Yedigöller Milli Parkı - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği
Yedigöller Milli Parkı - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği
Yedigöller Milli Parkı - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
<strong>Türkiye</strong> <strong>Seyahat</strong> <strong>Acentaları</strong> <strong>Birliği</strong> Association of Turkish Travel Agencies HAZİRAN 2013 JUNE 336<br />
TÜRSAB<br />
DERGİ<br />
İnsanlarıyla turizme<br />
gönül vermiş bir ülke: TUNUS<br />
Tunisia is a country that has dedicated<br />
itself entirely to tourism<br />
Yer altındaki Pamukkale<br />
KAKLIK MAĞARASI<br />
The Subterranean Pamukkale:<br />
Kaklık Cave<br />
Anadolu’nun çiçekli camileri<br />
Floral Mosques of Anatolia<br />
<strong>Yedigöller</strong><br />
<strong>Milli</strong> <strong>Parkı</strong><br />
<strong>Yedigöller</strong> National Park<br />
Erciyes’in eteklerinde dinamik bir kent:<br />
KAYSERİ<br />
Kayseri, a dynamic city at the foot<br />
of Mount Erciyes<br />
Kiraz Cenneti<br />
Cherry paradise
Dünya'nın<br />
seyahatini planlıyoruz!<br />
online online<br />
BiletBank On-Line Bilet 5 yıldır hizmetinizde,<br />
• 5.900.000 Sorunsuz İşlem, 2.550.000 PNR,<br />
• 48 kişilik Bilet Çözüm Merkezi Personelimiz ile<br />
7/24/365 gün hizmetinizdeyiz.<br />
• Gerçek On-Line İptal ve İade imkanı,<br />
• Hak edişlerinizi Biletleme ve diğer hizmetlerde<br />
kullanabilme imkanı,<br />
• İç hat uçuşlarda PNR yönlendirme (QUEP) imkanı,<br />
• Uluslararası Charter uçuşlarını aynı Bilet Sorgu<br />
ekranında görüntüleme ve biletleme imkanı,<br />
online<br />
Dünya çapında 230,000 ve üstü Otel ve Konaklama<br />
tesisi<br />
• Günlük güncellenen fiyat ve uygun tesis seçenekleri<br />
• Anında indirim /komisyon imkanı<br />
• Rezervasyon Teknolojisi : BiletBank Online Hotel<br />
25.000 şehir ve 175’den fazla ülkede bağımsız 550 ad.<br />
bölgesel ve uluslararası oto kiralama firmasının seçeneklerini<br />
Şehir merkezi ve havalimanlarında en uygun koşullarla<br />
29 dilde siz değerli İş Ortaklarımızın kullanımına<br />
sunuyoruz.<br />
www.istedanismanlik.com<br />
başka bir arzunuz?<br />
CALL CENTER DESTEĞİ<br />
444 0 830<br />
Üyelik için: basvuru@biletbank.com<br />
bir “tık” yeter!
Sayı 336<br />
Haziran 2013<br />
Issue 336<br />
2013 June<br />
‹çindekiler<br />
Contents<br />
4<br />
Ev Turizmi Komitesi<br />
Home Tourism Committee<br />
10<br />
Erciyes’in eteklerinde dinamik bir kent:<br />
Kayseri<br />
Kayseri, a dynamic city at the foot of<br />
Mount Erciyes<br />
Ev Turizmi Komitesi<br />
Home Tourism Committee<br />
Kayseri<br />
Kayseri<br />
TÜRSAB<br />
TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹<br />
taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r<br />
Published monthly by<br />
ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES<br />
ISSN 1300-3364<br />
Yerel Süreli Yay›n<br />
Local Periodical<br />
TÜRSAB ad›na Sahibi<br />
Owner on behalf of TÜRSAB<br />
Başaran ULUSOY<br />
Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü<br />
Managing Editor<br />
Feyyaz YALÇIN<br />
16<br />
Özgür atlar diyarı Spil Dağı<br />
Mount Spil, a realm of free horses<br />
20<br />
Anadolu’nun çiçekli camileri<br />
Floral Mosques of Anatolia<br />
28<br />
İnsanlarıyla turizme gönül vermiş bir ülke:<br />
Tunus<br />
Tunisia is a country that has dedicated<br />
itself entirely to tourism<br />
34<br />
Kiraz cenneti<br />
Cherry paradise<br />
Spil Dağı<br />
Mount Spil<br />
<strong>Yedigöller</strong> <strong>Milli</strong> <strong>Parkı</strong><br />
<strong>Yedigöller</strong> National Park<br />
TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü<br />
Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB<br />
Arzu ÇENG‹L<br />
Yayın Kurulu<br />
Editorial Board<br />
Başaran ULUSOY, Arzu ÇENGİL,<br />
Hümeyra ÖZALP KONYAR,<br />
Ayşim ALPMAN, Özgür AÇIKBAŞ,<br />
Zafer AVŞAR, Gökçe KÖSEOĞLU,<br />
Gülce ERHAN<br />
Görsel ve Editoryal Yönetim<br />
Visual and Editorial Management<br />
Hümeyra ÖZALP KONYAR<br />
Haber ve Görsel Koordinasyon<br />
News and Visual Coordination<br />
Özgür AÇIKBAŞ<br />
38<br />
<strong>Yedigöller</strong> <strong>Milli</strong> <strong>Parkı</strong><br />
<strong>Yedigöller</strong> National Park<br />
Grafik Uygulama<br />
Graphical Implementation<br />
Semih BÜYÜKKURT<br />
44<br />
Kaklık Mağarası:<br />
Yer altındaki Pamukkale<br />
The Subterranean Pamukkale:<br />
Kaklık Cave<br />
48<br />
Şeylerin tarihi<br />
History of things<br />
52<br />
<strong>Türkiye</strong>’yi o kadar çok sevdi ki...<br />
She loved Turkey so much…<br />
56<br />
Not defteri<br />
Notebook<br />
Çiçekli Camiler<br />
Floral Mosques of Anatolia<br />
Tunus<br />
Tunisia<br />
Baskı<br />
Printing<br />
Müka Matbaa<br />
Bask› Tarihi<br />
Print Date<br />
Haziran/June 2013<br />
TÜRSAB<br />
Tel: (0.212) 259 84 04<br />
Faks: (0.212) 259 06 56<br />
Esentepe Mah. Villa Cad. No: 7<br />
Şişli-İstanbul/<strong>Türkiye</strong><br />
www.tursab.org.tr<br />
e-mail: tursab@tursab.org.tr<br />
58<br />
TÜRSAB Haberler<br />
TÜRSAB News<br />
60<br />
EXPO Haberler<br />
EXPO News<br />
Kaklık Mağarası<br />
Kaklık Cave<br />
Kiraz Cenneti<br />
Cherry Paradise<br />
TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n<br />
Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB<br />
DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak<br />
gösterilmeden al›nt› yap›lamaz.<br />
TÜRSAB MAGAZINE is a member of the Turkish Press<br />
Council and has resolved to abide by the Press Code of<br />
Ethics. None of the articles and photographs published<br />
in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without<br />
mentioning of resource.
Başaran Ulusoy<br />
TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkan›<br />
The President of TÜRSAB<br />
İki önemli adaylık<br />
için hazırlanıyoruz<br />
Bir yanda İstanbul’un Olimpiyat adaylığı,<br />
diğer yanda İzmir’in EXPO adaylığı...<br />
<strong>Türkiye</strong> turizmine çok önemli bir ivme kazandıracak<br />
iki küresel etkinlik için hazırlanıyor.<br />
Hiç şüpheniz olmasın, bu ayla birlikte<br />
başlayan “yüksek sezon” iki adaylık için de<br />
önemli bir sınav anlamına gelecek. Konuklarımızın<br />
izlenimleri, turizm raporları, olumlu<br />
ya da olumsuz haberler puana dönüşecek.<br />
O puanlar da gerçekte doğrudan bir ilişkisi<br />
olmasa bile adaylıklarla ilgili değerlendirmelerde<br />
etkisini gösterecek.<br />
Haziran’ın ilk yarısı boyunca İzmir’de çeşitli<br />
etkinliklerle devam edecek olan Kültür Şöleni,<br />
önemli adımlardan biri. Şölene tam 140<br />
ülkeden 1000 kadar öğrenci katılacak. O<br />
gençler ülkelerine İzmir izlenimleriyle dönecek.<br />
O gençlere eşlik eden ülke yöneticileri<br />
ya da gazeteciler de izlenimleri birer algıya<br />
çevirecek.<br />
Eğer iki adaylığımız da onaylanırsa, bu<br />
sayılar 2020 yılında milyonlara ulaşacak.<br />
<strong>Türkiye</strong> o yıl İstanbul ve İzmir’de küresel<br />
buluşmaların en iddialı ikisine ev sahipliği<br />
yapacak.<br />
Bu çapta organizasyonlar bütün örneklerinde<br />
gördüğümüz gibi ülke çapında seferberlik<br />
gerektirir. Sadece turizmciler veya spor<br />
kuruluşları değil; sadece ilgili bakanlıklar<br />
veya kurumlar değil tüm sektörler bu hazırlığa<br />
katılır. Katılmalıdır.<br />
Bu yaz sezonu işte böyle bir sınav ve aynı<br />
zamanda böyle büyük bir fırsatla açıldı.<br />
Sonucu da umarız güzel haberler olur.<br />
We are getting ready for two<br />
vital candidacies<br />
Turkey is preparing for two global events in 2020 that<br />
would add significant momentum to its tourist industry:<br />
Istanbul’s candidacy for the 2020 Olympics and Izmir’s<br />
candidacy for 2020 International Expo.<br />
Undoubtedly, Turkey’s “hot season” beginning this month<br />
will bring a crucial examination for both candidacies.<br />
Our guests’ impressions, tourism reports, and negative<br />
or positive rating by visitors will define the talking points<br />
of the examination. Even though these points may not be<br />
directly correlated to the award of either event, they will<br />
definitely influence the assessment of our candidacies<br />
and our chances of actually hosting these important<br />
events.<br />
The Culture Festival that takes place during the first<br />
half of June, featuring a wide range of activities, will be<br />
one of the first big opportunities to impress our visitors.<br />
About 1000 students from 140 different countries are<br />
expected to participate in the festival. Young people from<br />
all over the word will return to their countries with new<br />
impressions about Izmir.<br />
The accompanying administrators or correspondents<br />
from the visitors’ countries will form lasting perceptions<br />
from the impressions made during the festival.<br />
If our two candidacies are approved the number of<br />
visitors will reach into the millions in 2020.<br />
Turkey would be the host county for two of the most<br />
significant global events of the year. As we’ve witnessed<br />
in all past examples, organizing for events on this scale<br />
would require mobilization of resources all over the<br />
country. Not only tourism, sports institutions or related<br />
ministries and institutions, but virtually all sectors of the<br />
economy will take part in the preparations.<br />
So here we are! This summer season started with the<br />
opportunity to let visitors from all over the world learn<br />
from first hand experience what Turkey has to offer as<br />
host of the 2020 Olympics and the 2020 International<br />
Expo.<br />
We hope to receive good news soon.<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
3
EV TURİZMİ<br />
Komitesi<br />
Avrupa’da turizm cirosunun 1/3’lük<br />
bölümünü Ev Turizmi oluşturuyor. 2,4<br />
milyon evin pazarlandığı, 42 milyon<br />
kişinin tatilini böyle geçirdiği biliniyor.<br />
Home Tourism<br />
Committee<br />
Home Tourism accounts for<br />
1/3 of the tourism turnover<br />
in Europe. It is said that 2.4<br />
million houses are being sold<br />
and 42 million people go on<br />
such vacations.<br />
Shutterstock<br />
4<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Avrupa’da 20 milyar dolarlık bir<br />
pazara sahip. Dünya’da ise bu<br />
rakam 95 milyar dolara çıkıyor.<br />
Ev Turizmi tüm dünyada olduğu<br />
gibi <strong>Türkiye</strong>’de de büyüyerek<br />
gelişiyor. TÜRSAB çatısı altında<br />
kurulan Ev Turizmi Komitesi Başkanı<br />
Mücella Tarhan Ev Turizmi ile ilgili<br />
sorularımızı yanıtladı.<br />
• TÜRSAB DERGİ: Ev Turizmi<br />
<strong>Türkiye</strong>’de de son yıllarda hızla<br />
gelişiyor. TÜRSAB çatısı altında<br />
bir “Ev Turizmi Komitesi”<br />
kuruldu. Ev Turizmi nedir, bize<br />
biraz anlatır mısınız?<br />
Mücella Tarhan: Ev Turizmi, eşyalı<br />
konutların, yerli ve yabancı turistlere<br />
kiralanması olarak tanımlayacağımız,<br />
müşterilere kendilerini özgür ve<br />
evindeymiş gibi hissettiren, yaşadığı<br />
çevreye ekonomik katkısı olan,<br />
gelinen yerin genel kültürünü tanıma<br />
amacıyla, ulaşım, transfer, tur, yemeiçme,<br />
rehberlik, tanıtım ve danışmanlık hizmetlerini içinde barındırabilen<br />
seyahat türü.<br />
• Ev Turizmi’nin TÜRSAB tarafından desteklenmesinin sebepleri neler?<br />
Öncelikle Başkanımız Başaran Ulusoy’un gelişmeleri görüp, turizme yeni bir<br />
çeşit kazandırma çabası ile yola çıkıldı. Avrupa’daki örnekleri inceleyerek,<br />
İsviçre’de (STV), Avusturya’da (ÖTV), Almanya’da (DFRV), TÜRSAB muadili<br />
kurumların çatısı altında Ev Turizmi standartları belirlenip, sertifikasyonlar<br />
verilmekte olduğunu tespit ettik.<br />
TÜRSAB hem pazarlama yapacak seyahat<br />
acentelerini hem de eğitimi verecek<br />
“Mesleki Yeterlilik Kurumu”nu bir çatı<br />
altında toplayabilme özelliğine sahip bir<br />
kurum.<br />
• <strong>Türkiye</strong> turizmine katkısı nedir?<br />
Yatırımı önceden yapılmış konaklama<br />
birimlerinin sahipleri tarafından<br />
kullanılmayan dönemlerinin turizme<br />
kazandırılması, yatak kapasitesinin<br />
artırılması açısından çok önemli.<br />
Yaptığımız araştırmalar ışığında yaklaşık<br />
200 bin adet ev kiralandığında ortalama<br />
2,8 milyon rezervasyondan ve 13<br />
milyon 720 bin hizmet alan kişiden<br />
bahsettiğimizi gördük. 15 milyar dolar<br />
seviyesinde olduğunu varsaydığımız Ev<br />
Turizmi, 2023 yılı turizm hedeflerine<br />
ulaşmada en önemli rolü oynayacak<br />
turizm çeşidi. Çevreyi koruyarak turizmin<br />
sürdürülebilirliğini desteklemek,<br />
Avrupalının gözündeki “monoprodukt”<br />
ülke imajından kurtulup, alım gücü<br />
yüksek turistin ülkemize gelmesini<br />
sağlamak, geleneklerimizi tanıma fırsatını<br />
sunmak gibi birçok katkısı var.<br />
Europe has a tourism market share of 20 billion dollars. This figure rises to 95<br />
billion dollars throughout the world. Home Tourism is also growing in Turkey as it<br />
does in the world. Mücella Tarhan, Chairman of Home Committee established under<br />
TÜRSAB answered our questions regarding Home Tourism.<br />
• TÜRSAB MAGAZINE: Home Tourism has recently been on the rise in<br />
Turkey. A “Home Committee” has been established under TÜRSAB. What<br />
is the Home Committee? Can you explain it to us?<br />
Mücella Tarhan: The Home Committee is concerned with a type of travel which we<br />
define as renting of furnished houses to local and foreign tourists. This lets tourists<br />
feel like they are at home with access to services such as transportation, transfer,<br />
tour, restaurants and bars, tour guides, and advertising and consultancy services.<br />
This unique service is designed to introduce our guests to the general culture of their<br />
destination while contributing to the economic health of the region.<br />
• Can you tell us the reasons why TÜRSAB supports Home Tourism?<br />
First of all, our President Başaran Ulusoy became aware of developments in other<br />
parts of Europe and strived to create a new style to tourism here in Turkey. We<br />
examined the examples in Europe, identified Home Tourism standards through<br />
TÜRSAB-equivalent associations in Switzerland (STV), Austria (OTV) and Germany<br />
(DFRV), and then we confirmed that certificates are being given. TÜRSAB has the<br />
capacity to enlist travel agencies that will do the marketing and “Professional<br />
Competency Associations” that will give education under a single roof.<br />
• What is the contribution of this to Turkish tourism?<br />
Regaining the unused periods of houses that were formerly available to tourism is<br />
crucial in increasing the capacity of bedding. According to our research, when we<br />
rent about 200,000 houses, we realized that we are talking about an average of 2.8<br />
million reservations and 13.72 million people that use the service. Home Tourism,<br />
which we assume to be 15 billion dollars, plays the most crucial role in reaching<br />
tourism targets for the year 2023. It supports the sustainability of tourism by<br />
protecting the environment, encourages tourists with high incomes to come to our<br />
country by eliminating the image of “monoproduct” in the eye of the European, and<br />
offers foreigners the opportunity to recognize our traditions.<br />
ALIM GÜCÜ YÜKSEK<br />
MÜŞTERİ GELECEK<br />
Some customers with<br />
high purchasing power<br />
will come<br />
TÜRKİYE’Yİ DAHA İYİ<br />
TANITMA FIRSATI DOĞACAK<br />
A much better opportunıty to<br />
introduce Turkey will be<br />
realized<br />
YATAK KAPASİTESİ<br />
ARTACAK<br />
The total number of beds<br />
will increase<br />
UÇAKLARDA DOLULUK<br />
ORANI ARTACAK<br />
Seating capacity in airplanes<br />
will increase<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
5
“Acentelere yeni bir ürün<br />
sağlamanın dışında, alım gücü<br />
yüksek müşteriye günlük tur, kiralık<br />
araba ve değişik etkinliklerin<br />
biletini satma imkanı doğuyor.”<br />
• Dünyada ve ülkemizde gelinen noktadan bahseder misiniz?<br />
Dünyada 50 yıldır var olan ve 95 milyar dolarlık pazara sahip olan bir<br />
turizm çeşidi bu. Avrupa’da ise 20 milyar dolar seviyesine ulaşmış. Sürekli<br />
artan bir ivmeye sahip. Avrupa’da toplam turizm cirosunun 1/3’lük<br />
bölümünü Ev Turizmi teşkil ediyor. 2,4 milyon evin pazarlandığı, 42<br />
milyon kişinin ise tatilini bu şekilde geçirdiği biliniyor. Ülkemizde yapılan<br />
konferanslarda, turizmin geleceğinin tartışıldığı zirvelerde değişen turizm<br />
trendlerinden söz ediliyor. İnsanların “özgün ve otantik tatil” istediklerinden<br />
ya da “belirli saat ve programa bağlı kalmadan seyahatlerini özgürce<br />
yaşamaktan” bahsediyorlar. Ama bu imkanı sunan turizm segmentini göz<br />
ardı ediyorlar. Ev Turizmi’nin ülkemizde hiç de küçümsenmeyecek çapta<br />
gerçekleştiğini biliyoruz ve gelişime açık olduğunu da görüyoruz. KKTC<br />
örneğin, Ev Turizmi yasasını çıkarmış. Ev Turizmi komitemizin toplantısına<br />
konuk olan KKTC Turizm Bakanlığı Müsteşarı Sayın Şahap Aşçıoğlu komite<br />
üyelerimizle deneyimlerini paylaştı.<br />
• Will you describe the position of the sector in the country and in the<br />
world?<br />
This type of tourism has existed throughout the world for 50 years and has a market<br />
share of 95 billion dollars. In Europe it reaches 20 billion dollars. It has a constantly<br />
increasing momentum. Home Tourism forms 1/3 of the total tourism turnover in<br />
Europe. It is well known that 2.4 million houses are commercialized and 42 million<br />
people go on vacation accordingly. Changing tourism trends are the popular subjects<br />
of the summits where the future of tourism is being discussed in the conferences<br />
organized in our country. They are discussing “unique and authentic holiday”<br />
demands of people or flexible traveling options without being dependent on “certain<br />
hours or programs.” However, they neglect this tourism segment that offers such an<br />
opportunity. We know that Home Tourism cannot be underestimated when we look<br />
at the figures and we observe that it is open to improvements. For instance, TRNC<br />
enacted the Home Tourism law. TRNC Undersecretary of the Ministry of Tourism,<br />
Şahap Aşçıoğlu, shared his experience with committee members at our recent<br />
committee meeting.<br />
• Will the Home Tourism Committee cooperate with the airlines?<br />
When we examine those that travel with Home Tourism we realize that it is 4.9<br />
persons per reservation. We believe that European Turks that reside in foreign<br />
countries, tourists that come from East and Middle Anatolia to Aegean region, or<br />
those that come to any coastal regions with their families will increase the occupancy<br />
rate in airplanes.<br />
“Agencies not only have new<br />
products to sell, but also sell tickets<br />
to alternative events, rent cars and<br />
sell daily tours to customers with high<br />
income.”<br />
• Ev Turizmi komitesinin havayolları ile işbirliği olacak mı?<br />
Ev Turizmi ile seyahat edenler incelendiğinde, rezervasyon başına 4,9<br />
kişi olduğunu görüyoruz. Doğu ve İç Anadolu’dan Ege sahillerine, ya da<br />
yurt dışında ikamet eden Avrupalı Türkler’in, aileleriyle birlikte tatillerini<br />
geçirmek üzere muhtelif sahil bölgelerine gelenlerin, uçak koltuğundaki<br />
doluluk oranını artıracağını düşünüyoruz.<br />
• Can we say that Home Tourism has a share from the piece of the pie of<br />
hotels?<br />
There is a misunderstanding on the part of the hotel sector. In fact the demands<br />
of Home Tourism customers are different. They want to feel like they are at home,<br />
shop at a grocery store or from the butcher. They want to taste Turkish coffee in a<br />
neighboring authentic Turkish café, and wherever possible want to barbecue at home<br />
or eat fish at a restaurant. We would like to attract those that do not come to Turkey<br />
because they are unaware that such accommodations exist - people that make<br />
their own decisions and people with high incomes. Several hotel investors invest<br />
accordingly after seeing the opportunities.<br />
• Ev Turizmi’nin otelciler pastasından pay aldığını söyleyebilir miyiz?<br />
Otelciler tarafından böyle bir yanlış algılama söz konusu. Oysa Ev Turizmi<br />
müşterisinin talepleri farklı. Kendisini evindeymiş gibi hissetmek istiyor,<br />
manavdan, kasaptan, bakkaldan alışveriş yapmak, çevredeki otantik<br />
kahvede Türk kahvesini tatmak, gerekirse evinde mangal yapmak ya da<br />
yakınındaki restoranda balık yemek istiyor. Bu tarz konaklamadan haberdar<br />
olmadığı için <strong>Türkiye</strong>’ye gelmeyen, ne yapacağına kendileri karar veren,<br />
alım gücü yüksek müşterileri ülkemize çekmek istiyoruz. Gelişmeleri gören<br />
birçok otel yatırımcısı, yeni yatırımlarını bu yönde yapıyor.<br />
6 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Okan Üniversitesi<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden<br />
TÜRSAB Okan Üniversitesi<br />
üyelerine özel<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden<br />
İndirimli Yüksek Lisans İmkanı<br />
TÜRSAB üyelerine özel<br />
Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ile<br />
<strong>Türkiye</strong> <strong>Seyahat</strong> İndirimli Acenteleri <strong>Birliği</strong> Yüksek (TÜRSAB) Lisans arasında yapılan İmkanı<br />
işbirliği protokolüne gör<br />
enstitünün Yüksek Lisans programlarına kaydolan üyeler,<br />
Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ile<br />
özel eğitim indirimlerinden yararlanabilecekler.<br />
<strong>Türkiye</strong> <strong>Seyahat</strong> Acenteleri <strong>Birliği</strong> (TÜRSAB) arasında yapılan işbirliği protokolüne göre<br />
enstitünün Yüksek Lisans programlarına kaydolan üyeler,<br />
özel eğitim indirimlerinden yararlanabilecekler.<br />
Bilgi ve Kayıt için :<br />
Okan Üniversitesi Mecidiyeköy Kampüsü<br />
Bilgi Bilgi<br />
Avni<br />
ve ve Dilligil<br />
Kayıt Kayıt<br />
Sok.<br />
için için için ::<br />
:<br />
No: 18 34394 Mecidiyeköy-İstanbul<br />
Okan Okan<br />
Üniversitesi Üniversitesi<br />
Mecidiyeköy Mecidiyeköy<br />
Kampüsü<br />
Kampüsü<br />
Tel: 0212 212 65 26 Faks: 0212 216 18 03<br />
Avni Avni<br />
Dilligil Dilligil<br />
Sok. Sok.<br />
No: No:<br />
18<br />
18 18<br />
34394 34394<br />
Mecidiyeköy-İstanbul<br />
Mecidiyeköy-İstanbul<br />
Tel: Tel:<br />
0212 0212<br />
212 212<br />
65<br />
65 65<br />
26<br />
26 26<br />
Faks: Faks:<br />
0212 0212<br />
216 216<br />
18<br />
18 18<br />
03<br />
03 03<br />
Okan Üniversitesi Kadıköy Kampüsü<br />
Okan Uzunçayır Okan<br />
Üniversitesi Üniversitesi Cad. No: Kadıköy Kadıköy 4/A Hasanpaşa-Kadıköy/İstanbul<br />
Kampüsü<br />
Kampüsü<br />
Uzunçayır Tel: Uzunçayır 0216 Cad. 345 Cad. 48 No: No: 18/19 4/A 4/A<br />
Hasanpaşa-Kadıköy/İstanbul<br />
Hasanpaşa-Kadıköy/İstanbul<br />
Faks: 0216 339 61 36<br />
Tel: Tel:<br />
OKAN 0216 0216<br />
ÜNİVERSİTESİ 345 345<br />
48<br />
48 48<br />
18/19 18/19<br />
TUZLA Faks: Faks:<br />
0216 0216<br />
KAMPÜSÜ 339 339<br />
61<br />
61 61<br />
34959 36<br />
36 36<br />
Akfırat / Tuzla / İstanbul<br />
OKAN OKAN<br />
ÜNİVERSİTESİ ÜNİVERSİTESİ<br />
TUZLA TUZLA<br />
KAMPÜSÜ KAMPÜSÜ<br />
34959 34959<br />
Akfırat Akfırat<br />
/<br />
/<br />
Tuzla / Tuzla<br />
/<br />
/<br />
İstanbul<br />
/ İstanbul
Erciyes’in eteklerinde dinamik bir kent<br />
KAYSERİ<br />
10 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Erciyes Dağı, Bünyan halısı, pastırması ve mantısı ile meşhur Kayseri son yıllarda büyük bir değişim<br />
içinde. Erciyes Dağı’nda açılan kayak tesisleri ve yenilenen kayak pistleri, “Anadolu Harikalar Diyarı<br />
Projesi”, “Kültür Yolu”, “SukayPark” gibi yeniliklerle Kayseri artık “Turizm ve Eğlence Şehri” olmaya<br />
hazırlanıyor. Bütün bu projelerin, kenti geleceğe taşıyan yeniliklerin arkasındaysa Kayseri Büyükşehir<br />
Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki var. Özhaseki sorularımızı yanıtladı, “yeni Kayseri”yi TÜRSAB<br />
Dergi’ye anlattı.<br />
• TÜRSAB DERGİ: Kayseri’nin gelişiminde vardığınız noktayı kısaca özetler misiniz?<br />
Mehmet Özhaseki: Kayseri Anadolu’da yıldızlaşan şehirlerin başında geliyor. Sorunuzla ilgili olarak<br />
öncelikle belirtmeliyim ki, Erciyes ve “Anadolu Harikalar Diyarı” sadece Kayseri’nin değil <strong>Türkiye</strong>’nin<br />
önemli projeleri arasında. Zaman zaman Erciyes’i görenler onunla ilgili olarak “Dünyanın en<br />
yakışıklı dağı” yorumunu yaparlar. İşte biz dünyanın en yakışıklı dağını, dünyanın en güzel kayak<br />
merkezlerinden biri yapmak için hayırlı bir yola baş koyduk. Allah’a şükür bunu da başardık.<br />
“Anadolu Harikalar Diyarı” ise; <strong>Türkiye</strong>’nin en büyük tematik parkı olacak. Bu projemizin yapımını<br />
tamamladık.<br />
• Son yıllarda Erciyes Dağı’nda ne gibi gelişmeler oldu?<br />
Erciyes düne kadar güzelliklerinden ve fiziki avantajlarından yararlanılamayan Kayseri için önemli<br />
bir potansiyel değerdi. Çok değil 10 yıl kadar önce Erciyes sivillerin faydalanamadığı bir kamu dağı<br />
gibiydi. Erciyes bölgesi Büyükşehir sınırlarına dahil olunca ciddi bir fizibilite çalışması hazırlattık.<br />
Yabancı uzmanların müşavirliğinde çok yönlü analizlerin yer aldığı teferruatlı bir master plan ortaya<br />
çıktı. Öncelikle Erciyes’in 26 milyon metrekarelik kısmının tapusunu Büyükşehir Belediyesi’ne<br />
kazandırdık. Sonra da master planın uygulanmasına soyunduk. Böylece A’dan Z’ye bütün detaylara<br />
varıncaya kadar projelendirilen, ardından da yatırımları bir belediye tarafından hayata geçirilen<br />
<strong>Türkiye</strong>’deki tek kış turizm ve kayak merkezi oldu. Şu ana kadar Erciyes’e kendi kaynaklarımızla<br />
yaklaşık 200 milyon lira para harcadık. Bu sene sonunda uzunluğu 100 kilometreyi geçen bir<br />
pistimiz olacak Erciyes’te. Proje tamamen bitince pistin uzunluğu 200 kilometreyi bulacak.<br />
Kayseri Büyükşehir Belediyesi arşivi<br />
Erciyes Kayak<br />
Merkezi’nden görüntüler.<br />
Some Scenes from the<br />
Erciyes Ski Center.<br />
KAYSERİ, a dynamic city at the<br />
foot of Mount Erciyes<br />
Renowned for Mount Erciyes, Bunyan carpet, its<br />
“pastırma” and “mantı” Kayseri in recent years has<br />
undergone a big transformation. Nowadays Kayseri<br />
is getting ready to become a centre for tourism and<br />
entertainment with some important projects such as<br />
new ski facilities opened in Mount Erciyes, renewed ski<br />
runs, “Anadolu Harikalar Diyarı Projesi” (the Anatolian<br />
Wonderland Project) “Kültür Yolu” (Culture Road) and<br />
“SukayPark.” The driving force behind all of these<br />
projects and innovations aimed at carrying the city into<br />
the future is Mehmet Özhaseki, the mayor of Kayseri<br />
Metropolitan Municipality. Answering our questions<br />
Özhaseki told us about “New Kayseri” in TÜRSAB<br />
Magazine.<br />
Rasim Konyar ve Shutterstock<br />
• TÜRSAB MAGAZINE: Can you sum Kayseri’s<br />
development thus far?<br />
Mehmet Özhaseki: Kayseri is a leader among the<br />
cities that gradually become like shining stars. Firstly,<br />
relating to your question I must indicate that “Erciyes”<br />
and “Anatolian Wonderland” are not only among<br />
Kayseri’s most important projects but also Turkey’s.<br />
Those who see Mount Erciyes sometimes describe it<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 11
Kayseri Büyükşehir<br />
Belediye Başkanı<br />
Mehmet Özhaseki.<br />
Mehmet Özhaseki,<br />
the mayor of Kayseri<br />
Metropolitan Municipality.<br />
as “The most handsome mountain in the world.” And we dedicated ourselves to<br />
make “the most handsome mountain in the world” into one of the most beautiful<br />
ski resorts in the world as well. And we did it thanks to God. Whereas “Anatolian<br />
Wonderland” will be the biggest theme park in Turkey. We recently finalized our<br />
project’s feasibility study.<br />
• What kind of improvements have taken place in Mount Erciyes in recent<br />
years?<br />
Until recently Erciyes was merely an important and valuable place whose natural<br />
beauty and physical advantages offered no practical benefits. Erciyes was just a<br />
state resource of which civil people could not make use. Once the Erciyes region was<br />
annexed into metropolitan districts, we ordered a very extensive feasibility study to<br />
be done. Thus, in concert with foreign advisors we prepared a very detailed master<br />
plan which includes versatile, multi-directional analyses. First, we extended the<br />
municipal boundary to include the 26 million square meters of land (6,424 acres)<br />
where Mt. Erciyes stands. Then we got off the ground to apply the master plan.<br />
Following the meticulously prepared master plan from A to Z, investments sponsored<br />
by the metropolitan municipality transformed Mt. Erciyes into the only hub for<br />
winter tourism and skiing in Turkey. Using only our own resources, we have spent<br />
200 million Turkish Lira so far. On Mt.Erciyes, we will have a ski track more than<br />
100 kms long at the end of this year. Once the project is completed, the length of the<br />
track will be 200 kms.<br />
• What will you do to introduce the Erciyes Ski Center?<br />
A serious introductory campaign has not been done so far. Erciyes has been<br />
introduced through a “natural” process. Even without advertising, it has received<br />
significant attention from the public. About 1 million visitors came here during the<br />
• Erciyes Kayak Merkezi’ni tanıtmak için ne tür çalışmalar<br />
yapıyorsunuz?<br />
Şu ana kadar ciddi bir tanıtım kampanyası yapılmadı. Erciyes kendi<br />
tanıtımını doğal bir süreçte kendi yapıyor. Hiç bir tanıtım olmamasına<br />
rağmen Erciyes yine de büyük ilgi görüyor. Geçtiğimiz kış döneminde<br />
yaklaşık 1 milyon ziyaretçi geldi. Proje tamamlanınca bu sayı katlanarak<br />
artacak. Bu ilginin nedeni kış ve kayak etkinliklerinden yararlanmak<br />
isteyenlerin aradıkları her türlü imkanı yüksek standartlarda bulmaları.<br />
Ulaşım imkanlarının da Erciyes’in tercih edilmesinde önemli bir payı var.<br />
Şunu da hatırlatmalıyım: Turizm bölgelerinde ya da kayak merkezlerinde<br />
konaklama tesisinin yapılacağı alanlar satılmaz, tahsis edilir. Yatırımcı<br />
bulmak çok kolay olmaz. Ancak bizim Erciyes’e olan inancımız,<br />
yatırımcının da inanmasını sağladı. Biz 21 otel yerini yatırımcıya ihaleyle<br />
sattık. Şimdi onlar tesislerin yapımına başlıyor. İki yılda tüm oteller bitmiş<br />
olur. Ayrıca Erciyes’teki Tekir Göleti etrafında oteller bölgesi ve çok güzel<br />
bir rekreasyon alanı oluşacak.<br />
Kayseri Kalesi.<br />
Kayseri Citadel.<br />
Erciyes Kayak Merkezi.<br />
Erciyes Ski Center.<br />
last winter season. Once this project is finished the number will grow rapidly. The<br />
reason for drawing that much attention is that people who want to make use of<br />
winter and ski activities can find every type of winter recreation available at higher<br />
standards than offered by the competition. The availability of public transportation is<br />
another reason why people prefer Erciyes. Let me remind you of this: Areas in which<br />
lodges or other facilities will be built in tourism regions or at the ski centers cannot<br />
be sold – they are allocated. It would never be easy to find the investor. But our<br />
reliance on Erciyes assured the investor to believe the project too. We sold 21 hotel<br />
sites to the investors by tender. They are about to build the facilities. All hotels will<br />
be completed in 2 years. Moreover a group of hotels and a very elegant recreation<br />
area will be developed around the Tekir Göleti near Erciyes.<br />
12 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
• Do you think is the world aware of Erciyes?<br />
Particularly winter tourism investors and professionals follow it very closely and<br />
carefully. The Best Tourism Mayor of the Year Award given to me on behalf of<br />
Kayseri within the scope of Traditional 4 th Tourexpi Destination Management at the
Erciyes Dağı.<br />
Kayseri Kadir Has Stadı (altta).<br />
Mount Erciyes. Kayseri Kadir Has<br />
Stadium (below)<br />
• Sizce dünya Erciyes’ten haberdar mı?<br />
Özellikle kış turizm yatırımcıları ve profesyoneller çok dikkatli takip ediyorlar.<br />
Uluslararası Berlin Fuarı’nda Geleneksel 4.Tourexpi Destinasyon Yönetim<br />
Ödülleri çerçevesinde, Kayseri adına şahsıma verilen “Yılın En İyi Turizm<br />
Belediye Başkanı” ödülü yabancıların Erciyes’i çok sıkı takip ettiğinin bir<br />
göstergesi aslında. Biz Erciyes’i sadece kış sezonunda insanlara hizmet verecek<br />
bir şekilde planlamıyoruz. Her türlü dağ sporları, kamp merkezleri, serin<br />
havası, emsalsiz suyu, eğlence ve dinlence alanlarıyla Erciyes her mevsim ve<br />
12 ay insanlığın hizmetinde olacak.<br />
• Anadolu Harikalar Diyarı projenizden biraz bahseder misiniz?<br />
Kayseri belki bir sanayi ve ticaret şehri olarak biliniyor; ancak biz Kayseri’nin<br />
diğer değerlerini de tek tek ortaya çıkarıyoruz. Turizm hedefimizin önemli<br />
ayaklarından biri Erciyes; ama onun başka ayakları da var. İşte bunlardan<br />
birisi “Anadolu Harikalar Diyarı”. Kayseri’deki “Anadolu Harikalar Diyarı” 700<br />
bin metrekare üzerinde olacak. Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da Tivoli<br />
<strong>Parkı</strong> var. Tivoli <strong>Parkı</strong>’na ülke içinden ve dışından yılda yaklaşık 4 milyon<br />
ziyaretçi geliyor. Bu parkın büyüklüğü ne kadar biliyor musunuz? Sadece 84<br />
bin metrekare. Biz daha geniş bir alanda ve daha farklı temaların bulunduğu<br />
bir projeyi hayata geçirdik. “Anadolu Harikalar Diyarı” içindeki farklı etkinlik<br />
alanlarının işletmesini belediyemiz yapacak; ama Eğlence <strong>Parkı</strong>’nı yap-işletdevret<br />
modeliyle Türk-İtalyan ortaklığına verdik. Sadece onlar yılda 4-5<br />
milyon ziyaretçiden bahsediyorlar. Ayrıca, “Anadolu Harikalar Diyarı”nın<br />
şehir merkezinde olması ve raylı sistem güzergâhında bulunması ziyaretçi<br />
sayısının artmasını sağlayacaktır.<br />
International Berlin Fair Awards must be considered as an indicator that foreigners<br />
follow us very closely. We are not planning to develop Erciyes to serve people only in<br />
the winter season. Erciyes will provide the public with every kind of mountain sport,<br />
camping centers, entertainment and recreation zones all 12 months of the year.<br />
• Can you tell us a little bit about Anatolian Wonderland Project?<br />
Though Kayseri is known as a city of industry and commerce, we unearth other<br />
values of Kayseri one by one. One of the important pillars of our tourism target<br />
is Erciyes, but it has another pillar too. That pillar is the “Anatolian Wonderland<br />
Project”. Anatolian Wonderland in Kayseri will cover 700 thousand square meters.<br />
Tivoli Park is in Copenhagen, the capital of Denmark. Tivoli Park attracts 4 million<br />
Kayseri Büyükşehir Belediyesi arşivi<br />
“Anadolu Harikalar Diyarı” projesi.<br />
“Anatolian Wonderland” Project.<br />
foreign and domestic visitors every year. Can you guess what the size of this park is?<br />
It only occupies 84 thousand square meters. We designed our park to accommodate<br />
many different themes in a much larger area. Our Metropolitan Municipality will run<br />
the facilities that host the different activities within the Anatolian Wonderland; but<br />
we left the Recreation Park to a Turkish-Italian partnership with the “build-operatetransfer”<br />
model. Even they on their own are talking about 4-5 million visitors yearly.<br />
Because of advantages offered by the Anatolian Wonderland such as being in the<br />
downtown and being on our commuter rail system, the numbers of the visitors will<br />
go up.<br />
• You just mentioned different areas of activity. What will this park<br />
include?<br />
There are 10 different themes that we actually can speak about in detail. There are<br />
30 separate themes in the park in question. We’ll have a zoo in an area covering<br />
180 thousand square meters. Almost 1000 animals from 145 different species will<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 13
• Farklı etkinlik alanları dediniz, ne olacak bu park içerisinde?<br />
Her birini uzun uzun anlatabileceğimiz 10 ayrı tema söz konusu. Biraz önce<br />
dile getirdiğim eğlence parkında 30 ayrı oyun grubu bulunuyor. 180 bin<br />
metrekare alanda hayvanat bahçemiz olacak. 145 ayrı hayvan türünden bine<br />
yakın hayvan görülebilecek. Bir hayvan hapishanesi olmaması ve hayvanların<br />
doğal barınaklarında yaşamaları için çok emek verdik. Üçüncü etkinliğimiz<br />
“SukayPark” dediğimiz su kayağı parkı. Kayseri’de kış mevsiminde Erciyes’te<br />
kar üzerinde, yazın da “Harikalar Diyarı”nda su üzerinde kayak yapma imkanı<br />
olacak. Ayrıca buz pisti, spor alanları, mini basketbol, voleybol, futbol<br />
sahaları ve tenis kortları, at binme alanları, lazer oyunları merkezi ve hobi<br />
bahçeleri bölgeye ayrı bir hareketlilik kazandıracak. Yine 8-10 kadar restoran<br />
ve kafemiz var. Burada ayrıca 55 bin metrekare üzerinde bir bilim merkezi<br />
kuruyoruz. TÜBİTAK ile ortaklaşa yapacağımız bu merkez çocuklarımıza çok<br />
farklı bir ufuk açacak. “Anadolu Harikalar Diyarı”nda çok ilgi çekecek bir de<br />
cami projemiz var. Farklı bir mimari ile yapılacak olan bu caminin <strong>Türkiye</strong>’de<br />
şu ana kadar bir benzeri yapılmadı.<br />
• Kayseri’ye bundan böyle çok turist gelecek diyebilir miyiz?<br />
Her iki proje de iç ve dış turizmi canlandıracak diye düşünüyorum.<br />
Ayrıca Kayseri’ye bir “Kültür Yolu” yapıyoruz. Cumhuriyet Meydanı’nın<br />
çevresine baktığınızda beş ayrı medeniyetin eserlerini görmeniz mümkün.<br />
İşte biz bu eserlerin etrafını açıyor ve bir yolla birbirlerine bağlıyoruz.<br />
Bu yol Cumhuriyet Meydanı’ndan başlıyor ve oluşturduğumuz Kayseri<br />
Mahallesi’nde sona eriyor. “Kültür Yolu”nda, Kayseri Kalesi içine yapılacak<br />
Arkeoloji Müzesi ve Kültür Merkezi ile dünyada ilk defa Selçuklu Medeniyeti<br />
Müzesi hayat bulmuş olacak. Tarihi Kayseri Lisesi binasında ise yapacağımız<br />
<strong>Milli</strong> Mücadele Müzesi görülmeye değer merkezler arasında olacak.<br />
• Kayseri için “Aslı ile Kerem” efsanesinin de ayrı<br />
bir önemi var. Bunun turizme katkıları olur mu?<br />
Evet, Aslı ile Kerem’in çok özel bir hikayesi var.<br />
Dünyanın ilgisini çekebilecek bir hikaye bu.<br />
Oluşturduğumuz Kayseri Mahallesi’nin ortasında Aslı<br />
ile Kerem’in çok güzel bir heykeli olacak. Tüm dünya<br />
bu coğrafyaya ait ve bizim kültür dünyamızda iz<br />
bırakan bu iki aşığı tanıyacak. İnsanımızın her şeyin<br />
en iyisine layık olduğunu düşünüyor ve bu gaye ile<br />
çalışıyoruz. Dünyaya çok önemli değerler kazandırmış<br />
bir medeniyetin mensupları olarak tabi ki iyilik ve<br />
güzellik mesajlarının verildiği, her yönüyle örnek bir<br />
Kayseri hayalimiz var. Ve bu hayalin adım adım hayat<br />
buluyor olması bizim için en büyük saadet.<br />
be seen there. We went to great lengths to avoid creating an animal prison. Instead,<br />
the zoo will provide the animals natural habitats. Our third activity, called “Sukay<br />
Park,” is a water skiing park. People will find opportunity to ski on the snow along<br />
the slopes of Erciyes in winter and on the water in the Anatolian Wonderland<br />
in summer. In addition, an ice rink, sports arenas, mini-soccer, basketball and<br />
volleyball fields, tennis courts, riding grounds, a laser games centre and hobby<br />
gardens will add flavor and dynamism to the region. On top of this, we will have<br />
about 8-10 cafeterias and restaurants.<br />
We are planning to establish a science center covering 55 thousand square<br />
meters. This center to be built in collaboration with TÜBİTAK will expand our<br />
children’s learning horizons. We have a mosque project that will be a center of<br />
attraction too in the Anatolian Wonderland. The architectural design for this<br />
mosque is unlike anything built so far in Turkey.<br />
• So, can you claim that more tourists will visit Kayseri in the future?<br />
I predict that all of these projects will vitalize domestic and the foreign tourism.<br />
In addition to these, we’ll build “a Culture Road.” When you look around the<br />
Republic Square you can see the works of Turkey’s 5 different civilizations. Now<br />
what we are doing is to open the surroundings of those works and connect them<br />
together with a road. This road starts from the Republic Square and ends in the<br />
Kayseri Neighborhood that we set up. The Seljukian Civilization Museum will be<br />
opened for the first time in the world along with the Archeological Museum and<br />
the Culture Center to be built within the Kayseri Citadel on the Culture Road. The<br />
Independence War Museum that we’ll plan to set up in the Historical Kayseri High<br />
School’s building would be among the museums that are worthwhile to see.<br />
• The Legend of Aslı and Kerem have an importance in a different<br />
sense for Kayseri too. Would this contribute to<br />
tourism?<br />
Yes, the story of Aslı and Kerem is very special one. It’s<br />
a kind of story that would draw attention from the whole<br />
world. We’ll place a statue of Kerem and Aslı in the middle<br />
of the Kayseri Neighborhood we set up. People of the world<br />
will get to know these two lovers who left their footprints<br />
in this geography and our cultural world. Believing that<br />
our people deserve the best, we are working diligently<br />
to realize these aims. As members of a civilization that<br />
contributed vital values to the world, we absolutely have<br />
a Kayseri dream in which good and kind messages are<br />
delivered to the people. We want to create a Kayseri<br />
renowned in every respect. And making this dream come<br />
true, step-by-step, will be our biggest happiness.<br />
Kayseri Saat Kulesi.<br />
Kayseri Clock Tower.<br />
Kayseri Büyükşehir Belediyesi arşivi<br />
14 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
.<br />
Özgür atlar diyarı SPIL DAGI<br />
Çam ormanları ile süslenmiş eşsiz manzarası ve<br />
serbest dolaşan Yılkı atlarıyla ünlü Spil Dağı <strong>Milli</strong> <strong>Parkı</strong>,<br />
doğa turizmi için çok önemli bir durak.<br />
MOUNT SPIL, a realm of free horses<br />
Mt. Spil National Park, renowned for its unique landscape, ornamented with pinewood, and<br />
the Yılkı Horses that wander there, is a vital station for nature tourism.<br />
16 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Spil Dağı ile ilgili en önemli şeyi ilk önce<br />
söyleyelim: Çünkü nasıl Ağrı Dağı’nın yüksekliği,<br />
Erciyes Dağı’nın volkanik özellikleri, Kaz<br />
Dağları’nın endemik zenginliği önemliyse, Spil<br />
Dağı’nın da “serbest dolaşan Yılkı atları” önemli.<br />
Spil Dağı, işte bu güzel hayvanlara ev sahipliği<br />
yapmasıyla meşhur. Ancak onları görmek öyle<br />
çok kolay değil. Bu yabani hayvanlar insanlara<br />
alışkın olmadığı için uzak kalmayı tercih ediyor.<br />
Yılkı atlarından söz edeceğiz. Ama gelin önce<br />
Ege’nin incisi Spil Dağı’nda bir gezintiye çıkalım,<br />
rengarenk orman lalelerinin arasından yürürken<br />
bol bol oksijen depolayalım.<br />
1517 metre yüksekliğindeki Spil Dağı Manisa ile<br />
İzmir’in ortasında yer alır ama adı çoğunlukla<br />
Manisa ile anılır. Manisa’ya 24 km, İzmir’e<br />
ise güney yoluyla 50 km uzaklıktadır ve 1968<br />
yılından bu yana <strong>Milli</strong> Park sıfatı taşır.<br />
Dağın kendisi gibi çevresi de çok zengin. Derin<br />
vadiler ve bunların içinde akan derelerle, Spil<br />
Dağı’nın çevresi bir kır resmini andırır. Dağın bir<br />
başka önemli özelliği ise sık bir orman tabakası<br />
ile örtülmüş olması. Burası öyle iyi korunuyor<br />
ki, ormandan tek bir ağaç bile “kayıt dışı”<br />
eksilemiyor. Bu yüzden, çam ormanlarıyla kaplı<br />
dağ, orman havası almak için ideal bir rota.<br />
Manisa lalesi gibi endemik türler de dahil olmak<br />
üzere, zengin bir floraya sahip olan Spil Dağı’nda,<br />
sözünü ettiğimiz ünlü yaban atlarının yanı sıra,<br />
diğer birçok yaban hayvanı türleri de mevcut.<br />
Spil Dağı <strong>Milli</strong> Park Müdürlüğü Arşivi ve Shutterstock<br />
Yılkı atları doğa fotoğrafçılarının en sevdiği konulardan.<br />
Yılkı Horses, one of the most beloved themes of nature photographers.<br />
Bungalovlarda konaklayın<br />
Spil Dağı üzerinde “At alanı ya da “Piknik alanı”<br />
diye anılan düzlük bir bölge var. Burada bulunan<br />
çeşitli büyüklükteki bungalovlar dağda konaklama<br />
imkanı da sunuyor. Dağın coğrafi avantajları<br />
çeşitli spor aktivitelerine de imkan sunuyor.<br />
Yamaç paraşütü, dağcılık, yürüyüş, bisiklet,<br />
mağaracılık ve off road Spil Dağı’nı ziyaret eden<br />
macera meraklılarının ilgilendiği aktivitelerin<br />
başında geliyor. Bunların hiçbirini yapamasanız<br />
bile yürüme parkurunda bir yürüyüş yapmayı<br />
unutmayın. Dağın güzel havasını içinize çekmeniz<br />
bile kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacak.<br />
Ağlayan Kaya’yı görün<br />
Spil Dağı deyince<br />
aklımıza gelecek en<br />
önemli özelliklerden<br />
biri de Ağlayan<br />
Kaya. Dağın<br />
eteklerinde Niobe<br />
Kayası olarak da<br />
bilinen bu kayanın<br />
doğal bir eser mi<br />
yoksa bir sanat ürünü mü<br />
Let me tell you about the most importing thing<br />
relating to Mt. Spil first: the wandering Yılkı horses of<br />
Mt. Spil are comparable in importance to the height<br />
of Mt. Ararat, the volcanic features of Mt.Erciyes,<br />
and the endemic characteristics of Mt. Kaz (known as<br />
Ida in ancient times). While Mt. Spil hosts these great<br />
animals, it’s not that easy to see them. Not being used<br />
to people, these wild animals prefer to stay away.<br />
We’ll talk later about the Yılkı horses, but first let’s<br />
take a trip on Mt. Spil, the pearl of the Aegean,<br />
and store that rich oxygen as we amble through<br />
multicolored tulips in the woods. Though Spil, a<br />
mountain of 1517 meters, is situated between Manisa<br />
and Izmir, it’s generally associated with Manisa. Spil<br />
is 24 kms from Manisa and 50 kms from Izmir via<br />
the south road and was awarded the title of “National<br />
Park” in 1968. The mountain and its vicinity have an<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 17<br />
TÜRSAB DERGİ | MAYIS 2013 17
18 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
Spil Dağı’nın çevresinde derin vadiler ve bunların<br />
içerisinde dere yatakları bulunuyor.<br />
Deep canyons with stream beds around Mt. Spil.
Spil Dağı ile ilgili en önemli şeyi ilk önce<br />
söyleyelim: Çünkü nasıl Ağrı Dağı’nın yüksekliği,<br />
Erciyes Dağı’nın volkanik özellikleri, Kaz<br />
Dağları’nın endemik zenginliği önemliyse, Spil<br />
Dağı’nın da “serbest dolaşan Yılkı atları” önemli.<br />
Spil Dağı, işte bu güzel hayvanlara ev sahipliği<br />
yapmasıyla meşhur. Ancak onları görmek öyle<br />
çok kolay değil. Bu yabani hayvanlar insanlara<br />
alışkın olmadığı için uzak kalmayı tercih ediyor.<br />
Yılkı atlarından söz edeceğiz. Ama gelin önce<br />
Ege’nin incisi Spil Dağı’nda bir gezintiye çıkalım,<br />
rengarenk orman lalelerinin arasından yürürken<br />
bol bol oksijen depolayalım.<br />
1517 metre yüksekliğindeki Spil Dağı Manisa ile<br />
İzmir’in ortasında yer alır ama adı çoğunlukla<br />
Manisa ile anılır. Manisa’ya 24 km, İzmir’e<br />
ise güney yoluyla 50 km uzaklıktadır ve 1968<br />
yılından bu yana <strong>Milli</strong> Park sıfatı taşır.<br />
Dağın kendisi gibi çevresi de çok zengin. Derin<br />
vadiler ve bunların içinde akan derelerle, Spil<br />
Dağı’nın çevresi bir kır resmini andırır. Dağın bir<br />
başka önemli özelliği ise sık bir orman tabakası<br />
ile örtülmüş olması. Burası öyle iyi korunuyor<br />
ki, ormandan tek bir ağaç bile “kayıt dışı”<br />
eksilemiyor. Bu yüzden, çam ormanlarıyla kaplı<br />
dağ, orman havası almak için ideal bir rota.<br />
Manisa lalesi gibi endemik türler de dahil olmak<br />
üzere, zengin bir floraya sahip olan Spil Dağı’nda,<br />
sözünü ettiğimiz ünlü yaban atlarının yanı sıra,<br />
diğer birçok yaban hayvanı türleri de mevcut.<br />
Bungalovlarda konaklayın<br />
Spil Dağı üzerinde “At alanı ya da “Piknik alanı”<br />
diye anılan düzlük bir bölge var. Burada bulunan<br />
çeşitli büyüklükteki bungalovlar dağda konaklama<br />
imkanı da sunuyor. Dağın coğrafi avantajları<br />
çeşitli spor aktivitelerine de imkan sunuyor.<br />
Yamaç paraşütü, dağcılık, yürüyüş, bisiklet,<br />
mağaracılık ve off road Spil Dağı’nı ziyaret eden<br />
macera meraklılarının ilgilendiği aktivitelerin<br />
başında geliyor. Bunların hiçbirini yapamasanız<br />
bile yürüme parkurunda bir yürüyüş yapmayı<br />
unutmayın. Dağın güzel havasını içinize çekmeniz<br />
bile kendinizi daha iyi hissetmenizi<br />
sağlayacak.<br />
Ağlayan<br />
Kaya’yı<br />
görün<br />
Spil Dağı deyince<br />
aklımıza gelecek en<br />
önemli özelliklerden<br />
Let me tell you about the most importing thing<br />
relating to Mt. Spil first: the wandering Yılkı horses of<br />
Mt. Spil are comparable in importance to the height<br />
of Mt. Ararat, the volcanic features of Mt.Erciyes,<br />
and the endemic characteristics of Mt. Kaz (known as<br />
Ida in ancient times). While Mt. Spil hosts these great<br />
animals, it’s not that easy to see them. Not being used<br />
to people, these wild animals prefer to stay away.<br />
We’ll talk later about the Yılkı horses, but first let’s<br />
take a trip on Mt. Spil, the pearl of the Aegean,<br />
and store that rich oxygen as we amble through<br />
multicolored tulips in the woods. Though Spil, a<br />
mountain of 1517 meters, is situated between Manisa<br />
and Izmir, it’s generally associated with Manisa. Spil<br />
is 24 kms from Manisa and 50 kms from Izmir via<br />
the south road and was awarded the title of “National<br />
Park” in 1968. The mountain and its vicinity have an<br />
abundance of natural resources. The area surrounding<br />
Mt. Spil looks just like a country painting with deep<br />
canyons and streams flowing into the canyons.<br />
Another feature of the mountain is that it is covered<br />
with very thick forest canopy. This park is protected<br />
so carefully that not even one tree can grow “off<br />
the books,” so to speak. That is why, the mountain<br />
covered with pinewood is an ideal course for taking a<br />
fresh air in a forest. Mt. Spil has a rich flora including<br />
several endemic species. In addition to the famous<br />
wild horses we just talked about, you can see other<br />
wild animal species.<br />
Stop Over in the Bungalows<br />
There is a flat region named the “horse area” or<br />
the “picnic area” on Mt. Spil. Bungalows of many<br />
different sizes located there offer lodging opportunities<br />
on the mountain. The geographic advantages of<br />
the mountain offer good means for various sports<br />
activities. Paragliding, climbing, trekking, bicycling,<br />
speleology and off-roading are the leading activities<br />
for adventurers visiting Mt. Spil. Even if you don’t<br />
do any of these activities, don’t skip a walk in the<br />
walking track. Even just taking a deep breath of the<br />
mountain air makes you feel better.<br />
See that Crying Rock<br />
When we talk about Mt Spil, one of the most important<br />
features that we recall is the Crying Rock. It’s not<br />
known whether this rock, also named “Niobe Rock,”<br />
situated at the foot of the mountain, is a natural work<br />
or a work of art. Some say that this is the shape of<br />
a crying woman with a bowed head that was formed<br />
by natural erosion. There are some who claim that<br />
it is a work of art left from Ancient Greece. When<br />
considering natural events, it seems more reasonable<br />
to say that the rock was formed by erosion. According<br />
to the stories handed down to us through Greek<br />
Mythology, it’s believed that Niobe, a daughter of<br />
Phrygian Tantalus, became a symbol of sorrowful<br />
mothers who shed tears for their lost children, was<br />
transformed into a rock here by Zeus.<br />
By the way, an amphitheater was recently constructed<br />
near the Rock. Over time, writing emotional messages<br />
and putting them on the ground has become a<br />
tradition among visitors to the rock visitors. Whether<br />
you believe that the rock is the result of natural forces<br />
or a remnant of Greek Mythology, it is Niobe, no<br />
matter. The only important thing here is not to pass<br />
here without seeing that beautiful work.<br />
Yılkı Horses: Free and Powerful<br />
What’s well known is that Yılkı horses are one of<br />
the most beloved themes of nature photographers.<br />
As we stated before, it’s not that easy to observe<br />
these pretty animals, the subject of documentaries<br />
and photography contests, because Yılkı horses are<br />
unlikely to get close to people on their own. The story<br />
of these horses that are very fond of their freedom is<br />
a bit poignant. The herds are the offspring of older,<br />
incapacitated horses that were left in the forest by<br />
their owners. Their sturdy offspring have increased<br />
in number over the years and thrive owing to a life<br />
style of their own. Yılkı horses live in a herd of 10-12<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 19
Anadolu’nun<br />
çiçekli camileri<br />
18. yy.da Osmanlı batıya açılırken,<br />
Avrupa duvalarındaki “fresk” sanatı bizde<br />
“kalem işi”ne dönüşüyor. Bu yeni dekor<br />
ve süsleme akımının muhteşem örnekleri<br />
saray ve konaklarla birlikte camilerin de<br />
duvarlarını donatmaya başlıyor...<br />
20 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Rasim Konyar<br />
Onların ortak özelliği, çoğunun ahşap olması, 7-8<br />
yüzyıldan bu yana yaşayabilmesi ve bezemeleri!<br />
Oysa, İslamın da etkisiyle bu dünyanın “geçici”<br />
olduğuna inananlar, ahşabı, ancak bir iki kuşak<br />
daha kullanılacak “ev” için seçip anıtsal ve kamu<br />
yapılarında “taş” kullanırdı. Su yolları, çeşmeler,<br />
köprüler ve kuşaktan kuşağa hizmet vermesi için<br />
külliyeler ve göğe uzanan minareleriyle camiler<br />
gibi. Ama Anadolu’da ahşap da en az onbin<br />
yıldır kullanılan bir malzeme. İşte Selçuklularla<br />
gelen, ağaç direkli ve ahşap tavanla örtülü<br />
camiler! Hele Karadeniz gibi ormanı bol yerlerde<br />
kamu yapıları da ahşaptan yapılmış. Öyle ki bu<br />
sayıda paylaştığımız örneklerde olduğu gibi çivi<br />
ve benzeri gibi başka metal de kullanılmamış.<br />
Ama buna karşılık alabildiğine yaşam sevinci ile<br />
donatılmış, bezenmişler. Hem de yaşamın en<br />
güzel, en estetik simgesi ile: “Çiçek”!<br />
Anadolu’da resim ve mimari ilişkisi<br />
Anadolu’da mimari ve resim ilişkisinin bilinen en<br />
eski örnekleri Uygur prensleri, rahipler, kadınlar<br />
gibi insan figürleri ve yaşanmış olayların yanı<br />
sıra, sembolik çiçek ve hayvan tasvirlerinin önemli<br />
yer tuttuğu, Uygurlara ait duvar resimleri. 18.<br />
yy.da Osmanlı Batı’ya açılırken, Avrupa’da “fresk”<br />
tekniğiyle yapılanlar, bizde “kalem işi” tekniğiyle<br />
bir tür duvar resmine dönüşüyor (*). Gerçek veya<br />
hayali bir manzara, belli bir yapı, cami, konak<br />
tasvirleri, gemiler ve sembolik motifler gibi.<br />
Saraydan Anadolu’ya<br />
18. ve 19. yy.da bütün alanlarda ithal edilen Batılı<br />
biçimler, örneğin Lale Devri’nde yurtdışından<br />
gelen mobilya ve saatler üzerindeki manzaralar,<br />
kase ve vazolardaki çiçek resimleri, Osmanlı<br />
resimsel bezemelerinde de görülüyor. En canlı<br />
örnek, Topkapı Sarayı. Tavan eteklerini dolaşan<br />
manzara şeritlerinde; sularla bölünmüş kara<br />
parçaları üzerinde yükselen yapılar, ağaçlar,<br />
denizde yüzen insansız kayıklar, yelkenliler ve<br />
adalar, Boğaziçi, ağaçlar... Duvar panolarında<br />
da Boğaziçi kasırları, kadırgalar ve çeşmeler...<br />
Osmanlı’da “yan” diye anılan ileri gelenler,<br />
İstanbul’daki akımların taşraya taşınmasında<br />
önemli rol oynamış ve 18. yy.da yeni dekor<br />
ve süsleme akımının zengin örneklerini kendi<br />
konaklarına yansıtırken, camileri de unutmamışlar.<br />
İşte bu yüzden duvar resimlerinin de en zengin<br />
örnekleri, âyanlık kurumunun daha güçlü olduğu<br />
Batı Anadolu’da daha çok görülüyor!<br />
(*) “19. yüzyıl Osmanlı Camilerinde Kalem İşi<br />
Tezyinatı”, Oktay Hatipoğlu, 2007, Erzurum<br />
Floral Mosques of Anatolia<br />
The common characteristics of mosques are their ornaments,<br />
most of which are wooden. Many have survived since the 7 th and<br />
8th centuries. The influence of Islam would lead those who believe<br />
that this world is “temporary” to choose wood for “houses” which<br />
are to be used for at most one or two generations and to use<br />
“stone” instead for monuments and public structures, such as<br />
water ways, fountains, bridges and Islamic social centers that<br />
must last for many generations and mosques that rise high above<br />
the sky with their towering minarets.<br />
However, wood has also been used for at least 10.000 years in<br />
Anatolia. These are the mosques with roots back to Seljuk that<br />
use wooden poles and wooden ceilings. Even public buildings<br />
are made of wood in regions full of forests such as the Black Sea<br />
region. As can be seen in the examples given in this edition, no<br />
metals, including nails, etc., are used. On the contrary, they are<br />
ornamented and adorned with the joy of life all out. With the most<br />
beautiful, most aesthetical symbol of life: flowers!<br />
The relation between painting and architecture in<br />
Anatolia<br />
The oldest examples of the relation between painting and<br />
architecture in Anatolia are wall paintings of Uighurs which<br />
are dominated by historical events and human figures such as<br />
Uighur princes, monks, women, and also by symbolic flowers and<br />
depictions of animals. While the Ottomans expanded to the West<br />
in the 18 th century, the art which was produced using the “fresco”<br />
technique in Europe is converted to some type of wall paintings<br />
through a “hand-carving” technique (a technique used to bind the<br />
wood together without nail). Examples include real or imaginary<br />
views, certain structures, mosques, mansion images, ships, and<br />
symbolic themes.<br />
From the Palace to Anatolia<br />
Western styles that are imported to all sorts of areas in the<br />
18 th and 19 th centuries (for instance landscapes on furniture<br />
and watches brought from abroad in the Tulip period, and<br />
flower patterns in bowls and vases) can be seen in the pictorial<br />
ornaments of the Ottoman. The most vivid example is Topkapı<br />
Palace! Structures rising above lands divided by water on the<br />
landscape, belts that surround Ceiling skirts, trees, unmanned<br />
boats, sailboats floating on the sea, islands, Bosporus and trees…<br />
Bosporus pavilions, galleys and fountains on wall panels…<br />
Ottoman dignitaries, the so-called “sides” played a crucial role<br />
in transferring art movements in Istanbul to villages. While they<br />
reflected the rich examples of new décor and ornamentation of<br />
the 18 th century in their palaces, they did not neglect mosques.<br />
Thus, the richest examples of wall paintings can be seen more<br />
frequently in Western Anatolia where Ayan Institution (a kind of<br />
parliament consisting of wise men) are more in charge. (*) “19.<br />
yüzyıl Osmanlı Camilerinde Kalem İşi Tezyinatı”, Oktay Hatipoğlu,<br />
2007, Erzurum<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 21
CİHANOĞLU<br />
CAMİİ<br />
Aydın, Merkez<br />
Aydınoğlulları Principality is one of the most favored cities of Anatolia in Aydın with<br />
a cultural and architectural heritage from the Ottoman and Republic Periods. Here is<br />
Central Cihanoğlu Mosque in Köprübaşı District of Aydın. Cihanoğulları, now living in<br />
Koçarlı, is one of the esteemed families of Kanuni during his Rhodes expedition. This<br />
mosque constructed by Müderris Cihanoğlu Abdülaziz in 1756 is a mixture of rubble<br />
stone and brick with a 15-step stairway; it has a rectangular plan and a baroque<br />
style conforming to the architecture of the Ottomans in the second half of the18 th<br />
century. Three domes cover the narthex which is supported by four round pillars.<br />
The worshipping area is lighted with three lines of windows. The bottom part of the<br />
mosque, which is seated on a high basement, is used as a bazaar. The interior design<br />
of Cihangiroğlu Mosque, which was repaired in the 1950s and 1967, is ornamented<br />
with a hand-carving technique and medallion and floral patterns. There are animal<br />
motifs in between. Hand-carved arts of this period, which is dominated by baroque -<br />
rococo style, are dyed with madder over dry plaster. There is a marble water tank and<br />
a wooden Islamic social center in Central Cihanoğlu Mosque.<br />
Aydınoğulları Beyliği, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi kültür ve mimarlık<br />
mirasıyla Aydın da Anadolu’nun iltimaslı kentlerinden biri. İşte Aydın’ın<br />
Köprübaşı Mahallesi’ndeki Merkez Cihanoğlu Camii! Cihanoğulları,<br />
Kanuni’nin Rodos seferi sırasında bugünkü Koçarlı’da yaşayan önemli<br />
ailelerden. Müderris Cihanoğlu Abdülaziz tarafından 1756 yılında yaptırılan,<br />
15 basamaklı bir merdivenle çıkılan, moloz taş ve tuğla karışımı cami, kare<br />
planlı ve 18. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı mimarisinde etkili olan barok<br />
üslubunda yapılmış. Dört yuvarlak sütunun taşıdığı son cemaat yerini üç<br />
kubbe örtüyor. İbadet yeri üç sıra pencere ile aydınlatılmış, yüksek bir kaide<br />
üzerine oturtulan caminin altı çarşı olarak kullanılıyor. 1950 ve 1967’de<br />
onarılan Cihanoğlu Camii’nin içi barok üslupta kalem işi tekniğiyle ve<br />
madalyon ve çiçek motifleri ile bezeli. Bunların arasında hayvan motifleri de<br />
var. Barok - rokoko tarzın egemen olduğu dönemin kalem işleri, kuru sıva<br />
üzerine kök boyalarla yapılmış. Merkez Cihanoğlu Camii’nde mermer bir<br />
şadırvan, çevresinde ahşap bir külliye de bulunmakta.<br />
22 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
CİHANOĞLU CAMİİ<br />
Aydın, Koçarlı<br />
Koçarlı ilçe merkezinde bulunan ve 1584 yılında mescit olarak inşa edilen<br />
Cihanoğlu Camii, 1773 yılında Cihanzâde Mustafa Bey tarafından camiye<br />
dönüştürülmüş. Mihrabının üzerinde bir Mekke panoraması bulunuyor.<br />
Barok üslupta işlenmiş mermer minberi görülmeye değer. Ahşap işlemeli<br />
giriş kapısında ise ahşap süsleme ve oymacılık sanatının tüm incelikleri<br />
sergilenmiş.<br />
Cihanoğlu Mosque, constructed as a prayer room in 1584 and situated in Koçarlı town<br />
center, was converted to a mosque by Cihanzâde Mustafa Bey in 1773. There is a<br />
Mecca panorama on its mihrab (Altar). One can see its marble minbar embroidered in<br />
the baroque style. Wooden ornamentation and all delicacies of art of the sculptor can<br />
be seen on the wooden ornamented entrance door.<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 23
BOĞAZİÇİ CAMİİ<br />
Denizli, Baklan<br />
Yalın, düz duvarları, kiremit<br />
kaplı kırma çatısıyla alelade<br />
bir konutu andıran, içinde ise<br />
hiç beklenmedik, olağanüstü<br />
bir süsleme sanatı saklayan,<br />
Boğaziçi Camii, sekiz ahşap<br />
direkle üç sahına ayrılmış.<br />
İlk yapımı 1767. Duvarları<br />
temele kadar taş, üzeri kerpiç<br />
örgülü olup, destekler Bursa<br />
kemeriyle birbirine bağlanmış.<br />
Yan duvarlar içten ve dıştan<br />
ahşap direklerle desteklenmiş.<br />
Ahşap minberi ve vaaz<br />
kürsüsü süslemesiz fakat<br />
tavan ve ahşap direklerde,<br />
zengin kalem işi süslemeler<br />
var. Kırmızı zemine çakılan<br />
beyaz çıtalarla oluşturulan<br />
tavan, bu süslemeler için son<br />
derece etkileyici bir zemin<br />
oluşturmuş. İç duvarları<br />
da bitkisel ve geometrik<br />
süslemeler ve mimari<br />
tasvirlerden oluşan resimlerle<br />
bezeli.<br />
24 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
Boğaziçi Mosque, which resembles<br />
an ordinary structure due to its<br />
hipped roof coated with tiles, pure<br />
and smooth walls and on the other<br />
hand which hides unexpected and<br />
extraordinary art of ornamentation<br />
inside, is divided into three naves<br />
by eight wooden studs. Its first<br />
construction was in 1767. Its walls<br />
are made of stone beginning from<br />
the foundation, it has mud-brick<br />
knitting over it, and its supports are<br />
connected with Bursa belts to each<br />
other. Side walls are supported both<br />
internally and externally by wooden<br />
studs. Its wooden belt and pulpit<br />
have no ornaments, but there are<br />
rich hand-carved ornamentations on<br />
the roof and studs. The roof, which<br />
is formed by white bars pitched<br />
on red ground, created a rather<br />
impressive foundation for these<br />
ornaments. The interior walls are<br />
adorned with floral and geometrical<br />
ornaments and architectural<br />
depictions.
Denizli’nin Yazır kasabası halkı bu camiyi “Çarşı”<br />
ya da “Yukarı Camii” diye de anıyor. 1802-03’de<br />
Ömer Ağa tarafından yaptırılan caminin resimleri<br />
usta işi. Dikdörtgen planlı cami, altısı bağımsız<br />
on adet ahşap direk ile mihraba dik üç sahına<br />
ayrılmış. İçeri girildiğinde duvarlar ve tavandaki<br />
panolar içinde yer alan resimler, bakanları<br />
hayran edecek kadar güzel ve etkileyici.<br />
Vazo, sepet ve ibrikler içindeki gül, lale ve<br />
karanfiller, elma, üzüm, nar, armut, karpuz gibi<br />
meyvelerle oluşturulan natürmortlar, perde<br />
motifi... Bunların İstanbul’daki örneklerinde<br />
bulunmaması, o dönemde Anadolu’daki<br />
konakları resimleyen halk ressamları tarafından<br />
yapıldıklarını gösteriyor. Yazır Camii’nde,<br />
ayrıca “ahşap üstü kalem işi” tekniğinden<br />
de örnekler var. Resimlerde perspektif sınırlı<br />
kullanıldığından yer yer minyatürü çağrıştıran<br />
kompozisyonlar var. Batı duvarındaki manzaralı<br />
bir büyük külliye resminde olduğu gibi tek<br />
panolarda ise mimari tasvirler bulunuyor. Üç<br />
şerefeli dört minare, kubbeli revaklı yapılar<br />
ve bir çeşme gibi. Güney duvarındaki pano<br />
içindeki madalyonlarda, Allah, Muhammed,<br />
Ebubekir; doğu duvarındaki madalyonlarda<br />
Ömer, Osman, Ali; batı duvarındaki süsleme<br />
panolarının içindeki madalyonlarda ise Hasan,<br />
Hüseyin, Bilal-i Habeş-i yazıyor. Caminin tavanı<br />
da çıtalarla küçük karelere ayrılmış ve bu kareler,<br />
belirli aralıklarla serpiştirilmiş bitki motifleriyle<br />
süslenmiş.<br />
YAZIR CAMİİ<br />
Denizli, Acıpayam<br />
People in Denizli’s Yazır town call this mosque<br />
“Çarşı” or “Yukarı Mosque”. The paintings of this<br />
mosque, constructed by Ömer Ağa in 1802-03,<br />
are master works. This mosque with rectangular<br />
planning is divided into three naves perpendicular<br />
to mihrab and ten wooden studs, among which 6<br />
are independent. When one enters, paintings on<br />
the walls and in the panels over the ceiling are<br />
as beautiful and attractive as to enchant visitors.<br />
Roses, tulips and gillyflowers in a vase, baskets and<br />
pitchers; still-life paintings made of apple, grapes,<br />
pomegranate, pear and melon; curtain patterns...<br />
As these have no examples in Istanbul, this reveals<br />
that these were painted by public painters who<br />
painted mansions in Anatolia. There are also<br />
examples of “hand-carved wooden pieces” in Yazır<br />
Mosque. There are miniatures resembling depictions<br />
as perspective is used limitedly in paintings.<br />
There are architectural depictions on single panels<br />
resembling the great Islamic gathering painting on<br />
the western wall, such as four minarets with three<br />
balconies, domed and arcaded structures, and a<br />
fountain. On the medallions inside a panel on the<br />
southern wall, it says Allah, Muhammed, Ebubekir;<br />
on the medallions inside the panels adorning the<br />
eastern wall, it says Ömer, Osman, Ali; on the<br />
medallions inside the panels adorning the western<br />
wall, it says Hasan, Hüseyin, Bilali Habeş-i. The<br />
ceiling of the mosque is divided into small squares<br />
and ornamented with floral patterns splattered in<br />
even intervals.<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 25
MAHMUT BEY<br />
CAMİİ<br />
Kastamonu, Kasaba<br />
Kastamonu Kasaba Köyü’nde 1366’da yapılmış,<br />
bugün hala ayakta duran ve bir ahşap işçiliği<br />
harikası olan Candaroğlu Mahmut Bey<br />
Camii... Bu cami yapım tekniği ve dıştan yalın<br />
gözükmekle birlikte içindeki ahşap sanatının<br />
zenginliği ile özel bir yere sahip. Tek katlı,<br />
dikdörtgen planlı, üç bölümlü bir son cemaat<br />
yeri olan caminin giriş kapısındaki kabartma<br />
yazılar, bitkisel ve geometrik motiflerden oluşan<br />
ahşap süslemeleri nefes kesici. Esasen bu kapı<br />
Kastamonulu bir ahşap ustası tarafından yapılmış<br />
bir replika. Ankaralı usta Nakkaş Mahmut oğlu<br />
Ahmet’in yaptığı özgün kapı 1997’de çalınmış.<br />
Bulunduğunda da Kastamonu Liva Paşa Konağı<br />
Etnografya Müzesi’nde koruma altına alınmış.<br />
Asıl şaşırtıcı özellikler, dış duvarları moloz<br />
taşından harçla yapılmış olan caminin içinde!<br />
Sütunlarından mahfillere, minberinden tavanına<br />
kadar rengârenk işlemeleriyle her yer ahşaptan...<br />
Küçük pencerelerinden giren doğal ışık altında<br />
kök boyalı işlemeler ve kalem işleri harikulade!<br />
Cami, ahşap kirişleme tekniği ile yapılmış düz<br />
bir tavan ile örtülü. Yanlardan ve ortalardan<br />
bindirmelerle desteklenen ana kirişleri, dört<br />
yuvarlak ahşap direk taşıyor.<br />
Candaroğlu Mahmut Bey Mosque, which was<br />
constructed in 1366 in Kastamonu Town<br />
Village, still survives and is a wonder of wooden<br />
craftsmanship. This mosque has a special place<br />
with its interior rich of wooden art (although it<br />
looks plain from the outside) and thanks to its<br />
construction technique. Braille on the entrance<br />
door of the mosque, which has one-floor with<br />
a rectangular plan and a narthex with three<br />
divisions, and wooden ornamentations consisting of<br />
floral and geometrical patterns, are breathtaking.<br />
In fact this door is a replica constructed by a<br />
wood craftsman living in Kastamonu. The original<br />
door, constructed by Nakkaş Mahmut oğlu Ahmet,<br />
a craftsman from Ankara, was stolen. When it<br />
was found it was taken under preservation in<br />
the Kastamonu Liva Paşa Mansion Ethnography<br />
Museum. The major striking characteristics are<br />
hidden inside the mosque whose outer walls are<br />
made of plasters of rubble stone. From columns to<br />
gathering places, minbar to ceiling, every part of<br />
the mosque is made of wood and filled with colorful<br />
ornamentation. Madder embroideries and handcarved<br />
art look marvelous under the natural light<br />
that sails from the small windows. The mosque is<br />
coated with a flat ceiling made by a wooden joisting<br />
technique. Main girders are supported by central<br />
and side overlays.<br />
GÖĞCELİ CAMİİ<br />
Samsun, Çarşamba<br />
Karadeniz’in çiçekli ahşap camilerinden bir diğer<br />
örnek, Samsun-Çarşamba’da bulunan Göğceli<br />
Camii. Sekiz yüzyıldır ayakta olan ve karaağaç,<br />
dış budak, kestane gibi ağaçların kullanıldığı bu<br />
camii 1206’da yapılmış. Bir Selçuklu Dönemi<br />
eseri olduğu aşikâr fakat kimin yaptırdığı<br />
bilinmiyor. Girişteki revak 1335’de eklenmiş. İlçe<br />
mezarlığında olduğundan Mezarlık Camii ya da<br />
bindirme tekniğine atfen “Çivisiz Camii” olarak<br />
da anılıyor. Tek katlı ve dikdörtgen planlı yapı,<br />
çantı tekniği ile yani zemini iri taşlarla yükseltilip<br />
nemden korumak için toprakla bağlantısının<br />
kesilmesi sağlanarak yapılmış. Caminin dış<br />
duvarları 10 cm kalınlığında, 10-15 metre<br />
uzunluğundaki kestane ağaçlarından kalaslarla<br />
örülmüş. Kalaslar birbirine giydirme usulü ile<br />
26 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
monte edilmiş, köşelerde geçme tekniği ile<br />
bağlanmış. Aşı boyası kalem işi nakışlarının 15.<br />
ve 16. yy. çini-seramik süslemeleri ile paralellik<br />
içermesi onların çok sonradan yapıldığını<br />
gösteriyor. Giriş çatısı hilal biçiminde. Mihrabın<br />
üzerinde bir hilal, onun üzerinde ışık saçan onbir<br />
yıldız, sağında ve solunda üçer ışık penceresi var.<br />
Another example of wooden floral mosques of the<br />
Black Sea is Göğceli Mosque situated in Samsun-<br />
Çarşamba. This mosque, which has survived<br />
for 8 centuries and in which wish elm, ash tree<br />
and chestnut tree were used, was constructed in<br />
1206. It is apparent that it is a work of art from<br />
the Seljuk Period, but the constructor remains<br />
unknown. The cloister at the entrance was added<br />
in 1335. As it is situated in a town cemetery it is<br />
also called Cemetery Mosque or “Nail-less Mosque”<br />
in reference to joint technique. Its single-floor and<br />
rectangular planning is constructed according to<br />
çantı technique which is to raise the floor with<br />
huge stones to eliminate its contact with the soil in<br />
order to protect against moisture. The outer walls<br />
of the mosque were knitted with timbers of chestnut<br />
trees at a length of 10-15 meters. As hand-carved<br />
embroideries dyed with red ochre resemble the tileceramic<br />
ornamentation of the15 th and 16 th centuries<br />
which means that these are constructed after a long<br />
time. The entrance roof has the shape of a crescent.<br />
There is a crescent on mihrab, 11 stars that shine<br />
over it, and three windows for light both on the left<br />
and on the right.
28 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
Tunisia is a country that has<br />
dedicated itself entirely to<br />
tourism.<br />
Here we are in these beautiful lands where<br />
the enigmatic deserts of North Africa meet<br />
the blueness of the Mediterranean and the<br />
historic texture dating back to the era of the<br />
Phoenicians.
İnsanlarıyla turizme<br />
gönül vermiş bir ülke<br />
tunus<br />
Kuzey Afrika’nın gizemli<br />
çöllerinin, Akdeniz’in<br />
maviliği ile buluştuğu güzel<br />
topraklar. Fenikelilere kadar<br />
uzanan tarihi bir doku.<br />
Özgür Açıkbaş<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 29
Akdeniz kıyısında palmiye ağaçlarının<br />
arasında uzanan plajlar, kilometreler<br />
boyunca birbirini takip eden zeytin<br />
ağaçları, üzüm bağları ve yasemin<br />
çiçeklerinin baş döndürücü kokusu<br />
ziyaretçileri kendine hayran bırakıyor.<br />
Bu hayranlık akıllara hemen “Yasemin<br />
Devrimi”ni çağrıştırsa da, turizm cenneti<br />
Tunus değişimin ardından eski güzel<br />
günlerine dönmenin çabasında. Tunus<br />
sokaklarında gezerken yeniden doğmaya<br />
çalışan bir ülkenin yanısıra insanların<br />
turizme verdiği öneme şahit oluyorsunuz.<br />
Başkent Tunus<br />
Ülkeyle aynı adı taşıyan başkent Tunus,<br />
botanik parkları, müzeleri, tarihi ve<br />
modern alışveriş merkezleriyle rengârenk<br />
bir şehir. Ülkenin en büyük şehri olan<br />
Tunus’un eski sokaklarından modern<br />
caddelerine uzanan keyifli bir yolculuk<br />
yapmak mümkün. 7 Kasım Meydanı’ndan<br />
geçip gökdelenlerin eşliğinde Habib<br />
Burgiba Caddesi’nden ilerlerken şehrin<br />
modern yüzü, Tunus Medinası’nda eski<br />
dükkanlar arasında ise ansızın beliren ünlü<br />
“Tunus Kapıları” gezenleri hemen etkisi<br />
altına alıyor.<br />
Sidi Bou Said<br />
Tunus Körfezi’ne bakan tepelerin, beyaza<br />
boyanmış evlerin, maviye boyanmış kapı<br />
ve pencerelerin şehri Sidi Bou Said, ülke<br />
turizminin önemli noktalarından biri.<br />
Efsaneye göre, Berberi bir prensese aşık<br />
olan Aziz Louis (Fransa Kralı IX. Louis)<br />
şehri koruması altına almış ve burada<br />
barış içinde mutlu günler yaşanmış.<br />
Şehrin deniz fenerine çıkan yokuşunda<br />
sıralanmış evlerin arasında ilerlerken<br />
bu efsaneyi hissetmek mümkün. El<br />
sanatlarıyla ilgilenenlerin açtığı dükkanları<br />
ve kafeleriyle ziyaretçilere hoş zamanlar<br />
geçirtiyor.<br />
Bardo Müzesi<br />
Başkentteki Bardo Müzesi, Kuzey<br />
Afrika’nın en büyük arkeoloji, dünyanın<br />
ise sayılı büyük mozaik müzelerinden<br />
bir tanesi. Tunus’ta keşfedilen, kuru<br />
ve sıcak iklim sayesinde doğal olarak<br />
korunan sayısız yer mozaiği Bardo<br />
Müzesi’nde sergileniyor. Tarih öncesine,<br />
Kartaca, Roma, Hristiyanlık ve İslam<br />
dönemlerine ait yüzlerce eseri müzede<br />
görmek mümkün. Mozaik koleksiyonunun<br />
örnekleri neredeyse tüm salonlara yayılmış<br />
durumda. Bu salonların sayısı o kadar<br />
çok ki, tam gezinizi tamamladığınızı<br />
düşündüğünüzde karşınıza bir yenisi<br />
30 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
Tunus’un klasikleşmiş mavi kapılarına güzel bir örnek.<br />
A good example of Tunis’s classic blue gates.<br />
Beaches stretching to the palms on the<br />
Mediterranean coast, olives trees following<br />
each other for kilometers, vineyards and the<br />
dizzying smell of jasmines charm visitors.<br />
Even this charm connotes the “Jasmine<br />
Revolution”, after that change Tunisia, a<br />
tourism paradise diligently tries to return to<br />
its old good days.<br />
While strolling in the streets of Tunisia,<br />
you are witnessing a country that tries to<br />
be reborn, as well as the importance that<br />
Tunisian people gave to tourism.<br />
Tunisia the Capital<br />
The capital Tunisia, a namesake of the<br />
country, is a colorful city with its botanic<br />
parks, museums, history and modern<br />
shopping centers. You can make a cheerful<br />
journey starting from the ancient streets of<br />
Tunisia -the biggest city of the country- to<br />
its modern streets.<br />
While proceeding to Habib Burgiba Street<br />
in the company of the skyscrapers beyond<br />
7 th of November Square, you will slowly<br />
come under the influence of the modern<br />
face of the city and the “Tunisian Gates”<br />
immediately appearing between the old<br />
shops in Tunisia Medina.<br />
Sidi Bou Said<br />
Being a city of hills facing the Tunisia Gulf<br />
known for its white painted houses and their<br />
blue painted doors and windows, Tunisia<br />
is one of Tunisia’s important tourism<br />
centres. According to the legend, Saint<br />
Louis (French King Louis IX) who fell in<br />
love with a Barbary princess, took the city<br />
under his protection and enabled happy and<br />
peaceful days to be lived here. While going<br />
through the rows of houses on the slope that<br />
ascends to the lighthouse, you can indeed<br />
feel the influence of this legend. Shops<br />
opened by people who deal in handcrafts<br />
and cafeterias cause the people to have a<br />
great time.<br />
Bardo Museum<br />
The Bardo Museum located in the capital is<br />
the biggest archeological museum of North<br />
Africa and it is also one of very big mosaic<br />
museums of the world. Innumerable ground<br />
mosaics discovered and naturally preserved<br />
thanks to the dry and hot climate in Tunisia<br />
are on display in the Bardo Museum. It’s<br />
possible to see hundreds of historical works<br />
belonging to the Carthage, Roman, Christian<br />
and Islamic periods in the museum. The<br />
samples of the mosaic collection are spread<br />
throughout nearly all of the galleries. The<br />
number of these galleries is so big that you
çıkıyor. Antik kentlerden<br />
çıkarılıp bir araya getirilen<br />
paha biçilmez mozaikler<br />
görenleri hayretler içerisinde<br />
bırakıyor. Mermer ve renkli<br />
taşlardan oluşan bu eserlerin<br />
ana temaları mitoloji, günlük<br />
yaşam kesitleri ve ziyafetler…<br />
Çöl turizmi<br />
Tunus’un güneydoğusundaki egzotik çöl<br />
manzaraları da son derece büyüleyici.<br />
Kenti ülkenin diğer bölümünden ayıran tuz<br />
çölünden geçerken Chott El Jerid noktasında<br />
durakladığınızda, gördüğünüz serapla kendinizi<br />
bir sonsuzluğun içerisinde buluyorsunuz.<br />
Tozeur’da evler kahverengi toprak tuğlalardan<br />
örülmüş. Douz bölgesi, çölde deveyle gezme<br />
ya da ciplerle çöl safarisi yapma imkânı<br />
bulabileceğiniz alanların başında geliyor. Ünlü<br />
“Star Wars” filmlerinin çekildiği Matmata da<br />
görülmeye değer yerlerden biri.<br />
Turizm cenneti Hammamet<br />
Plajlarıyla ünlü Hammamet, güneş ve deniz<br />
arayanların ilgi gösterdiği şehirlerin başında<br />
geliyor. Şehir planlamasına önem veren yetkililer<br />
Hammamet’te selvi ağaçlarının boyunu geçen<br />
herhangi bir binanın inşa edilmesine izin vermiyor.<br />
1926’da Romanyalı milyoner George Sebastian,<br />
Hammamet sahillerine âşık olmuş ve karısı için<br />
burada “Villa Sebastian”ı inşa ettirmiş. İkinci<br />
Dünya Savaşı’nın sonunda Winston Churchill’in<br />
bir süre yaşadığı ve anılarını kaleme aldığı villa<br />
günümüzde kültür merkezi olarak kullanılıyor.<br />
El Jem’de bulunan Kuzey Afrika’nın en büyük amfitiyatrosu, bugün birçok uluslararası orkestra<br />
ve sanatçıya ev sahipliği yapıyor (üstte). Matmata’da bulunan “Star Wars” filminin seti.<br />
North Africa’s biggest amphitheatre, located in El Jem, hosts many international orchestras and<br />
artists. (upper) Setting of the movie titled “Star Wars” in Matmata.<br />
Sidi Bou Said sokaklarında mavi pencere ve kapıların<br />
arasında dolaşırken, alışveriş yapmamak elde değil.<br />
You cannot help shopping while you are walking around<br />
blue windows and gates.<br />
immediately run across another one the moment you<br />
thought that you completed your trip. Invaluable<br />
mosaics unearthed from ancient cities and put<br />
together here cause the visitors seeing them to be<br />
dumbfounded. The main themes of these works of<br />
marble and colorful stones are mythology, scenes of<br />
daily life and feasts.<br />
Tunus’ta golf meraklıları için<br />
pek çok golf sahası bulunuyor.<br />
There are many golf courses for<br />
golf lovers in Tunisia.<br />
Tourism in the Desert<br />
The exotic desert scenes lying along the southeast of<br />
Tunisia are extraordinary charming. When you stop<br />
by the Chott El Jerid spot, as you pass through the<br />
salt desert separating the city from the other part of<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 31
TÜRSAB-FTAV İşbirliği Protokolü<br />
TÜRSAB, 16-19 Mayıs 2013 tarihleri arasında Tunus’a 65 kişilik bir heyet ile inceleme<br />
gezisi düzenledi. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy başkanlığında düzenlenen geziye,<br />
TÜRSAB II. Başkanı Firuz Bağlıkaya, TÜRSAB Yönetim Kurulu Üyeleri Hikmet Selçuk,<br />
Muammer Güner ve Sinan Haliç, TÜRSAB Başkan Danışmanları Çetin Gürcün ve<br />
Yusuf Duru, TÜRSAB Konya Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanı Mustafa Ulu, TÜRSAB<br />
Adana Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanı Nesrin Göçhan, TÜRSAB Kuşadası Bölgesel<br />
Yürütme Kurulu Başkanı Fahrettin Çiçek, TURSAV Yönetim Kurulu Üyesi Davut<br />
Günaydın, Tunus ile outgoing bazında çalışan seyahat acentaları ve medya temsilcileri<br />
katıldı. Gezinin ikinci gününde ise TÜRSAB ve FTAV (Tunus <strong>Seyahat</strong> <strong>Acentaları</strong> <strong>Birliği</strong>)<br />
arasında bir işbirliği protokolü imzalandı. Toplantıya katılan Tunus Turizm Bakanı Cemal<br />
Gambra şunları söyledi: “Bu süreçte imzaladığımız bu anlaşma önemli bir rol oynuyor.<br />
İşbirliği fırsatlarının iki ülke için de çok önem teşkil ettiğine inanıyorum” dedi. TÜRSAB<br />
Başkanı Başaran Ulusoy, “<strong>Türkiye</strong>’nin en önemli acente temsilcileri ve Tunus’la çalışacak<br />
arkadaşlarımla beraber geldim. Gezmeye değil, dostluğumuzu sağlamlaştırmaya geldik.<br />
Tunus’a her zaman yardım etmeye hazırız. Dostluk için buradayız, olmaya da devam<br />
edeceğiz” dedi.<br />
A COOPORATION PROTOCOL BETWEEN TÜRSAB-FTAV<br />
With a commission of 65 people, TÜRSAB made a study tour in Tunisia between 16-19<br />
May 2013. This study trip, presided by Başaran Ulusoy, the president of TÜRSAB,<br />
included the following participants: Firuz Bağlıkaya, Vice President of TÜRSAB; Hikmet<br />
Selçuk, Muammer Gün and Sinan Haliç, the board members; Çetin Gürcün and Yusuf<br />
Duru, the president advisors of TÜRSAB, Mustafa Ulu, President of TÜRSAB Konya<br />
Regional Executive Board; Nesrin Göçhan President of TÜRSAB Adana, Regional<br />
Executive Board, Fahrettin Çiçek President of TÜRSAB Kuşadası, Regional Executive<br />
Board; Davut Günaydın, the board member of Tursav and travel agencies working based<br />
on outgoing and media representatives.<br />
A cooperation protocol was signed between TÜRSAB and FTAV (Federation of Tourism<br />
Agencies in Tunisia). Cemal Gambra, Tunisia’s Tourism Minister who participated in the<br />
meeting, said, “This agreement we signed within this period plays an important role. I<br />
believe that cooperation opportunities are very important for both countries.” Başaran<br />
Ulusoy, the president of TÜRSAB, said, “I came here with the most prominent agency<br />
representatives of Turkey and our friends who are likely to work with Tunisia. We are<br />
always ready to assist Tunisia. We are here for friendship and will continue to be.”<br />
the country, you might find yourself lost in an infinity because of the mirage you<br />
saw. Houses in Tozeur are bonded with brown earthen bricks. The region Douz is<br />
one of the main areas in which you can find an opportunity for going on a desert<br />
safari or riding on camels. Matmata where that famous “Star Wars” movie was<br />
shot is also one of those places worth seeing.<br />
Hammamet Tourism Paradise<br />
Renowned for its beaches, Hammamet is one of the leading cities to which sun<br />
and sea seekers pay much attention. Authorities sensitive about city planning<br />
don’t allow any edifice to be built if it would surpass the height of the cypress. In<br />
1926, George Sebastian, a Romanian millionaire, after having fallen in love with<br />
Hammamet beaches, built “Villa Sebastian” here.<br />
This villa in which Winston Churchill lived for a short period and penned his<br />
memoirs at the end of the World War II is used as a culture centre in our day.<br />
Bardo Müzesi’nde sergilenen<br />
mozaikler de, geçmişte yaşayan<br />
toplumların yaşam tarzları hakkında<br />
bilgi alabiliyorsunuz. Ayrıca mitolojik<br />
öykülerden oluşan mozaiklere de<br />
sıkça rastlanıyor.<br />
Mosaics displayed in the Bardo<br />
Museum give some information about<br />
the life style in communities of the<br />
past. Mosaics of mythological stories<br />
are seen often.<br />
32 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Kiraz cenneti<br />
Kuşadası’nın doğusunda<br />
bir dağ köyü... Sebze ve<br />
meyvenin, özellikle de<br />
kara kirazın ana yurdu...<br />
Ekolojik üretimin Ege’deki<br />
başlıca merkezlerinden<br />
biri. Kirazlı’ya giderken<br />
Kuşadası’nda tabela<br />
aramayın, yolu ısrarla<br />
sorun. On kilometrelik<br />
asfalt yol, sizi Ege’nin<br />
en otantik, en organik<br />
köylerinden birine<br />
ulaştıracak.<br />
Rasim Konyar<br />
Kirazlı Köyü, Kuşadası’na 10 kilometre uzaklıkta çok eski bir yerleşim yeri. İlk kurulduğu yıllarda<br />
yeraltından çok fazla küp çıkmasından dolayı “Küplüce Köyü” adını almış. Hala daha yeraltından,<br />
içinde şarap kalıntılarının bulunduğu küplere rastlanıyor. Bu köyün en önemli özelliği sulamaya gerek<br />
kalmadan domates, biber, patlıcan yetişmesi. Hatta bir dönem toprağın verimliliğinden dolayı köye<br />
Akça Ova (Akçova) denmiş. Köyde çok kaliteli kirazlar yetişmeye başladıktan sonra ise “Kirazlı” adını<br />
almış.<br />
Bereketli topraklar<br />
Bu köyde yeşilin her tonuna rastlamak mümkün. Kiraz, üzüm, zeytin ve incir önemli tarım ürünleri...<br />
Köyün yaylalara çıkan yollarında yaban çileği, yaban mersini, yaban armudu, böğürtlen, kızılcık gibi<br />
doğal ürünlere bolca rastlanılıyor. Dağlarında ise 2.500 çeşit bitkinin bulunduğu söyleniyor. Ayrıca<br />
ada çayı, kekik, filiskin gibi otlar da bütün dağlarında yetişiyor.<br />
34 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
Organik tarım<br />
Kirazlı Köy’ün en büyük özelliği kirlenmemiş havası ve toprağı ile organik tarıma çok elverişli olması.<br />
Köylüler doğanın onlara sunmuş olduğu bu armağanı değerlendirerek 2004 yılında on köylünün<br />
önderliğinde organik tarıma başlamışlar. 2005 yılında Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği’ni kurmuşlar<br />
ve ürünlerini satabilmek için <strong>Türkiye</strong>’nin ilk “eko köy yerel ürünler” pazarını hayata geçirmişler. Ama<br />
köylüler bununla da yetinmemiş, köyün ilk adı olan “Küplüce” markasıyla ürünlerini pazarlamaya ve<br />
ihraç etmeye başlamışlar. Bu da yetmemiş! Ürünlerin tanıtımı için de çeşitli yöntemler araştırmışlar ve<br />
sonuç, her yıl Mayıs sonunda düzenlenen Kiraz Festivali olmuş.
Cherry Paradise<br />
Kirazlı is a mountain village situated at the east of Kuşadası. It is motherland of vegetables<br />
and fruits, especially black cherries. It is one of the primary hubs of ecological production in<br />
the Aegean. As you go to Kirazlı, never look for road signs; ask insistently along the road going<br />
there. Ten kilometers of asphalt highway will take you to one of the most authentic and the<br />
most organic villages of the Aegean.<br />
The Kirazlı Village is a very ancient settlement at a distance<br />
of 10 kms from Kuşadası. Owing to many küps (a jar made of<br />
earth) unearthed in the early years of its founding, it has been<br />
called “Küplüce.”<br />
Even today, ancient jars with wine residue are discovered<br />
underground. As for the most important characteristic of this<br />
village, it is possible here to produce tomatoes, peppers, and<br />
eggplant without the need to irrigate. Even for a certain period,<br />
the village was called “Akça Ova” (Akçova) due to the fertility<br />
of the soil. After very high quality cherries were grown, it was<br />
renamed Kirazlı.<br />
Fertile Soils<br />
You can relish every hue of the green in this village. Cherries,<br />
grapes, olives and figs are among the considerable agriculture<br />
products grown in the region. You can run across wild<br />
strawberry, blueberry, wild pear, blackberry and cranberry on<br />
the village slopes ascending to summer camping grounds. It’s<br />
rumored that 2500 species of plant exist in its mountains. In<br />
addition, herbs such as sage, thyme, and pennyroyal grow in<br />
its mountains.<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 35
Şimdi gitmenin<br />
tam zamanı<br />
Yolunuz şu sıralarda Ege’ye düşerse, Kuşadası’na uğrayın.<br />
Oradan da birkaç dakika uzaklıktaki Kirazlı Köyü’ne gidin.<br />
Unuttuğunuz ve hatta belki de hiç bilmediğiniz doğal bir<br />
güzellik sizi bekliyor olacak. Duymadığınız isimlerle doğal,<br />
lezzetli meyvelerle, yiyeceklerle karşılaşacaksınız:<br />
Osmancık üzümü pekmezi, sirkesi, kurusu, sarma yaprağı,<br />
kara kirazın sapı, reçeli, kurusu, yerli zeytinyağı, pembe<br />
domates salçası, otlar, bük nohut, beyaz kuru bamya,<br />
oturak fasulye, karnıkara kuru börülce, tatlı maya ekmeği,<br />
pekmezli kurabiye, keşkek, erguvan reçeli, pekmezli kabak<br />
tatlısı, sabunlar, karabaş otu, kekik, nane ve limonlu,<br />
alaca zeytini, hamades (hurma) zeytin ezmesi.. Ayrıca<br />
Küplüce markasıyla, köylü kadınların el emeği ürünü<br />
tarhana, bulgur, kuskus, erişte... Üstelik şu sıra ziyaretin<br />
tam zamanı. Köye adını veren kirazlar dallardan fışkırıyor<br />
adeta. Yeşille kırmızı... Misafirperverlik ve lezzet vaadi...<br />
Kirazlı Köyü sizi bekliyor.<br />
It’s just the time for going!<br />
If you happen to go to the Aegean nowadays, call<br />
on Kuşadası and proceed to stay in Kirazlı Village which is<br />
at a distance of a couple of minutes. A natural beauty you<br />
have forgotten even you’ve never known, will be waiting<br />
for you. You will meet some dishes, tasty fruits and foods<br />
whose names never seem to you familiar. Molasses, vinegar<br />
made out of the Osmancık grape and Osmancık raisins,<br />
vine leaf (sarma yaprağı) jam, stalk and dried of black<br />
cherry, domestic olive oil, pink tomatoes sauce, herbs,<br />
bük chick pea, white dried okra, dried black pea, cookies<br />
soaked in molasses, keşkek, redbud jam, pekmezli kabak<br />
tatlısı (Pumpkin with molasses and walnuts), soaps, thyme,<br />
split olives, date, olive paste… Moreover, some hand lobor<br />
products of the women under the brand of Küplüce such<br />
as tarhana (a mixed soup), bulgur (cracked wheat), kuskus<br />
(a kind of pilaf), erişte (noodle). In addition to this, it is just<br />
time for visiting. Cherries after which the village was given<br />
name so to speak gush out of the branches. Red with<br />
green… a promise for hospitality and taste…<br />
Kirazlı Village is waiting for you.<br />
Korumaya alınan türler<br />
Kirazlı Köy’ün okullarda ders olarak okutulması<br />
gereken çabasında son halka “geleceğe yatırım”<br />
olmuş. Köylüler “tohum yaşamdır” felsefesiyle<br />
kendilerini yerli tohumun çeşitliliğini korumaya<br />
adamışlar ve organik tarım sayesinde bunu<br />
başarmışlar. Yöreye özgü sebze ve meyveler<br />
atadan kalma tohumlardan üretiliyor. Kara kiraz<br />
ve Osmancık üzümü başta olmak üzere, ada karası<br />
üzümü, pembe domates, karagöz börülcesi, beyaz<br />
bamya, bök fasulyesi, beyaz (sakız) balkabağı, iri<br />
çekirdekli şeker karpuz, yok olmasına izin verilmeyen<br />
türler...<br />
Tohumların üretkenliğini ve verimliliğini<br />
artırabilmeleri için süregelen bir yöntem de<br />
gelenek halini almış. Tohum sahipleri her yıl<br />
aralarında tohumları takas ediyor ve tohumlar tarla<br />
değiştiriyor. Böylelikle bir sonraki yıl için, değişik<br />
fiziksel koşullara uyum sağlamış sağlam tohumlar<br />
elde ediliyor.<br />
Yıllardır sofralık üzüm olarak kullanılan Osmancık<br />
üzümü dünyada sadece Kirazlı’da ve komşusu<br />
Gökçealan köyünde yetişmekte. Ege Üniversitesi<br />
Bahçe Bitkileri Bölümü’nce bu durum tespit edilmiş<br />
ve bir koruma projesi hazırlanmaya başlanmış.<br />
Osmancık üzümünden son derece kaliteli ve egzotik<br />
şaraplar yapılıyor.<br />
Köyde bir restoran<br />
Köyün en önemli simgelerinden biri, nineden<br />
toruna, çalışkan bir ailenin emeğiyle 1992 yılında<br />
kurulan Kirazlı Köy Sofrası. Yedi dönümlük üzüm<br />
ve kiraz ağaçlarının arasında bulunan bu yer, aynı<br />
zamanda Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği Başkanı<br />
olan Nihat Fırat’ın aileyi teşvik etmesiyle kurulmuş.<br />
Nihat Bey’in annesi Fadime Hanım, köy<br />
düğünlerinde aşçılık yaparmış. Onun elinden<br />
çıkan her yemeğin beğenilmesi Nihat Bey’in<br />
aklına restoran fikrini getirmiş. Bu fikri ailesiyle<br />
paylaştığında annesi “Köy yerinde restoran mı olur?”<br />
diye karşı çıkmış. Üç senenin sonunda sadece köy<br />
yemekleri yapma koşuluyla kabul etmiş, restoranın<br />
adını da “Köy Sofrası” koymuş. Gözleme, bazlama,<br />
yuvarlama, bolama (kapama), kulaklı çorba, etli<br />
nohut, ev eriştesi, keşkek, mantı, zerde gibi birçok<br />
geleneksel lezzet bu sofra sayesinde insanların<br />
beğenisine sunuluyor. Fadime Hanım’dan “el<br />
alan”gelinleri, torunları şimdi mutfakta, ondan<br />
öğrendiklerini uyguluyor. Kirazlı Köy Sofrası, bu<br />
benzersiz köyün en güzel köşelerinden biri olarak<br />
konuklarını ağırlıyor.<br />
Yel değirmenlerine karşı<br />
Nihat Fırat ve Kirazlı Köy sakinleri 1960’lı yıllardan<br />
itibaren Anadolu topraklarındaki tarımı bambaşka<br />
bir boyuta taşıyan hibrit tohumlarını tarlalarına<br />
sokmuyorlar. Yediğimiz her şeye şüpheyle<br />
baktığımız şu günlerde, bu insan üstü çaba bir an<br />
olsun yüreklerimize su serpiyor. Kirazlı Köy, hem<br />
ağırlamak hem de deneyimlerini paylaşmak için<br />
konuklarını bekliyor.<br />
www.koysofrasi.net<br />
36 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Organic Agriculture<br />
The most important feature of the Kirazlı Village is that<br />
it is highly suitable for organic agriculture because of<br />
its unpolluted air and soil. Utilizing this gift granted<br />
by nature, the villagers, under the leadership of 10<br />
villagers, started organic agriculture in 2004. After<br />
establishing Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği (Kirazlı<br />
Ecological Life Association) in 2005 they established a<br />
bazaar for “eco village local products” in order to sell<br />
their products. Not satisfied with this, however, they<br />
began to market and export their products branded<br />
with “Küplüce” - the first name of the village. Still not<br />
happy, they researched other methods to introduce<br />
their products and came up with The Kiraz Festival<br />
(Cherry Festival) held on the 1 st of May every year.<br />
A Restaurant in the Village<br />
Kirazlı Köy Sofrası or Kirazlı Village Dining Table,<br />
one of the most important symbols of the village, was<br />
established thanks to the effort of a hard working<br />
family from grandma to grandchildren in 1992.<br />
Nihat Fırat, the President of Kirazlı Ecological Life<br />
Association, urged the family to establish this place,<br />
which is now located among grape and cherry trees<br />
covering 7000 square meters…Mrs. Fadime, Mr.<br />
Nihat’s mother used to cook for weddings. Since every<br />
dish touched by her hands has been admired by the<br />
people, it caused Mr.Nihat to set up a restaurant. When<br />
sharing this idea with his family, his mother objected<br />
to him asking, “How can there be a restaurant in a<br />
village?” After 3 years passed she finally accepted his<br />
offer provided that she would cook only village dishes.<br />
She named the restaurant “Köy Sofrası”(Village Table)...<br />
A lot of traditional tastes such as Gözleme (pancake,<br />
waffle), bazlama (flatbread), yuvarlama (a soup with<br />
small rolls made out of a mixture of meat, rice etc.),<br />
bolama (kapama or a kind of stew), kulaklı soup (a soup<br />
with meat filled dumplings in stock), chick peas with<br />
meat, homemade noodles, keşkek (a dish of mutton or<br />
chicken and coarsely ground wheat), mantı, and zerde<br />
(a sweet, gelatinous dessert colored and flavored with<br />
Species under protection.<br />
The last link in the “chain of the effort” of Kirazlı<br />
Village, which is worth being a lesson in school, is to<br />
“invest in the future.” Identifying themselves with a<br />
slogan like “seed is life”, they dedicated themselves<br />
to protect the variety of seeds, and succeeded in their<br />
quest thanks to organic agriculture. Many vegetables<br />
and fruits peculiar to the region are now being<br />
raised from the seeds handed down by ancestors, in<br />
particular: kara kiraz (black cheery), Osmancık üzümü<br />
(Osmancık grape) and others such as adakarası<br />
grape, pink tomatoes, karagöz börülcesi (black<br />
eyed pea), white okra, bök bean, marrow, huge<br />
kernelled sugar watermelon, to name a few among<br />
the species under protection. A method developed<br />
and practiced for years by villagers to increase<br />
productivity and the fertility of the soil has become a<br />
tradition. Seed owners exchange their seeds with<br />
one another every year, substituting the seed of<br />
their neighbors in place of their own. In this way,<br />
farmers can procure seeds every year that continue<br />
to adapt to various physical conditions throughout<br />
the region. The Osmancık grape, consumed as a<br />
table grape for years, grows in only two places<br />
in the world: Kirazlı Village and its neighbor<br />
Gökçealan Village. The Botanic Department of Aegean<br />
University discovered this situation and prepared a<br />
protection program for it. Extremely high quality and<br />
exotic wines are made out of the Osmancık grape.<br />
Kirazlı Ekolojik<br />
Yaşam Derneği<br />
Başkanı<br />
Nihat Fırat (sol<br />
sayfa), Kirazlı Köy<br />
Sofrası’ndan görüntüler<br />
ve lezzetler...<br />
Nihat Fırat President of Kirazlı<br />
Ecological Life Association (left<br />
page) some snapshots, tastes from<br />
the Kirazlı Village Table.<br />
saffron) are presented to all people’s taste thanks to<br />
this Table. Mrs. Fadime’s brides and granddaughters<br />
were trained by her perform what they learned from<br />
her in the kitchen. The Kirazlı Village Table, as one<br />
of most elegant corners of this unique village, hosts<br />
her guests.<br />
Tilting at windmills<br />
Nihat and Kirazlı Village habitants don’t let hybrid<br />
seeds that led away the agriculture in Anatolian<br />
soils from the 1960s years to enter their fields. In<br />
these days when we look suspicious at everything<br />
we eat, this extraordinary effort gladdens our hearts<br />
for a moment. Kirazlı Village awaits her visitors to<br />
host them and share its agricultural and culinary<br />
experiences with them.<br />
www.koysofrasi.net<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 37
su ile doğanın muhteşem dansı<br />
YEDİGÖLLER MİLLİ PARKI<br />
Derin, romantik ormanlarda yürümek, doğanın<br />
güzelliğini yansıtan duru suları izlemek... Art arda<br />
dizilmiş yedi tane göl, bir masal dünyasının kapılarını<br />
aralıyor.<br />
The magnificent dance of water with nature<br />
YEDİGÖLLER* NATIONAL PARK<br />
Let’s stroll deep into the romantic forests and look at the crystal<br />
clear waters that reflect nature’s beauty. Seven lakes situated one<br />
after the other open the gates of a world of tales.<br />
Rasim Konyar, Özgür Açıkbaş<br />
38 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
* Seven Lakes
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 39
Serin Göl<br />
İnce Göl<br />
Kuru Göl<br />
Büyük Göl<br />
<strong>Yedigöller</strong> <strong>Milli</strong> <strong>Parkı</strong> adını, hepsi birer tabiat harikası olarak<br />
nitelenebilecek irili ufaklı yedi adet heyelan gölünden alır. Kayan<br />
kütlelerin, vadilerin önlerini kapatması sonucu oluşmuş bu göllerin etrafı<br />
farklı ağaç türleriyle kuşatılmıştır. Sessiz ve sakin tabiatı, tertemiz havası,<br />
güzel manzaraları, farklı arazi şekilleri, şelaleleri, yürüyüş yolları, doğa ile<br />
uyumlu tahta köprüleri, bir orman denizini andıran zengin bitki örtüsü ve<br />
su ürünleriyle <strong>Yedigöller</strong>, herkesin mutlaka gidip görmesi gereken<br />
saklı bir cennet.<br />
Batı Karadeniz Bölgesi’nde, Bolu ili sınırlarında yer alan<br />
1.623 hektarlık bu doğa harikası 1965 yılından beri <strong>Milli</strong><br />
Park olarak korunuyor.<br />
Doğa’nın bütün renkleri<br />
<strong>Yedigöller</strong>’i oluşturan göller, yüzeysel ve yer altı akışlarıyla birbirine<br />
bağlı. İsimleri sırasıyla Büyük Göl, Serin Göl, Derin Göl, Nazlı Göl,<br />
Küçük Göl, İnce Göl ve Sazlı Göl... Kuzeyden güneye sıralanmış<br />
göllerin en büyüğü, adı üstünde, Büyük Göl’dür.<br />
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı olan <strong>Yedigöller</strong> <strong>Milli</strong> <strong>Parkı</strong>;<br />
kampçılık, günübirlik piknik gibi faaliyetlerin yanı sıra, bitki, böcek,<br />
mantar ve balıkları gözlemlemek, fotoğraf çekmek ve yaban hayatını<br />
yakından takip etmek için de ziyaretçilerine çok geniş imkanlar<br />
sunuyor. Özellikle göllerin yaprak denizine döndüğü sonbahar<br />
aylarında, fotoğrafçıların akınına uğrayan bu yöre, bu özelliğiyle<br />
de adeta doğal bir fotoğraf stüdyosu...<br />
Yeşilden sarıya, kızıldan kahverengiye dönüşen yapraklar,<br />
ağaçların arasından sızan ışık hüzmeleri ve tüm bunların<br />
sudaki yansımaları... Böylesi bir doğanın fotoğraflarını<br />
görmek bile heyecan yaratıyor.<br />
Olağanüstü bir çeşitlilik<br />
<strong>Yedigöller</strong>’in böylesi bir güzelliğe sahip olmasının en büyük<br />
nedeni ülkemizin en zengin ormanlarının bu yörede bulunması.<br />
Hakim bitki örtüsü kayın ağaçları olmakla beraber; meşe,<br />
gürgen, kızılağaç, karaçam, sarıçam, göknar, karaağaç,<br />
ıhlamur ve porsuk gibi değişik türdeki ağaçlar da <strong>Milli</strong><br />
Park’ta bolca bulunuyor. Bölge ayrıca, barındırdığı ölü<br />
ağaçlarla da biyolojik çeşitliliğin devamını sağlıyor.<br />
40 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
<strong>Yedigöller</strong> National Park was named after seven large and small landslide lakes each<br />
of which can be considered as a natural wonder in its own right. The surroundings<br />
of these lakes, formed in the wake of masses sliding down and blocking the valley’s<br />
entrance, were surrounded by different types of the trees. <strong>Yedigöller</strong>, with its tranquil<br />
and silent nature, very pure weather, scenes worthwhile to see, different topographic<br />
shapes, waterfalls, hiking trails, wooden bridges built in accord with nature, rich<br />
vegetation resembling a forest sea, and seafood, is a hidden paradise that everybody<br />
needs to go and see.<br />
Situated on the borders of Bolu in the West Black Sea Region and covering 16,230<br />
square meters (4 acres), this natural wonder has been preserved as a national park<br />
since 1965.<br />
Nature’s all colors.<br />
The park’s seven lakes are connected to each other through surface and<br />
subterranean streams. Their names are respectively: Büyük Göl (Büyük<br />
Lake), Serin Göl (Serin Lake), Derin Göl (Derin Lake), Nazlı Göl (Nazlı<br />
Lake), Küçük Göl (Küçük Lake), İnce Göl (İnce Lake) and Sazlı Göl (Sazlı Lake).<br />
The biggest one of the lakes, lined up from north to south, is the Büyük Göl.<br />
<strong>Yedigöller</strong> National Park, which is under the directorship of the Ministry of Forestry<br />
and the Water Affairs, offers an abundance of opportunities for its visitors who<br />
want to camp as well as activities of a day or less, like having a picnic;<br />
observing the plants, insects, mushroom, and fish; taking photographs;<br />
and following very closely the wild life. This region, swarming with<br />
the photographers particularly in the autumn season when the lakes<br />
transform into a sea of leaves, is so to speak a photographer’s studio thanks<br />
to its appealing characteristics. Let’s imagine the leaves changing to yellow<br />
from red, to brown from red, light beams leaking through the trees and the<br />
reflection of all these.<br />
A splendid diversity<br />
The main reason why <strong>Yedigöller</strong> has such beauty is that the richest<br />
forests of our country lie here. Even though the dominant vegetation here is the<br />
beech, other trees such as oak, alder, mountain alder, black pine, scotch<br />
pine, fir, elm, lime and the yew lie abundantly here in <strong>Yedigöller</strong> National<br />
Park. What’s more, this region enables the sustainability of<br />
biological diversity with the dead trees in its structure. Shrubs<br />
like rhododendron, euonymus japonica, sandalwood, rowan
Sazlı Göl Nazlı Göl Derin Göl<br />
Orman Gülü, Papaz Külahı, Sandal, Üvez, Alıç gibi ağaçcıklar;<br />
çalı formundaki bitkilerden ahududu ve böğürtlen, alanın<br />
diğer zenginlikleri… <strong>Milli</strong> Park’taki yaklaşık 240 bitki türü,<br />
değişik zaman ve renklerde çiçeklenerek harika peyzaj<br />
görüntüleri sunuyor ve çeşit bu kadar çok olunca, <strong>Yedigöller</strong><br />
de benzersiz bir tabloya dönüşüyor.<br />
<strong>Milli</strong> Park’ın hayvan popülasyonu da yörenin doğal hayatında<br />
önemli bir yere sahip. <strong>Yedigöller</strong> ve yakın çevresi; geyik,<br />
karaca, sincap, tavşan, vaşak, dağ kedisi, porsuk, sansar, yaban<br />
domuzu, kurt, tilki, ayı gibi memeliler ile yabani ördek, yabani<br />
güvercin, ağaçkakan, üveyik, bıldırcın, çulluk, sığırcık, alakarga<br />
ve keklik gibi 100’ün üzerinde kuş türünü barındırıyor.<br />
Göllerde ise Dere Alası, Gökkuşağı Alabalığı, Abant Alası ve<br />
Kadife Sazanı gibi balık türleri yaşıyor.<br />
Mayıs-Eylül dönemlerinde Büyük Göl, Eylül’de ise Büyük<br />
Göl ve Derin Göl’de ücret karşılığı sportif olta balıkçılığı<br />
yapılabiliyor.<br />
Kaynak: Orman ve Su İşleri Bakanlığı.<br />
Nasıl Gidilir?<br />
Yürüyüş yolları, ahşap köprüleri, kamping alanı ve bir kır lokantası<br />
ile özellikle hafta sonları büyük kalabalıkları ağırlayan <strong>Yedigöller</strong>,<br />
Bolu’nun mutlaka görülmesi gereken, en muhteşem yörelerinden<br />
biri.<br />
Bolu il sınırları içerisinde yer alan göller bölgesine Ankara-İstanbul<br />
karayolunun 152. kilometresindeki Yeniçağa’dan ya da Bolu içinden kuzeye ayrılan<br />
yollarla ulaşmak mümkün. Bolu-<strong>Yedigöller</strong> yolu, kış aylarında kar nedeni ile kapanırsa,<br />
ulaşım sadece Yeniçağa-Mengen-Yazıcık güzergahından sağlanıyor.<br />
How to get there?<br />
<strong>Yedigöller</strong>, which receives big crowds particularly on weekends with its hiking trails, wooden bridges,<br />
camping areas and a country restaurant, is one of the most magnificent and worthwhile places to<br />
see in Bolu. It’s possible to reach the lake region situated on the borders of Bolu province either<br />
from Yeniçağa (at the 152nd km on Ankara Istanbul Highway) or through the Bolu Centrum (on<br />
highways that turn north toward the park). In winter months, if Bolu-<strong>Yedigöller</strong> Highway is closed<br />
owing to heavy snow, transportation is only available from the Yeniçağa-Mengen-Yazıcık Route.<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 41
tree and mayflower, and the busy plants such as raspberry<br />
and blackberry are amongst the other riches of the region.<br />
240 thousand types of plants bloom at different times and<br />
colors in the National Park exhibit great landscapes, and<br />
thanks to those many diversities, <strong>Yedigöller</strong> transforms into<br />
a unique tableau.<br />
The animal population of the National Park occupies<br />
a considerable place in the natural life of the region.<br />
<strong>Yedigöller</strong> and its vicinity accommodate mammal species<br />
such as deer, roe deer, badger, weasel, rabbit, caracal,<br />
boar, wildcat, squirrel, wolf, fox, and bear and more<br />
than 100 bird species such as wild duck, wild pigeon,<br />
woodpecker, turtledove, quail, sandpiper, starling, jaybird,<br />
and partridge. Moreover there are some fish species such<br />
as Dere Alası (trout), Gökkuşağı Alabalığı (rainbow trout)<br />
and Kadife Sazanı in the lakes. Hand-line fishing is possible<br />
in the Büyük Göl during the May-September season and in<br />
the Derin Göl in September.<br />
Göl: means lake<br />
Durakları kaçırmayın...<br />
• Kapankaya Tepesi manzara seyir terasına çıkıp doğayı<br />
seyretmeyi unutmayın.<br />
• İki ağacın birleşerek, dik bir üçgen meydana getirdiği<br />
Pisagor ağacını görün.<br />
• Gölleri besleyen su kaynaklarının birleştiği Dilek<br />
Çeşmesi’nde dilek dilemek bir <strong>Yedigöller</strong> klasiğidir. Dileğinizi<br />
fısıldamadan gitmeyin...<br />
• Gülen bir insan yüzüne benzediği için Gülen Kayalar<br />
adı verilen kayalıklara uğrayıp, siz de gülümsemeyi ihmal<br />
etmeyin...<br />
• Geyik Üretme İstasyonu’nda bir mola verin.<br />
Don’t miss these stops!<br />
• Kapankaya Tepesi (Kapankaya Hill). Don’t forget to go<br />
up the terrace to take in the views of nature.<br />
• You must see the Pythagoras tree where two trees<br />
combine and form a right triangle.<br />
• Making a wish at the Wishing Well Fountain, where<br />
water resources combine to feed the lakes, is a <strong>Yedigöller</strong><br />
tradition. Don’t go without whispering your wish.<br />
• Don’t forget to stop by and smile at the Smiling Rocks<br />
that are named for their resemblance to a human’s smiling<br />
face.<br />
• Take a break at the Deer Breeding Station.<br />
42 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
44 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Yer altındaki Pamukkale<br />
KAKLIK MAĞARASI<br />
Denizli’deki Kaklık Mağarası, içindeki<br />
travertenler dolayısıyla Pamukkale’ye<br />
benzetiliyor. O da tıpkı Pamukkale gibi<br />
doğanın bir mucizesi.<br />
The Subterranean Pamukkale<br />
KAKLIK CAVE<br />
The Kaklık Cave in Denizli has been considered parallel to<br />
Pamukkale due to its travertine interior. It is also a miracle of<br />
nature just like Pamukkale.<br />
Rasim Konyar<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 45
Mağaralar insanların ilk doğal barınaklarıydı. Bu yüzden bu görkemli<br />
oyuklar, modern insana her zaman büyüleyici ve ilginç geldi. İnsanlar<br />
atalarının yaşadığı bu “eski ev”i görmek, keşfetmek, derinliklerine inmek<br />
için yüzyıllarca çaba sarf etti.<br />
İşte bu “eski ev”lerin en görkemlilerinden biri de Denizli’nin Honaz<br />
ilçesindeki Kaklık Mağarası. Denizli merkeze 30 km. uzaklıkta olan bu<br />
doğal güzellik, tıpkı yer üstündeki akrabası Pamukkale’ye benzer. Öyle ki<br />
ona Pamukkale’nin “gizlenmiş” hali diyebiliriz. Sarkıtlar ve dikitlerle süslü<br />
olan mağara, Pamukkale’de bulunan travertenlere olan benzerliğiyle<br />
dikkat çeker. Bu yüzden de bu mağaraya “Küçük Pamukkale” ya da<br />
“Mağara Pamukkale” de denir. Traverten basamaklar mağarayı ziyaret<br />
eden turistler tarafından çok ilginç bulunuyor. Turistlerin ilgisini çeken<br />
bir başka özelliği ise içerisinde bol miktarda termal su bulunması. Berrak,<br />
renksiz ve kükürt kokulu olan bu suyun bazı cilt hastalıklarına iyi geldiği<br />
düşünüldüğü için, mağara hem yurtiçinden hem de yurtdışından şifa<br />
arayan ziyaretçilerin akınına uğruyor. Kükürt kokusunun sizi ilk başta<br />
biraz rahatsız edebileceğini söyleyelim. Ama hassas burunlarımızın bu<br />
karakteristik kokuya alışması için sadece birkaç saniye geçmesi yeterli.<br />
Ziyaretçilerin bu şifalı suya ilgisi nedeniyle mağaranın yanına yakın<br />
zamanda bir yüzme havuzu, bir mini amfi tiyatro, seyir alanları, kafeterya<br />
ve kameriyeler yapıldı.<br />
Mağara ve çevresi<br />
Mayıs 2002 tarihinden<br />
itibaren turizmin<br />
hizmetine sunuldu.<br />
Duvardaki<br />
sarmaşık mı?<br />
Kaklık Mağarası’nın en<br />
ilginç özelliklerinden<br />
biri de duvarlarındaki<br />
bitkiler. Işık almadıkları<br />
için, normalde bir<br />
mağarayı gezerken<br />
içeride bitki görmek<br />
olası değildir. Ama<br />
Kaklık Mağarası’nın<br />
doğrudan güneş alan<br />
ve sürekli damlayan,<br />
akan duvarlarında sık<br />
bir yosun tabakası<br />
ve küçük yapraklı<br />
sarmaşık türü bitkiler<br />
gelişmiş. Işığın gelişine<br />
bağlı olarak gün içinde<br />
yeşilin değişik tonlarını<br />
alan bu bitkiler, mağaraya ayrı bir güzellik katıyor.<br />
Kaklık Mağarası, büyük bir yer altı deresinin oluşturduğu boşluğun<br />
tavanının çökmesi sonucu meydana gelmiş . Karbonatlı ve sülfatlı<br />
kayaların yer altı suları tarafından eritilmesiyle gelişmiş. Mağaranın<br />
hemen yakınında mermerlerden oluşan 1277 metre yüksekliğindeki Malı<br />
Dağı var. Mağara pamuk ve üzüm tarlalarının içinde, düz bir ovanın<br />
altında bulunuyor.<br />
Kaklık Mağarası her anlamda doğanın bir mucizesi. Hem içi hem dış<br />
çevresi insanı şaşkınlığa sürükleyecek kadar güzel. Yolunuz Pamukkale’ye<br />
düşerse, “küçük Pamukkale” diye anılan Kaklık Mağarası’nı da görmeyi<br />
unutmayın. Burası son zamanlarda en az Pamukkale kadar dikkat<br />
çekiyor. Bölgeyi ziyaret eden turistler mağaradan gelen serin havaya<br />
karşı koyamıyor. Kaklık Mağarası özellikle yaz aylarında tarihi ve doğal<br />
güzelliklerin en “serin”i olarak ziyaretçilerin gözdesi...<br />
Caves were the first natural shelters of people. Their splendid cavities have<br />
always been very interesting and mesmerizing to modern man. For hundreds<br />
of years people strove to see, discover and go deeper into the “old houses” that<br />
their ancestors once lived in.<br />
One of the most magnificent “old houses” is Kaklık Cave located in Honaz<br />
County in Denizli Province. This natural beauty is 30 kms from Centrum and<br />
resembles its above-ground kin, Pamukkale. The resemblance is so striking<br />
that we would say it is a hidden version of Pamukkale. Kaklık is ornamented<br />
with stalactites and stalagmites that strongly resemble those in Pamukkale.<br />
That’s why the cave is also named “Little Pamukkale” or “Cave Pamukkale.”<br />
Tourists pay great attention to the stairs composed (or made) of travertine.<br />
Other features of the cave which also draw attention from tourists are the<br />
thermal springs within the cave.<br />
Since many visitors believe that the cave’s clear, colorless and sulfur-laden<br />
water cures some skin diseases, the cave is swarmed by people from abroad<br />
as well as residents from the immediate area. I must confess that the smell<br />
of sulfur might bother you at first, but it’s only a matter of seconds to get<br />
used to this smell. Because of the visitors’ great interest in this healing water,<br />
a swimming pool, a small amphitheater, areas for viewers, cafeterias and<br />
pergolas were built.<br />
The Cave and its vicinity<br />
were have been opened<br />
to tourists since May<br />
2002.<br />
Is that ivy on the<br />
wall?<br />
One of those most<br />
amazing features of<br />
Kaklık Cave is plant life<br />
on its walls. Normally<br />
it would not be possible<br />
to see a plant inside a<br />
cave due to the lack of<br />
sunlight. However, in<br />
the Kaklık Cave, a bushy<br />
moss coat and small<br />
leafed ivy-like plants<br />
grow on walls moistened<br />
by drops of leaking<br />
water and exposed to<br />
direct sun light. These<br />
green plants change<br />
colors according to the<br />
angle of the sunlight<br />
which emphasizes their<br />
incredible beauty and adds to the ambience of the cave.<br />
Kaklık Cave was formed by the collapse of a hollow cell created by centuries<br />
of erosion from a large subterranean stream. Over time, it has expanded as<br />
subterranean waters continued to erode its carbonated and sulfated rocks.<br />
Mount Malı, 1277 meters high and made of marble, stands near the cave<br />
entrance. The cave itself is situated beneath a flat plain covered by cotton<br />
fields and vineyards.<br />
Kaklık Cave is a natural miracle in every sense. Both the interior and exterior<br />
of the cave are truly wonderful and awe inspiring. If you happen to visit<br />
Pamukkale, don’t forget to visit Kaklık Cave, Denizli’s “Little Pamukkale.”<br />
Recently this place has been drawing as much attention as Pamukkale.<br />
Tourists visiting the region cannot resist the cool breeze coming from the cave.<br />
Kaklık Cave, particularly during the summer months, is the favorite for tourists<br />
as the coolest place of all the historical and natural sites they visit.<br />
46 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 47
ŞEYLERİN TARİHİ<br />
history of things<br />
Kuslar gibi .<br />
İnsanoğlunun kuşlara özenerek uçma arzusu,<br />
uygarlık tarihi kadar eski... Kuş kanatları ya da<br />
şemsiyelerden esinlenerek başlayan tarihçe, paraşüte<br />
kadar ulaşıyor, tam dört bin yıllık bir öykü anlatıyor.<br />
Just like birds<br />
The ambition of people who envy birds for flying is<br />
probably as ancient as the history of civilization. Man’s<br />
interest in flying was inspired by birds’ wings and<br />
umbrellas and goes up to the development of parachutes,<br />
spanning a chronology of 4000 years.<br />
48 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Wikipedia<br />
Orijinali British Museum’da bulunan Da Vinci’nin<br />
çizimi 15. yüzyılda hayal ettiği uçuşu yansıtıyor<br />
(üst solda). André-Jacques Garner’in 22 Ekim<br />
1797’te Paris’te gerçekleştirdiği ilk paraşüt<br />
atlayışının çizimleri (üst sağda). Sovyetler<br />
<strong>Birliği</strong> ve Çin’in eski pullarında paraşüt ve uçuş<br />
görüntüleri (üstte ve yanda).<br />
Da Vinci’s drawing, the original of which is in<br />
the British Museum, reflects his imaginary<br />
flight in the 15 th Century. (Above left)<br />
Drawings of the first jump carried out by<br />
André Jacques Garner on October 22, 1797<br />
in Paris (upper right)<br />
Some flight scenes on old stamps from the<br />
USSR and China (above and below).<br />
Shutterstock, Denisart & Neftali<br />
Tarihi anlatmaya “bir zamanlar”<br />
diye başlanır. Ama bu kez sonundan<br />
başlayalım. Paraşüt yakın bir<br />
gelecekte, çantalarımıza tıktığımız<br />
kişisel eşyalarımızdan biri olacak.<br />
Nedeni, iş yeri veya ev olarak uzun<br />
saatlerimizi geçirdiğimiz gökdelenler...<br />
Ve 11 Eylül faciasından alınan acı<br />
ders. 11 Eylül 2001 günü canlı<br />
yayınlarda görmüştük. Alevlerin tehdit<br />
ettiği insanlar, hiç kurtuluş çaresi<br />
olmadığını görünce kendilerini aşağı<br />
bırakmışlardı. Kimbilir dünya üzerinde<br />
kaç kişinin aklından o anda aynı şey<br />
geçmiştir: “Keşke paraşütleri olsaydı”.<br />
İşte şimdi bu, gerçek olmaya çok<br />
yakın. Kısa mesafelerde hemen açılıp<br />
havayla dolmadığı için kullanılamayan<br />
paraşüt, sırf bu amaçla geliştirildi.<br />
Panama merkezli bir şirket,<br />
gökdelenlerde yaşayanlar için kişisel<br />
paraşütler tasarladı. Son bilgilere göre<br />
de üretime geçti.<br />
Aslında kişisel paraşüt çok daha<br />
önce denenmişti. 1783 yılında<br />
Fransız Louis-Sebastien Lenormand<br />
imzasını taşıyan paraşüt, tam da<br />
bu amaçla yapılmıştı. Mucit iki<br />
Normally when we recall history, we start with<br />
“once upon a time.” However, for this story, we<br />
will start from the end. The parachute will become<br />
a personal item that we’ll tuck into our bags very<br />
soon. The reason why are the skyscrapers where<br />
many people live and work - where they spend<br />
most of their time. And the painful lesson learned on 9/11. We On September 11,<br />
2001, watched on live television as people threatened by fire had to jump from those<br />
buildings when they realized that there was no other way to escape. Who knows how<br />
many people thought the same thing at the time: “I wish they had had parachutes.”<br />
This is indeed very close to becoming reality.<br />
Traditional parachutes, however, cannot be used since they don’t open instantly and<br />
fill with air at the relatively low altitude of a skyscraper, a new type was improved. A<br />
Canadian company has designed a new type of parachute especially for people living<br />
in skyscrapers. According to the most recent articles, the company has started to<br />
produce its new parachutes.<br />
Actually personal parachutes were tried much earlier. A parachute bearing the<br />
signature of a Frenchman, Louis-Sebastien Lenormand, was designed for this very<br />
reason. The inventor jumped down from 4 and half meters with an umbrella-shaped<br />
parachute hooked with suspenders to his shoulders and landed safely. But this<br />
invention would not go beyond an ambition, and remain as a wish. As a matter<br />
of fact, the centuries following would define an era in which umbrellas would not<br />
function for high edifices.<br />
Jumping down from the Great Wall of Chinese!<br />
4000 years earlier, not only would it not have been possible,<br />
jumping from such heights couldn’t even have been imagined.<br />
Heights and purposes were totally different. The first parachute<br />
jumping trials were made to amuse Chinese emperors in 2200 BC.<br />
Parachutes resembling umbrellas were used by jumpers from the<br />
Great Wall of China to slow their falls. It’s obvious that the Chinese<br />
people were pleased with this new form of entertainment and<br />
improvements followed little by little.<br />
It is generally acknowledged that parachutes originated in China<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 49<br />
Wikipedia
Paraşütte ilk şehidimiz<br />
bir genç kız...<br />
Havacılığın gelişmesi için 3 Mayıs 1935’te Mustafa<br />
Kemal Atatürk’ün teşvikiyle “Türk Kuşu” kuruldu. Türk<br />
Hava Kurumu bünyesindeki bu uçuş okulu, çeşitli<br />
motorlu ve motorsuz hava araçları ile sivil uçuş eğitimi<br />
vermeye başladı. <strong>Türkiye</strong>’de paraşütçülük alanındaki ilk<br />
çalışmalar bu kuruluş bünyesinde gerçekleşti. SSCB’den<br />
çağrılan iki hoca ilk Türk paraşütçülerini yetiştirdi.<br />
İlk Türk paraşütçüsü Abdurrahman Türkkuşu 12 Eylül<br />
1935’te ilk atlayışını yaptı. 1936 yılında Cumhuriyet<br />
Bayramı vesilesiyle düzenlenen Türk Kuşu gösterilerinde<br />
Abdurrahman Türkkuşu’nun 18 yaşındaki kızı Eribe<br />
Türkkuş 600 metreden atlama yaptı. Ancak atlayış<br />
sırasında paraşütü açılmadı ve Eribe Türkkuş bu spor<br />
dalının ilk şehidi oldu.<br />
Bu hazin sona rağmen Eribe Türkkuş pekçok genç için<br />
heyecan verici bir örnek haline geldi. Onun yolundan<br />
giden gençlerle Türk havacılığı Batı ile mesafesini kısa<br />
sürede kapatmayı başardı.<br />
omzuna askılarla takılmış şemsiye şeklindeki<br />
paraşütle dört buçuk metreden atlamış ve başarılı<br />
olmuştu. Ancak buluş hevesten öteye gidemedi.<br />
Zaten sonraki yüzyıllar, şemsiyenin yetemeyeceği<br />
yükseklikteki yapıların çağıydı.<br />
Çin Seddi’nden atlamak!<br />
Bundan dört bin yıl önce bütün bunlar elbette<br />
bırakın mümkün olmayı, hayal bile edilemezdi.<br />
Mesafeler de amaçlar da bambaşkaydı.<br />
İlk paraşütle atlama deneyimleri MÖ 2200’lü<br />
kanatlarla Galata Kulesi’nden atlayarak Üsküdar<br />
Doğancılar meydanına inmeyi başardı. Zamanın<br />
padişahı Sultan IV. Murat bu müthiş deneyimi<br />
korku ile izledi. Önce Hezarfen Çelebi’yi bir kese<br />
altınla ödüllendirdi. Sonra da ne yazık ki, teşvik<br />
edeceğine çevresindekilerin etkisiyle Cezayir’e<br />
sürgüne gönderdi. Çevresindekiler şöyle demişti<br />
çünkü: “Bunu yapan adam kimbilir başka neler<br />
yapar”...<br />
Oysa Avrupa, çok hızlı bir araştırma / geliştirme<br />
sürecindeydi. Hem yöntem günümüzdeki<br />
Our first martyr in parachute,<br />
a young girl.<br />
On May 3, 1935, Türk Kuşu (The Turkish Bird) was<br />
established by Mustafa Kemal Ataturk’s encouragement<br />
in order to advance aviation in Turkey. This flying school<br />
within the scope of Turkish Aviation Association (Türk<br />
Hava Kurumu) gave the first civil flight education with its<br />
powered aircraft and sailplanes. The first studies in the<br />
area of parachuting were carried out within the scope of<br />
this association. Two tutors called from USSR raised the<br />
early Turk parachutists.<br />
Abdurahman Türk Kuşu, the first Turkish parachutist,<br />
made his first jump on September 12, 1935. In 1936<br />
Turkish Bird’s performances held on the occasion of<br />
Cumhuriyet Bayramı (Republic Day), Eribe Türkkuşu,<br />
Abdurahman Türkkuşu’s 18-year-old daughter made<br />
a jump from a height of 600 meters. Unfortunately<br />
her parachute did not open during the jump and she<br />
became the first martyr of this sport. Notwithstanding her<br />
sorrowful end, she has become an inspiring example for<br />
Turkish youth. Supported by the youth who trod in her<br />
footprints, Turkish Aviation closed the gap with the West<br />
in a short period of time.<br />
50 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
yıllarda, Çin imparatorlarını eğlendirmek amacıyla<br />
yapılmıştı. Çin Seddi üzerinden şemsiyeye<br />
benzeyen ve düşüşü yavaşlatıcı bazı gereçlerle<br />
atlanırdı. Ancak belli ki Çinliler bu eğlenceyi pek<br />
sevmişti. Sonrasında yavaş yavaş geliştirmişti.<br />
Nitekim, paraşüte dair ilk bilgiler genellikle Uzak<br />
Doğu’dan ve Çin’den kaynaklanır.<br />
Milattan sonra ilk yüzyıllarda ise, deneyimler,<br />
Orta Doğu ve giderek farklı bölgelerde görülmeye<br />
başlanır. Örneğin, MS 810-887 yılları arasında<br />
yaşayan Arap mucit Abbas Kasım İbn Firnas’ın<br />
İspanya-Kordoba’da paraşüte benzer bir alet<br />
kullandığı tarih kayıtlarında mevcuttur.<br />
Bugünkü paraşüte benzeyen en önemli<br />
modellerden biri, Leonardo da Vinci’ye aittir.<br />
1485 yılında paraşüte benzeyen çizimler yapmış<br />
ama bu taslakları pratiğe dökememiştir. 1595<br />
yılında İtalyan Fausto Veranzio tarafından<br />
yapılan çizimler ise da Vinci’nin bir hayli ötesine<br />
geçmiştir.<br />
Aslında bu özel tarih sayfasında paraşütle kanatlar<br />
birbirine karışır. Çünkü insanoğlunun asıl amacı,<br />
başlığımızda da vurguladığımız üzere “kuşlar gibi”<br />
uçabilmektir. O nedenle süzülerek yere inebilmek<br />
için önce havalanıp uçmayı hayal etmiştir.<br />
Bu hayalde, Türkler ve İstanbul apayrı bir sayfada<br />
yer almıştır. Elbette, “bin ilimli” yani Hezarfen<br />
unvanını alan efsanevi mucit nedeniyle...<br />
Hezarfen Çelebi 1632 yılında kendi yaptığı<br />
örneklere yakınlaşıyordu hem de mesafeler<br />
giderek yükseliyordu. Bu konuda en ciddi<br />
deneyimi gerçekleştiren Fransız André Jacques<br />
Garner oldu. Garner ilk atlayışını kardeşinin<br />
kullanmakta olduğu balondan yaptı. O balondan<br />
yine balona benzer bir paraşütle atladı. Hem<br />
de 700 metre gibi bir mesafeden. 1797 yılında<br />
Paris’te gerçekleştirilen bu deneyim, tarihin<br />
“ilk gerçek paraşüt deneyimi” olmuştu. Garner<br />
tutkusunun peşini hiç bırakmadı. Dahası, eşi<br />
Jeanne-Genevieve Labrosse de1799 yılında yaptığı<br />
atlayışla dünyada paraşütle atlayan ilk kadın<br />
olarak tarihe geçti.<br />
Binlerce yıllık bir tarihçede sonraki gelişmeler çok<br />
hızlı oldu. Bir kablo aracılığı ile açılması sağlanan<br />
Shutterstock, Rufous
paraşüt ile ilk atlayışı 1885 tarihinde Amerikalı<br />
Thomas Baldwin yapmıştı. Paraşütün açılmasını<br />
kolaylaştıran ve giderek otomatik hale getirenler<br />
hep Amerikalı mucitler oldu. Hayalin zirvesindeki<br />
atlayışı gerçekleştiren de yine bir Amerikalı,<br />
ABD Kara Kuvvetleri’nden Yüzbaşı Albert Berry<br />
olmuştu. Yüzbaşı Berry uçaktan paraşütle atlayan<br />
ilk insandı.<br />
Savaş zamanlarında paraşüt<br />
Askeri amaçlı paraşüt ilk defa gözetleme ve<br />
topçu tanzimi için sabit balonlara çıkan gözcüler<br />
tarafından kullanıldı. Birinci Dünya Savaşı sonrası<br />
paraşütün pilotlar için vazgeçilmez bir can yeleği<br />
olduğu gerçeği ortaya çıktı.<br />
İkinci Dünya Savaşı’na doğru gelindiğinde uçak<br />
hacimlerinin büyümesi, süratlerinin artması<br />
ve teknolojik ilerlemeler paraşütün kullanım<br />
alanlarını genişletti. İkinci Dünya Savaşı patlak<br />
verince paraşüt askeri amaçlarla kullanılmaya<br />
başlandı. Havada süzülen yüzlerce paraşütlü asker<br />
görüntüleri, savaş görüntülerinin en heyecanlı<br />
anlarıydı artık.<br />
Sonrasında paraşütle yere silah, mühimmat, araç<br />
ve ikmal malzemeleri atılması devri açıldı. Derken,<br />
uçakların yanı sıra jetler gündeme geldi. Pilotların<br />
gerektiğinde olağanüstü bir hıza sahip jetlerden<br />
atlayabilmesi için bir tür paraşüt sistemine sahip<br />
“fırlatma koltuğu” fikri geliştirilip hayata geçirildi.<br />
1960’ların başından itibaren paraşütçülük<br />
önce spor, sonra da “adrenalin” peşindekilerin<br />
eğlencesi haline geldi. Parasoli ve yamaç paraşütü<br />
gibi çeşitleriyle her yaştaki insanın deneyimine<br />
sunuldu.<br />
Elbette insanoğlu hayal etmeye devam ettikçe<br />
öyküde bir “son” olmuyor. Olmayacak. Paraşüt<br />
madem sıradan insanların bile ulaşabileceği bir<br />
araç... Artık hedef “daha yüksekten atlamak”.<br />
Uzaydan atlayan adam<br />
Şimdilik “en yüksekten atlayan” kişi, Avusturyalı<br />
ekstrem sporcu Felix Baumgartner. Üstelik<br />
kırılması çok zor bir rekora sahip. Son<br />
denemesinde kendini 39 bin metreden boşluğa<br />
bıraktı. Çok kısa bir sürede 980 km hıza ulaştı.<br />
40 saniye boyunca da 1342 kilometre süratle ses<br />
hızını geçti. Ardından paraşütünü açtı. Yaklaşık on<br />
dakika süren yolculuğu internetten yedi milyon<br />
kişi canlı olarak izledi. Ve Baumgartner insanlığın<br />
uçma hayalini olağanüstü boyutlara taşıyan kişi<br />
olarak tarihe geçti.<br />
or somewhere in the Far East. For example, historical<br />
documents indicate that Abbas Kasım İbn Firnas, the<br />
Arabian inventor who had lived between 810-887 AC,<br />
used an instrument resembling a parachute. One of<br />
the most important models resembling the modern<br />
parachute belongs to Leonardo da Vinci. In 1485 he<br />
made drawings looking like a parachute but never put<br />
them into practice.<br />
Whereas some drawings made by the Italian, Fausto<br />
Veranzio, far surpassed Vinci’s workings. As a<br />
matter of fact, parachutes and wings have often been<br />
confused with each other during this particular page<br />
in history. Recall that the real aim of humankind, as<br />
we stated in our title, was to be able to fly like birds.<br />
Therefore, humans first imagined flying before thinking<br />
about landing after soaring in the skies. Turks and<br />
Istanbul appear on a completely different page in this<br />
imagination. Of course it is due to a legendary inventor<br />
named “Hezarfen” or “a man with 1000 skills.” In<br />
1632 after jumping down Galata Tower with the wings<br />
that he himself made, Hezarfen Çelebi succeeded in<br />
landing on Üsküdar Doğancılar Square. Murat IV, the<br />
Sultan at the time, watched this awful experience,<br />
overcome by fear. First he awarded him with one<br />
purse of gold. Then, after unfortunately lending an ear<br />
to his men’s nonsensical remarks, he exiled Hezarfen<br />
Çelebi to Algeria instead of promoting him. Because his<br />
retinue one day told him, “Who knows what else a man<br />
who can fly can do?”<br />
In the meantime, Europe had been undergoing a period<br />
of rapid research and development. Day by day, the<br />
designs they used were getting close to present day<br />
designs and the altitudes were becoming greater. A<br />
Frenchman, André Jacques Garner, was the first one to<br />
carry out the most serious experiments.<br />
Garner made his first jump from a balloon piloted<br />
by his brother. He jumped from the balloon with a<br />
parachute that also resembled a balloon. And what’s<br />
more, the height was 700 meters. This experiment,<br />
carried out in Paris in 1797, was considered to be “the<br />
first parachute jump” in history.<br />
Garner never gave up his passion. Furthermore<br />
Jeanne-Genevieve Labrosse, his spouse, made history<br />
as the first woman to jump with a parachute owing to<br />
the jump she made in 1799.<br />
Advances took place rapidly during the course of<br />
a thousand years of history. The first jump with<br />
a parachute that could be opened with a cable<br />
system was done by an American, Thomas Baldwin.<br />
Americans were always the inventors whose gradual<br />
advances enabled parachutes to open more easily and<br />
automatically. The man who performed the jump at the<br />
top of the imagination was again an American, Captain<br />
Albert Berry from the US Army Air Corps. He was the<br />
first man who made a successful jump from a airplane.<br />
Parachutes in wartime<br />
Military parachutes were used for the first time by<br />
observers climbing to the permanent balloons in order<br />
to observe and sort out artillerists. In the wake of<br />
World War I a parachute was an indispensable life<br />
jacket for pilots. Towards the end of World War II, the<br />
growing of aircrafts’ size, their increased speed, and<br />
other technological innovations caused the parachutes’<br />
area of usage to spread. When World War II broke out,<br />
parachutes started to be used for military purposes.<br />
The most exciting moments of war coverage in those<br />
days were films and pictures of hundreds of soldiers<br />
gliding through skies hanging from their parachutes.<br />
And then a new era began in which guns, ammunition,<br />
meals and supplies were delivered by parachute to<br />
troops on the ground.<br />
After World War II, jet aircraft came to the forefront<br />
in military aviation. The idea of an “ejection seat”<br />
consisting of a sort of parachute system that<br />
enables a pilot to exit from his jet with extraordinary<br />
speed, when necessary, was developed and put into<br />
production.<br />
During 1960s, parachuting first became a sport for<br />
people who are after fun or an adrenalin “rush”. Some<br />
variations, such as paragliding and parasailing are<br />
now practiced by people of all ages.<br />
As human beings continue to imagine, we won’t likely<br />
find an “end” to this story. Since the parachute is a<br />
device that an “average Joe” can easily afford, we’ll<br />
see jumps from higher altitudes and maybe even from<br />
outer space.<br />
The person who jumped from “the highest place” for<br />
now is Felix Baumgartner, an Australian extreme<br />
sportsman. He is the holder of a record that will be<br />
very hard to break. In his last attempt, he threw<br />
himself into the air from a height of 39 thousand<br />
meters. In very short time, while in “free fall”) he<br />
reached a speed of 980,000 kms per hour. He<br />
surpassed the speed of sound (1342 km/h) during<br />
40 seconds, and then opened his parachute. This<br />
very exciting journey, lasting about 10 minutes, was<br />
watched by 7 million people live on the Internet. And<br />
Baumgartner has passed into history as a person who<br />
carried man’s dream of flying to extraordinary lengths.<br />
Shutterstock<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 51
<strong>Türkiye</strong>’yi o kadar çok sevdi ki...<br />
ÇEKİMLERİ<br />
KARADENİZ’DE<br />
YAPILAN “SENİ<br />
O KADAR ÇOK<br />
SEVDİM Kİ” ADLI<br />
FİLMİ, BAŞROL<br />
OYUNCUSU ALMA<br />
TERZIC’DEN<br />
DİNLEDİK.<br />
She loved Turkey so much…<br />
We listened to Alma Terzic, who has<br />
taken on the leading role in the movie<br />
“I Loved You So Much”, shot in<br />
Karadeniz<br />
Eren Özel<br />
52 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013
Yapımcılığını Nurdan Tümbek Tekeoğlu’nun,<br />
yönetmenliğini ise Orhan Tekeoğlu’nun yaptığı “Seni<br />
O Kadar Çok Sevdim Ki” adlı filmin başrol oyuncusu<br />
olan Boşnak yıldız Alma Terzic’i, yönetmenliğini<br />
Angelina Jolie’nin yaptığı “Kan ve Bal Ülkesinde” adlı<br />
filmle tanımıştık. Güzel oyuncu daha sonra <strong>Türkiye</strong>’de<br />
“Mavi Kelebek” adlı filmde ve “Veda” adlı dizide rol<br />
almış ve Türk izleyicinin dikkatini çekmişti. Çekimleri<br />
Karadeniz’in muhteşem doğasında yapılan “Seni O<br />
Kadar Çok Sevdim Ki”yi Terzic’le konuştuk. Boşnak<br />
oyuncu bize yolunun <strong>Türkiye</strong> ile kesişme hikayesini,<br />
Angelina Jolie ile ilişkisini ve çekimler boyunca<br />
Karadeniz’i nasıl sevdiğini ve daha birçok şeyi anlattı.<br />
• TÜRSAB DERGİ: Filmde, Ukrayna’dan<br />
kaçıp <strong>Türkiye</strong>’ye gelmiş Olga isminde bir<br />
karakteri canlandırıyorsunuz. Fakat Olga<br />
ekonomik sıkıntılardan kaçayım derken başka<br />
bir problemle yüzleşmek zorunda kalıyor.<br />
Kendisine “Nataşa” denilmesinden kurtulamıyor.<br />
Nasıl hazırlandınız bu karaktere?<br />
Alma Terzic: Bu konuyu epey araştırdım. Olga<br />
Yalta’dan gelen bir kadın. Yalta’nın nasıl bir<br />
yer olduğunu, tarihini araştırdım. İnsanların<br />
yaşadıkları zorlukları öğrendim. Tabi ki yönetmenimiz<br />
Orhan Tekeoğlu bölgeyi benden daha iyi<br />
tanıyordu, dolayısıyla onun da yardımları oldu.<br />
Trabzon’a gider gitmez, “Nataşa” diye adlandırılan<br />
Ukraynalı kadınlarla tanışmak istedim ama<br />
bunun mümkün olmadığını, çünkü çok zor ve<br />
sert şartlar altında çalıştırıldıklarını söylediler.<br />
Ancak otelde karşılaştım birkaçıyla ve yüz ifadelerini,<br />
beden dillerini mümkün olduğunca incelemeye<br />
çalıştım. Bir fikir edinmem açısından iyi<br />
oldu bu. Büyük ve gerçek bir trajedi yaşamışlar.<br />
<strong>Türkiye</strong>’de çalışıyorlar ve ülkelerindeki hasta, yaşlı,<br />
yoksul ailelerine para gönderiyorlar. İnanılmaz<br />
bir hikaye gerçekten.<br />
• Siz Boşnaksınız. Bosna Savaşı’ndaki deneyimlerinizin<br />
Olga karakterini yaratmanızda<br />
etkileri oldu mu?<br />
Her insan içinde kendi savaşını yaşıyor. Evet ben<br />
savaşı yaşadım ama öyle olmasaydı da Olga’yı<br />
anlardım. Olga’nın annesi kanser ve onu iyileştirmek<br />
için paraya ihtiyacı var. Çok saf bir neden.<br />
Ayrıca alkolik bir kocası var, Sergey. Olga’nın<br />
savaşını anlamamak imkansız. <strong>Türkiye</strong>’ye gelince<br />
de tamamen başka bir savaşın içinde buluyor<br />
Alma Terzic, yönetmenliğini Orhan Tekeoğlu’nun yaptığı Seni O kadar Çok Sevdimki adlı filmde başrolü Oktay Gürsoy ile<br />
paylaşıyor. Filmin oyuncuları arasında usta aktör Kayhan Yıldızoğlu da var.<br />
Alma Terzic, who co-starred with Oktay Gürsoy in the movie “How Much I Loved You,” a film by Orhan Tekoğlu. Kayhan<br />
Yıldızoğlu, a gifted veteran actor, is amongst the cast.<br />
We met the Bosnian actress Alma Terzic, the leading actress in “I Loved You So Much”, produced by Nurdan<br />
Tümbek Tekeoğlu and directed by Orhan Tekeoğlu. We already knew her from Angelina Jolie’s movie “In<br />
the Land of Blood and Honey”. Later, the beautiful actress took a role in the film “Blue Butterfly” and in the<br />
Turkish TV Series “Farewell”, attracting the attention of Turkish viewer. We talked to Terzic about “I Loved<br />
You So Much”, filmed in the amazing natural beauty of the Black Sea Region. The Bosnian actress told us the<br />
story of her introduction to Turkey, her relationship with Angelina Jolie, how much she loved the Black Sea<br />
Region, and lots more.<br />
• TÜRSAB MAGAZINE: You play a character named Olga who fled from Ukraine to Turkey. But<br />
Olga faces other kinds of problems after running away from economical troubles. She can’t stop<br />
people calling her “Natasha”. How did you prepare for this role?<br />
Alma Terzic: I studied the subject quite a lot. Olga is a woman from Yalta. I researched Yalta and its history.<br />
I learned about the troubles that people faced. Of course our director knew more about the region than I did<br />
so he helped me.<br />
After I arrived in Trabzon I wanted to meet Ukrainian women called “Natasha” but I found it was impossible<br />
as they were said to be working in very hard conditions. However I saw some of them a hotel and observed<br />
their expressions and body language as much as possible. It was a good chance for me to learn about it. They<br />
have experienced a big and real tragedy. They work in Turkey and send money to their sick, old and poor<br />
families. It is an incredible story.<br />
• You are Bosnian. Did your experiences in the Bosnian War affect your portrayal of this<br />
character.<br />
Everybody has her own battle inside. Yes, I experienced the war but I could understand Olga without that<br />
experience too. Olga’s mother has cancer and she needs money to cure her. It’s a very reasonable reason. She<br />
has an alcoholic husband named Sergey. It’s impossible not to understand Olga’s battle. After she comes to<br />
Turkey she finds herself in another battlefield. So yes, my experience of war helped me to understand those<br />
personal battles. I understand people’s being constrained.<br />
• How was your relationship with local people in the Black Sea Region?<br />
The Black Sea Region is an incredibly beautiful place. It’s nature is amazing. I have to admit that I was<br />
amazed when I saw it because I couldn’t have imagined how beautiful it would be! And the local people are<br />
very warm. They helped us a lot in the places we shot our scenes. For example, they were very quiet when<br />
we needed them to be. They put us up in their houses and served tea and food. You cannot experience that<br />
anywhere else in the world. They are really warm and helpful people!<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 53
kendini. Dolayısıyla evet, savaşı yaşamamın<br />
kişisel savaşları anlamamda etkisi oldu. İnsanların<br />
bazı şeylere mecbur kalmasını anlıyorum.<br />
• Film çekimleri boyunca Karadeniz halkıyla<br />
ilişkiniz nasıldı?<br />
Karadeniz inanılmaz güzel bir yer. Doğası muhteşem.<br />
Açıkçası ilk gördüğümde çok şaşırdığımı<br />
itiraf etmeliyim. Çünkü bu kadar etkileyici bir<br />
doğası olduğunu bilmiyordum. Ve insanlar çok<br />
sıcak. Çekim yaptığımız yerlerde yöre halkı bize<br />
çok yardımcı oldu. Sessiz olmaları gerektiği yerde<br />
hiç ses çıkarmadılar mesela. Evlerine davet ettiler,<br />
çay ve yiyecek ikram ettiler. Bunu dünyanın başka<br />
bir yerinde göremezsiniz. Gerçekten sıcakkanlı<br />
ve yardım etmeyi seven insanlar.<br />
• <strong>Türkiye</strong>’de başka nereleri gördünüz?<br />
<strong>Türkiye</strong> çok güzel bir ülke. Hem kış hem de yaz<br />
turizmi için ideal. Sanırım çok sık seyahat etmenize<br />
gerek kalmıyordur. Çünkü deniz istediğinizde<br />
deniziniz, dağ istediğinizde dağınız var. Bu muhteşem<br />
bir şey. <strong>Türkiye</strong>’de Antalya’yı, İstanbul’u<br />
ve Ankara’yı gördüm. Tarih, kültür ve doğanın<br />
• Where else did you visit in Turkey?<br />
Turkey is a very beautiful country. Ideal for both<br />
summer and winter tourism. I believe you do not<br />
need to travel abroad a lot because whenever you<br />
want to go to the sea, here you have it, whenever<br />
you want to go to the mountains, here you have<br />
them too. It’s amazing. I visited Antalya, Istanbul<br />
and Ankara. It’s perfect when you have culture and<br />
nature engaged. I saw Santa Claus Church and I was<br />
amazed. It’s a perfectly peaceful place. I think it is<br />
attractive for all kinds of people from all over the<br />
world but it needs some environmental monitoring.<br />
I believe a new road was built recently, which has<br />
helped, but still it needs some more arrangements.<br />
bir arada olması harika bir şey. Antalya’da Noel<br />
Baba Kilisesi’ni gördüm ve çok etkilendim.<br />
İnanılmaz huzurlu bir yer. Bence tüm dünyadan<br />
insanların ilgisini çekecek bir yer. Ancak etrafının<br />
biraz düzenlenmesi gerekiyor. Sanırım yeni bir<br />
yol yapılmış ve çok daha iyi olmuş ama biraz<br />
daha özen gösterilmesi gereken bir yer. Çünkü<br />
dünyada tek.<br />
• Bu kadar sevdiğiniz <strong>Türkiye</strong> ile yolunuz<br />
nasıl kesişti?<br />
“Kan ve Bal Ülkesi”nde filmimiz büyük ses getirdi.<br />
O filmi izleyen Türk yapımcılar benzer bir<br />
proje için bana teklif sundu ve böylece <strong>Türkiye</strong><br />
maceram başlamış oldu. Ama ben <strong>Türkiye</strong>’yi hep<br />
çok severdim. Savaş yıllarında bize en çok yardım<br />
eden ülke sizdiniz. Kapılarınızı açtınız, evimiz<br />
evinizdir dediniz ve bizi tüm dünyaya karşı savundunuz.<br />
Bunlar unutulmaz. Burada Boşnak isimli<br />
köyler var. Savaştan kaçan insanlar burada huzur<br />
içinde yaşıyor. <strong>Türkiye</strong>’ye her zaman minnettarız.<br />
54 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
• Sizin dünya çapında tanınmanızı sağlayan<br />
film “Kan ve Bal Ülkesi” oldu. Filmin<br />
yönetmeni Angelina Jolie ile ilişkileriniz<br />
nasıldı?<br />
Ben senaryoyu ilk okuduğumda bunu kesinlikle<br />
bir Bosnalı yazmış olmalı diye düşündüm.<br />
Amerika’da yaşayan biri bütün olanları nasıl bu<br />
kadar gerçekçi yazabilir diye düşündüm ama<br />
Angelina Jolie’yi tanıyınca anladım. O gerçekten<br />
çok hassas ve zeki bir kadın. Çok çalışkan<br />
bir insan. Ve Bosna Hersek’te yaşanan savaşı<br />
çok iyi okumuş, bölgedeki insanlarla konuşmuş,<br />
herkesin hikayesini dinlemiş. O kadar iyi bir yönetmen<br />
ki onunla çalışmak çok iyi bir deneyim<br />
oldu.<br />
• Çalışmak istediğiniz bir yönetmen<br />
var mı?<br />
Fatih Akın’ı çok beğeniyorum, tarzını ve sanat<br />
anlayışını seviyorum. <strong>Türkiye</strong>’yi çok iyi anladığını<br />
ve anlattığını düşünüyorum.<br />
• How were you introduced to Turkey?<br />
“In the Land of Blood and Honey” had a great<br />
influence. Turkish producers who watched that
movie proposed a similar project and then my<br />
Turkey adventures started. But I have always<br />
loved Turkey. During the war it was one of the<br />
countries who helped us. You Turkish people<br />
opened your doors, you said that your houses are<br />
ours and defended us against the rest of the world.<br />
This is unforgettable. There are some villages with<br />
Bosnian names. People who fled from the war are<br />
living in peace in here. We are grateful to Turkey.<br />
• The movie that made you famous is “In the<br />
Land of Blood and Honey”. How was your<br />
relationship with Angelina Jolie?<br />
When I first read the script, I thought that it was<br />
supposed to be written by a Bosnian. I wondered<br />
how a person living in America could have written<br />
such a realistic story, but I understood it when<br />
I met Angelina Jolie. She is really incredibly<br />
sensitive and clever. Also she is very hardworking.<br />
She also studied the war in Bosnia, talked to local<br />
people and listened to everybody’s stories. She<br />
was such a successful director that it was a great<br />
experience to work with her.<br />
• Are there any directors you would like to<br />
work with?<br />
I admire Fatih Akın, I like his style and perception<br />
of art. I believe he understands and narrates<br />
Turkey very well.<br />
Yrd. Doç. Dr. Nurdan Tümbek Tekeoğlu: “2010’dan beri çalışıyoruz”<br />
Doğu Karadeniz kadınının doğaya karşı verdiği mücadeleyi anlatan İfakat belgeselinin yapımını gerçekleştirdikten ve<br />
ulusal/uluslararası birçok ödül kazandığını gördükten sonra, “Seni O Kadar Çok Sevdim Ki” filmimizin de senarist ve<br />
yönetmeni, Trabzon-Çaykaralı eşim Orhan Tekeoğlu, yine yörenin ve daha çok “kadının” sorunlarını kapsayan uzun<br />
metrajlı bir film çekmek istedi ve ben de yapımı için kolları sıvadım. 2010 yılından beri yapımı için uğraştığımız bu<br />
film için sağlık sorunlarından, kişisel birikimlerimizi harcamaya kadar her türlü sıkıntıyı atlattık. Varyap YKB Süleyman<br />
Varlıbaş’ın aracılığıyla tanıştığımız Avşar Film’in yöneticilerinden Ali Leskay’ın desteği ile Taylan Demir liderliğinde<br />
iyi bir ekip kuruldu ve çekimler tamamlandı. Orhan Tekeoğlu’nun sınıf arkadaşı, ödüllü görüntü yönetmeni Ercan<br />
Yılmaz da filme ayrı bir değer kattı. Başta Herry, Makyol ve TAV olmak üzere sponsorlarımızın katkısı büyük. Ayrıca<br />
Uluslararası Göç Örgütü IOM da bize manevi destek verdi.<br />
Assistant Prof. Dr. Nurdan Tümbek Tekeoğlu: “We have been working since 2010”<br />
Çekimler Trabzon’da<br />
gerçekleşti. Terzic,<br />
yöre halkının<br />
çekimlerde<br />
kendilerine çok<br />
yardımcı olduğunu,<br />
çay ve yemek ikram<br />
ettiğini anlattı.<br />
Scenes were filmed<br />
in Trabzon. Terzic<br />
stated that local<br />
people helped her<br />
much and offered<br />
tea and meals.<br />
After shooting the documentary named “İfakat”, which is about the Eastern Black Sea Region Women’s struggles with<br />
nature, and seeing it win lots of national / international awards, my Trabzon-born husband Orhan Tekeoğlu, director and<br />
script writer of our movie “How Much I Loved You”, wanted to shoot another full-length movie and I started to work on<br />
its production.<br />
We had to cope with lots of problems such as health issues and spending our personal savings while producing this<br />
movie. With the support of manager Ali Leskay, who we met through Varyap Chairman Süleyman Varlıbaş - a good<br />
team was created under Taylan Demir’s leadership and the shooting was completed. Award winning cinematographer<br />
Ercan Yılmaz-schoolmate of Orhan Tekeoğlu-enriched the movie. Our sponsors, Herry, Makyol and TAV contributed a<br />
lot. Also the International Organization of Migration IOM provided great moral support.<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 55
NOT DEFTERİ<br />
notebook<br />
...dünyanın en uzun yolculuğu<br />
…the Longest Journey in the World<br />
Shutterstock<br />
Tren sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda seyyar<br />
bir pencere... Kilometreleri birbirine bağlayan demirler,<br />
yolcusu için unutulmaz bir macera ya da romantik bir<br />
yolculuk. İşte dünyanın en uzun tren yolu olan Trans<br />
Sibirya’nın ilginç detayları...<br />
• Trans Sibirya Demiryolu üzerinden yapılan yolculuk en zorlu turistik<br />
gezilerin ilk sırasında... Moskova’yı Vladivostok’a bağlayan bu tarihi<br />
yolculuk sırasında sekiz farklı zaman diliminden ve dört mevsimin içinden<br />
geçiliyor. Dünyanın yaklaşık dörtte biri katediliyor.<br />
• Trans Sibirya Demiryolu, dünyanın en uzun ve en ünlü demiryolu.<br />
Tam tamına 9289 kilometre uzunluğunda. Rusya’nın Avrupa ve Uzak<br />
Doğu’daki yerleşim bölgelerini, Moğolistan ve Çin’den gelen demiryolları<br />
ile birleştirerek Japon Denizi’nde son buluyor.<br />
• Gezginler için iki seçenek var. İlki, yolculuğa da adını veren Trans Sibirya<br />
hattı. Yolculuk Moskova’dan başlıyor. Dokuz Rus şehrinin yanında birçok<br />
köy ve kasabaya uğrayıp, Baykal Gölü kıyısından devam ediyor. Sibirya’yı<br />
boydan boya aşıp Asya Kıtası’nı enine kateden tren, ortalama yedi gün<br />
sonra Japon Denizi kıyısındaki Vladivostok’a varıyor.<br />
• Yaygın bir hatayla yine Trans Sibirya diye bilinen ikinci seçenekte ise<br />
istikamet Çin. Zaten bu hattın adı da Trans Mançurya. İkinci seçenekte de<br />
yolculuk Moskova’dan başlıyor. Sonra kıtanın aşağı kısmına, Çin’e uzanıyor<br />
ve yaklaşık 6 günlük bir yolculuk sonrası Pekin’de sonlanıyor.<br />
56 TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013<br />
A train isn’t only a<br />
transportation vehicle<br />
but also a roving window.<br />
Railways connect expanses<br />
covering thousands of<br />
kilometers and provide<br />
unforgettable adventures and<br />
romantic journeys for their<br />
passengers. Here are the<br />
amazing details of the Trans<br />
Siberian Railway, the longest<br />
railroad in the world…<br />
• A journey taken on the Trans Siberian Railway is one of the most formidable trips<br />
a tourist can take. Travelers can go through 7 different time zones and all 4 seasons<br />
during their historical journey that binds Moscow to Vladivostok. One fourth of the<br />
world is traversed during this journey.<br />
• The Trans Siberian Railway is the longest and most famous railroad of the world.<br />
Its length is exactly 9289 kms. Before ending at the Sea of Japan, it connects<br />
Russian settlements in Europe and the Far East with railroads coming from China<br />
and Mongolia.<br />
• Two options are available for travelers. One of them is the Trans Siberian route<br />
from which the name of the journey is taken. Beginning in Moscow, the train visits<br />
many villages and towns, 9 major Russian cities, as well as Lake Baikal. After 7<br />
days, gliding across Siberia and continuing into Asia, the train arrives at Vladivostok,<br />
a seaside city on the Sea of Japan.<br />
• The route for the 2 nd option, which is mistakenly known as Trans Siberian, actually<br />
ends in China and operates on the Trans Manchuria route. This journey also departs<br />
from Moscow and stretches into the lower part of the continent into China, arriving in<br />
Beijing after a journey of almost 8 days.<br />
• Normally, journey durations can be estimated with some precision - within minutes<br />
in many cases. However the durations of trips on the Trans Siberian or Trans<br />
Manchuria routes are expressed with the words “average” or “about”. The reason<br />
for this is very clear: as we stated at the beginning, these are journeys of immense<br />
distances, embracing all 4 seasons. For this reason, some delays are bound to<br />
happen due to blizzards or other problems in the region. Nevertheless legendary<br />
journeys on these legendary routes are never left half finished.<br />
• What would you see on your route? The short answer is: three countries, three<br />
capitals and 8 important cities. Knowing the names of the cities and other famous<br />
destinations only increases the excitement of the journey.
• Çağımızda yolculuk süreleri neredeyse dakikalarla belirlenmiş durumda.<br />
Ancak Trans Sibirya/Trans Mançurya hatlarında süre, “ortalama” veya<br />
“yaklaşık” sözcükleriyle ifade ediliyor. Nedeni açık: Başta da belirttiğimiz<br />
gibi, yolculuklar, dört mevsimi kucaklayan bir mesafede gerçekleştiriliyor.<br />
Bu nedenle kimi zaman bir kar fırtınası, kimi zaman bölgedeki bir karışıklık<br />
nedeniyle yavaşlamalar oluyor. Ama efsane hattın efsane yolculukları<br />
hiçbir zaman yarıda kalmıyor.<br />
• Peki, bu güzergahta nereleri görebilirsiniz? Özetlemek gerekirse, üç ülke,<br />
üç başkent ve sekiz önemli şehir denebilir. Biraz daha ayrıntıya girecek<br />
olursak, liste yolculuk heyecanını katlıyor.<br />
• Moskova, Kızıl Meydan ve Kremlin... Avrupa’nın en uzun nehri Volga...<br />
Avrupa ve Asya’yı birbirinden ayıran Ural Dağları. Dünyanın en derin ve en<br />
büyük su rezervuarına sahip Baykal Gölü... 19. yüzyılda Rus devrimcilerin<br />
sürgün yeri olan, bugün Rusya’nın Paris’i olarak adlandırılan Irkutsk... Rus<br />
taygaları ve Moğol stepleri... Dünyanın en büyüğü unvanına sahip Gobi<br />
Çölü... Cengiz Han Anıtı... Türklerin bilinen ilk alfabesiyle yazılmış Tonyukuk<br />
Anıtı... Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur... Çin Seddi... Pekin ve Yasak Şehir.<br />
• Yolculuğun en önemli duraklarında trenden inilerek mola veriliyor.<br />
Böylece, örneğin Baykal Gölü’nde denize girilebiliyor. Pekin’deki Yasak<br />
Şehir’de gezilebiliyor. Hatta yolcular, Moğolistan’da elektrik, su, tuvalet,<br />
banyo olmayan bir çadırda bir süre kalmayı deneyimliyor; at sütü içip, konuk<br />
olduğu topluluğun dini ritüellerine katılabiliyor.<br />
• Trans Sibirya Hattı, aslında bir “tarih yolculuğunu” da simgeliyor. Demir<br />
yolunun yapımı, 1891 yılında başlamış ve 1916 yılında sona ermiş. Yani,<br />
Çarlık Döneminin en büyük projelerinden birinde “açılış” Sovyetler’e nasip<br />
olmuş!<br />
Trans Sibirya Expresi (üstte<br />
büyük resim), Baykal Gölü<br />
yanında uzanan raylar<br />
(sol sayfa altta), Moğol<br />
çadırlarından biri (solda) ve<br />
Irkutsk (altta).<br />
The Trans Siberian Express<br />
(big picture above)<br />
The tracks along Lake<br />
Baikal (lower left)<br />
A Mongol tent (on the left<br />
side) and Irkutsk (below)<br />
Shutterstock, chiakto<br />
• Moscow, Red Square and the Kremlin… The Volga, the longest river in Europe,<br />
the Ural Mountains separating Europe and Asia, Lake Baikal, with the deepest and<br />
richest water basin in the world, and the Irkutsk, where the Russian revolitioner<br />
were exiled in the 19 th Century, a city that’s been called the Paris of Russia, Russian<br />
taigas and Mongolian steppes, the Gobi Desert, considered the world’s largest desert,<br />
the Cengiz Han Monument, the Tonyukuk Monument, inscribed with Turkey’s first<br />
known alphabet, Ulan Batur, the capital of Mongolia, the Great Wall of China, Beijing<br />
and the Forbidden City.<br />
• You can take a break at the most important stops by getting off the train. You<br />
can swim in Lake Baikal. You can walk around in the Forbidden City in Beijing.<br />
Passengers can even experience for a while life in a tent in which no electricity,<br />
water, bath exist. They can drink horse milk, and participate in the religious<br />
ceremonies of their host community.<br />
• The Trans Siberian Railway symbolizes “a historical journey” in fact. The<br />
construction of the railway started in 1891, during the reign of the czars, and ended<br />
in 1916, at the beginning of the rule of the Soviets who ultimately took credit for the<br />
project.<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 57
TÜRSAB<br />
TÜRSAB Arşivi<br />
haberler...<br />
Air Astana <strong>Türkiye</strong>’de<br />
10. yılını kutladı<br />
Kazakistan Hava Yolları Air Astana <strong>Türkiye</strong>’deki<br />
10. yılını Hilton Oteli’nde verdiği bir davetle<br />
kutladı. Davete yolcu acentaları, kargo acentaları,<br />
partnerler ve Air Astana çalışanları katıldı.<br />
Kazakistan Cumhuriyeti Büyükelçisi Canseyit<br />
Tüymebayev ve Kazakistan Cumhuriyeti<br />
Başkonsolosu Arslan Dandibayev’in de katıldığı<br />
davette TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy da<br />
hazır bulundu.<br />
Air Astana <strong>Türkiye</strong> Satış ve Pazarlama Müdürü<br />
Elif Ağfaloğlu gecenin sunuculuğunu yaparken,<br />
<strong>Türkiye</strong> Müdürü Karlygash Omurbayeva şirketin on yıllık gelişimi<br />
ve başarısını değerlendirdi.<br />
Kazakistan Büyükelçisi Canseyit Tüymebayev, Çin’in 1 milyar<br />
350 milyon nüfusu olduğunu hatırlatarak şöyle devam etti:<br />
“Çin’den <strong>Türkiye</strong>’ye 20 bin turist, yedi milyonluk Kazakistan’dan<br />
ise 360 bin turist geldi. İki kardeş ülke olarak, her konuda ilişkilerimizi<br />
geliştirmeliyiz.”<br />
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy da “iki kardeş ülke arasında<br />
düzenlenen uçak seferlerinin daha fazla olması gerektiğini”<br />
vurguladı ve şunları söyledi:<br />
“Türk Turizmi, her yönüyle iyi bir tatil sunmak, daha iyi hizmet<br />
vermek için çabalıyor. Daha fazla Kazak turist gelmesini isteriz.<br />
Kazakistan ile gerçekleştirilecek<br />
işbirliğine destek<br />
vermeye her zaman<br />
hazırız.”<br />
Bölge Müdürü Michael<br />
Whitehead de katılım ve<br />
destekleri için konuklara<br />
teşekkür etti. Büyükelçi<br />
Canseyit Tüymebayev,<br />
TÜRSAB Başkanı Başaran<br />
Ulusoy’a, <strong>Türkiye</strong><br />
Müdürü Karlygash<br />
Omurbayeva’ya ve<br />
Bölge Müdürü Michael<br />
Whitehead’e birer plaket<br />
ve madalya sunarak,<br />
katkıları ve çalışmaları<br />
için teşekkür etti.<br />
Air Astana celebrated it’s<br />
10 th year in Turkey<br />
Kazakhstan Airways Air Astana celebrated its<br />
10 th year in Turkey with a reception held at<br />
the Hilton Hotel. Passenger Agencies, Cargo<br />
Agencies, Partners and Air Astana personnel<br />
attended the celebration.<br />
Başaran Ulusoy was present at the event as well<br />
as Canseyit Tüymebayev, the Ambassador of<br />
Kazakhstan Republic, and Arslan Dandibayev,<br />
the Consul General.<br />
Karlygash Omurbayeva evaluated the success<br />
of the company in the last 10 years while Air<br />
Astana Turkey Sales and Marketing Manager Elif Ağfaloğlu was the<br />
presenter.<br />
Ambassador Tüymebayev reminded that China’s population is 1<br />
billion 350 million and went on: “We hosted 20 thousand tourists<br />
from China while 360 thousand tourists visited from Kazakhstan,<br />
whose population is only 7 <strong>Milli</strong>on. We should improve our relations<br />
together as two sister countries in every field.”<br />
TÜRSAB President Başaran Ulusoy stated that “there needs to be<br />
more scheduled flights between the two sister countries” and said<br />
“Turkish Tourism is working hard in order to provide better service<br />
and offer a good holiday in every aspect. We would like to host more<br />
Kazakh tourists. We are always ready to support a cooperation<br />
between Kazakhstan and Turkey.”<br />
Regional Manager Michael Whitehead also thanked the participants<br />
for their attendance and support. Ambassador Tüymebayev<br />
presented plates to TÜRSAB President Başaran Ulusoy, Turkey<br />
Country Manager Karlygash Omurbayeva and Regional Manager<br />
Michael Whitehead, and thanked them for their efforts.
Rumeli Teras yaza hazır<br />
İstanbul Lütfi Kırdar’ın muhteşem Boğaz manzaralı Rumeli<br />
Terası yaza tekrar merhaba diyor. Özel davetler ve özellikle<br />
düğünler için mükemmel bir seçenek sunan Rumeli Teras, tüm<br />
organizasyonlarını Borsa’nın eşsiz lezzetleri ile birleştiriyor.<br />
Boğaziçi Borsa Restaurant tarafından özel olarak hazırlanan<br />
menüler; benzersiz lezzetleri ve şık sunumları harmanlıyor, Rumeli<br />
Teras’ta gerçekleşen düğün ve davetleri unutulmaz kılıyor.<br />
Deneyimli ekibin profesyonel hizmetlerinin yanı sıra Spectrum<br />
Gösteri Teknolojileri tarafından hazırlanan müzik, ses ve ışık<br />
altyapısı ile düğünler keyifli ve dört dörtlük bir organizasyona<br />
dönüşüyor.<br />
Yaz düğünlerinin gözde adresi olan Rumeli Teras’ta evlenecek<br />
çiftler ve özel konuklarının ihtiyacına göre düzenlenen<br />
“Gelin&Damat Hazırlık Odaları” da bulunuyor.<br />
Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için: (0212) 373 11 00<br />
Super 8 business otel zinciri<br />
<strong>Türkiye</strong>’de!<br />
İlbak Holding medya, reklam, madencilik ve inşaat<br />
sektöründeki yatırımlarının yanısıra,<br />
turizm sektörünün en büyük otel gurubu<br />
Wyndham Hotels Group’un ekonomik<br />
otel zinciri olan Super 8’i,<strong>Türkiye</strong>’de hayata<br />
geçirecek.<br />
Super 8 otel zincirinin <strong>Türkiye</strong> lisans<br />
hakları ile ilgili imza töreni 30 Mayıs 2013<br />
Perşembe günü The Marmara’da düzenlendi.<br />
Avrupa ülkeleriyle eş zamanlı olarak devreye<br />
giren bu dev yatırımın imza törenine CATHIC<br />
adına Jonathan Worsley, Wyndham Hotels<br />
Başkan ve CEO’su Eric Danziger, İlbak Holding<br />
Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa İlbak ve iş<br />
dünyası ve medyadan konuklar katıldı.<br />
İlbak Holding, bu sözleşme ile 66 ülkedeki<br />
7,380 otel ve 631,800 oda kapasitesi olan<br />
Wyndham Hotels Group bünyesinde önümüzdeki<br />
10 yıl içinde <strong>Türkiye</strong>’de 20 otel açmayı<br />
hedefliyor. Kalite ve rahatlığı ekonomi ile<br />
birleştiren Super 8, 18-20 m2’lik odalarıyla iş<br />
hayatının tüm ihtiyaçlarını uygun fiyatla karşılıyor.<br />
Super 8 otel İstanbul’dan başlayarak 2014<br />
tarihinden itibaren <strong>Türkiye</strong>’nin çeşitli şehirlerinde<br />
hizmete girecek.<br />
İlk olarak, 1974 yılında Güney Dakota’da<br />
kurulan Super 8 otelleri gelişip zincir olduktan sonra 1993 yılında Wyndham<br />
Hotel Group tarafından satın alındı. ABD, Kanada ve Çin genelinde 2,300’ün<br />
üzerindeki otel sayısı ile dünyadaki en büyük ekonomik otel zinciri.<br />
Rumeli Teras is ready for the summer<br />
Rumeli Teras in Istanbul Lütfi Kırdar welcomes the summer once again with its gorgeous<br />
Bosphorus View. Rumeli Teras, a great choice for private parties and weddings, combines the<br />
events with the great tastes of Borsa Restaurant.<br />
Borsa Restaurant’s special menus blend unique tastes and elegant presentations and make parties<br />
and weddings held in Rumeli Teras unforgettable. Weddings are delightfully perfect events with<br />
music, sound and light by Spectrum Gösteri Teknolojileri (Spectrum Show Technologies) as well as<br />
the professional service staff.<br />
In Rumeli Teras, a popular place for Summer Weddings, there are “Preperation Rooms for Bride&<br />
Groom” specially for engaged couples. For details and reservations: (0212) 373 11 00<br />
Super 8 Business Hotel Chains<br />
are now in Turkey!<br />
İlbak Holding Company are to manage Wyndham<br />
Hotels Group’s economical hotel chains Super 8<br />
in Turkey as well as its investments in media,<br />
advertisement, mining and construction.<br />
A signing ceremony of Super 8 Hotel Chains’<br />
licence rights in Turkey was held in the Marmara<br />
Hotel. Jonathan Worsley of CATHIC Eric<br />
Danziger, President and CEO of Wyndham Hotels,<br />
Mustafa İlbak Chairman of Ilbak Holding and many<br />
guests from businesses and the media attended the<br />
ceremony.<br />
Ilbak Holding is targeting the opening of 20 Hotels<br />
in Turkey in the next 10 years with this contract as<br />
a part of Wyndham Hotels Group, which has 7,380<br />
Hotels with 631,800 rooms in 66 Countries. Super 8,<br />
with its 18-20 m2 rooms, fulfils the needs of business<br />
life at reasonable prices. Super 8 Hotel will enter<br />
service in several cities in Turkey, starting in Istanbul<br />
in 2014.<br />
Super 8 Hotels was founded in South Dakota in 1974<br />
and then, after becoming a chain, was purchased by Wyndham Hotel Group in<br />
1993. It is the biggest affordable a hotel chain in the world with more than 2.300<br />
hotels all over the USA, Canada and China.<br />
Soldan sağa: CATHIC adına Jonathan Worsley, İlbak Holding Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Mustafa İlbak ve Wyndham Hotels Başkan ve CEO’su Eric Danziger.<br />
Left to Right: Jonathan worsley on CATHIC’s behalf, Mustafa İlbak, Chairman of Ilbak<br />
Holding, Eric Danziger, President and CEO of Wyndham Hotels<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 59
EXPO<br />
EXPO Arşivi<br />
haberler...<br />
Uluslararası<br />
Türkçe Derneği<br />
(TÜRKÇEDER)<br />
tarafından İzmir’de<br />
düzenlenen “11.<br />
Uluslararası Dil ve<br />
Kültür Festivali”ne<br />
katılan 145<br />
ülkeden çocuklara,<br />
EXPO 2016<br />
Antalya hakkında<br />
bilgi verildi.<br />
EXPO 2016 ANTALYA MET WITH<br />
THE WORLD’S CHILDREN<br />
Children from 145 different countries participated in<br />
the 11 th International Language and Culture Festival<br />
held by the International Turkish Education Association<br />
(TÜRKÇEDER) in İzmir and were informed about EXPO<br />
2016 Antalya.<br />
The organizing committee for EXPO 2016 Antalya,<br />
Turkey’s first such EXPO, met with the world’s children<br />
in the booth set up by the EXPO 2016 Antalya Agency<br />
at the festival organized in the Culture Park fair area.<br />
Selecting a single flower and a youthful theme to unite<br />
the most beautiful flowers of the world with the world’s<br />
children, EXPO 2016 Antalya received great attention<br />
from both foreign visitors and residents of İzmir.<br />
Thousands of people visiting the EXPO 2016 Antalya<br />
booth were informed about the organization. Children<br />
from various countries stated that they were very<br />
curious about Antalya and wanted the International<br />
Language Festival to be held in Antalya. The<br />
countrymen of İzmir said that they were happy since<br />
Antalya got the right to hold the EXPO and they were<br />
also informed about the activities.<br />
EXPO 2016 ANTALYA<br />
DÜNYA ÇOCUKLARIYLA<br />
BULUŞTU<br />
İzmir Kültürpark Fuar Alanı’nda düzenlenen festivalde EXPO 2016<br />
Antalya Ajansı tarafından oluşturulan stantta, <strong>Türkiye</strong>’nin ilk EXPO’su<br />
EXPO 2016 Antalya organizasyonu dünya çocuklarıyla buluştu. Çiçek ve<br />
Çocuk temasıyla, dünyanın en güzel çiçeklerini, dünya çocuklarıyla buluşturacak<br />
EXPO 2016 Antalya, gerek yabancı misafirler, gerekse İzmirliler<br />
tarafından yoğun ilgi gördü. Festivali ziyaret eden binlerce kişi, EXPO<br />
2016 Antalya standını ziyaret ederek, organizasyon hakkında bilgi aldı.<br />
Dünyanın değişik ülkelerinden gelen çocuklar, Antalya’yı çok merak ettiklerini,<br />
Uluslararası Dil Festivali’nin Antalya’da olmasını da istediklerini<br />
belirttiler. İzmirli vatandaşlarsa, EXPO’yu Antalya’nın almasından mutlu<br />
olduklarını dile getirirken, çalışmalar hakkında bilgi aldılar.<br />
ALANYA<br />
etkinliği<br />
Alanya Belediyesi<br />
tarafından düzenlenen<br />
13. Alanya Turizm<br />
ve Sanat Şenliği,<br />
Yat Limanı’nda<br />
gerçekleşti. Alanyalılar’ın yanı<br />
sıra yabancı misafirlerin de<br />
yoğun ilgi gösterdiği şenlikte,<br />
EXPO 2016 Antalya’nın<br />
tanıtımı yapıldı. EXPO 2016<br />
Antalya standında, tanıtım filmi<br />
oynatılırken, şenliğe katılanlara<br />
broşür dağıtılarak bilgi verildi.<br />
Yerli ve yabancı sanatçıların<br />
sahne aldığı şenlikte<strong>Türkiye</strong>’den<br />
ve yurtdışından gelen sanatçılar,<br />
konser verdi.<br />
Activity in<br />
Antalya<br />
The 13 th Alanya<br />
Tourism and Art<br />
Festival held by the<br />
Alanya Municipality<br />
took place in Yat<br />
Limanı (marina).<br />
EXPO 2016 Antalya was<br />
introduced to the people<br />
at the festival, attended<br />
by many attentive foreign<br />
visitors as well as residents of<br />
Alanya. While an introductory<br />
movie was playing in the<br />
EXPO 2016 Antalya booth,<br />
informational pamphlets were<br />
given to festival participants.<br />
Singers from both Turkey and<br />
abroad took the stage to give<br />
concerts during the festival.
9. Antalya Çiçek Festivali’nde<br />
EXPO 2016 Antalya tanıtıldı.<br />
Antalya Çiçek<br />
. .<br />
FestivalI<br />
.<br />
Antalya Flower Festival<br />
EXPO 2016 Antalya was introduced at the<br />
9 th Antalya Flower Festival.<br />
Antalya’da bu yıl 9’uncusu düzenlenen Çiçek Festivali, Işıklar Caddesi’nde oluşturulan kortejle<br />
başladı. Antalya Vali Yardımcısı Ali Nazım Balcıoğlu, EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri<br />
Selami Gülay, Süs Bitkileri ve Mamulleri İhracatçıları <strong>Birliği</strong> Başkanı Osman Bağdatlıoğlu, ATSO<br />
Başkanı Çetin Osman Budak, ATB Başkanı Ali Çandır, ANSİAD Başkanı Ali Eroğlu’nun katıldığı<br />
korteje, Portekiz, Polonya, İspanya, Romanya’dan gelen öğrenciler, geleneksel kıyafetleri ile eşlik<br />
etti.<br />
Kortejde, çiçeklerle süslenmiş araçlar, palyaçolar, EXPO 2016 Antalya tişörtü giyen öğrenciler, Büyükşehir<br />
Belediye Bandosu eşliğinde Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüdü. Vatandaşların yoğun<br />
ilgi gösterdiği kortej sırasında, protokol üyeleri vatandaşlara çiçek dağıttı.<br />
Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Heykeli önünde çiçeklerle yazılan EXPO 2016 Antalya yazısı<br />
önünde protokol ve vatandaşlar hatıra fotoğrafı çektirdi. Müzik dinletisi ile başlayan programda<br />
konuşan Süs Bitkileri ve Mamulleri İhracatçıları <strong>Birliği</strong> Başkanı Osman Bağdatlıoğlu, dokuz yıl<br />
önce bu festivali başlatırken bir tanıtım amaçladıklarını belirterek, “Hedefimiz EXPO’yu tanıtmaktı.<br />
Başta ihracatçılar olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi. Antalya Vali Yardımcısı<br />
Ali Nazım Balcıoğlu da, EXPO 2016 Antalya ile dünya çiçeklerinin şehrimizde buluşacağını<br />
belirterek, herkesi EXPO 2016 Antalya’ya katılmaya davet etti.<br />
Çiçek Festivali kapsamında Cumhuriyet Meydanı’nda oluşturulan EXPO 2016 Antalya çadırlarında,<br />
vatandaşlara çiçek, çocuklara balon ve rüzgar gülü dağıtıldı. Azerbaycan’dan festivale<br />
katılan çiçek tasarımcısı Raymond Art ekibi de çiçekten bir dekorasyon yaptı.<br />
Festival, müzik dinletisi ile son buldu.<br />
AGC’de Expo anlatıldı<br />
Expo Genel Sekreteri Selami Gülay, Antalya Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret ederek Başkan<br />
Mevlüt Yeni ve yönetim kurulu üyeleriyle sohbet etti. Antalya Expo 2016’nın <strong>Türkiye</strong>’nin ilk<br />
Expo’su olması yüzünden çok önemli olduğunu belirten Genel Sekreter Gülay, kent adına<br />
bu uluslararası fuara destek olunmasını istedi. Cemiyet Başkanı Mevlüt Yeni’nin ev sahipliği<br />
yaptığı toplantıya, AGC Genel Sekreteri Haşmet Öyken, Başkan Yardımcıları İdris Taş ve Ahmet<br />
İstek ile üyeler Emin Demir, Cafer Eser, Mustafa Taş, Yalçın Doğan ve Denetleme Kurulu<br />
Üyesi Ali Buldu katıldı.<br />
It was made clear of what EXPO is in AGC<br />
Selami Gülay, the EXPO General Secretary, during a visit to AGC, the Association of Journalists in Antalya, spoke<br />
with President Mevlüt Yeni and the board of directors. Stating that EXPO 2016 Antalya is a vital event because<br />
of being the first one, General Secretary Gülay asked his audience to support this international fair on behalf<br />
of the city. Haşmet Öyken, the AGC General Secretary; İdris Taş and Ahmet İstek, vice presidents, and Emin<br />
Demir, Cafer Eser, Mustafa Taş, Yalçın Doğan, board members, and Ali Buldu a member of board of auditors<br />
were among the others who attended this meeting, hosted by President Mevlüt Yeni.<br />
The 9 th annual Flower Festival held<br />
this year began with a parade on<br />
the Işıklar Caddesi.<br />
Students from Portugal, Poland,<br />
Spain and Romania, appearing<br />
in traditional dress, accompanied<br />
the parade whose participants included Ali Nazım Balcıoğlu, Vice<br />
Governor of Antalya, Selami Günay, the General Secretary of the<br />
EXPO 2016 Antalya Agency, Osman Bağdatlıoğlu, the President of<br />
Decoration Plants and Product Importers Association, Çetin Osman<br />
Budak, President of ATSO (Antalya Chamber of Commerce and<br />
Industry), Ali Çandır, the President of ATB (Antalya Commercial<br />
Exchange), and Ali Eroğlu the President of ANSIAD (Association of<br />
Industrialist and Businessmen in Antalya).<br />
Many colorful events took place during the festival. Several<br />
vehicles ornamented with flowers, clowns, students wearing EXPO<br />
2016 Antalya T-shirts, proceeded to the Cumhuriyet Meydanı<br />
accompanied by the Metropolitan Band. During the parade, which<br />
drew much attention by the public, organizers of the parade<br />
dispersed flowers to the bystanders.<br />
The organizers and attendees alike took photos of the EXPO 2016<br />
Antalya inscription written with flowers in front of the Atatürk<br />
Statue.<br />
Speaking at a show that began with a recital and stating that their<br />
initial goal was advertising when they kicked off this festival nine<br />
years ago, Osman Bağdatlıoğlu, the President of the Association<br />
of Decorative Plant and Product Importers said: “Our aim was to<br />
introduce the EXPO. I would like to thank primarily the exporters<br />
and other contributors.<br />
Declaring that the world’s flowers will come together in our city<br />
with EXPO 2016 Antalya, Ali Nazım Balcıoğlu, Vice Governor of<br />
Antalya, invited everyone to participate in EXPO 2016 Antalya.<br />
Flowers were dispersed to the people; balloons and wind roses<br />
were dispersed to the children in EXPO 2016 Antalya tents pitched<br />
in the Cumhuriyet Meydanı within the scope of Flower Festival.<br />
The Raymond Art Group, dealing with designing flowers from<br />
Azerbaijan, made a decoration out of flowers. The festival concluded<br />
with a recital.<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 61
THY<br />
e-vize uygulaması<br />
başlıyor<br />
Dışişleri Bakanlığı ve Türk Hava Yolları arasında e-vize konusunda protokol imzalandı. Dışişleri<br />
Bakan Yardımcısı Naci Koru ile Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu tarafından<br />
imzalanan bu protokolle, sınır kapısında vize alarak <strong>Türkiye</strong>’ye girme hakkı olan yabancı ülke<br />
vatandaşları vizelerini internetten online olarak alabilecek.<br />
haberler...<br />
Turkish Cargo’ya ödül<br />
Turkish Cargo, hava kargo sektörünün<br />
Oscar’ı sayılan, 30. Air Cargo News<br />
“Cargo Airline of the Year” ödüllerinde,<br />
müşteri oyları ile ödüle layık görüldü.<br />
Galada, Asya-Pasifik Bölgesi için “kargo hizmet kalitesi” kategorisinde,<br />
“en iyi hava yolu” seçilen Turkish Cargo’yu, Orta ve<br />
Güney Avrupa Kargo Bölge Müdürü Mehmet Kızılkaya temsil<br />
etti.<br />
Award for Turkish Cargo<br />
Turkish Airlines was deemed worthy of an award at the 30th Air<br />
Cargo News “Cargo Airline of the Year” awards, the “Oscars” of<br />
the air cargo sector. Central and Southern Europe Regional Cargo<br />
Manager Mehmet Kızılkaya represented Turkish Cargo, which<br />
was named best airline in the cargo service category for the Asia-<br />
Pacific Region at the gala.<br />
YENİ KARGO<br />
HATLARI<br />
Türk Hava Yolları tüm dünyada<br />
uçuş ağını genişletirken,<br />
yeni kargo hatları açmaya devam<br />
ediyor. Kargo uçuş destinasyonu<br />
olarak 45 noktaya servis<br />
sunan Turkish Cargo, uçuş<br />
ağına Kuveyt kargo uçuşlarını<br />
da ekleyerek tüm dünyada olduğu<br />
gibi Orta Doğu coğrafyasında<br />
da hızlı büyümesini<br />
sürdürüyor.<br />
e-vize<br />
uygulaması<br />
başlıyor<br />
Turkish Airlines and the<br />
country’s Foreign Ministry<br />
have signed a protocol governing<br />
the issuing of electronic<br />
visas. The agreement was<br />
signed by Deputy Foreign<br />
Minister Naci Koru and Turkish<br />
Airlines’ Board Chairman<br />
Hamdi Topçu. Under the<br />
agreement, foreign nationals<br />
who are eligible to purchase<br />
a visa at border crossings will<br />
now be able to purchase an<br />
e-Visa over the internet.<br />
NEW<br />
CARGO<br />
ROUTES<br />
Turkish Airlines continues to<br />
add new cargo routes as it expands<br />
its flight network around<br />
the world. Currently serving 45<br />
cargo flight destinations, Turkish<br />
Cargo is also sustaining<br />
rapid growth in the Middle Eastern<br />
region with the recent addition<br />
of Kuwait cargo flights to<br />
its network.
Yeni CODESHARE noktaları<br />
100. ÜLKE MALTA OLDU<br />
Dünyada en çok ülkeye uçan “Avrupa’nın En İyi Havayolu Şirketi” Türk Hava Yolları, açılan Malta<br />
hattıyla 100. ülkeye ulaştı. Türk Hava Yolları haziran ayında da yeni hatlar açmaya devam ediyor.<br />
3 Haziran 2013 tarihi itibariyle İstanbul’dan El Kasım seferleri haftada 4 frekans, Köstence seferleri<br />
haftada 3 frekans ve Mezar-ı Şerif seferleri haftada 2 frekans olarak icra edilmeye başlıyor. Ayrıca<br />
7 Mayıs’ta başlayan Kuala Lumpur seferleri, 17 Haziran itibariyle haftada 4 gün karşılıklı olarak<br />
gerçekleştirilecek.<br />
MALTA BECOMES 100TH COUNTRY<br />
Flying to more countries than any other airline in the world, Turkish Airlines, “the Best Airline in Europe”, has<br />
now reached its 100th country with the opening of a new route to Malta. Beginning on June 3, flights from<br />
Istanbul to Gassim will be made 4 times a week, flights to Constance 3 times a week and flights to Mazar-i<br />
Sharif twice a week. Istanbul-Kuala Lumpur-Istanbul flights that began on May 7 will also be upped to<br />
4 times a week.<br />
Türk Hava Yolları, SAS, Air Astana ve Air Canada ile imzaladığı<br />
anlaşmalarla şu destinasyonlara uçuş imkanı sağlandı:<br />
Aarhus, Aalesund, Bergen, Stavanger, Haugesund,<br />
Trondheim, Kristiansand, Tromso, Bodo, Molde, Kristianasund,<br />
Ostersund, Evenes, Ronneby, Sundsvall, Visby,<br />
Skeleftea, Lulea, Umea, Kiruna, Malmö, Vaasa, Almata,<br />
Astana, Atlanta, Baltimore, Charlotte, Cincinnati, Fort<br />
Lauderdale, Cleveland, Dallas, Detroit, Las Vegas, Minneapolis,<br />
Nashville, Pittsburg, Raleigh Durham, San Diego,<br />
Tampa, Seattle, Boston, San Francisco, Miami, Orlando,<br />
Denver, Philadelphia, Montreal, Calgary, Vancouver,<br />
Edmonton, Ottowa . Ayrıca Malezya Havayolları ile revize<br />
edilen Codeshare anlaşması ile İstanbul – Kuala Lumpur<br />
hattında Türk Hava Yolları tarafından haftalık 4,<br />
Malezya Hava- yolları tarafından haftalık 3<br />
frekans<br />
sefer düzenlenecek ve<br />
alternatif uçuş imkanı<br />
sağlanmış olacak.<br />
THY Arşivi & Shutterstock KENCKOphotography<br />
BORUSSIA<br />
DORTMUND’LA<br />
SPONSORLUK<br />
ANLAŞMASI<br />
Türk Hava Yolları, Bundesliga<br />
Şampiyonu Borussia Dortmund<br />
ile Premium kategorisinde sponsorluk<br />
anlaşması imzalayarak dev<br />
kulübün resmi havayolu oldu. Türk<br />
Hava Yolları Genel Müdürü Doç.<br />
Dr. Temel Kotil, imza töreninde<br />
yaptığı konuşmada, Borussia<br />
Dortmund ile işbirliği yapmalarının<br />
kendileri için çok önemli<br />
olduğunu, Türk Hava Yolları ve<br />
Dortmund’un çok hızlı büyüyerek<br />
dünyanın önemli markaları haline<br />
geldiklerini belirtti. Borussia<br />
Dortmund’u UEFA Şampiyonlar Ligi<br />
Finali’ne Türk Hava Yolları taşıdı.<br />
Borussia Dortmund, renkleri olan<br />
sarı siyaha boyalı özel Türk Hava<br />
Yolları uçağı ile Londra’ya gitti.<br />
SPONSORSHIP<br />
AGREEMENT<br />
WITH BORUSSIA<br />
DORTMUND<br />
Turkish Airlines has signed a<br />
Premium sponsorship agreement<br />
with German Bundesliga<br />
champion Borussia Dortmund<br />
to become the official airline of<br />
the giant club. In a talk he gave<br />
at the signing ceremony, Turkish<br />
Airlines President &CEO<br />
Temel Kotil, Ph.D said that<br />
the cooperation with Borussia<br />
Dortmund was very important<br />
for the airline, adding that<br />
Turkish Airlines and Dortmund<br />
had both grown very rapidly<br />
to become two of the world’s leading brands. Borussia<br />
Dortmund flew to the Champions League final in London<br />
with Turkish Airlines. Something equally memorable:<br />
a specially designed plane, exhibiting Borussia<br />
Dortmund’s team colors of black and yellow, flew the<br />
team to the UK.<br />
New CODESHARE destinations<br />
Under agreements it has signed with SAS, Air Astana<br />
and Air Canada, Turkish Airlines can now fly to the<br />
following destinations: Aarhus in Denmark, Aalesund,<br />
Bergen, Bodø, Evenes, Haugesund, Kristiansund,<br />
Molde, Ostersund, Stavanger, Tromsø and Trondheim<br />
in Norway; Kiruna, Lulea, Malmø, Ronneby, Skeleftea,<br />
Sundsvall, Umea and Visby in Sweden; Vaasa in<br />
Finland; Almaty and Astana in Kazakhstan; and Atlanta,<br />
Baltimore, Boston, Charlotte, Cincinnati, Cleveland,<br />
Dallas, Denver, Detroit, Fort Lauderdale, Las Vegas,<br />
Miami, Minneapolis, Nashville, Orlando, Philadelphia,<br />
Pittsburgh, Raleigh-Durham, San Diego, San Francisco,<br />
Seattle and Tampa in the U.S. and Calgary, Edmonton,<br />
Montreal, Ottawa and Vancouver in Canada. In<br />
addition, following a revised codeshare agreement<br />
with Malaysian Airlines (MA), alternating flights will<br />
be available on the Istanbul - Kuala Lumpur route at a<br />
frequency of four flights a week by Turkish Airlines and<br />
three by Malaysian Airlines.<br />
TÜRSAB DERGİ | HAZİRAN 2013 63
İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ KOLEKSİYONUNDAN<br />
HAMMURABI KANUNLARI<br />
DER KI!<br />
“Bir adam kendisine çocuk veren<br />
kadından ayrılmak isterse çeyizini ve<br />
tarlanın, malların bir kısmını verir...”<br />
Kral Hammurabi binlerce yıl önce<br />
kanunu yazdı... Bu tabletlerle günümüze<br />
miras bıraktı.<br />
Ana Sponsor<br />
İstanbul Arkeoloji Müzeleri<br />
Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 520 77 40 - 41 • www.istanbularkeoloji.gov.tr<br />
“İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Tanıtımı ve Ulaşılabilirliğinin Arttırılması Projesi Kalkınma Bakanlığı’nın ve İstanbul Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle yürütülmektedir.”