24.08.2015 Views

40 Azınlıkça

40 Azınlıkça - Azınlıkça | Yunanistan Batı Trakya Haber Sitesi - Aylık ...

40 Azınlıkça - Azınlıkça | Yunanistan Batı Trakya Haber Sitesi - Aylık ...

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>40</strong> <strong>Azınlıkça</strong>


<strong>Azınlıkça</strong> 39


Islık çalsam şiir olur mu!Yahya Kemal yeni şairlerden biriyle konuşurken:-Sizin şiirlerinizi okurken hayret ediyorum, demiş. O kadar şaşırtıcı ki!..Şair sormuş:-Nasıl yazıyorum diye mi şaşırıyorsunuz üstadım?-Hayır demiş! Neden yazıyorsunuz diye şaşırıyorum…*Biliyor musunuz, gün gelecek edebiyatımız bir edebiyat tarihçisi tarafından incelenecektirelbette. Yapılan incelemelerde de en başta kullanılacak kaynak Batı Trakya’dayayınlanan gazeteler, dergiler ve bazı seçkiler olacaktır. O gün, bugünün dergi ve gazetelerindeyayımlanan şiirler, hikâyeler, denemeler taranacaktır. Azınlığın edebiyat alanındakigelişimi incelenecek, edebiyatın bütün türleri için en uygun örnekler seçilecek ve BatıTrakya adına kayda geçirilecektir. O halde hem edebiyatçılar hem de edebiyat alanındayayımlayacakları eserlerde yayın organları seçici olmalıdırlar. Batı Trakya edebiyatının tarihselçizgisi içerisinde maskara olarak yer almamak lazım son tahlilde.*Özellikle şiir dalında dikkatli olması gerekir yayımcının. Çünkü azınlık basınındakullanılan en yoğun edebiyat türü şiirdir. Eline kalemi alan kendini şair sansa da, yayımcıeserin edebî açıdan yayımlanabilecek seviyede olup olmadığını tartmakla yükümlüdür.Bu sansür değildir. Edebiyatımızın seviyesini, hatta namusunu ve de en önemlisi gazetesininsaygınlığını muhafaza etme olarak algılamalıdır yayımcı bu kuralı.Ayrıca toplumun eğitim seviyesi yetersizse düzgün yazı yazmaya, o halde yayımcıbaşta imlâ olmak üzere yardımcı olmalıdır yazara. O yazar ki ister siyasî makale yazsın,ister hikâye, isterse de şiir, neticede Türkçe’nin veya Yunanca’nın temiz kullanılmasındahepsi aynı hassasiyeti gerektirir. Hele hele yayımlanan şey sözde “şiir” ise, pespaye birpaçavrayı şiir diye yayımlamamalıdır gazetesinde. Çünkü şiir kuralsız yazılmış olsa dahiduygu ister, zekâ ister, yürek ister, bilgi ister ve şiir yazan kırkını aşmış bir üniversite mezunuysaseviye ister elbette.Şimdilerde yerlerde sürünen edebiyatımızı yürüteceksek eğer, hatta koşturacaksakel ele. Hoşgörülü olmakla birlikte, yazmaya gönül vermişlerimizi zorlamalıyız bilgeceyazsınlar diye. Kırk gün düşünsünler, kır kez düzeltsinler öyle yayımlayalım şiirlerini. Lafçaktırmalar, göz kırpmalar, taş atmalar, bıyık altından gülmeler, yalandan eşek olmalarbile şiirle dile getirilecekse eğer, bu şiir renksiz, kokusuz ve evet ilkel olmamalıdır; bugüngözardı ettiğimiz bu ilkellik, o gün edebiyat tarihçileri tarafından incelendiğinde utanmakistemiyorsak…editör<strong>Azınlıkça</strong> 1


VitrinEvren Dedeevrendede@gmail.com2 <strong>Azınlıkça</strong>Yunan üniversitelerinde Azınlığa uygulanankontenjan ne anlama geliyor?Azınlık olmanın dezavantajı saymakla bitmez amakimi zaman faydası da olur. Daha baştan azınlık olduğuiçin hayat maratonuna dezavantajlı başlayanlar, çoğunluklaeşit duruma gelebilmek için özel ayrıcalık isterlerçoğu zaman. İşte o pozitif hak devletler tarafından tanındığında,azınlık olmanın getirdiği bu artı nimettenyararlanılır. Pozitif hak deyince sakın azınlıklara hak etmedikleribir ayrıcalık tanındığını sanmayın sakın. Çoğunluktanfarklı oldukları için daha baştan kaybettiklerimesafeyi eşitleme gayesidir bu haklar, sadece o kadar.Mesela 1995 yılında Yunanistan’da çıkarılan %0,5’likkontenjan kanunu bunlardan biridir.Dönemin hükümeti, 1995 yılında çıkarılan 2341sayılı kanun çerçevesinde üniversite imtihanlarında Batıtrakyalıazınlık öğrencilerine %0,5’lik bir kontenjan ayırmış,böylece azınlık öğrencileri Yunan üniversitelerindeeğitim görme imkânına kavuşmuştu. Daha önceleri liseyibitiren gençler Türkiye’ye gidiyordu, YÖS imtihanınagirip kolay bir şekilde istedikleri fakülteyi kazanıyorlardı.1995 yılında çıkarılan yasa Yunan üniversitelerinin dekapısını açınca azınlık öğrencileri Yunanistan’ın dört biryanına dağıldı, üniversitelerde eğitim almak için yollaradüştüler.Yunanca eğitim aldıkları taktirde daha kolay iş bulacaklarını,çoğunlukla daha kolay rekabet edebileceklerinihesaplayan azınlık gençleri Türkiye’den ziyâdeYunanistan’ı tercih etmişlerdi. İlk olarak 1996 yılında67 azınlık öğrencisi Yunan üniversitelerinde eğitimlerinebaşladı. 1997 yılında Yunan üniversitelerine kaydolanlarınsayısı 110 öğrenciydi, 2007 yılında ise bu rakam 345öğrenciye ulaşmıştı.Aradan geçen 10 yıl boyunca toplam 2.311 Batıtrakyalıazınlık öğrencisi Yunan üniversitelerine kayıt yaptırdı.Bunlardan kaç tanesi mezun oldu bilmiyoruz. Fakatçoğunun 4 senede eğitimlerini tamamlayamadıkları dabir gerçek.1996-97 ders yılından bu yana Yunan üniversitelerindeokuyan bu gençler azınlığın yeni neslini oluşturuyor.Latif Yunancaları ve kendilerine duydukları özgüvenAgos/Sayı:647/22.08.2008hemen belli oluyor. Üstelik bu gençler anadilini de unutmuyorlar,kendi aralarında organize olup dergi çıkarıyor,internette açtıkları “Öğrencialemi” adlı web sitesindesorunlarını tartışıyorlar.Atina’da, Selanik’te, Kavala’da, Lamia’da, Larisa’da,Patra’da, Volos’ta okuyan bu Batıtrakyalı gençler hemçoğunluk hem de azınlık toplumuna faydalı olmak içinuğraşıyorlar. Patra’da Eczacılık okuyan Erdem Hüseyin,yine Patra’da Pedagoji okuyan Rıdvan Köse Memet, bilgisayarmühendisliğinden Burhan Molla Şakiroğlu, Ekonomive İdari Bilimler Fakültesi’nde okuyan Taner ÖmerKehaya, Seres’de Topografi bölümünde okuyan ErdalHüseyin ve nicesi geleceğe yön vermek için okuyor.Belli bir yaşa ve meslekî açıdan yeterli kıvama gelmelerinidört gözle bekliyoruz onların. Yunanistan’ınen uzman kalp doktorunun, en meşhur avukatının veyasaygın bir köşe yazarının gelecekte Mehmet veya Mustafaolduğunu görmek ilginç olabilir. Fakat bunun içinazınlıklar sadece anadillerini değil, yurttaşı oldukları ülkenindilini de mükemmel derecede bilmek zorundalar.Batı Trakya’da biz bunun önemini yeni farkediyoruz.*2341/1995 sayılı kanun çerçevesinde %0,5’likkontenjan oranından yararlanarak Yunan üniversitelerindeokuyan Batıtrakyalı öğrencilerin yıllara göresayısını gösteren tablo1996 yılında 67 öğrenci1997 yılında 110 öğrenci1998 yılında 109 öğrenci1999 yılında 112 öğrenci2000 yılında 70 öğrenci2001 yılında 147 öğrenci2002 yılında 176 öğrenci2003 yılında 186 öğrenci2004 yılında 249 öğrenci2005 yılında 315 öğrenci2006 yılında 425 öğrenci2007 yılında 345 öğrenciTOPLAM 2.311 öğrenci


Yunan Meclisi’ndeki milletvekillerimiz II1920-1936 arası Yunanistan Millet Meclisi’ndekiazınlık milletvekillerini sizlere aktardığım liste beklediğiminüstünde beğenildi ve gelmiş geçmiş bütün milletvekilllerimizinlistesini yayımlamaya devam etmemistendi. Aşağıda diğer seçilmiş milletvekillerimizin listesinibulacaksınız. Listeyi iki bölümde hazırladım. Tarihîolayların açıklamasını yapmayacağım. Sadece alfabetiksırayla milletvekillerinin listesini yayımlamayı yeterlibuluyorum. Umarım bugüne kadar kaç milletvekili çıkardık,bari bunu hiç değilse bilelim. Ne de olsa tarihinibilmeyen ama çok ve boş konuşan bir toplumuz sontahlilde.1946 ile 1974 yılları arasında milletvekillerimiz19. Hacı Hafız Ali Sabahattin Galip (1924–1987)Gümülcine (Komotini) doğumlu, memur.17.11.1974 yılından 20.11.1977 yılına kadar MerkezBirliği Yeni Güçler Patisi’nden “ΕΚ/ΝΔ” Rodop milletvekiliolarak seçiliyor.20. Hafız Faik Hacıahmetoğlu 1902 doğumlu, öğretmen.31.03.1946 yılından 08.01.1950 yılına kadar ÇiftçiBirliği Partisi’nden “Εν.Α.Κ.” 4’üncü Millet Meclisi’neRodop milletvekili olarak seçiliyor.21. Hamdi Hüseyin Fehmi 1897 İskeçe doğumlu,tüccar.09.06.1935 tarihinde 5’inci Millet Meclisi’neHalk Partisi’nden “ΛΚ” seçiliyor. 21.01.1936 tarihinden04.08.1936 tarihine kadar 3’üncü MecliseHalk Partisi’nden “ΛΚ” seçiliyor. 09.09.1951 yılından10.10.1952 yılına kadar yine “ΛΚ” Halk Partisi’nden2’inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor.22. Hafız Yaşar Mehmetoğlu 1920 Gümülcine doğumlu,gazeteci.17.11.1974 ile 20.11.1977 yılları arasında MerkezBirliği-Yeni Güçler Partisi’nden “ΕΚ/ΝΔ” 5’inci MilletMeclisi’ne Rodop milletvekili olarak seçiliyor.23. Hüsamettin Fehmi Otmanlı 1911 doğumlu,terzi.05.03.1950 tarihinden 30.07.1951 tarihine kadarHalk Partisinden “ΛΚ” 1’inci dönem Rodop milletvekiliolarak seçiliyor.24. Hüseyin Zeybek 1898 Şahin doğumlu, çiftliksahibi .31.03.1946 yılından 08.01.1950 yılına kadar ÇiftçiBirliği Partisi’nden “Εν.Α.Κ.” 4’üncü Millet Meclisi’ne İskeçe(Xanthi) milletvekili olarak seçiliyor.25. H. Osman Üstüner 1914 doğumlu, deri tüccarı.31.03.1946 yılından 08.01.1950 yılına kadar LiberallerPartisi’nden “ΚΦ” 4’üncü Millet Meclisi’ne Rodopmilletvekili olarak seçiliyor. 05.03.1950 tarihinden30.07.1951 tarihine kadar yine Liberaller Partisi’nden“ΚΦ” 1’inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor.09.09.1951’den 10.10.1952 yılına kadar yine LiberallerPartisi’nden “ΚΦ” 2’inci dönem Rodop milletvekili olarakseçiliyor. 19.02.1956 tarihinden 02.04.1958 tarihinekadar ise Ulusal İttifak Birliği Partisi’nden “ΕΡΕ” 4’üncüdönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. Ve son olarak11.05.1958 tarihinden 20.09.1961 tarihine kadar yineUlusal İttifak Birliği Partisi’nden “ΕΡΕ” 5’inci dönemRodop milletvekili olarak seçiliyor.26. Osman Nuri Fettahoğlu 1902 İskeçe doğumlu,gazeteci.31.03.1946 yılından 08.01.1950 yılına kadar VenizelosçuLiberaller Partisi’nden “ΚΒΦ” Rodop milletvekiliolarak seçiliyor. 05.03.1950 tarihinden 30.07.1951 tarihinekadar Liberaller Partisi’nden “ΚΦ” 1’inci dönemRodop milletvekili olarak seçiliyor. 09.09.1951 yılından10.10.1952 yılına kadar Liberaller Partisi’nden“ΚΦ” 2’nci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor.16.11.1952 tarihinden 11.11.1956 tarihine kadar EllinikosSinagermos (Yunan Alarmı) Partisi’nden “ΕΣ” 3’üncüdönem İskeçe milletvekili olarak seçiliyor. 19.02.1956tarihinden 02.04.1958 tarihine kadar Ulusal İttifak BirliğiPartisi’nden “ΕΡΕ” 4’üncü dönem İskeçe milletvekiliolarak seçiliyor. 11.05.1958 tarihinden 20.09.1961 tarihinekadar Ulusal İttifak Birliği Partisi’nden “ΕΡΕ” 5’incidönem İskeçe Milletvekili olarak seçiliyor. 29.10.1961tarihinden 26.09.1963 tarihine kadar yine Ulusal İttifakBirliği Partisi’nden “ΕΡΕ” 6’ıncı dönem İskeçe milletvekiliolarak seçiliyor. 03.11.1963 tarihinden 08.01.1964tarihine kadar Merkez Birliği Partisi’nden “ΕΚ” YedinciDönem İskeçe Milletvekili olarak seçiliyor.27. Yusuf Hasan Hatipoğlu 1915 Gümülcine doğumlu,tüccar.16.11.1952 tarihinden 11.1.1956 tarihine kadarEllinikos Sinagermos (Yunan Alarmı) Partisi’nden“ΕΣ” 3’üncü dönem Rodop Milletvekili olarak seçiliyor.19.02.1956 tarihinden 02.04.1958 tarihine kadarUlusal İttifak Birliği Partisi’nden “ΕΡΕ” 4’üncü dönemRodop milletvekili olarak seçiliyor. 11.05.1958 tarihinden20.09.1961 tarihine kadar Ulusal İttifak BirliğiPartisi’nden “ΕΡΕ” 5’inci dönem Rodop milletvekiliolarak seçiliyor. 29.10.1961 tarihinden 26.09.1963 tarihinekadar Ulusal İttifak Birliği Partisi’nden “ΕΡΕ” 6’ıncıdönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 03.11.1963tarihinden 08.01.1964 tarihine kadar Ulusal İttifak Bir-<strong>Azınlıkça</strong> 3


liği Partisi’nden “ΕΡΕ” 7’nci dönem Rodop milletvekiliolarak seçiliyor. 16.02.1964 tarihinden 20.04.1967tarihine kadar tekrar ve son kez Ulusal İttifak BirliğiPartisi’nden “ΕΡΕ” 8’inci dönem Rodop milletvekili olarakseçiliyor.1977’den günümüze milletvekillerimiz28. Ahmet Faikoğlu 1947 İskeçe (Xanthi) doğumlu,cami imamı.1985 yılında gerçekleştirilen seçimlerde İskeçe PA-SOK milletvekili olarak meclise girdi. 08.04.1990 yılındadüzenlenen seçimlerde “Kader” listesinden bağımsızİskeçe Milletvekili olarak seçildi.29. Ahmet Hacıosman 1958 yılında Gümülcine’de(Komotini) doğdu, ilahiyatçı.16.10.2007 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde PA-SOK Partisinden Rodop Milletvekili olarak seçildi.30. Ahmet Mehmet (Muncura) 1946 Gümülcine(Komotini) doğumlu.18.10.1981 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde PA-SOK Partisi’nden “ΠΑΣΟΚ” Rodop milletvekili olarakseçiliyor. 09.04.2000 yılında gerçekleştirilen seçimlerdeyine PASOK Partisi’nden Rodop milletvekili olarak seçildi.31. Birol Akifoğlu 1960 İskeçe (Xanthi) doğumlu,doktor.22.09.1996 yılında gerçekleştirilen seçimlerde YeniDemokrasi Partisi’nden “ΝΔ” İskeçe milletvekili olarakmeclise girdi.32. Celal Zeybek (1938-1993) Şahin doğumlu, müteahhit.20.11.1977 yılında gerçekleştirilen seçimlerde YeniDemokrasi Partisi’nden “ΝΔ” İskeçe Milletvekili olarakseçiliyor.33. Çetin Mandacı İskeçe (Xanthi) doğumlu, doktor.16.10.2007 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerdePASOK Partisi’nden “ΠΑΣΟΚ” İskeçe milletvekili olarakseçildi.34. Galip Galip 1947 Gümülcine (Komotini) doğumlu,mimar.22.09.1996 yılında gerçekleştirilen seçimlerde PA-SOK Partisi’nden “ΠΑΣΟΚ” Rodop milletvekili olarakseçiliyor. 09.04.2000 yılında gerçekleştirilen seçimlerdeikinci kez PASOK Partisi’nden Rodop milletvekili olarakseçildi.35. Hasan İmamoğlu 1942 Gümülcine (Komotini)doğumlu, avukat,20.11.1977 yılında gerçekleştirilen seçimlerde UlusalParti’den “ΕΠ” Rodop milletvekili olarak seçildi.36. Hafız Yaşar Mehmetoğlu (1920 -1992) Gümülcinedoğumlu, gazeteci.1974-1977 yılları arasında da milletvekilli yapmışolan Yaşar Mehmetoğlu, 18.10.1981 tarihinde gerçekleştirilenseçimlerde yine Yeni Demokrasi Partisi’nden“ΝΔ” Rodop milletvekili olarak seçiliyor.37. İlhan Ahmet 1968 Gümülcine (Komotini) doğumlu,avukat.04.03.2004 yılında gerçekleştirilen seçimlerde YeniDemokrasi Partisi’nden “ΝΔ” Rodop milletvekili olarakseçildi. 2007’deki seçimlerde yaklaşık 200 oy farkla milletvekilliğinikaçırdı.38. İsmail Molla Rodoplu 1938 Rodop ilinin Semetliköyünde doğdu, gazeteci.02.06.1989 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde“Güven” listesinden bağımsız Rodop milletvekili olarakseçildi.39. Mehmet Müftüoğlu (1939-1999) Şapçı doğumlu,avukat,22.09.1996 yılında gerçekleştirilen seçimlerde YeniDemokrasi Partisi’nden “ΝΔ” Rodop milletvekili olarakseçildi.<strong>40</strong>. Mustafa Mustafa 1955 yılında Rodop ilininBüyük Doğanca köyünde doğdu, doktor.22.09.1996 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Solİttifak Partisi’nden “Συνασπισμός” Rodop milletvekili olarakseçildi.42. Orhan Hacıibram 1946 yılında İskeçe’nin(Xanthi) Yassıören köyünde doğdu, avukat.20.11.1977 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerdePASOK Partisinden İskeçe Milletvekili olarak meclisegirdi.43. Sadık Ahmet (1947-1995) Rodop İline bağlıKüçük Sirkeli köyünde doğdu, doktor.05.11.1989 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde“Güven” listesinden bağımsız Rodop milletvekili olarakseçildi. 08.04.1990 yılında düzenlenen seçimlerde ikincidefa “Güven” listesinden bağımsız olarak Rodop milletvekiliolarak seçildi.4 <strong>Azınlıkça</strong>


Din dersi ve bu bağlamda inanç özgürlüğü hakkıÖnemli bir haber hakkında yorumumuzu her zamançok rahat bir şekilde yaptığımızı söyleyemeyiz. Kendi inançsistemimiz, çevrenin ön yargılı tutumu, konu hakkındaki yetersizbilgi ve erk odağı haline gelmiş yetkililerin söylemlerinekarşı gerçeği ortaya koymak her zaman kolay olmuyor. İnsanhaklarının korunmasında Avrupa değerleninin önemini anlatmakda bunlardan bir tanesi. Avrupa değerlerine karşı baştanönyargılı olan insanlara, insan haklarının korunmasındaAvrupa’nın çağdaş anlayışını gösterebilmek, kendi etrafımızaördüğümüz surları yıkabilmek hiç kolay değil.Zorunlu din dersi uygulaması işte bu zor konulardanbiri. Bir ülkede geçerli olan dînî inanca göre devlet okullarındaokutulan zorunlu din dersi uygulamasını inanç özgürlüğüçerçevesinde değiştirme talebi kolay kabullenilebilir değildielbette. Ama dedik ya, kendi inanç sistemimize ters düşen buuygulama ve Avrupa’nın reform talebi gerçekte doğruydu vezaman içerisinde Yunanistan’da da atıldı, hem de muhafazakârolarak adlandırılan hükümetler tarafından.Türkiye gibi “laik” olmayan, anayasasında açıkça devletindini Ortodoks Hristiyan olarak belirtilen bir ülkede bu reformunyapılabilmesi hiç kolay değildir. Kendi inanç sisteminetamamen zıt bir görüşün gâlip gelmesi âdeta surları yıkmakgibi bir şey. Fakat sonuçta Avrupa değerleri sayesinde ve 33yıllık bir gecikmeyle Yunanistan hükümeti konuya ilişkinreformu nihayet yaptı. Konuya ilişkin önemli gelişme geçenhafta yaşandı. Eğitim Bakanlığı, çocuğuna din dersi aldırmakistemeyen velilerin hiçbir gerekçe sunmadan bu hususu yazılıolarak okul yönetimine bildirmeleri durumunda din derslerindenmuaf tutulacaklarını açıkladı. Daha önce de bunabenzer bir uygulama geçerliydi, bir farkla ki, o da öğrencivelisinin din dersinden muaf tutulabilmek için bir gerekçegöstermesi gerekiyordu (Müslüman, ateist, Budist v.b. olduğunusöylemeliydi)Tabiî, Lozan antlaşması çerçevesinde azınlık okullarınasahip olan Batı Trakya’daki Müslüman azınlık devlet okullarındakiHristiyan öğretilerini içeren zorunlu din dersinindışında bırakılmıştı. Fakat ya diğerleri? Din dersinden muafolma hakkı, Lozan’da belirtilen Yunanistan’daki Müslim veTürkiye’deki Gayimüslimlere mi ait bir haktı sadece? İnançsızlaraveya diğer inançlara hiçbir gerekçe göstermeden dindersinden muafiyet sağlanamaz mıydı? Üstelik kendi inancınıbenimsetmek amacınının güdüldüğü bir din dersine, o ülkeninbütün yurttaşlarının katılımını zorunlu kılmak AİHS’ninayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesine aykırı değilmiydi? Bu derslerden muaf tutulabilmek için illâ başka birinanca mensup olduğunu belirtmek neden gerekliydi?İşte bütün bu sorunlar geçenlerde Yunan EğitimBakanı’nın okullara gönderdiği genelgeyle son buldu. Artıkortaokul ve liselerde öğrenci velileri hiçbir gerekçe göstermeksizin,sadece din dersine katılmak istemediklerini belirtecekleribir dilekçeyle din dersinden, kiliseye gitme zorunluluğundanve sabah ayinlerinden muaf tutulabilecekler.Yunanistan’da kilisenin gücü çok fazladır, fakat kilise beklenentepkiyi göstermedi. Çünkü öğrencilerin üniversiteye girişteistenen not ortalamasını yükseltmek için din dersini alacaklarıgörüşü hakim kilisede. Selanik Mitropoliti Anthimosise yeni karara en çok karşı çıkanlardan, “Yunan Anayasasındaaçıkça belirtilen dinimiz hakkında çocuklara verilen din dersizorunlu tutulmalıdır” diyor. Anthimos demesine diyor da,dünya değişiyor işte. Bütün yurttaşlarına eşit davranan devletanlayışı, Avrupa değerleri sayesinde hem Avrupa’da hem deBirliğe üye olmak isteyen ülkelerde yeni açılımları şart koşuyor.Yeter ki önyargılarımızı artık rafa kaldırabilelim.E.D. Agos/Sayı:647/08.08.2008*İSAM’dan bir kitapDaha önce Sayın Elçin Macar göstermişti kitabı, fakatalıp okumak bugünlere nasipmiş. Türkiye Diyanet Vakfıİslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) tarafından yayımlanan“Avrupa Birliği Ülkelerinde Din-Devlet İlişkisi” adlı kitaptanbahsediyorum sizlere. Ali Köse ve Talip Küçükcan’ıneditörlüğünde hazırlanan kitapta AB’ye üye devletlerdekidin-devlet ilişkileri konunun uzmanlarınca masaya yatırılmış.Kitapta bu çerçevede Yunanistan bölümü de yer alıyor.Profesör Haralambos Papastathis’in yazdığı Yunanistan’dadin-devlet ilişkisini anlatan çalışma oldukça ilgi çekici. Yazıdasadece Ortodoks Hristiyan inancının değil diğer inançlarında devletle olan ilişkisi değerlendirilmiş. Tabiî doğal olarakMüslümanlara da yer verilmiş bu bağlamda.Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti’nin 17.05.2006gün ve 1208/4 sayılı kararıyla basılan bahse konu kitapta yeralan Yunanistan’daki Müslümanlar ile ilgili kısımdan size birbölüm aktarmak isterim:“Bugün Batı Trakya’da 120.000 dolayında Müslümanazınlık yaşamaktadır. Bunlar üç etnik gruptan oluşmaktadır:Türkler, Pomaklar ve Çingeneler.” (s.292)“Pomaklar Bulgaristan ile Yunanistan arasındaki sınırbölgesinde yaşamakta ve giderek Türk kültür ve dilini benimsemektedirler.Çingeneler ise tüm Trakya’ya yayılmışlarıdr. Kendidillerini ve Türkçe’nin bir şivesini konuşurlar.” (s.292)Daha önce ABTTF de aynı şekilde Avrupa Komisyonuadına Gross’un hazırladığı Bozcaada ve Gökçeada raporundayer alan “Türk, Pomak ve Çingene” ifadelerini beğendiğiniaçıklamıştı. Fakat bir farkla, ABTTF’nin Türkçe açıklamasındaGross’un Batı Trakya’daki azınlığı “Türk” olarak adlandırdığışeklinde yansıtmışlardı haberi, çarpıtarak ve tahrif ederekve bunu zafer olarak göstererek. Anlaşılan gerek ABTTFolsun gerek Türkiye Diyanet Vakfı olsun iş Batı Trakya’yamesaj vermek olduğunda azınlığı sadece “Türk” olarak tanımlarken,iş bilimsel ve dışarıya yönelik olduğunda azınlığı“Türk, Pomak ve Çingene” olarak tanımlamayı daha uygunbuluyorlar.Ne dersiniz bizim kafatasçılara iş düştü anlaşılan. HemenPomak Derneği üyelerine yaptıkları gibi Türk DiyanetVakfı’nın 17.05.2006 gün ve 1208/4 sayılı kararına imza atarakbu kitabın yayınlanmasına onay veren zatı muhteremlerinde kimlik bilgilerini ortaya döksünler. Son tahlilde vatanahizmette sınır yoktur.E.D.<strong>Azınlıkça</strong> 5


Genç bakışAydın Bostancıbostanciaydin@yahoo.com2008’in en popüler köyü Büyük Derbent...Eskiden Batı Trakya’nın en seçkin köyü Şahin diyeanılırdı. Fakat öyle görülüyor ki bu seçkinlik yarışınıbizim Büyük Derbent aldı götürdü. Özellikle de sonsenelerde Seçek Kültürel Şenlikleri’yle, son iki yıldır artıkülke geneli adeta bir devlet meselesine dönüştürülenHara Nikopulu ve son olarak ta ülke genelinde ilk defaolarak düzenlenen ve her iki dakikada bir bütün devlettelevizyon ve radyolarının reklamını verdiği AvcılıkFestivali’yle bizim Büyük Derbent ülke gündeminin ortasınaoturuverdi. Bir de baktık ki, bir zamanlar “kurtarılmışbölge” olarak adlandırılan Evros bölgesi, BatıTrakya’nın en popüler merkezi haline geldi. Kim demişŞahin Batı Trakya’nın kalbiymiş diye, o eskilerde kaldıartık, yeni merkez Megalo Dereio yani Büyük Derbent.Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler. Öyle veya böyle,şaka maka derken bizim köy ülke geneli tanınan bir yerleşimmerkezi haline geldi.Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Seçek KültürelEtkinlikleri ve Yağlı Güreşleri’nin bölgenin tanıtımınakatkısı hayli fazla. Seçek etkinliklerinde her yıl binlerceinsan biraraya gelip görüşme ve tanışma fırsatı buluyor.Her yıl olduğu gibi bu yıl da Seçek Kültürel Etkinlikleri1-3 Ağustos tarihleri arasında düzenlendi. Bu sene etkinliklereTürkiye’den gelen misafirlerin yanısıra Yunanlıyetkililer ve Doğu Makedonya Trakya Bölge Genel SekreteriDimitris Stamatis te katıldı ve çok ta güzel bir konuşmadüzenledi. Bölge Genel Sekreteri yapmış olduğukonuşmasında Seçek şenliklerinde bulunmaktan büyükmutluluk duyduğunu ve bölge genel sekreterliği olarakyol, içme suyu ve baraj gibi bölgeye altyapı çalışmalarıkonusunda desteklerini sürdüreceklerini ifade etti. EvrosPASOK milletvekili Yorgos Dolios ise konuşmasına eleştiriylebaşladı. Dolios, Seçek panayırında konuşmacılarınçok uzun süreliğine söz aldıklarını ve adeta etkinliklerisiyasi bir arenaya dönüştürdüklerini belirtti. Dolios’unbütün dediklerine kim ne kadar katılır veya karşı çıkarbilemem, fakat konuşmaların çok uzatıldığı ve halkınkonuşmalar nedeniyle güreşlerin geç başlamasından ötürücanının sıkıldığı ve şikayetçi olduğu bir gerçek. Kimne derse desin, konuşmaların çok daha kısa tutulması6 <strong>Azınlıkça</strong>gerekiyor. Nitekim dikkat edilirse belediye başkanları vemilletvekilleri dışında olan resmi zevat, konuşmalarınıher zaman bir selamlama yapmak suretiyle çok kısa tutuyor.Bu davranışın diğer konuşmacılara da örnek teşkiletmesi gerek. Eğer kim ne kadar faaliyet yapmış ve neleryapacak diye bölge halkını bilgilendirmek istiyorsa, bunuyazılı broşürler dağıtarak ta yapabilir. Milleti saatlercebekletmenin bir manası yok. Çünkü halk güreş gösterilerinisabırsızlıkla bekliyor. Bunu hem organizatörlerinhem de konuşmacıların dikkate almaları lazım. Özelliklede konuşmacıların, çünkü kendilerine beş dakika süreverildiği söyleniyor, fakat her bir konuşmacı en az on beşdakika konuşuyor. Ayrılan süreye saygı gösterilmesi gerek.O kürsü meclis kürsüsü değil ki uzattıkça uzatasın.Türkiye’den gelen konuk milletvekilleri ve diğer misafirlerde etkinliklere katılmaktan duydukları memnuniyetidile getirdiler. Ve böylece Seçek kültürel etkinlikleri sonbuldu.17 ile 19 Ağustos tarihleri arasında ise BüyükDerbent, Yunanistan genelinde ilk defa olarak düzenlenAvcılık Festivaline ev sahipliği etti. Evros Valiliği,Makedonya-Trakya Avcılar Kulübü Federasyonu ve Evrosİli Avcılar Kulübünün ortaklaşa olarak düzenlediğiavcılık festivaline katılım hayli yüksekti. Festivalde avcılıkürünlerinin yanısıra, halk oyunları ekipleri ve konserlerde düzenlendi. Etkinliğin açılışında konuşan EvrosValisi Nikos Zambunidis, gelecek yıl da aynı festivalindüzenlenmesi için ödenek ayıracaklarını ve destek olacaklarınısöyledi. Hayırlısı olsun ne diyelim. Bütün buetkinliklerin en büyük getirisi hiç şüphesiz Büyük Derbentköyünün ve bölgenin tanıtımı. Şimdi son bir yıldaEvros bölgesi ve özellikle de Büyük Derbent köyünü pöpülerkılan olaylara bir bakarsak: Hara Nikopulu olayları,Seçek Şenlikleri, Türkiye’nin Atina Büyükelçisi OğuzÇellikkol’un bölgeyi ziyareti ve Avcılık Festivali diye sıralayabiriz.Bakalım bizim Büyük Derbent’i daha nelermeşhur edecek. Ama görülen bir gerçek varsa o da artıkyavaş yavaş Batı Trakyan’nın merkezinin bir zamanlar“kurtarılmış bölge” olarak adlandırılan Büyük Derbentolduğu! Nereden nereye…


Eskiden Batı Trakya’nın en seçkin köyü Şahin diye anılırdı. Fakat öyle görülüyor kibu seçkinlik yarışını bizim Büyük Derbent aldı götürdü... Öyle veya böyle, şaka makaderken bizim köy ülke geneli tanınan bir yerleşim merkezi haline geldi...<strong>Azınlıkça</strong> 7


DENGEİbram Onsunoğluibram@tellas.grRadovan Karaciç’in yakalanması ve savaş suçluları mahkemesine teslim edilmesi münasebetiyleGerçekleşen bir kehanet1993 veya 1994 olmalı, Bosna-Hersek’te içsavaşınbütün şiddetiyle devam ettiği yıllar, Selanik’in küçüküniversitesi Makedonya’nın merkezî amfisinde savaşındurdurulmasını talep etmek üzere bir etkinlik düzenlendi.Bu etkinlikte belleğimde yer eden bir olayı anlatacağımsize. On beş yıl sonra orada neler konuşulmuştu,konuşmacılar kimlerdi, etkinliği kimler düzenlemişti,katılımcılar nasıl tepki göstermişlerdi, hatta ben söz alıpneler söylemiştim, bunlardan pek az şey anımsıyorum.Düzenleyiciler, galiba “marjinal” sol örgütlerdi. “Savaşdurdurulsun, Sırpların yapmakta oldukları kırımlarınve etnik arındırmanın önüne geçilsin” diyebilecekbir başkası çıkamazdı o dönemde Yunanistan’da, hele busloganlarla etkinlik düzenlemeye hiç cesaret edemezdi,“marjinal sol” dışında.Yunanistan’da siyasetçiler ve siyasî partiler, Kilise,medya, gazeteleri ve televizyon kanalları, ve tabiî kamuoyu, koyu bir Sırp taraftarı idi. Bosna’dan gelen haberlerçoğunlukla Sırplar lehine tahrif edilerek veriliyor, karalarak gibi gösterilerek, ve kamuoyu manipüle ediliyordu.Bosnalı dindaş Sırplar, Balkanlar’da oluşan MüslümanYayına karşı savaş veren mücahitlerdi. Sırplar lehineyardım kampanyaları düzenleniyor, onların saflarındasavaşmaya koşan Yunanlı gönüllüler ülkede kahramanlargibi karşılanıyorlardı.Yugoslavya ordusunun ağır silâhlarını ele geçirmişolan Bosnalı Sırplar, bağımsızlığını ilan etmiş Bosna-Hersek’i başında Miloseviç’in bulunduğu Sırbistan’nındesteğiyle yavaş yavaş tümüyle işgal ediyor ve Sırbistan’ailhak etmeye hazırlanıyorlardı. Boşnaklar kırımdan geçiriliyor,kurtulanlar mülteci olarak dünyanın çeşitli ülkelerinekaçıyordu. Eşi görülmedik bir vahşet. Pek çokülkeler Boşnak mülteci kabul etmeye karar verdi. İsrail’ebile onlarca Boşnak aile sığındı. Yunanistan, komşu olmasınarağmen, Boşnak mülteci kabul etmeyen tek Avrupaülkesi olarak kaldı.Bosna’da iki yüz bine yakın Boşnağın kırımdan geçirildiğive yüzbinlercesinin etnik arındırmaya uğrayarakyurtlarından sürüldüğü hesap ediliyor.Bosna’daki savaşın ve sürdürülen kırımların ve etnikarındırmanın baş sorumlusu olarak üç kişi gösteriliyordu:Sırp devlet başkanı Miloseviç, Bosnalı Sırpların siyasîlideri Karaciç ve askerî lideri general Mladiç. Daha sonraüçü de savaş suçlusu ilan edileceklerdi. O dönemde üçüde, daha başka kırımcı Sırp paramiliter liderlerle birlikte,Yunanistan’da kahraman olarak kabul görüyorlardı.Karaciç, o kendini beğenmiş gösteriş meraklısı soykırımcıve ırkçı, liderliği döneminde iki ülkeye resmî ziyarettebulundu: Rusya’ya ve Yunanistan’a. Yunanistan’daonun şerefine stadyumlarda tören düzenlendi.Daha sonra Bosnalı Sırp militerler tarafındanBM’nin mülteciler için himayeli bölge olarak ilan ettiğiSebreniça’nın kuşatılması ve ele geçirilmesi kanallardannaklen verildi, saldırganların arasında Yunanlı gönüllülerde vardı ve Sırp bayraklarının yanında Yunan bayraklarıdalgalanıyordu. İkinci Dünya Savaşından sonraAvrupa’da gerçekleştirilmiş ilk soykırım olarak nitelendirilenSebreniça faciasında 8 bin Müslüman Boşnağın kırımı,Yunanistan’da gizlenmeye çalışıldı. Gizlenemediğiyerde küçümsendi. Küçümsenemediği yerde reddedildi.Bosna savaşının Yunanistan’da nasıl algılandığını venasıl karşılandığını anlatmaya çalışıyorum.Makedonya Üniversitesindeki etkinliğe gelelim. Selinakışına ters giden bir etkinlik. Pek az şey anımsıyorum.Öğrencilik yıllarımda 1973 Teknik Üniversite direnişindeyakalandıktan sonra bir hafta aynı hücrede yattığımGeorgos’la 20 yıl sonra orada yeniden karşılaşmıştım.Konuşmacı olarak Tuzla’dan bir Boşnak sendikacı davetedilmişti, adı İbrahimoviç. Adaş olduğumuz için adınıunutmadım. Beni sarsan ve unutamadığım olay şu:Konuşmacılar arasında bir de Yunanlı fotografçı vardı.Adını anımsamıyorum. Defalarca Bosna’ya gitmiş,savaştan fotograflar çekmiş, ekranda onları gösteriyordu,bir bir izah ederek ve Sırpların işledikleri cinayetleri kanıtlayarak.“Bu fotografları çekemezdim, çeksem bile dışarıçıkaramazdım, Sırplar müsaade etmezlerdi. Yunanlıolmam sayesinde bunu başardım, Sırp denetimindenkurtuldum. Ne yaptığımı keşfetselerdi hayatım tehlikeye8 <strong>Azınlıkça</strong>


Konuşmacılar arasında bir de Yunanlı fotografçı vardı. Adını anımsamıyorum. DefalarcaBosna’ya gitmiş, savaştan fotograflar çekmiş, ekranda onları gösteriyordu,bir bir izah ederek ve Sırpların işledikleri cinayetleri kanıtlayarak. “Bu fotograflarıçekemezdim, çeksem bile dışarı çıkaramazdım, Sırplar müsaade etmezlerdi. Yunanlıolmam sayesinde bunu başardım, Sırp denetiminden kurtuldum. Ne yaptığımı keşfetselerdihayatım tehlikeye girerdi.” dedi. Konuşmasının sonunda ekranda bir sonfotograf daha gösterdi, daha doğrusu üç kişinin yanyana portrelerini, Miloseviç, Karaciçve Mladiç’in. Sonra ekledi: “Bir gün bu üçü, Sırpların kendileri tarafındanBelgrad’daki bir meydanda ipe çekilecektir. Bu sözlerimi bir yere not edin.” deyipsunumunu bitirdi. Bu kehanetten sarsılmıştım.girerdi.” dedi.Konuşmasının sonunda ekranda bir son fotografdaha gösterdi, daha doğrusu üç kişinin yanyana portrelerini,Miloseviç, Karaciç ve Mladiç’in. Sonra ekledi: “Birgün bu üçü, Sırpların kendileri tarafından Belgrad’dakibir meydanda ipe çekilecektir. Bu sözlerimi bir yere notedin.” deyip sunumunu bitirdi. Bu kehanetten sarsılmıştım.Sonra, yıllar sonra Miloseviç Sırp hükümetinin eliyleLahey’deki Eski Yugoslavya’daki Savaş Suçluları içinUluslararası Mahkemeye teslim edildiğinde, o fotografçınınbu kehanetini anımsadım. Miloseviç yargılandığısırada geçirdiği kalp krizinden öldü.Geçtiğimiz ay bu kez Radovan Karaciç gizlenmekteolduğu Belgrad’da yakalanıp Sırp hükümeti tarafındanuluslararası mahkemeye teslim edilince, yine o kehanetianımsadım.Şimdi, 13 yıldır aranmakta olan Mladiç’in de yakalanıpteslim edilmesini ve kehanetin tamamlanmasınıbekliyorum.<strong>Azınlıkça</strong> 9


YOLCUElçin Macarelcinmacar@yahoo.comΗ κοσμικότητα και οι μη μουσουλμάνοιστην Τουρκία – IΙΟι μη μουσουλμάνοι από την ίδρυση της ΤουρκικήςΔημοκρατίας αντιμετωπίζουν διάφορες διακρίσεις.Βλέπουμε ότι αυτοί που διώχτηκαν από το κράτοςκαι έχασαν την υπηκοότητα τους στην περίοδοτου μονοκομματισμού, ήταν αυτοί των οποίων η ταυτότηταεκτός από την θρησκεία τους ανέγραφε καιτην εθνικότητά τους. Άξιο προσοχής ήταν το γεγονόςότι οι περισσότερες δίκες για την προσβολή του τουρκισμούαφορούσαν σε μη μουσουλμάνους.Ο κανονισμός του 1926 για τους δημοσίους υπαλλήλουςπροέβλεπε: «για να είναι κάποιος δημόσιοςυπάλληλος, πρέπει να είναι Τούρκος». Στον νόμοαυτό, παρόλο που τροποποιήθηκε με το νόμο υπόαριθμό 657 του 1965, δεν συναντάμε μη μουσουλμάνουςυπαλλήλους παρά μόνο καθηγητές πανεπιστημίου.Το άρθρο 16 του νόμου 1587 δεν επιτρέπει οι μουσουλμάνοινα δίνουν στα παιδιά τους ότι όνομα επιθυμούν.Το άρθρο αυτό λέει: « δεν μπορούν να δοθούνονόματα που δεν ταιριάζουν ή είναι αντίθετα στηνεθνική κουλτούρα, στα ήθη και τα έθιμά μας».Το εκπαιδευτικό σύστημα απαλλάσσοντας τα παιδιάτων μη μουσουλμάνων από το μάθημα των θρησκευτικώνκαι ηθικής, πάλι έκανε διάκριση. Αυτή ηισχύουσα κατάσταση που επικρατούσε από το 12 Σεπτεμβρίου1980, καθιερώθηκε επίσημα το 1987 απότην Επιτροπή Επιμόρφωσης και Εκπαίδευσης. Στηνκοινή γνώμη λέγεται ότι στο μάθημα των θρησκευτικώνδιδάσκονται όλες οι θρησκείες και ότι στο θέμααυτό δεν υπήρχε μια άλλη εφαρμογή. Εάν το μάθηματων θρησκευτικών διδασκόταν για να δώσει γενικέςπληροφορίες για όλες τις θρησκείες και δεν γινότανβάσει μια θρησκείας ή ενός δόγματος, τότε γιατί γινόταναυτή η διάκριση για τους μη μουσουλμάνουςμαθητές; Αυτό πρέπει να εξηγηθεί. Επίσης είναι γνωστόότι υπήρχαν αρνητικές αναφορές όσον αφορά ταπιστεύω των μη μουσουλμάνων στα σχολικά βιβλία.Επίσης καταλαβαίνουμε ότι η σχέση των μη μουσουλμάνωνμε το κράτος περνούσε μέσα από άλλακανάλια. Υπήρχε στη Γενική Διεύθυνση Αστυνομίαςένα Τμήμα Μειονοτήτων που παρακολουθούσε τουςμη μουσουλμάνους. Το 1965 ιδρύθηκε μια ΕπιτροπήΜειονοτήτων με σκοπό την εσωτερική ασφάλεια τωνμειονοτήτων, η οποία καταργήθηκε το 2004 και ιδρύθηκεη Επιτροπή Αξιολόγησης Μειονοτικών Προβλημάτων.Τα βακούφια των μη μουσουλμάνων, στονομοσχέδιο βακουφείων ονομάστηκαν «κοινοτικάβακούφια» και η λειτουργία τους υπάγεται σε άλλουςκανονισμούς. Εδώ από την ονομασία «κοινοτικό» δενεννοείται μουσουλμανικό. Δηλαδή νομικά στην Τουρκίαδεν υπάρχει «μουσουλμανικό βακούφι», αλλάυπάρχουν κοινοτικά βακούφια που διαχειρίζονται απότους μη μουσουλμάνους. Συνεπώς υπάρχει μόνο έναείδος βακουφίων που αφορά τους μη μουσουλμάνους.Από όλα αυτά βλέπουμε πως οι σχέσεις των μη μουσουλμάνωνμε το κράτος περνούσαν μέσα από διαφορετικάκανάλια.Υπάρχουν αποφάσεις που φανερώνουν ότι πολλέςφορές τα δικαστήρια στην Τουρκία αποκάλεσαν«ψεύτες» τους μη μουσουλμάνους. Το άρθρο 5 τουκαταστατικού για την προστασία από τα σαμποτάζπου δημοσιεύτηκε στην εφημερίδα της κυβερνήσεωςμε ημερομηνία 28/12/1988, περιέχει μεταξύ αυτών ταάτομα που μπορούν να κάνουν σαμποτάζ και τουςΤούρκους υπηκόους ξένης εθνικότητας.Η θρησκευτική σχολή της Αρμένικης κοινότητας10 <strong>Azınlıkça</strong>


καταργήθηκε το 1968 και της Ρωμαίικης κοινότηταςτο 1971. Για τις λειτουργίες, οι μη μουσουλμάνοι δενμπορούν να εκπαιδεύσουν τους κληρικούς τους εντόςτης χώρας όπου ζουν αλλά στο εξωτερικό.Στην Τουρκία η αλλαγή θρησκείας δεν εξαρτάταιαπό τον ενδιαφερόμενο αλλά χρειάζεται η έγκριση τηςενορίας όπου ανήκει. Δηλαδή, δεν φτάνει κανείς μόνονα πει «έγινα πια ορθόδοξοςχριστιανός» αλλάπρέπει να το εγκρίνει οαρμόδιος θρησκευτικόςφορέας. Συνεπώς εδώισχύει αυτό που θα πει οθρησκευτικός ηγέτης καιόχι η προσωπική επιλογήόπως τονίζεται συνεχώςμέσα στα πλαίσια τουκοσμικού κράτους. Έναςκοσμικό κράτος μπορείνα το ζητήσει αυτό απότον πολίτη του.Εάν κάνουμε περίληψηόλων αυτών πουαναφέραμε παραπάνω,παρατηρούμε ότι, όπωςλέει και ο κ. Ετιέν Μαχτζουπιάν,ο μη μουσουλμανισμόςστηνΤουρκία έχει μετατραπείσε πολίτη χωρίς υπηκοότητα.Στις εκδηλώσεις που έγιναν το 1999 για τα 700χρόνια από την ίδρυση της οθωμανικής αυτοκρατορίαςκαι μέσα σε ατμόσφαιρα καταδίκης της Τουρκίας γιατα γεγονότα του 1915 σε διεθνές επίπεδο, αναπτύχθηκεη έννοια της ανεκτικότητας και της κουλτούρα μιαςκοινής συμβίωσης. Αυτή η αναφορά που δεν συνάδεικαι ακριβώς με την οθωμανική πραγματικότητα, χρησιμοποιήθηκεκαι ακόμη χρησιμοποιείται στα πλαίσιατων δραστηριοτήτων των λόμπι. Στην οθωμανική αυτοκρατορίαενώ είναι γνωστό ότι, οι κοινότητες ζούσανσε διαφορετικές συνοικίες, δεν παντρευόντουσανπ.χ. έξω από αυτές, οι μουσουλμάνοι ήταν ανώτεροιαπό τους μη μουσουλμάνους, δεν ήταν ποτέ ίσοι καιπως γενικώς οι μη μουσουλμάνοι αντιμετώπιζαν στηνκαθημερινότητά τους πολλά προβλήματα, όλα αυτάπαραβλέπονται.Έτσι η Τουρκία συνεχίζεινα αποτελεί ένα ιδιαίτεροπαράδειγμα με τον (δήθεν)«κοσμικό» χαρακτήρα πουέχει δηλαδή, έναντι όλων τωνπολιτών να είναι«μουσουλμανική»και έναντι όλωντων μουσουλμάνωννα είναι «Σουννί - Χανεφί».Όμως οι διακρίσεις σήμερα σε βάρος των μη μουσουλμάνων,αλλοιώνουν αυτό τον μύθο που υπάρχειπερί ανεκτικότητας και κοινής συμβίωσης. Όλααυτά εμποδίζουν τους μη μουσουλμάνους να γίνουνισότιμοι πολίτες, τους περιορίζουν μέσα στην κοινότητάτους.Επίσης, ο επίσημος θρησκευτικός προσδιορισμόςτων μειονοτήτων από τοκράτος αποτελεί μια ένδειξηπως το κράτος δενείναι κοσμικό. Ήδη σήμεραο προσδιορισμόςτων μειονοτήτων γίνεταιβάσει της θρησκείαςτους πράγμα που δεναρμόζει με την θεωρείατης κοσμικότητας.Παρόλο που διδάσκεταιστα σχολικά βιβλίαπως κοσμικότητασημαίνει κοινό έθνος,κοινή γλώσσα, ένα κοινόπαρελθόν και μέλλον,από όλες τις εφαρμογέςπροκύπτει ότι, το κριτήριογια να γίνει κανείςμέλος του έθνους περνάειαπό τον «μουσουλμανισμό».Δεν γίνεταικάποιος να έχει ίσα δικαιώματα, όταν δεν προέρχεταιαπό την μουσουλμανική θρησκεία και δεν έχει τουρκικήκαταγωγή. Όπως φαίνεται και στο παράδειγμαπου έδωσε ο πρώην πρύτανης του ΠανεπιστημίουYuzuncu Yil, το τίμημα επειδή κάποιοι πολίτες είχανδιαφορετική εθνικότητα συνεχίζει να υπάρχει ακόμηκαι μετά από εκατό χρόνια σε μια κοσμική χώρα.Έτσι η Τουρκία συνεχίζει να αποτελεί ένα ιδιαίτεροπαράδειγμα με τον (δήθεν) «κοσμικό» χαρακτήραπου έχει δηλαδή, έναντι όλων των πολιτών να είναι«μουσουλμανική» και έναντι όλων των μουσουλμάνωννα είναι «Σουννί - Χανεφί».Μετάφραση: Α. Μποσταντζή<strong>Azınlıkça</strong> 11


Patrikhane ve uluslararasıcılıkAslı Bilge (Yeditepe Üniversitesi) / Samim Akgönül (Strasbourg Üniversitesi)Fener Rum Patrikhanesi olarak tanınıyor Türkiyekamuoyunda. Resmî söylemde de ismi bu şekilde. Farkedilmeyen,farkedilmek istenmeyen, farkedilse de reddedilenise bu kurumun ‘Fener’le ve ‘Rumluk’la organikilişkisinin her geçen gün azaldığı. Gerçekten de PatrikhaneCumhuriyet’le beraber indirgendiği yerel kiliselikten,zaman içinde, konjonktürün de yardımıyla, küresel kilisekonumuna geçti. “Eyüp Kaymakamlığına bağlıdır”, “FatihBelediyesine bağlıdır”, “İstanbul’daki bir avuç RumOrtodoksun ruhanî liderliğinden başka bir işlevi yoktur”demek, yeni dünya düzeninde Patrikhane’nin değişiminigörmezden gelmekten başka bir şey değil.Bu süreç yeni değilelbette. 19. yüzyılda,ulusçuluğun doğmasıylaberaber Fener kendi içinekapanmış, etnik bir kilisegörünümünü vermeyebaşlamıştır. Osmanlıİmparatorluğu’nun digerOrtodoks grupları yavaşyavaş kendi ulusal kiliselerinikurmuşlar, Fener’iRumluğa, yerelliğe sıkıştırmışlardır.Ancak gene19. yüzyılın sonundanve 20. yüzyılın başındanitibaren gerek Elenler’indünyanın her yerine göçetmesiyle, ve gerekse1923’ten sonra yavaş yavaşTürkiye Rumları’nınerimeye başlamasıyla Patrikhanetekrar, de factouluslararasılaşmaya başlamıştır. İtibarı ve önemi TürkiyeRumları’nın sayısı ile ters orantılı bir şekilde artmış,özellikle Kuzey Amerika Ortodoks kilisesine hakimiyetiyledenizaşırı bir nitelik kazanmıştır.Gerçekten de PatrikhaneCumhuriyet’le beraber indirgendiğiyerel kiliselikten, zaman içinde,konjonktürün de yardımıyla,küresel kilise konumuna geçti.“Eyüp Kaymakamlığına bağlıdır”,“Fatih Belediyesine bağlıdır”,“İstanbul’daki bir avuç RumOrtodoksun ruhanî liderliğindenbaşka bir işlevi yoktur” demek,yeni dünya düzenindePatrikhane’nin değişiminigörmezden gelmektenbaşka bir şey değil.tarihten sonra Patrikhane yavaş yavaş uluslararası niteliğeulaşmış, ancak gene de bir Grek kilisesi karakterinikorumuştur. Diğer bir deyişle Grek Ortodoksların(‘Rum’ terimi bu bağlamda sorunludur) Dünya çapındaruhanî lideri konumuna gelmiştir. Yunan bağımsız kilisesiylebirçok sorunu olmasına rağmen (özellikle “yenibölgeler”deki kilise malları, 12 ada ve Girit’in Atina’yadeğil Fener’e bağlı olması, vs) bu küresel itibar Atina tarafındanda kerhen kabul edilmiştir.Patrikhane’nin Uluslararası bir Ulusal kilise olma niteliğinden,Uluslararası ve çok Uluslu bir kilise halinedönüşme süreci 1990’lardan sonra hızlanır. Bu dönemde,SSCB’nin yıkılışıylaeski Sovyet bloğuna bağlıbirçok Ulus-Devlet kurulmuş,bu devletlerdenMoskova’nın hakimiyetindentamamen çıkmakisteyenler, gene Moskovakilisesine alternatifaramaya başlamışlar veFener’e yönelmişlerdir.Fener’in Grek olmayanOrtodoks gruplar ve uluslarnezdinde yıldızınınparlamasının sebebi, birtaraftan ulusal bir baskıyapamayacağının bilinmesi(Fener PatrikhanesiTürkiye’de bulunan birkurumdur! Yunanistan’dabulunsaydı endişe yaratabilirdi)diğer taraftan dauluslarası itibarının sonderece yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kiliselerFener’in otoritesini kabul ettiklerinde, kendilerineMoskova’nınki gibi hegemonik bir baskı yapılmayacağınıbilmektedirler.Ancak yerellikten çıkışın asıl sebebi sosyolojik degiljeostratejik olarak görülebilir. Stalin, İkinci Dünya Savaşısırasında ve sonrasında Moskova Patrikhanesi’ninSovyetler Birliği’nin önemli bir dış politika aracı olarakkullanılabileceğini anlayıp, kiliseye karşı uygulanan baskıpolitikasını gevşettiğinde, Amerika Birleşik Devletleribu güce karşı bir denge unsuru oluşturmayı amaçlamıştır.Fener, bu iş için biçilmiş kaftan olarak görülmüş,NATO’ya yeni dahil edilen Türkiye’ye Amerikan vatandaşıAtenagoras Patrik olarak empoze edilmiştir. BuBunun en bilinen örnegi Estonya kilisesidir. Ülkedekiküçük Ortodoks azınlık Moskova ve Fener arasındaadeta paylaşılamamaktadır. Estonya hükümetinin dedestek verdiği Estonya Ortodoks Apostolik kilisesi 1996yılında Fener tarafından kendisine bağlı özerk bir kiliseolarak tanınmış, bu karar Moskova Patrikhanesi tarafındanbüyük tepkiyle karşılanmıştı. Fener ile bağlarıkoparan Moskova, kendisine bağlı Estonya Ortodoks kilisesidışında hiçbir kiliseyi tanımayacağını, bu kilisenintemsil edildiği hiçbir pan-ortodoks toplantıya da katıl-12 <strong>Azınlıkça</strong>


mayacağını açıklamıştı. Fener ve Moskova bu iki kilisearasındaki mal anlaşmazlığı nedeniyle defalarca birarayagelip çözüm yolları aradılarsa da bugüne kadar kalıcı birçözüm bulunamamıştır.Elbette bu sorundan daha önemli olan, Rusya’nınarka bahçesi Ukrayna üzerindeki egemenlik arayışıdır.Patrik Bartolomeos’un Türkiye’de nedense büyük medyanınhiç mi hiç dikkatini çekmeyen 25-28 TemmuzUkrayna gezisi bizce son derece önemlidir. Patrik, bugeziye Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yuşçenko (ve gönülsüzRus Patriği Alexi II) tarafından, Rusların Hristiyanlığageçişinin 1020. yılı kutlamaları icin davet edildi.Ukrayna’ya vardığında Yuşçenko tarafindan Devlet başkanıprotokolüyle bizzat karşılandı. Bu ziyaret için başkentKiev sokakları Bartolomeos posterleriyle süslendi.Bu protokol, Ukrayna kilisesi Rus Patrikhanesi’nin yetkialanında olmasına ragmen Patrik Alexi II’den esirgendi.Bunun nedeni, Ukrayna’nın, Rus hegemonyasından çıkmakiçin iç ve dış siyaset alanında yaptığı hamlelerdenbiri olarak kendi bağımsız kilisesini kurmak istemesidir.Nitekim Yuşçenko Patrik Bartolomeos’tan açıkça bagımsızUkrayna kilisesi için destek istedi.Fener de hem itibarının artması hem de Türkiye’dekonumunun güçlenmesi çerçevesinde bu açılımlaramüspet yaklaşmakta, ancak başarılı bir stratejist olanBartolomeos, güç dengelerini birden altüst etmeye deyanaşmamaktadır. Bu nedenle Patrik -şimdilik- Ukraynakilisesindeki ayrılık yangınına körükle gitmemeyi tercihetmiştir.Ancak ‘din’ konusunun hem Müslüman dünyadahem de Hristiyan dünyada bu kadar önem kazandığı birUluslararası ilişkiler yumağı çerçevesinde Fener Patrikhanesinindaha da önem kazanacağını görebilmek kolaydır.www.azinlikca.net<strong>Azınlıkça</strong> 13


KUBBEALTIHakan Müminhakmumin@yahoo.grŞiir Samsun’daydı…Yaz bitmek üzere ve takvim yakında sonbahardangün alacak. Ancak havalar hala sıcağın etkisinde vegeceleri uyku girmiyor insanın gözüne… Bu sıcaklardane yapılır? Yazı yazmak istiyorum; sıcak boğuyorkelimeleri. “Sırıl sıklam” terliyorum bilgisayarın karşısında.Bir “klima” taktırsam diyorum hani, ama yazda bitiyor ya!.. Seneye belki. Bıldır da aynı düşüncedeydim;bu sene taktırırım derdim. Olmadı. Elbet birgün taktıracağım bu “serinletme” aletini…İnsan yazın sıcağında ne yapar? Doğal olarak tatileçıkar; yurt içi ya da yurt dışına gider. Ege’nin sıcakikliminden birkaç günlüğüne de olsa uzak kalmayaçalışır. Ancak bizde başka diyarları gezme, görme işipek alışılmış değil. Sebebi ise çoğumuzun tarımla uğraşmasıdır.Yaz mevsimi çiftçinin verim mevsimidir,bereketin anasıdır. İnsanımız sıcağa aldırış etmedengününü tarlasında geçirir.Diyeceksiniz ki, çiftçilerimizin dışındakiler, mesela,öğretmenlerimiz tatil yapmıyorlar mı? Ne yalansöyleyeyim ki, onların da birçoğu yazın tarlada. Maaşaz olunca insan ek iş arıyor kendine. Yani anlayacağınıztütün, pamuk, buğday öğretmenlerimizin “yaşamsimidi” oluyor.Neyse, yazın sıcağından söze başladım, nelere değindim.Ben de öğretmenim, özel eğitimin bir parçasıyım.Bende de tatile çıkma ya da tatile gitme gibibir alışkanlık yok, hani tarla işleriyle uğraşmamamarağmen. Kendimi bildim bileli yaz tatillerinde hep çalışmışımdır.Bu yaz da dershanemizde yaz kurslarınınyoğun olması, bana dinlenme fırsatı vermedi. Ancakitiraf etmeliyim ki, haziran ayında birkaç günlüğüneburalardan ayrıldım; Samsun’a gittim. Samsunlu sanatseverlerindavetine “hayır” diyemedim. Kendimideğil, şiiri düşündüğüm için gittim. Yeni insanlarlatanışmanın güzelliğini daha önce Sapanca’da yaşamıştımve Samsun’da da yaşamalıydım. Sonuçta bir düğüneya da mevlide çağrılmıyordum, “1. UluslararasıSamsun Şiir Günleri”ne çağrılmıştım ve 20 Haziran’dayola çıktım.Edirne’ye kadar arabamla gittim ve oradan da otobüsleİstanbul’a. Aynı gün uçakla Samsun’a vardım.Samsun Çarşamba Havaalanı’ndan, bu şiir etkinliğiiçin görevlendirilmiş bir grup insan beni ve benimleaynı uçaktaki diğer katılımcı birkaç şairi de alıp kalacağımıztesislere götürdüler. Görevli arkadaşların yüzlerindekio nazik tebessüm, gözlerindeki mutlu bir okadar da heyecan dolu bakışlar, inanın beni o an çoketkiledi. Her şeyin ilki bu kadar mı duygu yüklü olur,acaba? Ne bileyim, onlara sormalı.Belediyenin tesislerindeyim. Çok mükemmel birmisafirhane. Etrafı yemyeşil ve birkaç adım ilerideKaradeniz. Odama yerleştim. Saat gece on iki. Yorgunolmama rağmen henüz uykum yok. İçimde birheyecan uykumu kaçırıyor. Dışarıya bahçeye çıktım.Bir grup insan (şair) gecenin o saatinde bir masa etrafındatoplanmış şiir hakkında tartışıyor ve birbirleriyletanışıyorlar. Galiba şiirin uyku vakti yok ve buolsa dedim “sanat” kendi kendime. Gecenin bir vakti,Samsun uykuya dalmış ve onlar şiirin yarınını bu geceyazıyorlar. Ben de yan taraftan bir sandalye çekip onlarınaralarına sokuluverdim. Muhabbet koyu; günümüzTürk şiirinin yeri… Onları dinledikçe heyecanımdaha da artıyor ve şiiri daha iyi anlamaya başladığımıhissettim bir an ve oracıkta hemen bizim şiirlerimizigözden geçiriverdim; bizim şiirlerimiz, şiir mi? Bizkendi içimizde ne tür akımlar oluşturmuşuz. Gününbirinde birileri çıkıp, şiirlerimizi birileri incelerse, BatıTrakya Türk şiirinin çizgisi şudur diyebilecek mi, acaba?Şiirlerimizin edebi değeri kaç okka? Balkanlar’daya da Türk dünyasında yerimiz ne durumda, biliyormuyuz?Hayır, tabii. Şiirin ustalarını dinlerken hep bu sorularacevap aradım ve hala da aramaktayım. Bugüniçin yalnız şunu söyleyebilirim; “Batı Trakya’da şiiryazan herkes kendini geliştirmek zorundadır.” Yani14 <strong>Azınlıkça</strong>


Bugün için yalnız şunusöyleyebilirim; “Batı Trakya’daşiir yazan herkes kendinigeliştirmek zorundadır.”Yani bizler şiirlerimizlehesaplaşmalıyız. İlk tespitimbu yönde.Bakın, Kemal Özerbir şiirinde söyle diyor:…Bir adımda geçebilirim kentin ıssızlığındangöğün, rüzgarın, denizin coşkulu kalabalığına…Şiirimiz hakkında anlatmakistediklerim belki bu iki satırdagizli. Artık, Kemal Özer’inşiirdeki adımınıbizler de atmalıyız...bizler şiirlerimizle hesaplaşmalıyız. İlk tespitim buyönde.Bakın, Kemal Özer bir şiirinde söyle diyor:…Bir adımda geçebilirim kentin ıssızlığındangöğün, rüzgarın, denizin coşkulu kalabalığına…Şiirimiz hakkında anlatmak istediklerim belki buiki satırda gizli. Artık, Kemal Özer’in şiirdeki adımınıbizler de atmalıyız. Neyse muhabbet hala devam ediyor;koyuldukça koyulaşıyor. Ama ben daha fazla oturamayacağım.Yatmalıyım artık, gözlerim kapanıyor.Yarın yoğun bir program bekliyor, şairleri.21 Haziran sabah, kahvaltımızı yaptık. Daha sonra“Şiir ve Şehir” adlı bir panele gittik. Haydar Ergülengerçekten ilginç anılarıyla dinleyicileri etkiledidesem yalan olmaz. Güzel bir paneldi. Hoşuma gitti.Saat dörtte Protokol Yolu’nda “şair-okur buluşması”ile programımız devam etti. Ardından ben gruptanayrıldım ve on yıldır görmediğim üniversiteden arkadaşımYılmaz’la buluştum. Dertleştik onunla, eskilerikurcaladık biraz; Adana’daki öğrencilik günlerimizitazeledik…22 Haziran sabah kahvaltımızı Cibran’da yaptık.Ardından Samsun gezisine çıktık. Üstü açık belediyeotobüsüyle Karadeniz’in o sert rüzgarına göğüs gerdikbir anlamda. Samsun gerçekten mükemmel bir şehirolmuş. On yıl önce geldiğimde böyle değildi. Belli ki,belediye Samsunlular için çalışmış. Samsun BüyükşehirBelediye Başkanı sayın Yusuf Ziya YILMAZ’ıtebrik etmek lazım. İnanın, tam bir Avrupa şehri olmuşSamsun. Hatta diyebilirim ki, Samsun gibi şehirAvrupa’da çok azdır. Gidip görmelisiniz.Bugün şiir etkinliğinin son günü. Şairler şiirleriniokudular. Plaketlerimizi aldık ve bir kokteylle programınkapanışı yapıldı. 23 Haziran Pazartesi günü sabahsaat beşte Samsun’dan ayrıldım. Unutamayacağımüç gün ne çabuk geçti!..Bu güzel etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçenherkesi kutlarım. Umarım devamını da getirirler.“Samsun 1. Uluslararası Şiir Günleri” Samsun’a hayırlıolsun… Belki bir gün bizim buralarda da böyleşiir ağırlıklı etkinlikler yapılır da, bizler de bu değerlikardeşlerimizi ağırlarız.*<strong>Azınlıkça</strong> 15


PerspektifFatih Nazifoğlufnazifog@yahoo.grYabancı Dil, Ξένη Γλώσσα,Foreign LanguageGönül isterdi ki bu yazıda kullanacağım başlık şimdiyedek attığım ve atacağım en büyük başlık olsun. Ama maalesefanadilim olan Türkçe dışında güzel bildiğim dillerülkemiz Yunanistan’ın anadili Yunanca ve süper olmasada iyi derecede bildiğim İngilizce.Gerçi yabancı dilin önemini bilmeyen mi var diyenleriduyar gibiyim. Var da bu konuda neler yapılıyor? Ailelerçocuklarının yabancı dil öğrenmesi konusuna ne kadarönem veriyorlar? Aslını isterseniz bu konuyu ele almamasebep geçenlerde ziyaret ettiğim bir akrabamın oğlunun,zamanında benim almış olduğum hatalı kararınaynısını almış olması. Michigan ve Cambridge Üniversitelerininverdiği İngilizcedeki birinci sertifika olan ve“Lower” olarak da bilinen diplomayı aldıktan sonra “Bubana yeter, şu an lise dersleri yüzünden epey yoğunum,Üniversiteye geçince uğraşırım” deyip, babacığımın tümısrarlarına rağmen ve beni İngilizce kursuna göndermeyedevam etmesine rağmen ben olayı kafamda bitirmiş,aldığım belgenin şimdilik bana yerli olacağına kendimiinandırmış ve dersleri bir “turist” havasında takip etmeyedevam etmiştim.Netice mi? İlk katıldığım Michigan Proficiency ön sınavındanbaşarısızlıkla çıkarak öğrencilik hayatımdakiilk başarısızlığı tatmam oldu. Devamında mı ne olu?Üniversite’ye geçtim, ilk yıl kurs görmeden sınavlara –kim sorarsa – kendim hazırlandım ön sınavları geçtim,final sınavlarına gelince sonuç aynı. Yine başaramadım.Michigan Üniversitesi’nin eski sistemine göre ön sınavlarıgeçip final sınavlarında başarısız olan öğrenciler birsonraki yıl ön sınav vermeden tekrar final sınavlarına katılabiliyorlardı.Böylelikle üniversite ikinci sınıfta derslerinde yoğunlaşmasıyla birlikte son şansımı neredeysehiç hazırlanmadan denedim. Doğal olarak yine başaramadım.Sebep mi? Sebep açık ve net. Olayı kafamda bitirmemişolsaydım, dersleri aynı merakla takip etmiş olsaydım,“proficiency” seviyesindeki derslerde temelleri sağlamatmış olsaydım, eminim ki şu andaki öz geçmişime birProficiency diploması eklemiş olacaktım.Bunları niye mi anlattım? Hikâyeme devam edeyim de,durum iyice anlaşılsın. Üniversite son sınıftayım, bütünderslerimi geçmişim, tezimi bitirmek üzereyim veinternette Yunanistan’da Mastır yapabileceğim üniversiteleriaraştırıyorum. İlk olarak kendi bölümüm olanSelanik Makedonya Üniversitesi’nin Uygulamalı Bilişim(Εφαρμοσμένη Πληροφορική) Bölümü’nün Mastırına birgöz atayım dedim. O ana dek, mastıra başvurmak içinne işlem gerekir, hangi belgeler lazım olur, neler yapmamgerekir v.s konularda hiç bir bilgim yok. Ve bilgisayarımınekranında aradığım sayfa karşımda duruyor. Mastıradilekçelerinizi yapabilmeniz için gerekli olan belgeler.(Bunları bir başka sayıda detaylı işlemeyi düşündüğümiçin anlatmıyorum). Bakıyorum bu tamam o tamam, veduraksıyorum. Duraksıyorum çünkü bir yerde Proficiencyseviyesinde İngilizce yazıyor. Bir anda kendi bölümümdeMastır yapma hayallerim suya düşüyor.Bir başka, istediğim üniversitenin internet sayfasına bakıyorum.Yine durum aynı. Bir ara en azından Lowerseviyesinde İngilizce olmasını şart koşan bir bölüm buluyorum.Hemen dilekçemi yapıyorum gereken belgelerigönderiyorum ve sonuçları beklemeye koyuluyorum.Ama şansa bak sen, bir öğrenci arkadaşım da benim gibiaynı bölüme başvurusunu yapmış. Benim puanım, çokaz da olsa, arkadaştan daha yüksek, ikimizin tezi de çokiyi ve sonuçlar açıklanıyor. Arkadaşı kabul ediyorlar, bengiremiyorum. Ama söylemeyi unuttum, arkadaşın hemCambridge hem Michigan Üniversitesinin Proficiencydiplomaları, hem de Fransızca diploması vardı. Acaba,bunlar etkili rol oynamış olmasın? Tabiî ki de, evet.Geçen sene Eylül ayı başlarında, İskeçe’deki MühendislikFakültesinin, Elektrik Elektronik ve Bilgisayar MühendisliğiBölümünde, beni ilgilendiren bir mastırın çıkmasındansonra oraya da başvurmaya karar verdim. Hocaylagörüştüm, öz geçmişimi okuduktan sonra her şeyin16 <strong>Azınlıkça</strong>


Bir başka, istediğim üniversitenin internetsayfasına bakıyorum. Yine durumaynı. Bir ara en azından Lowerseviyesinde İngilizce olmasını şartkoşan bir bölüm buluyorum. Hemendilekçemi yapıyorum gereken belgelerigönderiyorum ve sonuçları beklemeyekoyuluyorum. Ama şansa baksen, bir öğrenci arkadaşım da benimgibi aynı bölüme başvurusunu yapmış.Benim puanım, çok az da olsa,arkadaştan daha yüksek, ikimizin tezide çok iyi ve sonuçlar açıklanıyor...tamam olduğunu ve beni kabul edebileceğini fakat birküçük problemin olduğunu söyledi. Sizce ne? Tabiî kiyine İngilizce. Proficiency belgesine sahip olmuş olsam,mülakattan geçtikten sonra direkt kabul edileceğim. Fakatbende Lower diploması olduğu için üniversitenindüzenlediği sınava katılıp geçer not almam gerekiyordu.Trafik yüzünden sınava 5 dakika geç kalınca az daha sınavakatılamadan bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacaktım.Biraz azar işittikten sonra sınava katılmama izinverildi verilmesine de, ama o ana kadar yapılan dinlemebölümünü kaybederek girdim. Sonuç ne mi oldu? Maceralıbir şekilde de olsa çok şükür İngilizce sınavlarındaardı ardına gelen son üç başarısızlıktan sonra, sınavlardananlımın akıyla çıkmayı başardım ve şu anda mastırımıyapmaktayım.Olayın benim tarafımdan yaşanan kişisel kötü tecrübeve nostaljik yanını bir kenara bırakarak, biraz da bilimselyaklaşsak iyi olur. Yapılan araştırmalar erken yaşlardabaşlanılan yabancı dil eğitiminin en etkili sonucu ortayaçıkardığını gösteriyor, her ne kadar bir çok insan farklıyaşlarda yabancı dil eğitimi almasına hatta bu konudabaşarılı olsa dahi.Biyolojik kaynaklı araştırmalar, beynin erken yaşlardaçok hızlı geliştiğini ve 7 yaşına kadar bu hızlı gelişimindevam ettiğini, bu süreç içerisinde alınan yabancı dileğitiminin ana dil seviyesine yaklaştığını göstermektedir.Bu nedenle uzmanlar yabancı dil eğitiminin beyingelişimi tamamlanmadan yani ergenlikten önce başlamasıgerektiğini belirtiyor ve ekliyorlar: “Beyin gelişimitamamlandıktan sonra yabancı dil eğitimi başlarsa, cümlekurmada yanlışlar başlıyor ve telaffuzdaki yanlışlıklarömür boyu devam ediyor”. Yabancı dil öğretimi ne kadarerken yaşta başlarsa, edinilen bilgilerin kalıcılığı ve kişininbu dili kullanma yeteneği o kadar güçleniyor. 1 Oyüzden küçük yaştaki çocuklar, yabancı dil öğrenmeyeteşvik edilmeli ve aileler özellikle de, bilinmediği takdirdeartık bir eksiklik olarak algılanan, İngilizceyi, belirlibir yaştan sonra çocukların öğreniminin bir parçası yapmayaözen göstermeliler.Konu öyle geniş bir kapsamlı ki, üzerine tezler yazılabilir,araştırmalar yapılabilir. Ben sadece, Proficiency diplomamolmadığı için kendi çektiğim sıkıntıları anlatarakşu anda İngilizce veya başka bir yabancı dil öğrenmekteolan ve bırakmayı düşünen veya da bırakmış olan ve ileride mastır yapmayı düşünen arkadaşlara, ileri de yabancıdil yüzünden başlarına gelebilecek sıkıntıları aktarmayaçalıştım.İş alanında da olay pek farklı değildir. Talepler gün geçtikçeartmakta ve iş bulmanın pek o kadar kolay olmadığıbir devirde yaşıyoruz. Daha çok özelliğe, meziyeteve yeteneğe sahip olan kişiler iş bulabiliyorlar. Yüksekseviyede yabancı dil de, aranan özelliklerin başında geliyor.O yüzden ailelerin küçük çocukları için, gençlerinde kendileri için bu konuyu bir kez daha çok iyi değerlendirmesigerekiyor. Sizi bilmem ama ben bu yıl yarımbıraktığım ve önüme birçok kez engel olarak çıkan birişi tamamlamak istiyorum. Onun için de kısmetse Eylülayından itibaren Proficiency seviyesinde derslere başlamayıplanlıyorum. Bana katılmak isteyenler?1. Elif KALELİ, “Yeni sınav sistemi ve yabancı dilin önemi”, Hürriyetgazetesi, http://www.hurriyet.com.tr/egitim/anasayfa/6384306.asp?gid=172&a=366591<strong>Azınlıkça</strong> 17


ΜΕ ΓΝΩΣΗκαι ΜΕ ΤΟΛΜΗΓιώργος ΔούδοςΣυγγραφέας και δικηγόροςαπό τη Θεσσαλονίκηg_doudos@yahoo.comΟ ΝΟΜΟΣ ΤΗΣ ΠΑΡΟΔΙΚΟΤΗΤΑΣΣΤΟΙΧΕΙΟ ΤΗΣ ΠΡΑΓΜΑΤΙΚΟΤΗΤΑΣΣτο φύλλο της 3ης Ιουλίου 2008 της εβδομαδιαίαςεφημερίδας της Ξάνθης «Millet», που αυτοπροβάλλεταιμε σχετικό υπότιτλο ως «Batı TrakyaTürkleri’nin Gazetesi» (Εφημερίδα των Τούρκωντης Θράκης) φιλοξενήθηκε ένα «σημαντικό μήνυμα»του κ. Αχμέτ Μετέ, με την ευκαιρία μιας μουσουλμανικήςγιορτής και αναφέρεται στην εκπαίδευσητων «Τουρκομουσουλμάνων» στην Ελλάδα.Ο κ. Μετέ είναι απόλυτα αρνητικός στην κοινωνικήπλέον πραγματικότητα της ολοένα και μεγαλύτερηςαύξησης του αριθμού των παιδιών Μουσουλμάνωνπου φοιτούν στα κοινά δημόσια σχολεία(νηπιαγωγεία και δημοτικά). Προτείνει στους ομόθρησκούςτου να προτιμούν τα μειονοτικά σχολείαπου, όπως αναφέρει «είναι τα δικά μας σχολεία».Η γνώση έχει θεμελιώδη αξία στοΙσλάμ. Υπήρξαν χρυσές περίοδοιστην ισλαμική ιστορία, που οι Μουσουλμάνοιδιέσωσαν τη θησαυρισμένησε κλασικά κείμενα σοφία τωναρχαίων Ελλήνων, των Περσών, τωνΙνδών, ενώ ταυτόχρονα ανέπτυξαντην αστρονομία, τη χημεία, τη γεωγραφία,την άλγεβρα, τη ναυσιπλοΐακαι παρήγαγαν περίφημο πολιτισμόπου αποτελεί πλέον κοινή κληρονομιάτης ανθρωπότητας...Υπάρχει ένα υπέροχο εδάφιο στο ιερό Κοράνιο(Σούρα Τα χα [20]:114) : «Κύριέ μου, αύξησέ μουτη γνώση»!. Πρόκειται για προσευχή που διδάχθηκεαπό τον Ίδιο τον Αλλάχ στον Προφήτη Μουχάμεντκαι επίτηδες τη διάλεξα ως επικεφαλίδα τουάρθρου αυτού.Η γνώση έχει θεμελιώδη αξία στο Ισλάμ. Υπήρξανχρυσές περίοδοι στην ισλαμική ιστορία, πουοι Μουσουλμάνοι διέσωσαν τη θησαυρισμένη σεκλασικά κείμενα σοφία των αρχαίων Ελλήνων, τωνΠερσών, των Ινδών, ενώ ταυτόχρονα ανέπτυξαν τηναστρονομία, τη χημεία, τη γεωγραφία, την άλγεβρα,τη ναυσιπλοΐα και παρήγαγαν περίφημο πολιτισμόπου αποτελεί πλέον κοινή κληρονομιά της ανθρωπότητας.Ανέπτυξαν τη Λογική και συνάμα τη ΜυστικιστικήΕνόραση, συνδύασαν τη Θεολογία μετη Νομική Σκέψη και την Ερμηνεία του Δικαίου,ως μια συνολική ρύθμιση του ανθρώπινου βίου, σεατομικό και συλλογικό επίπεδο. Στην οθωμανικήπερίοδο αναπτύχθηκε ιδιαίτερα η μνημειακή αρχιτεκτονική,με έργα θαυμάσια, όπως λ.χ. το γεφύριτου Μόσταρ της Ερζεγοβίνης, τα τεμένη Σελιμιγιέστην Αδριανούπολη και Σουλεϊμανιγιέ στην Πόλη,με τη σφραγίδα του Μιμάρ Σινάν πασά.Το ίδιο το Κοράνιο, ως ιερό Βιβλίο και επομένωςΑνάγνωσμα, απαιτεί μόρφωση και για να αναγνωσθείκαι προπάντων για να κατανοηθεί. Η μόρφωσηκάνει προσιτή τη γνώση στους ανθρώπους.Η γνώση δεν γνωρίζει περιορισμούς γλώσσας αλλάείναι ένα οικουμενικό αγαθό που συντελεί στηνπαραγωγή πολιτισμού. Τα εγκατεσπαρμένα σε ποικίλαγεωγραφικά μήκη και πλάτη μουσουλμανικάδείγματα πολιτισμού αναμφίβολα βεβαιώνουν τηνπαραπάνω αλήθεια. Η πηγή της μόρφωσης είναι ηεκπαίδευση. Το Ισλάμ υπήρξε ανέκαθεν απόλυταθετικό έναντι της εκπαίδευσης των νέων, αγοριώνκαι κοριτσιών. Ο Αζεντίν Γκελούζ, καθηγητής στοΠανεπιστήμιο Paris I, Μουσουλμάνος τυνησιακήςκαταγωγής, στο υπέροχο βιβλίο του ‘Το Κοράνι’(εκδ. Flammarion 1996) επισημαίνει ότι σε χώρες18 <strong>Azınlıkça</strong>


με μουσουλμανικό πληθυσμό η αναλογία των «εγγράμματων»δε συγκρίνεται με την αναλογία τωνεγγραμμάτων που ανήκουν σε άλλες θρησκευτικέςκοινότητες. Μουσουλμάνοι αναλφάβητοι δύσκολαβρίσκονταν σε μεγάλο αριθμό, κι αυτό οφειλότανστη λειτουργία των παραδοσιακών κορανικών σχολείων(κουτάμπ).Το μειονοτικό σύστημα εκπαίδευσης των παιδιώντης Μουσουλμανικής Κοινότητας της Θράκηςκατά κοινή ομολογία έχει αποτύχει. Τα παιδιά πουφοιτούν στα λεγόμενα μουσουλμανικά ή μειονοτικάσχολεία, ούτε ελληνικά μαθαίνουν με επάρκεια,ούτε τουρκικά, σύμφωνα με τις σύγχρονεςαπαιτήσεις των αναγκών της ζωής, αλλά ούτε καιαραβικά, ώστε να μπορούν να κατανοούν στοιχειωδώςτο κείμενο του ιερού Βιβλίου και όχι απλώς να«παπαγαλίζουν» λέξεις και φράσεις σε μια άγνωστηγλώσσα. Οι νέοι και οι νέες της ΜουσουλμανικήςΚοινότητας, μη γνωρίζοντας επαρκώς τα ελληνικάεξ αντικειμένου βρίσκονταν στο περιθώριο τηςκοινωνίας του τόπου τους. Μόνη τους διέξοδος ηφυγή στην Τουρκία, όπου κι εκεί αντιμετωπίζοντανσυχνά ως ξένοι. Μάθαιναν την τουρκική γλώσσα,επέστρεφαν στην Ελλάδα και δυστυχώς ήταν μετέωροικαι εγκλωβισμένοι σ’ ένα ιδιότυπο γκέτο,όπου σκόπιμα ακόμα προσπαθούν να τους έχουν περιορισμένουςορισμένα «κέντρα ποδηγέτησης».Δεν πρόκειται να υπερασπισθώ τη στρεβλή καισυχνά απαράδεκτη εκπαιδευτική πολιτική του ελληνικούκράτους, ιδίως κατά το παρελθόν, απέναντιστους Μουσουλμάνους της Θράκης.Εδώ και λίγα χρόνια τα λάθη αποκαταστάθηκανθαρρώ. Η ισονομία και η ισοπολιτεία των ΜουσουλμάνωνΕλλήνων έχει αποκατασταθεί. Η Ελλάδαείναι η μόνη χώρα της Δύσης που έχει ενσωματώσειστο σύστημα του δικαίου της τη δικαιοταξίατης Σαρία, όχι γιατί της το επιβάλει η Συνθήκη τηςΛωζάνης, όπως εσφαλμένα πολλοί πιστεύουν, αλλάεπειδή μ’ αυτό τον τρόπο εκδηλώνει την πολιτικήβούληση του κράτους να σέβεται την εσωτερικήαυτονομία της Μουσουλμανικής Κοινότητας τηςΘράκης. Πολλοί νέοι και νέες προτιμούν να περατώσουντις ανώτερες και ανώτατες σπουδές τους σεελληνικά ιδρύματα τριτοβάθμιας εκπαίδευσης καιόχι πλέον πέραν του Έβρου. Έχει αρχίσει μια γόνιμηδιαδικασία ενσωμάτωσης των Μουσουλμάνωντης Θράκης στην τοπική, περιφερειακή και εθνικήκοινωνία της Ελλάδος. Η ενσωμάτωση δεν σημαίνειαφομοίωση της θρησκευτικής και πολιτισμικήςταυτότητάς τους, αλλά συμμετοχή τους στην κοινήκοινωνική και οικονομική ζωή του τόπου μαζί μετους συμπατριώτες τους χριστιανικής παράδοσης.Οι καιροί έχουν αλλάξει. Οι απαιτήσεις της ζωήςστην Ευρώπη του 21ου αιώνα είναι διαφορετικέςαπό τις αντίστοιχες του παρελθόντος, είτε στηνΟθωμανική Αυτοκρατορία, είτε στο Μακρέμπ. Ηαξία της μόρφωσης και της εκπαίδευσης στο Ισλάμδεν έχει μειωθεί, απεναντίας έχει επιταθεί ακόμαπερισσότερο. Τα παραδοσιακά κορανικά σχολείαχωρίς αμφιβολία θα έπρεπε κι αυτά να γνωρίσουντον άνεμο της αλλαγής, ώστε οι ιεροδιδάσκαλοι ναείναι σε θέση να δίνουν ικανοποιητικές απαντήσειςσε ερωτήματα που προκαλεί στους νέους η ίδια ηεποχή μας. Οι Μουσουλμάνοι της Θράκης αξίζουνμια σύγχρονη εκπαίδευση, όπως όλοι οι νέοι και οινέες της Ενωμένης Ευρώπης. Κι αυτή την εκπαίδευσηδεν μπορεί να την παράσχει το δίκτυο τωνμειονοτικών σχολείων, αλλά μόνο τα σχολεία πουεφαρμόζουν το πρόγραμμα του Υπουργείου Παιδείας,παρόλα τα κενά και τις ελλείψεις που ο καθέναςμπορεί να προσάψει σε τούτο.Το περιεχόμενο του «σημαντικού μηνύματος»του κ. Μετέ που δημοσιεύθηκε στο φύλλο της«Millet» που αναφέραμε στην αρχή του άρθρουμας, μάλλον δεν είναι προσανατολισμένο προς τηνορθή κατεύθυνση. Συνηγορεί υπέρ της διατήρησηςτης ημιμάθειας των νέων της ΜουσουλμανικήςΚοινότητας και τούτο είναι απογοητευτικό και συνάμαολέθριο.Κλείνοντας θα ήθελα να προσθέσω μιαν ακόμηπαρατήρηση στο περιεχόμενο του παραπάνω μηνύματοςτου κ. Μετέ. Ο κ. Αχμέτ Μετέ αυτοαποκαλείταιμη νόμιμα «Μουφτής Ξάνθης» και όπωςέχω πληροφορηθεί έχει σπουδάσει ισλαμική Θεολογία.Εν πάση περιπτώσει φιλοδοξεί να αποτελείένα πνευματικό ηγέτη των Μουσουλμάνων τηςπεριοχής Ξάνθης. Στο μήνυμά του αποκαλεί τουςομόθρησκούς του σαν «Τουρκομουσουλμάνους».Κατά την γνώμη μου ένας τέτοιος όρος αναφοράςμιας τοπικής κοινότητας Μουσουλμάνων αποτελείσημαντική παρέκκλιση από αυτό τούτο το Ισλάμ. ΗΟύμμα, δηλαδή η οικουμενική μουσουλμανική κοινότητα,δεν ανέχεται διαχωρισμούς λόγω γλώσσας,εθνικής καταγωγής ή φυλετικής προέλευσης. Όλοιοι Μουσουλμάνοι, άνδρες και γυναίκες είναι μεταξύτους αδέλφια και μόνον αυτό. Αυτή η κατάργησητων διχαστικών ορίων, που διδάσκει το Ισλάμγίνεται περίτρανα ορατό και απόλυτα αισθητό κάθεχρόνο κατά το ετήσιο προσκύνημα των Μουσουλμάνων(χατζ), από κάθε γωνιά του πλανήτη στηΜέκκα και στη Μεδίνα…*<strong>Azınlıkça</strong> 19


Çemberin DışındanMehmet DÜKKANCIdukkanci@yahoo.comSeçek Yaylasından 2008 Eleştirilerive 2020 HayalleriBu yılki bir haftalık yaz tatilimde Seçek Yaylası şenliklerinde,Seçek’te Ruşanlar’da bulunma fırsatım oldu.Seçek’e ilk defa gazeteci kimliği ile çıkalı aradan tamon yıl olmuş. Tam on yıl önce Gündem Gazetesinde 2ayrı sayıda ve Şafak Dergisinde 3 ayrı sayıda Seçek YaylaŞenliklerini anlatmıştım. On yıl önce Seçek bölgesine ilkgeldiğimde, Yayla Ağası Babalar köyündendi. Bu vesileile Babalar ve Ruşanlar köylerini görmüş buranın insanlarıylabol bol sohbet etmiştim.Batı Trakya’nın bu dağlık köylerini bir çok dağköylerimizden çok çok farklı bulmuştum. Bu köylerdedaha temiz bir Türkçe konuşuluyordu. Bu köylerde insanlarcana yakın, misafirperver, ve hayata daha olumlubakan insanlar olarak kalmıştı aklımda. Seçek Yaylasıher anlamda da tarih kokuyordu… Seyyid Ali SultanTekkesi’nin varlığı, etrafındaki Bektaşi Alevi cemaati:..Seçek yayla şenliklerinin 650 yıldır yapılıyor olması…Son derece etkileyiciydi. O yazı dizilerimde gönlümünSeçek’te kaldığını söylemiştim!Büyük bir söz söylemişim! Eşim Ayşe Kara daRuşanlar’dan, Seçek yöresinden. Gazeteciliğe noktakoyduktan sonra bile, yazmaya ara verdikten sonra bile,farklı yıllarda tekrar tekrar Ruşanlar’da bulundum. Yörehalkını, artık akrabalarım olarak daha yakından tanımafırsatı buldum. Aynı sevecenlik, aynı cana yakınlık dahada büyüyerek arttı. Köyün damadı olarak, hem yöre insanınındinlemeye, tanımaya devam ediyorum, hem desaygıda kusur etmemeye gayret ederek kendi görüşlerimiyeri geldikçe paylaşmaya gayret ediyorum.Bu yazımda da söyleyeceklerim biraz içeriden, birazdışarıdan… Maksat yıkmak değil! Maksat dostça bazıgözlemlerimi paylaşarak, eksiklikleri ve bence yanlışlarıeleştirmek ve verilen bu emeklerin sonucunda daha dakaliteli, daha doyurucu bir etkinlik için katkıda bulunmak.“Eski yaylaların tadı bir başkaydı be!”Eskiler, yani dedem, kayınpederim ve onların yaşındakiler,eski Seçek şenliklerini, panayırları anlatıp duruyorlar.Daha sakin, daha az kalabalıkla yapılan. Hafta içibaşlayan, 4-5 gün süren. Ağalığın ağalık olduğu, pehlivanlığınpehlivanlık olduğu, her gelen köy heyetinin,davul zurna ile karşılandığı, köy ağasına, gelen kalabalığagöre bir ineği, bir kuzuyu hediye getirdikleri yaylaları…Yayla ağasının da her geleni beslediği panayırlar… Yaylayaçıkmanın, at, eşek sırtında, 4-5 saat sürdüğü, bundandolayı da çıkıldı mı kalmanın şart olduğu, bu vesile ile degenellikle sadece erkeklerin çıkabildiği yaylaları… Herkese,çevirmenin ikram edildiği, giriş biletinin olmadığı,megafonların olmadığı, cafcaflı pop-arabesk darbükatörcüşarkıların bangır bangır çalmadığı güzel yaylaları…Ne yazık ki bizim nesil bunları yetişmedi! En azındanben damat oldum olalı yetişemedim. Ben sadeceyaylanın yeni halini yetiştim… Ancak bu değişim de aslındaçok doğal çok gerçekçi… Ancak yine de tepkilerledolu…Seçek Yaylası Şenlikleri değişiyor.Hayatta değişmeyen tek şey değişimin kendisi! Hepimizbüyüyoruz, gelişiyoruz, değişiyoruz. Bizi kendimizdeğiştirdiğimiz gibi çevresel bir çok etkenden dolayı dadeğişiyoruz. Seçek yaylası şenliği de değişiyor, çok doğalolarak.Çalışan kesim dışarıda ki!İnsanlar artık, ekmek derdinde: Kapitalist düzene itirazlarımızarağmen ayak uydurduk. Seçek yöre insanınabakınca, çok kolay görebilirsiniz ki gelir kaynakları artıktarım değil. Gelirleri artık yöreden değil. Genç yaşlardanberi erkekler artık Yunan gemilerinde gemi tayfası,veya Skaramanga, ve diğer Avrupa tersanelerinde, gemitemizleme işçisi.. Ya da bu sağlıksız ve bol hasretlik işlerdenuzak durmak isteyenler Yunanistan’ın farklı illerindeinşaat işçisi, Roterdam’ın sebze, meyve ve çiçek seralarında,sera işçisi.. Seraya gidenler üstelik sadece erkeklerdeğil. Bir çok kuzen, eşi ile birlikte gidiyor Hollandaseralarına…Köyde kalmayı tercih eden gençlerin büyük bir kısmıda aslında yine inşaat işçisi, bölgede çıkan ekmek parasınatalim ediyorlar bütün onurlarıyla! Daha az gelirerağmen, eşleri, çocukları ve genel anlamda ailelerininyanında kaldıklarından dolayı da aslında bir miktar donkişotluk bile yapıyorlar farkında olmadan!,Tablo bu kadar karamsar değil! Hayatta sıkı sıkıtutunmuş, başta İstanbul ve Bursa olmak üzere birçokkentte kariyer yapan büyük sayıda yüksek tahsilliler devar. Sırf kendi akrabalarıma baktığımda, Mimar, İnşaatMühendisi, Endüstri Mühendisi, Petrol Mühendisleri,20 <strong>Azınlıkça</strong>


İhracat Pazarlama Yöneticileri, Avukatları, Doktarları,Diş hekimleri, hemşireleri saymam mümkündür.Ancak, alnının akıyla ve teriyle ekmeği peşinde koşantüm bu kesim, Seçek Yöresinden UZAK! Dolayısıylaherkesi 4-5 gün Seçek’te görmek mümkün değil.Bu sebepler artık yeni düzende Seçek panayırının Cumabaşlayıp Pazar bitmesi kabul görmüş.Seçek Panayırına artan ilgiTüm bunların ötesinde, Son 15 yıldır, Seçek yöresineAzınlık toplumunun diğer kesimlerinden, diğer coğrafyalarındanilgi var. Son 10 içinde yerel basınımızında Seçek yöresini keşfetmesinden sonra bu ilgi daha dayoğunlaştı. Bu tanıtım sürecinde, benim de kenarındanköşesinden bir katkımın olduğunu düşünüyorum. Doğalolarak insanlar Seçek yaylasını basından okudukça,merak ettiler, gelip görmek istediler. İşte bu vesile ile son10 yıl içinde artan bir ilgi oldu.Kaçınılmaz Değişime TepkilerAncak bu ilginin artmasından sonra, yöre insanındangelen talep doğrultusunda, belki dışarıdan gelen,ziyaretçilerin de talepleri doğrultusunda yayla şenliklerindenbir değişim, bir başkalaşma gözlemleniyor… Budeğişimin bir kısmı son derece takdir edildiği gibi bazıkonularda dışarıdan gelen misafirlerden de, etkinliği 650yıldır devam ettiren yöre halkından da tepki alıyor…Seçek yaylası güreş panayırıydı, oysa şimdi er meydanıolmuş siyaset meydanı... Halk ekmek derdindeşenlik derdinde, siyasetçiler bizdensin derdinde! Sergilenenmilliyetçi söylemler bölgeye ne getiriyor ne götürüyor?Bilet alınması hakikaten gerekli mi? Neden sadecesiyasetçiler davulla zurnayla ağırlanıyor da eskisi gibiköylerden gelen gruplar topluca karşılanmıyor? Ağalıkneden sembolik oldu? Ağa neden eskisi gibi herkese bedavayemek veremiyor? E hani, güreşçiler nerede? Gelenyabancı misafirler ne kadar iyi ağırlanıyor? Seçek yöresikendi sesini ne kadar iyi duyurabiliyor? Gençler nedenorganizasyonda görev almıyor?Seçek’te hakikaten ciddi bir dizi eksiklikler var, ciddibazı hatalar yapılıyor veya aslında bir dizi tercihler yapılıyor.Bu hatalar sonucunda da bu yıl, Seçek’e ilgininbir miktar düştüğünü gözlemledim. Eleştirilerim sadecekişisel değil. Ruşanlar’da bulunduğum 5 gün boyunca,kahvede, ziyarette, dayılarla dedemizle, kuzenlerle muhabbetlerdebenzer eleştiriler ve öneriler dile getirildi,uzun uzun konuşuldu… Bu yazıda da ben kendi adımakendi görüşlerimi paylaşmak istiyorum.Önce yiğidin hakkını vermek lazım!Bu tepkilerden bahsetmeden önce, her şeyden deönce, Seçek Panayırının gerçekleşmesine emeği geçenherkesi takdir ettiğimi belirtmek istiyorum. GAT’ıkurduğumuz yıllarda, kendi öğrenci başımıza, öğrenciBu yazımda da söyleyeceklerim biraziçeriden biraz dışarıdan… Maksatyıkmak değil, maksat dostça bazıgözlemlerimi paylaşarak, eksiklikleri,yanlışları eleştirmek ve verilen buemeklerin sonucunda daha kalitelibir etkinlik için katkıda bulunmak.harçlıklarımızla organize ettiğimiz gençlik festivallerininher aşamasında çalışmış biri olarak kalabalık bir kitleninkatılacağı bir organizasyonunun nasıl bir emek, nasıl birçaba istediğini çok iyi biliyorum. Bu bakış açısıyla daemeği geçen isimli isimsiz tüm kahramanlara takdirimiiletmek istiyorum. Çok zor bir işi, bir avuç insan olarakyapıyorlar. Helal olsun!En tehlikeli hastalık Protokol hastalığıAh şu protokol! Olsa bir dert, olmasa bir dert! EvetSeçek yaylası şenliklerine de çok tehlikeli bir protokolvirüsü bulaşmış. Köylü nasıl kurtulacağını veya nasıl faydalanacağınıbilemiyor valla!Aslında protokol hastalığı sadece Seçek Panayırınahas bir hastalık değil, memleketimizin her tarafında var,her kurumda var. Sanki tüm etkinlik protokole yapılıyor.Sanki protokol gelsin gerisi önemli değilmiş gibi! Öyleya protokol o kadar izole ediliyor ki, o kadar kopuk kalıyorlarki… Protokole yöre insanı da alınmıyor üstelik.Düşünün bu yıl o kadar misafir milletvekili ve belediyebaşkanı vardı ki, hiç kimse adam akıllı ağırlanamadı.Koskoca milletvekillerine bir önceki akşam Şahin’dekoca koca masalar, keyifli muhabbetler kurulurken, asılgelme sebepleri olan Seçek panayırında ise protokole neikram edildi? Protokolden hiç kimseyle yörenin öndegelenleri keyifle zaman ayırıp sohbet edemedi, Yaylahakkında bilgi alamadı, protokolden hiç kimse kısa daolsa yöre insanıyla tatlı bir sohbet edemedi bir dostlukkurmadı, yöre insanının derdini, hikayesini, tarihini, geleneklerinidinleyemedi. Seçek derneğinin nerdeyse hiçbiryöneticisi veya önde geleni prtokolde bir muhabbetedemedi. Çünkü hepsi bir telaş peşinde, organizasyondaçalışıyorlardı... Evinize misafir gelmiş, siz de misafiri tekbaşına misafir odasında, bırakıp mutfakta iş yapar gibi…Protokole gelenler zaten bir birilerini Gümülcine’den,İskeçe’den veya siyaset aleminden biliyor. E ne anladıkbu protokolden?Bu protokol hastalığına bir çare bulmak gerekiyor.Anlamlı faydalı bir çözüm bulmak gerekiyor!Er meydanı olmuş siyaset meydanıProtokolden ziyade belki de en büyük sorun protokolünfildişi koltuklarına oturmuş azınlık, çoğunlukve misafir siyasetçilerin sergiledikleri tavırdı. Her eline<strong>Azınlıkça</strong> 21


mikrofonu alan siyasetçi, Türk kimliğimizi vurgulamaya,yöresel dertleri anlatmaya, “vatan millet Seçek!” naralarıatmaya ve particilik siyaseti yapmaya gelmiş! Herkes sankibir miktar iman tazelemeye gelmiş! “Bizdensiniiiiz!”Azınlık siyasetinde bunlara da ihtiyaç duyuluyorsa, yeri650 senelik bir geleneğin olduğu Seçek Yaylası Panayırıolmaması gerektiği kanaatindeyim. Konuşmacı siyasetçilerebölgenin tarihini hatırlayıp biraz saygıya davetediyorum!Eğer ki siyasetçilerimiz bölgeye sahip çıkıp, bölgeyedeğer vermek ve kendilerine bu değerden pay biçmek istiyorlarsa,bölge ile ilgili sözleri ile değil de gerçekleşeneserleri, eylemleri, katkıları ve bağışları ile kendilerinihissettirmeye davet ediyorum! İnanın boş muhabbetlerebütün köylülerin kulakları tıpalarla kapalı!Güreş memleketinde güreşçi kalmamış?10 sene önce geldiğimde bana dediler ki “burası güreşmemleketi: yağlı güreşin kaynağı... Edirne KırkpınarYağlı Güreş Panayırının da pınarı”! “Vay be!” demiştim.İlk geldiğim yıllarda gördüğüm güreşçiler köy halkından,köy ahalisindendi. Bunun yanı sıra da tek tük gelenYunanlı güreşçiler de vardı.Ancak bu yıl yaylanın Pazar günkü açılış programıoooooooooooooooooooooo kadar uzun ve bir oooooooooooooooooookadar siyaset meydanıydı ki... On senesonra kandırıldığımı hissettim... Panayır sonrası, kahvede,yemekte, kahvaltıda, akraba ziyaretinden, her ortamdahep sordum, hem muhabbeti açıldı... Bu memlekettegüreşçi kalmamış... Gençlerin ilgisi futbola kaymış. Herköyde bir futbol takımı var. Ancak güreşçi yok. Güreşebir spor olarak bakanlar azalmış. Meslek olarak, geçimkaynağı olarak bakanlar da neredeyse hiç kalmamış.Acaba AOX - Athlitikos Omilos Xilia Türkçesi ileSSK - Seçek Spor Kulübü gibi bir kulüp mü kurmak lazım?Güçlü bir futbol takımı da olsun ama güreş takımıda olsun! Bir güreş hocası tutulsun, küçük yaşlardan itibaren,tozkoparanlar yetiştirsin! Minik güreşçiler, kulübekayıtlı birer lisanslı sporcu olsa… Bölge’de yapılan diğerpanayırlara da güreşe katılsalar, hatta, Seres, Drama, veSelanik çevresinde yapılan diğer yağlı güreş panayırlarınada katılsalar.Birkaç sene sonraki Seçek Panayırında 1-2 sene sonra,güreşlerde her klasmanda 100 üzeri güreşçi izlesek.Bir on yıl sonra, Edirne Kırpınar, Bulgaristan panayırlarındakibaşpehlivanlar da Ruşanlardan, Babalardan,Musacıktan, Hebilköyden, Dervent’ten yani Seçek’tençıksa?En uç noktadaki hayalimi söyleyeyim... 2020olimpiyatlarında da Yunanistan milli güreş takımındaRuşanlar’dan “Mehmet Başpelevan” Olimpiyat AltınMadalyasına yarışsa... Tüm köy halkı, tüm Seçek halkıyaylada hep beraber megavizyondan olimpiyat yarışlarındakikritik altın madalya güreşini izlesek... Yüreğimizbir hoplasa bir hoplasa!Nasıl olurdu acaba?“Abe, n’olcek bu folklorcüler?”Son 10 yıldır, Seçek Yayla Şenliklerine Güreşin yanısıra, folklor gösterileri de katıldı. Apayrı bir renk verdi!Apayrı bir güzellik kattı! Kesinlikle devam etmesinin taraftarıyım.Ancak dozunu güzel ayarlamalı. Her yıl aynıfolklor gösterilerinin yapılması seyirciyi de belki bıktırıyor.Yeni koreografiler geliştirilemez mi? Eski bir folkloroyuncusu olarak, bir çok topluluğun çıkmasından gururduyuyorum ve seviniyorum. Ancak Seçek’te 5-6 tanefolklor topluluğunu ardı ardına koydunuz mu, folklorgösterileri bir noktadan sonra da sıkmaya başlıyor.Bir de folklor gösterilerini artık sadece “kızanlar çıkıp3 oyun oynadılar!” kavramından da çıkarmak lazım!Batı Trakya’nın folklorcuları de bu kıvama geldi diye düşünüyorum!Seyirci de artık yeni, değişik, heyecan vericişeyler izlemek istiyor! İlgisinin canlı olmasını istiyor! Bununüzerine düşünmek lazım! Folklor gruplarını çalıştıranhocaların ve kurumların dikkatine!Gösteri dünyasına Seçek’te ne kadar yer var?Seçkin, iyi hazırlanmış, anlamlı, güzel gösterilereSeçek’te her zaman yer var! Seçek insanı aslında müziğeyatkın, güzel sanatlara yatkın! Çünkü iyiye, güzele takdirvar! Seçek Yaylasına Pazar günleri artık kadınlar da geliyorsa,herkesi mutlu edecek gösterilere ihtiyaç var!Bu hevesin ürünüdür ki her yıl Türkiye’den önemlipopüler birer sanatçı Seçek’e geliyor. Bazen de birileri gelemiyor!Vize sorunu, muhtelif engellemeler çıkabiliyor!Ancak Seçek insanı, kaliteli müziğe de, kaliteli gösterilerede hasret!Yanlış bilmiyorsam, Batı Trakya’da bugün 3-4 amatörtiyatro topluluğu var! Hayal ediyorum da, gelecek yılher akşam bir tiyatro topluluğunun gösterisi olsa, Seçekpanayırında, insanlar gelip kendilerinden manzaralarizleseler? Amatör topluluklarımızda kapalı salonlarda200-300 kişiye değil de her gecede 2.000 ve üzeri kişiyegösteri sergileseler?Hatta, köy ağasının köyünde, ve yaylanın kendisinde,resim sergileri, fotoğraf sergileri sergilense? Sanat ürünleriyöre köylerde açılan halkımızın takdirine sunulsa…Hatta ve hatta Seçek Derneği de kendi folklor grubunu,kendi halk müziği sanatçılarını, evli kadınlardan oluşan,şalvarlı feraceli türkü korosunu, hatta kendi tiyatrotopluluğunu kurmaya cesaret etse… Katıldığımız kuzenAyşe ile damat Hasan’ın düğününde, köy kızlarının vekadınlarının, gelini istemeye çalışırken, söyledikleri türkülerinses kalitesi ile ne korolara taş çıkartabilecekleriniben gördüm, duydum! Yöre’de bir çok sanat dalında gizliamatör sanatçılar var! Ha biraz destek, biraz cesaret! Na-22 <strong>Azınlıkça</strong>


sıl olurdu acaba?Nerede kaldı bizim pilavla çevirme?Eskiler hep anlatır. Eski köy ağaları, panayır süresincetüm köylülerini ve yöre köylerden gelen tüm misafirleribesler ağırlarmış. 500 kişiyi 4-5 gün boyunca ağırlamakiçin doğal olarak, her tezgahta oğlak, kuzu, tavuk çevirmelerdöner dururmuş. Bir o kadar etli pilav kazanlarıkaynar dururmuş! Bu gün bu pahlılıkta hangi babayiğidincebi buna dayanır?Ancak, her gelen misafir topluluğu da yanlarında, buikramlara karşılığında köy ağasına bir inek, bir keçi, birkoyun hediye getirirlermiş! Aslında çok da güzel kurulanbir denge… Durum böyle olunca, köy ağası harcadığınıbir miktarını da zaten zamanla yerine koyarmış!E şimdi? Ağalık kurumu o kadar zayıflamış ki, birkaçyıl öncesinde rica minnetle birileri sembolik de olsaAğa olmaya razı ediliyordu… 2 yıl önce eşimin dedesi,dedemiz Panayır Ağası oldu. Bu vesile ile yakından izlemefırsatı bulmuştum. Bir o kadar da gurur duymuştuk!Ağalık kurumuna gençlerden ilgi olmadığından dolayı,eski ağalardan meraklılar ikna edilmeye çalışılıyor.Eskiden davul zurna ile karşılanan, köy topluluklarıartık hediye mediye getirmedikleri için kapıda mecburibilete tabi ediliyoruz! E- durum böyle olunca,çevirme’nin de ticareti oluyor! Tezgahlar, geçici kahveleraçılıyor. Hem biraz hizmet, hem de ticaret! Birkaç yılöncesine kadar eleştirdiğim protokole bile çevirme ikramediliyordu. Bu sene o da yoktu!E olmaz tabi ki! Siyasetçilere bir sormak lazım, kaçpara bağış yaptılar bu sene Seçek yaylasında? Ha bir de okonu var: 10 yıl kadar önce, bir siyasetçi konuşmak içinbağış yapardı! Sonra öğrendim ki, bir sonraki hafta bağışıtahsil edilmeye gidildiğinde, boş ellerle dönülüyormuş!Ondan protokole çevirme mevirme yok! Canı çeken tezgahtanalabilir kadaşlarım!Uluslararası Seçek Yayla Şenliğine dapdar bakışlar!Coğrafya’ya bakacak olursak, Seçek Yunanistan sınırlarında.Ancak Bulgaristan’ın ve Türkiye’nin dibinde!Dolayısıyla her iki komşu ülkeden de Seçek’e güreşçilerin,seyircilerin ve sanatçıların gelmesi çok normal, çokdoğal! İşte bu noktada biraz daha stratejik düşünmekgerek!Seçek sadece Seçek yöresinin 650 senelik sedece yöreselbir şenliği mi olacak? Yoksa 700’üncü yılını kutlarken,3 ülkeden de katılımla, hakikaten uluslar arası,önemli bir spor-kültür buluşması mı olacak?Karar tabi ki öncelikle Seçek Panayırını günümüzekadar taşıyan gerçek sahiplerinin… Ancak eğer uluslararası bir spor-kültür-sanat buluşması, olacaksa, SeçekPanayırına dapdar bakış açıları ile bakmaktan vazgeçip,ufkumuzu açmamız gerekiyor! Her şeyden de önce SeçekPanayırını kahraman don kişotlar olarak bir şeyleryapmaya gayret eden Seçek Derneğinin yöneticilerininomuzlarına bırakmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Gönüllülükilkesi ile, içten, gönülden, samimi bir şekildesahip çıkmak gerekiyor! Dışarıdan, protokolcülerin alışkınolduğu kınama taktiklerini bırakıp, başarıya ortakolmaya niyet etmek gerekiyor!Hani gençler? Nerde gençler? İlgisiz mi ? Tepkili mi?Gençler, ekmek peşinde, gemilerde, inşaatlarda,seralarda veya kariyer peşinde İstanbul, Bursa, Atina,Roterdam’da! Hepsi değil tabi ki! Köyde yaşayanlar davar! Gümülcine’de, Dedeağaç’ta çalışıp yaşayanlar da var!Gençlerin de Seçek yaylasına sahip çıkması gerekiyor!Tecrübesi fazla, yorgun gençlerin de, meydanı, hevesibol gençlerle, biraz paylaşması gerekiyor!Köyde sloganlar duydum: “Gençler Devrime Hazırlanıyor!”Gençlerin, derneğe ve dolayısıyla Seçek Panayırınasahip çıkması çok güzel, takdire değer! Ancakbaşarının devrimle, dolayısıyla küskünlüklerle olacağınainanmıyorum! Tam tersine, tecrübe ile hevesin birlikteçalışması ile olabileceğini düşünüyorum!İnternette Seçek hala yok?Bizim toplumun interneti nasıl algıladığını anlamaktazorlanıyorum. Bu işleri adam gibi düşünen hiç yokgaliba! Internet, en özgür basın, yayın organıdır. Internetkonusunda Batı Trakyalı kurum yöneticilerimiz çok bilgisiz!Çok cahil! Bir o kadar da tembel!Bu işi Seçek yöresinden gençler yaparsa yapar! 3 senedirSeçek derneği bir web sitesi yapıyor da yapamıyor.Beceremiyor! Bu kadar çok yetenekli bilgili, internettenanlayan gençler varken, maddi anlamda destek olabilecekbüyükler de varken, Seçek’le ilgili adam gibi birweb sitesinin olmaması, artık toplum gençlerinin ayıbı!Tahsil görmüş gençleri göreve davet ediyorum! Kimisininparası, kimisinin duası, kimisinin bilgisi, kimisininkalemi, kimisinin zekası, kimisinin Yunanca, kimisininde İngilizce tercümesi… Gelin de herkese inat, herkeseörnek olacak bir siteyi hayata geçirelim! Sitede Seçek’i,Yayla şenliklerini, Seyid Ali Sultan Tekesi’ni, 650 seneliktarihi, güzelliklerimizi anlatalım! Hepimizin gurur duyabileceği,güncel ve güzel bir kaynak olsun!Anlamayana Davul Zurna Az,Anlayana Sivrisinek Saz!Uluslar arası boyutta katılımların olduğu, seyretmeyedoyamayacağımız güreşlerle dolu, kültür sanat etkinliklerininen güzelleriyle renklenmiş, eski ile yenininbirlikte var olduğu, hevesle tecrübenin beraber olduğu,saygın, takdir toplayan, kaliteli nice güzel Seçek YaylaŞenliklerinden buluşmak dileğiyle!*<strong>Azınlıkça</strong> 23


Geçen Ayın İçindenAK Parti kapatılmadıTürkiye, kendini onlarca yıl gerigötürecek bunalımdan kurtulduAnayasa Mahkemesi, Adalet ve Kalkınma Partisihakkında ‘laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu’ gerekçesiyleaçılan davada, kapatma cezası vermedi, fakatpartiye hazine yardımlarında kesinti yaptı.Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç, altı üyenin kapatma,dört üyenin hazine yardımından yoksun bırakılması, birüyenin de ret yönünde oy kullandığını; sonuçta partininson yıl aldığı Hazine yardımının yarısından yoksun bırakılmasınakarar verildiğini bildirdi.Böylece Türkiye kendini onlarca yıl geri götürecekbunalımdan kurtuldu.Ergenekon nedir?Ümraniye davası, 12 Haziran 2007 tarihindeİstanbul’un Ümraniye ilçesindeki Çakmak Mahallesi’ndebir gecekonduda 27 el bombası, TNT kalıpları ve fünyelerinbulunmasıyla başlayıp zamanla genişleyen soruşturmaneticesinde, İstanbul Cumhuriyet Savcısı ZekeriyaÖz dahil 3 İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafındanhazırlanan iddianamenin kabulüyle başlayan davadır.Ergenekon isminin, örgüt üyesi olduğu iddia edilen kişilerinkendilerinin verdikleri bir isim olduğu için savcılartarafından da kullanıldığı ifade edilmiştir.Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 47’si tutukluve 39’u tutuksuz toplam 86 şüpheli hakkında; silahlıterör örgütü kurmak, hükümeti devirmek, Hükümetigörev yapamaz hale getirmek, terör örgütü kurmak veyönetmek, silahlı terör örgütüne üye olmak, silahlı terörörgütüne yardım etmek, cebir ve şiddet kullanarak TürkiyeCumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak veyagörev yapmasını engellemeye teşebbüs, Türkiye CumhuriyetiHükümeti’ne karşı halkı isyana tahrik, patlayıcımadde bulundurmak atmak ve bu suçlara azmettirmek,Danıştay saldırısına ve Cumhuriyet gazetesi’ne patlayıcımadde atmak suçlarına azmettirmek, devletin güvenliğineilişkin gizli belgeleri temin etmek, kişisel verileri kaydetmek,askeri itaatsizliğe teşvik, halkı kin ve düşmanlığaalenen tahrik gibi suçlarından kamu davası açıldı.Soruşturmayı yürüten 3 Cumhuriyet Savcısı tarafındaniddianame düzenlenmiş olup, yetkili savcı tarafındanonaylandıktan sonra İstanbul 13 numaralı Ağır CezaMahkemesi’ne 14 Temmuz 2008 tarihinde iletilmiştir.İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 47’si tutuklu 86şüpheli hakkında hazırlanan 441 klasör, 2455 sayfadanoluşan Ergenekon İddianamesi ile ilgili incelemesini 25Temmuz 2008 Cuma günü tamamlayarak iddianameninkabulüne karar verdi. Davanın ilk duruşması 20 Ekim2008 tarihinde Silivri Cezaevi içindeki adliyede yapılacak.Kabul edilen iddianamede 1 Temmuz 2008 ve dahasonraki gözaltılarda sonra tutuklanan ve aralarında AtatürkçüDüşünce Derneği Başkanı eski Jandarma GenelKomutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, emekliOrgeneral Hurşit Tolon ile emekli Albay Hasan AtillaUğur’un da bulunduğu şüpheliler ile ilgili iddialar yeralmıyor. Bu şüpheliler ile ilgili ek bir iddianame hazılanıyor.Rusya Gürcistan’ı vurduSoğuk savaş çanları yeniden çalıyorRus ayısı ile Gürcü faresi arasındaki 5 günlük savaş,kaçınılmaz olarak Rusya’nın galibiyetiyle sonuçlandı.Nüfusu 4 milyonu geçmeyen küçük Gürcistan, Rus işgaliyletanıştı, sayısı birkaç bini bulan asker ve sivil kayıpverdi, bunların arasında evini barkını terketmek zorundakalan 100 bin göçmeni ayrıca saymak gerek, ordusunundağıldığını, askerî tesislerinin yerle bir edildiğini, kentve limanlarının yıkıldığını gördü, ülkesinin yapı ve ekonomiolarak bir yıkıntıya dönüşümünü yaşadı, burdanöte kesin olarak toprak kaybına uğradığını da farkedecekve ulusal egemenliğini kullanımda aşamıyacağı engellerikarşısında bulacak.Batı, ABD ve AB, Rusya’nın ölümcül kucağındanGürcistan’ı kurtaramadı. Bir gün sonra ne olacağını öngörmektenyoksun olduğunu kanıtlayan Gürcü devletbaşkanı Saakasvili’nin sorumluluğu kuşkusuz büyük.Ama bu yenilgiyi yalnızca Gürcistan’ın bir yenilgisi gibigörmemek gerek. Yenilgi tüm Batı’nın ve askerî olmaktançok siyasî. Sorumluluk ta. Bu gerçek algılanmadığısürece, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kaybettikleriniyeniden kazanmaya ve daha çoğunu kazanmaya kararlızorba, kural tanımaz ve kurnaz bir Rusya’dan demokratikBatı’yı, en başta enerji konusuyla elini kolunu bağlamayaçalıştığı AB’yi, daha nice sürprizler bekliyor.Demokratik Batı dedik, Afganistan ve Irak müdahaleleriyüzünden günahkâr Batı dememiz gerekirdi.Biz Yunanistan’da öteden beri “kuzeyden gelecek sarıırka” kurtarıcı gözüyle baktığımız için Rusya’nın yanındayer alıyoruz.Soğuk savaş çanları çalmaya başladı, en sağır olanlarınbile duyacağı şekilde.İ.O.24 <strong>Azınlıkça</strong>


“Üsküp sorunu”FYROM’un adı konusunda “her iki tarafın da kabuledeceği bir çözüm” aramak üzere BM arabulucusuMatthew Nimetz bu günlerde yeniden devrede. ÖnceÜsküp’e gidip görüşmelerde bulundu, sonra Atina’yageldi. Yıllardır sürdürdüğü ve bir türlü sonuç alamadığıgit-gellerden usanmadı.Bu arada konuyla ilgili son üç ayda önemli önemsizbirçok gelişmeler yaşandı. Bükreş NATO zirvesindeYunanistan’ın vetosuyla dışlanmasından sonra MakedonyaCumhuriyeti’nde bir miliyetçilik ve Yunan karşıtlığıpatlaması beklenenler arasındaydı. Nitekim 1 Hazirandayapılan erken seçimleri, yeniden başbakan NikolaGruevski’nin milliyetçi partisi, hem de parlamentoda saltçoğunluk sağlayarak kazandı. Gruevski, iki ülke arasındaad sorunu dışında başka sorunların da bulunduğunuYunanistan’a anımsatmaya başladı: Makedon azınlığınıntanınması, içsavaşta yer almış ve Makedon olduklarınıbelirtikleri için Yunanistan’a dönüşlerine müsaade edilmeyenmülteci eski andartlar, onların Yunan vatandaşlığınayeniden alınması sorunu ve yine eski andartlarınYunanistan’da devlet tarafından el konulmuş mülkleri,Makedon Ortodoks Kilisesinin tanınması. Gruevski,Karamanlis’e bu sorunları anlatan bir mektup gönderdi,daha sonra AB Komisyonuna, BM Genel Sekreterliğinevs benzer içerikli mektuplar gönderdi. Bu mektupedebiyatı, Yunan tarafından bir yandan alaya alınmayaçalışıldı, öbür yandan büyük öfkeyle karşılandı. Gruevski,Yunanistan aleyhinde kurtarılmamışlık hedefleri olanbağnaz bir milliyetçi olarak suçlandı, ama bu suçlamayıdestekleyen kanıtlar pek cılızdı. Gruevski, gerçekte,Yunanistan’daki siyasetçilerin büyük çoğunluğundanpek farkı olmayan geleneksel bir Balkan milliyetçisi,daha fazla değil. Bu arada daha ılımlı bir söylem kullananMakedonya devlet başkanı Sosyalist Parti kökenliÇervenkosvki ile sağcı başbakan arasında sürtüşmelersürüp gidiyor.Arabulucu Nimetz’in açıklamasına göre, son olarakgörüşmelerde ortaya atılan iki ad var: Kuzey Makedonyave Yukarı Makedonya.İ.O.Karaciç yakalandı“Bosna Kasapları” ikilisinden Radovan Karaciç, kılıkve kimlik değiştirmiş olarak yaşadığı Belgrad’da 21 Temmuzgünü Sırp istihbarat ajanları tarafından yakalandı vebeş gün sonra Sırp hükümeti tarafından Lahey’deki EskiYugoslavya Savaş Suçluları Mahkemesine teslim edildi.13 yıldan beri uluslararası mahkemeden hakkındatutuklama kararı bulunan Karaciç, Bosna’daki içsavaşdöneminde Bosnalı Sırpların siyasî lideri olarak Boşnaklarakarşı etnik temizlik ve soykırım uygulamaklasuçlanıyor. 1991-1995 yılları arasında cereyan eden içsavaşta,Sırp devlet başkanı Miloseviç’in kışkırtması veaskerî desteğiyle, ağır silâhlarla donatılmış Bosnalı OrtodoksSırp militerler, Bosna-Hersek’i Sırbistan’a ilhaketmek amacıyla, iki yüz bine yakın Müslüman Boşnakıve Katolik Hırvatı katletmiş, yüzbinlercesini de yer veyurtlarını terketmeye zorlamıştı. İkinci dünya savaşındayaşanmış kırım ve barbarlıkları gölgede bırakan olaylarasahne olan Bosna-Hersek’in Sebreniça kasabasında 8 binBoşnak Müslümanın Bosnalı Sırp militerler tarafındanbir gecede toplu olarak öldürülmesi ise, Avrupa’da 50 yılsonra ilk soykırım olarak ilan edilmişti.Savaş suçlusu olarak aranmakta olan “Bosna Kasapları”ikilisinden ikinci isim general Ratko Mladiç, BosnalıSırpların askerî lideri. Onun da Sırbistan’da gizlendiğineinanılıyor.AB, Sırbistan’ı topluluğa üye olmaya davet ederken,uluslararası ceza mahkemesiyle işbirliği etmeyi ve savaşsuçlusu olarak aranmakta olan kişileri yakalayıp teslimetmeyi şart koşmuştu. Sırp ırkçılığının baş temsilcisi veeski Yugoslavya’daki içsavaşın en büyük körükleyicisiSırp devlet başkanı Slobodan Miloseviç, Rusya’nın desteğinerağmen iktidardan düşünce, yeni Sırp hükümetionu Lahey’e teslim etmekten çekinmemişti. Miloseviç,savaş suçlusu olarak yargılanırken öldü. Daha sonra iktidaragelen milliyetçi hükümetler, Miloseviç’ten sonra enbüyük suçlu olarak kabul edilen Karaciç ve Mladiç’i neredegizlendiğini bilmiyoruz gerekçesiyle teslim etmeyeyanaşmadılar. Sırbistan’daki son seçimler, AB yanlıları ileRusya yanlısı aşırı milliyetçiler arasında çekişmeli geçti.Aşırı milliyetçiler beklenmedik bir şekilde oy kaybınauğradılar. Sonunda bu yakınlarda AB yanlısı bir koalisyonhükümeti oluşturuldu. Sırbistan’ın karanlık yakıngeçmişinin ağırlıklarından kurtulmak isteyen AB yanlısıyeni hükümetin ilk işlerinden biri, Karaciç’i yakalamakoldu. General Mladiç’in de nerede gizlendiği kuşkusuzbiliniyor. Onun da yakalanıp teslim edilmesine, Sırp ordusundangelebilecek tepkilerin neden olduğu sanılıyor.Bu arada Karaciç’in tutuklanmasına karşı düzenlenenprotestolar, tahmin edilenlerden daha az oldu.Yeni Sırbistan, içte var olan güçlü bir ulusalcı hareketeve dıştan Rusya tarafından bu harekete verilen büyükdesteğe rağmen, Rusya yerine AB ile bütünleşme iradesinikararlı bir şekilde dile getiriyor. Şimdilik. Zira güçlenenbir Rusya’nın Sırbistan’ı yeniden kazanmak için elindengeleni yapması bekleniyor. O zaman Balkanlar’daki barışyeniden tehlikeye girecek.İ.O.2008 Pekin OlimpiyatlarıPekin Olimpiyatları 24 Ağustos günüsona erdi.Diğerleri yanında Çin’in dış dünyaya açılışını ve Çinrejiminin özgürleşme umudunu simgeleyen bu OlimpiyatOyunlarının organizasyon olarak pek başarılı geçtiği<strong>Azınlıkça</strong> 25


haber veriliyor. Çin’in dış dünyaya açılışına gelince, buiş çoktan başlamış ve hızla ilerliyor. Ancak Çin rejimininözgürleşmesi konusunda pek çok çekinceler var. Çin,Rusya ve onun arkasına takılmış zorba rejimli ülkelerlebirlikte Batı’ya ve batı değerlerine rekabet eden “karagüçler” cephesinin başlıca yapı taşlarından biri. Çin rejimindedemokratik özgürlükler, insan hakları, işçi haklarıgibi kavramlar hâlâ ilkel bir düzeyde kalmaya devamediyor. Olimpiyatların, Çin halkının hak ve özgürlükarayışlarına hız kazandırma olasılığı var.Bu Olimpiyatlarda ne Yunanlı ne de Türk atletlerbeklenilen başarıyı elde edebildiler. Hele Yunanistan,2004 Atina Olimpiyat Oyunlarındaki başarısının çokgerisinde kaldı. Pekin Olimpiyatları münasebetiyle yapılandenetimlerde, Yunanlı atletler arasında dopingkullanımının yaygın bir hal aldığı ortaya çıktı, böylecebirçok ünlü Yunanlı atlet Oyunlardan dışlandı. UluslararasıOlimpiyat Komitesi başkanının “Yunanistan buOlimpiyatlarda dopingte altın madalya aldı” şeklindekialaylı demeci, ülkedeki spor ve siyaset çevrelerinde büyükrahatsızlık yarattı.SİYASÎ GÜNDEMHükümet, Zorbas’ın “başını uçurdu”ND Hükümeti, “yasadışı faaliyetlerden elde edilengelirleri meşrulaştırmaya karşı savaşmak için BağımsızUlusal Merci”i feshederek, onun yerine aynı göreviyerine getirecek bir Komisyon oluşturmaya karar verdi.Komisyon, Merci’in tersine, Ekonomi Bakanının gözetimialtında çalışacak. Çeşitli yolsuzluk ve kara paraolaylarının ortaya çıktığı bu dönemde, söz konusu değişiklikbüyük tepkilere yol açtı. Muhalefet, değişikliğin,Bağımsız Ulusal Merci’in başında bulunan emekli savcıGiorgos Zorbas’ı görevinden uzaklaştırmak için yapıldığınıileri sürerek, hükümeti yolsuzlukları örtbas etmeyeçalışmakla suçladı. Zorbas, bundan üç yıl önce UlusalMerci ilk oluşturulduğunda başbakan Karamanlis’inbizzat kendi tercihi olmasına rağmen, incelemeye aldığıyolsuzluk olayları ile ilgili bir raporunda hükümetizor durumda bırakan sonuçlara varmış ve bir yıldanberi istenmeyen kişi muamelesi görüyordu. Zorbas’ınbu yakınlarda yargıya paralel olarak Merci adına Siemensyolsuzluğuna el atması bekleniyordu. Muhalefet,yolsuzluklar konusunda yargının hükümetçe manipuleedildiğini ileri sürüyor ve gerçeklerin ifşası için BağımsızUlusal Merci’e ve Zorbas’a bel bağlıyordu. Çok konuşmaktanhoşlanmayan ve gizlilik ilkesine uyan bir kişi olarakbilinen eski savcı, “başı uçurulduktan” sonra Mecliskomisyonu önünde verdiği ifadesinde yine ağzını kapalıtuttu, ama yolsuzlukların araştırılmasında hükümet veyargının Merci’e destek vermediklerini söylemekten deçekinmedi.Muhalefetin hükümeti yargıyı manipule etmeklesuçladığı bir başka gelişme daha oldu. Hükümet, büyükmahkemelerin kendi kendini yönetiminin kaldırılmasınıöngören tasarıyı Meclise sundu. Buna göre mahkemelerinyönetimi kendi içinde yapılan seçimler yerine, AdaletBakanının atamalarıyla yürütülecek. Böylece bir kezdaha yargının bağımsızlığı konusu tartışmaya açıldı.Bu çerçevede bu yakınlarda bir akademisyen ile yaptığımbir görüşmede onun beni sarsan bir gözlemini aktarmakistiyorum. Konumuz, adaletin bağımsızlığı ve BatıTrakya’da mahkemelerin adalet dağıtımında azınlık insanıkarşısında takındıkları tavır. “Bana neyi anımsatıyor, biliyormusun” dedi, “İçsavaş sonrası solculara karşı önyargılıdavranışları anımsatıyor. Mahkeme önüne çıkarılan solcu,haklı haksız diye bakılmadan hep hüküm giyiyordu, hemde öngörülen cezaların en ağırına çarptırılarak. Trakya’damahkemeler içsavaş kökenli bu geleneği azınlık insanı karşısındadevam ettiriyor.”İ.O.Yolsuzlukların ardı kesilmiyorKamuoyu, siyasî yaşamın yolsuzluklarla yan yana gittiğiniartık iyice sindirmeye başlamış olsa gerek. Hangiparti iktidarda olursa olsun siyasilerin karıştığı kirli işlerdenkurtuluş olmadığı anlaşılıyor. Karamanlis, Simitishükümetini ve PASOK’u büyük işadamlarıyla kirli ilişkileriçinde bulunmak ve yolsuzluklara karışmakla suçlayasuçlaya ve kendisinin bu olaylara “sıfır tahammül”gösterip son vereceğini vaad ede ede iktidara geldiktensonra, ikinci seçim başarısıyla birlikte kendi hükümetidöneminde ortaya çıkmaya başlayan çeşitli yolsuzluklaraltında eski kararlı söylemini terketmiş görünüyor.Kamuoyunun siyasî sisteme karşı güveninin sarsılmayabaşladığından söz ediliyor artık.Siemens skandalı çerçevesinde siyasilere ve iki büyükpartiye rüşvet olarak verildiği iddia edilen 100 milyonevronun güzergâhları yargı tarafından araştırılırken vebulunamazken, bu kez katışıksız bir ND yolsuzluğudaha ortaya çıktı. Armatör Manusis, “agoni grammi”diye adlandırılan Ege’deki küçük adalar arasındaki gemiseferlerini üstlenebilmek için Ege Bakanlığındaki birgörevliye 800 bin evro rüşvet vermek zorunda kaldığınıihbar etti ve rüşvet olayının dönemin ND’li eski EgeBakanı Aristotelis Pavlidis’in de bilgisi dahilinde cereyanettiğini iddia etti. Ardından, olayın bir yıldan çok birsüredir hükümet çevrelerince de bilindiği halde gizlendiğive bu konuda bir şey yapılmadığı öğrenildi. Yeni biryargı araştırması başladı, ancak araştırma ve soruşturmalarkaplumbağa hızıyla sürdürülüyor ve bu konuda siyasîirade eksikliği gizlenemiyor.İ.O.26 <strong>Azınlıkça</strong>


Koalisyon hükümeti tartışmalarıBu arada yapılmakta olan kamuoyu araştırmaları, ikibüyük partiden hiçbirinin önümüzdeki genel seçimlerdetek başına iktidara gelemeyeceğini gösteriyor ve bu olasılıkgeçici bir eğilim olmaktan çıkıp gittikçe kesinlik kazanıyor.Bunun üzerine muhtemel koalisyon hükümetlerikonusu tartışmaya açıldı. ND tarafından PASOK’la birkoalisyona gidilebileceği görüşü ortaya atıldı, PASOKbunu şiddetle reddetmeye koştu. Ancak PASOK, Sİ-NASPİSMOS ile bir hükümet ortaklığına sıcak bakıyor.Bu öneriye de SİNASPİSMOS yanaşmıyor. Düzen değişikliğindensöz eden KKE ise, düzenin partileriyle birlikteyer alacağı muhtemel bir koalisyonun adını bile andırmıyor.Geriye ND ile LAOS arasındaki ortaklık kalıyorki, bu sentez iki taraftan da kesin olarak reddedilmemesinerağmen, şu anda kamuoyu araştırmalarıyla ortayaçıkan sayısal veriler Mecliste salt çoğunluk sağlamayayetmiyor. Uygun bir ortam sağlanırsa, Karamanlis’in erkenseçimlere gidebileceği hep söylenenler arasında, amaşimdilik ortam uygun değil.İ.O.EkonomiEkonomi ile ilgili haberler, yorumlar ve açıklanansayısal veriler hep olumsuz. 2008 bütçesinin hedeflerinigerçeleştirmenin imkânsızlaştığı haber veriliyor. Devletgelirlerinde önemli bir düşüş kaydedilirken, buna karşılıkdevlet harcamalarındaki artışın önüne geçilemiyor.Bütçe açığı rekor düzeyde. Faiz oranlarının artışı devletborçlarını daha da ağırlaştırıyor. Bu yılki %3,5 enflasyonhedefi %4,5’e kaydı. Yunanistan az üretiyor, az ihraçediyor, ama çok tüketiyor, çok ithal ediyor. Başlıca ağırsanayiyi oluşturan turizm, geçen yılki yükselişini devamettiremedi, az da olsa turizmde bir gerileyiş var. Bu olumsuzgelişmeler durmadığı takdirde Yunan ekonomisininyeniden AB gözetimine gireceği korkusu dile getiriliyor.Yeni zamlar kapıda. İlk safhada sigaraya, içkiye vemotorlu taşıtların trafik vergisine zam gelecek. Bankamevduatlarından elde edilen faiz gelirlerinden ve benzerisemaye yatırımlarından gelen gelirlerlerden alınanvergi oranı yükseltilecek. ΦΠΑ (Katma Değer Vergisi)%1 veya 2 artırılabilir. Bu yıl ilk kez tahsil edilecek olantaşınmaz mal vergisinin bütçeye rahat bir nefes aldırmasıbekleniyor. Sosyal devlet niteliklerinde kırpmalara başvuruluyor.2008 yılında sunulan vegi beyannamelerinin ilk değerlendirilmesindensonra Yunanistan’daki vergi kaçakçılığının“ulusal spor” haline geldiği bir kez daha doğrulandı.Gizlenen gelirleri keşfetmek için beyannamelerinsıkı bir denetimden geçirileceği haber veriliyor. Alınacağısöylenen önlemler arasında bazı vergi muafiyetlerininkaldırılması, özel (ve nisbeten az) vergiye tabi bazı gelirleringenel kurallar dahilinde (daha çok) vergilendirilmesivs var.Olumsuz gelişmelere damgasını vuran petrol fiyatlarındakiartışa gelince. Ham petrol fiyatlarında 110dolara kadar beklenmedik bir düşüş kaydedildi. Ancakbu düşüş tüketiciye yansımadı. Akaryakıtı yüksek fiyatlasatmaya devam eden bayilerle bu günlerde bir çatışmayaşanıyor. Bu arada Gürcistan’daki savaş yüzünden petrolfiyatları yeniden yükselişe geçti.Uluslararası Selanik Fuarının açılışında başbakanlarcayapılan konuşma, geleneksel olarak hükümetinekonomi politikasının bir özetidir ve Yunan halkınabir vaadler dizisi içerir. Eylül ayındaki açılışta başbakanKaramanlis’in vaadler konusunda pek cimri davranmakzorunda kalacağı bildiriliyor.Din dersi okullarda zorunlu olmaktançıktıEğitim Bakanı Evripidis Stilianidis imzalı ilgili genelgeyegöre, öğrencilerin din dersinden muafiyeti içinanababa tarafından neden gösterilmeden sunulacak birbildirim yeterli olacak. Yeni düzenlemeyi, son yıllardaYunan okullarında başka dogma ve dinlere ait göçmenailelerden gelen öğrencilerin gittikçe artmakta oluşunungerekli kıldığı söylendi. Bu mini reform, AB normlarıçerçevesinde gecikmiş bir çağdaşlaşma adımı ve 1975anayasasında öngörülen «ανεξιθρησκεία» (dinsel hoşgörü,egemen din dışındaki diğer dinlere de sağlanan hukukîhimaye) ilkesinin 33 yıl sonra harekete geçirilmesi olaraknitelendiriliyor. Olayın ilginç yönü, yenilikçi girişimintutucu bir iktidar tarafından gerçekleştirilmiş olması.Kilise çevrelerinin tepkisi, besbelli yeni başpiskopos tarafındandestek yüreklendirilmediği için beklenenden azoldu.OAED, 751 kişinin alınacağı ikiadet “Stage” programını açıkladıİşçi Bulma Kurumu OAED’ten yapılan açıklamayagöre toplam 751 işsizin belirli bir süre için sözleşmelipersonel statüsünde istihdam edileceği iki adet yeni Stageprogramının uygulanacağı bildirildi. İki etapta yapılacakolan süreli işçi alımlarının ilk etabında 456 kişi veikinci etabında ise 295 kişi bu programlara alınacak.Yapılan açıklamaya göre, “Sosyal Sigortalar” ve “İşçiYardım Sandığı” kurumların da olmak üzere iki adetStage programı uygulamaya girecek. İki aşamalı olarakyürütülece programının ilk aşamasında Sosyal SigortalarKurumu’nda çalışmak üzere 456 sözleşmeli personelalınacak. Alınacak sözleşmeli personel 18 (17 + 1) aylıksüreyi kapsayacak.Açıklamada başvuruların tamamı İşçi Bulma KurumuOAED’e yapılacağı, başvuruda bulunan adaylarındaha önce bu kuruma üye olmuş olmaları ve işsizlik kar-<strong>Azınlıkça</strong> 27


tını yeniletmiş olmaları gerekiyor. Adayların 22 ile <strong>40</strong>yaş arasında olması, erkek adayların da askerlik problemiolmaması gerekmektedir.Alınacak olan sözleşmeli personelin ayda toplam 22iş saati karşılığında üniversite mezunu ise günlük 30 €,Lise mezunu ise günlük 25 € alacakları belirtilmektedir.Yeni vergi düzenlemeleriSerbest meslek sahiplerinin vergiden muaf tutulangelir sınırı kaldırılıyor.27 Ağustos Çarşamba günü toplanan hükümet kuruluvergi için bir dizi yeni düzenlemeyi onayladı. Yenidüzenlemeler Maliye Bakanı Yorgos Alogoskufis’in önerisindensonra onaylandı. Yapılan düzenlemeler arasındaserbest meslek sahiplerine getirilen vergiden muafiyetoranında gelir sınırının kaldırmasının yanı sıra kazançpayına %10 ekstra vergi uygulanması ve trafik vergisininde %20 artırılması, 2006-2009 dönemini kapsayanKamuya borçların taksitlendirilmesi ve büyük şirketlerin%65’ten fazla vergi ödemesi bulunuyor. Yeni düzenlemelerlehükümetin gelirleri arttırması hesaplanırken bir çoközel hesabın da iptal edileceği ve hastaneler başta olmaküzere yerel yönetimlerin giderlerinin denetleneceği düşünülüyor.Alınan yeni önlemlerin boş olan hükümet kasasınane kadar katkı sağlayacağı belirsiz olmakla beraber, yeniönlemler yüzünden hükümet partisi yetkililerinin bölgelerindekihalk karşısında sıkıntıya düşeceklerine kesingözüyle bakılıyor.Muhalefetten vergi düzenlemelerinetepkiPasok Partisi’nin hükümetin vergi düzenlemelerineilişkin açıklamasında, “Hükümet, ekonomik politikasınınuğradığı hezimetin ardından mâlî krizin ağırlığıaltında ezilen vatandaşa destek verecek yerde, yenidenvergilendirmeye girişiyor” ifadesi kullanılırken, Komünistile Sol Koalisyon partileri, alçak gelirli vatandaş dahivergilendirilirken büyük sermaye sahibinin vergi muafiyetininartırılmasını şiddetle kınadılar.Yakıt piyasalarında rekabetin oluşmasıiçin yeni önerilerRekabet Kurulu’nun kamuoyuna sunduğu araştırmasonuçlarında, benzin istasyonlarının çalışma saatlerininserbest bırakılması, piyasaya yakıt satan süper marketlergibi yeni satıcıların girmesi ve tankerler için yakıt taşımaiznine getirilen sınırlamaların tamamen kaldırılmasıdurumunda tüketicinin ödeyeceği fiyatta da iyileşmelerolacağına inanıldığı belirtildi. Rekabet Kurulu, önerdiğitoplam 13 girişimin yetkili 4 bakanlık tarafından benimsenipuygulanması durumunda yakıt piyasalarında durumundaha iyi olacağı ve bunun da doğal olarak tüketicinincebine yansıyacağını belirtti. Rekabet Kurulu’nunnihai raporunun Eylül ayı sonunda açıklanması bekleniyor.Petros Eftimiu’ya saldırı düzenlendiAna muhalefetteki PASOK Partisi milletvekili veeski eğitim bakanlarından Petros Eftimiu’ya demir birçubukla saldırı düzenlendi.Atina’nın merkezindeki Kolonaki semtinde bulunanofisinden çıkan Eftimiu’ya kimliği belirlenemeyen birkişinin demir bir çubukla saldırdı. Başına darbe alan Eftimiutedavi için yakındaki Evangelismos Hastanesi’nekaldırıldı. Hayati tehlikesi bulunmayan eski bakan sağlıkdurumunun düzelmesinin ardından hastaneden taburcuedildi.Siyaset dünyasının bir bütün olarak kınadığı olay ileilgili hükümet sözcüsü Theodoros Russopulos, faillerinbir an önce yakalanıp adalete teslim edilmeleri için negerekiyorsa yapılacağını söyledi. Yunanistan polis teşkilatıbaşkanlığı da, milletvekilini koruyan görevli polislerinolay esnasındaki tutumlarını araştırmak üzere soruşturmabaşlattı.Dünya’nın en iyi üniversiteleriEthnos gazetesinde yayınlanan habere göre, dünyaüniversitelerinin akademik sıralamasını belirleyen kuruluşlararasında yer alan Shanghai Jiao Tong Üniversitesitarafından yapılan sıralamada, Atina üniversitesi ve SelanikAristotelio üniversitesi geçen yıl olduğu gibi bu yılda dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına girdi. Listedeilk on sırada 8 Amerikan üniversitesi ve 2 Britanya üniversitesibulunuyor. Dünyanın en iyi ilk 4 üniversitesi iseşöyle sıralanıyor:1. Harvard Üniversitesi (ABD)2. Stanford Üniversitesi (ABD)3. Berkeley California Üniversitesi (ABD)4. Cambridge Üniversitesi (İngiltere)AZINLIK İÇİNDENErgenekon’un Batı Trakya uzantısı“Ergenekon” terör örgütünün Batı Trakya TürkAzınlığı uzantısı, İskeçe Şahin kökenli Süleyman Sefer’inçıkarmakta olduğu Yeni Batı Trakya dergisi ve örgütünileri gelenlerinden bazı isimlerin derginin yazarlarıarasında bulunması ile sınırlı değil kuşkusuz. Ama bukonuda daha fazla ifşaat beklemeyin. Susurluk olayınınBatı Trakya uzantısı nasıl örtbas edilmişse, bu da öyleolacaktır. Değil örtbas edilmek, daha da ileri gidilerek ve28 <strong>Azınlıkça</strong>


her şey ters çevrilerek, bu uzantı sonunda genel bir ulusalmeziyete dönüştürülecektir. Susurluk’ta ortaya çıkanAbdullah Çatlı ve Sadık Ahmet ilişkisi, bu ilişkinin derinlikleriMeclis araştırmasında soruşturulduğunda ilgilidosya üzerine yedi kilit vurularak rafa kaldırıldı. Ve buolay, Sadık’ın Türkiye’deki ününe ve kahramanlığına gölgedüşürmediği gibi, daha da bir büyüklük kattı. Onuniçin rahmetlinin bu yılki ölüm yıldönümünde Meclisinher kanadından neredeyse yarısı Gümülcine’ye taşınakondu.Zira bir yalanı gizlemek için daha sonra dahabüyük yalan, sonra daha büyük yalan ve aldatmacalaragerek var. Bu gidişle bu yıldönümleri sonunda yalnızcaTürkiyeli ziyaretçilerin katılımıyla anılacak. Ergenekonuzantısına gelince: Azınlığın “Stohos” benzeri dergisiniçıkaran Süleyman Sefer’i, Ergenekon patlak verdiğindenhemen sonra MGK genel sekreteri Burcuoğlu ödüllendirmeyekoştu. Ergenekon’un öbür katılımcıları içerde,bizimkisi “millî kahraman”.Aşağıda 300 Türk aydınının (öğretim üyeleri, barobaşkanları, insan hakları kuruluşlarının başkanları, yazarlarve sanatçılar) imza attığı 12 Ağustos tarihli Ergenekonuyarısından bir bölümü alıntılıyoruz.“Eleştirilebilecek... yanlarına rağmen, Ergenekon İddianemesi,özünde çok önemli suç iddialarını ve belgeleri içermektedir. Busuçlar bütün derin bağlantılarıyla ortaya çıkarılabildiği takdirde,temiz toplum olma yolunda Susurluk’ta, Şemdinli’de elimizdenkaçırdığımız fırsatı yakalama olanağı doğabilir. Yıllardır apaçıkbildiğimiz olayları ve bu olayların ardındaki mihrakları aydınlatarakadalet önünde hesap vermelerinden kazançlı çıkacak olan,ne günün siyasî iktidarı ne de şu veya bu siyasî çevredir. Kazananbiz yurttaşlar, demokrasimiz ve geleceğimiz olacaktır...”İ.O.Tahsin Salihoğlu yine vurduBTT Dayanışma Derneği eski genel başkanı ve İstanbulAvcılar eski belediye başkanı Tahsin Salihoğlu,geçmişteki sivri çıkış ve eylemleriyle azınlık davasına vegenel olarak Yunan-Türk ilişkilerine verdiği zararlardanhiç ders almamışçasına, bugünlerde bir kez daha kendiniyineledi. Salihoğlu’nun gem almaz ilkel milliyetçiliği,yine İstanbul Rum Azınlığını ve Patrikhaneyi hedefaldı. Eski genel başkan, Rum Patrikhanesi ve İstanbul’dayayımlanmakta olan Rum azınlık gazetesi “Apogevmatini”aleyhinde Patrikhaneyi “ekümenik-evrensel” sıfatıylatanımladıkları iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunduve dava açtı. Salihoğlu’nun dört köşe mantığı şu:Ekümeniklik sıfatı Türkiye tarafından resmen tanınmadığınave bu konuda yargı kararı bulunduğuna göre, sözkonusu sıfatın gayriresmî kullanımı da yasaklanmalıdır.Şimdi kendisine sorsanız, bu dört köşe mantığın devamındabu hareketi Batı Trakya Türk Azınlığına hizmetaşkından yaptığını söyleyecektir. Ona göre Rum Azınlığıne denli ezilirse ve Patrikhane ne denli sıkıştırılırsa, TürkAzınlığı o denli rahat edecektir (!). İşin kötüsü, onun butavrı, yapmacık değil, samimî. İskeçe kökenli soydaşımız,kişilik olarak veya inanç ve ideoloji olarak cebir ve şiddetyanlısı. Özellikle genel başkanlığı döneminde çeşitli vesilelerlebunu kanıtlamıştı. 1988’lerde Azınlık içinde estirilmeyebaşlayan terörün uygulayıcıları ve karalisteninsavunucuları arasında önde gelen kişilerden biriydi, tambir “parakratikos trambukos”. 1989 genel seçimleri öncesiBatı Trakya’daki binlerce soydaşa “Sadık Ahmet’e oy vereceksiniz”diye İstanbul’dan telefon ettiğini ve ikna edemediklerinitehdit ettiğini gururla söylüyordu. “O büyükbaşarı böyle sağlandı”, yani tehdit ve korkutmalarla, “benazınlık insanının psikolojisini ve onu nasıl etkileyeceğimibilmem mi hiç!”, diye konuşuyordu kendi payını göstererek,ve böbürleniyordu utanacağı yerde. Salihoğlu kendini Türkmilliyetçisi olarak tanımlıyor. Ancak siyasî literatürde böyleanlayışa sahip olanlar ve böyle davranış sergileyenler içindaha başka tanımlar var. Şimdi, ekümeniklik sıfatı hakkındaaçtığı dava, ister görüşülmeden düşsün ister görüşülsün,Patrikhane’den çok uluslararası düzeyde Türkiye’yi sıkıştıracaktır.Ayrıca, kendisi Batıtrakya kökenli olduğu içinonun bu girişimi ister istemez Azınlığa da yansıyacaktır.Tabiî olumsuz yansıyacaktır, bir provokasyon gibi iş görerek.Bunların farkında değil veya farkında olsa bile umurundadeğil. O bu hareketini Türk Azınlığı için yaptığınıiddia etmeye devam edecektir. Tam bir Ergenekoncu anlayış.O Ergenekon ki, yine “vatan için ölmek ve öldürmek”hazırlıkları arasında Patrik aleyhinde suikast düzenlemeyide planlıyormuş.Tahsin Salihoğlu, ayrıca, Yunanistan’da kendisi gibi düşünenlereyol gösteriyor. Türk Azınlığı Yunanistan’da resmenTürk sıfatıyla tanınmıyor ve bu konuda yargı kararı da var,ama tüm azınlık basını ve kuruluşları gayriresmî olarakAzınlık için bu sıfatı kullanıyor. Eh şimdi Yunanistan’dabirileri Salihoğlu’nu taklit edip aleyhimizde dava açabilir.İ.O.Sümela Manastırında tahrikçilikAşırı milliyetçiliğin ve milliyetçi tahrikçiliğin sahipleribir tarafta değil. 15 Ağustos Meryem Ana yortusumünasebetiyle Yunanistan ve eski Sovyetler Birliği ülkelerindenRum kökenli dindarların katılımıyla Trabzon’datarihî Sümela Meryem Ana Manastırında düzelenen dinîayin, Yunan basınında yazılanlardan anlaşıldığına göre,kurtarılmamışlık duygularının dile getirildiği Türkiyealeyhinde açık bir tahrike dönüşmüş. Yunan ve Rus Ortodokspapazların okudukları dualarla yetinilmeyerek,yapılan konuşmalarda Pontuslu Rumların kaybettiklerivatanlarından, Türklerin uyguladıkları soykırımda verilen353 bin kurbandan söz edilmiş ve sembolik olarak353 mum yakılmış. Tahriklerde öncülük eden kişiolarak, Rus parlamento üyesi Rum kökenli İvan Savidisgösteriliyor. Rusya başbakanı Putin’e yakınlığıyla tanınanmilletvekili Savidis, Rusya’nın yeni milyonerlerin-<strong>Azınlıkça</strong> 29


den, Sümela Manastırına bu yılki ziyareti o örgütlemiş,Sibirya’dan Azerbaycan’a kadar eski Sovyetler Birliği ülkelerindeyaşayan Pontus kökenli Rumlar için özel uçaklarkiralayana kadar.Dinî ayin kisvesi altında yapılan etkinlikle tahrikinamaçlandığına kuşku bırakmayan bir başka ayrıntıda, ziyaretçilerin papazlarla bir ağızdan okudukları“τη υπερμάχω στρατηγώ” ilâhisi. Bizans’ın “millî marşı”olarak ta nitelendirilen söz konusu ilâhide, 7. yüzyıldaİstanbul’u Acem ve Arap kuşatmasından bir mucizeylekurtardığına inanıldığı için “savaşçı komutan” MeryemAna’ya şükredilmektedir. Dindarlarca çok sevilen buünlü Meryem Ana methiyesi, belirli tarihlerde kiliseayinlerinde okunan ilâhiler listesinde mevcuttur. Burayakadar olanı konunun tarihî ve dinî yönü. Oradan öteaynı ilâhi, düşmandan korumak ve kurtarmak için veyakurtardığına şükretmek için Meryem Ana’ya yapılanbaşlıca duayı oluşturmaktadır ve bu durumlarda millîçağrışımlar yaptırmak amacıyla “savaş marşı” gibi kullanılmaktadır.Birkaç örnek: Fatih’in orduları İstanbulsurlarını aştıklarında Ayasofya’da toplanan Hıristiyanlar,mucizenin yinelenmesi için aynı ilâhiyi okuyorlardı.Yunan orduları İzmir’e çıktığında rıhtımda toplananRum ahali, papazlarla birlikte yine bu ilâhiyle MeryemAna’ya şükrediyordu. Azınlık yaşamından bir örnek:Gümülcine’de 1975 belediye seçimleri olaylarında yollaradökülen Hıristiyanların önünde yürüyen metropolit Damaskinos,yürüyüşçüleri Azınlığın alehinde bu ilâhiylecoşturuyordu. Kilisenin ayin geleneği düzeninde Paskalyaarifesinde okunan “τη υπερμάχω στρατηγώ” ilâhisi 15Ağustos 2008 günü Trabzon’daki Sümela Manastırındatoplanan papazlar ve Rum ziyaretçiler tarafından “düzendışı” hep bir ağızdan terennüm edilirken amaç, kiliseselve dinî değildi. Kurtarılmamışlık mesajları iletilmekistenmişti ve tahrikçilik yapılmıştı. Gelecek yıl benzerietkinlik Türkiye tarafından yasaklanırsa, kimse şikayetetmeye kalkmasın.Eğri oturduk doğru konuşalım. Son dönemde bizimazınlık kesiminde de hak ve özgürlük kullanımı çerçevesiniaşan ve tahrikçiliğe varan hareketler görüyoruz.Onları da eleştirme sırası gelecek.İ.O.Gümülcine’de kene hastalığından ikinciölümTedavi için kaldırıldığı Dedeağaç hastanesinde ölenKaracalköylü 63 yaşındaki Ürke (Rukiye) Sepetçi’ninölüm nedeninin, kene ısırmasıyla geçen Kırım-KongoKanamalı Ateş hastalığı olduğu belirlendi.Gümülcine’dekene hastalığının neden olduğu ikinci ölüm vakası bu.İlk kurban, 20 Haziran tarihinde yine Dedeağaç hastanesindeölen 42 yaşındaki Fatma Kuloğlu adında birbaşka soydaş kadındı.Gençler Batı Trakya siyasetini değerlendiriyorGenç Akademisyen Topluluğu (GAT) 11 AğustosPazartesi günü “Chriss&Eve” otelinde milletvekilleriAhmet Hacıosman, Çetin Mandacı, sabık milletvekilleriİlhan Ahmet, Mustafa Mustafa ve Galip Galip’in konuşmacıoldukları “Gençler Batı Trakya Siyasetini Değerlendiriyor”adlı bir söyleşi gerçekleştirdi.GAT’ta genel kurul yapıldıGenç Akademisyen Topluluğu’nun (GAT) 15’incigenel kurulu 17 Ağustos Pazar günü yapıldı. Yapılanseçimlerin sonucunda GAT’ın yeni görev dağılımı şuşekilde gerçekleşti. Başkan: Olcay Hüseyin, Asbaşkan:İrfan Çakır, Genel Sekreter: Meral İsmail, Kasadar: İdrisVergan, Dışilişkiler sorumlusu: Rıdvan Molla HüseyinAhmet, Genel Koordinatör: Nurcan Bayram ve Basın veHalkla İlişkiler sorumlusu: Emrah Bekir.Seçek yağlı güreşleri yapıldıSeçek yayla şenlikleri 1-3 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirildi.Şenliklere Makedonya Trakya Bölge GenelSekreteri Dimitris Stamatis, Türkiye’den dokuz milletvekili,15 belediye başkanı, 12 dernek başkanı, EdirneValisi, Edirne Emniyet Müdürü ve Trakya üniversitesirektörü katıldı. Yağlı güreş müsabakalrına yaklaşık 60güreşçi katıldı.Yapılan karşılaşmalarda dereceye girenler şöyle:MİNİKLER1- Muhammet Mahmut (Bulgaristan)2- Murat Hacı (Yunanistan)KÜÇÜK ORTA1- Ahmet Topçu (Bulgaristan)2- Kör Hüseyin Rıdvan (Yunanistan)TOZKOPARAN1- Kamber İsa (Yunanistan)2- Mesut Bostancı (Yunanistan)BÜYÜKORTA1- Miroslav Gencev (Bulgaristan)2- Kenan Ayhan (Türkiye)BAŞPEHLİVANLIK1- Asil Çelik (Türkiye)2- Stamatis Theodoridis (Yunanistan)Şahinliler Şenliğiwww.sahinliler.com adlı internet sitesinin düzenlediğiŞahinliler Şenliği’nin 4’üncüsü 15 Ağustos Cumagünü Sahin köyünde gerçekleştirildi.30 <strong>Azınlıkça</strong>


İbram Onsunoğluibram@tellas.grΟι θέσεις της Μειονότητας για το εκπαιδευτικόAşağıdaki Yunanca metin, 23-24 Mayıs tarihlerindeAtina Üniversitesinde gerçekleştirilen “Trakya Azınlığınıneğitimine müdahele münasebetiyle, KÜLTÜRELFARKLILIK VE İNSAN HAKLARI” konulu uluslararasıkonferansta “azınlığın açısından eğitim” başlıklıyuvarlak masa tartışmasında İbram Onsunoğlu’nunyaptığı konuşmadır.Υποθέτω πως είναι γνωστές από το ακροατήριοκάποιες βασικές έννοιες, όπως “η μειονοτική εκπαίδευση”,“το μειονοτικό σχολείο”, “η Συνθήκη τηςΛωζάνης του 1923” που καθιερώνει τα ιδιαίτερα εκπαιδευτικάδικαιώματα, “η τουρκόφωνη διδασκαλίαστα μειονοτικά σχολεία” κλπ. Γι’ αυτό και δεν θα προβώσε σχετικούς ορισμούς και περιγραφές για λόγουςσυντομίας.Επέλεξα να αναπτύξω τις θέσεις της Μειονότηταςγια το εκπαιδευτικό πρόβλημα.Δεν πρόκειται ν’ αρχίσω ν’ απαριθμώ εδώ «επίσημες»θέσεις έτσι όπως αυτές εκφράσθηκαν, καταγράφηκανκαι ψηφίσθηκαν σε κάποιο συνέδριο των μειονοτικώνεκπαιδευτικών, διανοουμένων και ηγεσίας,που δεν έγινε. Επομένως δεν υπάρχουν τέτοιες θέσεις.Αν υπήρχαν θα με είχαν απαλλάξει από τις δυσκολίεςσύνταξης της εισήγησης αυτής.Ξεκινώ κάνοντας εσωτερική κριτική.Κατά καιρούς έχουν γίνει βέβαια ανάλογες απόπειρες,όπου καταβλήθηκαν προσπάθειες να καταγραφούντα προβλήματα εκπαίδευσης της Μειονότητας,να υποβληθούν αιτήματα, να προταθούν λύσεις. Απόπειρεςκαι προσπάθειες, αποσπασματικές όμως καιπρόχειρες, που αναδεικνύουν ειδικά την τελευταίαπερίοδο τις αντιφάσεις, τις αδυναμίες και την απουσίααυτοπεποίθησης και του αυτόνομου λόγου της μειονοτικήςλειτουργίας, παρά να φωτίζουν το πρόβλημα καινα προτείνουν τρόπους ξεπεράσματός του. Λειτουργικάελλείμματα που είναι περισσότερο καταφανή στηνεκπαίδευση παρά σε οποιονδήποτε άλλον τομέα καικαλύπτονται με καταγγελτικό λόγο. Τα σχετικά κείμεναβρίθουν από παράπονα, κατά τα άλλα απολύτωςδικαιολογημένα, αλλά αδυνατούν να προσεγγίσουνστο εκπαιδευτικό ορθολογιστικά και υπό το πρίσματων συντελούμενων εξελίξεων προς το συμφέρον τωννέων γενιών. Οι θέσεις που εκφράζονται χαρακτηρίζονταιαπό άκρατο συντηρητισμό και αναχρονισμό καιαναμασούν παλιές αναλλοίωτες αξίες που δεν ανταποκρίνονταιστις σύγχρονες ανάγκες. Και η μειονοτικήκοινότητα, ασυγκίνητη από αυτές, ακολουθεί τονδικό της δρόμο τροποποιώντας την εκπαιδευτική τηςσυμπεριφορά.Αντί λοιπόν να επιλέξω παράπονα, καταγγελίες,ανεδαφικά αιτήματα και από τα κείμενα της ηγεσίας-ή μάλλον μερίδας της ηγεσίας- της Μειονότητας, θαπροτιμήσω να περιγράψω το πώς αντιλαμβάνεται σήμεραένας μέσος μειονοτικός και γενικά η μειονοτικήκοινότητα το εκπαιδευτικό πρόβλημα.Δεν μπορούμε να κατανοήσουμε την εκπαιδευτικήσυμπεριφορά της μειονοτικής κοινότητας σήμερα1. αν δεν σταθούμε στην περίοδο της ΜεγάληςΔίωξης που κράτησε τρεις δεκαετίες, μέχρι τα μέσατης δεκαετίας του ’90, και είχε, μεταξύ των άλλων,στόχο την εκπαίδευση και οδήγησε τη Μειονότηταστον εκπαιδευτικό αποκλεισμό.2. αν δεν περιγράψουμε τα μέτρα που άρχισαννα λαμβάνονται έκτοτε, δηλαδή εδώ και μια δεκαετία,προς τον σκοπό της βελτίωσης της εκπαίδευσης στηΜειονότητα μετά την αναγγελία της πολιτικής ισονομίαςκαι ισοπολιτείας.3. αν δεν επισημάνουμε ότι τα μέτρα αυτά δεναφορούν τη μειονοτική εκπαίδευση που παρέχεταιστα μειονοτικά σχολεία, η οποία παραμένει εν πολλοίςως έχει από την περίοδο της Μεγάλης Δίωξης,υποβαθμισμένη και περιθωριοποιημένη και θεωρείταιανεπιθύμητη δραστηριότητα. Δίνονται κίνητρα για ναστραφεί η Μειονότητα προς τη δημόσια εκπαίδευσηπράγμα το οποίο συντελείται με αυξανόμενους ρυθμούς.4. αν δεν αναφέρουμε της απέλπιδες προσπάθειεςτης μειονοτικής κοινότητας για τη διατήρησηκαι την ενίσχυση της μειονοτικής εκπαίδευσης καιτου μειονοτικού σχολείου.5. αν δεν συνυπολογίσουμε τον θεσμικό ρόλοτης Τουρκίας κατ΄ αμοιβαιότητα στη μειονοτική εκπαίδευση.Αυτός κατά το παρελθόν σε περίοδο ελληνοτουρκικήςπροσέγγισης συνέβαλε μεγάλως στηνανάπτυξή της και κατέστη τότε αυτή ισάξια αν όχιανώτερη της δημόσιας σε ποιότητα. Ενώ με τη χρόνιαδιένεξη που ακολούθησε μεταξύ των δυο χωρών καιμε τη συρρίκνωση του Ελληνικής Μειονότητας τηςΠόλης, που σήμαινε απώλεια του αντικειμένου τηςαμοιβαιότητας, ο ρόλος της Τουρκίας έχει περιορισθείκατά πολύ. Η μειονοτική εκπαίδευση στη Θράκη<strong>Azınlıkça</strong> 31


αποτέλεσε και αποτελεί κι αυτή πεδίο ελληνοτουρκικούανταγωνισμού με αναπόφευκτα «ηττημένη» τηνΤουρκία.Μπορούμε τώρα να συνοψίσουμε τις θέσεις τουμειονοτικού πολίτη και γενικά της μειονοτικής κοινότηταςγια το εκπαιδευτικό.* Ο μειονοτικός πολίτης είναι ανακουφισμένοςαπό το κλείσιμο του κύκλου της Μεγάλης Δίωξης. Καιεκφράζει την ικανοποίησή του για τα μέτρα βελτίωσηςτης εκπαίδευσης στη Μειονότητα.* Από αυτά το πρώτο ήταν η καθιέρωση απότο 1996 της ποσόστωσης % 0,5 για την εισαγωγή τωνμειονοτικών μαθητών στα ΑΕΙ και τα ΤΕΙ της χώρας.Ενώ μέχρι τη χρονιά εκείνη ουδείς μειονοτικός φοιτούσεστα ελληνικά πανεπιστήμια, σήμερα ο αριθμόςτων φοιτητών και σπουδαστών προσεγγίζει σε χίλιουςχάρη στο μέτρο αυτό της θετικής διάκρισης.* Μια άλλη πολύ σημαντική εξέλιξη ήταν τοΠρόγραμμα Εκπαίδευσης Μουσουλμανοπαίδων, τουοποίου η δεκαετής εφαρμογή ήταν κάτι πολύ παραπάνωαπό μια «μεταρρυθμιστική παρέμβαση στηνεκπαίδευση της Μειονότητας της Θράκης». Ήταν μιαμακράς πνοής κοινωνική, πολιτική, διακοινοτική δημοκρατικήεπένδυση στη Θράκη της πολυπολιτισμικότητας,της αλληλοκατανόησης, του αλληλοσεβασμούκαι της ομαλής συμβίωσης. Χρήζει ιδιαίτερηςμνείας το γεγονός ότι το Πρόγραμμα ενώ ξεκίνησε ωςενισχυτική διδασκαλία της ελληνικής στην πορεία τουσυμπεριέλαβε δευτερεύοντος και τη διδασκαλία τηςτουρκικής ικανοποιώντας το σχετικό αίτημα της Μειονότητας.* Η σημαντική βελτίωση της διαρροής τωνμειονοτικών μαθητών στο γυμνάσιο και στη δευτεροβάθμιαεκπαίδευση είναι ένα άλλο θετικό στοιχείο.* Τα μέτρα θετικής διάκρισης και ανάλογεςπαρεμβάσεις στην εκπαίδευση πρέπει να συνεχισθούνκαι να εμπλουτισθούν με άλλα έως ότου γεφυρωθεί τοχάσμα μεταξύ μειονοτικού και πλειονοτικού στοιχείου.* Η μειονοτική εκπαίδευση υφίσταται από τηςσυστάσεως της Μειονότητας, αναφέρεται στην ιδρυτικήτης πράξη, της έχει παραχωρηθεί ως προνόμιο,αποτελεί σημαντικό συστατικό στοιχείο της μερικήςαυτονομίας που απολαμβάνει, να ορίζει δηλαδή κατάτα καθιερωμένα ως ξεχωριστή κοινότητα τα του οίκουτης, και είναι συνυφασμένη με την ταυτότητά της. Είναιφυσικό να την υπερασπίζεται και να θέλει τη βελτίωσηκαι τον εκσυγχρονισμό της. Και να καταγγέλλειτην υποβάθμιση και την περιθωριοποίησή που έχειυποστεί. Για τη Μειονότητα έχει τεράστια συμβολικήσημασία. Θα ήταν εντελώς αφύσικο και ισοδυναμούσεμε πράξη αυτοκαταστροφής να την αποποιηθεί.* «Το μειονοτικό σχολείο είναι κακό σχολείοκαι καλλιεργεί τον απομονωτισμό και τη γκετοποίηση.»Η πραγματικότητα αυτή δεν είναι η μόνη αλήθεια.Το μειονοτικό σχολείο μεταξύ 1950 και ’65 ήτανκαλό σχολείο, ισάξιο του δημοσίου. Μια προσωπικήεμπειρία: Το μειονοτικό γυμνάσιο-λύκειο Celal Bayarτα χρόνια εκείνα ήταν ανώτερο των δημοσίων. Τα όσαδιδαχθήκαμε και κυρίως πειραματισθήκαμε τότε στιςπρώτες τάξεις του γυμνασίου στα εργαστήρια φυσικής,χημείας και βιολογίας εγώ τα επανέλαβα στοπρώτο έτος της Ιατρικής 1968 στη Θεσσαλονίκη καιμάλιστα ήταν σε μικρότερη έκταση λόγω έλλειψηςμέσων.Το μειονοτικό σχολείο κατάντησε κακό σχολείομετά από συστηματικές προσπάθειες που κατέβαλε ηΔιοίκηση προς την κατεύθυνση αυτή. Δεν έγινε μόνοτου.Ως βασικό όργανο κακοποίησης της μειονοτικήςεκπαίδευσης χρησιμοποιήθηκε η Ειδική ΠαιδαγωγικήΑκαδημία Θεσσαλονίκης (ΕΠΑΘ) για τους Μουσουλμάνουςπου λειτουργεί από το 1968 μέχρι σήμερα γιατην παραγωγή εκπαιδευτικών για το τουρκόφωνοκομμάτι. Στα χρόνια της Μεγάλης Δίωξης η μειονοτικήεκπαίδευση δια μέσου της ΕΠΑΘ, αλλά και μεάλλα μέτρα οδηγήθηκε σε πλήρη κρατικοποίηση μετην ουσιαστική κατάργηση των αυτοδιοικητικών χαρακτηριστικώντης και μετατράπηκε σε «μηχανισμόπου παρήγαγε την αμορφωσιά».* Η Πολιτεία και σήμερα εξακολουθεί ναθεωρεί τη μειονοτική εκπαίδευση ως ανεπιθύμητηδραστηριότητα και δεν επιτρέπει τη βελτίωση καιτην αναβάθμισή της. Δεν προχωρά στην τυπική τηςκατάργηση, προφανώς λόγω των συμβατικών υποχρεώσεώντης, αλλά τη διατηρεί υποβαθμισμένη καιτην καθιστά απωθητική. Στρέφει τη Μειονότητα προςτη δημόσια εκπαίδευση και η μειονοτική εκπαίδευσησυρρικνούμενη συνεχώς οδηγείται βαθμιαία στην αυτοκατάργησήτης.* Το αίτημα της Μειονότητας είναι να αναβαθμισθείη μειονοτική εκπαίδευση και να επιτραπεί ηελεύθερη ανάπτυξή της. Και ο μειονοτικός γονιός ναμην εξαναγκασθεί να στείλει το παιδί του σε δημόσιοσχολείο. Η προτίμηση του μειονοτικού ή του δημόσιουσχολείου να μην είναι προϊόν εξαναγκασμού, αλλάτης ελεύθερης βούλησης του κάθε γονιού.32 <strong>Azınlıkça</strong>


* Να «αποκρατικοποιηθεί» η μειονοτική εκπαίδευση.Να ενεργοποιηθούν οι καθιερωμένες αρμοδιότητεςτης μειονοτικής κοινότητας.* Να κλείσει επιτέλους η ΕΠΑΘ.Σήμερα όλα τα μειονοτικά δημοτικά σχολεία,κοντά στα 250 τον αριθμό, ως προς την τουρκόφωνηεκπαίδευση στελεχώνονται πια αποκλειστικά απόαποφοίτους της ΕΠΑΘ, της μεγάλης πλειοψηφίας τωνοποίων η ανεπάρκεια στη γνώση και τη χρήση τηςτουρκικής είναι παροιμιώδης. Πολύ περισσότερο είναικαταφανής η ανεπάρκειά τους στη διδασκαλία τηςτουρκικής που είναι και το αντικείμενό τους. Σχεδόνόλοι προέρχονται από ιδιαίτερα υποβαθμισμένα μειονοτικάδημοτικά κατά προτίμηση των απομακρυσμένωναπό το κέντρο ορεινών χωριών, ως δευτεροβάθμιαεκπαίδευση όλοι έχουν φοιτήσει στα αναχρονιστικάιεροσπουδαστήρια (medrese) για 4 χρόνια (μόνο οιτελευταίοι για 6 χρόνια) και έχουν αποφοιτήσει απότην ΕΠΑΘ, το κατ’ επίφαση ίδρυμα τριτοβάθμιας εκπαίδευσης,μετά 2 έτη σπουδών αντί για 4.* Να καταργηθεί η διάταξη νόμου που προβλέπειτην κατά προτεραιότητα, δηλαδή κατ’ αποκλειστικότητα,πρόσληψη των αποφοίτων της ΕΠΑΘ σταμειονοτικά σχολεία και να ανοίξει ο δρόμος και στουςμη Επαθίτες μειονοτικούς εκπαιδευτικούς. Η διάταξηαυτή, εντόνως αντισυνταγματική, παραβιάζει τηναρχή της ισότητας.* Ως προς τον θεσμικό ρόλο της Τουρκίας στημειονοτική εκπαίδευση. Αυτός είναι επιθυμητός απότην Τουρκική Μειονότητα της Δυτικής Θράκης.* Τέλος να πάψει η μειονοτική εκπαίδευση νααποτελεί πεδίο ελληνοτουρκικής αντιπαράθεσης καιανταγωνισμού και πεδίο άσκησης αποτουρκοποίησηςτης Μειονότητας από κάποιους νοσηρούς εγκεφάλους.* Καλούμε να κάτσουν η Ελλάδα και η Τουρκίακαι να συμφωνήσουν πώς θα ασκήσουν τον θεσμικότους ρόλο εκατέρωθεν στη μειονοτική εκπαίδευσηγια το καλό των δυο μειονοτήτων χωρίς υστεροβουλίεςκαι χωρίς δηλώσεις και πράξεις που θα ερεθίσουντο φοβικό σύνδρομο της άλλης πλευράς.www.azinlikca.blogspot.com<strong>Azınlıkça</strong> 33


Dimostenis Yağcıoğludimostenis@rocketmail.comKaramanlı Rumlarve Kimlik-Köken TartışmalarıAyşe Hür, Taraf gazetesinde haftada bir yazan ve bu yazılarındatarihsel olayları ve gelişmeleri resmi tarih anlayışındançok farklı, genellikle de bu anlayışa aykırı bir biçimdeinceleyen bir tarihçi. Geçenlerde onun 11 Mayıs 2008 tarihli,“Türkler Mu’dan mı Ergenekon’dan mı?” başlıklı yazısınıokuyordum. Hür’ün bu yazıda kullandığı şu iki cümle öncedikkatimi sonra da tepkimi çekti:Şair/düşünür (!) İsmet Özel gibi ‘Müslüman olmayanTürk olamaz’ diyerek Ortodoks olan Gagavuzları, Sahaları veÇuvaşları, Budist olan Tıvaları, kimi Ortodoks kimi Şamanistolan Hakasları ‘Türk’ saymayanların sayısı da az değil. Nitekim,1923’teki mübadelede Ortodoks Karaman Türklerini buyüzden zorla Yunanistan’a göndermiş; 1927’de Türkiye’ye göçetmek isteyen Ortodoks Gagavuz Türkleri’ni bu yüzden kabuletmemiştik. 1Yukarıdaki cümlelerde sözü edilen topluluklardan sadeceKaramanlılar ve biraz da Gagavuzlar hakkında bilgimvar. Karamanlılar hakkında bilgi sahibi olmamın en önemlisebebi hem ana hem de baba tarafımın Karamanlı kökenli olması.Annemin ailesi 19. yüzyılın sonlarında Ürgüp’ten, babamınailesi de 20. yüzyılın başlarında Niğde’den, daha iyi birhayat için, İstanbul’a göç etmişler. İstanbul’a yerleştiklerindeanadilleri Türkçeymiş. Yunanca’yı İstanbul’da İstanbul Rumcemaatine entegre olurken öğrenmişler. Gagavuzlar ise ilginçbulduğum ve kendime yakın hissettiğim bir etnokültürelgrup olduğu için son yirmi yıldır bu topluluğun yaşadıklarınıyakından takip etmeye çalıştım. 2Ayşe Hür belli ki bu iki topluluğu tartışmasız Türkolarak kabul ediyor ve hatta Karamanlıların mübadeleyleYunanistan’a gönderilmiş olmasının, bazı Gagavuzların iseTürkiye’ye göç etmelerine izin verilmemesinin – bu iki toplulukda tartışmasız Türk olduğuna göre - yanlış birer kararolduğunu ima ediyor.Sayın Hür aslında bu yazısında çok önemli bir sorunsalaparmak basmış: Bir kişi veya bir grubun “Türk” olarakkabul edilmesi için o kişi veya grup hangi özelliklere sahipolmalıdır? Bir grubun anadili Türkçe ise ve o grubun kültürüAnadolu Türk kültürüne benzerlikler gösteriyorsa o zamano grubu Türk sayabilir miyiz? Saymalı mıyız? İslam dininin“Türklük” tanımında bulunması şart mıdır? Anadili Türkçeolmayan bir grup ‘Türk” kabul edilebilir mi? Ayrıca burada“Türk” derken neyi kastediyoruz? Bir etnik grubu mu? TürkiyeCumhuriyeti’nin milletini mi? Çok-milletli bir pan-Türktopluluğunu mu?Üstelik sadece Türkler ve Türklük için geçerli değildir busorular. Dünyadaki hemen her etnik grup ve etnik-temellimillet hep aynı sorularla karşı karşıya kalmış ve bunların doğurduğusorunlarla boğuşmuştur.Bu sorulara çelişkisiz ve her durumda geçerli bir yanıtvermek mümkün değildir. Oluşturduğumuz tanımlar veyakriterler ne kadar bilimsel ve adil ilkelere dayalı olursa olsun,sonuçta şu iki unsura çarpacak ve delinecektir: (a) Duygular(hem millî hem de milliyetçilik karşıtı duygular) ve (b) ülkeyiyönetenlerin belirlediği “millî çıkarlar”.Bu sorunsalın son zamanlarda gittikçe önem ve değer kazananbir boyutu daha var: Kişinin ve etnokültürel gruplarınkendi kimliklerini belirleme hakkı (δικαίωμα αυτοπροσδιορισμού).Kişi ve grupların kendi belirledikleri bir kimlikleri aslındaher zaman vardı ama bu öz-belirlemenin bir hak olduğu, birgrubun kendi belirlemiş olduğu kimliğe devletlerin ve diğermillet ve etnokültürel grupların saygı duyması gerektiği düşüncesinispeten yeni.Ben bu yazımda Karamanlı Rumların kimliğini iste buöz-belirleme boyutuna ağırlık vererek incelemeyi deneyeceğim.Orta Anadolu’da, Kapadokya ve çevresinde, 1924 yılınakadar yaşamış olan “Karamanlides”, anadili Türkçe olan,Türkçe’yi Yunan harfleriyle yazan bir Rum-Ortodoks topluluğuolduğu için, birçok sosyal bilimcinin ve aynı zamandabirçok Türk ve Yunan milliyetçisinin ilgisini çekmiştir. Onları“dışarıdan” inceleyenler en fazla şu soruya cevap aramışlardır:Karamanlides/Karamanlılar Rum mu, Türk mü? Bu insanlarHellen kökenli mi, Türk kökenli mi?Bu sorulara bilimsel açıdan kesin ve tartışma götürmez34 <strong>Azınlıkça</strong>


ir yanıt vermek zor, çünkü “Karamanlides” etnokültürelgrubunun ilk oluştuğu veya ortaya çıktığı dönem olan 12. ve13. yüzyıllardan kalma ve bu gruptan söz eden belge ve kaynaksayısı çok az. Ancak, o yüzyıllarda Kapadokya ve çevresininönce Selçukluların sonra da Karamanlı beyliğinin yönetimialtında olduğunu biliyoruz. İslâmî bir toplumda kişilerinveya bir topluluğun İslâmdan Hristiyanlığa geçmesine izinverilmediğini, ama Hıristiyan topluluklarının dinlerini muhafazaederek varlıklarını sürdürmelerine imkân tanındığınıbiliyoruz. Karamanlı beyliğinin Türkçe’nin resmi dil olarakve bütün tebaa tarafından kullanılmasını amaçlayan 3 dönemindiğer devletlerinden çok farklı ve katı bir dil politikasıolduğunu da biliyoruz. Ayrıca, o bölgede yaşayan Rumların,Ortodoksluğun ve Yunanca’nın merkezi olan İstanbul’la vetabii Ege kıyıları ve Yunanistan’la olan ilişkilerinin çok zayıfladığınıve zorlaştığını tahmin edebiliyoruz. Böyle bir ortamdaKapadokya Rumları’nın büyük ölçüde dilsel ve bir ölçüde dekültürel asimilasyona uğramış olması çok muhtemeldir.Ondokuzuncu yüzyıla geldiğimizde Orta Anadolu’dakendine has Türkçesiyle kendi edebiyatını ve Yunan harflerinedayalı yazılı kültürünü geliştirmiş bir Karamanlides topluluğunugörüyoruz. Ama Karamanlides, Orta Anadolu’da,anadili Türkçe olan tek Hıristiyan topluluk değildi. AnadiliTürkçe olan Ermeni toplulukları da vardı. Üstelik bu Ermenitoplulukları Türkçe’yi Ermeni harfleriyle yazıyorlar,Ermeni harfleriyle yazılmış Türkçe kitaplar ve gazeteleryayınlıyorlardı. 4Peki, Karamanlides kendi kimliklerini nasıl tanımlıyorlardı?Hiç kuşkusuz 19. Yüzyılın ortalarına kadar onlar için(Osmanlı yönetimi altındaki diğer topluluklarda olduğu gibi)en önemli kimlik dinî kimlikti. Kendilerini Rum-Ortodoksolarak tanımlıyorlardı. Türk komşularıyla araları genelde iyiydi.Ama Müslüman-Hıristiyan ayırımı hem onlar için hemde Türk komşuları için çok önemliydi. O nedenle bir KaramanlıRum’un kendini -- Müslümanlığı kabul etmeden--Türk sayması ve Türklerin de onu kendilerinden saymasımümkün değildi.Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren Yunan okullarının, öğretmenlerin,Yunanistan’da yayınlanmış kitapların ve Batı’ya(İstanbul’a, İzmir’e, Yunanistan’a ve Avrupa’ya) göç etmişbazı Karamanlı Rumlar’ın etkisi ve aktif çabalarıyla, Yunanmilliyetçiliği Karamanlı Rum topluluğunu da etkilemeyebaşlar. Dilsel ve kültürel açıdan Yunanlılaşamamış olsalar bile,kendilerini Yunanlı/Hellen olarak tanımlayan KaramanlıRumlar’ın sayısı gittikçe artar.1920’li yıllarda ise Karamanlı Rumlar arasında Hellenlik/Yunanlılıkkimliği bütün topluluğa yayılmış olmasa bileRumluk-Ortodoksluk kimliğiyle de sentezlenmiş olduğu içinartık en baskın kimlik haline gelmiştir.Bu dönemde Karamanlı Rumlar arasında Rumluk/Hellenlikkimliğini reddeden ve hatta bu kimliğe karşı mücadeleveren bir tek organize hareket görüyoruz: Papa Eftim’inTürk Ortodoks Hareketi’ni. Karamanlı Rumlar’ın atalarının11.yüzyılda Anadolu’ya yerleşmiş ve Hıristiyanlığı kabul etmişTürk boyları olduğunu, dolayısıyla da Karamanlı Rumlarınaslında Türk olduklarını iddia eden ve bu topluluğunYunan milleti ve devletiyle bütün bağlarının koparılması gerektiğinisavunan, Papa Eftim’dir. Türk devleti Papa Eftim’idesteklemiş 1923-24’te onun bir Türk Ortodoks Patrikhanesikurmasına da yardım etmiştir. Ancak Papa Eftim’e katılanve bu yeni patrikhaneye tabi olmayı seçen Rumların sayısıbirkaç yüzü geçmemiştir. Bu sayı sonra daha da azalmıştır.Ne var ki, Papa Eftim’in “Karamanlı Rumlar Türk kökenlidirve Türktür” şeklinde özetlenebilecek tezi Türkiye’deçok etkili olmuştur. Bu tezi önce Hamdullah Suphi Tanrıövergibi bazı Türkçü entellektüeller benimseyip tekrarlamış, sonranedense bu tez sağcı olsun, solcu olsun, milliyetçi olsun,milliyetçi karşıtı olsun birçok Türkiyeli bilim insanı ve aydıntarafından kabul edilmiştir. Ayşe Hür de anlaşılıyor ki bu tezisorgulamadan kabul edenler arasındadır.1923-24 Nüfus Mübadelesi’yle yaklaşık 100.000 kadarolduğu tahmin edilen 5 Karamanlı Rumlar Yunanistan’a gönderilmişlerdir.Bu yeni ülkelerinde Karamanlı Rumlar, anadilleri ve kültürleri yüzünden çoğu kez hor görülmüşler, yenikomşularınca gerçek birer Yunanlı olarak kabul edilmemişlerve topluma entegre olmakta zorlanmışlardır. Ama karşılaştıklarıbu horlanma onların Yunanlılık kimliğini güçlendirmiştir.Karamanlı Rumlar topluma entegre olmak için Yunanlılıklarınıdaha fazla vurgular olmuşlardır.Karamanlıların hikayesinden şöyle bir genel sonuç çıkarmakmümkün: Bir etnokültürel grubun kimliğini belirlemekiçin yapmamız gereken dil, din, köken gibi kriterler belirleyipo grubu o kriterlere göre sınıflamak yerine, o grubunkendini nasıl gördüğünü, nasıl tanımladığını araştırmaktır.Grubun öz-tanımı, onun dışarıdan nasıl görüldüğünden vebilimsel bazı kriterlere göre hangi kategoriye girdiğinden çokdaha önemlidir. Yazımın başlarında sözünü ettiğim sorunsalada (çelişkisiz olmasa bile) en tatmin edici çözüm işte bu öztanımadayalı yaklaşımla bulunabilir sanırım.1. Ayşe Hür, “ Türkler Mu’dan mı Ergenekon’dan mı? ”, Taraf, 11 Mayıs2008. http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=6232. Gagavuzların kendı kimliklerine Türklüğü nasıl kattıkları hakkında birfikir edinmek için, Gagauz Yeri’nin en prestijli gazetelerinden Ana Sözü’ndeyayınlanmış Todur Zanet’in şu yazısını tavsiye ederim: “DOMUZLARINÖNÜNDÄ SEDEF DAATNAYALIM”, Ana Sözü, 27-10-2006. (http://www.anasozu.com/news/?razdel=2&id=294)3. Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçe’den başka dillerin kullanımını yasaklayan13 Mayıs 1277 tarihli fermanı meşhurdur. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Karamano%C4%9Flu_Mehmet_Bey)4. “...he had not been told that the people there were all Turkish-speakingArmenians, who couldn’t understand Armenian. While he could speak Turkish,he preferred not to preach Christianity in the Turkish language…”(Growing Up in Fresno: Reminiscences of the renowned author WilliamSaroyan -- http://www.williamsaroyansociety.org/grow.html)“Turkish-speaking Armenians and Greeks often write it in their own alphabets.Turkish newspapers printed in Armenian characters are publishedin Constantinople, and Greek characters are similarly employed in severalparts of Asia Minor.” (“Turks”, Encyclopaedia Britannica, 11th Edition,1911, volume V27, page 474 -- http://encyclopedia.jrank.org/TUM_VAN/TURKS.html )5. Μάξιμος Χαρακόπουλος. Ρωμιοί της Καππαδοκίας. Αθήνα: EλληνικάΓράμματα, 2003. s. 115.<strong>Azınlıkça</strong> 35


36 <strong>Azınlıkça</strong>Hakan Mümin


Öğrenci Âlemi, gençlerin sesiYunan üniversitelerinde okuyan Batıtrakyalı azınlık öğrencilerinin kurduğu kâramacı gütmeyen şirket, “Öğrenci Âlemi” adlı bir dergi çıkardı. Tasarımını Patra üniversitesibilgisayar mühendisliğinde okuyan Burhan Molla Şakiroğlu’nun yaptığı ÖğrenciÂlemi’nin yazar kadrosunda Patra’da Eczacılık okuyan Erdem Hüseyin, Patra’daPedagoji okuyan Rıdvan Köse Memet, Ekonomi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde okuyanTaner Ömer Kehaya, İnşaat Mühendisliği bölümünden Samet Halil, Kimya Mühendisliğibölümünden Enes Alibaşı İsmail, Makine Mühendisliği bölümünden AzizŞerif, Biyoloji bölümünden Yusuf Mustafa, Seres’de Topografi bölümünde okuyanErdal Hüseyin ve Londra’da Pedagoji bölümünde okuyan Leyla Salihoğlu’nun yazıve şiirleri bulunuyor.Dünyanın dört bir yanına dağılmış Batıtrakyalı azınlık öğrencileri seslerini ayrıca“www.ogrencialemi.com” adlı internet sitesinden de duyuruyorlar.<strong>Azınlıkça</strong> 37


38 <strong>Azınlıkça</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!