Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
GÜNDEM<br />
olan bu dünyaların mevcudiyeti ve<br />
yeni ve farklı işlevsellikleri sosyal<br />
bilimsel açıdan çok ilgi çekicidir ve<br />
ileriki dönemlerde araştırmayı hak<br />
etmektedir. Çünkü medyatikleşmiş<br />
dünyaların yaygınlaşmasıyla birlikte,<br />
medyanın nüfuz ettiği alan ve kişi<br />
sayısı da artmaktadır. Medyatikleşen<br />
dünyalarda etkin olan iletişimsel ağlar<br />
ve bu ağların nüfus ettiği sosyal<br />
ağlar hayatımızın her metrekaresini<br />
kaplamaktadır.<br />
2. “Sanallaştırma”, üzerinde durulması<br />
gereken bir diğer yeni olgu<br />
olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanallaştırma,<br />
bir fiziksel kaynağı birden<br />
fazla mantıksal işleme “bölerek”<br />
fiziksel kaynağı daha verimli hâle<br />
getirme anlamına geliyor. Örneğin<br />
bilgisayar bir yazılım ile bölünerek<br />
birden fazla kullanıcıya aynı anda<br />
hizmet eder hâle getiriliyor. Ya da bir<br />
imaj bölünerek veya iki boyutluluktan<br />
çıkarılarak olduğundan farklı bir<br />
yerde veya durumda gösterilebiliyor.<br />
Sanallaştırma haberleşmeden eğitime,<br />
siyasetten eğlenceye hatta son<br />
zamanlarda sosyal hayatın birçok<br />
alanında nüfuz etmeye ve bireysel<br />
ve toplumsal hayatımızda köklü<br />
değişiklikler yapmaya başlamış durumdadır.<br />
Günümüzde özellikle<br />
“sosyal kurumların sanallaşması” ile<br />
karşı karşıya gelmekteyiz ki bunun<br />
en önemli nedeni şüphesiz medyatikleşmenin<br />
yaygın etkisidir. Burada<br />
bir diyalektik ilişki olduğuna dikkat<br />
çekmek gerekmektedir. Örneğin<br />
medyatikleşme birçok yerel kültürel<br />
değerin küresel ölçekte dolayımlanmasına<br />
neden olarak sanallaştırma<br />
ile birlikte tersine genel ve hatta<br />
kamusal kurumların domestikasyonuna<br />
da sebep olabilmektedir.<br />
Başka bir deyişle sosyal kurumların<br />
sanallaşması, bu kurumların domestikasyonu<br />
ile yan yana gitmektedir.<br />
Örneğin, ev ve aile diğer kurumların<br />
etrafında cirit attığı bir odağa dönüşebilmektedir.<br />
Birçok sosyal kurum<br />
sanallaştırma sürecinde ev merkezli<br />
bir nitelik kazanmaktadır. Gazete,<br />
radyo ve TV siyaseti veya başka bir<br />
kültürel ifadeyi-anlamı evin içine<br />
kadar getirebilmektedir. Ev ofisler<br />
işi ailenin ayağına getirmektedir.<br />
Bu sayede sanayi toplumunda arası<br />
açılan ev ve iş-fabrika, yeni süreçte<br />
tekrar yakınlaşmaktadır. Buna göre<br />
özellikle bazı dezavantajlı grupların<br />
(örneğin, kadınlar, engelliler vb.)<br />
açısından çalışmak daha kolay bir<br />
hâl almış olacaktır. İnternet ise “kamusal”<br />
ve “özel” alanları ev rahatlığında<br />
bir araya getirmeyi mümkün<br />
Sanallaştırma haberleşmeden<br />
eğitime,<br />
siyasetten eğlenceye<br />
hatta son zamanlarda<br />
sosyal hayatın<br />
birçok alanında nüfuz<br />
etmeye ve bireysel ve<br />
toplumsal hayatımızda<br />
köklü değişiklikler<br />
yapmaya başlamış<br />
durumdadır.<br />
kılmaktadır. Bütün bunlar ev ve ailenin<br />
zenginliği anlamına gelmektedir.<br />
Aynı zamanda bunlar ev ve aileyi de<br />
değiştirmektedir. Birey fiziksel olarak<br />
evde olsa da zihinsel olarak bütün<br />
kurumlara ayak uydurabilecek<br />
konumda olmaktadır.<br />
Ancak diğer taraftan “sanallaştırma”,<br />
ailenin bazı kabiliyetlerini yitirme<br />
anlamında olumsuz bazı işlevlere de<br />
sahiptir. Kurumların sanallaşması<br />
ailenin bazı işlevlerini kaybetmesini<br />
getirebilir. İş ya da eğitimin sanal<br />
ortamda evde icra edilmesi aile bireylerinin<br />
atomizasyonuna neden olabilecektir.<br />
Başka bir deyişle aile, fertlerini<br />
bir araya getirme işlevini tam<br />
yerine getiremeyecektir. Bu diyalektik,<br />
medyatikleşme olgusunda da söz<br />
konusudur. Medyatikleşme veya kültürlerin<br />
dolayımlanması bir taraftan<br />
inanç ve geleneklerin farklı toplumlara<br />
ulaştırılmasına imkân sağlarken;<br />
diğer taraftan bireylerin çok sayıda<br />
farklı inanç ve kültürlerle sürekli muhatap<br />
olmasını sağlayacaktır. Çünkü<br />
eski geleneksel kültürel yapıda birey<br />
sadece kendi değerleri çerçevesinde<br />
ve kendi inancını merkeze koyan<br />
bir dünyada yaşamakta idi. Bu da birey<br />
için, kendi yerel kimliğinin veya<br />
inancının sağladığı dünyada güvenli<br />
ve huzurlu bir yaşam anlamına geliyordu.<br />
Ancak medya kültürünün<br />
hâkim olduğu postmodern yeni toplumsal<br />
durumda ise bireyler, kendi<br />
inanç ve değerlerinden farklı inanç<br />
ve kültürle karşılaşmakta ve zaman<br />
zaman bunun gerilimi de haliyle yaşamaktadır.<br />
Günümüzde çok kültürlülük,<br />
çok inançlılık, çok kültürlü din<br />
eğitimi vb. kavramların sık kullanılması<br />
medyanın postmodern çoğulcu<br />
anlayışa yakın olması ile alakalıdır.<br />
Küreselleşme olgusu da bu durumu<br />
beslemektedir. Postmodernitenin<br />
modernliğin akılcılık, üniter ulusal<br />
birlik, tek kültürel yapı, tek din vb.<br />
gibi belirleyici kavramlarına karşı<br />
mitik düşünce, çoğulculuk, çok kültürlülük-inançlılık,<br />
etnisitelere önem<br />
verme, küreselleşme gibi kavramları<br />
ön plana çıkarırken medyanın<br />
mantalitesinden ve yarattığı sanal<br />
durumdan yararlandığını akıldan<br />
çıkarmamak gerekir. Sonuç olarak<br />
medya bireysel ve toplumsal hayatımızda<br />
olumlu ve olumsuz yönleri ile<br />
belirleyici olmaya devam etmektedir.<br />
Ulaşılan yeni teknolojik gelişmeler<br />
ve iletişim araçları ile gelecekte bu<br />
belirleyiciliğin devam edeceğini ve<br />
hayatımızda daha başka değişimlere<br />
de neden olacağını söylemek yanlış<br />
olmayacaktır.<br />
www.diyanetdergi.com<br />
MART 2017 DİYANET AYLIK DERGİ 13