06.05.2016 Views

Cinedergi 38

Binder38

Binder38

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

n İstanbul Film Festivali’nin ‘Yıllara Meydan<br />

Okuyanlar’ bölümünde “Özgürlük Yolu” adıyla<br />

gösterilen “The Way Back”, meslekte 40 yılı<br />

deviren, yetkin ve etkin yönetmen Peter Weir’ın,<br />

Napolyon karşıtı İngiliz güzellemesi ve tam<br />

tekmil gemi serüveni “Dünyanın Uzak Ucu”ndan<br />

yedi yıl sonra çektiği, hayli meşakkatli bir dönem<br />

ve yol filmi.<br />

“Gelibolu”ndan “Yeşil Kart”a “Witness”den<br />

“Fearless”e pek çok türde yapıma imza atan<br />

bu Avustralyalı beyazperde ustasının, en<br />

iyi filmleri de “Truman Şov” ve “Ölü Ozanlar<br />

Derneği”, elbette. Peki, gerçek bir öyküden<br />

demlendiği söylenen ve National Geographic<br />

Entertainment’ın da ortak yapımcılığını üstlendiği<br />

The Way Back, nasıl bir film? Kuşkusuz iyi bir<br />

film, lakin hevesimizin kursağımızda kaldığı<br />

da kesin. Peter Weir’ın bunca sene ara verdiği<br />

sinemaya dönüşünü muhteşem bir filmle<br />

taçlandırdığını söylersek hem ona haksızlık<br />

ederiz hem de kendimizi kandırmış oluruz.<br />

Öncelikle karakterlerin derinliği yok, ayaklar yere<br />

tam manasıyla basmıyor, başrollere gösterilen<br />

görece özenden, keşke tüm oyuncular nasibini<br />

alsaydı. Misal filme kadın kontenjanından<br />

katılan genç mülteci biraz zorlama olmuş. Öte<br />

yandan oyuncu performanslarında kayda değer<br />

bir başarı var, özellikle psikopat tiplemelerinde<br />

coşan Colin Farrell tek kelimeyle müthiş, kurt<br />

aktör Ed Harris, her zaman ki gibi, neredeyse<br />

kusursuz. Jim Sturgess ise resmen bonus. Gelelim<br />

filmin herkesten rol çalan oyuncusuna, doğa<br />

anamıza, o sırtlamış götürüyor yapımı, altı bin<br />

kilometrelik yol boyunca, her adımında ölüm ve<br />

yaşam var, güçlü ve güçsüzün savaşımında…<br />

Yırtıcı bir hayvana dönüşüyor insan, buzuldan<br />

çöle, zaman durduğu her yerde… Evet,<br />

Sibirya’dan Hindistan’a (Gobi Çölü ve Himalayalar<br />

da var menüde) nefes kesen bir manzara bu,<br />

yalnız, vahşi ve tekinsiz… Yardımlaşma, destek olma,<br />

bir arada durma, koşulsuz bir zorunluluk ve dostluk ile<br />

sınanan ölümüne bir macera, ta ki son durağa dek.<br />

Anlaşılacağı üzere, görsellik enfes, oyunculuklar güzel,<br />

ya sonra? Yalan bombardımanında en kolay bozulacak<br />

şey gerçektir, sulandırmaya, sulandırılmaya açık, kendi<br />

doğruların olarak kakalamaya da müsaittir. Mümkünse<br />

bu komünizm korkusu bitsin artık, tüm alt metinleri<br />

de, iflas etsin. Kuzey’de kalınca Stalin’in karanlığına<br />

mahkûm olanların, güneye inince ABD’nin aydınlığına<br />

kavuşması masalını anlatmak, bir hüner değil. SSCB’yi<br />

cehennem olarak kurgularken dünyanın kalanını cennet<br />

diye betimlemek, olsa olsa safdillik. Stalin’e melek diyen<br />

yok ama İkinci Paylaşım Savaşı’nda 20 milyondan fazla<br />

insanını yitirmiş anavatan savunmasındaki bir ülke böyle<br />

yerden yere vurulmaz, hem komünistler, Berlin’e Kızıl<br />

bayrağı dikmeseydi, Hitler kâbusu da bitmezdi. Bilmem<br />

anlatabiliyor muyum?

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!