01.05.2018 Views

Aytek Sever - Hiperbor - II

Aytek Sever, Şiirler

Aytek Sever, Şiirler

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />

HİPERBOR - <strong>II</strong>


AYTEK SEVER<br />

Şair, çevirmen. 1981 yılında Bursa’da doğdu. Üniversite ve yüksek<br />

lisans öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’de tamamladı. E-<br />

kitap halinde yayımlayacağı, çeşitli alt kitaplardan oluşan <strong>Hiperbor</strong>,<br />

Siòn, Moto Perpetuo, Anka adlı şiir toplamlarının yanı sıra, yayımlanmış<br />

veya e-kitap halinde yayımlanacak olan Emerson (Yaşamın İdaresi),<br />

Thoreau (Doğa ve Yürüyüş Üzerine Seçme Denemeler), Whitman (Ben,<br />

Jack Engle; Benliğimin Şarkısı), Kandinsky (Sesler), Tagore (Firari;<br />

Gitanjali; Meyve Hasadı), D. H. Lawrence (İnsanlar ve Öteki Yaratıklar)<br />

çevirileri vardır.


<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />

HİPERBOR - <strong>II</strong>


<strong>Hiperbor</strong> - <strong>II</strong><br />

<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />

Kapak Resmi:<br />

‘Küçük Sarı Atlar’<br />

Franz Marc, 1912<br />

1. Baskı:<br />

© İşaret Ateşi, Mayıs 2018<br />

E-kitap olarak www.isaretatesi.com sitesinde yayımlanmıştır.<br />

Her hakkı saklıdır. Eserin tamamı veya bölümleri hiçbir yolla<br />

basılamaz, kopyalanamaz, eser sahibinin izni olmadan başka bir<br />

mecra veya internet sitesi üzerinden yayımlanamaz. Alıntılar için<br />

lütfen kaynak gösteriniz.<br />

www.isaretatesi.com<br />

isaretatesi@gmail.com


Deniz’e


İÇİNDEKİLER<br />

<strong>Hiperbor</strong> - <strong>II</strong><br />

Baş Kahraman ……………………………………………………….. 17<br />

Baş Kadın ……….................................................................................. 19<br />

Hayvan ……………………………………………………………….. 21<br />

Oran …………………………………………………………………... 23<br />

Tepe …………………………………………………………………... 24<br />

Geçmiş ………………………………………………………………... 26<br />

Cevher ………………………………………………………………... 27<br />

Öğle Bakışı …………………………………………………………… 29<br />

Kara İktidar …………………………………………………………... 31<br />

Dünya ve Edimler …………………………………………………… 34<br />

Musicus Operandi …………………………………………………... 37<br />

Otobüs Yolculuğu …………………………………………………… 39<br />

Gemide, Sallantıda ………………………………………………….. 40<br />

Güçlü Görüntüler …………………………………………………… 42<br />

Gizlenen ……………………………………………………………… 45<br />

Dört Yanı Deniz ……………………………………………………... 47<br />

Nasıl Bir Dünya ……………………………………………………... 48


Kuzey Kenti ………………………………………………………….. 49<br />

Kırmızı ……………………………………………………………….. 51<br />

Yaz ……………………………………………………………………. 53<br />

Kendi İkliminde Dipdiri ……………………………………………. 55<br />

Kentin Haritası ………………………………………………………. 57<br />

Ata Binmek …………………………………………………………... 59<br />

Senfoni ………………………………………………………………... 61<br />

Kalite Vakfı …………………………………………………………... 64<br />

Sahilde Manzara ……………………………………………………... 66<br />

Büyük Gün …………………………………………………………… 69<br />

Compact Disc ……………………………………………………….... 71<br />

Dönüş …………………………………………………………………. 74<br />

Uğursuz An …………………………………………………………... 77<br />

Kara Nokta …………………………………………………………… 79<br />

Ağaç ………………………………………………………………….... 80<br />

Kurgu …………………………………………………………………. 81<br />

Gizil Güç …………………………………………………………….... 83<br />

Maestoso ……………………………………………………………... 86<br />

Araba …………………………………………………………………. 89<br />

Değişimler ………………………………………………………….... 91<br />

Alelacele …………………………………………………………….... 92<br />

Sekizinci Gün ………………………………………………………… 93<br />

Işık Etkileri …………………………………………………………… 96<br />

Upuzun Bir An ………………………………………………………. 99


Geldim, Gömüldüm …………………………………………………. 101<br />

Gece Tarlaları ………………………………………………………… 102<br />

Mimli ………………………………………………………………….. 104<br />

Dünya ve Esrime …………………………………………………….. 106<br />

Tutuk ………………………………………………………………….. 109<br />

Gelgit ………………………………………………………………….. 111<br />

Swimming Sensation ………………………………………………... 112<br />

Kişisel Geçişler ………………………………………………………. 114<br />

Gözler ………………………………………………………………… 116<br />

Son Görüntü …………………………………………………………. 117


www.isaretatesi.com<br />

“Sehen wir uns ins Gesicht. Wir sind<br />

Hyperboräer, – wir wissen gut genug, wie<br />

abseits wir leben. ‘Weder zu Lande noch zu<br />

Wasser wirst du den Weg zu den Hyperboräern<br />

finden’: das hat schon Pindar von uns gewusst.<br />

Jenseits des Nordens, des Eises, des Todes –<br />

unser Leben, unser Glück...”<br />

“Kendimize karşı dürüst olalım. <strong>Hiperbor</strong>luyuz<br />

biz, – pek iyi biliriz ne denli kopuk<br />

yaşadığımızı. ‘<strong>Hiperbor</strong>lulara giden yolu ne<br />

karadan, ne denizden bulabilirsin’: Daha<br />

Pindaros söylemişti bunu bizim için. Kuzeyin<br />

ötesinde, buzun ötesinde, ölümün ötesinde –<br />

bizim yaşamımız, bizim mutluluğumuz…”<br />

13


www.isaretatesi.com<br />

14


www.isaretatesi.com<br />

HİPERBOR - <strong>II</strong><br />

(2010-2012)<br />

15


www.isaretatesi.com<br />

16


www.isaretatesi.com<br />

BAŞ KAHRAMAN<br />

baş kahramanı<br />

günbatımı dokusuna yerleştirdiler:<br />

karaltısının heykelsi duruşuyla,<br />

aldığı karar<br />

kızılın, mavinin, turuncunun bir sonucuymuş gibi.<br />

baş kahramanı<br />

hızlı bir akışa yerleştirdiler:<br />

aralıksızca geçip giden mekânlar<br />

ve olaylar – –<br />

sanki hareketin kaynağı<br />

kendisiymiş de<br />

her şeyden yaşayarak geçiyormuş gibi.<br />

baş kahramanı<br />

gecenin bir yarısı otobana yerleştirdiler:<br />

direksiyonun ve gösterge panelinin ardındaki<br />

17


www.isaretatesi.com<br />

farların aydınlattığı yola<br />

kitlenmişken,<br />

zihin planı geceye denk,<br />

sağduyusu karanlığın çekirdeğindeymiş gibi.<br />

baş kahramanı<br />

yağmurlu günde betonarme okul binasının<br />

üst katına yerleştirdiler:<br />

gelişmelerin en dingin yerinde,<br />

yazgısı atlaslar gibi.<br />

18


www.isaretatesi.com<br />

BAŞ KADIN<br />

baş kadın,<br />

bu tarz kıyafetler içinde<br />

nasıl bir auraya bürüneceğini<br />

önceden doğru sezmişti.<br />

baş kadın,<br />

odasında eşyalarını<br />

çeşitli noktalara,<br />

eski bir Mısır büyüsünün<br />

tılsımları gibi yerleştirmişti.<br />

baş kadının<br />

suskunluğundan korkmayın:<br />

en koyu karanlığın kuytu bir yerinde<br />

masumiyet yumağıyla sarılı<br />

hoş bir çelişki hazırlıyor.<br />

19


www.isaretatesi.com<br />

baş kadın,<br />

kimsenin bilmediği bir anda<br />

nefesi kesilerek<br />

üst mahalledeki ağaçları<br />

dalgalandıran akşam rüzgârını görüyor.<br />

20


www.isaretatesi.com<br />

HAYVAN<br />

Gözlerden uzak yaşıyor Hayvan.<br />

Dağlara çıkmış. Medeniyetten uzak, insandan uzak.<br />

Keşfedilmemiş, kendine özgü. Nasıl yaşadığı anlaşılmaz, onda<br />

işleyen düzen bir muamma.<br />

Sivri tepelerden etrafı gözlüyor, boğazlardan sakınarak<br />

geçiyor, aşağı koşuyor tümseklerden, düzlüklerde bir beliriyor<br />

bir kayboluyor. Kayalık yamaçlarda görünen maden<br />

damarlarının dibinde uyukluyor. Uyandığında, o her zaman<br />

dinlendirici ve yenileyici olan uykusuna kara bir leke kattıysa<br />

yakınlardaki kömür ve kurşunun dolaylı etkisi, suyu aramaya<br />

çıktığında o etkiden arınıyor. Ağaçlara tırmanıyor, tuhaf<br />

bitkilere sürtünüyor, otların ve karpuzsu meyvelerin dibini<br />

kokluyor. Kimi günler kendi güvenli bölgesinde kalıyor, sabit<br />

besin kaynaklarını değerlendirerek oyalanıyor ve uygun hava<br />

koşullarını bekliyor. Biliyor duyularını dinlendirmeyi; gücünü<br />

depolayıp, uygulamaya koyacağı yetilerini hazırlıyor. Sonra<br />

keşfe çıkacağı günler geliyor. Su, beslenme ve barınma<br />

ihtiyaçlarının çok daha ötesine geçen kapsamlı bir keşif<br />

güdüsü yönlendiriyor onu. Kapalı işaretleri takip ederek kesin<br />

21


www.isaretatesi.com<br />

bir mantıkla ilerliyor. Gözüne kestirdiği mevkilere tek tek<br />

varıyor. Kuytulardan geçiyor, rüzgârdan başka hiçbir şeyin<br />

uğramadığı yerlerden geçiyor. Tüm gün ve gece havayla,<br />

ışıkla, toprakla, suyla baş başa. Uğultuları dinliyor, hava<br />

olaylarını gözlüyor. Yabancı cisimlerin ayrıntılarını ve yeni<br />

yüzey şekillerini yakından, şaşırtıcı bir iştahla inceliyor. Ve<br />

keşif günlerinin akşamlarına doğru, uzun süreçler boyunca<br />

hazırlanmış görkemli sonuçlar açığa çıkıyor, Hayvan’daki fetih<br />

hissini doyuran şeyler oluyor; sırtüstü uzandığı bir kuyudan<br />

bulut tarlalarına bakarken, bir krater ağzında ufka gözünü<br />

dikmişken, ya da bir başka vahşi hayvanı atlatıp çıktığı ıssız<br />

bir akabenin ucundaki genişçe açıklıktan batıdaki külrengi<br />

bulutlarda güneşin kavuniçi izini gördüğünde, büyük<br />

olayların parçası olduğunu duyumsuyor, zirvelere varıyor.<br />

İnanın ki o, güneşli öğlelerde ağustos çayırlarını<br />

seyrederken acı duymuyor!<br />

22


www.isaretatesi.com<br />

ORAN<br />

Senfoninin beni beklemediğim şekilde sürüklediği<br />

çılgınlıkta, araba son hız giderken far gibi gözlerle yakıp<br />

kavurduğum yamaçlarla, geri dönüp uzlaşamayacaktım bir<br />

daha. Hazzı hırsla arıyor, manzaranın ölümaddesine ezbere bir<br />

yaşam dürtüsünü ısrarla uyguluyordum. Küp gibi sağır<br />

kesilmiştim dünyaya; bir işaret fişeği patlasa, hatta bir gong<br />

çalınsa duyamazdım; salt uğultu vardı kulaklarımda. Ardımda<br />

bıraktığım kentlerin, ılık sularla yıkanıp mavileşmesi imkânsız,<br />

hantal hurda yığınlarından başka bir şey olmadığına ikna<br />

olmuştum. Amorf düşünceler içinde debeleniyordum;<br />

kararmaya yüz tutmuş, saat beşe denk, donuk bir fotoğraf<br />

karesi olduğunu sanıyordum Japonya’da aşkın.<br />

Senfoninin beni sürüklediği çılgınlıktan çıkmak için<br />

sonunda yine senfonilere yöneldim. Ne var ki, vardığım uçtan<br />

geri dönebilmek için, oraya sürüklenirken katettiğime oranla<br />

çok daha uzun bir mesafe katetmem gerekecekti.<br />

23


www.isaretatesi.com<br />

TEPE<br />

Bu tepe bir zamanlar kim bilir nasıl da çıplak, boz bir<br />

tepeydi. Oysa şimdi, ülkenin bağımsızlığını kazandığı, yeni<br />

rejimin kurulduğu, köklü kültürel ve sosyal değişimlerin<br />

yaşandığı dönemlerin izlerini taşıyan önemli mimari yapılarla<br />

dolu. Uzun ve zorlu bir çağdaşlaşma yolculuğu boyunca<br />

gerçekleştirilenlerin ruhunu yansıtan ikonik binalarla tepe,<br />

tarihi yaşatan yekpare bir anıt. Yan yana sıralanan Parlamento,<br />

Devlet Başkanlığı, İstatistik Kurumu, Ulusal Kütüphane,<br />

Gözlemevi, Opera, Dil ve Kültür Bakanlığı, Spor Genel İdaresi<br />

binaları görkemli bir geçmiş kurgusunda bir araya geliyor;<br />

heykeller, anıtlar, bahçeler, meydanlar da bütünü tamamlıyor.<br />

Yurttaşlar tepenin karşısına geçip Özgürlük Parkı’ndan<br />

bakıyorlar, ulusun büyük ülküsüyle dolduklarını<br />

hissediyorlar.<br />

Gelin görün ki, bütün o kültürel ve idari kurumların vızır<br />

vızır işleyerek ortaya çıkardığı ve ayakta tuttuğu yeni<br />

toplumun en gelişkin bireyi (ki herkesten gizli bir yaşam<br />

sürmektedir o), bu bağlamın tamamen dışında kalan, tarihsel<br />

olmayan bir gözle bakıyor bu akşam karşıya, adagio’yla beraber<br />

yeniden yarattığı tepenin olduğu tarafa: Parlamento binasının<br />

24


www.isaretatesi.com<br />

yerinde, ateşler saçan büyülü bir uğrak görüyor şimdi; Devlet<br />

Başkanlığı Köşkü’nde, cevherler, baharatlar, buhurlar var;<br />

Opera’da, devasa ayin davullarına göre bir armonik enerji<br />

buluyor nefes nefese; İstatistik Kurumu’nda, renkli bir kaçış ve<br />

parlak bir evreka yakalıyor; Ulusal Kütüphane’de, derin<br />

karanlıklardan hazzın zirvesine doğru ışıklı bir yol tutuyor;<br />

gong çaldığı sırada Gözlemevi’nde karanlığa esrarlı bir mühür<br />

vuruluyor – ve parklarda, meydanlarda ve heykellerde,<br />

tarihsel bir algı değilse de düş var, dünyanın büyük sessizliği,<br />

sadece uğultular, büyü ve ateş, her yerde düş…<br />

25


www.isaretatesi.com<br />

GEÇMİŞ<br />

Tarihin yazıldığı o kentler, dolunayda o kara limanlar…<br />

O yelkenliler, iskeleler, kuleler, o tarlalar, nehir kıyıları,<br />

ambarlar, bağlar; Mısır, Trakya, Azak Denizi, Malta,<br />

Habeşistan, Cebelitarık, Tenoştitlan; tapınaklar, su yolları,<br />

miğferler, mızraklar, sikkeler, bilezikler, koşum takımları,<br />

küfeler, testiler, buğday, baharat, ihram giyinmiş adamlar,<br />

sedir tomrukları, göç kervanları, parşömen, balıkçılar, törenler,<br />

antlaşmalar, tütsü, kurtlar, eşkıya, kementler, bozkır atlıları,<br />

fermanlar, pusu, baskın, ihanet, isyan, yazgı, töre, karanlık,<br />

nehir, kürekler, şıpırtı, suyu yaran kayık, kayıkçının ardında<br />

bıraktığı gece…<br />

26


www.isaretatesi.com<br />

CEVHER<br />

cevheri ayırt edemem ben.<br />

eşya gömülmüş yavanlığa,<br />

renkler ayrımsız, benzerler birbirine denk:<br />

yan yana sıra sıra<br />

bacaların, antenlerin, kiremitlerin, bulutların<br />

her biri ne vardır diyebilirim ne yok.<br />

cevheri ayırt edemem ben.<br />

kalabalık görüntü dönemeçlerinden,<br />

olay yığınlarından, curcunalardan<br />

hiç oralı olmadan geçerim.<br />

cevheri ayırt edemem ben.<br />

insanlar gelir gider,<br />

bir şeyler söyler, bir şeyler yapar ederler,<br />

bir değişiklik yaratmaz bende:<br />

günün yerinde gün dekoru.<br />

27


www.isaretatesi.com<br />

cevheri ayırt edemem ben.<br />

eşit deneyimlerle<br />

saatler boyu<br />

suspus beklerim:<br />

çekinirim tekdüzeliği bozabilecek<br />

gizil güçten.<br />

cevheri ayırt edemem ben:<br />

ayırt edemedikçe de<br />

kenti kokuşmuşluğa boğarım.<br />

cevheri ayırt edemem ben:<br />

ayırt etmektense,<br />

gülen surat ve ağlayan suratın,<br />

şifreli armanın ve elifin<br />

bakır bir plakada ölmüş olduğuna inanırım.<br />

28


www.isaretatesi.com<br />

ÖĞLE BAKIŞI<br />

pencerelerle, balkonlarla<br />

düşünürüm ben:<br />

çatıların siluetini, bacaları,<br />

antenleri, kiremit tarlalarını gökyüzüyle solur,<br />

onlardan kıvrak bir fikir türetirim.<br />

bahçedeki erik ağacından<br />

çardağa ve duvara<br />

ve oradan da binalar arasındaki perspektif boyunca<br />

görüş alanımdaki en uzak apartmanın cephesine yürüyen<br />

renkli bir armoni ve<br />

büyük bir es bulurum.<br />

o sütbeyaz apartmanın<br />

soylu sakinleri vardır ve özel<br />

bir mercekten gördükleri ufka göre yaşayan onlar<br />

yaklaşan kara bulutlara taparlar topluca,<br />

29


www.isaretatesi.com<br />

es’i her duyduklarında:<br />

bir ayin alanı olmak için değilse<br />

ne diye vardır apartmanın olduğu kuytu?<br />

zümrüt göldür, aynı kuytuda, apartmanın önünde!<br />

gölden ve ağlayan sarmaşıkların<br />

göle doğru sarkıttığı hüzünlü gök parçasından<br />

tatlı bir öğle uykusunun başlangıcı için<br />

bir rokoko fincan deseni kopyalarım.<br />

30


www.isaretatesi.com<br />

KARA İKTİDAR<br />

-tarihsiz yazı-<br />

"Kara bir iktidar var karşımızda ––<br />

kapkara bir iktidar, düpedüz cinli bir iktidar."<br />

Onların iktidara gelmesine biz müsaade ettik. Yetkiyi<br />

verdik. Güçlendiler. Ama bunun yaratacağı etkiyi önceden<br />

kestiremedik. Kestiremezdik. Yavaş yavaş, sessizce, gizliden<br />

gizliye sağlamlaştırdılar iktidarlarını, gerçek yüzleri o zaman<br />

ortaya çıktı. Değişim şimdi her alana sızmış durumda. Ortalık<br />

toz duman, göz gözü görmüyor. İktidar müthiş bir gizem<br />

perdesinin ardında gizleniyor. İktidar kurşun gibi ağır.<br />

Tam bir buhran dönemi. İhanet kol geziyor. Arkamızdan<br />

işler çevriliyor hep. Her yanda kaçamak bakışlar, karanlık,<br />

şeytanî gözler. Her yerde hınç, tiksinti. İktidar partisinin çağa<br />

ayak uydurmak için biz vatandaşları mecbur bıraktığı av<br />

partileri ve gömme törenlerinden beri hiçbirimiz masum<br />

değiliz. Yitirilmiş masumiyeti alıklıkta arıyoruz.<br />

Tarih yeniden yazılıyor. Bize mutluluk veren yarı doğru<br />

yarı saçma bir geçmiş kurgumuz vardı. İktidar partisi bilimsel<br />

31


www.isaretatesi.com<br />

olma iddiasında, geçmiş yeniden kurgulanıyor. Ama hoşnut<br />

değiliz. Çünkü bu sahibi belli bilimsellik merdiven altlarında<br />

şimşek çaktırdı, hiç alışık olmadığımız tören maskeleri gördük:<br />

Bunun geleceğimiz, yazgımız olduğuna inandırdılar bizleri.<br />

Saçmanın yerini daha saçma alıyor. İktidar partisi önümüze<br />

hedeflerin sentetik yeşilini koydu.<br />

İktidar partisi her gün uğursuz putlar önünde eğilme<br />

zorunluluğu getirdiğinden beri sadece günlük<br />

sorumluluklarımıza kitlenmişiz, pazar yerinden ve kalabalık<br />

meydanlardan ayrılıp yalnız kalamıyoruz. Bu sırada,<br />

uğursuzluğun her gün pekişmesi gerekiyor, iktidar partisi<br />

bunun için var.<br />

İktidar partisi gözümüzü bazı şeylere kapatırken bazı<br />

şeylere açtı: Peki ama kıyıdaki köşedeki küfü, rutubeti, yol<br />

kenarlarındaki yarıkları, çamuru, lağımı, duvarlardaki isi,<br />

yağı, pisliği görmek (hatta yalnızca ve yalnızca bunları<br />

görmek) istemiş miydik gerçekten? Yaşam sevincimizin<br />

körelmesini mi dilemiştik biz? Sağduyumuz, inmeli yanımızda<br />

mı olmalı gerçekten?<br />

İktidar partisi bizleri duruşumuza, oturup kalkışımıza,<br />

sözlerimize karşı aşırı duyarlı yaptı, huzursuzuz, şekilden<br />

şekle giriyoruz. Ve kalıplara zorlandıkça, tenimiz ve<br />

benliğimiz kıvıl kıvıl kaynıyor, krizler geçiriyoruz.<br />

İktidar partisi daha birkaç yıl önce keyifle oturduğumuz<br />

bankları bizden çaldı: Banklar aynı yerde duruyor, ama biz<br />

onlara uğrayamaz olduk.<br />

32


www.isaretatesi.com<br />

İktidar partisi göğün ve kent manzaralarının yerine seri<br />

üretim şablonlar koydu: Bize uygun görülen yerlerde bulunup<br />

uygun görüldüğü şekliyle bakma görevini yerine getiriyoruz;<br />

gözlerimiz fersiz, seme sersemiz.<br />

İktidar partisi, oksijenin sonunda hep is karası<br />

kazanlarda boğdurulduğuna bizi inandırdığından beridir,<br />

havanın, ateşin ve ışığın çağrıştırabileceği tüm davadan çekinir<br />

olduk.<br />

İktidar partisi içgüdülerimizi arapsaçına döndürdü<br />

döndüreli, çağı öfkeli bakışlarımızla değiştirebileceğimize<br />

inanıyoruz.<br />

İktidar partisi doğaya ve tüm canlılığa düşman: Acaba<br />

kendisini yanlışladığından olabilir mi? Belki de yaşamı<br />

tümden yok ettiklerinde kendilerini haklı çıkarmış olacaklar.<br />

İktidar partisi bizi adımbaşı dörtduvar arasına tıkmakla<br />

tehdit ediyor: Belki ileride, hemen ötemizde kocaman bir<br />

gelecek var bizi bekleyen; ama kara iktidar bizden şimdi<br />

sadece hipnoz ekranlarına kilitlenerek pineklememizi ve<br />

kapkara zift içerek, ağır ağır, günden güne ölmemizi istiyor.<br />

33


www.isaretatesi.com<br />

DÜNYA VE EDİMLER<br />

building Carthage<br />

Dünyayla ne yapacağımı bilmem ben.<br />

Sabah sisinde uzakta metal bir direkten yansıyan ışığı<br />

gördüğümde mutluyumdur. – Ama acaba bu bir işarettir ve<br />

onu bana sabah göstermek istemiştir de, ben onu kendi yüksek<br />

değeriyle mi görmekteyimdir, yoksa o yansıma orada kendi<br />

başına oluveren bir şeydir de, ben mi onun değerini<br />

çarpıtmışımdır? – Bazen basit bir yansımayı bile olduğu gibi<br />

bırakmayı bilmem ben.<br />

Terasa çıkarım ve hızar testerenin gürültüsü biçerken<br />

ortalığı, gökkubbeyi tararım. Beklentim büyüktür, her zaman<br />

ölçülü olamam. Bulutlarda ve yükseklerin kırlangıçlarında bir<br />

okyanus doğrultusu ararken zorbalaşabilirim.<br />

Ama kuşlara olan hıncım bazen çok uzun gider de bazen<br />

çabuk geçer. Terk eder beni, tatmin dolu dünyanın<br />

oluklarından süzülerek akmanın bana göre bir şey olmadığı<br />

düşüncesi. Olağan bir şeydir aslında kızılağaçları sevmek, taş<br />

duvardan fırlamış yaratıkvari bitkiyi sevmek. Sevmekten de<br />

öte, çayırlara minderler gibi saçılmış yassı kayalarda ve kireçli<br />

34


www.isaretatesi.com<br />

falezlerde hoşlanacak bir yan bulmak, istemime uygun yüksek<br />

bir aşamanın kurgusuna çıkartıverir beni: Orada, neşenin<br />

sağladığı imkânla, güç müsrifi yapıp etmeler için ölçüsüz bir<br />

heves bulurum kendimde.<br />

Ok atarım görüntüyü kapatan binaların arasında görünen<br />

ufuk parçalarına doğru! Gökdelenin karnını demir tıkırtılarıyla<br />

süslerim, sıradağın dış hattına dikiş çizgisi eklerim.<br />

Coşkunluğun acemi edimleri kesinlikle eksiltmez beni. Mısır<br />

tarlasının yanıbaşında iri bir tokmakla yere çakılı kazığı döven<br />

kızı yüceltirim yüceltebildiğim kadar. Göle giderken<br />

yürüdüğüm yolda geçtiğim her tümsekte yaşadığım kişisel<br />

zafer hissi bende saklı. Melodiye tutunurum. Kasabadan bu<br />

yana doğru gelirken yolculuğumun karakteriyle çizdiğim yayı,<br />

göl kıyısı yürüyüşüm sırasında tamamlamaya çalıştığım<br />

çemberi kendimden bile gizlerim. Bakışlarımdan anlaşılmaz<br />

gözlerimin yamaçlarda ne aradığı: Ben de bilmem. Issız<br />

patikanın ağzında, kuş, böcek ve rüzgâr sesleri arasında çakılıp<br />

kalmışım, ormanın derinliğine doğru çok uzun süredir sabit<br />

gözlerle bakmaktayım: Acaba korkacağım bir şey midir,<br />

oradan gelmesini beklediğim? Başımın üstündeki<br />

gökkubbenin ağırdan ağıra bunaltıcı bir tavana dönüşebileceği<br />

düşüncesiyle tedirgin, sırtımdan soğuk damlalar süzülerek<br />

ardımı dönüp çıkar giderim ormandan.<br />

Benim ormana dair hafızam, ayrılırken hep unutmuştur<br />

en güzel şeyleri: Boş bir sayfa bulma korkusuyla, kaçınırım<br />

öyle anlarda geriye dönük zihin meşguliyetinden; ormandan<br />

ağırdan ağıra köklü bir kopuştur bu. – Yine de, bir ara, giderek<br />

35


www.isaretatesi.com<br />

sıkıştığım hissi bir yana, karşımdaki gökler hiç yitirmemiş<br />

gibidir görkemini: Ama caddenin sonundaki traverteni<br />

andıran geniş açıklığın üzerindeki güneşli bulut atlasının<br />

güçlü etkisinden yüzümü çevirip yolumdan sapmaya<br />

durduğum an, bana kalanın yalnızca iri bir köpük olduğunu<br />

farketmemdendir, sonunda en fena içerlediğim.<br />

(Günle olan sözleşmemi ihlâl eden neydi acaba? Attığım<br />

oklar mı, nereye gittiğini bilmeden – vurdu istemediğim bir<br />

hedefi? Yoksa acemiliklerim mi, ısrarlı içgüdüm,<br />

tamamlayamadığım çember mi yarattı beklemediğim<br />

kırılmayı? Yamaçları inceleyen gözlerimde kötü niyetin mührü<br />

mü vardı yoksa? Ya da tek bir patikaya fazlaca vakit<br />

ayırdığımda karışıklık mı yaratmıştım işleyen düzende?<br />

Düşüklük bana mı zamana mı içkindi? Belki de ormana sırtımı<br />

dönmekte acele etmiştim. Kesin olan şey şu ki, şehre dönüşte<br />

üzerimdeki pastoral yükten arınmak için altından geçtiğim taş<br />

kemerler de istediğim etkiyi yaratmamıştı. Sıfırın sonsuz<br />

pekişmesiydi sürüp giden.)<br />

Dünyayla ne yapacağımı bilmem ben. Uykum kaçar, geç<br />

bir saatte balkona çıkarım, çok uzakta, üçgen şekilli bir<br />

aralıktan görünen kent parselinde bekleyen geceyi, dünyanın<br />

ezelî sessizliğiyle bir arada düşünürüm.<br />

36


www.isaretatesi.com<br />

MUSICUS OPERANDI<br />

Bu coğrafyayı her köşesiyle duyabiliyorum.<br />

Yer yer çorak, yer yer otlarla kaplı bir arazi; engebeler,<br />

kayalıklar, yayvan tümsekler, boş düzlüklerin ucunda tepeler.<br />

Yukarıda açık, geniş bir gökkubbe, görkemli bulutlar. Beride,<br />

sığ bir yatakta menderes çizerek akan nehir. Ne bir köy, ne bir<br />

fabrika, ne meteoroloji istasyonu, ne de askeri gözetleme<br />

kulesi. Kendi halinde doğa sadece, yer şekilleri, hava olayları:<br />

bir tek, kuzeydeki bronz yamaçlarda konargöçer bir kabilenin<br />

çadırları, akşam karanlığında görünür olan meşaleleriyle.<br />

Doğudaki höyüğün dibinden sıçan gibi kaçışarak geçen de bir<br />

başka gizli soy. Ender ağaç kümeleri belki de mevsim dönümü<br />

törenleri için kutsal noktalar. Güneydoğudaki çukurluk alanda<br />

çıldırtan bir fırtına beklentisi, belki de alçalan yassı bir bulutun<br />

derin heyecanı. Büyük baş hayvan iskeletleri, rüzgârda<br />

titreyen çalılar ve bir nakliye uçağı enkazı yerini alıyor<br />

bölgenin akşam efsanelerinde, ama sadece onlar değil: çizgisel<br />

tümsekten sonra, kuzeydeki boğaza doğru lacivert bir hücum<br />

doğrultusu; çark gibi dönen basınç merkezleri; manyetik<br />

kuytular. – Ve batı düzlüklerinin üzerinde anlık bir pırıltının<br />

tılsımı çağları yönlendirmiş düşünce akımlarını, ulusların<br />

37


www.isaretatesi.com<br />

büyük kararlarını ve kabaran soluk gibi büyük bir gelecek<br />

fikrini en derinden onaylıyor; yaşama bağlılığı yüceltiyor,<br />

insanı göklere çıkarıyor.<br />

Birbirine karışmaması gereken her şey birbirine göre<br />

ideal mesafede.<br />

38


www.isaretatesi.com<br />

OTOBÜS YOLCULUĞU<br />

Neydi yolculuğum, onu nasıl özetleyebilirim? Ovanın<br />

manzarasına bakarken gözbebeğimde çiçeklenen ani sıçrama<br />

fikrinin göz yuvarlağımı bomboş bırakması. Dinlediğim<br />

senfoniden çok, senfoninin karakterine uymayan platoya<br />

öfkelenişim. Dağların tamamen bittiği hükmüne varmam. Ölü<br />

bir yapı malzemesiyle kurulan kopya kentlere göre bir<br />

dünyayı, içim daralarak, kara kara düşünmem.<br />

Bu yolculuktan geriye bir şey kalsın istemiyorum. Uzun<br />

vadede gerçekleşebilecek bir körelme sürecini haber veren<br />

tehlikeli tasarıların izlerini sileceğim. Yalnız, her şeyden önce,<br />

zihnimin yuvasına mıh gibi yerleşmiş bu kasılmayı<br />

benzetebileceğim sıradan bir duygu yoğunluğu, basit bir<br />

izlenim gerek bana.<br />

39


www.isaretatesi.com<br />

GEMİDE, SALLANTIDA<br />

Uzun, sıkıntılı bir yolculuk bizim için. Gemideyiz: üç<br />

haftadır durmadan sallandığımız beşik…<br />

Yemek salonundayız şu an, sabah öğleye dönmemiş<br />

henüz, etrafta pek kimse yok. Sen orada oturuyorsun, ben<br />

buradayım; sana göre garip bir köşede, geniş pencerenin<br />

önünde, yüzüm cama yakın, dışarı bakıyorum. Biliyorum beni<br />

çarpık bir minyatür figürü gibi gördüğünü: renkle lanetli, içten<br />

içe yangın, iki büklüm vaziyette sancıya tutulmuş gibi. Bej bir<br />

hâlenin ortasında, sana ispirto gibi koktuğumu biliyorum.<br />

Bulunduğum yerden, uzak puslu zirveleri izliyorum.<br />

Kuzeydeyiz. Külrengi gökyüzü, külrengi bir deniz. Kıyılar<br />

bulanık, mat, karanlık. Derken uçurumların önünden<br />

kemanların si bemolü ilerliyor ve temayı insancıl koylardaki<br />

ölçülü boru sesi süslemeye başlıyor. Yük gemilerinin buzlu<br />

körfezi gören karanlık doğrultularında çekici bir yan, balıkçı<br />

köylerinin açığında bekleyen teknelerin birbirine yakınlığında<br />

içrek bir hoşluk var.<br />

Fakat bu çekiciliklerin, inceliklerin, hoşlukların pek de<br />

bize göre olmadığı hissine kapılıyorum hemen. Çünkü olumlu<br />

40


www.isaretatesi.com<br />

işaretlere aldanıp düşüncemde bir açılış yapmaya kalktığımda<br />

bunu taşıyabilecek üstün bir yeterliliğim olmadığını<br />

duyuyorum. Denizin yüzeyi sürüngen derisi gibi. Gemimizin<br />

geride bıraktığı köpük gözlerimi yakıyor. Bir yanda sis,<br />

duman, pus, kamaraya dönüş ve sert bir körelmeyle<br />

kabuğuma çekiliverme olasılığı, diğer yanda pırıltı, aydınlık,<br />

ferahlık, işaretlere güvenerek yapılan seçimin doğru çıkması<br />

ve anbean hızla gelişim olasılığı: Üç haftadır sallanan beşik<br />

sallanıyor yine!<br />

Kararsızlık, pus, düşüş, karanlık, bulantı…<br />

Yaşamda birçok alan vardır yöntemlerin oturmuş<br />

olduğu; yöntemlere bağlı kalmamanın, eninde sonunda,<br />

Amerika’yı yeniden keşfetmek anlamına geleceği. Kaptanın<br />

usûlüne uyarak yerine getirdiği şekliyle, denizcilik de böyledir<br />

mesela. – Bizim denizciliğimizse bambaşka; biz hep sıfırdan<br />

başlamak, yeni anakaralar keşfetmek zorundayız.<br />

Eskiden, bize göre olmayıp da ruhumuzu yabancılaştıran<br />

uğraşların sisinden çıkar çıkmaz bizi karşılayacak elle tutulur,<br />

cennet köşesi bir kara başlangıcı hazır tutardık. Şimdiyse<br />

sislerimiz nasıl da uzun sürüyor, – kara başlangıçlarımız sisten<br />

ayırt edilemiyor.<br />

41


www.isaretatesi.com<br />

GÜÇLÜ GÖRÜNTÜLER<br />

bir yol şiiri<br />

rüzgâr esti geceyarısı.<br />

hangarın yanındaki yüksek lambanın<br />

aydınlattığı toprak yol bomboştu.<br />

en yakın insan<br />

nerede kim bilir?<br />

ay ışığında kayalar.<br />

tavşan yüzlerinin ardında<br />

karanlık tarlalar.<br />

görüşün en duru<br />

olduğu an.<br />

kan gibi sımsıcak,<br />

konik tepenin eteğinde kor köy.<br />

basınca direnen<br />

düş kubbesinin<br />

mavimtrak bir loşluğa gömülmüş<br />

42


www.isaretatesi.com<br />

baykuşlu kayranı var orada:<br />

köyü savunan büyü.<br />

ve otoban çıkışından<br />

geliyor uzunları yakmış araba ––<br />

kentlerimizin en anlamlı<br />

bulvarlarını, kavşaklarını<br />

sızlatabilecek<br />

biricik lirik sedan.<br />

karanlıkta asfaltta uzayıp giden<br />

parlak şeritlerde<br />

kilometrelerce süren<br />

yaman bir çizgiler sanatı:<br />

ruhun ekvatoru<br />

işaretlenirmişçesine.<br />

banliyöde iki apartman arası<br />

boş arsada yarım saniyeliğine görülen,<br />

milyon mumluk spot lambası marifetiyle<br />

karanlığa bir Acem zanaatkârının<br />

elinden çıkmışçasına mühürlenen<br />

maksimum zakkum.<br />

43


www.isaretatesi.com<br />

ve eve dönüldüğünde<br />

süslü duvar kâğıtları,<br />

antika mobilyalar, şamdanlar,<br />

masada dizili yemek takımları<br />

ve uzun boyunlu vazolardaki<br />

yapma çiçekler arasından<br />

dolunay gibi<br />

doğuveren haşin bir<br />

kadın suratı.<br />

loş duvarın<br />

yağlı dokusunda<br />

mekânsal kırılma yaratan ekran:<br />

belgeselin sekiz<br />

saniyelik kesitinde<br />

yüzyıl dinlencesine doğru sokulan<br />

ıstakoz.<br />

44


www.isaretatesi.com<br />

GİZLENEN<br />

Bürokratik binaların önünden hızla geçtim, caddenin<br />

monoton trafiğine karıştım. Donuk bir parçası gibiydim,<br />

tamamlanmış bir tangram bulmacanın. Fare gibi sürünerek<br />

kaçtım kaldırım kenarlarından; posta kutularına, itfaiye<br />

musluklarına, lamba direklerine değdim: Saatli binanın<br />

önünden o zaman dışı geçişim… Duvardaki geniş metal<br />

panonun önünde uzun trençkotumla vitrin mankeni gibi<br />

dikilerek sigara içtiğimde de farkedilmedim. Parlak turuncu<br />

bavulum bile nasıl olmuşsa gizlenmişti gözlerden:<br />

Görülmeyecekse, görülmeyecektir.<br />

Girdiğim parkta aradığım şey çok basit aslında. Sıradan,<br />

kendi halinde bir patika, – önemli bir sonuç için: On sekiz on<br />

dokuz yaşımın iyimser yaz akşamlarında bir gün sürdürüyor<br />

olacağımı hissettiğim yaşama şimdi ait olduğumu<br />

duyabilmem için. – Nasıl olacaksa bu, yüzümü söğütlerden öte<br />

yana dönmüşken; zihnim şu an bir balad ya da bir aryaya<br />

kulak verebilmem için gereken her türlü incelikten<br />

yoksunken?<br />

45


www.isaretatesi.com<br />

Neden atmıştım kendimi dışarı, kaçmıştım kapalı<br />

mekânlardan? Enkaz gibiydi odaların havası. Ve okları her<br />

yana dönmüş, en uçlara sızıp, etime işleyen o ne idiği belirsiz<br />

kasvetten bıkmıştım.<br />

Dışarıdayım şimdi; ve ne katı, ne sıvı, ne gaz, ama<br />

plazma olan göğün beni kalıcı bir bozulmaya<br />

uğratabileceğinden korkarak, şekilden şekle giriyorum. Bir<br />

yanımda, çok uzakta, açık denize doğru uzanan fırtınanın<br />

kapkaranlık göbeği, diğer yanımda, çok uzakta, apaydınlık<br />

güneş köyleri, – burada, şimdi, ben, yalnızca ben bilebilirim bu<br />

nihai yalnızlığımda, – binaların üzerinde, gökte kıvrım kıvrım<br />

açılan acayip desenleri ve yerdeki ıslak, kanıt-yaprağın<br />

korkunçluğunu…<br />

46


www.isaretatesi.com<br />

DÖRT YANI DENİZ<br />

Sandalyeye oturdu. Masanın ortasında belirsiz bir<br />

noktaya dikti gözlerini. Derin derin nefes aldı, kendini tarttı.<br />

Pencereden sızan parlak huzmeye doğru kaydı sonra bakışları.<br />

Yumdu gözlerini. Dışarının seslerine –çocuk çığlıkları, kuş<br />

ötüşleri, seyyar satıcı bağırışları, korna sesleri– kulak kabarttı.<br />

Suskundu, nefesini duyabiliyordu. Biraz olsun çılgın zamanın<br />

dışında kalmak istemiş, yeni bir düzen aramıştı. Masayı<br />

hafiften kıpırdattı, üzerindeki eşyaları –boş vazo, kül tablası,<br />

kibrit kutusu, plastik tabak– kararlı, içrek bir tavırla tekrar<br />

yerleştirdi. Tabağın içine bir kemik düğme, birkaç bozuk para<br />

ve bir anahtar bıraktı. Kollarını kavuşturup nefesini tuttu, bir<br />

ferahlık, bir dayanak arıyordu, ama genişleyeceğini<br />

düşündüğü çemberin daraldığını, iradesinin boşa çıktığını<br />

duydu.<br />

Düşsel görüntüler vardı aklında – bir temmuz akşamı,<br />

lacivert gökyüzü, gür bir tarla, havaya kalkan tırpan, ay<br />

ışığında gümüş bir yansıma: hepsi bölük pörçük bir izlenim<br />

olarak kaldı.<br />

47


www.isaretatesi.com<br />

NASIL BİR DÜNYA<br />

Söyleyin bana; her işin başında ve sonunda akışı<br />

kesintiye uğratarak, zamanı altüst edip deneyime taklalar<br />

attırarak, ne yapmaya çalışıyorum ben? Nedir ters yüz ettiğim<br />

madde, nedir oynadığım ambiyans, başkalaşıp duran<br />

devinim? Durup dururken yarattığım kırılmalarla, yaptığım<br />

ani sıçramalar ve yaşadığım düşüşlerle ben neyin peşindeyim?<br />

Nedir hem hiç hem hep, hem var hem yok kıldığım izlenim?<br />

Gizli bölgemde, neyin döngüsüdür aradığım; neyin yörüngesi<br />

bu, üzerinde tur atıp asla tamamlayamadığım?<br />

“Burasıdır dünyanın merkezi; burasıdır tüm varlığı bana<br />

ulaştıran geçit,” diyorum sayıklarcasına; bulunduğum yeri<br />

yüceltiyorum. Gecenin bir vakti, yolda yüzümü yağmurdan<br />

öte yana dönüp, tümsekle birleşen köprüye doğru bakıyorum,<br />

tam LED ışıklı köprü ayaklarının dibinde, katiyen bir<br />

gökkuşağı definesi seziyorum… Yakaladığım bu güçlü<br />

işaretlerle, söyleyin, ben nasıl bir dünyaya aitim?<br />

48


www.isaretatesi.com<br />

KUZEY KENTİ<br />

Güz güneşli, dingin bir akşam üstü; yalnızca bir kartalın<br />

tadını çıkarabildiği geniş gökyüzü; kuzeyde bir kent… Doğu<br />

ufkuna âdeta bilim ve zaman arasında bir yeni çağ uzlaşısı gibi<br />

yayılıyor alacakaranlık. İnsanlar soylu burada, düşünceleri<br />

lekesiz; başını göğe doğru uzatan ağaçlar hiç olmadığı kadar<br />

ulu; rüzgâr buzun çekimine ve belirsiz girdaplara kapılarak,<br />

uzak mesafeleri, ötelerin parlak kasvetini kovalıyor. Hava<br />

dupduru. Derinden derine bir uğultu duyuluyor sanki, bir tür<br />

arınma ilâhisi yankılanıyor. Kentin heybetli yapıları arasında<br />

kalan gök boşlukları, yoğun günbatımı renkleriyle, uyumu,<br />

dengeyi, bütünlüğü, uygarlığın özündeki altın oranı esinliyor.<br />

Belli ki, kara bulutlar dağılınca ininden çıkmış insan ruhu;<br />

burada en yüksek güdüler harekete geçmiş; sanatlar, yasalar,<br />

beceriler serpilip boy atmış, gelişim kural haline gelmiş:<br />

Dünya, binbir yaprağını usul usul açan bir gonca; zaman<br />

günlerin ve saatlerin düzeniyle yaşamı ayakta tutan sarsılmaz<br />

zemin; yaratıcılık ve dirim sarmış her yanı; güç, tutku ve sevgi<br />

kabardıkça kabarıyor.<br />

İnsanları saat başı ateşleyen gizem, kaynağını akla<br />

uygun, ölçülü, billur ilkelerin düzeninden alıyor burada.<br />

49


www.isaretatesi.com<br />

Kesinliğiyle hayat veren, daima esenlik dolu, iç açıcı bir kent<br />

bu –– tek anlamlılığın kutsal krallığı, zirveleri zorlayan eril<br />

mutluluk!<br />

50


www.isaretatesi.com<br />

KIRMIZI<br />

nedir kırmızı?<br />

düzensiz enerji, taşkınlık,<br />

yitirilen ağırlık merkezi,<br />

boşlukta çırpınan bir yaratığın<br />

içinde şekilden şekle girdiği marazi ışık.<br />

nedir kırmızı?<br />

kopuş, darlık,<br />

dünyanın karanlığı, boşluk,<br />

yavan bir uğultu,<br />

uzuvları kaplayan yabancı kan.<br />

nedir kırmızı?<br />

ölü amaç, zorunlu istikamet,<br />

harekete koşullanmışçasına<br />

çıkılan belalı rampa,<br />

gözün önüne inen perde, sapkın renk.<br />

51


www.isaretatesi.com<br />

nedir kırmızı?<br />

başdönmesi, humma,<br />

kupkuru nefes, kriz,<br />

ölümden beter<br />

boğucu bir dirim,<br />

zehir, kangren, kıyamet.<br />

nedir kırmızı?<br />

ALARM! ALARM!<br />

52


www.isaretatesi.com<br />

YAZ<br />

yaz geldi!<br />

titreşen flamalarda<br />

sınırsız iyimserlik!<br />

yaz geldi!<br />

ufukta yığılan<br />

bulutların alaca renklerinde<br />

yedi kıtanın ruhu,<br />

en güzel edimleri insanlığın.<br />

yaz geldi!<br />

genleşen sıradağlar, yücelen zirveler,<br />

çarşaf gibi yayılan hafiflik,<br />

çayırları basan açlık.<br />

yaz geldi!<br />

evin loş koridorunda<br />

53


www.isaretatesi.com<br />

portreye vurduğunda ışık,<br />

beynime saplanan sürpriz<br />

ağrılar bile altın.<br />

yaz geldi!<br />

eski bir hata<br />

olanca şiddetiyle<br />

tekrar depreştiğinde bile,<br />

taylar, ormanlar, gökyüzü, yakamoz.<br />

yaz geldi!<br />

parlak beklentiler,<br />

sonu gelmez kovalamaca,<br />

doyurucu soluk,<br />

meyvelerde aşkın yoğunluk.<br />

yaz geldi!<br />

kokuların dönendiği meltemli<br />

akşamlarda,<br />

kavaklardaki bağımsız dünyaya<br />

nasıl da yakınız!<br />

54


www.isaretatesi.com<br />

KENDİ İKLİMİNDE DİPDİRİ<br />

Düzlüklerin üzerinde güçlü akımlar var.<br />

Aydınlık yaz öğlesinin sarı, yeşil, kahverengi paftaları; ve<br />

genişliğin sınırlarına doğru her yanda hülyalı sisler. Sağlık<br />

için, dinçlik için, hayalperestlik için, güç fazlalığı ve<br />

başarılacak işlerin zengin tasarıları için, ve tüm meseleleri<br />

yaratıcı, yapıcı, etkilere açık, duyum dolu bir bilinç düzeyine<br />

göre çözümleyen üstün bir uyumun titreşimleri için – taptaze<br />

bir havadır ovanın havası.<br />

Güneş tepede. Doğunun uzak alçak tepelerinin üzerinde<br />

yere yakın, dağılmakta olan bulutların pembemsi renklerinde,<br />

güvendiğimiz yüksek kurgulara davet eden masum bir gizem.<br />

Yaşanacak ne çok şey var! Ten çekermişçesine gidip kavuşma<br />

isteği uyandıran ışıl ışıl başak tarlalarından ötede, tatlı<br />

burukluklar. Pilon sırası boyunca, tozlu akın yolları. Ufkun<br />

ardındaki denizleri isteyen irade kendinden geçerek sağa sola<br />

atıyor bolluğunun özlerini, tohumlarını; korkusuz iyimserlik<br />

kök salıyor. Güneydeki uzak kayalıklara doğru tanıdık<br />

gündüz karanlıkları. Yelken gibi şişmiş sanki tüm coğrafya: Bu<br />

55


www.isaretatesi.com<br />

düzlüklere tamamen ait olabilmek, bu düzlüklerden ötesini en<br />

çok isteyebilecek birine göre sadece.<br />

Her an koşuya kalkacak yaman bir at gibi kımıldanıyor<br />

ovanın üzerinde hararet. En yükseklere değen düş köpüğünü<br />

uyaran koku, kuzeydoğudaki tek sivri tepenin yanık<br />

esinleridir. Duyulan geniş boşluk sanki sevimli bir kutu içi<br />

gibidir. Parlak bir yansıma geçtiğinde coğrafyadan, elmastır,<br />

altın eyer efsanesidir. Her şey aynı melodinin gövdesine<br />

kapılıp taşkın bir kavis çizecek gibiyken, görkemin ilerleyen<br />

saati her re majör geldiğinde kendini tüketmeyen zirveler<br />

yapıyor.<br />

56


www.isaretatesi.com<br />

KENTİN HARİTASI<br />

metropolitan<br />

Kentin haritası önümde; heyecanım kabarıyor.<br />

Gidilecek, keşfedilecek, fethedilecek paftalar. Şimdi,<br />

haritanın önündeyken, benim için taranacak, araştırılacak<br />

uçsuz bucaksız paftalar. Kent mavi bir sudur: Rüzgârlar geçer<br />

içinden. Belki dev bir gümbürtü boğmuştur çekirdeğinde, –<br />

haritanın karelerini fısıltılar, iç sesler, ürpertinin kulak<br />

çınlaması kateder. Suskunlukta gizli hazinedir harita. Sol altta<br />

forum korosu; sağ içte, dayanaksızlıkta yöntem korkusu,<br />

derinden. Üst tarafta şifre ormanları; ve her aşamada, düşünce<br />

ısısı arası yamalar. Öyle ki dünyaya dair algımın dış sınırını<br />

zorlayan bir irade buluyorum kendimde; haritanın dışına,<br />

masa lambası aydınlığının dışındaki karanlığa doğru uzansam<br />

dahi, biliyorum, merkezle irtibat sinyallerim güçlü kalacak.<br />

Kenti istiyorum, o da beni istiyor. Çekiyor beni. Her<br />

köşede, her karede yaşanmadan geçilemeyecek, deneyim<br />

değeri yüksek, türlü zenginlikler olduğunu hissediyorum. Bu<br />

yüzden kalkamıyorum haritanın başından, kaldıkça da kente<br />

inancım artıyor.<br />

57


www.isaretatesi.com<br />

Ve harita düzlemini yer düzlemine yerleştirdiğimde<br />

uyduğum genel elektrikle bedenimin yüceldiğini duyuyorum:<br />

Yitirdiğimden beridir her an yeniden yakalamaya çabaladığım,<br />

dünyanın yumuşak yüzünü aralıksızca yaşadığım özel<br />

kozanın kesin bir şekilde iç tarafında olmama ramak var.<br />

58


www.isaretatesi.com<br />

ATA BİNMEK<br />

Ata bindiler.<br />

Hiç hesapta yoktu bu, at sırtına atladılar bir anda,<br />

koşturmaya başladılar. Meğer biliyorlarmış ata binmesini,<br />

büyük keyif duydular bundan, kendilerinde ölçüsüz bir heves<br />

buldular.<br />

Saçları yelelere karışıp savrulurken, çılgınca sürdüler<br />

atları. Nehir boylarından geçtiler, kırlardan, dağ sırtlarından<br />

geçtiler, taraçalarda ilerlediler, zeytinlikler, vadiler, seralar,<br />

tapınak kalıntıları, bulutlar, incir ağaçları, kuş sürüleri<br />

gördüler.<br />

Oysa tıkanıp kalmışlardı nicedir; aynı çemberde dönüp<br />

duruyor, hiçbir şeyden zevk almıyorlardı. Alışkın oldukları<br />

birtakım yolları izleyerek zirvelerden geçeceklerini umarken<br />

diplerde gezinir olmuşlar, aradıkları sıçramayı bir türlü<br />

yapamamışlardı. Yozlaşmaya çözüm bulamıyorlar, yaşadıkları<br />

tinsel sapmayı köklü bir sendrom olarak yorumluyorlardı.<br />

Ta ki ata binmeyi keşfedene dek! Hiç yapmamışlardı<br />

daha önce bunu; hiç düşünmemişlerdi ata binebileceklerini, ata<br />

59


www.isaretatesi.com<br />

binmenin tutkularını bu denli ateşleyebileceğini… Akıllarının<br />

ucundan bile geçmemişti. Oysa tam onlara göre bir şeymiş ata<br />

binmek, nasıl da heyecan içinde kendilerinden geçiyorlar her<br />

an. Ve durum böyleyken, hep ilerlemek, koşturmak, rüzgâr<br />

gibi gitmek istiyorlar; hep daha fazla görmek, daha fazla<br />

duymak, daha fazlasını yaşamak istiyorlar; bu yolculuğu<br />

sonsuza dek uzatmak istiyorlar.<br />

Ormanın kıyısından geçiyorlar, ahşap köprülerden<br />

geçiyorlar, körfezi gören yamaçlardan aşağı koşturuyorlar,<br />

rüzgârın suda çizdiği geniş hareleri, teknelerin şişkin<br />

yelkenlerini görüyorlar. Ve yunuslar görüyorlar; uzakta,<br />

burundaki deniz fenerine gözlerini dikip bakıyorlar; bir<br />

zirvenin ardından diğerini gözlerine kestiriyorlar; kekik ve tuz<br />

kokusu doluyor burunlarına, gökte yarım ayın erken izini<br />

farkediyorlar.<br />

60


www.isaretatesi.com<br />

SENFONİ<br />

Konser salonunun değerden düşürdüğü senfoniyi<br />

yeniden doğal düzeyine yükseltmek istiyorum.<br />

Ama birdenbire dışarı yürüyüşe çıkmak ve iradenin<br />

zorlamasıyla sesleri suya, ağaçlara, yola, gökyüzüne<br />

uygulamak yeterli değil bunun için. İstek, isteğin varlığı ve<br />

büyüklüğü tek başına yeterli değil: Doğru senfoniyi, doğru<br />

anda, doğru yerinden harekete geçirmek gerek. Dediğim gibi,<br />

bu, isteğin salt basıncıyla olacak şey değil. Bugüne dek uzun<br />

deneyimlerle elde ettiğim yöntemsel ustalık boşuna değil.<br />

Dinlenmiş sinirler gerek bana örneğin. Dinç miyim<br />

yeterince? Sakin tavırlarım pırıl pırıl bir esenliğin yolunu<br />

açabilecek mi? Bunu sezebilmeliyim. Kişisel bir ekonominin<br />

katılığı içinde düne dağıttığım edimlerden bugüne sarkan<br />

birikimi algılayarak günlük akışa dair öngörülerde<br />

bulunabilecek keskin bir duyarlılık var mı bende? Yani,<br />

durumdan belirgin işaretler çıkarabiliyor muyum, izlediğim<br />

seyrin ana damarıyla ilişki kurabiliyor muyum? İstikrarlı bir<br />

çalışmayla oluşturduğum gelecek fikrinin bugüne vuran<br />

gölgesi hoşuma gidiyor mu? Gitmeli, gitmek zorunda, yoksa<br />

61


www.isaretatesi.com<br />

burnumun ucunu bile göremem, sevemem. Hazırlamak,<br />

başlatmak, ilerletmek, zirveye ulaştırmak ve sonuçlandırmak:<br />

Bunu başarmak için haz duyuyor olmalıyım; tesadüfleri ve her<br />

aşamanın en sıradan öğelerini bile kendi yararıma<br />

kullanabilmem için asal bir duygu varlığı gerek bana. İşte o<br />

zaman, uzun vadede iç ve dış dünyama dair oluşturduğum<br />

modellerin doğruluğu, kurnazlığım, kişisel yeteneklerim,<br />

ustalıklarım ve içgüdümün karmaşık bir bileşimle bir araya<br />

gelmesinin ortaya çıkaracağı toplam işgücünün dışında kalan<br />

en belirleyici alt enerjiyle uyumlu olmam mümkün olur.<br />

Gelin görün ki, bugün böyle ince işler için fazlasıyla<br />

kabayım. Bir tek, isteğin zorlamaları ve ani kasılmalarıyla<br />

harekete geçebiliyorum. Yükleniyorum, ama sadece aşırı<br />

yüklenmeden boşluğa düşebilirim ve sonra belirsiz bir süre<br />

boyunca kuyudan çıkmayı bekleyebilirim. Egemen havayı<br />

kavramak ve senfoniyi onunla eşleştirmek: Bu bana uzak, bana<br />

yabancı bugün. Müziğe kulak verebilmek aslında “leyleği<br />

havada görmek – ve gözbebeğinde yeşeren yamaçlar, kırlar,<br />

ufuk pırıltıları” gibi bir şeydir, özeldir, yalnızca ayrıcalıklı<br />

olanlara göredir. Bense bugün tüm yetersizliğimle, ezbere bir<br />

dürtüyle, senfoninin yerini her an hazır tutuyorum: çıplak,<br />

soğuk, çekicilikten uzak bir ortalık yer. Hiç düşünmüyorum,<br />

damarlarıma yanlış kan pompalarken, senfoninin en can alıcı<br />

pasajlarındaki aydınlık kuşağı nasıl sezebilirim, ona nasıl<br />

yakışabilirim, yaklaşabilirim.<br />

Önüm ardım böylesine denk, sağım dolum böylesine<br />

denk ve her tarafım böylesi renksiz olmasaydı, işte o zaman,<br />

62


www.isaretatesi.com<br />

senfonideki seslerin güzelliğinin tüm dünyayı aynı tarafa<br />

doğru çekmesi ile; bir noktada, dış seslere inat, aşırı<br />

yoğunlaşıp güzelliği geçersiz kılmak – – arasındaki farkı<br />

anlayabilecek en basit bir zekâ belirtisini gösterebilirdim.<br />

63


www.isaretatesi.com<br />

KALİTE VAKFI<br />

Herkes gibi yaşamda kaliteyi yükseltmenin peşindeydi<br />

onlar da; bu bakımdan pek de ayrıksı sayılmazlardı. Ama<br />

öngördükleri geniş çaplı düzeltme ve iyileştirmelerin yanı sıra<br />

ürettikleri birçok somut projeyle, onlar başkalarıyla<br />

kıyaslanmayacak ölçüde ileri gittiler. Örneğin, nasıl ki<br />

sanayide çeşitli aksamın paslanıp arızalanmasını önleyecek<br />

kimyasal maddeler, yağlar, çözeltiler, destek ürünleri<br />

kullanılıyorsa, ya da evlerde genel konfor adına yeni<br />

tasarımlarından yararlanılıyorsa, yahut nasıl ki enerjide,<br />

iletişimde, ulaştırmada verimlilik odaklı teknolojiler<br />

geliştiriliyor, sağlık, eğitim, yönetim gibi alanlarda bilimsel<br />

yaklaşımlar ağırlık kazanıyorsa, Kalite Vakfı’nın vizyonerleri<br />

de benzer bir yol izlediler, fakat tekil bireye odaklanarak, tinsel<br />

birtakım malzemeler, düzenekler, teknikler aradılar.<br />

Saymakla bitmez bu bir avuç idealistin bize armağan<br />

ettikleri: Söz gelimi, metali, taşı, ahşabı, camı kendiliğinden<br />

dramatik durumlara koyan kalıplar keşfettiler; bakışsız gözler,<br />

uğultulu kulaklar için senfonik kulaklıklar, mutlak görüş<br />

mercekleri geliştirdiler; yoğun düşünce akışına uygun hızlarda<br />

taşıtlar tasarladılar; toplumsal yaşamı kesintisiz bir anlam<br />

64


www.isaretatesi.com<br />

düzeninde tutan kent planları, mekânı yücelten alan derinliği<br />

koridorları, zamanı tinselleştiren saatler ürettiler; gücün ve<br />

tutkunun zirvelerini arayanlara ritimsayarlar, radarlar,<br />

göstergeler sundular; doyumu, esrimeyi, sonsuzluğun<br />

işaretlerini yakalamış olanlar için, yanıltıcı uyarımları ve<br />

parazitleri perdeleyecek, hatta tüm olay trafiğini ona göre<br />

yönlendirecek manyetik sensörler, işaretçiler, süper-işlemcili<br />

bilgisayarlar icat ettiler.<br />

Onlar hiç kimsenin hayal etmediğini hayal ettiler. Kalite<br />

Vakfı’nın çılgın vizyonerleri, benzeri bulunmayan bir uyumu,<br />

bütünlüğü, yetkinliği aradılar; herkes için en düzgün, en<br />

dengeli, en ideal ortalamayı yaratmak istediler.<br />

Ve öyleyken, yoksul, harap bir kenar mahalledeki en<br />

bakımsız, en çarpık sokağın girift, gerçeküstü, göz kamaştırıcı<br />

güzelliğini de bir tek onlar görebildiler.<br />

65


www.isaretatesi.com<br />

SAHİLDE MANZARA<br />

Kendi tuhaflığı içinde, muamma dolu bir sahil. Akşamın<br />

yaklaştığı şu vakitlerde melez renkleriyle ve boğuk<br />

esintileriyle burası, şu an kıyıda oturan, ileri geri gezinen,<br />

fotoğraf çekinen insanlar için de bana göründüğü gibi<br />

anlaşılmaz, kapalı, mesafeli olmalı, zira ben ki dışarıdan<br />

geldim, yadırgıyorum her şeyi.<br />

Kesinlikle şaşırtıcı, tekinsiz bir şeyler var burada. Peki<br />

ama ne olabilir beni böylesi huzursuz eden? Belki de sırf<br />

benim yabancı olmamdan kaynaklanan bir durum söz<br />

konusudur; çünkü sıradan, kendi halindeki bir yerin, birine bu<br />

denli soğuk ve muğlak görünebilmesi için, o kişinin kendiyle<br />

beraber oraya bir şeyler getirmiş olması gerekir. Tanımsız bir<br />

ürpertiye teslim olmuş haldeyim.<br />

Sahile panoramik bir gözle baktığımda gördüklerim,<br />

birbirinden kopuk parçalardan ibaret. Manzarada, her şeyi<br />

katman katman bir araya getirecek bir müzik titreşimi<br />

bulabilmem olanaksız. Kapsamlı bir denemeye girişerek sahili<br />

geniş bir ses yelpazesine göre tarıyorum, ancak bu zorlama<br />

66


www.isaretatesi.com<br />

tavırla bir avuç kumda bile titreşim yaratamıyor, rastgele<br />

tınılardan doğan cılız kıpırtıyı boşa harcıyorum.<br />

Temkinli olmak zorundayım. Söz gelimi, uçurtma uçuran<br />

şu delikanlıları, bağ kuramamanın aykırı gizemiyle izlemekle<br />

yetinmeliyim. Herbirinin ötekilerden sakladığı yoğun bir sırrı<br />

olmalı; ve benim buna nüfuz edebilmem mümkün değil. –<br />

Yahut birbirine aynalar tutarak şakalaşan şu iki genç kız:<br />

Aynalardan bana doğru yansıyan keskin ışığı, gözlerimi<br />

tırmalayıp duran bu sinir bozucu oyunu, içyüzünde ne<br />

olduğunu bilemeyeceğim için görmezden gelmeye mecburum.<br />

Dalgalar kıyıya değdikçe kumda beliren çizgiyi<br />

“ıslaklığıyla” okuyamamanın bende yarattığı düşüklüğü<br />

geçiştirmeye çalışıyorum; yoksa bende kalıcı birtakım etkileri<br />

olur bunun. Ayaklarını suya sokmuş, uzakları seyreden şu<br />

bikinili, dolgun kadının duruşundan aldığım göz zevkini<br />

pekiştirirsem kasvetli bir açmaza sürüklenirim.<br />

Çünkü kabul etmeliyim ki, havada yankılanan çığlıkları,<br />

kahkahaları, köpek havlamalarını, anons seslerini, burnuma<br />

dolan güneş yağı, tütün, mazot ve ızgara kokularını sonu<br />

gelmez bir sinir gerilimine sevk ediyorum ve açıktaki<br />

kruvaziyerin üzerindeki bulutları bile libidinal bölünmelere<br />

uğratıyorum. Işık huzmelerini, yoğun günbatımı renklerini,<br />

insan karaltılarını, martıları, uçurtmaları, rüzgâr fırıldaklarını<br />

ve suyu yaran tekneleri düpedüz sancılar içinde, neredeyse<br />

ışık hızıyla gelişen bir panik heyecanıyla karşılıyorum, trajik<br />

bir darlıkla baş başa kalıyorum.<br />

67


www.isaretatesi.com<br />

Yok, hayır, burada bir gözlemci bile olamam ben… Bir<br />

yabancı bile değilim bu sahilde; gelmedim hatta buraya;<br />

yokum, doğmadım henüz, dünyaya bile gelmedim ben!<br />

68


www.isaretatesi.com<br />

BÜYÜK GÜN<br />

Uzak bulutların kokusunu duyarak başladım güne.<br />

O sayede görebildim, yolda giderken, dağ sırasının<br />

ucunda, hafta sonu tüm kentin taşındığı bronz kanyonu.<br />

Alelâde cami minarelerinde, güçlü bir tınıyla, çölün yakarışları<br />

duyuluyordu. Höyüğü andıran tümseklerde birer kurban<br />

sunağı seziyordum, kaldırımdan savaşçı heykelleri gibi<br />

geçiyordu kadınlar. Asmanın altında, yakıcı güneşe tutulmuş<br />

çardağın gölgesinde, Chanson du Toréador’du fırtınalar<br />

koparan. Boşlukları örterken temmuzun derin renkleri,<br />

kuledeki mimarî bir detayın çarpıcı bir gerçeklikle öne çıktığı<br />

ânın büyüsünü yaşadım. Parlıyordu kubbeler, keskin<br />

yansımalar geçiyordu camlardan. Belirsiz şekiller geziniyordu<br />

yamaçlarda. Sonunda, koşar adım çıktığım taraçadan, üzerime<br />

bir bulutun gölgesi mühür gibi düşerken, kentin ötesinde<br />

tutkuyla harelenen düzlükleri, ufku, inşaat vinçlerinin<br />

esrikliğini seyrettim. Görkemli bir boru sesi duyuluyordu<br />

uzaklardan; hemen aşağıda balıklı göl vardı, dibinde buğday<br />

tarlalarının piyanoları. Taraçadan ayrılırken, yokuşun<br />

ucundaki açıklıktan gördüğüm kent parçası Toskana’ydı, Babil<br />

Asma Bahçeleri’ydi.<br />

69


www.isaretatesi.com<br />

Unutmuştum kendimi, hayatımın düzenini, geçmişimi,<br />

geleceğimi; gün, Büyük Gün’dü; bambaşka bir şeye dönüşerek,<br />

rüzgârda kımıldanan tentelerle, titreyen yapraklar ve otlarla,<br />

alaca renklerle, kıvrımlarla, kokularla düşünen, nefes alıp<br />

veren bir varlık olup çıktım. Alıştım her şeyde büyük<br />

işaretlere.<br />

Fakat günün akşamında, evime, odamın düzenine geri<br />

döndüğümde, doğal olandaki parlak, akıldışı, düşsel<br />

göstergelere öyle alışmıştım ki, hakkında açık deliller olmayan<br />

hiçbir eylemi gerçekleştiremez hale geldim – ve öyle öyle<br />

tükettiğim uzun, boş saatlerin sonunda içim geçti, garip,<br />

ölümcül bir durgunluğa gömüldüm.<br />

70


www.isaretatesi.com<br />

COMPACT DISC<br />

Günün bağrında magma gibi yoğruluyordu allegro<br />

moderato. Doludizgin yürüyordum kuşluk vakti pırıl pırıl göğe<br />

karşı. Erken büyük tasarıların ve sayısız ülkülerin<br />

gerçekleşmesiyle kutsanıyordu ufuk, bulutsuz zirveler, engin<br />

düzlüklerin pusunda her mesafede renk renk peyzajlar.<br />

Güneşe karşı bir sarsıntı heykeli gibiydi vardığım kent;<br />

üzerindeki uçuk mavide tanıyordum buharı, yanan andeziti,<br />

şeytan tüyü hafifliğinin içine gömüldüğü çığlığı. Göğün onca<br />

ışığı ve bengisuyuyla yıkanarak gelmiştim. Canlı düş gücünün<br />

anakaraları arasındaki boşlukları kötülüklere kapatıyordu<br />

gerdiğim yelkenler. Gözlerin dalıp gittiği yavanlıklarda bile,<br />

ateşi tesadüflere bırakmamak için parşömenlerin karnında<br />

hazır tuttuğum bir işaret vardı. Rüzgârda sallanan ulu<br />

kavaktaki meşru mücadeleyi apaçık gördüm. Boşuna değildi,<br />

eğri büğrü bir büst gölgesinin bana tüm bunların karşıtıymış<br />

gibi gelmesi. Beğeni zincirime katılmayan her şeyi görmezden<br />

gelişim; kuvvetli delillerle gelmeyen her türlü eylemden uzak<br />

durmamın imkânlar daraldığında hazırlıyor olabileceği kötü<br />

sondan çekinmeyişim…<br />

71


www.isaretatesi.com<br />

* * *<br />

İşte böyle bir günün akşamında ortaya çıktı, sözünü<br />

edeceğim CD. Eve dönerken uğradığım tenha bir müzik<br />

mağazasında bulmuştum onu. İndirimdeki ürünler rafında<br />

duruyordu, içeri girdiğim gibi gözüme çarpmıştı, tezgâhtara<br />

bir şey sorma gereği duymadan çekip almıştım yerinden. Bir<br />

Grieg albümüydü –Lieder–; arka kapakta parçalar<br />

“Haugtussa”, “Gruss”, “Lauf der Welt”, “Zur Rosenzeit”, “Ein<br />

Traum” vs. diye sıralanıyordu. Grieg’i iyi bildiğim gibi,<br />

icracıları da tanıyorum; CD’yi elimde biraz evirip çevirdikten<br />

sonra hemen kasaya yönelmiş, cebimdeki üç beş lirayla<br />

ödemeyi yapıp oyalanmadan dışarı çıkmıştım.<br />

* * *<br />

Ama kutusunun içinde o ne CD’ydi, eve dönüp de<br />

odamda poşetinden çıkardığımda, elime aldığımda!<br />

Kıvılcımlar ve ışıltılar saçıyordu; etrafa yaydığı manyetik<br />

dalgaları ve hava girdaplarını açıkça duyabiliyordum;<br />

kutusunda kendine özgü bir ısısı vardı. Sessizliğin merkezinde<br />

duruyordu. Bende uyandırdığı tuhaf zevk ürpertisine rağmen,<br />

bir ara sırf ne olacağını denemek için sehpanın üzerine<br />

bıraktım, kendi başına hâlâ yoğun bir tılsımla yüklü olduğunu<br />

gördüm.<br />

Nadir bir element, paha biçilmez bir cevherdi sanki,<br />

kutsal madeninden alınıp buraya getirilmişti… Bu gizem ne<br />

müzikten kaynağını alıyordu ne de müzisyenden, zira daha<br />

müzik çalmıyordu bile, kutusundan çıkmamıştı bile CD! Ama<br />

evrenin derinliğinden kutudaki CD’ye öyle güçlü, öyle tuhaf<br />

72


www.isaretatesi.com<br />

bir enerji doluyordu ki, CD’nin içindeki Grieg kendiliğinden<br />

bir ses tanrısına dönüşüyor, besteler de birer vahiy, birer delil<br />

niteliğine bürünüyordu. (Ve daha müzik çalmıyordu bile…)<br />

Odayı tüm eşyaya can veren bir titreşim kaplamıştı.<br />

Varlığıyla mekânı fizikötesi kaynaklardan besliyordu CD,<br />

zamanın ruhuyla tınlıyordu. Hipnotize olmuş, varlığın büyük<br />

tapınağında selam durmuştum. Kâh boşluğu, kuzeyi, yıldızları<br />

düşünerek sessizliğin manyetiğini yakaladım, kâh suyu,<br />

geceyi, uçları duyarak maddenin çapraz bağlarını kurdum.<br />

Pırıltılar uçuşuyordu havada. Sanki ıslak karanlık bir ormanda<br />

dev bitki yaprakları arasında vecde tutulmuştum.<br />

Anbean yoğunlaşıp katmerlenen CD, bir Big Bang’e<br />

hazırlanıyordu belli ki… Müthiş bir yığılma baş gösterdi<br />

zihnimde; nefes nefese kalmıştım; bir an boşluğa kulak<br />

kabarttım ve CD’yi müzik setine takıp PLAY tuşuna basmadan<br />

evvel son bir kez odada ânın durum dilini yakaladım.<br />

73


www.isaretatesi.com<br />

DÖNÜŞ<br />

sessizliğe:<br />

amaç<br />

suya:<br />

görüntü<br />

dönemece:<br />

menzil<br />

boşluğa:<br />

girdap<br />

noktaya:<br />

hareket<br />

saate:<br />

geçmiş gelecek<br />

74


www.isaretatesi.com<br />

mekâna:<br />

başkalık<br />

eyleme:<br />

olay örgüsü<br />

kuyuya:<br />

zirve<br />

ağaca:<br />

karakter<br />

güne:<br />

sihir<br />

içgüdüye:<br />

örtü<br />

tanyerine:<br />

çağın ruhu<br />

kente:<br />

dolunay<br />

75


www.isaretatesi.com<br />

dünyaya:<br />

ben<br />

76


www.isaretatesi.com<br />

UĞURSUZ AN<br />

U şeklinde konumlanmış üç apartman bloğunun<br />

ortasında, sitenin bahçesindeki şu acayip yeşil ışık da ne,<br />

geceyarısı? Çalılar ve ağaçlar arasına yerleştirilmiş yuvarlak<br />

lambalardan yayılıyor ışık; bahçenin ortasındaki beton alanda<br />

en yoğun. Nedir ortadaki bu kaba zemin? Nedir şu içi boş,<br />

kupkuru süs havuzu, şu paslı musluk, şu dönmeyen fırıldak?<br />

Etraf ıssız. Sadece elektrik trafosunun vızıltısı ve boğuk<br />

bir köpek havlaması duyuluyor. Bahçenin kenarlarında birkaç<br />

kırık dökük bank ve otların bürüdüğü bakımsız tarhlar var.<br />

Evlerin balkonları bomboş; pencereler ve panjurlar kapalı,<br />

tenteler kımıltısız. Anlaşılmaz bir geceyarısı durgunluğu var<br />

burada. Her şey yerine mıhlanmış, donup kalmış gibi. Işık,<br />

yüzeyler, renkler bile ölü. Burada, bu ihmal edilmiş yerde<br />

takılıp kalmamak gerek.<br />

Çünkü tanıklık yalnızca pekiştirebilir hiçliği: Anbean<br />

koyulaşıyor acayip yeşil ışık; her saniye katbekat işlevsiz hale<br />

geliyor süs havuzu, musluk, fırıldak; derin bir krize doğru<br />

sürükleniyor banklar, tarhlar, çalılar, balkonlar; ve en fenası<br />

da, burada hatalı bir içgüdüyle maddeyi özünden<br />

77


www.isaretatesi.com<br />

değiştirmeye çalışıp başarısızlığa uğramak, dehşetli bir azapla<br />

bir korkuluğa, sapkın bir heykele dönüşmek…<br />

78


www.isaretatesi.com<br />

KARA NOKTA<br />

Yoksul sabah. Nafile ayılma taktikleri. Yavan güneş,<br />

beylik bulutlar. Benlikte yer etmiş alıklık.<br />

Ağır basınç, darlık, ürpertici rüzgâr. Tekdüze çınlama,<br />

göndere vuran ip. Açıktaki şamandırada karanlık bir özlem,<br />

yetersiz bir kırılma. Penceredeki saksılar bile yabancı<br />

görünüyor bana; plastik bir çiçekten ayırt edilemiyor<br />

sardunya.<br />

Nerede o parlak huzmeler, sıcaklığıyla beni cenin gibi<br />

besleyen? Nerede masumiyet, oyun hevesim, çocukça<br />

cingözlüğüm? Kendimi üzerinde hayal ettiğim köprü nerede?<br />

Nerede saçtığım pırıltılar?<br />

Dünyaya bir kere kem gözle bakınca, liman<br />

görünümlerinde artık benim zorlama düşüm depreşir.<br />

79


www.isaretatesi.com<br />

AĞAÇ<br />

Ağaç nedir?<br />

Ağaç, kütledir. Ya da kütleye kılıf. Kendi çılgın sessizliği<br />

içinde nasıl da ürkütücü. Nasıl da eylemsiz, ilişkisiz, ayrık.<br />

Onda sürüp gideni, içerdiği sızlamayı, onun öylece ortasında<br />

kaldığı hava akımlarını kavrayabilmek imkânsız. Varlığından<br />

habersiziz. Kendini kendi haliyle tanımlıyor da olsa. Çünkü<br />

ona bir ses karşılığı arayınca, tiz de pes de olası görünüyor<br />

bize. Onu dönüş içinde düşünsek de, düşünmesek de.<br />

Belki de eninde sonunda, yarattığı bu etkidir ağaç: Ânın<br />

değeri ölçüsüzce yükselmiş, göğün tekdüze mavisine karşı<br />

ağacın yeşili bir o kadar keskinleşmiş, çıtırdayan gözbebeğinde<br />

kalıcı bir yanık izi oluştu oluşacak…<br />

80


www.isaretatesi.com<br />

KURGU<br />

Olaylar trafiği işliyor etrafımda. İçinde yüzdüğüm<br />

bulanık peltemsi sıvıda, nesneleri tek tek karşıma gelen aşırı<br />

yoğun etkili küpler olarak görüyorum: ağır ve dumansı ortama<br />

rağmen, görüş açıma girdiğinde, birdenbire, gerçeklik eşiğini<br />

dahi aşan nesneler. – Olaylar arasındaki ilgi bağı ortadan<br />

kalkıyor, ya da olaylardaki ortak yan daha ben yeni alışmışken<br />

çehre değiştiriyor, yabancı kalıyorum, olaylar sıralanmaya<br />

devam ediyor.<br />

Bir dayanak olmadığında bile işlemeye devam eden bir<br />

yan var içimizde. Eylem santrali gibiyiz, ardı arkası<br />

kesilmeksizin duyusal istekler, yönelmeler, yapıp etmeler<br />

üretiyoruz. Ne yapsam? Yüzükoyun uzanabilirim kuma, ya da<br />

duvarın üstüne oturabilirim. Erişip iğde dalına dokunmalıyım<br />

belki, ya da sırtımı kabartmalıyım. Otlara sürtünürken<br />

irkilmiştim. Su içmeliyim belki, ya da gözlerimi yummalıyım<br />

iki dakika. Ben bir işle meşgulken yatışıp dinebilen dış dünya<br />

fikri, şimdi oyalayabilir mi beni? Durumu kestiremiyorum.<br />

Aşırı hareket ve hız belirliyor, gidişata ayak uydurmaya<br />

81


www.isaretatesi.com<br />

çalışan düşüncemin savrukluğunu, düzensizliğini, tekrarlarını.<br />

Suya koşmak da istiyorum, dizlerimi karnıma çekip oturmak<br />

da. Müziği de deneyebilirim, kalkıp eve de dönebilirim.<br />

Çözüm, sıradanlaşmak – ve bu sıradanlaşma çözümü, en<br />

sıradışı olanlarda bile benzer bir şekilde işliyor: taşa dalıp giden<br />

gözler; sabit düşünme ısısının devamında çaprazdaki kadının<br />

el aynasından yansıyan gökyüzünün ortaya çıkardığı yeni<br />

derinlik açıları; en olumlu yönden gelen besleyici ışık huzmesi;<br />

onca toz duman ve kakofoni arasında kalabalıkta beliriveren<br />

meleksi çocuk yüzü; kasabanın sahil yamacındaki bölgeye<br />

günbatımının etkileri düşerken, ormanlık kuzeye yaklaşır gibi<br />

bir his; ve yürüme mesafesindeki boş arka sokaklarda belirgin<br />

bir dramatik hava.<br />

82


www.isaretatesi.com<br />

GİZİL GÜÇ<br />

defalarca deneyip<br />

meyve tabağındaki elmaların yüzeyinde<br />

nihayet pırıltıyı gördüğümde<br />

alelacele körfezdeki tankerlere bakıp<br />

onlarda net bir ufuk doğrultusu<br />

arayarak günün tavrıyla<br />

çeliştim.<br />

böcek cırıltılı<br />

kızılçam ormanları arasından<br />

uzanan önümdeki şose yolda<br />

öğle güneşi altında yürüyen<br />

sekiz on kişilik genç grubuna<br />

dair yaz fikrini,<br />

geçerlilik kazanacağı inandırıcı<br />

uzunluğa yayamadım,<br />

saniyelerin eşiğinden döndü.<br />

83


www.isaretatesi.com<br />

akşam olurken<br />

beni terk etmeyen karamsarlığım,<br />

koylarda en uçtaki burna doğru<br />

sıralanan komşu<br />

kasabaların ışıklarının<br />

belirlediği ambiyanslardan<br />

kalıcı bir kopuştu belki de.<br />

kayalıklardan karanlık denize<br />

baktığım sırada<br />

beri yandaki iskele,<br />

açıkta demişlemiş yat<br />

ve ilerideki antrepoların lambaları<br />

renkli yansımalarıyla suyun yüzeyinde<br />

benim için neredeyse bir üçgen<br />

kurmuşken,<br />

piyano esintili<br />

bu tedirgin dengeye<br />

sebepsiz yere<br />

sırtımı döndüm.<br />

gitgide daha amansız<br />

bir hiçliğe gömülerek,<br />

84


www.isaretatesi.com<br />

yalnızca eve dönmeye<br />

güdümlü daracık bir bilincin<br />

yürütücülüğüyle geçtim dünyadan,<br />

dağların reaktörünü<br />

ateşleyebilecek bir gizil güce sahip<br />

Şostakoviç notaları da<br />

çeviremedi beni yolumdan,<br />

eve kapandım.<br />

burada<br />

bu odada<br />

bu konumda durdukça<br />

kimin koyduğu belli olmayan<br />

bu beş uğursuz taş,<br />

kötüye giden dünyanın<br />

kara büyüsü bozulmaz.<br />

85


www.isaretatesi.com<br />

MAESTOSO<br />

boz düzlüklerin dört bir yanını<br />

tutmuş yazın buyruğu,<br />

ağır ağır kavruluyor kent<br />

parlak güneşin altında.<br />

aniden patlak veren bir<br />

boru sesi yankılanıyor<br />

çanaklar, engebeler üzerinde,<br />

sıcak bir akım yokluyor<br />

boşluğu, eğri büğrü mecraları,<br />

tülünü yayıyor<br />

ak bir nefes.<br />

kütleden kopan derin sarsıntı<br />

dalga dalga ilerliyor<br />

batı yönünde,<br />

tanıksız, gölgesiz,<br />

yoğun, tek ve ilk.<br />

86


www.isaretatesi.com<br />

incecik bir film gibi<br />

geçiyor yığınların üzerinden<br />

her an karolarla eşleşerek.<br />

darlığın ters<br />

işaretlerini değiştirdi,<br />

görüntü bütünlerinin<br />

geniş diline yerleşti ––<br />

monoton kaçışa en benzemeyen.<br />

kendi de görüntü,<br />

kendi de bütün,<br />

göklerin ışığıyla<br />

arasında yok hiçbir engel,<br />

parlak, lekesiz.<br />

yoğun dopdolu kalarak<br />

yüksekliğini koruyacak,<br />

menzildeki<br />

dimdik höyüğe varana dek<br />

yükünü bırakmayacak.<br />

engin ufka doğru davul sesleriyle<br />

87


www.isaretatesi.com<br />

devrilerek geliyor,<br />

boşluğu taklalarla aşıp<br />

güneşin önünde kıvrım kıvrım<br />

toplanıyor.<br />

özünden beliriyor yeniden,<br />

anbean varlığını pekiştirip<br />

alev alev dayatıyor kendini,<br />

düğümler örüyor,<br />

her şeyin önüne geçiyor,<br />

zamanın göbeğinden<br />

pırıltılar saçıyor dünyaya,<br />

aydınlık dürtüler, renkli muammalar aşılıyor.<br />

88


www.isaretatesi.com<br />

ARABA<br />

kâbus gibi renklere<br />

gömülüyken gecenin ölü ruhu,<br />

araba!<br />

ipeksi karanlıktan ışıl ışıl gel.<br />

aşılmaz bir durgunlukla<br />

yerine mıhlanmışken boz kavşak,<br />

araba!<br />

tali yoldan son sürat gel.<br />

asfalt yüzeye<br />

vantuz gibi yapışmışken<br />

lambaların soyut ışığı,<br />

araba!<br />

çılgın bir rüzgâr koridorundan gel.<br />

89


www.isaretatesi.com<br />

bir başına ve benzersiz olmanın<br />

tuhaf ürkütücülüğüyle,<br />

araba!<br />

zamanı yararak gel.<br />

90


www.isaretatesi.com<br />

DEĞİŞİMLER<br />

Düz renk, sapsarı bir kâğıt gibiydi gün.<br />

Fakat akşamın karaltıları belirdiğinde, ıslak yamacın<br />

önünde kıvrılıp bükülen buhar, otların dibinde aykırı<br />

kıvılcımlar çaktırıyor, dakikalar belalı bir darlığa doğru<br />

kayıyordu. İniltiler geziyordu havada. Ayakta dikilen vahşi<br />

hayvanın karnına olmayacak bir yakınlıktan bakıyorduk. Ağaç<br />

dalları arasındaki loşluktan geçerken tedirgin soluk, baykuşun<br />

tüylerindeki yansımalar şizofren renklerin eşiğini zorluyordu.<br />

Gece olduğunda ise, kadınlar geri dönüş renklerine<br />

baktılar evlerinin balkonundan, lambaların aydınlattığı yokuş<br />

civarındaki ılık peyzajda. Karanlık parkın mavi köşesindeydi<br />

dünyanın sinir merkezi, düşüncelerin ender altın açıklığında.<br />

Ve teknolojinin eski masumiyeti doğacak gibi oluyordu<br />

modern eşyaların dizaynına, varlıkları sezilirken onların<br />

gecenin bir yarısında.<br />

91


www.isaretatesi.com<br />

ALELACELE<br />

-tempo feroce-<br />

Araba son hız giderken, her köşede bir başdönmesi.<br />

Çılgın dönemeçler, kayıp giden kaba, şişkin, üssü andıran,<br />

tuhaf, amorf binalar. Betonun uyuşturuculuğu, cam ve metal<br />

faciası. Tabela ve afiş keşmekeşinde alacalar, düğümler, kara<br />

benekler. Her aşamada buğu, pus, flaş, kör edici ışık. Hareket<br />

bir tehdit. Ve sanki zorunluluktan ibaret hareket.<br />

Uykuda roller coaster savruluşu, dalıp gitmişken<br />

sarsılarak uyanış, sonra bozkır düzlüğünde gene yokluk<br />

hipnozu. Manzarayı gören tüm aralıklarda monotonluğu<br />

tekrarlayan toz girdapları, badanalanmış gibi yavan gökyüzü<br />

parçaları, bozuk perspektifler. Kentin ötesinde, höyükten<br />

ziyade bir moloz yığınına benzeyen tümsekte, ne şahmaran ne<br />

ejdarha, ama titreşen çöp adamlar, kıymıklar.<br />

En uzakta, diplerindeki galeriler klarnetlerce<br />

tutuşturulmadıkça varlığı anlaşılamayacak tepeler.<br />

92


www.isaretatesi.com<br />

SEKİZİNCİ GÜN<br />

"Yedinci güne gelindiğinde Tanrı<br />

yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı<br />

işten o gün dinlendi. Yedinci günü<br />

kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak<br />

belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı,<br />

yarattığı bütün işi bitirip dinlendi."<br />

Yeniden bir iş bulmaya karar verdim.<br />

Epeydir aylaktım; kendim seçmiştim öyle olmayı. Beni<br />

aylaklığa yönlendiren, önceleri, çalıştığım dönemde boş<br />

vakitlerimde yakaladığım eşsiz bazı ruh durumları ve o ruh<br />

durumlarından aldığım haz olmuştu, ancak o özel anları<br />

sıklaştırma fikriyle türlü zahmetlere katlanarak aylaklığımı<br />

sağlama almayı başardığımda, şaşırtıcı bir şekilde umduğum<br />

sonucu elde edememiş, tüm sabrıma ve ısrarıma rağmen<br />

beklentilerim günden güne yanlışlandıkça, üzerime çizik<br />

yemişçesine boş boş oturur hale gelmiştim. İnadımdan taviz<br />

vermeyişim ve hazırlandığım zirvelerin bana kendi kendine<br />

gelmesini ummaktan vazgeçmeyişim gitgide daha amansız bir<br />

hiçliğe gömülmeme neden oldu; ve çalışmaya ve aylaklığa dair<br />

içgüdümün toptan yanlışlanmasıyla ortada kalakaldım.<br />

93


www.isaretatesi.com<br />

Sonunda, bekleyişimin fazla uzun sürdüğünü, tüm<br />

neşemi kaybettiğimi, kritik bir eşiğe varmış olduğumu ve<br />

böyle giderse yaşama katılan sıradan insanların<br />

faydalanabildiği en basit zevk ve tatmin olanaklarından bile<br />

mahrum kalacağımı farkettim ve dehşete kapılarak,<br />

aylaklığıma bir an evvel son vermek adına, bir iş aramaya<br />

karar verdim.<br />

Sonrası gayet basit. Karşıma çıkan ilk fırsatı<br />

değerlendirdim ve işi sıfırdan öğrenmemi gerektireceğini bile<br />

bile, yolda yürürken gördüğüm, kapısında “Eleman Aranıyor”<br />

yazan bir demir atölyesine dalıverdim.<br />

İlginçtir, atölyedeki adamlar beni reddetmedi, hatta işe<br />

hemen alındım. Yalnızca bir süre gözlerini kısarak beni baştan<br />

aşağı süzdüler, ancak hal ve tavırlarımda bir tuhaflık<br />

görmemiş olacaklar ki, sorgu suale gerek duymadan, “Gel,<br />

adam lazım, hemen başla,” dediler, bir köşede bana da yer<br />

açtılar.<br />

Açıkçası aylaklığın temposuna fena halde alışmıştım ve<br />

çalışmanın nasıl bir şey olduğunu bile hatırlamıyordum. Ama<br />

nasıl olduysa, çalışmaya atıldığımda hiç duraksamadım.<br />

Demircilik hakkında zerre kadar bir şey bilmediğim ve bu işe<br />

en ufak bir yatkınlığım olmadığı halde, hiç geri durmadım ve<br />

bana neyi gösterdilerse, emeğimi bir an olsun sakınmayarak,<br />

en iyi şekilde yaptım.<br />

Kendimi çabucak kabul ettirmiştim, tangır tungur<br />

gürültüler arasında atölyedeki herkes gibi harıl harıl<br />

çalışıyordum.<br />

94


www.isaretatesi.com<br />

Ama yine de huzurumu kaçıran ve çalışmaya kendimi<br />

tam anlamıyla vermeme engel olan, en meşgul anlarımda bile<br />

ötekilerden farklı iş gördüğümü hissettiren bir şeyler vardı<br />

içimde. Gergindim; oraya ait olmadığım ve her şeyimin eğreti<br />

durduğu fikrini bir türlü kafamdan atamıyordum. Bana göre<br />

her hareketim sırıtıyordu.<br />

Sonunda kendimi tutamayıp öbür işçilere çalışmamı nasıl<br />

bulduklarını sorduğumda, yaptığım işte bir sorun<br />

görmediklerini, göze batan bir sakarlığım olmadığını, hatta<br />

kendi köşemde işimle meşgulken benim varlığımı dahi<br />

unuttuklarını söylediler. Ama herhalde benim güvensizliğim<br />

daha derinlerde bir yerde yatıyordu ki, duyduğum sözler beni<br />

rahatlatmaya yetmedi. Anlaşılan, aylaklık beni en derinden<br />

etkilemişti ve iş arkadaşlarım bunu ayırt edemiyordu: Çalışıp<br />

iş yaptığım her an atölyenin havasını bozuyor, hal ve<br />

tavırlarımla, çalışma tarzımla, elimi kolumu oynatışım,<br />

suskunluğum ve bakışlarımla ortamı zehirliyordum bana<br />

kalırsa.<br />

Öğleyin bir ara yemek molası verip, karnımı doyurmak<br />

üzere vadideki parka indiğimde, gölet kıyısındaki banktan<br />

karşıki gür koruluğa, renk renk harelenen suya ve göğün<br />

maviliğine tıpkı aylaklık günlerimde olduğu gibi bakarken,<br />

cennet bahçelerinin pırıltılarını yakalamak uğruna harcadığım<br />

olağanüstü enerji neydi madem?<br />

95


www.isaretatesi.com<br />

IŞIK ETKİLERİ<br />

I.<br />

eski liman ambarlarının<br />

ardındaki yayvan semti<br />

parça parça kavuran güneş<br />

ışıl ışıl bir hava dalgası<br />

koparıyor sarsıcı bir tınıyla,<br />

basamak basamak yükseltiyor onu<br />

atmosferin çağların ruhunu karşılayan<br />

soluksuz katmanlarına.<br />

<strong>II</strong>.<br />

kulenin ucunda<br />

kavuniçi göğün en can alıcı<br />

noktasında ışık huzmelerinin<br />

değdiği dev hava kabarcığı<br />

patlıyor aniden<br />

geriye ölüm sessizliği bırakarak.<br />

96


www.isaretatesi.com<br />

<strong>II</strong>I.<br />

ormanın saçakları altında<br />

çepeçevre gür karanlık yapraklar arasında<br />

buğulu loşlukta parlak<br />

kral kelebek:<br />

alev alev tutuşuyor ışık,<br />

bir renk yangını başlayacak.<br />

IV.<br />

cadde boyunca uzanıp giden<br />

mermer merdivenlerde<br />

perde perde soluyor yapay aydınlık,<br />

duvardaki rölyefleri<br />

kaplıyor karanlık,<br />

sağanak yağmur şakırdarken<br />

saçak altında kabarmış duyular,<br />

yuvasını arıyor sessizlik.<br />

V.<br />

ağır bir mektubun<br />

yarattığı gerilimle<br />

gözlerin dikildiği buz gibi salon köşesinin<br />

duvarları kuduracak gibiyken,<br />

97


www.isaretatesi.com<br />

uzaysı koridorun sepya aydınlığından<br />

yaşama ait olmanın<br />

yakıcılığıyla geçerek<br />

kendini gecenin<br />

kuyusuna larva gibi salmak.<br />

VI.<br />

–– ve flaş:<br />

korkar dünyanın<br />

içinde olan.<br />

98


www.isaretatesi.com<br />

UPUZUN BİR AN<br />

Varlıklar saçılmış dünyaya: ormanlar, denizler, tepeler,<br />

insanlar, kuşlar, gemiler, bulutlar, rüzgâr… Gözün gördüğü,<br />

kulakların işittiği, burnun soluduğu her yerde atıyor canlılığın<br />

nabzı, parlıyor ışık. Yanıt veriyor hareket ve durumlar<br />

geçmişin binlerce yıllık anlam birikimine, inanılmış kurgulara,<br />

en çekirdek duygulara. Yaşamın dev güneşi yükseliyor; içgüdü<br />

çıkıyor kabuğundan; tutkular boy atıyor; varoluşun tam<br />

dolunayı anbean yaklaşıyor. Her yanda pırıl pırıl neşe:<br />

Çayırlarda sürüler ve kaval sesleri; ormanlarda esenlik; dağ<br />

köylerinde sevi öyküleri; deniz üzeri rüzgârların ince işaretler<br />

bıraktığı sularda dinginliğin zümrüt harcı; koster ve şileplerin<br />

gidişatında amaçlılık, atılım, belirgin bir gelecek ve bütünlük<br />

duygusu; kuşların zikzaklar çizdiği engin berrak göklerin<br />

altında, sahillerde, evlerin teraslarında, rıhtımlarda, balıkçı<br />

teknelerinde insanın onaylanmış çabası, devinimi, oyunu, tatlı<br />

aylaklığı; ve servilerin, palmiyelerin, ceviz ağaçlarının,<br />

söğütlerin uyumlu kıpırtıları, boşluğa bırakılan ebedî çığlıklar,<br />

kahkahalar, siren sesleri…<br />

99


www.isaretatesi.com<br />

Pırıltılı suyun tam ortasında bir karaltı: kotranın<br />

güvertesinde duran kadının ileriye doğru uzanıp ipe düğüm<br />

attığı ânın dayanılmaz uzunluğu.<br />

100


www.isaretatesi.com<br />

GELDİM, GÖMÜLDÜM<br />

Yolda gelirken, gittiğim yöne göre yamuk duruyordu<br />

dünya. Kente doğru ilerlesem de, kendimi bir türlü izlediğim<br />

güzergâhta duyamadım. İlgim boşa çalıştı, hiçbir şey<br />

anlamadan geçtim caddelerden. Sırf katedilmesi gerektiği için<br />

katettim yolu; bu arada güneş battı, hava karardı.<br />

Fakat boşlukta verilmiş bir kararla buraya, kafe<br />

bahçesinin loş köşesindeki bu masaya oturduğum andan<br />

itibaren, şaşırtıcı bir şekilde sarıverdi beni ortamın koşulları.<br />

Yerimi duydum. Işığı tarttım, havayı soludum, hissettim<br />

ağırlığımı. Bir sıcaklık doğurdum içimde. Esinti hoşuma gitti;<br />

basit bir fikre tutundum, planını çözümledim gecenin.<br />

Şimdi, koşullara anbean gömüldükçe, niteliği beliriyor<br />

palmiyelerin, kaldırım taşının, karanlık toprağın, demir<br />

kapıların, duvarlarda geceyarısı yağlarının. Yerini belli ediyor<br />

etrafta ve uzakta, kaktüs kaplı yamaçları yıkamış yeşil sellerin<br />

doldurduğu yanar göller, konik ayin tepeleri ve tümsek ardı<br />

soğuk kuyular; binaların beton cepheleri üzerinde yarım aya<br />

doğru yükseliyor mavi duman.<br />

101


www.isaretatesi.com<br />

GECE TARLALARI<br />

Karanlık düzlükler boyunca, her yana tarlalar gibi uzanır<br />

gece. Sınır çitleriyle ayrılır araziler birbirinden, gecenin<br />

bölgeleri halka halka yayılır. Pek çokları bunun yalnız birinci<br />

çite kadarını bilir.<br />

Uysal bir kroki, steril bir çarşaf, dijital bir pelte sanılan<br />

gece, aslında birinci çitin ardına geçenlerin gayet iyi bildiği<br />

üzere, kolaylıkla dönüşüverir bir takılıp kalma dakikaları<br />

Araf’ına.<br />

Orayı aşıp ikinci çitin ardına geçmek de vardır elbette; ve<br />

bunu yapanların, “At olup koşturuyor olsanız, asılırlar<br />

yularınıza,” demesi boşuna değildir. Çünkü başınıza gelen tam<br />

da öyle bir şeydir: Hem doludizgin gitmek ister, hem de her an<br />

amansız engellere uğrarsınız.<br />

Yine de yolunuza devam edebilirseniz eğer, kayda değer<br />

pek bir şeyle karşılaşmaksızın hayli mesafe katettikten sonra,<br />

kuytu bir kanyonun ucundaki floresan yosun kaplı monolitik<br />

taş bloklara varabilirsiniz belki. Ve orada, bir çırpıda binlerce<br />

yıllık geçmişin görüntüsünü çaktıran bir ıslığı duyabilirsiniz –<br />

ki bir an vardır bu ıslık, sonra yok. Kimisi orada kalakalır ve<br />

102


www.isaretatesi.com<br />

ıslığı ikinci defa duymayı umarken floresan yosunlara<br />

kimsenin bakmadığı kadar uzun süre bakar, gözlerini o esrarlı<br />

bakış çemberlerinde gezdirir.<br />

Oradan kopup tekrar yola düşebilenler, tümseklerle kaplı<br />

alacakaranlık zemin üzerinden hızla kaçan mucizevi bir<br />

karaltının peşine takılabilirler ve böylece kendilerini üçüncü<br />

çitin ötesinde bulurlar. Hatta bunu başarabilenler, gizemli bir<br />

kurt orada onlara gözbebeğindeki vahşi pırıltıyla “öncesi ve<br />

sonrası olmayan haşin gecenin” sırrını fısıldarken, dördüncü<br />

çitin bile ötesine varırlar. Kangrenleşeceğine inanılan ve bu<br />

nedenle hep erkenden spazma uğratılan karanlıkların, anbean<br />

melek yurtlarına dönüşerek direndiğini görmek benzersizdir.<br />

Kutup ışıklarının yanardöner zevklerine doğru hoş bir yol<br />

açılır.<br />

Fakat katedilen muazzam mesafenin gerçekliğine<br />

aldanıp, o denli ileri bir aşamada adımbaşı duyulmaması<br />

mümkün olmayan korku temposunun salt müziksel bir<br />

olanak, bir lüks olduğu zannedilmemelidir.<br />

Çünkü o korkulu tempo duyulduğunda, gecenin<br />

tarlasında beşinci çitin ötesinde, ne olursa olsun, bir kıvılcım<br />

hariç yalnızca boşluk vardır: boşluk ve karanlık – uç, sınır, son,<br />

zifirî karanlık, bitiş, hiç, yokluk, sonrasızlık.<br />

103


www.isaretatesi.com<br />

MİMLİ<br />

“Gün içinde birçok mekândan<br />

geçiyoruz, ama bu mekânların bizim<br />

için gizlediği etkileri bilmiyor,<br />

değişimi öngöremiyoruz. – Aniden<br />

başımıza bir şeyler gelmiş oluyor.”<br />

kentin ucundaki<br />

metruk binanın<br />

donuk karanlığında,<br />

mimli mekân:<br />

geceleri ara ara beliren<br />

yavan ve hiç<br />

filigran.<br />

gölgeden<br />

parlak güneşe çıkarken<br />

tentenin kıyısında<br />

kısacık bir aralıkta<br />

104


www.isaretatesi.com<br />

mimli mekân:<br />

zamanın ikiye<br />

kırıldığı an.<br />

ayazda akşam göğüne<br />

gözümü dikip<br />

yıldızlar arasında<br />

kurgudışı birtakım<br />

korkulu ilişkileri<br />

araştırırken,<br />

tuhaf uğultularla<br />

ve kof bir rüzgârla<br />

bulunduğum avlu<br />

mimli mekân.<br />

gerilim yüklü<br />

cilalı mobilyalar arasında<br />

tozların ağır çekim uçuştuğu<br />

yoğun havasıyla<br />

evimin biçimsiz salonu,<br />

mimli mekân.<br />

105


www.isaretatesi.com<br />

DÜNYA VE ESRİME<br />

Bu ânı günlerce beklemiştim. Bundandı iradem, sabrım,<br />

kararlılığım.<br />

Ak alevlerle ve turkuaz şimşeklerle parlıyor düşünceler…<br />

Dışarı kapalılığıyla ve yalınlığıyla benzersiz coşkulara zemin<br />

hazırlamış bir tapınak odasında, sanki ayinin büyüsüyle ışığın,<br />

rengin ve ısının kabarması bu! – Kokular, duyum, deli kan…<br />

Göz, capcanlı gördü nesneler arasındaki derinliği. Ve oynak,<br />

yanardöner zevkler, eğrinin, sarmalın ve girdabın gelişigüzel<br />

gücüyle akıyor şimdi. Işık ve renk mozaiğine bulanmış taş<br />

yüzeyler üzerinde, dalga dalga uzanıyor çarpıcı ayrımlar,<br />

karmaşık işaretler.<br />

Suda yürümek gibi bir hal bu… Yoğun bir iradeyle<br />

salkım saçak yayılan kızıllı karalı muammalar, alaca renk<br />

damarları, eğri büğrü gölgeler Tekvin Tanrısının eseri sanki.<br />

Boşlukta kıvılcımlar atlıyor! Her yerde tılsım, çekim,<br />

akım. Manyetik zıtlıkların belirlediği bir denge durumu ayakta<br />

tutuyor zorlu gücün dayandığı sınırlarda çatılmış altın oranlı<br />

yapıyı. Ve altın! Her yerde! Duvarlardan şifreler, camlardan<br />

girift motifler geçiyor. İbremi gizli bir menzile çevirip<br />

106


www.isaretatesi.com<br />

mekânda zamanın tuhaf gerçekliğine göre en doğru konumu<br />

bulmuş olmamın tatlı uyuşmasıyla zonkluyor bedenim;<br />

buğulu bir hâleye bürünüyorum; tinin büyük soluğunda<br />

gümüş, bej, mavi, pembe ışıklar çakıyor.<br />

İçimde güçlü, sımsıcak esaslar kaynıyor, dışarıda sonsuz<br />

bir doku… Her şey başlı başına birer delil; gözün her gördüğü<br />

bir giz. Sıradan eşya bakir, yeni, tanımsız; bolluğun atlası<br />

yayılıyor maddelerin özüne; sessiz boşluğun içyüzünde<br />

sınırsız bir kut…<br />

Her şeyin merkezi burası. Uzayın tam ortası. An zamanın<br />

ebedî çekirdeği.<br />

Varoluşun tüm garipliğiyle ve deneyimin sarsılmaz<br />

gerçekliğiyle, hazırım şimdi dışarı çıkmaya! Hazırım dünyaya;<br />

hazırım, canlı cansız tüm unsurlarıyla vızır vızır işleyen<br />

doğaya; titreşip tınlayan toprağa ve havaya; ormanlar<br />

üzerinde, dağ yollarında, göl kıyılarında, kuzey yıldızına<br />

dönük tarlalarda ve serin kırlarda baş döndürücü kıpırtıya…<br />

Alaca huzmelerle, kapıları ardına kadar açacak ve göğün<br />

zirvesinde beliren parlak kemerin altından ürpererek<br />

geçeceğim; akşam güneşi bulutlar arasından yayvan kente<br />

lacivert, turuncu, mor benekler bırakırken, ardı kıtalara bedel<br />

bir dağa karşı yürüyeceğim. Doğuda gülümseyecek Angkor<br />

Vat; batıda, uzakta, Parthenon. Alev alev tutuşacak Hira. Işık<br />

saçacak Kilimanjaro, Ganj, Mauna Kea, Nil, Volga. Kıtalara ve<br />

okyanuslara, yere ve takımyıldızlara selam duracağım.<br />

107


www.isaretatesi.com<br />

Ve uzun günlerin ardından gelen bu sonsuz saati<br />

dünyaya yayabilmem için, ateşi söndürmem, tınıları<br />

susturmam, renklerin üzerini örtmem gerekmeyecek: Tutkuyla<br />

esrik, nefes nefese, irademi dünyaya kâh ustaca kâh acemice<br />

dayatmam yetecek…<br />

108


www.isaretatesi.com<br />

TUTUK<br />

gelmedim buraya<br />

burada değilim henüz<br />

bu pansiyona ben yalnızca<br />

kaskatı gömüldüm<br />

bu gece burası ve başka her yer<br />

bende bir sabit fikir.<br />

kor yanmadan sönmüş<br />

deneyim sabun köpüğü<br />

kapkara deniz sentetik<br />

bahçede portakal ağacında<br />

fener aydınlığı pıhtılaşmış.<br />

yanmayan çalı<br />

zifirî karanlık bir alev<br />

parlamıyor karşımda<br />

kayalıklar bir ifrit<br />

109


www.isaretatesi.com<br />

kılıcım elimde yolumu şaşırdım<br />

bu öfke bana ait değil.<br />

su birikintisi sahte<br />

yüzeyde kayan sivrisinek mit<br />

hareketin mantığı yok<br />

sessizlik kalıp<br />

evrenin tam ortasında<br />

geometri türetip<br />

getirmeyin bana zoraki<br />

sıfıra takılıp kalmış<br />

bildiğim bütün matematik.<br />

110


www.isaretatesi.com<br />

GELGİT<br />

güneyde<br />

Ağustos böceklerinin kesintisiz cırıltısında, rüzgârın<br />

esintisinde, kıyısından geçip üzerinden yürüdüğüm taş<br />

duvarlarda ve harabelerde, baktığım sıra sıra çam ağaçlarında,<br />

eğilip dokunduğum kızıl toprakta, süründüğüm çalılarda,<br />

ayağımı daldırdığım derede, yahut kan ter içinde tırmandığım<br />

tepeden ikide bir ufku görmeye çalıştığımda, hatta<br />

kayalıklardan sahile inerken bir an ayağım takılıp kaydığımda<br />

– bunların hepsinde, tuhaf bir şekilde hep aynı tekdüzeliği<br />

bulmam, yaşamın olağan akışını hiçe sayan aykırı, yaşamdışı<br />

bir mantığa aitti sanırım.<br />

Odama döndüm.<br />

Kavurucu güneşe karşı kapalı ortam, az ışık,<br />

hareketsizlik, içerinin serinliği, böylece bir oda köşesinde<br />

dünyanın yatışabileceği fikri, dış seslerle belirsiz bir anda<br />

kurulmaya başlanan iç denge, rahatlamayla gelen dinçlik,<br />

eylem tasarılarının doğduğu eşiği bulmuşken hoşnutlukla<br />

oyalanma – ve hazzın nihayet kendiliğinden geri dönüşü.<br />

Günü kurmak üzere yeniden dışarı çıkıyorum böylece.<br />

111


www.isaretatesi.com<br />

SWIMMING SENSATION<br />

yine güneyde<br />

Jüpiter’in hidrojen ve helyum denizlerindeyim sanki,<br />

başkalaşmış bir Akdeniz bu!<br />

Tenimin, içinde kımıldandığım bu tuhaf suyun rengine<br />

büründüğünü hissediyorum. Ne bir kulaç ne debelenme,<br />

bırakmışım kendimi sırtüstü, yüzeyde mantar gibi<br />

duruyorum. Dalga yok, su belli belirsiz kabarıp iniyor. Ve<br />

dünyanın sessizliği…<br />

Göğün tanımsız mavisinde geziniyor gözlerim. Açıklarda<br />

suyun enginliği, ufukta geniş bir deniz üzeri bulut.<br />

Şıpırtılardan başka ses yok. Hiçbir yöne meyletmiyorum.<br />

Kıyıya dönmeyeceğim henüz. Sadece suda kalmak geliyor<br />

içimden, dakikaları uzatabildiğim kadar uzatmak: Uzak<br />

yelkenlilerde stoik bir dinginlik buluyorum; sahilde, insan<br />

kalabalıklarının epik yazgısı sergileniyor; denize doğru yay<br />

çizen hoş bir armoni duyuluyor yamaçlardan; kayalıklardan<br />

mağaranın ani çağrısını alıyorum; sualtı ayinleriyle kaynıyor<br />

derinler; güneşin şimşekleri iniyor üzerime ölümsüz bir<br />

dirimle; kıyıdan ot kokuları ve yanık kokusu geliyor; adaların<br />

112


www.isaretatesi.com<br />

iyimser esinlerini, akıp giden yaşamın tatlı dakikalarını anbean<br />

yakalıyorum; ve sonsuz bir taşkınlığa kapılarak, altımda<br />

tektonik bir beşik buluyor, tüm dünya için boşlukta gezen<br />

sinyallerin odak noktası oluyorum.<br />

Uçlara, sınırlara değdiğimi duyuyorum, sakinliğimi<br />

korumalıyım. Tüm varlıklara dair bir döngü bu; tepedeki sivri<br />

kayadan tekinsiz bir kıpırtı geçtiğini duymam boşuna değil:<br />

Pan’ın çığlığına dair bir memento bu…<br />

113


www.isaretatesi.com<br />

KİŞİSEL GEÇİŞLER<br />

kopuk kopuk<br />

Ezelkoy’dan ruh gibi ayrılıyorum.<br />

Bindiğim minibüste, tavanda asılı neon lambaların garip<br />

aydınlığında, ayaklarımın dibinde başka bir yolcunun eşyaları:<br />

yaratıkvari bir halat balyası, koca bir keser, araç sarsıldıkça<br />

titreyen küflü bir kasa.<br />

(teypten müzik sesi) Köprü-1: “La GRANDE Babylon.”<br />

Tam bu noktada kurşun gibi ağırlaşıyor düşünceler.<br />

Sarsılan araçta yarı uyur yarı uyanık ilerlerken, farlar<br />

gece karanlığını aydınlattıkça kuru yamaçlarda görünen tek<br />

tük otlara bakarak, tekdüzeliğin doğada kural olduğuna<br />

inanmak.<br />

(boşlukta bir tabela) Köprü-2: “Travel GRANADA – with<br />

direct flights.”<br />

Tam bu noktada kurşun gibi ağırlaşıyor düşünceler.<br />

114


www.isaretatesi.com<br />

Kaba etlerimde sert koltuğa yamuk oturmanın acısı,<br />

kucağımdaki eşyalara hâkim olmak isterken terse kıvrılmış<br />

bileğim, ön koltuğa bitişik dizlerim ve dip dibe gittiğim<br />

yolcular arasında geçirdiğim buhran.<br />

(başıboş bir düşünce) Köprü-3: Yıllar önceki gelişigüzel bir<br />

an hariç hiç GRANADOS dinlememişliğim. (GRANADOS...<br />

GRANDOS... GRADANOS... GNARADOS... GANDORAS...)<br />

Tam bu noktada kurşun gibi ağırlaşıyor düşünceler.<br />

Şoförün kafasının yanında, dikiz aynasından sarkan ipte<br />

sallanan bakır Ayet el-Kürsi diski; sendromun çakan<br />

şimşekleri.<br />

(yandan geçen arabanın arka camındaki çıkartma) Köprü-4: "I<br />

♥ Hand GRENADE."<br />

Tam bu noktada kurşun gibi ağırlaşıyor düşünceler.<br />

115


www.isaretatesi.com<br />

GÖZLER<br />

Pörtlektir gözlerim, bakışlarım yaman. Damar damardır<br />

göz akım, yanardönerdir gözümün rengi, parlak bir kıvılcım<br />

taşıyan sonsuz bir karanlıktır gözbebeğim. Bakışlarım ok<br />

gibidir, görüşüm yakıcı. Göz çukurlarımın etrafında birçok<br />

bağımsız çekim gücünün karmaşası. Düşüncelerimin büyük<br />

fırtınası, gözümün feri. Durmadan oluşturuyor,<br />

detaylandırıyor, özelleştiriyor kendini göz yuvarlağım, tüm<br />

yoğunluğuyla kirli beyaz magma. Sinirlerim süperiletken<br />

kablolar. Benzersiz bir dirimin çekirdeği gizli, iki şakağım<br />

arasında. Göz kapaklarım aralanıyor, hazırım dumana,<br />

geometriye, kazaya, ayrıntının gizli yansımalarına, atlaslara.<br />

Işık saçtığımı biliyorum.<br />

Capricorn’u görmek için göğe buz gibi baktığım an…<br />

116


www.isaretatesi.com<br />

SON GÖRÜNTÜ<br />

-memento amori-<br />

Kuzu’ya<br />

Halim yoktu, dışarı hiç çıkmamalıydım aslında. Biraz<br />

yürüsem havamı bulurum diye düşünmüştüm, ama<br />

yorgunluğumu hesaba katmalıydım, atacağım her adımın beni<br />

daha da yoracağını tahmin etmeliydim. Gücüm bitti,<br />

tükendim; manzarayı görmek zorundaymışım gibi uzunca<br />

kaldığım seyir terasından pestilim çıkmış halde döndüm.<br />

İçgüdümde arızalı bir yan olduğunu biliyorum artık. İşte<br />

odamdayım yine. Dünyanın beton bir kıyı köşe olduğuna<br />

inandım büsbütün. Ne üç nota dinleyecek hevesim var şu an,<br />

ne de iki satır kitap okuyabilirim. Beynimde bir damla sıvı<br />

kalmamış.<br />

Karanlıktır şimdi, gecedir ve yokluktur – tek bir şey hariç:<br />

Uzandığım yerde duvara doğru dönüyorum ve göz<br />

kapaklarımın içinde dosdoğru karşımda, bir tören maskesi gibi<br />

senin kemikli yüzünü görüyor, esrarlı yakınlığını yaşıyorum<br />

sevgilim.<br />

117


www.isaretatesi.com<br />

118

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!