null
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
yici rol olmaktan çıkaran
seküler yaşam biçimi ile
toplumun güç ve güven
kaynağı olan kadını, modern
mefkurelerle yeniden
inşa etme düşüncesi
oluşturur.
Bahusus Müslümanlar,
Modern düşüncenin ve
kapitalist dünya sisteminin;
dini düşünce ve
dini yaşantı ile çok yönlü
mücadeleleri, dinle hayli
mesafeli bir yaşama biçiminin
tehdidi ve yıkıcı
etkileriyle içinde bulunduğumuz
süreçte daha
fazla karşı karşıyadır.
Dini aidiyet duyguları ve
İslam’ın öngördüğü toplumsal
sorumluluklar
bilincini aşındıran seküler
hayat tarzı ve kapital
iktisadi düzen; ailesiz bir
toplum inşası ile milli
bünyeyi sarsmaya, milletlerin
din, dil, tarih, örf
ve adetlerinin tarumarına
sebebiyet vermektedir.
Max Weber’in ”Akılcı kapitalizmin
gelişiminin
önünde en büyük engel
ailedir. Özellikle birleşik
akraba grubu ilişkileri
kapitalizmin gelişimini
boğar. Protestanlığın büyük
başarısının ardında
hısımlığın/akrabalığın
prangalarını parçalaması
yatar.’’ ifadeleri bu tezimize
istinaden verebileceğimiz
en bariz örnektir.
(bkz: Jack Goody – Batıdaki
Doğu)
İslam’da kadın ve erkekliğin
bir yaratılış gerçekliği
olarak eşdeğerliliği ve tamamlayıcılığı
öne sürülürken
modern/seküler
söylemlerin vurguladığı ve
hiçbir bilimsel temeli olmayan
kadın–erkek eşitliği,
içinde bulunduğumuz
dönemde toplumumuza
tedricen tesir etmektedir.
Kadın–erkek eşitliği söylemi
ve devamında kadının
değer yargılarından uzaklaşıp
içtimai hayatın hemen
her alanında aktif olarak
yer almasıyla, rollerde ve
statülerde parçalanma ve
değişime neden olmakta,
bireyselleşmenin getirdiği
özgürlük anlayışıyla aile
ahlakı ve değerlerine karşın
sorumsuzca bir davranışın
zemini oluşmaktadır.
Kadın ve erkeğin anatomik,
fizyolojik, psikolojik
ve cinsiyet farklılıkları,
eşitliği imkansız kılmaktadır.
Hucurat Suresi’nde
insanı, bir erkek ve bir
kadından yarattığını belirten
Allah, her iki cinse
de şahsına münhasır birtakım
özellikler bahşet-
-12-
Hiç şüphesiz bir toplumun
inkişafında da inkırazında
da en önemli etken kadındır.
Bu suretle sekülerizm
ve kapitalizm, menfur
teşebbüslerini ve sapkın
ideolojilerini, ailenin ve
nesillerin güvencesi olan
kadın üzerinden gerek
milletlerarası antlaşmalarla,
gerek hukuki müeyyidelerle
gerekse sivil
toplum kuruluşları vasıtasıyla
peyderpey tahakkuk
ettirdiklerine şahit oluyoruz.
İlk olarak 11 Mayıs 2011
tarihinde imzalanan ve
81 maddeden müteşekkil
İstanbul Sözleşmesi
zahirde kadına şiddete
karşı önlem amacıyla
hazırlanmış görünse
de burada maksut olan,
dünya savaşlarının meydana
getirdiği erkek nüfus
azalmasıyla oluşan iş
gücü ihtiyacını, kadınları
iş hayatında tavzif
ederek kapatmaya çalışan
cinsiyet eşitliği projesini
devam ettirmek ve toplumun
temel referansı olan
aile medeniyetinin sonunu
getirmektir.