Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Uçuyor, uçuyor; türlü kıvrımlarla bütün istikametleri kurcalayan mermer merdivenlerden ağır ağır<br />
göğe çıkıyor, ire kol kol her merdivenin birleştiği billur zemin üzerinde bu çıkışın kendisine ait<br />
olduğu müthiş bir mânadan pırıltılar görüyor.<br />
Bu mâna kendisini verâların verâsına, ötelerin ötesine devretmektedir ve ilk göz plânında, eliyle<br />
yine öteleri işaret eden dimdik bir heykel vardır. Kadın...<br />
Kadın bir fikir... Her şey bir fikir; ama kadın, üstün fikrin kalıba döktüğü heykel... Onu o zannedip,<br />
kendisinde başlıyor ve bitiyor sandın mı, bu heykel çöküveriyor; te~ peşine bir yumruk inmiş<br />
balçığa dönüyor ve ortada yalnız ötelerin ötesini gösteren, onun işaret parmağı kalıyor.<br />
Bu mânaya Naci'yi ulaştıran Belmâ olmuştur; ve işte içindeki yaylan ve çarkları dökülen<br />
oyuncaklar gibi, yüzükoyun yerde yatmaktadır.<br />
Ama Naci, bu fırlamış yaylar ve yere dökülmüş çarklar üzerine kapanıp ağlamak, yırtılasıya,<br />
parçalanasıya ağlamak ihtiyacında... Ötelere bağlanamıyor, nefsini feda edemiyor, onu ciğerinden<br />
söküp atamıyor. Tevekkeli değil, Havva'nın Âdem'in kaburga kemiklerinden yaratılmış olması... O<br />
kendisidir, kendinden kendisini isteyen bir şeydir; istediği nasıl verilebilir? Kadın ancak muazzam<br />
bir ruh rejimi içinde vasıta rolü oynayabilir; gaye olunca da gökleri erkeğin üzerine yıkar. Onu,<br />
gayelerin gayesi yolunda<br />
45<br />
bir işaretçi olmanın ve büyük visalden gidi bir tad getirmenin sınırında nasıl tutabilmeli?..<br />
Tasavvufa daldı. Velilerin hayatına ve gayesine... Ama kitap üzerinde... Bu bahiste yeni harflerle<br />
basılı kitaplardan bir cazibe koparamadı. «Filân yerde falan mürşid var!» şeklindeki tavsiyelerin<br />
kapılarını da tek tek çaldı. Hepsi boş... Sakal, takke, duvarlarda levhalar ve dudaklarda ezberleme<br />
lâflardan başka bir şey bulamadı. Bu arada cami cami gezmeyi de ihmal etmedi. Minber kenarlarına<br />
çöktü, rahle etrafındaki halkalara katıldı. Vaizleri dinliyor, fakat hepsinde dış şekilden, delip içine<br />
geçemedikleri ve nefs-lerinde katılaştırdıkları kabul bilgilerden ötesi kapalı... Herkesin veli<br />
olmasını bekleyemez, çoğunun sadece tebliğ plânında kalmaya mahkûm olduğunu anlardı ama,<br />
üstün irşad noktasına giden yolda umumi bir zerafet tavrı, sır anlayışı edası, meçhule hürmet üslûbu<br />
beklemek hakkıydı. Bu vasıfların işaretçiliği terbiyesinden geçmiş olmanın manzarasını arıyordu<br />
din tâlimcilerinde... Ve sihirli bir telkin lisanı yerine, en kaba bir tebliğ ağzı bulmaktan ileriye<br />
geçemiyordu.<br />
Bir gün bir imama sordu:<br />
— Siz bu işi aylık karşılığında yapıyorsunuz, değil mi?<br />
— Evet, ne olmuş? Geçinmeye mecburum!<br />
— Zengin olsaydınız üste para verip yapar mıydınız?<br />
— Bir şey söyleyemem!<br />
Hangi imamdır o ki, sabah namazında mescide kimsenin gelmeyeceğini bildiği halde en erken<br />
saatte kalkar, abdestini alır, mescidi açar, mihraba geçer ve arkasında saf saf melek, tek başına<br />
namazını kılar?..<br />
Henüz şeriat bahsinde hemen hiçbir şey bilmediği halde, derinden derine seziyordu ki,<br />
böylelerinin başlarına<br />
46<br />
kondurdukları sarık altında, küflü dişler ve karanlık kuyusu ağızlarla kesip biçtikleri hükümler,<br />
şeriat ruhuna uzaktır; ve böyleleri, «ham yobaz ve kaba softa» tabirinin bir nevi fabrika mamulü<br />
standard örnekleri...<br />
Ne arıyordu da bulamıyordu: Vecd, aşk, ihlâs...<br />
Yine bir camide, yine bir imama rastladı. Güzel yüzlü, tatlı bakışlı, dik durmaktan bile utanan bir<br />
insan...<br />
Konuştular:<br />
— Ben eski dini eserleri asli harfleriyle eski kitaplardan okumak istiyorum; bilgim de yok... Ne<br />
yapayım?<br />
— Đslâm harflerini öğrenin!