17.12.2019 Views

Aytek Sever - Profusiòn

Aytek Sever, Şiirler

Aytek Sever, Şiirler

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />

PROFUSİÒN


AYTEK SEVER<br />

Şair, çevirmen. 1981 yılında Bursa’da doğdu. Üniversite ve yüksek<br />

lisans öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’de tamamladı. Çeşitli<br />

alt kitaplardan oluşan Hiperbor, Siòn, Moto Perpetuo, Anka adlı şiir<br />

toplamlarının yanı sıra, Emerson (Yaşamın İdaresi), Thoreau (Doğa ve<br />

Yürüyüş Üzerine Seçme Denemeler), Whitman (Ben, Jack Engle; Çimen<br />

Yaprakları; Benliğimin Şarkısı), Kandinsky (Sesler), Tagore (Firari;<br />

Gitanjali; Meyve Hasadı; Kadim Düşünceler), D. H. Lawrence (İnsanlar ve<br />

Öteki Yaratıklar), Gertrude Stein (Nesneler) çevirileri vardır.


<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />

PROFUSİÒN


<strong>Profusiòn</strong><br />

<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />

Kapak Resmi:<br />

‘Kompozisyon VII’<br />

Wassily Kandinsky, 1913<br />

1. Baskı:<br />

© İşaret Ateşi, Aralık 2019<br />

E-kitap olarak www.isaretatesi.com sitesinde yayımlanmıştır.<br />

Her hakkı saklıdır. Eserin tamamı veya bölümleri hiçbir yolla<br />

basılamaz, kopyalanamaz, eser sahibinin izni olmadan başka bir<br />

mecra veya internet sitesi üzerinden yayımlanamaz. Alıntılar için<br />

lütfen kaynak gösteriniz.<br />

www.isaretatesi.com<br />

isaretatesi@gmail.com


İÇİNDEKİLER<br />

P r o f u s i ò n<br />

Geniş Zaman ………………………………………………………… 15<br />

İçgüdü ……………………………………………………………..…. 16<br />

Buyruk ………………………………………………………………... 17<br />

Sıcacık ………………………………………………………………… 18<br />

Gece Prelüdü ………………………………………………………… 19<br />

Buyruk - II ……………………………………………………………. 20<br />

Palette Renk Denemeleri ……………………………………………. 21<br />

Fitil …………………………………………………………………….. 24<br />

Bitki-Yaşam …………………………………………………………... 25<br />

Hız Felsefesi ………………………………………………………….. 27<br />

Senfonik Odak ……………………………………………………….. 28<br />

Kaz …………………………………………………………………….. 29<br />

Homeostasis ………………………………………………………….. 30<br />

Şipşak …………………………………………………………………. 31<br />

Kaplumbağalar ………………………………………………………. 33<br />

Aya Tırmanan Merdiven ……………………………………………. 35<br />

Doğru Yer ……………………………………………………………... 36


Parkta Nereden Yürünür ……………………………………………. 37<br />

Menzil …………………………………………………………………. 40<br />

Tık ……………………………………………………………………... 42<br />

Volkan ………………………………………………………………… 43<br />

Durup Dururken, Beden ……………………………………………. 44<br />

İrade …………………………………………………………………... 46<br />

Taklit ………………………………………………………………….. 47<br />

Ağırlık ………………………………………………………………… 48<br />

How did this Happen ……………………………………………….. 49<br />

Bir Ressam Öyküsü ………………………………………………….. 50<br />

Büyüler, Sunu ………………………………………………………… 53<br />

Ateş Büyüsü ………………………………………………………….. 54<br />

Çocuk Büyüsü ………………………………………………………... 55<br />

Erkek Büyüsü ………………………………………………………… 56<br />

Koku Büyüsü ………………………………………………………… 57<br />

Manzara Büyüsü …………………………………………………….. 58<br />

Ters Büyü …………………………………………………………….. 60<br />

Düşeş ………………………………………………………………….. 61<br />

Kovuk …………………………………………………………………. 64<br />

Işığı Ayarlamak ……………………………………………………… 66<br />

Tanrı Yüzlerle Oynuyor …………………………………………….. 67<br />

Çağının İnsanı ………………………………………………………... 69<br />

Tanrı Düşüncelerle Oynuyor ……………………………………….. 71<br />

Kut Güneşi ……………………………………………………………. 72


Uçmak ………………………………………………………………. 73<br />

Kendi Zamanı ……………………………………………………… 74<br />

Yükleri Bırakmak ………………………………………………….. 76<br />

Vis Medicatrix Naturae …………………………………………… 78<br />

Kendi Zamanı - II ………………………………………………….. 80<br />

Ya Sıfır Ya Bir ………………………………………………………. 82<br />

Konuşan Disk ………………………………………………………. 83<br />

Tehlike ………………………………………………………………. 84<br />

Çarşaf ………………………………………………………………... 85<br />

Karanlığın Ötesi ……………………………………………………. 86<br />

Kritik ………………………………………………………………… 87<br />

Mutlak Kulak ……………………………………………………….. 88<br />

Çark ………………………………………………………………….. 89<br />

Kâinat Pastanesi ……………………………………………………. 91<br />

İstikamet, Kitapçı …………………………………………………... 92<br />

Harlatıcı ……………………………………………………………... 93<br />

Persona ……………………………………………………………… 94<br />

Evetleme …………………………………………………………….. 95<br />

Görüş Payı ………………………………………………………….. 96<br />

Fren ………………………………………………………………….. 97<br />

Hâle …………………………………………………………………. 98<br />

Çağının İnsanı - II ………………………………………………….. 99<br />

Kapriçyo …………………………………………………………….. 100<br />

Lokomotif ve Raylar ……………………………………………….. 101


Terzinin Yeri ………………………………………………………... 102<br />

Döngü Arayışı ……………………………………………………… 104


www.isaretatesi.com<br />

PROFUSİÒN<br />

SİÒN - III<br />

13


www.isaretatesi.com<br />

14


www.isaretatesi.com<br />

GENİŞ ZAMAN<br />

bir zanaatkâr öyküsü<br />

İşin başına geri döndüğümde, önümdeki tezgâh artık<br />

alelâde, ortalık bir yer değildi, benzersiz yansımalar saçıyordu.<br />

Elime aldığım alet edevat özel bir düzgünlüğe, ılıkla sıcak<br />

arası bir ısıya sahipti. Atölyenin her tarafına yığılmış malzeme<br />

ve bilumum aksam mavimtrak renklere bürünmüştü. Mekânın<br />

rasyonel havası genişliğin kozmik tavrını yansıtıyordu.<br />

Sessiz sedasız işimi yaptığım sırada, beni görenlere olgun<br />

bir iş ahlâkı ve çalışma iradesi aşılıyordum; becerideki<br />

ustalığın ve kusursuz basitliğin ardında uzun soluklu bir<br />

davranış mühendisliğinin, karmaşık bir benlik mimarisinin<br />

yattığını duyuruyordum.<br />

Çünkü, işe dönmeden önce verdiğim kısa pencere<br />

molasında görmüştüm ki, – yüksek dev gibi bir bulutun<br />

bombelerinde, daracık bir zaman aralığında, çağlar vardı.<br />

Şimdi, işimin başındayken, tekrar ve yeniden: çağlar vardı.<br />

15


www.isaretatesi.com<br />

İÇGÜDÜ<br />

Bir içgüdü bu.<br />

İnsan kendinden dışarı bir dokunaç uzatıp, zamanın<br />

boşluğunda lıkır lıkır gezinen şeyleri kurcalamak istiyor;<br />

erişebildiği kovukları gıdıklıyor, didikliyor, eşeliyor; oynuyor<br />

uçlarla, işlemler yapıyor; ayarlıyor durumun öğelerini,<br />

kuruyor, bozuyor, düzeltiyor; dikenlerini batırıp taktırıyor<br />

göksel manyetizmayla, – o sırada yaylıların gür tınısı<br />

yükseliyor, hassas bir ses bıçağıyla ince ince biçilip doğranıyor<br />

hava, lime lime ediliyor.<br />

Bu içgüdü belirdiğinde, – benzersiz bir ısıyla yanıyor<br />

akşamüzeri alnı ve şakakları içine alan köpüklü pembe kuşak.<br />

16


www.isaretatesi.com<br />

BUYRUK<br />

Ortalık sütliman. İstem dengeli. Harelenerek yayılıyor<br />

uyum soluğu. Dinleniyor, dinebilmiş düşünen beden.<br />

Hayvansal varoluşa çekilerek bu ortalama döngüde kalmak<br />

akıl kârı.<br />

Hamle yapma, bekle.<br />

– Hele de, yapacağın ilk hamlenin çılgın bir tekrarı<br />

başlatabilecek bir yanlış-eylem potansiyeli taşıyor<br />

olabileceğinden şüpheleniyorken!<br />

17


www.isaretatesi.com<br />

SICACIK<br />

İster geçmediğim paralel caddenin hıncıyla yürüyeyim<br />

bu caddede, ister kara bulutlar altında meydanı birbirine<br />

katsın uğursuz güvercin sürüsü, ister panoramik manzaranın<br />

önünü bir anlığına ama sonsuza dek kapatsın kamyon, isterse<br />

de bilinmeyen kaynaktan yansıyan ters ışık zehirlesin kanımı –<br />

– gene de parkta piknik masasına oturduğum an, yerimden<br />

kalktığım anki anahtarım capcanlı: ahşapta sıcacık benek!<br />

18


www.isaretatesi.com<br />

GECE PRELÜDÜ<br />

Sen ki tüm gün, içten yoğun duymak istediğin nesnelere<br />

dıştan geçirimsiz bir duman sardın ve dağılgan, tüy gibi<br />

duymak istediğin havayı istemeden katılaştırıp kurşun gibi<br />

ağırlaştırdın, – şimdi, okuduğun kitabın, alnındaki özel ısıyı<br />

bozabileceğinden korkuyorsan, bu, gecedeki bir özgün eylem<br />

icadı olasılığına işaret ediyor olabilir.<br />

Sen ki içinde durduğun dış dünyanın en küçük birimisin,<br />

– yine de bu en-küçük’lüğünle, günün en doğru yaşanışı için,<br />

tarifi çekirdekte gizli olan ve her seferinde yeni bir anlatımla<br />

şekillenen bir mührü binbir güçlükle kendinden uzatıp<br />

dünyaya vurmaktan başka bir yol göremiyorsun. Gecenin<br />

alınlığından bir yazı geçirmen gerek: Yoksa sen yoksun, gece<br />

yok.<br />

Incognito: ergo sum. Sus ve yürü. Te quæsiveris extra. – Sen<br />

ki kendinde, gecede kendinden dışarı baktığında görebileceğin<br />

şeyi buldun!<br />

19


www.isaretatesi.com<br />

BUYRUK - II<br />

Yürürken<br />

gördüğün bir sokak<br />

geri kalan bütün<br />

dünyanın kilit noktası gibi<br />

görünüyorsa sana,<br />

–– gir o sokağa!<br />

(Gün boyu tüm tutum ve tercihlerinle durağanlığın ve<br />

sıkıntının imbiğinden binbir güçlükle geçirip var ettiğin erki –bir<br />

iksir gibi düşün onu– doğru kullanmayı başaramazsan, asla affı<br />

olmayan –ve cezası ertelenmeyen– ölümcül günahı işlemiş olursun<br />

kendine karşı.)<br />

20


www.isaretatesi.com<br />

PALETTE RENK DENEMELERİ<br />

otoportre hazırlığı<br />

Elimde palet ve fırça, önümde tuval.<br />

Yalnızca iki rengim var: kırmızı ve siyah. Biri güya canlı<br />

renk, diğeri mat. Şu an ben her ikisine de aynı duyarsız gözle<br />

bakıyorken, benim için ikisi de mat, ikisi de ölü. Bunca farklı<br />

oldukları halde bunca ikiz olduklarından, hınçlıyım bu<br />

renklere, gene de vazgeçemiyorum onlardan: Madem<br />

avucumda palet, elimde fırça, önümde renkler var ve madem<br />

zamanı ören kurgu bu saat bu tuvali itelemiş bulunduğum bu<br />

âtıl hücreye, – ayrılıp gidemiyorum buradan.<br />

Kâh önce kırmızıyı alıp üzerine siyahı, kâh siyahı alıp<br />

üzerine kırmızıyı katıyorum; palet üzerinde ayrı ayrı yerlerde<br />

gelişigüzel, hoyratça karıyorum iki rengi. Ruhsuzca, sırf iş<br />

olsun diye yapıyorum bunu: Birbirine buluyorum renkleri,<br />

bulandırıyorum, yayıyorum, karıştırıyorum, bozuyorum.<br />

Tuvale uygulayacağım bileşim için kıvranıp duruyorum.<br />

Hâlâ boş tuvalin karşısındayım.<br />

Palet, oluşturduğum karışımlarla alaca bulaca. Dozun<br />

anlamsızlığını göz ardı ederek zorla bir şeye benzetmeye<br />

21


www.isaretatesi.com<br />

çalıştığım bulamaçlar, öylece bıraktığım pelteler, bir karşılığı<br />

olmayan tortular, pıhtılar, çamurumsular.<br />

Renk gitgide çamura kayıyor hakikaten! Şuraya bakın!<br />

Peki, nereden geliyor bunca kaba emek, benim bu<br />

hummalı çalışmamı koyultan zehir? Nedir bu safra, bu irin, bu<br />

korkulu salgı, bu uykusuzluk salyası, bu şizofrenik özsu?<br />

(Ormanları yamyassı eden şeytanî bir ulumayla silkiniyorum;<br />

hırsımla gece ufkunu tehlikeye attığımı duyuyorum; atölyede<br />

feci bir inziva bozulumu pekişiyor anbean.)<br />

Bu zehri bir kusabilsem! Çünkü otoportreme ana renk<br />

olarak kovaladığım bu renk ancak bir zehir olabilir! – Kâh<br />

siyahı kırmızıya, kâh kırmızıyı siyaha kararken, içine is, toz,<br />

kömür, kan damlaları katarken, bir sürü unsuru uygunluk<br />

gözetmeksizin birbirine karıştırmış, bulaştırmış, birbiriyle<br />

çarpıştırmış oluyorum: kör zorunluluklar ve gündelik<br />

alışkanlıklarla, vahşi vecdleri; ayrıksı duyumlar ve sancılı<br />

eylem buluşlarıyla, güvenli dinlence kovuklarını; atılım<br />

sıçramalarıyla, yoz düşüşleri; yoksunluğun sayrı refleksleriyle,<br />

doyumun kutlu dinçliğini; ayarımı bozan tensel<br />

dalgalanmalarla, çehrelerde kıvılcımlar çaktıran akşam<br />

evrekamı…<br />

Sırf bu boya hırsını, bu karanlık tutkuyu sürdürsem yeter<br />

bana! İnanıyorum ki, çalışmaktan içim de kararsa, katran gibi,<br />

zift gibi de olsam, böyle devam edersem kırmızı ve siyahın<br />

tam aradığım kıvamını muhakkak tutturacağım. – Belki de<br />

dilim, damağım, gırtlağım dönemsel tıkanıklığıma dair tüm<br />

glossolalia’yı söyleyip tüketmiş olacak bu arada; belki de bir an<br />

22


www.isaretatesi.com<br />

gelecek, dolunay aydınlığında taş yola ayağımı basıp<br />

yürüyeceğim, ıssız yıldızlar kanyonunu sonsuz bir hevesle<br />

solumaya duracağım…<br />

O halde ha gayret, daha da, daha da karıştır renkleri;<br />

siyahı kırmızıyı, homurdana homurdana, ıkına sıkına,<br />

kudurmuşçasına kar! Dumanlar çıkarıyorsun, az daha, ha<br />

gayret!<br />

– – Sonuç: Van Dyck kahverengisi!<br />

23


www.isaretatesi.com<br />

FİTİL<br />

Bir adım atıyorsun: ufukta ateşin özü. Az önceden<br />

şimdiye, bu bir köprü. Her hamle bir öncekinin ardından<br />

armonik. Bir bütün ortaya çıkıyor – bir örgü. Ezberden<br />

kesintisiz geçen mırıldama. Ve onun ucunda, manyetik bir<br />

yıldız. Güm: hipodrom kadar geniş! Bulut halıları… Ve sıra<br />

sıra deneyimler derin madenlerde patlıyor. Merdiven altlarının<br />

beş yaş uğultusu gibi çınlıyor bozkırların ötesine akşamleyin<br />

tıkılan kutlu pamuk. En yaman düşüncenin kaçınılmaz zehri<br />

salyada nane gibi… Gece göğü elektronikleşirken, gönderlerde<br />

arı bir dehşet! Ve geçiş ânında kış başı kokarken hava, ağlamak<br />

için bir sır – ve bir uçak pisti geliyor: birinci piyano<br />

konçertosundaki Liszt’i haklı çıkaran! Düşüncelerin tropik<br />

alevlenişiyle, velfecir okuyan gözlerle tarıyorum manzarayı;<br />

etrafa tutku saçıyorum, aşk saçıyorum.<br />

Parlak kıvılcımlarla cızır cızır yanan bir fitildir bu! O<br />

yanarak ateşler saçtıkça, ölümsüz bir şuruptur sızan buraya,<br />

benden yayılan halkalara… Varsın bu fitilin sonunda bir<br />

infilak olsun, – fitilde ateş kıvılcımlar saçarak ilerlediği ve<br />

buraya ölümsüz şurup sızdığı sürece, düşünmüyorum bile<br />

bunu, – ateşe ve şuruba tapıyorum!<br />

24


www.isaretatesi.com<br />

BİTKİ-YAŞAM<br />

bitki: zamanda<br />

–– yer kaplamaya hazır!<br />

bitki: boşlukta<br />

–– bitivermiş<br />

–– başlamış!<br />

bitki: kendisi<br />

–– olmakta ısrarlı!<br />

bitki: uzayıp gidiyor<br />

–– çılgınca takıntılı!<br />

25


www.isaretatesi.com<br />

bitki: yerini sağlama almış<br />

–– sonraya kalmış!<br />

26


www.isaretatesi.com<br />

HIZ FELSEFESİ<br />

Hızlı bir düşünce. Bilincin hızlı akışı. Hızlı duyum, hızlı<br />

algı. Hızlı hesaplamalar, hızlı seçimler, hızlı zekâ. Kan-ivme.<br />

Hızlanıyor bünye; ısındıkça ısınıyor şakaklar ve alın: Ra’nın<br />

gözü hızlı. Durmayınca, yavaşlamayınca, hatta vites arttırınca,<br />

balçıktan kurtuluyor tekerlek, – devriâleme başlıyor.<br />

Cevaplar, aydınlanış, arınma, uyum, etkileşim – ve yüce<br />

onay, şarkı, nefes; tüm şeylerin somut teması: hızlı olunca!<br />

Bu üst hız beni ay denizleriyle, asteoritlerle, galaksilerle<br />

eşliyor. Hıza dayalı bir ritim tutturuyorum, varlığımı<br />

topyekûn hız üstüne kuruyorum.<br />

27


www.isaretatesi.com<br />

SENFONİK ODAK<br />

Sararan düzlükler üzerinde doğudan batıya açılıyor kent.<br />

Hava iç açıcı, nefes yoğun. Akşamın bu saati tarihtir, çağ,<br />

yazgı, gelecek. Yörenin can damarı olan nehrin yatağı, tuhaf<br />

dokusuyla bu saat sanki kauçuk; dramatik bir yapı yok ama<br />

öteler derin, – ambiyans alabildiğine senfonik. Sesler bölge<br />

bölge manyetik.<br />

Ürperiyor ufuk. Havada kış kokusu, göç rüzgârı.<br />

Karanlığın çökmekte olduğu doğu yönünde, sabit, bas bir<br />

tını: boşluğun ortasında tüm gerçekliği onaylayan gizli odak.<br />

28


www.isaretatesi.com<br />

KAZ<br />

Kaz, gölette yüzüyor. – Park burası; etrafta yürüyen,<br />

banklarda oturan, fotoğraf çekinen insanlar var. Gölet yapay;<br />

suyun kendisi ve ağaçlar hariç her şey insan yapımı.<br />

Ama parkın genel görünümü ne denli yapay olursa<br />

olsun, kaz kendi yaşamında kalmakta ısrar ediyor – ve çevrede<br />

ne varsa kaz-yaşamı yapıyor!<br />

29


www.isaretatesi.com<br />

HOMEOSTASIS<br />

Bu durum, – mekânda ve nesnelerde küçük küçük renk<br />

çarpıtmaları ve ışık kırılmaları yaratarak, sonunda<br />

yanlışlanamayan büyük bir esriklik yakalamakla ilgilidir.<br />

Bu durum, – gecede tepeler üzerinde, en yükseklerde<br />

durup dururken Pan’ın çığlığını ünleyip, nefes nefese<br />

kalmakla ilgilidir.<br />

Bu durum, – yaşamın göstergelerini anbean takip edip<br />

yoğun işaretler arayan hazcı takıntıyla ilgilidir.<br />

Bu durum, – tinin ufkunda capcanlı görülmüş delili, sık<br />

aralıklarla çarpıcı biçimde yinelemekle ilgilidir.<br />

30


www.isaretatesi.com<br />

ŞİPŞAK<br />

Yaşamsızlar! Kan yok damarınızda, atmıyor kalbiniz,<br />

kuruyup kalmışsınız. Sonsuz bir atalete hapsolmuşsunuz,<br />

tutuşmuyor yaşam ateşiniz. Peki, kibrit misiniz ki tutuşmak<br />

için dünyaya sürtünüp duruyorsunuz?<br />

Tek bildiğiniz, yoz bir içgüdüyle boşluktan kendinize<br />

büyük bir karşıt yaratmak ve ona üstün gelmek adına yüklenip<br />

durmak! Eylemlerinizi karşıtınıza göre koşulladıkça karşıtın ta<br />

kendisi olup çıktınız, farkında değil misiniz? Kaynağını<br />

kendinden alan neyiniz kaldı, hani özgün gerekçe, hangi<br />

döngü, hani içten yanan ateş?<br />

Yaşamsızlar! Hamleleriniz daha baştan yanlışa düştü:<br />

Karşıtın sağlamasını yapmaktan başka neye yarıyorlar?<br />

Karşıttan yola çıkıp gene karşıta varıyorsunuz; nerede pozitif<br />

ilke?<br />

Yaşam ancak yokuş yukarı yaşanır diyorsunuz; oysa<br />

yaşam düzlüklerdedir, ya da eğik düzlemlerden aşağı yürür<br />

tıngır mıngır. Bir tekerlektir yaşam; ya usulca yuvarlanır<br />

ittirmeseniz de, ya da gider az bir ittirmeyle: Kan ter içinde<br />

31


www.isaretatesi.com<br />

omuzlanmaz tekerlek! (Sisyphos’a bile ancak ceviz tanesi<br />

kadar ağır gelmeli kaya.)<br />

Ama madem “karşıtlama” zırvasına başladınız bir kere, –<br />

o halde bu tersine döngüyü kırmayı, yalnızca kara doğanızın<br />

katranını tüketmekle umabilirsiniz.<br />

Bari dörtduvarın cenderesinde, başka zaman sonsuz menzilde<br />

gördüğünüz mühre en çok benzeyen pırıltıları – bir anlığına şipşak<br />

yakalayın!<br />

32


www.isaretatesi.com<br />

KAPLUMBAĞALAR<br />

D. H. Lawrence’a<br />

Göletteki kaplumbağalar: suda yüzenler, dip kumuna<br />

gömülenler, yosun kemirenler, taşların üzerinde<br />

güneşlenenler. Bazısı hareketli, suda süzülüyor, çırpınıyor;<br />

bazısı suda ve taşların üzerinde hareketsiz. Bir de taşların<br />

üzerine çıkmak için zorlayan, ötekileri ittirip kaktıran,<br />

yerinden kaydırmaya çalışanlar var. Göletin kıyısına gelip<br />

bakan insanlara asıl seyirlik sunan da bu. Ziyaretçiler<br />

kaplumbağalar sırf durdukları yerde dursa kısa sürede ayrılıp<br />

giderler, oysa kaplumbağaların çekişmesini izlemekten<br />

hoşlanıyor onlar, aralarında yorumlar yapıyorlar,<br />

gülüşüyorlar, türlü ses ve ünlemlerle, direnen veya suya düşen<br />

kaplumbağalara tepkiler veriyorlar, heyecanlanıyorlar,<br />

şaşırıyorlar, eğleniyorlar.<br />

Taşların üzerinde üçlüler, dörtlüler, beşliler halinde<br />

duran kaplumbağalar, o halleriyle âdeta gökteki<br />

takımyıldızlara benziyorlar. Her üçlü, dörtlü ve beşlide ayrı bir<br />

tavır var; eğer bunlar üçgen, dörtgen ve beşgense, her birinin<br />

kenar oranları farklı farklı. Bunlardan türeyen anlam – ve bir<br />

33


www.isaretatesi.com<br />

de çekişmeden türeyen anlam: ittiren, dayanan, tutunan,<br />

yüklenen, kayan, tırmanan, ötekileri kaydırıp taşlarda kendine<br />

yer açan, açamayıp suya geri düşen, ya da ötekilerin üstüne<br />

binip istif oluşturan kaplumbağa bireyleri.<br />

Burada ben de bir seyirciyim. Fakat bir seyirci olarak<br />

kaplumbağaların bu ilişkiler ağını hangi ölçülere oturtacağımı<br />

onların kendileri gibi bilemediğim için ve göletin kıyısında uzun<br />

süre dikilip seyretmek olanı görmek adına bana ancak sınırlı<br />

bir ilerleme sunduğu için, karıştırıyorum – kaplumbağa<br />

hırsıyla, kendi hırsımı; kaplumbağa iradesiyle, kendi irademi;<br />

kaplumbağa direnciyle, kendi direncimi; kaplumbağa<br />

bireyliğiyle, mekâna kaskatı uyumumu, kabaran açlığımı,<br />

bolluğumu ve yoksunluğumu, – zamanı ihlâl eden, ötelere<br />

değgin istemimi.<br />

34


www.isaretatesi.com<br />

AYA TIRMANAN MERDİVEN<br />

Rüya değil bu. Sanrı da değil. Üzerinde döne döne,<br />

dolana dolana, basamak basamak aya doğru yükseldiğin<br />

merdiven sarmalsa da – sanal değil. Çünkü düpedüz<br />

yükseliyorsun aya, buna şüphe yok, her adımda daha da<br />

yakınsın yukarıdaki ışık topuna.<br />

İşte kabaran soluk; işte mevki mevki, yay yay dış<br />

uğraklar; işte seçkin tedirginlik lüksü, altın bellek havuzları,<br />

yoğun deneyim damarı; işte eşi benzeri olmayan mavi; işte<br />

alacakaranlık ufkun nakışları.<br />

Boğuk bir uğultu kulaklarını örterken, atlaslar elektriğine<br />

bürünmüşken damarında serin kan, dağarcığında parlak bir<br />

edimin cazibesi uyanmışken, – aya tırmanan bu sarmal<br />

merdiven gerçek değil diyemezsin. Çünkü git gide yakınsın<br />

aya: Kendi kendisinin delili bu.<br />

Ne ki, bu merdiveni görmek isteme, göremezsin.<br />

Görülmek için değil, üzerinde yürünmek içindir bu sarmal: bir<br />

an içine bakacak olsan, ayın görüntüsü kapalı, gözler bakışsız,<br />

merdiven sanal, – geri dön hemen, bas adımını, basamak sıcak,<br />

kaldığı yerden aya tırmanıyor adımların…<br />

35


www.isaretatesi.com<br />

DOĞRU YER<br />

Günbatımının turunculu kızıllı renklerini, ufuktaki dağın<br />

yamacının kırk beş derecelik eğimini, denizin engin yüzeyini,<br />

körfez rüzgârını, havanın ısıran serinliğini hep birden duyuran<br />

tanker sireni!<br />

Yabanıl bir deniz bu, balmumundan: çivit mavisi doygun<br />

magma, ipeksi şıpırtılar, yüzeyi beş yerden sıyıran esinti.<br />

(Nefes, nabız, uyum, dirim.)<br />

Manzarayı baştan başa taramak – denizde dibin dipliğini,<br />

dağda zirvenin zirveliğini işaretleyerek; limandan, berideki<br />

yamacın en üst taraçasına doğru olan kuş uçuşu hattı büyük<br />

bir elektrik akımına dönüştürerek.<br />

Tepelerin önünde, kentin üzerinde ve suyun açıklarında<br />

colossal boşluğu duymak.<br />

Ânın gizli şimşeğini yakalamak!<br />

Kaşığı tutanın parmak uçlarında Tao’yu bulması gibi, sınırlı<br />

bir bölgenin duyumunda evrensel hacmi bulmak: Bu saat<br />

kendimi doğru yerden açtım diyebilmek!<br />

36


www.isaretatesi.com<br />

PARKTA NEREDEN YÜRÜNÜR<br />

Diyelim ki, patikalarda gezine gezine parkın üst<br />

taraçasından fıskiyeli süs havuzunun olduğu bu genişçe<br />

çanağa indiniz. Ne taraftan yürüyeceksiniz?<br />

Bence fıskiyeli havuzu merkeze alan iki yürüyüş<br />

alternatifi var burada. Yolunuz ya birinden ya diğerinden<br />

geçmeli, kendim yürüdüğüm için biliyorum. Biri içten,<br />

fıskiyenin yakınından geçen dar bir yay; öbürü açıktan geçen<br />

geniş, dolaylı bir yay.<br />

Başka alternatif yok. Ya birini ya diğerini seçeceksiniz.<br />

Yoksa, parkın geri kalanı yürüyüşe kapalıdır: Gelişigüzel<br />

adımlarla bunu değiştiremezsiniz. Eğer fıskiyeli havuzun<br />

merkezde olduğu çanakta yürünecekse, öyle ya da böyle bir<br />

yol izlenecekse burada, yalnızca iki olasılıktan biriyle<br />

mümkün.<br />

Elbette iki rotanın birbirinden ayrımını ortaya koymak<br />

gerek; çünkü eşmerkezli olsalar da birbirine eş değiller onlar;<br />

çakışmıyorlar, kesişmiyorlar, yakınlaşmıyorlar; iki farklı tavrı<br />

yansıtıyorlar. Her iki yolun da en üst seviyeden bir<br />

yürüyüşçünün inextinguishable yürüyüşüne göre olduğu<br />

37


www.isaretatesi.com<br />

konusunda hiç tereddütünüz olmasın, – birer yörüngedir bu<br />

yollar.<br />

Yörünge? Şu anlamda: Bunlar bir döngüsü olanların,<br />

kendi döngüsünde seyredenlerin eliptik yayları, eğrileridir. –<br />

Yoksa hiçbir karşılıkları olamaz.<br />

Burada, içteki yay bir nevi “Tadzio yolu”dur. Kesintisiz<br />

bir göz takibinin ezberde ışıklandırdığı kuşakla ilgili bir yol.<br />

Saniyeleri sayan çınıltıların zevkine, merkezcil çekime karşı<br />

kararlı bir direncin eşiğinde varan. İç karanlığı tutuşturanlara,<br />

tatlı sızıyı pekiştirenlere, anbean Om duyanlara göre bir yol.<br />

Yutkunma, uyku, gömü, cevhere yakınlık ve tedirginliğin<br />

yolu. Çift dikiş bir yol. Can damarına değen.<br />

Dıştaki yay ise, dolaylamakla, yolu uzatmanın büyüsüyle<br />

ilgili bir yaydır. Çünkü fazladan adımlara harcanmakla<br />

eksilmeyecek bol bir güç söz konusuysa eğer, tin o fazladan<br />

adımları gereksinir, talep eder. Öte yandan merkezkaç<br />

savrulmaya belirli bir pay bırakma riskini alırken, kişinin,<br />

kendindeki varoluş çıpasının bunu dengeleyeceğine ama<br />

çekirdekteki merkezcil sönümlenmenin de pekişmeyeceğine<br />

emin olması gerekir. O zaman insan kendini tuta tuta değil,<br />

nefesini en zorlu hamlelere yetire yetire yürür, yoğun<br />

uğraklardan geçer, bir devriâlem ürperişi duyar. Hayal edilen<br />

bir yol değildir bu; içinde olunan, yürünen yoldur; yol fikri<br />

değil, yolun ta kendisidir. Gerçekliğin devresini nihayet<br />

tamamlamakla, iki kutbu birbirine bağlamakla eşdeğerdir.<br />

Uzaklara, ötelere komşuluk üzredir.<br />

38


www.isaretatesi.com<br />

Bu yolları parkta bana gösterin deseniz elbette<br />

gösteremem; kabaca tariflerini yapabiliyorum ancak. Çünkü<br />

yürürken içine girilebildiğini gördüm onların. Açık seçik işaretli<br />

değiller, kendilerini dışarıdan belli etmiyorlar. – Bu yollardan<br />

yürümeyenler parkta ne arıyorlar bilmiyorum. Bu yollar<br />

dışında park neden var, onu hiç bilmiyorum.<br />

39


www.isaretatesi.com<br />

MENZİL<br />

40


www.isaretatesi.com<br />

41


www.isaretatesi.com<br />

TIK<br />

Onunla ikimiz benziyoruz. Görünüş olarak aynıyız hatta.<br />

Gövde, omuzlar, kafa; şablon, genel hatlar, yapı aynı.<br />

Ne var ki, ben kafamın içindeki “tık”la ayrılıyorum<br />

ondan. Bana özgü, esgeçilemeyecek bir kod bu. Benim cogito<br />

tık’ım. Ergo sum. Ama bir tek o değil. “Duyuyorum” tık’ı.<br />

“Uyanığım” tık’ı, “uyuyorum” tık’ı. Konuşma tık’ı, susma<br />

tık’ı, sorma tık’ı, sezme tık’ı. Bulma tık’ı. Açma ve kapama<br />

tık’ı. Bilinç tık’ı ve bilinçdışı tık. Şaşırmanın tık’ı, sevmenin,<br />

hayranlığın tık’ı, beden-tık, eylem-tık, kan-tık. Önce tık, sonra<br />

tık. Tam tık, fantom tık, an tık. Yön tık, yer tık, âlem tık, hiç tık.<br />

Her koşulda doğrunun tık’ı. Tık tık.<br />

Onun kafasının içinde de ben varım. Ama bu tık yok.<br />

Tık.<br />

42


www.isaretatesi.com<br />

VOLKAN<br />

Kararttım. Karartabildiğim kadar kararttım. Gece kıldım,<br />

katran karası kıldm, zifirî karanlık kıldım.<br />

Tek bir ışık yoktu, tek bir kıvılcım, tek bir işaret. Yekpare<br />

karanlık. Gittim ve kapkara yerleştim içine. En karanlık ânı<br />

bekledim.<br />

Sonra, yüksekte ani bir infilak, kıpkırmızı ışık! Ateşlere<br />

boğulan zirve! Saçılıp savrulan kızıl, tupturuncu sular.<br />

Harlayan alevler; köklerden göklere yükselen akkor duman<br />

sütunu.<br />

Zifirî karanlığın ortasında bir tek orası; o kızıl, kıpkırmızı<br />

ağız: parlak, sıcak, yoğun, – ta kendisi ateşin ve ışığın.<br />

43


www.isaretatesi.com<br />

DURUP DURURKEN, BEDEN<br />

tam boy otoportre<br />

Topuklarım için ne yapmalıyım? (Topuklarım olduğunu<br />

fark ettiğimden beri kafamı kurcalıyor bu soru. Hafifçe<br />

yaylanıyorum ayaklarımın üzerinde; tık tık vuruyorum<br />

tabanlarımı; bir o topuğumun bir bu topuğumun üzerinde<br />

sağa sola dönüyorum. Topuklarım kauçukları, taş ocaklarını,<br />

ananasları, kumsalları hatırlatıyor bana ve bu ne anlama<br />

geliyor bilmiyorum. Topuklarım yelken, topuklarım sunak,<br />

insan kitleleri.)<br />

Peki ya bu mavi buğusu elimin, külrengi ikindi vakti?<br />

(Isırıklar, salgılar, uyuşma, mineral damarlı dış dünya<br />

mağarasında on yıl öncenin yangını.)<br />

Kulak arkalarımda çakmak taşı kıvılcımları, burnumda<br />

ceviz kokusu, şakaklarımda fır fır dönen olumlu-saat, doğruhız<br />

göstergeleri. Bulunduğum yere olan felaket görmemiş<br />

uyumumu savandaki bir zürafanın tarifsiz yapısı anlatır.<br />

Uçurumları müzikle abartmak zorundayım, doğam bu.<br />

Onaylayabildiğim tek şey ancak öyle onaylanıyor.<br />

44


www.isaretatesi.com<br />

Bruckner büstü gibi yerleşiyorum taraçanın dik<br />

merdivenleri önünde, rüzgâra. Dağlar hiç bu kadar<br />

durmamıştı ardımda.<br />

Sızlıyor geri çıkık dirseklerimin okunun gösterdiği<br />

sonlar. Kasım akşamı.<br />

Üç saniye:<br />

İki gözbebeği:<br />

Gözlerim uğultu, alnım ışıltı, sağım solum dürtü.<br />

Karnım. Dokunulası şekiller.<br />

Sodayı yutkunduğum an zekâ pırıltısı ve ufuk. Mekânda<br />

her ad hoc birkaç saniyelik tam-turdan sonra, döndüğüm<br />

başlangıç noktası. Kuytumun çepeçevre amfitiyatrosunda<br />

ısrarlı susuşumla omurgamdan süzülen su damlası.<br />

Ben: nice defalar, günlük kurgularımın üzerine giydirdiği<br />

kılığa direnirken yakaladığım hayvansal fantazmagori!<br />

Yine de, müzik çalarmış gibi, yamaçtaki koruluğa<br />

yaptığım işlem! Düz duvarda yüzey etkinliği!<br />

45


www.isaretatesi.com<br />

İRADE<br />

Bak etrafına: Hiçbir şey işlemiyor. Ayarlar bozuk. Aletler<br />

arızalı; bu onların temel niteliği sanki. Bütünler oluşturması<br />

beklenen parçalar tutmuyor birbirini, zorla yan yana<br />

getirilmişler, dağıldılar dağılacaklar. Sistem bir mit. Nerede<br />

sistem? Yapmanın, kurmanın, oldurmanın, çalıştırmanın<br />

istisna olduğu, özel bir çaba, hazırlık gerektirdiği ortada. Bu<br />

yolda sayısız deneme boşa gidiyor, sayısız defa yanlışlanıyor<br />

işlev, fayda, amaç. Dünya özünde böyle sanki ve her şey<br />

toptan tamirlik.<br />

İşte bu yüzden kutlu –eğer ki yapabiliyorsam– her gün,<br />

her saat, her dakika yaptığım her bir ayar, kurup bıraktığım en<br />

basit bir işleyiş, çalışır kıldığım en minimal bir düzenek!<br />

46


www.isaretatesi.com<br />

TAKLİT<br />

Dirseğime radyo dalgaları düşünüyorum. Alnıma,<br />

buluşlu düşünce kızarıklığı. Sırtıma, geri yaslanma ve düşüş<br />

hevesi; avuçlarıma, kuvars kavrayışı; karnıma, tensel<br />

tedirginlik. – Dizlerime ültimatom 9:45’i olsun. Omurgama<br />

fosfat yansıması; ayak tabanlarıma tam isabet yerçekimi;<br />

saçıma mavi tütsü. El yordamıyla ilerlediğim karanlığın ucuna,<br />

ışınlanma kabini.<br />

O zaman taklit edebilirim belki – yeşil bir küre içinde<br />

kozmik cisimlere özgü bir hızla ve yavaşlıkla, milyonluk ve<br />

devler gibi koşarkenki yüksek döngülü kendiliğindenliğimi!<br />

47


www.isaretatesi.com<br />

AĞIRLIK<br />

Taşın bir ağırlığı var. Karın toprak üzerinde bir ağırlığı.<br />

Yüzey buzunun göl üzerinde bir ağırlığı var. Kavağın,<br />

durduğu yamaçta bir ağırlığı.<br />

Uzak dağı tüm ağırlığıyla görüyorum. Solgun güneş tüy<br />

gibi hafif. Havadaki güvercinler külçe gibi. Binalar havalandı<br />

havalanacak, bulutlar sanki üstlerine kancalarla asılmış ağır<br />

yüklerle aşağı doğru çekiliyor.<br />

Ateş yanıyor: Bir ağırlığı var! Duman tütüyor, bir ağırlığı<br />

var. Havada hafif bir elektrik. Yer ağır.<br />

Konumlanıyor yollar, pencereler. Kuzey, batı ve ışık.<br />

Yekûnu benim: Ağırken hepsinden daha ağır, hafifken<br />

hepsinden daha hafif olup tümüne ağırlıkları dağıtan ve<br />

görelilik biçen – ve koynunda yokoluşa karşı direncin katı<br />

ölçeğiyle, nefesin ve tutkunun kesin birimleriyle, – ben!<br />

48


www.isaretatesi.com<br />

HOW DID THIS HAPPEN<br />

Orientation is –– damage.<br />

Once you are oriented to where you are, that’s grave<br />

trouble: the east, the west, the north and the south is fixed, and<br />

you are fixed in your place as well. Can you move or change<br />

that? You’re stuck right at the center, having rendered the<br />

place into a nowhere –– because it’s so precisely somewhere!<br />

Orientation is destruction.<br />

Orientation is sheer madness.<br />

Orientation is –– a syndrome!<br />

What would you prefer then: being oriented and staying<br />

stuck where you are (because it’s secure), seeking bits of<br />

pleasure in fantasizing over well-memorized escape plans; or<br />

randomly changing the place so as to find yourself in some<br />

novelty each time, hence ever replacing the security of being<br />

oriented with the immediate harsh insecurity of being<br />

disoriented (because it’s so imprecisely nowhere), and<br />

perpetually repeating the impossible-to-undo trauma fugue<br />

“How did this happen”?<br />

49


www.isaretatesi.com<br />

BİR RESSAM ÖYKÜSÜ<br />

resim defterimi uzun bir aradan sonra<br />

yeniden elime almamın şerefine,<br />

Goldmund’u ve Füssli’yi düşünerek<br />

“Başlangıçtaki ateş nerede? Senin pusulanın gösterdiği<br />

tarafta tek bir kıvılcım yok! Ateşi, harlatmak isterken<br />

sıcaksızlaştırdın; ateşi yaktın, kuruttun. Başka bir ateş bu.<br />

Kâğıdı çölleştirdin; kalemin çizemez, kazıyabilir orada sadece.<br />

Ayıpla ve kusurla iş görüyorsun, yapıtın yüz kızartıcı. Ve<br />

senin bu çarpık yapıtın önüne gelen her malzemeye bir çengel<br />

takıyor, her şeyi kendi deliğine çekiyor. Sana, ‘Boyunduruktur<br />

senin sanatın, köstek, hırızma’ deseler, ne diyeceksin? Kalemi<br />

bırak en iyisi. Zorladıkça daha beter olacak. Neye el atsan, neyi<br />

yoklasan, yok’luyorsun. Parmağın ölü, gözün fersiz…”<br />

Böyle dediler ona.<br />

Bunu duyar duymaz –hâlâ duyabilen bir kulak vardı<br />

neyse ki onda– ‘tamam’ dedi, bıraktı kâğıdı kalemi. Çünkü<br />

yitirdiği, sözü edilen ateş, şimdiki gibi içinde yanılıp<br />

kömürleşilen türden bir ateş değildi, elde tutulan,<br />

kullanılabilen ateşti, – kâğıdı, kalemi, istemi ateşleyen ateş.<br />

50


www.isaretatesi.com<br />

Onun canlılığı azaldıkça, dıştaki yakan ateş harlamıştı. Çünkü<br />

asıl ateşi tüketmemenin labirentvari yollarını izlerkenki sezgi,<br />

bir yerden sonra, farkında olunmadan, kuru bir ısrar ve inada<br />

dönüşüyordu; kişiyi yanlış yerlere yönlendiriyor, açmazlara<br />

zorluyordu.<br />

Dış sesleri duyabiliyor olmasını bir lütuf olarak<br />

görmeliydi. Duyması gerekeni duyunca kendini katı, dar,<br />

yakıcı koşullardan çekip alabilmiş olmasını da öyle.<br />

Çemberi kırıp işe son vermek, bir kenara çekilip kendini<br />

soyutlamak demekti bu. Bir nevi karantina durumu,<br />

sanatoryum mantığı yaratmak, en basitinden bir hava<br />

değişikliği, dinlence, “değişik şeyler inzivası”. İstenmiş,<br />

bilinçli, iyi ayarlanmış bir tersine modus operandi, – kâğıdı<br />

kalemi bırakmış olsa da, eğer ki ressam olan ressam kalacaksa,<br />

yoğun, dolaylı etkiler yumağı bir tür kuluçka evresi.<br />

“Yeter ki bu evrenin süzgecinden geçebil,” dediler ona.<br />

“Yeter ki kendini beri taraftan öte tarafa toparlayabil; aşılması,<br />

sayısız olanaksızlıklar arasından tek ama tek bir olanakla<br />

mümkün olan eşiği o tek olanağı bularak aşabil; kendini dışarı<br />

doğru çekip alabil.”<br />

“Bunun da adını ‘yeni olanak’ koy,” dedi kendi kendine,<br />

“modus operandi’yi sıfırla, yeniden başlat.”<br />

Bekledi bir kenarda. Ne kadar süre, bilinmez. Sadece<br />

kendi biliyor nelerin sığdığını o zaman aralığına. Resimden<br />

başka her şeyle uğraştı. Oynamadığı, kurcalamadığı anahtar,<br />

51


www.isaretatesi.com<br />

peşine takılmadığı işaret, denemediği işlev, öğrenmediği yol<br />

yordam kalmadı. Garip silsileler içindeydi.<br />

“Dikkatli ol; eylemsizliğin ve yanlış eylemin bozulumuna<br />

alışacaksın ve bunu geri alamayacaksın” dediler.<br />

Bekledi. Paniklemedi. Fırsat kollar gibi görünse de, hamle<br />

yapmaksızın bekledi. Emin olması gerekiyordu. Hamle<br />

yaptığında hem kendiliğinden olmalıydı, hem de “yeni<br />

olanağı” uygulamaya koyacak şaşmaz bir zorunlulukla. Anlık<br />

bir ateş –yine ateş!– dürtmeliydi onu.<br />

* * *<br />

Ve beklediğine değdi. Bir ressam başka neyi isteyebilir?<br />

Karakalemi nihayet eline aldığında, parmağında dokunuşun<br />

ve çizginin benzersiz sezgisi; ânın ateşi, nefes nefese dürtü!<br />

52


www.isaretatesi.com<br />

BÜYÜLER<br />

-sunu-<br />

Sonsuzu buldum, sonsuza bağımlı oldum, sonsuza<br />

gitmeden yapamaz oldum. Buradan, sonsuza gitmeye dair<br />

doğrudan bir tavır ve o tavrın nice kestirme yolları türedi.<br />

Kabul ediyorum, kestirmeci olup çıktım; öte yandan, buna izin<br />

veren de sonsuzun halihazırdaki bolluğu ve vahşi gerçekliği<br />

olduğundan, girişimlerimden sayısız defa sonuç aldım. Bu<br />

arada, kestirme yollar alışkanlık haline geldikçe onlara dair<br />

mantralar (abrakadabralar) türedi; kısacası, zamanla iş<br />

tamamen büyü niteliğine büründü.<br />

Şimdi, kalın kapaklı büyü kitabımı gelişigüzel anlarda<br />

açıyor, mantraları bir bir deniyorum. – Oluyor. Kestirme yollar<br />

işe yarıyor; ama söz konusu yollarla bazen sonsuza, bazen<br />

kabuk değiştirmiş bir sonsuza (yani sonsuzun ikinci<br />

versiyonuna) çıkıyorum. Bunun neye göre böyle olduğunu<br />

bilmiyorum ve öyle sanıyorum ki, büyülerimin beni neye göre<br />

birine veya diğerine çıkardığını anlamaya çalışsam, bu<br />

araştırmalarımdan ikinci bir büyü kitabı türeyecek.<br />

53


www.isaretatesi.com<br />

ATEŞ BÜYÜSÜ<br />

Yansın istiyorum duvarlar, kavrulsun oda, – şimdi durup<br />

dururken sırf ben istiyorum diye bir alev halısı yayılsın<br />

zeminde, tavana yürüsün alev dilleri, – cayır cayır kaynasın,<br />

ben diyene kadar sıcak bile olmayan havası odanın, – buradan<br />

dünyanın tüm yangınlarına yürüsün yangın!<br />

İradem magma; ateş kılmak istiyorum dilediğim an<br />

dilediğim yerden tüm dünyayı!<br />

54


www.isaretatesi.com<br />

ÇOCUK BÜYÜSÜ<br />

Alnımda kabahatin yakıcılığıyla sığındığım loş arka<br />

odada buğulu cama parmağımla çizmeye başladığım kutu<br />

kutu evlerle, kıvrılan yollarla, yan yana dağ zirveleriyle, çöp<br />

adamlarla, ağaçlarla ve arabalarla çizgilere, eğrilere, şekillere<br />

ve boşluklara saniyelerin, benliğin ve suskunun elektrikli<br />

dokusunu kopyalarken; benim oranlarımla, benim<br />

gelişigüzelimle, benim ezberimle oluşurken hayalî dağ köyüm,<br />

– camın buğusu ille benim korkulu, öfkeli, şaşkın, iyimser,<br />

telaşlı, acemi halimin kulak çınlamalı, tuhaf maviliğini<br />

yansıtacak diye ve en sıcak ateşle solunan buz gibi bir dağ<br />

köyüm olacak diye harcadığım – o ne yaman mesai!<br />

* * *<br />

Araba farlarının ışığı çakıyor dışarıdan cama ––<br />

dağ köyüm!<br />

dağ köyüm!<br />

dağ köyüm!<br />

dağ köyüm!<br />

dağ köyüm!<br />

dağ köyüm!<br />

55


www.isaretatesi.com<br />

ERKEK BÜYÜSÜ<br />

Hiçbir şey yapmayayım; burada, kafenin bu masasında<br />

elimi kolumu kavuşturmuş, düşüncelerden uzak, suspus<br />

oturayım – ve ben baktığım sürece, yan masadaki bacak bacak<br />

üstüne atmış genç kadının ayağını saran kahverengi, buruş<br />

buruş deri bot ona bakmaya ayırdığım zaman aralığını, en<br />

ufak boşluk bırakmayasıya kaplasın, tıka basa doldursun, –<br />

etli, dolgun, sulu, mayhoş, ağır, çatlamak üzere bir meyve gibi<br />

olan beni – sıkıştırsın, boğsun, bir an bile nefes aldırmasın!<br />

56


www.isaretatesi.com<br />

KOKU BÜYÜSÜ<br />

Kımıldat ayaklarını; oynat elini karşımda. Bak yana. Sus.<br />

Düşün. Bacak bacak üstüne at. İçimde duyayım her hareketini.<br />

Uzat boynunu, anlat ona, savur saçını. Düzelt küpeni, oyna<br />

peçeteyle, parmağını gezdir fincanın kulpunda. Gülümse,<br />

dinle, kırpıştır gözlerini, yüzünden titrek bir mimik geçsin.<br />

Restoranın köşesinde oturduğun masada seni içinde iki<br />

kez yıkanılamayacak bir ânın yoğunluğuyla duyuyor ve<br />

tavırlarını dışavurumcu bir çerçeveye en elektrikli hallerde<br />

yerleştirmenin ayarını yaparak ürperiyorum.<br />

Kadın! Seni, neye benzediği sadece zihnimde kayıtlı olan<br />

vahşi bir koku bulutuna koyuyorum, – işte o an varlığındaki<br />

can alıcı karakter beliriyor, – bir saniyeliğine tüm kanlı canlı<br />

şeylerin en istenmişi SEN oluyorsun!<br />

57


www.isaretatesi.com<br />

MANZARA BÜYÜSÜ<br />

Çağımızın, insanlara, gördüğünü Manhattanlaştırabilmenin<br />

formülünü ne şekilde verdiğini bilmiyorum. Benim formülüm<br />

şöyle: Örneğin, gece karanlığında, uzaktan gördüğüm üç<br />

binalık bir alanı alırım (bu çokkatlı üç bina renk renk ışıklarla<br />

donanmıştır, ortada küçük bir koruluk, hemen yanda bir<br />

otopark vardır ve bu yapılaşmanın etrafından işlek bir yol<br />

geçmektedir); oraya çeşitli kıvılcımlar, ışık kırılmaları, sızılar,<br />

cızırtılar bırakırım, tavşan ayağı, keçiboynuzu, yarasa kılı,<br />

güzelavrat otu, zencefil atarım, su damlaları ve kendi<br />

kanımdan damlalar serperim; bunların hepsini birbirine<br />

kararken, içine ateş, buhar, elektrik yollarım, kıymıklar,<br />

yongalar, madalyonlar, mızraklar, iletişim uydusu hurdaları<br />

saçar, flaşlar patlatırım – ve o an, her nasılsa, varlığımı ayırt<br />

eden kemirici muamma doğar: bilincin kutupları birbirine<br />

bağlandığı an menzilde görülen uç imge; aynı eylemi, biri<br />

gerekçeli biri gerekçesiz, üst üste iki kez yapınca, ikinciden<br />

sonra elde edilen marazi zehir; bir anlığına kurulan devrenin<br />

kısa devre yapmanın eşiğinden dönüşü; düşüncenin kavrulup<br />

gitmiş parsellerinin allak bullak edici yansımaları; onca yitimin<br />

ardından firesiz kalabilmiş bir duyumun bir yudumluk iksiri;<br />

58


www.isaretatesi.com<br />

geceyi baştan başa okumanın ateşlediği fitil, hızla yayılan deli<br />

şurup…<br />

İşte o an, karmaşanın içinden, neon ışıklarla, havai fişek<br />

patlamalarıyla, görkem kreşendolarıyla beliriverir – gökdelenli<br />

Manhattan manzara!<br />

59


www.isaretatesi.com<br />

TERS BÜYÜ<br />

Bakman gereken sütuna suratını yapıştırdın. Bu nasıl iş?<br />

Yakından güzel tıkırtılar duyuluyor mu bari? Oldu olacak,<br />

yerdeki çamura vantuz ol. Değil mi ki, “Her koşulda mekânın<br />

göstergeleriyle oynarım” diyorsun. Değil mi ki, “Benim<br />

yaptığım ayarlar bozulmaz; onları bir makina sihirbazı gibi<br />

kurdum; hangi parçayı ne zaman, nasıl, kaç derece oynatınca<br />

hani karmaşık sonucu elde edeceğimi iyi bilirim” diyorsun.<br />

Çıkırt. – Tıkır. – Zzz. – Dıııt. – Klik. – Çın. – – Oldu mu?<br />

Sıcak taşlara dokun, sinek vızıltısını işit, limon kokusunu duy:<br />

Oldu mu, makina sihirbazı? – Ustaca ayarlamalarla, çamurdan<br />

bile, çamur hariç her şeyi çekip alabilecek misin?<br />

Hâlâ sütuna gömülü suratın! – Çekil geri! – Bu ne? –<br />

Çınnnnnnnnnn<br />

60


www.isaretatesi.com<br />

DÜŞEŞ<br />

soluğumla akıp giden<br />

ateşli sağ yanıma,<br />

kızıl uçurum<br />

–– düşeş!<br />

yaka açıklığımdaki<br />

sıcaklığa,<br />

günün<br />

erk işareti<br />

–– düşeş!<br />

taçkapıdan çıkarken<br />

nihayet dinen<br />

duyum parazitiyle,<br />

turuncu şafağa<br />

bulut büklümü<br />

–– düşeş!<br />

61


www.isaretatesi.com<br />

nefes nefese<br />

araştıran sezgilerim<br />

sapa bir noktada<br />

kilitlenince,<br />

ânı kalbinden<br />

yakalama hırsım<br />

–– düşeş!<br />

hızlı düşüncenin<br />

sınır tanımayan işlemciliğine,<br />

engin gökyüzünden<br />

ılık serpintiyle<br />

hakikat şekli<br />

–– düşeş!<br />

içini iğneyle<br />

kazıdığım<br />

uykusuz kuytuya<br />

kedi gözleri<br />

–– düşeş!<br />

iki saniyelik<br />

bir es’e beş saniyelik<br />

62


www.isaretatesi.com<br />

genişliği yayarken,<br />

nereden geldiği<br />

belli olmayan<br />

akkor si bemol<br />

–– düşeş!<br />

önceki epizodun<br />

kovuğuna<br />

“geri git ve onu getir”le<br />

döndüğümde,<br />

spontan oyun zevki<br />

–– düşeş!<br />

63


www.isaretatesi.com<br />

KOVUK<br />

-impromptu-<br />

Oraya, üstteki kovuğa, evet, o gizli yuvaya doğru, –<br />

oradaki buğuya, maviye, – yürüsün kızıl cıva damlası.<br />

Orada, o buğulu, mavi kovukta, ayrıtları neon yeşili, boş<br />

bir küp var, havada tek tük yakaladığı radyo dalgalarını<br />

okunaklı ve mesaj yüklü olmaya zorluyor.<br />

Oysa sığa çoktan kaçıp gitti! Küp şimdi kafestir ve kafes<br />

ulu orta. Radyo dalgaları bu çağa ait değiller. Buğulu mavi<br />

kovuk şimdi uzayda dımdızlak ve rengi uçuk – ve her yanı<br />

elektroşok-ağrılı, kavruk.<br />

Havada radyo dalgaları aralarından bir seçim<br />

yapılamayacak ve birbirinden ayırt edilemeyecek kadar çok.<br />

Benim kızıl cıva damlam oradan çekilip soluklaştığına<br />

göre şimdi yeni bir kovuk bulmalı kendine.<br />

Şu diğer kovuğu, üstte, en içteki bölmeyi, biraz geride,<br />

engelin ardında kalan o dar cebi, oranın boşluğunu yoklaması<br />

gerek. Çekmecemsi, kutu gibi hacmiyle, akşam sessizliğinde<br />

olayların arka planına sızan bir adagio içerdiğini sezdiren şu<br />

ıssız, gizemli, çocuksu meraklara hitap eden boşluğu…<br />

64


www.isaretatesi.com<br />

Haydi cıva damlası! Kıpkızıl yürü o kovuğa!<br />

Dışarıda kent sinematografik bir dokuya gömülürken;<br />

ürperen bir başın içindeki çınıltıyla keşfedilirken teknolojik<br />

tasarılar; dokuz yaş suskunluğuyla kavrulurken tıkırtılı,<br />

tekinsiz zeminler, – ey cıva damlası, yürü o boşluğa, sokul<br />

usulca!<br />

Sıcak mı sıcak, canlı mı canlı! – Gel gör ki, bu defa da<br />

ansızın, hani derler ya, – kovuk ateş, damla pervane!<br />

65


www.isaretatesi.com<br />

IŞIĞI AYARLAMAK<br />

Perdelerin açıklığını iyi ayarla. Kalınlığı da önemli<br />

onların. Pencereler nereyi görüyor? Camlar temiz olsun.<br />

Günün herhangi bir saatinde güneş karşıdan vuruyor mu?<br />

Eğer öyleyse ona göre önlem almak gerek. İçerinin aydınlığını<br />

düzenlerken mobilyaların konumu, duvarların rengi de hesaba<br />

katılmalı. Ortam ne fazla loş ne de fazla aydınlık olmalı.<br />

Çünkü görüyorsun sen ve ışık gerek sana – ama gözlerini<br />

kamaştıran, hatta kör eden de aynı ışık!<br />

66


www.isaretatesi.com<br />

TANRI YÜZLERLE OYNUYOR<br />

Beyaz bir yüz.<br />

Kemikli yüz.<br />

Bulut taklitçisi, boralarla karışan bir yüz.<br />

Donuk, karanlık bir yüz.<br />

Damarlı yüz.<br />

Anakara yüz.<br />

Israrlı ıskalamalarla yatışmak bilmeyen büyük yüz.<br />

Geniş bir soluğa ait bir yüz.<br />

Bilinmeyen bir tutkunun korkunç yüzü.<br />

Yanlış bir kovukta fazla uzun süre kalmış olanın kavruk<br />

yüzü.<br />

Ve o bozarmış levhadan, bir anlığına, en doğru<br />

turuncuyu doğuran güneş yüz!<br />

Yükseliyor! Orada! Bulutlar arasına yerleşiyor!<br />

Orion’un belireceği tarafta kendini gösteren yüz!<br />

67


www.isaretatesi.com<br />

Magma yüz – – çakışmanın, uyuşmanın, işaretin mühüryüzü!<br />

Kendini hep ışığa doğru tutan yüz!<br />

Varlığın tüm geçmişinin biriktiği canlı yüz!<br />

Henüz yaratmadığım, – en güzel yüz!<br />

68


www.isaretatesi.com<br />

ÇAĞININ İNSANI<br />

Dev bir karpuz<br />

olsaydı Kent,<br />

bıçakla<br />

boydan boya yarar,<br />

sularını akıtırdım onun.<br />

Bir uzay gemisi<br />

olsaydı Gece,<br />

solucan deliğine<br />

sürerdim onu,<br />

–– bir hamburger olsaydı<br />

hart diye ısırırdım!<br />

Karşımda bana<br />

Sonsuzu gösteren<br />

bir elektronik billboard<br />

olsaydı,<br />

69


www.isaretatesi.com<br />

–– yüksek voltaj<br />

verip patlatırdım onu!<br />

Eğer son model<br />

bir insansı robot<br />

olsaydı Çağ,<br />

–– vecde gelmiş<br />

bir azize gibi<br />

dans ettirirdim onu,<br />

çılgınca ve erotik!<br />

70


www.isaretatesi.com<br />

TANRI DÜŞÜNCELERLE OYNUYOR<br />

Halka halka ürperen, erimeye yüz tutmuş düşünce.<br />

Kubbesinde altın sinekler uçuşan düşünce.<br />

Uçları suya değen büyülü düşünce.<br />

Sıvayı düzelten, zaman mühendisliği yapan düşünce.<br />

Delil sabit değilken soğuyuveren düşünce.<br />

Maşayı ateşte akkor olana dek tutan düşünce.<br />

Çeliğe su veren düşünce.<br />

Üç kez tekrarlandığında sıfırı veren düşünce.<br />

Deniz manzarasında kendine yay gibi bir karşılık bulmak<br />

zorunda olan düşünce.<br />

Ardından gelen yamru yumru hiyeroglife daralmaya<br />

yazgılı dev düşünce.<br />

Çıt çıt edip gecede ambiyansı masmavi yapan ve varlığın<br />

öyküsünü açıkladığını varsayan düşünce.<br />

Dehanın ölü turnusolunda bin yıldan sonra gerçekleşen<br />

dönüşümün düşüncesi!<br />

Karşıt kutuplar bakıştığında sonsuzu ipe dizen düşünce!<br />

71


www.isaretatesi.com<br />

KUT GÜNEŞİ<br />

Peki öyleyse, kentin çılgın kalabalığına ayak uydurayım<br />

ben de, nasıl ki onlar her tarafa heves ediyor, her yere dalıp<br />

çıkıyor, yiyip içip tüketip hiçbir şeyden geri kalmıyorlarsa,<br />

önünde fotoğraf çekinilmedik ve çekinildiği cümle âleme<br />

duyurulmadık yer bırakmıyorlarsa, ben de aynısını yapayım,<br />

her yere gireyim çıkayım, her kapıdan içeri dalayım, kentin bu<br />

yakasının rehberlerde önerilen her metrekaresine uğrayayım,<br />

uğramış olayım ve yapılması-gereken-şeyler listesindeki her<br />

maddenin yanına tik attığıma ikna olayım, – tamam.<br />

Ama tek bir şeyi bilmek istiyorum: Tüm bunları<br />

yaptığımda kente kendi kut güneşimi doğurabilecek miyim?<br />

72


www.isaretatesi.com<br />

UÇMAK<br />

Eğer kuşun uçuşu üzerine düşündüğünde, tüm kıtaları,<br />

okyanusları ve gökleri, doğuyu, batıyı, kuzeyi, güneyi ve tüm<br />

arayönleri, tüm atmosfer olaylarını ve hava akımlarını, hatta<br />

kürelerin dönendiği tüm uzayı, ya da tüm yeryüzünü, tüm<br />

aydınlığı ve karanlığı, boşlukta uçuşan tüm toz zerrelerini ve<br />

parçacıkları hesaba katmaya kalkarsan, – kuşun uçabildiğine,<br />

uçabileceğine asla inanamazsın!<br />

Uçuramazsın kuşu.<br />

Fakat unutma ki, kuş için tüm o yer ve gök, rüzgârlar ve<br />

kıtalar, yönler ve bulutlar varsa da, – öncelikle onun bir<br />

gövdesi, kanat takımı, uçuşa uygun basit, işlevsel bir anatomisi<br />

var.<br />

Uçar kuş!<br />

73


www.isaretatesi.com<br />

KENDİ ZAMANI<br />

Çıplak, kaba, yamru yumru bir salondaydım – ‘pıt’<br />

dediğimde. O âna dek demediğim bir pıt’tı bu. Ve pıt’ı<br />

dediğim an içeride bir renkler ve sesler laboratuvarının flaşı<br />

patladı. Sonrasını görmeyeyim diye gözlerimi yumup, sınırgerilimli<br />

kapıdan geçiverdim antreye. Pusluydu antre; toz<br />

soluyordum; tıknefes olacağımı sezer sezmez, karşıt bir dipçağrısına<br />

uyarak, dalıverdim karanlık ama yaldızlı koridora.<br />

Düşündürme otu yutmuşçasına dura düşüne, koridora geniş<br />

bir zamanı ve labirentvari adımları yayarak, yürüdüm bakırın<br />

çılgın ruhuna uymayı umduğum arka odaya doğru.<br />

Homurtulardan geçilmiyordu; koyu bir tensellikle tıka<br />

basa doluydu koridor. Bir türlü dinmeyen elektriğe olan ısrarlı<br />

direncimle aşırı derecede yüklenmiştim. Tehlike eşiği çoktan<br />

aşılmıştı ve geri alınamıyordu.<br />

Bir diğer sınır-gerilimli kapı daha – ve arka odadaydım.<br />

Burada hiç değilse genel bir uzay korkusuyla ürpererek<br />

yücelebileceğimi ve böylece yatışacağımı düşünmüştüm.<br />

Yücelmesine yüceliyordum – ama içeride bir sonraki aşamada<br />

DNA’larımı bozulmaya uğratabilecek bir radyasyon vardı,<br />

74


www.isaretatesi.com<br />

dolayısıyla orada da uzun süre kalamazdım. İçgüdüsel bir<br />

yoğunluk navigasyonuyla beni buraya vardırmış olan rotayı<br />

hiçe saymaya mecbur kalarak, bir an evvel dışarı çıkmak için<br />

kafamı harıl harıl çalıştırdım.<br />

Kuduracaktım neredeyse. Çıkış ne taraftan olmalıydı?<br />

Nasıl girdiyse öyle çıkabilene şeytan denirse ve güzelce girdiği<br />

yerde kısılıp kalana melek denirse, – girdiği yerden bir ‘pıt’ ile, kendi<br />

bile ne olduğunu anlamadan çıkana ne dense lazım gelir?<br />

75


www.isaretatesi.com<br />

YÜKLERİ BIRAKMAK<br />

yalnızgezer Rousseau’ya<br />

Gittim, kafamı kırdım.<br />

Bir saniye tereddüt etmeden yaptım bunu. Kafamdan<br />

oluk oluk kan akmaya başladı.<br />

Bana ait olmayan ıvır zıvırla ne denli dolmuşsam, hiç<br />

değilse kendime ait bir acıyı yüklenebilmek adına kafamı<br />

kırmaktan başka bir yol göremedim.<br />

Karar verdim, kafamı çat diye kırdım, oluk oluk kan<br />

boşandı: Etkili bir buluş!<br />

Şimdi, yüzümden ılık ılık süzülen kanın arasından<br />

bakıyorum dünyaya. Acıyla tartışmasız bir şekilde geri<br />

döndüğüm hayvansal bedenimden, kendimden geçmenin<br />

eşiğinde gördüklerimi ilk kez görür gibi, ham bir merakla<br />

seyrediyorum etrafımı, olup bitenleri.<br />

Fazlalıkları atmayı böyle kesin bir şekilde, kestirme<br />

yoldan başarabilmiş olmanın verdiği rahatlamayla, bana ait<br />

olmayan ilgilerin yapaylıklarından –ah ne çok şey okuyorum,<br />

dinliyorum, izliyorum ben!– sıyrılıp gerçek bir şeye dönüşmüş<br />

76


www.isaretatesi.com<br />

olmanın tuhaf ürpertisini buluyorum kırık kafamın sızısında<br />

ve yüzümdeki kan tülünde. – Mutluyum.<br />

Şimdi, bir an evvel manzaraya koymam gereken, tamamen bana<br />

ait bir cangıl başlangıcı var zihnimde; bir yelpaze gibi –şılik şılak!–<br />

deniyorum onu ufuktaki tepelere, vadilere!<br />

77


www.isaretatesi.com<br />

VIS MEDICATRIX NATURAE<br />

Geri döndür. Ölç, parçaları yanaştır, hizala. Yapıştır,<br />

birleştir, tuttur. Uydur, uzlaştır. Değişime uğrat, dönüştür.<br />

Ör, örgütle.<br />

Çalışsın, işlesin; zorla.<br />

Bütün halinde, refleks olarak devindiğini gör.<br />

Kendi döngüsüne koy onu; orada bul.<br />

Dönsün.<br />

Tınlasın.<br />

O zaman, önceden düşünülmüş olduğu için boşa çıkan<br />

edimlerin tüm ruhu zehirleyen laneti kırılacak, – gölgesi<br />

eylemi yanlışlayamaz olacak, – eylem gölgesiyle bir olacak.<br />

O zaman, kişinin günün bir epizodundan diğerine olan<br />

geçişinin “kök söktürerek”, “sürtünüp zımparalanarak”, “kan<br />

terleyerek”, “etten et kopararak” olması gerektiğine dair kara<br />

inanç bir çırpıda terk edilecek, – yaşamın trajik algısı, kaynağı<br />

bilinmeyen bir hokuspokusla düzeliverecek.<br />

78


www.isaretatesi.com<br />

Bu vis medicatrix naturae’nin görkemi, – Gezgin<br />

Yahudi’nin, sonsuz bir gelecekte, başlangıçtaki Ahasuerus’a<br />

dönüşüne bedeldir.<br />

79


www.isaretatesi.com<br />

KENDİ ZAMANI - II<br />

Ateşi ters ışık yansılarıyla görüyor; bakırı kaskatı bir<br />

anlama yatırıyor; lif lif ayırıyor duvarın yüzeyini.<br />

Mekânı, acı acı soluyarak ayıklamayı deniyor.<br />

Varlığa biçtiği köşelikleri yineliyor.<br />

An dımdızlaktır şimdi, giydirmesi gerek. – Boşluğu<br />

ısırıyor, dişliyor.<br />

Kök bu, yumru, kütle. Maddenin partal tözü. Doğal bir<br />

tepkiyle itiyor onu kendinden.<br />

Yalıtılmış, aşırı uzun soluklu bir zaman cebinde duruyor<br />

bir süre.<br />

Mekâna bir başka-yer garipliği atfedebilse!<br />

Kendisine bir hatalı düşünüş anahtarı verili, ama o,<br />

ısrarla, düz bir çizginin menzilinde delili görmeye çalışıyor.<br />

Kaç kez ıskalanır bu! Ciğerinde ne çok nefes var sonsuz<br />

ıskalamalar için!<br />

Nasıl da yoğun! Nasıl da sipsivri! Nasıl alev alev! Nasıl<br />

vahşi! Nasıl dipsiz! Ve zirvelerin yetişemeyeceği kadar yüksek.<br />

80


www.isaretatesi.com<br />

Eylemin öyle eğri büğrü bir karakteri var, hayvansal<br />

doğaya, bir hata uyarısıyla beraber “Neden?” sorusunu en<br />

temelden sordurur.<br />

– Ki bu, başa çıkılmaz olmak için vardır!<br />

Elinde bir çakmak; boşlukta çıt çıt, tutuşturacağı ateşi<br />

arar.<br />

81


www.isaretatesi.com<br />

YA SIFIR YA BİR<br />

Bu nasıl bir uğraş?<br />

Alüminyum bir plaka var köşede; parmağının tersiyle<br />

onu tıklatıyor. Masanın ahşabını tıkırdatıyor, tırnağıyla<br />

duvarın boyasını hısır hısır kazıyor. Saatlerce uğraşılır mı<br />

bununla?<br />

Düşünceye cızbız, soluğa tısfıs.<br />

Yapıp yaptığı bu. Pinekle dur. Bu durum nasıl<br />

tanımlanır?<br />

Metalin köşesinde kaydırıyor parmağını: zaman fos.<br />

O öyle bir adamdır ki, yanıbaşında bir Sayılar Tanrısı<br />

birdenbire ışıl ışıl bir 800.000.000 dese, – ya sıfır uyanır onun<br />

zihninde, ya bir.<br />

82


www.isaretatesi.com<br />

KONUŞAN DİSK<br />

mistik ‘grand prélude’<br />

Ritmik şekilde uğuldayan bir disk dönüyor boşlukta.<br />

(Döndükçe uğulduyor; inişli çıkışlı bir uğuldama, yoğun,<br />

boğuk, ısrarlı.)<br />

Kulakları garip bir desibelle sağır eden uğultusunu<br />

tekrarlayıp dururken, disk, doğru yönde (tinin saat yönünde)<br />

dönüyor olmalı ki, – uğultunun içine bir süre sonra birtakım<br />

fısıltılı sözcükler, gitgide, açık seçik bir Allah Allah doluyor.<br />

Disk dönmeye devam ettikçe ve Allah Allah’ı duyduğum<br />

sürece, – zamanın kutuplarını yeni bir çağ için kalibre<br />

ediyorum ve hiç olmadığı kadar uzun bir yolculuğa çıkmaya<br />

hazırlanıyorum.<br />

83


www.isaretatesi.com<br />

TEHLİKE<br />

Koltuğa oturmuyorum, çünkü orası yağlı çukur. Güneşe<br />

dönmem yüzümü, beni ânında aç susuz bırakır. Otlara<br />

uzansam, çivili yatak değil mi? Ağacın altında duramam,<br />

vakumdur. Bir adım ileri, kavrulabilirim; bir adım geri, iki<br />

büklüm olabilirim; neresi zift, neresi çöl, neresi ayı tuzağı,<br />

neresi mayın, neresi ışınlanma rampası bilmiyorum.<br />

Yoğunluk dayanılmaz boyutlarda; saniyeler tümden<br />

gerilim; seçimler aşırı yüklü; yürünebilecek yollar arapsaçı:<br />

ayağın adımları sonsuz bir tereddütte. Sağduyuda bir atom<br />

reaktörü!<br />

Çünkü bu evrede, tehlike kol geziyor, – yitirilebilecek<br />

büyük bir deha dolunayı var.<br />

84


www.isaretatesi.com<br />

ÇARŞAF<br />

Tupturuncu bir günbatımı.<br />

Ufkun ardına inmekte olan güneş bir gıdım kalmış.<br />

Ama seni ilgilendiren şey batıda değil.<br />

Batıdan, ova boyunca, renklerin aşama aşama koyulaştığı<br />

doğuya doğru kayıyorsun, derin bir nefesle.<br />

– Peki, taradığın bu aralık yeterince serin mi? Bu mırıltılı<br />

çarşafı, aynı yönde ne raddeye kadar yayabilirsin?<br />

85


www.isaretatesi.com<br />

KARANLIĞIN ÖTESİ<br />

Gece cızırtıdır. Gece sancı, gece humma. Okyanus<br />

korkusudur gece. Karanlık bulutlar buzu, zirvede kesilen<br />

nefes.<br />

Manyetik girdaplar ve kuleler senfoninin gövdesini gece<br />

karanlığından geçirebilmek içindir. – Gülle gibi ağırdır<br />

çakıltaşları.<br />

Düzlüğün ilerisinde uçak pistinin kırmızı lambaları.<br />

Yaklaşıyoruz.<br />

Sıcak mıdır – kırmızı lambalar sırası?<br />

Do’nun ve fa’nın belirgin basıncı var orada, – o halde<br />

sıcaktır, hem de kim bilir ne sıcak…<br />

86


www.isaretatesi.com<br />

KRİTİK<br />

Gecenin bu parseli kritik.<br />

Kara servilerin yanıbaşındaki mahallede, yemyeşil<br />

bengisu kuyusu. Oysa beride, en yüksek elektrik pilonunun<br />

civarındaki çanaksı mahal boş bir kap gibi.<br />

Öbür tarafın suyunu beriye ulaştırmak gerek.<br />

Yakın zamanlı benlik çalışmasından nasıl bir dirim<br />

türediği, ayrıntıda buradan sınanacak.<br />

87


www.isaretatesi.com<br />

MUTLAK KULAK<br />

Kesilen bir karpuzun çatırt diye yarıldığı gecenin içine<br />

yürüdüm. Zamansız ve sonsuz, gizemli bir gece. Çınlayan<br />

saniyelerle.<br />

Boşluğun ve maddenin tınısını, titreşimi, odaların ve<br />

yüzeylerin uğultusunu duyurdu bana kulak. Dev bir kulak!<br />

Tüm seslere öyle hassas ki, parazit sesleri bile kaçırmaz;<br />

kangrenleşmiş kösnünün çeperine dayanıp dinlese içeriyi,<br />

oradan bile tıkır tıkır sesler duyar.<br />

Ne yüksek bir müzik talebi bu!<br />

Değil mi ki ânın ve durumun şeklini duyar, – mutlak bir<br />

durum kulağıdır bu!<br />

88


www.isaretatesi.com<br />

ÇARK<br />

Dönmüyordu çark. Onun dönebilecek bir çark olduğu<br />

bile bilinmiyordu. Çarkın çark olduğu bilinmiyordu.<br />

Sen, çarkı döndürdün. Gördün onu, dönme yönünü<br />

sezdin, güç uyguladın, kurtuldu ataletten, dönmeye başladı<br />

ağır ağır.<br />

Hızlandırdın. İdeal bir dönüş hızına ulaştırdın. Bir kere o<br />

hıza ulaşınca, bıraktın, kendiliğinden dönüyordu artık.<br />

İşe koştun çarkı, kullandın. İşledi, çalıştı. Nice işleri<br />

onunla kotardın.<br />

Ama eyvahlar olsun, sen hiç dokunmasan da dönüyor<br />

artık! Hem de boşa dönmüyor, sen dur deyince durmuyor.<br />

Çarkla ilgili en can alıcı sır buydu işte: Kendi kendine<br />

dönmeye başlamaz; bir tek senin çaban döndürebilir onu; ama<br />

bir kere dönmeye başlar da hızlanırsa, durmaz, durdurulamaz,<br />

döner, döndükçe döner, üstelik bu dönüş boşa harcanmaz,<br />

çarkın iş gücü öyle ya da böyle uygulanır bir şeylere, kullanılır.<br />

O halde onu meşgul tutman gerek. İşleyeceği şeyler<br />

vermek zorundasın ona. Senin için pek çok yüksek işlev<br />

89


www.isaretatesi.com<br />

üstlenmiş olan bu çarkı, şimdi sıradan, basit işler için de<br />

verimli şekilde kullanmalısın.<br />

Besle onu doğru malzemeyle, – bunun için repertuarın<br />

yeterince geniş olmalı.<br />

Yoksa, eğer boş bırakırsan onu –Tanrı esirgesin!–, çark<br />

çarklığını gene yapar, ama senin en istemediğin malzemeyle:<br />

Geceyarısından sonra bile dönmeye devam eder, dişleriyle seni<br />

kırıp döker, parçalar, ufalar, öğütür!<br />

90


www.isaretatesi.com<br />

KÂİNAT PASTANESİ<br />

Rafta dizili şekerleme kavanozları. Kırmızı, mavi, beyaz,<br />

yeşil, sarı bonbonlar.<br />

Bakıyorum bir sağdan sola, bir soldan sağa, – renklerin<br />

üzerinden ikinci kez geçince karıncalanıyor gözbebeğim:<br />

“Macenta mı bu?”<br />

“Patron! Hiç tınmıyorsun! Kırmızıyı kıs biraz, yoksa<br />

pastanede bir saniye bile tutamazsın, konuğun kendisiyle getirdiği<br />

kâinatı!”<br />

91


www.isaretatesi.com<br />

İSTİKAMET, KİTAPÇI<br />

Bilincimin saatlik kütlesini öyle çok kazıyıp yonttum ki,<br />

kütle şekillendikçe işlem bir tür parlatma, kalaylama halini<br />

aldı – ve düz, pürüzsüz, metalik bir yüzey elde ederek, o<br />

parlak yüzeyde birtakım gizemli yansımalar, renk alacaları<br />

yakalamaya başladım.<br />

Ne var ki, yüzeydeki yansımalar bilinmeyen bir<br />

nedenden dolayı, bir büyütecin odakladığı ışık misali tek bir<br />

noktada giderek yoğunlaşıp çoğaldıkça, havada apaçık<br />

kıvılcımlar çakmaya başladı – ve nihayet, bir tasarılar ve<br />

kokular cangılı vaadiyle giriverdiğim kitapçıda, hiç istemeden,<br />

bütün kitapları İskenderiye Kütüphanesi gibi ateşe verip küle<br />

döndüren bir yangın çıkardım!<br />

92


www.isaretatesi.com<br />

HARLATICI<br />

“Harlatıcı” diyorlardı bana ve layığıyla hak ettiğime<br />

inandığım bu ismi seviyordum: Tam bir ateşperestlikle,<br />

rastladığı bütün ateşleri harlatıp büyütendim ben. – Yeter ki<br />

tutuşmuş bir alev olsun, kocaman ateşler yapıyordum.<br />

Ama ne zaman ki, şeytani bir kurnazlıkla, henüz alev<br />

almamış bir çakmaktaşı kıvılcımını da aynı yöntemle<br />

harlatmaya çalıştım ve buna, zaten harlanmış olan bir ateşi<br />

daha da harlatma çabamı ekledim, – işte o zaman, çakmaktaşı<br />

kıvılcımı alev almadığı gibi, tüm büyük ateşler de bir anda<br />

küçülüp sönerek çakmaktaşı kıvılcımında eşitlendi.<br />

“Harlatıcı” isminin üzerimde bir lanet olduğunu, o an, bir<br />

türlü harlatamazken anladım.<br />

93


www.isaretatesi.com<br />

PERSONA<br />

Bu benlik çalışması eğip bükme, kırıp dağıtma<br />

üzerinedir, bir yandan bozarken diğer yandan yapmaktır:<br />

evirip çevirmek, tutturmak, çatmak. Kabaca oynayıp<br />

bırakmak.<br />

Tin yoğruluyor. Düzenli bir sızı geçiyor içinden.<br />

Bu iş bittiğinde, benlik yeni dönemin eşiğinde etiyle<br />

kemiğiyle gerçek bir şekle bürünmüş olacak.<br />

94


www.isaretatesi.com<br />

EVETLEME<br />

Uyanır uyanmaz, – hemen ritim: EVET.<br />

Hemen, dünün otomatik tekrarlanan akoruna ilk<br />

deneme: EVET.<br />

İyimser düşünüş yuvası, anlık satirik zırva, kıkırdama:<br />

EVET.<br />

Boşluk, geniş soluk, hamle – ve pencere: EVET.<br />

Kiremit çatılar tarlası: EVET.<br />

Çarçabuk bin-uyanık çıkılan birkaç alt basamağı göğün:<br />

EVET.<br />

Obuanın yokladığı irtifayı geçerek, ilk üst-anahtar, –<br />

yüksek bulut: EVET.<br />

Ve kıskacın yukarıda, en sonda, en hassas uçlarda<br />

tuttuğu belirsiz, büyülü topak: EVET.<br />

Şimdi, günün erkenden dev gibi kabarıvermiş yapıcı erk<br />

baloncuğunu, en doğru eylemin sivri köşesine doğru sürmek<br />

gerek.<br />

95


www.isaretatesi.com<br />

GÖRÜŞ PAYI<br />

Görsel bir curcuna. Bakılabilecek çok fazla şekil var, çok<br />

fazla bileşim. Çılgın bir kalabalık, yapay mozaikler, karman<br />

çorman kolajlar, insan yüzleri, ideogramlar, peyzajlar, renk<br />

alacaları, desenler. Görüntüler! Görüntüler! Görüntüler!<br />

Tüm bunların kıyısından geçerken, görmek kutsal bir<br />

vazifeymiş gibi, doymak bilmez bir açlıkla bakıyorum,<br />

bakmadan duramıyorum. – Her dönemeçte yeni bir mühür.<br />

Kudurmuş bir göz bu! Hele de, görülmüş olanı dönüp<br />

ikinci kez görmek istediğimde! – Azalmaya mecburum: Bir taş<br />

ocağı gördüğümde yutmak istedim onu!<br />

“Hangileri işaretli, hangileri değil: Hangilerini kaçırsam<br />

lanetlenmem; hangi uğraktan görüş payımı almasam sıfırlamaz<br />

beni?”<br />

96


www.isaretatesi.com<br />

FREN<br />

Bir genişleme planıydı. Zirve hazırlığı. Zeminin ve<br />

malzemenin düzenlenişi, uygulama. Gövdenin etrafında<br />

başlıca görevleri üstlenecek uzuvlar halinde yapılanması<br />

unsurların.<br />

Organik yapıyı aşama aşama devreye girecek şekilde<br />

düşünmek; her aşamayı, bir süreliğine sabitlenip zamanı<br />

gelince ilerlemeye izin verecek şekilde kurgulamak.<br />

Zirveyi isteyen gizli ama kararlı mantığın gereklerini ağ<br />

gibi örmek; menzili gözden kaçırmamak.<br />

Peki, tam da zirve hamlesinin sınanacağı son aşamada<br />

süreci askıya alıveren ve tüm projeyi dinamitleyen nedir o<br />

halde, – nedir şu beklenmedik sabitlenme, – kişiye nasıl bir<br />

içsel tabu frendir?<br />

97


www.isaretatesi.com<br />

HÂLE<br />

Değişmeyen bir mevsimdi. Geçiştirilemeyen. İçinde<br />

uyunan karanlık ve ıslak, buz gibi bir mağaraydı. Rüzgâr<br />

vardı, uğultu, kasvet. Bir kapalılık haliydi; durgunluk,<br />

dumanlı bir kafa, dumura yakın bir donukluk. – Kırılma ve<br />

dönüm noktaları hep kaçtı.<br />

Mecalsiz tin hayvanının, alternatifi olmayan kış<br />

uykusuydu.<br />

Cemre mi düştü peki? Neden uyanıp mağaranın ağzına<br />

çıkmış? Nedir gözlediği? Bitti mi kış?<br />

Henüz bulutlu, homurtuludur gökyüzü, ıslaktır toprak,<br />

azdır gün ışığı, – ama mevsim geçişi olduğu, sırttaki çıplak<br />

akçaağacı saran hâlenin iyiden iyiye belirginleşmesiyle<br />

doğrulanmaktadır.<br />

98


www.isaretatesi.com<br />

ÇAĞININ İNSANI - II<br />

-bir reklam-<br />

Çağın sunduğu sayısız nimetten faydalanmıyor muyuz?<br />

– İşte son teknoloji! Gidip hemen alın bu cihazı, doğru ellerde<br />

nelere kadir olduğunu göreceksiniz.<br />

Herkes için düpedüz bir vecd şöleni…<br />

Bakın mesela şu adama! Çıkırt, dıııtt, biipp… Kimse<br />

tutamaz onu! Elinde cihazla bir çırpıda yükseliyor göğe, –<br />

bakın arşa çıktı bile!<br />

99


www.isaretatesi.com<br />

KAPRİÇYO<br />

Uzaktan yakına zzzıııtt diye gelen akordeon, sokağı<br />

boydan boya yararken durdu. Sustu.<br />

Bir müzik birimiydi bu, uyandık. O sustuğu saniye.<br />

Geceydi.<br />

Avucunda kor parçası tutan yogi özentisi, feci yandı, elini<br />

silkeledi, çırpındı. Ama kerameti, hissin anında silinip geriye<br />

yanık izi kalmamasındaydı. (Beceriksiz de olsa, sahiden bir<br />

yogi miydi yoksa o?)<br />

Karanlık koruluğun kıyısında parladı bal. Ama yüksekler<br />

korkusuyla patinaj yaptık, kazayı kıl payı atlattık.<br />

“Dünya çürütme ve yozlaştırma yeridir” diyenler vardı<br />

ve çoğunluktular.<br />

Vakumda bırakılması gerekir onların. Ne halleri varsa<br />

görsünler.<br />

Çünkü koruluğun kıyısında havlayıp duran köpek<br />

sustuğu saniye, – hemen yanıbaşındaki loş kayada, – milyar<br />

yıllık evrende bir cebin içinde, – yitip gitmeyen parlak aura!<br />

100


www.isaretatesi.com<br />

LOKOMOTİF VE RAYLAR<br />

Asya’yı bir kuzey hattı üzerinden baştan başa katedecek<br />

bir tren düşlüyorum. Eşi benzeri olmayan, büyülü, doludizgin<br />

bir Trans-Sibirya treni…<br />

Lokomotifim hazır bile! Ateş, patlama ve güçle yoğun;<br />

metalin, kıvılcımın ve dumanın sınırsız görkemini donanmış;<br />

tınıları ormanlar boyu uyaran soğuk boralardan ivme alan;<br />

volkanik dağların ötesindeki karanlık bulutların geçidini<br />

kovalarken mitolojik bir küheylan gibi haykıran, geçtiği her<br />

yere damgasını vuran, her aşamada kopkoyu ambiyansların<br />

ışığını yakan ve enerjisini bir solukta Kamçatka’ya kadar<br />

yetirebilen müthiş bir canavar!<br />

Madden ve manen hazır; ışıl ışıl, gürül gürül, kapkara,<br />

capcanlı…<br />

Ama asıl raylar önemli! – Sinyaller şu taraftan, şu<br />

karanlık havzadan geliyor: Rayların başlangıcına dair, aşinası<br />

olduğum sinyal, gecede menzildeki-Kamçatka sıcaklığıyla<br />

tınlayan kara havzayı işaret ediyor.<br />

101


www.isaretatesi.com<br />

TERZİNİN YERİ<br />

Yangına terzi makasıyla daldılar, eylemin yanlışlığından<br />

güç alıyorlardı; * heyecan doldu yansımalara ve har ateşe;<br />

çırpınan eller ve şıkırdayan makas nasıl da gizem ve görkem<br />

saçıyordu koşulların tuhaf gerçekliğinde! Absürde düşmüş<br />

olma doğruluğu anlaşılmaksızın içinde olundu ânın: Bunu<br />

izleyecek bir kamera vardı orada, ama ne diye? – Tupturuncu<br />

renklerle, alevler önündeki karaltılar ve hararetli jestlerle,<br />

yanma hışırtıları ve uğultularla iç içe geçmiş sentetik bir largo.<br />

Alev alev bir yangın, elde şakır şakır terzi makası!<br />

Terzi orada değildi ama. Başka bir odadaydı. Geceydi;<br />

dışarıdan yalıtılmış bir kovuktu oda; mum ışığında duvarlar<br />

kara karaydı. Bir çınıltı duyuluyordu – terzinin kulaklarında<br />

yıllar evvel The Hound of the Baskervilles okuduğu on iki yaş<br />

gecesinde yankılanmış bir çınıltı: Yaşamının kökeni ve menzili<br />

bildirilmişti o zaman ona. Şimdi, beynini elektronik bir<br />

devreye eşitlemişçesine, çınıltıyı yine duyuyor, mekânı lekesiz<br />

bir ürperiş için arındırıyordu.<br />

*<br />

Katı bir yaşamı koşullayan varoluş algoritmasını yanıltmak<br />

zorundaydılar.<br />

102


www.isaretatesi.com<br />

Bekliyordu. (Ne yapabilirdi? Uzayın içindeki insan<br />

beklemekten başka ne yapabilir? – Tüm kediler veya kaktüsler<br />

böyle değil midir?)<br />

Zamanın genel gidişatı, onun için, karısıyla ertesi gün<br />

gideceği mobilya alışverişinin koşullarını hazırlıyordu.<br />

Yangın başka yerdeydi. – Terzi orada değildi.<br />

103


www.isaretatesi.com<br />

DÖNGÜ ARAYIŞI<br />

Uzayda döneniyor küre: Acaba bir yörünge boyunca bir<br />

döngüyü sürdürmek üzere mi, yoksa öylece sürüklenip<br />

boşluğa doğru mu akmak üzere mi? – Belki de yörünge yok:<br />

Durup dururken, sırf bir yerden bir yere hareket var diye<br />

neden yörünge olsun?<br />

Manyetik akımlara eksen yönlendirmesi, kutuplara kafa<br />

ayarı gerek. Belki o zaman yörüngelerden söz edilebilir. Tüm<br />

dönüşlere aynı uzayda olmanın senkronu gerek, – kayıp varlık<br />

dokusunu bir çırpıda geri getirebilmek.<br />

O halde hemen şimdi, – boşa dönüşleri döngüye<br />

evriltmek için şu yokluk krikosuna bir takla!<br />

104


www.isaretatesi.com<br />

105

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!