GÜNDEM SANAL DÜNYA VE DEĞİŞEN MAHREMİYET Murat KALIÇ | Din İşleri Yüksek Kurulu Uzman Yardımcısı Çağdaş insan, sosyolojik evrilmenin karşı konulamaz neticesi olan kırsalın kent hayatı ile orantısız buluşmasıyla, kendinden öncekilerden görüp davranış hâline getirdiği sahih toplumsal dinamikleri tarumar etmiş ve kayda değer bir mahremiyet dönüşümü yaşamıştır. 24 DİYANET AYLIK DERGİ MART 2017 DiyanetDergisi
GÜNDEM G erçek hayatın ruh taşımayan yansıması mesabesindeki sanal mecra, bugün zengin-fakir/genç-yaşlı ayırt etmeksizin herkesin evine ve cebine konuk olmaktadır. Kişinin ilk çocukluk evresinden, hayatının son demine kadar beraberinde getirdiği algı ve ihtiyaçlarının yön verdiği eğilimler, kulağı çınlatılan bu yatılı misafiri ağırlamanın boyutlarını tayin etmiştir. Buna göre, kuytu köşelerde veya kalın duvarlar arasında gerçek hayattan kaçamak yaparak bağlanılan sanal odalar, süreli tatminlerle kişiyi oyalamakta ve avutmaktadır. Az maliyetle, sermayesiz bir şekilde oturulduğu yerden yürütülen bu meşgale; haberleşme, bilgi edinme, hayatı kolaylaştırma gibi faydalı alanlara kapı aralamakla birlikte, genelde Hz. Peygamber’in (s.a.s.), kişinin aldandığı iki nimetten biri olarak belirttiği boş zamanın (bkz. Buhari, Rikâk, 1; Tirmizi, Zühd, 1; İbn Mace, Zühd, 15; Nesai, Rikâk, 56; Darimi, Rikâk, 2; Ahmet b. Hanbel, Müsned, V, 277.) tescil edilmiş en büyük düşmanıdır. İçinde bulunduğumuz enformasyon çağından onlarca yıl öncesine giderek, o vakti yaşayan insanlara bugünkü sözü edilen fotoğrafın gösterilme imkânı olsa, bunun ancak hayal olabileceği şeklindeki tepkiyi kestirmek çok da zor değildir. Dolayısıyla, müşterek aklın hayali bir boyut olarak değerlendirdiği bu ortama bakıldığında, uyku hâlindeki rüya gerçekliği gibi, sabit bir mekândan birçok pencereye açılan harikulade manzarayı görmek mümkündür. Bu açıdan, bir yolcu otobüsü şoförünün aslında taşıdığı yolcuları da gideceği yere götürdüğü hâlde, sürüş esnasında bulunduğu sınırlı mekândan dolayı kendisini tek başına algılaması gibi, sanal yolculuğa çıkan kişi de birçok değişik kişilik profili ile mukabele ve muarefede bulunmasına rağmen, içinde bulunduğu fiziki sebeplerden ötürü kendisini yalnız ve savunmasız hisseder. İşte, söz konusu algıdaki derinliğin kaybolması hâli, insanın yalnızken gerçekleştirdiği iş ve işlemleri, huzurda da aynıyla belki daha fazlasıyla icra etmesine sebep olmaktadır. Binaenaleyh, temas edilen algı ve ihtiyaçlar doğrultusunda sanal merkezlere başlangıçta güvercin tedirginliği ile birbirinden farklı ve özenle seçilmiş fotoğraflar veren dijital insan, sonrasında Hz. Peygamber’in; “…Kötülük, kalbine rahatsızlık veren ve insanların muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim, Birr ve Sıla, 14 (2553); Tirmizi, Zühd, 52.) hadisine muhalif olarak normal şartlarda “asla!” dediği her şeyi, çok daha fazlasını elde etmek ve(ya) daha vurucu olanı yakalamak için hoyratça ortalığa saçmıştır. Toplumsallaşmadan bireyselliğe geçişin en bariz yansıması olan bahse konu mecrada kişi, en ideal ve mükemmel olanı ortaya koyma adına hırslı bir yarışa girerek, gerçek hayattakinden çok farklı bir profil çizmektedir. Bu bağlamda, Avusturyalı psikolog Sigmund Freud’un sistematize ettiği psikanaliz yönteminin odak noktasını teşkil eden bilinçaltı süreçleri, zikredilen tutumda aktif rol oynamaktadır. Zira baskıcı uygulamalara tabi tutulduğundan dolayı edilgen kişilik yapısına bürünen sıradan birey; beğenilme, takdir edilme, özgür olma vb. isteklerinin sonucunda, bilinçaltında hayalini kurduğu imajı piyasaya sürerek, gündüz hizmetçilik yapan külkedisinin gece prenses oluşu gibi, gerçek hayatta gerçekleştiremediklerini var edebilmenin saman alevi sevincini yaşamaktadır. Dolayısıyla, irili ufaklı ekranlarda sınırlı karakterle namütenahi bir kimlik inşasına soyunan gerçeküstü insanın bu rüyadan uyanması, çok da uzun zaman almayacaktır. Denetim ve yönetimin etkin olmadığı vizyonel süreçlerde kusursuzluğu yakalamak isteyen güncel insanın PR çalışmalarının kaynağını, vakti zamanın Firavun’unda gözlemlemek mümkündür. Zira Firavun’un, tebaası üzerindeki tanrılık iddiasının bir sonucu olarak lavabo ihtiyacını gidermemesi ve sonunda ölümle yüzleşmesi, bu konudaki analitik bir örnektir. Bu itibarla, beşere ait hiçbir tasvir mükemmel değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in, Hristiyanların ilahlaştırdığı Hz. İsa ve annesinin yemek yediğini hatırlatması şeklinde zihinlere arz ettiği basit ve muhkem önermesi (Maide, 5/75; ayrıca bkz. Enbiya, 21/8.), Allah dışında kemal sıfatları haiz hiçbir varlığın bulunmadığını göstermesi açısından sarsıcı bir temsildir. Bu meyanda, internet ortamında takip edilip beğenilen bir avatarın ete kemiğe bürünmüş şekliyle karşılaşıldığında çoğu zaman verilen “bu muymuş?” tepkisi, yapılan analizi haklı çıkaran oldukça manidar bir durumdur. Tam da bu noktada, günümüzde sanal zihinlerin karizmatik lider aradığı ortamlarda, Kur’an-ı Kerim’in tüm olağanüstülüklerden arındırılmış sade bir insan olduğunu hatırlattığı Hz. Peygamber’in (bkz. İsra, 17/93.) vizyonunun en sahici kimlik olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Teknolojik yaşamın etkilediği en www.diyanetdergi.com MART 2017 DİYANET AYLIK DERGİ 25