18.06.2020 Views

BEACON MAY 2020

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Uğurlar olsun sevgili Ümit Hanım…

7 Haziran 2020 günü kaybettiğimiz sevgili Ümit İçre’nin ardından…

The Beacon 2006 röportajı

Ümit Hanım’da bir Kahve Zamanı

Hülda Süloş (’74)

Salondan içeri girdiğim zaman arkası

dönüktü. Kızının çizelgesini yaptığı ilaçları

tek tek yutmakla meşguldü. Ağır bir

hastalığın nekahet dönemindeydi. Görünüşü

hiç değişmemişti. İlaçlarını içmeyi bitirdi,

gülümseyen gözlerle yavaşça bana

döndü. Sarıldık. Kahverengi hareli gri-yeşil

gözlerindeki ışık aynıydı. Salondaki eşyalar

da öyle. Her birinin üzerine bir anı takılıp

kalmıştı. Cumartesi sabahları üniversiteye

giriş için ders alırken içimizden kabaran ani

gülme ataklarını zar zor bastırdığımız, okulun

yeni kapandığı ilkyaz geceleri onun hünerli

elleriyle hazırladığı çıtır kabak kızartmalarını

yiyip şarap içtiğimiz, birlikte uzun sohbetler

ettiğimiz yemek masası, üzerine uzanıp tarih

ezberlediğimiz kanepeler… Ağır ağır yürüdü, koltuklardan birine

kendini bıraktı. Yorulmuştu. Ben de yanındakine iliştim usulca.

1962-1980 yılları arasında Kolej’in coğrafya derslerine

damgasını vurmuş olan, verdiği araştırma ödevleriyle o

dönem öğrencilerine oturdukları yerden bütün dünyayı

gezdiren, turizm gezilerinin değişmez ismi, sevgili Ümit İçre.

O bizim −74Lise 3leri− hem öğretmenimiz, hem annemizdi.

Aynı sıralarda iki kız evlat yetiştirdi. Büyük kızının sınıfındaki

öğrencilerden birinin parmak kaldırıp “anne” deyişini asla

unutamadığını söylüyor. Turizm Kulübü’nün sorumlu hocası,

Committee on Order sponsor öğretmeni ve disiplin kurullarının

değişmez üyesiydi. Onun sayesinde Türkiye’nin her köşesi

gezildi. Orta öğretimde yatılı gezilerin henüz başlamadığı

o yıllar için bu geziler, dönemini aşan bir sorumluluk

gerektiriyordu.

Kilis gezisi hiç unutamadıklarının başında. Kızların çeyiz için

aldıkları dantel örtüleri jandarmanın şaşkın bakışları altında,

eşek sırtına yükleyip, marşlar söyleyerek otobüse taşıyışlarını

anlatırken gülmekten gözlerimiz yaşarıyor. Yağmurlu bir

Çanakkale gezisinde, Şehitliklere giderken, otobüsün uçuruma

yuvarlanmaktan çamura saplanarak kurtulduğunu ve tarih

öğretmenimiz Kemal Özerdim’in büyük bir soğukkanlılıkla,

şok geçirmekte olan şoförü sarsarak kendine getirişini, sonra

şoför mahalli kapısından kızları tahliye edişini anlatırken sesi

titriyor. En yakın yerleşime kadar yürüyen grup bir mezarlıkta

mola vererek yağmur altında piknik yapıyor, Ümit Hanım

burada hafifçe gülümsüyor. Bu arada Mrs. Blake’i sevgi ve

saygıyla anmayı ihmâl etmiyor ve onun, her gittikleri yerin

tarihçesini herkesten iyi bildiğini ekliyor.

Bir de pencereden uçan pasta hikâyesi var. Coğrafya dersinde

doğum günü kutlaması yapmak isteyen bir sınıf Ümit

Hanım’dan olumlu yanıt alınca sevinçten çıldırıyor ve gizlice

derse soktukları pastayı ortaya çıkarıyor.

Ümit Hanım sakin olmalarını aksi takdirde

pastayı pencereden atacağını söylüyor.

Arkalardan bir ses, “atamazsınız,” diye cevap

verince Ümit Hanım biran bile tereddüt

etmeden pastayı pencereden aşağı fırlatıyor.

Telaş içinde pencereye üşüşen kızlar,

ayaklarının dibine saçılan bir adet kremalı

pastanın şaşkınlığıyla donakalan okul müdürü

Mr. Shepard’la göz göze geliyorlar.

Ümit Hanım uzun süredir emekli olsa da

öğretmen ve anne ruhu kendisini hiç terk

etmemiş. Bir tiyatroda oyun izlerken arka

sırada konuşanları “susun çocuklar, ayıp

oluyor,” diye susturuşunu, sonra oranın okul

olmadığını hatırlayarak utanışını hiç unutmuyor.

Bunca yıl içinde kendisini en heyecanlandıran olay bir Spring

Day’de gerçekleşiyor. Didem Hanım, o akşam sürpriz bir

şekilde Ümit Hanım’ı amfide aşağıya, sahneye davet ediyor.

ACI 2003’ün medar-ı iftiharı torunu Yılmaz Yıldız okul birincisi

ve ödülünü anneannesinden alacak. Bu onurun kendisine

verilecek en büyük armağandan daha değerli olduğunu

belirtirken gözlerinden bir iki damla yaş süzülüyor Ümit

Hanım’ın.

Bir taraftan kahvelerimizi yudumluyoruz. Sonra Ümit Hanım fal

bakıyor, sanki ağzından bal akıyor… Orada, nazlı kış güneşinin

salım salım salındığı Ümit Hanım’ın salonunda −ve de geçmişin

kucağında− çok keyifli, sımsıcak bir sabah geçiriyorum. Onlar

bizim, bizi bugünkü günlere taşıyan geçmişimiz, geçmişimize

köprülerimiz. Bu nedenle çok değerliler...

Hayatın zorlukları onun her zaman içleri gülen gri-yeşil

gözlerindeki ışıltıyı hiç söndüremedi. Ümit Hanım hayata

bağlılığını hiç yitirmedi, iyimserliği ve hoşgörüsüyle bize

her zaman örnek oldu. Yaşamındaki büyük acılara karşın

gözlerinden yitip gitmeyen o muzip ışık, dudaklarından eksik

olmayan o içten tebessüm hep onunla kaldı. O bakış,

o gülüş, o sevecen duruştur onu her daim dimdik

ayakta tutan. Ayrılırken bir kez daha kucaklaşıyoruz.

Tam merdivenlere yöneldiğim sırada, “Hayat çok çabuk

geçiyor, olumsuzlukların fazla üzerinde durmayın, yaşama

sarılın, henüz gençsiniz, günlerinizin değerini bilin, bizler

yaşayacaklarımızı yaşadık, göreceklerimizi gördük,” diyor.

“Hayır, Ümit hanım, daha göreceğiniz çok şey var, pes etmek

yok,” dedikten sonra ayaklarım geri gide gide merdivenleri

inerken mırıldanmaya devam ediyorum,

“Hoşça kalın Ümit Hanım, kendinize iyi bakın.”

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!