27.04.2017 Views

KOAH Bülteni 2017 Sayı 1

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

PULMONER FİBROZİS İLE KOMBİNE AMFİZEM<br />

Doç. Dr. Gazi Gülbaş<br />

İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı<br />

İdiopatik pulmoner fibrozisin (İPF) amfizem ile birlikte olduğu hastalık tablosu Pulmoner<br />

Fibrozis ile Kombine Amfizem (Combined Pulmonary Fibrosis and Emphysema, CPFE)<br />

olarak tanımlanır. Üst loblarda amfizem, alt loblarda ise histopatolojik ve/veya radyolojik<br />

olağan intertisyel pnömoni (UIP) paterni hakimdir.<br />

İlk defa 1974’de Auerbach ve arkadaşları tarafından sigara içicilerin otopsilerinde<br />

histopatolojik olarak amfizem ve pulmoner fibrozis birlikteliği tanımlanmıştır. 1990’da<br />

Wiggins ve arkadaşları bilgisayarlı tomografide her iki antitenin kombinasyonunu<br />

tanımlamakla kalmamış düşük difüzyon kapasitesi ve korunmuş akciğer hacimleri ile<br />

karakterize olduğunu tespit etmişlerdir. İlk defa 2005 yılında Cottin tarafından ağır sigara<br />

içiciliği, egzersiz hipoksemisi, üst loblarda amfizem ile alt loblarda fibrozis, beklenmedik bir<br />

şekilde normalin altında akciğer hacimleri ve difüzyon kapasitesinde ciddi düşüş ile<br />

karakterize bir sendrom olarak tanımlanmıştır.<br />

CPFE’in karakteristik özelliği solunum fonksiyonları ve akciğer hacimleri nispeten<br />

korunurken, gaz değişiminin ciddi düzeyde bozulmuş olmasıdır. Tek başına pulmoner fibrozis<br />

veya amfizemle karşılaştırıldığında daha sık ve şiddetli pulmoner hipertansiyona (PHT) (%<br />

47-90) ve akciğer kanserine (% 35.8-46.8) yol açar (Tablo-1). Tek başına <strong>KOAH</strong> hastalarıyla<br />

karşılaştırıldığında prognozu oldukça kötüdür.<br />

Şekil-1:Pulmoner Fibrozis ile Kombine Amfizem (CPFE)<br />

Pulmoner<br />

Fibrozis<br />

CPFE<br />

Amfizem


Epidemiyoloji<br />

CPFE son yıllarda giderek artan oranda bilinen bir hastalıktır. Ancak CPFE prevalansı tam<br />

olarak bilinmemektedir. <strong>KOAH</strong> hastaların % 30’unda amfizem İPF ile komplikedir. İPF’li<br />

hastalarda CPFE % 8 - % 51 arasında değişen oranlarda bulunmuştur. Öte yandan amfizemli<br />

hastalarda HRCT ile İPF tespit edilen hastaların oranının % 4.4-8 olduğu tespit edilmiştir.<br />

En sık 60 yaşın üzerindeki erkeklerde görülür. Pek çok çalışmada erkek baskın olması<br />

cinsiyetin bir risk olmasından ziyade erkek hastaların daha fazla risk faktörlerine maruz<br />

kalmasından kaynaklanabilir. Ağır sigara öyküsü (genellikle 40 paket-yılın üzerinde) ile<br />

karakterizedir.<br />

Patogenez<br />

Her iki antitenin bir arada yer almasına yol açan mekanizma tam olarak aydınlatılamamıştır.<br />

Hatta her iki hastalığın birbirinden bağımsız bir şekilde bir arada bulunup bulunmadığı ya da<br />

birinin diğerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı net olarak bilinmemektedir. Ancak genetik<br />

olarak duyarlı bireylerin çevresel maruziyetleri (sigara gibi) neticesinde olduğu tahmin<br />

edilmektedir. Çalışmalar her iki hastalığın da oluşumunda rol oynayan epigenetik<br />

değişikliklerin sigara dumanına maruziyet sonucunda oluştuğunu göstermiştir.<br />

CPFE hastalarının büyük kısmının ağır sigara içicisi olması sigaranın belirgin bir risk faktörü<br />

olduğunu desteklemektedir. Ancak sigara içmemiş bireylerde gen mutasyonuyla ilişkili olarak<br />

da tanımlanmıştır. CPFE’in sigara içmeyenlerde bağ doku hastalıkları (BDH) ile ilişkili<br />

olduğu gösterilmiştir. BDH ilişkili CPFE sıklıkla kadınlarda ve daha genç yaşlarda görülür.<br />

Üstelik BDH ilişkili CPFE’nin prognozu daha iyidir.<br />

Sigaraya ilave olarak CPFE patogenezinde çevresel faktörler de akciğer hasarında tetiği<br />

çekebilir. Maden tozları, zirai bileşikler, lastik sanayii ve kaynakçılık sektörlerinde çalışan<br />

işçilerde bildirilen olgu serileri mevcuttur.<br />

Belirti ve Bulgular


Esas olarak egzersizle ortaya çıkan dispne ve egzersizle belirginleşen desatürasyonla<br />

karakterizedir. Nefes darlığı <strong>KOAH</strong> veya İPF ile karşılaştırıldığında daha şiddetlidir. Diğer<br />

semptomlar öksürük, balgam çıkarma, hışıltılı solunum ve göğüs ağrısıdır. Fizik muayenede<br />

bilateral bazallerde kaybolmayan raller duyulabilir. <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda sıklıkla rastlanmayan<br />

çomak parmak CPFE için uyarıcı bir muayene bulgusu olabilir.<br />

Tanı Yöntemleri<br />

CPFE tanısı için yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi (HRCT) bulguları esastır. Üst<br />

loblarda çok sayıda büller ile birlikte sentrilobüler ve/veya paraseptal amfizem, alt loblarda<br />

subplevral retiküler opasite ile birlikte bal peteği görünümü ve traksiyon bronşiektazisi ve<br />

bazen de buzlu cam opasitesi yer alr.<br />

CPFE üst lob HRCT bulguları arasında yer alan sentrilobüler amfizemin prevalansı % 97 iken<br />

paraseptal amfizemin ve bülün prevalansı % 93 ve % 54’dür (sırasıyla). CPFE ile<br />

<strong>KOAH</strong>’daki amfizemin dağılımları arasında farklılıklar mevcuttur. <strong>KOAH</strong>’da sigaraya<br />

sekonder oluşan amfizem tipik olarak sentrilobüler yerleşimlidir. <strong>KOAH</strong>’tan farklı olarak<br />

CPFE’de paraseptal amfizeme de oldukça sıklıkla rastlanır. CPFE’i tek başına İPF ve<br />

amfizemden ayıran bir diğer özelliği ise kalın duvarlı kistlerin varlığıdır.<br />

Solunum fonksiyon testleri de İPF ve amfizemden oldukça farklılık gösterir. Zorlu vital<br />

kapasite (FVC) ve total akciğer kapasitesi (TLC) nispeten normal iken, karbon monoksit<br />

difüzyon kapasitesinde (DLCO) ciddi azalma dikkati çeker. Akciğer hacimlerinin korunması<br />

amfizem ve pulmoner fibrozisin birbirine karşı denge oluşturmasına bağlanabilir. İstirahatte<br />

veya egzersizde hipoksemi en sık arter kan gazı bulgusudur. Hipokseminin nedeni ise gaz<br />

değişiminin ciddi şekilde hasara uğramasıdır. Parsiyel karbondioksit düzeyi ise genellikle<br />

normal sınırlardadır.<br />

Yeni tanı yöntemleri arasında M-mod ultrasonografi ile diyafram hareketlerinin<br />

değerlendirilmesi faydalı olabilir. Derin nefes alma esnasında diyafram hareketlerinin ileri<br />

derecede azalması ile İPF <strong>KOAH</strong>’dan ayrılabilir.<br />

Akciğerin ana sekretuvar proteinlerinden olan CC16 protein (club cell secretory protein)<br />

düzeyinin artması CPFE’i amfizemde ayırmada faydalı olabilir. Bu alanda daha fazla<br />

doğrulayıcı çalışmaya ihtiyaç var.


İPF CPFE Amfizem<br />

Solunum Fonksiyon Testleri<br />

FEV1 ↓ ↓/N ↓<br />

FVC ↓ ↓/N ↓<br />

FEV1/FVC ↑ ↓/↑/N ↓<br />

TLC ↓ ↓/↑/N ↑<br />

FRC ↓ ↓/↑/N ↑<br />

RV ↓ ↓/↑/N ↑<br />

DLCO ↓ ↓↓ ↓<br />

Egzersize sırasında<br />

+ ++ +<br />

desatürasyon<br />

BT Bulguları<br />

Amfizem - + +<br />

Fibrozis + + -<br />

Patolojik Bulgular<br />

Pulmoner Hipertansiyon<br />

Akciğer Kanseri Riski<br />

UIP<br />

+<br />

++<br />

UIP/f-<br />

NSIP+Amfizem<br />

++<br />

++<br />

Amfizem<br />

+<br />

+<br />

Tablo-1: UIP, CPFE ve Amfizemin fonksiyonel ve radyolojik karakteristikleri<br />

İPF:idiopatik pulmoner fibrozis, CPFE: pulmonr fibrozisle kombine amfizem, UIP: olağan<br />

intertisyel pnömoni, f-NSIP: fibrotik nonspesifik intertisyel pnömoni, FEV1: 1. Saniyedeki<br />

zorlu ekspiratuvar volüm, FVC: zorlu vital kapasite, TLC: total akciğer kapasitesi, FRC:<br />

fonksiyonel rezidüel kapasite, RV: rezidüel volüm, DLCO: karbon monoksit difüzyon<br />

kapasitesi, BT: Bilgisayarlı tomografi.<br />

Tedavi ve Prognoz<br />

CPFE’e spesifik ve etkili tedavi yöntemi yoktur. Sigara içmeye devam eden hastaların sigara<br />

bırakma tedavisi alması gerekir. Solunum yetersizliği gelişen hastalarda uzun süreli oksijen<br />

tedavisinin verilmesi faydalı olabilir. Havayolu obstrüksiyonu olan hastalarda bronkodilatör<br />

tedavi verilebilir. Mevsimsel influenza ve pnömokok aşılarının yaptırılması genel tedavi<br />

yaklaşımları arasında yer alır.<br />

Her ne kadar kanıt olmasa da amfizem ve pulmoner fibrozisin öneriler doğrultusunda ayrı ayrı<br />

tedavi edilmesi mantıklı görünmektedir. İmmünsüpresif veya steroidlerin faydasını gösteren


andomize çift kör çalışma yoktur. İPF için yeni tedavi yaklaşım seçeneği antifibrotik ajan<br />

olan pirfenidon ve tirozin kinaz inhibitörü olan ninetadinib gibi ilaçların etkinliğini gösterecek<br />

çalışmalara ihtiyaç vardır. PHT gelişen olgularda spesifik PHT tedavilerinin (endotelin-1<br />

reseptör antagonistleri, prostanoidler, fosfodiesteraz-5 inhibitörleri) faydası gösterilememiştir.<br />

İlerlemiş olgularda akciğer naklinin sağ kalıma faydası olabilir.<br />

İPF veya amfizem ile karşılaştırıldığında prognozu oldukça kötüdür. Beş yıllık sağ kalım<br />

şansı % 35-80 iken, mediyan sağ kalım süresi 2.1- 8.5 yıldır. Prognozda en önemli belirleyici<br />

PHT’dur. PHT, CPFE olgularının ortama % 47’sinde mevcuttur ve PHT gelişen olgularda 1<br />

yıllık mortalite % 60’a yükselmektedir. CPFE olgularında en sık ölüm sebebi kronik solunum<br />

yetersizliği, PHT, alevlenme ve akciğer kanseridir.<br />

Sonuç<br />

CPFE üst loblarda amfizem ile alt loblarda fibrozis, beklenmedik bir şekilde normalin altında<br />

akciğer hacimleri ve difüzyon kapasitesinde ciddi düşüş ile karakterize bir sendromdur.<br />

Hastalık solunum fonksiyonları ve akciğer hacimleri nispeten korunurken, gaz değişiminin<br />

ciddi düzeyde bozulmuş olması ile karakterizedir. Tek başına amfizem ve İPF ile<br />

karşılaştırıldığında daha gürültülü klinik ve kötü prognoza sahiptir. Henüz CPFE’e spesifik ve<br />

etkili tedavi yöntemi yoktur. Yeni ve etkin tedavi yöntemlerine ihtiyaç vardır.<br />

KAYNAKLAR<br />

1) Lin H, Jiang S. Combined pulmonary fibrosis and emphysema (CPFE): an entity different<br />

from emphysema or pulmonary fibrosis alone. J Thorac Dis 2015;7(4):767-79.<br />

2) Papaioannou AI, Kostikas K, Manali ED, et al. Combined pulmonary fibrosis and<br />

emphysema: The many aspects of a cohabitation contract. Respiratory Medicine 117 (2016)<br />

14-26.<br />

3) Hillas G, Perlikos F, Tsiligianni I, Tzanakis N. Managing comorbidities in COPD.<br />

International Journal of COPD 2015:10 95–109.<br />

4) Cottin V, Nunes H, Brillet PY, et al., Combined pulmonary fibrosis and emphysema: a<br />

distinct underrecognised entity, Eur. Respir J 2005: 26 (4) 586-93.<br />

5) Cottin V. The impact of emphysema in pulmonary fibrosis. Eur Respir Rev 2013;22:153-7.


6) Cottin V, Nunes H, Mouthon L, et al. Combined pulmonary fibrosis and emphysema<br />

syndrome in connective tissue disease. Arthritis Rheum 2011;63:295-304.<br />

7) He L, Zhang W, Zhang J, et al. Diaphragmatic motion studied by M-mode ultrasonography<br />

in combined pulmonary fibrosis and emphysema. Lung 2014;192:553-61.<br />

8) Kitaguchi Y, Fujimoto K, Hanaoka M, et al. Clinical characteristics of combined<br />

pulmonary fibrosis and emphysema. Respirology 2010;15:265-71.<br />

9) Karkhanis VS, Joshi JM. Combined pulmonary fibrosis and emphysema in a tyre industry<br />

worker. Lung India 2012;29:273-6.<br />

10) Roshan R, Guptal M, Kulshrestha R, et al. Combined pulmonary fibrosis and emphysema<br />

in a welder. Monaldi Arch Chest Dis 2012;77:26-8.<br />

11) Papiris SA, Triantafillidou C, Manali ED, et al. Combined pulmonary fibrosis and<br />

emphysema, Expert Rev. Respir. Med. 7 (1) (Feb 2013) 19e31quiz 32.<br />

12) Hagmeyer L, Randerath W. Smoking related interstitial lung disease. Dtsch Arztebl Int<br />

2015; 112:43-50.<br />

13) Zhang L, Zhang C, Dong F, et al. Combined pulmonary fibrosis and emphysema: a<br />

retrospective analysis of clinical characteristics, treatment and prognosis. BMC Pulm Med,<br />

2016 Nov 3; 16(1) 137:3-8.


<strong>KOAH</strong> HASTALARINDA EVDE PULMONER<br />

REHABİLİTASYON ÖNERİLERİ<br />

Doç. Dr. Semiramis Özyılmaz<br />

Yrd. Doç. Dr. Alis Kostanoğlu<br />

Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve<br />

Rehabilitasyon Bölümü<br />

Akciğer hastalıkları, günümüzde mortalite ve morbidite nedenleri olarak giderek artan bir<br />

öneme sahiptir. Kronik akciğer hastalıklarından içerisinde en sık görülen Kronik Obstrüktif<br />

Akciğer Hastalığı (<strong>KOAH</strong>), akciğer ile ilişkili hastalıkların ve ölümlerin başlıca nedenleri<br />

arasında yer almakta, çok ciddi toplumsal ve ekonomik yük oluşturmaktadır. <strong>KOAH</strong>, yalnız<br />

solunumsal bir hastalık değil aynı zamanda kronik ve sistemik bir hastalık olarak da kabul<br />

edilmektedir. Hastalığın ilerlemesi ile birlikte fonksiyonel kapasitede azalma, yaşam<br />

kalitesinde kötüleşme meydana gelir (1,2). Akut ataklarla seyreden ve ilerleyici olan <strong>KOAH</strong>’<br />

ta medikal tedavi yanında sağlıklı yaşam biçiminin korunması ve sürdürülmesi için egzersiz<br />

eğitimi, fiziksel aktivite, solunum eğitimi, gevşeme eğitimi, günlük yaşam aktiviteleri, enerji<br />

koruma teknikleri, hava yolu temizleme teknikleri, beslenme desteği ve psikososyal destek<br />

gibi pulmoner rehabilitasyon yaklaşımlarına ihtiyaç vardır (3-5). <strong>KOAH</strong>’ta pulmoner<br />

rehabilitasyon uygulamaları ile radyolojik ve fonksiyonel düzelme olmasa da hastalığa bağlı<br />

efor dispnesinde, egzersiz kapasitesinde ve yaşam kalitesinde olumlu değişiklikler meydana<br />

gelmektedir. Hastalıkla başa çıkma becerilerinin geliştirilmesini ve davranış değişikliğini<br />

hedefleyen pulmoner rehabilitasyon programlarının önemli bir bölümünü hasta eğitimleri<br />

oluşturmaktadır (3-8).<br />

Etkili bir eğitim:<br />

Sigaranın bırakılması,<br />

İlaçların doğru ve uygun kullanımı,<br />

Solunum teknikleri ve dispneyi rahatlatan pozisyonlar,<br />

Bronşial hijyen teknikleri,<br />

Düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite,<br />

Solunum kontrolü,<br />

Enerji koruma teknikleri,<br />

Akut atak döneminde yararlı olabilecek yaklaşımların öğretilmesini içerir.<br />

Ev tabanlı rehabilitasyon programlarında sıklıkla göğüs fizyoterapi tekniklerinden, dispne ile<br />

mücadele etme tekniklerinden, alt ve üst ekstremite egzersizlerinden, solunum kas<br />

eğitiminden, enerji koruma tekniklerinden yararlanılır (9).


GÖĞÜS FİZYOTERAPİ PROGRAMI<br />

Göğüs fizyoterapisi; solunum kapasitesi ve ventilasyonu arttırmak için verilen solunum<br />

egzersizlerinden; dispneyi azaltmak ve solunum kaslarının etkinliğini arttırmak amacıyla<br />

yaptırılan gevşeme egzersizleri ve solunum kontrolünden; ayrıca sekresyonların atılmasına<br />

yardımcı olmak için uygulanan bronşial drenaj tekniklerinden oluşur (10).<br />

Solunum egzersizleri akciğer volümünü arttıran yaklaşımlardır. Bu tekniklerin amacı bölgesel<br />

olarak ventilasyonu, gaz değişimini, solunum kas fonksiyonunu, egzersiz toleransını ve yaşam<br />

kalitesini düzeltmek, hiperinflasyonu ve dispneyi azaltmaktır. Solunum egzersizlerini<br />

yapmakta başarısız olan hastalarda görsel ve işitsel feedback etkisinden yararlanılarak istemli<br />

derin nefes almaya yönlendiren insentif spirometreler de yardımcı cihazlar olarak<br />

kullanılabilir (11,12).<br />

Dispne <strong>KOAH</strong>’ta en sık görülen semptomdur. Solunum fizyolojisini düzeltmek ve<br />

semptomları hafifletmek için dispnenin tedavisinde diyafragmatik solunum, büzük dudak<br />

solunumu ve solunum kontrolü en sık kullanılan solunum teknikleridir (10). Orta ağır<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda diyafragmatik solunum; asenkronizasyonu arttırdığı, paradoksal<br />

solunuma neden olduğu, solunumun mekanik etkinliğini azalttığı ve oksijen tüketimini<br />

arttırdığı için önerilmezken hafif <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda dispnenin tedavisinde yaygın olarak<br />

kullanılmaktadır (13). Havayolu kollapsını önlemek için dudakların açık tutularak yapıldığı<br />

uzun ve aktif ekspirasyon olan büzük dudak solunumu (Pursed-Lips Breathing) dispneyi<br />

azaltmak için geliştirilen bir solunum stratejisidir. Solunum frekansının, dispnenin ve arteryal<br />

karbondioksit parsiyel basıncının azalmasını, tidal volüm ve oksijen saturasyonunun artmasını<br />

sağlar. Oksijenasyon ve ventilasyonu arttırmak için kullanılan bir diğer solunum egzersizi ise<br />

segmental solunum egzersizleridir. Bu egzersizler göğüs mobilitesini arttırmak, solunum<br />

kontrolü sağlanamadığında ortaya çıkan paniğe engel olmak, paradoksal solunumu azaltmak<br />

ve trakeabronşial sekresyon birikimini önlemek için tavsiye edilir (10).<br />

BRONŞİAL HİJYEN TEKNİKLERİ<br />

Akut ve kronik solunum hastalıklarında mukus miktarında artış, mukus viskositesindeki<br />

değişiklikler, silialardaki hareket bozukluğu, öksürüğün etkili olmaması sekresyonların etkili<br />

bir şekilde temizlenmesini engeller ve enfeksiyon gelişme riskini arttırır. Bu durumlarda<br />

hastanın kendi başına yapabileceği uygulamalar olduğu gibi bir yardımcıya ihtiyaç<br />

duyabileceği ya da bir alet kullanımı gereken uygulamalar da bulunmaktadır. Bu teknikler<br />

postüral drenaj, perküsyon, vibrasyon, shaking, öksürük ve zorlu ekspirasyon tekniğinden<br />

oluşurken diğer hava yolu temizleme yöntemleri aktif solunum döngüsü, pozitif ekspiratuar<br />

basınç, osilasyon aletleri ve otojenik drenaj teknikleridir (14). Geleneksel göğüs fizyoterapisi<br />

teknikleri (postüral drenaj, perküsyon, vibrasyon, shaking, öksürük ve zorlu ekspirasyon<br />

teknikleri) balgam miktarı >30 ml/gün olan hastalarda daha etkili olmaktadır (14).<br />

Öksürük ve zorlu ekspirasyon teknikleri göğüs fizyoterapisinin çok etkili ve önemli<br />

parçalarıdır (14). Büyük havayollarından sekresyonları temizlemede etkili bir mekanizma<br />

olan öksürük çeşitli nedenlerle mukosiliar aktivite bozulduğunda küçük hava yollarındaki<br />

sekresyonun temizlenmesinde de etkili bir yöntemdir (14,15). Distal havayollarındaki


sekresyonun proksimale doğru uzaklaştırılmasında öksürüğe alternatif olarak kullanılabilecek<br />

bir yöntem olan zorlu ekspirasyon tekniği (Huffing) <strong>KOAH</strong> hastalarında fazla çaba sarf<br />

etmeden mukus temizliğini arttırmaktadır (14,16). Bronş hiperreaktivitesi görülen hastalarda<br />

zorlu ekspirasyon tekniği ve öksürük bronkospazma sebep olabilir (16).<br />

EGZERSİZ EĞİTİMİ<br />

<strong>KOAH</strong> rehabilitasyon programlarında yer alması gereken egzersiz eğitimi pulmoner<br />

rehabilitasyon programlarının en önemli bileşenidir. Özellikle ileri evrelerde hastalar var olan<br />

fizyolojik bozukluğa bağlı olarak dispne-hareketsizlik-depresyon-sosyal izolasyon kısır<br />

döngüsüne girebilirler. Hastanın durumuna göre seçilen ve düzenli olarak yapılan egzersizler<br />

fiziksel dayanıklılığı ve kas kondüsyonunu artırır, aerobik kapasiteyi iyileştirir. Egzersiz<br />

programlarının ağırlık derecesi ve sıklığı değişken olabilir, ancak devamlı yapılması pozitif<br />

kazanımlar açısından önemlidir. Egzersiz programları, altta yatan hastalığın tipi, şiddeti,<br />

hastanın tercihi, koşulları göz önünde bulundurularak bireysel olarak planlanmalıdır.<br />

Hastalara verilecek egzersiz eğitim programlarında alt ekstremite endurans eğitimlerinin<br />

yanısıra, üst ve alt ekstremite kuvvetlendirme eğitimleri de yer almalıdır (17-19). Endurans<br />

eğitimi genellikle bisiklet veya yürüme eğitimi olarak verilmektedir. Yürüme eğitimleri,<br />

hastanın yürüme kapasitesini kolaylıkla arttırabildiği için avantajlıdır. Kronik solunum<br />

hastalıklarında periferik kas disfonksiyonunun tedavisinde endurans ve kuvvetlendirme<br />

eğitiminin birlikte uygulanmasının en doğru yaklaşım olduğu düşünülmektedir (3,20).<br />

Kuvvetlendirme eğitimi 1-3 set, 8-12 tekrarlı, haftada iki-üç gün olacak şekilde<br />

planlanmalıdır. <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda progresif dirençli egzersizler kas kuvvet ve kitlesini<br />

arttırdığı gibi günlük yaşam aktivitelerini de olumlu yönde etkilemektedir (21). Çok ağır<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda gövde kaslarının kuvvetini arttırmak için aralıklı egzersiz programına<br />

dirençli eğitim de eklenmelidir. İleri derecede kas zayıflığı olan hastalarda aralıklı ve dirençli<br />

eğitime öncelik verilmelidir (22). <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda üst ekstremite de proksimal kaslar<br />

distal kaslardan daha fazla etkilenmektedir. Üst ekstremite endurans eğitimi kol bisiklet<br />

ergometresi, kuvvetlendirme eğitimi ise serbest ağırlıklar, elastik bantlar ile verilebilmektedir<br />

(17,23).<br />

<strong>KOAH</strong> hastalarında periferik kas eğitiminin yanında solunum kaslarının kuvvet ve<br />

enduransını artırmak için solunum kas eğitiminin de verilmesi gerekir. Bu uygulama<br />

inspiratuar ve ekspiratuar kas eğitimi olarak uygulanabilmektedir. İnspiratuar kas eğitimi<br />

maksimal inspiratuar kas kuvvetinin 60 cmH2O’nun altında olduğu durumlarda daha etkilidir.<br />

İnspiratuar kas eğitimi normokapnik hiperpne, inspiratuar dirençli eğitim ve “Threshold”<br />

(Eşik) dirençli yükleme cihazı ile verilebilmektedir (3). Ekspiratuar kas eğitimi ile ekspiratuar<br />

kas kuvvetinde artma, zorlu ekspirasyon, öksürük ve konuşma fonksiyonlarında iyileşmeler<br />

görülebilmektedir (24). Ev tabanlı egzersiz eğitiminde düzenli ev ziyaretleri, telefon<br />

görüşmeleri ve hasta tarafından tutulan günlük kayıt çizelgeleri egzersiz programının<br />

takibinde ve progresyonunda etkili olabilir (25).


GÜNLÜK YAŞAM AKTİVİTELERİ (GYA)<br />

Kronik bir rahatsızlık olan <strong>KOAH</strong>, bireylerin günlük yaşam aktivitelerinde (GYA) ciddi<br />

olarak sınırlama, yetersizlik ve engelleme oluşturmaktadır (26). İnaktivite; dekondüsyon ve<br />

kas zayıflığına neden olur dolayısıyla egzersiz kapasitesinde azalma beklenir. Egzersiz<br />

kapasitesi azalan hastalar banyo yapma, giyinme gibi temel bakım aktivitelerini yapmakta<br />

zorlanırlar (27,28). <strong>KOAH</strong>’lı hastaların sedanter sağlıklı kişilere göre karşılaştırıldığında<br />

günlük yaşam hareketliliklerinin azaldığı, oturarak ve yatarak daha fazla zaman geçirdikleri<br />

gösterilmiştir. Bu nedenlerle GYA düzeyinin değerlendirilmesi ve arttırılmasına yönelik<br />

çözüm önerileri önem kazanmaktadır. GYA düzeyini arttırmak rehabilitasyonun önemli bir<br />

hedefidir (5). <strong>KOAH</strong>’lı hastaların GYA’yı yapabilme yeteneği hastanın herhangi bir aktivite<br />

sırasında deneyimlediği dispne hissi korkusunu azaltmakla ilişkilidir.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda enerji koruma tekniklerinin kullanılması, GYA performansı için çevresel<br />

adaptasyon ve uygun postürün sağlanması ile dispne hissi, oksijen tüketimi, karbondioksit<br />

üretimi ve kalp hızı azalmaktadır (29).<br />

Kişinin aktivite düzeyi, skalalar ve/veya aktivite monitörleri aracılığıyla belirlendikten sonra<br />

ihtiyaca uygun önerilerin yapılması gerekir. Bu konuda hasta ve yakınlarının işbirliği<br />

önemlidir. Ev içi ve dışı ortamın hastanın güvenliği açısından düzenlenmesi tedavinin önemli<br />

bir kısmıdır. Banyo, duş, küvet içerisinde güvenlik barları, yüksek klozet kullanımı, yürüyüş<br />

yolu üzerinde kaymaya neden olabilecek halı, kilim, gibi eşyaların bulunmaması gibi<br />

önlemler alınmalıdır. Hasta ve ailesi enerji kullanım teknikleri açısından bilgilendirilmelidir.<br />

Aktiviteler sırasında kontrollü solunum teknikleri ve büzük dudak solunumu öğretilmelidir.<br />

Gereksiz aktivitelerden kaçınılması, yapılması gerekli aktivitelerin öncelikle planlanması<br />

gerektiği, postür düzgünlüğünün sağlanmasına yönelik öneriler, yemeklerin iyi çiğnenmesi,<br />

yavaş yenmesi ve aşırı yiyecekten kaçınılması vb. öneriler alınabilecek önlemler arasındadır<br />

(30).<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmeleri sırasında akciğer oksijen alabilmek için daha çok çalışır. Bu durum<br />

kandaki oksijenin azalması yüzünden vücuda yeterli, oksijen sağlanamadığından dispne ve<br />

yorgunlukla sonuçlanır. Dispne ve yorgunluğa yol açan aktivitelerden kaçınmak çözüm<br />

değildir. Bu hastalara metabolik, ventilatuar ve kardiyak değişkenlerdeki küçük<br />

değişikliklerin bile dispne duyusunu azaltarak yaşam kalitesini arttıracağı gerçeğine<br />

dayanarak yeni postürler öğretilmelidir. Enerji koruma tekniklerinin bir maliyeti yoktur.<br />

Yanlış olanların doğrularla değiştirilmesi ve yaşanılan çevrenin bu anlamda düzenlenmesini<br />

gerektirir. <strong>KOAH</strong>’lı hastaların günlük yaşam aktivitelerini yapabilir hale gelmeleri aktivite ile<br />

ilişkili dispne korkusunu yenmelerine yardımcı olur.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastaların en sık problem yaşadıkları günlük yaşam aktiviteleri yürüme, merdiven<br />

çıkma, bisiklet çevirmedir (31). Aktiviteler sırasında oksijen saturasyon ölçümleri<br />

yapıldığında oksijen saturasyonu %90’nın altında kalıyorsa hastanın doktoruna bu durum<br />

rapor edilmelidir. Çünkü bu koşullarda hastanın evde oksijen desteğine ihtiyacı olabilir.<br />

Günlük yaşam aktivitelerini yaparken oksijen satürasyon durumunun yanı sıra, kan basıncı ve


kalp hızının da takip edilmesi fizyoterapiste hastanın fonksiyonel kapasitesi ve yapılacak<br />

modifikasyonlar hakkında bilgi sağlayacaktır (32).<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda omuz kuşağı kasları, sırt ve kalça kasları zayıftır. Üst ekstremitenin<br />

desteklenmeden yapıldığı aktiviteler sırasında solunum işi artacağından, bu hastalarda omuz<br />

kuşağındaki aksesuar solunum kaslarını kullanma alışkanlığı oluşmaktadır. Üst ekstremite kas<br />

kuvvetinin arttırılmasının fonksiyonel kapasiteyi geliştirerek yaşam kalitesine de katkı<br />

sağladığı gösterilmiştir (33).<br />

ENERJİ KORUMA TEKNİKLERİ<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastaların yorgunluklarının azaltılması dolayısıyla GYA’de daha bağımsız<br />

olmalarını sağlamak için enerji koruma teknikleri öğretilmelidir (29,30). Hasta ve ailesinin<br />

eğitimi bu konuda atılacak ilk adımdır. Enerji koruma teknikleri ile hastanın hedeflenen<br />

aktivite ve işleri basitleştirilir veya modifiye edilir. Enerji koruma teknikleri iş miktarının<br />

limitlenmesi, işe yardımcı araçların kullanılması, zamanın kontrol edilmesi, gevşeme<br />

pozisyonları ve çevre düzenlenmesi yöntemlerini içerir (29). Aktiviteler önem sırasına göre<br />

düzenlenmelidir. Aktivite hızının ayarlanması, dispneyi azaltmak için uygun postürün<br />

alınması, efor gerektiren aktiviteleri yaparken büzük dudak solunumun kullanılması, çevre<br />

düzenlenmesinin ayarlanması gibi yöntemler uygulanır.<br />

Enerji koruma teknikleri kapsamında hastaya kazandırılacak beceriler; solunum kontrolünün<br />

öğretilmesi, günlük yaşam aktiviteleri sırasında solunum kontrolü becerilerinin<br />

kazandırılması, daha az solunum iş yüküne neden olacak şekilde ev içinde gerekli<br />

düzenlemelerin yapılmasıdır.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalar fiziksel aktiviteleri gerçekleştirirken kişiye özel enerji koruma yöntemleri<br />

öğretilmelidir. Böylece aktivitelerin enerji gereksinimleri azaltılır. Bu yöntemlerle hastaların<br />

aktiviteleri daha az veya hiç dispne şikayeti olmadan tamamlanması sağlanır. Bunun yanı sıra<br />

enerji korumayla işler etkin olarak tamamlanır.<br />

Enerji hem aktivite hem istirahatte hatta uyurken bile tüketilir. Kronik öksürük, dispne ve<br />

sekresyon atımı <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda çok fazla efor harcanmasına sebep olur. Bu durumlar<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda enerji kullanımını sınırlar, aktiviteyi azaltır, fiziksel dekondüsyona sebep<br />

olarak fazla egzersiz yapma korkusu yaratarak kısır döngü oluşturur. Hastaların gereksiz<br />

enerji kullanımının sınırlandırılması gerekir. Gereksiz enerji harcamadan nasıl yapacağının<br />

eğitimi verilmelidir.<br />

POZİSYONLAMA<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda ventilasyonu arttırmak, oksijenasyonu arttırmak ve dispneyi azaltmak<br />

için değişik pozisyonlar kullanılır. Yüzükoyun pozisyon sırtüstü pozisyona göre arteryel<br />

oksijen basıncında artma, lateral dekübit pozisyonunda hem ventilasyon hem de<br />

oksijenasyonda iyileşme görülmüştür. Hastaların etkilenmiş tarafları üzerine yatırıldığında<br />

oksijenasyonun sırtüstü pozisyonlamaya göre daha iyi olduğu gösterilmiştir (34). <strong>KOAH</strong>’lı<br />

hastalar için öne eğilme pozisyonu oldukça yararlı bir pozisyondur. Kolların desteklenerek


öne doğru eğilme pozisyonu yardımcı solunum kaslarının rahatlamasına olanak verir. Baş<br />

desteklenmesi yardımcı boyun kaslarının inspiryuma yardım etmesini sağlar (35,36).<br />

1. Gevşeme Egzersizleri<br />

Gevşeme egzersizleri yardımcı solunum kaslarının aktivitesini en az seviyeye indirerek, tidal<br />

volümü arttırır, dakika solunum sayısını azaltır ve solunum kontrolünü sağlar. Amaç yardımcı<br />

solunum kaslarının aktivitesini azaltarak ana solunum kası olan diyafragmayı kullanmaya<br />

teşvik etmektir.<br />

Hastalar omuzlarını gevşeterek aşağıdaki pozisyonlardan birine yerleştirilir ve diyafragmatik<br />

solunum yapması istenir. Bu pozisyonlar;<br />

Yüksek yan yatış<br />

Yüksek sırtüstü yatış<br />

Kollar destekli sandalyede öne doğru oturma<br />

Masadan destek alarak öne doğru oturma<br />

Önden veya arkadan destek alarak oturma (37).<br />

2. Progresif Kas Gevşeme Tekniği<br />

İnspirasyon ile 5-10 saniye tüm kas gruplarına kontraksiyon ve ekspirasyon ile gevşeme<br />

hissinin öğretildiği bu teknik önemli bir solunum stratejisidir. Solunum frekansı, kalp hızı,<br />

anksiyete ve dispneyi azaltır (38).<br />

3. Yoga<br />

Derin solunum ve gevşemeden oluşur. Solunum farkındalığını, derin ve etkin solunum<br />

kontrolünü geliştirir. Akciğerlerdeki vagal etkiyi azaltarak bronkodilatasyona neden olur.<br />

Kullanılan solunum paterni değişikliği havayolu düz kaslarını etkiler. Yoga tedavisi <strong>KOAH</strong>’lı<br />

hastalarda dispne şiddetini azaltır (39).<br />

4. Buteyko Solunum Tekniği<br />

Astım ve diğer solunumla ilgili sağlık problemlerinin yönetiminde kullanılan bilimsel temele<br />

dayandırılmış bir yaklaşımdır. Akciğerlere hava alınmasını yavaşlatmak ve azaltmak üzere<br />

tasarlanmış bir solunum tekniğidir. Bu tekniğin hiperventilasyonu azalttığı, yaşam kalitesini<br />

arttırdığı ama FEV1 düzeyinde anlamlı değişiklik yapmadığı saptanmıştır (40).<br />

<strong>KOAH</strong>’lı Hastalara Günlük Yaşam Aktivitelerine Özel Enerji Koruma<br />

Tekniği Önerileri<br />

Banyo: Oturarak banyo yapın, tıraş olun. Banyoda malzemelerinizi (havlu, tıraş<br />

takımı, makyaj malzemesi vb.) kolay ulaşabileceğiniz alanlara yerleştirin. Banyo<br />

zemini kaymaz malzemeden olmalı ve tutma barları olmalıdır. Kurulanmak için büyük<br />

havlu kullanın. Yıkanma suyunun ısısı çok sıcak veya çok soğuk olmamalıdır.<br />

Ev temizliği ve bakım işleri: Çamaşır yıkama ve ütü yaparken oturun, ayakta<br />

durmayın. Pres ütüyü tercih edin. Çamaşırları ipe asmak yerine tekerlekli veya<br />

taşınabilir kurutma askıları kullanın. Elektrik süpürgesi kullanırken yavaş ve ritmik<br />

hareketler yapın, iterken nefes alın çekerken nefesinizi verin. Yerleri temizlerken uzun<br />

saplı süpürge ve fırçalar kullanın. Nefes alacağınız zaman daima vücudunuzu


dikleştirin. Eğilme ve fırçalama gibi ağır işlerde daima büzük dudak solunumu<br />

yapmalısınız. Eğer ağır işler yapacaksanız en fazla enerjik olduğunuz zamanları seçin.<br />

Yemek hazırlamak: Yemek hazırlarken oturarak çalışın. Yemeğinizi mutfak<br />

masasında yiyin. Yemekleri taşırken servis aracı tercih edin. Hafif tabaklar ve<br />

tencereleri tercih edin. Bulaşıkların kendi kendine kurumasına izin verin, tek tek<br />

kurulayarak enerji harcamayın.<br />

Stabil olan <strong>KOAH</strong> hastalarında evde uygulanabilecek pulmoner rehabilitasyon<br />

programlarının hasta ve ailesine öğretilmesinin semptom kontrolünde, fonksiyonel<br />

kapasiteyi arttırmada ve yaşam kalitesini iyileştirmede tedavi planlarına dahil edilmesi<br />

gerekir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Ries AL, Bauldoff GS, Carlin BW, Casaburi R, Emery CF, Mahler DA, Make B,<br />

Rochester CL, Zuwallack R, Herrerias C. Pulmonary Rehabilitation: Joint<br />

ACCP/AACVPR Evidence-Based Clinical Practice Guidelines. Chest 2007;131(5<br />

Suppl):4S-42S.<br />

2. Garcia-Aymerich J, Lange P, Benet M, Schnohr P, Anto JM. Regular Physical<br />

Activity Reduces Hospital Admission and Mortality in Chronic Obstructive<br />

Pulmonary Disease: a Population Based Cohort Study. Thorax. 2006; 61: 772-778.<br />

3. Nici L, Donner C, Wouters E, Zuwallack R, Ambrosino N, Bourbeau J, Carone M,<br />

Celli B, Engelen M, Fahy B, Garvey C, Goldstein R, Gosselink R, Lareau S,<br />

MacIntyre N, Maltais F, Morgan M, O'Donnell D, Prefault C, Reardon J, Rochester C,<br />

Schols A, Singh S, Troosters T; ATS/ERS Pulmonary Rehabilitation Writing<br />

Committee. American Thoracic Society/European Respiratory Society statement on<br />

pulmonary rehabilitation. Am J Respir Crit Care Med 2006;173:1390-1413.<br />

4. Derom E, Marchand E, Troosters T. Pulmonary rehabilitation in chronic obstructive<br />

pulmonary disease. Ann Readapt Med Phys 2007;50:615-626.<br />

5. Zuwallack R, Hedges H. Primary care of the patient with chronic obstructive<br />

pulmonary diseasepart 3: pulmonary rehabilitation and comprehensive care for the<br />

patient with chronic obstructive pulmonary disease. Am J Med 2008;121(7<br />

Suppl):S25-32.<br />

6. Celli B, MacNee W, American Thoracic Society/European Respiratory Society Task<br />

Force. Standards for the diagnosis and the treatment of patients with COPD: a<br />

summary of the ATS/ERS position paper. Eur Respir J 2004;23:932-946.<br />

7. Global Initiative for Chronic Obstructive Lung Disease. Workshop report: global<br />

strategy for diagnosis, management, and prevention of COPD; updated 2008.<br />

http://www.goldcopd.org, 19 Aralık 2008.


8. Bellamy D, Bouchard J, Henrichsen S, Johansson G, Langhammer A, Reid J, van<br />

Weel C, Buist S. International Primary Care Respiratory Group (IPCRG) Guidelines:<br />

management of chronic obstructive pulmonary disease (COPD). Prim Care Respir J<br />

2006;15:48-57.<br />

9. Wijkstra PJ. Pulmonary rehabilitation at home. Thorax. 1996; 51: 117-118.<br />

10. Gosselink R. Breathing techniques in patients with chronic obstructive pulmonary<br />

disease (COPD). Chron Respir Dis. 2004; 1(3): 163-172.<br />

11. Restrepo RD, Wettstein R, Wittnebel L, Tracy M. Incentive Spirometry. Respir Care.<br />

2011; 56(10): 1600-1604.<br />

12. Hristara-Papadopoulou A, Tsanakas J, Diomou G, Papadopoulou O. Current devices<br />

of respiratory physiotherapy. Hippokratia. 2008; 12(4): 211-20.<br />

13. Langer D, Hendriks E, Burtin C, Probst V, van der Schans C, Paterson W, et al. A<br />

clinical practice guideline for physiotherapists treating patients with chronic<br />

obstructive pulmonary disease based on a systematic review of available evidence.<br />

Clin Rehabil. 2009; 23(5): 445-462.<br />

14. Van der Schans CP. Conventional chest physical therapy for obstructive lung disease.<br />

Respir Care. 2007; 52 (9): 1198-1206.<br />

15. Hodgkin JE. Benefits and the future of pulmonary rehabilitation. In: Hodgkin JE, Celi<br />

BR, Connors GL. (eds): Pulmonary rehabilitation guidelines to success, Third<br />

editation. Philadelphia, JB Lipprincott Company, 2000; 693-710.<br />

16. McCool FD, Rosen MJ. Nonpharmacologic airway clearance therapies. AACP<br />

Evidence- based clinical practice guidelines. Chest. 2006; 129: 250-259.<br />

17. Spruit MA, Singh SJ, Garvey C, ZuWallack R, Nici L, Rochester C, et al. An Official<br />

American Thoracic Society/European Respiratory Society Statement: Key Concepts<br />

and Advances in Pulmonary Rehabilitation. Am J Respir Crit Care Med. 2013; 188(8):<br />

e13-e64.<br />

18. Gloeckl R, Marinov B, Pitta F. Practical recommendations for exercise training in<br />

patients with COPD. Eur Respir Rev 2013; 22(128): 178-186.<br />

19. Bott J, Blumenthal S, Buxton M, Ellum S, Falconer C, Garrod R, et al. Guidelines for<br />

the physiotherapy management of the adult, medical, spontaneously breathing patient.<br />

Thorax. 2009; 64(Suppl I): i1-i51.<br />

20. Gürses HN. Pulmoner Rehabilitasyonun Yararları ve Organizasyonu. İçinde Gürses<br />

HN, Biber Ç. Editör. <strong>KOAH</strong>’ta Pulmoner Rehabilitasyon. TÜSAD Eğitim Kitapları<br />

Serisi. Probiz Ltd Şti, İstanbul, 2012; 35-68.<br />

21. O’Shea SD, Taylor NF, Paratz JD. Progressive Resistance Exercise Improves Muscle<br />

Strength and May Improve Elements of Performance of Daily Activities for People<br />

With COPD. A Systematic Review. Chest. 2009; 136: 1269-1283.<br />

22. Vogiatzis I. Strategies of muscle training in very severe COPD patients. Eur Respir J.<br />

2011; 38(4): 971-975.<br />

23. Gosselink R, Troosters T, Decramer M. Distribution of Muscle Weakness in Patients<br />

With Stable Chronic Obstructive Pulmonary Disease. J Cardiopulm Rehabil. 2000;<br />

20(6): 353-360.


24. Mota S, Güell R, Barreiro E, Solanes I, Ramírez-Sarmiento A, Orozco-Levi M, et al.<br />

Clinical outcomes of expiratory muscle training in severe COPD patients. Respir Med.<br />

2007; 101(3): 516-524.<br />

25. Jenkins S, Hill K, Cecins NL. State of the art: How to set up a pulmonary<br />

rehabilitation program. Respirology. 2010; 15(8): 1157-1173.<br />

26. İnce Dİ, Savcı S, Çöplü L, Arıkan H. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında Günlük<br />

Yaşam Aktivitelerinin Değerlendirilmesi. Toraks Dergisi. 2005;6(1):31-36.<br />

27. Pitta F, Troosters T, Spruit MA, Probst VS, Decramer M, Gosselink R. Characteristics<br />

of physical activities in daily life in chronic obstructive pulmonary disease. American<br />

journal of respiratory and critical care medicine. 2005;171(9):972-977.<br />

28. Hajiro T, Nishimura K, Tsukino M, Ikeda A, Oga T, Izumi T. A comparison of the<br />

level of dyspnea vs disease severity in indicating the health-related quality of life of<br />

patients with COPD. CHEST Journal. 1999;116(6):1632-1637.<br />

29. Velloso M, Jardim JR. Study of energy expenditure during activities of daily living<br />

using and not using body position recommended by energy conservation techniques in<br />

patients with COPD. CHEST Journal. 2006;130(1):126-132.<br />

30. Velloso M, Jardim JR. Functionality of patients with chronic obstructive pulmonary<br />

disease: energy conservation techniques. Jornal Brasileiro de Pneumologia.<br />

2006;32(6):580-586.<br />

31. Annegarn J, Meijer K, Passos VL, Stute K, Wiechert J, Savelberg HH, Schols AM,<br />

Wouters EF, Spruit MA, Network CR. Problematic activities of daily life are weakly<br />

associated with clinical characteristics in COPD. Journal of the American Medical<br />

Directors Association. 2012;13(3):284-290.<br />

32. Huntley N. Cardiac and pulmonary diseases. Occupational therapy for physical<br />

dysfunction. 2008:1295-1320.<br />

33. Morgan M, Singh S, Lareau S, Fahy B, Foglio K. Establishing a pulmonary<br />

rehabilitation programme. Pulmonary Rehabilitation. 2005;27:175.<br />

34. Tecklin JS. Common pulmonary diseases. Irwin S, Tecklin JS. Cardiopulmonary<br />

physical therapy. St. Louis: The CV Mosby Company. 1990:247-249.<br />

35. Kim KS, Byun MK, Lee WH, Cynn HS, Kwon OY, Yi CH. Effects of breathing<br />

maneuver and sitting posture on muscle activity in inspiratory accessory muscles in<br />

patients with chronic obstructive pulmonary disease. Multidisciplinary respiratory<br />

medicine. 2012;7(1):9.<br />

36. Cavalcanti AG, Rattes Lima CS, Barros de Sá R, Reinaux CM, Braz Junior DS,<br />

Teixeira AL, Dornelas de Andrade A, Marinho PE. Influence of posture on the<br />

ventilatory pattern and the thoraco-abdominal kinematics of patients with chronic<br />

obstructive pulmonary disease (COPD). Physiotherapy theory and practice.<br />

2014;30(7):490-494.<br />

37. Monninkhof E, van der Aa M, van der Valk P, van der Palen J, Zielhuis G, Koning K,<br />

Pieterse M. A qualitative evaluation of a comprehensive self-management programme<br />

for COPD patients: effectiveness from the patients’ perspective. Patient education and<br />

counseling. 2004;55(2):177-184.


38. Samartzis L, Dimopoulos S, Tziongourou M, Nanas S. Effect of psychosocial<br />

interventions on quality of life in patients with chronic heart failure: A meta-analysis<br />

of randomized controlled trials. Journal of cardiac failure. 2013;19(2):125-134.<br />

39. Ranjita R, Hankey A, Nagendra HR, Mohanty S. Yoga-based pulmonary rehabilitation<br />

for the management of dyspnea in coal miners with chronic obstructive pulmonary<br />

disease: A randomized controlled trial. Journal of Ayurveda and integrative medicine.<br />

2016;7(3):158-166.<br />

40. Bruton A, Lewith GT. The Buteyko breathing technique for asthma: a review.<br />

Complementary therapies in medicine. 2005;13(1):41-46.


GOLD <strong>2017</strong>: A New Report.<br />

GOLD <strong>2017</strong>: Yeni Rapor<br />

Barnes PJ. Chest <strong>2017</strong>;151(2):245-246.<br />

Çeviri: Prof.Dr.Mecit Süerdem<br />

Selçuk Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Konya<br />

İlk GOLD raporu 2001 yılında yayınlandı ve bu tarihten sonra sürekli yenilenmeleri<br />

gerçekleştirildi. İlk majör revizyon 2011 yapıldı ve bu raporda Bileşik <strong>KOAH</strong><br />

Değerlendirmesi olarak da isimlendirilen ABCD gruplandırılması önerildi. Tedaviye karar<br />

vermede yol gösterici olmak üzere, değerlendirmeye FEV1 kullanılarak yapılan hastalık<br />

şiddet gruplandırmasına ek olarak semptomlar ve alevlenme hikayesi eklendi. Ancak<br />

klinisyenler hem spirometri hem de alevlenme hikayesinin birlikte dikkate alındığı bu<br />

değerlendirme sisteminde zorluklar yaşadı. Dahası A-D klasifikasyonu, mortalite riski gibi<br />

ciddi klinik olayları tahmin etmede spirometrik evrelendirmeden daha iyi gösterge olarak<br />

kabul edilmedi. Yeni GOLD <strong>2017</strong> raporu A-D katogorisinden spirometrik şiddet evrelemesini<br />

ayrı tutarak sadece semptomların ve alevlenme hikayesinin dikkate alınmasını önerdi. Bu<br />

değişiklik, FEV1 ölçümlerinin esas olarak ilk değerlendirmede kullanılmasının ve tedavi<br />

seçiminden ziyade hastalığın uzun süreli progresyonunu ve tedaviye yanıtı belirlemede daha<br />

değerli olması rasyoneline dayandırıldı.<br />

GOLD <strong>2017</strong> raporunda her bölüm revize edildi ve yeni şekiller ile tablolar eklendi. <strong>KOAH</strong><br />

tanımlaması hala tam olarak yapılamadı. ĞOLD <strong>2017</strong> raporunda tanımlama daha<br />

basitleştirilerek “ <strong>KOAH</strong>; Genellikle zararlı gaz ve partiküllere maruziyete bağlı olarak<br />

gelişen, havayolu ve /veya alveoler anormalliklerin yol açtığı persistan solunum semptomları<br />

ve hava akımı kısıtlaması ile karakterize önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık” şeklinde<br />

tanımlandı. Sigara içenlerde COPD Assessment Test (CAT) ile ölçülen semptomlar,<br />

alevlenmeler ve bilgisayarlı tomografi ile belirlenen havayolları duvarı kalınlaşması<br />

FEV1/FVC ile ölçülen havaakımı kısıtlanması olmaksızın görülebilir. Bu durum <strong>KOAH</strong>’lı<br />

hastalarda spirometrik havayolları obstrüksiyonu olması kriteri ile uyumlu değil. Ancak<br />

hastalığın erken evrelerinde küçük havayollarında obstrüksiyon olabilir ve bu hastalar da<br />

tedavi edilebilir. Gerçekten son bir çalışmada mukus hipersekresyonlu (kronik bronşitli)<br />

sigara içicisi hastalarda havayolları obstrüksiyonu (<strong>KOAH</strong>) gelişme riski gösterildi. Bu bulgu,


tanı için spirometrinin uygun olmadığı erken dönem hastalıkta küçük havayolları<br />

obstürksiyonunu ve hava hapsini gösterecek daha iyi testlere ihtiyaç olduğunu göstermektedir.<br />

GOLD <strong>2017</strong> raporunda risk faktörleri detaylı olarak açıklandı. Artık akciğer gelişiminin zayıf<br />

olmasının <strong>KOAH</strong> için bir risk faktörü olabileceğini çok iyi biliyoruz. Gestasyon ve erken<br />

çocukluk döneminde akciğer gelişimini zayıflatan pasif sigara dumanı maruziyeti, kötü<br />

beslenme ve enfeksiyonlar gibi faktörler gelecekte akciğer fonksiyonlarının önemli<br />

belirleyicileri olmaktadır. Geniş kohortları kapsayan FEV1 takip çalışmaları, FEV1 değeri<br />

düşük olan kişilerin yaklaşık yarısında hızlı FEV1 kaybı olmaksızın akciğer gelişiminin zayıf<br />

olduğunu gösterdi. Bu bulgu hastalık progresyonunu önlemede önemli tedavi hedefleri<br />

göstermektedir. Sigara içimi dışında biyoyakıt dumanı, hava kirliliği ve mesleki maruziyetler<br />

gibi çevresel risk faktörlerini azaltmak düşük ve orta-gelir grubu ülkelerde özellikle<br />

önemlidir. Bu ülkelerde <strong>KOAH</strong> tanısı tüberkülozlu hastalar arasında çok sıktır ve <strong>KOAH</strong><br />

tüberküloz gelişim riskini artırabilir. Ancak tüberküloz ile ilişkili obstrüktif akciğer<br />

hastalıkları üzerine yeterli çalışma yoktur.<br />

Raporun stabil hastalık tedavi bölümünde, yeni klinik bulgular ışığında değişik farmakolojik<br />

ve nonfarmakolojik tedaviler tekrar değerlendirilerek revize edildi. İnfluenza aşısı tüm<br />

hastalarda, pnömoni aşısı ise 65 yaş üstü tüm hastalarda ve önemli komorbiditeleri olan daha<br />

genç hastalarda önerildi. İnhaler cihazların doğru teknikle kullanılmasının önemi ve tedaviye<br />

uyumun iyileştirilmesinin gerekliliği üzerinde duruldu.<br />

Uzun etkili bronkodilatörlerin değerli olduğu ve semptomlar kontrol altına alınamadığı ve<br />

alevlenmelerin önlenemediği durumlarda uzun etkili antikolinerjikler ile uzun etkili beta-2<br />

agonist ilaçların kombine kullanılması önerildi. Ancak yüksek doz inhale kortikosteroidlein<br />

(ICS) yararları konusunda, yan etkileri dikkate alındığı zaman şüpheler olduğu belirtildi.<br />

Analizler kan eozinofil sayısı yüksek olan hastalarda ICS tedavisinin alevlenmeleri önlemede<br />

yararlı olabileceğini gösterdi. Fakat şu an için rutin klinik pratikte bu testin kullanılması için<br />

prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. Düşük (


süreli etkileri, komplikasyonları ve hasta seçim kriterleri açılarından daha fazla bulguya<br />

gereksinim olduğu belirtildi.<br />

Raporun alevlenmeler bölümünde fazla değişiklik getirilmedi. Alevlenme tanımı daha<br />

basitleştirilerek, alevlenmeler “ek tedaviye gereksinim gösterecek solunum semptomlarında<br />

kötüleşme” olarak tanımlandı. Alevlenmeler; hafif (kısa-etkili bronkodilatörle tedavi<br />

edilebilen), orta (antibiyotik ve/veya steroid kullanılan) veya şiddetli (acile başvuru veya<br />

hospitalizasyonu gerektiren) şeklinde sınıflandırıldı. Hastaneden taburcu endikasyonları ve<br />

takip kriterleri detaylı olarak belirtildi.<br />

Komorbiditeler bölümü <strong>KOAH</strong>’ın seyri üzerine etkileri ve tedavileri açısından daha<br />

detaylandırıldı. Komorbiditelerin araştırılması ve tedavilerinin önemi üzerinde duruldu.<br />

<strong>KOAH</strong>’ın komorbiditeler dikkate alınmaksızın tedavi edilmesi gerektiği vurgulandı. <strong>KOAH</strong><br />

yaşlanma ile birlikte ortaya çıkan çok sayıda morbiditenin bir parçası olarak artan sıklıkta<br />

görülmektedir. Bu nedenle tedaviyi mümkün olduğu kadar basitleştirmek gerekir.<br />

GOLD <strong>2017</strong> raporu tedaviye rehberlik etmek adına değerli bir bilgi kaynağı sunmaktadır.<br />

Rapor, hastalık progresyonunu yavaşlatmak ve mortaliteyi azaltmak için daha fazla araştırma<br />

ve klinik çalışmalar ile geliştirilmelidir.


Prevalence and Localization of Pulmonary Embolism in Unexplained Acute<br />

Exacerbations of COPD: A Systematic Review and Meta-analysis<br />

Nedeni Bilinmeyen <strong>KOAH</strong> Akut Alevlenmelerinde Pulmoner Embolinin Prevalansı<br />

ve Lokalizasyonu: Sistematik Derleme ve Meta-Analiz<br />

Floor E. Aleva, MD; Lucas W. L. M. Voets, BSc; Sami O. Simons, MD, PhD;<br />

Quirijn de Mast, MD, PhD; André J. A. M. van der Ven, MD, PhD; and Yvonne F.<br />

Heijdra, MD, PhD. CHEST <strong>2017</strong>;151(3):544-554<br />

Çeviri: Prof. Dr. Hakan Günen<br />

Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilimleri Üniversitesi Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve<br />

Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul<br />

Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (<strong>KOAH</strong>) dünyada en önemli 3. ölüm nedenidir.<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmeleri <strong>KOAH</strong>’ın yol açtığı yüksek maliyet, morbidite ve mortalitede<br />

çok yüksek bir paya sahiptir. Bakteriyel ve viral bronşitik enfeksiyonlar<br />

alevlenmelerin en önemli nedeni olmakla birlikte, hastaların yaklaşık %30’unda<br />

alevlenmeye yol açan belirgin bir faktör saptanamaz. Nedeni açıkça belli olmayan<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmeleri esnasında daha önce yapılan çalışmalar %18‐25 aralığında<br />

oldukça yüksek bir pulmoner emboli (PE) prevalansı bildirmişlerdir. <strong>KOAH</strong>’ta ve<br />

özellikle de <strong>KOAH</strong> alevlenmeleri esnasında artmış trombositoz olduğu uzun yıllardır<br />

bilinmektedir. Trombüs oluşumuna yatkınlığın bir çok nedeni vardır. Bu nedenler<br />

arasında en önemlileri olarak, artmış sistemik enflamasyon (C‐reaktif protein,<br />

fibrinojen, TNF‐alfa), enfeksiyon, inhale ve sistemik kortikosteroid kullanımı,<br />

yaşlılık ve immobilite sayılabilir. BT anjio görüntüleme teknolojilerinin gelişmesi ile<br />

<strong>KOAH</strong> hastalarında PE saptanma oranı artmıştır. Bununla birlikte yeni ve gelişmiş<br />

metotlar sayesinde saptanması mümkün olabilen 2‐3 mm çapındaki küçük<br />

damarlarda görülen dolum defektlerinin klinik olarak anlamlı olup olmadığı konusu<br />

halen tartışılmaktadır.<br />

Bu derleme ve meta‐analize bugüne kadar EMBASE ve MEDLINE veri tabanlarına<br />

kaydedilen, konuyla alakalı ve yazı dili İngilizce olan toplam 1650 çalışma


içerisinden veri kalitesi değerlendirme kriterlerine uygun bulunan 7 çalışma dahil<br />

edilmiştir. Araştırıcılar, nedeni belli olmayan <strong>KOAH</strong> alevlenmelerindeki genel PE<br />

prevalansını, PE’lerin lokalizasyonunu ve PE oluşumu ile korrelasyon gösteren<br />

klinik belirteçleri saptamayı amaçlamışlardır.<br />

Verileri değerlendirilen 7 çalışmadaki toplam hasta sayısı 880’dir. Bu çalışmalar 2<br />

tanesi Türkiye’den olmak üzere, İsrail, Mısır, İsviçre, Fransa ve Güney Kore<br />

merkezlidirler. Çalışma hastaları <strong>KOAH</strong> alevlenmesi nedeni ile acil servise başvuran<br />

veya hastaneye yatırılan hastalar arasından seçilmişlerdir. Çalışmalardaki erkek<br />

hasta oranları %68’le %100 arasında değişim göstermiştir, ve hastaların yaş<br />

ortalamaları 49‐71 yaş aralığındadır. Hastaların %16.1’inde PE ve %10.5’inde DVT<br />

saptanmıştır. Çalışmadan çalışmaya PE prevalansı (%3.3 ile %29.1 arasında) ve DVT<br />

prevalansı (%2 ile %29 arasında) büyük değişkenlik göstermiştir. 5 çalışmada PE<br />

lokalizasyonu hakkında bilgi verilmiştir. Saptanan PE’lerin %67.5’i acil tedavi<br />

gerektirecek şekilde ana pulmoner arterler (%36.5), lobar ve interlobar arterler<br />

(%31) lokalizasyonlarında görüntülenmişlerdir. İzole sub‐segmental PE oranı ise<br />

%32.5 olarak bulunmuştur. Çok net olmamakla birlikte PE saptanan akut<br />

alevlenmeli vakaların hastanede kalış süreleri, hastane mortaliteleri ve uzun dönem<br />

mortalite oranları artmış gibi gözükmektedir. Analize alınan çalışmalarda<br />

değerlendirilen çok sayıdaki parametreye rağmen (klinik bulgular ve semptomlar,<br />

biyokimyasal parametreler, hasta ve hastalık özellikleri) plöretik göğüs ağrısı ve<br />

kalp yetmezliği bulgularının (hipotansiyon, senkop ve akut sağ kalp yetmezliğinin<br />

ultrasonografik bulguları) biraz daha sık görülmesi dışında, akut alevlenmeli<br />

hastalarda PE’yi kuvvetli şekilde tahmin etmeye yarayacak belirgin bir klinik<br />

belirteç saptanamamıştır.<br />

Sonuç olarak; Bu derlemede, nedeni belli olmayan <strong>KOAH</strong> alevlenmelerindeki PE<br />

prevalansının yüksek olduğu sonucuna varılmıştır (%16.1). <strong>KOAH</strong>’ın ve özellikle de<br />

alevlenmelerin doğası gereği sık PE görülmesi gerçekte beklenen bir durum olarak<br />

değerlendirilebilir. Bununla birlikte <strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde PE görülme sıklığı<br />

başta kanser, romatizma ve kalp yetmezliği olmak üzere benzer altyapının olduğu<br />

diğer hastalıklardan belirgin şekilde daha yüksektir. Stabil <strong>KOAH</strong>’ta gelişen PE’nin<br />

de tek başına bronkokonstriksiyona yol açarak alevlenmeye neden olabileceği


yönünde görüşler vardır. Bu hipotez nedeni açıkça belli olmayan <strong>KOAH</strong><br />

alevlenmelerindeki yüksek PE prevalansını açıklayabilir.<br />

Saptanan PE’lerin 2/3’ü acil tedavi gerektirecek şekilde proksimal yerleşimli<br />

bulumuşlardır. İzole periferik subsegmental PE’ler de anti‐koagülan tedavi vermeye<br />

gerek olmayabilir ve yakın klinik takip tercih edilen yöntem olabilir. PE saptanan<br />

olguların hastanede kalış süreleri ve mortalite oranları artmış görünmektedir. Tüm<br />

bu sonuçlara rağmen, analiz edilen çalışmaların metodolojileri ve bulguları arasında<br />

yüksek oranda heterojenite olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Yüksek PE<br />

görülme sıklığına rağmen, tüm alevlenmeli hastalarda BT Anjio yapılması riskler göz<br />

önüne alındığında (akut böbrek yetmezliği, kontrast allerjisi, radyasyon) sakıncalı<br />

bir işlemdir. Bunun yerine yaşa göre düzeltilmiş D‐dimer seviyeleri, plöretik göğüs<br />

ağrısı ve kalp yetmezliği bulguları, alevlenmeli hastaları PE açısından ilk<br />

değerlendirme sürecinde kullanılabilir.


Optimizing drug delivery in COPD: The role of inhaler devices<br />

<strong>KOAH</strong>'da en iyi ilaç tedavisi: İnhaler cihazların rolü<br />

Paola Rogliani, Luigino Calzetta, Angelo Coppola, Francesco Cavalli,<br />

Josuel Ora, Ermanno Puxeddu, Maria Gabriella Matera, Mario Cazzola.<br />

Respiratory Medicine <strong>2017</strong>, 124 (201): 6-14.<br />

Çeviri: Doç. Dr. Yusuf Aydemir<br />

Sakarya Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı<br />

1. Giriş: 1956'da Riker Laboratories, dünyadaki ilk basınçlı ölçülü dozlu<br />

inhaler (pMDI) olan Medihaler'ı icat etti. Günümüzde, kronik solunum yolu<br />

hastalıklarında 250'den fazla inhaler cihazı mevcuttur. İnhalasyon tedavisi,<br />

düşük miktarda ilaç kullanım imkânı, hızlı bir etki başlangıcı ve sistemik<br />

emilimden kaynaklanan advers olayların daha az olması gibi birçok avantajlar<br />

sunmaktadır.<br />

İnhalasyon yoluyla uygulamanın etkinliği, uygun bir inhalasyon cihazının<br />

doğru kullanımı ile mümkündür. Kronik obstrüktif solunum yolu rahatsızlığı<br />

olan bir hastayı tedavi etmek zorunda olan herhangi bir klinisyen, sadece<br />

reçete edilen ilacın farmakolojik özelliklerini değil, aynı zamanda inhaler<br />

cihazının etkinliğini, hastanın cihazı doğru kullanabilme yeteneğini ve<br />

hastanın kendine özgü özelliklerini de dikkate almalıdır<br />

2. İnhalasyon tedavilerinin tarihçesi<br />

"Aerosol" terimi 1920'ye kadar kullanılmamış olsa da, tıbbi amaçlı inhaler<br />

terapi en az 4000 yıl öncesine dayanıyor. İnhalasyon tedavisinin kökenleri<br />

M.Ö. 2000 yıllarında, Hindistan'da Ayurveda olarak adlandırılan geleneksel<br />

tedavilere uzanmaktadır. Anti-kolinerjik özelliklere sahip "Datura<br />

Stramonium" bitkisinin yaprakları macun haline getirilmiş ve tütsü şeklinde<br />

bir borudan inhale edilmiştir. Ayrıca, antik Mısırlılar, anti-kolinerjik<br />

özelliklere sahip "Hyoscyamus Muticus" bitkisini sıcak tuğlalara yerleştirip<br />

buharını teneffüs etmişlerdir. Avrupa'da Avicenna olarak bilinen İranlı hekim<br />

İbni Sina, solunum bozukluklarını tedavi etmek için çam ve okaliptüs yağı<br />

teneffüs etmeyi önermiştir. Bununla birlikte çağdaş inhalasyon tedavisi, 19.<br />

yüzyılda modern inhalasyon ve aerosol terapisinin öncülü olarak görülebilen<br />

cam ampul nebülizatörün icadı ile başlamıştır.


Tüm bu ilkel tedavilerin, modern tıpta hâlâ mevcut olan ortak bir özelliği vardır:<br />

Küçük ilaç partiküllerinin yavaş ve derin teneffüs edilmesi, teneffüs edilen ilaçların<br />

etkinliğini arttırır.<br />

3. İnhaler cihazı ve inhaler tekniği<br />

İlk defa, 1778'de İngiliz hekim John Mudge fiilen "inhaler" kelimesini kullandı.<br />

ACCP/ACAAI pazarlanan tüm inhaler cihazlarının eşit derecede iyi çalıştığını ileri<br />

sürdü. Bununla birlikte, karşılaştırmalı çalışmaların, çok seçilmiş ve eğitimli hasta<br />

gruplarında, gerçek olmayan yaşam koşulları altında, farklı cihazlar arasında<br />

eşdeğerliği göstermek üzere tasarlandığı dikkate alınmalıdır.<br />

Halen mevcut cihazlar, tek başına ya da volüm genişletici (spacer) ile kullanılabilen<br />

pMDI'leri, nefesle çalıştırılan ölçülü doz inhalasyon cihazlarını (breath-actuated<br />

metered-dose inhalers), kuru toz cihazları (DPI), soft mist inhaleri (SMI) ve<br />

nebülizatörleri içerir. Mevcut inhaler cihazların özellikleri, avantajları ve<br />

dezavantajları Tablo 1 de, ticari isimleri ve etken maddeleri Tablo 2 de<br />

gösterilmektedir.<br />

İnhale tedavinin temel amacı akciğerlere topikal ilaçlar sunmaktır. Akciğer içine<br />

moleküllerin depolanması ve küçük havayollarına ulaşma kapasitesi, cihazın<br />

özellikleriyle ilgili faktörler (örneğin aerosol üreten sistem, aerosol bulut hızı, iç<br />

direnç, solunan taşıyıcı gaz ve ağız / burun inhalasyonu gibi), formülasyon (partikül<br />

boyutu, lipofiliklik ve higroskopiklik) ve inhalasyon şekli (yani akış hızı, volüm ve<br />

nefes tutma süresi) gibi faktörler tarafından etkilenebilir. Her bir inhaler cihaz, dozu<br />

nasıl hazırlayacağınıza ve ilacın solunum yollarına nasıl iletileceğine ve sonuç olarak<br />

oluşan parçacıkların yoğunluğuna ve boyutuna ilişkin kendine has özelliklere sahiptir.<br />

Dahası, hastalığın özellikleri ve ağırlığı, hastanın cihazı kullanabilme kolaylığı da<br />

inhaler ilaçların doğru şekilde verilmesinde rol oynar. Tedavinin etkinliği, aynı<br />

zamanda, hastanın tercihine bağlı olarak değişebilir, bu durum hastanın tedaviye<br />

uyumunu ve uzun süreli kontrolünü etkileyebilir. Tüm hastalar, tüm inhalatörleri eşit<br />

derecede kullanamazlar ve bu durum cihaz değiştirmede dikkate alınmalıdır, farklı<br />

cihazlar hastalar tarafından kullanılamayabilir.<br />

Son zamanlarda, cihaz mühendisliği ve formülasyon bilimlerindeki önemli<br />

teknolojik yenilikler, inhaler cihazlarının performansını geliştirdi ve bu da oldukça<br />

etkili inhalatör sistemlerin geliştirilmesine yol açtı. "Yeni nesil" inhalatör cihazlarda


akciğer birikimi nominal dozun % 40-50'sine ulaştı ve bu eski cihazların % 10-15<br />

birikim değerlerine kıyasla oldukça yüksek bir değerdir.<br />

Her cihaz türünün kendi artı ve eksileri vardır. pMDI 'ler kullanışlı ve nispeten<br />

ucuzdur, ancak birçok hasta, çoğunlukla, harekete geçişi koordine etmekte problemler<br />

yaşar veya çok hızlı teneffüs edilme gereği nedeniyle onları doğru bir şekilde<br />

kullanmayı zor bulmaktadır. Astım hastalarında yetersiz inhaler tekniğinin,<br />

suboptimal tedaviye ve yetersiz sonuçlara yol açtığı gösterilmiştir. Kuru toz inhalerler<br />

(DPI) nefesle çalıştırılır, bu nedenle başlatma ve solunum koordinasyonu gerekli<br />

değildir, Ancak yine de birçok hasta bu cihazları doğru bir şekilde kullanamazlar ve<br />

akciğerlere ulaşan miktar az olabilir (örneğin inhalasyon çok yavaşsa veya pik<br />

inspiratuar akıma ulaşma süresinin çok uzun olması durumunda). Nebülizörler ise<br />

genellikle hantal ve rahatsız edicidir, pahalıdır, düzenli bakım gerektirir ve tedavi<br />

süreleri uzundur ve çoğunlukla daha az mobil hastalar tarafından kullanılmaktadır.<br />

Soft Mist İnhalerler (SMI), <strong>KOAH</strong>'da inhale bronkodilatatör tedavisinde yeni bir<br />

gelişmeyi temsil etmektedir. Bu cihaz, nebulizerdekilere benzer likid formülasyonları<br />

kullanan itici gazı olmayan, çok dozlu cihazdır. SMI, kötü inhaler tekniği olan <strong>KOAH</strong><br />

hastalarında bile akciğer birikimini artırabilir. SMI, çoğunlukla inhalasyon ve taşıma<br />

özellikleri nedeniyle <strong>KOAH</strong> hastaları tarafından iyi kabul görmüştür ve hasta<br />

memnuniyetinin yüksek olduğu gösterilmiştir. Şu anda, Respimat ® Soft Mist <br />

inhaler (Respimat® SMI; Boehringer Ingelheim, Ingelheim, Almanya) <strong>KOAH</strong><br />

tedavisinde kullanılan tek SMI’dır.<br />

4. Partikül boyutu:<br />

Partikül boyutu, inhale edilen ilaç etkinliğini artıracak en önemli belirleyici olarak<br />

düşünülebilir. İn vitro deneylerde ve matematiksel modellemelerde, parçacık<br />

boyutunun akciğer depozisyonunu etkilediği gösterilmiştir. Ne yazık ki, in vitro<br />

deneysel modeller, invivo ilaç vermenin özelliklerini içermez. Gerçek hasta<br />

kullanımında; inhalasyondan sonra nefes tutma süresi, hastalıklı akciğer parankiminin<br />

etkisi veya farklı inhalasyon cihazları tarafından gerekli olan farklı solunum<br />

manevraları gibi akciğerlerdeki aerosol birikimine neden olabilecek etkiler, in vitro<br />

deneylerden farklı olabilir. Zanen ve arkadaşları şiddetli hava akışı obstrüksiyonu<br />

olan hastalarda, inhaler bronkodilatörlerin aerosol parçacık boyutunun yaklaşık 3 µm<br />

olması gerektiğini göstermiştir. Genel olarak, aerosol partikül büyüklüğü hava<br />

yollarında inhale ilaç birikimini, dağılımını ve birikim yerini etkileyebilir, Daha<br />

büyük parçacıklarla karşılaştırıldığında, küçük partikül boyutu ile, daha fazla akciğer


irikimi, daha uzak hava yolu penetrasyonu ve daha periferik birikim elde edilir. Bu<br />

nedenle, aerosol partikül boyutu üzerinden gerçekleştirilecek intrapulmoner birikim<br />

modülasyonu, gelecekteki inhale tedavilerin geliştirmesinde önemli role sahip<br />

olabilir. İnhalasyon esnasında ilaç partikülleri akciğerde, impaksiyon, sedimentasyon<br />

ve diffüzyon yolları ile birikir. Ağız yoluyla inhalasyon asnasında, hava akımı, hemen<br />

retrofarenks seviyesinde 90° bir dönemeç ile karşılaşır ve büyük partiküllerin<br />

çoğunluğu bu anatomik bölge distaline iletilemez. Bu nedenle, büyük parçacıklar<br />

ağızda ve boğazda birikir ve daha sonra yutulurlar. Çapı 5 µm 'den küçük parçacıklar<br />

retrofarenksin ötesine akabilir ve trakeaya ulaşabilir. Çapı 2-5 µm olan parçacıkların<br />

üst solunum yollarında, trakea ve trakea bifurkasyon seviyesinde birikmesi<br />

muhtemeldir. Bundan sonra hava akışı yavaşlar ve partiküller yerçekimi kuvveti<br />

altında çökerler. Böylece, 2 µm'den daha küçük parçacıklar, sedimantasyon ile alt<br />

solunum yollarına çöker ve inhalasyondan sonraki nefes tutulumu bu süreçte önemli<br />

bir role sahiptir. Çapı 0,5 µm 'den küçük asılı parçacıkların sedimantasyon süreci çok<br />

yavaştır. Bu küçük parçacıklar brownian hareket gösterir ve bu parçacıklar havayolu<br />

epiteliyle temasa girerse çöker, aksi halde ekshale edilirler.<br />

5. Basınçlı ölçülü doz inhalerler (pMDI):<br />

pMDI nin temel bileşeni, her pufda mikronize ilacı içeren itici gazın hacmini hassas<br />

bir şekilde sağlayan bir dozaj valfidir. Genel olarak, pMDI, itici gaz içinde dağılmış<br />

mikronize ilaç partiküllerinin süspansiyonunu veya solüsyonunu içeren, bir plastik<br />

desteğe yerleştirilmiş, basınçlı bir alüminyum canisterden oluşan taşınabilir çoklu<br />

dozajlı bir cihazdır. Bir yüzey aktif madde (genellikle, sorbitan trioleat veya lesitin)<br />

formülasyona ilave edilir, partikül aglomerasyonunu azaltmaya yarar ve aynı<br />

zamanda marka karakteristik tadı oluşturur. Süspansiyon formülasyonlarında, aktif<br />

ilaç itici maddede çözünmez ve kap içinde solid partiküllü olarak kalır. Sonuç olarak,<br />

inhaler, parçacıkların eşit dağılımını sağlamak için kullanımdan önce çalkalanmalıdır.<br />

pMDI kullanıcılarından gelen sıkça bir şikâyet, pMDI'lerinin ne zaman boşalacağının<br />

bilinmemesidir. Bu sorunu çözmek için mekanik sayaçlar eklenmiştir. Doz<br />

sayaçlarının eklenmesi, hastaların inhalerlerini önerilen doz sayısının ötesinde<br />

kullanmalarını engelleyerek ve optimal olmayan tedaviyi azaltarak hastalığın<br />

yönetimini iyileştirmek için gereklidir. İnspirasyon ve püskürme arasındaki<br />

koordinasyonun tam yapılamaması, yavaş ve sabit inspirasyon ve nefes tutma<br />

gerekliliği gibi özel solunum tekniğine ihtiyaç duyulması, pMDI 'lerin kullanımını<br />

sınırlanmaktadır. Düşük zekâ seviyesinde, zayıf kavrama gücüne sahip hastalar veya


yaşlılar, pMDI cihazını kullanmakta güçlük çekebilirler. PMDI'ların bir diğer<br />

problemi, "soğuk freon" etkisi olarak adlandırılan durumdur. İtici gazların<br />

(kloroflorokarbon) soğuk etkisi, hastaların inhalasyonu durdurmasına veya burun<br />

yoluyla nefes almaya neden olabilir. Bu etki muhtemelen hidrofloroalkan (HFA)<br />

formülasyonları ile daha az olmaktadır. Ozon tabakasına zararı nedeniyle<br />

kloroflorokarbonların (CFC'lerin) kullanımı Montreal Protokol beyanı ile yasaklandı.<br />

Yeni cihazlarda CFC'ler yerine hidroflorokarbonlar ve hidrokloro florokarbonlar<br />

(HFC'ler ve HCFC'ler) kullanılmıştır. Bu bileşikler ozon tahribatını katalize etmese de<br />

iklim değişikliğine etki eden güçlü sera gazlarıdır. İlaç endüstrileri, yeni pMDI'lere<br />

itici gaz olarak HFA'yı geliştirdi ve partiküller tüpte eşit olarak dağıldığı için HFAsolüsyonunda<br />

kullanım öncesinde çalkalanmaya gerek duyulmamaktadır. Diğer<br />

preparatlara eşdeğer efektifliğe sahip, ancak dozajı azaltılmış ekstra ince partiküller<br />

içeren yeni pMDI'ler üretilmiştir. Bu aerosoller, yavaş bulut hızı nedeniyle, inhaler<br />

tekniği diğer MDI ile karşılaştırıldığında, inspiratuar akışa ve koordinasyona daha az<br />

bağımlıdır. Solüsyon sistemlerinde, itici gaz içinde ilacın yüksek çözünürlüğü ve iyi<br />

stabilitesi gereklidir. Ne yazık ki birçok HFA pMDI süspansiyonlar zayıf kolloidal<br />

kararlılık ve yüksek doz değişkenliğine sahiptir. Çoklu ilaç mikrokristallerinin<br />

yoğunluğu ve parçacık boyutu dağılımındaki farklılıklardan ötürü, kötü kolloidal<br />

kararlılığın negatif etkileri, kombine ürünlerde çoğalır. pMDI teknolojisindeki son<br />

yenilik, inhalasyon ve yapışmayı kontrol eden küçük bir mikroişlemci içeren "akıllı"<br />

inhalerlerlerdir, ancak, bu daha pahalı cihazlara neden olmaktadır.


6. Volüm genişletici (spacer) ile birlikte ölçülü doz inhalerler:<br />

pMDI Teknolojisinin olumsuz bir özelliği, inhalasyon ve püskürme esnasındaki<br />

koordinasyon gereksinimidir. Orofaringeal çökelmeyi azaltan ve ilaçların akciğerlerde<br />

depozisyonunu kolaylaştıran bir haznenin (ara parçanın) eklenmesi ile bu sorunun<br />

üstesinden gelinebilir. Dahası, bir ara parçanın kullanılması soğuk freon etkisini<br />

ortadan kaldırır. Valfe sahip hazneler, püskürtülen aerosollerin hızını düşürür,<br />

inhalasyon geciktiğinde aerosollerin kaybını azaltırlar ve anlamlı bir şekilde tek<br />

başına pMDI lere göre alınan aerosol dozunu % 33 ila % 124 arasında arttırırlar.<br />

Hazneler genellikle koordinasyon sıkıntısı yaşayan yaşlı hastalara reçete edilir.<br />

Bununla birlikte, bu hastalar pMDI'yi spacer ile birleştirmede zorluk çekebilirler.<br />

Hazneler de bazı eleştirileri haketmektedir. Gerçekte, haznelerin duvarları ilacın bir<br />

kısmını tutar ve ilacın ne kadarının solunum yollarına gerçekten verileceğini bilmek<br />

imkânsız hale gelir. Dahası, ara parçalar taşınabilirliği azaltır, cihazın boyutunu<br />

arttırır ve en azından tıbbi sisteme ek bir maliyet getirebilir.<br />

7. İnhalasyon ile çalıştırılan ölçülü doz inhalerler<br />

Son zamanlarda, solunum cihazlarının pazarında mevcut olan nefesle çalıştırılan<br />

(Breath-actuated) MDI cihazları (baMDI), pMDI kullanımında yetersiz koordinasyon<br />

sorunları olan hastalar için yararlı bir yenilik olabilir. baMDI'nın en önemli özelliği,<br />

inhalasyon sırasında ilaç dozunu serbest bırakan ve püskürme ve solunum arasında<br />

otomatik koordinasyona neden olan bir yay tarafından yönlendirilen bir akış<br />

tetiklemeli sisteme sahip olmasıdır. Kötü koordinasyonlu hastalarda, aynı<br />

formülasyona sahip bir bas-çek pMDI kullanan iyi koordinasyona sahip hastalara<br />

benzer şekilde iyi bir akciğer birikimi sağlanmasına imkân verir.<br />

baMDI düşük hava akımlarında bile aktive edilebildiğinden, ağır obstrüksiyonlu<br />

hastaların büyük çoğunluğunda kolaylıkla kullanılabilir. Ayrıca artritli ve yaşlı<br />

hastalar tarafından pMDI ve DPI’dan daha kolay bulunmuştur. Günümüzde<br />

baMDI'nın yaygın kullanımına ilişkin başlıca kısıtlama, mevcut etken madde azlığı ve<br />

yüksek maliyetdir.<br />

8. Kuru toz inhalerler (DPI)<br />

DPI teknolojisi kullanılan ilk inhaler cihaz Bell ve arkadaşları tarafından 1971<br />

yılında tanıtıldı. İnhaler kuru tozların formülasyonları,


oyutlarına sahip, mikronize ilaç partiküllerinin gevşek topakları veya büyük laktoz<br />

taşıyıcıların yüzeyine yapışmış mikronize ilaç partiküllerine sahip taşıyıcı esaslı<br />

etkileşimli karışımlardır. Toz formülü, ilaç partiküllerinin taşıyıcıdan (ilaç taşıyıcı<br />

karışımlarından) ayrıldığı veya ilaç partiküllerinin parçalandığı bir DPI cihazı ile<br />

aerosol haline getirilir ve doz hastanın akciğerlerine iletilir. Tasarımlarına göre, DPI<br />

cihazlarını üç kategoriye ayırmak mümkündür: İlk nesil tek doz DPI'ler, ikinci nesil<br />

çoklu doz DPI'ler ve "aktif" veya güç destekli DPI'ler olarak da bilinen üçüncü nesil<br />

DPI'ler. İlk nesil, basma düğmelerine sabitlenmiş iğnelerle birlikte cihazda toz içeren<br />

bir kapsülün delindiği, nefesle aktive edilen, tek dozlu cihazlardır. Etkili bir ilaç<br />

vermeyi sağlamak için bu inhalerler, kesinlikle hastanın inspiratuar akış hızına<br />

bağlıdır. Yeni geliştirilen DPI'ler veya yeni toz formülasyonları için kullanılan mevcut<br />

cihazlar hala düşük dirençli kapsül tabanlı DPI'lerdir. İkinci nesil DPI'ler, doz<br />

yüklemeli cihazlara daha iyi alternatif olarak geliştirildi. Bunlar, çok dozlu DPI<br />

cihazları (dozajı bir toz rezervuarından ölçerek alan) ve çoklu üniteli DPI cihazları<br />

(üreticiler tarafından önceden ölçümlendirilmiş diskler, çukurluklar, tüpler veya<br />

şeritlere yerleştirilmiş olanlar) olmak üzere iki ana kategori ile temsil edilirler.<br />

Özellikle kısa boylu kadınlarda ve FVC’si düşük ileri <strong>KOAH</strong>'lı hastalarda suboptimal<br />

pik inspiratuar akım hızlarının düşük olduğu gösterilmiştir (% 40). Bunlarda ilacı dağıtmak için pille çalışan<br />

pervaneler ve titreşimli piezoelektrik kristalleri kullanılmıştır. Bu sistem, aerosol<br />

üretmek için bir enerji kaynağının varlığı nedeniyle yüksek inspiratuar akış hızına<br />

olan ihtiyacı azaltır. Örneğin nefesle çalıştırılan bir mekanizma ile üretilen bir DPI<br />

olan NEXThaler® cihazında, 35 l/dk'lık eşik inspiratuar bir akış elde edildiğinde<br />

cihazın aktivasyonunun ve tutarlı dozun verilmesinin gerçekleştiği ortaya<br />

koyulmuştur. Gerçekten de, bu cihazlar pasif DPI'lerden daha sofistike ve nispeten<br />

pahalıdır.<br />

DPI'lerin başlıca avantajları, inhalasyonun aktivasyon ile eşzamanlama<br />

gerektirmemesi ve el kuvveti gerektirmemesidir. Ancak düşük bir inspirasyon kuvveti<br />

akciğerde yetersiz ilaç depolanmasına neden olabilir. Parkinson hastalığı veya inmeli<br />

hastalarda, artrit veya eklem ağrısı, nöromüsküler problemler zorlukların artmasına<br />

katkıda bulunur. Bununla birlikte, klinik deneyim, çoğu hastanın alevlenmeler<br />

sırasında bile etkili bir şekilde yüksek dirençli DPI kullanabileceğini göstermektedir.


Her şeye rağmen şiddetli solunum yetmezliği olan hastalarda ilaç vermenin en yararlı<br />

cihazları olabilirler.<br />

9. Nebulizerler:<br />

Nebülizörler, solunum yolları hastalıklarının tedavisinde yararlı araçlardır, çünkü<br />

ilaçların solüsyonlarını veya süspansiyonlarını, DPI'ler veya pMDI'ler tarafından elde<br />

edilemeyen yüksek dozda aerosol haline getirecek küçük damlacıklara<br />

dönüştürebilirler. Obstrüktif hava yolu hastalıkları olan hastalarda bronkodilatatör ve /<br />

veya kortikosteroid ajanları ile çoğunlukla kullanılan, jet, titreşimli, mesh ve<br />

ultrasonik gibi farklı çeşitleri vardır ve bunların her biri farklı bir performansa<br />

sahiptir. Bu nebülizerler ilacı içeren sıvı bir çözeltiyi, mekanik parçalama kullanılarak<br />

5 µm ya da daha küçük partiküller haline getirir. Ultrasonik nebülizörler, ilacın<br />

bulunduğu çözeltiyi aerosol hale getirmek için değişken frekanslarda titreşim yapan<br />

bir piezoelektrik iletken ile çalışır. Yeni nesil mesh nebülizörler, bir kompresör<br />

tarafından çalıştırılan titreşimli bir mesh disk kullanır. Bu daha sofistike<br />

nebulizatörler, hastaya ilaç vermeyi kontrol eden bir mikroçip içerir. İnhalasyon fazı<br />

esnasında solunan ilacı titre edebilen uyarlanabilir aerosol sistemine sahiptir. Bu<br />

sistem, doz israfını azaltır ve her tedavide ayrıntılı geri bildirim sağlar ve hastanın<br />

uyumunu artırır.<br />

Nebülizatörleri inhalerlere etkili bir alternatif olarak düşünülebilir ve inhaler<br />

cihazları kullanmak istemeyen veya kullanamayan astımlı ve <strong>KOAH</strong>’lı hastalarına<br />

önerilebilir. Daha yeni formülasyonlar ile, ilaçların daha etkin bir şekilde nebülize<br />

edilmesi için gelişme sağlanabilir.<br />

10. Soft mist inhaler<br />

Soft Mist Inhaler (SMI) Respimat®, Boehringer Ingelheim (Almanya) tarafından<br />

geliştirilen yeni nesil, iticisiz, çok dozlu inhalerdir. Respimat® inhaler, benzersiz ve<br />

hassas olarak tasarlanmış bir meme vasıtasıyla, önceden ayarlanmış bir açıda birleşen<br />

iki ince sıvı jeti üreten, ölçülü dozda ilaç solüsyonu uygulamak suretiyle işlev görür.<br />

Bu sistem, pMDI'ler ve DPI'ler gibi diğer cihazlar tarafından üretilenlere kıyasla,<br />

gelişmiş özelliklere sahip bir solunabilir aerosol bulutu (soft buhar) üretir. Bu nedenle,


Respimat® inhaler hasta odaklı inhalasyon tedavisi için yenilikçi bir cihaz olarak<br />

kabul edilebilir.<br />

Küçük partikül boyutu, daha düşük hız ve daha uzun aerosol bulut süresi<br />

kombinasyonu, pMDI'lara kıyasla, gelişmiş püskürme inhalasyon koordinasyonu,<br />

daha yüksek akciğer birikimi ve daha düşük orofaringeal birikim sağlar. Klinik<br />

çalışmalarda, pMDI'lere kıyasla oldukça düşük bir bronkodilatatör dozunun aynı<br />

etkinlik ve güvenliğe sahip olduğu gösterilmiştir. Ayrıca, Respimat® ile ilaç<br />

aerosollerinin daha iyi akciğer birikimi yaptığı, radyoaktif işaretli partiküller ve gama<br />

sintigrafisi kullanılarak gösterilmiştir.<br />

Bununla birlikte, doz verme kapasitesinin, 15 µL ile sınırlı olması, bir sorun<br />

olabilir. Uygulanan puf hacmini veya sayısını arttırarak bu kısıtlılığın üstesinden<br />

gelinebilir, ancak bu azalmış hasta uyumu riskini beraberinde getirebilir.<br />

Respimat® SMI veya Breezhaler® DPI kullanan hastalarla, hasta memnuniyeti ve<br />

tercih anketi kullanılarak yapılan çalışmalarda, her iki inhalerden performans ve<br />

kolaylık açısından benzer oranda memnuniyet olduğu gösterilmiştir. Bununla birlikte,<br />

doktorların ve hastaların çoğunun Respimat® SMI'i önceki tedavilerine tercih ettiği<br />

ortaya konulmuştur.<br />

TIOSPIR (Respimat ile Tiotropiyum Güvenliği ve Performansı) çalışmasında<br />

Respimat® 5 µg ile verilen tiotropium'un, Handihaler® 18 µg'dan daha az güvenli<br />

olmadığı gösterilmesine rağmen, kardiyovasküler komorbiditeleri bulunan hastalarda<br />

Respimat® ile tiotropium'dan kaçınılmalıdır. Bununla beraber, 43.000'den fazla<br />

<strong>KOAH</strong> hastası ile yapılan meta-analizde, tiotropium Respimat® ve tiotropium<br />

Handihaler® arasındaki güvenlik profili karşılaştırıldı. Tiotropium veya başka bir<br />

antimuskarinik ilaç uygulanmasının inhalasyon cihazından bağımsız olarak,<br />

kardiyovasküler advers olay riski yüksek olan hastaların proaktif olarak<br />

belirlenebilmesi için mümkün olan tüm çabanın gösterilmesi gerektiği ileri<br />

sürülmüştür.<br />

11. Yeni formülasyonlar: gelecek perspektifleri<br />

Yeni teknolojilerin entegrasyonu ile ilaç partiküllerinin akciğere ulaştırılması için<br />

farmasötik formülasyon çabaları heyecan vericidir. Aslında, lipid bazlı taşıyıcılar ve<br />

nanopartiküller gibi yeni teknolojiler, aerosol madde uygulamaları için giderek daha


fazla geliştirilmektedir. Bu teknolojiler sadece solunum sistemine ait tedaviler için<br />

değil, aynı zamanda akciğerlerin geniş yüzey alanını kullanarak, sistemik ilaçların kan<br />

dolaşımına verilmesi için de kullanılabilir.<br />

Lipozomlar, biyolojik olarak uyumlu ve biyolojik olarak akciğerlerde<br />

parçalanabilen bileşenler kullanılarak formüle edilen fosfolipid veziküllerdir. Bunlar,<br />

küçük moleküller, nükleik asitler ve peptidler için çok yönlü bir ilaç dağıtım<br />

platformunu temsil eder ve lipit katmanlar arasında hidrofilik ilaçların verilebilmesine<br />

olanak sağlar. Bugüne kadar, astım, <strong>KOAH</strong> ve pulmoner enfeksiyonları tedavi etmek<br />

için onaylanmış ilaçların bir kısmı (formoterol, glikopironyum, kromonlar, budesonid,<br />

gentamisin, tobramisin ve siprofloksasin), lipit bazlı taşıyıcılar (lipid<br />

mikropartikülleri, lipozomlar ve co-süspansiyon formülasyonları) kullanılarak geniş<br />

bir doz aralığında yeniden formüle edilmiştir. İnhale lipid mikropartikülleri ve<br />

lipozomal formülasyonlar, akciğerdeki enzimatik bozulmaya karşı koruma sağlayan<br />

gelişmiş farmakokinetik profil sağlar. Dahası, lipid esaslı taşıyıcılar daha sık verilen<br />

uygulamalara olan ihtiyacı azaltabilir, böylece uyumu ve terapötik sonuçları<br />

iyileştirebilir. Buna ek olarak, lipid esaslı taşıyıcılar, öksürük ve hoş olmayan tad gibi<br />

ilaçlarla ilgili rahatsızlıkları ve olumsuz olayları azaltabilir.<br />

Nanopartiküller, katı lipid nanopartiküller ve nanoyapılı lipid taşıyıcılar,<br />

nebulizatörler, pMDI ve DPI’ler için yeni formülasyon seçenekleri sağlayarak, antiinflamatuar<br />

ilaçların, bronkodilatör ajanların ve antibiyotiklerin farmakokinetiğinin<br />

iyileştirilmesini sağlayabilir. Bu formülasyonlar, doğru ve iyi kontrol edilen<br />

uygulamalarını ve geliştirilmiş ilaç biyoyararlanımını sağlayarak inhaler tedavilerinin<br />

iyileştirmede mükemmel özelliklere sahip gibi görünmektedir. Nanopartikül<br />

formülasyonları, daha büyük partiküller içeren formülasyonlara kıyasla birçok<br />

avantaja sahiptir. Aslında, daha küçük parçacık boyutu, çözünme hızının artmasına<br />

yol açan büyük bir yüzey alanı / hacim oranı ile birlikte yüzeyde daha çok sayıda ilaç<br />

molekülü bulunmasına olanak tanır. ilaveten, nanopartikül formülasyonları, partikül<br />

boyutu yaklaşık 1 µm'nin altına düştüğü için, bir partikülün doyum çözünürlüğünün<br />

artması nedeniyle, ortama madde transferinde oldukça etkilidir. Böylece, çözünmeyen<br />

hidrofobik ilaçların biyo-temin edilebilirliğini arttırmak için nanopartikül<br />

formülasyonları kullanılabilir. Sonuç olarak, lipid esaslı taşıyıcılar ve nanopartiküller,<br />

farklı avantajlar sağlayabilir ve spesifik solunum yolu ilaçları verme uygulamaları için<br />

uyarlanmalıdır.


12. Sonuç<br />

Geçmiş yıllarda, inhaler tasarım alanında çok sayıda yenilikçi gelişmeler oldu. Pek<br />

çok inhalere astım ve <strong>KOAH</strong> tedavisinde etkili aerosol sunumu sağlayan özellikler<br />

eklenmesine rağmen, mükemmel inhaler cihaz henüz bulunmamaktadır. Aslında her<br />

inhalerin kendi avantajları ve dezavantajları vardır ve başarılı bir tedavinin, inhaler<br />

ilaçlar kadar inhaler cihaza da bağlı olduğu konusunda artan bir farkındalık vardır.<br />

Halen, inhaler cihazlarının kullanımında, hasta eğitiminin, tedavi etkinliğinde hayati<br />

bir rolü olduğu ve hastaların cihazı kullanımındaki yeterliliğinin düzenli olarak<br />

kontrol edilmesi gerektiği açıktır. Yeni bir gerçek yaşam gözlem çalışmasında, inhaler<br />

cihazlarının kullanma hatalarının hafife alındığı ve aslında artmış şiddetli <strong>KOAH</strong><br />

alevlenmesi oranı ile ilişkili olduğu gösterilmiştir.<br />

Günlük klinik uygulamada, inhaler cihazının doğru seçimi, hastanın özellikleri ile<br />

birlikte yapılmalıdır. Hastanın yaşı, bilişsel durumu, görme keskinliği, el becerisi ve<br />

gücü ve inhalatörün inhalasyon ile çalıştırılmasını koordine etme yeteneği, uygun<br />

cihazı belirlemede hastalığın şiddeti kadar önem taşıyabilir. Birçok hastada, tek başına<br />

bir nebülizatör veya bir pMDI veya DPI’ye ek olarak kullanılması, kullanımı kolay ve<br />

maliyet etkin bir tedavi sağlar.<br />

Piyasada hâlihazırda mevcut olan geniş cihaz yelpazesi, hastanın ihtiyacına,<br />

durumuna ve tercihlerine göre uyarlanmış bir tedaviyi reçete etmeye izin verir.<br />

Açıkçası, etkin inhaler terapilerin, hastalar tarafından kullanımı ve kabul edilmesi<br />

kolay bir cihaz aracılığıyla uygulanması, kronik obstrüktif solunum yolu rahatsızlığı<br />

olan hastalarda tedavi sonuçlarının iyileştirilmesine yardımcı olabilir. Gerçekten,<br />

inhaler tekniği eğitimi, optimal tedaviyi sağlamak için astımlı veya <strong>KOAH</strong>'lı<br />

hastaların bakımının temel taşı olarak düşünülmelidir. Kullanma kolaylığı inhaler<br />

cihaz geliştirme için temel bir husustur. Üstelik son bulgular, aynı inhaler ilaçlarının<br />

uygulanmasında farklı cihazların kullanılmasının farklı klinik sonuçlara yol<br />

açabileceğini göstermektedir.<br />

Dekhuijzen ve ark., hasta ve uygun cihaz seçiminde basit bir dörtlü soru<br />

yaklaşımının uygulanmasını önermişlerdir. ("Kim": hastalık özelliklerini göz önünde<br />

bulundurun; "Ne": Kullanılacak ilacın türünü düşünün; "Nerede": ilacın hedefini<br />

düşünün; ve "Nasıl": hasta, molekül, doz ve cihazı eşleştirin). Hasta ve cihaz arasında<br />

daha iyi uyum sağlanması için doktorun; A) Hastanın özellikleri (hastalık, şiddet,<br />

dalgalanma, vb.), B) hangi sınıf ilaç gerektiği, C) akciğerde ilacın verilmesi gereken


yeri, ve D) bunun belirli hastada belirli bir cihazla nasıl en iyi şekilde<br />

başarılabileceğini değerlendirmesi gerekir.<br />

Açıkçası, bu ampirik bir yaklaşımdır, ancak şu ana kadar kılavuzlar, muhtemelen<br />

önerilere dönüştürülebilecek sağlam klinik verilerin eksikliği nedeniyle, cihaz seçimi<br />

konusunda yalnızca sınırlı bir rehberlik sağlamaktadır.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!