24.08.2015 Views

MART - ΜΑΡΤΙΟΣ 2010 Sayı 54 Fiyatı 3 € Azınlıkça 1

Azınlıkça 1 MART - ΜΑΡΤΙΟΣ 2010 Sayı - Azınlıkça | Yunanistan Batı ...

Azınlıkça 1 MART - ΜΑΡΤΙΟΣ 2010 Sayı - Azınlıkça | Yunanistan Batı ...

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>MART</strong> - <strong>ΜΑΡΤΙΟΣ</strong> <strong>2010</strong><strong>Sayı</strong>: <strong>54</strong><strong>Fiyatı</strong>: 3 <strong>€</strong><strong>Azınlıkça</strong> 1


BU AY AZINLIKÇAAZINLIKÇABATI TRAKYAAYLIK HABERYORUM DERGİSİ<strong>MART</strong> <strong>2010</strong>YIL:5 SAYI:55www.azinlikca.netwww.azinlikca.orgΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑΜΗΝΙΑΙΟΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ<strong>ΜΑΡΤΙΟΣ</strong> <strong>2010</strong>ΕΤΟΣ:Ε NO:55SAHİBİ-SORUMLUSUΙΔΙΟΚΤΗΤΗΣ-ΕΚΔΟΤΗΣ-ΔΙΕΥΘΥΝΤΗΣEVREN DEDEGENEL KOORDİNATÖRΓΕΝΙΚΟΣ ΣΥΝΤΟΝΙΣΤΗΣAYDIN BOSTANCIYAYIN YÖNETMENİΣΥΜΒΟΥΛΟΣ ΕΚΔΟΣΗΣİBRAM ONSUNOĞLUBU SAYIDA YAZARLARAydın BostancıCeren Zeynek AkDimostenis YağcıoğluEvren DedeΓιώργος ΔούδοςHakan MüminHatice SaliHerkül Millasİbram OnsunoğluΚωνσταντίνος ΤσιτσελίκηςRıdvan Köse MehmetSamim AkgönülADRESMarathonos Neoktista 3/A69100 Komotinie-mail: azinlikca@yahoo.comTel: +30 6947866196+30 6944749374Fax: +30 25310 29866ΕΤΗΣΙΕΣ ΣΥΝΔΡΟΜΕΣΙδιώτες. : 36 <strong>€</strong>Τραπεζες, Οργανισμοί: 98 <strong>€</strong>Ν.Π.Δ.Δ, Α.Ε: 98 <strong>€</strong>Δήμοι: 98 <strong>€</strong>Euro Κοινότητες: 72 <strong>€</strong>D. Yağcıoğluİstatistikî Yalanlarve Ulusal Çıkarlar...Amerikalıların bir sözü vardır:“Üç çeşit yalan vardır: Küçükyalanlar, büyük yalanlar veistatistikler”. Yunanistan’ın şusıralar yaşadığı ekonomik kriz, iştebu üçüncü tip yalanın acıbir sonucu. Birkaç ayöncesine kadar, 2008’insonlarında ABD’de başlayanve kısa sürede bütün dünyayayayılan ekonomik krizinYunanistan’ı o kadaretkilememiş olduğuzannediliyordu.48101214182022242630323436383839İçindekilerΓιώργος ΔούδοςΗ θρησκεία κατά της θρησκείαςΥποθέτω πως η λήθη δεν έχεικαταλύσει την ανάμνηση του JeanPaul Sartre (1905-1980) στη μνήμητου μέσου ανθρώπου.Ο Sartre επηρέασε σημαντικά τοφιλοσοφικό κίνημα του αθεϊστικούΥπαρξισμού, τα φιλοσοφικά καιλογοτεχνικά έργα τουδεν έχουν καταχωνιαστείσε ξεχασμένα ράφια, ενώυπήρξε πάντοτε έναςστρατευμένος διανοούμενοςυπέρ της ειρήνης, τηςκοινωνικής δικαιοσύνηςκαι του σοσιαλισμού.<strong>Azınlıkça</strong>55Hasan Hatipoğlu ile ilgili İbram OnsunoğluAzınlığın yararlandığı ehliyet sınavları kaldırıldıAfrodit ve diğerleri Evren DedeAydın Bostancı ABD’nin Genç Müslüman Liderler programına katıldıAmerika izlenimleri -I Aydın BostancıAhmet Hacıosman Parlamento’da vatansızlar konusunu dile getirdiÇengelköy Özlemi Herkül Millasİstatistikî Yalanlar ve Ulusal Çıkarlar Dimostenis YağcıoğluBir dost hem de yazar Hakan MüminΗ θρησκεία κατά της θρησκείας Γιώργος ΔούδοςFransa’da Türkiye Mevsimi Samim AkgönülGöçmen kuşlar Hatice SaliAskerlik Rıdvan Köse Mehmet30 yıl sonra bir başka Diyarbakır Cezaevi… Ceren Zeynek AkBTAYTD Yönetimi azınlık basınıyla bir araya geldiKurcalı Azınlık Kadınları Eğitim ve Kültür Derneği’ne izin çıktıAvrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Atina’daydıEvren DedeAfrodit’in getirdiklerive diğerleri...Ulusal çıkarlar için heryolun mubah sayılması, yerigeldiğinde milli değerleruğruna gayrikanunîuygulamaların yine kanunkoyucular tarafından hayatageçirilebilmesi ve hatta bu türuygulamalarda ekonomistlerinbile devreye girmesi yaşanılanekonomik krizlerin arkasındaulusal çıkarların ahlakîolmayan uygulamalarınınolduğunu fark etmemizisağlıyor...2 <strong>Azınlıkça</strong>AZINLIKÇA - BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ - ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣwww.azinlikca.net


gellememiştir. Ve onun keyifli anlarında bıyıkaltından gülerek bir çelişki veya tutarsızlığınıgerekçelerken yinelediği meşhur tabiriyle açıklanabilir,“o iş başka, bu iş başka”. Ve de tabiî“ağzına tükürdüğümün”. Dolayısıyla, şimdi onuanarken ve anlatırken eleştiri kendiliğinden geliyor.Birçok kişide kuyruk acısı bıraktığının veuzun siyasî icraatının sisli, şaibeli ve etik olmayanyanları bulunduğunun kendisi de bilincindeydi.Besbelli o yüzden ve bütün bunlarıgerekçelemek ve açıklamak amacıyla bundanbirkaç yıl önce bana şöyle bir şey tasarladığınısöylemişti, hem de birkaç kez: “Gençler Birliğisalonunda açık bir toplantı yapmak istiyorum.Kimin benden ne şikâyeti varsa dile getirsin,kim ne sormak istiyorsa sorsun. Hepsine verilecekcevabım var.” Onu anlıyordum, “Bilesinbak, o toplantıda çok zorlanacaksın” diye takılıyordumkendisine. Hayal ettiği o toplantıyı gerçekleştiremedi.Gerçekleştirmesi için kendisiniaşması gerekiyordu.Ölümünden sonra onunla ilgili methiyelerdökerek geleneksel bir ağıt yakmak ta istemiyorum.Böylesi “resmî” olurdu ve “ısmarlama”görünürdü, benim yapamayacağım.Yarım yüzyıldan daha uzun bir süre Azınlıktakisiyasetin ortasında bulunmuş ve onadamgasını vurmuş bir “azınlık büyüğünün” sislisiyasî portresini biraz daha belirgin kılmak içinben de birkaç el fırça vurmak istiyorum. Onutanıdığım ve yorumladığım kadarıyla.Hatipoğlu anılarını niye yazmadıHasan Hatipoğlu, “Azınlığın canlı tarihi”,artık görüp yaşadıklarını bir “siyasî miras” gibianlatacak ve yazacak yaşa geldiği ve bunu yapacakfırsat elinde bulunduğu halde, susup konuşmamayıve yazmamayı yeğledi. Akın’da yazdıkları,günlük siyasî kavgalardan ibaretti, maksatlıyazılardı, bazılarını sonradan kendisinin bileunutmak istediği, orada aradığınız “tarihî gerçekleri”,yaşanan gerçek olayları, perde arkasındaolup bitenleri, onlara kendisinin nasıl karıştığıve nasıl biçimlendirdiği konusunda bilgileribulamazsınız. Ve Hatipoğlu’nun karışmadığıolay yoktu.Rahmi Ali anlatmıştı, “Hasan abi, anılarınıyazmayı düşünüyor musun?” diye sormuş. “Yazmayıdenedim. Ama bir yerde kalem duruyor,gitmiyor. Takılıp kalıyorum.” diye yanıt vermiş.Kendisi de gülmüş, biz de pek gülmüştük. Otosansür.“Kol kırılır, yenin içinde kalır” anlayışı.6 <strong>Azınlıkça</strong>


Sonra ben de sordum, aynı yanıtı verdi, amakaleminin niye durup gitmediğin de açıklamasınıyaptı. Bana yaşadığı iki olayı anlattı. “Şimdi”dedi, “bunları yazsam, olmaz. Yazmasam genehiç olmaz. Sonra anlattıklarım eksik kalacak.Çık işin içinden çıkabilirsen.” Bana sır gibiaçıkladığı ve “sakıncalı” görüp yazamayacağı oiki olayı saygılı davranıp burada ifşa etmeyeceğim.Şunu söylemekle yetineyim, o iki olayKoca Kapı’yla çatışmalarıyla ilgiliydi. Bu konudatitizlikle izlediği suskunluğunu hele bozmuştu.Son yıllarda yaptığımız uzun sohbetlerdebirkaç kez daha bozdu.Yapılamayan bir söyleşiAklıma koymuştum, Hasan Hatipoğlu’ylaölümünden sonra yayımlanacak uzun bir söyleşiyapmayı. Ona biyografisi, siyasî icraatı,kavgaları, ilişkileri, diğer azınlık siyasetçileri ileilgili sorular soracaktım. Bütün bunlarla ilgilizaman zaman kendisinden birçok şey dinlemiştim,ama bölük pörçük ve tercihli anlatılar. Benise bağlantılı, arada boşluk olmayan, maksatlardanarındırılmış, öznellik ve tercihlilikten olabildiğinceuzak, azınlık tarihine ışık tutabilecekdüzenli bir şey istiyordum. Ona sorulacak çoksorularım vardı. Önerimi kabul eder miydi?Normal koşullarda biraz zor. Ama son yıllarda,çatışmalarımız devam ettiği halde, bana “güvenle”yaklaştığını görüyordum. Söyleşiyi kabuledecekti gibime geliyor.Bana yaşadığı iki olayı anlattı.“Şimdi” dedi, “bunları yazsam,olmaz. Yazmasam gene hiçolmaz. Sonra anlattıklarımeksik kalacak. Çık işin içindençıkabilirsen.” Bana sır gibiaçıkladığı ve “sakıncalı” görüpyazamayacağı o iki olayısaygılı davranıp buradaifşa etmeyeceğim...Bundan iki seçim öncesi, beni milletvekiliadayı olmaya teşvik ediyordu. Beni daha dahayrete düşürerek, “Aday olursan sana maddiyardım yapmaya hazırım” dedi bir gün. Oysa1984’lerde “İbram buradan gece kaçacak” diyeyayıyordu. Bunu bir “tehdit” gibi algılayabilirsiniz.O dönemde patlak veren İnhanlı ve Yakadirenişlerinde ve diğer azınlık mücadelelerindedeğişik cephelerde yer almıştık ve onun başınıçektiği cephenin yürütülen mücadeleyi saboteedici “anlamsız” tavırları yüzünden kıran kıranakavgalar ediyorduk. Gücünü Ergenekon’danaldığını sonradan anladığımız “Azınlık Mafyasının”doğduğu yıllardı. Ve Hasan Hatipoğlu kendiniböyle tehditler savuracak kadar güçlü hissediyordu.Bu süreçte devamında Azınlığa SadıkAhmet dikildi. Artık Hatipoğlu ikinci plana itilmişti.Burnundan kıl aldırmazdı, ama Sadık’ınkorkunç hakaretlerine katlanmak zorunda kaldı,Akın’da ona karşı bir eleştiri bile yazamadı. Aynıgücü kullanan bir başkası, şimdi onu tehdit ediyordu.Faşizm koşullarında kaçınılmaz olaylar.Susurluk’tan sonra artık elimde kanıtlar var, birgün kendisini sıkıştırdım: “Derin Devletin çaldığıdavulda on yıldan çok göbek attınız. Azınlığıaltüst ettiniz, ne idüğü belirsiz hedeflerdekullandırttınız...” “Bilmiyordum.” dedi, demekki şimdi öğrenmişti. “Herhalükarda ben Azınlıkiçin mücadele ettim.”Son olarak onu 10 Kasım 2009 tarihindeAtatürk’ün ölüm yıldönümünde Konsolosluktadüzenlenen törende çıktığı ve azınlık basınındayayımlanan bir fotoğrafta gördüm. Ayakta duranöbür katılımcılar arasında o ortada bir sandalyeyeoturup ta poz vermiş. Mecbur kalmamışolsaydı bu görüntüye asla müsaade etmezdi.Geç kalmadan tasarladığım söyleşiyi en kısa zamandagerçekleştirmem gerek diye düşündüm.Ama kısmet değilmiş. Veya benim üşenciliğim.16 Ocak öğleden sonra Karlık’tan esen kavurucuve dondurucu bir rüzgârın eşliğinde YeniceMahalle Mezarlığında Hasan Hatipoğlu’nu toprağaverirken bunları düşünüyordum. Ve korkarım,Hatipoğlu olayı, ölümünden sonra azınlıkbasınında yazılan suya sabuna dokunmayanbirkaç yazıyla yetinilecek. Ortada Akın’ın birkülliyatı bile yok. Kendisinden bu külliyat istendiğindeher nedense vermezdi. Osman NuriFettahoğlu’nun akıbeti de aynısı olmadı mı? Bereketonu biraz Haki biraz Kırlıdökme yazıyorda anımsıyor ve öğreniyoruz.Not: Yazının ikinci bölümü gelecek sayıya kaldı.<strong>Azınlıkça</strong> 7


Ulaştırma Bakanlığı Batı Trakya bölgesinde yoğunolarak azınlığın yararlandığı özel ehliyet sınavlarını hiçbirgerekçe göstermeden yürürlükten kaldırdı.Konu ile ilgili Eski Ulaştırma Bakanı Rodop ili NeaDimokratia (ND) milletvekili Evripidis Stylianidis,Ulaştırma Bakanı Dimitris Reppas’a yönelik sunduğusoru önergesinde 3710/2008 sayılı kanun gereğinceehliyet sınavlarında azınlık bireyleri ve Yunanca konusundazorluk çeken gruplar için farklı bir sınava tâbitutulmalarıyla ilgili yapılan düzenlemenin neden yürürlüktenkaldırıldığını sordu.Eski Ulaştırma Bakanı, bahse konu düzenlemenindil zorluğu yaşayan grupların ehliyet sınavlarınakatılma imkanlarının ellerinden alınmaması amacıylazamanında yapıldığını, sosyal bakımdan güçlük çekenazınlıklar, mülteciler ve okuma-yazma bilmeyenlereehliyet sınavlarında eşit imkan ve fırsatlar sağlayan sözkonusu düzenlemenin hangi gerekçelerle yeni hükümettarafından kaldırıldığını ve hükümetin aldığı buyanlış kararı düzeltip düzeltmeyeceğini sordu.5 Mart tarihli Ethnos gazetesinde Afroditi Karimali veİoanna İliadi imzalarıyla yer verilen habere göre, başkentAtina’da, cami ile Müslüman mezarlığı için yer tahsisine kararverildiği belirtildi.Atina Belediye Başkanı Nikitas Kaklamanis’in, SavunmaBakanı Evangelos Venizelos ile birlikte bir cami ve 100 dönümlükbir Müslüman mezarlığı tahsis edilmesi konusundamutabık kaldıkları ifade edildi. Söz konusu mutabakat çerçevesindeAtina ve Pirea kentlerinin de içinde yer aldığı Attikibölgesindeki Votanikos semtinde bir cami, Shisto semtindede 100 dönümlük bir Müslüman mezarlığı yapılacak.Caminin inşa edileceği arazinin Savunma Bakanlığı’na aitolduğu belirtilirken, Evangelos Venizelos’un konuyla ilgiliolarak Bakanlığa gerekli talimatı verdiği ifade ediliyor.Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu’nun (DK) olağanyönetim kurulu seçimlerini 5 Mart Cuma günü gerçekleştirildiğiaçıklandı. Yapılan basın açıklamasıyla, GümülcineTürk Gençler Birliği (GTGB) lokalinde yapılan toplantıdaDK’nın bir yıl boyunca görevde olacak yönetiminin belirlendiğibildirildi.Açıklamada, DK başkanlığına aday olan İskeçe SeçilmişMüftüsü Ahmet Mete’nin oybirliğiyle yeniden başkanlıkgörevine seçildiği belirtilirken, asbaşkanlığa, Rodop ilindenKozlukebir Belediye Başkanı Halit Mehmet, İskeçe ilindenGökçeler Belediye Başkanı Birol İncemehmet ve Meriç ilindenSeçek Azınlık Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı Ali Pencal’ınseçildiği, genel sekreterliğe ise gazeteci Ozan Ahmetoğlu’nungetirildiği ifade ediliyor.Öte yandan, DK yönetimiyle ilgili kararların oybirliğiylealındığı vurgulanırken, gerçekleştirilen toplantıda, Rodop ilibağımsız sabık milletvekili İsmail Rodoplu’nun (Molla) DKOnursal Başkanı ilan edilmesinin de kararlaştırıldığı belirtildi.8 <strong>Azınlıkça</strong>


Hollanda Batı Trakya Türk Kültür ve DayanışmaDerneği (HBTTKDD) Yönetim ve DenetimKurulu üyelerinden oluşan heyetin Den Haag (Lahey)Yunanistan Büyükelçiliği’ni ziyaret ettikleribildirildi.HBTTKDD Başkanı Mustafa Yusuf, DernekSekreteri Ahmet Kaydır, Denetim Kurulu BaşkanıMehmet Topçu ve Denetim Kurulu Üyesi RaifHasan Mustafa’dan oluşan heyetin, Lahey BüyükelçiliğiMüsteşarı Lucas Karatsolis tarafından kabuledildiği ifade edilirken, ziyaretin son derece samimibir ortamda geçtiği belirtildi.HBTTKDD Genel Merkezi’nden yapılan basınaçıklamasında dernek yetkililerinin, LucasKaratsolis’e, Hollanda’da bulunan Batı Trakyalılarıngenel durumu, sıkıntıları, sorunları ve örgütlenmefaaliyetleri hakkında bilgil verdikleri açıklandı.Basın açıklamasında, Müsteşar Lucas Karatsolis’eHBTTKDD’nin Batı Trakya’nın farklı bölgelerindenHollanda’ya gelmiş ve Hollanda’nın değişikbölgelerinde ikamet etmekte olan Yunan vatandaşıMüslüman Türk azınlık mensupları tarafından kurulmuşolduğunun ifade edildiği, derneğin amaçlarınınazınlık mensupları arasındaki dayanışmayısağlamak, azınlığın kültürünü yaşatmak ve tanıtmak,azınlık mensuplarının Hollanda toplumunakatılımına yardımcı olmak, çalışma hayatında karşılaşılansorunlara çözümler üretmek ve bu yöndeçalışmalar yapmak olduğu belirtildi.Şafak okuma tiyatrosunun “BİR EYLEMİNGERGİ ARKASI” aldı tiyatro oyunu, 5-6-7 Marttarihlerinde Gümülcine’deki eski Rex sinema salonundasergilendi.Tiyatro oyununun yönetmeni Fevzi Ali yaptığıkonuşmada, “Toplumumuzun geçmişinden küçükbir kesit sunmaya gayret ettik. Eğer başarabilmişsekne mutlu bize. Bu oyunu sergilemekte emeği geçenherkese teşekkür ederim.” dedi.“Nodul” rumuzuyla ilk olarak 1989 yılındaŞafak dergisinde yayımlanan “Bir Eylemin GergiArkası” adlı şiiri tiyatroya uyarlayan AbdurrahimSubaşılar ise yaptığı konuşmada, “Şu anda bulunduğumuzsalonun yaklaşık olarak iki misline yakınseyirci alabilecek kapasitede salonumuz var. Bu salonİdadiye İlkokulu’ndaki salonumuz. 21. yüzyıldaolmamıza rağmen bugün o salonu kullanamıyoruz.Bu çok üzücüdür. Bu salon bizim dedelerimizin,atalarımızın bize bıraktığı salondur. Bizim salonumuzubize versinler.” derken, “Sanat güneştir, birtoplumu aydınlatır. Bir toplumda küçük insanlarıngölgesi büyük görünüyorsa orada güneş batıyor demektir.Bu oyun toplumun eseridir. Bu çocuklarıneseridir. Onları kutluyorum.” sözleriyle konuşmasınıtamamladı.Şafak okuma tiyatrosunun bu yılki kadrosu büyükoranda yenilenirken, oyunda toplam 26 oyuncuyer aldı.Farklı okullarda okuyan öğrencilerden oluşanekip, “BİR EYLEMİN GERGİ ARKASI” oyununusergilemek için yaklaşık 11 ay çalıştı.<strong>Azınlıkça</strong> 9


VitrinEvren Dedeevrendede@gmail.comAlman haftalık haber dergisi Focus’un Yunan ekonomisineayırdığı sayının kapağında Afrodit heykelinifotomontajla parmak işareti yaparken göstermesiYunanistan’da büyük tepki topladı. Haklı haksız pekçok eleştiri aldı Focus’un “hareket çeken Afrodit” benzetmesi.Siyaset sahnesinden Hükümet Sözcüsü YorgosPetalotis, Parlamento Başkanı Filippos Petsalnikos, anamuhalefetpartilerinden Nea Dimokratia (ND) SözcüsüPanos Panayotopoulos ve LAOS Partisi Genel BaşkanıKaraceferis “hareket çeken Afrodit” yakıştırmasına veFocus’taki eleştirel makaleye tepki gösterdiler. ParlamentoBaşkanı Petsalnikos, Atina’daki Alman Büyükelçisinidavet ederek milletvekillerinin duyduğu rahatsızlığı dilegetirdi ve daha pek çok tepki dile getirildi ard arda.Focus’a tepkiler arasında hiç şüphesiz en çok konuşulanıve ilgi çekeni, Başbakan Yardımcısı TheodorosPangalos’un “Almanlar altınlarımızı çaldı” sözleri oldu.Pangalos’un sözleri Yunan kamuoyunda memnuniyetlekarşılandı tabiî. Fakat genel olarak Yunan halkınınmemnun kaldığı Pangalos’un açıklamalarından bu seferde Almanlar rahatsız oldu ve Alman Dışişleri cevapverdi.Ekonomik krizler kapitalizmin doğasında var. Butür krizler dönem dönem bölgesel olmakla beraber,sistemin bozukluğu oranında bütün dünyaya yayılarakkendisini hissettiriyor. Önce ABD’yi vuran, ardındanbütün dünyaya yayılan ekonomik kriz “Bizim ekonomimizietkilemedi” diyen Yunan siyasetçilerinin yalanlarınıkısa sürede ortaya çıkardı. Ekonomik kriz yalanbeyanlarla dengesini korumaya çalışan Yunanistan’ı sonundagenel bir buhranın içerisine çekti.Önce Yunanistan’ı kendi içinde, ardından da Eurobölgesini bile tehdit eder hâle getiren ekonomik kriz,tarihin düzenli bir özelliği aslında. ABD, 1834’ten buyana 36 defa ekonomik krizle sarsılmış. Bunlardan sadeceüçü (1873-93 arası, 1929-41 arası ve son mortageAfrodit ve getirdiklerikrizi) genel anlamda büyük ve son tahlilde dünyayı etkileyenfaktörlerle ilişkili ekonomik krizler. Belki dünyanınekonomik anlamda bir köy hâline gelmesi bölgeselkrizlerin bütün dünyaya yayılmasına neden oluyor.Fakat mevcut sistemin olmazsa olmazı, sistemin işleyiştabiatında var olan bir gerçek de, ekonomik krizlerinkısa aralıklarla her zaman devam ettiği. Dolayısıyla herne kadar Yunan yetkililer “Bizi etkilemez” deseler de,maalesef gerçekler bunun tam aksini gösteriyordu. Gelgelelimsorun sadece ekonomik verilerle ilgili değildi,olayın bir de etik, ahlakî boyutu vardı.Alman Focus dergisinin “hareket çeken Afrodit’i”veya Yunanistan Başbakan Yardımcısı TheodorosPangalos’un, “Almanlar 2. Dünya Savaşı’nda altınımızıçaldı. Geri versinler demiyorum ama hiç değilse‘teşşekkür ederiz’ diyebilirler” şeklindeki açıklamalarıekonomik krizlerin ahlakî boyutu açısından önemli birörnek teşkil ediyor. Çünkü ekonomik verileri bilerekdeğiştiren ve açıkça yalan söyleyerek Euro bölgesine girenYunanistan’ın sorunu sadece ekonomisinin kötü olduğuanlamını taşımıyor. Ahlakî boyutu ulusal çıkarlardevreye girdiği zaman yok sayan bir zihniyetin var olduğunuve bu zihniyetin ekonomik hesaplar yapılırkenbile karşımıza çıkabildiğini de bizlere göstermiş oluyor.Dolayısıyla ulusal çıkarlar için her yolun mubah sayılması,yeri geldiğinde milli değerler uğruna gayrikanunîuygulamaların yine kanun koyucular tarafından hayatageçirilebilmesi ve hatta bu tür uygulamalarda ekonomistlerinbile devreye girmesi yaşanılan ekonomikkrizlerin arkasında ulusal çıkarların ahlakî olmayanuygulamalarının olduğunu fark etmemizi sağlıyor. Buyüzden Afrodit’e hareket çektirerek Yunanlıları tahrikeden veya Nazilere gönderme yaparak Almanları hedefalan anlayışın maalesef arzu edilen ahlakî boyuta ulusalçıkarlar söz konusu olduğunda uzun bir dönem dahaulaşamayacağımızı gösteriyor.10 <strong>Azınlıkça</strong>


Türk-Yunan ilişkilerinde istikrar varBaşbakan Papandreu biraz rötarlı olsa da, sonundaRecep Tayyip Erdoğan’a cevabî mektubunu gönderince,bitmek bilmeyen sorunlarla taçlandırılmış Türk-Yunanilişkileri bir kez daha gündeme geldi ve elbette azınlıklarkonusu da…Normal teamüllerde bu tür iyi niyet mektuplarındataraf ülkeler en kısa sürede cevap verirler. Zaten karşılıklıilişkilerin geliştirilmesini amaçlayan iyi niyet mektuplarındauzun uzun düşünülecek bir taraf yoktur; tabiîmektubun içeriğinde taraflardan birini rahatsız edici herhangibir ifade bulunmuyorsa!..Erdoğan’ın 30 Ekim 2009 tarihinde gönderdiği mektuba,Papandreou’nun tam 3 ay sonra, ancak 25 Ocak<strong>2010</strong> tarihinde resmî cevabını vermesi karşılıklı iyi niyetmektupları için uzun bir süre. Diplomaside bu tür mektuplaşmalardaha kısa sürede gerçekleşiyor. Bu yüzdenPapandreu’nun cevap mektubunu Erdoğan her ne kadarolumlu olarak değerlendirmiş olsa bile ve hatta Papandreuda, Başbakan Erdoğan’ın mektubunu aynı olumlutavırla kamuoyuna yansıtmış olsa bile, anlaşılan taraflararasındaki ihtilaflı meselelerin yakın dönemde çözümlenebilmesikolay değil. Üstelik mektupların tam içeriğiniolası tepkileri engellemek düşüncesiyle her iki ülkeninhükümeti de kamuoyuna yansıtmadı. Dolayısıyla hemihtilaflı konulara vurgular olmalı, hem de ülke içi siyasettemuhalefet tarafından kullanılabilecek bazı argümanlaryer almalı mektupta, yoksa kamuoyuna açıklanırdı…Bu konuda Yunanistan’ın Türkiye’ye oranla dahafazla sıkıntısı var. PASOK hükümeti ülkenin içine düştüğüekonomik açmazla uğraşırken zaten kırılgan olansiyasî gücünü dış politika konularıyla ve anti milliyetçiaddedilebilecek davranışlarla zedelemek istemiyor. Hükümetinulusal çizgideki en küçük bir zafiyetini aşırı ulusalLAOS ve ND partileri dört gözle bekliyorlar. ZatenPapandreu’nun mektubunun ardından Nea Dimokratia(ND) Partisi Genel Başkanı Andonis Samaras, Papandreuile Erdoğan’ın birbirlerine gönderdikleri mektuplarlailgili rahatsızlığını belirtti. Samaras’a göre, Türkiye, açıkçaTürk-Yunan ilişkileri gündemine sürekli yeni sorunlar vetalepler ekliyor, hükümet ise bunları gizliyor!..Samaras, mektuplaşmalar neticesinde Yunanistan’ınkapalı kapılar ardında Türkiye ile her konuda açık diyalogasürüklendiğini ve mektupların içeriğinin kamuoyundangizlenmesi nedeniyle milli çizgiye ters tavizlerinverildiğini açıkça ima ediyor. Tam bir tehlike edebiyatı…Üstelik ND Genel Başkanı bununla da yetinmiyor,“Mektuplardaki gizlilik süreci, Türkiye’nin açıkçaTürk-Yunan ilişkileri gündemine sürekli yeni sorunlarve talepler eklediği zamanda olmaktadır. Dolayısıylasiyasî liderlerinin Türk-Yunan ilişkilerinin gidişatıyla ilgiligerekli sorumlu tavrı almaları için bu mektuplarınyayımlanmasını istiyoruz” diyor. Oysa Papandreou liderliğindekiPASOK’un Türkiye ile yürütmek istediği ikiliilişkilerdeki boyut son 10 yıldır süregelen ikili ilişkilerlekıyasladığında öyle çok büyük farklılıklar içermiyor. Fakatgel gelelim Yunanistan’daki ulusalcılar sanki çok büyükbir değişiklik varmış gibi vaveyla kopartıyorlar ve buyüzden PASOK hükümeti olması gerekenden çok dahaihtiyatlı, temkinli ve yavaş hareket etmek zorunda kalıyor.Kısacası gazetelere yansıyan olumlu veya olumsuzhaberlere fazla değer vermemeli. Çünkü Yunanistan’dakidengeler uluslararası ilişkilerde ülke ekonomisi düzelenekadar PASOK iktidarının büyük değişiklikler yapmasınaimkân vermiyor.Gerçeği görmekte fayda var. PASOK hükümetininazınlık konusunda da büyük açılımları gerçekleştirebilmesipek mümkün değil. Üstelik Türk hükümetininde azınlıklar dahil yapmak istediği bir kısım değişiklikleremalum çevreler ha bire balyozlarını sallayıp sallayıpimkân vermiyorlar ama o ayrı mesele. Ne diyordum,Türk-Yunan ilişkilerinde istikrar var...Devlet okulu-Azınlık okuluZaman içerisinde her insan değişiyor, kimi kızılı, kimiside yeşili göremediğini farkediyor. Baksanıza onca yılsadece önünü görenler bile değişiyor. Herşey değişirkenazınlık durduğu yerde sayacak değil ya, o da değişiyor.Azınlık eğitimi de öyle. Azınlık okuluna gönderdiğiçocuğunu bir süre sonra devlet okuluna yönlendiriyorazınlık insanı. Hatta hiç azınlık okuluna çocuğunu göndermeyipdevlet okulunu tercih edenler de artıyor gündengüne...Bu değişimin gergi arkasında salt yönetimin azınlıkokullarına karşı uyguladığı politikaların yattığını iddiaetmekle ve “siz her halükârda çocuklarınızı azınlık okullarınagönderin” demekle iş bitmiyor son tahlilde. Çünküsineye çekilmesi talep edilen konu ailelerin geleceğiylebirebir bağlantılı. Bugün sadece azınlık okullarını değil,devlet okullarını tercih eden azınlık öğrencilerini de düşünen,onların başta Türkçe ve İslam dersi olmak üzereeğitimleriyle ilgilenen, bu derslerin devlet okullarınakonmasını talep eden, azınlık okuluna alternatif olur düşüncesiylediretmeyen küflenmemiş kafalara ihtiyaç var.Bakın göreceksiniz, on beş yıl sonra azınlık kurumlarınınçoğunun başına devlet okullarında eğitim almış,hatta azınlık okullarında hiç okumamış evlatlarınız, torunlarınızgeçecek. Ve o zaman geç kalınmış olunacak...<strong>Azınlıkça</strong> 11


hakkında fikir alışverişinde bulunulduğubelirtilirken katılımcılarınkendi ülkelerindeki benzer konularıABD sistemi ile kıyaslama imkanıbuldukları ifade edildi.1940 yılında kurulan AmerikaBirleşik Devletleri Eğitim ve Kültürelİşler Bürosu’nun ABD’deki çeşitliaktiviteleri tanıtma amaçlı bütündünya genelinden her yıl yaklaşık4.500 davetliyi ağırladığı biliniyor.<strong>Azınlıkça</strong> Dergisi Genel Koordinatörü AydınBostancı, 8-26 Şubat tarihleri arasında AmerikaBirleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nın davetlisiolarak “Genç Müslüman Liderler Programı”na katıldı.Program çalışmalarına şimdiyekadar aralarında Başbakan Yorgo Papandreou,İngiltere eski BaşbakanlarındanTony Blair, Fransa CumhurbaşkanıNikolas Sarkozi, AlmanyaDevlet Başkanı Angela Merkel, TürkiyeCumhurbaşkanı Abdullah Gül,Afganistan Devlet Başkanı HamitKarzai olmak üzere bir çok Avrupa,Asya ve Afrika liderinin de katıldığıbelirtiliyor. Hatırlanacağı üzere, BatıTrakya’dan da aynı programa daha önce eski milletvekiliavukat İlhan Ahmet, Gündem gazetesindenCemil Kabza ve Pervin Hayrullah katılmıştı.Amerika Birleşik Devletleri Eğitim ve Kültürelİşler Bürosu tarafından düzenlenen programa buyıl Avrupa ülkelerinden Almanya, Avusturya, Bulgaristan,Bosna-Hersek, Hollanda, Norveç, İsveç,İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’dan temsilcilerinkatıldığı belirtildi.Bu yıl 8 ile 26 Şubat tarihleri arasında ABD’ninWashington, New York, Huntsville-Alabama,Houston, Austin ve Seattle şehirlerinde düzenlenen“Genç Müslüman Liderler Programı”na,Almanya’dan Orhan Aykaç, Avusturya’dan TuğbaŞeker, Bulgaristan’dan Ahmet Topkev, BosnaHersek’ten Emina Korbo Mesiç, Hollanda’danMuhammed Meziani, Norveç’ten Büşra İshak,İsveç’ten Fazila Zaib, İngiltere’den Riyazat Butt,Türkiye’den Serdar Şengül ve Yunanistan’dan AydınBostancı’nın katıldığı belirtildi.Program kapsamında, eğitim, kültür, toplum,siyaset ve inançlararası diyalog gibi bir çok konu12 <strong>Azınlıkça</strong>


Genç bakışAydın Bostancıbostanciaydin@yahoo.comAmerika Birleşik Devletleri Eğitim ve Kültürelİşler Bürosu her yıl bütün dünya ülkelerinden değişikziyaretçilere yönelik ülkesindeki çeşitli faaliyetleri veaktiviteleri tanıtma amaçlı programlar düzenliyor. 1940yılında kurulan ABD Eğitim ve Kültürel İşler Bürosuşimdiye kadar bu programlar çerçevesinde toplam190.000 yabancı ziyaretçiyi ülkesinde ağırlamış. Buziyaretçiler arasında Başbakan Yorgo Papandreou,İngiltere eski Başbakanlarından Tony Blair, FransaCumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy, Almanya DevletBaşkanı Angela Merkel, Türkiye CumhurbaşkanıAbdullah Gül, Afganistan Devlet Başkanı HamitKarzai olmak üzere birçok Avrupa, Asya ve Afrikaliderinin de bulunduğu biliniyor. ABD Eğitim veKültürel İşler Bürosu tarafından düzenlenen bu türprogramlar kıtalara, ülkelere bazen de konularına göredeğişebiliyor.Amerika izlenimleri -I-“Genç Müslüman Liderler Programı” (YoungMuslim Leaders) diye bilinen programa bu yılABD Dışişleri Bakanlığı Eğitim ve Kültürel İşlerBürosu’nun davetlisi olarak katıldım. Bu nedenlesiz okuyuculara izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.Bilindiği gibi programa daha önce eski milletvekiliavukat İlhan Ahmet, Gündem gazetesinden CemilKabza ve ayrıca Pervin Hayrullah da katılmıştı.Bu yıl programa on Avrupa Birliği ülkesindentemsilciler katıldı. Bunlar Almanya’dan Orhan Aykaç,Avusturya’dan Tuğba Şeker, Bulgaristan’dan AhmetTopkev, Bosna Hersek’ten Emina Korbo Mesiç,Hollanda’dan Muhammed Meziani, Norveç’ten Büşraİshak, İsveç’ten Fazila Zaib, İngiltere’den RiyazatButt, Türkiye’den Serdar Şengül ve Yunanistan’danbendim. Bosna-Hersek asıllı Emina Korbo Mesiç aynızamanda Almanya’yı da temsil ediyordu.8 ile 26 Şubat tarihleri arasında ABD’ninWashington, New York, Huntsville-Alabama,Houston, Austin ve Seattle şehirlerini kapsayanprogram çerçevesinde çok değişik ve birbirinden farklıgörüşmeler gerçekleştirdik. Yaptığımız görüşmelerdeeğitim, kültür, toplum, siyaset ve inançlararası diyaloggibi birçok konu hakkında bilgilendirildik. ÖncelikleAmerika, birçok konuda Avrupa’dan çok farklı olanbir yer. Bu farklılık sadece teknoloji veya kalkınmakonularında değil, sosyal ve kültürel açıdan da birçokkonuda farklılıklar göze çarpıyor. Özellikle Amerikantoplumunun olayları algılayış şekli Avrupalılarınkindençok farklı. Büyük olasılıkla Amerikan toplumu Avrupagibi henüz bir uluslaşma sürecinden geçmediği içinAvrupa’nın eski tarihinden gelen yaklaşımlar veyargılar Amerikan toplumunda çok farklı düzeyde.Amerika, Avrupa’da olduğu gibi bir Ortaçağ, Rönesansve Fransız Devrimi sürecinden geçmemiş çok yeni14 <strong>Azınlıkça</strong>


sayılan bir devlet. Bu nedenle doğalolarak Batı toplumun başka ve faklıbir modelini oluşturuyor. Toplumdakibazı değerler de, Avrupa’da enderrastlanılan cinsten. Mesela bunlardanen ilginç olanı yolda birbirlerinitanımayan herkesin karşılıklı selamvermesi, yolda, alışverişte, asansördeherkes birbiriyle karşılaştığında hattaismini, nereli olduğunu sormadanselam verip hal hatır soruyor. Buönemsiz gibi görünse de Avrupaülkelerinden programa katılan tümziyaretçiler dâhil olmak üzere herkesinilgisini çekmiş. Çünkü Batı Avrupa’dabu pek alışık olunmayan bir durum.P r o g r a m a Wa s h i n g t o n ’ d a nbaşladık, fakat yoğun kar yağışınedeniyle programımız burada birazaksadı. Bu arada tarihî yerleri gezipgörme imkânı bulduk. Washington tambir bürokrasi şehri, her yer bakanlıklarve devlet daireleriyle dolu. İlginç olanbüyük caddelerde 18. ve 19. yüzyıldankalan evlerin, yapıların olduğu gibiduruyor olması ve bu tarihî yapılarınhemen arkasında modern yapılarınyer alması. Tarihî doku olduğu gibikorunmuş ve bu tarihî yapılar çalışırhâlde hizmet veriyor. Batı Avrupa’dada tarihî yapılara sahip çıkılıyor. Fakatmaalesef ülkemizde bu hassasiyet yokdenecek kadar az. Selanik’teki meşhurYalılar (Vasilissis Olgas) Caddesi’nde bulunan 19.yy. son çeyreği ve 20. yy. başlarında inşa edilenmeşhur yalılardan artık günümüze çok az sayıda olanıulaştı. Ayakta kalanlar da, valiliğin veya belediyeninkullanımında olduğu için günümüze kadar ulaşabildi.Bu yapılara devletin bir şekilde sahip çıkması gerek.Tarihi sadece yaprak sayfalarından öğrenmemeklazım. Tarih dediğin canlı olmalı, yaşayabilmeli, fakatdurum malum.Washington’da Newseum adlı bir basın müzesiniziyaret ettik. 1790’lardan itibaren Amerika’dabasın, habercilik, gazetecilik adına ne varsa müzedesergileniyor. Müzenin en ilginç tarafı dünyanın tarihîdönemlerinden önemli eşyaların sergileniyor olması.Bunlar arasında Berlin duvarının orijinal taşları, LeninHeykeli gibi eşyalar var. Ayrıca dünyanın önde gelentüm gazeteleri de, günlük olarak müzenin vitrinindesergileniyor ve her gün değiştiriliyor. Washington’daBeyaz Saray, Capitol ve Lincoln Anıtı görülmeyedeğer yerler. Ayrıca Washington Camii’ni ziyaret ettik.Müthiş bir yapı, tamamen Endülüs mimarisi tarzındainşa edilmiş. Nakışlar, süslemeler 10 yy. Endülüsmimarisi. El-Hamra Sarayı gibi bir yapı. Görülmeğedeğer muhteşem bir eser. Washington’dan sonra NewYork’a geçtik.New York herkesin bildiği gibi bir gökdelenler şehri.Bu muazzam ve muhteşem yapıtları insanoğlununyaptığına insanın inanası gelmiyor. Seksen, yüz katlımuazzam yapılar insanı adeta büyülüyor. New York’tailk olarak Birleşmiş Milletler binasını ziyaret ettik.BM’nin dünya genelinde silahsızlandırma ve barışçalışmalarıyla ilgili bilgilendirildik. BM’nin girişkatında her bir din ve uygarlığı temsil eden eşyalarsergileniyor. İslam dini ile ilgili olarak Kâbe’ninorijinal örtüsü sergileniyor, 1985’lerde Kral Fahdtarafından hediye edilmiş. New York’ta Kâbe’ninorijinal örtüsünü görmek benim için bir sürpriz oldudiyebilirim. Devlet Başkanlarının ülkelerini temsileden büyük BM salonuna geçtik ve işleyiş sistemiyle<strong>Azınlıkça</strong> 15


ilgili bilgilendirildik.Birleşmiş Milletler’in ardından New York ŞehriGençlik ve Toplum Gelişimi Dairesi’ni ziyaretettik. Gençlerin eğitimi ve toplum gelişimiyle ilgiliprojelere ülke genelinde toplam 396 milyon dolarödenek ayrılıyor. Bunlar eğitim başta olmak üzeregenç meslek sahipleri, ailelerin eğitimi gibi birçoksosyal ve kültürel projeyi kapsıyor. Bunlar arasındaazınlıkların eğitimi ve entegrasyonu gibi konularönemli derecede yer tutuyor.Aynı gün New York Belediye Başkanlığı’nı ziyaretettik. Belediye binası 1760’lı yıllardan itibaren hiçdeğişmemiş bugün de hâlâ kullanılıyor. New York’unilk yöneticisi George Washington’un ofisi öylecemobilyalarıyla birlikte korunmuş. Canlı olarak birBelediye Meclis Oturumu’na katıldık. En ilginçolanı oturum üyelerinin tamamının Afrika, Amerika,Çin gibi birbirinden farklı etnik gruplara mensupolmalarıydı.Belediye Sarayı’nı gezdikten sonra Cuma günüolması nedeniyle Cuma namazını kılmak üzere NewYork İslam Kültür Merkezi’ne gittik. Hayatımdailk defa İngilizce hutbe dinledim. Hutbeyi okuyanhatip öyle bir akıcılıkta konuşmasını yaptı ki, adetaArapça’dan farkı yok. Ayet ve hadisleri Arapçaokuyor, İngilizceye tercüme ederek konuşmasınısürdürüyor. Cami, büyük ve yüksek, New York’un tammerkezinde. Caminin bahçesinde dinî kitapların yanısıra cellabiyeler, hurmalar satılıyor. İlginç bir tablo,insanlar nereye giderlerse gitsinler, kültür ve yaşamtarzlarını beraberlerinde götürmek zorunda kalıyorlar.New York’ta Columbia Üniversitesi’ni ziyaretettik. 17<strong>54</strong> tarihinde Kraliyet Koleji olarak açılanColumbia Üniversitesi, Amerika’nın en eski eğitimkurumları arasında bulunuyor. Aynı zamanda BaşkanBarack Obama’nın mezun olduğu üniversite olarakda biliniyor. Bu tarihî eğitim kurumunda ÖğretmenlerKoleji’ni ziyaret ederek Kültürlerarası BilimlerBölümü öğretim görevlisi Dr. Louis Cristillo, NewYork şehrinde devlet okullarına giden Müslümanöğrencilerin eğitimiyle ilgili detaylı bilgiler sundu.Dr. Cristillo, New York şehrinde yaklaşık 110.000Müslüman öğrencinin bulunduğunu, şehrin tamamındada yaklaşık 700.000 Müslüman’ın yaşadığını ifade etti.Amerika genelinde camilerin sayısının 1200 ile 2000sayısı arasında değiştiğini söyledi. ABD’de genelindecamilerde Müslüman öğrencilere eğitim veren dinîokulların sayısının ise yaklaşık 235 civarında olduğunubelirtti.Dr. Cristillo, Amerikalı Müslüman öğrencilerinyaklaşık %97’sinin devlet okullarına gittiklerini, dinîve Arapça eğitim veren özel okulları ise % 4 oranındaMüslüman öğrencinin tercih ettiğini vurguladı. Dr.Cristillo konuşmasında ayrıca 11 Eylül sonrası gelişensürecin Müslümanların entegrasyonunu önemli ölçüdeetkilediğini söyledi.Devamı gelecek sayıda...16 <strong>Azınlıkça</strong>


<strong>Azınlıkça</strong> 17


Ahmet Hacıosman Parlamento’davatansızlar konusunu dile getirdiRodop ili PASOK partisi milletvekili AhmetHacıosman’ın 10 Mart Çarşamba günü, “Soydaşlarınve ülkemizde yasal olarak ikamet eden göçmenlerinpolitik katılımı ve Yunan vatandaşlığı için çağdaş düzenlemeler’konulu yasa taslağının görüşüldüğü Parlamentogenel kurulunda söz alarak bir konuşma yaptığıbildirildi.Ahmet Hacıosman’ın söz konusu konuşmasınınTürkçe çevirisi şu şekildedir:<strong>Sayı</strong>n Başkan,Değerli Milletvekilleri,Geçtiğimiz Ocak ayında, Noel ve Yeni yıl bayramındanbirkaç gün sonra, Trakya halkı, denizden karayavuran cesetleri korku dolu gözlerle izledi. Yapılandeğerlendirmelere göre bu cesetler genç yaştaki yasadışıgöçmenlerin cesetleriydi. Toplam 17 gencin yanı sıra,2 yaşında küçücük bir erkek çocuğu da mağdurlar arasındaydı.Vatan ve ulusal bütünlükaçısından göçmenliği birtehdit olarak görenlere soruyorum:bunun böyle devametmesine göz mü yumacağız?İnsanlığa karşı işlenen budehşet verici suçlara ortak olmayadevam mı edeceğiz?Az önce bahsettiğimkonu, göç denen büyük sorununsadece bir boyutunuoluşturuyor.Bugün burada konuşulanyasa tasarısı bir dizi göçmenkonusunu bir düzene koyacakbir yasa tasarısı. Bahsettiğimizbu insanlar bizimtoplumumuzda yaşayan, çocuklarımızlaaynı okulu paylaşanve birçoğumuzun çalışmaarkadaşı olan insanlar.Biz bu insanlarla aynı mahalleleri,aynı ihtiyaçları, aynıendişeleri ve aynı hayalleripaylaşıyoruz.Diğer yandan ise, bu insanlarıher zaman görmezden geliyor ve bir türlü toplumakabul edemiyoruz. Bunun böyle olmasında hepimizinsorumluluk payı var.Göçmen bir anne babanın çocuğu olarak dünyayagelen, yunan eğitimi alıp, bizim okullarımızda öğrenimgören her bir çocuktan biz sorumluyuz. Buna rağmen oçocuğa, en temel hakları bile sağlayamıyoruz.Bu yasa tasarısı sebebiyle, birçok korku ve tepki suyüzüne çıktı. Bu korkuları ve tepkileri dile getiren ve sahipleneninsanlar, bizim ne demek istediğimizi anlamadıklarıgibi, PASOK hükümetinin, yıllardır bir karmaşaiçinde bulunan bu konuları, bir düzene sokabilmek içinsarf ettiği büyük çabayı da anlamıyorlar.Benim vatanım bir hukuk devletidir. Bazılarınınhoşuna gitse de gitmese de bir hukuk devleti olarakyapılan uluslararası ve Avrupa anlaşmalarına saygı duy-18 <strong>Azınlıkça</strong>


mak zorundayız.Bu ülkede ikamet edebilmek için her tür yasal belgeyesahip olan ve burada yaşayan herkese, temel insanhaklarını sağlamak boynumuzun borcudur.Onlara haklarını sağlayarak, sorumlulukları hakkındabilgilendirerek, onları yerel toplumların aktif üyeleriyapabiliriz. Çünkü demokratik yönetimler bu şekildeçalışır, dışlayarak ve ayırımcılık yaparak değil.Bu yasa tasarısına karşı çıkan kişiler, öncelikle korkuyukendi içlerinde aramalılar çünkü korku kendibenliklerinden kaynaklanmaktadır, etrafında bulunankişilerden değil.Bu günkü yasa tasarısının içerdiği konular, PASOKpartisinin benimsediği temel ilkeleri ve ideolojik yapıtaşlarını oluşturmaktadır.Çok kültürlü toplumlarda yaşadığımız için bölgeve mahallelerimizin siması her geçen gün değişiyor. Buyeni değişikliğe uyum sağlayamadığımız takdirde bahsikaybettik demektir. Gözümüz ve zihnimiz açık olduğusürece, çok biçimli toplumların her zaman olumlu sonuçlardoğurduğunu anlarız.Biz Trakya bölgesinde bu konuda öncü sayılırız.Çünkü bizim toplumumuz, her zaman çok kültürlü birtoplum olmuştur. Trakya da azınlığın varlığı, toplumunböyle bir görünüm almasını sağlamıştır.Kendi memleketimden bahsetmişken ve ilgili vatandaşlıkyasa tasarısı konuşuluyorken ben de bir taleptebulunmak istiyorum. Bu talep, kendilerini parlamentodatemsil etmekten onur duyduğum Trakya azınlığıile ilgilidir.<strong>Sayı</strong>n Bakan, değerli milletvekilleri,Biraz evvel hukuk devleti, insan hakları, uluslararasıve Avrupa anlaşmalarından bahsettim. Ben de, bu çerçevede,azınlık mensubu haymatlos durumunda olaninsanların sorununu kesin bir çözüme ulaştıracak birtalepte bulunmak istiyorum. PASOK hükümeti dönemindeve Yorgos Papandreu’nun girişimiyle yürürlüktenkaldırılan Yunan Vatandaşlık Kanunu’nun 19.Maddesini az çok herkes biliyor. 19. Madde aracılığı ileazınlık mensubu kişilerden yunan vatandaşlığı alındı.Bu karar geri çekilerek bu sorun kesin bir çözüme ulaştırılabilir.Geçmişin korkularından kesin olarak kurtulmavakti gelmiştir.Tekrar yasa tasarısına dönecek olursak, hükümet buyasa taslağıyla toplum ile arasında, göçmen sorunu ileilgili bir diyalog penceresi açma girişiminde bulunuyor.Aynı zamanda çağdaş bir göçmen politikası ile bu çalışmayıpekiştiriyor. Kanımca bunun da başka alternatifiyoktur.Amerika’nın Yunanistan vatandaşlarına vizeyi kaldırdığıaçıklandı. Yunan vatandaşları bundan böyleAmerika’ya vizesiz girebilecek ve üç aya kadar oturmaizni alabilecek.ABD İç Güvenlik Bakanı Janet NapolitanoYunanistan’ın Amerika’yla güvenlik ve bilgi paylaşım ilkelerineuyduğunu açıkladı. Bu ilkeler arasında, terörlemücadele politikaları, sıkı sınır kontrolleri ve pasaportgüvenliği yer alıyor.Öte yandan Başbakan Yorgo Papandreou, ABDBaşkanı Barack Obama ile yaptığı görüşmede spekülatörlerekarşı önlem alınması yönünde çağrıda bulundu.ABD Başkanı Obama’nın Başbakanın bu çağrısınıolumlu karşıladığı ve Yunanistan’a destek verileceğiniaçıkladığı belirtildi.Başbakan Papandreou, Beyaz Saray’da yapılangörüşmeden sonra yaptığı açıklamada ayrıca, 20’lerGrubu’nun bu konuyu 20 Haziran’daki toplantısındaele alacağını kaydetti.Papandreou, Obama’dan, 20’ler Grubu üyeleriylebirlikte spekülatörlerin üzerine gitmesini istiyor.Spekülatörler milyarlarca dolarlık devlet bonosu satınalarak faizlerin yükselmesine yol açıyor. Hatırlanacağıüzere Papandreou, spekülatörlerin bu faaliyetinin,Yunanistan’ın çok yüksek faizlerle borç almasına yolaçtığını, ve bu yüzden hükümetin borcunu ödeyemezduruma geldiğini belirtmişti.<strong>Azınlıkça</strong> 19


Algı(lamak)Herkül Millasmillas@otenet.grİstanbul’dan Atina’ya göç edince, 1971’de, öncedenize bitişik olan Paleo Faliro semtinde kirada kaldık,on yıl sonra da kendimize bir daire satın alarakbu kez denize bakan Nea Smirni’ye yerleştik.Bir zamanlar bu “denizli” mahallelerde İstanbul veİzmir’den göç etmiş olanlar bolca yaşardı. Paleo Faliroçok eski bir semt; Nea Smirni ise 1923 yıllarındaboş alanmış, parsellenerek mübadillere dağıtılmış.Kırk yıl öncesine kadar tek katlı bahçeli evler çoğunluktaydı.Şimdilerde “kat karşılığı” yapılanmayla5-7 katlı apartmanlar her yanda. Kaldırımlardapark etmiş arabalar yüzünden sokakların ortasındayürüyoruz.Bu semtlerde Anadolu insanı artık azınlıkta. Hızlıkentleşme ve iç göç sonucunda bugün yerel özelliktensöz etmek kolay değil. Nea Smirni’de (yaniYeni İzmir’de) geçmişin şahidi yalnız sokak isimleri.Bütün isimler Anadolu’dan. Bizim evin etrafındakisokalar örneğin şöyle: Dardanel (Çanakkale), Ankara,Söke, Vosporos (Bosporous yani Boğaziçi).İnsan sokak aralarında yürüyerek Anadolu coğrafyasınıanlatabilir. Acaba nasıl bir özlemdi bu isimseçimini yaptıran?Kaynaşmış ve geçmişten kopmuş yaşıyoruz. Birtek, mahallenin bir kenarında bitivermiş ve her nasılsagüçlü marketlerin rekabetine direnebilen çokküçük bir “süper market” arada bize “tarihi” unutmamamızısağlıyor. Aslında bu mağazaya bakkaldükkânı demek daha doğru. Her şeyi bulursunuzama “süper”lik yanı pek yok. Mütevazı bir aile işletmesi.İstanbul’dan yeni gelmiş oldukları şivelerindenbelli oluyor. Atinalılar pek fark edemiyor amabiz satılan malların büyük oranda Türkiye’den ithaledildiğini de görüyoruz: sabun, plastik bulaşık eldivenleri,pastırma, çiroz…Çengelköy Özlemi...bir de insanların kaçınabilecekleriama “her nedense” yaşadıklarıek acılar var. Doğanın değil,insanın insana çektirdikleri var.Belki buna bir tepkidir bu yazı...Genç kadın kasada, bir yaşlı erkek şarküteritezgâhında ama müşterilerin başka isteklerini dekarşılıyor. Genç çocuk da her türlü işte: rafları doldurmak,istediğini bulamayanlara yardımcı olmak,kaldırımda yığılmış malları içeriye taşımak gibi. Ailedenbaşka birileri destek için ortaya çıkıyor arada.Terbiyeli, sohbeti seven insanlar. Zaten müşterifuryası da söz konusu olmadığı için laf lafı kolaycaaçıyor. Genellikle konu Türkiye’ye varıyor. Ama siyasianlamda hiç değil, coğrafya olarak var Türkiye.Denizi, iklimi, yeşilli rengi, suyu, havası, kokusu,insanları, yemekleri, sayfiyeleri, yokuşlu sokakları,gürültülü meydanları, kalabalık pazar yerleri. Birde farklı bir tonda kiliselerden, şimdi boş olduklarıbilinen okullardan, mezarlıklardan laf açılıyor. Aramızdasamimiyet sayılamayacak sınırlı bir yakınlıkoluşmuş zamanla.Yalnız genç bize pek sokulmadı. Herkesle küssanki. Suratı hep asık. Eğer insanlardan ve hele müşteriyehizmet veren satıcıdan belli bir davranışı, biradabı bekleyenlerdenseniz terbiyesiz bile diyebilirsiniz.Ama geçenlerde bu tutumu birden değişti. Sondört aydır yeniden İstanbul’da kaldığımızı konuşu-20 <strong>Azınlıkça</strong>


yorduk. Duydu konuşanları.- “İstanbul’da mıydınız?” diye sordu.- “Evet” dedik.- “Çengelköy’e de gittiniz mi?- “Gittik, yakınımız Anadol’lar orada yaşar. Onlarıziyaret ettik”- “Aya Yorgi kilisesine de gittiniz mi?”- “Gittik” dedik.Aslında kiliseye gitmedik ama öylesine heyecanlanmıştıki yalan konuşmamak, şevkini yok etmekolanaksızdı. Sonra hep o konuştu. Çengelköylü olduğunu,Çengelköy’ün dünyanın en güzel yeri olduğunu,yokuşun hemen başında iki katlı evin onlarınolduğunu, Atina’ya geldikten sonra yazları bir süreo eve döndüklerini ama sonra evi sattıklarını anlattı.Yüzü gülüyordu. Çok sevinmişti.- “Sahilini de gördünüz değil mi? Nasıl hoş!Manzarasının eşi yoktur. Ben hep oralarda oynadım.Ben orada büyüdüm.”O günden sonra aramızda farklı bir ilişki oluştu.Bizi gördüğünde yüzü gülüyor. Bize sokuluyor.Bizi kendisine yakın hissediyor. Bizimle havadan sudankonuşuyor. Ben ise, kendimi, ona yakın değil,duygularına yakın hissediyorum. Aslında şimdi buolayı anlatırken de o çocuğu mu yoksa kendi çocukluğumumu anlatıyorum, pek bilemiyorum. Çünkübenim de buna benzer bir hikâyem var. Ama buçocukla konuşana kadar fark etmemiştim. Bu yazıyıyazmam da onun için değildi, benim içindir.Peki, bu ne tür bir yazıdır? Ne değerlendirmedir,ne araştırma, ne eleştiri, ne uyarı, ne sözlü tarih, neanıdır. Önce “öyle” (belki bilinçsiz) yazılan sonraözü ve amacı düşünülen bir yazıdır. Sıradan sayılanözlemli yanı yüzünden banal bir yanı da var. Aslındayaşananın neyin özlemi olduğu da pek belli değil.Geçen yılların ve çocukluğun özlemi olabilir. Butür duygular yaşın icabı ve kaçınılmaz. Bu özleminsıradan, romantik ve banal sayılması bu yüzdendir.Yaşlanıyoruz ve bunun acısı doğal.Ama bunun üstüne, bir de insanların kaçınabilecekleriama “her nedense” yaşadıkları ek acılarvar. Doğanın değil, insanın insana çektirdikleri var.Belki buna bir tepkidir bu yazı. İşin bu yanı “keşke”dedirtiyor insana. Keşke bu çocukla Çengelköy’dekarşılaşsaydım, demek istiyorum. Onun mahalleözlemi benim de farklı bir dünya özlemim o denliacılı olmazdı.**Yirmi yedi Gümülcineli, eski milletvekili Avukatİlhan Ahmet aracılığıyla, yıllardan beri tazmin edemedikleriarsaları yüzünden mahkemeye başvurdular.5 bin dönüme denk gelen arsaların Gümülcine(Komotini) Belediye Parkı çevresinde bulunduğu ifadeedilirken yıllardan beri sorunlarına çözüm arayanvatandaşların haklarını aramakta kararlı oldukları belirtiliyor.Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan avukat İlhanAhmet, “1940 yılında alınan bir kararla, bu bölge yolile evler arasında boş bırakılması zorunlu kılınan alanolarak ilan edilmiştir. O yıldan bugüne kadar 70 yılgeçti. Bu zaman içerisinde belediyenin, bu bölgeleri yaistimlak edip sahiplerine tazminat ödemesi, ya da istimlakkararını iptal etmesi gerekirdi. Maalesef 70 yıldanberi bu insanlar bahse konu arsalarını değerlendiremiyorlar,bir tuğla bile koyamıyorlar. Bundan üç ay önceMakedonya-Trakya Bölge Genel Sekreterliği’ne birbelge sunmuştuk. Sonuçta Çevre Bakanlığı bizi haklıbuldu ve gönderdiği kararda Gümülcine Belediyesi’ninarsa sahiplerini istimlakten doğan haklarını tazminetmesi, ya da, bu bölgeyi tekrar tanımlaması gerektiğibildiriliyordu. Ancak belediye ile valilik bölgenintanımlamasında değişikliğe gitmeyince, biz de bunusessiz ret kararı olarak algıladık ve tekrar mahkemeyebaşvurduk” ifadelerine yer verdi.İlhan Ahmet Asliye Hukuk Mahkemesi başkanınadilekçelerini ilettiklerini dile getirirken, bölgenin yenidentanımlanacağına inandığını, belediyenin mevcutekonomik şartlar altında tazminat ödemeye gücününolmadığını belirtti.<strong>Azınlıkça</strong> 21


ParadoksDimostenis Yağcıoğludimostenis@rocketmail.comİstatistikî Yalanlar ve Ulusal ÇıkarlarAmerikalıların bir sözü vardır:“Üç çeşit yalan vardır: Küçükyalanlar, büyük yalanlar veistatistikler”. Yunanistan’ın şusıralar yaşadığı ekonomik kriz, iştebu üçüncü tip yalanın acı bir sonucuAmerikalıların bir sözü vardır: “Üç çeşit yalan vardır:Küçük yalanlar, büyük yalanlar ve istatistikler”.Yunanistan’ın şu sıralar yaşadığı ekonomik kriz, iştebu üçüncü tip yalanın acı bir sonucu.Birkaç ay öncesine kadar, 2008’in sonlarındaABD’de başlayan ve kısa sürede bütün dünyaya yayılanekonomik krizin Yunanistan’ı o kadar etkilememişolduğu zannediliyordu. En azından ekonomik göstergelerbunu gösteriyordu. Fakat krizin Yunanistan’ı aslındanasıl vurduğu, ancak hükümet değişince ve yenihükümet, Ulusal İstatistik Kurumu’nun (ESYE’nin)rakamlarının yanlış ve bilinçli olarak çarpıtılmış olduğunuaçıklamasıyla ortaya çıktı: Çarpıtılmış en önemliistatistikî veri -- en ciddi istatistikî yalan -- kamucârî açığıyla ilgiliydi. Kamu carî açığı 2009’da %6,2değil %12,7 düzeyinde gerçekleşecekti. Tabii bu ikirakam arasındaki korkunç fark, Yunanistan’ın Avrupalılarnezdindeki güvenilirliğine kolay tamir edilemeyecekbir zarar verdi. Avrupa Birliği’nin kurumları,Yunanistan’dan aldıkları istatistikî bilgilere zaten pekgüvenmiyordu. Ama bu kadar bariz bir yalanla ilkdefa karşılaşıyordu.Yunanistan’ın Avrupa Ekonomik ve Para Birliği’negirebilmesi ve Avro’yu (Euro’yu) kendi para birimiolarak kullanabilmesi için bazı ekonomik göstergeleriniolduğundan daha iyi gösterdiği, artık çoğu uzmantarafından kabul ediliyor. Ekonomik göstergelerin çarpıtılmasıAvro bölgesine (Ευρωζώνη) girişten sonra dadevam etti. 2004 senesinde Yeni Demokrasi iktidarageldiğinde, bütün ekonomik göstergeleri yeniden inceledi.Ve bu inceleme birçok istatistikî yalanı ortayaçıkardı. Örneğin, carî açık Euro bölgesinde girmekiçin şart olan %3’un çok üstündeydi; %6 civarındaydı.Bunun sonucunda Avrupa Birliği, Yunan ekonomisinidenetim altına (επιτήρηση) aldı. Ancak Yeni Demokraside ekonomik istatistikleri çarpıtmaya devam etti:Olimpiyatlar sonrasında ülke ekonomisi durgunlaşmışolmasına rağmen, işsizlik yükseleceğine garip birbiçimde düşmeye başladı. Bu duruma “işsizlik artıkfarklı formüllerle hesaplanıyor” şeklinde bir açıklamagetirildi. Sonra, günün birinde ve 2007 seçimleriyaklaşırken, muhtemelen ülke ekonomisini AB denetimindençıkarmak için, GSMH’nın hesaplanış biçimide değişti ve GSMH aniden %25 oranında artırıldı.Kayıt dışı ekonominin bir kısmının da artık hesaplamayadâhil edildiği iddia edildi. GSMH’nın artışı demek,carî açığın yüzde olarak düşmesi ve %3’un altındaindirilmesi demekti. Avrupa Birliği’nin ekonomikkurumları (meselâ ECOFIN), bu GSMH artışını kabuledilemez buldular. Hükümetle ve AB kurumları bu anlaşmazlığıçözmek için pazarlığa girdiler ve sonuçtaGSMH’nın yeni bir formülle sadece %9,5 civarındaartması kararlaştırıldı. Ancak bu anî artış da carî açığın%3’un altına inmesine ve dolayısıyla Yunanistanekonomisinin denetimden çıkmasına yetti. Yeni Demokrasi2007 seçimlerine denetimden kurtulmuş birekonomiyle girdi ve kazandı. Bütün bunlara ilâveten,yüzlerce üründe %30, %40, %50 düzeyindeki fiyatartışlarının görüldüğü ve petrolün bütün dünyadayaklaşık %200’lük bir artışla astronomik fiyatlara tırmandığı2008 ekonomik krizinden önceki dönemde,Yunanistan’da enflasyon yine kolay açıklanamayacakbir biçimde, hep yıllık %3 ilâ %4 arasında seyretti.22 <strong>Azınlıkça</strong>


Sonra büyük ekonomik kriz geldi ve kendi ekonomiksorunlarıyla boğuşan Avrupalıların Yunanistan’ınverdiği çarpıtılmış istatistiklere hoşgörüsü veya tahammülütükendi.Peki, Yunan hükümetleri niye ülke ekonomisiyleilgili rakamları “güzelleştirerek” sunma gereğiniduyuyorlardı? Bu sorunun çok basit bir cevabı var:Çünkü bu “güzelleştirilmiş” rakamlar, Yunanistan’ınekonomik ve dolayısıyla ulusal çıkarlarına hizmetediyordu. Ekonomik sıkıntıları olduğundan daha hafifgöstererek, Yunan hükümetleri hem daha sıkı birAB denetiminden kurtuluyor, hem de daha düşük faizoranlarıyla borçlanabiliyordu.Yunanistan Ulusal İstatistik Kurumu’nu 2004’ten2009’a kadar yönetmiş olan Manolis Kondopirakis,kendini savunurken, istatistikî rakamlarla açıkça oynandığınıinkâr etse bile, “rakamları güzelleştirmenin”haklı ve meşru bir yöntem olabileceğini de söylemektenkendini alamıyor:“Durumun “güzelleştirilmesine” karşıydım. Amabunu yapardım. Konunun böyle diplomatik bir biçimdeele alınması, “spread”lerin (yani faiz oranlarının)fırlamaması, pazarların öfkesinden kurtulmamız ve700 milyon avro daha az faiz ödememiz anlamına gelecekti.”1Başka bir deyişle, Kondopirakis, ekonomik çıkarlarahizmet söz konusu olduğunda “güzelleştirilmiş”,yani yanlış, istatistikî rakamlar vermek mubahtır diyor.Bu, <strong>Azınlıkça</strong>’nın 52. (Kasım 2009) sayısındakiyazımda 2 da eleştirdiğim “ulusal/milli çıkarlar için yalansöylenebilir” mantığının başka bir biçimi.İstatistikî rakamları “güzelleştirme” politikası, aslındasadece Avrupalıları ve genelde yabancıları kandırmayayönelik değil. Bu rakamlar, aynı zamandaYunanistan vatandaşlarına da sunuluyor. Yani Yunanvatandaşları da kandırılıyor! Kendi ülkelerinin ekonomikdurumu hakkında doğru bir fikre sahip olmalarıengelleniyor. Diğer bir ifadeyle, ulusal çıkarlar adınaYunan vatandaşlarına da yalan söyleniyor. Zaten ulusalçıkarlar adına söylenen bütün yalanlar, öncelikleo ulusun sade, ayrıcalıksız bireylerine söylenir. Ulusuyönetenler tarafından yönetilenlere söylenir. Nasıl“devlet sırrı” olarak belirlenen bilgiler yönetenlerin veonların çevresindeki ayrıcalıklı bazı kişilerin tekelindeyse,ekonomik durumun gerçek boyutlarını gösteren“çirkin” veya “güzelleştirilmemiş” istatistikler de yineyönetenlerin ve ayrıcalıklı kesimlerin tekelindedir.Eninde sonunda, çarpıtılmış istatistiklerle kandırılanlar,kandırıldıklarının farkına varırlar. Veya buistatistikî yalanları yutuyormuş gibi yapanlar, artıkbunları yutmadıklarını söylemeye başlarlar. Ve geçmişteyutulmuş ya da yutuluyormuş gibi yapılmış bütünyalanlar için hesap sorarlar.İstatistikleri çarpıtıp ekonomiyi olduğundan dahaiyi gösterme politikasının belki kısa vadede bazı yararlarıolabilir – daha düşük faizle borç bulma gibi.Ama bu politikanın orta ve uzun vadede ne kadar zararlıolduğunu Yunanistan şimdi açıkça görebiliyor.Her şeyden önce, Yunan devleti Avrupa ve dünyanezdinde güvenilirliğini yitirmiş durumda. Devletinartık sadece sunduğu rakamlara değil, verdiği sözlerede güven duyulmuyor. Ve anlaşılıyor ki, Yunan devletigüvenilirliğini yeniden inşa etmeden, ülke ekonomisinidüzlüğe çıkaramayacak.Yunan devleti, kendi halkının gözünde de güvenilirliğineçok büyük zarar vermiş durumda. Yunan halkınındevletine güveni zaten yetersizdi, ama bu sonistatistik oyunları ve bu oyunların sonuçları, arta kalanazıcık güvene bir darbe daha vurdu. Yunanistan’daekonominin krizden çıkması, devletin vatandaş nezdindegüvenini tekrar kazanmasına da bağlı.Ancak bu istatistiklerle oynama politikasının çokciddi bir olumsuz sonucu daha var: Eğer ekonomiyigerçekte olduğundan daha iyi durumda gösterirseniz,ekonomide belirmiş sorunları düzeltmek için gereklitedbirleri alamazsınız. Tedbir alınması için dışarıdanve içeriden gelebilecek talep ve baskılar da asgarî düzeydekalır. Sorunlar gittikçe büyür, derinleşir, vahimleşirve gün gelir ülke iflâsın eşiğinde kendini bulur. Ozaman da daha önce alınabileceklerden çok daha ağırve çok daha acı tedbirler almak durumunda kalırsınız!Yunanistan şimdi işte bunu yaşıyor.Ulusal çıkarlar için söylenen istatistikî yalanlarınen iyi yanı, bu yalanların diğerlerine nazaran farkınadaha kolay varılmasıdır. Şimdi Yunanistan dürüst,doğru ve sahih istatistikî bilgilere dayanan bir politikaizlemek zorunda.Yazıma Amerikalıların bir özdeyişiyle başladım;Amerikalıların bir başka özdeyişiyle bitireyim: “Honestyis the best policy – Dürüstlük en iyi politikadır”.Her kültürde, gündelik hayat ve kişilerarası ilişkilerleilgili buna benzer özdeyişler, atasözleri bulmak mümkündür.Ulusal ve uluslararası düzeyde de dürüstlüğünyararlarının farkına varmanın, dürüstlüğü bir politikaolarak uygulamanın zamanı geldi de geçiyor bile…Dipnotlar:1. “Ήμουν αντίθετος στην ωραιοποίηση μιας κατάστασης.Όμως θα το έκανα. Μια τέτοια διπλωματική αντιμετώπιση τουθέματος θα σήμαινε ότι τα spreads δεν θα εκτοξεύονταν, ότι θαγλιτώναμε τη μήνιν των αγορών και θα πληρώναμε 700 εκατ.λιγότερους τόκους.”«Το Γενικό Λογιστήριο δίνει τα στοιχεία», Ελευθεροτυπία,21/02/<strong>2010</strong>http://www.enet.gr/?i=news.el.politikh&id=1341812. Dimostenis Yağcıoğlu. “Milliyetçiliğin ‘ahlâksızlaştırıcı’ etkisi”,<strong>Azınlıkça</strong>, <strong>Sayı</strong> 52, Kasım 2009.http://www.azinlikca.net/index.php?option=com_content&view=article&id=774:milliyetciliin-ahlakszlatrcetkisi&catid=36:dimostenis-yacolu&Itemid=55<strong>Azınlıkça</strong> 23


και της ανέχειας. Σιωπή για την αιτία που προκάλεσετην όποια κρίση, σιωπή για το βάρβαρο καπιταλιστικόσύστημα, τον παγκοσμιοποιημένο νεοφιλελευθερισμό!Νέα είδωλα υψώθηκαν μπροστά στους λαούς για λατρεία.Ονομάζεται Κέρδος! Νέα αρετή προτείνεται, οαπόλυτος ανταγωνισμός που εξόρισε για τα καλά τηναλληλεγγύη και την αλληλοβοήθεια μεταξύ των ανθρώπων.Οι εκκλησίες και τα τζαμιά έμειναν χτίριαχωρίς ψυχή, αφού ο ναός του νέου ειδώλου είναι ηΕλεύθερη Αγορά!Σας φαίνονται υπερβολικά όσα αναφέρω πιο πάνω;Λυπάμαι οργισμένα, αλλά όποιος και όποια συλλογιστείπάνω στην κατάσταση που ζούμε θα συμφωνήσειπως τα πράγματα έτσι έχουν.Οι παπάδες, οι ιμάμηδες και οι ιεροκήρυκες, φοβισμένοιαπό την άγνοιά τους κυρίως δεν τολμούν ναπουν αλήθειες που διψά να ακούσει ο κόσμος. Μπροστάστις αδικίες των ισχυρών είναι σαν ψάρια χωρίςφωνή. Ακούστηκε κανένα πύρινο κήρυγμα σε κάποιαεκκλησία ή σε κάποιο τζαμί της Κομοτηνής ή της Αλέξανδρούποληςκατά του Θωμά Λανάρα, του ανθρώπου,που χάριν του κέρδους του, έκλεισε εργοστάσιαστη Θράκη, στη Νάουσα και τώρα μαθαίνουμε καιστη Βουλγαρία, όπου είχε μετακομίσει αδιαφορώνταςανάλγητα για τους ανέργους και τις οικογένειέςτους; Ακούστηκε σε όλη την Ελλάδα, είτε από κάποιονΜητροπολίτη, είτε από κάποιον Μουφτή η καταδίκητου τραπεζικού συστήματος που απομυζά το αίμα τωνπολλών και ευνοεί τους ήδη ισχυρούς; Το τραπεζικόσύστημα που γνωρίζουμε βασίζεται στην κερδοσκοπίατου τόκου. Το Ισλάμ καταδικάζει τον τόκο, γιατί είναιάδικος θεσμός και απάνθρωπος. Τόλμησε κανένας ναπει αυτήν την αλήθεια πρώτα στους Μουσουλμάνουςκαι έπειτα στους Χριστιανούς, που και γι’ αυτούς είναιαμαρτία η είσπραξη τόκου, αλλά αμαρτία λησμονημένηεδώ και δεκαετίες!Η αλήθεια της μοναδικότητας και της ενότητας τουΘεού και του Κόσμου (ταουχίντ) είναι αντίθετη προςτον αθεϊσμό (κουφρ), αλλά και προς την πίστη σε υποκατάστατατου θεού, σε καρικατούρες του θεού (σιρκ),είναι αντίθετη σε τυραννικές κυβερνήσεις, ακόμα καιαν είναι ντυμένες με ρούχα δημοκρατίας (ταγκούτ), είναιαντίθετη σε κάθε μορφής ειδωλολατρεία, όπως καισε κάθε μορφή υποκρισίας (νιφάκ).Τί θα μας πουν οι άνθρωποι που έχουν επάγγελματη θρησκεία σ’ αυτές τις δύσκολες μέρες; Στα τζαμιάκαι στις εκκλησίες, οι ιεροκήρυκες, για να ημερέψουντην δίκαιη οργή μας μάλλον θα σκεφτούν να μας πουνκουβέντες σαν κι αυτές: «Αδελφοί μου να έχετε υπομονή.Αφήστε τον κόσμο σ’ εκείνους που τους ανήκει.Η πείνα ας γίνει αφορμή συγχώρεσης των αμαρτιώνσας. Να υπομείνετε τις δοκιμασίες της παρούσαςζωής, ακόμα κι αν μοιάζουν με κόλαση για την ανταμοιβήτου παραδείσου μετά το θάνατο. Μακάρι ναγνώριζες τα αγαθά που περιμένουν τους ανθρώπουςπου είναι υπομονετικοί στην καταπίεση και την φτώχειαπου γεύονται σε τούτο τον κόσμο! Αδελφέ μου,κράτησε το στομάχι σου άδειο χωρίς παράπονα για νααξιωθείς να αντικρύσεις το Φως. Κάθε διαμαρτυρίαείναι διαμαρτυρία κατά της θέλησης του Θεού. Ναευχαριστείς τον Θεό για όσα σου προσφέρει και γιαόσα σου στερεί! Μην ξεστομίζετε αδελφοί μου έστωκι έναν αναστεναγμό παράπονου που θα μπορούσενα είναι μοιραίος και να σας στερήσει την ανταμοιβήσας στη μετά θάνατο ζωή. Η απονομή δικαιοσύνηςείναι έργο του Θεού και όχι των λαών, μετά το θάνατοκαι όχι στην παρούσα ζωή…».Μήπως είναι καιρός, όχι μόνο να θυμηθούμε αλλάκαι να προβάλλουμε παντού την αλήθεια, πως σύμφωναμε το Ιερό Κοράνιο, δεν είναι ανεκτές οι αυταρχικέςκυβερνήσεις. Ο ακρογωνιαίος λίθος διακυβέρνησηςτης Κοινότητας των πιστών, αλλά και κάθε πολιτείαςείναι η προσφυγή στη γνώμη και τη συμβουλή εκπροσώπωντης κοινωνίας (βλ. Ιερό Κοράνιο 42:38). Ακόμακαι ο Προφήτης Μοχάμεντ, ειρήνη και ευλογίες αςτον σκεπάζουν, για τις υποθέσεις διακυβέρνησης τουκράτους υπολόγιζε στη γνώμη και τη συμβουλή τωνσυντρόφων του (βλ. Ιερό Κοράνιο 3:159). Το κριτήριοεπιλογής του κυβερνήτη δεν είναι ο πλούτος του, αλλάη δικαιοσύνη και η γνώση του (βλ. Ιερό Κοράνιο 4:58,38:26, 2:247).Κι ακόμα αξίζει να φέρουμε στο νου μας δύο χαντίθ:«Ο Αλή είπε: Ο Προφήτης, ειρήνη και ευλογίεςας τον σκεπάζουν, είπε ‘Η υπακοή οφείλεται μόνο σεεκείνο που είναι αγαθό’» (Bukhari 64:61). «Ο ΑμπούΣαΐντ είπε: Ο Απεσταλμένος του Αλλάχ, ειρήνη και ευλογίεςας τον σκεπάζουν, είπε ‘Το άριστο τζιχάντ είναινα προφέρεις την αλήθεια εμπρός σε έναν άδικο ηγεμόνα’»(Tirmidhi-Mishkat 17).Συνήθως οι θρησκευόμενοι είναι πολιτικά συντηρητικοίκαι αφοσιωμένοι σταθερά σε καθεστώτα πουείναι άδικα για τους πολλούς, ευνοϊκά για τους λίγουςκαι ισχυρούς, ακόμα και αν αυτή η αφοσίωσή τουςαποτελεί αντίφαση προς την κοινωνική κατάστασήτους και τα οικονομικά τους συμφέροντα. Αυτή μάλισταη δουλική πρόσδεση των θρησκευόμενων, χωρίςδιάκριση, σε καθεστώτα αντίθετα στο Ευαγγέλιο καιστο Κοράνιο ή στην Τορά, αποτελεί στοιχείο που πηγάζειαπό την ταυτότητά τους ως θρησκευόμενων και είναιο καρπός πολύχρονης πολιτικής προπαγάνδας τωνπληρωμένων κληρικών και θρησκευτικών λειτουργών,που αντί να υπακούν στο Νόμο του Θεού υπηρετώνταςτο Δίκαιο που είναι θεία θέληση, υπηρετούν εξουσιαστέςκαι εκμεταλλευτές του λαού του Θεού.Αξίζει να φέρουμε με ευγνωμοσύνη στο νου μαςέναν από τους πρώτους Συντρόφους του Προφήτη,ειρήνη και ευλογίες ας τον σκεπάζουν, τον Jundubibn Junabah ibn Sakan, πιο γνωστό ως Abu Dharr al<strong>Azınlıkça</strong> 27


Ghafari. Ο Abu Dharr ήταν από τους πρώτους πουέγινε Μουσουλμάνος και ο ίδιος ο Προφήτης τον ονόμασεΑμπντουλλάχ. Έμεινε γνωστός για την αυστηρήευσέβεια που τον χαρακτήριζε και για την αντίθεσή τουπρος τον Χαλίφη Uthman ibn Affan (3ος χαλίφης καιδιάδοχος του Προφήτη) γιατί στις μέρες του επέτρεπετη συσσώρευση πλούτου από τους κοινωνικά ισχυρούςΜουσουλμάνους και ταυτόχρονα απαιτούσε την δίκαιηανακατανομή του πλούτου.Και τέλος δεν μπορώ να μην αναφέρω τον ΣεΐχηΜπεντρεττίν από τη Σιμάβνα (σημερινό Αμμόβουνοτου Έβρου) [1359-1420] που μπροστά στην ανάγκηνα υπερασπιστεί τους αδικημένους και φτωχούς αδιαφόρησεγια δόξα και πλούτο που κατείχε προτιμώνταςνα πει αλήθειες που δεν άρεσαν στους ισχυρούς τηςεποχής του, που τον κρέμασαν στις Σέρρες. Ο ΣεΐχηΜπεντρεττίν με λόγο ποιητικό για να υποστηρίξει τηδίκαιη μοιρασιά του πλούτου είχε πει αυτή τη φράση:«Μοιραστείτε τα πάντα μεταξύ σας εκτός από τα χείλησας, που ανήκουν στον Αγαπημένο σας (εννοεί τοΘεό)».Η οικονομική κρίση που προκάλεσαν οι τράπεζες,οι μεγαλοεπιχειρηματίες, που δεν έχουν πίστη, πατρίδακαι ηθική, με τα παιχνίδια τους στα διεθνή χρηματιστήρια,οι πολιτικοί, ιδίως των δύο μεγάλων κομμάτωνεξουσίας στην Ελλάδα, που έγιναν συναυτουργοί σεενός σωρό ανομίες κατά του λαού και του κράτους,τώρα ζητούν απ’ το λαό να επωμισθεί τα βάρη για ναξελασπώσει ο τόπος.Ποιος θα παρηγορήσει τον λαό που και πάλι είναιθύμα άγριας εκμετάλλευσης από ένα κράτος άδικο,που πολλά ζητά και ελάχιστα προσφέρει ανέκαθεν; Θαβγούνε πάλι οι κάθε λογής ιεροκήρυκες με τους ανούσιουςλόγους τους, είτε στα τζαμιά, είτε στις εκκλησιές,να θολώσουν τις συνειδήσεις των πολλών, να τους παρηγορήσουνμε ψεύτικα λόγια, να τους αποπροσανατολίσουνμε την πολιτική που διχάζει, προκειμένου νακρατήσουν τον λαό στην κατάσταση του άβουλου καιεπομένους ακίνδυνου κοπαδιού….Ο λαός διψά για την αλήθεια, όπως διψά και απαιτείγια δικαιοσύνη! Ο λαός είναι του Θεού και ο Θεός αγαπάτους απλούς ανθρώπους, που εσείς, άνθρωποι τηςεξουσίας, κυρίως θρησκευτικής τον φοβίζετε με τον«διάβολο» ή με τις φωτιές της κόλασης και τους τάζετεόσα αγνοείτε μετά το θάνατο αν είναι υπομονετικοί.Ο λαός αναζητά, ακόμα και στην άγνοιά του, τηνθρησκεία του Αλλάχ, το αληθινό Ισλάμ και όχι τα υποκατάσταταπου του σερβίρουν οι διάφοροι θεομπαίχτες,που ακόμα και το Κοράνιο, ακόμα και το Ευαγγέλιοέχουν παραμορφώσει για να εξυπηρετούν τις απαιτήσειςτης Εξουσίας που υπηρετούν.Ας μη ξεχνούμε φίλες και φίλοι, πως πάντοτε οΘεός γνωρίζει καλύτερα…Yunanistan ile Almanya arasındaki gerginliğin dozuartıyor. Alman haftalık haber dergisi Focus’un Yunanekonomisine ayırdığı son sayısının kapağında Afroditheykelini fotomontajla parmak işareti yaparken göstermesibüyük tepki topladı.Focus dergisinin kapağının ardından Başbakan YardımcısıTheodoros Pangalos’un “Almanlar altınlarımızıçaldı” sözlerine ise bu defa da Almanlar tepki gösterdi.Focus dergisine tepki verenler arasında HükümetSözcüsü ve PASOK partisi Rodop milletvekili YorgosPetalotis, Parlamento Başkanı Filippos Petsalnikos,Nea Dimokratia (ND) Sözcüsü Panos Panayotopulosve LAOS Partisi Genel Başkanı Karacaferis yer aldı.En son Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangalos’un,“Naziler 2. Dünya Savaşı’nda altınımızı çaldı.Geri versinler demiyorum ama Almanlar hiç değilse‘teşşekkür ederiz’ diyebilirler” şeklinde cevap verdi.Pangalos’un, İngiliz BBC Radyosuna verdiği demeçbu sefer Berlin’de rahatsızlık yarattı. Pangalos,Almanya’nın (Nazilerin) İkinci Dünya Savaşı sırasındaYunan Merkez Bankası’ndaki altınlara el koyduğunuve bunların hâlâ geri ödenmediğini kaydetti.Alman Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ise Almanya’nınimzalanan bir tazminat anlaşması uyarınca 1960 yılındaYunanistan’a Nazi dönemi kurbanları için 115milyon Alman Markı ödediğini hatırlattı. Ayrıca Nazidöneminde kamplarda çalıştırılan Yunanlılara da tazminatödemeleri yapıldığına dikkat çeken sözcü, 1960yılı sonrasında Yunanistan’ın Almanya’dan ikili anlaşmalarve AB çerçevesinde yaklaşık 32 milyar AlmanMarkı yardım aldığını kaydetti.28 <strong>Azınlıkça</strong>


Başbakan Yorgo Papandreou, “Kurtarma değil, siyasidestek istiyoruz” dedi. Yunanistan’ın borçlanabilmek için siyasidesteğe ihtiyacı olduğunu kaydededen Başbakan, diğerülkelerin borçlandığı düzeyde faiz oranlarıyla borçlanabilmekistediklerini söyledi.Başbakan, ‘’Bize zaman ve destek verin. Mali destektenbahsetmiyorum, siyasi desteği kastediyorum. Bu zaman vedestek verilirse biz de vaatlerimizi yerine getirebildiğimizi,güvenilir olduğumuzu gösterebiliriz’’ dedi.Papandreou, bu aşamada borçlanma gereksinimi duymadıklarını,Mart ayının ortasına kadar borçlanma ihtiyaçlarınıkarşılamış durumda olduklarını kaydederek, ‘’Bizimsöylemeye çalıştığımız basit. Biz de, diğer ülkelerin borçlandığıfaiz oranlarından borçlanabilelim, bütçe açığını azaltmaçabalarımızı baltalayacak yüksek faiz oranlarından değil’’diye konuştu.Eleftherios Venizelos’un hükümetin başına ilk geçişinin100.cü yılı çerçevesinde 5-6 Şubat tarihlerinde Gümülcine’de(Komotini) Yunanlı devlet adamını konu alan bir etkinlikdüzenlendi.“Yunanistan-Türkiye: Eleftherios Venizelos’un BarışMirası” konulu etkinlik Eleftherios Venizelos Ulusal AraştırmaVakfı, Rodop-Evros Genişletilmiş İller Valiliği, RodopValiliği, Gümülcine Belediyesi ve Rodop Giritliler Derneğiöncülüğünde düzenlendi.Eleftherios Venizelos anısına düzenlenen etkinlikler 5Şubat Cuma günü akşam saat 17:00’de Rodop Valiliği gösterisalonunda Eleftherios Venizelos’un resimlerinden oluşanresim sergisinin açılışıyla başladı. Resim sergisinin 16 Şubat’akadar açık kaldı.Dimitris Droutsas, Nea Dimokratia (ND) PartisiGenel Merkez’ini ziyaret ederek ND Genel BaşkanıAntonis Samaras’a Başbakan Papandreou ile TürkiyeBaşbakanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki mektuplarhakkında bilgi verdi.Dışişleri Bakan Yardımcısıyla yapılan görüşmede hazırbulunan ND Partisi Dışişleri Konularından SorumluKurmayı Dimitris Avramopoulos toplantı sonrası yaptığıaçıklamada, “Papandreou ile Erdoğan arasındakimektuplar bize verilmedi. Sadece mektuplar okundu veiçeriği tarafımızca değerlendiriliyor. Bunun yanısıra Papandreouile Samaras’ın bir görüşme yapacağını da tahminediyoruz” şeklinde konuştu.Dışişleri Bakan Yardımcısı Dimitris Droutsas, dışpolitika ve bu bağlamda PASOK hükümetinin Türkiyeile yürüttüğü mektup trafiği hakkında ana muhalefetpartisi liderini bilgilendirdiğini ifade etti.<strong>Azınlıkça</strong> 29


AnalizSamim Akgönülakgonul@umb.u-strasbg.frFransa’da Türkiye MevsimiBaşlığı okur okumaz şaşırdığınızı hissedebiliyorum,mevsim de ne demekmiş, salata mı bu diyorsunuzdur.Haklısınız. Fransa’da geleneksel olarak her sene bir ülkeninkültürünün tanıtımına ayrılır, sene boyunca o ülkeile ilgili sanatsal, kültürel, bilimsel etkinlikler gerçekleştirilir.Örneğin 2007 Ermenistan senesiydi, <strong>2010</strong> Rusyasenesi olacak, 2011 de Meksika senesi.İlk başta bu Türkiye için de geçerliydi, 2009 Türkiyesenesi olacaktı. Jacques Chirac’ın Cumhurbaşkanlığısırasında bu karar alınmış, 2006’da Türkiye’de düzenlenmişolan “Fransa ilkbaharı” etkinliklerine cevap olarak,bir sene boyunca Fransa’da Türkiye kültürlerinin tanıtımıyapılacaktı. Ancak Nicolas Sarkozy Cumhurbaşkanıolunca işler değişti. Yeni Devlet Başkanı, seçim kampanyasındaTürkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişi karşıtlığınıbol bol kullanmış, Fransa halkının küreselleşme, genişleme,egemenlik kaybetme, göç, İslam gibi 21. yüzyılkorkularını Türkiye konusuna kanalize etmiş, seçim başarısındabunun da katkısı olmuştu. Daha da önemlisiyeni Başkan Türkiye karşıtlığında siyasî, ekonomik ya dacoğrafî sebeplerden çok daha fazla kültürel farklılıklarıkullanmış, asıl engelin Türkiye’nin Avrupa’da olmamasıdeğil Türklerin Avrupalı olmaması olduğunu vurgulamıştı.Elbette bu kadar sert bir söylemden sonra özündeTürkiye’nin propagandasının yapılacağı bir «seneye» sıcakbakmıyor hatta söylentilere göre iptal edilmesini biletalep ediyordu.Fransa’daki Türkiye mevsimininbilançosunu yapmak zor. Eğer“mevsim” başlamadan bir ay önceFransa’da bir kamuoyu araştırmasıyapılmışsa ve aynı anket “mevsim”bittikten bir ay sonra yapılırsa belkibir fikir edinebiliriz. Gene de kısavadede büyük bir değişiklikolacağını zannetmiyorum. Enazından dokuz ay sürenetkinliklerin Fransa CumhurbaşkanıNicolas Sarkozy’nin Türkiyehakkındaki fikirlerini değiştirdiğinisöylemek imkânsız.Türkiye senesine bakış Türkiye tarafından da pekmüspet değildi. Ülkede Fransa’ya karşı hissedilir bir tepkioluşmuştu. Ayrıca Avrupa Birliği meseleleri de ikinciplana düşmüş gibiydi. Fransa kamuoyunun Türkiye’yekarşı bakışının değişmeyeceği düşünülüyordu. Bu şartlardabu kadar büyük masraflar yapılarak bir sene boyuncatanıtım yapılmasının ne kadar verimli olacağıtartışılır olmuştu.Sonuçta bir orta yol bulundu, etkinlikler TürkiyeSenesi çerçevesinde değil bir “Mevsim” çerçevesinde gerçekleştirilecek,o kadar da büyük bir bütçe ayrılmayacaktı.Böylece Temmuz 2009-Mart <strong>2010</strong> arasında Fransa’daTürkiye’nin kültürel zenginliklerini tanıtan 400’den fazlaetkinlik düzenlendi. Elbette Temmuz Ağustos ayındakietkinlikler Fransızların ve özellikle Fransız medyasınıntatilde olmasından dolayı fazla bir yankı uyandırmadı.Doğrusunu söylemek gerekirse yoğun etkinliklerin olduğuaylar Ekim – Şubat arası denilebilir. Bu beş ay boyuncaFransa’nın Paris, Bordeaux, Lyon, Marsilya, Lille30 <strong>Azınlıkça</strong>


ve Strasbourg gibi önemli şehirlerinde birçok sergiler,konserler, sinema festivalleri, tiyatro, dans gösterileri vekonferanslar düzenlendi.Elbette program oldukça zengindi. Amatörce düzenlenmiş,irili ufaklı dernekler çerçevesinde yapılanetkinliklerin yanında daha büyük kapsamlı dev organizasyonlarda vardı.Açıkçası bu iki tip etkinliğin Fransa’da kamuoyunuTürkiye lehine değiştirdiğini düşünmek için biraz erken.Hatta bunu söylemek bana kalırsa biraz iyimserlik hattasaflık olur. Derneklerin düzenlediği etkinliklerde izleyiciler,daha çok derneğin çevresindeki Türkiyeliler oldu.Diğer bir deyişle, Çetin Altan’ın o pek sevilen Türk’ünTürk’e propagandası bu sefer Fransa topraklarında gerçekleştirildi.Diğer taraftan Sezen Aksu gibi yıldızların konserleri,Grand Palais’deki İstanbul sergisi gibi prestijli müze vesergi salonlarındaki büyük ve popüler organizasyonlarelbette daha geniş bir kitleye hitap edebildiler ancak buetkinliklere katılan Fransızlar da daha önceden Türkiyehakkında önyargısı olmayanlardı gibi geldi bana. Kısacasöylemek gerekirse kamuoyunun Türkiye hakkında fikirdeğiştirdiğini söylemek bugün için biraz zor.Bir de “fikir tartışmaları” ismi altında daha çokkonferans ve bilimsel toplantıların yapıldığı etkinliklerFransa’nın çeşitli üniversitelerinde yer aldı. Geneldekonular Türkiye Avrupa ilişkileri ya da Türkiye Fransailişkileriydi. Açıkça söylemek gerekirse Fransa’daki Türkiyeuzmanlarının sayısının ve Türkiye’deki Fransızcabilen akademisyen sayısının sınırlı olması sebebiyle aşağıyukarı aynı kırk-elli kişilik bir grup Fransa’nın çeşitlişehirlerinde tekrar tekrar buluştu! Dinleyiciler de geneldeüniversite öğrencileri oldu. Bu çerçevede de radikalbir kamuoyu değişikliğinden bahsetmek herhalde geneiyimserlik olur.Fransa’daki Türkiye mevsiminin bilançosunu yapmakzor. Eğer “mevsim” başlamadan bir ay önce Fransa’da birkamuoyu araştırması yapılmışsa ve aynı anket “mevsim”bittikten bir ay sonra yapılırsa belki bir fikir edinebiliriz.Gene de kısa vadede büyük bir değişiklik olacağını zannetmiyorum.En azından dokuz ay süren etkinliklerinFransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Türkiyehakkındaki fikirlerini değiştirdiğini söylemek imkânsız.*Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği’nden(BTAYTD) yapılan 1 Mart Pazartesi tarihli basın açıklamasında,KÖYEP’in, Muratlı (Mirana) köyünde“Çocuklarımız Geleceğimizdir” konulu bir toplantıdüzenlediği bildirildi.Açıklamada Muratlı köyü hanımlarının yoğun ilgigösterdiği toplantıda çocukların okul başarısında aileninrolü, mutlu çocuk ve etkili ileşim metodları hakkındabilgiler verildiği belirtilirken, daha çok söyleşişeklinde geçen toplantıda Muratlı köyü hanımlarınıngörüşlerinin alındığı, istek ve taleplerinin dinlendiğiifade ediliyor.KÖYEP üyelerinden Tülay Külçioğlu, Sibel Durmuş,Sema Halil ve Emine Hüseyinoğlu’nun katıldığıtoplantı 27 Şubat Cumartesi günü köy ilkokulundagerçekleşti.Avusturya BüyükelçisiGümülcine’deydiAvusturya’nın Atina Büyükelçisi Michael Linhard birdizi görüşmelerde bulunmak üzere Batı Trakya’ya geldi.Avustuya Büyükelçisi 26 Ocak Cuma günü sabah saatlerinde,Evros Rodop Birleştirilmiş İller Valisi Yorgos Minopoulos,Rodop Vali yardımcısı Kostas Katsimigas ve Gümülcine(Komotini) Belediye Başkanı Dimitris Kotsakis ile görüştü.Michael Linhard, Gümülcine’den 1 Mart Pazartesi günüayrılırken Batı Trakya’da farklı bölgeleri de ziyaret etti. Büyükelçi,Maronya’nın Tarihi Tiyatrosu’nu ziyaret ederken 28Şubat Pazar günü de Rodop ili PASOK milletvekili AhmetHacıosman ve Rodop Valisi Aris Yannakidis ile bir görüşmeyaptı.<strong>Azınlıkça</strong> 31


AçılımHatice Salihaticesali@yahoo.grÖzlem, hasret, gurbetlik… Kulağa ne kadar danormal gelen kelimeler aslında. Ama bir de bunlarıyaşayanlara sormak lazım. “Ah!” çekerek lafa başlanıyormu, başlanmıyor mu iddiaya bile girilir! Öylebir zamanda yaşıyoruz ki, hemen hemen herkesinuzakta bir sevdiği vardır. Kimisi ekmek derdine düşüpçıkmıştır yollara, kimisi okul için, öyle ya daböyle kısacası illa ki, birçok ailede vardır hasretlebeklenen…Herkes kendi yerinde, yurdunda yaşasa ne güzelolurdu belki. Ama olmuyor işte, hayatta bizi nelerinbeklediğini hiç bilmiyoruz. Babam anlatırdıhep göçmen kuşlarını… Boğaz derdine düşüp, hepmemleket değiştiren, bir türlü yerleri, yurtları belliolmayan kuşları! Hayatları nerede başlayıp neredebitiyor, kimse bilmiyor. İnsanlar da öyle, tıpkı birkuş misali. Bugün burada; yarın bakmışsın bir başkadiyarda hayatını devam ettiriyor.Olması gereken de bu galiba. Boşuna dememişler,doğduğun yere değil, doyduğun yere bak, diye!Bu tabiî doğduğumuz yerin önemi, ya da bir anlamıyok demek değil. Ama kendi memleketimizde işlerimiziistediğimiz gibi yürütememişsek, orada kalıpsıkıntı çekmenin de bir anlamı yok. O zaman tabiîki kendimize daha iyi bir hayat kurabilmek için gerekirsebaşka yerlere gidip, şansımızı deneyeceğiz.Birçok kişi de bu düşünceyle yola çıkıp, gurbetinyolunu tutuyor işte. Kimisinin şansı yaver gidiyorve gittiğine mutlu oluyor. Kimisi için de hayalkırıklığı ile sonuçlanıyor bu yeni çevre. Ayak uyduramıyor,istediğini tutturamıyor ve tekrar memleketinyolunu tutuyor. Hayatın cilvesi, her türlüsüvar bu hayatta.Göçmen kuşlarGün gelir biter elbet bu gurbetlik,herkes kavuşur sevdiklerine. İnsanoğlubir orada, bir burada, bugünçok uzakta olan yarın yanımızdaolabiliyor. Ama sevdiklerimizinyolunu beklemek de ayrı bir güzel,bunu da unutmamak lazım.Kolay değil yeni bir şehirde yeni bir hayata başlamak.Fakat bunu başaranları görünce, demek kio kadar zor değil diye düşünüp umut ediyor insan.Gerçi işin içine girince anlıyoruz kolay mı yoksa zormu olduğunu. Her şeyi yoluna koyana dek az mıakla karayı seçiyor gurbetçiler… İşte onlar bu süreciyaşarken bir de geride kalanları düşünmek lazım.Ne kadar zor bir şey sevdiklerinin ardından el sallayıpboynu bükük kalmak… Ömür varsa, ilerideyine görüşürüz, demek.Eskiden bu durumu kabullenmek daha zor gelirdisanıyorum, gurbete gidenlerin sayısı o kadarçok değildi. Ama bu son zamanlarda hayat şartlarıortada, insan ister istemez değişik bir şeyler denemekzorunda kalıyor. Ve geride birçok kişiyi bırakıpgidebiliyor...Bu noktada gidenler mi mağdur, yoksa kalanlarmı, ben ne yazık ki hiç anlamış değilim… Sonuçtaher iki taraf da bir şeyleri kaybediyor, geride kalanyalnız bırakıldığı gibi, giden de yine yalnız çıkıyoryola. İster istemez aklımızın ve kalbimizin bir par-32 <strong>Azınlıkça</strong>


çasını bırakıyoruz yani. Böylelikle sevdiklerimizinkıymetini daha iyi anlıyoruz ama bu da bir gerçek.Neden hep kaybedince, ya da gözden ırak oluncabu anlaşılır, orası ayrı bir konu. Bu duygu bir zamansonra ağır basmaya başlayınca; gidenler birazburkuluyor yola çıktıklarına. Lakin hayat artık böyledevam etmek zorunda, yapacak bir şey yok, kalanüzgün, giden duygulu… İleride görüşmek üzere vehoşçakal!..Ne şiirler, ne şarkılar var gurbet üzerine. Pekçoklarının canını yaktığı ne kadar da belli… Benimde yazımın başlığına ismini verdiğim “göçmenkuşlar” adlı bir şiir takıldı internette gözüme. Fazlasöze gerek yok zaten, “Muammer Çalar” yeterincegüzel anlatmış şiirinde ve en iyisi burada onu sizlerlepaylaşmam.Göçmen kuşlar gibi göç gater, gaterGurbet, gurbet atar taşımız bizim...Her mevsimde başka renk başka amberGurbet gurbet akar yaşımız bizim...Sılayı gönülde gizem yapmışızGurbet gurbet ağrır başımız bizim...Hasret hırkasını melanet takmışızGurbet gurbet kaynar aşımız bizim...Dört yaşında geldi yaş kırka vardıGurbet, gurbet yağar kışımız bizim...Baba oldu, dede oldu kırardıGurbet gurbet yanar eşimiz bizim...Dost Çağlarî’m çağlar hasret nehrindeGurbet gurbet güya işimiz bizim...Anamı, sılamı görürüm düşteGurbet gurbet rüya düşümüz bizim.Gün gelir biter elbet bu gurbetlik, herkes kavuşursevdiklerine. İnsanoğlu bir orada, bir burada,bugün çok uzakta olan yarın yanımızda olabiliyor.Ama sevdiklerimizin yolunu beklemek de ayrı birgüzel, bunu da unutmamak lazım. Gurbetçilere vebenim de gurbette olan tüm sevdiklerime kucakdolusu selamlar ve sevgilerle…*Hükümet, ekonomik krizle mücadeleyi hedefleyenüçüncü kemer sıkma paketini açıkladı.Hükümet Sözcüsü Rodop milletvekili YorgosPetalotis’in açıkladığı önlemlerle 4,8 milyar eurocivarında tasarruf yapılması planlanıyor.Önlemler arasında devlet çalışanlarının tatilikramiyelerinde yüzde 30’luk azalma (Paskalya,Yılbaşı tatil ikramiyeleri dahil) var.Devlet çalışanşlarının maaşlarında %12 oranındadüşüş yapılıyor. Hükümet ayrıca katmadeğer vergisini (Fipya) yüzde 19’dan yüzde 21’eçıkarıyor. Benzin, mazot ve petrol ürünlerine enaz %10 oranında zam geliyor. Alkol, sigara, lüksotomobiller (35 bin Euro üzeri), yatlar, değerlitaşlar ve deri ürünlerine lüks tüketim vergisi degetiriliyor. Yapılan yeni düzenlemeler 4 kişilik birailenin senelik giderlerine 600 Euro civarında biryük eklediği hesaplanıyor.Başbakan Yorgo Papandreou bu kararların alındığıbakanlar kurulu toplantısından önce ülkeninyaşadığı bütçe krizini ‘’savaş hali’’ne benzetti.Öte yandan hükümetin kamu harcamalarındakesinti planları, sendikaların sokağa dökülmesineneden oluyor. PASOK hükümetinin bütçe açığınıAB’nin şart koştuğu yüzde 3’ün dört katı olanyüzde 12,7’den bu yıl içinde yüzde 8,7’ye düşürmevaadinde bulunuyor. Başbakan Papandreouayrıca yaklaşık 300 milyar euroyu bulan borcunuda azaltma arayışında.<strong>Azınlıkça</strong> 33


MesafelerRıdvan Köseridvankosememet@hotmail.comAskerlik erkeklerin tam da yetişkinliğe adımattıkları bir zamanda vatanî görevlerini yerinegetirmek için istemeye istemeye gitmek zorundakaldıkları bir yer. Bazıları (omuzlarında üçdörtyıldız taşıyanlar) askerliğin kutsal bir görevolduğunu, vatanına ve milletine bağlı olanbütün erkeklerin seve seve, hatta mümkünsegönüllü olarak gitmeleri gerektiği bir yer olduğunusöylerler.Vatandaşlık görevimiz veya resmî prosedürlerbunu öngörüyorsa bize de uygulamakdüşer, sorgulamak değil; her ne kadar askersizve silahsız bir dünya, hatta sınırların olmadığıve bütün dünyadaki değişik renklerin ve değişikdillerdeki çiçeklerin aynı bahçede açtığını,açabildiğini hayal ediyor olsak da. Ona rağmensorgulamıyoruz, çünkü bugünün dünyasındasadece bir hayalden ibaret olduğunu biliyoruzve yolumuza öyle devam ediyoruz.Bana göre özellikle savaş halinde olmayanülkelerde askerlik, erkekler için hayatlarınıngeri kalan kısmında iki üç kişi bir araya geldiğindeher defasında hiç bıkmadan ve usanmadanhep, “Hiç unutmam bir defasında…” diyebaşlayacak olan kahramanlık hikâyelerinin veanılarının temin edileceği yerdir.Yani her erkeğin kendi roman kitabını yazabileceği,sonradan hikâyelerinde canlandıracağıo masal ülkesinin limanına uğrayacağı yerdir.İstisnalar muhakkak vardır, herkes askerliğiniAskerlikAskerlik erkeklerin tam dayetişkinliğe adım attıklarıbir zamanda vatanîgörevlerini yerinegetirmek için istemeyeistemeye gitmek zorundakaldıkları bir yer...aynı şekilde yapacaktır diye bir kaide yok.Hikâyelerimizde nedense hep başrolde vetakımı son anda kurtaran kahraman rolündebiz oluruz. Bu ayrıntı beni küçüklüğümdenberi hep düşündürmüştür. Neden acaba hepböyle oluyor diye?Dinlediğimiz bütün askerlik hikâyeleri beşaşağı on yukarı hep aynıdır. Nedense hikâyelerinsonları da hep aynı şekilde bitiyor “…işte tamo sırada çavuş geldi, eli ile beş işareti yaptı vegitti”.Sonunu bildiğin bir hikâyeyi saatlerce dinlemekne kadar keyif verebilir ki insana? Ah oaskerlik anıları ah! Genellikle anlatan için keyifliama dinleyen için işkenceden ibaret olananılar. Bayanların doğum hikâyeleri ile birebirdir bu hikâyeler. Fakat bazen anlatan kişiyebağlı olarak dinlemesi keyifli de olabiliyor, ye-34 <strong>Azınlıkça</strong>


ter ki anlatan kişi samimi olsun. Her ihtimalekarşı yine de eğer bir ailenin en küçük erkekçocuğu iseniz, abileriniz ve kuzenleriniz askeregitmeden önce gönüllü yazılıp ilk siz gidin. Kesinliklekârlı çıkan siz olursunuz.Bilenler bilir, askerlik anıları birçok programlardamizahi açıdan irdelenmiştir… Meselaen basitinden, neden hemen hemen bütünfotoğraflarımız, elimizde silah veya bir tankınüzerindeyken çekilmiştir? Neden elimizde birsüpürge veya bir tencere tutarken fotoğraf çektirmekaklımıza gelmez ki?Herhalde 12 ay boyunca hiç yemek yemedenve etrafı temizlemeden yaşadık. Ve genelliklehikâyelerimizde figüranlar arkadaşlarımız olur.Bütün kötü ve trajikomik hadiseler hep kankalarımızınbaşına gelmiştir. “Bir gün çok felaketyağmur yağıyordu, bir iki metre etrafımdakibütün arkadaşlar sucuk gibi oldu. Bana bir şeyolmadı. Çünkü benim durduğum yerde güneşvardı!!!” Bu tür hadiseleri saymakla bitiremeyiz.O yüzden burada noktayı koyalım.Genel olarak askerdeki bireylerin çoğu ortakduygular ekseninde belirli heyecanlar vemaceralar yaşar. Fakat madalyonun öbür yüzüde var. Ortama bir türlü ayak uyduramayanlar,birbirine tıpa tıp benzeyen bütün üniformalarınarasında yine de kendisine bir kalıp benimseyemeyenler...Hani her oyunu izleyici koltuğuna oturup dasessizce izlemeyi tercih vardır ya, ben bilmem,hocamız bilir, diyenler gibi. İşte bu grubun büyükbir kısmını biz azınlık bireyleri oluşturuyoruz.Sadece askerde mi dersiniz. Keşke sadeceaskerde olsaydı, ne de olsa sayılı gün çabukgeçer. Ama bana göre hayatımızın her alanındabu tavrımızı sergiliyoruz diyebilirim. Hiç şüpheyok ki gurbette olmanın verdiği zorluklar vesıkıntılar buna bir nebze sebep oluyordur.Ne de olsa her horoz kendi çöplüğünde öterdemişler. Oysa orası herkes için gurbet. Diğeren büyük özelliğimiz de ve aslında çok da güzelbir özelliğimiz. Daha önce hiç görmediğimizadını bile duymadığımız bir hemşehrimizinvarlığını bulunduğumuz ortamda tespit edebilmekher şeye bedeldir. Çünkü sadece bir ikisaat içinde o kişi bizim kırk yıllık arkadaşımızdandaha yakın olacaktır ve bir lokma ekmeğimizipaylaşmaya başlayacağımız andır.Buraya kadar her şey normal tabiî. Fakatbu sayı üç-dört kişiye kadar giderse sonrasımâlum: Azınlık psikolojisi, azınlık bireyi olmanınverdiği çoğunluk fobisi ile dış dünyayıtehdit olarak algılama geleneği gereğince kendiküçük dünyamızı kurarız. Etrafımızdaki bütünherkese kapılarımızı sıkıca kapatırız.Kendi kabuğumuza kapanma olayı hemenhemen her yerde karşımıza çıkıyor. Uzak diyarlaraeğitim almak için gidenlerimiz, aynı şekildeyine uzak yerlere çalışmak için gidenlerimizve hatta askerde bile…Daha önceden dolaylı veya dolaysız yollardanbilinçaltımıza yerleştirilmiş basmakalıplardanibaret fikirlerle azınlık olmanın psikolojisininetkisi de eklenince, koskoca stadyumdururken kendimizi daracık bir koridorda topoynamaya mahkûm ederiz.Sonra da bizden neden kaliteli futbolcu çıkmıyor,diye yakınıyoruz. Kumaşımız mı kalitesiz?Hayır, alanımız dar. Çok yönlü çalışmalarıbenimsemiyoruz, benimseyenleri de yadırgıyoruz.Oysa her türlü başarının ve bulunduğumuzortama adapte olmanın sırrı geniş alanda özgürbeyinlerle paslaşabilmekten geçiyor. Özgür veufku açık olan beyinler değişik alanlarda değişikprojeler üretebilir. Yeter ki, etrafımızdabulunan bütün güzelliklere gönül kapılarımızıaçık tutabilelim.*<strong>Azınlıkça</strong> 35


Ceteris ParibusCeren Zeynep Akceren@tesev.org.tr30 yıl sonra bir başka Diyarbakır Cezaevi…30 yıl önce Diyarbakır 5 numaralı Askeri Cezaevi yada Diyarbakır zindanında yaşananları henüz konuşmayabaşlamışken… Demokratik açılım çalışmaları içerisindeyıkılıp okul haline getirilmesi önerilmişken ve bu yürekburkan öneriyle baş etmeye çalışırken… 1980 askeridarbesi sırasında yapılan korkunç işkencelerin hesabınısormak isterken… Diyarbakır’dan gelen haberler bir kezdaha içler acısı.Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına DairSözleşme’yi Türkiye 1990 yılında imzalamış, 1994 yılındada TBMM’den geçirerek yürürlüğe koymuştur. Aynıtarihlerde, 12 Nisan 1991’de yine TBMM’de TerörleMücadele Kanunu kabul edilmiş ve 2006’da çocuklarailişkin kısıtlayıcı hükümler getirilmiştir. 1991’den beribinlerce çocuk örgüt adına suç işledikleri gerekçesiyleyani “terör suçlusu” olmakla suçlanarak, yetişkinler gibive yetişkinler için geliştirilmiş özel soruşturma rejimlerinemaruz kalarak sorgulanmakta, yargılanmakta vehapsedilmekte. Çocuklar için Adalet Çağrıcıları’ndanyapılan açıklamalara göre sayıları 4 bine dayanmaktaolan TMK Mağduru Çocuklar hakkında 32 ilde davalardevam ediyor. Sadece 2009 senesinde Diyarbakır’dahaklarında dava açılan çocukların sayısı 267, talep edilenhapis cezası ise 240 seneden 688 seneye kadar değişiyor.Onun adı B.S…B.S. henüz 15 yaşında ve Diyarbakır E Tipi KapalıCezaevinde tutuklu bulunuyor. 3 ayı aşkın bir süredirDiyarbakır E Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunurken,hakkında 3 ayrı maddeden açılan davanın ilk duruşmasındadava sona erdi. B.S. “Örgüte üye olmamaklabirlikte örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla 7 yıl 6 ay,“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”iddiasıyla 5 yıl ve “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıylada 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Toplam 13 yıl 4ay olan hapis cezası B.S.’nin yaşı nedeniyle yarı oranındaindirildi. B.S. yine TMK mağduru lise öğrencisi D.D.ile kocaman bir koğuşta yapayalnız ve Çocuklar içinAdalet Çağrıcıları’ndan aldığımız bilgilere göre ciddi birpsikolojik travmanın eşiğinde.Onun adı O.S…O.S. 15 Şubat 2009 tarihinde Şırnak’ın İdil ilçesindegözaltına alındı. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeO.S. hakkında dava açıldı ve yaş tespiti için MardinDevlet Hastanesi’ne sevk edildi. Gelen raporda O.S.’ninyaşının 21 olduğu belirtildi ve dolayısıyla tahliye edilmedi.Yine Çocuklar için Adalet Çağrıcıları grubuna gelenbilgilere göre O.S.’nin avukatı röntgenlerin O.S.’ye aitolup olmadığı konusunda emin değil.Onun adı W.B…17 yaşındaki W.B. tutuklandığında hüviyetinde 15yaşında görünüyordu. Savcının 18 yaşından büyük olduğunuve örgüt üyesi olarak yargılanması gerektiğiniiddia etmesi üzerine hastaneye sevk edildi. O.S.’nin yaşıhastaneden alınan rapora göre 21 olarak belirlendi. Fakatelde bulunan doğum kayıtları ve avukatının itirazıüzerine yapılan kemik ölçümüyle gerçek yaşı 17’ye döndürüldü.Ama W.B. yine de TMK dolayısıyla yetişkinkoşullarında Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.W.B.’nin ailesi bu durumu basına duyurduğuiçin aldığı baskı ve tehditler sonucu ülkeyi terk etmekzorunda kalmış.Onun adı E.A…E. A. tutuklanmadan önce Diyarbakır AnadoluLisesi birincisiydi, şimdi hakkında 15 sene hapis talepediliyor.Onun adı R.Ü…Doğubayazıt’ta tutuklu bulunan 7 TMK Mağdu-36 <strong>Azınlıkça</strong>


u çocuktan biri olan R.Ü. adli suçlardan hüküm giymişdiğer çocuklar tarafından kemerle dövülmek dahilolmak üzere ciddi işkencelere maruz kaldı. R.Ü.’nünçığlıklarını duyan yetişkin siyasi mahkûmların cezaeviidaresini uyarmasıyla açılan soruşturmada diğer TMKmağduru çocuklara da cinsel tacizde bulunulduğunuanlaşıldı. Şu anda cezaevi idaresi hakkında CumhuriyetBaşsavcısı’nın yürüttüğü bir soruşturma bulunuyor.Onun adı K.A…K.A. Batman Fen Lisesi’nin takdirname alan başarılıöğrencilerinden biri. İki senedir hapiste bulunan K.A.hakkında 44,5 sene hapis cezası talep ediliyor. Tanınaneğitim hakkı ise gönderilen sınav kâğıtlarını cevaplamakile sınırlı.Onun adı H.Y…H.Y. Adana Pozantı M Tipi Cezaevi’nden CeyhanM Tipi Cezaevi’ne nakledilen yedi TMK Mağduruçocuktan biri. Koğuş değiştirmeye itiraz ettikleri içingardiyanlar tarafından copla dövülüyor. Ceyhan Başsavcılığı,avukat Tugay Bek’in şikâyeti üzerine soruşturmabaşlattı.Ve onun adı F.G…F.G. Yargıtay’ın cezasını ilk onadığı Diyarbakırlı liseöğrencisi. 22 Temmuz 2008 tarihinden beri hapis veyedi buçuk senelik cezası onanmış durumda. Çocuklariçin Adalet Çağrıcıları’ndan alınan bilgiye göre F.G. ancak2016 senesinin Ocak ayı sonunda, 23 yaşında hürriyetinekavuşabilecek.Bu baş harfler sadece birer örnek. <strong>Sayı</strong>lar yukarıdada belirtildiği gibi binlere dayanmış durumda. BirleşmişMilletler Çocuk Hakları komitesi dâhil olmak üzere birçokuluslararası mekanizmadan hükümete bilgi taleplerive uyarılar gelmekte. Ancak birazcık da olsa umutları yeşertenTMK Mağduru Çocuklara dair Terörle MücadeleKanununda değişiklik öngören kanun tasarısının “DemokratikAçılım” harici bir “Çocuk Meselesi” olarak elealınacağı açıklaması da sonuç vermiş değil.Çocuk Hakları Bildirgesi çocukların erişkinden farklıfiziksel, fizyolojik, davranış ve psikolojik özellikleri olduğu,sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi,çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğuve herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiğinibelirtir. 12 yaşındayken örgüt üyesi olduğu gerekçesiyleöldürülen Uğur Kaymaz için alınmayan sorumluluğuüstlenme zamanı geldi de geçmiyor mu?Halihazırda görevli ve ayrıca sabık milletvekilleride olmak üzere azınlık mensubu 211 yerel yönetici, 17Şubat Çarşamba günü Eğitim, Yaşam Boyu Öğrenimve Dinişleri Bakanı’na gönderdikleri bir mektupla BatıTrakya bölgesinde anaokulu eğitimi konusunda belirliadımların atılmasını talep ettiler.Mektubun Türkçe çevirisi şu şekildedir:Saygıdeğer Bakan,Bizler birinci ve ikinci dereceli yerel yönetimlerdekiazınlık mensubu temsilciler, azınlık milletvekilleri vesabık milletvekilleri olarak, azınlığın; azınlık anaokuluaçılmasıyla ilgili genel talebini desteklediğimizi bildirirve şu hususların altını çizdiğimizi belirtiriz.1. Sadece ve sadece Türkçeyi anadil kabul ettiğimizive bunu desteklediğimizi belirtir,2. Azınlığın yoğun olarak yaşadığı yerleşim bölgelerindeTürkçenin bir an önce devlet anaokullarına dahiledilmesini ve anaokulu olmayan yerleşim birimlerineyeni azınlık anaokullarının açılmasını talep ederiz,3. Statüleri Lozan Antlaşması ve Yunan-Türk KültürProtokolü hükümleriyle belirlenen Azınlık ilkokullarında,Yunanca ve Türkçe eğitim verilmektedir. Dolayısıylaazınlık anaokulları çocuklarımızı eğitimlerinin bir sonrakievresine daha iyi hazırlayacaktır.Yeni hükümetin Eğitim, Hayat Boyu Öğrenim veDinişleri Bakanı’nı bir an evvel azınlık kurum ve kuruluşlarıylagüven ve samimiyet temellerine oturan gerçekçive nitelikli bir diyalog başlatmaya davet ediyoruz.Bilindiği üzere, eski bakanların ve genel anlamda eskihükümetlerin azınlık eğitimiyle ilgili uygulamaları, azınlıkiçerisinde büyük bir hoşnutsuzluğa neden olmuştur.Azınlık için hayatî önem taşıyan bu konunun ve yukarıdabelirttiğimiz problemlerimizin çözümü için şahsınızındesteğini beklemekteyiz.Saygılarımızla,<strong>Azınlıkça</strong> 37


LAOS, çiftdillianaokullarına karşıKurcalı (Likion) Azınlık Kadınları Eğitim ve KültürDerneği’nin resmen kurulduğu bildirildi. RodopRüzgarı’nın internet sitesinde yer verilen habere göre,konuyla ilgili karar Gümülcine’deki (Komotini) yetkilimahkemenin 3 Mart <strong>2010</strong> tarihli ve 84/<strong>2010</strong> kararnumarasıyla verildi.Kurcalı Azınlık Kadınları Eğitim ve Kültür Derneği24 Şubat <strong>2010</strong> tarihinde mahkemeye başvurmuştu.Derneğin hukuki işlemlerini yürüten eski milletvekiliavukat İlhan Ahmet, derneğin kurulması ile ilgiliolumlu kararın kendilerine iletildiğini belirtti. İlhanAhmet’in söylediklerine göre, Mahkeme karar metninde,azınlığın Lozan’a göre Müslüman dini azınlıkolarak belirtildiğini, dolayısıyla da derneğin başlığında“azınlık” kelimesinin bu çeşit algılanması gerektiğinivurgulamaktadır.Ahmet Hacıosman ve ÇetinMandacı, Suudi ArabistanBüyükelçisiyle görüştülerRodop PASOK milletvekili Ahmet Hacıosman veİskeçe PASOK milletvekili Çetin Mandacı’nın SuudiArabistan Büyükelçisi’nin daveti üzerine Atina’da biraraya geldikleri bildirildi.Rodop milletvekilinin basın bürosundan yapılanaçıklamaya göre, Ahmet Hacıosman ve Çetin Mandacı,Suudi Arabistan Büyükelçisi Saleh Moh’d Al-Ghamdi’nin daveti üzerine 25 Şubat <strong>2010</strong> Perşembegünü Atina’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliğinde görüştülerBatı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği(BTAYTD) Başkanı Mustafa Katrancı ve Yönetim Kuruluüyeleri 3 Mart Çarşamba günü azınlık basınıyla biraraya geldi.24 Ocak <strong>2010</strong> Pazar günü Gümülcine’deki (Komotini)Chris & Eve otelinde gerçekleştirilen 29’uncu olağanGenel Kuruluyla işbaşına gelen yeni yönetim 3 MartÇarşamba günü azınlık basınıyla bir araya gelerek <strong>2010</strong>yılında gerçekleştirmek istedikleri projeler hakkında görüşalış verişinde bulundu.Azınlık basınının görüşlerini dinleyen yeni yönetimderneğin planladığı projeler ve derneğe bağlı kolların faaliyetlerihakkında bilgi verdiler.Dernek Başkanı Mustafa Katrancı yeni yönetiminher türlü öneriye, eleştiriye ve teklife açık olduğunu vurgularkenazınlık basınından BTAYTD’ye destek beklediklerinidile getirdi.Droutsas,Davutoğlu ileİspanya’da biraraya geldiDışişleri Bakan Yardımcısı Dimitris Droutsas’ın,Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile 6 MartCumartesi günü bir araya geldiği bildirildi.AB dönem başkanlığını yürüten İspanya’nın Cordobakentinde düzenlediği, “Gyminch” olarak adlandırılangayriresmi AB dışişleri bakanları toplantısına katılanDışişleri Bakan Yardımcısı Dimitris Droutsas resmi temaslarınınyanısıra Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğluile ikili bir görüşme yaptı.Droutsas ve Davutoğlu arasında baş başa yapılan ikiligörüşme yaklaşık 45 dakika sürdü. Yeşil kalkınma, çevre,ekonomi, Kıbrıs ve Ege konularının konuşulduğu görüşmedensadece görüntü alınmasına izin verildi.38 <strong>Azınlıkça</strong>


azınlıkçaonline haber sitesiwww.azinlikca.netBurgaz-Dedeağaçboru hattına destekBaşbakan Yorgo Papandreou, Rus mevkidaşı VladimirPutin ile Atina’da bir araya geldi. Görüşme sonrası yapılanaçıklamalarda, iki ülke liderinin 1990’ların başlarından beriuzun zamandır desteklenen petrol boru hattına kağıt üzerindegüçlü bir destek verdikleri açıklandı.Boru hattının, Bulgaristan’ın Karadeniz’deki Burgaz kentindenkuzeydoğu Ege’deki Dedeağaç (Alexandroupoli) şehrineuzanarak geçmesi bekleniyor.Başbakan Papandreou, Vladimir Putin ile görüşmesi sonrasındabasın mensuplarına verdiği demeçte, gerek Rusya,gerekse Yunanistan’ın boru hattını bir an önce inşa etmek istediklerinisöyledi.Hatırlanacağı üzere, Dedeağaç Valiliği ve belediyesindenyetkililer, Sivil Toplum Kuruluşları ve çevreci gruplar uzunsüredir başta denize dökülme riskleri olmak üzere benzer korkularıdile getiriyorlardı. Dedeağaç, 1971 tarihli uluslararasıRamsar Anlaşması tarafından koruma altına alınmış büyükbir sulak alan ağı şeklindeki Meriç (Evros) Nehri deltasınınhemen batısında bulunuyor. Başbakan Papandreou, çevreselkaygıların gerek Yunanistan gerekse Rusya için bir proje önceliğiolduğunu söyledi.Geçtiğimiz ay, Dedeağaç Belediyesi ve valiliğinden yetkililer,boru hattının inşası ve işletilmesiyle ilgili çevresel vebilimsel tetkiklerin geçerliliğini izleyecek bir komite atanmasıiçin yerel Dimokritio Üniversitesi ile temasa geçmişlerdi. BaşbakanPapandreou Rus gazetecilere verdiği demeçte, inşaatabaşlamak için gereken bütün prosedürlerin -çevresel etki raporlarıda dahil olmak üzere- gelecek altı ay içinde tamamlanmasıgerektiğini söyledi.Boru hattı, yılda 35 milyon ton ham petrol taşıma kapasitesive gelecekte 50 milyon ton daha ekleme seçeneğiyle 280kilometrelik bir uzunluğa sahip olacak. 2007 yılında yapılananlaşmaya göre, Rusya proje şirketinin %51’ine sahipken, ülkemizinve Bulgaristan’ın %24,5’er hissesi bulunuyor.AvrupaKonseyiİnsanHaklarıKomiseriThomasHammarbergAtina’daydıAvrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ThomasHammarberg’in Yunanistan ziyareti tamamlandı.Sığınma ve mülteci ile azınlık hakları alanındaYunanistan’ın kaydettiği ilerlemeyi yerinde gözlemlemeamacıyla 8-11 Şubat <strong>2010</strong> tarihlerinde Atina’yı ziyaret edenHammarberg, PASOK partisi azınlık milletvekilleri AhmetHacıosman ve Çetin Mandacı’nın yanısıra, Adalet Bakanı,Vatandaşı Koruma Bakanı dahil olmak üzere yetkili kurumlarlave sivil toplum örgütü temsilcileri ile bir araya geldi.Azınlıkların insan haklarının korunması ile ilgili olarakHammarberg, Yunan makamlarının toplumdaki çeşitliliğedaha açık olmaları ve azınlık gruplarının kendini tanımlamatemelinde kimliklerini ifade etmelerine izin verecek ekönlemler almaları gerektiğini ifade etti. Bu amaç doğrultusundaHammarberg, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ninilgili kararlarının tam ve etkin olarak uygulanmasını veUlusal Azınlıkların Korunması İçin Çerçeve Sözleşme’ninonaylanmasının özellikle önemli önlemler olduğunu belirtti.Komiser, Yunan olmayan ailelerin Yunanistan’da doğançocuklarının Yunan vatandaşlığı almasını kolaylaştırmayıamaçlayan vatandaşlık mevzuatında devam eden reformsürecinden memnuniyet duyduğunu belirtmekle birliktereformun uzun süreli olarak ülkede ikamet eden kişilereyerel seçimlerde oy kullanma hakkı getireceğini not etti.Böylelikle Yunanistan’ın Avrupa standartları ile daha büyükbir uyuma doğru ilerleyeceğini ve göçmen kökenli kişilerintopluma artan katılımından yararlanacağını ifade etti.İnsan Hakları Komiseri Hammarberg, PASOKHükümeti’nin sığınma ve polisin görevini kötüye kullanmakonuları ile ilgili uzun süreli yapısal sorunlar ile mücadeleedilmesinde gösterdiği iradeyi memnuniyetle karşılamaklabirlikte sığınmacıların mülteci statüsü kazanma sürecindeyaşadıkları problemlerin devam ettiğini ifade etti.<strong>Azınlıkça</strong> 39


Danışma Kurulu “oy birliğiyle” başkanını seçer!Ben istemiyorumBenistemiyorumBen istemiyorumBen deistemiyorum40 <strong>Azınlıkça</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!