edildiği gerekçesini<br />

kullandı. Rusya, Ukrayna’da özellikle de Kırım’da yasa dışı bir şekilde pasaport dağıtıyor.


26 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM<br />

Kırım’da on binlerce Rus pasaportlu insan mevcut. Bu göz önünde tutulursa Kırım’da böyle bir senaryo<br />

oynanabilir. Yani şovenist Rus teşkilatları faaliyete geçmeye başladı. Ukrayna ardından önlem<br />

almaya başlayınca “Rus vatandaşlarının hakları ihlal edildi” feryatları başlıyor. İşte buyurun size Osetya.<br />

Rusya ordularını Kırım’a getirmesine gerek yok zaten Rusya’nın Karadeniz filosu burada. Her an<br />

çatışma meydana gelebilir. Kremlin, istediği zaman başlama kararı alabilir. Burada çok sayıda Rus<br />

taraftarı teşkilat var. Örneğin haydi çocuklar çalışmaya başlayın emri gelir onlarda yapılması gereğini<br />

yapar”. Evet, bu açıklama 2008 yılında yapılmıştı. Altı yıl sonra Kırım Tatarlarının endişeleri birebir<br />

gerçekleşti. Kırım’da yaşayan Rusların hakları ihlal ediliyor bahanesiyle işgal yapıldı. Rusya’nın, Kırım’daki<br />

Rusların hakları ihlal ediliyor bahanesi saçmalıktan başka bir şey değildir.<br />

Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde işgalden önce Kırım Tatarlarının ve etnik grupların en büyük problemi<br />

asimilasyondu. Yani Kırım’da Rusya hâkimdi. Kırım Tatarlarına ait bir okula karşılık Rusların yüzlerce<br />

okulu mevcuttu, müfredat Rusça ağırlıklıydı. Ruslar istedikleri gibi kültürlerini, dinini ve dillerini devam<br />

ettirebiliyorlardı. Kırım’da hakları ihlal edilen varsa onlar da Kırım Tatarlarıydı. Kırım’ın başkenti<br />

Akmescit’te Rusya devasa bir kilise inşa ederken Kırım Tatarları merkezin dışında bir cami toprağı<br />

alabilmek için on yıl mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kırım Tatar Kültür Merkezi inşaatı yapılmasın<br />

diye yıllarca mahkeme kapılarında bekletilmiştir. Kırım Tatarları, sürgün bölgelerinden vatanlarına<br />

dönmeye başladıklarında ev yapmak için toprak verilmedi. Yirmi dört yıl sonra sürgünden dönen Tatarların<br />

zorla aldıkları topraklara kurdukları mahallelerin bazılarında hâlâ yol, su, elektrik yok. Sürgün<br />

topraklarında hâlâ yüzbinden fazla insanımız mevcut.<br />

Evet, Rusya Ukrayna’nın toprak bütünlüğü için garanti olmuş bir ülke. İngiltere, ABD, Fransa ve Rusya<br />

1994 yılında Budapeşte’de, Ukrayna’nın Sovyetler Birliği’nden kalma silahlarının Moskova’ya geri<br />

verilmesi konusunda Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına garantör ülke olarak anlaşma<br />

imzalamıştır. Demek ki, Rusya’nın imzaladığı hiçbir uluslararası anlaşmanın bir manası yok.<br />

Demek ki, hukuk, kural, anlaşma dinlemeyen Rusya, tüm dünya için tehlikeli bir ülkedir, özellikle<br />

komşuları için. Şimdi biraz abartı yapacağım. Belki sizlere uçuk gelebilir. Geçenlerde sosyal medyada<br />

bir fotoğraf gözüme ilişti. Antalya’da yaşayan bir Rus gelinimizin elinden tuttuğu çocuğun üzerindeki<br />

tişörtte Rusça “Antalya benim vatanım” yazılıydı. Türkiye’de özellikle Antalya ve çevresinde<br />

binlerce Rus vatandaşı yaşıyor. Ya peki yarın öbür gün Putin, Türkiye’de yaşayan Rus vatandaşlarının<br />

Gürcistan’da, Ukrayna’daki gibi hakları ihlal ediliyor derse ne olacak?<br />

Kırım işgal edildikten sonra tüm dünyanın gözünün içine baka baka 16 Mart 2014 tarihinde referandum<br />

tiyatrosu sahneye koyuldu. Sözde referandumu bir gazeteci olarak başından sonuna kadar<br />

izledim. Gördüklerimizi gazeteci arkadaşlarla elimizden geldiği kadar anlatmaya duyurmaya çalışmıştık.<br />

Ama yaşadıklarımız ve gördüklerimiz anlatılır gibi değildi. İnsanlar evlerinden silah gölgesinde<br />

çıkarılıp silahlı adamların başında beklediği zarfsız, açık oylarını, şeffaf bir sandığa attı. Gönüllü oy<br />

kullanıcılar sabahtan akşama kadar sandık sandık, bölge bölge dolaşıp oy kullandılar ve bunun adı<br />

referandummuş. Sonuçta bu durumda bile oy kullanma oranı yüzde 36 iken yapılan açıklamada tüm<br />

dünyaya yüzde 95 Kırım’ın Rusya’ya bağlanma kararı çıktı diye ilan edildi. Kırım’da nüfusun sadece<br />

yüzde 14’ünü teşkil eden Kırım Tatarlarının hemen hemen hepsi Kırım Tatar Millî Meclisinin sahte referandumu<br />

boykot etme çağrısına uyarak baskılara rağmen oy kullanmaya gitmemişlerdir. Kırım’da oynanan<br />

referandum oyunundan sonra çok demokratik Duma, Kırım’ın Rusya’ya bağlanması için 443<br />

milletvekili evet derken 1 kişi hayır oyu kullandı. Hayır, oyu kullanan milletvekili de galiba Rusya’dan<br />

kaçmak zorunda kalmıştır.<br />

Rusya, Kırım Tatarlarını yanına çekmek ve ikna etmesindeki amaç dünyaya “Kırım’ın köklü halkı Kırım<br />

Tatarları Rusya’nın yanında, bakın Kırım’da hiç problem yok her toplum Rusya’yla beraber” mesajı<br />

vermekti ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Kırım Tatarları tarihten gelen tecrübelerinden dolayı<br />

Rusya’nın boş vaatlerine kanmadı. Tarihi kısaca hatırlayacak olursak Rusya İmparatorluğu Kırım’ı<br />

1783 yılında ilk işgal ettiğinde yine birçok vaat vermişti. Sonunda binlerce insanın göç etmesi, ölüm,<br />

gözyaşı oldu. Bolşevik Rusya’sı, 1917 yılında Kırım’a girdiğinde yine birçok söz verilmiştir. Halkların<br />

eşitliğinden söz etmişlerdi. Aydınlar, imamlar, liderler katledildi. Binlerce insan Sibirya ve Ural’a sürgün<br />

edildi. Sovyet Rusya’sı, 2. Dünya Savaşı’nın sonunda tüm halkı bir gecede sürgüne gönderip<br />

halkın yüzde 46’sını yok etmiştir. İşte Rusya adaleti, yani Kırım Tatarları asırlardır komşu Rusya’nın<br />

verdiği sözleri çok iyi bilir. Kırım Tatarları bu komşuyu çok yakından tanımaktadır. İmparatorluk bitmiş,


İKİNCİ GÜN<br />

I. OTURUM<br />

/<br />

27<br />

Sovyetler yıkılmış, Rusya bu sefer de karşımıza federasyon olarak gelmiş ve “Siz bizi Kırım’da kabul<br />

edin size tüm imkânları sunacağız.” diyorlar, bu zamana kadar sundukları gibi.<br />

Kırım Tatar halkının çoğunluğu Rusya’yı Kırım’da görmek istemiyor. Kırım Tatar Millî Meclisinin ve<br />

liderlerinin almış olduğu karardan halk memnun. Buna karşılık Rusya’da Kırım Tatarlarına baskılarını<br />

giderek artırıyor. Kültürel dahi olsa toplu gösterilerin yapılması yasak, buna teşebbüs eden hemen<br />

orada tutuklanıyor. İnsanlar fişlenip zaaflarına göre satın alınıyor veya suç işlettirilip istedikleri gibi<br />

kullanılıyor. Yaklaşık 18 bin kişi Kırım’ı, evini terk etmek zorunda kaldı. Son iki ay içinde sekiz kişi kayboldu.<br />

Birisi ölü olarak bulundu. Mart ayında da Reşat AHMEDOV isminde bir genç milisler tarafından<br />

kaçılarak işkenceyle öldürüldü. Reşat’ı kaçıranların video kayıtları olmasına rağmen hiçbir işlem<br />

yapılmıyor. Kırım Tatar Millî Meclisinin kapısına kilit vuruldu. Kırım Tatar Millî Meclisini bölmek amacıyla<br />

kendilerine birkaç kukla yönetici bulup yeni teşkilatlar kurduruyorlar. Medya ve sosyal medya üzerinden<br />

inanılmaz bir Rusya propagandası, Kırım Tatarlarına karşı karalama kampanyası yapıyorlar.<br />

Gazetecilerin özgürlüğü kısıtlandı.<br />

Putin ve Rusya’nın eleştirilmesi devlet karşıtı yazı yazılmasının suç ve cezası önce para sonra da<br />

tutuklama. Kırım Tatar liderleri Mustafa Abdulcemil KIRIMOĞLU ve Rıfat CHUBAROV’un kendi vatanlarına<br />

girişi yasaklandı, medyada bu iki ismin anılması yasak. Bu arada bana da Rusya Federasyonu<br />

tarafından beş yıl giriş yasağı konuldu. Yirmi yıldır yaşadığım vatanıma, evime maalesef giremiyorum.<br />

Rusya Federal Güvenlik Servisi hemen hemen tüm Kırım Tatarlarını kontrol ediyor. İnsanların telefonları<br />

dinleniyor, insanlar birbirleriyle konuşmaktan korkar oldu. Yani kısaca Rusya, Kırım Tatarlarını hiç<br />

şaşırtmadı. Zaten bunun böyle olacağını bildiğimiz için Rusya’yı Kırım’da kabullenmedik, kabul de<br />

etmeyeceğiz.<br />

Evet, bize hep şu soru soruluyor. Kırım Tatarları 23 yıldır Ukrayna içinde daha mı iyiydi? Hayır, Ukrayna<br />

içinde de çok iyi değildi. Hangi halk kendi bağımsızlığını, hür devletini istemez ama ortada realite<br />

var. Yüzde 14 nüfus oranı ile bağımsızlık nasıl olabilir ki? Ukrayna’nın da Kırım ve Kırım Tatarları politikası<br />

üzerinden savunulacak tarafı yok. Ancak olaylara bir de şu açıdan bakmak gerekiyor. Sovyetler<br />

Birliği yıkıldıktan sonra diğer bağımsız cumhuriyetler gibi Ukrayna da bir türlü Rusya’nın baskısından<br />

kurtulamadı. Dikkatli baktığımız zaman Ukrayna’nın başına geçen Yanukovic iktidarı Rusya yanlısıydı<br />

ve Rusya’nın isteği doğrultuda devleti yönetti. Rusya, Kırım’da ve Ukrayna’nın Donbass bölgesinde<br />

sürekli teşkilatlandı. Ukrayna milliyetçilerine ve Kırım Tatarlarına göz açtırmadı. Kırım Tatarları her<br />

zaman Ukrayna milliyetçileri ile birlikte hareket etti. Ukrayna milliyetçileri Kırım Tatarları ile her zaman<br />

kader birliği yapmıştır. Onlar da Rusya tehlikesini biliyorlardı. Ancak yönetim ve bürokrasi etkili olamadığından<br />

fazla da yapacakları bir şey yoktu.<br />

Unutmayalım ki, sürgünden 350-400 bin Kırım Tatarı vatanına döndüyse Rusya’nın engellemelerine<br />

karşı bu Ukrayna’nın, özellikle Ukrayna milliyetçi grupların az da olsa desteğiyle olmuştur. Kırım Tatarları,<br />

Kırım’da teşkilatlanmayı Ukrayna zamanında yapabilmiştir. Kırım Tatar Millî Meclisinin her zaman<br />

iş birliği içinde olduğu şimdiki iktidar olan milliyetçi gruplar kaçak cumhurbaşkanı YANUKOVİÇ’in<br />

yerinde olsaydı şimdi Kırım ve Kırım Tatarlarının durumu çok farklı olabilirdi. Gerçi Turuncu Devrim<br />

ile birlikte YUŞÇENKO iktidara geldi ama YUŞÇENKO sadece Kırım Tatarları için değil, Ukraynalılar<br />

için de hayal kırıklığıydı. Yine de tüm olumsuzluklara rağmen Kırım Tatarları, Ukrayna zamanında<br />

özgürdü. İstedikleri gibi olmasa da en azından teşkilatlanma, miting, eleştiri, basın özgürlüğü, ibadet<br />

özgürlüğü, yetersiz olsa da eğitim, siyasi organizasyon vesaire yapabiliyorlardı.<br />

Sonuç olarak, Kırım’da yaşayan ve Kırım için mücadele eden bizlere Rusya mı Ukrayna mı diye sorarsanız<br />

hiç düşünmeden Ukrayna deriz. Rusya’nın Kırım’ı işgal ettiği günlerde Kırım bütün dünyayla<br />

birlikte Türk dünyası medyasında da geniş yer aldı. Günlerce konuşuldu, yazıldı, çizildi. Türkiye’de<br />

özellikle yerel medya ilk zamanlar durumu kavramakta bayağı zorlandı. Bazen öyle haberlerle karşılaşıyorduk<br />

ki hayret etmemek elde değildi. Adamlar Kırım’ı Rusya’ya bağlamak için bağımsızlık ilan<br />

ediyorlar, Türkiye’de bazı haber siteleri, gazeteler bağımsızlık ilanını Kırım Türkleri yapmış zannedip<br />

sevinç nidalarıyla “Sonunda Kırım Türkleri de bağımsız” diye başlık attı. Altında da bir sürü okuyucu<br />

yorumları. Haydi diyelim bunlar yerel medya ve ilk günlerdi. Ulusal gazetelerde köşe yazarlığı yapan<br />

bazıları “Referandum yapıldı, halk kendi tercihini yaptı, herkes buna saygı duymalı” diyecek kadar<br />

ileri gitti. Bu ilgisizlik mi yoksa Rusya hayranlığı mı hakikaten anlamak zor. Türkiye’den basının gelmesi;<br />

evet maalesef TRT ve Anadolu Ajansı haricinde Türk dünyası medyası Kırım’ı ve Kırım Türklerini<br />

yine unuttu.


28 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM<br />

Dağlık Karabağ Sorunu ve Uluslararası<br />

Medyanın Yaklaşımı…<br />

Hikmet BABAOĞLU<br />

Sayın meslektaşlarım, saygıdeğer dostlar, konum “Dağlık-Karabağ<br />

Sorunu ve Uluslararası Medyanın Yaklaşımı”. Ama daha iyi<br />

anlaşılması için öncelikle “Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ”<br />

sorunuyla ilgili, Ermenistan devletinin yaratılmasıyla ilgili<br />

birtakım tarihsel konuları özetlemek istiyorum.<br />

Nasıl oldu da Güney Kafkasya’da Ermenistan adlı bir devlet yaratıldı? Bu tamamen yapay bir devlettir.<br />

Çünkü 1828 yılına kadar Güney Kafkasya’da Ermenistan adlı bir topluluk, yerleşim yerleri yoktu,<br />

sadece üçer beşer, orada burada yaşayan Ermeni olabilirdi. Azerbaycan Safevi devleti ve Çarlık<br />

Rusya’sı arasında 1828’de çıkan savaşın ardından “Türkmençay Antlaşması” yapıldı. Buna göre<br />

Aras Nehri’nin kuzey tarafı Rusya’ya verildi, yani Rusya işgal etti. İşgalin ardından ilk işi Kafkasya’da<br />

askerî üs gibi kullanabileceği Ermeni devletini yaratmak oldu. Bu yapay devletin temelleri o zaman<br />

atıldı. Böylece İran’dan, Türkiye’nin çeşitli illerinden, diğer başka yakın doğu ülkelerinden Rusya’nın<br />

desteğiyle, zorla göç ettirilerek, Kafkasya’ya yerleştirildi. Ermeniler buralarda 1918 yılına kadar bir<br />

topluluk olarak yaşadı. Ermenistan adlı bir devlet yoktu.<br />

Yakın Doğu’da ilk demokratik ülke olarak 1918 yılında Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kuruldu. Ne<br />

yazık ki, Cumhuriyet kurulur kurulmaz ilk kararları Ermenilerin de devlet olabilmesi için Azerbaycan<br />

topraklarının verilmesi oldu. Tabii ki karar Parlamentonun özgür iradesiyle değil, Rusya’nın baskısıyla<br />

alınmıştı. Böylelikle 29 Mayıs 1918’de 9.000 km2’lik bir arazi Ermeni devletinin kurulması için toprakları<br />

ve başkent olarak da Erivan Ermenilere verildi. Bu toprakların kira süresi yüz yıl olarak belirlenmişti,<br />

1918’de verdiğimiz toprakların kiralama süresi 2018 yılında bitiyor. Buralar Azerbaycan toprağıdır<br />

ve Ermeniler orada bir devlet kurmuştur. Devletin kurulmasının ardından Azerbaycan’ı işgal etmek<br />

için hep fırsat kolladılar. Oysa toprak verilirken konulan şartlardan biri bundan sonraki dönemde Ermenistan<br />

hiçbir zaman Zengezur, Nahcivan ve Karabağ’da toprak iddiasında bulunmayacaktı. Ama<br />

ne yazık ki işgal etme içgüdüsü Ermenileri terk etmedi ve toprak iddialarına yenileri eklendi. Bugün<br />

Zengazur da Karabağ da işgal altındadır. Dağlık Karabağ’ın dışında yedi ilimiz de yine Ermeniler<br />

tarafından işgal edilmiştir.<br />

Peki, Ermeniler bizin topraklarımızı işgal edecek kadar güçlü bir devlet midir? Nüfusu bizden üç kat<br />

daha az, ekonomik durumu yüz kez daha kötü ve nasıl oldu da Ermeniler Azerbaycan topraklarını<br />

işgal etti? Bu noktada artık kendi konuma geçmek istiyorum. Ermenilerin askerî güç olarak yaslandıkları<br />

Hristiyan dünyası ile Rusya faktörü, bir de Ermeni lobisine ve Hristiyan taassubuna yaslanan,<br />

uluslararası medya manipülasyonu buna gerekçe gösterebiliriz. Bunlarla Ermeniler, enformasyon<br />

ve askerî güç sahasında kendilerine destek bularak % 20 oranındaki Azerbaycan toprağını bugüne<br />

kadar işgal altında tutmaktadır. Ermenistan, Azerbaycan ve Dağlık Karabağ ile ilgili asılsız iddia ve<br />

problemler 1988 yılında başladı. Biliyorsunuz, Azerbaycan, Sovyetler Birliği bünyesindeki ülkelerden<br />

biriydi. Basınımız ve kendi dilimizde medyamız vardı, ancak özgür değildi. Şimdi bırakın uluslararası<br />

medyayı yahut trans-millî medyayı kendi öz millî medyamız bile o dönemde Ermenistan-Azerbaycan-<br />

Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili olayları olduğu gibi yayımlayamıyordu. Çünkü üzerimizde Moskova<br />

baskısı vardı. Bunun dışında, uluslararası kamuoyunun bilgilendirilmesi için yaptığımız çabalar bir<br />

sonuca ulaşmıyordu. Çünkü Moskova tarafından engelleniyordu. Şimdi arkadaş konuşurken bana<br />

anlattıkları o kadar tanıdık geldi ki, biz de aynısını yaşadık, yaşamaktayız. Aynı emperyalist merkezdir<br />

size de bize de bunları yaşatan.<br />

Sonraki dönemde Azerbaycan ulusal basını yerine oturmaya başladı. Dünya kamuoyuna gerçekleri<br />

anlatmak, iletmek için atak başlattı. Ama burada da karşımıza çıkan ilk bariyer Hristiyan taassupkeşliği<br />

oldu. İslamofobi temelli baskıyla yüz yüze kaldık. Uluslararası medya dediğimiz o trans-millî<br />

medya Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili haber geçerken özellikle zorluklar<br />

yaşıyorduk. Şöyle bir engel sözcük ekleniyordu “Hristiyan Ermenistan-Müslüman Azerbaycan Dağlık<br />

Karabağ sorunu”. Bakın, aslında bu medya kendi kamuoyunu şöyle bilgilendiriyordu “Siz kendi<br />

safınızı, kendi tarafınızı belirleyin. Bakın Ermenistan Hristiyandır, dindaşımızdır, Azerbaycan ise Müs-


İKİNCİ GÜN<br />

I. OTURUM<br />

/<br />

29<br />

lümandır”. Uluslararası medyanın ilk manipülasyonu burada başladı. Bunun acısını çok çektik. Bu<br />

çirkin oyun hâlen devam etmektedir.<br />

Peki, bu sırada ülke dışında Azerbaycan gerçeklerini yayımlayacak bir medya yok muydu? Vardı.<br />

Türkiye medyası. Biz kendi içerimizde olan olayların 1988, 1991 ve 1993 yılına kadar gerçek yüzünü<br />

Türkiye medyasından öğreniyorduk. Çünkü o zamana kadar Azerbaycan medyası Ruslar, Moskova<br />

tarafından yönetiliyordu. Sonraki dönem Azerbaycan medyası bağımsız olmaya başladı. Böylelikle<br />

uluslararası kamuoyunu lehimize değiştirmek için faaliyete geçtik. Bu da açıkçası çok fazla verimli<br />

olamadı. Söylediğim gibi bir Hristiyan taassupkeşliğiyle karşı karşıya kaldık. Bunu aşmak çok zordu,<br />

bugün de aynı zorluk devam etmektedir. Şimdi arkadaşımız dedi ki “Dünyaya kendimizi anlatamıyoruz”.<br />

Hayır, dünyaya kendimizi çok iyi anlatıyoruz. Ve onlar da bunu biliyor, sadece bizi anlamak<br />

istemiyor. Bugün dünya kamuoyunu, siyasetini oluşturan güç Hristiyan kulübüdür, Avrupa’dır. Yani<br />

neyi anlatacaksın? O sadece senin anlattığından anlamak istediği kadarını alacaktır, o kadar. Onun<br />

dışında zaten bir şey anlatamazsınız. Kıbrıs konusunda da, Kırım Tatarları konusunda da, Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık<br />

Karabağ konusunda da istediği kadarını anlayacaktır. Siz ne yaparsanız<br />

yapın o istediği gibi anlayacaktır.<br />

Bugün uluslararası medya dediğimiz CNN, BBC, Amerika’nın Sesi vb. hepsi emperyalizmin birer<br />

silahıdır. Amaçları ulus devleti yıkıp yerine global bir devlet kurmaktır. Ve bu Hristiyan merkezinin<br />

yeni emperyalizmidir. Bunu info-emperyalizm gibi nitelendiriyorum. Askerî, ekonomik, kültürel emperyalizm<br />

ve neo-emperyalizm vardır. Bunların zamanı bitti, şimdi enformasyon emperyalizmi dönemi<br />

başladı. Ulus devletin ve bizim düşmanımızdır. Uluslararası medya kolaylıkla Türkiye’de “Gezi Parkı”<br />

olayını tasarladı. Amaç ulus devlete karşı çıkmak, zayıf düşürmek değil mi? Aynısını Azerbaycan’da<br />

da tasarlıyorlar. Durum böyleyken nasıl uluslararası medyada Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık Karabağ<br />

Sorunu’nun çözümü ile ilgili objektif bir yaklaşım umabiliriz, yahut düşünebiliriz? Mümkün değil,<br />

olmayacak bir şey. Ama bütün Azerbaycan medyası, diasporası ve halkı olarak düşündük ki bu dünyanın<br />

bir gerçeğidir. Bağımsız medyamız da bunun içerisinde yapabileceklerini yapmalıdır. Bunun<br />

için de 2007 yılında yeni bir diplomasi taktiği geliştirdik. Adı “hücum, atak yahut saldırı diplomasisi”<br />

olabilir. Böyle bir diplomasi geliştirdik. Yalnız bundan sonra özel olarak trans-millî medya dediğimiz,<br />

uluslararası medya BBC, CNN ve diğerleriyle, her biriyle ayrı ilişki kurduk ki, Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık<br />

Karabağ Sorunu ile ilgili gerçekleri yayımlasınlar. Bir ölçüde bunu gerçekleştirebildik ve<br />

gerçekleştirmekteyiz.<br />

Son dönem hatta Rusya Federasyonunun önde gelen gazeteleri ve yayınlarıyla böyle ilişkiler kuruldu.<br />

Ve Azerbaycan hakikatlerini Azerbaycan-Ermenistan-Dağlık Karabağ Sorunu’yla objektif haberleri<br />

vermeye başladı. “Tribuna” gazetesini örnek gösterebilirim. Biliyorsunuz yakınlarda Soçi’de Ermenistan<br />

ile Azerbaycan Devlet Başkanları, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin ile üçlü görüştü.<br />

Ardından Tribuna gazetesi objektif bir yazı yayımladı. İlk kez Rusya’da yayımlanan bir gazete bu<br />

sorun hakkında objektif bir tutum sergiledi. Bu bizi çok mutlu etti. Ama buna bakmayarak tam tersi<br />

de yaşanabiliyor. Size BBC’den bir örnek vereceğim. Biliyorsunuz ki trans-millî medyanın her bir millî<br />

medya içerisinde şubesi vardır. CNN Türkiye, CNN Azerbaycan vs. BBC Azerbaycan, ülkemiz için<br />

yayın yaptığı hâlde, kamuoyumuza Dağlık Karabağ’ı cumhuriyet gibi sunuyor ve bunu önlemek için<br />

bir şey yapamıyoruz. Dağlık Karabağ’ın savunma konularından sorumlu yetkilisini resmî bakan gibi<br />

sunuyor. Bir şey yapamıyoruz, itiraz ediyoruz o kadar. Adam kafasındakini yapıyor ve yapacaktır.<br />

Çünkü onun niyeti, istediği bellidir.<br />

Genelde uluslararası medya dediğimiz zaman dürüst, objektif olduğunu düşünüyoruz. Aslında böyle<br />

değil. Bunlar birer silah ve hedef de biziz, ulus devletlerdir. Olaylar bu şekilde devam etmektedir. En<br />

son Azerbaycan’da bir olay yaşandı, uluslararası medyanın tutumunu dikkatinize sunmak istiyorum.<br />

Biliyorsunuz bu yıl Ermeniler tarafından ateşkes bozuldu, çatışmalarda elliden fazla Ermeni asker<br />

öldü. Uluslararası medyadan CNN, BBC vs. bu haberi nasıl geçti? “Ateşkes bozuldu, bozulmaması<br />

gerekir, ateşkesin korunması lâzım, ateşkes rejiminin bozulmaması lâzım vs.” Uluslararası medyada<br />

kimse “Ermeni askerleri Azerbaycan toprağında ne arıyordu ki? Azerbaycan askeri de onları öldürdü.”<br />

diye yazmadı. Önemli olan bu, yazmadı, yazmıyor. Ermenistan ile Azerbaycan silahlı kuvvetleri


30 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM<br />

arasında 12 Kasım’da meydana gelen çatışmada askerlerimiz bir helikopter imha etti. Bu haberi<br />

uluslararası medya aynı taktikle yazdı. “Azerbaycan tarafı Ermeni helikopterini düşürdü… bu olmaz,<br />

ateşkesin korunması lâzım” vs. Ama yine de hiçbiri “Ermeni helikopteri Azerbaycan’da ne arıyordu?<br />

Azerbaycan askeri onun için düşürdü” yazmadı.<br />

Uluslararası medyanın bize karşı, ulus devletlere karşı, Azerbaycan’a karşı, Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık<br />

Karabağ Sorunu’na karşı sergilediği tutum bundan ibarettir. Özgürlük Radyosu da,<br />

Amerika’nın Sesi de aynı tutumu sergilemektedir. Bu konuda yine en objektif enformasyonu, bilgilendirmeyi<br />

Türkiye basınından gördük. Teşekkür ederiz. Anadolu Ajansı, TRT 1, TRT 2, SKY TÜRK,<br />

diğerleri, hepsi olayı olduğu gibi, objektif takdim etti. Açıklama yaptı, gerçek nedenini anlattı. Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık<br />

Karabağ Sorunu ile ilgili objektif bilgi olunca Türkiye kamuoyunda gerçek<br />

bir algı, fikir, gerçek bir düşünce, muhakeme oluşacaktır ki, zaten Türkiye de bunu yapıyor. Temennimiz<br />

odur ki tüm Türk dilli, Türkçe konuşan medyada da aynı yaklaşım, objektiflik olsun. Son dönem<br />

bazı uluslararası medya kuruluşlarıyla özel çalışma yaptığımız için Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık<br />

Karabağ Sorunu ile ilgili objektif haber yayımlamaya başlandı.<br />

Sonuç olarak tecrübelerimiz gösteriyor ki, uluslararası medya her zaman bizim millî çıkarlarımızı değil<br />

kendi çıkarını savunacaktır. Çünkü bu kuruluşlar basit yapılar değildir. Birileri kurmuştur. Kollayan,<br />

koruyan, arkasında duran bir hukuki yapı var. Kim kurmuşsa, parasını veriyorsa ona hizmet edecektir,<br />

bu kadar basit. Ve enformasyonla daima manipülasyon yapacak, kamuoyunu manipüle edecektir.<br />

Şimdi enformasyonla manipüle etme silahı o kadar yetkindir ki kolayca o ağa ilişip kalıyoruz. Mesela,<br />

Yakın Doğu’da, Kuzey Afrika’da bunu çok açık şekilde gördük. Kolayca insanlar algıyla manipüle<br />

edildi. Başka bir deyişle, nitelikleriyle yeni bir insan yaratırlar. Bu insanın adını biliyor musunuz ne<br />

koydular? Human Information, yani enformasyonla yönetilen insan. Evet, uluslararası medyanın görevi<br />

budur ve bunu başarıyla yerine getiriyor. Onun için de düşüncem, iştirak ettiğimiz bu konferans,<br />

TÜRKMEP, uluslararası yırtıcı, ekspansiyonist, işgalci medyaya alternatif bir medya gibi oluşmalıdır.<br />

Ve temsilcisi olduğumuz devletlerin, milletimizin çıkarını korumak için kamuoyu oluşturabilmeliyiz,<br />

gerçekçi ve çıkarlarımıza uygun bir kamuoyu. Umarım TÜRKMEP bunu yapacaktır. Dikkatiniz için<br />

teşekkür ederim.<br />

DEĞERLENDİRME<br />

ATUN<br />

Hikmet BABAOĞLU’na çok teşekkür ediyorum. Çok güzel analiz etti. Çok teşekkür ediyorum. Şimdi<br />

birinci oturumun değerlendirme ve soru-cevap kısmına geçiyoruz. Ancak geçmeden evvel konuşmacıların<br />

yaptıkları sunumların kısa bir özetini size aktarmak isterim.<br />

Zakir AVŞAR, Hz. Mevlana’nın “Bilgi candır.” sözünü bize hatırlattı. Ajanslar iktisadi yapılanma gerektirir,<br />

“Ağız sizin değilse ses sizden çıkmaz” dedi. Gündem kuran gündeme sahip çıkar ve empoze<br />

eder. Kıbrıs, Kerkük, İran, Filistin, Mısır var, mağdur, mazlum yerler var. Var olan hakikatler var.<br />

Kendi platformumuzu oluşturmamız gerekiyor. Karabağ büyük bir dram, Kırım, Suriye, Türkmenler<br />

buralarda dram var. Sorunlarımızı ortak platformda dile getirmeliyiz. Çerçeve çizip onun içine bizi<br />

hapsediyorlar. Kamu diplomasisi gerçekten çok önemli, Kazakistan’da yapılacak beşinci oturumu<br />

kamu diplomasisi başlıklı olması önerisinde bulundu, “Kamu diplomasisi çok önemli bir konudur ve<br />

işlemeliyiz.” dedi.<br />

Sayın Başaran DÜZGÜN, “Bu tür organizasyona ilk kez katıldım. Türkçe konuşan gazeteciler toplantısına<br />

katıldım, Amerikalılar düzenlemişti. Belli bir görüşün lanse edildiği şekilde takdim edilmişti.<br />

Dünya bizi anlamıyor ama biz ne söyledik de anlamadılar. Dünyaya kanla aldık yan bakarsanız başınızı<br />

ezeriz dendi. Bu politika yalnız kaldı. Yeni Türkiye su borusunu Anadolu’dan koyuyor buradan<br />

çıkarıyor. Türkiye boruyu getirerek, gelin bu oyunu böyle oynayalım.” dedi. Eşit kardeşler gibi davranalım<br />

mesajını verdi.<br />

İsmet YÜKSEL, Kırımla ilgili kafalarda bazı sorular var, Ukrayna’daki iç karışıklık geçen sene bugünlerde<br />

başladı. Kırım Tatarları ve Ukrayna halkları AB’ye girmek istiyordu. Rus zulmünden kurtulmak


İKİNCİ GÜN<br />

I. OTURUM<br />

/<br />

31<br />

için görev icabı orada olan gazeteciler de öldürüldü. İktidar, Ukrayna halkları ve muhalefeti ikna<br />

edemedi. Rusya, Osetya’ya girdiğinde yarın Kırım’a da girer dediğimizde “Hangi yıldayız uluslararası<br />

anlaşmalar var” demişlerdi. Sürgün topraklarında hâlâ daha yüz bin Kırım Tatarı bulunmaktadır. Putin,<br />

Antalya’da yaşayan vatandaşlarımın hakları yeniyor derse ne olacak sorusunu yöneltti. Kırım Tatarları<br />

nüfusun yüzde 14’ünü oluşturmaktadır ve referandumda da oy kullanmadılar. Burada yaptığı vurgu<br />

da nasıl olur da yüzde 99 gibi veya yüzde 90’lı rakamlarda bir evet çıktığını gayet güzel bir şekilde<br />

şüphe altına sokmuş oldu. Rusya 1873’te Kırım’ı işgal ettiğinde çok sözler verdi ama hiçbirini tutmadı.<br />

Kan, gözyaşı ve göç sundular. İşgalden sonra 18 bin kişi göç etti. Kırım Tatar Millî Meclisi’nin<br />

kapısına kilit vuruldu. Rusya, Kırım Tatarlarını hiç şaşırtmadı.<br />

Hikmet BABAOĞLU, konunun daha iyi anlaşılması için Kafkasya’da Ermenistan adlı yapay bir devletin<br />

kurulmasından başlayacağım diyerek Türkmençay Antlaşması’na (21 Şubat 1828, Rusya-İran<br />

arasında, çn.) vurgu yaptı. Antlaşma ile Rusya, Osmanlı Devletiyle arasında tampon bir bölge kurmak<br />

istediği için Ermenistan yapay olarak kuruldu. Rusya’nın baskısı ile Azerbaycan Parlamentosunda<br />

29 Mayıs 1918’de 9.000 km2’lik toprağın Ermenilere verilmesi kararı alındı, kira antlaşması<br />

2018’de bitiyor. Bu metne göre Ermeniler başka toprak istemeyeceklerini yazıyor ama taleplerini, bu<br />

sözlerini tutmadılar. Ermeniler arkalarına Rusya’nın gücünü, Batı’nın parasal ve medya desteğini aldı.<br />

Dünya kamuoyunu aydınlatmak için harekete geçtik ama önümüze Batı’nın medya manipülasyonu<br />

engel olarak çıktı. Hristiyan Ermenistan ile Müslüman Azerbaycan arasındaki sorun diye Batı’ya,<br />

Karabağ’ın işgal konusu sunuldu. Dünyaya bizi anlatmaya çalışıyoruz ama Hristiyan kulübü olan Batı<br />

anlamak istediği kadarını anlıyor. Emperyalizm tüm ulus devletlerin ve Azerbaycan’ın düşmanıdır.<br />

Trans Birliği Medya adlı yeni bir diplomasiyi 2012 yılında geliştirdik. BBC, Reuters gibi medya kuruluşlarıyla<br />

birebir ilişkilere geçtik ve objektif yayınlar yapmalarını sağladık. Dağlık Karabağ’ı devlet gibi,<br />

bakanını da bakan gibi sunuyorlar ve bir şey yapamıyoruz.<br />

Ermeniler 2014 yılında ateşkesi bozdu ama hiçbiri de Ermenistan askerinin Azerbaycan topraklarında<br />

ne işi vardı diye sormadı, yazmadı. Aynı şekilde vurulan Ermeni helikopteri için de ne arıyordu<br />

Azerbaycan topraklarında diye yazmadılar. Bunları kıyaslayınca nasıl bir sona ulaşacağız? Batı<br />

medyası kendi çıkarları doğrultusunda faaliyet gösterecek ve manipülasyon yapacaktır. Uluslararası<br />

medya enformasyonla yöneteceği için ona uygun insan yaratmak hedefindedir. Millî çıkarlarımız doğrultusunda<br />

medya platformu çalışmalarımızı devam ettirmeliyiz.<br />

SORU - CEVAP BÖLÜMÜ<br />

Güngör YAVUZARSLAN<br />

Bartın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (Türkiye)<br />

Teşekkürler Başkanım, bütün katılımcıları selamlıyorum. Özellikle<br />

Kırım ve Azerbaycan konusundaki bilgilendirme için katılımcılara<br />

teşekkür ediyorum. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel<br />

Müdürlüğümüze de derneğimizi ve bizi çağırdıkları için teşekkür<br />

ediyorum. Bir hatırlatma yapacağım. Bunu bir sorumluluk<br />

olarak, Suriye Türkmenlerinin sorunlarının da Türk ve dünya<br />

medyasında daha fazla duyurulması gerektiğini düşünen biriyim. Mesela bugün Suriye’nin bir bölgesi<br />

isim vermeyeyim dünya gündemine gelirken Halep akşam sabah kuşatma altına alındı ve üç<br />

milyondan fazla insanın yaşadığı kırsalıyla beraber yedi milyonun yaşadığı bir bölge tıpkı bizim can<br />

Kerkük’ümüz gibi nasıl gündeme gelmezse gündeme gelmiyor. Anadolu ve Türk medyasının ya da<br />

Türk dünyası medyasının Ortadoğu Türkmenlerine, Ortadoğu’nun diğer masum halklarına karşı büyük<br />

sorumluluğu vardır. Bulunduğum derneğin başkanı olarak bu sorumluluğu üzerimde hissettiğim<br />

için evet Ortadoğu’da Türkmenler var, Ortadoğu sadece Kobani’den ibaret değil. Bu hatırlatmayı<br />

yapmak için söz aldım. Bir de Çin çok güçlü bir devlet ama orada bir Doğu Türkistan ve akrabalarımız<br />

var. Katıldığım toplantılarda ne hikmetse Doğu Türkistan gündeme gelmez. Ben de böyle mikrofonu<br />

alırım gariban ve masum bir gazeteci olarak Urumçi’yi, Kaşgar’ı hatırlatırım. Çin dünyanın en güçlü<br />

devleti olabilir ama masuma yapılan haksızlığı kabul edersek o haksızlığı yapandan daha büyük de<br />

vebal altında oluruz. Bu hatırlatmayı yapmak için söz aldım. Çok teşekkür ederim.


32 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM<br />

Doç. Dr. Elif Asude TUNCA<br />

Girne Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi<br />

Dekanı (KKTC)<br />

Kırgızistan’da, 2005-2009 yılları arasında Kırgızistan-Türkiye<br />

Manas Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde çalıştım. O dönemlerde<br />

de ve hatta o dönemlerden öncesinden başlamak üzere<br />

Türk dilini konuşan topluluklar, Türk Cumhuriyetleri arasında<br />

medya anlamında iş birliğini sağlamak üzere bir medya bilgi<br />

bankası oluşturulması, dolayısıyla haber ve bilgi akışının böyle bir bilgi bankası üzerinden yapılması<br />

gündemdeydi. Sonrasında bununla ilgili bir gelişim kaydedildiyse de ben en azından bundan habersizim.<br />

Şu anda bütün konuklar ama özellikle Hikmet BABAOĞLU ile Başaran DÜZGÜN’e sormak<br />

istiyorum. Sizler birbirinizin ya da Azerbaycan ile ilgili bilgi, örneğin KKTC’den Havadis Gazetesi<br />

Genel Yayın Yönetmeni olarak veya BABAOĞLU siz Kuzey Kıbrıs’la ilgili olarak habere ne şekilde<br />

ulaşıyorsunuz? Nasıl bir iş birliği var acaba sizler arasında? Teşekkür ederim.<br />

BABAOĞLU<br />

Teşekkür ederim hanımefendi. Aslında, maalesef başka bir haberleşme ilişkimiz yok. Ama diğer<br />

basın örgütlenmeleri aracılığıyla iletişim sağlıyoruz. Onun dışında, Kıbrıs’la ilgili haberlere Kıbrıs’ın<br />

Azerbaycan Temsilcisi Sadettin TOPUKÇU aracılığıyla ulaşıyoruz. Birkaç gün önce Kıbrıs Gaziler ve<br />

Şehitler Birliği’nden bir heyet Azerbaycan’a gelmişti, 29 Ekim civarlarındaydı. Gazetemizde misafir<br />

ettik, onlarla ilgili haberler yayımladık, Kıbrıs gerçeklerini bir kez daha gazetemizde yazdık. Ayrıca,<br />

Başkan ile de Kıbrıs’ta olup bitenler, Kıbrıs’ın 31 sene öncesi ve bugünüyle ilgili röportaj yaptık. Yani,<br />

genel olarak bizim Kıbrıs’la elde ettiğimiz haberler Kıbrıs’ın Azerbaycan Temsilcisi aracılığıyla oluyor.<br />

DÜZGÜN<br />

Evet, bir tek şey söyleyebilirim Anadolu Ajansı (AA) sağ olsun, Türk dünyasını AA üzerinden takip<br />

ediyoruz. Ajans son dönemde oldukça büyük atılım yaptı hem bütçe hem de kadro genişliği anlamında.<br />

Dolayısıyla Türkçe konuşan veya Türk dünyasından sayılan ülkelerdeki gelişmeleri AA üzerinden<br />

takip ediyoruz. Tabii İngilizce konuşanların kurduğu Reuters, BBC veya CNN hakkında Hocamın<br />

söylediklerine katılmıyorum, bence Soğuk Savaş döneminin tezleri bunlar. Şimdi elbet herkes kendi<br />

bilgi bankasını kuruyor ve bankadan faydalanıyor. AA 2003-2004 yılına kadar bir ideolojinin borazanlığını<br />

yaptı. Dolayısıyla bizde itibar etmediğimiz bir pozisyonda durduk. Haber ağı gelişti ve dünyanın<br />

her yerindeki gerek Müslüman gerek Türk haberin olduğu yerlere ulaştı. Şimdi AA’ya aboneyiz Türk<br />

dünyasını da öyle izliyoruz. Teşekkür ederim.<br />

Gökçen OĞAN<br />

TRT Avaz (Türkiye)<br />

İsmet YÜKSEL’e sormak istiyorum. Sadece Rus ve Batı medyasında<br />

değil, Türk medyasında hatta genel olarak Türk dünyası<br />

medyasında son dönemde Rusya’nın Kırım’ı işgal ve sonrasında<br />

ilhakını normal görmeye eğilimli bir yaklaşım hakim olmaya<br />

başladı diyebiliriz. Siz bu süreci tersine çevirmek için nasıl bir<br />

yöntem öneriyorsunuz? Daha da önemlisi Türk Dili Konuşan Ülkeler<br />

ve Topluluklar Medya Forumu katılımcılarına bu anlamda nasıl bir rol ve görev biçiyorsunuz?<br />

Teşekkür ederim.<br />

YÜKSEL<br />

Elbette ki Türk dünyasının lokomotifi Türkiye yani bu kesin ve bunu kabul etmemiz lâzım. Azerbaycan<br />

da Türkiye ile eşit seviyeye yavaş yavaş geliyor bunu umutla görüyoruz. Türkiye basınında bunu<br />

bir konuşmamızda izah ettim özellikle TRT Avaz’a çok teşekkür ederiz. Kırım’daki olayları başından


İKİNCİ GÜN<br />

I. OTURUM<br />

/<br />

33<br />

sonuna kadar, hatta şu an da devamlı takip etmekte ve vermektedir. Yalnız diğer ulusal kanallar,<br />

ulusal televizyonlar Kırım’daki olayları normalmiş gibi görüyorlar. Bunun çözümü nedir? Bence daha<br />

fazla kamuoyu baskısı, insanları biraz daha bilinçlendirmek gerekiyor. Sivil toplum kuruluşlarına daha<br />

fazla görev düşüyor, insanların duyarlı olmaları, medyayı, basını biraz daha yönlendirmeleri gerekiyor.<br />

Çünkü halk buna ilgisizse medya da ilgisiz kalıyor. Halkı biraz daha bilinçlendirmek gerekiyor.<br />

Türkiye’de, Kırım Tatar kökenli nüfusun 5 milyon civarında olduğu tahmininde bulunuyoruz. Ama<br />

maalesef onlar ne kadar duyarlı? Türkiye’deki insanların çoğu Kırım’ın haritadaki yerini dahi gösteremeyecektir.<br />

Konuştuğumuz zaman, Kırım’ı, Orta Asya’da ya da Çin sınırına yakın bir yerlerde tahmin<br />

ediyorlar. Yani medyayı oluşturan da zaten insanlardır, kamuoyudur.<br />

Buradaki Forum katılımcılarına düşen görev herkesin kendi medyasında Kırım’ı biraz daha ön plana,<br />

gündeme çıkartması olacaktır. Tabii ki ateş düştüğü yeri yakar. Elbetti ki Azerbaycan’daki, Karabağ’daki<br />

soruna biz ne kadar üzülüyoruz? Onlar kadar belki takip edemeyiz. Belki hepimizin kabahati<br />

olabilir ama Türk dünyası medyasının gelişebilmesi için ortak bir yapı oluşturulması gerekiyor. Tüm<br />

haberlerin buluşabileceği bir havuz olması ve tüm medya bundan faydalanması gerekiyor. Bu artık<br />

Rusça, Türkçe, İngilizce mi olur önemli olan haber alma özgürlüğü. Nasıl haber alacaksak o şekilde<br />

bir havuz oluşturulmalı.<br />

Elcin MİRZABAYLI<br />

Halk Cephesi Gazetesi (Azerbaycan)<br />

Teşekkür ederim. İsmet Yüksel Bey’in konusuyla ilgili bir şeyler<br />

söyleyeceğim. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne garantör olan<br />

devlet yalnızca Rusya değil, öyle olduğunu söylediniz, İngiltere<br />

ve Amerika Birleşik Devletleri de var. Ve Kırım’ın işgali konusunda<br />

eğer Rusya işgalciyse Büyük Britanya yani İngiltere ve<br />

Amerika da korkak ve sonuna kadar Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü<br />

koruyamayacak devletlerdir. Bir konuyu doğru değerlendirmek önemlidir. Bugün ortaya çıkan<br />

durum, problemin kökünde daha önce yaşanan olaylar vardır. Karabağ’ın işgaline dayanır. Kırım’ın<br />

işgali Karabağ’ın işgalinden başlıyor. Kırım’ın işgali, ABD’nin BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan<br />

Irak’a müdahalesiyle başlar. Sorunun kökeninde bunlar vardır. Bugünün dünyasında, adaletten, hukuktan<br />

çok zor kullanma hâkimdir. Azerbaycan, Kırım’ın işgal edildiğini resmen kabul etmiştir. Hepimiz<br />

Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tanıyoruz. Ama Batı’nın, AB’nin yaklaşımı nasıl? Kırım’ın işgali<br />

üzerine Rusya’ya ekonomik ve diplomatik baskı uygulanmaktadır. Azerbaycan toprakları yirmi yılı<br />

aşkın işgal altındadır. Bugüne kadar BM’nin kararlarına karşın Ermenistan’a hiçbir baskı uygulanmadı,<br />

hiçbir konuda. Kırım’da görülenler, Ukrayna’da yaşananlar bugüne kadar izlenen siyasetin bir<br />

sonucudur, sebebi değil. Neden, hukukun ayaklar altına alınmasıdır. Teşekkürler.<br />

Yrd. Doç. Dr. Ersan SARIKAHYA<br />

Trakya Üniversitesi (Türkiye)<br />

İlk olarak söz verdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Dördüncüsü<br />

düzenlenen medya Forumunda bizim de topluluk olarak<br />

bayrağımız, devletimiz olmadığı için söz hakkı almak istedim.<br />

Bugün Kerküklü biri olarak buradan seslenmek istiyorum, Irak’ta<br />

üç milyonu aşkın Türkmen yaşıyor. Bugüne kadar hep lanse<br />

edildiği gibi öğleden sonraki oturumda da Şii-Sünni mezhepsel<br />

çatışması içinde Irak medyası örneği konuşulacak. Şunu vurgulamak istiyorum; buraya gelmeden<br />

önce cep telefonuma iki fotoğraf geldi, herkesle paylaşmak isterim. Telafer’deki Türkmen kızlarımızın<br />

pikap arkasına bindirilerek 200 dolardan satışa çıkarıldığını paylaşmak istiyorum, duygulanarak<br />

anlatıyorum. Bu sorun sadece anavatan veya yavru vatan Kıbrıs’ın sorunu değildir. Ben Şedid, IŞİD<br />

demiyorum, Şediddir çünkü. Mensubu değilim ancak onların da inançlı olduğuna inanmıyorum. Kim<br />

“la ilahe illallah” kelimesini zikrediyorsa mezhebi ne olursa olsun Müslüman’dır. Bunun kellesini ya<br />

da namusunu satmaya kimsenin hakkı yoktur. Bugün sadece Türk medyasını suçlamıyorum, burada<br />

bulunan arkadaşlarımın birçoğu ile dördüncü kez bir araya geliyoruz. Her geldiğimde de kendi


34 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM<br />

toplumum, kendi toplumum demek doğru değil bizim toplumumuzun bir parçası olan Türkmenlerle<br />

ilgili bir sıkıntı anlatıyorum. Geçen sefer de ayrı bir sıkıntı anlatmıştım, bu sefer ki çok ağır. Benim<br />

namusum sizin namusunuzdur. Sizin namusunuz benim namusumdur. Bugün Telafer’de, Tuzhurmatu<br />

ya da Karatepe’de yaşanan olaylar, 60 günü aşkın bir süre kuşatmada kaldı, Türk dünyasından,<br />

Azerbaycan hariç beni ya da bizimkileri arayan olmadı. Bilhassa Azeri dostlarıma önünüzde teşekkür<br />

etmek isterim, her gün aradılar.<br />

Dün değil evvelsi gün 20 tane gencimizi infaz ettiler Karatepe bölgesinde. Başta Zakir hocamla<br />

şunu paylaşmak istiyorum. Bilhassa hocam da, çünkü iletişim alanında bu konuda hem akademik<br />

çalışmaları var hem de sorumlu olan kişilerdir. Kerküklüyüm dediğimde Türkiye’de bana Kelkitli misin<br />

diyorlar, bunu gençler söylüyor. Gençleri kim yönlendirir, iletişimciler yönlendirir. Benim temennim şudur;<br />

Türkmenlerin yüzde 90’ını abartısız söylüyorum okudu. O yüzden silah kaldıramadık, taşıyamadık.<br />

Anamız yemedi, içmedi okula gönderdi. Hiç okumayan varsa aramızda üniversite mezunudur.<br />

Onlardan birini akademisyenlerini çağırarak iletişim fakültelerinde bilhassa keza Kıbrıs’ta, KKTC’de<br />

hem Türk dünyasına hem de Türkiye’de diğer ülkelere yön verecek insanlar her zaman iletişimci olmuştur.<br />

Bu konuda eksik kalmışız. Buradan sizden bir istirhamım var, kurucu olduğum televizyonlardan<br />

Türkmeneli’de şunu yapabildik en azından kendi derdimizi ekarte ederek Suriye Türkmenleriyle<br />

ilgili haftalık bir tane program yapıyoruz. Bu bir vefa borcu olarak bunu görüyoruz ve bunu yaptık.<br />

Bunu kimse zorladı mı bize? Sadece biz aynı soyun vatandaşıyız. Kerkük’ten gelen bir hemşerim<br />

daha var, Qays JUMAH, Sınır Tanımayan Yazarlar Örgütü Başkanı. Azerbaycanlı kardeşlerimiz yan<br />

yana geldi bana diyor ki bunlar benim gibi konuşuyor. Elbette benim gibi konuşur, ama birbirimizi<br />

iyi tanımıyoruz. Yani hep Türkiye medyasını suçlayarak bir yere varmıyoruz, varamayız. Biz ilk başta<br />

kendi aramızdaki sorunları çözebilirsek en azından haftada bir Kerkük ile ilgili haber yayımlanırsa<br />

sizden başka bir şey istemiyorum.


İKİNCİ GÜN<br />

I. OTURUM<br />

/<br />

35


36 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />

II. OTURUM<br />

TÜRK DİLİ KONUŞAN<br />

ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN<br />

GÜNCEL SORUNLARININ<br />

ÇÖZÜMÜNDE <strong>MEDYA</strong>NIN<br />

KATKISI


İKİNCİ GÜN<br />

II. OTURUM<br />

/<br />

37<br />

II. OTURUM<br />

Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların<br />

Güncel Sorunlarının Çözümünde Medyanın Katkısı<br />

Moderatör<br />

: Aflatun AMASHOV<br />

Matbuat Şurası Başkanı-Azerbaycan<br />

Konuşmacılar : Akay CEMAL<br />

Kıbrıs Gazetesi-KKTC<br />

Aynura TEMİRBEKOVA<br />

Kültür, Turizm ve Enformasyon Bakan Yardımcısı-Kırgızistan<br />

Ersan SARIKAHYA<br />

Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi-Türkiye<br />

Aidos KYDYRMA<br />

Kazcontent-Kazakistan


38 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />

Aflatun AMASHOV<br />

Moderatör<br />

Sayın katılımcılar, hepinizi selamlıyoruz. Bugün dördüncü Türk<br />

Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’na iştirak<br />

ediyoruz. Platformumuz beş yıldır faaliyetlerini sürdürmektedir,<br />

kurumsallaşmış durumdayız. Bu hayata geçirdiğimiz en önemli<br />

projedir. Elbette bu sonucun elde edilmesi nedeniyle Başbakan<br />

Yardımcısı Sayın Bülent ARINÇ’a minnettarız, Genel Müdür Murat<br />

KARAKAYA’ya, aynı zamanda Prof. Dr. Ata ATUN’a. Hepsine teşekkür ediyoruz.<br />

Aziz dostlar, iyi fikrin müellifleri çok olduğu gibi ona katılarak iş birliği yapanlar da çoktur. Sayın ATUN<br />

ve diğer arkadaşlar da burada ifade etti. Türk dilli halkları birleştirmek için platformun kurulması önemliydi.<br />

Sovyet dönemi artık geride kaldı. Türk devletleri özgürlüklerine kavuşarak egemenliklerini ilan<br />

etti. Rusya’nın terkibinde olan Türk halkları kendilerini tanımaya başladı. Bu dönemde böyle bir birliği<br />

oluşturmak çok isabetli oldu. Birliğe olan taleplerden doğmuştur. Çok iyi hatırlıyorum, Türkiye’nin<br />

Bakü Büyükelçiliği Basın Müşaviri Sayın Bülent UĞUR’la bu konuları 2006 yılında konuştuk. Türk ve<br />

Azeri gazetecilerin katılımıyla 2007 yılında ilk kez medya konferansı düzenledik. Aynı organizasyonu<br />

2008’de de yaptık. Buluşmalarımızda Türk halklarını kapsayacak birliğe olan ihtiyaç dile getirilmişti.<br />

Bunu başardık. Artık güçlendirilmesi konusunda var gücümüzle çalışmalı, yeni projeler üretmeliyiz.<br />

Bazı konularda yapacağım değerlendirmelere dostlarım alınmasın, doğrusunu isterseniz Türk dili<br />

konuşan gazetecileri bir araya getirmeye çalışan çok sayıda kurum var. Bunlar gazetecileri veya<br />

kuruluşları birleştirmeye uğraşmaktadır. Ancak bunlar arasında en güçlüsünün kurduğumuz Platform<br />

olduğunu düşünüyorum. Buna hep birlikte sahip çıkmalı, güçlendirmeli, imkânlarını geliştirmeliyiz.<br />

Uluslar arası Sorunların Çözümüne Medyanın Katkısı:<br />

Barış Gazeteciliği<br />

Akay CEMAL<br />

Değerli meslektaşlar ve konuklar. KKTC’nin 31. kuruluş yıl dönümünde<br />

böyle bir etkinliğin yer alması gerçekten hem Türk devletleri<br />

ve toplulukları arasındaki dayanışmanın, hem de bundan<br />

sonra gerçekleştirilecek olan birtakım projelerin, buna ilişkin fikir<br />

ve düşüncelerin ortaya atılması son derece önem ve anlam taşımaktadır. Barış gazeteciliği konusunda<br />

sondan başlamak isterim ama uzun uzadıya değinmek de gerekmiyor. Şimdi birbirimize olan ihtiyacımız,<br />

dayanışmamız her zamankinden önemlidir. Bu tür forumlar mutlak surette ses getirdiği gibi, bazı<br />

ülkelerin de yakından takibi elbette engellenemez. Tüm bunları dikkate aldığımızda bizler yolumuza<br />

devam etmek, tüm engelleri aşarak birlik ve beraberlik halinde dayanışmamızı pekiştirmek durumundayız.<br />

O bakımdan, şimdi örnek verecek olursak; Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ sorunu acaba Türk<br />

devletlerinin yayın organlarında yüzde kaç oranında yer almaktadır? Urumçi’de Türklere yönelik saldırılarda<br />

ölenlerin sayısı 99 ise bu medyaya yansımaz kesinlikle. Oradaki rejim bunu engeller ama dokuz<br />

Çinli madenci kazada ölmüşse haber olur. Yani böylesi haksızlıklarla karşı karşıya bulunmaktayız.<br />

Kırım Türklerinin sorunları aynı şekilde, karşı karşıya bulunduğu durum medyaya ne şekilde yansır ya<br />

da yansır mı? Bu bakımdan diyorum ki gerçekten Türk dünyası devlet ve topluluklarının düzenlediği<br />

bu forum birtakım mesajlar verecektir. Biz kendi soydaşlarımızın sorunlarını daha fazla kamuoyuna<br />

aktarmanın yollarını, çarelerini bulmak zorundayız. Şimdi uluslararası medya patronlarının belirli ülkelerde<br />

verdikleri haberler bellidir. Kendi çıkarlarına göre haber yapılmakta ve servis edilmektedir.<br />

Kamuoyu bu şekilde ona göre yönlendirilmektedir. Bunu Irak’ ta, Suriye’ de, birçok yerde gördük<br />

ve görüyoruz. Onun için bunların önüne geçebilmek ve daha realist ve gerçekten Türk cumhuriyetlerinde<br />

ve topluluklarında olup biteni dünyaya yansıtabilmek için neler yapılmalıdır bunun üzerinde<br />

durmak gerekir. Mesela geçen gün, dün sanıyorum G-20 zirvesine katılan Türkiye Başbakanı Ahmet<br />

DAVUTOĞLU, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı OBAMA ile yaptığı görüşmede; Myanmar’daki<br />

Müslümanların durumunu gündeme getirmişti. Son derece önemli çünkü orada Müslüman ırka karşı<br />

bir katliam yapılmaktadır. Maalesef dünyada ses getirmemektedir. Sayın Başbakan, OBAMA’ya bu


İKİNCİ GÜN<br />

II. OTURUM<br />

/<br />

39<br />

ülkeyi ziyaret ettiğini belirterek oradaki Müslümanların durumuna değindiği için olay dünya kamuoyuna<br />

yansıtılmıştır. Bundan dolayı teşekkür etti ve böyle bir süper gücün oradaki sorunlarla daha<br />

yakından ilgilenmesi gerektiği mesajını verdi.<br />

Keşke karşı karşıya bulunduğumuz tüm sorunlar büyük devletlerin yetkilileri tarafından zaman zaman<br />

dile getirilmiş olabilse. Kıbrıs’ta maalesef yıllar boyu bunları yaşadık, gördük. Bosna’da aynı şekilde<br />

devamlı surette Türkiye’nin tetiklemesi sonucu bir müdahale olabildi ve o katliamlar bir yerde durdu<br />

ama kolay değildi tabii ki. Arakan’da olup bitenlerin en azından bundan böyle gerçekçi bir şekilde<br />

medyada yansıtılmasının önemi OBAMA’nın bu ziyaretinden sonra çok daha fazla anlaşılacaktır.<br />

Ama genele bakılacak olursa, tecrübelerimizden kaynaklanan bir zihniyetle yıllar boyu Kıbrıs’ta Türk<br />

varlığını ayakta tutabilecek basın organlarının adını “mücadele basını” olarak koyduk. Çünkü İngiliz<br />

sömürgesinden sonra “Böl ve Yönet Politikası” ile ortak Cumhuriyet kuruldu. Türklerle Rumların ortaklığından<br />

ortak bir cumhuriyet çıktı ama hedef bambaşka, amaç bambaşka. Buranın Helen adası<br />

olduğunu dünyaya kanıtlamak ve Yunanistan ile birleşmek, yani onların deyimiyle “ENOSİS”i gerçekleştirmek.<br />

Bugüne kadar sorunun çözülmemesinin başta gelen nedeni işte bu zihniyetin maalesef<br />

hâlâ devam etmesidir. Ve Ada’nın bu hâle gelmesinde tabii ki bu politika çok büyük rol oynamıştır.<br />

Ortak Cumhuriyet iki buçuk yıl kadar yaşamış ondan sonra Kıbrıslı Türkler silah zoruyla ortak devletten<br />

atılarak kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalmışlardır.<br />

Peki, 21 Aralık 1963’te silahlarla her taraf saldırılara uğramış ve Kıbrıs’ta kantonlardan oluşan bir<br />

ada görünümü ortaya çıkmıştır, küçük kantonlar. Türkler daha güvenli yerlere göç etmek zorunda<br />

kalmışlardır. Tabii ki o günlerde Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesinde Dr. Fazıl KÜÇÜK ve aynı<br />

zamanda Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf DENKTAŞ’la çok yakın ilişkilerim oldu. Birlikte Dr.<br />

KÜÇÜK ile aynı gazetede, onun sahibi bulunduğu “Halkın Sesi” gazetesinde uzun yıllar çalıştım. Yazı<br />

işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği yaptığım için yakından biliyorum, inanın öğrencilerimiz geceleyin<br />

nöbette, gündüz de okuldaydı. Bugünlere kolay gelmiş değiliz. Sadece belli başlı iki gazete<br />

vardı; “Halkın Sesi” ve “Bozkurt”. Halka, mücahide moral veren, bu davaya, evvela Türkiye’ye sonra<br />

da dış dünyaya yansıtan yazılar yazıyordu. Ve bu halkı, mücahidi dimdik ayakta tutabilmenin başlıca<br />

yolları, yöntemleri de bunlardı. Yıllar boyu bu böyle devam etti, 11 yıl ve tabii ki Türkiye’nin garantörlük<br />

hakkını kullanarak Ada’ya yaptığı müdahale sonucu, aradan kırk yıl geçmiştir, bugünlere ulaşabildik.<br />

Ama Barış Harekâtı dönemi Başbakanı merhum Bülent Ecevit demişti ki: “Siz direnmeseydiniz biz<br />

gelemezdik.” O da doğru, aynı durum Girit’te de yaşanmıştı. Bir gecede Girit’te yaşayan Türk topluluğu<br />

gözden çıkarılmış, etkisiz duruma getirilmiş ve ertesi gün Girit bir Yunan adası hâline gelmişti. Aynı<br />

durum burada gerçekleştirilecekti, bunu birkaç kez denediler ama sanırım Kıbrıs Türk’ünün mayası<br />

sağlamdır. Allah şaşırttı mı diyelim yoksa bizim direncimizden ötürü mü başaramadılar?<br />

Tabii ki kabul etmek gerekir ki Türkiye’nin maddi ve manevi desteği bu konularda bize büyük mesafe<br />

kat ettirdi. Örneğin o zor günlerde Kızılay’ın yardımları bu halkı ayakta tutabildi. Bu günleri unutmuş<br />

değiliz ve gelinen noktada onun için diyorum ki mutlak surette birlik ve beraberliğimizi koruyarak,<br />

dayanışma hâlinde neler başarabileceğimizi dikkate alarak bir yol haritası çizmenin zamanı geldi,<br />

hatta geçmiştir. Burada son derece deneyimli isimler, yetkililer var, herhalde o konular üzerinde de<br />

duracaklardır. Ama dediğim gibi küçülen dünyamızda haber ajanslarının öteden beri oluşturdukları,<br />

tezgâhladıkları haberler maalesef yanlı haberler olmaya, çıkar üzerine kurulmaya devam etmektedir.<br />

Bir bakıyorsunuz, aniden BBC’den veya diğer kaynaklardan bir haber ulaşmış elinize ama böyle<br />

derinliğine incelediğinizde bir koku geliyor. Demek ki emperyalist çıkarlar dikkate alınarak servis edilmiştir<br />

o haber. Bunları çok yaşadık, özellikle Kıbrıs mücadelesi sürerken ilk fırsatta kendi radyomuzu,<br />

televizyon değil daha 1963, kendi radyomuzu kurup da halka sağlıklı bilgi ulaştırmak için arabalardan<br />

aküler sökülerek radyo istasyonu hâline getirildi. Yani o zor günleri anlatmak günler ister, haftalar<br />

ister. Bu bakımdan özgürlüğe kavuşmak, devlet sahibi olmak hiç de kolay değildir.<br />

Bunları aştıktan sonra geldiğimiz noktada barış gazeteciliği için mücadele etmeyecek miyiz? Elbette<br />

edeceğiz. Onu diyorum ama bazı ülkelerde, az önce örnek gösterdim Myanmar’ı, Karabağ olayını,<br />

bunun yanında Türkmenlerin sorunları, Doğu Türkistan’da yaşananlar, Kırım’da olup bitenler, bunlar<br />

hakikaten dünya kamuoyuna günü gününe, bıraktık onu haftada, ayda bir gerçek yanlarıyla yansıtılabiliyor<br />

mu? Hayır. Onun için bizlere burada çok büyük görev düşmektedir. Az önce ifade ettim o<br />

yokluklar içinde Kıbrıs Türk’ü olarak sokaklardan arabalardan aküleri toplayarak, mühendislerimizi<br />

çağırarak bir radyo istasyonu kurduk ve halkımız nihayet dedi ki; “Oh, Rumların propagandasından


40 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />

usandık.” Çünkü tek yanlı ve moral bozucu haberler veriyorlardı. O bakımdan kendi haber ajanslarımıza,<br />

radyo ve televizyonlarımıza sahip olmaktan başka çıkar yol göremiyorum.<br />

Konuşmamı daha fazla uzatmak istemem ama basın özgürlüğü konusunda da söylemek istediklerim<br />

elbette var. Evvela özlem, uzlaşı barış gazeteciliğinin temelini oluşturmaktadır. Mesela geçen gün<br />

Dipkarpaz’da, Kıbrıs’ta ünlü tarihî bir eser var “Apostolos Andreas Manastırı”, Rumların gittiği gibi buraya<br />

Türkler de yabancılar da gider. Tarihî ve kültürel bir mirastır, saygımız var ve bunun yeniden yıllar<br />

sonra elden geçirilmesi, onarılması için Türk ve Rumlar arasında bir komite oluşturuldu. Vakıflar İdaresi<br />

önemli miktarda katkı yaptı; iki buçuk milyon avro mu öyle bir şey katkıda bulundu. Türk ve Rum<br />

gazeteciler davet edildi. Böyle olmasına rağmen tabii ki Başpiskopos “Makarios”, “Hrisostomos”<br />

pardon, uzun süre bu manastırın tamiri cihetine gidilmemesi yönünde ayak diretti. Nedeni, sırf orayı<br />

ziyaret eden yabancılar görsünler ki; işte Kıbrıslı Türkler, Rumlardan kalma tarihî eserlere önem vermezler<br />

ve kendi haline terk ederler, sonunda böyle ortadan kalkar. Ama ısrar ettik, birtakım baskılar<br />

yaratıldı ve Rum Başpiskoposu da evet demek zorunda kaldı. Çünkü bu, ister Türk ister Rum olsun<br />

bu Ada’da bulunan tarihî, kültürel bir mirastır. Bu, dünyada gayet iyi bilinmektedir. Demek istediğim<br />

dinî, tarihî ve kültürel mirasların barış gazeteciliğinde ayrı bir önemi vardır. Bu birtakım anlaşmazlıkları<br />

ortadan kaldırabilmekte araç olarak kullanılabilir.<br />

Barış Harekâtı’ndan sonra, 1974’ten sonra, yine o günlerde gazeteciler cemiyeti başkanıydım. Rum<br />

gazetecilerle, onların cemiyeti ile bir araya geldik ve dedik ki; “Basında kin, intikam, düşmanlık gibi<br />

yayınların ortadan kaldırılması hâlinde iki halk birbirini daha iyi anlayabilecek. Siz devamlı surette<br />

medyada herhangi bir millet, topluluk aleyhine kin tohumları ekerseniz, bunun barışa olan hizmetini<br />

nasıl sorabilirsiniz?” Bir komite oluşturduk aramızda. Türk-Rum Basın Komitesi ve ilgili gazeteleri her<br />

gün takip edecek ve uyarılarda bulunacaklardı. Toplumu Türk düşmanlığı veya bizim gazetelerimizde<br />

Rum düşmanlığı oluşturabilecek yayınlar konusunda ilgilileri uyaracaklardı. Bir hafta on gün yaşayabildi<br />

böyle bir oluşum. Yine bizlere veryansın eleştiri, düşmanlık ve kin tohumlarını yayma, yeşertme<br />

ve ondan sonra Birleşmiş Milletler iki toplum arasında güven yaratıcı önlemleri nasıl başarabiliriz ve<br />

güvenliği iki toplum arasında nasıl arttırabiliriz diye birtakım hayali projeler üzerinde durmaktadır. Evvela<br />

hangi toplum ve medyası öteki toplum üzerine intikam duygularıyla gidiyorsa onların BM Genel<br />

Sekreteri tarafından kamuoyuna açıklanması gerekir. Maalesef bu yönde ölçü farklıdır ve her zaman<br />

haksızlığa uğrayan taraf da bizler olarak sesimizi duyurabilmek için her türlü yönteme başvurmak<br />

zorunda kalıyoruz.<br />

Konuşmamın başında da söylediğim gibi uzun süreli bir mücadele sonucu anavatan Türkiye’nin<br />

destek ve katkılarıyla ve antlaşmalardan kaynaklanan haklarınız sonucu müdahale ederek bugünlere<br />

gelebildik. Ama daha burada tek bir Türk askeri dahi yokken, 1950’li yıllarda dahi İngiliz sömürge<br />

idaresinden çeke çeke büyük bir mücadele sonucu vakıf mallarını aldık. Bugün Lefkoşa’da Atatürk<br />

Meydanı’nda bulunan Evkaf Dairesi’ndeki İngiliz bayrağını indirerek yerine Türk bayrağı çektik. Sene<br />

1956 yani ilk mevzii elde etmiş olduk. O bakımdan bunlardan ders alınması gerektiğini vurgular, beni<br />

sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.<br />

Sürdürülebilir Barışın Sağlanmasında<br />

Medya Etiğinin Önemi…<br />

Aynura TEMİRBEKOVA<br />

İyi günler değerli meslektaşlarım. İzninizle, Kırgız heyeti ve Kültür<br />

Bakanlığı adına, bu harika Forumun organizatörlerine teşekkür<br />

etmek istiyorum. Eflatun Bey haklı, çünkü birliğimizin sunmuş<br />

olduğu imkânlardan tam olarak faydalanabilmemiz için Medya<br />

Platformumuza yeni bir ivmenin kazandırılması gerekiyor. Bu vesileyle, bir kez daha çalışmalarımızı<br />

kolaylaştıran ve yardımcı olan herkese, buradaki ekibe teşekkür etmek istiyorum. Ve tabii ki, bizim<br />

dün tanık olduğumuz, bağımsızlıklarının 31. yıl dönümü kutlayan KKTC’yi tebrik etmek istiyorum. Bu<br />

kutlama da bugüne renk kattı. Türkçe konuşan halkların ruhunu hissedebildik. Bizim etkinliklerimiz<br />

de aynı şekilde gerçekleşmekte olup, bu tür etkinlikler, böyle birlik çağrıları yapan şiirler eşliğinde<br />

geçmektedir.


İKİNCİ GÜN<br />

II. OTURUM<br />

/<br />

41<br />

İzinizle konuşmama başlamak istiyorum. Etnik, mezhepsel ve toplumsal çatışmaların olduğu bir ortamda<br />

zor zamanlar geçiriyoruz. Maalesef şu anda Formumuzun gerçekleştiği bu güzel Ada da<br />

geçmişte zor zamanlara tanıklık etmişti. Son yıllarda benim ana vatanım Kırgızistan’da zor zamanlar<br />

yaşadı.<br />

Tarih, bize ülkelerin barış ortamlarını muhafaza etmeleri için refahın temel şart olduğunu öğretti. Her<br />

zaman olduğu gibi bugün de aynı şeyler geçerli. Ne değişti? Modern çağ, insanlığa önceki çağda<br />

yaşayan kişilerin bilmediği yeni iletişim teknolojileri sunmuştur. Kitle iletişim araçları ülkeleri istikrarsızlaştırmada<br />

güçlü bir silah olabilir. Bununla beraber istikrarsızlaştırmanın gerek iç gerekse dış güçler<br />

tarafından tetiklenmesi, hem toplumda istikrarın sağlanması için önemli bir araç olmasını, hem de<br />

birikmiş çelişkilerin barışçıl ve anayasal bir yoldan çözülmesini sağlar.<br />

Son on yılda medya ve gazetecilerin rolü artmaya devam ediyor. Onlar kamuoyunu etkileme vazifesi<br />

taşıdıkları için söz ve durumlara ilişkin yorumları bakımından özellikle sorumlu olmalıdırlar.<br />

Kırgızistan, açık ya da kapalı hiçbir şekilde sansürün uygulanmamasından dolayı haklı olarak gurur<br />

duymaktadır. Medya mevzuatımız oldukça liberal. Örneğin, Anayasa’da iftiraya ilişkin cezai sorumluluğun<br />

bulunmadığı yazıyor. Yetkililer, bu hukuk kuralının uygulanmaya konulmasının nedenini, siyasi<br />

yönetimin baskıları sonucu gazetecileri zor durumda bırakacak cezai kovuşturma olasılığının ortadan<br />

kaldırması amacıyla alındığını açıklıyor. Tabii ki, Kırgızistan Cumhuriyeti’nde de toplumsal çıkarları<br />

korumak için belirli sınırlamalar getirilmiştir. Etnik çatışmalara, terör eylemlerine ve anayasal düzeni<br />

zorla devirmeye yönelik çağrılar, ceza kovuşturmasını öngörmüştür.<br />

Bununla birlikte, baskıcı önlemler istenen sonuçları getirmemiştir. Bu tür yayınları takip etmek oldukça<br />

güç, Kırgızistan’da 1500 kayıtlı medya kuruluşu bulunmaktadır. Bazıları okurlarının artması<br />

amacıyla ayrıca reklam gelirleri sonucunda zaman zaman asparagas haber yayımlanmaktadır. Bu tür<br />

bilgiler; siyasi, sosyal ve etnik açıdan devlet istikrarına ciddi zarar verebilmektedir.<br />

Bugün için en önemli ve bizi tedirgin eden konular; sınırlarımızda meydana gelen çatışmalardır. Maalesef,<br />

komşu ülkelerimiz ile 700 km’den daha uzun sınırımız mevcut. Ne yazık ki, şimdiye kadar<br />

sınırlar tam olarak belirlenmemiş, bazı yerlerde mahalle ya da apartman bahçesinden geçmektedir.<br />

Komşu ülke insanları arasında sınır çatışmaları meydana gelmekte ve bazı durumlarda iki taraf da<br />

kısmen haklı olabilmektedir.<br />

Şu anda bakanlığımız kitle iletişim araçlarını kullanarak bu sürecin doğru şekilde yönlendirilmesine<br />

katkıda bulunmak için çalışma başlatmıştır. Özellikle, Tacikistan ve Kırgızistan Kültür ve Enformasyon<br />

Bakanlıkları arasında medya mensuplarının katılacağı bir forum düzenlenmesi için isteğimizi bildirdik.<br />

Çatışmalar ve sınırlarla ilgili tartışmaların en çok meydana geldiği köylerde, Kırgız ve Tacik gazeteci<br />

grupları arasında temas kurmayı düşündük. Bununla beraber gazeteciler, yerli halk, sınır hizmetleri ve<br />

yerel yönetimlerin gazetecilerinin çalışmalarını nasıl değerlendirdikleri araştırmasını planladık. Bizim<br />

taraf konuyla ilgili hazırlıklarını yaptı, uluslararası örgütlerle temas kurduk ve Tacikistan yetkililerinden<br />

resmî cevap bekliyoruz.<br />

Medyaya mesleki etik şartlarına uyma çağrısı yapıyoruz. Fakat devlet medyaya zorla bir şey yaptıramaz<br />

ve yasalara göre yayın politikalarına müdahale edemez. Bunu doğru buluyorum. Bu durumda,<br />

medyanın bu sorunlarını sadece kurumsal yolla çözmesi gerekmektedir. Kırgızistan’da gazeteciler<br />

için etik kurallar imzalandı, ne yazık ki bugün tam olarak hayata geçirilmemiştir.<br />

Sonuç olarak, biz gazetecilerin kendi kurallarını geliştirmeye hazır oldukları bir ortama ulaşmış bulunuyoruz.<br />

Çünkü gazeteciliğin ifade özgürlüğü sorumluluğunu almaması, bugün gazeteciliğin kendi<br />

kendini yitirdiği anlamına gelmiştir. Bakanlığımız devlet adına yetkilendirilmiş olup, enformasyon<br />

sektöründe bazı yeni kuralların herkes tarafından geliştirebileceği çalışma ortamlarının oluşturulması<br />

görevini üstlenmesi gerekmektedir. Bir kez daha söylemek istiyorum; bizler gazetecilik etiğine ilişkin<br />

konularda baskıcı tedbirler değil, diyaloğun sürdürülmesi görevini hedefledik.<br />

Kırgızistan’da artık gazetecilik alanında çatışma ve anlaşmazlık gibi durumların çözümü ile ilgilenen<br />

bir kamu kültürü var. Yakın gelecekteki amacımız çözüm bulunamayan sorunların yeniden gözden<br />

geçirilmesi, neler yapılabileceği konusunda aktif rol üstlenmektir. Çabamız sadece sorun ve çatışma


42 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />

üzerine değil, güzel olaylar hakkında da haber vermek üzerine yoğunlaşmak. Bir önceki konuşmacı<br />

ile bu noktada aynı görüşte olduğumuzu söylemek istiyorum.<br />

Kırgızistan’da düzenlenen “Dünya Göçebe Oyunları”nın Türk halklarının uluslararası düzeyde gerçekleştirdiği<br />

bir organizasyon olduğuna inanıyorum. “Göçebe Olimpiyatları” gibi düşünebilirsiniz.<br />

Belki de burada bulunan ülkelerin hepsi bu organizasyona katılamadı. Tüm meslektaşlarımızı ve<br />

medya temsilcilerini “Dünya Göçebe Oyunları’nda” ağırlayamadığımız için çok üzgünüm. Böylesi güzel<br />

olayların geniş şekilde anlatılması için karşılıklı anlayış geliştirmeliyiz. Ortak köklerimizi aramamız<br />

ve ortak vizyonumuzu geliştirmemizin şart olduğunu düşünüyorum.<br />

Ayrıca, gazetecilerin etik ilkelerinin ciddi şekilde sınanacağı parlamento seçimlerinin gelecek yıl yapılması<br />

nedeniyle gündeme sık sık gelmektedir. Çünkü siyasi mücadelenin şiddetlenmesi kaçınılmazdır.<br />

Yayın organlarının okuyucularını objektif bir şekilde bilgilendirmesini, herhangi bir siyasi partinin<br />

çıkarından daha üstün görme anlayışını kazandırması çok önemlidir.<br />

Değerli meslektaşlarım, kabul edilmiş uluslararası gazetecilik kurallarının tümünü burada belirtmeyi<br />

bir kenara bırakarak şunları vurgulamak istiyorum. Bana göre her yayın gerçekleri aramak üzerine<br />

kurulmalıdır şüphesiz. Yazarın görüşü kendi isteklerine veya tercihlerine değil, gerçeklere dayanmalıdır.<br />

Kırgızistan, çatışmaların ne olduğunu çok iyi biliyor. 2010 yılının Haziran ayında çok kan döküldü.<br />

İki halkın çatıştığı yerde gerçekleri aramak mümkün olmuyor. Bu nedenle; bizler, medyanın negatif<br />

rol oynayabileceğinin farkındayız. Bu nedenle, Kırgızistan’da sürdürülebilir barışın korunmasında gazetecilik<br />

etiği önemli rol oynuyor. Bunlar boş laflar değildir, bu istikrara ya da çok büyük sorunların<br />

ortaya çıkmasına neden olan sorumluluklar anlamına geliyor.<br />

Ülkelerimize ve tüm halklarımıza barış ve refah diliyorum. Çünkü iki defa sarsıntı geçirdik ve inanın<br />

bunlar iyi şeylere vesile olmuyor. Ülkeyi geriye götürüyor. Bu nedenle, burada ele alınan bütün sorunlara<br />

çözüm bulunmalıdır. Çabalarından dolayı medya forum düzenleyicilerine teşekkür ediyorum.<br />

Hepinize çok teşekkür ederim.<br />

Etnik ve Mezhepsel Çatışmaların Çözümünde<br />

Medyaya Düşen Sorumluluk: Irak Örneği…<br />

Ersan SARIKAHYA<br />

İzin verirseniz kürsüden sunum yapmak istiyorum. Şunu fark ettim,<br />

ne yazık ki Şii ve Sünni kavramlarını birçok kişi iyi bilmiyor.<br />

Açıkçası bilgi kirliliği ya da eksikliği var. Irak’taki Sünni ve Şii<br />

örneğinden hareketle genel anlamda bir tanım yapmak istiyorum.<br />

Şiiler kimdir? Sünniler kimdir? Din tarihçisi olarak algılanmasın yorumum, tarihçiler beni mazur<br />

görsün. Ancak bir derleme sonunda bilgi vermeye çalışıyorum.<br />

Sünniler, malûmunuz dört mezhep, Abbasi döneminde gündeme gelen, kendilerini Şii gruptan ayırabilmek<br />

için ortaya çıkan ve ilerleyen dönemde dört mezhebe ayrılan bir gruptur, İslami taifedir.<br />

Şiiler ise (Şiianın anlamı cemaattir, Ali’nin cemaati demektir) Hz. Ali’nin ilk halife olması gerektiği teorisini<br />

savunan cemaattir. Peygamberimizin ve Hz. Ali’den sonraki 12 İmama inanan görüşe sahiptir,<br />

onların masum olduklarını savunan cemaattir. Ancak burada şunu beyan etmek isterim, Türkiye’de<br />

Şii ve Caferi arasında bir kavram kargaşası var. Sanki Caferiler ayrı bir grupmuş gibi veya ayrı bir kitleymiş<br />

gibi lanse ediliyor. Öyle bir şey yok. Sadece 6’ncı İmam Cafer El-Sadık’a bağlı olanlara Caferi<br />

grubu denmiştir. Dolayısıyla Caferi dendiği zaman Şii’dir, Şii dendiği zaman Caferi’dir. Bunlar, konuya<br />

geçiş yapabilmem için verdiğim bilgilerdir.<br />

Sünniler ve Şiiler, Irak’ta, nüfus olarak şöyle bir bilgi var; Türk toplumunu, orada yaşayan Türkmen<br />

toplumunu ayrı tutuyorum. Bunu tırnak arasında vurgulamak istiyorum. Sünniler -görüldüğü gibi-<br />

1997 Irak’ta Saddam tarafından resmî mezhebe dayalı bir sayım sonucu Sünni Şii nüfusu: Sünniler<br />

16.373.096 kişi olarak belirlendi. Şiiler ise 8.601.009 kişi olarak belirlendi. Peki, neden hep Şii ve<br />

Sünni sayım olarak farklı algılanmıştır? Sanki Şiiler çoğunluk gibi lanse edilmiştir. Onu da size haritadan<br />

açıklayabilirim.


İKİNCİ GÜN<br />

II. OTURUM<br />

/<br />

43<br />

Gördüğümüz üzere, Irak haritası. Türkiye, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan, İran ve Kuveyt, Sünni.<br />

Şii Bölgesi Bağdat ve güneye doğru akan Basra Körfezi’ne kadar bir alana sahiptir. Bölge İran’a<br />

oldukça yakındır. Sünniler, Arap Sünnileri ise beyaz gördüğümüz bölgelerle birleşmiştir. Türkmen<br />

ve Kürt vatandaşları mavi bölgede gördüğümüz üzere yerleşmişlerdir. Türkmenlerde, Şii yok mu?<br />

Türkmenlerin neredeyse yüzde 50’si Şii, yüzde 50’si Sünni, fakat evlilik sonuç itibarıyla, mezhep<br />

düşüncesi olmayışı bu kavramı asla ayırt etmedim. Dolayısıyla burada harita çiziminde de ayrı bir<br />

bölge, örneğin, Telafer, gördüğümüz bu çizgi Tuzhurmatu ve aşağı yukarı yirminin üzerinde köyümüz<br />

Şiidir. Ancak içlerinde alışveriş olmuştur, evlilikler gerçekleşmiştir. Dolayısıyla ayırmıyorum, Türkmen<br />

bölgesi olarak nitelendiriyorum. Dolayısıyla beyaz bölgenin içinde çoğunluk olarak Sünni görünse<br />

de Şii aşiretler mevcut. Örneğin şuradaki Arap bölgesinde Ramadi’nin altında Semave ve Kerbela<br />

yakınlarında bir köy var, Necef ve Sünni bölgesi olan Ramadi arasını ayıran bir yer var. Daha doğrusu<br />

bir köy, o köyü hâlâ çözemediler. İdari anlamda çözemediler, iki şehir arasında. Kimi benimdir diyor<br />

ötekisi de sahip çıkıyor. Ama oradaki köy Sünni, bu taraftaki Şii, dolayısıyla Sünni eksenli gördüğümüz<br />

haritada oldukça fazla Şii aşiretler yerleşiyor. Dolayısıyla dağınık, tek kütle hâlinde değil. Herhangi<br />

bir birlik beraberlik gerçekleştiremiyorlar, Sünni konusunda. Ama Şii konusu tamamen bu tarafta<br />

yerleşmiş vaziyette olduğu için dış etkenlerin hemen müdahale etme olanağı vardır. Ve hiçbir şekilde<br />

Sünni aşiretler oraya yerleşmemiş, sadece evlilik olayları dışında.<br />

Şimdi bir takım sorular sormak istiyorum, Şii ve Sünni yapısını öğrenmek adına.<br />

Sünnilerin Müslüman olduklarına Şiiler inanıyor mudur?<br />

-Evet, ancak yanlış ideolojiye sahip olduklarını inanmaktadırlar.<br />

Şiilerin Müslüman olduklarına Sünniler inanıyor mudur?<br />

-Evet, ancak yanlış ideolojiye sahip olduklarını inanmaktadırlar.<br />

Şii ve Sünni halk arası birbirinin inancıyla ilgili bilgisi var mıdır?<br />

-Hayır, sadece birbirine düşman edecek kadar.<br />

Şii ve Sünni halk arası evlilik var mı?<br />

-Evet, oldukça fazladır.<br />

Bir konu daha var o da önemli, niçin düşmanlar?


44 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />

Elde olan bilgiler sadece onları düşman edecek kadar vardır. Ancak bu konuda hem Sünni hem de<br />

Şii mercileri, örneğin Sünni grup, Şii mezhebini beşinci mezhep olarak kabul etmiştir, Şii de Sünni<br />

mezhebini aynı şekilde görmektedir. Ancak bu bilgileri fazla lanse etmiyorlar. Şimdi, bir ideoloji daha<br />

var, asıl en büyük sorun oradadır.<br />

Nisa süresinin 59. ayetinde “Ulu’l-emr” ayeti var. Şii mezhebine göre “ulu’l-emr”, 12 İmam’dır. Sünni<br />

mezhebine göre o ülkenin lideri kimse odur “ulu’l-emr”. İyi ya da kötü, örneğin Saddam dünyanın en<br />

kötü adamı ama bu ayete bağladıkları için itaat etmek zorunluluğunu göstermişlerdir. Dolayısıyla asıl<br />

sorunlardan bir tanesi de budur.<br />

(* Nisa suresi: Hak Teala buyuruyor ki “Ey iman edenler! İtaat edin Allah’a ve itaat edin. Sizden olan<br />

ulu’l-emr’e. Eğer anlaşmazlığa düşerseniz herhangi bir şeyde ona götürün Allah’a ve Rasûle eğer<br />

iman ediyorsanız Allah’a ve ahret gününe).<br />

Peki, Sünni ve Şii mezhep çatışmasının altında yatan etkenler nelerdir?<br />

Eğitim. Eğitim düzeyi oldukça düşmüş vaziyettedir. Aydınlar ülkeyi tamamen terk ettiği için, eğitimsiz<br />

kişiler yükseltilmiştir. Bunun yanında, maddi durum. Vatandaş petrol zengini tamamen, dünyanın neredeyse<br />

ikinci veya üçüncü rezervine sahip, kalite anlamında da çok kaliteli petrol olmasına rağmen,<br />

sadece hükümet ve Green Zone dedikleri yeşil bölgedekiler yararlanmaktadır. Bunun dışında halk<br />

sadece yaşamını sürdürecek kadar paraya sahip.<br />

Peki, siyasi çerçeve? Belirli kitleler birtakım siyasi amaca hizmet ediyor. Kendi çizgisine karşı gelen<br />

kim varsa derhâl farklı şekilde infaz ediliyor. Örneğin Haşimi bugün Türkiye’ye sığınmış vaziyette,<br />

idam hükmü alarak. Sebep yok mu? Belki vardır ama olması gereken şekilde, kanuni çerçevede<br />

lanse edilmemiştir. Peki, inanç konusunda ne kadar var? İnanç konusunda az önce bahsettiğim<br />

gibi hiç kimse diğer mezhebi ne biliyor ne de anlıyor. Örneğin Sistani’ye, Sünniler kimdir? sorusu<br />

yöneltildiğinde şöyle bir açıklama yapmış, “Benim”. Ki Şii mezhebinin yegâne liderlik merciidir. Keza<br />

Sünnilere de aynı soru sorulduğunda benzer cevap gelmiş. Bu görüşler hiçbir şekilde tabana inmiyor<br />

ve de aksedilmiyor.<br />

Bir örnek vermek istiyorum. Dış ülkeler ne yaptı? Kim tetikledi bu tarz aranın açılmasına? Ki bunun<br />

neticesinde iki mezhebe mensup aydınlar ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Dış ülkelerin iki mezhebin<br />

arasının açılmasındaki etkisi nasıldır?<br />

1- Farklı gruplar oluşturarak karşı mezhebe mensup insanların toplu infaz edilmesi dış güçler tarafından<br />

desteklendi.<br />

2- Saddam döneminden kalan üst düzey asker, muhaberat mensubu gruplar tarafından sistematik<br />

bir şekilde cinayetlerin gerçekleştirmesi dış güçler tarafından desteklendi.<br />

3- Üçüncü grup kim peki? Her iki mezhep mensuplarını kaçırıp fidye toplayan grup, bunlar da dış<br />

güçlerin desteğini aldı.<br />

Birlikte geldiğim arkadaşım ki aranızda oturuyor, bir dönem kaçırılmıştı. Geri alınması için ödenen fidyeyi<br />

söyleyeyim size, bir milyon dolar, sıradan bir vatandaştan talep edilen miktar. Buna rağmen fidye<br />

ödediğiniz hâlde o adam öldürülüyor. Ve bunun örnekleri çok. Süre dar olduğu için kısa geçmeye<br />

çalışıyorum. Bu tarz ölüm işini üstlene üç ayrı grup mevcut bölgede. Bu iş, Sünni ya da Şii meselesi<br />

değildir. Tamamen dış güçler tarafından organize edilmiş bir sistemdir.<br />

Peki, hükümet bu konuda ne yaptı? Hiçbir şey. Sadece kendi yandaşlarını korumayı tercih etti. Tabii<br />

şimdi yeni bir hükümet geldi, inşallah düzelir ama çok da umudum yok. Taraftarlarının Dubai’de ada<br />

satın aldıkları konuşuluyor. Diğer yandan benzin bedavaydı, şimdi 5 doların üzerinde, bu sadece<br />

Hükümetin yaptığı eksikliklerden birisi. Dolayısıyla yaşam, hayat standartları konusunda hiçbir şekilde<br />

destek olmadı. Partilerin, mezhep tabanlı olması halkı farklı yönlere çekti. Oysa Irak’ın genelinde<br />

bilhassa Bağdat’ta, -orada doğdum büyüdüm- Fırat ile Dicle nehirleri arasından geçen Kazımiye ve<br />

Azamiye dediğimiz yerler var, biri Sünni biri Şii kökenli mahalle. Birçoğunda evlilikler mevcut, halk


İKİNCİ GÜN<br />

II. OTURUM<br />

/<br />

45<br />

alışık birbiriyle beraberce yaşamaya, hiçbir sorun yoktu. Ancak mezhep kökenli bu partiler, ırkçı, dinci<br />

dediğimiz grupların tetiklemesiyle bu hâle geldi.<br />

Irak için en büyük eksiklik, kanunun işlemediği bir yerden bahsedilmesi. Yani hiçbir gerekçe gösterilmeden<br />

hükümet tarafından herhangi bir grup mensubu idam edilebiliyor. Irak’ın yapısında<br />

malûmunuz ben dâhil olmak üzere Saddam rejiminden çıkmış bir toplumuz. Saddam diktatörlerin<br />

arasında yer almış bir insan. O toplum istediğiniz kadar demokrasi eğitimi alsın yahut Avrupa’yı veya<br />

başka bir yeri örnek alalım, demokrasi şudur, kadın hakları şudur… Irak’ta yapamazsınız. Bu ne<br />

zaman olur? En az üç nesil geçtikten sonra. Çünkü kalıplaşmış bir vaziyetteyiz. Diktatör rejiminden<br />

çıktığımız için tek adam hükmüne alışmışız. Dolayısıyla Arap baharı tamamen yalandır. Orta Doğu’da<br />

bu bir gerçektir, dikta rejimi olmadan yönetemezsiniz, demokrasiye alışmış bir toplum değil. Aksini<br />

ispatlayan varsa buyursun. Hangi ülke Arap baharından çıkıp da bombalanmadı, yaralanmadı.<br />

Şii ile Sünnilerin arasının açılmasını besleyen etkenler:<br />

1- Hükümetlerin 2003’ten bu yana izlediği siyasetin ülkenin standart yaşam düzeyini taşıyamaması.<br />

2- Hükümet üyesi partileri mezhepsel ve ırkçılığa dayalı bir politika izlemesi.<br />

3- Hükümetteki siyasi güçlerin çözüm üretme yerine makam hırsına tutulması, yolsuzluklara bulaşması.<br />

4- Devletin yapılandırılmasında beceri ve bilginin yerine mezhep birliği düşüncesine sahip olanların<br />

tercih edilmesi.<br />

5- Hukuk ve yasama sisteminin olmayışı, devletin tek mezhebin lehine hareket etmesi.<br />

6- İki mezhebin ortak çalışan müessesler oluşturması yerine, ilişkileri bozan dış güçlerce yapılandırmanın<br />

sekteye uğratılması.<br />

7- Dış basındaki Sünni ve Şii mezheplere yönelik yayınların etkili olması.<br />

Vaktinizi çok almak istemiyorum, bu konuda naçizane bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Mezhep konusunda<br />

biz de payımızı aldık. Nasıl aldık, buyurun, 2003’ten sonraki resim budur:<br />

Tuzhurmatu katliamı: 22 Ağustos 2003,<br />

Telafer katliamı: 9 Eylül 2004,<br />

Telafer katliamı: 21 Şubat 2005,<br />

Musul saldırıları: 24 Eylül 2005,<br />

Yengice faciası: 10 Mart 2006,<br />

Karatepe olayı: 4 Haziran 2006,<br />

Amirli olayı: 7 Temmuz 2007,<br />

Tuzhurmatu saldırları: 20 Haziran 2009,<br />

Tuzhurmatu saldırısı: 23 Ocak 2013,<br />

Tuzhurmatu’da Türkmen liderlerinin öldürülmesi: 25 Haziran 2013.<br />

Son saldırılarda Türkmen liderler infaz edilmeye başlandı. Neredeyse tek başına taşıdığım, Allah rahmet<br />

eylesin, nur içinde yatsın, Ali Haşim MUHTAROĞLU. Bir taziye töreni sırasında bomba patladı,<br />

bu bir tanesi. Peki, iki fotoğraf, içinizi çok karartmayayım diye, Tuzhurmatu ile ilgili. İnsan haklarıyla<br />

alakalı değil farklı kurumların yayımladığı insan hakları (raporlarını kastediyor…) 500 Türkmen hayatını<br />

kaybetmiş ve 3.500’ü yaralanmış, 160 Türkmen kaçırılmış ve bazıları hâlen kayıp, bulamıyoruz,<br />

750 Türkmen ailesi ilçeden göç etmek zorunda kalmış. Patlamalardan 1.100 ev, 250 araba, 200<br />

iş yeri ciddi şekilde hasarlı, 8 cami yıkılmış veya zarar görmüştür. Bunlar 2003’e kadar yaşananlar


46 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />

ama düne kadar olan olayı söyleyeyim. Bunlar sadece Şii değil, 40 köyümüz yandı, Tuzhurmatu’nun<br />

köyleri ve bunlar Sünni köyler. O yüzden Sünni, Şii ayırmadım Türkmenlerde. Bu medyada yer aldı<br />

mı? Hiçbir yerde almadı.<br />

Irak’ın genelindeki basının durumunu paylaşmak isterim. Üç medya grubu var, diğer ülkelerde de<br />

muhtemelen böyle bir şey var ama Irak genelinde;<br />

1- Siyasi partiler bağlı olup onun hedefleri doğrultusunda hareket edenler.<br />

2- Irkçı Sünni ve Şii grupların yönlendirmesiyle hareket eden kanallar.<br />

3- Dış güçler tarafından toplumu bölmek için kurulan basın organları mevcuttur.<br />

En kötüsü dış güçler tarafından toplumu bölmek için yapılan yayınlardır. Bu da şu anlama geliyor,<br />

Irak’ın içindeki kanallar var, -uyduya çıktıktan sonra- bir de Irak dışından yayın yapan kanallar. Irak’ta<br />

150 uydu kanalı var, basın organından bahsetmiyorum. Sünni ekseninde belirli kanallar onlar bir<br />

milletin beynini bombalamak için hedeflenmiştir. Peki, Irak’ın bütçesinden ne kadar ayrılmış, basınyayın,<br />

enformasyona ve gazeteciler sendikasına? -Tabii bu arada Basın-Yayın ve Enformasyon Genel<br />

Müdürlüğüne, tüm çalışanlarına teşekkür etmeden geçemem. Çünkü hangi şartlar altında çalıştıklarını<br />

biliyorum. Allah razı olsun- 9 milyar dinardan bahsediyoruz, yıllık. Ama vatandaşa hizmet var<br />

mı? Hayır.<br />

Çözüm için ne yapılması lazım? Ekranda gördüğünüz bu önerileri hazırladım ama bugün basını kanalize<br />

edebilmemiz için öncelikle partilerin bu işe yönlendirilmesi gerekir. Çözüm önerileri;<br />

1- Vatandaş temelli partilerin oluşmasını desteklemek, mevcut olan siyasi partiler görüşlerini tekrar<br />

gözden geçirip ulus menfaatine çevirmelidirler.<br />

2- Sünni ve Şii mercilerin, ülkenin ekonomik, siyasi, kültürel bakımdan kalkınması amacıyla ortak<br />

siyasi program yürütmesi zorunludur.<br />

3- Halk katmanları arasındaki kopukluğu yeniden tamir etmek gerekir.<br />

4- STK’ları insan haklarını savunacak şekilde yeniden kalkındırmak gerekir.<br />

5- İki tarafı bileştirmek adına «Akil Heyetler» oluşturulmalıdır.<br />

6- Makamları paylaştırmak politikası yerine ehil kimselerin önü açılmalıdır.<br />

7- İslam birliği görüşünü savunan sempozyum ve seminerler düzenlenmelidir.<br />

8- Ülkenin zengin kaynakları sayesinde işsizliğin önünü kesmek ve petrolden vatandaşa pay vermek<br />

gerekir.<br />

9- Eğitim programları tekrar gözden geçirilmeli, ülke kanunlarına saygı geliştirilmelidir.<br />

10- Mezhep bölücülüğü yapanları caydırmak için ağır hükümler içeren ve tüm tarafların üzerinde<br />

mutabık kaldığı yasal düzenlemeler yapılmalıdır.<br />

Hiçbir kanal dış etken olmadan hareket etmemektedir. Bilhassa şunu vurgulamak istiyorum, Türkmen<br />

kanalları olarak, -hiçbir şekilde ayrı gayrı kanalımız yok- bir devlet televizyonumuz, bir de özel<br />

kanalımız var, ikisi de millet menfaatine çalışıyor, Şii-Sünni ayırt etmeden. Nerede kanayan bir yaramız<br />

varsa o kanallar orada. Onun dışında hiçbir karşı taraf, örneğin Bağdadiye, El-Şarkiye bunlar<br />

Londra’dan yayın yapan kanallar. Keza İran’dan, Suudi Arabistan’dan, farklı yerlerden yayın yapan<br />

kanallar var. Hiçbiri vatandaşın hizmetinde değil. Tamamen çatışma amaçlı yayın politikası gütmektedir.<br />

Bundan dolayı halk birbiriyle sürekli isyan içerisindedir.<br />

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.


İKİNCİ GÜN<br />

II. OTURUM<br />

/<br />

47<br />

AMASHOV<br />

Teşekkür ederiz. Konuşmanızda 9 milyar dinar dediniz, doğru değil mi bu rakam?<br />

SARIKAHYA<br />

Evet, doğrudur, 9 milyar dinar. Size bir şey daha söylemek istiyorum. Maliki ile kendi hükümet sözcüsü<br />

arasında Rusya’dan alınan silah meselesi vardı. Orada Irak hükümeti içerisinde yolsuzluk herkes<br />

tarafından duyuldu, haberler yayımlandı. Şimdiye kadar onun ne olduğu açıklanmadı.<br />

Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların Güncel<br />

Sorunlarının Çözümünde Medyanın Sorumluluğu…<br />

Aidos KYDYRMA<br />

Konuşmama başlamadan önce bu güzel Forumu organize<br />

eden arkadaşlara ve meslektaşlarıma çok teşekkür etmek istiyorum.<br />

Son konuşmacı olduğum için anlatmak istediklerimi<br />

kısa ve öz vermeye çalışacağım. İki bölüm hâlinde sunacağım.<br />

Birincisi Kazakistan’daki Türk dili ve basın yayındaki konular, ikincisi medya platformu çerçevesinde<br />

yapabileceklerimiz. Kazak heyeti olarak dile getirilmesi uygun olan meseleleri konuşacağız.<br />

Forumu düzenlediğimiz zaman dilimi zor ve tarihî bir dönemeçte yer almaktadır. Birinci ve ikinci oturumdaki<br />

konuşmacı meslektaşlarımız ifade ettiler. Allah’a şükür Kazakistan bağımsızlığına kavuşalı<br />

23 yıl oldu. Tek bir milletiz, bütün sınırlarımız resmen, hukuki olarak belirlenmiş ve onaylanmıştır.<br />

Bugün ülkemizde 4.800 basın-yayın kuruluşu faaliyet göstermektedir.<br />

Cumhurbaşkanımız Nursultan NAZARBAYEV’in kararıyla 1995’te Kazakistan Hakları Asamblesi<br />

kurulmuştur. Gelecek yıl, yani 2015 20. yıl dönümü olacak. Cumhurbaşkanımızın kararı ile 2015’i<br />

“Asamble Yılı” olarak kutlayacağız. Bu yılın özelliklerine değinmek istiyorum kısaca. İlk önce biliyorsunuz<br />

bizde 135’ten fazla etnik grup bulunmaktadır. Her bölgede, her valilikte birer Dostluk Evi<br />

oluşturulacak ve oradaki, o bölgedeki ağırlık kazanan etnik grupların dil ve kültürünün geliştirilmesi<br />

yolunda çalışacaklardır. Önceki oturumda bir arkadaşımızın vurguladığı gibi bağımsızlığı kazanmak<br />

pek bir anlam ifade etmiyor, onu elinde tutmak önemli. Yani bağımsızlığı kalıcı kılmak için çok çaba<br />

göstermemiz gerekiyor.<br />

Türk dillerine gelecek olursak… Kazakistan’da, Kazak Türkçesi biliyorsunuz devlet dili. Onun dışında<br />

başka Türkçe lehçeleri ve etnik gruplara ait 30’a yakın dilde yayın bulunmaktadır. Gazete olsun, televizyon<br />

programları olsun vs. Geçen yıl 6 Temmuz’da Bodrum’da toplanan TÜRK KENEŞİ Cumhurbaşkanları<br />

Zirvesi’nde 2015 “Enformasyon Yılı” ilan edildi. Önümüzdeki yıl ağustos ayında yapılacak<br />

bir sonraki zirvede bununla ilgili somut sonuçları alacağız.<br />

Şimdi Medya Platformu ile ilgili çalışmalara gelecek olursak dört yıllık bir geçmişe sahiptir. Tabii ki<br />

bugün çok güzel, somut ve net sonuçları görmekteyiz. Bu uğraşın ardında büyük çaba ve fedakârlık<br />

bulunmaktadır, bunu biliyoruz. Bundan ötürü öncülük eden, uğraş veren bu arkadaşlarımıza bir kez<br />

daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. Enformasyon savaşı yaşanmaktadır hepinizin bildiği gibi. Bu savaşta<br />

en önemli kural mücadele silahlarının eşit olması gerekiyor. Tank, tüfeğe karşı çıkamazsanız<br />

uygun bir silah elinizde yoksa. Bu nedenle Platform içerisinde gerçekleştirilecek somut ve neticesi<br />

olan çalışmalar ön plana çıkmaktadır. Meseleleri bu boyutuyla konuşmalıyız.<br />

Kazakistan heyeti olarak Türk dilli konuşan ülkelerin üzerinde mutabık kaldıkları önemli şahsiyetler<br />

adına ödüller organize edilmelidir. Bu insanların anılarını kutlamak gerekiyor. Tarihî sebeplerle birbirimizden<br />

ayrılmışız, öyle büyümüşüz Kazaklarda bir atasözü var, “Aynı anne babadan aynı çocuk<br />

doğmaz” şeklinde. Onun için farklıyız ama kökenimiz aynı. O nedenle öylesi bir ödülle köklerimiz ve<br />

tarihimizle ilgili değerleri devam ettirebiliriz, gelecek nesillere aktarabiliriz. Bugünün iletişim formatıyla<br />

yeniden ele alabiliriz. Eskiden gazeteler vardı, daha önce deri üzerine, taşlara, ağaçlara yazıyorduk.<br />

Tarihî emanetlerimiz buralarda hâlâ mevcut. Ama şimdi internet sayesinde gelişen medyaya da bunu


48 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />

aktarmalıyız. Başkanlığını yaptığım sitede “e-history” başlıklı bir bölüm var. Buradaki meslektaşlarımızı<br />

siteyi ziyaret etmeye, katılmaya davet ediyoruz. Ve her birisinin ortak tarihe ait bir konu varsa oraya<br />

iletmenizi, koymanızı istiyoruz.<br />

Bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Burada arkadaşlarla sürekli bu konu üzerine konuşuyoruz. Köklerimiz<br />

tarihin derinliklerinde ama artık biz büyüdük, yani çok zaman geçti aynı dili, Türkçeyi oluşturamayız.<br />

Ama ortak değerlerimiz üzerinden bunu bir oranda halledebiliriz. Örneğin büyük Kazak<br />

şairlerimiz var, bunların kitaplarını Türkçeye çeviriyoruz, bu şekilde ortak bir değer yaratabiliriz. Sayın<br />

Bakan Yardımcımız ile biraz önce konuştum, Kırgızcaya da çevirmeye çalışacağız. Bunun dışında<br />

İngilizce, Fransızca, Rusça ki mutlaka olmalı, yedi dilde yayımlamayı planlıyoruz. Ve bu eserleri yeni<br />

formatta, internet üzerinden herkesin serbest ulaşımına sunmak başlangıç olacaktır. Bu çalışmayı<br />

devam ettirmeyi düşünüyoruz.<br />

Tabii ki burada benden önce konuşan arkadaşlar, meslektaşlarımız bir sürü problemden bahsetti,<br />

bunların tarihî nedenlerine değindi. Bunlar acı ve çok duygusal meseleler. Gerçekten bunu Kazakistanlı<br />

olarak hissetmedik ama şimdi otururken ve böyle dinlerken bunu duyduk, tekrarlanmaması<br />

için çaba harcamamız lazım. Onun için Türk dili konuşan ülkeler arasında sürekli iletişim olmalıdır.<br />

Olağanüstü durumlarda irtibat kurmalıyız.<br />

Birbirimizin güzelliklerini, ne hâlde olduğumuzu birbirimize anlatmalıyız. Mesela Sayın Bakan Yardımcımız<br />

eylül ayında çok önemli bir organizasyonu gerçekleştirmişler. Kırgızistan’daki bu etkinlikten<br />

haberim olmadı. Bu elbette üzücü bir durum, bir gazeteci olarak bundan kendimi sorumlu tutmalıyım.<br />

Bunu hepimiz hissetmeliyiz. Onun için Platform (TÜRKMEP) çerçevesinde birbirimize sistemli olarak<br />

enformasyon akışı mekanizmasını kurmalıyız. Bunu ikinci önemli husus olarak kaydediyorum.<br />

Üçüncü mesele, bugün Platform ve konuşulanlar bence biraz tek taraflı oldu. Sadece kendi problemlerimizi<br />

anlatmaya başladık. İştirak edenlere yabancı olmayan olaylar konuşuldu. Böyle toplantılara,<br />

buluşmalara bence başka türlü düşünen insanların çağrılmasında da fayda var diye düşünüyorum.<br />

Benim söylemek istediklerim kısaca böyleydi. Teşekkür ederim.<br />

DEĞERLENDİRME<br />

AMASHOV<br />

Saygıdeğer katılımcılar, genel değerlendirme ve soru-cevaba geçmeden önce sunumlardaki önemli<br />

noktalara ilişkin değerlendirme yapmak istiyorum. Değerli ifadeleriniz için teşekkür ederim Aidos Bey,<br />

programın KKTC’nin 31’inci yıl dönümüne rastlamasından duyduğunuz memnuniyetin altını çizdiniz,<br />

aynı memnuniyeti bizler de duyuyoruz. Bir kez daha, Kıbrıs Türklerini, bütün Türk dünyası adına tebrik<br />

ediyorum.<br />

Ve siz daha çok ayrı yerlerde yaşayan; Dağlık Karabağ’da, Urumçi’de, her yerdeki Türk halklarının<br />

problemlerinden, yaşadıklarından bahsettiniz. Olayları ve onların dünyaya ulaştırılmasındaki problemleri<br />

açıkladınız. Gerçekten çok ciddi sorunlar. Bunları dünyaya anlatmak için neler yapmalıyız?<br />

Bunun üzerinde düşünmemiz gerektiğini ifade ettiniz. Sayın DAVUTOĞLU’nun, Sayın OBAMA’yla konuşurken<br />

Myammar’daki Müslümanların problemlerini de gündeme getirdiğini anlattınız. Konuşmanızda<br />

Kıbrıs Türklerinin mücadelesinden söz ettiniz, radyonun kurulması, gazetelerin mücadelesini<br />

anlattınız. Mücadelenin kazanılmasında medyanın önemli rolü olduğunu vurguladınız. Artık başka bir<br />

ana tanıklık ediyoruz. Türkiye’nin maddi ve manevi olarak Kıbrıs Türklerini desteklediğini belirttiniz.<br />

Artık yeni bir dönem, yol haritası çizme vakti, barış medyasının zamanı geldi. Apostol Andereas Manastırının<br />

tamirinde Kıbrıs Türklerinin katkısının olumlu etkisini örnek gösterdiniz. Bu dünyadakilerin<br />

Allahları bir olduğu gibi birbirlerine yakın olmalı. İnsanları din, mezhep bölüyor. Allah’ın nimetleri herkes<br />

içindir ki, bu da olumlu bir mesajdır. Anlatıldığı gibi Türk-Rum komitesinin oluşturulması önemli<br />

problemlerin çözümünde rol oynayabilirdi, on gün devam edebildi. Ne yazık ki dünya genelinde çifte<br />

standartlı yaklaşım hâkimdir. Durum böyle olsa da Türk dünyası kendi sorunlarına objektif yaklaşmalı,<br />

haklarımızı savunmalıyız. Dünyaya sesimizi ancak böyle duyurabiliriz.


İKİNCİ GÜN<br />

II. OTURUM<br />

/<br />

49<br />

Sayın Aynura Hanım da konuşmasında, KKTC’nin 31’inci yılı dolayısıyla Kıbrıs Türklerini tebrik etti.<br />

Medyanın üzerine düşen sorumluluğun ne kadar önemli olduğunu anlattı, dünyanın herhangi bir<br />

bölgesinde kolaylıkla medyanın kaos çıkarabileceğini vurguladı. Ayrıca, Kırgızistan’da 1500 medya<br />

birliğinin bulunduğundan bahsederek faaliyetler, medyanın liberal yapısı ve mevcut sorunlar üzerinde<br />

durdu. Sovyet dönemi kaynaklı Türk devletlerinin Rusya ile mevcut sınırları hâlen çözüme kavuşmamıştır,<br />

Ukrayna’da da öyle. Rusya-Ukrayna problemi sınırların belirlenmemiş olmasındandır. Çoğu<br />

zaman sınırların belirsizliği problem yaratabiliyor. Azerbaycan, Gürcistan ve Rusya ile bu problemi<br />

halletti. Ancak Orta Asya ülkelerinde devam etmektedir. Bu anlamda bazen sınır bölgelerinde çatışma<br />

ve problemler yaşanmaktadır. Bunların çözümünde medyanın rolünü anlattınız. Bu anlamda<br />

medya barışçı tutum sergilemektedir. Medyadan, Kırgızistan’da yapılan işlerden ve sosyal faaliyetlerden<br />

bahsettiniz. Medyanın şeffaf olması gerekliliğine vurgu yaparak yakın gelecekte düzenlenecek<br />

parlamento seçimlerinde medyanın bu tutumunun nasıl katkı sağlayacağını aktardınız. Karşılıklı iş<br />

birliğinin önemine dikkat çekerek, ülkeler arasında enformasyon paylaşımının önemini hatırlattınız.<br />

Ersan Bey, Sünni-Şii gruplarının böylesi bir ortamda birbirime kaşı olmasının gereksizliğini harita<br />

üzerinden göstererek ifade etti. Yaşananların siyasi birer malzemeye dönüştürülme çabalarından<br />

kaynaklandığını, çeşitli grupların çıkarlarını önceleyerek mezhep hassasiyetlerinin kullanıldığını söyledi.<br />

Ve ne yazık ki bunlar olurken hükümetin herhangi bir müdahalesinin olmadığını, bunun da ülke<br />

içerisinde, bölgelerde çatışmaya sebebiyet verdiğini aktardı. Rakamlarla şehirlerdeki kayıpları vererek<br />

Arap baharının aslında yalan bir tanımlama olduğunu, yaşanan sürecin dünya medyasıyla birlikte<br />

Türk dünyası medyasında da yeterince yer bulamadığını, haftada en az bir haberin verilmesiyle insanların<br />

yaşadıkları hakkında bilgi alınabileceğini sözlerine ekledi.<br />

Aidos Bey, Kazakistan Halkları Konfederasyonu ve rolünü anlattı. İlginçtir, Kazakistan’da 135’ten<br />

fazla etnik grup var. Kazakistan Halkları Birliği kararları çerçevesinde çeşitli etnik grupların yaşadığı<br />

bölgelerde Dostluk Evleri’nin kurulacağını, bunların o bölgedeki etnik grupların kültürel değerlerinin<br />

gelişmesine katkı sağlayacağını söyledi. Ülke içerisinde 30 farklı dilde gazete çıkarıldığını, radyo ve<br />

haber kuruluşlarının bulunduğunu, medyanın geliştirilmesi konusunda çalışmaların yoğun şekilde<br />

sürdürüldüğünü, bilgi alışverişi ve haberleşmenin önemini vurguladı. Özellikle Türk dünyası için sembol<br />

kişilikler ve tarihler adına düzenlenecek ödüllerin halkların birbirine yakınlaşmasına vesile olacağını<br />

aktardı. Bildiğim kadarıyla GASPIRALI ile ilgili böyle bir ödül düzenlenmesi gündeme gelmişti.<br />

Bunu da hatırlatmak isterim.<br />

SORU - CEVAP BÖLÜMÜ<br />

İbrahim İBRAHİMOV<br />

Zagatala Gazetesi (Azerbaycan)<br />

Öncelikle emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Doğrusunu<br />

söylemek gerekirse ilk defa böyle bir toplantıya katılıyorum ve<br />

burada olmaktan çok mutluyum. Bugün Türk dünyası ve toplumunu<br />

temsil eden medya mensupları bir araya gelerek 21’inci<br />

yüzyılda medyanın yaşadığı problemleri müzakere ediyorlar.<br />

Anlatılanlardan ve müzakerelerden anladık ki işimiz zor. Uzun yıllar bu böyle. Ama bugün halklar<br />

mukadderatını kendileri belirliyor, egemenliklerini konuşuyor. Türkiye Cumhuriyetiyle birlikte müstakilliğini<br />

konuşan cumhuriyetlerimiz var ve eminim ki iş birliği hâlinde medyamız daha büyük başarı elde<br />

edecektir. Burada pek çok konunun müzakere edildiğini söyleyebilirim. Yaşadığım bölgede yirminin<br />

üzerinde farklı etniğe sahip topluluk var. Genellikle Azerbaycan dünyada en hoşgörülü ülkelerden<br />

biri olarak tanınıyor. Ülkemizde çok kültürlülük ve medeniyetler arası ilişkiler, diyalog çok yüksek.<br />

Bakü’de düzenlenen forumlara Türk dili konuşan ülkelerin temsilcileri iştirak etti. Kısacası ülkemizde<br />

birlik, beraberlik ve barış içinde yaşamak tüm halkın içsel özelliği, duygusudur.<br />

Ne yazık ki Karabağ gibi köklü bir problemle, işgalle yüz yüzeyiz. Bu halkımızın en büyük sıkıntısı, yarası,<br />

problemidir. Yani bütün meselelerde başta Sayın Cumhurbaşkanımız İlhan ALİYEV olmak üzere<br />

bütün vatandaşlarımız bunun barış yoluyla halledilmesini arzuluyor. Maalesef, Ermenistan bugüne


50 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />

kadar BM tarafından kabul edilerek onaylanmış kararları dikkate almıyor. Bu nedenle süreç uzuyor<br />

ve bir netice alınamıyor. Ama bu demek değildir ki, topraklarımızı birilerine vermek fikrindeyiz. Hayır.<br />

Sadece sorun barış içinde, sulh içinde çözülsün istiyoruz. Bir daha kan dökülmesin. Haklı davamızın<br />

arkasındayız, halkımızın yanındayız. Ülkemiz, gençliğimiz, vatandaşlarımız bunu temin edeceklerdir.<br />

Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Kanaatim budur ki, buradaki fikirler ve sonraki müzakereler<br />

her birimize düşünmek ve fazlasıyla çalışmamız için materyal verecektir. Beni davet edenlere, bu<br />

ortamı yaratanlara çok teşekkür ederim Burada çok sayıda arkadaş edindim, dost kazandım. Her<br />

birinize uğurlar arzuluyorum.<br />

Menderes DEMİR<br />

Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Başkanı (Türkiye)<br />

Öncelikle memnuniyetimi bildirmek istiyorum. Türk dünyasının<br />

tüm renkleriyle birlikte aynı çatı altında olmaktan onur duyuyorum.<br />

Bu onuru bize yaşatan T.C. Basın-Yayın ve Enformasyon<br />

Genel Müdürlüğüne, KKTC Dışişleri Bakanlığına teşekkür<br />

ediyorum. Aramızda Azerbaycan’da Ağsakal diye tarif edilen<br />

en yaşlı Akay CEMAL ağabeyimiz var, KKTC’nin ellili yıllardan<br />

bağımsızlığının 31’inci yılına kadar olan mücadeledeki basını,<br />

“Mücadele Basını” olarak adlandırdı. Iraklı kardeşimiz var üç<br />

buçuk milyon Türkmen var Irak’ta, acı sıkıntı içerisinde. Ama Irak’taki basın mensubu olan arkadaşlarımın<br />

şu anda KKTC’deki mücadele basını gibi bir basını olduğunu göremiyoruz. İnşallah bunlar da<br />

bir mücadele içerisine girerler, yine Akay CEMAL beyin söylediği gibi 74’te Kıbrıs’a müdahale eden<br />

ECEVİT’in, “Kıbrıs Türk mücahitleri bir direniş göstermeselerdi biz bu mücadele içerisine girip size<br />

gelemezdik” sözünü hatırlattı. Dolayısıyla Türk dünyası yaşadığı coğrafyada toprağına sahip çıkmalıdır.<br />

Suriye Türkmen’i Suriye’de toprağına sahip çıkmalıdır. Irak Türkmen’i toprağına sahip çıkmalı,<br />

mücadele vermeli, buna da öbür kardeş devletler, kardeş topluluklar katkı koymalıdır.<br />

Basın, enformasyon, iletişim çağımızın en önemli aracı. Bu aracı Türk dünyası olarak kullanmak<br />

zorundayız. Devlet başkanlarımızın önümüzdeki buluşmasını iletişim, basın gündemli toplamaları<br />

çok önemli. Bu gündeme Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü dört yıllık bilgi<br />

birikimini aktarmalıdır. Türk dünyasının yaşadığı bölgelerde, haber isteği, haberi paylaşma arzusu<br />

herkeste görünüyor. Herkes birbiriyle iletişim kurma gayretinde. Bunu yerine getirmek mecburiyetindeyiz.<br />

Devletimiz bunu, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan devleti yetkililerini göndererek burada<br />

bir kurumsal yapı oluşturmuş, bu oluşan yapıyı sivil toplum ile desteklersek esas hedefimize ulaşırız<br />

diye düşünüyorum. Çünkü nihayetinde gerek Türk Cumhuriyetlerinde gerek özerk bölgelerde gerek<br />

Türkiye’de basın, televizyon, iletişim ve internet özel kişi, şahıslar vasıtasıyla yürütülüyor. Yani<br />

sivil insanlar, inisiyatif tarafından haber kaynakları, gazeteler çıkartılıyor. Bunları bu organizasyonun<br />

içerisine katmamız lazım diye düşünüyorum. Ben tekrar bu güzel atmosferde Türk dünyasının tüm<br />

renkleriyle bir arada olduğumdan dolayı memnuniyetimi bildiriyor, saygılar sunuyorum. Sağ olun.<br />

Kuat MUHTAR:<br />

Strategy2050.kz (Kazakistan)<br />

Elbette Türk dünyasında sorunlarımız çok. Üzülüyoruz ancak<br />

son yıllarda Türk dünyasındaki başarılar da göz ardı edilmemeli.<br />

Daha önce sadece Türkiye vardı, şimdi bağımsız dokuz devletimiz<br />

var. Bu da bir başarıdır. Bu kuruluşlar, TÜRKPA, TÜRK<br />

KENEŞİ, Türk Akademisi ve toplantılarımız, hepsi birlikte ileriye<br />

doğru yürüdüğümüzü gösteriyor. Dolayısıyla bağımsız, özerk<br />

devletlerimiz var, bu milletlerin arasındaki bağları yoğunlaştırmalıyız.<br />

Burada sıklıkla ifade edildiği gibi mesela internet sitemizi kurduk, başka medya kurumları<br />

var. Bunlar sayesinde bilgi alışverişini daha yoğun hâle getirmeliyiz. Yani birbirimizi daha da yakından<br />

tanımamız lazım medya mensubu olarak. Ancak böylece yakın bir dayanışma, birbirimizle ilişki sayesinde<br />

bağımız artar. İnşallah gelecekte Türk dünyası daha da güçlenir diye düşünüyorum. Teşekkür<br />

ederim.


İKİNCİ GÜN<br />

II. OTURUM<br />

/<br />

51<br />

Güngör YAVUZARSLAN:<br />

Bartın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (Türkiye)<br />

Çok kısa, önce Akay CEMAL Beye Doğu Türkistan’a Urumçi<br />

dediği için çok teşekkür ederim. Böyle toplantılarda bir gazeteci<br />

olarak Doğu Türkistan’ı duymak, o bölgeye uhdesi olan, kan<br />

ve gönül bağı olan bir insan olarak da mutlu ediyor. Menderes<br />

Beye bir katkıda bulunmak istiyorum. Belki Irak Türkmenlerini,<br />

-Kerkük’ün Sesi Gazetesi Yazı İşleri Müdürüyüm de aynı zamanda-<br />

Irak Türkmen Basın Konseyi’nde Ersan Bey ile beraber<br />

delegeyiz. Belki Kıbrıs’taki gibi Mücadele Basını, Irak ya da Ortadoğu Türkmenlerinde olmadı.<br />

Ama mücadele eden bir basın var. Osmanlı sonrası ve İngiliz sömürgesi, diktatörlükler döneminde<br />

Irak Türkmenleri birçok neşriyat ve gazete yayımlanmıştır, Ersan Bey’in alanına girmek istemiyorum.<br />

Yaklaşık olarak 2008 ya da 2007 yılında kurulan Irak Türkmen Basın Konseyi var. Ersan Bey’in anlattığı<br />

Şii, Sünni ya da Irak’taki medya çalışmaları konusunda Irak Türkmenleri özgün bir çalışmayı<br />

gerçekleştirdi.<br />

Irak Türkmenlerinden Türk medyasında görev yapan merhum İzzettin KERKÜKLÜ, rahmetle anıyoruz.<br />

Bir süre önce kaybettiğimiz Sadun KÖPRÜLÜ gibi isimler Türkiye’de de gazetecilik yaparak Irak<br />

Türkmenlerinin sesini duyurmuştur. Irak Türkmen Basın Konseyi’nin tecrübesinin son bir gelişmesini<br />

söyleyeyim. Eskişehir’de yaptık, Irak Türkmen Basın Konseyi’nden elde edilen tecrübe ile ilk defa<br />

Eskişehir Kültür Başkenti çerçevesinde Suriye Türkmen Medya Çalıştayı düzenledik. Bu çalışmamızı<br />

Basın-yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüze bildirdik. Keşke Suriye Türkmenleri burada olsaydı.<br />

Keşke Doğu Türkistan’dan kardeşlerimiz, gazeteciler de burada olsaydı.<br />

Bir de İsmail Bey GASPIRALI’nın “Dilde, işte, fikirde birlik” şiarı doğrultusunda Türk Dili Konuşan<br />

Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nda dil birliği ile ilgili, önceki toplantılarda da gündeme geldiği<br />

konusunda tartışıyoruz. Birbirimizi hâlâ tercümanlarla ya da başka şekilde anlıyoruz. Eğer İsmail Bey<br />

GASPIRALI’nın şiarı doğrultusunda devam edeceksek dil birliği olmadan fikir birliği olmaz, fikir birliği<br />

olmadan da iş birliği olmaz. Bu düşüncelerimi katılımcılarla paylaştım. Çok teşekkür ederim.<br />

Raif KİRKUL<br />

Haber Gazetesi (Kosova)<br />

Gerçekten epeyce yol kat ettik. Önceleri Türkçe anlaşamayanlar<br />

artık yavaş yavaş Türkçe konuşanların sayısı arttı. Dört yıl<br />

önce konuştuğumuzda birbirimizi çok az tanıyorduk. Ve her şey<br />

biraz tuhaf geliyordu. Dostlarımız geldikleri yerlerden bahsediyor<br />

ama karşı tarafa pek anlatamıyordu, daha doğrusu anlaşılamıyordu.<br />

Birbirimizi pek bilmiyorduk. Bunları zamanla aştık,<br />

bir yerlere geldik. Galiba şimdi asgaride buluşma zamanı. Buluşalım<br />

ve müşterek hareket edelim. Aidos Bey’in önemli bir önerisi vardı, bir ödül meselesi, bu da<br />

bizi biraz daha birleştirebilecek bir nokta. Birleştirici bir unsur olabilir. Yalnız bir eksikliğimiz daha<br />

var, tamam devletleri birleştirdik. Sivil toplum kuruluşları için de teklif vardı arkadaşlardan onları da<br />

bir şekilde katmalıyız, iş dünyasını. Bunu nasıl yapacağız? Bir şekilde onların desteğini almalıyız. Ki<br />

Platformu, bu Medya Forumu biraz daha ileri taşıyabilelim. Teşekkür ederim.<br />

Hikmet BABAOĞLU<br />

Yeni Azerbaycan Gazetesi (Azerbaycan)<br />

Öncelikle Forumu tamamlamalıyız. Ardından Özbekistan ve<br />

Türkmenistan yok, bunun nedenlerini gözden geçirmeli, katılımlarını<br />

sağlamalıyız. Niçin yoklar? İkincisi, Saha’dan da eksik var,<br />

Yakutistan, Afganistan Türkleri yok. Var mı? Kusura bakmayın<br />

sizi göremedim. Türk halkları olarak çok hoşgörülüyüz. Hristiyan<br />

Türk var mıdır? Vardır. Şamanist Türk var mıdır? Vardır.


52 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />

Müslüman Türk var mıdır? Vardır. Türk Şii, Sünni, Hanefi, Alevi var mıdır? Hepsi var. Bu var olanların<br />

içerisinde, bir şey daha var, o da Türk kimliğimizdir. Bence bu gururlu bir kimlik, güzel bir numunedir.<br />

Irak kongresinde gördüğümüz gibi. Şimdi bu var olan yüksek değerlerimizin tebliğ olunması için bir<br />

portal oluşturalım dediniz. Ama portal nasıl olacak? Nasıl aktif olacak? Kuşkuluyum. İnternet televizyonu<br />

daha iyi, TÜRKMEP’in internet televizyonu olsun. Çok fazla maliyete gerek yok.<br />

Ödüllendirme olmazsa olmazlardan biridir. Yani TÜRKMEP’in faaliyetinde, katkıda bulunan herkesin<br />

ödüllendirilmesi çalışmalarımızı motive edecektir. Bu işimizi kolaylaştıracak, dolayısıyla kurumsal bir<br />

yapı oluşturarak aşama kaydedeceğiz. Bence, bunlar önemlidir. Ayrıca, eğer enformasyon portalı<br />

veya televizyonu olursa, örneğin Ersan Bey Irak’taki olaylarla ilgili çok etkili konuştu, içimiz sızladı,<br />

bunu yansıtabiliriz. Her medya grubu kendi memleketinde Kerkük’le ilgili kamuoyu yaratarak yetkili<br />

kurumlara haber sunmalıdır. Soydaşlarımızın durumuyla ilgili araştırmalarla yardımların gündeme getirilmesi<br />

sağlamalıdır. Konuyu gündeme getirerek Türk dünyasının sorunlarının çözümü için kamuoyu<br />

oluşturulması şart. Bunun zamanı gelmiştir. Fikrimce önemli meselelerden biridir.<br />

AMASHOV<br />

Yakutları selamlıyoruz, daha önce Nikolay (Valery Lukovtsev) katılıyordu, çok aktifti hep konuşurdu.<br />

Burada neler konuşuldu? Birinci meselemiz Platformun genişlemesiyle ilgili. Türkler, Uygurlar,<br />

Afganistan’da var onlar da gelsin. Gelecek toplantılarımızda genişletebiliriz. Sonraki Forum Orta<br />

Asya veya Kazakistan’da olursa davet edebiliriz. Birinci mesele budur. Bildiğim kadarıyla TÜRK KE-<br />

NEŞİ ortak televizyon kurmak istiyor. Gerçekleşirse muhtemelen BBC, CNN gibi olacaktır. İngiliz tipi<br />

bir televizyon, Al Jazeera gibi önemli bir etki yaratacaktır. Artık zamanla gerçekleştirilebilecek projedir.<br />

Esasen, sunumlarda bu altı çizilerek vurgulandı, yaşadığımız bölgelerdeki olayların dünyaya<br />

duyurulması için neler yapmalıyız? Bunun üzerinde düşünmeli, proje geliştirmeliyiz. Kendi dilimizi,<br />

hislerimizle yazdıklarımızı dünyaya ulaştıramayız. İnternet, haber siteleri, gazeteler ve televizyonlarda<br />

vereceğimiz haberleri dünya kamuoyunun anlayacağı dille sunmalıyız. Ancak böyle ulaşabiliriz. Muhtemelen<br />

yarın Forum Sonuç Bildirisi kabul edilecek, 21 ülkeden temsilci var, metinde Dağlık Karabağ,<br />

Kerkük ve diğer problemlerle ilgili ortak beyanı ifade eden bir maddeye yer vermeliyiz. Ülkelerimizde<br />

Bildiri içeriğinde yer alan talepleri, yaptıklarımızı, maksadımızı anlatmalıyız. Böylelikle dünya basınının<br />

problemlerimizi dikkate almasını sağlayabiliriz. Bunun önemli olduğuna inanıyorum.


İKİNCİ GÜN<br />

II. OTURUM<br />

/<br />

53


54 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

III. OTURUM<br />

TÜRK DİLİ KONUŞAN<br />

ÜLKELER VE TOPLULUKLARDA<br />

İŞ BİRLİĞİ HAREKETLERİ<br />

VE <strong>MEDYA</strong>NIN ROLÜ:<br />

ÖLÜMÜNÜN 100. YILINDA<br />

İSMAİL BEY GASPIRALI ÖZEL<br />

OTURUMU


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

55<br />

III. OTURUM<br />

Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklarda İş birliği Hareketleri ve<br />

Medyanın Rolü: Ölümünün 100. Yılında İsmail Bey<br />

GASPIRALI Özel Oturumu<br />

Moderatör<br />

: Metin ERSOY<br />

Doğu Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi-KKTC<br />

Konuşmacılar : Prof. Dr. Yavuz AKPINAR<br />

Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi-Türkiye<br />

Doç. Dr. Hakan KIRIMLI<br />

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi-Türkiye


56 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

Yrd. Doç. Dr. Metin ERSOY<br />

Moderatör<br />

Değerli Konuklar,<br />

Öncelikle çok teşekkür ediyoruz, son oturumda bizleri yalnız<br />

bırakmadınız. Teşekkürle başlamak istiyorum, kendimi daha<br />

sonra tanıtırım. Öncelikle T.C. Başbakan Yardımcılığına, Basın-<br />

Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne teşekkürle başlayalım.<br />

Aynı zamanda TÜRKMEP Başkanı Sayın Prof. Dr. Ata ATUN da aramızda, ona teşekkür edelim.<br />

Onların ve emek veren insanların yardımlarıyla KKTC’de buluştuk. Ben de buranın bir evladı olarak,<br />

ev sahibi sıfatıyla merhaba diyorum.<br />

Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesiyim. Ağırlıklı olarak medyanın, özellikle<br />

çatışma bölgelerindeki rolü, barış gazeteciliği, medya okur-yazarlığı ve haber yazımı konusunda<br />

dersler vermekteyim. Bugün sizlere bir önceki panelde medyanın rolünü tartışmıştık, bunun arkasından<br />

medyanın rolünü uzun yıllar önce kavramış ve bu alanda Türk toplumuna, Türk ırkına ciddi<br />

hizmetlerde bulunan İsmail Bey GASPIRALI ile ilgili özel bir oturum düzenlendi. Bu aslında bizler<br />

için çok önemli. Çünkü doğrusunu söylemek gerekirse bu toplantıları takip ediyordum ama İsmail<br />

Bey GASPIRALI’nın bu şekilde önemli, özellikle basın alanında katkı yaptığını bilmiyordum. Nitekim<br />

bu oturum başkanlığını yürütme görevi söylendiğinde -iki değerli hocamla birlikte bu bana nasip<br />

oldu- biraz araştırma yaptığım zaman her iki hocamın da bu alanda çok ciddi yayınları ve kitapları<br />

bulunduğunu gördüm. Onlara da ayrıca akademimize yaptıkları katkı için teşekkür ediyorum.<br />

Bunun dışında moderatör olarak sözü çok fazla uzatmak istemiyorum, bu zaten pek benimsenmez.<br />

Ama sonrasındaki sorular bölümünde sorularınız olursa onları yanıtlamaya çalışırım. İki değerli akademisyen<br />

hocamız aramızda, Prof. Dr. Yavuz AKPINAR Ege Üniversitesi’nden ve Doç. Dr. Hakan<br />

KIRIMLI Bilkent Üniversitesi’nden.<br />

Prof. Dr. Yavuz AKPINAR<br />

Öncelikle hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak<br />

istiyorum. Ve özellikle de İsmail Bey GASPIRALI’nın medya ile<br />

ilgili böyle bir toplantıda hazırlanarak, özel bir bölüm tahsis<br />

edilmesi çok önemli. Bunun için tertipçilere yürekten teşekkür<br />

ediyorum. Hakikaten İsmail Bey bütün Türk dünyasının saygıyla<br />

andığı ve kendisinden hâlen birçok şey öğrenebileceğimiz bir<br />

şahsiyet.<br />

İsmail Bey hakkında çok şey söylenebilir. Ama ana hatlarıyla onun görüşlerini ve faaliyetlerini özetlemek<br />

istiyorum. Yine tertipçi arkadaşlarımız bence yerinde bir tedbirle ve nezaketle onun kitaplarını sizlere<br />

hediye etti, katılanlar bunlardan haberdar. GASPIRALI’nın bugüne kadar birçok eseri yayımlanmamıştı.<br />

Hatta neredeyse yakın bir döneme kadar Türkiye’de hiçbir eseri neşredilmemişti. Şimdi onlar yeniden<br />

su yüzüne çıkıyor, yayımlanıyor. Ben de uzun yıllardan bu yana İsmail Bey GASPIRALI’nın külliyatını<br />

neşretmek için faaliyet gösteriyorum. Bugüne kadar elinizdeki üç cilt yayımlandı, onlar daha da fazla<br />

olacak inşallah. Böylece bugüne kadar İsmail Beyi “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” adlı bir slogan diyeceğim<br />

artık çünkü çoğu zaman onu kullandığımızda bu sözlerin içeriğini tam anlamıyoruz. Anlamadığımız için<br />

de sağlıklı değerlendiremiyoruz. O bir uzunca muhakemelerden sonra söylenmiş bir söylemdir. Bugün<br />

bunu yeniden idrak etmek lazımdır. Dolayısıyla eserleri ortaya çıktıkça İsmail Bey Türk fikir hayatında<br />

ve edebiyat hayatında yerini daha sağlıklı bir şekilde alacaktır diye düşünüyorum. İsmail Bey’in hayatı<br />

hakkında pek fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü herhangi bir internet sayfasına girerseniz<br />

hayatı hakkında yeteri kadar bilgi bulacağınızı düşünüyorum.<br />

Kırım Türklerinden, Kırım, her zaman Türkiye ile yakın ilişkiler içerisinde olmuş ve tarihî-coğrafi konumu<br />

itibarıyla kuzeyde Rusya’daki Kıpçak kavimleriyle yakın ilişkiler içerisinde olmuş bir coğrafya.<br />

Dolayısıyla böyle bir coğrafyadan Türk dünyasının büyük bir fikir adamının ortaya çıkması pek de<br />

şaşırtıcı değil. O coğrafya kendi şartlarıyla bir yerde bunu belirliyor. Dolayısıyla İsmail Bey Rus askeri


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

57<br />

okulunda eğitimini yapıyor, oradaki Pan-Slavistlerin fikir hareketlerinin, onların bir Türk ve Müslüman<br />

düşmanlığı üzerine kurulduğunu da görünce herhalde Türklük ve Müslümanlık hakkındaki genç bir<br />

delikanlı olarak, 16-17 yaşlarında, ilk algılarını oluşturuyor. Ondaki millî şuur bu tepkiyle oluşmaya<br />

başlıyor. Sonra Fransa’ya gidiyor, orada kalıyor, dönüşte Türkiye’ye geliyor, bir yıl kadar kalıyor ama<br />

Türk ordusuna girme niyeti var giremiyor. Girit’teki Müslüman Türklere, Rumların yaptıkları eziyet için<br />

onların yanına gidip yardımcı olmak istiyor. Bunlar tahakkuk ediyor. Kırım’a döndükten sonra da sosyal<br />

hayatta, belediye reisi muavinliğinde, belediye reisliğinde ve orada daha sonra işe başlıyor. Asıl<br />

yapmak istediği şey bir matbaa kurup neşriyata başlamak.<br />

Şimdi İsmail Beyi hangi saikler bir matbaa kurmaya, bir gazete çıkarmaya itti? Daha çok kitaplar tabii.<br />

Onu biraz daha geniş açmak lâzımdır. 19. yüzyılın sonları Avrupa’da İtalyan milliyetçiliğinin ortaya<br />

çıkmasıyla birlikte İtalyan Birliği sağlanmış ve artık bir devlet çatısı altında toplanmışlar. Kültürleri var,<br />

bir yazı dilleri var. Alman milliyetçiliği ortaya çıkarak, Almanya’da Germen milliyetçiliği Alman dilini ki<br />

ayrı ayrı coğrafyaya dokundukları için günümüzde de öyle Alman bölgelerinin bazıları konuşma dilini<br />

anlamakta zorluk çekiyor. Almanlar bu milliyetçi hareket neticesinde tek bir dile hot-doc dediğimiz<br />

yüksek Almancaya ve tek bir edebiyata sahip olmuş. Ve Almanlaşma süreci bitmiş.<br />

Bu yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Pan-Slavizm ortaya çıkıyor, Slav kavimleri birleşmek istiyorlar.<br />

Rusya bunlara siyasi ve dinî açıdan önderlik etmek niyetindedir. Rusya’da Pan-Slavizm çok güçlü bir<br />

cereyan hâline geliyor. Fakat bugün bakıyoruz Slav dünyasında milletleşme süreci arzu edilen gibi<br />

gitmemiştir. Eğer Pan-Slavistlerin arzu ettiği gibi gitseydi Bulgarlar, Sırplar ve diğer Ukraynalılar, hatta<br />

Çekler, Slovaklar bir Slav birliği oluşturacaktı ama olmadı. Bunun en önemli sebeplerinden biri de<br />

Almanların bilinçli şekilde bu bütünleşmeyi engellemiş olmasıdır. Çeşitli sebepleri var bunun, bunlara<br />

girmek istemiyorum.<br />

Şimdi bunlar İsmail Bey GASPIRALI’nın Avrupa’dayken de gözlemlediği ve bu meselelere dikkatle<br />

yöneldiği zaman sürekli okumalarla kendini geliştirdiği bir dönemden sonra onun kafasında Türk<br />

halklarının da milletleşme sürecine, eninde sonunda Batı’dan gelen tesirler sebebiyle gireceği kanaati<br />

var. Ve dolayısıyla bu kanaati kendisi bilinçli olarak başlatmak istiyor. Osmanlı Türklerinin o gün<br />

içerisinde bulundukları durum Türkleşme sürecini resmen sürdürmeye müsait değil. Halife’nin ülkesi,<br />

İslamiyet çok önemli, ön planda ve dolayısıyla da Türkiye’de Pan-İslamizm demeyelim ama İslamcılık,<br />

devlet siyasetinde çok önemli bir etken. Türklükten veya Türklüğün açığa çıkmasından birçok<br />

Osmanlı aydını da rahatsız, bunu bilerek yapmak istemiyorlar. İslam topluluklarını bir arada tutmak<br />

istiyorlar. Dolayısıyla Rusya’da, Rus yönetimi altında yaşayan Türkler arasında böyle bir durum yok.<br />

Müslümanlık dini onların büyük bir kısmını birleştiren önemli bir unsurdur. Soy birliği var, evet, Türk<br />

halkı onlar.<br />

O sırada Ruslar ve Avrupa’nın Türkoloji çalışmaları ilerlemiştir. Göktürk Kitabeleri çözülmüş, Türklerin<br />

Orta Asya’da İslam’dan evvel de büyük bir medeniyet sahibi oldukları hakikati ortaya çıkmıştır. İşte<br />

bunların hepsini İsmail Bey geçmişteki Türk yazı dillerinin fonksiyonunu biliyor. Mesela Çağatayca,<br />

ondan evvel Hakaniye Türkçesi Türk dünyasının ortak yazı dili. Ama ondan sonra parçalanma<br />

başlamıştır. Selçuklularla beraber Oğuzların Batı’ya kayması, Kıpçak yazı dilinin Altınorda’nın erken<br />

yıkılması sebebiyle tam teşekkül edememesi, bunun aksine Oğuzcanın yazı dili olarak Azerce Türkçesi<br />

olarak iki dalda gelişmesi, arkasından Karlukçadan Çağatay Türkçesinin ortaya çıkması Ali Şir<br />

NEVAİ ile yükselmesi ve Kırım Hanlığı’na kadar Çağataycanın etkisi, yürümesi. Bunları, Türk dilinin<br />

bu sürecini çok iyi biliyor.<br />

Tarihi de çok iyi biliyor, GASPIRALI bilinçli olarak Türk oluşumunu, Türk milletinin oluşumunu başlatmak<br />

istiyor. Ve bunu yapmak için o gün çok önemli olan kitap ve gazete lâzımdır. Tabii gazetenin<br />

Avrupa milletlerinin de milletleşme süreci içerisinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu, yine<br />

milletlerin ortak bir ruha sahip olmasında gazetenin ne kadar birleştirici, toplum üzerinde etkileyici<br />

rolü olduğunun da çok iyi farkında. Dolayısıyla önce matbaa kuruyor, arkasından süreli yayın çıkarmak<br />

için faaliyetlere geçmek istiyor. GASPIRALI matbaa kurmada da epeyce sıkıntı çekiyor. Bunların<br />

ayrıntılarına girmeme lüzum yok. Bahçesaray gibi küçük bir yerde o zaman nüfusu 20-25.000 civarında<br />

küçük bir kasabada öyle bir gazete çıkarıyor ki Doğu Türkistan’da, Çin’de okunuyor, Batı’da<br />

Bulgaristan Türkleri okuyorlar, İran Türklerine kadar gidiyor, Türkiye takip ediyor. Yani bugün dahi<br />

hiçbir Türk gazetesi bu kadar geniş bir Türk muhitinde okunma şansına sahip olamadı. Üstelik bu 30


58 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

yıldan aşkın bir süre devam ediyor, 1883’ten -GASPIRALI ölünceye kadar desek- 1914’e kadar. Ondan<br />

sonra da oğlu ve yetiştirdiği Hasan Sabri AYVAZOV 1918’e kadar çıkarıyor gazeteyi. Dolayısıyla<br />

bu gazete bütün Türk dünyasında hâlen aşılamamış bir rekora sahiptir.<br />

Peki, nasıl oldu da GASPIRALI böylesi bir gazeteyi bütün Türk dünyasının ortak malı hâline getirebildi?<br />

Ortak değeri hâline getirebildi? Şimdi bunun üzerine düşündüğümüz zaman iki kaynaktan yararlanıyor.<br />

Gazete, halkın büyük bir kısmı okuma yazma bilmiyor. Tabii GASPIRALI’nın tespit ettiği de şu:<br />

Türk dünyası epeyce geniş bir coğrafyaya yayılmış, diller, konuşma dili, örfler farklılaşmış, Türklerin<br />

birbirinden haberi yok ve gittikçe ayrı ayrı yollara gitmeye devam ediyorlar. O hâlde bunların dikkatini<br />

bir yerde toplamak, bütünleştirmek lâzım. O da cehaleti önlemek, yeni bir eğitim sistemi başlatmakla<br />

ve gazete ile olur. Dolayısıyla cehaletle mücadele GASPIRALI’nın birinci problemidir. Onun için gazetesinde<br />

cahil halkın anlayabileceği sade bir Türkçe kullanıyor. Zaten Türkçülüğün veya herhangi bir<br />

milliyetçiliğin malzemesi halkın anlayabileceği dili kullanmaktır.<br />

Osmanlıcaya orada çok ciddi tenkitleri vardır. Diyor ki, Osmanlıca resmî devlet dairelerinde kullanılan<br />

ve artık kavmi niteliğini, vasfını kaybetmiş bir suni yazı dilidir. Arapça, Farsça unsurlar fazla<br />

girmiştir ve halk bu dili anlamakta sıkıntı çekiyor. O hâlde halka kendi diliyle hitap etmek lâzımdır.<br />

Dolayısıyla da GASPIRALI, Osmanlı yazı dili ile değil, İstanbul’da konuşulan sade bir Türkçe ile Türk<br />

dünyasına hitap etmeyi tercih etmiştir. Ve gazetesinde de bunu yapmıştır. Yer yer Kırım Tatarcasından,<br />

İdil-Ural Bölgesi’ndeki Kıpçak veya Başkırt, Tatarcadan, bazen Özbekçeden alınan kelimeler<br />

olmasına rağmen Tercüman’ın dili sade bir İstanbul Türkçesidir. 1883’te Türk gazetelerine baktığınız<br />

zaman Tercüman-ı Hakikat’i bugün anlayamazsınız. Ama eğer Arap alfabesini biliyorsanız veya Latin<br />

alfabesine çevrilmişse GASPIRALI’nın dilini çok rahat anlarsınız. Dolayısıyla GASPIRALI’nın en büyük<br />

sağladığı dil başarısıdır. Yani Türkiye’den çok daha önce, bizim millî edebiyat cereyanından, onu<br />

başlatan Ömer SEYFETTİN, Ali Canip YÖNTEM, Ziya GÖKALP’in bu meselelerle uğraşmasından<br />

önce dilde fiilen sadeleşmeyi başlatan GASPIRALI’dır. Ve kendisi de açıkça diyor ki, “Benim kalemim<br />

balta bir kalemdir, henüz yontulmuş bir kalem değildir. Onun için dil kusurlarıma bakmayın”. Dili güzel<br />

yazmak GASPIRALI için dilin estetik değeri taşıması önemli değil. Maksadını anlatabilmek, karşı<br />

tarafla iletişim kurabilmek önceliktedir. Onun için kendisi de diyor ki bu dilin daha olgunlaşması için<br />

çok uzun zamanlar geçmesi lâzımdır.<br />

Şimdi bu adamın gazeteye başladığı zaman (açabilir miyiz sinevizyonu lütfen?) GASPIRALI, Tercüman<br />

gazetesine geçmeden evvel burada gördüğünüz gibi ilk yazısını Tiflis’te çıkan Ziya gazetesinde<br />

yayımlıyor. Azerbaycanlı Ünsizade kardeşlerin çıkardığı, Sait ÜNSİZADE’nin çıkardığı, bu taş<br />

basmadır. İlk defa belediye reisi olduğu zaman ilk mektubu bugüne kadar matbuatta ele geçen ilk<br />

yazısı budur. Yani Tercüman çıkmadan evvel, 1881’de Tonguç’u, işte ilk Tonguç budur, bunu yayımlamadan<br />

evvel Tiflis ile ilişkisi vardır. Daha sonra Tiflis ile bu ilişkisi devam ediyor. Kafkasya’da da<br />

GASPIRALI’nın yazılarını ve sürekli Tercüman’dan alıntılar görüyoruz. Yani Tiflis ile Azerbaycan muhitiyle<br />

böyle bir ilişkisi var. Ve tabii Rusya Türkleri arasındaki ilk gazeteyi çıkarmış olması sebebiyle de<br />

Hasan Bey Melikzade (ZERDABİ) ile ilişkisi var, ondan saygı ile söz etmiştir.<br />

Bundan sonra Şafak’ı yayımlıyor. Ve böylece 10’a yakın risale yayımlamış oluyor. Birkaç sayfalık olanlar<br />

var, bunlar birbirlerinin sayfası devam ediyor. Ve Rus Hükümeti en sonunda “Ne yapıyorsun? Biz<br />

sana süreli yayın çıkarma izni vermedik” diyor ve bunları kapatıyor. O arada da Kırım’ın, Rusların eline<br />

geçmesinin 100. yılı dolayısıyla GASPIRALI’ya Tercüman gazetesini çıkarma izni veriliyor. Bir mecburiyet<br />

var, gazete Türkçe ve Rusça çıkacak, dolayısıyla iki dilde yayımlama mecburiyeti var. GASPIRALI<br />

Türk dili ifadesini kullanıyor. Tercüman’ın üzerine bakarsanız, biraz sonra ilk sayıyı göstereceğim, Türk<br />

dili ifadesi vardır. Yalnız ondan evvel Tavrida’da çıkan, Rusça Tavrida gazetesinde Kırım’da, önce<br />

Bahçesaray Mektuplarını yazıyor, ondan sonra onu geliştirerek Rusya Müslümanları adı verilen, daha<br />

sonra da müstakil kitap olan eserini yayımlıyor.<br />

Böylece Ruslarla, Müslüman Türklerin ilişkileri ne olmalıdır? Ruslar, Müslümanlara ne yapmalıdır?<br />

Müslümanlar, Rus Hükümetine karşı nasıl davranmalıdır? İki grup, iki toplum arasındaki ilişkiler ne<br />

olmalıdır? Ve bu yolla Rus yönetimini çok usta bir dille Türklere ve Müslümanlara karşı davranışları<br />

dolayısıyla eleştirir. Mesela “Asimilasyon çalıştınız, bundan vazgeçin, bu asimilasyon olmaz. Bizim<br />

cehalette bulunmamızı, biliyorsunuz, Rus mekteplerinde çocuklarımız Hristiyanlık propagandası dolayısıyla<br />

okuyamıyor. Bizim ana dilimizde eğitimimiz lâzım, ana dilde eğitimimize imkân verin” diye


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

59<br />

sürekli eleştirir ve Rusya Müslümanlarında ileri sürdüğü prensipler GASPIRALI’nın hayatı boyunca<br />

sadık kaldığı temel prensiplerdir. Dolayısıyla Ruslarla iyi geçinmeyi, onları Türk-Müslüman grubun<br />

kendi ana dilinde eğitim yapması için ikna etmeye çalışır. Bunun karşılığında da Rusya Müslümanları,<br />

Rusya’ya bir vatandaş olarak vergi vermeli, icabında Rusya’yı savunmalı, bir Rus ile birlikte Rusya’ya<br />

karşı dışarıdan gelen tehlikelerde birleşmeli ama Ruslar da Türklere, Müslümanlara karşı eşit davranmalıdır.<br />

İşte Tercüman’ın ilk sayısı bu, maalesef bu fotokopi pekiyi değil, burada Rusça kısım da var. Rusça<br />

kısmı ben almamışım. Başlık klişesini genişlettim, başlık kısmında da göreceksiniz Tercüman’ın o<br />

“Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ifadesi yok. O 1912’den sonra Tercüman’ın başlık klişesi altında yer alır.<br />

Bazı kaynaklar onu zannediyorlar ki ilk çıktığı tarihten itibaren var. Tercüman gazetesinde GASPIRA-<br />

LI, bir şey daha yapıyor, sade bir dille yeni bir edebiyat başlatıyor. O edebiyat kelimesini çok geniş<br />

anlamda kullanır. Der ki, “Yazılı olan her şey edebiyattır”. Dolayısıyla bir matematik, kimya kitabı,<br />

oradaki anlatım dili GASPIRALI için edebiyattır. Yani bilimsel dili de bedii neşriyat içerisine atar. Fakat<br />

aynı zamanda modern romanın, hikâyenin bir toplumdaki rolü üzerindeki öneminin farkındadır. Dolayısıyla<br />

da hikâye ve romanlar yazmaya başlar. “Frengistan Mektupları”nı, daha sonra “Darürrahat<br />

Müslümanları”nı yazar, Molla Abbas imzasını kullanarak birçok eser neşreder.<br />

Burada bir şey görüyoruz, GASPIRALI iki imza kullanıyor. Başlangıçta Molla Abbas, daha sonra başkaları,<br />

İsmail imzası var. Tercüman’daki yazılarının hepsinde sadece İsmail imzasını kullanmıştır. Niçin<br />

bu iki imzaya müracaat ediyor? İsmail imzasıyla yazdığı yazılar ılımlı, yumuşak, İslam toplumunun kusurlarını<br />

eleştiren ama çok da fazla sarsmayan, yaralamayan tenkitlerden ibarettir. Babaca nasihatler<br />

bunlar. Fakat Darürrahat Müslümanları ve Frengistan Mektupları’nda Molla Abbas Fransevi imzasını<br />

kullanıyor ki bu imza Taşkentli bir mollaya aittir. Güya Fransa seyahatine çıkmıştır, oradan hatıralarını<br />

Tercüman’a mektuplar şeklinde göndermektedir. Molla Abbas, GASPIRALI’nın bir Avrupalı gözüyle<br />

aynı zamanda İslam dünyasına, Türk dünyasına bakmasını sağlar. Ve dolayısıyla Molla Abbas imzasının<br />

altında yazdıklarında çok daha rahattır. İslam cemiyetinin kusurlarını, tenkitlerini, hurafelerini,<br />

medeniyet meselelerinin yetersizliğini, din adamlarının cahilliğini çok daha sert eleştirmiştir. Yani asıl<br />

fikirlerini, GASPIRALI’yı yakalamak istiyorsak diğer takma adlar altında yazdığı konularda çok daha<br />

açık görebiliyoruz. Çünkü orada çok acı, sert tenkitler var. Bunun sebebi bence Tercüman gazetesini<br />

ve kendi faaliyetlerini riske atmak istememiş. Yani Molla Abbas’ın yazdıkları eğer toplumda çok fazla<br />

tepkiyle karşılanırsa herhâlde yazıyı kesecekti. Ama Tercüman çıkmaya devam edecekti. İsmail imzasıyla<br />

yazılar devam edecekti. Demek ki o imzaları daha ileri, daha sert fikirler söylemek için kullanıyor.<br />

Molla Abbas’ı Taşkentli bir şahsiyet olarak, Batı Türkistanlı bir şahsiyet olarak seçmesi de tesadüf<br />

değil. Çünkü GASPIRALI Rusya Müslümanlarının büyük, en önemli kitlesinin Türkistanlılar olduğunun<br />

farkında ama Batı Türkistan’da yaprak kıpırdamıyor. Yenilik adına hiçbir şey yok. Buhara Emirliği’nde<br />

korkunç bir fanatizm var. Medreseler berbat vaziyette. Hiçbir yenilik adına kıpırdama yok. GASPIRALI<br />

biliyor ki Türkistan, Rusya Müslümanları için de ayağa kalkmazsa sonuç alınamaz. Yani Kuzey Türkleri<br />

Kırım, İdil-Ural Bölgesi veya Azerbaycan’da olan Kafkasya Müslümanları arasındaki bir hareket<br />

yeterli değil. Bütün Türk dünyasının milletleşme süreci içerisine birlikte girmesi lâzım. Dolayısıyla da<br />

Türkistan’a verdiği bu dikkat çok önemlidir. 1893’te gidiyor Buhara Emiri ile görüşmeler yapıyor, onu<br />

ikna etmeye çalışıyor. Ama maalesef başarılı olamıyor.<br />

Türkistan seyahati de bir hayal kırıklığından ibarettir. İşte elinizde olan üçüncü cilde bakarsanız, Türkistan<br />

Seyahati’nde, iki kısım var, 1908 seyahati de var orada. Türkistan’dan pek de ümitli ayrılmıyor.<br />

Dolayısıyla Molla Abbas ve daha sonraki eserlerinde Türkistan tenkitlerinin de gittikçe ağırlaştığını<br />

görüyoruz. Buhara’daki din adamları özellikle dünyadan habersiz, son derece cahil ve aynı zamanda<br />

da affedersiniz ahlâksızlar. O dönem bütün Türkistan, Kazakistan, Türkmenleri, Tacikleri, Özbekleri,<br />

Kırgızları etkileyen ve onlara medrese olarak en büyük kaynak olan Buhara örf ve adetleri, göreneklerinin<br />

bu kadar sert tenkidi önemlidir. Ve zaman GASPIRALI’nın ne kadar haklı olduğunu gösterdi.<br />

Çünkü hakikaten Türk dünyasında yenileşme hareketleri ki bu hareketler kurtuluş, bir uyanış hareketidir.<br />

En geç başladığı yer maalesef Buhara’dır. Bunun acılarını da Özbekler bugün de çekiyor. Bu<br />

sıkıntı devam ediyor.<br />

GASPIRALI’nın millet görüşünü ana hatlarıyla söylemeliyim. Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, bunlar<br />

farklı, Türk halkları olduğunun farkında. Dillerinin ortak olduğunun da farkında ama GASPIRALI


60 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

bunları tek bir milliyet çatısı altında toplamak istiyor. O zaman da Osmanlılar kendilerine Osmanlı<br />

demedikleri için en uygun soy ismi Türktür ve Türk halkı adına da o günlerde kimsenin itirazı yok.<br />

GASPIRALI diyor ki bir Kazak, bir Kırgız, bir Özbek hatta bir Dağıstanlı, Çeçen, Çerkes, onlar çocuklarını<br />

mektebe verdikleri zaman üç yıl kendi ana dillerinde okusunlar. Okuma-yazmayı iyice öğrensin,<br />

ondan sonra ortak edebi Türk diline geçilsin. Ortak edebi Türk dili ile bahsettiğim gibi sadece İstanbul<br />

Türkçesinden başka bir şey değil. Yani GASPIRALI ayrı Türk milliyetlerinin teşekkül etmesini arzu<br />

etmiyor. Bugün duruma bakıyoruz, tarihin akışı değişti, Sovyetler Birliği içinde de bu meseleyi bilinçli<br />

bir şekilde kışkırttılar, bugün artık 20’ye yakın milliyete bölünmüş durumdayız, belki de daha fazla.<br />

Bu iyi mi kötü mü oldu? Bunun üzerinde ayrı bir tartışma yapılabilir ama GASPIRALI’nın fikrini soruyorsanız,<br />

tek bir Türk milliyetinin oluşmasını arzu ediyor. Ve benim yaptığım araştırmalardan edindiğim<br />

kanaat şu, 1917’ye kadar bu fikir Rusya Türkleri, Müslümanları arasında epeyce yaygın. Aydınların<br />

büyük kısmı buna sahip çıkıyor. Hatta SULTANGALİYEV gibi Neriman NERİMANOV gibi komünist,<br />

bu ideolojiye meyilli olan aydınlar da tek bir Türk ve Turan devleti fikrinde birleşmişlerdir. Ve onların<br />

Türk kimliği ve Türk edebi dilinin tek olması kanaatleri dikkatimi çekiyor. Bunların birçoğu STALİN<br />

zamanında zaten tasfiye ediliyor. Günümüzde bu din meseleleri yeniden tartışılıyor, ona girmek istemiyorum.<br />

GASPIRALI’nın eseri “Darürrahat Müslümanları” çok önemli. Frengistan Mektupları’nın aslında bir<br />

uzantısı ama çok ilgi gördüğü için ayırıyor, ayrı bir eser yapıyor. Burada İslamiyet hakkındaki fikirlerini<br />

görüyoruz. Çünkü GASPIRALI’nın dikkatten kaçan bir tarafı var: Dini yenileyen bir fikre sahip. Aslında<br />

GASPIRALI bir din adama değil ama fiilen baktığınız zaman bir müçtehit, müçtehitten de çok farklı<br />

değil. İslam dini algısını yeniliyor. Hatta bir yazısı var, diyor ki milletin hayatında tevhid-i din kadar<br />

tevhid-i dil de önemlidir. Yani dini birleştirmek kadar dili de birleştirmek önemli. Neyini ayrıştıracaksın?<br />

İslam algısını birleştirmek istiyordu. İslam’dan kim ne anlıyor? Müslümanlıktan neyi anlayacak? Bu<br />

anlayışı birleştirmek istiyordu. Dolayısıyla da medreselerin oluşturduğu yanlış din anlayışına karşı<br />

çıkıyordu. Yetersiz din anlayışına karşı çıkıyor. Hatta halkın arasında Müslümanlık zannedilen hurafelerin<br />

yıkılması için çok sert bir şekilde hücum ediyor.<br />

“Darürrahat Müslümanları”nda geçen İslâm toplumu nasıl olur? Bunun cevabı var. Endülüs’te güya<br />

İspanyol hâkimiyeti sırasında kaçmış ve bir gizli vadiye saklanmış Müslümanlar, Molla Abbas’ın yolu<br />

oraya düşüyor, gizli Müslüman ülkesine, orada İslâm hayatını görüyor. Bunlar yalan söylemiyorlar.<br />

Yalan söyleyeni hapse atmıyorlar. Toplumdan dışarı atıyorlar, toplumun dışında o adam ıslah-ı nefs<br />

edinceye kadar topluma katılamıyor. Islah olduğuna dair toplum inanırsa onu kabul ediyor. Yoksa<br />

almıyorlar. Hapishane yok, yalan söylemek yok. Bu memlekette en önemli şey kadın ve erkeğin<br />

eğitimli olmasıdır.<br />

İslâm medeniyetinde ve dinindeki algıları birleştirmek isterken meselâ kadın meselesi GASPIRALI’nın<br />

üzerinde durduğu en önemli konu. Ve 19. Yüzyıl Türk aydınlarının içerisinde kadın problemini onun<br />

kadar ciddi ele alan yoktur. Hatta burada çok ileri giderek bir fantezi hikâye de yazar: Kadınlar Ülkesi,<br />

20-30 sayfa, fazla değildir. Orada Türk-İslâm toplumunu tersine çevirmiştir. Kadınların yönettiği<br />

bir modeli bize sunar. Erkekler evin içerisinde otururlar, çoluk çocuk bakarlar, yemek pişirirler, ev<br />

işleriyle uğraşırlar, ülke bir kraliçe tarafından yönetilir. Ordu kadınlardan ibarettir. Erkeklerin bir tek<br />

çocuk doğurmadığı kalır. Tıpkı kadınlar gibi yaşmak takmak mecburiyetindedir. Kaytan bıyıklarını<br />

namahreme gösteremezler. Ve tabii daha da vurucu olan bir kadının birkaç erkek alma hakkı vardır.<br />

Yani tam Türk cemiyetinin ters çevrilmesi ve o cemiyette kadının ne kadar kötü pozisyonda olduğunu<br />

bu kadar vurgulayan, 1880’lerde, 1890’larda yazılmış bir eser yoktur. Dolayısıyla GASPIRALI, Türk<br />

toplumuna, İslâm toplumuna bakarken kadınların da erkekler gibi eğitimli olması meselesinde çok<br />

ileri söz sahibidir.<br />

Burada 1894’e ait Osmanlı Devleti arşivinden çıkardığım belgeyi sunmak istiyorum. Tercüman gazetesi<br />

Türkiye’de okunuyor ama Abdülhamit’in muhbirleri de az değil. Her ajana ihbarından dolayı<br />

para veriliyor. Tercüman gazetesinin zaman zaman demokrasiden, hürriyetten vs. bahsettiği, hatta<br />

bazen de Sultan Abdülhamit’in yazı yazdığı yolunda sürekli ihbarlar var. İşte 1894’te Tercüman gazetesi<br />

yasaklanmış, burada diyor ki, yasaklanmasına rağmen hâlen İstanbul’da satılıyor. Ve Emniyet<br />

Müdürlüğüne, Tercüman gazetesi toplatılsın diye şikâyet var. Böyle otuzdan fazla arşiv belgesi buldum.<br />

Tercüman’ın yasaklanması, Türkiye’ye gizli giren Tercüman’ların yakılıp imha edilmesi hakkında


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

61<br />

bilgiler. Fakat GASPIRALI geliyor, Abdülhamit ile görüşüyor. Rusya’da basılmış 120’den fazla kitap<br />

getiriyor. Bir de el yazma Ali Şir NEVAİ Divanı’nı getiriyor. Ve ondan sonra kendisine üçüncü seviyede<br />

Mecidiye Nişanı veriliyor ve Tercüman serbest bırakılıyor. Fakat maalesef bu serbest bırakılma kararına<br />

rağmen yine de muhbirler sebebiyle sık sık kapatılıp açılıyor.<br />

Ancak daha sonra GASPIRALI, Tercüman’nın -10, 20 ve 25. yılı dolayısıyla gerçekleştirilen çeşitli<br />

jübilelerde- açıklamalar yapıyor. Bir hesap kitap defterini de açıklıyor. Çünkü kendisine yardım eden<br />

zenginler var. O paralar nereye gitti onun hesabını veriyor. Diyor ki, “Türkiye’de satılan Tercüman gazetesinden<br />

elde edilen gelir, Rusya’da, Çarlık Rusyası içinde “satılanın üzerinde bir gelir.”. Miktarları<br />

hatırlamıyorum ama Türkiye’deki gazetenin satılmasının böyle maddi ehemmiyeti var. Ve Osmanlı<br />

aydınları üzerinde etkili olmaya başladığını o yıllardan itibaren çok iyi biliyoruz. Kendisi hakkında<br />

1895 yılına gelindiğinde Malûmat gazetesinde çıkıyor bu yazı, Türkiye’de gazeteden ve İsmail<br />

GASPIRALI’dan bahseden ilk yazı, Malûmat’ta çıkıyor, resmini de basmışlar, hatta burada karısı Zehra<br />

Hanım’ın ona ne kadar yardımcı olduğu hakkında da çok ciddi bilgiler var.<br />

Azerbaycan’da çıkan “Molla Nasreddin Dergisi”nde sürekli GASPIRALI’nın Tercüman gazetesinden<br />

bahsediliyor. Burada da yine GASPIRALI’yı görüyorsunuz, bir başka karikatür mollalar var<br />

elinde, GASPIRALI’nın elinde Hocay-ı Sibyan ile Tercüman gazetesi var. Onlarda tekfir diyorlar, yani<br />

GASPIRALI’nın Tercüman gazetesi çıkarması ve fikirlerinden dolayı mollalar tarafından kâfirlikle itham<br />

edildiğine dair bir karikatür. Bu da o zamanki Usûl-u Cedid ve Usûl-u Kadimci dediğimiz zihniyet<br />

farklılıklarının ortaya çıktığını gösteriyor. Tercüman gazetesinde 1914’te GASPIRALI’nın ölüm haberini<br />

veren sayıdır. Önce hastalandığını, ağır ve artık iyileşmeyecek durumda olduğunu bildiren haberler<br />

çıkar. Sonra da Tercüman gazetesi kapanır, 15 gün falan mı o zamanı yanlış söylemeyeyim, ama<br />

çıktığı zaman da ölüm haberi bu fotoğrafla çıkar.<br />

Türk Yurdu, Yusuf AKÇURA çok güzel bir yazı yazar Ahmet AĞAOLU, Hüseyinzade Ali Bey vs. Türk<br />

Yurdu’nda çıkan resmi ve altında da yazı imzası, İsmail Bey imzasını görüyorsunuz. Bu da İkdam<br />

gazetesinde, Türkiye’de çıkan ölüm haberidir. Bu da Azerbaycan’da meşhur gazeteci ZERDABİ.<br />

GASPIRALI yenileşme hareketini yaparken Tercüman okuturken der ki, “Rusça okumuşlarımızın bize<br />

bir hayrı olmadı”. Başkan fazla uzatıyorsam kesebilirim, lütfen uyarın beni, çünkü bizim öğretmenlik<br />

alışkanlığımız var 45 dakika nefessiz konuşuyoruz, bu çok kötü bir alışkanlık. Lütfen keseyim…<br />

ERSOY<br />

Süremiz var ama sorular da geleceği için orada da devam edebiliriz…<br />

AKPINAR<br />

Tamam, şimdi toparlıyorum, bir şey daha ilave etmek istiyorum. GASPIRALI şunun farkında, “Gazeteyi<br />

çıkarıyorum ama kim okuyacak?” Halkın büyük kısmı cahil, medreseye gidip okuma-yazma<br />

öğrenen insanlar var. Dolayısıyla din adamlarını, medreselileri yenileşme hareketine çekebilmek için<br />

çok büyük gayret sarf eder ve bunu başarır. Daha sonra da Akgül Destesi adlı bir eser yazar. Akgül<br />

Destesi’nde Rusya Türkleri arasında modernleşme hareketlerine kimler önderlik etmiştir? Onların<br />

adlarını, kısa biyografilerini ve hizmetlerini anlatır. Ondan daha evvel de “Mebadi-yi Temeddün-i<br />

Islamiyan-i Rus” adlı, Rusça bir eseri var, hiçbir eserinde böyle Rus kullanmaz, çok nadirdir. Rusya<br />

Müslümanlarının medenileşme hareketlerinin başlangıcı diyelim. Orada der ki Rus mekteplerinde<br />

okuyanların bize bir hayrı olmaz. Medreseliler ve mollalar yazarlığa girişerek ki Tatarların ilk romanını<br />

yazan Musa AKCİGİT, daha sonra Zahir BİGİ, bunlar din adamıdır. Musa BİGİ değil de Zahir<br />

BİGİ doğrudan doğruya din adamı. “Mollalar bize yardım etti ve yenileşme hareketlerimizde ilk<br />

adımları attı.” der. Tabii biraz abartıdır ve kasıtlı yazılmış politik yazıdır. Yoksa kendisi Rus tahsillidir,<br />

Azerbaycan’da ZERDABİ Rus tahsillidir, Ekinci gazetesini çıkaran ZERDABİ. Rus tahsillilerin arasında<br />

millet meselesini problem eden o kadar az insan var ki GASPIRALI bilerek onları yok sayıyor ve din<br />

adamlarını onore ederek bu işin içerisinde tutmaya çalışıyor.<br />

Buradaki din adamları o “Akgül Destesi”ndeki biyografilerdir. Mesela şu Ataullah BEYAZİDOF, Petersburg<br />

Akhunludur, meşhur Ernest RENAN’nın İslâm hakkındaki iddialarına cevap veren çok önemli<br />

bir şahsiyettir. Ahmet Mithat Efendi de bunların eserlerini tercüme edip Türkçe bastırmıştır. Mesela


62 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

Zakircan FURKAT Özbekler arasındaki liderlerden. Ahundzade Azerbaycan’da ilk edebiyatı başlatanlardan.<br />

Kayyum NASIR yine Kazan Tatarları arasında önemli faaliyet gösterenlerden. Şihabüddin<br />

MERCANİ dinde yenileşme hareketinin önünü açan meşhur reformist. Sultan Mecid GANİZADE,<br />

Süleyman VELİBEYOF bunlar arasında yetişen Azerbaycanlı öğretmenler, GASPIRALI’nın önde tuttuğu<br />

insanlar. Ve Neriman NERİMANOF daha o zaman çok genç, Tercüman gazetesinde yazıları var,<br />

Odessa’da Tıp Fakültesi’ndeyken GASPIRALI’nın yanına gidip geliyor.<br />

Böyle ilişkiler var, Azerbaycanlı Nesip Bey ile de. Hayrullah OSMANOF, Ufa’da meşhur din adamı<br />

müderris yenileşme hareketlerini destekleyenlerin başında geliyor. Bu da Hadi MAKSUDİ, medresede<br />

yetişmiş, Sadri MAKSUDİ’nin ağabeyisi zannediyorum. Abdusselam AHUNDZADE, Hüseyinzade<br />

ALİ BEY’in dedesi, yenileşme hareketlerini, Tercüman gazetesini önemli ölçüde destekleyen hatta<br />

Tercüman’da yazıları da var. Fatih KERİMİ, İstanbul’da Mülkiye’de tahsilini yapıp Ufa’ya giden, Vakit<br />

gazetesini, Şura’yı çıkaran meşhur, aynı zamanda öldürülenlerden biri de Fatih KERİMİ’dir. İşte bu<br />

Muhammed Zahir BİGİYEV, ilk Tatar romanlarını yazan şahsiyet, medrese kaynaklı. Sibirya’da Molla<br />

Sabircan EFENDİ, Tercüman okuyucularından ve destekleyenlerden. Abdurreşid İBRAHİM daha da<br />

çok biliniyor. Ziyaeddin FAHREDDİN. Son olarak Ahund VAHAPZADE, Enver Paşa ile beraber çok sadık<br />

ve Enver Paşa ile beraber de Türkistan’da şehit oldu. Bunun da önemli rollerinden bahsedebiliriz.<br />

Şimdi ayrıntılara girmek istemiyorum ama ana hatlarıyla GASPIRALI’nın fikirlerini anlatmaya çalıştım.<br />

Bir tek şey söyleyerek bitirmek istiyorum, madem gazetecilik ve medyadan bahsediyoruz biraz önce<br />

ifade ettim 20-30 binlik Bahçesaray gibi küçük bir şehirden Doğu Türkistan’a kadar okunabilen, satılabilen<br />

ve geliriyle çıkarılabilen bir gazetedir Tercüman. Tatar burjuvazisinin, Azerbaycan zenginlerinin<br />

yardımları var ama Tercüman’ın kendisi de para kazandırıyor, cetvelde açıklıyor. Hatta o derecede<br />

ki yeni usûl eğitim ve öğretim başlasın diye kitaplar basıyor. Hocay-ı Sibyan, Rehber-i Muallimi’ni<br />

basıyor, Tercüman’da ilanlar var. Bu kitapları yeni usul eğitim ve öğretim yapmak isteyenlere parasız<br />

gönderiyor. Basılı kitapları da parasız gönderiyor. Bunların hepsini Tercüman’dan elde ettiği gelirle<br />

yapıyor. Sadece zenginlerin desteğiyle değil. İşte bu büyük bir gazetecilik başarısıdır. Küçücük bir<br />

kasabadan koca Türk-İslâm alemine açılan gazete çıkarmak büyük başarıdır, iş adamı başarısıdır.<br />

GASPIRALI’nın çoğu zaman gözümüzden kaçan özelliği budur. O da dediğim gibi zamana göre<br />

konuşulmasıdır. Rus Hükümeti ile ilişkilerine çok dikkat eder ve karşısındaki insanları da ikna ederek<br />

yenileşme hareketleri içerisine çeker.<br />

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.<br />

ERSOY<br />

Prof. Dr. Yavuz AKPINAR’a teşekkür ederim… Aynen GASPIRALI’ya, hayatını bize güzel bir şekilde<br />

hem özetlemiş oldu hem de bahsetmiş olduğu o yalın, sade dil içerisinde kendisi de aynı şekilde o<br />

sade dili kullanarak bizlere bir tarih yolculuğu yapmıştır medya alanında.<br />

Doç. Dr. Hakan KIRIMLI<br />

Türk dünyası medya toplantısında bulunduğumuz, Türk dünyasında<br />

birleştirme konusunu gündeme getirdiğimiz zaman son<br />

yüzyıllık tecrübede, hatta umumen İsmail Bey GASPIRALI’dan<br />

daha sembol bir isim aklımıza getirmemiz mümkün değildir.<br />

Hatta bir Türk dünyası medyası söz konusuysa, eğer bu gerçekleşmiş<br />

ise bunun tarihte gerçekleştiği en önemli fenomen bizzat<br />

İsmail GASPIRALI’nın Tercüman’ı ve onun yaydığı fikirlerdir.<br />

Bugün hiç şüphesiz söylemeye gerek yok ama internetin, televizyonun akla hayale gelebilecek her<br />

türlü teknolojik imkânın bulunduğu bir çağda yaşıyoruz. Bugün Türkiye dâhil yedi kadar bağımsız,<br />

-yedi kadar diyorum çünkü birçok şeyi tartışmalıdır- Türk ülkesi var. Şu veya bu şekilde bağımsız<br />

olmayan Türk ülkeleri, cemaatleri, halkları, toplulukları ortada, herkes bunlardan haberdardır. Bunlar<br />

arasında irtibatı kurabilmek için teknoloji hayal edilemeyecek boyutta. Bugün Skype’tan herkesle,<br />

dünyanın her yeriyle konuşmamız mümkün. Fakat bütün bu teknolojik imkânlarımızda birisine sorsak<br />

bugün Türkiye’nin en şanlı, en muazzam gazetesi hangisi? X diyelim. Türkiye’nin en güçlü, en etkili


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

63<br />

televizyon kanalı hangisi? Y diyelim. Bunun mesela Kazakistan’da, Tataristan’da, Kırgızistan’da ve<br />

hatta Azerbaycan’da ahaliye soralım, yüz kişiden birisi bilir mi acaba? Tersini sormak için yüz kişi<br />

değil bin kişiyi, onbin ya da yüzbin kişiyi verebiliriz. Yani Kırgızistan’daki en meşhur televizyon kanalının<br />

ya da gazetenin, Kazakistan’ın en ünlü, en etkili gazetesinin adını Türkiye’de yüz binde bir kişinin<br />

bilme şansı var mıdır acaba?<br />

Bütün bu soruların cevaplarının hayır olduğunu hepimiz biliyoruz. Bütün imkânlara, bütün fırsatlara<br />

rağmen bu bahsettiğimiz gazetelerin, televizyonların umumen medya organlarının, bir de buna isterseniz<br />

sosyal medya adı takılan yeni fenomeni de katalım. Maddi imkânları herhalde 19. asırdaki<br />

birçok devletin bütçesinin çok çok üzerindedir. Ama böyle bir gazete vardı. Hani Rusça bilenler bilecektir<br />

Lenin’in meşhur lafı vardır, “Yest Takaya Partiya?” (Ест такая партия?) diye, -öyle bir parti var<br />

mı? 1917 Nisanında böyle bir gazete vardı. “Bıla Takaya Gazeta” (Была такая газета) diyeceğim. Bu<br />

Tercüman’dı. Hocam söyledi, tekrardan kaçınmak isterim ama mecburen bazı şeyleri tekrar etmek<br />

zorunda kalacağız. Tercüman gazetesinin 19. asrın sonunda yahut 20. asrın diyelim ilk on, onbeş,<br />

yirmi yılında Türk dünyasının bir tarafında olup da, aydın olup da, ziyalı olup da, münevver olup da,<br />

entelektüel olup da, intellegent olup da –bilmegen-, bilmeyen bir kişi olması mümkün değildi. Böyle<br />

bir ihtimâl yoktu. Tercümanı bilmeyen değil okumayanın olmaması mümkün değildi. Bugün insanlara<br />

fantezi gibi gelebilir, Yavuz Hocam da gayet iyi bilir, naçizane ben de biliyorum, Tercüman’ı birazcık<br />

tetkik etmiş olan insanlar da bilir.<br />

Tercüman gazetesinde Tataristan’daki bir aydın ile Rumeli’deki bir aydının polemiğiyle rahatlıkla karşılaşırdınız.<br />

Onun getirdiği yol ile 1905 sonrasında yine Kazan’daki, Samara’daki bir gazetedeki yayına<br />

Makedonya’dan, Üsküp’ten cevap geldiği son derece sık rastlanırdı. Bugün bunu fantezi olarak<br />

bile konuşamayız. Bugün için en baştan, Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi başlığından başlayarak<br />

Türkçe konuşan ülkeler falanları, Türkçe konuşan ülkeler filanları diye birçok platforma sahibiz. Daha<br />

da artsın, daha da faaliyetleri bereketli olsun inşallah. Ama Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvelerimizde,<br />

Türkçe konuşan falan toplantımızda Türkçe konuşanlar ancak Rusça konuşarak, bu toplantıda da<br />

olduğu gibi, kulaklıklarla Türkçe konuşup anlaşıyorlar.<br />

Bugün bütün bunları gördüğümüzde, bildiğimizde İsmail Bey GASPIRALI’yı hakikaten yakından tetkik<br />

etmezseniz anlamamız, öyle bir şeyin, öyle bir fenomenin var olabildiğine inanabilmemiz gerçekten<br />

mümkün değildir. Nasıl olur deriz, bir gazete ki hakikaten sadece bir slogan olarak değil;<br />

bilfiil Kaşgar’da da, Kazan’da da, Perm’de de, Omsk’ta da, Tebriz’de de, Kahire’de de, Üsküp’te<br />

de Rusçuk’ta da okunuyor. Bu bir fantezi değil çünkü oralardaki listeden biliyoruz. Nasıl oluyordu<br />

bu? Bugün bağımsız olan yahut olmayan Türk toplumlarının modern çağdaki en büyük sosyal, fikri,<br />

politik, kahramanlarının, büyüklerinin 20. yüzyılın ilk yarısındaki isimlerine bir bakalım, hangi toplum<br />

olursa olsun, Rusya İmparatorluğu dahili, bunların istisnasız hepsinin şu veya bu şekilde, dolaylı<br />

dolaysız olarak İsmail Bey GASPIRALI’nın talebeleri olduğunu, onun getirdiği fikir, tahsil sisteminin<br />

mahsulleri olduğunu görürüz.<br />

Bugünün dünyasında şu veya bu sebepten maalesef pek çoğunda hatırlatılmazsınız Kazakistan’ı Ahmet<br />

BAYTURSUN’suz, ALİHAN’sız yahut CUMABAY’sız nasıl düşünebilirsiniz ki? Yahut Özbek varlığına<br />

bir FURKAT’sız, HOCAYEV’lersiz olmadan yahut ÇOLPAN’sız kim düşünebilir? Bütün bunlar doğrudan<br />

ya da dolaylı İsmail Bey GASPIRALI’nın mahsulleriydi. Bütün diğer ülkelerde, Azerbaycan’da<br />

da böyledir. Bugün Tataristan adını taşıyan, Başkurdistan adını taşıyan İdil-Ural memleketinde de<br />

böyleydi. Aslında dolaylı olarak Türkiye’de de öyle. Ve bu insanlar, demin şu kulaklıklara atıfta bulundum,<br />

bu insanlar 1905’te, 1906’da, 1907’de, 1914’te, 1917’de büyük kongreler de yaptı. Bu kongrelerde<br />

bu kulaklıklar kullanılmıyordu. Bu toplantıların bütün zabıtları elimizde var. Bu toplantıdaki<br />

insanlar kendi dilinde, kendi şivesinde konuştular ve birbirlerini anladı.<br />

Tabii bunun pek çok faktörü var ama hakikaten hangi faktörü ele alırsak alalım GASPIRALI’yı başrolden<br />

çıkartmamız mümkün değil. Bir tarihçi olarak tek şahsa indirgenmiş tarih anlatımından hoşlanan<br />

biri değilim. Benim hoşlanmam da önemli değil; gerçek dışı bir şeydir. Ama bazı olaylar, bazı insanlar<br />

var ki hakikaten onları çıkarttığınız zaman tarih bambaşka oluyor. İsmail Bey GASPIRALI da bence<br />

bu nadir insanlardan birisidir. Muhakkak ki GASPIRALI yine var olabilirdi biyolojik olarak ama İdil-Ural<br />

Bölgesi’nin Müslüman Türk dilli aydınları, zenginleri ve burjuvazisi olmasaydı İsmail Bey GASPIRALI<br />

Kırım tarihindeki unutulmuş bir dipnot olarak da kalabilirdi. Eğer bugün Azerbaycan dediğimiz top-


64 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

raklarda yaşayan Türk halkının zenginleri, hususen petrol zenginleri yani TAGİZADE’ler, İSMAİLOF’lar<br />

ve diğerleri olmasaydı da bu hareket hâkim kalabilirdi. Başka diğerlerinin katkısı olmasa da ama hiç<br />

şüphesiz ki ateşi, ateşini ateşleyen insan İsmail Bey GASPIRALI’ydı.<br />

Biraz daha hatırlayalım, İsmail Bey GASPIRALI’nın özelliklerini. GASPIRALI’yı bilmeyen insanlar sadece<br />

soy olarak bilen insanlar yabancılar değil; söz konusu olan Türk halklarından bilenler dahi<br />

Pan-Türkist, Pan-İslamist, Turancı, Turan İmparatorluğunu kurmak isteyen bir insan gibi son derece<br />

basmakalıp, aslı hakikatten uzak fikirlerle tarif ederler onu. Hele hele 20., 21. asrın fanatik, mutaassıp<br />

milliyetçileriyle özdeşleştirip bir halkı birleştirip bir halkın mensuplarını bir imparatorluk hâlinde<br />

birleştirip başka halkları –her kimse düşman onlar- tepelemeyi hedefleyen işte sıradan milliyetçilerden<br />

biri olarak görürler. Bu İsmail Bey GASPIRALI’yı zerre kadar anlamamak manasına gelir. İsmail<br />

GASPIRALI’ya en uzak kelime dersek bu herhâlde taassup olur, fanatizm olur. İsmail Bey GASPIRALI<br />

ne dini, ne medeni ne de başka bir manada hiçbir zaman mutaassıp, fanatik ya da inatlaşmacı bir<br />

adam olmadı. Son derece kararlı, ne yaptığını son derece iyi bilen bir adam hakikaten. Fakat onun<br />

bütün bu hareketleri her şeyden önce pragmatik ve rasyonel bir temele dayanıyordu.<br />

Adam şunu görüyor, önce Kırım tarihini bilmemiz lâzım anlayabilmemiz için. 19. asrın ikinci yarısının<br />

Kırım’ı. Kırım 1783’te Rusya tarafından basılıp alınmış, işgal edilmiş. Kırım Tatarlarına Kırım’ı<br />

boşaltmak için her şey yapılmış. Ve Kırım adeta dibine delikler açılmış su dolu bir torba gibi aşağıya,<br />

Türkiye’ye akmaya başlamış. Kırım Tatarları artık bugün mü yok olur yarın mı yok olur, son kalıntısı<br />

kalmış halk diye görülmeye başlanmış. O Kırım Tatarları ki Rusya’yı zamanında 200 sene idare etmiş<br />

Altınorda İmparatorluğu sıfatı altında. Ve işte bu Kırım’da İsmail Bey GASPIRALI ortaya çıkıyor. Tahsil,<br />

adı kalmış Orta Çağ diyecekseniz, Orta Çağın gerisine gitmiş bir tahsil. Sosyal olarak, ekonomik ve<br />

psikolojik olarak çökmüş bir toplum. Burada baktığınız zaman Kırım Tatarlarının, Rusya’ya karşı şansı<br />

nedir? Şansı ne olabilir var olabilmek için? Muazzam Rusya, şimdi nasıl insanların, pek çok insanın<br />

gözü büyüleniyor ya, muazzam Rusya. Hiç kimsenin gücü yetmez, her şeyi yapabilir. Ne yapsa yeridir<br />

dediğiniz Rusya var ya o zaman da birçok akılsız adam böyle görüyordu. Kırım Tatarının ne sözü<br />

olabilir ki böyle bir Rusya’da?<br />

Ya da tersten bakalım, Kafkasya. Yüz sene direnmiş Kafkasya ama kâğıt üstünde o bile diz<br />

çöktürülmüş gözüküyor. Koskoca Rusya karşısında gücü ne? Koskoca Şamil’i bile Petersburgh’da<br />

gezdirmişler, “İşte bak senin savaştığın ülke budur. Sen kimsin ki buna karşı savaşabilirsin? Ne<br />

yapabilirsin ki?” fikrini uyandırmaya çalışmışlar. Türkistan’ı tam da o sıralarda, 1860’lı, 70’li, 80’li<br />

yıllarda, Türkistan’ın üzerinden Rusya geçmiş, istediğimi alırım demiş. Aynı bugünkü gibi, “Rusya’dır<br />

ne yapsa yeridir!” Hatta birileri o zaman aynı şimdikini hatırlatır şekilde Rusya’nın medeniyetlendirici<br />

misyonudur, “Svilizatsonnaya Missiya” (цивилизационная миссия) demişler. “Pravitelskaya Missiya”<br />

(Правительская миссия) yani aydınlatıcı misyondan söz etmişler. Hiç kimse bir şey yapamaz denmiş.<br />

Şöyle bir baktığınızda Kırım Tatarı mı, Kazan Tatarı mı, Kafkas Tatarı mı, o zaman Kafkas Tatarı<br />

denilirdi bugünkü Azerbaycan Türklerine, Kafkasyalı diğerleri mi? Türkistan’daki o geri kalmış denen<br />

halklardan biri mi? Rusya’ya baktığımız zaman da küçücük zavallı birer parçalar gibi görmüşler.<br />

Hakikaten de öyle tek tek baktığınızda.<br />

Ama İsmail Bey GASPIRALI’nın fark ettiği şey şuydu: Tek başına, muazzam ucube bir dev karşısında<br />

bu kadar güçsüz olan bu toplumlar bir şekilde birlikte hareket ettiklerinde çok daha farklı bir konuma<br />

gelebiliyorlardı. İlki bu toplumların içinde bulundukları muazzam derecedeki geri kalmış ve yenilmişlik<br />

fenomenlerinin altındaki sebepler de aslında son derece benzerdi. GASPIRALI’nın kendi vatanında,<br />

Kırım’da gördüğü problemler üç aşağı beş yukarı Saha’da, Samara’da, Perm’de, Ufa’da, Taşkent’te<br />

yahut diğer yerlerde daha farklı değildi üç aşağı beş yukarı. O zaman şunu düşündü: Ortak ve aynı<br />

kökenden gelen dertlere ve problemlere etnik ve dinî ortaklığa sahip olan bu insanlar ortak olarak<br />

çareler bulabilir, ortak olarak mücadele edebilir. Yavuz Hocamın burada gösterdiği deminki “Ruskaya<br />

Müsülmanska” (Русское мусульманство) kitabı, -daha doğrusu ilk olarak makale şeklinde çıktı- yani<br />

Rus İslamı kitapçığı, risalesi çok ilginç bir argümanı getirir 1881 senesinde. Sanırım ilk sayfasındaydı<br />

yine Yavuz Hocam şöyle bir lafla başlar GASPIRALI, der ki, “Rusya, dünyanın en büyük İslam ülkelerinden<br />

biridir.”<br />

Şimdi bu ilk etapta pek çok adam tarafından yadırganmıştır. Adam doğru söylüyor. Hakikaten de<br />

öyle. Sene 1880’lerin Rusya’sı dünyada en çok Müslüman’ı barındıran ülkelerden biriydi. Bu kimse-


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

65<br />

nin aklına gelmiyordu, ne Müslüman’ın ne Hristiyan’ın. O buradan şunu diyordu, “O hâlde bu böyledir.<br />

Çünkü Ruslardan sonra ikinci çoğunluk insan bu İmparatorlukta Müslümanlardır.” doğru vallahi.<br />

O hâlde bu ikinci halkın hakkı da verilmeliydi ona göre. Buradan yola çıkarak, o halde son derece<br />

pragmatik ve rasyonel olarak bu halklar güçlerini birleştirmeliydi. Tek başına hiçbir şey ifade etmeyen<br />

bu halklar, dediğim gibi, birleştikleri zaman şu veya bu şekilde sonradan formüle edeceği şekilde<br />

dillerinde, fikirlerinde, işlerinde birleştiği şekilde sadece bir slogan olarak değil, ultra nasyonalist bir<br />

şiar olarak değil, bilfiil birleştikleri takdirde dediğim gibi hakikaten İmparatorluğun bilfiil ikinci gücü<br />

hâline geleceklerdi. Zaten öyleydiler de. Ama sihirli kelime birleştikleri zaman, o zaman da şimdiki<br />

gibi Kırım’daki adamın varlığından Kazak steplerinden -pardon o zaman Kırgız stepleri deniyorduadamın<br />

haberi bile yoktu. Sadece Kırım’ın Kırk Bakırı efsanesinde adını belki işitiyorlardı belki de<br />

işitmiyorlardı. Ya da hacca giderken Akyar’dan şimdiki Sevastepol’den geçiyorlardı. Taşkent’tekinin<br />

var mıydı yok muydu bilinmez. Eğer tüccar olarak dolaşmıyorlarsa yerlerinin varlığından bile haberleri<br />

olduğu şüpheliydi. Varsa da beş yüz sene evvelki efsanelerden kalan haberlerdi.<br />

Yani esas irtibat, varlığından haberdar etmek. Peki, ne ile haberdar edeceksiniz? Televizyon, internet<br />

veya radyonuz yoksa o zaman ki basınla. İyi ama bir dakika hangi basınla? Öyle bir basın yok ki.<br />

Basının olması için ne lâzım, bu insanların okuması, yazması. Okuma-yazma oranı felaket. O hâlde<br />

önce bu insanlar okuma-yazmayı kolayca öğrenebilir hâle gelmeli, sonra, sonra da değil aslında bununla<br />

eşzamanlı olarak basınla birbirine yakınlaştırılmalı, birbirinden haberdar edilmeliydi. Yani İsmail<br />

Bey GASPIRALI’nın ünlü muazzam eğitim reformu olan Usul-ü Cedid, yani Yeni Usûl ile Tercümanı<br />

yaratması hemen hemen aynı zamana denk gelir. Zaten öyle olması da gerekiyordu. Bu öyle ki kelimenin<br />

gerçek manasıyla İsmail Bey GASPIRALI, bizzat kendi aile fertlerini kullanarak hem bizatihi gazeteyi,<br />

onun yazarlarını ve okuyucularını sıfırdan üretmek zorundaydı. Restoran kuruyorsunuz, bütün<br />

yemekleri, hayvanı da bitkiyi de kendiniz üretiyorsunuz, o da yetmiyor müşteriyi de kendiniz bulmanız<br />

gerekiyor. İsmail Bey GASPIRALI’nın yaptığı tamamen budur, inanılmaz bir şey.<br />

Başlangıç noktasına bakarsanız akıl alır şey değil. Adamın birisi çıkmış Kırım’da dünya güzeli ama<br />

dünyadan uzak kalmış Bahçesaray’da kendi başına üç beş adama okur-yazarlık öğretip, üç beş<br />

adama gazete okutmaya uğraşıyor. Sene 1883’ün ortaları, hakikaten acıyarak bakacağınız bir durum<br />

bilmiyorsanız. Ama acıyarak baktığınız adamın gazetesi şu anda isimlerini vermeye gerek yok<br />

hepinizin bildiği, hepimizin ülkesindeki bütün televizyon kanallarından ve gazetelerden ve sosyal<br />

medyadan yüz bin kere daha etkili Türk dünyasında bir hareketi kurabildi. Ve onun işte bu mütevazı<br />

imkânlarla ortaya çıkarttığı Usûl-ü Cedid Eğitim Sistemi Türk dünyasının fiilen, hele hele Rusya İmparatorluğu<br />

dâhilindeki kısmının istisnasız tamamının aydın sınıfını 20. asra getirdi.<br />

İsmail Bey GASPIRALI’nın vizyonu sadece Türk halklarıyla da sınırlı değildi. Hatta şunun da farkındaydı,<br />

Türk halkları dediklerimizin yüzde 90’ı zaten Müslüman’dı. Asıl onun auditoryası, yani dinleyici<br />

kitlesi oydu. Yani din de onun için birleştirici faktör olarak son derece önemli. Hatta bütün İslâm<br />

dünyasına bakıyor. Genel bir Türk dünyasına bakıyor, Rusya İmparatorluğu’nun dışında. Problemler<br />

gene aynı. Devlet-i Aliye’deki Müslüman’ın da problemi aynı, Hindistan’daki yahut genel olarak<br />

Osmanlı toprağındaki Mısır’daki yahut İran’daki Müslüman’ın da problemi üç aşağı beş yukarı aynı,<br />

geri kalmışlık sebepleri. Onun Usûl-ü Cedid’i, onun eğitim fikirleri buna da hizmet edebilecek ölçüde.<br />

Hakikaten bu sahâlâra da ürünlerini çıkartıyor, bugün kapitalist diliyle konuşacak olursak. Onun tüketicileri<br />

arasına bugünün kapitalist diliyle, Türk-İslam dünyasında, gerçekten İslâm dünyasının, tüm<br />

Türk dünyasının Rus İmparatorluğu dışında kalan kısmı da katılıyor.<br />

Tercümanı okuyan herkes yine görecektir, çok çok ilginçtir, hâlâ daha inanmakta güçlük çekiyorum.<br />

Hâlâ daha inanamıyorum. Her sayısında düşünüyorum adamcağızın nasıl imkânı vardı postadan<br />

başka. Hâlâ ben dahi bilmem Yavuz Hocam bir cevap verebilir mi varsa söylesin, Cava Müslümanlarından,<br />

Güney Afrika Müslümanlarından, Şarki Türkistan Müslümanlarından, pardon Sincan Müslümanlarından<br />

değil Şarki Türkistan Müslümanlarından haber var. Bulgaristan Müslümanlarından,<br />

Tebriz’den, her yerden haber var. Böyle bir gazete, ulaşılabilirliği falan bırakalım dostlar, bütün bunlardan<br />

haber veren böyle bir gazete yok zaten şu anda, yok gerçekten öyle bir gazete. Ve bütün<br />

bunlardan çoğu hâlâ milletimiz, halkımız niye bahsediyor? Benimseyerek, kucaklayarak bahsediyor.<br />

GASPIRALI’nın birkaç özelliği var, çok önemli, onları vermeden geçemeyiz. Son derece dikkatli bir<br />

adam, aslında kafası son derece siyasidir. Fakat şuna inanıyor, belli şeylerin alt yapıları olmadan


66 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

siyasi olarak ortaya çıkmak ancak bela getirir. Cahil bir toplumun altyapısını, fikri ve ekonomik altyapısını<br />

kurmamış bir toplumun şu veya bu siyasi birlik iddialarıyla ortaya çıkmasının hiçbir işe yaramayacağını,<br />

sadece dert konusu olabileceğini düşünüyor. Gerekli altyapı olmadan bir sonraki adıma<br />

gitmemek İsmail Bey GASPIRALI’nın son derece klasik düşüncesi. Asla siyasetten uzak değil fakat<br />

sadece bunları zaman içinde yapmak görüşünde. Bir şeyi daha var, mevcut kanunlara son derece<br />

saygılı. Hiç hoşuna gitmeyen kanun da olsa yaptığını o kanun içinde yapıyor. O dönemin gazetelerini<br />

tetkik eden herkes şunu çok iyi bilir, bizzat Rus gazeteleri bile pek çoğunun sütunları bomboş çıkardı<br />

o zamanlar. İstanbul’da da öyle çıkardı ya. İnanılır gibi değildir, Tercüman’ın 34 senelik hayatında bir<br />

tek boş sütun çıkmadı. Var mı çıktı mı Yavuz Hocam?<br />

AKPINAR<br />

Görmedim.<br />

KIRIMLI<br />

Bir tek boş satır çıkmadı. Bu imkânsız yahu o zaman herhangi bir haberde bile işkillenirdi sansürcü<br />

adam “kesiver şurayı” derdi, keserdi. Hayır, Tercüman’da böyle bir şey çıkmadı. Bu nasıl bir sanattır.<br />

Bu hiçbir zaman rejime, mevcut rejime yağcılık ya da tavassuttan olan bir şey de değil. “Ulu<br />

önderimiz Çar Hazretlerinin ayağını şöyle bir öperiz!” diyerek böyle bir yazıya da rastlayamazsınız<br />

Tercüman’da. Hiçbir zaman rastlamazsınız. Fakat her şey çok ustaca, çok dikkatlidir. Ve çok önemli,<br />

son derece hayati bir unsuru daha İsmail Bey GASPIRALI, son derece samimi olarak bütün halklara,<br />

dinlere saygılı bir insandı. Hâlbuki milliyetçi önderler diye bildiğimiz her toplumdaki, Müslüman, Hristiyan<br />

veya başka dinlerden toplumlardaki her milliyetçi önder diye bildiğiniz adamlar, millî kahraman<br />

diye bildiğiniz adamların adeta ilk özelliğidir. Düşman diye belledikleri her kim varsa o hain, alçak,<br />

her türlü diğer kötü sıfatları hak eden adamlardır, hatta ne kadar çok onlardan öldürmüşse o kadar<br />

toplumu tarafından daha bir yüceltilir, kahraman denilir. Kendi toplumunu ise hiç fark etmez, göklere<br />

yerleştirir. İsmail Bey GASPIRALI böyle bir insan değil. Asla değil. Tam tersine aklınıza gelebilecek,<br />

çevresindeki ve çevresinde olmayan bütün toplumlara Ruslar, Ukrainler, Ermeniler, Gürcüler, İngilizler,<br />

Fransızlar, kim aklınıza gelirse, hepsine son derece samimi derecede saygılı. Onların insanlığa<br />

olan bütün katkılarına, hepsine hürmetkâr, her zaman övgüyle söz ediyor. Bu toplumların hepsinden<br />

her zaman övgüyle söz ediyor. Aklınıza gelebilecek herhangi bir toplumu küçültecek tek bir kelimeye<br />

Tercüman’da rastlamanız mümkün değil. Ve bu bir taktik de değil. Gerçekten de biz onun özel konuşmalarından<br />

yahut diğer çalışmalarından da biliyoruz, hakikaten son derece samimi bunda.<br />

Şaşırtıcı değil, İsmail Bey GASPIRALI’nın öldükten sonra Ortodoks Kilisesi’nde, Pravoslavnik<br />

Kilisesi’nde de onun için ayin yapıldı, onun hürmetine. Ve işte İsmail Bey GASPIRALI’nın bize bıraktığı<br />

en önemli miraslardan biri, bence insanlığa bıraktığı en önemli miraslar arasında yer alır. İsmail Bey<br />

GASPIRALI’nın bu mirası bugünkü insanlık tarafından millî kuruluşlar yahut enternasyonal kuruluşlar<br />

tarafından her ne kadar özümsenebilirse, ne kadar yansıtılabilirse insanlığın daha iyi olacağını düşünüyor.<br />

Onun bu düşünceleri, mum dibini aydınlatmaz derler ama galiba İsmail Bey GASPIRALI’da<br />

mum dibini de bayağı aydınlattı. Onun yaşadığı toplum olan Kırım Tatarlarına birinci derecede yansıdı.<br />

Hakikaten de bu bahsettiğim ilkeler ve prensipler yani başka milletleri aşağılamamak, ırkçı yahut<br />

ezici bir çizgiyi hiçbir zaman benimsememek, sivil ama son derece kararlı mücadele etmek fikri<br />

1917’de ilk Türk ve Müslüman demokratik parlamentosunu 1917’de Kırım’da kuran Numan Çelebi<br />

CİHAN, Hasan Sabri AYVAZ, Cafer SEYDAHMED gibi insanların da temel düsturu oldu. 1944 sürgününden<br />

sonra sürgün yerlerinde teşekkül eden Kırım Tatar Milli Hareketi bugünkü güne kadar bu<br />

prensipleri sonuna kadar başının üstünde taşıdı. Kesinlikle harfiyen bunlara uydu.<br />

Bu yıl İsmail Bey GASPIRALI’nın ölümünün 100. yılı. UNESCO hakikaten kadirbilir bir hareketle bu<br />

yılı İsmail Bey GASPIRALI Yılı ilan etti. Bugünkü toplantının bu yılda yapılması son derece manalı bir<br />

olaydır. Ve İsmail GASPIRALI Yılı’nda, 2014 yılında İsmail Bey GASPIRALI’nın varlığını sürdürebilmesi,<br />

ayakta kalabilmesi için her şeyini ortaya koyduğu halkı ve vatanı bir kere daha tanklar tarafından hunharca<br />

ve alçakça çiğnendi ve bugün de çiğnenmektedir. 1783’te Kırım’a giren barbar sürüler 2014<br />

senesinde GASPIRALI Yılı’nda, GASPIRALI’nın mezarının üzerinden bir kez daha geçti. GASPIRALI<br />

üzerine Türkiye’de bu yıl bir çok sempozyum yapıldı. Daha önümüzdeki aylarda da olacak. Şöyle<br />

büyük adamdı, böyle güzel adamdı, şöyle önemli adamdı diye konuşmalarla geçiyor.


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

67<br />

Tüm bunlar varken geçmişin hatıralarından bahsetmek de inan insanın içinden çok gelmiyor. Kırım<br />

Tatarlarının başına bu felaket 1783 yılında geldi. 1783 yılında Kırım’da bir Rus bile yaşamıyordu. Bugün<br />

Kırım’ın Rusya’ya dönmesinden, Rusça söylersek “Vazvraşeniya Kırıma Rassii” (Bозвращение Kрыма<br />

Rоссии) tabiri kullanılıyor. Bunu utanmazca söyleyen insanların ülkesinde bu söylenirken 1783’te bir<br />

tek Rus Kırım’da yaşamıyordu. Oranın halkı bizzat o zamanki işgalden sonraki Rus makamlarına göre<br />

yüzde 98 Kırım Tatarlarından yani Türk dili konuşan Müslümanlardan müteşekkildi. Bu iki küsur asırlık<br />

Rus hâkimiyeti Kırım’da Kırım Tatarlarına sadece ve yalnızca felaket getirdi. GASPIRALI yok olmanın<br />

ucuna gelmiş bir toplumu kurtarmaya uğraşmaktaydı. GASPIRALI’dan sonra da bu toplumun gerek<br />

Rus Çarlığı ve Sovyetler Birliği tarafından yok edilmek için her şey yapıldı. Sadece bunları anlatmak<br />

için sabahtan akşama kadar burada konuşmamız gerekirdi.<br />

İşte GASPIRALI’nın tarihteki yeri bu ama onun, çocuklarının, çocuklarının derken gerçek manada<br />

torunlarının bugün yaşadıkları. İnşallah bunlardan hepimizin çıkartacağı çok dersler vardır diye düşünüyorum.<br />

İnşallah bu gibi toplantılar geleceğin ve bugünün GASPIRALI’nın anlamını çıkartmaya<br />

vesile olur. Ama şunları son olarak ifade etmek isterim, Rusya’nın gücü sadece övünerek söylediği<br />

nükleer değerlerinden, tanklarından, toplarından, füzelerinden ibaret değil. En önemli silahlarından<br />

birisi tam bir Sovyet geleneğine bağlı olarak son derece keskince kullandığı dezenformasyon yani<br />

dezinformatsiya (Дезинформация) teşkil ediyor. Bu o kadar kuvvetli bırakın Rus halkının tamamen<br />

beyninin yıkanmasını olayların akıl almaz derecede saptırılarak gösterilmesini, maalesef hür dünya<br />

diyebileceğimiz, tam Soğuk Savaş tabiri oldu ama artık bunlara dönmenin gereği gözüküyor. Batı<br />

dünyasında ve kardeş ülkeler dediğimiz ülkelerde, Azerbaycan’da, Kazakistan’da ve diğerlerinde<br />

bile dezenformasyonun son derece etkili olduğunu görüyoruz.<br />

Bütün bunlar tabii ki sadece Kırım için geçerli değil. Konu İsmail Bey GASPIRALI olduğu için söyledim.<br />

Hakikaten de Türk dünyası sadece Türkiye değil. Kazakistan, Azerbaycan ya da Türk dünyasının<br />

bütün diğer parçaları Doğu Türkistan’da olan biteni Çin haber ajansından öğrenirse ne olur?<br />

Dünyanın en aşağılık katliamlarından birisi sürdürülürken İslami fanatiklere karşı kendini savunan Çin<br />

rejimine inanıyorsa yahut Irak’taki, Suriye’deki katliamlar medyada yer almıyorsa Kırım’a insanlar Rus<br />

gözüyle, başka yerleri Azerbaycan’ı diğerlerinin gözüyle görebiliyorsa bitmiştir. Yazıklar olsun dememek<br />

insanın elinden gelmiyor ama bunun mutlaka bir çaresini bulmamız lâzım diye düşünüyorum.<br />

Çok teşekkür ederim sabrınız için sağ olunuz.<br />

SORU - CEVAP BÖLÜMÜ<br />

Elchin MİRZABAYLI<br />

Halk Cephesi Gazetesi (Azerbaycan)<br />

Tabii ki tarihçi değilim, Yavuz Hocama teşekkür ederim. İsmail<br />

Bey GASPIRALI, Tercüman gazetesi ve gazetede Azerbaycan<br />

Türklerinin rolü hakkında verdiği bilgiler önemli. Ama bu oturumda,<br />

tarihî detaylarla ilgili Sayın Hakan Bey’in sözlerine karşı<br />

fikirlerimi söyleyeceğim. Önce bir şeye dikkatinizi çekmek isterim<br />

ki, Azerbaycanlıların Tatarlar olarak adlandırıldığını vurguladınız.<br />

Doğru, bu kısa bir süre olmuş, önce Kafkas Müslümanları,<br />

Kafkas Tatarları, Kafkas Türkleri, son olarak da Azerbaycan Türkleri olarak adlandırılmışlar. Sovyet<br />

döneminde, 1937’den sonra pasaportlar değişmiş ve Azerbaycan Türkleri, Azerbaycanlı olarak adlandırılmışlardır.<br />

Bir detaya dikkat edilmesini istiyorum, Tercüman gazetesine ilişkin söylediklerinizi<br />

doğru bulmuyorum. Eğer Azerbaycan zenginlerinin, o cümleden, “Azerbaycan veya diğer Türk dünyasının<br />

önemli isimlerinin rolü olmasaydı İsmail Bey GASPIRALI tek başına Tercüman gazetesini yine<br />

çıkarabilirdi”, ifadesi, böyle bir yaklaşım kanaatime göre tümüyle yanlış.<br />

KIRIMLI<br />

Ben olmazdı dedim, olardı demedim, olmazdı dedim.


68 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

MİRZABAYLI<br />

Söylediniz, olardı dediniz.<br />

KIRIMLI<br />

Olmazdı dedim. Bir yanlışlık oldu herhalde. Olamazdı dedim.<br />

MİRZABAYLI<br />

Tamam. Hakan Bey, olamazdı dediniz, olsun, tamam, öyle söylediniz ama olmazdı diye kabul edelim.<br />

Ancak, ortak tarihimizde GASPIRALI Türk dünyasının çok büyük isimlerinden biri. Aynı zamanda<br />

Ali Bey HÜSEYİNZADE, Ziya GÖKALP ve adını sayamadığım diğer aydınlar. Ve onların yaptıklarına,<br />

tarihteki rolüne dikkat ettik, lakin birini küçümsemek, diğerini övmek bizi birbirimizden ayırır. Bu<br />

nedenle birleştirici unsurlar üzerinde düşünmeli, kıyas yapmadan hepsinin rolünün önemli olduğunu<br />

vurgulamalıyız. Tarihî akış içerisinde önemli olsa da bazen bunun üstünde olan değerler vardır.<br />

Başka bir detaya da dikkatinizi çekmek isterim. Kırımla ilgili son söylediğiniz siyasi bakış açınız,<br />

elbette Kırım’ın işgal edilmesini kınıyoruz. Azerbaycan bu konuda BM’de Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne<br />

destek vermiştir. Bu meselede alnımız açık ve her zaman da Kırım Tatarlarının yanındayız.<br />

Ama Azerbaycan’da, Kırım Tatarlarının, Rusya’nın yanında olmasıyla ilgili haberlerin yayılması<br />

hakkında söyledikleriniz yanlış. Kazakistan’da ve diğer yerlerde bunun nasıl olduğunu bilemiyorum,<br />

Azerbaycan’da her zaman Kırım’ın işgal edildiği vurgulandı. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü desteklendi.<br />

Bugün de basın ve enformasyon desteği ile birlikte Azerbaycan Kırım Tatarlarının yanındadır.<br />

Yani bu bakımdan objektif olmak gerek. Teşekkür ederim. Sağ olun.<br />

KIRIMLI<br />

Birincisi, burada besbelli bir yanlış anlama var. Hiçbir şekilde, tam tersine burada İsmail Bey<br />

GASPIRALI’nın, İdil-Ural aydınları, pardon aydınları da zenginleri de burjuvazisi de aynı şekilde. Bugün<br />

Azerbaycan dediğimiz yerin aydınları olmadan GASPIRALI’nın olamayacağını sadece Kırım’da<br />

unutulan bir dipnot kalacağını söyledim. Orada yanlış olmaz.<br />

MİRZABAYLI<br />

Özür dilerim, anlaşmazlık aslında şundan kaynaklı: TAGİZADE veya İSMAİLOV şeklinde bir zengin<br />

yok Azerbaycan’da, Zeynel ABİDİN BEY TAGİYEV ve Musa NAVİYEV var. O yıllarda Müslüman Hayır<br />

(Hayriyye) Cemiyeti kurmuşlar ve saydığım isimler dâhil olmuş. Ali Bey HÜSEYİNZADE, TOPÇU-<br />

BAŞOV ve diğerleri Tercüman gazetesi için yardım toplamışlar. Tercüman gazetesi yayınları Zeynel<br />

Abidin TAGİYEV’in ayırdığı paralarla ücretsiz olarak basılmıştır.<br />

KIRIMLI<br />

Söylediğim de bu zaten, HÜSEYİNZADE, TOPÇUBAŞI, GASPIRALI’nın en yakın dostları. Sadece onlar<br />

değil, diğerleri olmazsa olamazdı diyorum. Aksine burada birini küçültmek diğerini büyütmek diye<br />

bir şey yok. Konu GASPIRALI olduğu için vurguladık. Yoksa diğerlerini küçültmek, o büyüktür bu küçüktür,<br />

zaten elimde öyle bir mezura da yok. Onun için öyle bir şey söylemem söz konusu bile değil.<br />

Diğerine gelince; sadece Azerbaycan’da değil birçok yerde hâlen sadece mahalli gazeteyi söylemek<br />

de gerekmez şu bir gerçek ki pek çok insan Rus kanallarını, medyasını takip ediyor. Bunun etkisini<br />

inkâr etmemiz kolay değil, keşke tersi olsa. Azerbaycan veya diğer yerlerde zaten özel olarak Azerbaycan<br />

için de demedim, genel olarak söylüyorum. Maalesef bunlar Türk dünyasında olan problemler.<br />

Bilgi, birbirimizden haberdar olma eksikliği, daha da kötüsü saptırılmış olma gerçeği sadece<br />

Azerbaycan’a ait bir problem değil.


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

69<br />

Kürşad Melih SARIASLAN<br />

TÜRPA Genel Sekreter Yardımcısı<br />

Hocalarıma teşekkür ediyorum. Sorulan soruyla alakalı da söylüyorum.<br />

Gerçi sizin yıllardır yaptığınız çalışmaları, Yavuz Hocamın<br />

da ortada. Belki daha uzun süre sunum olsaydı bazı şeyler<br />

gözden kaçmazdı. Sizin Hocam gazeteyi çıkarıp finansal kaynağı<br />

o şekilde sağladığını söylediğinizde belki böyle bir soru<br />

doğmuş olabilir. Yavuz Hocam, Azerbaycan konusunda epey<br />

çalıştığı için belki bu finansal kaynakla ilgili sizin karşılaştığınız<br />

kaynaklar veya nasıl elde edildiği ile ilgili sorum olacaktı. Aynı zamanda edebiyatçı ve dilbilimci kimliğinize<br />

dayanarak gazetenin ilk çıktığı andan sonraki yıllara kadar geçen sürede lehçe olarak evrilmesi<br />

hakkında nasıl bir saptamada bulunurdunuz? Bunu merak ediyorum çünkü uzun yıllar çıkıyor. Bazı<br />

araştırmacıların belki iç Rusya’daki Tatarların lehçesine daha yakın yayımlanması daha iyi olurdu gibi<br />

görüş var. Bu konuda ne diyeceksiniz?<br />

Bir de Hakan Hocama soracağım, şuna pek değinmediniz fikri muhiti yani yetişme, onun eğitimi<br />

ve yetişmesi gerçekten büyük bir proje kurguluyor ve bunu adım adım eğitimden medyaya kadar<br />

uygulamaya başlıyor. Hem eğitimi, çünkü etki ettiği dediğiniz meselâ din adamları, Fransa’da eğitim<br />

almış önemli aydınlar da var, onlardan fazla bir eğitim almadığını biliyoruz. Fikri muhitini de kısaca bir<br />

anlatırsanız memnun olurum. Teşekkür ederim.<br />

AKPINAR<br />

Önce gazetenin finansmanı meselesini konuşalım. Yani orada başlangıçta ne Tatar burjuvazisinin ne<br />

de Azerbaycan zenginlerinin burada bir rolü var. Aile serveti üzerinden giderek gazeteyi çıkardığını<br />

biliyoruz. Yani karısının hatta annesinin kıymetli eşyalarını, mücevherlerini rehin verdiğini hatta her<br />

ikisinin de sandıklarını o zaman ipek ve kadife kumaşlar bile birer meta aynı zamanda. Onları satarak<br />

veya rehin vererek gazeteyi çıkardığını biliyoruz. Dolayısıyla başlangıçta bu etki yok. Ama muhite<br />

kendisini tanıttıktan, kabul ettirdikten sonra bu yardımlar başlıyor. Ve kendisi de zaten onuncu yılda,<br />

yirminci yılda bu zenginlerden kimlerin kendisini desteklediğini, hatta daha evvelki sayılarda da teker<br />

teker ilk yıllardan itibaren “Tercüman’a yardımları dokunan şuna müteşekkiriz…” diye kısa kısa bildiriyor.<br />

Yani o isimler malûm. Onların ayrıntısına girmeye lüzum yok.<br />

Gelelim dil meselesine. İdil-Ural Türkleri kendi dil tarihlerini değerlendirme açısından objektif değiller.<br />

Bugüne kadar hiçbir Tatarın kendi dil tarihinin teşekkülü hakkında objektif bir yazı yazdığına rastlamadım.<br />

Söylenen şudur; Kayyum NASIRİ modern Tatarcanın yazı dilini başlattı. Hayır, Kayyum NASI-<br />

Rİ’deki dil bugünkü Tatarca değil. NASIRİ’nin dili Osmanlıca Türkçesi ile Çağatay Türkçesinin ve aynı<br />

zamanda mahalli Tatarcanın karışımından oluşmuş pratik bir dil. Kazan 1830’lardan sonra bir kitap<br />

basma merkezi hâline geldiği zaman kitap tacirleri oluştu. Bunlar çok dikkatli adamlardı, muhiti ve<br />

kitapların nerelerde okunduğunu biliyorlardı. Dolayısıyla başta Abdullah Battal TAYMAZ olmak üzere<br />

dilci Saadet İshaki ÇAĞATAY ve Ayaz İSHAKİ’nin kızı olmak üzere Ahmet TEMİR’in kendisi Kazan kitap<br />

dilinden söz eder, Tatarcadan değil. Kazan kitap dili Osmanlı Türkçesi, Çağatay Türkçesi, mahalli<br />

Tatarca ve geniş bir coğrafyada anlaşılabilen bir dildir. Dolayısıyla bugünkü Kazan Tatarcasının kökü<br />

olarak değerlendirilemez. Orada bir yanlışlık var.<br />

Dolayısıyla Kazan’da da eksik koleksiyonunu tamamlamak için uzun zaman çalıştım. Kütüphanede<br />

bulundum. Kazan Tatarları kendi gazetelerini okuyamıyorlar. Vakit gazetesindeki birçok yazıyı gelip<br />

bana sordular, kelimeleri okuyamıyorlar eski yazıda. Şuradaki birçok kelimeyi getirip bana sordular.<br />

Çünkü onlar GASPIRALI’nın diline çok yakın. Demin Fatih KERİMİ’nin resmi vardı, üzerinde durmadım.<br />

Yani Tatar aydınlarının da ilk itiraz TUKAY’da başlar. Tatarcada yaygınlaşma TUKAY ile birlikte<br />

devam eder. Buna rağmen Tercüman gazetesinde sürekli Tatarların en iyi şairlerinden birisinin TUKAY<br />

olduğu hakkında yazılar vardır. Tercümanı ve GASPIRALI’yı hicvetmesine rağmen TUKAY’daki şairlik<br />

başarısını görmüştür. Dili işleyebilme kabiliyetini görmüştür ve TUKAY’ın aleyhinde tek bir satır yazmamıştır.<br />

Ama diğer ilk Tatar hikâye ve romanları, gazeteler hep Kazan muhbiri de bunun içerisinde<br />

GASPIRALI’nın dilinin çok yakınındadır. Ufa’da, Orenburg’da çıkan Şura-yı Vakit de öyledir. Fatih<br />

KERİMİ’nin kendisi de bu idealleri benimseyen, GASPIRALI’ya üstadım diyen bir insandır. Onun için


70 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

Kazan Tatarlarının İdil-Ural Türkçesi, göstersinler, metinler ortada. Ben yayımladım, üç cilt, orijinal,<br />

elinizde var. Hiçbir kelime değişmemiştir. Orijinal metin yayımladım, orada Kazan Tatarcasının özelliklerini<br />

siz bana gösterin Allah aşkına!.. Ayda yılda birkaç kelime o da bazen öyle bir şey oluyor ki<br />

haberlerde var birazcık. İdil-Ural Bölgesi’ni çok ilgilendiren bir haber varsa orada bir iki kelime, çünkü<br />

karısı İdil-Ural Tatarlarından. Kendisi o bölgeye sık sık gidiyor. Elbette ki Kazan Tatarcasını çok iyi<br />

biliyor. O kelimeyi kullanıyor.<br />

Türkistan hakkında yazdığı şeylerde Çağatay Türkçesi, Özbekçeye doğru kaydırıyor dilini. Yani öyle<br />

haber metinlerinde ama kendi yazılarında yoktur bu zaten. Dediğim gibi 3 cilt dolusu metin neşrettim.<br />

Daha diğer metinler de var. GASPIRALI’nın bütün yazılarını çevirdim. Aşağı yukarı 10 cilt tutacak<br />

bir külliyatı var. Tercüman’da yazdığı yazılar. Yani dört yüz-beş yüz sayfalı bir ciltten küçük boy on<br />

sayfa oluşur. Bence Kazan Tatarcasının etkisi yoktur. İstanbul Türkçesidir merkezde olan. Arada bir<br />

Kırım Tatarcasından kelime kullanıyor, Kazan Tatarcasından kullanıyor. Ama genel çoğunluk yüzde 90<br />

neredeyse Türkiye Türkçesidir. Ve zaten onun dil anlayışı da GASPIRALI’nın dil anlayışını bilmemek<br />

demek. Onun için Kazan Tatar dilinin müfrit, milliyetçi bir tarafı vardır. O da Sovyet görüşüyle, Sovyet<br />

döneminde ortaya çıktı. Unutmayalım Başkurtlar kendi dillerinde hiçbir şey yazmamışlar 1920’li yıllara<br />

kadar. İşte bu Kazan kitap dilini kullanıyorlardı, Tatarcayı değil. Bugün İdil-Ural Bölgesi’ndeki birçok<br />

hareketi Tatarlara mal ediyoruz. Onların içerisinde Kazan, Başkurtların çok önemli rolü var. Yani böyle<br />

bir Tatar, Başkurt kavgası Sovyetler başlattı. Günümüzde bu, dilde, edebiyatta devam edip gidiyor.<br />

Hâlbuki halk edebiyatının neredeyse tamamı ortaktır. Burada Tatarların bir aşırı milliyetçilik tarafı var<br />

o doğru değil bence.<br />

KIRIMLI<br />

Hocamın dediklerine tabii ki katılıyorum. Gerçekten de Tercüman’ın dili esasta okuyucuya kolaylaştırılmış<br />

bir İstanbul Türkçesidir. Aslında ilginç bir şey İsmail Bey GASPIRALI’nın Türkçe de yazıp<br />

konuşması da bizzat yazarak gelişmiştir. Sanıldığı gibi İsmail Bey GASPIRALI’nın aslında sağlam<br />

bir Türkçe tahsili yok. Kendisi de itiraf eder zaten başlangıçta bunu. Hakikaten, dilbilgisi sonradan<br />

gerçekten çok da gelişmiş olduğu için Azerbaycan’da meselâ bahsederken bir konuda tekrar yapar.<br />

Mesela kentleri, köyleri der, diğerleri anlasın diye. “Başa düşürdüğü” yani anladığı der. Yahut<br />

Kazan’dan bir tabir bahsediyorsa “aytganı” yani söylediği der. Yahut ne bileyim Özbekistan’dan bahsediyorsa<br />

“dehgânı” yani köylü, ırgat diyerek bu şekilde yazar. Oraya özellikle hitap etmeye çalışırdı.<br />

Bu onun klasiğiydi. Aslında böyle yarım saat, bir saat neyse konuşarak bahsettiğimizde İsmail Bey<br />

GASPIRALI’yı hâliyle sayısız malûmatı da kaçınılmaz şekilde atlamak durumundayız. Özetlemek hatta<br />

kaba hatlarıyla bahsetmek zorundayız. Aslında iş o kadar basit değil tabii ki. Burada bahsediyorum<br />

işte bakın GASPIRALI mucize gibi çıktı, herkes otuz sene sonra ortak Türk dilinde yazmaya, konuşmaya<br />

başladı. Ana hatlarıyla bu iyi kötü gerçek olmakla birlikte bunun büyük ayrıntıları var. Hiçbir<br />

şey böyle bu kadar birkaç cümleyi arka arkaya söylediğim kadar kolay olmadı. Son derece zorlukla<br />

ve zaten ontolojik sıkıntıları var her şeyden önce işin. Yani bunlara kaçınılmaz olarak girmedik. Zaten<br />

girebilmek için başlı başına bu konuda seminer, toplantı yapmak icap eder.<br />

GASPIRALI’nın kendi tecrübesi meselesine gelince, dille ilgili, anlatmakta fayda var. GASPIRALI’nın<br />

bulunduğu yerin dili çok önemli herkes bunu unutuyor. Kırım Tatarcasının aslında herkesin unuttuğu<br />

sihirli bir tarafı var bugün. Bu diğer hiçbir Türk dilinde yok, herkesin gözünden kaçıyor. Aslında<br />

bugün büyük bir tehlike altında olan Kırım Tatarcasının kaybolmasının Allah korusun Türk dünyası<br />

için nasıl bir kayıp olduğunun da, olabileceğinin de insanlar idrak etmiyor. Çünkü Kırım Tatarcası,<br />

Türk dilleri arasında hem Oğuz, hem Kıpçak unsurlarını barındıran yegâne dildir. Oğuz Türkçesi ile<br />

konuştuğumuz toplantıda Kazak şunu takıp Rusçadan dinlemek zorunda kalır. Ama Kırım Tatarcası<br />

konuşursanız hiç değilse ana konularda Makedonya’daki Türk de Kazakistan’daki adam da sizi orta<br />

Kırım Tatarcasında anlar. Bahçesaray şivesinde aslında sizi anlayacaktır. Ve İsmail Bey GASPIRALI’yı<br />

GASPIRALI yapan unsurlardan biri de doğuştan bu dile hâkim olmasıydı. Onun için Kıpçak asıllı,<br />

Kıpçak özelindeki kuzey ve doğu dillerini, Oğuz, güney ve batıdaki Oğuz özellikli Türk dillerine de<br />

doğuştan, daha doğrusu yetişme çevresinde aşinalığı vardır.<br />

Yetişmesine gelince, GASPIRALI’nın çevresi kendi hemşerilerine göre son derece sıra dışı. İster Kırım’daki<br />

ister diğer yerlerdeki Türk halklarına göre. Çünkü küçük yaşta klasik Müslüman tahsili alıyor.<br />

GASPIRALI’yı da hatırlayalım, Mirza ailesinin çocuğu, yani asilzade ailenin çocuğu, herhangi biri


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

71<br />

değil. Herhangi bir insan olsaydı herhâlde bunları yapmaya imkânı olmazdı. Çünkü kendisini ayakta<br />

tutacak öz geliri ve itibarı var. İtibarı için Mirzalık o zaman önemli bir faktör. Hem bundan doğan Müslüman<br />

tahsilini ve Müslüman çevresini görüyor, Rusya’ya gidiyor. Varanej’de, Moskova’da kalıyor.<br />

Hakikaten kaderin cilvesi çok ilginç insanların yanında kalıyor. Mesela bunlardan birisi Mihail Nikiforoviç<br />

KATKOV. Dönemin çok ünlü, tam manasıyla Pro-Slavist diyebiliriz. O Rus konservatif düşüncesinin<br />

çok önemli isimlerinden biri. Onun yanında adeta ona adapte olmuş çocuğu gibi yetişiyor,<br />

küçükken daha. Rus Harbiye Mektebi’ni görüyor. Oradan Osmanlı memleketine geliyor. Bir müddet<br />

orada dolaşıyor, İstanbul’u tanıyor, 1860’ların İstanbul’unu tanıma imkânı oluyor. Oradaki psikolojiyi<br />

görüyor. Oradan uzun bir maceradan sonra Fransa’ya gidiyor. Fransa tamam meşhur Fransa ancak<br />

bunun yanında bir özelliği de var o yıllarda, özellikle 19. asrın ikinci yarısında Rus diasporasının,<br />

entelektüel siyasi diasporasının son derece yoğunlaştığı bir yer. Çünkü Çarlık istibdadından kaçan<br />

her türlü fikir, siyaset, yer altı ve edebiyat adamları Paris’e geliyor. Ve Paris’te genç İsmail’in sermayesinde,<br />

mektepten de okuduğu iyi kötü Fransızcası ve Rusçası var tabii ki. Bu ona sermaye oluyor,<br />

orada Fransızca-Rusça tercümanlık yapıyor.<br />

Ve yine kaderin büyük bir tesadüfü yanında sekreterlik yapmak için iş bulduğu adam da kim dersiniz?<br />

İvan Sergenyeviç TURGENYEV, meşhur TURGENYEV. Onun yanında sekreterlik yapma, çalışma<br />

imkânı buluyor. Ve sonra Kırım’a geliyor. Hem şarkı hem garbı muhtelif yönleriyle tanıma imkânı<br />

oluyor hasbelkader, hayatın cilvesi diyelim. Bunlarla Kırım’a geliyor ve bu şekilde, hani Azerbaycan<br />

Türkçesinde söyleyeyim “formalaşıyor”.<br />

AKPINAR<br />

Bir şeyi ilave etmek istiyorum. Özellikle okuyucuyla Tercüman’ın ve GASPIRALI’nın ilişkisi üzerine.<br />

Okuyucuları aynı zamanda gazetenin muhabirleri oluyor. Yani nerede gazeteyi okuyorlarsa onlar aynı<br />

zamanda o bölgede olup bitenler hakkında Tercüman’a haber gönderiyor. Ve bunlar Tercüman’ın<br />

mektuplar kısmında yayımlanıyor. Hatta çoğu zaman adam istemiyorsa ismini vermiyor GASPIRALI,<br />

ilk harflerini koyuyor. Veya açık istiyorsa meselâ Sibirya’dan ENVEROV’un dünya kadar yazısı var.<br />

Dolayısıyla, o dönemde ajans yok, Türk dünyasında olup bitenleri ne ile duyacaksınız? Bu insanlar,<br />

okuyucular mektup yazarak kendi muhitlerini anlatıyor. Doğu Türkistan’dan gelen dünya kadar mektup<br />

var. İran’dan gelen mektuplar var. Onlara ayrıntı olduğu için giremedim, dolayısıyla okuyucusunu<br />

muhabire dönüştürüyor. Hatta hangi yıldır bilemiyorum kelime başı haber gönderene para veriyor.<br />

Bir de o tarafı var o çok ilginç. Bazen uzun uzun yazıyorlar kelime başına para veriyorlar diye ama bu<br />

kadar da uzun yazmayın diyor, kısa öz şeyler yazın. Böyle tarafları da ayrıntısıyla burada konuşamıyoruz<br />

tabii. Dolayısıyla bunlar atlanıyor.<br />

Ahmet YEŞİLTEPE<br />

NTV (Türkiye)<br />

Yavuz Bey, Hocam ile tanışmış olmaktan çok büyük memnuniyet<br />

duyuyorum. Hakan Hocamı izlemek üzere Dil-Tarih ve Coğrafya<br />

Fakültesi’ndeki bir sunumuna günübirlik uçakla gidip gelmiştim.<br />

O kadar zenginleştirdi ki beni referandum döneminde<br />

Kırım’da hem program hem de haber yapmak üzere maalesef<br />

kötü olaylar sırasında diyelim o tesadüfü yaşamıştım. Yani kendisiyle<br />

zenginleşmiştim. Yavuz Hoca ile de kendisini uzaktan tanıyordum ama bugün itibarıyla gerçekten<br />

bir medya mensubu olarak çok eksik kaldığımı hissettim. GASPIRALI’nın matbaasını görmüş,<br />

orada program yapmış, Türkiye’ye tanıtmak için gayret içerisinde olmuş televizyonculardan birisiyim.<br />

Burada özellikle katkı değil altını çizmek istediğim bir konu var. Kendi programımda da dile getirdim.<br />

Yaklaşık üç yıldır Türk dünyasında kişisel çaba ya da hobi belki demek daha doğru olacak Orhun<br />

Vadisi’nden başlayıp Türkiye’ye kadar uzanan bir maceranın içerisindeki gazetecilerdenim. İdeolojik<br />

saik ya da maddi amaç yok bunun içinde. Sadece Türk dilinin peşindeyim. Bir program yapıyorum,<br />

adı “Türklerin İzinde”. İkinci sezonu bu yıl NTV televizyonunda gösterildi.<br />

Kırım’a gitme şansım ama diğer yandan da şansızlığım oldu. Çünkü gittiğimde malûm olaylar yaşanıyordu.<br />

Tam üstüne denk geldik. Tabii bir habercinin çok arzu ettiği o gürültü patırtının içerisindesiniz<br />

ama insani olarak ve tabii ki bir Türkiyeli olarak akraba bir ulusun yaşadığı sıkıntıları yakından görmek


72 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM<br />

gibi bir talihsizliğe de maalesef sahip olduk. Şimdi özellikle Hakan Bey’in ve Yavuz Hocamızın da<br />

ısrarla belirttiği ve altını çizerek söylediği konu hem programımı yaparken hem de sonrasındaki dostlarımla<br />

ve etrafımdaki insanlarla paylaştığım bir konu. Çok zamandır bu coğrafyada yani çok büyük<br />

bir coğrafyanın içerisinde Türkçe iletişim kurma çabası içerisindeyim. İyi derecede İngilizce biliyorum<br />

ama yukarıya çıkınca Kıpçak coğrafyası diyelim, Moğolistan’dan başlayıp Anadolu’ya kadar ortak dil<br />

Rusça. Rusça öğrenmemiş, öğrenememiş olmanın ya da Rusçanın bu coğrafyada bu kadar etkin<br />

olduğunu daha yeni kavrayan bir gazeteci olarak çok da büyük bir hicap, pişmanlık içerisindeyim,<br />

keşke zamanında Rusça öğrenseymişim. Hâlbuki bu coğrafyanın dili Türkçe ya da Ural-Altay, çok<br />

rahat aslında anlaşabileceğimiz sözcüklerimiz, dil yapımız var. Bu zenginliği geliştirmek, birbirimizle<br />

daha kolay anlaşmanın yollarını bulabilmek için yüzyılın başında GASPIRALI’nın yaptığı işi hakikaten<br />

mucizevi buldum, bir fantaziya.<br />

Biliyorsunuz yine yüzyılın başında Esperanto diye bir dil çabası içerisine girdi bir lehçe doktoru. O<br />

dönemde Esperanto dünya halklarını bir araya getirecek. Yani konuşabilen insanlar arasında fikir<br />

alışverişinin bir barış toplumu yaratabilmenin adımlarının atılabileceği düşüncesiyle ortaya çıkmış bir<br />

fantaziya. GASPIRALI bunu Türk toplulukları için düşünüyor. Bu bende çok heyecan uyandırdı. Bunu<br />

programımda hem ısrarla vurguladım hem de Hakan Bey’in özellikle ısrar ettiği yani ısrarla altını çizdiği<br />

Kırım lehçesinin aslında hem Kıpçak hem de Oğuz özellikleri nedeniyle aslında bir değer olduğunu<br />

da vurguladım. Şimdi içinde bulunduğumuz dönemin ya da zamanın ruhu itibarıyla maalesef bir<br />

değeri de yitirmek olduğumuz endişesini taşıyorum. Yani Kırım’ın işgalinin -işgal demek doğru olacak<br />

sanıyorum- içinde aslında çok önemli bir, Türkçenin çok önemli güçlü bir lehçesini kaybediyoruz. Aslında<br />

birbirimizi çok rahatlıkla anlayabileceğimiz, geliştirebileceğimiz, üzerine yeni yapılar inşa edip<br />

birbirimizle daha fazla iletişim içerisinde olabileceğimiz bir imkânı, bir kanalı da kaybediyoruz. Öyle<br />

değil mi Hocam? En üzücü yanlarından birisi bu.<br />

Az önce Kazak meslektaşımla kahve arasında konuşuyorum, Kazakçayı öğrenmeye çaba sarf ediyorum,<br />

elbette Kazakçanın ya da Kıpçak coğrafyasındaki diğer dillerin ya da lehçelerin de katılımıyla<br />

ortak bir dil arayışı fantaziya gibi gelebilir bugün, günümüzde. Bir hayal ama büyük bir hayal, bunu<br />

GASPIRALI’nın gerçekleştirme çabasını alkışlamamak mümkün değil. Birçok amaçla tabii neden<br />

yaptığı konusunda ayrıca tartışılabilir ama Türkleri bir araya getirebilmek, Türk dünyasını ama hepsinden<br />

öte bir mazlum halkları ayağa kaldırmak, güç birlikteliği oluşturmak için göstermiş olduğu çabayı<br />

alkışlamak gerekiyor diye düşünüyorum. O yüzden GASPIRALI’yı rahmetle hatırlamak yanında tabii<br />

şiarı olan dilde birliği öncelikle gerçekleştirmenin çok ama çok mühim olduğunu düşünüyorum. O<br />

yüzden de GASPIRALI’yı bu özel oturumda anmanın yanı sıra dilde birlik olmadan fikirde veya işte<br />

birliğin de olmasının çok da zor olduğunu bilen birisi olarak söylüyorum. Bütün amacım, buradaki<br />

katkım belki de bu ve tabii ki Kırım lehçesini kaybetme gibi bir endişeyle de biraz bu mikrofona sarıldım.<br />

Yavuz Hocaya ayrıca teşekkür edebilmek için, çok zenginleştik.<br />

AMASHOV<br />

Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nda toplandık, güncel konularını konuştuk.<br />

Bugüne gelmemizde herkesin emeği var, akademik düzeyde yapılan çalışmalar hep dikkat çekicidir.<br />

Böylesi bir kişiliği konuşuyoruz, GASPIRALI hakkında. Biliyoruz ki bu aydınlar fazladır, Türkiye’de,<br />

Orta Asya ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve diğerlerinde. Bence her toplantımızda bir<br />

bölümü bu şahsiyetlerden birine ayırmalıyız. Bunun yararlı olacağını, bilgilerimizi zenginleştireceğini<br />

düşünüyorum. Geçmişimizi ne kadar iyi öğrenirsek geleceğimizi bir o kadar aydınlatırız. Gelecek<br />

Forumda Ali Bey HÜSEYİNZADE, Ahmet AĞAOĞLU, Ziya GÖKALP vb. şahsiyetlerin araştırmalarına,<br />

eserlerine yer verelim.<br />

AKPINAR<br />

Arkadaşımıza bir şey hatırlatmak istiyorum. Burada bulunan, Türkistan’ı biraz dolaşmış olanların<br />

günlük hayatlarını müşahede ettiği bir hadise var. Bugün standartlaşan, Sovyet döneminde standartlaşan<br />

yazı dilleri üzerinden konuşuyoruz. Halk bu yazı dillerini bilmez. Chimkent’te pazara gittiğiniz<br />

zaman Özbek ile Kazak veya oradaki başka bir Türk halkı varsa, Ahıskalı aynı dille konuşur, anlaşır<br />

alışveriş yaparlar. Bu dil konuşma dilidir, ortak dildir. Bu Türkistan’da yok değil. Bir Türkmen ile Özbek<br />

hiçbir hazırlığı olmadan, cahil oturur konuşur, anlaşır. Kırgız ile bir Kazak, Özbek yine aynı şekilde.<br />

Yani Türkistan’da bu vardı. Bu insanlar kapılarını kapatmış, ayrı devletlerde yaşamıyorlardı ki. Bu


İKİNCİ GÜN<br />

III. OTURUM<br />

/<br />

73<br />

dillerin geçiş daireleri vardı. Ama Sovyetler öyle bir yazı sistemi, Kiril alfabesiyle beraber getirdiler ki<br />

Özbekçedeki vokallerin bulanıklığı kaldı eski yazıya benzer bir şekilde üçe indirdiler vokallerin sayısını.<br />

Kazakçada ve Türkmencede vokallerin sayısını on ikiye kadar çıkardılar. Türkmencede dokuzda<br />

kaldı. Ve böylece fonetik ayrımların en uç noktasını kullanarak yeniden yazı dilleri oluşturdular. Bugün<br />

birçok arkadaşımız bunun farkında değil ama bir dil tarihçisi bunun farkında. Yani Sovyetler Birliği yıkıldığında<br />

Türk dilleri birbirinden uzaklaşabilecekleri en uzak noktaya gitmişlerdir. Demin Aflatun Bey<br />

bir şey söyledi, sabahki oturumda dikkatten kaçtı. Şimdi birbirimizle oturup konuşa konuşa yeniden<br />

bir konuşma dili oluşturuyoruz. Bunun adı yok, bunun adı Türkçe. Hiçbirimizin Türkçesi değil. Ha bir<br />

Kazak bakıyor ki yahu benim ce ile kullandığım jiv kelimesine adam yer diyor. Ben jer diyor. Bunu<br />

fark ettiği zaman problem kalkıyor. Men kitgen diyorum adam diyor ki gidem. Gan gen ekiyle an en<br />

değişimi hiç problem değil. Azerinin kapını aç demesi ile kapıyı aç arasında büyük bir fark yok. Bu<br />

konuşula konuşula kendiliğinden törpüleniyor. Onun için bu ayrımı çok büyütmeyelim.<br />

Bir şahsi tecrübemi söyleyeyim. Kazakistan Üniversitesi’nden davet aldım, gittim, orada hatta<br />

GASPIRALI’yı da anlattım. Türk dünyasında modernleşme derslerini anlatıyorum. Biraz Özbekçe bilirim.<br />

Özbekistan ile alakam var. Ve orada mümkün olduğu kadar Özbekçeye yaklaştırarak konuştum.<br />

Ve hiç kimseden bir soru gelmedi. Yanımda da İzmir’de doktora yaptırdığım bir Kazak kızı var. Çok<br />

güzel Türkiye Türkçesi biliyor geldi yanıma çevirecek. Talebe ne dedi biliyor musunuz? “Tercüme<br />

kerekemez, düşünemiz”, bitti. Ben de kelimelerimi seçtim ama. Mesela tam bir Türkiye Türkçesi,<br />

hele biraz öz Türkçe dediğimiz gruptan bir kelime kullansam Kazak anlamayacak. Hemen Arapçası,<br />

Farsçası aklıma geliyor onu kullanıyorum. Yani GASPIRALI’nın yaptığını yaptım. Sinonimleri yan<br />

yana kullandım. Orada dilin güzelliği önemli değil fikrinizi anlatmanız önemli. İşte burada yapa yapa,<br />

konuşa konuşa birbirimizi daha iyi anlayacağız. Bin yıldır Kazakla konuştuğumuz yok. Yeni başladık<br />

konuşmaya. Nerede görmüştük Kazak Türkiye Türkünü ne zaman görmüştü? Belki hacca giden bir<br />

Kazak zengini İstanbul’dan böyle bir geçmiştir. Onun için bu ilişkiler dilimizi, yani bırakın ortak dili<br />

birbirimizi anlama, münasebet dili ünsiyet dili, Azerbaycan Türkçesindeki tabiri, ünsiyet dilini kendiliğinden<br />

geliştirecektir. Şimdi televizyonlarımızı seyrediyor. Ben çok hayıflanıyorum Azerbaycan’ın<br />

dışında hiçbir Türk televizyonunu evimizde izleyemiyoruz. Madem bir medya forumu düzenliyoruz,<br />

şimdi aklıma geldi, bunu halledecek bir çareye başvurmalıyız. Zar zor bir Kazakça televizyonu çıkıyor,<br />

Hazar. Caspian mıydı adı şimdi hatırlayamıyorum. Yok, Türkmen televizyonu, Özbek televizyonu<br />

yok. Diğerlerinin hiçbirini dinleyemiyoruz. Tatar televizyonu yok. Bunlar olacak ki işte bu dil gelişsin<br />

veya ünsiyet dili kendiliğinden teşekkül etsin. Yani biz nasıl ki bir Erzurumlu ile bir Aydınlının hiçbir<br />

hazırlığı olmadan cahil insanlar konuşup anlaşıyorlar kendi mahalle şivelerini kullanarak biz de öyle<br />

bir duruma geleceğiz. Ünsiyetin artması lâzımdır. İlişkiler oldukça ben onun da olacağına inanıyorum.<br />

Teşekkür ederim.<br />

Pelin MUSABAY<br />

TÜRK KENEŞİ (Türkiye)<br />

Teşekkürler, sağolun. TÜRK KENEŞİ’ndenim. Hocalarımıza<br />

çok teşekkür ederiz bu bilgilendirme için. Ben de kısaca birkaç<br />

örnek vererek aslında halklarımızın kendi aralarında ne kadar<br />

kaynaştığını göstermek istiyorum. TÜRK KENEŞİ olarak dört<br />

ülkemiz var öncelikle ondan bahsedeyim, Azerbaycan, Kazakistan,<br />

Kırgızistan ve Türkiye. Bu dört ülkenin arasında iş birliğinin<br />

geliştirilmesi için çok çeşitli alanlarda projeler yürütüyoruz.<br />

Bunlardan bir tanesi olan “Genç Diplomatlar Arasında Eğitim Programı”nı geçen sene başlattık. Dört<br />

ülkemizin genç diplomatları arasında ve aynı zamanda dil dersleri de koyduk. Dil dersleri koyunca<br />

iki gruba ayırdık: Oğuz lehçesi, Kıpçak lehçesi grubu. İki grupta da hocalarımız lehçeler arasındaki<br />

farklılıklardan bahsetti. Öğrettiler ve iki hafta sonunda iki gruptaki diplomatlar birbirlerini anlar hâle<br />

geldi. Onun dışında, aynı zamanda ortak iletişim dilinden bahsetti Hocam, ortak iletişim için ortak<br />

alfabe üzerinde çalıştık. Bununla ilgili bir grup kurduk. Bu kurulan grup ortak bir alfabe üzerinde<br />

uzlaştı ve şimdi biz TÜRK KENEŞİ olarak ortak alfabeyi yazışmalarımızda kullanmaya çalışıyoruz. Bu<br />

tür projeler geliştikçe dediğiniz gibi halklar arasındaki şu ana kadar olan kopukluk zamanla aşılacaktır.<br />

Buna inanıyoruz ve böylelikle diğer projelerimizi de bunun üzerine kuruyoruz. Bununla ilgili bilgi<br />

almak isteyenlerle ayrıca daha kahve molalarında ve diğer aralarda konuşabiliriz. Hocalarıma tekrar<br />

teşekkür ederim. Ayrıca organizatörlere de çok teşekkür ederiz. Sağ olun.


74 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM<br />

IV. OTURUM<br />

TÜRK DİLİ KONUŞAN<br />

ÜLKELER VE TOPLULUKLARDA<br />

<strong>MEDYA</strong> MENSUPLARININ<br />

EĞİTİMİ, <strong>MEDYA</strong><br />

KURULUŞLARI ARASINDA<br />

İŞ BİRLİĞİ İMKÂNLARI VE<br />

KURUMSALLAŞMA


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

IV OTURUM<br />

/<br />

75<br />

IV. OTURUM<br />

Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklarda Medya Mensuplarının<br />

Eğitimi, Medya Kuruluşları Arasında İş birliği İmkânları ve<br />

Kurumsallaşma<br />

Moderatör<br />

: Ahmet YEŞİLTEPE<br />

NTV-Türkiye<br />

Konuşmacılar : Bilge NEVZAT<br />

Star Gazetesi-KKTC<br />

Düsen KASAİNOV<br />

TÜRKSOY Genel Sekreteri<br />

Ela KASAP<br />

Devlet Televizyonu-Kosova<br />

Eran HASİPİ<br />

Devlet Televizyonu-Makedonya


76 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM<br />

Ahmet YEŞİLTEPE<br />

Moderatör<br />

Sayın Başkan, değerli katılımcılar Türk Dili Konuşan Ülkeler ve<br />

Topluluklar Medya Platformu’nun KKTC’de düzenlenen dördüncü<br />

Medya forumundayız. Üçüncü gün dördüncü oturumda<br />

konu başlığımız “Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklarda<br />

Medya Mensuplarının Eğitimi, Medya Kuruluşları Arasında İş<br />

birliği İmkânları ve Kurumsallaşma”.<br />

Bu oturum medyada uzun yıllar yöneticilik yapmış birisi olarak benim açımdan heyecan verici, son<br />

derece önemli ve değerli bir içerik çalışması ve beyin fırtınası olacak. Konuklarımız ise birbirinden<br />

değerli, alanlarında çok önemli isimler. Ama az önce de belirttiğim gibi televizyon sunuculuğundan<br />

ve karşılıklı iletişimi kolaylaştırmak adına bir alışkanlık, kısaca kendimi tanıtmak istiyorum. Türkiye’de<br />

dijital yayıncılıkta pek çok ilki gerçekleştirmiş Doğuş Yayın Grubu’nun bir mensubuyum. Uzun yıllar<br />

NTV’nin ABD Temsilciliği görevini üstlendikten sonra Türkiye’ye döndüm. Çünkü dilimi konuşmak<br />

istiyordum, dilimi daha rahat konuşabileceğim bir topluluk içerisinde yaşamak istiyordum. O yüzden<br />

herkes Amerika’da kalmak için mücadele ederken ben 10 yıl sonra Türkiye’ye dönmeyi başaran az<br />

sayıda gazeteciden birisiyim. Daha sonra farklı dönemlerde Doğuş Yayın Grubu’nda farklı kalemlerde<br />

görev yaptım. Özellikle Doğuş Yayın Grubu’nun radyolarının genel yayın koordinatörlüğü ve dijital<br />

yayınlarından sorumlu genel yayın yönetmenliği, www.ntvmsnbc.com genel yayın yönetmenliği yaptıktan<br />

sonra son iki yıldır belki aranızda izleyenler vardır, Türk dünyasında kültür ve tarih programları<br />

yapmaya başladım.<br />

Aktüel belgesel adı “Türklerin İzinde” iki sezondur NTV’de yayımlanıyor. Orta Asya’da Orhun<br />

Vadisi’nden çıktık yola, yaklaşık 36 bin km’lik bir yola devam ediyoruz. Üçüncü sezonu “Selçuklu<br />

Yolu” olarak Balkanlar’a, Kafkasya’ya inşallah devam edecek. Ama Kıpçak coğrafyası ve ağırlıklı<br />

olarak Orta Asya’da çalışmalar gerçekleştirdik. Bu sırada hem yönetici hem de gazeteci olarak<br />

oradaki iletişim bilimleri fakültelerindeki eğitim imkânlarını yakından görme, tanıma imkânına sahip<br />

oldum. Hatta ve hatta iki üniversitenin adını zikretmek istiyorum, Hoca Ahmet Yesevi ve Manas<br />

Üniversitesi’nde çok değerli öğrencilerle akademisyenlerle karşılaştım. O öğrencilerden bir kısmına<br />

NTV’de staj imkânı yaratarak kazandırmak, hem kendi ülkelerine hem de Türkiye’ye, Türkçe konuşan<br />

akraba topluluklar arasında etkin görevlere gelebilmeleri için staj imkânları sağladık. Kendi çapımızda,<br />

bünyemizde katkı sağlamak istedik. Hatta bu arkadaşlardan bir kısmı kendi ülkelerinde şu<br />

anda gazeteci olarak görev yapmanın yanı sıra, yayıncılık faaliyetlerinde de bulunuyorlar. Ayrıca NTV<br />

kadrosunda da şu anda bize intisap (bağlanmak, girmek) etmiş olan Kazak, Kırgız öğrencilerimiz,<br />

meslektaşlarımız var. Bunu gurur duyarak aktarmak istedim sizlere, paylaşmak istedim.<br />

Konuklarımızı hemen kısaca tanıtacağım, aralarına geçeceğim. Çok değerli konuklarımız var. Katılımcılarımıza<br />

hakikaten çok değerli beyin fırtınası olacağı düşüncesindeyim. Enerjik bir oturum olsun<br />

istiyorum. Sizlerin de katılımının karşılıklı iletişim bakımından çok önemli olduğunu düşünüyorum.<br />

Bu yüzden soru cevap kısmı benim için daha önemli, dediğim gibi bu televizyon sunuculuğunun bir<br />

dezenformasyonu herhâlde. Evet, Sayın Bilge NEVZAT, Kıbrıs Medya Grup Başkanı, İmtiyaz Sahibi.<br />

Türk dünyasının kültürel iş birliği çalışmalarında medyanın rolü ve katkısı konusunda bir sunum yapacak.<br />

Tabii TÜRKSOY çok önemli bir örgüt biliyorsunuz, akraba toplulukları arasında iletişimi, anlayışı<br />

ve kültürel iş birliğini geliştirmek bakımından son derece değerli bir kurum. Üstelik KASEİNOV’u çok<br />

yakından tanıyoruz, çalışmalarını sürekli alkışlıyoruz. Kendisini en son Türk dünyası kültür başkenti<br />

projesiyle yakından, daha yakından tanıma imkânı buldum. Kazan’da elini sıktım, röportaj yaptım.<br />

Ayrıca çok başarılı bir keman virtüözü, bilmiyorum biliyor musunuz? Müthiş bir keman virtüözü, üstelik<br />

klasik müzik konusunda bir uzman, çok iyi bir sanatçı, tabii bu bana düşmez ama. Ayrıca kendisinden<br />

küçük bir partisyon dinleme şansına da sahip oldum. Kendisi Türk dünyasında kültürel iş<br />

birliğinin kurumsallaşması konusunda bize bir sunum yapacak.<br />

Genç bir gazeteci arkadaşımız var aramızda. Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklarda medya mensuplarının<br />

eğitimi gibi son derece önemli bir konu başlığı. Aslında burada bir araya gelmemizin temel<br />

nedenini teşkil eden eğitim konusunda kendi tecrübelerini aktaracak. TÜMEP eğitimine katılmış, Tür-


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

IV OTURUM<br />

/<br />

77<br />

kiye Eğitim Programı’na katılmış Ela KASAP Kosova’dan yanımızda. O da bize bir sunum yapacak<br />

bu konu hakkında. Yani somut konuları konuşacağız çok şükür.<br />

Ve nihayet Eran HASİP Makedonya’dan katılıyor. Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar arasında iş<br />

birliğinin kurumsallaşmasında medya faktörü konusunda bir sunum yapacak, Makedonya örneğini<br />

verecek, Makedonya televizyonunda Türkçe yayınlardan sorumlu müdür yardımcısı. Öncelikle Bilge<br />

Hanım’la başlamak istiyorum. Hoş gediniz ve teşekkür ederiz bu zarif misafirperverliğiniz için. İki<br />

gündür Kuzey Kıbrıs’tayız. Hem Cumhuriyet Bayramımızı kutladık hem de tabii Kuzey Kıbrıs’ı bir kez<br />

daha tanıma fırsatı bulduk. Buraya gelince insan hatırlıyor maalesef. Efendim sunumunuzu yapmak<br />

için söz sizde buyurun.<br />

Bilge NEVZAT<br />

Çok kısa bir sunum olacak. Öncelikle hepinize tekrar günaydın<br />

demek istiyorum ve konuklarımıza bu kadar dıştan gelen konuklara<br />

güzel Kıbrıs’ımıza hoş geldiniz demek istiyorum.<br />

Sayın Başkan, Kıymetli Katılımcılar,<br />

Böylesine kapsamlı bir organizasyonu üstlendiği ve gerçekleştirdiği için Türk Dili Konuşan Ülkeler ve<br />

Topluluklar Medya Forumu Genel Sekreteryası olan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Basın-Yayın ve<br />

Enformasyon Genel Müdürü’ne, KKTC makamlarına teşekkür ederim. Türk dünyası ülkeleri arasında<br />

geçmişten gelen derin, tarihî ve kültürel bağların yeniden hatırlanması, geliştirilmesi Türk dünyasını<br />

oluşturan ülke ve topluluklar arasında yakın ve samimi ilişkilerin hissedilerek sürdürülmesi büyük<br />

önem taşımaktadır. Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar arasında var olan köklü ortak tarih, dil,<br />

kimlik ve kültüre dayanan ortak çıkar ve ilişkileri daha yoğun iş birliği yoluyla geliştirmek yönünde<br />

temel ideal desteklenmelidir. Bu yönde üye ülke ve topluluklardaki medya kuruluşları görev üstlenmelidir.<br />

Bizler bu görevi yapmaktayız ve bunu sürdüreceğiz.<br />

Geniş bir coğrafya içinde yer alan Türk dünyasında, Türk halkının demokrasi altyapısını güçlendirecek<br />

gelişmelerin yakından takip edilmesi çok önemlidir. Teknolojiyi kullanabilen bir medyanın yaratılması,<br />

geleceğimizin sağlıklı bir şekilde kurgulanmasına yadsınamaz katkı sağlayacaktır. Kontrolsüz<br />

ve düzensiz bilgi yayılımının yoğun olarak gözlemlendiği çağımız medya ortamında, bu platformun<br />

üzerinde uzlaşılan ilke ve değerler doğrultusunda düzenleyeceği ortak organizasyonların ve çalışmaların<br />

Türk dünyasının kültürel iş birliğine katkısı büyük olacaktır. Türk dünyasında yaşamlarını sürdüren<br />

halkların doğru ve tarafsız haber almasını amaçlayan ortak organizasyonların mevcut süreci<br />

güçlendirecek şekilde devam ettirilmesinin kültürel birliğe büyük katkı sağlayacağı ve yeni medya<br />

araçlarının kullanımının kültürel bağları daha da geliştireceği apaçık ortadadır. Dünya üzerinde serpiştirilmiş<br />

bir şekilde yaşamlarını sürdüren Türk halklarına ulaşmanın en etkili yolu olan medya ile kitle<br />

iletişim araçlarının ortak yayınlar için kullanmak suretiyle ortak bilincin ve kültürün oluşmasına büyük<br />

katkıda bulunabilir.<br />

Bu medya forumunun bu yöndeki çalışmalarını kutlar, kültürel birliğin sağlanması yönünde üzerimize<br />

düşecek her görevi yapmaya hazır olduğumuzu belirtir, katılımcıları ve dinleyicileri saygılarımla selamlarım.<br />

Teşekkür ederim. Yalnız bir cümle daha eklemek istiyorum. Bugün benim için çok değerli<br />

anılar tekrar canlandı. Otuz yıl önce, -birçoğunuz herhalde bebektiniz- Vestel şirketinin açılışında<br />

kardeşim bir konuşma yapmıştı. O dönemde Türkçe konuşan devletler daha Rusya bağlantılıydı ve<br />

30 yıl önce bir gün bu oluşumun sağlanabileceğini o gün orada anlatmıştı. Türk dünyasının bir araya<br />

geldiği takdirde dünyada ne kadar önemli bir güç olabileceğini 30 yıl önce vurgulamıştı. Bugün bunu<br />

hissediyorum bunu belirtmek istedim. Teşekkür ederim.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Buradan Sayın Asil Nadiri de saygıyla hatırladığımızı, andığımızı belirtelim. Sayın Bilge NEVZAT’a<br />

çok teşekkür ediyorum. Bu kısa ve değerli konuşmasının soru cevap bölümü de özellikle KKTC’deki<br />

medya ve medya eğitim faaliyetleri hususunda sanıyorum sorularınız olacaktır.


78 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM<br />

Düsen KASEİNOV<br />

Sayın Başkanım, Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya<br />

Forumu’nun saygıdeğer katılımcıları, saygıdeğer konuklar,<br />

bayanlar, baylar; sizlere şahsım ve Türk dili konuşan ülkeler kültür<br />

bakanları adına saygıyla selamlıyorum.<br />

Dört yıl önce ilki Ankara’da düzenlenen benim de panelist olarak<br />

katıldığım Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya<br />

Forumu’nun dördüncüsünde sizlerle yeniden bir arada olmaktan<br />

büyük mutluluk duymaktayım. Bu önemli buluşmaya süreklilik kazandıran ve bizleri bir araya<br />

toplayan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum.<br />

TÜRKSOY, Türk dünyasının en eski platformu ve kurumsallaşmasını büyük ölçüde tamamlamış bir<br />

kuruluştur. Türk dünyasının UNESCO’su olarak 21 yıldır faaliyet göstermekte, Türk dili konuşan halklar<br />

ve topluluklar arasında kültürel bağların güçlenmesi, zengin Türk kültürünün dünyaya tanıtılması<br />

ve gelecek nesillere aktarılması amacı doğrultusunda çalışmaktadır. Sizlerin de büyük katkılarıyla<br />

son yıllarda TÜRKSOY’un tanınırlılığı düzenlediğimiz etkinliklerle sürekli artmaktadır. Kültürün tanıtılmasında<br />

ve aktarımında basın yayın organlarına, yazılı ve görsel medya kuruluşlarına büyük görev<br />

düşmektedir.<br />

Bu hususa dikkat çekmek ve nitelikli kültür muhabirliği ve yayıncılığını teşvik etmek için son beş yıldır<br />

TÜRKSOY basın ödülleri vermekteyiz. Ödül verdiğimiz basın mensuplarında aradığımız temel kriter<br />

kendi kültür ve değerlerini ortak Türk kültürünü, TÜRKSOY’un temel faaliyetlerini araştıran ve tanıtan<br />

yayınlar yapmış olmalarıdır. Bu vesileyle sizleri de TÜRKSOY basın ödüllerine aday olmaya, hoşgörü,<br />

tevazu, incelik ve gönül işleri, güzelliğin ön planda olduğu Türk kültürünü daha fazla araştırmaya ve<br />

bu alanda daha nitelikli yayınlar yapmaya davet ediyorum.<br />

Değerli katılımcılar, yaşadığımız dönemde sosyal medya olarak adlandırılan olgu klasik medyanın<br />

önüne geçmiş durumdadır. Sınırları belli olmayan, uçsuz bucaksız bir dünya olan avantajları ile birçok<br />

dezavantajı da bünyesinde barındıran sosyal medya içerisinde aramızdaki bağları sağlam tutmak<br />

ve kültür dünyamızı inşa etmek suretiyle güçlü olabiliriz. Nefreti, düşmanlığı araştırmayı hedefleyen<br />

yayınlara karşı, sanatı kültürel zenginliği ve estetiği anlatarak karşı koyabiliriz. TÜRKSOY olarak önem<br />

verdiğimiz konulardan biri de sosyal medya üzerinden gençlerimize değerlerimizi aktarabilmektir.<br />

Bildiğiniz gibi edebiyattan müziğe, tiyatrodan operaya sanatın ve kültürün pek çok dalında faaliyet<br />

gösteren TÜRKSOY’un adı Türk dünyası kültür başkenti ile daha sık anılmaktadır. Kazakistan’ın başkenti<br />

Astana 2012 yılında, Eskişehir 2013 yılında, Tataristan’ın başkenti Kazan 2014 yılında bu unvanı<br />

üstlenmiştir. Önümüzdeki yıl ise Türkmenistan’ın Merv şehri kültür başkenti görevini üstlenecektir. Bu<br />

sene de adı geçen şehirlerimiz son derece anlamlı olan bu unvanı kazanmanın yanında, zenginleşen<br />

kültür sanat hayatı ile kültürlerarası etkileşim ve yakınlaşma sürecine daha aktif katılmaktadırlar.<br />

Kültürel yakınlaşma ve paylaşmaya ilişkin BM, UNESCO, Avrupa Konseyi, Türk Konseyi gibi örgütler<br />

nezdinde başlatılan iş birliği süreçlerinin tamamında TÜRKSOY yer almakta ve bu alanda aktif uygulayıcı<br />

unsurların başında gelmektedir. TÜRKSOY’un Nevruz’un UNESCO’da, BM’de kutlanılması,<br />

Türk dünyasına hizmeti geçmiş değerli şahsiyetlere ilişkin anma yılı ilan edilmesi, ressamlar buluşması,<br />

opera festivalleri gibi geleneksel etkinlikler ile kültür tarihinde iz bırakacak pek çok ortak başarıya<br />

imza atması hepinizce bilinmektedir. Bu faaliyetler New York, Vaşington, Moskova, Pekin, Brüksel,<br />

Strasbourg, Rabat ve Tahran başta olmak üzere farklı kıtalardaki önemli şehirlerde icra edildiği gibi,<br />

Ankara, Bakü, Astana, Bişkek, Kazan, Ufa gibi üye ülkelerimizin başkentlerinde de sıklıkla düzenlenmektedir.<br />

Bu arada hatırlarsanız TÜRKSOY’un 20. yılında 20 farklı şehirde etki hedefiyle Anadolu’nun<br />

dört bir yanına yoğunlaşılmıştır. Dolayısıyla sadece metropoller değil, TÜRKSOY faaliyetleri küçük<br />

şehirlerden ilçelere her yere ulaşmaktadır.<br />

TÜRKSOY’a ilişkin bir başka olgu da eskiden faaliyetleri sadece Türkiye’nin ev sahipliğinde farklı<br />

şehirlerde düzenlenirken, günümüzde üye ülkelerimizin farklı şehirlerine taşınmıştır. Bu şekilde yerel<br />

yönetimlerle, üniversitelerle yürüttüğümüz iş birliği son derece verimli sonuç doğurmaktadır. Ben<br />

şimdi size kısa bir film göstermek istiyorum. Filmin ardından yorumlayacağım.<br />


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

IV OTURUM<br />

/<br />

79<br />

Teşekkürler. Gördüğünüz gibi Cumhurbaşkanlarımız, Kültür Bakanlarımız, yerli ve yabancı entelektüeller<br />

TÜRKSOY’un çalışmalarını çok güzel değerlendirmektedir. Bu iltifata mazhar olabilmek yoğun<br />

çalışmayı ve emek harcamayı gerektirmektedir. Görece küçük ya da büyük, önemli ya da önemsiz<br />

değerlendirebileceğiniz çalışmaların her birine sağlam bir inanç, hassas bir titizlik, yüksek bir özveri,<br />

samimi gayret gösteriyoruz. Bu emeklerin sonucunda parçası olduğumuz medeniyet ve taşıdığımız<br />

kültür adına gurur duyacağımız tüm bu faaliyetler, Türk dilini konuşan halkların ortak çabası, başarısı<br />

ve kıvancı niteliğindedir. Her bir faaliyet değerlidir zira kardeşliğimiz, kültürel ortaklığımız ve insanlık<br />

adına mütevazı bir katkıdır. İnanıyorum ki siz değerli medya mensuplarının emekleriyle bu katkı daha<br />

da artacaktır. Önümüzdeki yıla ilişkin birkaç projemizden bahsederek sözlerimi tamamlayacağım.<br />

Türkmenistan’ın Merv şehri 2015 yılında kültür başkenti unvanı taşıyacaktır. Bu kapsamda Türk Dünyası<br />

Kültür Başkenti ve Avrupa Kültür Başkenti arasında ortak program gerçekleştirilmesi gibi pek<br />

çok proje üzerinde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. 2015 yılında Türkiye piyes ve öykü yazarı Haldun<br />

TANER, Kazak yazar İlyas ESENBERLİN, Azerbaycanlı tiyatrocu Mirza Fatali AHUNDZADE gibi<br />

önemli şahsiyetleri anma etkinlikleri düzenleyeceğiz. Geleneksel faaliyetlerimizin yanında özel projelerimiz<br />

de sürecek. UNESCO’nun kuruluşunun 70. yıl dönümünde Nevruz’u yeniden UNESCO Genel<br />

Kurul Salonu’nda kutlamayı planlıyoruz. Bunun dışında TÜRKSOY Karma Gençlik Korosu kurulması,<br />

TÜRKSOY Kültürel Miras Listesi ilan edilmesi, üye ülkelerimizin üniversitelerinde yeni TÜRKSOY kürsüleri<br />

açılması gibi pek çok faaliyet için de hazırlık yapıyoruz. TÜRKSOY siz değerli Türk dünyası<br />

gönüllüleri ve medya mensuplarının ilgi ve destekleriyle faaliyetlerini sürdürecek ve hepinizin ortak<br />

gururu olmak için çalışmaya devam edecektir. Bir kez daha bizleri buluşturan Başbakanlık Basın-Yayın<br />

ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne minnettarlığımı sunar, beni dinlediğiniz için sizlere teşekkür<br />

ederim. Saygılar.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Efendim çok teşekkür ederiz, Düsen KASEİNOV TÜRKSOY Başkanı, Türk dünyasında kültürel iş<br />

birliğinin kurumsallaşması konusunda yaptığı sunum, aslında çok değerli bir örnek hepimiz açısından.<br />

TÜRKSOY’un başarılarını yakından takip eden birisi olarak son 20 yılda gerçekleştirdiği işleri,<br />

çalışmaları hakikaten takdirle karşıladığımı söylemek, belirtmek isterim. Şimdi genç bir meslektaşımız,<br />

aslında burada bulunmamızın temel sebeplerinden birisi, eğitim konusunda bize Türkiye’den<br />

TÜMEP örneğini verecek olan bir Kosovalı meslektaşımız Ela KASAP yanımızda. Ela Hanım Türk dili<br />

konuşan ülkeler ve topluluklarda medya mensuplarının eğitimi hususunda, tırnak içinde belirtiyorum<br />

“eğitim” hususunda Türkiye Medya Eğitim Programı’na katılmış bir isim, Basın-Yayın ve Enformasyon<br />

Genel Müdürlüğü aslında bu konuda yapmış olduğu çalışmaları, kendisini anlatmak için çok değerli<br />

bir katılımcıyı seçmiş oldu. Biz TÜMEP’in ne yaptığını, neleri başardığını, neleri yapmak istediğini<br />

aslında bir katılımcıdan Ela KASAP’tan öğreneceğiz bu şekilde.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Ela KASAP<br />

Belli ki sadece bir eğitim değil, epey kaynaşmışsınız.<br />

KASAP<br />

Öncelikle bu fırsatın sunulmasından dolayı çok teşekkür ediyorum.<br />

TÜMEP gerçekten çok değerli bir programdı, bize çok şeyler<br />

kattı ama konuşmama başlamadan önce güzel bir videomuz<br />

var TÜMEP ile ilgili isterseniz öncelikle onu izleyelim arkadaşlardan<br />

rica edelim sonra ben konuşmama geçerim.<br />

…<br />

TÜMEP sadece bir eğitim programı olmaktan çıkıp aynı zamanda bir iş birliği, dostluk programı<br />

hâline geldi. Çok güzel dostluklar kuruldu bu sayede. Bu eğitimin yanında bizim kazandığımız en<br />

önemli şey bu oldu.


80 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM<br />

YEŞİLTEPE<br />

Bu işten biraz da muradımız buydu galiba değil mi dostlukların pekişmesi, kaynaşması.<br />

KASAP<br />

Bu güzel videonun ardından konuşmaya başlamak istiyorum. Bildiğiniz gibi özellikle birçok halkın<br />

bir arada yaşadığı ülkelerde basının önemi daha da artıyor. Balkan ülkelerinde ve bu bağlamda<br />

Kosova’daki medyada da her grubun hassasiyetleri göz önünde bulundurularak programlar yapılır.<br />

Kosova Radyo Televizyonu’nda Arnavutça başta olmak üzere Türkçe, Sırpça, Boşnakça ve Romence<br />

yayınlar vardır. Bunun dışında farklı toplulukların dillerinde yayınlarını sürdüren özel medya kuruluşlarına<br />

rastlamak mümkün. Kamu medyasında azınlıklara ayrılan yayın süresinin yetersiz olması bu<br />

bağlamda özel medya kuruluşlarının da doğmasına vesile olmuştur. İster kamu medyasında azınlık<br />

yayınlarının kısıtlı olması, isterse de özel basın kuruluşlarının artması medya mensuplarının eğitimi<br />

ile yakından ilgilidir.<br />

İşte tam bu noktada da basın mensuplarına sunulan eğitim programları devreye giriyor. Buna örnek<br />

olarak Türkiye Medya Eğitim Programını örnek gösterebiliriz. Geçen yıl aralık ayında Ankara’da<br />

Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Türkiye Medya<br />

Eğitim Programı (TÜMEP), Balkanlar’daki Türk ve diğer azınlık medya mensuplarına internet gazeteciliğinden<br />

televizyon ve radyo programlarının hazırlanışına, sosyal medyanın günümüzdeki önemi<br />

ve kullanımına kadar değişik alanlarda eğitim imkânı sunmuştur. Program kapsamında TRT, Anadolu<br />

Ajansı, RTÜK, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi gibi kuruluşlar ziyaret edilmiş, bu kuruluşlar tarafından<br />

yürütülen faaliyetler yerinde incelenmiştir.<br />

Diğer yandan TÜMEP sayesinde değişik Balkan ülkelerinden katılan basın mensupları ile fikir alışverişi<br />

ortamı yaratılmış, bu ülkelerdeki medya çalışmaları hakkında daha detaylı bilgi sahibi olanağı<br />

sunulmuştur. Programının ilk günlerinde özellikle sosyal medyanın kullanımı ve basın kuruluşlarının<br />

sosyal medyadan nasıl faydalanabileceği konusu işlenmiştir. Türkiye’de basın kuruluşları ve mensuplarının<br />

oldukça yaygın olduğu sosyal medyaya dair örnekler sunuldu. Usta muhabir, sunucu ve<br />

programcılardan kısıtlı olan yayın saatlerinde izleyici ve dinleyicilere kaliteli ve kapsayıcı programlar<br />

sunulması konusunda eğitim alma imkânımız da oldu. Günümüzde gazetenin yerini tutan haber<br />

sitelerinin daha çok okuyucuya ulaşması, kalite unsuru ve ne tür haberlerin yer aldığı konusunda<br />

işin uzmanları tarafından önemli bilgiler verildi. Kısacası TÜMEP katılımcılarının deneyimlerine katkı<br />

sağlanmış, daha kaliteli yayınlar için önemli ipuçları sunulmuştur.<br />

TÜMEP kapsamında kültürel etkinlikler de unutulmadı gördüğünüz üzere. Ayrıca şunu da eklemek<br />

isterim Şeb-i Aruz açılışı için gittiğimiz Konya’da değişik basın örgütlerini ziyaret ederek basın çalışanlarının<br />

hakları hakkında yürüttüklerin faaliyetlerin ne kadar önemli olduğunu görmüş olduk. Bu<br />

aslında kısa bir özet, neden toparladım, neden notlar aldım? Sosyal medya Kosova’da, Balkanlar’da<br />

Türkiye’deki kadar yaygın kullanılıyor. Ancak basın açısından aynı durum söz konusu değil. Sosyal<br />

medyayı yaygın basın ile nasıl buluşturabiliriz? Basınımızı sosyal medyada nasıl tanıtabiliriz?<br />

TÜMEP’te bunun çok iyi örneklerini aldık aslında. Azınlık yayınları, Türkçe ve diğer dillerde yaptığımız<br />

için, süreleri kısıtlı olduğu için bizler daha etkili yayın yapmak zorundayız. Kosova’da yaşayan Türklerin<br />

televizyon, radyo açısından ya da haber siteleri açısından çok fazla seçeneği yok. O yüzden var<br />

olan, elimizdeki imkânları ne kadar iyi kullanırsak o kadar kaliteli yayın yapabiliriz. Bunu TÜMEP’te<br />

çok güzel örneklerle ve anlatımlarla öğrenmiş olduk. Kısıtlı zamanda kaliteli yayın yapmanın, ne kadar<br />

çok izleyiciye, dinleyiciye ulaşırsak sesimizi o kadar duyurabileceğimizi görmüş olduk. Bu açıdan<br />

TÜMEP çok değer kattı.<br />

Bu tür programlar gazetecilerin eğitimsiz olduğu anlamına gelmiyor. Bizler, katılımcılar eğitimli gazetecilerdik.<br />

Birçoğumuz genç yaşımıza rağmen uzun yıllar bu mesleği yapan kişilerdik. Ama TÜMEP’in<br />

bize kattığı az önce de bahsettiğimiz gibi dostluk gibi çok önemli değerler oldu. Kaçırdığımız bazı<br />

noktaların, önemli ipuçlarının yakalanması açısından önemli oldu. Ve şunu da gördük ki en basit<br />

örneği ile komşumuz Makedonya’da ve Makedonya Radyo Televizyonu ile iş birliğimizin bir süre<br />

sonra kopma noktasına gelmiş olduğunu fark ettik. Biz katılımcılar genç gazetecilerdik, bu özellikle<br />

seçilmişti, genç gazeteciler, basın mensupları oturup konuşurken bu iş birliğinin yavaş yavaş kopma


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

IV OTURUM<br />

/<br />

81<br />

noktasına geldiğini fark ettik. O andan itibaren neler yapılabilir, iş birliği tekrar nasıl alevlendirilir, canlandırılır,<br />

nasıl ayakta tutuluru konuşma fırsatı bulduk. Bu sadece Makedonya ile olmadı, Yunanistan,<br />

Bulgaristan ile de oldu. Bu yüzden her zaman sadece eğitim değil, biz çok güzel bir eğitim aldık<br />

ama bunun dışında hâlâ devam eden çok güzel bir dostluk, iş birliği oluşturduk. Son olarak şunu<br />

söylemek istiyorum, TÜMEP, Türkiye gibi medya alanında büyük ilerlemeler kaydetmiş bir ülkenin<br />

deneyimlerinden yararlanma imkânı sunmuştur. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Çok teşekkürler sağolun. Ela KASAP aslında o kadar iyi özetledi ki bundan yaklaşık 23 sene, şimdi<br />

hesabını yapıyorum, İngiltere’de Reuters Foundation’ın Fellowship Programı’na bir yıl katıldım. BBC<br />

College’da da eğitim almış bir gazeteci olarak o yıllarda kendi kendime şunu söylemiştim. Kendi<br />

dilimde gazetecilik eğitimi yani hizmet içi eğitim vermeliyim. Şimdi TÜMEP’in yapmış olduğu iş ya da<br />

görev, keşke Türkiye’de de böyle bir çalışma gerçekleştirilse, çok değerli gazeteciler var. Basın yayın<br />

alanında son derece birikimli, deneyimli bir kitle, haber öbekleri, gruplar var, niye bizde yapılmıyor<br />

diye. Çok şükür Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün vizyonu sayesinde TÜMEP gibi<br />

çok değerli bir program hayata geçirilmiş. Kendilerini de ayrıca kutluyorum ve teşekkür ediyorum<br />

bir gazeteci meslektaşınız olarak. Ayrıca buradan TÜMEP’in devam etmesi gerekliliği anlaşılıyor.<br />

Türk dili konuşan ülkeler ve toplulukların iş birliğinin kuvvetlendirilmesi açısından özellikle. Şimdi bir<br />

başka ilginç örnek diyelim. İlginç örnek çünkü Makedonya hep dikkatimi çeken daha önce de ziyarette<br />

bulunduğum, programlar yaptığım bir ülke. Makedonya’da nüfusun önemli bir bölümünü Türk<br />

kökenliler oluşturuyor. Üçüncü grup bildiğim kadarıyla yanlış mı? Eran HASİP, HASİPİ değil HASİP.<br />

Makedonyalı Slav bir isim, açıklamasını siz yapın. Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar arasında iş<br />

birliğinin kurumsallaşmasında medya faktörü, Eran HASİP.<br />

Eran HASİPİ<br />

Müsaadenizle ayakta konuşmak istiyorum, göz göze temas<br />

önemli aslında iletişimde, tabii hocalarımızın önünde bu kadar<br />

önemli bir konu aslında, kurumsallaşmayı konuşmak. İllaki benim<br />

haddim değil ama madem söz verilmiş biz de bu fırsattan<br />

faydalanarak üç beş kelime edelim. Önce kendimden bahsedeyim.<br />

Gazi İletişim mezunuyum, 2003 yılında mezun oldum, 2004<br />

yılında Makedonya’ya döndükten sonra devlet televizyonunun<br />

açmış olduğu ilana başvurarak başladım. Bir sene sonra parlamento<br />

muhabiri oldum. Makedonya’da maalesef 20 yıldır bir geçiş dönemi yaşıyoruz ve tüm devlet<br />

kurumları her yıl bir reform içine giriyor. 2008 yılında benim işime yaradı aslında bu süreç biraz, ikinci<br />

kanalımız var aslında MTV1 ve MTV2, iki tane kanalımız var. MTV2 daha fazla Makedonların dışındaki<br />

halklara, topluluklara yayın yapan kanalımız. O kanalın nasıl işleyeceği ile ilgili proje istediler bizlerden,<br />

çalışanlardan daha doğrusu en azından ilgilenenlerden diyeyim. Avrupa Birliğinin de temsilcileri<br />

vardı. Benim sunmuş olduğum proje beğenildiği için ekibe, yönetici ekibine aldılar.<br />

İşe girdikten sonra kanalın koordinatörlüğüne yükseldim ve müdür yardımcılığına getirildim. O kanalda<br />

iki buçuk saatlik bir yayınımız var Türkçe. Dolayısıyla Türk olduğum için -herkes bunu bildiği<br />

için belki de- Türkçe yayınların sorumlusu yaptılar. Şunu söyleyeyim Makedonya Devlet Televizyonu<br />

bugün 50. yılını kutluyor, TRT gibi, Türkçe yayınlar ise 45. yılını. Az değil, Türkiye dışında herhâlde<br />

bu kadar uzun süre kesintisiz devletin finansmanı ile sağlanmış başka bir televizyon kurumu yoktur.<br />

Kosova örneği var ama biz aynı coğrafyadan, aynı bölgeden geldiğimiz için çok fazla görmüyoruz.<br />

Ela’nın dediğine çok katılıyorum, iletişimsizlik konusunda ama en büyük sıkıntı herhâlde kafalardaki<br />

sınırları kıramamak. Kosova ile yarım saatlik mesafedeyiz Ela ile ama burada tanışma fırsatı bulduk.<br />

Böyle saçma bir durum oluştu; Balkanlar’da ama takdir edersiniz ki çok kanlı, çok zor dönemden<br />

geçti Balkanlar. İlla ki bu sıkıntılar çok kısa sürede aşılacak türden değil ama önemli görev biz medya<br />

mensuplarına düşüyor. Yayınlarımızla, yapmış olduğumuz yayınlarla bu kafalardaki sınırların kırılmasına<br />

katkı sunmalıyız.<br />

Şöyle biraz da kurumla alakalı küçük bir bilgi vermek istiyorum. Mesela gündem de konuşuluyor Kırım<br />

meselesi, Ukrayna, Türkmenlerin durumu, Kıbrıs meselesi… Özellikle sorumlu olduğum kanalda


82 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM<br />

yayın yapılırken mutlaka ama mutlaka en az günde bir Türkiye haberi olacak. Yani çok büyük olay<br />

olmasına gerek yok. O gün Türkiye’nin gündemini ne belirliyorsa, iki üç konu varsa önemli onlar da<br />

yer alacak. Kıbrıs haftada en az iki üç gün haberlerimizde yer alacak, bu önemli kurallarımızdan biri.<br />

Ukrayna krizi konuşulduğunda, diğer kanallara baktığımızda, tamamen PUTİN, OBAMA ve MERKEL<br />

üzerinden giden bir Ukrayna tartışması bizim haberlerimizde aslında biraz Kırım Türklerinden başlayarak<br />

verilen bir konu. Suriye, Irak meselesinde aynı şekilde eğer bir haber yapılacaksa mutlaka<br />

orada yaşayan Türkmen kardeşlerimizin de, onlarla ilgili en az bir haberin geçmesi gerekiyor. Bu kriterlere<br />

biz çok dikkat ediyoruz. Ne kadar diğerleri biliyor bilmiyorum. Çünkü dünden bu yana şikâyet<br />

işittik kimse bizim haberlerimizi doğru dürüst vermiyor diye. Ama Makedonya’da emin olun bu böyle<br />

yapılmıyor. İşte bunu bilmiyor olmamız aslında bizim iletişim konusunda, iletişimciler olarak kendi<br />

aramızda iletişimi sağlama konusunda ne kadar sıkıntı çektiğimizi gösteriyor.<br />

Kurumsallaşma dediğiniz zaman tabii bu kurumsallaşmaya gitmeden önce bazı ön şartların oluşması<br />

gerekiyor. Bana göre, tekrardan özür dileyerek haddime değil belki ama hocalarımdan da izin<br />

alarak, bana göre iki üç önemli şart gerekiyor diye düşünüyorum kurumsallaşmada. Birincisi güven,<br />

eğer kendi aramızda Türkler olarak, Türk toplulukları olarak, Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar<br />

gibi uzun bir açılıma gerek kalmadan, Türkçe medya forumunu yapacağımız zaman işte siz şusunuz<br />

aslında ama buradan geliyorsunuz. Mesela ben Türkçe konuşan ülkelerden gelmiyorum, topluluklardan<br />

geliyorum şimdi benim ne kadar söz hakkım var onu da bilmiyorum burada. Yani herkes kadar<br />

konuşabilir miyim? Bir denge sağlanması için önce güven gerekiyor. Tabii ki güven önce öz güvenden<br />

de geliyor olması lazım. Bu güven sağlanmadan hiçbir şeyin yapılmasının mümkün olmadığını<br />

düşünüyorum. Çünkü dördüncüsü bu sene düzenleniyor ben ilk defa katılıyorum, Kıbrıs’a da ilk defa<br />

geliyorum. Çok güzel bir ülke olduğunu gördüm, şahit oldum. Şunu söylemek istiyorum dördüncü<br />

yıl, biz hâlâ iletişimsizlik çekiyorsak, dördüncü yıldan sonra hâlâ iletişimsizlik çekiyorsak, sanki böyle<br />

hedefe çok fazla konsantre değiliz gibime geliyor. Yani, ya hedef yanlış bir kelime de kullanmak istemiyorum<br />

aslında ama hedefi biraz daha yakınlaştırmak söz konusu olabilir. En azından iletişim kurma<br />

açısından. Makedonya’da yaşayanlar olarak ya da en azından Balkanlar’da tanıdığımız coğrafyadaki<br />

arkadaşlarla birlikte buna son derece katkı sağlayacağımızdan emin olabilirsiniz.<br />

İkincisi bilgi. Güven sağlandıktan sonra bilgi sahibi olmamız lazım. Eğer siz bir ülkede sırf Türk’tür<br />

diye iş birliği yaparsanız çok sağlıklı şey yapmış olmazsınız. O ülkede Türk olmasının yanında iyi iletişimci,<br />

bu insanın iyi iletişimci olması lazım. En azından yaptığı işi doğru dürüst yapıyor olması lazım.<br />

Bu işin eğitimini belki almamış olabilir ama en azından yapmış olduğu işlerle, geçmişine bakılarak<br />

bu alanda iş birliği yapılabilir mi yapılamaz mı, hangi kurumda çalıştığı çok önemli çünkü kurumlar,<br />

özellikle bizim gibi akraba topluluklarında kurumlar çok önemli. Balkanlar’da hâlâ o eski devlet yapısından<br />

kurtulmuş değiliz. Devlet kurumları biz de hâlâ önemli. İnşallah zamanla özel sektör çok daha<br />

fazla gelişince medya anlamında belki biz de rahatlayacağız biraz ama hâlâ devlet kurumları çok<br />

önemli. Bunlar varken ve mesela Makedonya’da bir televizyon 45. yılını kutlarken muhatap alınması<br />

gerektiğine inanıyorum. Çünkü orada hayatlarını gazeteciliğe vermiş insanlar var. Belki ben gencim<br />

ama orada benim ağabeylerim, hocalarım sayabileceğim insanlar var. Onlardan çok şey öğreniyoruz,<br />

o ülkenin yapısı hakkında hem de medyanın işleyişi hakkında.<br />

Bilgi yetmez para da lazım, çok önemli faktör. Eğer bugün 200-300 kişiyi bir yere toplayacaksanız bu<br />

çok büyük bir külfettir. Her ülke ya da organizasyonun kaldıracağı boyutta olmayabilir. Balkanlar’da<br />

bunu yapamayız kesinlikle. Ancak birilerinin bize sahip çıkması lazım, bizde belki fikir olabilir ama<br />

bunu gerçekleştirecek finansmana sahip değiliz maalesef. Bir gün belki de biz de o duruma gelebiliriz.<br />

Ama bu üçü olmadan bir kurumsallaşmaya geçmenin mümkün olmadığını düşünüyorum.<br />

Son bir nokta daha izin verirseniz söylemek istiyorum. Benim şahsi fikrim kim yapabilir, çok düşündüm<br />

kim yapabilir? Çünkü malum ülkeler var, ülkeler dediğimiz zaman Türkiye dışında da çok güçlü<br />

ve canımız olan ülkeler. Ancak şunu da göz önünde bulundurmak lazım, bazen arkadaşlarla konuşurken,<br />

“Türkiye ağabeylik mi yapıyor bize?” falan muhabbeti de oluyor. Bunu hiç anlamış değilim,<br />

çünkü şöyle düşünün, Türk nüfusunun, Türk insanının yaşadığı coğrafyaya baktığımız zaman çok<br />

geniş, çok uzun bir coğrafya yani siz gezdiniz, dolaştınız. Hani haritaya göre baktığınız zaman dünyanın<br />

ortasından böyle upuzun bir şerit gidiyor. Şimdi bu şeridin ortasında, Türk dünyasının ortasında<br />

Türkiye yer alıyor. Yani stratejik olarak, konum olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bunu yapmasına müsait


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

IV OTURUM<br />

/<br />

83<br />

bir konumu var. Bunun dışında Türkiye Cumhuriyeti’nde bilginin, illaki diğer ülkelere göre, hepsiyle<br />

kıyaslamam doğru olmaz çünkü çoğunu da bilmiyorum zaten ama en azından tanıdıklarımla ilgilendiklerimle,<br />

Türkiye’nin bilgi anlamında da diğer ülkelerin bir adım önünde olduğunu düşünüyorum.<br />

Onun dışında çok şükür Türkiye’nin de parası var bu işi yapabilmek için. Buraya gelmeden önce<br />

Antalya’daydım, TRT’nin bir organizasyonuna katıldım. Genel müdürler vardı, bir çok dünya çapında<br />

televizyoncular gelmişti orada toplantı yaptık. Şimdi onu düşünüyorsun, orada bir arkadaşımız sordu<br />

da o yüzden bu soru aklıma geldi. Niye Türkiye’de bunu yapıyoruz? Çünkü Türkiye’nin parası var<br />

bunu yapacak, TRT gibi bir kurumla şu anda bölgede boy ölçüşebilecek herhangi bir televizyon<br />

yoktur diye düşünüyorum, 15 kanal sahibi bir televizyon. Bizim ülkede o kadar kanal yok yani, şimdi<br />

dolayısıyla buna, niye böyle oluyor bakacak yerde, iyi ki yapıyor demek gerekiyor ve o dediğim noktaya<br />

geliyoruz. Burada güven çok önemli. Ben tekrardan çok teşekkür ediyorum. Özür dilerim yanlış<br />

bir şey de konuştuysam.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Çok teşekkür ederim. İşin tabii mali boyutu var. Kazakistan son yıllarda özellikle Türkçe konuşan<br />

ülkeler ve topluluklar arasında daha etkin olmaya başladı. Çünkü mali kaynağı var. Azerbaycan aynı<br />

şekilde, çok şükür yani, refah seviyesinin artması demek Türkçe konuşan topluluklar arasında dünya<br />

çapında da ses getiren bir ülke anlamına geliyor ki olanaklarını sadece iş birliğini, iş dünyasını düşünmeyelim.<br />

Medyada, hayatın değişik alanlarında da kurgulayacak, yeniden kurgulayacak. Kimisi<br />

zaman zaman biraz daha önce çıkacak. Bunun adı “ağabeylik” gibi değerlendirilirse, hakikaten ben<br />

de sizin gibi, bunun bir kompleks olduğunu, bir güven eksikliği olduğunu düşünüyorum.<br />

Bu konuda küçük bir örnek vereceğim, Gagauzya, biliyorsunuz çok küçük bir topluluk, devlet ayrıca,<br />

300 bin nüfuslu, 250 bin nüfuslu bir ülke. Moldova’nın içerisinde özerk bir cumhuriyet, geçtiğimiz<br />

dönemde onlarla ilgili bir belgesel yaptık. Aktüel belgesel demek daha doğru olacak, güncel olayları<br />

da içeren programdı. Michael FORMUZAL Cumhurbaşkanı röportajda şöyle söyledi; “Biz küçük olabiliriz<br />

ama” öyle hani o Balkan ağzı ile bizim Anadoluluların çok hoşuna giden bir Balkan ağzıyla, “Bizi<br />

ufak tefek görüp sepet zannetmeyin, Moldova’da vizeleri biz kaldırdık Türkiye’ye karşı”. Yani Türklerin<br />

Moldova’da iş birliği imkânlarının gelişmesi hususunda oradaki Gagauz akrabalarımızın katkısını hiçbir<br />

zaman yadsıyamayız. Onların her anlamda çok büyük katkısı olacaktır Türk dünyası içerisindeki<br />

çalışmalara. Kazakistan örneği şimdi son yıllarda Aksakal dediğimiz Sayın NAZARBAYEV’in girişimleri<br />

gurur verici. Yani bir önder, İlham ALİYEV bir önder, TÜRKMENBAŞI’nın emaneti Türkmenler bir<br />

önderlik yapıyorlar Türk dünyasında. Yani birisi öne geçti birisi arkada kaldı gibi kompleksler hatta<br />

güven sorunu cidden bizi en fazla yaralayan, kendi içimizde sıkıntıya yol açan konular.<br />

Uzun süredir Türkmenistan’a, Anadolu Türklerinin yüzde 70’i, hatta daha fazlası, tabii bir rakam<br />

koymak doğru olmayabilir ama en azından kan bağının, genetik bağının Oğuz Türkleri olduğunu<br />

biliyorsunuzdur. Ulus devlet inşa edilirken, hatta Türkiye’nin adı bile tartışma konusu olmuştur, arşivlerde<br />

geçer, Oğuzeli mi desek diye. Oğuz Türklerinden geliyoruz ama ben baba ocağım, ata ocağım<br />

Türkmenistan’da bir belgesel çekmedim hâlâ bu güven eksikliğinden. Yaptığım hiçbir şey yok yani.<br />

Bunu burada dile getireyim, çünkü burada Türkmen arkadaşlarımız var mı bilmiyorum, keşke olsa,<br />

daha fazla sayıda Özbekler olsa. Özbekistan’a çekim yapmak için vize almak konusunda ne kadar<br />

sıkıntı çektiğimi Allah ile ben biliyorum yani. Türkmenistan’a hâlâ vize bekliyorum. Her defasında ki<br />

belki biliyorsunuz Sultan Alpaslan’ın anıt mezarının bulunduğuna ilişkin son derece önemli buluntular<br />

ortada. Yani arkeologlar orada. Türk coğrafyasında arkeolojik çalışmalar giderek yoğunlaşıyor. Ama<br />

Türkmenistan’a gidip Sultan SENCER Türbesi’ni görme imkânına sahip değilim. Nizam-ı Mülk gibi<br />

Türk coğrafyasında devlet inşa etmiş bir büyüğün yurduna gidemiyorum, sadece bir dokümanter<br />

belgesel yapmak için. Bu güven eksikliği, bunun başka bir adı yok.<br />

HASİPİ<br />

Başkanım izin verirseniz bir cümle söylemek istiyorum bununla ilgili. Makedonlarda atasözü gibi bir<br />

şey var, bu aralarındaki güvensizliği göstermek için diyorlar ki “Bir Makedon beş Japon’a bedeldir<br />

ama iki Makedon yarım Japon etmez.”.


84 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM<br />

DEĞERLENDİRME<br />

YEŞİLTEPE<br />

Yani ne yapıyorsak birbirimize yapıyoruz galiba. Çok kısa bir özette bulunmak istiyorum, Sayın Bilge<br />

NEVZAT, teknoloji kullanan bir medyanın önemine dikkat çekti. Dün Sayın Başkanımız da böyle kısa<br />

aslında toparlama yapmıştı o yüzden ben de bir kısa toparlama yapmak istiyorum, Hocam Sayın<br />

Ata ATUN gibi. Teknoloji kullanan bir medyanın önemine dikkat çekti Bilge Hanım. Ancak kontrolden<br />

tamamen uzak bir yayıncılık anlayışının olmasının olumsuzluklarına da dikkat çekti. Ve Türk dili konuşan<br />

ülke ve toplulukların iş birliğinin kültürel çalışmalarla ve medyada iş birliği ile gerçekleşebileceğine<br />

özellikle dikkat çekti. Medya ortaklığına dikkat çekti. Çok değerli bir sunumdu.<br />

Sayın Düsen KASAİNOV, zengin Türk kültürünün tanıtılması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında<br />

TÜRKSOY’un üstlendiği, hayati rolü anlattı. Son yirmi yılda gerçekleştirdiği çalışmalardan bahsetti.<br />

Bunların hepsinin bir başarı olduğunu düşünüyorum. Büyük başarılar olduğunu düşünüyorum.<br />

TÜRKSOY’un basın ödüllerinin teşvik edici olduğunu vurguladı ve burada meslektaşlarımıza bu çalışmalara<br />

katkıda bulunmalarını, teşvik edici olmayı istediklerini söyledi. Sosyal medyanın önemine<br />

dikkat çekti. Bu arada işte az önce de belirttiğim gibi bize yirmi yıl içerisinde TÜRKSOY’un gerçekleştirdiği<br />

çalışmalarla ilgili çok değerli bir sunumda bulundu. Bir video izletti ama bu arada bir de müjde<br />

verdi, benim açımdan bu sefer Türkmenistan’a gitme talebim gerçekleşecek. Merv şehri nihayet Türk<br />

dünyası kültür başkenti olacak. Belki bu vesileyle TÜRKSOY ile beraber gidip bir dokümanter çekme<br />

imkânımız olacak. Melikşah’ın tahta çıktığı, Alparslan’ın yurdunda, baba ocağıma gideceğim nihayet,<br />

inşallah. Bir program yapma ve sizler de izleme şansına sahip olursunuz.<br />

Bu arada, Ela KASAP çok iyi anlattı bize aslında TÜMEP’in neler yaptığını. Basın-Yayın ve Enformasyon<br />

Genel Müdürlüğüne bir kez daha teşekkür ederiz, hakikaten, özlemini duyduğumuz iş birliği<br />

imkânlarından, organizasyonlarından birisi bu. Burada tabii körler sağırlar birbirini ağırlar gibi olmasın,<br />

bizde Türkçede öyle bir Anadolu Türkçesinde böyle bir şey var. Bilmiyorum sizde de Türkler<br />

çok sık yapar bunu birbirine propaganda gibi. Yani o anlamda değil, gerçekten samimiyetle söylemek<br />

lazım burada yapılan işlerin bir karşılığı var, gönüllerde var, yüreklerde var, işte Makedonya’da<br />

var, Kosova’da var. Balkanlarda var, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde var, Orta Asya’da var. Orta<br />

Asya’da yapılan, Kıbrıs’ta yapılan, Balkanlarda yapılanın karşılığında Türkiye’de de var. Anadolu topraklarında<br />

olacaktır. O yüzden TÜMEP gibi son derece başarılı bir organizasyonu gerçekleştirdiği için<br />

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne ayrıca kişisel olarak teşekkür ediyorum.<br />

Ve Eran HASİP de bize aslında HASİPİ değil, HASİP değil mi? onu açıklayalım.<br />

HASİPİ<br />

Şimdi şöyle, zamanında biz Türklerde diğer topluluklara karşı, hâlâ aslında öyle bizim en sadık insanlar<br />

olarak nitelendiriliyoruz Türkleri devlete karşı ve devlet kurumlarının yetkilileriyle görüştüklerinde<br />

böyle bir nizama, saygıya geçerler. Ama diğer topluluklarda bu çok fazla belirgin değildir. Çocukların<br />

isimlerini, kendi soy isimlerini yazdırırken devlet memurlarına güvenerek sorgulamıyorlar. Mesela benim<br />

ismim Erhan HASİP olması lazım ama devlet memuru Arnavut olduğu için babasının malı gibi<br />

kullanarak Erhan’ın H’sini duymadan Eran yazıyor, HASİP yazması gereken soyadımı da HASİPİ<br />

yazıyor, amcası sanıyor herhalde bizi.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Slav coğrafyasında görüyoruz, kuzeyde de.<br />

HASİPİ<br />

Batı Makedonya’da yaşadığımız için Arnavutların çoğunlukta olduğu bölgede, bu böyle. Doğu<br />

Makedonya’ya gittiğinizde aynı Türklerin “of” veya “ski” soyadlarıyla görürsünüz. Biraz daha Boşnakların<br />

veya Sırpların yaşadığı bölgelerde “viç” soyadını çok duyarsınız. Ama biz Türkler bunu kullanmıyoruz.


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

IV OTURUM<br />

/<br />

85<br />

YEŞİLTEPE<br />

Erhan HASİP, bize Makedonya’daki kişisel deneyimlerini anlattı. Ve özellikle aramızdaki bilgi alışverişinin<br />

önemine dikkat çektikten sonra yani Türkçe konuşan ülke ve topluluklar arasında güven sağlanmadan<br />

iş birliği imkânlarının gelişemeyeceğine vurgu yaptı. Bu bence en önemli saptamalardan,<br />

tespitlerden birisiydi. Şimdi benim aklımda çok sayıda soru var ama bu iş çok uzayacak. O yüzden<br />

sizlere bırakıyoruz. Sizler daha kısa net sorularla herhâlde konuklarımızdan daha fazla şeyler öğrenme<br />

imkânı yaratacaksınız bizim için.<br />

SORU - CEVAP BÖLÜMÜ<br />

Gökhan GÜLER<br />

KKTC<br />

Öncelikle Ahmet Bey size, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne<br />

teşekkür etmek istiyorum ki sizin gibi değerli bir kişiyi aramıza getirdi.<br />

Çok büyük keyifle dinledik. Tüm konuşmacılara teşekkür etmek istiyorum<br />

ki kurumsallaşma ve eğitim konusuna önem atfettiği için söz alıp birkaç<br />

şey söylemek istiyorum. Ama bu arada sözlerime Bilge Hanım’a da teşekkür<br />

ederek devam etmek istiyorum ki duygu dolu bilgiler verdi bizlere,<br />

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden, bizleri de onore etti, teşekkür ediyorum.<br />

Bence Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün yanında TÜRKSOY’un da bu organizasyonun<br />

içerisine dahil olması, daha etkin yer alması gerektiği ortaya çıkıyor ki yıllar itibarıyla yirmi yılı<br />

aşkın bir süredir Türk dünyası içerisinde sadece dört beş ülkeyle sınırlı kalmayıp, tüm toplulukları<br />

da içerisine aldığı için. Az önce videoda bunun etkin izlerini Cumhurbaşkanlarının veya Kültür Bakanlarının<br />

konuyla ilgili açıklamalarını izletti. Bu anlamda sadece toplantıdan toplantıya değil kendi<br />

organizasyonlarında da TÜRKMEP’i, Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar kendi organizasyonları<br />

içerisinde, imkânları dâhilinde arkadaşlarımızı davet ederlerse bu sıkı iş birliğinin daha da ileriye<br />

taşınacağını düşünüyorum. Ki bunun aynı şekilde bence TÜRK KENEŞİ, TÜRKPA veya RTÜK için de<br />

geçerli olduğunu düşünüyorum. Onların da zaman zaman bu tür organizasyonları olduğunu biliyoruz<br />

ama bunu biraz daha sizin bilgi birikimi ve tecrübelerinizin kurumsallaşma, daha ileriye götürülmesi<br />

aşamasında sizlerin daha etkin rol almasını talep etmek istiyorum. Ve Zakir Bey’in yapmış olduğu<br />

konuşmadaki kamu diplomasisi konusunun da özellikle dikkate alınarak bir sonraki toplantıda bunun<br />

da özel bir şekilde ele alınmasını özel olarak istirham ediyorum. Teşekkür ediyorum, sağolun.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Teşekkürler, aslında bu anlamda, Bilge Hanım’a hem biraz haberci tecessüsü nedeniyle Asil Bey’in<br />

durumu nedir? Aslında 20 sene önce Asil Nadir’i tanımayanlar için, tercümanlar da yardımcı olur<br />

sanıyorum, Asil Bey, sadece KKTC’de değil Türkiye’de de medya alanında öncü, vizyoner girişimlerde<br />

bulunmuş değerli bir iş adamımız. İngiltere merkezli kuruluşlarıyla dünya çapında aslında bir<br />

organizasyonun altına imza koydu. Sadece KKTC’de değil Türkiye’de de medya alanında, özellikle<br />

kendi alanım olduğu için söylüyorum, önemli girişimlerde bulunmuştu zamanında. Halihazırda hayatta<br />

olan bir kurum var ortada, KKTC’de. Kıbrıs Medya Grubu değil mi? Asil Bey’in durumu nedir diye<br />

soracağım size ister istemez?<br />

NEVZAT<br />

Maalesef İngiltere yasalarına göre iki yıl daha İngiltere’de kalması lazım. Ama bu arada bazı girişimlerimiz<br />

var. Türk dünyasından da destek almaya başladık diyebilirim. İnşallah o destek vasıtasıyla<br />

çok daha erken aramıza katılacak. Çünkü bu birkaç yıl ona ülkeden uzakta olduğu birkaç yıl Türk<br />

dünyasına, Kıbrıs’a, Türkiye’ye daha dışarıdan, daha zamanı da bol tabii, bakma imkânı sağladı. Ve<br />

hâlâ, yaşımı söylemeyeceğim, çünkü yaş sadece bir rakamdır, hiç ondan bahsetmek istemiyorum<br />

hiçbir zaman, hâlâ Türk dünyasına yapmak istediği çok projeler var. Onları detaylandırıyor şu anda.


86 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM<br />

Medya alanında, medya onun için her zaman çok önemliydi. Hatta biz ailecek babamdan beri iş<br />

hayatında, iş hayatı ortamında büyüdük, Türkiye’de medyaya girmeye karar verdiği zaman hep karşı<br />

çıktık, tüm aile kardeşler, annem, olası olumsuzlukları düşünerek ama o hep medyanın bir ülkenin<br />

veya Kıbrıs gibi bir ülkenin, Kıbrıs halkının gelişmesinde, bilgilendirilmesinde çok önemli olduğuna<br />

inandı. Çünkü bilmiyorsanız bilmiyorsunuz. Dışarıdan düşünemiyorsunuz, o onu düşünerek medyaya<br />

girdi. Tabii olumlu tarafları da oldu ama onun için çok olumsuzluklar da oldu diyeceğim. Bilhassa<br />

Türkiye’deki medyadan dolayı ama esas amacı dediğim gibi meselenin açılışında söylemiştim, Türk<br />

dünyasının birlik olarak ne kadar kuvvetli olabileceğini, ne kadar çok şey yapabileceklerini o dönemden<br />

görmüştü.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Çok teşekkür ederim. Aslında şöyle, medya tabii ki demokrasinin olmazsa olmazıdır. KKTC gibi ülkelerin,<br />

toplulukların da nefes alma borusu, yani öyle düşünmek lazım değil mi? Dünyaya sesinizi<br />

duyurabilmek için de çok önemli bir araç.<br />

NEVZAT<br />

Doğrudur. Kıbrıs’ta medya ve demokrasi yönünden çok şanslıyız.<br />

Dr. Şaban ÇOBANOĞLU<br />

Yunus Emre Enstitüsü Başkan Yardımcısı<br />

Medya mensubu değilim, filoloğum, İngiliz Dili ve Edebiyatı<br />

Türk Edebiyatı Doktoruyum. Çok şey öğrendik, bizi davet<br />

edenlere öncelikle teşekkürlerimle söze başlamak isterim. Bu<br />

platformun kurumsallaşması adına bir iki önerim olacak, eğer<br />

erbabı tarafından da teyit edilir kabul görürse. Şimdi dünyada<br />

benchmarking (kıyaslama, çn.) diye bir olay var. Bu bir boy aynasıdır. Sizin ne yaptığınızı, uluslararası<br />

platformda ne kadar başarılı olduğunuzu, o boy aynasına girerek görürsünüz. Burada Kırım’da,<br />

Suriye’de ve dünyanın başka yerlerinde, Kerkük’te yaşananları üzüntüyle dinledik. Fakat korkarım<br />

ki bu platform içerisinde kalır. Kurucu Başkanı da burada, dünya ölçeğinde bir platform olması çok<br />

büyük yarar sağlayacaktır. Orta Doğu’da veyahut başka coğrafyada, Kuzey Amerika’daki basın ve<br />

medya platformlarına başvurularak bir özdeşleşme veya onlara katılma düşünülmez mi? Öyle bir<br />

platforma, bu platformun temsilcileri uluslararası sorunları taşıma imkânı elde edeceklerdir. Ve daha<br />

büyük kazançlarımız olabilir. Kendi içerisinde, sırf Türkçe konuşanlarla kalmasın. Bu platform da<br />

yapılsın ancak bunun içerisindeki üst kurullar ve temsilciler daha büyük organizasyonlarda bu kurulu<br />

temsil ederlerse sesi duyurma açısından faydalı olabilir.<br />

Sayın Dekanımız dün güzel bir teklifte bulundu. Kamu diplomasisi başlığının bundan sonraki toplantılarda<br />

işlenmesiydi. Kamu kelimesi biraz devleti çağrıştırır. Dünyada kamu diplomasisi denildiği<br />

zaman biraz arkasında devletlerin olduğu kültür diplomasileri anlaşılır. Bunun adının kamu diplomasisi<br />

değil de kültür diplomasisi olarak değiştirilmesini ve bu bağlamda tartıştırılmasını önermek isterim.<br />

Çünkü kültür diplomasisi kurumları daha sivillerdir. Kamu diplomasisi kurumların birçok alanda<br />

birbiriyle kesişmekle beraber, aralarında fark olduğunu da ifade etmek isterim. Söyleyeceğim bir<br />

iki nokta daha vardı ama Forum’dan çok yararlandığımı Sayın YEŞİLTEPE ifade etmek isterim. Yunus<br />

Emre Enstitüsü de kültür diplomasisinin dünyada önde gelen kurumlarından birisi olarak kabul<br />

ediliyor. Basın olmadığı zaman ne kadar kültürel faaliyet yapmış olsak ormandaki ağaç kesilmemiş<br />

oluyor, yangın varsa yangın çıkmamış oluyor. Kültürel değerlerini, diyalog platformunu dünyaya taşıyan<br />

basındır. Dolayısıyla bizim de çok ihtiyacımız vardır. Basını da her zaman yanımızda görüyoruz.<br />

Kıbrıslı kardeşlerimize ve dünyanın birçok yerinden gelenler ile Basın-Yayın ve Enformasyon Genel<br />

Müdürlüğüne saygılarımı sunuyorum. Ayrıca TÜRKMEP’i de tanımaktan mutlu olduğumu ifade etmek<br />

istiyorum. Saygılarımla.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Çok teşekkür ederiz. Bu arada Yunus Emre Enstitüsü’nü çok yakından tanıyan bir gazeteciyim. Yakın


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

IV OTURUM<br />

/<br />

87<br />

zamanda Kazan’da bir etkinliğinize katılma şansına sahip oldum. Kazan Üniversitesi dünya çapında<br />

çok önemli bir üniversite. Orada çok sayıda Kazan Tatarı ya da İdil-Ural Tatarları, soydaşlarımız,<br />

akrabalarımız, genç öğrencilerle bir arada olma imkânına sahip oldum. Bu sizler sayesinde oldu.<br />

Kültür diplomasisi alanında hakikaten çok değerli, çok önemli işlere imza atıyor Enstitü, sizi de kutluyoruz.<br />

Başarılarınız daim olsun inşallah. Türk dünyası içerisinde yerinizin özel ve önemli olduğunu<br />

düşünüyorum.<br />

ÇOBANOĞLU<br />

Sayın Başkanım bir teklifim var. Bir sonraki forumun medya etiği üzerine yapılmasını arz ve teklif<br />

ediyorum. Etik, karar verme süreçlerinin tartışılması ve medyadaki etik pusulanın belirlenmesi de bu<br />

platforma çok yardımcı olacaktır. Teşekkür ederim, saygılar sunarım.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Teşekkürler. Bu, tabii sadece son yılların Türkiye’sindeki sorunlar da değil. Dünyanın genelinde basın<br />

alanında faaliyet gösteren kurumların en büyük problemlerinden biri. Sorunsal, başlı başına tartışılması<br />

gereken bir konu, Genel Müdürlük inşallah bu konuya biraz daha farklı bakacaktır, dediğiniz<br />

gibi bir etkinlik çerçevesinde.<br />

Aydın GULİYEV<br />

Bakü Haber Ajansı (Azerbaycan)<br />

Sayın Başkan, değerli dostlar, kardeşlerimiz, herbirinizi selamlıyorum.<br />

Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya<br />

Forumu’nun dördüncüsünü sonlandırmak üzereyiz. Gelecek<br />

toplantıda daha büyük kazanımlar elde edeceğimizi umuyorum.<br />

Bu Türk dünyasının, medyasının kazancı olacaktır. Medyamızın<br />

gelişmesi, ilerlemesi için bu devletlerin himayesini, desteğini üzerimizde hissetmeliyiz. Türk dilli<br />

devletlere başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan ve diğer<br />

ülkeler de dâhil. Bu devletlerin himayesi medyanın gelişmesinde, onların birliğinin sağlanmasında<br />

önemli olduğu kadar medyanın da sorumluluğu artacaktır. Yani biz de medya mensupları olarak bu<br />

devletlerin, Türk halklarının problemlerinin, zorluklarının aşılması için üzerimize düşenlerin farkına<br />

varırız, desteğimizi esirgemeyiz. Net olarak şunu söylemeliyim ki, Türk dünyası ve milletlerinin büyük<br />

dostları olduğu gibi sayısız düşmanı, problemleri, başarıları var.<br />

Biliyorsunuz 2015 önemli, Ermeni lobisi, Ermeniler dünya medyasında sözde soykırım denilen hadisenin<br />

yüzüncü yılına hazırlanıyor. Bu çok ciddi bir problem, bütün Türk milletleri için büyük tehlikedir.<br />

Mevcut imkânı değerlendirerek, buradaki medya gazeteci dostlar ülkelerine döneceksiniz, televizyonda,<br />

gazetede çalışıyorsunuz, siteniz var ve bir devlet kurumunda çalışıyorsunuz. İlişki içerisinde<br />

olduğunuz toplumla, halkla birlikteyken, toplantılar ve diğer organizasyonlarda bunları dillendirmek,<br />

anlatmak şansına sahipsiniz. Hepinizden rica ediyorum bu meseleye her yerde açıklık getirin, anlatın.<br />

Bütün ülkelerde, imkânınızın olduğu her yerde anlatın. Ermeni soykırımı denilen olay yaşanmamıştır.<br />

Tamamen uydurmadır, sahtedir. Yetmiş yıllık Sovyet devrinde, Ermenistan nüfusu zorla iki milyona<br />

ulaştırılmış. Türkiye’de, Anadolu’da 1915 yılında bir buçuk milyon Ermeni soykırımı nasıl olabiliyor?<br />

Uydurma ve yalandan başka bir şey değildir. Yetmiş yılda bu halkın nüfusu iki milyona ancak ulaşmışsa,<br />

yetmiş yıl önce 1915 yılında Türkiye’de bir buçuk milyon Ermeni’nin yaşaması ve öldürülmesi<br />

imkânsız. Hepinize müracaat ediyorum, olduğunuz yerlerde Ermeni soykırımı denen hadisenin<br />

yaşanmadığını söylemenizi istiyorum. Sahte tarihtir, bunun zararı yalnız Azerbaycan’a, Türkiye’ye<br />

değil. Makedonya’da, Kazakistan’da yaşayan Türk kardeşlerimizi de etkiliyor. Bundan ötürü Ermeniler<br />

kendilerini Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın değil bütün Türk dünyasının düşmanı olarak görüyor.<br />

Biliyorsunuz Azerbaycan Devlet Başkanı, Ermenilere karşı atak diplomasi ilan etmiştir. Gelin medya<br />

mensupları olarak 2015’te kaydetmek istedikleri bu uydurma ‘soykırım yüzyıllına’ karşı olalım.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Sağ olun, çok teşekkür ederim, 2015 yılı Türkiye açısından son derece önemli bir yıl olacak anlaşılan.


88 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM<br />

Sadece Türkiye açısından değil, Azerbaycan ve tabii ki tüm Türk toplulukları açısından. Hatırlatmanız<br />

ve müracaatınızı duyduğumuzu belirtmek açısından tekrar altını çiziyorum, 2015’te bu tür saldırılara,<br />

girişimlere karşı uyanık olmak gerektiğini ben de düşünüyorum, sizinle hemfikir olduğumu belirtmek<br />

istiyorum. Teşekkür ederim uyarılarınız için, duyduk müracaatınızı. Sağolun, ağzınıza sağlık.<br />

Güngör YAVUZARSLAN<br />

Bartın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (Türkiye)<br />

Teşekkürler, katılımcının konusuna ilave bir bilgi vermek istiyorum,<br />

Ermenilerin sözde iddialarına ilişkin, İpek Üniversitesi’nin<br />

bir araştırması yayımlandı, sözde iddialara ilişkin 26 bin roman<br />

yazılırken, buna karşı bizim yazdıklarımız bir elin parmaklarını<br />

geçmiyor. Bunu sizlerle paylaşmak istedim. Sözde iddialar için<br />

başta diaspora olmak üzere bir kampanya başlattılar. Hem Dışişleri Bakanlığımız, hem Başbakanlığımız<br />

-medyadan takip ediyoruz- buna karşı çalışma yapacaklar. Buradaki delegasyonun, katılımcıların,<br />

hepsinin bu konuda sorumluluğu var.<br />

Yunus Emre Enstitüsü Yardımcısı “etik” dedi, bununla ilgili bir hatırlatma yapacağım. İlk medya forumunda<br />

Ankara’da yaygın medyadan gelen katılımcılar da gündeme getirmişti bunu, Türk dünyasındaki<br />

gazeteciler örneğin Doğu Türkistan’ın haberini yaparken, Sincan, Uygur Özerk Bölgesi diye<br />

haber yaparsak, maalesef bugün Türkiye’de, biz Çin politikasına, Çin siyasetine, Çin zulmüne tabiiri<br />

caizse ayna tutmuş oluruz. Örneğin Azerbaycan değil, Azarbaycan’dır böyle kelimelere takılıp kalmamak<br />

gerekiyor deniyor ama ben takılıyorum. Onun adı Azarbaycan’dır. Mesela sırf Karabağ değil,<br />

Azarbaycan topraklarının yüzde 25’i işgal altındadır. Geçen gün Azarbaycan güçleri sınırı geçen bir<br />

helikopteri düşürdü, üzüldük. Türkiye’nin en fazla izlenen kanalı Dağlık Karabağ Hükümetinin açıklaması<br />

diye Dağlık Karabağ Hükümetini tanımış gibi bir haber yaptı.<br />

Aynı şekilde Kıbrıs’ta bulunduğumuz için, KKTC’nin haberlerini geçerken, dünya kamuoyuna yansıtırken,<br />

Rum Kesimi’nin haberini yaparken Rum Cumhuriyeti Başkanı ya da buna benzer ifadeler kullanılıyor.<br />

Diyorlar ki dünya tanıyor siz neden tanımıyorsunuz? Ama Türk gazetecisiyiz ve duruşumuz<br />

var. Aynı şekilde Kırım temalı olduğu için Rusya’nın zorla Kırım’a el koymasını haber yaparken çok<br />

üzüldüm. Derneğim ile ilgili birçok yazı da yazdım yaygın medyaya, kendime görev edinerek. Suriye<br />

Türkmenleri benim içimde bir uhde, gerçekten cesurca bir kelime kullanacağım, kızabilirsiniz, üvey<br />

evlat muamelesi görmesine çok bozuluyorum. Suriye’de Türkmenler var. Kobani olaylarında bangır<br />

bangır bağıran yaygın medyamız bunlara sessiz kalıyor. Kırsalı ile birlikte yedi milyonluk Halep’te,<br />

Türkmen Dağı’nda katliamı gördüm. Ersan Telafer’deki olayı gösterdi. Hepimize birer misyon düşüyor,<br />

uluslararası platformlara katılmak gerçekten güzel fikir. Batı medyası Türkiye ile ilgili bir haber<br />

yapıyor, Gece Yarısı Ekspresi meselâ, yıllardır neler çektiğimizi biliyoruz. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve<br />

Topluluklar Medya Forumu’nun üzerine bu konuda bir misyon düşüyor.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Teşekkür ederiz, katkınız için. Aslında evet Türk dünyasında sorunlar bitmiyor maalesef. Güzel günler<br />

göreceğiz inşallah ama Suriye, Irak, Kırım Tatarlarının şu andaki mevcut durumu, dün, bugün de bahsettiniz<br />

Doğu Türkistan, Urumçi, Kaşgar’da yaşananlar. Karabağ, Azerbaycan, KKTC’nin dünyada<br />

tanınması, haklarının iade edilmesi gibi bir konu var. Bu konularda Türk dünyası medya gruplarında<br />

belli bir dil birliğinin inşa edilmesinin de bir görev olduğunu düşünüyorum. Belki TÜRKMEP’in şu<br />

anda bu bir görev ya da sorumluluk alanında görülmeyebilir ama az önce hocamızın da sözünü<br />

ettiği kültür diplomasisi açısından dil birliği çok önemli. İngilizcede biliyorsunuz worrying (üzücü,<br />

can sıkıcı, çn.) kelimesi var, BBC ile bir dönem ortak yayın yaptık. Daha doğrusu onlara alan açtık ve<br />

“PKK’lı militanlar” ifadesini yoğun biçimde kullanan bir yayın anlayışı, dili var. Şimdi buna katılırsınız<br />

katılmazsınız ama kurum olarak katılmamaya karar verdiğimizde iş birliğimizi bitirdik.<br />

Bir ortak dil oluşturmanın önemini vurgulaması açısından sayın katılımcıların ifadelerinin değerli olduğunu<br />

düşünüyorum. Irak meselesine, Irak’taki Türkmenler, Suriye’deki Türkmenler, Kırım’daki Tatar<br />

soydaşlarımız, Doğu Türkistan’daki Türkler, Uygurlar, Karabağ. Karabağ’ın meselesi, KKTC, bu konularda<br />

Türk dünyası medya grupları belli bir dil birliği içerisinde olmalı diye düşünüyorum. Az önce


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

IV OTURUM<br />

/<br />

89<br />

Eran HASİPİ’nin de çok özenle -dikkatinizden kaçmamıştır diye düşünüyorum- özellikle vurguladığı<br />

bir husus var. “Biz muhakkak yayınlarımızda Türk dünyasının belli ülkeleri ya da gruplarıyla ilgili haberler<br />

veriyoruz. Yani o alışkanlığı geliştirdik” diyor, değil mi? Bu çok önemli. “Türkiye’den muhakkak<br />

bir haberimiz var. KKTC’de Kıbrıs Türklerine karşı bir olumsuz girişim varsa, uluslararası ya da bölgesel<br />

düzeyde biz onun haberini yapıyoruz. Bir duyarlılık ve farkındalık yaratıyoruz” diyor. Bu dil birliği<br />

ile oluşturulması açısından sanıyorum en azından buradaki katılımcıların ve medya mensuplarının<br />

hassas olacağı düşüncesine önem veriyorum.<br />

Leyla Aralbayeva ISHMURATOVA<br />

Enformasyon Bakanlığı (Başkurdistan)<br />

Rusya’nın bir parçası olan Başkurdistan Cumhuriyetinin temsilcileriyiz.<br />

Her şeyden önce ikinci kez katıldığım bu Forumu<br />

düzenlendikleri için organizatörlere teşekkür ediyorum. Geçen<br />

yıl Kırgızistan’ın Bişkek şehrindeydik, bu yıl ise Kuzey Kıbrıs’a<br />

kadar gelmiş bulunuyoruz.<br />

Yeni arkadaşlar bulduğum için minnettarım. Daha önce hiç bilmediğim Türk dünyasıyla ilgili fikir<br />

ufkum genişledi. Mesela Sanat Enstitüsü’nün Müzikoloji Bölümü’nde okudum ve Batı müziği, Rus<br />

müziği, Başkurt müziği eğitimi aldım ama Türkçe müzik eğitimi almadık. Aynı şey şiir için de geçerli.<br />

Babam Başkurdistan halk şairi Gadim ARALBAEV, kendisine ait olan şiirlerini www.aralbaev.ru<br />

sitesinde yayımlıyor. Maalesef çocukken bu şiirleri okuduğum zaman bunun arkasında büyük Türk<br />

kökünün olduğunu tasavvur edemezdim. Daha sonra bunları öğrenmeye başladık, ufkum ve bakış<br />

açım çok genişledi.<br />

Bundan dolayı Foruma, ufkumuzun genişlemesine yaptığı büyük katkıdan dolayı minnettarım. Bununla<br />

birlikte, kültür alanında yapılan faaliyetler hakkında bilgi almak isterdim. Çünkü Baş-İnform<br />

Ajansı’nda kültür yorumcusu olarak faaliyet gösteriyorum. Elbette bu faaliyetlere katılmak ve katkıda<br />

bulunmak isteriz. TÜRKSOY’la iyi bir iş birliği kurduk, gazetecilerle sohbet ediyoruz ve bunları sitemizde<br />

yayımlıyoruz.<br />

Forumla ilgili bir öneride bulunmak istiyorum, bizim gibi eski Sovyetler Birliği’nde doğup büyüyen,<br />

Türkçe bilmeyenler için sağlanabilir, Türkçe bilmediğim için çok büyük eksiklik hissediyorum. Konuşmak,<br />

sohbet etmek istediğim kişiler var ama dili yeteri kadar anlamadığım için bunu yapamıyorum.<br />

Başkurt diliyle Türk dilinin ortak yanları çok olmasına rağmen maalesef çoğu kelime bizlere yabancı<br />

geliyor.<br />

Bundan dolayı bir sonraki forumda Türkçe öğretmenlerin günde hiç olmazsa bir saat bizim gibi<br />

Türkçe bilmeyenlere dil öğretmelerini öneriyorum. Doğrudan konuşma içinde bazı ifadeleri kullanmamız<br />

gerektiğinde bazı terimlere ihtiyacımız oluyor. Düşünüyorum ki, eğer bu önerim dikkate alınırsa<br />

çalışmalarımızda yararlı ve ilişkilerimizin canlandırılmasına da vesile olacaktır. Tekrar teşekkür etmek<br />

istiyorum. Başkurtça konuşacak olursam, bu Forumu organize edenlere çok teşekkür ediyorum.<br />

Başkurdistan’a ve Başkurt halkına bu Forumun sıcak selamlarını ileteceğim.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Çok teşekkür ederim, çok güzel Türkçe konuşuyorsunuz bu arada.<br />

Alik SHAKIROV<br />

Başkurt-inform (Başkurdistan)<br />

Leyla’nın söylediklerine bazı katkılarda bulunmak istiyorum,<br />

kendisiyle Baş-İnform Ajansı’nda birlikte çalışıyoruz. Kendimi<br />

tanıtacak olursam, Alik ŞAKİROV, editör yardımcısıyım. Leyla,<br />

kültür sanat köşe yazarlığı yapıyor. Bütün forumlara katıldığım<br />

için kıyaslama şansım var, dördüncü Forumun bu kadar yüksek<br />

sonuçlara ulaşması elbette ki çok sevindirici. İlk toplantı-


90 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM<br />

lara Rusya’dan fazla kişi katılmamıştı ama gitgide sayı artmaya başladı. Tataristan, Başkurdistan’ın<br />

yanında Türkçe konuşan Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nden, Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’nden,<br />

Hakasya’dan ve Tuva’dan kardeşlerimiz de Foruma katılmaya başladı. Bunların hepsi Rusya’nın Türk<br />

kökenli cumhuriyetleridir. Sizlere Rusya Federasyonu’nun içinde Türkçe konuşan bölgeleri unutmadığınız<br />

için teşekkür etmek istiyorum, çünkü onların böyle bir iletişime ihtiyacı var.<br />

Gazeteciler olarak kendi bölgelerimizdeki Başkurdistan, Tataristan, Yakutistan’dan buralara kadar<br />

gelirken bunlar hakkında yazıyoruz. Bu Forum hakkında artık Rusya vatandaşları, Rusya Federasyonu’ndaki<br />

kardeşlerimizin de haberi var. Dün sitemizde forumumuzla ilgili bilgi yayımladık. Sosyal<br />

medyada hemen bu haber yayıldı. O yüzden Forum bizim gibi Rusya Federasyonu’nda yaşayanlar<br />

için çok yararlı.<br />

Biraz Tatarca konuşacağım, benim ana dilim - Tatarca. Bunun gibi forumlara katılıyoruz ve çok saygı<br />

görüyoruz. Bu gibi forumların sayesinde aslımıza dönüyoruz. O yüzden bizim için çok yararlıdır.<br />

Leyla’nın da söylediği gibi Türkçe bilmiyoruz, Başkurtça, Tatarca konuşuyoruz aramızda. Türkçe öğrenmek<br />

istiyoruz, Leyla bunu gerçekleştirmek istiyor. Akrabalarımız olan Başkurtlar, Tatarlar ve Yakutlara<br />

bu yönde bir teklif sunmak istiyoruz. Bir sonraki beşinci Foruma Astana’ya Türkçe öğrenmiş<br />

olarak gideceğiz.<br />

YEŞİLTEPE<br />

Çok değerli bir katkı oldu. Bir defa önerinizi Genel Müdürlük dikkate alacaktır. Bu tür forumlarda en<br />

azından terminoloji konusunda ortak dil geliştirilmesi hususunda özel çalışmanın yapılıyor olması hakikaten<br />

çok iyi olur düşüncesindeyim. Bu arada Başkurdistan’a selam olsun. Gezdiğim, gördüğüm<br />

Türk illeri, Türkçe konuşan halklar arasında en yakın, en sıcak, en içten topluluklardan birisi Başkurtlar.<br />

Buradan tabii rahmetli Prof. Dr. Ahmet Zeki Velidi TOGAN’ı da rahmetle ve saygıyla hatırlıyoruz. Türkiye<br />

Cumhuriyeti’nin inşasında, kurumlarının inşasında, Tarih Kurumumuz, Dil Kurumumuz inşasında<br />

çok büyük katkıları olan isimler. Kıpçak coğrafyasından gelen o münevverler. Onların başında Veli<br />

TOGAN geliyor. Onu rahmetle hatırlıyoruz. Bu arada Başkurdistan dünyanın en güzel ballarını üreten<br />

ülkelerden biri, bilmiyorum biliyor musunuz? Başkurdistan’da o vahşi arıların, Ural Dağlarının eteklerindeki<br />

ağaçların içini delerek yapmış olduğu o ballardan yemek nasip olan şanslı sayıdaki insandan<br />

biriyim galiba. Çok güzel ballarınız var. Mitolojiniz çok zengin. Çuvaş ve Başkurt mitolojisi ilgi alanım<br />

doğrusu ve coğrafyanız, yani Ural Dağlarının eteklerindeki Başkurdistan’ı muhakkak görmeniz gerekiyor.<br />

Görmeyenler için ısrarla, yani Paris’e, Londra’ya gitmek ayrı bir şey ama Başkurdistan’a, Ufa’ya<br />

şuradan uçak kalkıyor, İstanbul’dan gidin ve görün, ata topraklarını, o güzellikleri. O güzel insanları<br />

Anadolu’da karşılaşabileceğiniz Mersin’in Mut ilçesinde, Elazığ’ın Karakoçan’ın da görebileceğiniz<br />

insanların hepsi orada karşınızda duruyor. Ve çok zor değil, iki günde anlaşabiliyorsunuz. Türkçeniz<br />

çok güzel. Ağzınıza sağlık. Teşekkür ederiz, bundan sonraki toplantılarda terminolojiyi de geliştiririz.<br />

Kamil ALİYEV<br />

Yoldash Gazetesi (Dağıstan)<br />

Kumuk Türklerinden, Dağıstan’dan geldim. Aziz kardeşlerim,<br />

aziz dostlarım, dünden beri konuşmak istiyordum ama cesaret<br />

edemedim. Çünkü Türkçe okuyorum, yazıyorum, anlıyorum<br />

ama cesaretim yok. Bu metni okumak istiyorum.<br />

Ünlü Fransız bilgini Albert SOREL 20’nci yüzyılın başında, “Bu<br />

yüzyıl ile birlikte Türkleri keşfetmeye başladık.” diye yazmıştı. Ama sanırım ki onun bu sözleri yaşadığımız<br />

21’nci yüzyıla çok daha uygun düşüyor. Türklerin, Türk dünyasının gerçek keşfi, gerçek açılışı<br />

bu asırda başladı. Bu asrın başında dünya haritasında birkaç bağımsız Türk devleti yer aldı, Azerbaycan,<br />

Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi. Türkleri bir araya getiren, birbirine<br />

dost kılan, kardeşliğini perçinleyen Türk Dünyası Kurultayları yapıldı. Bizler de Kumuk Türkleri, Kuzey<br />

Kafkasya Türkleri olarak kendimizi yeniden keşfettirdik. Hangi Türk milletinin evladı olduğumuzu iyi<br />

anladık. Küçük millet kompleksinden ayrılmaya başladık. İsmail Bey GASPIRALI’nın “İşte, dilde, fikirde<br />

birlik” bayrağını yükselttik. Ve inanıyoruz ki bu bayrak gelecekte hiçbir zaman inmeyecektir. Buna<br />

inancımız tamdır. Bana göre bu Türklerin bir kültür rövanşı, rönesansıdır.


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

IV OTURUM<br />

/<br />

91<br />

Aziz Türk kardeşlerim KKTC’de, Girne’de güzel günler geçirdik. Bu nedenle organizasyonu gerçekleştirenlere,<br />

medya forumu düzenleyicilerine en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Sonuçta yeni bilgiler,<br />

yeni arkadaşlar kazandık. Allah bizi gelecekte böyle güzel günleri yaşamaktan mahrum etmesin.<br />

Bu medya Forumunu gerçekleştiren arkadaşlara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Teşekkürler.<br />

Almagül ISINA<br />

TASAM (Kazakistan)<br />

Sayın Başkan çok kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. Öncelikle<br />

bu Forumu düzenleyen BYEGM ve emeği geçen herkese<br />

teşekkür edeceğim. Çok yararlı buldum, çok bilgi ve kazanım<br />

edindim. Benim açımdan çok önemliydi. Biliyorsunuz burada<br />

Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) adına bulunuyorum.<br />

Emekli Büyükelçimiz Sayın Murat BİLHAN ile birlikte.<br />

TASAM olarak üç kez “Dünya Türk Forumu” düzenledik. Geçen yılki Forum Edirne’deydi. Bu sene<br />

benim açımdan çok önemli dedim, çünkü dördüncü Forumun ana teması, Kamu Diplomasisi, Basın<br />

ve Enformasyon. Bu açıdan çok yararlı buldum. Yeri ve tarihi belli olunca duyurusunu TASAM’ın<br />

sitesinden yapacağız ve burada bulunan çok değerli medya mensuplarını da aramızda görmekten<br />

mutluluk duyacağız. Teşekkür ederim.<br />

Olga ZHERNAKOVA<br />

Abakan Şans Gazetesi (Hakasya)<br />

Hakasya Cumhuriyeti’ndenim, Sibirya’dadır. Muhteşem meslektaşım<br />

Albert’le birlikte üç uçak aktarma yaparak uzun sürede<br />

buralara kadar uçtuk. Biliyor musunuz, bu Forum için bu kadar<br />

uzun yolu kat etmemize değdi. Çünkü forum tüm beklentilerimin<br />

üstündeydi, gerçekten çok güçlü bir proje. Ben de Başkurdistanlı<br />

meslektaşım gibi kültürel konularla ilgili yazılar yazıyorum.<br />

Sayın Düsen KASAİNOV’un konuşmasını memnuniyetle dinledim. Kendisine çok teşekkür ediyorum.<br />

Burada harika, bilgili, zeki gazetecilerle tanıştım. Bundan dolayı böylesi zengin içerikli forum için<br />

organizatörlere teşekkür etmek istiyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum.<br />

YEŞİLTEPE:<br />

Bu konuşmaları Değerlendirme Bölümünde yapacağız. Bu arada Hakasya’ya da selamlarımızı gönderiyoruz.<br />

Sayın KATANOV’u saygıyla anıyoruz.


92 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ<br />

OTURUMU


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

/<br />

93<br />

DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

Moderatör<br />

: Prof. Dr. Ata ATUN<br />

TÜRKMEP Başkanı-KKTC<br />

Konuşmacılar : Hüseyin YILDIZ<br />

BYEGM Enformasyon Dairesi Başkanı V.-Türkiye<br />

Gökhan GÜLER<br />

Gazeteciler ve Yazarlar Derneği Genel Sekreteri-KKTC


94 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

Prof. Dr. Ata ATUN<br />

Moderatör<br />

Hüseyin YILDIZ<br />

BYEGM Enformasyon Dairesi Başkanı V. (Türkiye)<br />

Kıbrıs’ta bulunmaktan çok mutluyuz ve göstermiş olduğunuz<br />

misafirperverlikten dolayı da memnuniyetimizi ifade etmek<br />

istiyorum. Sayın ATUN şahsınızda sizlere, Kıbrıs Dışişleri<br />

Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanlığı’na katkılarından ötürü teşekkür<br />

ediyorum. Özellikle şunu belirtmek istiyorum, bir önceki forumumuzda,<br />

Bişkek’te katılımcılarımızın dile getirdiği bir husus vardı.<br />

Oraya da bir internet sitesi hazırlığı ile gitmiştik ama gördük ki bu yaptığımız hazırlık yeterli değil.<br />

Bişkek’te ifade edilen husus şu idi; özellikle haber paylaşımımıza, kendi aramızda tartışmamıza, konuşmamıza<br />

imkân veren bir internet sitesi yapılabilir mi? şeklindeydi. Buna yönelik bir hazırlık içerisine<br />

girdik ve şu anda ekranlarda da gördüğünüz site ortaya çıktı. Burada Forum hakkında bilgiler elde<br />

edileceği gibi, Platform hakkında, aynı zamanda haberlere de yer vereceğiz. Detaylar konusunda<br />

arkadaşımız size ayrıntılı ve görsel eşliğinde bilgi sunacak. Sözlerimi tamamlarken birlikte olduğum<br />

ekibime de özverili çalışmaları nedeniyle teşekkür ederim.<br />

Hüseyin ERKMEN<br />

BYEGM (Türkiye)<br />

Merhabalar, hepiniz hoş geldiniz. Önce Türk Dili Konuşan Ülkeler<br />

ve Topluluklar Medya Platformu (TÜRKMEP), ardından Türkiye<br />

Eğitim Programı (TÜMEP) sitesinin tanıtımını yapacağım.<br />

TÜRKMEP sitesi öncelikle tamamen esnek bir yapıya sahip. Her<br />

türlü mobil uygulamada ve masa üstü bilgisayarlarda boyutuna<br />

göre bir tasarım oluyor. Şablon olarak şöyle, öncelik verdiğimiz<br />

haberler görünüyor. Son olarak KKTC’de şimdi yapılmakta olan<br />

oturumun haberi girildi. Önemli haberleri burada sunuyoruz. Sağ tarafta duyurular bölümü olacak,<br />

TÜRKMEP’e dair herhangi bir duyuruyu burada vereceğiz, ayrıca detaylı bilgiler olacak.<br />

En önemli bölümü, katılımcı tüm ülke ve toplulukları ilgilendiren kısım, Platform’dan haberler olacak.<br />

Sizin gönderdiğiniz, Forumda üzerinde çok fazla bahsedilen, birbirimizin haberlerini yapalım<br />

dediğimiz konular. Gönderdiğiniz ve eklediğiniz haberlerin tanıtımını, sunumunu yapacağız. Videolar<br />

olacak, şu an sadece Kurumumuzun tanıtım filmi var, altta da yayınlarımız, TÜRKMEP’e dair yayımlanacak<br />

bildiri kitapları. Sağ tarafta da sabit bir kenar çubuğumuz var, giriş yap kısmı, sadece TÜRK-<br />

MEP üyeleri, katılımcılar kullanıcı adı ve şifreleriyle giriş yapabilecek. Sosyal medya hesaplarımıza<br />

erişim burada. Yeni haberler burada görünüyor. Diğer tüm alt sayfalar da burada sabit olacak. Ve iş<br />

ortaklarımıza, paydaşlarımıza dış link veriyoruz. En altta da sitenin tüm linkleri, açılımları bu şekilde<br />

gözüküyor. Burada da TÜRKMEP logosu ve kurum logosu mevcuttur.<br />

TÜRKMEP tarihçesi hakkında çok fazla detaylı bilgi var, linkten de erişiliyor. Hakkında, tarihçe, yönetim<br />

şeması, medya forumları ayrı ayrı sayfalandırılmış şekilde, tüzük ve yayınlarımız var. Daha sonra I.<br />

Forum hakkında bilgiler var. Haberler kısmına geldiğimiz zaman, tümüne erişebileceğiz. Özellikle çok<br />

fazla haberiniz olacak, bunları bir yandan da sosyal medya hesaplarımızda yayacağız. Kurum sosyal<br />

medya hesabımızda. Şu an mesela facebook üzerinde 530 bine yakın, Twitter’da da 80 bine yakın bir<br />

takipçimiz var. Bu şu anlama geliyor, sadece TÜRKMEP’e erişim yapanlar bu haberleri okumayacak,<br />

halihazırda 600 bine pilot fazladan kişiye bu haberlerin dağıtımını yapacağız. Fotoğraf galerimiz, her<br />

türlü etkinliklerin fotoğraf galerilerini ayrı oluşturuyoruz. Burada 1., 2., 3. Forum fotoğrafları var. Video<br />

galerileri oluşturacağız, mesela TÜMEP’in tanıtım videosu vardı. Birkaç tane TÜRKSOY’a ait video<br />

vardı onları da buraya ekleme imkânımız olacak.<br />

Üye olduktan sonra başlık açıyoruz. Hepinizin aşina olduğu yorum kısımları var. Dosya paylaşımı vs.<br />

her türlü paylaşımımızı yapabiliyoruz. Burası sadece TÜRKMEP katılımcılarına açık olacak ve ekibimiz<br />

tarafından yönetilecek. Bunun haricinde iki başvuru formu modelimiz var, Türkçe ve Rusça. Son<br />

olarak da iletişim bölümümüz var. Buradan her türlü iletişime geçebilirsiniz.


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

/<br />

95<br />

TÜMEP sitemize gelince, belli kısımları var, TÜMEP hakkında, programlar, etkinlikler, galeri, yayınlar<br />

ve iletişim. Etkinliklerimizi böyle ana sayfada verebiliyoruz. TÜMEP Programını anlatan illustrasyon<br />

yaptık. Dünya üzerinden, farklı ülkelerden katılımcılar geliyor, Ankara’da buluşuyorlar, eğitim kurumlarını<br />

ziyaret ediyorlar. Etkinlikler yapılıyor, eğitimler yapılıyor. Bunun haricinde TÜMEP hakkında detaylı<br />

bilgi, paydaşlarımız, iş ortaklarımız kimlerdir? Program hangi tarihlerde yapılmaktadır? Kimler katılmıştır?<br />

Yapılan etkinliklerden enstanteneler ve detaylı açıklamalar var. Son olarak da galeri kısmımız,<br />

bölümlendirdik, sosyal aktivite, etkinlikler, ziyaretler şeklinde.<br />

ATUN<br />

Hüseyin Bey’e sunumu için çok teşekkür ediyorum. Artık bugünden itibaren sitedeki başvuru formunu,<br />

giriş kısmındaki bilgileri doldurup üye olabilirsiniz. Bütün bilgi ve haber akışını, hepsini takip<br />

edebilirsiniz. Platform idaresinin oluşturulma çalışmaları da hâlen devam etmektedir. Bir sonraki Forumun<br />

tarihi ve gündemini size bildireceğiz, e-mail ile hepinizi haberdar edeceğiz.<br />

Sorunlar ve çözümler bölümünde sorusu, çözüm önerileri olan arkadaşlarımız varsa bunu duymak<br />

istiyoruz. Aflatun Bey’in dün yaptığı güzel bir öneri vardı. Bundan sonraki forumlarımıza Türk dünyasında<br />

ses getirmiş önemli kişiliklerle ilgili özel oturum yapma kararımız var. Bunu da açıklamak<br />

isterim. Bunun dışında Sayın TASAM Başkanı sanırım bize bir önerisi olacak, bir çağrısı.<br />

Murat BİLHAN<br />

Emekli Büyükelçi / TASAM (Türkiye)<br />

Çok teşekkür ediyorum. Sayın Ata ATUN ve Sayın Başkan, Sayın<br />

Basın-Yayın Genel Müdürü ve Sayın Daire Başkanımız. Ayrıca<br />

değerli Kıbrıslı kardeşlerimiz ve meslektaşlarımız katılımcılar,<br />

herkesi, ayrıca Bakanlar da katıldı, Sayın Başbakan Yardımcısı,<br />

Sayın Milletvekilleri. Çok önemli kişiler katıldı bu toplantıya. Ve<br />

hem bilgi hem duygu yüklü bir üç gün geçirdik. Bu çok önemliydi.<br />

Ben de çok şey öğrendim. Arada söz almak istemedim,<br />

kasıtlı olarak. Çünkü söz aldığım takdirde korsan tebliğ yapmak durumunda olacaktım, sizlerin vaktini<br />

alacaktım. Bunu istemedim. Ama çok şey öğrendim, notlar aldık. Değerli arkadaşım Almagül ile<br />

beraber geldik TASAM adına. TASAM Başkanı da gelmek istedi ancak onun bir sağlık sorunu olduğu<br />

için katılamadı.<br />

TASAM, Asya ülkeleriyle ilgili olarak planlanan ve seri hâlinde her yıl yapılan Asya Forumlarımız var,<br />

Türk-Asya Forumları. Önümüzdeki oturumu tamamen medya ve basın üzerine odaklamış durumdayız,<br />

o şekilde planlanıyor. Bunun kesin tarihleri ve yeri henüz belli olmadığı için ama birkaç hafta<br />

içinde olacağından, buradaki katılımcıların tamamına davetiye ulaştırılacaktır.<br />

Ve şimdi bir noktaya değinmek istiyorum, kişisel görüş olarak. Basın mesleğinden değilim ama yabancı<br />

da değilim. Şöyle ki kayınpederim bir gazeteci-yazar, mütevefa. Bunun dışında, mesleğime<br />

yani diplomasi mesleğine Bakanlığın Enformasyon ve Basın Dairesinde başladım, Sözcülük Dairesinde.<br />

Yurt dışı görevine çıkana kadar oradaydım. Sonra bir ara kararnamede merkeze döndüğümde<br />

yine Sözcülük Dairesinde görev yaptım. Dolayısıyla basınla temasım oldu. Bazı meslektaşlarım,<br />

bazı sınıf arkadaşlarım Türk basınında önemli yerlere geldi. Hasan CEMAL gibi, bunlar benim sınıf<br />

arkadaşlarım, çok var saymak istemiyorum. Bir tane de Kıbrıslı meslektaşım var mesela, Milliyet<br />

gazetesinden kısa bir süre önce emekli oldu, Metin MÜNİR. Dolayısıyla basınla sürekli bir temasım<br />

oldu. Kaldı ki meslek içindeki demeçler vs. ile de temaslarım oldu. Bulunduğum görev yerlerinde<br />

basınla, basın yoluyla ülkemizi tanıtmak için ve hatta Türk dünyasını tanıtmak için ciddi gayretlerim<br />

oldu. Bunların ayrıntısına girecek vakit yok, girmiyorum. Ancak bir çok anılarımı eğer üç ay içinde<br />

başlayabileceğim kitabımda, kaleme alma şeklinde yaparsam bunun içinde bu bilgiler de olacak,<br />

basınla olan menfi ve müspet olaylar.<br />

Fakat şuna işaret etmek, bir olayı zikretmek istiyorum, göreve başladığım bir Afrika ülkesinde gidişimin<br />

ikinci haftasında Türkiye aleyhinde son derece ağır bir makale çıktı. Bu makaleyle göreve<br />

başladım. O makale üzerimde o kadar soğuk duş etkisi yaptı ki acaba düşman bir ülkede miyim<br />

diye düşündüm. Ve çok rahatsız oldum. Yazı İşleri Müdürü ile görüşmek ihtiyacını duydum, telefonla


96 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

görüşebildim. Kendisini yemeğe davet ettim görüşmek ve bu konuyu daha ayrıntılı aydınlığa kavuşturmak<br />

üzere, kendisi güvenmediği için gelmedi. Yani “Yemeğe ben davet edeyim, siz buyurun.”<br />

dedi. “Benim makamıma buyurun.” dedi. Ben de dedim ki “Diplomasideki kurallara göre büyükelçiler<br />

sadece Dışişleri Bakanlığına giderler. Onun için size gelemem.”. Ama o “Üçüncü, tarafsız bir yerde<br />

buluşalım.” dedi. Buluştuk, çok ayrıntılı bir tartışma yaptık. Üç dört saat sürdü. Tarih tartışması yaptık.<br />

Ve sonunda adam haksız olduğunu kabul etti.<br />

Kabul ettikten sonra kendisini Basın-Yayın Genel Müdürlüğümüze davet ettirdim. Türkiye’ye gelerek,<br />

gerçekleri bir de Türkiye’de görsün diye. Ve hakikaten o daveti yerine getirdi, eksik olmasın<br />

Basın-Yayın Genel Müdürlüğümüz. Bu davet sonunda Türkiye hakkında seri makaleler yazdı 15 gün<br />

süreyle. Ve bir kişiyi kazanmış olduk. Yani aleyhte olan bir kişiyi kazanmış olduk. Ama bu hani “adam<br />

adama marke etmek” diye bir tabir vardır, adam adama marke etmek görevimiz var hepimizin, Türk<br />

dünyasının. Çünkü Türk dünyasının, şunu kabul edelim ki, dış dünyadaki imajı çok olumlu değil. Yani<br />

bütünüyle söylüyorum bunu. Yalnız Türkiye için değil diğer ülkeler için de söylüyorum. Azerbaycan’ın<br />

sorunları dışarıda istendiği gibi haklı olarak işlenmiyor. Aynı şey Kırım için söz konusu. Aynı şey<br />

Türkmen soydaşlarımız, Irak, Suriye için söz konusu. Aynı şey Uygur Türkleri için söz konusu. Aynı<br />

şey hepimizin başında olan olaylar için söz konusu. Demek ki bu imajı, imgeyi değiştirecek birtakım<br />

kurallar, bir şeyler yapmamız lazımdır. Bu bir şeyler hem bir yanda adam adama markaj ve herkesi<br />

kazanmaya çalışmak şeklinde.<br />

İkincisi, Türk dünyasının karşıtını yaratmamak gerekiyor. Türk dünyası nedense başka dünyalardan<br />

farklı olarak karşıtını yaratmış: Niçin? Yani mesela niçin Kıbrıs sorununda Türkiye yalnız kalıyor? Türk<br />

toplumu niye yalnız kalıyor? Bunun analizini yapmak lazımdır. Bu analizi yapmadan, psiko-sosyal<br />

analizi yapmadan bir sonuç alamıyoruz. Yalnızlık kırk seneyi buldu. Ve başka şeylerde de aynı. Bunu<br />

aşabilmek için mutlaka ve mutlaka bir çözüm bulunmalı. Bu çözümü de ancak bu grupla yapabiliriz.<br />

Yani ancak Türk dünyasının kendi sorunlarına sahip çıkması ama kendi sorunları dediğimiz zaman<br />

mesela Kırım sorunu beni ilgilendirmez dememesi lazımdır. Yahut Kıbrıs sorunu benim ilgi alanımda<br />

değildir ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın dememesi lazım. Onun için Türk coğrafyasının<br />

bulunduğu bütün alanlarda bütün sorunları sahiplenmemiz ve onlara uygun reçeteler hazırlamamız<br />

lazım. Ama karşıtını yaratmadan. Karşıtımızı yaratırsak o zaman sorunu yine çözümsüzlüğe itmiş<br />

oluruz. Fazla vaktinizi almayayım. Teşekkür ediyorum bu fırsatı bana verdiğiniz için. Çok teşekkür<br />

ederim, başarılar diliyorum.<br />

Hakkı ATUN<br />

KKTC<br />

Sayın Başkan, çok değerli konuklar, Murat BİLHAN Bey ile uzun<br />

yıllardan beri Doğu Akdeniz Üniversitesi Stratejik Araştırmalar<br />

Merkezi’nin Başkanı olarak TASAM’da çok güzel çalışmalar<br />

yapmaktayız, dediği doğrultuda. Bu toplantının önemini buraya<br />

gelinceye kadar tam kavradığımı söylersem, doğru söylememiş<br />

olurum. Gerçekten çok can alıcı ve Murat BİLHAN Büyükelçinin<br />

dikkat çektiği gibi Kıbrıs konusundaki yalnızlığımızı dile getirmek,<br />

hücuma geçmek açısından da çok önemlidir. Kalemi ile bize yardımcı olacak çok değerli,<br />

seçkin basın yayın mensuplarıyla öyle anlıyorum ki karşı karşıyayız. Sizleri bütün kalbimle, en sıcak<br />

duygularımla saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Uğurlamak üzereyiz belki sizleri ama huzurunuzda<br />

ilk kez bulunarak hoş geldiniz demek istiyorum. Ve her zaman başımızın üstünde yeriniz olduğunu<br />

söylemek istiyorum.<br />

Ayrıca Murat BİLHAN Bey’in bıraktığı yerden bir anımı anlatmak istiyorum, Sayın Başkan, sayın basın-yayın<br />

mensupları. Mümtaz SOYSAL Hocamız Kıbrıs sorunu başladığında hasbelkader Nejat KO-<br />

NUK hükümetinin bakanıydım ve ilk Başbakanımızın ağzından şunu dinlemiştim; Mümtaz SOYSAL<br />

Hoca da politikamızla ilgili eleştirilerde bulunuyordu. Çok değer verdiğimiz, 1970’te Orta Doğu’da<br />

düzenlenen bir konferansta tanımıştım kendisini ilk kez, şehirci mimar olarak. Ve ondan sonra da o<br />

ilişkimiz son günlere kadar sürdü. Nejat KONUK Bey bundan çok rahatsız oldu. Değer verdiğimiz bir<br />

anayasacı. Kıbrıs’a davet etti. Kendi anlatımından aktarıyorum Dipkarpaz’dan Yeşilırmak’a kadar her<br />

tarafı gezdirdim. Bu seyahat esnasında da kendisine Kıbrıs sorunu hakkında çok ayrıntılı bilgi verdim.<br />

Ondan sonra büyük bir transformasyon geçirdi Mümtaz SOYSAL Hocam. Olayları yerinde gördükten


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

/<br />

97<br />

sonra ve hepiniz bileceksiniz en sonunda DENKTAŞ Bey’in anayasa uzmanlığına ve danışmanlığına<br />

kadar geldi. Ve Kıbrıs’ın bir numaralı savunucusu, Cumhuriyetimizin bir numaralı savunucusu oldu.<br />

Ve ondan sonra da takip ettiğim kadarıyla Cumhuriyet’teki yazılarında da ki hiçbir yazısını kaçırdığımı<br />

söyleyemem, şimdi galiba yazamıyor belki. Sağlık sorunu var ama bir numaralı müdafaamız oldu.<br />

DENKTAŞ’ın da her zaman yanında bulundu.<br />

Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum Sayın Başkan, sizlere hayırlı yolculuklar diliyorum. Tekrar<br />

Kıbrıs’ta sizleri görmekten büyük bir mutluluk duyacağız. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım.<br />

Başarılarınızın devamını dilerim.<br />

Aflatun AMASHOV<br />

Matbuat Şurası Başkanı (Azerbaycan)<br />

Geldiğiniz için hepinize ve ayrıca Ata Bey derin teşekkürümü bildiriyorum<br />

misafirperverliğiniz için. TÜRKMEP’le ilgili tekliflerde<br />

bulunmak istiyorum. Önceki toplantı için de site hazırlamıştık,<br />

şimdi daha mükemmel olmuş, her ülkeden bir sorumlu tespit<br />

edelim. Buraya haberler gönderebilirler, günlük, haftalık veya<br />

aylık. İkincisi, Kırım, Kerkük örneğinde olduğu gibi, Kıbrıs ve<br />

Dağlık Karabağ’ı da ilave edelim, yaşananları dünyanın gerektiği gibi anlamaması. Burada 21 ülke<br />

ve topluluk temsilcisi Forum adına ortak iradeyle yaşananlara saygı gösterilmesi için dünya gazetecilerine<br />

seslenmeliyiz. Üçüncüsü, büyük insan değerli GASPIRALI’nın hatırasını yad ettik. 19’uncu,<br />

20’nci asırda yaşamamış olsaydılar bugün sizinle bu kadar açıklıkla konuşamazdık. Çünkü burada<br />

konuştuğumuz ortak Türk dili ve diğer meseleler yüz, yüzeli yıl önce irdelenmiş, zemini hazırlanmıştır.<br />

Teklifim, her oturum bir bölümü bu insanların hayatına, faaliyetlerine ithaf edelim. Böyle şahsiyetler<br />

elbette Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’da da var. Önümüzdeki yılın, 150’nci doğum yılı nedeniyle<br />

Alibey HÜSEYİNZADE’ye ithaf edilmesini rica ediyorum. HÜSEYİNZADE, ilk defa Türkçülüğün<br />

ilmi esaslarını koymuş biri, Türkleşmek, muasırlaşmak ve Avrupalılaşmak fikrini ilmi bakımdan hazırlamıştır.<br />

Eğer bugün karar verirsek önümüzdeki toplantıya kadar eserleri ve yaptıkları hakkında hazırlıklarımızı<br />

tamamlayabiliriz. Azerbaycan Matbuat Şurası bu sorumluluğu alabilir. Bu fikrimin hepiniz<br />

tarafından kabul göreceğine inanıyorum.<br />

Ali ÖZTUNÇ<br />

RTÜK Üyesi (Türkiye)<br />

Çok teşekkür ederim. Öncelikle Forumun başarılı geçmesinden<br />

dolayı sizleri, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel<br />

Müdürlüğünü kutluyorum. Radyo-Televizyon Üst Kurulu olarak<br />

biz Gelecekle İletişim Çalıştayları düzenliyoruz, belki bilgisi olan<br />

arkadaşlarımız vardır. Geçtiğimiz yıl Kosova ve Makedonya’da<br />

gerçekleştirdik. Önümüzdeki yıl, müjdesini vermek istiyorum,<br />

belki de Azerbaycan’da düzenlemek için karar aldık, Üst Kurul olarak ve gerekli temaslarımızı<br />

önümüzdeki hafta gerçekleştireceğiz. İnşallah önümüzdeki yıl Gelecekle İletişim Çalıştayı’nı<br />

Azerbaycan’da gerçekleştireceğiz. Kazakistan mı Azerbaycan mı olsun diye bir ikilem yaşandı ama<br />

Azerbaycan konusunda arkadaşlarla karar kıldık gibi. Hem bunu belirtmek istedim hem de bir kez<br />

daha saygılarımı sunuyorum. KKTC’nin büyük lideri rahmetli Rauf DENKTAŞ’ın önünde saygıyla eğiliyorum.<br />

Hepinize saygılarımı sunuyorum, sağ olun.<br />

Menderes DEMİR<br />

Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Başkanı (Türkiye)<br />

Sayın Başkan benim de bir önerim olacak. Gerçekten üç gün<br />

Türk dünyasının tüm renkleriyle dolu dolu geçti. Bilimi, ilmi öne<br />

koyarak güzel şeyler yaşadık. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel<br />

Müdürlüğümüzün dördüncüsünü düzenlediği bu Forum<br />

bence hedefine ulaşmıştır. Kurumsallaşmanın da tamamlandığını<br />

görüyorum. Bir sivil toplum kuruluşu başkanıyım, bu tür<br />

organizasyonlara bizim gibi kuruluşların davet edilmesini öne-


98 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

riyorum. Türkiye ve Türk dünyasındaki benzer meslek örgütlerini bu sürece dâhil etmeliyiz. Radyo,<br />

televizyon, internet sitelerine ulaşıp iletişim ağını genişletmeliyiz<br />

Önümüzdeki yıl yapılacak toplantıda arkadaşlarımızın bu Forum’da ve sonrasında, Kıbrıs ile ilgili<br />

yazıları gazete, dergi, internet siteleri, televizyon haberlerini sergileyelim. Arkadaşlarımız için teşvik<br />

olur. Yayımladığı gazeteleri, internet sitesi ve televizyon haberlerini burada paylaşma imkânı bulabilirler.<br />

Geleceğe yönelik altyapı veya arşiv niteliği kazanır diye düşünüyorum. Davet için Basın-Yayın<br />

ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne teşekkür ediyorum. Türk dünyasının problemlerine sivil toplum<br />

örgütü çatısı altında çözüm bulabilmek amacıyla Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu’nu karar<br />

verdiğimizde temel çıkış noktamızdı. Devletimizin önderliğinde, diğer kardeş ülke kuruluşlarıyla Türk<br />

dünyasına hizmet etmek istiyoruz.<br />

Ersan SARIKAHYA<br />

Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi (Türkiye)<br />

Sayın Başkan, Sayın Hüseyin Bey, Gökhan Bey…<br />

Bu örgütün kurucu üyesi olmam sıfatıyla naçizane bir önerim<br />

var. Kerkük’te yaşayan Türkmenler olarak-Irak çatısı altında<br />

hasbelkader yaşamımız olması diğer etnik gruplarla keza diğer<br />

ülkelerde de aynı- sıkıntılarımız var. Sistemimize gelen haberlerin hangilerinin internet sitesinde yer<br />

alacağı noktasında tayin ettiğimiz editörlerin ki bunlar BYEGM tarafından belirlenmeli, çok iyi gözden<br />

geçirilmesi gerekiyor. Örneğin Irak için konuşuyorum, bazı arkadaşlarımız var sınır kapısından<br />

geçerken vize korkusu yaşıyor. Onun imzası ile verilecek bir haber, denetimden geçmemişse sıkıntı<br />

doğurabilir. Bunlara dikkat edilmesi gerekiyor. Bu nedenle arkadaşlarımız ülkelerinde herhangi bir sorunla<br />

karşılaşmamalı. Buna ortam yaratmayalım. Çünkü bizim gibi bayrağını kazanamamış bağımsız<br />

olamamış topluluklarda bu olaylar çok daha hassas sonuçlar doğurabiliyor. Korktuğumuz için değil,<br />

onu hissetsek Irak gibi topraklarda 95 yıldır varlığımızı sürdüremez, ezilir, yok olur giderdik. Türkçeyi<br />

de konuşamıyor olurduk. Küresel konjonktürdeki gelişmeler doğrultusunda, uluslararası sıkıntılara<br />

mahal vermemek adına bu önlemleri öneriler arasında koyabilirseniz memnun olurum.<br />

İkincisi, iletişim uzmanı olarak bunu söylüyorum, Zakir Hocam da vurguladılar, kısa bir görüntünün<br />

etkisini ne kadar çok konuşursanız konuşun veremezsiniz. Bu nedenle bir sonraki buluşmamızda beşer<br />

dakikalık bölümler hâlinde görüntülü materyallerimizi paylaşırsak kendimizi, değerlerimizi daha<br />

iyi ifade etmiş oluruz. Böylelikle Forum da gerçek amacına ulaşmış olur.<br />

Pelin MUSABAY<br />

TÜRK KENEŞİ Proje Direktörü (Türkiye)<br />

TÜRK KENEŞİ adına ben de teşekkürlerimizi bir kez daha iletmek<br />

isterim. Hem KKTC, hem TÜRKMEP makamlarına böyle bir<br />

etkinliği düzenledikleri için. Malûmunuz 4’ncü Devlet Başkanları<br />

Zirvesi’nin ana teması “Medya ve Enformasyon Teknolojilerinde<br />

İş birliği”. Dolayısıyla medya konusunda Türk dünyasında iş birliğinin<br />

artırılması böylelikle daha fazla ön plana çıkacak. Biz de<br />

bunun için mevcut projelerimizi güçlendireceğiz. Ortak televizyon projemiz var. Onunla birlikte haber<br />

ajanslarımız arasında üye ülke haber ajansları arasında iş birliğinin yürütülmesi süreci var. Dolayısıyla<br />

bu projelerde, burada teklif edilen projelerde bizim üzerimize düşen kısmında desteğimizi vermeye<br />

devam edeceğimizi bildirmek istedim. Teşekkür ederim. Sağ olun.<br />

Güngör YAVUZARSLAN<br />

Bartın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (Türkiye)<br />

Sayın DEMİR ifade etti, 13 Mart’ta kuruluşumuzu gerçekleştirdik.<br />

Ardından 21 Mart’ta Eskişehir’de “Suriye Türkmen Medyası<br />

Çalıştayı”nı, 30 Ekim-01 Kasım arasında da katılımınızla<br />

“GASPIRALI Çalıştayı” düzenledik. Artık tanıdıklarımız artıyor,<br />

Anadolu’da güzel bir deyim var, Türk dünyasında da görmek


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

/<br />

99<br />

mümkün “Gide gele hısım, gitmezsen hasım olursun.”. Ziyaretler karşılıklı etkileşimi de artırıyor, örneğin<br />

Kosova ile sürekli irtibat hâlindeyiz, Kırım Haber Ajansı zira aynı şekilde sürekli görüştüklerimizden.<br />

Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüzün yaptığı müthiş bir şey, uhde<br />

ve hayalimlerin gerçekleşiyor. İkili diyalogla sivil toplum ve medya kurumları olarak bu çalışmaları<br />

yapmak zorundayız.<br />

Burada devlet yetkililerimiz de bulunuyor, bir gazeteci olarak genel bir eleştirimi dile getirmek istiyorum.<br />

Güzel dinimiz İslamiyet bazı kötü örneklerden nasıl etkileniyorsa Türk dünyasından da benzer<br />

bir sorun yaşanıyor. Bazı kesimler arkalarına aldıkları siyasi desteğin de etkisiyle her yere el atıyorlar.<br />

Elbette TÜRKSOY, RTÜK, Yunus Emre Enstitüsü gibi işini çok ciddi yapan kuruluşlarımız mevcut.<br />

Ancak ciddi bir süzgece ihtiyacımız var, zarar verenleri ayıklayabilmek için. Biraz araştırdığınızda<br />

Türk dünyasına düşman olabilen lobilerle karşılaşıyorsunuz. Hastalık hâline dönüşmeye başladı,<br />

bunu hissedebiliyoruz. Genel Müdürlüğümüzün bu konuda hassasiyeti olduğunu biliyorum, bu çok<br />

önemli. Çünkü gelişen ve büyüyen hücreye virüs girerse zamanla kanser olur ve tedavisi çok zordur.<br />

Şunu bilmenizi istiyorum, gerçekten Türk dünyasının neresinden olursa olsun, insanlık adına hepinizi<br />

seviyoruz.<br />

Dimitri POPOZOGLU<br />

Gagauz Gazetesi (Gagauz Yeri)<br />

Gagauz dilinde konuşacağım, anlayabilecek misiniz? Burada<br />

bulunmaktan çok memnunum. Bütün Gagauzlar adına bizi<br />

unutmadığınız için teşekkürler. Şimdi şunu söylemek istiyorum,<br />

bana göre Medya Platformumuzun oluşturulmasından sonra<br />

Türk dünyasında ve genel olarak bütün dünyada neler olduğuna<br />

ilişkin analizlerin yapılması gerekiyor. Ve bu analizlerin bize<br />

gönderilmesi yararlı olacaktır. Neler olduğu, yaşandığına ilişkin<br />

Gagauzların bakışının ne olduğu bilinmelidir. Bunu kullanalım ki bize yardımı olsun.<br />

Maria KORNİENKO<br />

Moldova Radyo-Televizyonu Gagauz Programları<br />

Direktörü (Gagauz Yeri)<br />

Çok memnunum burada olduğum için, teşekkürler size. Organizatörlerin<br />

hepsine ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Forumların<br />

gerekli olduğunu biliyorum. Burada dostlarımızla buluştuk,<br />

geçen yıl Eskişehir’e gitmiştik, orada da konuştuk, buluştuk,<br />

tanıştık. Bugün burada yeni dostlarla zenginleştik. Güzel ve<br />

faydalı olduğunu bir kez daha belirtmek istiyorum. Programlarımı<br />

çeşitli konulardan seçiyorum. Kültür, dil, etnografya, folklor, her biri işlediğim konular arasında.<br />

Gagauz dilindeki bu programlarda bizim Gagauzların yaşantısını yansıtıyorum. Romanya’da,<br />

Bulgaristan’ın bir parçasında seyrediyorlar. Programlarım altyazılı olarak Romen dilinde verdiğim için<br />

hepsi dinliyor, anlıyor. Şunu söylemek isterdim, forumlar niçin çok önemlidir? Buraya gelip programlar<br />

yapıyorum. Geçen yıl bir saatlik bir programı Eskişehir üzerine yaptım. Çok güzeldi, buraya da<br />

getirdim. Burada gösterebileceğimi ummuştum, TÜRKSOY için yapmıştım. Ancak böyle bir konunun<br />

daha önceden haber verilmesi gerektiği söylendi. Ama önemli değil, geleceğe doğru çalışacağız,<br />

Allah’ın yardımıyla.<br />

Bir teklifim var, çok sevindim, çok güzel vakit geçirdik burada. Sorunlara ilişkin faydalı bilgiler işittik,<br />

birbirimizi candan dinledik. Ama üzüldüm, çünkü kameramanım yok. O yüzden bu güzel çalışmaları<br />

bir kameramanım olsaydı kaydederdim, mülakat alırdım insanlardan, gazetecilerden, radyoculardan.<br />

Sen onun gözlerini görürsün, sesini duyarsın, insanlar da televizyondan bunu görüp, başka<br />

duyguları hisseder. Başka türlü duyar, başka türlü anlar bu insanın kültürünü, acısını, derdini, bu<br />

halkın, bu kültürün ne olduğunu bilir. Bu nedenle gelecek çalışmalarda bizim gibi katılımcılara materyal<br />

hazırlayacak kameramanları bulundurursanız yararlı olur. Böylece güzel bir iş yapmış olalım,<br />

götürelim halkımıza gösterelim. Bütün dünya görsün, Youtube’a koyalım. Bu çok faydalı olacaktır.<br />

Sağ olasınız, var olasınız. Teşekkürler.


100 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

İvan GAVRİLYEV<br />

Kıım Gazetesi (Yakutistan)<br />

Değerli Forum katılımcıları, meslektaşlarım. Çok uzak bir yer<br />

olan Yakutistan’dan geliyorum. Muhtemelen hakkında duymuşsunuzdur.<br />

Türkçe konuşamadığım için çok utanıyorum. Bu yüzden<br />

mümkün olduğunca pürüzlü Rusçamla da olsa konuşmaya<br />

çalışacağım. Bundan dolayı özür diliyorum. Dün kulaklık konusunda<br />

bir hayli itiraz vardı. “Neden onlar dili bilmiyorlar? Neden<br />

onlar kulaklık kullanıyorlar?”. Durumlar böyle gelişmiş ve birbirimizden bu kadar uzak kaldığımızdan<br />

dolayı suçlu sayılmamalıyız.<br />

Yaklaşık bin yıl önce, kuzeye yerleştik ve hâlen burada yaşıyoruz. Yakutistan’ın toprakları üç milyon<br />

kilometre kareyi kapsıyor. Tahminen Türkiye’den dört beş kat büyük olmak demektir. Onlar günümüze<br />

kadar kendi dillerini korudular, nüfusu yüzde 95’i ana dilinde konuşuyor, gerçek tarihi inançlarını<br />

da korudular.<br />

Bu Foruma ilk kez katılıyorum. Birkaç gün önce varlığından haberdar oldum. Türk ülkelerinin çoğunu<br />

ziyaret ettim, ama ne yazık ki sadece Türkmenistan’a gidemedim. Çünkü orada çok büyük bürokrasi<br />

var. Oradaki gazeteciler genelde bundan şikâyetçi değil. Buradaki katılımcılardan çok azının Sibirya’daki<br />

Türkî halklardan haberi vardır. Birçok ülkede bulundum: Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan,<br />

Tataristan, Başkurdistan, Tuva, Altay, buralara çok sık giderim.<br />

Elimde Yakutça gazete var, tüm metinler Yakut dilinde. Kazakistan ziyaretimden sonra altı sayfa makale<br />

yayımladım. Aynı şekilde Kırgızistan ve diğer Türkî Cumhuriyetleri de kapsıyor.<br />

Forumla ile ilgili de şunları söylemek istiyorum. Türkoloji bizim önceliğimizdir. Gerçeği söylemek gerekirse,<br />

bizim Rusça kaynaklarımız yetersizdir. Türk dünyası hakkında olumlu bilgi ve makalelerin<br />

sayısı çok azdır. Eğer bu Forumda Rusça bilgi ve makaleler olursa, harika olur. Mesela, Rusya’da<br />

yaklaşık 10 milyon Türk asıllı halk ikamet etmektedir. Bence bu insanlar büyük bir keyifle bu yazıları<br />

okuyacaktır. Örneğin ben Yakut asıllı ve Sibiryalıyım. Yakutistan buradan çok uzakta, yaklaşık 7-8 bin<br />

km. uzaklıkta. Bizim orada gece olduğu zaman sizin burada gündüz. Mesela sizde hava sıcaklığı 20<br />

dereceyse, bizde 0’ın altında eksi 47 derece. Bunlar da başka gerçekler.<br />

Bir de yayınları Rusça dublaj yapmak gerekiyor. Rusya’da 10 milyon Türk asıllı milletler yaşamakta,<br />

bunlardan 1 milyonu Sibirya’da. Örneğin kulaklık takmadan Türkçe konuşmaların sadece yüzde 10<br />

unu anlayabiliyorum. Bir de bu kadarını olsa bile anlamam aslında filoloji dalında uzmanlığım olduğu<br />

için. Kulaklıksız (Rusça tercümesiz) nasıl yapabilirim? Hoşumuza gitsin veya gitmesin, Rusçaya<br />

tercüme edilmesi şart. Gerçekler ortada, işin yararlı olabilmesi için bu gerekli. Benim sözüm burada<br />

sona erdi. Teşekkür ederim.<br />

Bubukan DOSALİEVA<br />

Top News (Kırgızistan)<br />

Burada Kırgızistan’ı temsilen bulunmaktayım, www.topnews.kg<br />

haber-analitik ajansının baş editörüyüm.<br />

Site oluşturma ile ilgili şunları söylemek istiyorum. Bu Foruma<br />

ilk defa katılmaktayım. Benim ayıbımdır ki, bu Forum hakkında<br />

hiçbir şey bilmiyorum ve bugüne kadar hiçbir şey duymamıştım.<br />

Ta ki elime katılmam için gönderilen davetiye ulaşana kadar.<br />

İnternet sitesi oluşturma fikri gayet mantıklı ve yararlı olacağını düşünüyorum. Küreselleşme zamanı,<br />

salondakilere okurlarımız başka bir yerlerden ulaşmaktadır. Fakat çoğunda hâlâ internet erişimi yoktur.<br />

Mesela Kırgızistan nüfusunun bir kısmı internetten bilgi ve haber alamıyor. Bu yüzden bir önerim<br />

var. Kırgız dilinde bir atasözü var: “Bir kere görmek, bin kere okumaktan daha faydalıdır.” diye. Bu


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

/<br />

101<br />

yüzden ortak bir faaliyet organize etmemiz gerekiyor. Belki üç ayda veya iki ayda bir aynı televizyon<br />

programı yayımlayabiliriz. Bütün Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarındaki kamusal televizyon kanallarında<br />

bu program canlı olarak yayımlansın. Belki de her ay yapılabilir. Ama programın içeriği aynı ve<br />

bütün ilgili ülkelerde ve bölgelerde yayımlanmalı. Bence bu konuda anlaşabiliriz.<br />

Aslında dünkü konseri izledikten sonra Türk halklarının gelenek-görenek ve kültürlerini bilmediğimin<br />

farkına vardım. Gazetecilikte kırk yıldır çalışıyorum. Eğer gazeteciler bile bunları bilmiyorsa, normal<br />

halkın nasıl haberi olsun? Bunları gördükten, izledikten sonra bilgi ediniyoruz. Fakat ne yazık ki,<br />

duygular ve heyecanın çoğu burada kalıyor. Bu heyecanın, bilginin belki de sadece yüzde 30-40’ını<br />

kendi memleketimize götürebiliriz ve halkımızı aydınlatabiiliriz. Bu okurlarımız için yeterli değil, seyirci<br />

olarak kendileri izlesin ve hissetsinler. Bu yüzden ortak bir televizyon programı yapmak gerekiyor. Bu<br />

birinci konuydu.<br />

İkincisi: radyo programı yapmak gerekiyor. Boşuna: “Radyo kablosuz araç” dememişler. Mesela ben<br />

her gün Türk dünyası hakkında yayın yapan kamusal program ve kanalları dinliyorum ve seyrediyorum.<br />

Büyük bir zevkle her gün dinliyorum. Bunun gibi programlar oluşturabiliriz. Belki ayda bir kez<br />

yayımlayabiliriz.<br />

Üçüncü konu ise: Farklı Türk Cumhuriyetlerinin ve Toplulukların kültürlerini tanıtmak ve tanımak amacıyla<br />

festival, sergi gibi faaliyetler düzenleyebiliriz. Belki de her bir ülke ve topluluğun temsilcilerine<br />

tanıtım filmleri hazırlamaları ve göstermeleri için fırsat verebiliriz. Bu gibi faaliyetlerde bilgi alışverişi<br />

yapılabilir.<br />

Son olarak, bu Forumun organizatörlerine böyle yararlı forum ve faaliyetler düzenledikleri için büyük<br />

minnettarlık duyduğumu iletmek istiyorum. Sonsuz teşekkürler. Bütün katılımcılara başarı ve sağlık<br />

diliyorum.<br />

Nazira Aali KIZI<br />

KTRK TV (Kırgızistan)<br />

Değerli Misafirler. Meslektaşımın sözlerine kısa bir ekleme yapmak<br />

istiyorum. Ülkemizin kamusal kanalını temsilen burada bulunmaktayım.<br />

Size kısa bir şeyden bahsetmek istiyorum. Buraya<br />

gelmek için uçakta yolculuk yaparken Azerbaycanlı meslektaşım<br />

BABAOĞLU bugün dünyayı haberlerin yönettiğinden bahsetti.<br />

Eğer medya bize bir yerde savaşın olduğunu söylerse, var<br />

demektir. Eğer tersini söylerse, demek ki yoktur. Dünyayı baş editörler, haber yapımcıları yönetiyor<br />

diyebiliriz. Bu Forumda belki de video ve görsel materyal eksikti diyebiliriz.<br />

Dün günün ikinci yarısında İsmail GASPIRALI hakkında konuşuldu, fakat video veya görsel araçlarla<br />

desteklenseydi daha iyi olurdu diye düşündüm. Görsel olarak da onun projeleri hakkında bilgi edinseydik.<br />

Bu gibi materyaller günümüzde ulaşılabilir olduğunu düşünüyorum. İkincisi, tekrar BABAOĞ-<br />

LU ile yaptığımız sohbete dönecek olursak, bana ‘Kırgız’ kelimesinin ne anlama geldiğini sordu. Bir<br />

de iki cumhurbaşkanının halk tarafından görevden alındığını ve bunun ‘Kırgız’ kelimesi ile bağlantısı<br />

olup olmadığını, Kırgız ‘kırk kız’ anlamına gelip gelmediğini sordu. Fakat Türk meslektaşlarım halkım<br />

hakkında pek bilgi sahibi değil. Bunları duyurmak ve anlatmak isteriz.<br />

Bu yüzden bir sonraki forumda belki de katılımcı ülke ve topluluklardan kendi ülkelerini ve halklarını<br />

tanıtan kısa film hazırlamalarını ve sunmalarını isteyebiliriz. Maalesef bizim zamanımız kısıtlı, ama ben<br />

20 dakikalık böyle tanıtım filmi getirmiştim, herhalde bugün onu seyredemeyiz, diye düşünüyorum.<br />

Bu film bizim halkımız ve kültürümüz hakkında bilgi vermektedir. Başkurdistan’ın da buna benzer<br />

bir harika filmi var, onlar da sunabilirler, şahsen seyrettim. Meslektaşım Bibihan çok doğru konuya<br />

değindi, Türk cumhuriyetleriyiz ve kardeş ülkeleriz, fakat birbirimiz hakkında fazla şey bilmiyoruz.<br />

Maalesef, son zamanlarda ülkemden demokratik hatta fazla demokratik, kendi cumhurbaşkanını<br />

çok kolay görevinden alan bir ülke olarak bahsedilmektedir. Aslında bu konu hakkında birçok şey


102 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

anlatmak isterim. Mesela Yakut halkının “Olanho” isimli harika bir destanı var, bizim ise “Manas”. Yani<br />

Türk halklarının mükemmel ve çok zengin, derin kültürleri var. Bununla ilgili naçizane bir teklifim olacak<br />

bir sonraki forumda görsel materyaller daha çok olsun. Medya temsilcileriyiz, sürekli konuşmalar<br />

yapıyoruz, fakat medya sadece konuşma değil, aynı zamanda görsel bilgi de demektir. Bu aracı çok<br />

aktif ve verimli bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Bir sonraki sefer, her ülke her temsilci heyet kendi<br />

halkı ve kültürü hakkında 10 dakikalık kısa tanıtım filmi ile gelirse daha iyi olacağını düşünüyorum.<br />

Çok teşekkür ederim.<br />

Yurdagül ATUN<br />

Star Gazetesi (KKTC)<br />

Öncelikle organizasyona ön ayak olan ve büyük desteklerini<br />

sunan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne çok<br />

teşekkür ediyorum. Kurum ve kuruluşlara, kişilere, kimin emeği<br />

geçtiyse hepsine teşekkür ediyorum. Forumun amacını sıklıkla<br />

vurguladık ancak bir nokta daha var, ülkelerimizi tanıtabilmek.<br />

KKTC iki ana sektörü, eğitim ve turizm olan küçücük bir ülke.<br />

Umarım burayı gördünüz, beğendiniz, sevdiniz. Dileğim gittiğinizde bu küçük ülkeyi anlatıp, en azından<br />

daha sonrasında gezmek için bir daha gelmeniz. Çok fazla gezemediğinizi biliyorum ama hakikaten<br />

gördüğünüzden çok fazlası var ülkemizde. Dünyanın en güvenli ülkesi de olduğunu göğsümü<br />

gererek söyleyebilirim. Doğuda batıda bir yere gittiğinizde size tembih ederler çantanıza sahip çıkın,<br />

şunu yapın, bunu yapın, dikkat edin… Burada öyle bir şey yoktur. Gerçekten sizleri burada görmekten<br />

çok mutluyuz. Ülkemizi anlatırsanız çok daha mutlu olacağız.<br />

Eran HASİPİ<br />

Makedonya TV (Makedonya)<br />

Aslında söz almayacaktım ama çok kısa bir şey söylemek istiyorum.<br />

Şimdi duygularımızın bu kadar yoğun olması aslında<br />

güzel, bir anlamda yeni yeni kendimizi keşfediyoruz gibi geliyor.<br />

Ama en azından medya anlamında, profesyonel olmanın çok<br />

büyük bir önemi var diye düşünüyorum. Yani bu platformu, evet<br />

duygusal yaşadık bugün ama istiyorum ki beşinci oturumda<br />

biraz daha konkur hedefler peşinde, herkes kendi birikimini, kendi ülkesindeki tecrübesini buraya<br />

taşısın. Ve biz hani ne kadar Türk olduğumuzdan ziyade, ne kadar iyi medyacı olduğumuzu göstermemiz<br />

ve katkımızı o anlamda sunmamız çok daha faydalı olur diye düşünüyorum. Çok teşekkür<br />

ediyorum.<br />

YILDIZ<br />

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Birkaç hususa değinip kısaca konuşmamı bitireceğim. Öncelikle<br />

bu Forum başladığında biliyorum, malûmunuz olduğu üzere ülkelerle başlayan bir süreçti. Türk<br />

Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu. Sonrasında ikinci Forumla beraber topluluklara doğru genişledi,<br />

aşağı yukarı tamamladığımızı düşünüyorum. Naçizane biraz Avrupa entegrasyonunda çalışmış<br />

bir kişi olarak şunu söylüyorum, orada da bir şey vardır, Avrupa entegrasyonunda, nedir o da? Bir<br />

derinleşme, bir de genişleme periyodu. Genişlememizi tamamladık gibi, daha geniş coğrafyalara<br />

ulaşıyoruz. Bugün Bosna’dan da arkadaşlarımız aramızda, Yakutistan’dan da. Dolayısıyla sizlerden<br />

de gelen talepleri gördüğüm zaman artık derinleşmeye ve birbirimizi daha yakından tanımaya ihtiyacımız<br />

olduğunu anladım. Bir şeyler yapmamız gerektiğini sizlerden edindiğimiz geri dönüşlerden<br />

görüyorum.<br />

Türkiye ile ilgili bilgi almak istediğine birkaç arkadaşımız değindi. Bu konuyla ilgili olarak Kurumumuzun<br />

internet sitesini kendilerini yönlendirmek istiyorum. www.byegm.gov.tr sitesine ulaştıklarında<br />

yabancı basında Türkiye ile ilgili yazılan sizden ne varsa onlara ulaşabilirler. Ayrıca yabancı dilde<br />

sitemizin yayınladığı şeyler var. Rusça da olmak üzere İngilizce Türkiye’den haberlere ulaşmaları<br />

mümkün. Aynı zamanda çok güzel ve ödül almış bir sitemiz daha var. Ayın Tarihi diye. Daha öncesin-


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU<br />

/<br />

103<br />

de Kurumumuzun basılı yayını olarak çıkardığı şeyi şimdi biz internet ve dijital ortama aktardık. Ayın<br />

Tarihi bölümünde de bir aylık bir süreçte Türkiye ile ilgili önemli haberlere ulaşmak mümkün. Burada<br />

tarihe not düşüyoruz. Oradan da Türkiye hakkında bilgi edinebilirler.<br />

Son olarak, açıkçası bu Forumu düzenleyen, büyük emekleri olan, öncelikle ekibime çok teşekkür<br />

etmek istiyorum. Aynı zamanda birkaç da gizli kahramanımız var, Fatma DEMİREL Hanımefendi, Münevver<br />

Hanım, Sevgi Hanım, buradalar, onlara da çok teşekkür ediyorum. Çok büyük katkıları oldu.<br />

Tabii ki Başkanımız ve KKTC yetkililerinin büyük katkıları oldu, çok teşekkür ederek sözü Başkanıma<br />

bırakıyorum.<br />

ATUN<br />

Çok teşekkür ederim. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü yadsınamaz katkılarda bulunmuştur.<br />

Bunu göğsümüzü gererek söylüyoruz. Ben sizin Genel Müdürlüğünüze teşekkürlerimi, şükranlarımı<br />

sunuyorum böylesine güzel bir toplantıyı organize ettiğiniz için. Bütün emek verenlere de<br />

teşekkürlerimi iletiyorum Sayın Başkanım. Çok sağ olun.<br />

Gökhan GÜLER<br />

KKTC<br />

Sonuç Bildirgesi’ne geçmeden önce ben de Basın-Yayın ve<br />

Enformasyon Genel Müdürlüğüne, tüm yetkililerine teşekkür<br />

ederek sözlerime başlamak istiyorum. Tüm konuklarımız hoş<br />

geldiniz. Bugün geri dönüşler başlayacak, güzel anılar ve hatıralarla<br />

KKTC’den ayrıldığınızı umut ediyoruz. TÜRK KENEŞİ,<br />

TÜRKSOY, TÜRKPA, TÜRKSAT, RTÜK başta olmak üzere, kendilerinden<br />

TÜRKMEP ile daha yakın iş birliği içerisinde, sadece toplantıdan toplantıya değil de daha<br />

sık bir iş birliği içerisinde olunmasını arzu ettiğimi bildirmek istiyorum. Teşekkürler.<br />

AMASHOV<br />

Ata Bey, burada bir konuyu daha ele almamız gerekmektedir diye düşünüyorum. Dünya gazetecilerine<br />

müracaat edilmesi çok önemli olabilirdi. Aynı zamanda, söz konusu ödülle ilgili konuyu müzakere<br />

edip, şimdiden gelecek yıl GASPIRALI gibi hangi önemli şahsiyetle ilgili oturum hazırlayacağımızı<br />

belirleyebilirdik. Bana göre, bunların dile getirseydik sanırım çok iyi olurdu.<br />

ATUN<br />

Onu konuşmalarımızda belirtmiştik Aflatun Bey, çalışmalarımız devam ediyor. Kim olacağına karar<br />

verip, bütün arkadaşlara bildireceğiz. Çünkü sizin öneriniz ile bunun hazırlanması arasında sadece<br />

24 saatlik bir zaman dilimi vardı, küçük, çok kısaydı bu. Öneri yapmak isterseniz onu değerlendiririz.<br />

AMASHOV<br />

Bence burada bir karar verip ayrılmalıyız. Bir meseleyi de müzakere etmemiz gerekir. Karabağ, Kırım,<br />

Kıbrıs, Kerkük konularında dünya gazetecilerine, okuyucularına doğru haberler verilmesi için seslenmeliyiz.<br />

Onlara buradan seslenirsek hiç bir şey yitirmeyiz aksine bu kurumun daha önemli olması,<br />

gelecekte ilginin artırılmasına katkısı olur. Bu Azerbaycan katılımcılarının fikirleridir. Çoğunluk bunu<br />

kabul etmeyebilir ancak biliyorum ki çok faydalı olurdu. Pratik bakımdan da, bilgilendirme bakımında<br />

da bu önemli bir meseledir.<br />

ATUN<br />

Çok teşekkür ederiz, dikkate alacağız. Toplantımız burada sona ermiştir. Katıldığınız için çok teşekkür<br />

ediyorum. İyi günler. Gelecek beşinci toplantıda buluşmak üzere iyi çalışmalar diliyorum.


104 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

IV. TÜRK DİLİ KONUŞAN<br />

ÜLKELER VE TOPLULUKLAR<br />

<strong>MEDYA</strong> <strong>FORUMU</strong> SONUÇ<br />

BİLDİRGESİ


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

/<br />

105<br />

IV. TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLAR<br />

<strong>MEDYA</strong> <strong>FORUMU</strong> SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

(Girne/KKTC, 15-17 Kasım 2014)<br />

“IV. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu”, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı<br />

Sayın Derviş EROĞLU’nun himayelerinde ilgili ülke ve topluluklardan özel ve resmî basın<br />

kuruluşları temsilcileri ve mensupları, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile akademisyenlerin<br />

geniş katılımıyla 15-17 Kasım 2014 tarihleri arasında Girne’de gerçekleştirilmiştir.<br />

Türk Dili konuşan geniş ve stratejik öneme sahip bu coğrafyada faaliyet gösteren basın dünyasının<br />

temsilcileri tarafından;<br />

- Tarih, dil, kültür ve kimlik birlikteliği ile köklü bir geçmişe sahip Türk Dili Konuşan Ülkeler ve<br />

Toplulukların karşılıklı saygı ve ortak değerlere dayalı ilişkilerinin geliştirilmesi ideali bir kez<br />

daha paylaşılmıştır,<br />

- Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveleri ile Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar<br />

Medya Forumları Sonuç Bildirgeleri’nde de dile getirilen hususlara büyük önem atfedilerek,<br />

bu ilkeler doğrultusunda yürütülen çalışmaların ikili ve çok taraflı ilişkilere büyük katkı<br />

sağladığı teyit edilmiştir,<br />

- Bakü’de kuruluşu ilan edilen Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu’nun<br />

katılımcı ülke ve topluluk medya kuruluşları ve gazetecileri için etkin bir iletişim ağı oluşturacağı,<br />

bilgi ve deneyim paylaşımının halklarımız arasındaki köprülerin güçlendirilmesine<br />

büyük katkı sağlayacağı düşüncesi kararlılıkla dile getirilmiştir,<br />

- www.turkmep.org internet sitesinin güncellenen yapısının Türk dili konuşulan coğrafyada<br />

eksikliği hissedilen haber ve bilgi paylaşımını arttırarak medya temsilcileri arasındaki diyalog<br />

kanallarına süreklilik kazandıracağı vurgulanmıştır,<br />

- Günümüzde küresel ve bölgesel sorunların barışçıl yöntemlerle çözümünde medyaya büyük<br />

görev düştüğü dile getirilmiş, “Barış Gazeteciliği” anlayışının medya mensuplarınca çok<br />

daha titizlikle uygulanan bir mesleki kavram olarak benimsenmesinin önemine işaret edilmiştir,<br />

- Türk Dili Konuşan Ülke ve Topluluklar Medya Platformu ile başta Türk Dili Konuşan Ülkeler<br />

İşbirliği Konseyi (TÜRKKON) olmak üzere, TÜRKPA, TÜRKSOY gibi kuruluşlar arasındaki iş<br />

birliğinden duyulan memnuniyet ifade edilmiştir,<br />

- “Dilde, fikirde işte birlik” şiarı ile Türk dünyasına bugün de ışık tutan İsmail Bey GASPIRALI<br />

ölümünün 100. yılında savunduğu fikirleri, ortaya koyduğu eserleri ile saygı, özlem ve minnetle<br />

anılmış olup gelecek forumların her birinin Türk dünyasına hizmet eden önemli şahsiyetlerden<br />

birine ithaf edilmesi kararlaştırılmıştır,<br />

- Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar arasında iş birliğinin kurumsallaşmasında medyanın<br />

önemli bir faktör olduğu inancıyla Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü<br />

tarafından yürütülen Türkiye Medya Eğitim Programı (TÜMEP) gibi eğitim ve iş birliği<br />

programlarının genişletilerek ve çeşitlendirilerek devamının sağlanması teşvik edilmiştir.


106 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

MESAJLAR


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

/<br />

107<br />

Sayın Meclis Başkanları,<br />

Sayın Başbakan,<br />

Sayın Başbakan Yardımcıları,<br />

Sayın Bakanlar,<br />

Sayın Milletvekilleri,<br />

Değerli TÜRKMEP Başkanı,<br />

Değerli TÜRKMEP Genel Sekreteri,<br />

Kıymetli Forum Katılımcıları,<br />

Türk dünyasında iş birliğinin çatı kuruluşu olan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi<br />

kısa ismiyle TÜRK KENEŞİ adına sizleri saygıyla selamlar, 4. Türk Dili Konuşan Ülkeler<br />

ve Topluluklar Medya Forumu’nda aranızda bulunamamaktan duyduğum derin üzüntüyü<br />

ifade eder ve bu imkânı sağladıkları için Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya<br />

Platformu’na ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarına ayrıca teşekkürlerimi sunarım.<br />

TÜRK KENEŞİ, 2009 yılında kuruluşundan bu yana dış politika, ekonomi, eğitim, kültür,<br />

ulaştırma, turizm, diaspora gibi alanlarda üye ülkeler arasında ve bölgede iş birliğinin<br />

geliştirilmesi için çaba sarf etmektedir. Söz konusu geniş iş birliği skalasında medyanın<br />

ayrı bir ağırlığı bulunmaktadır. İnanıyoruz ki klasik ve yeni kitle iletişim araçlarıyla Türk<br />

dünyasında güçlendirilecek bağlar, ortak değerlerimizin ve bizimle ilgili bilgilerin üçüncü<br />

taraflara aktif bir şekilde aktarılmasını sağlayacaktır. TÜRK KENEŞİ’nin kitle iletişimine<br />

atfettiği önem 2015 yılında Kazakistan’da gerçekleştirilecek Türk Dili Konuşan Ülkeler<br />

Devlet Başkanları Zirvesi konusunun “Medya İş Birliği” olmasında vücut bulmaktadır.<br />

Bu çerçevede Devlet Başkanlarının talimatları kapsamında KENEŞ bünyesinde medya iş<br />

birliğine ivme kazandırılmıştır. Böylelikle ortak bir televizyon kurulmasına ilişkin çalışmalar<br />

başlatılmıştır. Ayrıca üye ülkelerimizin haber ajansları arasında çok taraflı bir iş birliği<br />

süreci başlatılmasına yönelik hazırlıklar devam etmektedir. TÜRK KENEŞİ’nin müteakip<br />

zirvesinden önce ilgili bakanların Kazakistan’da toplanması planlanmaktadır.<br />

TÜRK KENEŞİ attığı her adımda bölgesinde ve ötesinde barış ve refahın korunmasına<br />

yönelik girişimlere katkı sağlamayı hedeflemektedir. Dolayısıyla medya alanındaki çalışmalarımız<br />

da bu istikamette ilerleyecektir. TÜRK KENEŞİ olarak TÜRKMEP’in kısa sürede<br />

medya alanında ortaya koyduğu başarılı çalışmaları yakından takip etmekteyiz. Bu<br />

çerçevede TÜRK KENEŞİ’nin kurucu belgesi Nahçivan Anlaşması’nda belirtilen ilkeler<br />

doğrultusunda TÜRKMEP’e destek vermeye önümüzdeki dönemde de destek vermeye<br />

devam edeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle toplantıya ev sahipliği yapan TÜRKMEP<br />

ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne teşekkürlerimi yineler, Forumun başarılı geçmesini<br />

temenni ederim.<br />

Saygılarımla.<br />

Ramil HASANOV<br />

TÜRK KENEŞİ Genel Sekreteri


108 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

/<br />

109


110 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

/<br />

111


112 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

/<br />

113


114 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

/<br />

115


116 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ


ÜÇÜNCÜ GÜN<br />

SONUÇ BİLDİRGESİ<br />

/<br />

117

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!